8
oleViliJkte ulluh-in§un bir Liberal B u ile ile insan temelinde- klasik Alevi metinleri ve nefesleri ile orta- ya koymaya Tespitlerimizi ortaya ko- yarken yine Alevi kaynakla- nnda ayetler ve hadisler çerçevesin- de delillendirdiklerini göstermeye Metni .ederken Alevilikteki teorisini, 'elest bezeni'nin önemini, gönlü- nün nefsini bilmenin bilrnek için gerekli ve bu yola mü- rebbisiz son olarak da günlük bu nazariyeleri ele Hazreti Mevlana ''Kabe birdir, Kabe'ye giden yol bindir." bu hal üzere tasavvuf erenleri de türlü türlü yollar takip Arnavut- luk'a bir Aleviler de ama özde hedefe mazhar olabilmek ve Bu makaleyi kaleme yol-edep-erkan fii - len rol alan ve geeerne olan ve bana rehberlik eden "Hakk Sohbetleri" ile gönlümde Hak murnunu yakan Erzincan rehberim ve gül yüzlü Ali soylu Kamber Mete Dedemi gönülden rahmetic anarken dilerim. Ruhun olsun.

oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

GİRİŞ

oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·

Şenol KALUÇ

Liberal Düşünce Topluluğu

B u çalışma ile Aleviliğin Allalı ile insan arasında -aşk temelinde- kurduğu ilişkinin boyutlannı

klasik Alevi metinleri ve nefesleri aracılığı ile orta­ya koymaya çalışacağım. Tespitlerimizi ortaya ko­yarken Aleviliğin görüşlerini yine Alevi kaynakla­nnda sıkça kullanılan ayetler ve hadisler çerçevesin­de nasıl delillendirdiklerini göstermeye çalışacağırn.

Metni inşa .ederken sırasıyla Alevilikteki yaratılış teorisini, 'elest bezeni'nin önemini, insanın gönlü­nün Allalı 'ın tecelligahı olmasını, nefsini bilmenin Allah'ı bilrnek için gerekli olduğunu ve bu yola mü­rebbisiz çıkılamayacağını son olarak da sofınin

günlük yaşamında bu nazariyeleri nasıl uyguladığı­nı kısaca ele alacağız.

Hazreti Mevlana ''Kabe birdir, Kabe'ye giden yol bindir." buyurmuş, bu hal üzere tasavvuf erenleri de türlü türlü yollar takip etmiştir. İran'dan Arnavut­luk'a geniş bir coğrafyaya yayılan Aleviler de çeşit çeşit ama özde aynı hedefe mazhar olabilmek ve

Bu makaleyi kaleme alırken yol-edep-erkan öğrenimimde fii­len rol alan ve karanlık geeerne güneş olan ve bana rehberlik eden "Hakk Sohbetleri" ile gönlümde Hak aşkının murnunu yakan Erzincan Tercan'lı rehberim ve üstadım gül yüzlü Ali soylu Kamber Mete Dedemi canı gönülden rahmetic anarken mekanının. Ailah'a yakın olmasını dilerim. Ruhun şad olsun.

Page 2: oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

'yakin' mertebelerine ulaşabilmek için yollar takip

etmişlerdir. Alevilerin Allah ile aralannda kurdulda­n ilişkinin görünen yüzü çoğu kez Alevi olmayanla­n şüphe denizine atmış, küfür ve zındıklık ile itham edilmelerine yol açmıştır. Özellikle Türkiye coğraf­yasında tarihsel koşullar altında devlet eli ile yaratı­Ian ve desteklenen dej enerasyon bu algırun güçlen­mesine katkı sunmuştur. Aleviler İslam'ı genel hat-: lan ile anlamlandırırken ortodoks sayabileceğimiz Sünnilik ve Şiilikten farklı olarak daha çok tasavvu­fi bir boyutla algılamışlardır ve yine senkretik bir yapı taşımışlardır. Alevil~e görülen bu senkretik ilişki nedeniyle Aleviliğe gerek içeriden ve gerekse dışandan bakanlar niyetlerine göre Aleviliği farklı algılar. Bu nedenle kimisi onu Şamanizm'in bir uzantısı kimisi de Zerdüştlüğün ya da bir başka inan­cın devamı gibi görür. Ancak gözden ırak tutulan gerçek, bazı ritüellerin kökeni İslam öncesi çağiara ve inaaçiara ait olsa bile bu uygulamalann artık İs­lfuni renge boyandıklandır. Alevilikteki 'Dört Kitap' vurgusu belki de onu İslam dışında tutmak isteyen­lere en iyi cevaptır.

''Dört Kitabın ma 'nfsin okudum hôsıl ettim

Aşk gelincek gördüm bir uzun heceyimiş. "

Yunus Emre

ADevöRerbıı AHBalhı öDe aralaıl'Bnda Bmırdu8darn iliş !dnin görrünen yüzü çoğu kez: Alevi

oBmayaııııBaru şiiıHJ>Ihıe deB1lozöııııe abııııoş, Hd!füır ve zmdd,U.!' ôle itham e«lliBmeBeıriıııe yoU açmaştırr.

Geniş bir coğrafyaya yayıldığını belirttiğimiz Ale­vilikte seyr-i süluk esastır ve kendi içerisinde farklı­lıklar gösterse de özde aynıdır. Alevi teriint bugünkü anlamıyla daha çok 18. yüzyıl sonlarından itibaren kullaı:ı!lmaya başlanmıştır. Aleviler geleneksel ola­rak kendilerine daha çok 'Safi, Sofiyan, Sufi' dedik­leri için bundan böyle Alevi inancından bahsederken aralanndaki farklılıklan da göz ardı etmemek şartıy­la 'Sofiyan veya Sufi' demeyi tercih edeceğim.

ALEVİLİKTE ALLAH-İNSAN İLİŞKİSİNİN REFERANSLAR!

Safiyan süreklerinde Allah ile insan arasında dairesel bir döngü vardır. Devriye olarak isimlendirilen bu inanış Bektaşilikte de çok geniş yer tutar. Ancak ço­ğu kişi bilerek ya da bilmeyerek bu inancı Hint kö­kenli 'Tenasüh' ile kanştırmaktadır. Halbuki Devri-

86 ES KIYENi SONBAHAR 2010 SAYI 19

yede esas olan yükselmektir, tenasillıta ise böyle be­lirli bir düzen yoktur. Sofi Süreklerinde ise başlangıç

ve son nokta aynıdır, esas olan Allah'ın birliğine va­

sıl olmaktır. Bu yüzden başlangıç noktası O'dur.

"Bir baztir kurdı ezelden her metiiı koydz Ol kendi aldı kendi sattı kendi baztir eyledi. "

Kaygusuz Abdal

"Cihan var olmadan ketm-i ademde,

Hak ile birlikte yektaş id im ben. Yarattı bu mülkü çünkü o demde,

Yaptım tasfirini nakkaş idim ben. " Ş iri

YARATILAN İLK NUR: Hz. Muhammed ve Hz. Ali

Her şey O'nun ·.:kün" yani "ol" emriyle başlar, "Be­

diy 'us-se m ii viiti ve/'ardz ve iz ii kada emren feinne­

mii yekulii /elıu kün fe ye/dm: O, gökleri ve yeri ör­neksiz yaratandu: Ne zaman bir şeyin var olmasını

dilerse: "Ol!" de1; o da o/uverir"1, varlığın asıl kay­

nağıdır O'dur "Ve Iiliahi ma fiyssemavati ve mti fiyl 'ardı, ve kimallalıü bilcü/li şey'in muhiytan: Gök­

lerde ve yerde her ne varsa hepsi Allah Teii/ii 'nındır. Allahü Azfmü 'ş-şiin 'ın ilmi ve kudreti her şeyi kapla­

mıştır''2 ve " ... Iii iliihe il/ii hüve, küllü şey 'in hali­

kün ma vechehu, /ehiil-hukmii ve ileyhi tiirce 'une: O 'ndan gayri ma 'budün bi '!-hak yoktw: Her şey he­

/ak olucudur, jiinfdf1: Ancak O 'nun ziitı biikidil: Hü­

küm, O 'nundw: Hep O 'na rücü' edeceksiniz".3

"Bu dünyanın ewelini sorarsan,

Allah bil; Muhammed Ali 'dir, Ali

Sen bu yolun sahibini ararsan,

Allah bil; Muhammed Ali 'dir, Ali "

P. S. Abdal

Safiler yaratılışm sebebi hikmetini mutasavvıflann kullanmayı çok sevdikleri "Ben gizli bir hazineydim bilinmeyi istedim ve mahlukatı yarattı m. "4 ve "Lev­

/ake /ev/ak lema lıalaktü '1-ejlak: Ey Muhammed,

eğer sen olmasaydın iiiemleri yaratmazdım." kutsi hadislerine dayanarak açıklamayı severler. Ve yara­tılan ilk şeyin "Levlake /ev/ak lema halaktü '1-ejla/C'

hükmünce Hz. Muhammed ve Hz. Ali 'nin n uru ol­duğuna inanırlar.s Yine Safi süreklerine göre Mu­hammed ve Ali nılr-u kadimdir ve Hz. Adem'in ya­ratıldığı vakte kadar Allah'ı tespih için nice mahlu­kat balkedilmiştir. Her bir alem vaktini doldurunca bitama ermiştir.6 Nitekim Muhammed Musta-

Page 3: oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

fa"Küntü Nebiyyen ve ademe beyne '/-ma-i ve ~-tin: Adem suyla çamur arasındayken ben peygamber­dim" ve yine "Ene ve aliyyün mil{ nurin vahidin kab­le en yulıliğa ademü be erbe4ti aşere elji amin: Adem halkedilmezden on dört bin yıl önce ben Ali bir tek nur idi k. "7 buyurmuştur . .

"Hak bir gevlıer yarattı kendinin kudretinden Nazar kıldı gevhere eridi heybelinden

Yedi kat yer yarattı ol gevherin nıirundan Yedi kat gök yarattı ol gevlıerin buğundan

Yedi deniz yarattı ol gevher damlasmdan Dağları muhke1lı kıldı ol deniz köpiiğiinden

Mulıammed'i yarattı malıluka şefkatinden

Hem Ali'yi yarattı mü'min/erefaz/mdan

Gaip işin kim bilir meğer Kur 'an ilminden Yunus içti esridi ol gevlıer denizinden"

Yunus Ernre

"Ralık-ı alem, kudretini aşikar kılmak diledi. Yük­sek, alçak, sağ, sol, şark garp, cenup şimal, yer gök, güneş ay, yıldızlar, yıl, . gün, bütün bunları bünyad edince, kemal-i kereminden ve liitfii inayetinden bir yeşil derya yarattı. Sonra o deryaya nazar buyurdu. Derya dalgalandı, ciişa geldi. Ve bir gevheri dışarıya düşürdü. Hak celle ve Teala bu gevheri aldı. İki şak eyledi. Parçalar biri yeşil, biri ak iki nur oldu. Yeşil ku b be misali bir kandil asılı durmaktaydı. Allah Tea­la bu nurları, bu yeşil kubbe misalinde asılı olan kandile koydu. Yeşil nur Muhammed Mustafa'nın, ak nur daMurtaza Ali'nin nuru oldu ki bunlar bütün ruhların kadimi idi. "8 "Bu öyle iki nurdur ki Allah-u Teala yedi ·kat göğü, günü, ayı, yıldızları ve bütün melekleri bu nurdan yaratmıştır. Ak nurdan nebatı, hayvanatı, öküzü, balığı, yer altında olan denizleri ve odu, suyu yaratmıştır. Bu sebepledir ki Murtaza Ali 'ye Ebu ı;utab derler. "9

"Daim fikrimde zikrin, ya Muhammed, Ya Ali. Gönliimün evinde şükrün, ya Muhammed, ya Ali. Tamyamaz kendi özün seni yakın bilmeyen Alemin ayinesisin, ya Muhammed ya Ali. "

Şah İsmail Hatai

MÜ'MİNİN KALBi ALLAH'IN EviDİR

Hz. Muhammed ve Hz. Ali'nin Nur'u var edildikten sonra Adem peygamber ".Ve iz kale rabbiike lilmelii­iketi imıiy ca'ıliinfiyl'ardı haliyfeten ... : Hani Rab­bin, meleklere: "Ben muhakkak.ye1yiiziinde bir hali-

fe yaratacağım", demişti. "lO ayeti hükmünce yaratıl­

mıştır. Ve,Adem peygamber yaratıldığı vakit, başını kaldırıp arşa baktığında "La ilalıe İl/alla/ı, Mulıam­meden Resulullalı" yazılı olduğunu gördü. Adem (a.s) "Ya Rabbi 'La ilahe illallalı' senin birliğindir ama 'Muharnmeden Resuluilah' kimdir? Hayyu Kayyum: ·"O benim babibimin adıdır ve senin oğ­lundur" buyurmuştur. ı ı

"Hak bizi yoktan var etti, Şükiir yoktan vara geldim. Yedi kat arşta asılı, Kandildeki nura geldim. "

Pir Sultan Abdal

Allah-u TealaAdem'i yaratıp varlık alemine getirdi­ği vakit cümle meleklere şöyle seslenir "Fe iza sev­veytülıu ve nefalıtiifiylıi min ruhıy feka 'u lelıu saci­diyne: "Hilkatini tamamlayıp da içerisine ruhum­dan nejhettiğim zaman O 'na secde edin. "12 Cümle melekler Adernde tecelli eden Hakk'ın ruhunu göre­rek secde ederken yalruz Azazil "İ/la İbliyse, istek­bere ve kane minelkafiyne: Yalmz İblis, J.:ibrine yedi­remedi de kofirierden oldu"l3 benlik davasına düşe­rek "Kale ene hayrün minlıü, lıalakteniy min narin ve halaktelıu min tiynin: İblis: "Ben O 'ndan daha

hayırlcyım. Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp üstünlük gördü ki bu ne­denle sofi sürekleri de nefis terbiyesini yolun en önemli aşamalarından biri olarak 'görmüştür.

"Ve nefalıtü fiylıi min rulııy: nilrumdan nejlıettiğim zaman" ibaresi nedeniyle sofiyan insanın gönlünü Hakk'ın tecelli makamı olarak görmektedir. Burada kastedilen insanın Allah 'ın bizatih i kendisi olduğu değildir. Allah azimdir ve kainata sığmaz iken "nalı­nü akrabü ileyhi min lıablilveriydi: Biz insana şalı damanndan daha yakımz" 1 5 ayeti ve "Ka/bii 'i­mü 'minü Beytu 'Ilah: M ii 'min in kalbi Allalım evi dil:"

hadisi hükmünce insanın gönlünde kendisine yer bulmuştıır.

"Mümin olanlarm kalbi tacıdı,

Mürşit eşiğine varan haczdu: "

Pir Sultan Abdal

İnsanın gönlünün tecelli makamı olması nedeniyle , Sofiler erenler, evliyalar eşiğine varmayı cismani Hac ile bir tutmuşlardır. Hac'dan murat Hakka yakın olmak ise erenler, evliyalar sohbetine varmakta bir nevi Allah 'ın tecelligahını ziyaret etmek gibidir. Ni-

SAYI 19 SO NBAHAR 2010 ESKiYEN I 87

Page 4: oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

telcim Allah-u Teala, kutsi bir badiste "Ben yere ve göklere sığmadım, ancak mü 'min kıllurnun kalbine sığdım." buyurmuştur. Sufiler yaratan yaratılan iliş-·

kisini, aşık mfu;uk ilişkisine benzetir. Nitekim bir

başka hadisi kutside Allah kuluna şöyle seslenir:

"Eğer ben bir kulu seversem, onun kulağı, gözü, di- ·

li, eli ben olurum; o benimle göriil; benimle işitir ve benimle konuşur."

ELEST BEZMİ VE RUHLARIN İMTİHANI

"Elestü deminden hak bildik yolu,

Korkarım solduranı ol gonca gü/ü,

Nice ağlattm bu edna kıtlu,

Sana medet yola mürvet yô Ali. "

Pir Sultan Abdal

Sofiyana göre Allah ile kullan arasındaki ilk buluş­

ma ve ilk muhabbet "Elest Bezmi'nde gerçekleşmiş­

tir. Bu nedenle insanın döngüsü Adem'in sulhünden

gelecek kullann ruhlannın var edilmesi ile . başlar. "Ve iz elıaze rabbiike min beniy ôdeme min zulıuri­

him ziirriyyetelıüm ve eşlıedehiim 'ata enfiisilıim,

elestü bi rabbiküm, kôlü belô, şehidnô, en tekulü

yevmelkiyômeti innô kümıô 'an lıiizô ğôfiliyne: Hani

Rabbi eel/e şônülı, .Ademoğullarmm sırtlarından ziirriyetlerini çıkarmıştı. Onları kendilerine şôhid

tutarak: 'Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?' buyur­

muştu. 'Evet, ey Rabbimiz şôlıid olduk!' demişlerdi.

Bu şelıôdet, Kıyômet Günü, 'Biz bu ikrôrdan gajil­

lerdik!' dememeleri içindi. "16

Bu olay sofı süreklerinde çok özel bir yere sahiptir.

Şeyh Safi "elestii bi rabbiküm" hitabını bir şaraba

benzetir " ... Ol gün ki hitab-ı " ... Elestü birabbi­

küm ... " şarabını içdüm. E gerçi vücut kalıbı.na gel­

düm. ·Lakin, dahi ol şarabun humariyem. Murad

"dalk"dan ki beytde mezikurdur, kalıbı cismanidür.

Ve şimdi ol şarabun temeonasıru can ider ve girü iç­

mek dil er ki ol meşreb-i saf beden hakinun başakin­den safi ola."J7

"Pir sultan der "Ka/ii beli"

Dedik ya Murtaza Ali

Kim kadeh içer kim dolu

Bu bize bir acep derttir. "

P. S. Abdal

"Allah bütün ruhlan Adem'e (a.s) gösterdi. Sağ tara­

fa iman edenlerin ruhlarını, sol yanına da kafirlerin

nıhlannı koydu. Sonra şöyle buyurdu: "Elestü bi rab-

88 ESKIYENI SONBAHAR 2010 SAYI 19

biküm" Allah-u Teala hazrederine layık olan kullar: "Bela" dediler. Hakka layık olmayanlar da "la" diye cevap verdiler. Bir kısmı da aldınş etmedi. Allah-u

Teala yine "Elestü bi rabbiküm" buyurdu. Bu defa; "Bela" diyenterin birçoğu "la" dedi. Aldınş etmeyen­

lerin de birçoğu "bela" dediler. Bir kısmı yine aldırış etmedi.İki kere "bela" diyenler mürnin ve doğru mü­

min olacaklardı. İki kere "la" diyenler, kafir doğup kafir öleceklerdi. İki defa aldırış etmeyeniere gelince

onlar da neüzübillah şaki ve ağzın olacak olanlardır.

ilkin "bela", sonra "la" diyenler de mürnin doğup ka­fır ölenler, ve ilkin "la'' sonra "bela" diyenler ise ka­

fır doğup mürnin ölecek olanlardı."18

Şeyh Safi de: " ... Elestü bi-rabbiküm ... " hitap vak­

tinde, çünkü zerrat dediler. Ol kimseler ki kulluk hal­

kasını kulaklarına kodılar, rabatı ebede kaldılar. Arn­ma şol kimseler k{ kulluk halkasını kulaklarında ko­

madılar, belki rnücerred "belide" kaldılar. Bela-yı

ebedide giriftar oldılar ve ol kimseler ki ezelde "be­li" didiler, dahi kulluk halkasını kulaklanna takdılar,

.kendülerine 'ışkı, ezelden bile (böyle) getürdiler ve

anların ma'şuka bir nazlanması olur vasıta-yı teslimi

beliyle ve halka-yı ubudiyeti, kulaka takmak vasıta­sıyla şundan ötürü naz iderler ma'şuka ki kadim kul­

lar kulluklannun kı demi vasıtasıyla malıduma naz

iderler, şöyleki bir padişahun eski kulı ve yeni kulı olsa ol eski kulın agasına bir pare nazı olur elbette."ı9

"Bilen biliir bilmeyen bilmez bilüri,

Sen seni bilmez isen bula-gör bir bilüri. "

Kaygusuz Abdal

Kaygusuz Abdal Budalaname adlı eserinde insanın yaratılmasının nedenini: "Adem dünyaya gelrnekten

murad hernan kendüyi bilüp Hakk' ı anlamakdur. Ta

ki Hakk'ı batıldan fark idüp öınrüni telef etmemiş

ola. Çün sen dahi ademüm dirsin. İbret ile vücudun

kubbesine çık, bu salıranun düzine ve enişine bak ve yokuşına nazar ey le. Korkulu menzilleri öndin yolda.

Ta ki yol vurandan emin olasın."20 şeklinde açıklar.

KENDiNi BiLEN RABBiNi BİLİR

Adem oğlu dünyaya vasıl olduktan sonra "Men 'are­fe nefsehufe kad 'arefe rabbehu: Kendini bilen Rab­

bini bilir." kutsi hadisi uyarınca yukanda belirtildiği gibi Allah'ı bilrnek üzere, onu müşahede etmek üze­

re yola çıkar. Kaygusuz Abdal bu hadisin manasını bir başka eserinde şu şekilde açıklar: "Pes ad em ken­

düyi bilmek mücerred Hakk'ı bilrnek gibidür. .. Nef­

sini bilen rabbini bilür. Ve bu maı::ayı dahi beyan ide-

Page 5: oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

yim. Çünki bir kişinin aklı bu babr-ı mana'ya irdi,

gawas (dalgıç) oldı. Her cihete baJ<dı azat oldı. El­

bette ol devleti bulur. Ve şeş cihetr gördü ki kendü-ı

nün gölgesi gibidür ve ol dem bil<liğü öz bahr-i mu-

hitdür. Ve burada güft ü gO çokdur ve göz akl iman

olur. Ve burada kişiye hidayet-i Hak kavi gerekdür.

'Allalıümme yessir velti tüassir'. Ve girü bu alemün

sıfatına onsekiz bin alem insana müteallikdür. On sekiz bin sıfatdur. "21

Şeyh Safi "Men 'arefe nefsehu'"nun manası budur

ki: Şahıs, nefsine arif ola ve nefsinin ayıplarına mut­

tali ola ve nefsinin ayıplarına muttali olduktan sonra

nefsinin ıslahına meşgul olur. Mesela şunun kibi ki

bir kimse tonında necis görse, anun tabaretine meş­

ğul olur ve nefsun bu ayblanndan taharet i tmek, tez­

kiyedür ve her kimse ki tezkiye itdi, nefsden kurtul­

dı. Çünki nefsden kurtula. Hak Taala'nun azabından

dahi kurtılur. Pes ol zaman Ki nefsteberra (teberi)

ider, şol bir kuşcugaz gibi kibi ki tuzaktan kurtula

pervaz ider.

Çünkü nefsden teberra (teberi) ide, Hazret-i İzzet'e feveccüh eder. Ve andan sonra marifet-i nefis tabsil

itmiş olur ve kendüyi anlarnış olur. Ol vaktin anun

gönli gözi, Hakk tarafını görüci olur. Ve Hakk

Ta'ala'yı bilrnek nefsini bilmekden sonra olur. Yani

bu didüğüroüz takrir üzerine evvela kendü nefsine

marifet hasıl ider (ve andan sonra) marifet-i Hakk

Ta'ala'ya tahsil ider."22

Ve yine "Mutu kab/e en temutu: Olmeden önce

öliin." hadisini Şeyh Safi şu şekilde açıklar: "Ve ha­

dis-i 'Mutu k;ıble en temutu'dan murad fenay-ı be­

şeriyyetdür, sıfat-ı nefsaniden, yani ölün, ölmezden

öndin ve dirilün haşrde dirilmezden öndin. Çünkü

hayat müteakib-i mevtdür. Mana-yı 'mutu' oldur ki

ölün ta zinde olası, mevt-i suri gelmezden öndin, ya­

ni alıval-i mevti ve alıval-i kabri ve alıreti malum ve

müşabede idün ta ki sahib-i yakın olasız, ta ki iman

bil-gayb, iman bil-yakıne mübeddel ola."23

Sofiyanın ''Mutu kab/e en temutu" hikmetine vasıl olabilmesi için evvelanefs-i emmareyi terk ve terbi­

ye etmesi ve kalben mutmain olması gerekir

" ... "Kiillü nef.~in ztiikatu 'l-mevt. "24 Yani ölmezden

ölmek gerek, ta ki mürnin sıfatı sıfatlaorruş. O za­

man: "el-Müminune lti yemutune bel yunkalune min

dtiri '1-fentii ilti dtiri 'lbektii: Mürninler ölmezler bila­

kis fena tileminden beka tilemine göçer/er." Hadisin

manası budur ki: "Mürnin ölmez, belki bir evden ve

bir eve vanr." Yani dünya mülkünden geçip, ahiret

mülküne naklederler. İmdi mürnin ona derler ki ken­

dini mütmainneye ir göre, o vakit, "Men 'arefe nef­sehu fekad 'arefe rabbehu: Kendini bilen Rabbini

bi/il: "makamına ve sırrına ermiş olur. Yani bir kim­se kendinin ne idi, ne olduğunu bilse, Hak Teala'yı bilmiş olur. İmdi bilmek odur ki nefs-i emmareye

uymaya. Zira nefs-i emmare kafirdir ve münafıktır.

Ona tabi olan dahi münafıktır. Bir dahi nefs-i emma­re, zahitliktir ve nefs-i mülbeme, ~ıklıktır ve nefs-i

mutmainne, arifliktir. İmdi bu netisieri bilip hilele­

rinden haberdar ola ve eğer bilmese kendine zulmet­miş olur. "İnnelıü ktine zalıimen cahil/en: O pek zti­

lim, pek ctilıildir.ıs mucibince hakkı bilmiş olur ve

bir kimse mutmainne sıfatını sıfatianmış olsa, hakkı

bilmiş olur ve bir kimse mutmainne sıfatını sıfatian­

mış olsa, o vakit benliğinden gider. Dahi dünya ve

ma-fiha gözüne görünmez olur ... "26 Bir başka yerde "İmdi bir kimse ki hak yoluoda baş ve candan, mülk

ü maldan geçip, vahdet menziline erişmek gerekir. O

vakit cemi sırlar keşfolur, gönlü gözü açılır, her saat

Allah nurunu temaşa eder. O kişi ehl-i marifet olup,

hiç noksap..ı olmaz. 'Men 'm·efe nefselıufe kad 'are­

fe rabbehu' sırrına erişir, cemi mürşitler ile 'lalıme­ke /ahmi: etin etirndir' olur. O vakit cümle umfır-u

dünya onun gözüne görünmez olur. O vakit nar dahi kendine nur olur. "27 şeklinde açıklanmaktadır.

Terbiye sürecinin uzunluğu ya da kısahğ1 tamameıııı TaDib' in u,abiftôyetine bağhdur. Kimi Hurk ylK çile çeker bir adım ilerleyemez, kimi menzile rehberinden evvel var1r. 11-Dz. Muhammed /Vhııstafa'mn da müırebbisüniıııı CebıraiU oRduğu kabuB edilir.

ŞEYHİOLMAYANOONŞEYIUŞEYTANDIR

Sofiyao sürekleri "Men 'arefe nefse/nı fe kad 'm·efe

rabbelıu" sırrına vakıf olabilmek için bir mürebbiye

bel bağlanmasını salık vermektedirler ve mürebbi-.. siz-rehbersiz menzile erişilemeyeceğini düşürırnek-

tedirler. Talip olan kişi ewela tövbe kapısına gelmiş­

tir. "Yti eyyülıellezine timenu tübU ilalltilıi tevbeten

nasühti: Ey iman edenler! Allalı Tealti ya (giinalıla­

rmızdan) nasuhpir tevbe ile (sıdk ve ihltisla ölünce­

ye kadar bir daha günah işlememek iizere nefsine

öğüt veren tevbekarlar gibi) tevbe edin! "28 Tarikat

kapısı tövbe kapısıdır. Aslında bu durum hemen tüm

tasavvufi ekoller için geçerli bir tutumdur.

SAYI 19 SONBAHAR 2010 ESKIYENi 89

Page 6: oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

"Müi·ebb 'olan Ali gerek, Dört kapuda eli gerek, Musahibin Hali gerek, Zira Ali Muhammeddir. "

Sofi süreklerinde diğer tasavvufi ekollerden farkli olarak mürebbi olacak kimsenin Ali soyundan gel­mesi esastır. Bisati buyruğunda mürebbinin özelliği şu şekilde açıklanır: "imdi bir kimsenin mürebbisi olmasa o, hakkı ve hak yolu nice bilir? Öyle olsa onun şeyhi şeytan olur. Ama mürebbilik dahi şu kimsenin hakkıdır ki irşadında ve nazarında ve erka­nında ve edebinde kaim ve yetmiş iki millete cümle eşyaya bir n azar ile baka ve başında tac-ı arif ve te­sellası MurtaiaAli'ye ve eviadına yetiştire ve şeriat­ı Muhammed! onda karnil ola. "29

§ofi süre!deri "ievhit" inancına her şeyin başa oDaırak gön-mıiiışleırdlôır. n<u:znlll:ııaş buyn-uHdan-armıı tamammda "iiı~ sünnet, yedô faır:z" şe!düuııde

yapdan formülasyondia istisnasaz bir· şekilde il~ sünnet ~ll<elime-i lfevhit'dir.

Terbiye sürecinin uzunluğu ya da kısalığı tamamen Talib'in kabiliyetine bağlıdır. Kimi kırk yıl çile çe­ker bir adım ilerleyemez, kimi menzile rehberinden evvel varır. Hz. Muhammed Mustafa 'nın da müreb­bisinin Cebrail olduğu kabul edilir. "Kalennebiyyu saliallah u aleyhisselam: Men 'arefe neftehu fe Icad 'arefe rabbehu. ' ve bir hadis dahi buyurur: "Levla 'l­

mürebbi mii 'araftu rabbf: Şayet mürebbim olmasay­

dı Rabbimi bilmezdim. " Yani demek olur ki: "Bana Cebrail-i Emin rehberlik eyledi." İmdi rehber, kişi­nin hak yolunun piridir. Zira; "Bana Cebrail rehber­lik etmeseydi tarik-ı hakkı o kadar bilm~zdim." de­di. İmdi bir kimsenin mürebbisi olmasa o, hakkı ve hak .yolu nice bilir? Öyle olsa onun şeyhi şeytan olur. 30 Nitekim tasavvuf ehlinin kullanmayı çok sev­

diği bir badise göre "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytan­dır." denirken yine bir başka hadiste "Şeytan ademo­ğullannın damarlannda dolanır." buyrulur.

Sofiyan süreklerinde şeytan çoğu kez nefs ile bir tu­tulmuştur ve onun için de nefs bor hakir görülmüş­tür. Nitekim Şeyh Safi nefsin üç olduğu bildirilir: 'emmare, levvame ve mütmaine'. Nefs-i mütmain­nenin yeri ahlak-ı hamiddir ve nefs-i emmarenin ise örtülü, görünmez olduğunu belirttikten sonra "Nice ki Şeytan ademoğlunu göremez. Tamartannun için­de ki: "İnne'ş-Şeytane yerci min İbni Adem mec-

90 ESK IYEN I SONBAHAR 2010 SAYI 19

ra'd-demi: Muhakkak ki Şeytan ademoğlunun da­marlarında, kanın dolandığı gibi dolanır." Hemçü­nan nefs-i emınare dahi mahsus değildür ve nefs-i

emmare dayirn arnir-i measi ve vevesedür, yani ma­siyet buyurıcıdur ki: " ... İnn'n-nefse le'emrnaretu'n bi's-su'i.. .: Çünkü nefs kötülüğü emreder." Ve gah

olur ki nefs-i emmare bir kimsenün elinde Müslü­

man olur, lal.<in münafı.k olur. Zira ne kadar ki ken­düyi Müsliman suretinde gösterürse girü nifakını terk itmez ve nefs-i emmareyi kimse aciz ve müsab­her idemez, illa kavi riyazetle ve kati aclıgıla ki: "Eci' kelbeke ye yuti'ke: Köpeğini aç tut ki sana ita­

at etsin." Yani kelbün ki nefsündür, acıkdur, ta ki sa­na muti ola.Jı denir.

SOFİNİN HALİ NiCEDİR

Konuyu uzatmamak için sofiyanın yani yola talip

olan kimsenin bir takım özelliklerinden bahsederek konuyu kapatmak istiyorum. Talip olan kimse Hak­kın cemalini arzulayıp geldiği için ona göre davran­mak zorundadır. Buyruklara göre talibin hakkı (so­

rumluluklan) altıdır:

1- Edebi beklemek.

2- Avamdan kesilmek (Avamdan kasıt yol ehli ol­mayanlar ile düşüp kalkmamak).

3- Mahremini bilmek (Musahib kardeş edinmek ve zina etmemek). 4- Bütün kötü fiilieri terk etmek. 5- Evliyayı hazır ve nazır bilmek. 6- Hakka ve halka zararlı iş işlememek.32

Evliya ve talibin on iki kavli (sözleşme) vardır altısı talibindir. Bu on iki kavil buyruklarda değişik şekil­lerde verilmekte ise de özü itibariyle bir birine ben­

zer. Buyruklara göre bir talip kendisine düşen altı kavli bilip, yerine getirmezse davası manasızdır, bu kaviller:

1- Namaz ve niyazdır.

2- Mücahededir (bu muhtemelen müşahede olmalı­dır). Talipterin birbirlerini ziyaret etmesi, 3- Avamdan uzaklaşması, avam lokması yememesi, 4- Daim taharetli olması,

5- Rıza-ı Babullahta olması, 6- Dilinde daim zikr-i hak olmalıdır.JJ

Sofi sürekleri "tevbit" inancını her şeyin başı olarak görmüşlerdir. Kızılbaş buyruklarının tamamında "üç

sünnet, yedi farz" şeklinde yapılan formülasyonda istisnasız bir şekilde ilk sünnet 'Kelime-i Tevbit'dir.

Page 7: oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

"Hakkı çok ve devamlı olarak zikretmelidir ki, zik­

rin nuru kalbine düşsün. Ve gece gündüz, gizli aşikar Tevhid kelimesini söylemelidir, ki nefs-i emmarenin kökünü kessin, takvayoluna gön~~ bağlayıp cila ver­sin."34 Kelime-i Tayyibe: La ilahe İllallah'dır. "Çün­ki kelime-yi tevhid'ün devamı olan, anun devamı ile gönül yirin yumuşak olur ve kabil olur ve anda bir kök biter ve nefsin kökini kazar, giderür. ve ol şerbet müfid olur. "35

Kalelialı u Tea la: "Ya eyyuhellezfne ame1ıu 'z- kurul­tahe zikran kesira: Ey fman edenler! Allah Teata 'yı

çok zikredin. 36 Yani şöyle buyurur ki: "Ey bana iman getiren kullanın, siz beni çok çok zikreyleyin gece ve gündüz. Ben dahi sizi anayırn ve türlü türlü ni­metler vereyim." Çok çok zikredip anınaktan murat odur ki arifler nazannda günahianna özür dileyip yolunuza insaf eylemek gerekir. Bir günahkar güna­hını bilip, tövbe edip, benim, zikrimle meşgul olsa, daima ben ondan razıyırn. Benim razı olduğumdan malumdur ki arifler ve aşıklar nazarında daima yüzü yerde ve niyazda ve her mürnin karındaşa iyilik ey­lemek üzere olur ve daima günaha özür içinde olur ve meşayıh ve mürebbi nzasında olur. O vakitte ben ondan razı olmuş olurum."

"Arı olanların balıdır tevlıit,

Bülbül olanların güliidür tevhit. "

Yunus Eıme

Safiyan süreklerinin Allah'ı zikr etmeye verdiği önem şeriat ehli tarafından genelde namaz ile karşı­laştınlmaktadır. Safiyan namazı geri bıraktığı dü­şüncesi ile itharn edilmektedir. Bu konuyu Şeyh Sa-, fi şu şekilde· açıklamaktadır:

Sual itdiler Şeyh 'a şu ayetten ki: " .. .İn ne 's-salate tenha 'ani '1-falışa 'i ve '1-miinkeri ve le zikrullahi ek­

beru: Muhakkak ki namaz lıayasızlıktan ve kötüiiik­ten alıkoya1: ;J.llah 'ı anmak elbette en büyüktü1:"37

Çünki namaz, azam-i erkan-ı İslamdur, ittifakıla ve zahir delillerün bazısınun saribi ile ve ol cümleden birisi old_!.lr ki çün vakt-ı vukuftar aldı Arafat'da, ev­vel haccun farz namazın kılmak gerek. Eger farz na­

maza meşgul olursa, Arefede, vukuf fevt olur. Anun namazın takdim itmek gerek, haccı takdim i tmek de­ğül. Pes, çün namaz ekber-i erkan-ı İslamdur, zik­rullah, yani Allah'ı zikr itınek nice ekberdür? didiler.

Cevap: ... Allah'ı zikretm~k anunçün ekber olur na­mazdan ki namaz fahşai zahirden ve münker-i zahir­den men ider kişirıi. Şu delil ile ~ bir kimse namaza

meşgul olsa ol kimseden fahşai münker-i zahiri gel­

mez ve zahir, namazgahı hal.kdur. Lakin namaz, fah­sai münker-i batıniden nehy itmez. Ol kimseyi şundan ötürü ki vakt ola ki bir kimse namaz da ola ve gönli fahşai münker-i batıniye meşgul ola ve batın, nazar­gahı Hakk'dur. Amma Allah'ı zikr itmek, batını safi kılur. Fahşai münker-i batıniden ve nazargahı Hakkı fahşai miliıkerden pak eyler. Pes zikrullah namazdan

anunıçün ekber olur ki ve le-zikkullahi ekber.

Safiyan zikr-i Hakk'ın azim ibadet olduğuna kanidir

ancak bu diğer ibadetleri yok saydığı anlamında de­ğildir.

SONUÇ

Yukanda ana hatlan ile belirtmeye çalıştığırn üzere safiyanın Allah ile ilişkisi bu hal iledir, aşıkın maşu­kunun peşinden gitmesi gibi sufi de ümitle Hakk'ın deryasından bir katre nemalanmak heyecaniyle per­

vaneler gibi kendini ateşe atar. Yol uzundur ve kavi­dir. Safiyanın iki yüzü vardır biri halk için diğeri Hakk içindir. Halk için de şeriatı gözetir çünkü azim kapıdır, peygamberler serveri Muhammed Musta­fa'ya verilmiştir. Tarikat kapısı Aliyel Murtaza'ya

verilmiştir; her kimse bu sırra eremez. Nitekim Pey­gamber: "Ene Medinetün ve Aliyyün babıha: Ben şe­

hirinı, Ali de bu şehrin kapzszdır." buyurur. Hakkın sırrına mazhar ol~ak dileyenler o kapıya yüz sürer­ler. O "Kur 'an-ı natık: Konuşan Kuran" dır. O yüz­den özün :taşra (na-ehle) açmak sım faşetmek sayı­lır. Safiyanın bu hali kıyl-u kale (dedi kodu) sebep olmuştur. Onun dilinde gizli sır ile söylenen sözler küfür addedilrniştir. Cehl ile var olanlar, Hakkın sır- .

rıodan bi-haber olduklanndan ve bazı sofi görünüm­lü narlanlar yüzünden Safiyanı küfür deryasında bil­mişlerdir. Sufi, sırrını içine görneodir o yüzden "men

aşıka feajfe fektem femati şehfden: Her kim ki aşık olduğu halde iffetli yaşar ve aşkını gizli tutarak ölür­

se şe/ı ittir." buyrulmuştur.

Sofi yolunu takip etmeyi dileyen kimsenin Hakk ile arasında her nefeste devam eden bir hal üzere derin

bir rabıta ' kurması gerektiğini kısaca izaba çalıştık.

Allah ile aradaki rabıta kurulduktan sonra sufinin seyr-i süluku kabaca üç hal üzere gelişir. Evvel kor­ku, ikincisi ümit ve nihayetinde temaşa ve m.uhab-, bettir. Sözü burada noktalayıp büyük kızılbaş ozanı Pir SultanAbdal'ın kızılbaş yol-edep ve erkanını an­lattığı bir şiiri ile noktayı koyalım, Sadakallahül­

azim.

SAYI 19 SONBAHAR 2010 ESKIYENI 91

Page 8: oleViliJkte ulluh-in§un JilişJki§ine bir bukiiş·isamveri.org/pdfdrg/D02895/2010_19/2010_19_KALUCS.pdf · Beni Ateşten, O'nu çamurdan yarattm dedi."14 İblis nefsine bakıp

Gönül gel karardan aşma,

Sözüm sana meveddettiı:

Gafillen bacadan diişme,

Evvel ka pt şeriatın:

Eğer bu sırra erersen,

Dolan kapıdan girersen.

Tarikat farz m sorarsa n,

Yedi farz, iiçii siinnettiT:

Tarikat bir oddur ya km;

Kimi ham, kimi has çıkaı:

Her aşık bir çakmak çakar.

Çırağzn yakan üstatdıı:

Hizmet erenler yoludw;

Ciimle ilmin evvelidiı:

Alıdimiz ka/u be/i'dil;

Bundan dönen kişi mattu:

İbtida talip olunca,

Düşmana galip olunca,

Dört can bir kalıp olunca,

Menzili bi-nilıayetti1:

Miirebbisi Ali gerek,

Dört kapıda eli gerek,

Miisahibin /ıali gerek,

Zira Ali Mulıammet 'tiı:

dipnotlar

ı Bakaral 117

Nisa/126 1 Kasas/88

Şeriattan edep öğren,

Al bu pendi beli n bağla n.

İbn/e üsıad olur oğlan, Kimi farz, kimi sünnettiı:

Gelin girelim bu babı,

Açı/sm aşkın kitabı.

Eğer anlarsan hesabı,

Andan sonra tarikattu:

Tarikatta kamil olan,

ilmi ile amil olan,

Bu yolda miikemmel olan,

Evvelmertebe Jıizmettiı:

Kend 'öziimiize gelelim,

Tarikat nedir bilelim.

Yoklukta sefil olalım,

İbtida yiiz iradetti1:

Hakikat genc-i nilıandır.

Marifet gevlıer-i kandu;

Yedi yüz yetmiş mizandıı;

Ötesi ilm-i hikmet/il:

Pir Sultan der: Ka/u beli,

Dedik ya Mıırtaza Ali.

Kim kadeh içer kim dolu,

Bu bize bir acep derttil: "

Pir Sultan Abdal

• Kcşf'ul Hafa, ll, 132, Hadis:20 16 5 Fütüvvcınamc-i Ca'fcr-i Sadık, Hzl. Saffet Sankaya, Horasan

Yay., istanbul 2008. s.l77.

' lmam-ı Cafer Buyruğu, Ayyıldız Yayınlan, Hamle Matbaası 1959,

Istanbul, s.l16-119. 1 Güzel, Abdurrahman, Kaygusuz Abdal'ın Mensur Eserleri, Kültür

ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1983, s.l64 vel66.

• lmam-ı Cafer Buyruğu, AyyıldızYayınlan, Hamle Matbaası 1959, İstanbul, s.ll4.

92 ESKIYENI SONBAHAR 2010 SAYI 19

9 imam-ı Cafer Buyruğu, Ayyıldız Yayın lan, Hamle Matbaası 1959, Istanbul, s.l21-122.

10 Bakara/30. 11 lmam-ı Cafer Buyruğu, Ayyıldız Yayın lan, Hamle Matbaası 1959,

Istanbul, s.62-63.

ı1 Sad/72.

ıı Siid/74.

ı• Sad/76.

ı5 Kaf/16.

ı6 Elmalılı meali.

ı7 Kutlu, Sönmez, Makalat Şeyh Safi Buyruğu, s.282. 11 imam-ı Cafer Buyruğu, Ayyıldız Yayın lan, Hamle Matbaası 1959,

Istanbul, s.64.

t9 Kutlu, Sönmez, Makalat Şeyh Safi Buyruğu, s.311 . 10 Güzel, Abdurrahman, Kaygusuz Abdal'ın Mensur Eserleri, Kültür

ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1983. s.62.

lı Güzel, Abdurrahman, Kaygusuz Abdal'ın Mensur Eserleri, Kültür

ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1983. s.l47.

n Kutlu, Sönmez, Makaint Şeyh Safi Buyruğu, s.l95.

n Kutlu, Sönmez, Makalat Şeyh Safi Buyruğu, s.253.

ı• Al-i imran/185 "Her nefis ölümü tadıcıdır." 15 Ahz;ıb, 33/72.

26 Bisati Buyruğu, varak 22a,22b.

! 7 Bisati Buyruğu. varak 30b.

2fi Tahrim/8: "Ey iman edenler! Allah Teaiii'ya (günnhlannızdan) na­

silh bir tevbc ilc (sıdk ve ihlfısla ölünceye kadar bir daha günah iş­

lcmemck üzere nefsine öğüt veren tcvbckarlar gibi) tevbc edin!. .. "

l9 Bisati Buyruğu, va rak ı Oa, 1 Ob.

ıo Bisati Buyruğu, varak 1 Oa.

ı ı Kutlu;Sönmeı, Makalat Şeyh Safi Buyruğu, s.276-277.

n lmam-ı Cafer Buyruğu, Ayyıldız Yayınlan, Hamle Matbaası 1959, istanbul, s.75. "Şeyh Sadreddin rahmetullahi alcyh eydür: 'Talibin

hakkı nedir?" Şeyh Safi cydür: "Talibin (hakkı) budur ki avamdan

kesile ve avam ilc durup, oturmaya. Zira avam, ch l-i şekavettir ve

mümimi.n, ch l-i saadettir. İ.mdi nur ilc zulmct bir yerde olmaz, on­

lardan kesilmek ibadettir ve kanşmak aynı şckavcttir, sait ilc şaki

bir yerde olmaz. Ve bir hakkı dahi odur ki mahrcmini bula ve onun ilc musahip ola ve cemi bilisini unutup, evliyayı her yerde hazır

bile. Evliya iradeliyle ve emriyle ola ve vilayet bckleyc ve evliya­

nın hakkı odur ki talibin kalbinenazar cde. Hangi talibin kalbi pak

ise, cvliya nazannı o talipten ayırmaya ve kalbi pak olmayan ta­

liptcn ve hak dahi bizardır." Sisari Buyruğu, varak 52a.

ıı İmam-ı Cafer Buyruğu, Ayyıldız Yaymlan, Hamle Matbaası 1959,

istanbul, s.79. "Ve dahi ey talip, evliyanın on iki kavli vardır. Al­

nsı talip hakkı, altısı mürşit hakkındadır. Evvela, biri namaz. tkin­ci, ni yaz. Üçüncü, müşahcdc yani hakka baka ve hak oturn ve bir­

birini ziyaret eylemek. Dördüncü, ava m lokması yememek. Beşin­

ci, yalan söylcmcmck. Albncı, zina ve livata etme[mc)k. Bu altıyı

yerine getiren kanndaş Muhammed Ali'nin dostudur. Mürşidin

hakkı olan kavli, mürşit cömert gerekir ve sahib-i irşad gerekir ve

teseliası Marteza Ali'ye yetiştire ve erkan-ı evliyayı bile ve ccir cylcyc ve halini, yavaş ola, üstat buyurmuştur, gaflet olmaya.

14 imam-ı Cafer Buyruğu, Ayyıldız Yayın lan, Hamle Matbaası 1959,

Istanbul, s.79.

ıs Kutlu, Sönmez, Makalat Şeyh Safi Buyruğu, s.l33. 36 Ahzap/4 ı. 31 Ankcbuı/45.