Upload
haquynh
View
269
Download
2
Embed Size (px)
Citation preview
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi
Fen Bilgisi Eğitimi
Anabilim Dalı
Đlknur Uyar, Özge Güven, Irmak Artıktay
[email protected], [email protected]
1-GĐRĐŞ
Genel anlamda biyosensörler, biyoloji, fizik, kimya,
biyokimya, mühendislik gibi pek çok bilim alanının bilgi
birikiminden multidisipliner bir anlayış çerçevesinde
faydalanılarak ve biyolojik moleküllerin veya sistemlerin
seçimlilik özellikleri ile modern elektronik tekniklerin
işlem yeteneğinin birleştirilmesiyle geliştirilen
biyoanalitik cihazlar olarak biliniler.
Butun organizmalar yaşadıkları ortamdaki değişimleri
derhal algılayıp yaşamlarını sürdürebilmek için
değişimlere uymaya çalışırlar.Đşte bu algılama
mekanizması biyosensörlerin in vitro kullanımı için temel
olmustur.
Canlılar teknologların hayal bile edemeyeceği duyarlılık
özelliğine sahiptirler.Örneğin bazı köpeklerin koku
almaları insanlardan 100.000 kat daha hassastır.Yılan
balıkları tonlarca su içerisine ilave edilen birkaç damla
yabancı maddeyi derhal farkeder.Kelebekler
partnerlerinin yaydığı birkaç molekülü bile algılar.Algler
ise zehirli maddelere karşı çok duyarlıdırlar.
Canlıların bu uyarıları algılamayı mümkün kılan
biyolojik maddelerin analiz sistemleri ile birleştirilmesi
biyosensörleri meydana getirmiştir.Biyosensör teknolojisi
o kadar hızlı gelişmektedir ki,International Union of Pure
and Applied Chemistry tarafından oluşturulan
Biyosensörleri Sınıflandırma ve Adlandırma Komisyonu
1996 yılında hazırlayıp yayınladığı biyosensör tanımı
biyomikrochiplerin gelişimi ile daha şimdiden geçerliliğini
kaybetmiştir.Biyosensörlerin
gelişiminde,mikroelektronikten bildiğimiz daima daha
küçük,daha doğru ve daha ucuz aletlere eğilim
olmuştur.
Son yıllarda bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler
biyosensör kavram ve tanımlarında da önemli
genişlemelere ön ayak olmuştur. Canlı yaşamın önemli
unsurlarından olan görme, işitme, koklama, tad alma,
dokunma gibi algılama mekanizmaları doğal ve en
mükemmel biyosensörik sistemler olarak düşünüldükleri
için biyosensör çalışmalarına güzel örnek olurlar.
Günümüzde görme, işitme gibi yeteneklerini kaybetmiş
kişilerin bu yeteneklerini tekrar yerine koyacak yapay
sistemler üzerinde yoğun araştırmalar
gerçekleştirilmektedir.Tıp alanındaki bilim adamlarıyla
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
da ortak çalışmayı gerektiren bu araştırmalar da
biyosensör alanına dahil tutulabilirler.Bununla birlikte,
bugün biyosensörlerden bahsedilince ilk akla gelen daha
genel ve yaygın kullanım imkanına sahip, analiz amacına
yönelik biyoanalitik sistemlerdir.
Biyosensörlerin tarihi 50’li yılların ortalarında
L.C.Clark’ın Cincinnati Hastanesi’nde(Ohio,ABD)ameliyat
sırasında kanın O2 miktarını bir elektrod ile izlemesiyle
başlar.1962 yılında Clark ve Lyons Glukozoksidaz(GOD)
enzimini O2 elektrodu ile kombine ederek kanın glukoz
düzeyini ölçebildiler. Böylece yeni bir analitik sistem
oluştu.Bu sistem bir yandan biyolojik sistemin yüksek
spesifisikliğini (enzim) diğer taraftan ise fiziksel
sistemin(elektrod)tayin duyarlılığını birleştirmiş ve geniş
spektrumlu bir uygulama olanağına sahip olmuştur.
Glukoz + O2 Glukono-δ-lakton + H2O2
Bir biyolojik sıvıdaki glukoz ve çözünmüş oksijen
elektrod etrafındaki membranı geçerek elektrod yüzeyine
ulaştığında glukoz oksitlenerek glukonik aside dönüşür
ve bu sırada O2 kullanılır.Ortamdaki glukoz bittiğinde O2
elektrodu ile başlangıçtaki ve reaksiyon sonundaki
çözünmüş O2 miktari belirlenir.Aradaki fark ortamdaki
glukozun oksidasyonu için harcanan O2 olup buradan
biyolojik sıvıdaki glukoz miktarı bulunur. Klasik
elektrokimya ile sadece anyon ve katyonları belirleyen
sensörler hazırlanabilirken sisteme biyomateryalin de
katılması ile diğer birçok maddenin tayini yapılabilir.
Böylece hazırlanan analiz sistemlerine biyosensorler
denir.
Biyosensörlerin Kısa
Tarihçesi
Clark ve Lyons (1962) ilk
defa biyosensör terimini
kullanmışlardır. Enzim-
elektrot kompleksini imal
eden 7yikili, bu
kompleksi glikoz sensörü
olarak kullanmışlardır. Senssor oksido-reduktaz
enzim olan glikoz oksidazın pletanyum elektroduna
immobilize olmasıdır.Pletenyum elektrod enzim
tarafından üretilen H2O2 tarafından + 0.6V’da polarize
olur.Đşte basitçe bu prensibe göre çalışan tarihin ilk
biyosensörü 1974 yılında piyasada Yellow Spirngs
Instrument (YSI) olarak tanımlanır.
YSI sensörünün geliştirilmesinde ana özellik yeni nesil
membranlardır. Clark burada sandeviç membrandan
faydalanmıştır . Enzim nükleopor polikarbonat membran
ve selüloz asetat membran arasına yerlesmistir. Bu
membranlar normalde ortamın potansiyel yapısını
etkileyecek olan diğer faktörleri elemekte ve cihazın
duyarlılığını ve özgünlüğünü yukseltmektedir. Örneğin ,
Clark’ın kullandığı membran H2O2‘ı difüze ederken
askorbat ve diğer parazitik kimyasalların geçişini
olanaksız kılmaktadır.
Clark ve Lyons’un geliştirdiği ilk biyosensör generasyonu
membran diyalizatör,reaksiyon bölgesi ve çeviricileri
içermektedir.Đkinci jenerasyon biyosensörlerde O2 yerine
elektronları enzimin redoks merkezinden elektrodun
Şekil 2. Clark’ın enzim elektrodu
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
yüzeyine taşıyabilen bir elektron akseptörü(redoks
mediyatörü)kullanılmıştır.
GOD – FADH2 + MOX GOD – FAD + MRED + 2H2
MRED MOX
GOD:Glukoz oksidaz , FAD:Flavin Adenin Dinükleotid ,
M:Redoks Mediyatörü
Üçüncü jenerasyon biyosensörlerde enzimin redoks
merkezi ile elektrod yüzeyi arasında direkt elektriksel
iletişim sağlanmış ve redoks mediyatörlerine gereksinim
kalmamıştır.
2.Biyosensörlerin Temel Bileşenleri
Biyosensörler, genel olarak analizlenecek madde ile
seçimli bir şekilde etkileşime giren biyoaktif bir bileşenin,
bu etkileşim sonucu ortaya çıkan sinyali ileten bir iletici
sistemle birleştirilmesi ve bunların bir ölçüm sistemiyle
kombinasyonuyla oluşturulurlar.
Sistemin özelliğine bağlı olarak yükseltici, mikroişlemci,
dijital görüntüleyici gibi kısımlar sistem içinde yer
alabilirler.
Kuru reaktif kimyasının esas alan biyosensörlerde
olduğu gibi bu genel kombinasyonun farklı
modifikasyonları da vardır.
Biyosensörlerde Analizlenebilecek Unsurlar
Analitler
Anorganik ve organik maddeler, makromolekuller, virus
ve mikroorganizmalar
Metal iyonları
Substratlar
Aktivatorler, Inhibitorler
Enzimler, Koenzimler
Hormonlar
Antikorlar, Antijenler
Nukleik asitler
Virusler , Mikroorganizmalar
Analizlenecek madde ve yapılar genel olarak analit olarak
adlandırılırlar.
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Biyosensörlerde Kullanılan Biyoaktif Yapılar
Biyosensörlerde kullanılan ve analizlenecek madde ile
spesifik bir şekilde etkileşime giren biyoaktif bileşenler,
komplekslik hiyerarşisine göre basitten karmaşığa doğru
bir sıralama yapıldığında ; iyonoforlar, antikorlar,
enzimler, nükleik asitler, lipozomlar, biyomembranlar
(örneğin; membran reseptörleri), hücre organelleri
(örneğin; mitokondri), tüm hücreler, doku kesitleri ve
homojenatları ve organlar (örneğin; koku alma organı)
olarak sınıflandırılabilirler.
Biyosensörlerde Yararlanılan Đletim ve Ölçüm
Sistemleri
Biyosensörlerde, biyoaktif bileşenin tayin edilecek madde
ile etkileştiğinde oluşan sinyalin iletim ve ölçümünde,
genel olarak, elektrokimyasal, optik, kalorimetrik ve
piezoelektrik esaslı sistemler kullanılır.
Đletim ve Ölçüm sistemleri:
Elektrokimyasal esaslı: 1- Amperometri esaslı(elektrotlar)
2- Potansiyometri esaslı(elektrtl.)
3- Yari iletken esaslı(transistorl.)
Kalorimetri esaslı: 1- (termistörler)
Optik esaslı: 1- Fotometri esaslı(optik lifler)
2- Fluometri esaslı(optik lifler)
3- Biyoluminesans esaslı(optik l.)
Piezoelektrik esaslı: 1- (Piezoelektrik kristaller)
Analizlenecek Madde-Biyoaktif Bileşen Đlişkisine Göre
Biyosensörlerin Sınıflandırılması
Biyosensörler farklı bir bakış açısıyla Analizlenecek
Madde-Biyoaktif Biyoaktif Bileşen ilişkisine göre
aşağıdaki şekilde de sınıflandırılabilirler;
*Biyoaffinite Esaslı Biyosensörler (örneğin; iletici
sistem üzerinde antikor immobilizasyonuyla antijenlerin
tayini için kullanılırlar.Kompleks oluşumu sonucu
tabaka kalınlığı, refraktif indeks, ışık absorbsiyonu ve
elektriksel yük gibi fizikokimyasal parametrelerin
magnitüdünü değiştirir ve bu değişimler optik sensörler,
potensiyometrik elektrodlar veya transistorler
tarafından(saptanır.)
*Biyokatal
itik Esaslı Biyosensörler: (örneğin; iletici sistem
üzerinde enzim immobilizasyonuyla enzimin substratı,
inhibitörü, aktivatörü veya koenzimi olan çeşitli kimyasal
maddelerin tayini için kullanılırlar.Bunlara aynı
zamanda metabolizma sensörleri de denilmektedir.)
Biyoaffinite ve biyokatalitik sensörleri bir tablo üzerinde
örnekleriyle inceleyebiliriz. Bunlar :
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Biyoaffinite Sensorler Biyokatalitik sensorler
Reseptor Analit Reseptor Analit
Enzim Substrat,Inhibitor Enzim substrat
Apoenzim Antigen Mikroorganizma Kofaktor
Antikor Hormon Organel Aktivator
Reseptor Glikoproteinler Doku kesiti Inhibitor
Lektin Sakkaritler,Protein Enzim
*Đmmobilize Hücre Esaslı Biyosensörler(örneğin; iletici
sistem üzerinde hücrelerin immobilizasyonuyla o
hücreler tarafından metabolize edilen çeşitli maddelerin
tayini için kullanılırlar.)
*Transmembran Esaslı Biyosensörler: (örneğin; çeşitli
moleküllere spesifik reseptör veya farklı membran
proteinlerini içeren hücre membranlarının iletici sistem
üzerinde immobilizasyonuyla söz konusu moleküllerin
seçimli bir şekilde belirlenmesi.)
Biyosensörlerde Biyoaktif Bileşen Đmmobilizasyon
Yöntemleri
Biyoaktif bileşen ile iletici unsurun birleştirilmesinde
oldukça farklı immobilizasyon yöntemlerinden
faydalanılabilir.Biyoaktif bileşen sensör olarak da
adlandırabileceğimiz temel iletici unsur üzerinde fiziksel
olarak,jel içinde veya polimer matrikste tutuklanabilir,
elektrot yüzeyinde biriktirilebilir, kovalent veya çapraz
bağlanarak tutuklanabilir.
Biyoaktif Tabaka-Đletim ve Ölçüm Sistemi
Kombinasyonlarına
Genel Örnekler
*Elektrokimyasal Esaslı Biyosensörler
- Amperometri Esaslı Biyosensörler
Amperometri genel anlamda belli bir potansiyeldeki akım
şiddetinin ölçümünü temel almaktadır. Sözkonusu akım
yoğunluğu çalışma elektrodunda yükseltgenen yada
indirgenen elektroaktif türlerin konsantrasyonunun bir
fonksiyonu olarak ifade edilir. Đkinci elektrot referans
elektrottur. Kalibrasyondan sonra, akım
yoğunluklarından ilgili türlerin konsantrasyonlarının
belirlenmesinde faydalanılır.
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Đletici sistem olarak bir amperometrik sensörün
kullanılması durumunda potansiyometrik sensörlerden
en büyük fark, ürünlerden sinyal oluşturan türün
elektrot yüzeyinde tüketilmesidir. Oksijen tüketimine
ilişkin reaksiyonlar aşağıdaki şekildedir.
Katodik reaksiyon;
O2 + 2H2O + 2e- → H2O2 + 2HO-
H2O2 + 2e- → 2HO-
Anodik reaksiyon;
Ag + Cl- → AgCl + e-
Toplam reaksiyon;
4Ag + O2 + 2H2O + 4Cl- → 4AgCl + 4HO-
Bir biyosensörün biyoaktif tabakasındaki reaksiyonlar
oldukça kompleks bir kinetiği vardır.
Amperometri esaslı ve biyoaktif bileşen olarak enzimlerin
kullanıldığı bazı biyosensörlere ilişkin örnekler .
- Potansiyometri Esaslı Biyosensörler
Potansiyometri bilindiği gibi en genel anlamda bir
çalışma ve referans elektrot arasındaki potansiyel
farkının ölçümünü temel almaktadır. Elektrot
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
potansiyelinin belirlenmesi doğrudan analit
konsantrasyonunu belirler. Potansiyometrik
biyosensörler de kullanılan temel sensörler pH yada tek
değerlikli iyonlara duyar cam elektrotlar, anyon yada
katyonlara duyar iyon seçimli elektrotlar ve
karbondioksit yada amonyağa yönelik gaz duyar
elektrotlar olarak bilinir.
Potansiyometri esaslı ve biyoaktif bileşen olarak
enzimlerin kullanıldığı bazı biyosensörlere ilişkin
örnekler.
- Yarı Đletkenleri Esas Alan Biyosensörler
Temel sensör olarak metal oksit yarı iletken alan etki
transistörlerini (MOSFET) yada iyon duyar alan etki
transistörlerini (ISFET) esas alan bu tür enzim
sensörleri, enzim ile alan etki transistörlerinin
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
birleştirilmesini ifade edecek şekilde enzim alan etki
transistörleridirler (ENFET).
MOSFET’lerin, gazların ölçümüne uygun hale
getirilmesiyle oluşan gaz duyar sensörlerde (GASFET)
adsorblanan gaz moleküllerinin disosiyasyonu ve oluşan
yükün oksit tabakasına transferi temel ilkedir. Bu
durum tabanın dielektrik sabitini değiştirerek ve drain
akımda bir modifikasyona yol açarak ölçüme olanak
sağlar.
*Optik Esaslı Biyosensörler
Optik biyosensörler iletici sistem olarak optik lifler
üzerine uygun bir yöntemle uygun bır biyomolekülün
immobilize edilerek hazırlanan ölçüm cihazlarıdır.
Etkileşim sonucu meydana gelen kimyasal yada
fizikokimyasal bir değişimin ölçümünü temel
almaktadırlar. Sinyal, ışık yansıması, saçılımı yada
yayımı sonucu oluşur. Örneğin optik lifin üzerine enzim
immobilizasyonuyla hazırlanan optik esaslı enzim
sensörleri temelde absorbsiyon, fluoresans,
biyolüminesans gibi temel ilkeler çerçevesinde çalışırlar.
*Kalorimetri Esaslı Biyosensörler
Kalorimetri esaslı enzim sensörleri, termal enzim
sensörleri, enzim termistörleri yada entalpimetrik enzim
sensörleri gibi değişik isimlerle adlandırılırlar. Temel
ilkeleri bir enzimatik reaksiyondaki entalpi değişiminden
yararlanarak substrat konsantrasyonunu belirlemekten
oluşur. Genel olarak enzimatik reaksiyonların
ekzotermik doğasından faydalanılır. Enzimatik reaksiyon
sonucu meydana gelen sıcaklık değişimi ile substrat
konsantrasyonu arasındaki doğrusal ilişkiden sonuca
varılir. 0oC gibi oldukça küçük sıcaklık değişimleri
termal olarak yalıtılmış ortamlarda termistör veya
termofiller yardımıyla takip edilir.
Kalorimetri esaslı termal biyoanalizör ile termal enzim
sensörleri arasında biyosensör kavramı açısından önemli
farklar vardır. Termal biyoanalizörler, yalıtılmış bir
sistemde genelde biri referans olmak üzere iki immobilize
enzim kolonu içerirler. Pompalar yardımıyla bir sürekli
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
akış olayı görülür. Enzimatik reaksiyon uyarınca
substrat konsantrasyonuna bağlı sıcaklık değişimi
termofiller yardımıyla gözlenir.
*Piezoelektrik Esaslı Biyosensörler
Piezoelektrik sensörler en genel anlamda karakteristik
rezonans frekansındaki farklanmayı belirleyerek bir
piezoelektrik kristal yüzeyinde toplanan örneğin
kütlesinin ölçülmesi esasına göre çalışan gravimetrik
cihazlardır. Sensör seçimliliği, kristal yüzeyindeki madde
ile spesifik bir etkileşime sahip analitin birikimiyle
alakalıdır. Sensör yüzeyinde bir madde adsorblandığı
veya biriktiği zaman piezoelektrik kristalin rezonans
frekansındaki farklanmanın ölçülmesiyle sonuca varılır.
Bir piezoelektrik sensörün üzerinde enzim
immobilizasyonuyla gerçekleştirilen piezoelektrik enzim
sensörlerinde, enzim moleküllerine substratların
bağlanmasından dolayı meydana gelen kütle
değişimlerinin, piezoelektrik kuartz diskin
vibrasyonunda sebep oldukları farklanmadan
yararlanılarak madde miktarı tespit edilir.
Piezoelektrik biyosensörlerden virüslerin tayininde de
faydanilabilirler;
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Kuru Reaktif Kimyası Esaslı Biyosensörler
Đlk bakışta klasik biyosensör tanımından farklı
gözükmekle birlikte test stripleri olarak da adlandırılan
kuru reaktif kimyasını esas alan analiz preparatları
biyosensör teknolojileri içinde en yaygın kullanılan
biyosensör türlerinden birisidir. Ağırlıklı olarak
enzimatik reaksiyonların esas alındığı bu sistemlerde,
kolorimetrik cihazlar yardımıyla yada renk değişimlerini
görme yoluyla algılama şeklinde biyoaktif bileşen-iletici
sistem-ölçüm aygıtı devresi dolaylı yolla da olsa
tamamlandığı için klasik biyosensör tanımıyla da aslında
uyumludurlar.
Biyosensörlerin yüksek spesifiklik yanında; renkli ve
bulanık çözeltilerde geniş bir konsantrasyon aralığında
doğrudan ölçüme olanak sağlamak gibi üstünlükleri
vardır.Fakat reseptör olarak adlandırılan
biyokomponentlerin pH, sıcaklık, iyon şiddeti gibi ortam
koşullarından etkilenmesi biyosensörlerin kullanım
ömrünü kısalttığından olumsuz bir özelliktir.
2-GENEL BĐLGĐLER
2.1 Biyosensörler
Biyosensörler(biyoalgılayıcılar),bünyesinde biyolojik bir
duyargacı bulunan ve bir fizikokimyasal çeviriciyle
birleştirilmiş analitik cihazlar olarak
adlandırılmaktadır.Bir biyosensörün amacı,bir veya bir
grup analiz edilecek madde miktarıyla orantılı olarak
sürekli sayısal elektrik sinyali oluşturmaktadır.
Biyosensör sistemleri üç temel bileşenden meydana
gelmektedir.Bunlar;seçici tanıma mekanizmasına sahip
‘biyomolekül/biyoajan’,bu biyoajanın incelenen maddeyle
etkileşmesi sonucu oluşan fizikokimyasal sinyalleri
elektronik sinyallere dönüştürebilen ‘çevirici’ ve
‘elektronik’ kısımlar. Bu bileşenlerden en önemlisi,tayin
edilecek maddeye karşı son derece seçimli fakat tersinir
bir şekilde etkileşime giren,duyarlı biyolojik
ajandır.Genel olarak biyoajanlar,biyoafinite ajanları ve
biyokatalitik ajanlar olarak iki alt grubta
incelenirler.Biyoafinite ajanları olan antikorlar,hormon
almaçları,DNA,lektin gibi moleküller
antijenlerin,hormonların,DNA parçacıklarının ve
glikoproteinlerin moleküler tanımlanmasında
faydalanılır.Kompleks oluşumu sonucunda,tabaka
kalınlığı,kırınım indisi,ışık emilmesi ve elektriksel yük
gibi fizikokimyasal parametrelerin değişime neden
olmakta ve bu dönüşüm sonucu ortamda azalan ya da
artan madde miktarı takip edilerek sonuca
varılmaktadır.Bu amaçla saf enzim ya da enzim
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
sistemleri,mikroorganizmalar ve bitkisel ya da hayvansal
doku parçalarından yararlanılmaktadır.
Biyosensörlerin,klinik,teşhis,tıbbi uygulamalar,süreç
denetleme,biyoreaktörler,kalite kontrol,tarım ve
veterinerlik,bakteriyel ve viral teşhis,ilaç
üretimi,endüstriyel atık su denetimi,madencilik,askeri
savunma sanayi gibi alanlarda yaygın olarak kullanım
alanları vardır.
Özellikle 20.yüzyılın son 10 yılında, askeri bir tehdit
oluşturması açısından hem dönemin genelkurmay
başkanı, ABD eski dışişleri bakanı Colin Powell’ın
olabilecek en ürkütücü silahın biyolojik silahlar olduğu
yönündeki açıklamaları, 21.yüzyılın ilk dönemi için hem
maddi hem de teknik açıdan biyosensör araştırmalarının
yönünü tayin etmiştir.
2002 yılı Mayıs ayında Japonya’nın Kyoto şehrinde
gerçekleşen ‘7.Dünya Biyosensör Kongresi’ çalışma
gruplarına ait başlıklar, dünyanın güvenlik, teknik ve
ticari anlamda hangi tür araştırmalara öncelik tanıdığı
konusunda fikir verecektir.
� Biyoelektrik ve mikroanalitik sistemler
� Nükleik asit sensörleri ve DNA yonganları
� Organizma ve tam hücre sensörleri
� Biyosensörler için doğal ve sentetik reseptörler
� Enzim tabanlı sensörler
� Đmmunosensörler
2.2 Biyosensörlerin Yapısı ve Fonksiyonu
Biyosensörler biyokomponentler (reseptör) ile fiziksel
komponentlerden (transdeeuser) meydana gelirler.
Biyosensörün görevi biyolojik bir olayın elektriksel
sinyale çevirilmesidir.
Şekilde bir biyosensörün çalışma prensibi şematize
edilir.
BĐYOSENSÖRLER
Çizelge.Biyosensörlerin Yapısı ve Çalışma şekli
Bir biyosensor, biyolojik algılayıcı elementin seçiciliği ile
hedef analitin konsantrasyonuyla orantılı olarak sinyal
üreten transduserin kombinesinden oluşan bir
aygıtdır.Bu sinyal proton konsantrasyonundaki
değişimden, amonyak ve oksijen gibi gazların salınması
yada yükseltgenmesi, ışık emisyonu, absorbsiyon yada
reflektans, ısı emisyonu, kütle değişimi ve bunun gibi
değişimlerin sonucudur. Sinyal transduşer yardımıyla
akım, potansiyel, sıcaklık değişimi, ışığın absorbsiyonu,
ya da elektrokimyasal, termal, optik olarak yada
• Enzimler
• Doku kesitleri
• Organeller
• Tutucu ajanlar
• Nükleik asitler
• Mikroorganiz-malar
• Reseptör
molekülleri
Elektrokimyasallar
• Potensiyometrik
• Amperometrik
• Konduktometrik
• Transistorler
Optik
• Fotometri
• Florimetri
• Luminesans
Kütle değişimi
• Piezoelektrik
Isı Değişimi
• Termistörler
ELEKTRONİK NUMUNE
Absorbsiyon : soğurma
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
piezoelektrik anlamda kütle artışıyla ölçülebilir forma
çevirilir. Sinyal ayrıca ileriki analizler için
güçlendirilebilir, işlenebilir ya da saklanabilir. Prensipte
herhangi bir reseptör herhangi bir transduserle
birleştirilip işleyen bir biyosensör meydana getirilebilir.
Aşağıdaki şekilde biyosensörlerin genel çalışma
mekanizması gösterilmektedir.
2.2.1.BĐYOKOMPONENTLER(BĐYORESEPTÖRLER)
Biyosensörlerin yapısında görev alan biyokomponentler
çoğu kez biyoreseptör olarak isimlendirilirler. Bunların
içinde en yaygın kullanılanlar enzimler ve antikorlardır.
Enzim substrat ve antikor–antijen arasındaki etkileşimin
ilk adımı analitlerin protein moleküllerine tutunmasıdır.
Hidrolazlar dışındaki enzimler kosubstrat yokluğunda
yalnız enzimi substrata bağlarlar. Aynı durum inhibitor
ve diğer effektörler içinde söz konusudur. Kosubstrat
varlığında ise substratın kimyasal bir dönüşümü olur.
Son yıllarda geliştirilmiş olan katalitik antikorlar yalnız
antijenlere bağlanmakla kalmaz bunlar kimyasal bir
dönüşümüde tetiklerler.
Biyolojik membranlar içine yerleşmiş kimyasal
reseptorler ise hücre metabolizmasi tarafindan
yönlendirilir ve biyolojik aktif maddeler tarafindan
kontrol edilirler. Bu durum toksinler, ilaçlar ve
hormonların seçimli tayini icin mükemmel imkan
sağlarlar.
Protein yapılı makro moleküller olarak nükleik asitler
ve karbonhidratlar da genom zincir analizleri ve hücre
yüzeyi karakterizasyonu gibi özel alanlarda kullanılan
biyosensörlerin yapısındadırlar.
Biyokomponent (Biyoreseptör) Molekülleri :
Enzimler:
Enzimler başta da belirtildiği gibi biyoreseptör
moleküllerinin en çok bilinenidir . Sensörün analite olan
özgünlüğü aslında tamamen biyoreseptörün analite karşı
özgünlüğüdür. Enzimlerin substratlarına karşı oldukça
yüksek bir özgünlüğü, afinitesi vardır. Binlerce kimyasal
arasından ilgili oldukları substratı seçer ve reaksiyonu
tetiklerler. Tabi tüm diğer reaksiyonlarda olduğu gibi
enzimatik reaksiyonlarda da ortamın sıcaklığı, pH’ı,
iyonik kudreti ve diğer çevre şartları da önemli
faktörlerdir.
Antikorlar:
Antikorlar bir glikoproteindir. Kandaki proteinlerin
%20’sini oluştururlar ve immünoglobinler diye de
isimlendirilirler. Y şeklinde olup iki adet antijen tanıma
bölgesi bulundururlar. Bağışıklık sisteminde antikorlar
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
tarafından tanınan ve immün cevap oluşumuna sebep
olan yabancı moleküller antijen olarak isimlendirilir.
Antikorları genelde birbirlerinden ayıran farklılık antijen
tanıma bölgeleridir. Her farklı antikor kendine özgün
olan antijeni tanır ve ona geçici olarak bağlanır. Kovalent
olmasa da güçlü bir bağlanma yaptığından antijen-
antikor bağlanma stratejisi bir çok modern tanı
metodunda faydalanılmaktadır. Özellikle monoklonal
antikor üretim teknolojisi sayesinde artık herhangi bir
antijene özgün IgG tipi monoklonal antikorlar
üretilmekte ve üretilen bu antikorlar biyosensör
teknolojisinde de faydalanılmaktadır.
Aptamerler:
Genel olarak aptemerler rastgele sentezlenmiş tek zincirli
oligonükleotidlerdir. Önce oligonükleotid sentezleyicisine
zincir dizim sekansı bakımından rastgelelik gösteren
trilyon adet farklı sentetik oligonükleotid sentezlettirilir.
Baz dizimi farklı olan her bir molekül, farklı üç boyutlu
yapıdadır. Dolayısıyla bu kadar farklı molekül,
Tanınması düşünülen analitle muamele edilir ve hangi
rastgele üretilen oligomerik molekülün analite karşı
yüksek bağlanma kapasitesine sahip olduğu SELEX adı
verilen özel bir yöntemle belirlenir. Sonrasında tespit
edilen oligomerin sekansı belirlenip sentezleyiciye ikinci
defa ama bu sefer bilinçli olarak bu molekülden
ürettirilir; ürünler ise biyosensör teknolojisinde
biyoreseptör olarak faydalanılır. Monoklonal antikorlara
rakip olan bu moleküller gün geçtikçe uygulamada
kendini daha fazla gösterir. Hatta son 10 yıl içinde özel
yöntemlerle üretilen aptamer proteinlerin bazılarının
altın ve bakır gibi madenlere karşı bile özgün bağlanma
gösterdikleri keşfedilmiştir. Bu da, özellikle yer altı suları
üzerinden maden aramaları yapmak için orijinal
biyosensör imalatının yapılabileceğini göstermektedir.
Reseptör proteinler:
Reseptör proteinler biyolojik aktif bileşikler için yüksek
ama özgün bağlanma güçleri vardır. Yani, herbir farklı
reseptör protein yalnızca kendine has bileşiğe
bağlanabilir. Bu özelliklerinden dolayı biyoreseptör
olarak biyosensör teknolojisinden faydalanılmaktadır.
Mesela, normalde hücrelerdeki ölüm reseptörleri
apoptosis sinyali veren ligandlara karşı faydalanılır.
Hücre bu ligandları bu reseptörlerle hisseder ve
apoptosisi (planlı hücre ölümü) başlar. Sensör
teknolojisinde bu reseptörler kullanılarak çevremizde
üretilen hangi kimyasalın apoptotik sinyale sebebiyet
verdiği belirlenmektedir.
Diğer Adaylar:
Dünyamızda, biyosensörlerde biyoreseptör olarak
kullanılmaya aday bir çok biyolojik materyal vardır.
Bakteriler, hücreler, organeller, membran tabakaları
bunlardan birkaçıdır. Herhangi bir biyomateryalin
biyoreseptör amaçlı kullanımı için tek koşul, materyalin
istenilen analiti bir şekilde özgün olarak tanıma
kapasitesine sahip olmasıdır.
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
2.2.2.ÇEVĐRĐCĐLER (TRANSDÜŞERLER)
Biyosensörlerin, biyolojik tanima ajanının bulunduğu
“taniyici tabaka” dışında, en önemli ikinci kısmı da
“Çevirici (Transducer)” kısmıdır. Çeviriciler biyoajan-
analit etkileşmesi sonucu gerçekleşen fizikokimyasal
sinyali elektrik sinyaline dönüştürerek, bu sinyalin daha
sonra güçlenerek okunabilir ve kaydedilebilir bir şekle
girmesini sağlarlar. Biyokimyasal reaksiyona gore
transduser seçilir. Biyoajan–analit etkileşmesi sonucu
olan degişimler, sadece tek bir değişkenle belirlenemez.
Örneğin, glikoz ölçümü için kullanılan glikoz sensöründe
glikoz, oksijen varlığında glikoz oksijen enzimi tarafindan
glikonik aside ve hidrojen peroksite parçalanır. Bu
tepkime ile:
I) Ortamda bir miktar oksijen tüketilir ve bu azalma bir
oksijen elektrodu ile takip edilebilir mi?.
II) Ortamda glukonik asit arttığı için pH değişimi olmuştur
ve bu bir pHmetre ile ölçülebilir mi?.
III) Ortamda bir elektroaktif madde olan hidrojen peroksit
açığa çıktığı için bu maddenin miktari amperometrik
olarak ölçülebilir mi?
Hem evet hem de hayır. Çünkü biyoajan-analit
tepkimesindeki değişimin boyutları,mutlak ölçüt
olarak(nanogram,pikoamper, microvolt. vb) gibi
inanılmaz(10-6, 10-12 mertebesinde veya daha küçük)
küçük boyutlarda olabilmekte. Đşte bu aşamada
çeviricilerin onemi gündeme gelir. Bu bize
küçüklügümüzde defalarca dinledigimiz “ Prenses ve
Bezelye Tanesi ” masalını anımsatıyor. Çevirici ,
yatağının altındaki bezelye tanesi nedeni ile uyuyamayan
prenses rolünde. Bu kadar kuçuk boyutta ki bir değişimi
en sağlıklı, doğru ve orantılı olarak yansıtan çevirici, o
tepkime için idealdir denebilir. Ancak, bir tepkime için
ideal olan bir çeviricinin bir başka tip tepkime için uygun
olmayabilecegi unutulmamalı. Biyosensörlerin
araştırmaları, analit çeşidini zenginleştirme ve daha
düşük derisimlerde ölçüm yönünde ilerlerken,
çeviricilerinde daha yuksek, guçlendirilmiş bir sinyal
yaratmaları için araştırmalar yoğun şekilde devam
etmektedir. Elektrotlar amperometrik ve potansiyometrik
olçümlerde kullanilir ve burada hedef; maddedir(O2-
elektrodunda çözünmüs O2, pH elektrodunda H+ iyonu
gibi).Optic sensörlerde hedef; ışık, pieozoelektrik
sensörlerde ise kristalin salınım rezonansının kütle
yüklenimi sebebiyle degişmesidir bunların dışında
transistorler ve termistorlerden de transduser olarak
faydalanılmaktadır.
Transduserler esas olarak dört grup altında toplanırlar;
1-Elektrokimyasal transduserler
-Amperometrik
-Potansiyometrik
-Konduktometrik
2-Optik transduserler
3-Akustik transduserler
4-Termal transduserler
Biyosensörlerde Çevirici Çeşitleri ve
Özellikleri
Geleneksel dönüştürücüler 3 çeşittir. Bunlar; H2O2 veya
O2 ölçümlerine odaklanan amperometre, pH veya iyon
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
ölçümleri yapan potansiyometre ve fiber optik kablo
kullanan fotometrelerden oluşur. Biyotanıma
reaksiyonları genelde kimyasal ürünler üretir ki bunlar
elektrokimyasal metotlarla kolayca tespit edilebilirler. H2
O2 (veya reaktif O2) bir çift eletrod vasıtası ile ölçülebilir.
Önce referans elektrodun karşısında olan elektroda
(Ag/AgCl veya Kalomel) uygun bir voltaj verilir. Bu
durumda hedef moleküller olan H2O2 veya O2 elektrotta
yüksetgenir ve ardından bir akım oluşur ve oluşan bu
akım amperametre ile algılanır. Potansiyometre ise bir
membranın iki tarafındaki H+ farkına bakarak çalışır.
Fotometre, oluşan ışığı sinyal olarak algılar. Fiber optik
kablolar oluşan bu ışığı yönlendirmede kullanılırlar.
Piezoelektrik Dönüştürücüler:
Pieazoelektrik materyalleri ve yüzey akustik dalga
cihazları kütle değişimine karşı hassas bir ortam sunar.
Bu tip dönüştücüler, biyoreseptörde tanıma reaksiyonu
sonrasında kütle artışı oluyor ise, çok uygundur. Mesela
kuartz kristal mikrobalans (QCM) adı da verilen
piezoelektrik silikon kristalleri hali hazırda pikogramlık
kütle değişimlerini bile hissedebilmektedirler. QCM’ lere
sabitlenen antikorların antijenleriyle karşılaşmalarıyla
oluşacak kütle değişimi işte bu şekilde algılanıp dijitalize
edilir.
Đletkensel Dönüştürücüler:
Solusyon iletkenliğindeki değişmeler bir reaksiyonun
hızını belirlemede kullanılır. Oluşan iyonların yaptığı
haraket sonucu iletkenlikdeki değişimleri baz alan bu
teknik bir çok enzim alakalı reaksiyon hızlarının
ölçülmesinde uygulanılmaktadır.
Elektrik Kapasitans Dönüştürücüleri:
Kapasitans ölçüm metodu kullanılarak oluşan bir
çeviricidir. Mesela, iki farklı elektrodlu levha üzerine
antikorlar immobilize edilse ve bir antijenantikor
reaksiyonu oluşsa sonuç doğal olarak iki levha
arasındaki ortamın dielektrik sabitesinde dikkate değer
bir değişim meydana gelir. Bu değişim de kolayca
belirlenebilir.
Termometrik Dönüştürücüler:
Bazı biyotanımlama reaksiyonları esnasında ortam
sıcaklığında fiziksel bir değişme olur. Bu değişim
gözlenerek reaksiyon dolayısıyla analit varlığı hakkında
yorum yapılabilir. Mesela ATP’nin hidrolizlenmesinde
veya antijen-antikor kompleksi oluşumları esnasında
meydana gelen reaksiyon sonucu ortam sıcaklığında
değişme olur.
FET Tipi Dönüştürücüler:
Đyon konsantrasyonlarındaki değişimi algılayabilen
FET’ler oldukça uygundurlar.
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
2.2.3.ĐMMOBĐLĐZASYON( TUTUKLANMA)
Genel olarak biyolojik komponent uygun bir şekilde
immobilizasyonla transdusere bağlanır.Biyoaktif bileşen
ile iletici unsurun birleştirilmesinde oldukça farklı
immobilizasyon yöntemlerinden faydalanılabilir.
Reseptorlerin transduserler üzerinde immobilizasyonu
fiziksel(adsorpsiyon, polimer matrikste tutuklanma vb)
veya kimyasal(kovalent bağlama, bir veya multi
fonksiyonel reaktifler ile çapraz bağlama) yöntemler ile
gerçekleştirilir.Immobilizasyon metodu immobilize
edilecek biyokomponentin yapısına gore belirlenir.
Kullanılan transdüksiyon elementi ve analitin fiziksel
durumu da seçilecek metod için önemli
özelliklerdir.Doku kültürleri, organeller ve
mikroorganizmaların immobilizasyonunda daha çok
polimer jellerde tutuklama yöntemi uygulanır. Polimer
matriksi biyokatalizörün kaçışını engellerken küçük
substratlar ve ürün moleküllerinin geçisine engel olmaz.
Genel olarak 5 yaygın metot vardır. Bunlar;
1-Adsorbsiyon, 2-Mikroenkapsulasyon, 3-Tutuklama,
4-Çapraz bağlama, 5-Kovalent
Nitelikli Biyosensörlerde Aranan Özellikler
Biyosensörler sekiz parametreye göre
nitelendirilirler:
1. Duyarlılık (ing:sensitivity): Cihazın analitteki değişime
(konsantrasyon) birebir cevap vermesi
anlamındadır. Duyarlılık yüksekse analitteki birim
değişim sensörün ekranında aynen görülür.
2. Seçicilik (ing:selectivity): Cihazın sadece analite
özgünlüğünü gösterir. Cihaz başka reaktiflere
ilgi göstermez ve hatalı sonuç vermez.
3. Ölçüm aralığı: Cihazın ölçebildiği analit
konsantrasyonun aralığıdır. Analit belli bir
konsantrasyondan az veya çoksa cihaz iyi bir duyarlılıkta
sonuç vermeyebilir.
4. Ölçüm süresi: Analit konsantrasyonundaki bir
basamak değişime karşı cihazın vereceği nihayi
yanıtın verilmesidir. Bir tür cihazın ölçme hızını gösterir.
5. Tutarlılık: Cihazın sonuçlarındaki tutarlılığı ifade
eder.
6. Tesbit sınırı: Cihazın tesbit edebileceği en düşük
analit konsantrasyonudur.
7. Ömrü: Cihazın, performansında gözle görülür bir
azalma olmadan verdiği hizmet ömrüdür.
8. Kararlılık: Belirli bir süre içinde cihazın
duyarlılığındaki veya baz çizgisinde değişimleri dikkate
alan bir kalite ölçüm parametresidir.
Biyosensör Dizaynında Dikkat Edilmesi
Gerekenler:
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Biyosensör tasarımlarında önce biyosensörün hangi
analiti tanıyacağı tesbit edilmelidir. Sonrasında ise
aşağıdaki maddeler dikkate alınarak biyosensörler
dizayn edilmelidir. Bunlar sırasıyla;
1. Analite uygun bir biyoreseptörün belirleme (tanıyıcı
molekülün)
2. Biyoreseptörü dönüştürücüye sabitlemede
kullanılacak uygun ve verimli immobilizasyon yöntemi
teshis etme,
3. Biyoreseptörün analiti tanıyacak dönüştürücüyü
seçme ve dizayn etme,
4. Ölçüm aralığının, duyarlılığın ve ölçümlerdeki
parazitlere dikkate edilmesi,
5. Cihazın kompakt bir hale dönüştürülmesi
Tüm bunları yapmak için ise bir çok alanda geniş bir
bilgi birikimine ihtiyaç duyulur. Mesela, birinci şık için
biyokimya ve biyoloji, ikinci ve üçüncü için kimya,
elektrokimya ve fizik ve dördüncü için kinetik ve kütle
transferi alanları bunlardan birkaçıdır. Biyosensör
dizayn edilir edilmez sıra onun elverişli imalat ve
kullanma için uygun bir şekilde paketlenme kısmına
geçer. Modern imalat teknolojileri ve stratejileri sayesinde
çok daha az maliyetle biyosensör üretimi mümkündür.
Tasarıdan imalata tüm bu basamaklarda çoklu-
disiplinlerin bir arada kafa kafaya çalışması son derece
mühimdir.
Biyosensörlerin avantaj ve dezavantajlarını
belirleyen özellikler
Biyosensörleri esas alan analiz sistemlerinin avantaj ve
dezavantajlarını belirleyen temel özellikler aşağıdaki
şekilerde sıralanabilir;
*Biyosensörlerdeki biyoaktif bileşen spesifik ve kararlı
olma özelliklerini taşımalıdır. Biyoaktif bileşenin spesifik
olması girişim yapabilecek türleri içeren karmaşık içerikli
ölçüm ortamlarında detaylı ön işlem yapılmaksızın
analize olanak sağlar. Biyoaktif bileşenin kararlı olması
ise çok sayıda analize imkan vereceği için biyosensörün
ekonomik olmasını olanaklı kılar.
*Biyosensörlerdeki temel reaksiyonun fiziksel
parametrelere olabildiğince az duyarlı olması tercih
edilir. Bu özellik fiziksel koşulların değişebildiği
laboratuvar dışı koşul ve ortamlarda da güvenilir
analizlerin yapılabilmesine olanak sağlar.
*Biyosensör cevaplarının doğru, duyarlı ve tekrarlanabilir
olması büyük önem taşır. Cevapların doğruluğu
beklenen esas özelliklerdir. Duyarlık, biyolojik
sistemlerden gelen unsurlar kullanıldığı için genelde
çoğu klasik yöntemden daha kullanışlıdır.Tekrarlanabilir
sonuçlar alınması ise bir ölçüde daha önce sözü edilen
parametrelerle de alakalıdır.Cevap zamanının kısa olması
ise genelde biyosensörlerin tercihli olarak kullanımlarına
yol açan en önemli özelliğidir.
*Biyosensörlerde algılayıcı elementin küçük ve bazen
biyouyumlu olması önemlidir. Küçük ve biyouyumlu
sistemlerin özellikle in vivo ölçümlere uyarlamada önemli
üstünlükleri mevcuttur.
*Ölçüm ünitesinin ucuz ve taşınabilir olması değişik
alanlarda yaygın kullanımına olanak sağlar.
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
*Biyosensörler düşük maaliyette seri olarak büyük
miktarlarda imal edilebilirler. Özellikle tek kullanımlık
şekilde standardize edilebilen biyosensör türleri,
kullanım kolaylığını arttırabildiği gibi kullanacak
kişilerin de detaylı bir tecrübeye sahip olmasını
gerektirmez. Bu nedenle yaygın kullanım olanakları
karşımıza çıkar.
Doğal olarak tüm biyosensörlerin bu özelliklerin tümünü
üzerinde taşıması mümkün değildir. Ancak doğru
,duyarlı ve tekrarlanabilir cevaplar kesinlikle beklenen
parametrelerdir. Bunların dışındaki parametrelerdeki
değişiklikler biyosensörlerin diğer yöntemlere avantaj ve
dezavantajları olarak karşımızdadır.
BĐYOSENSÖRLERĐN UYGULAMA ALANLARI
Biyosensörler tıp, gıda, eczacılık, çevre kirliligi, savunma
ve bir çok endustriyel aktivitede özellikle otomasyon,
kalite kontrolü, durum tespit ve enerji saklanmasında
çok önemli rol oynarlar.
Bugüne kadar 180’den fazla farkli madde için biyosensör
hazirlanmiş olup bunlardan ancak 25 kadarı ticari
olarak üretilmektedir.
Biyosensorlerin başlıca kullanım alanları:
• Klinik diyagnostik, biyomedikal sektör
• Proses kontrolü:
o Biyoreaktor kontrol
o Gida uretim ve analizi
• Tarla tarımı, bag-bahçe tarımı ve veterinerlik
• Bakteriyel ve viral diyagnostik
• Endüstriyel atık su kontrolu
• Çevre koruma ve kirlilik kontrolü
• Maden ve işletmelerinde toksik gaz analizleri
• Askeri uygulamalar
Tıp
Metabolitlerin ölçülmesi, insulin eksikliği belirtilerinin
ölçülmesi, hastane koşullarının gözlenmesi, yapay
pankreasın çalışma koşullarının kontrolü, vb. şeyler.
Antijen - Antikor - Toksin - Lipozom - Enzim
kombinasyonuyla hazırlanan kolera toksin biyosensörü,
DNA hibridizasyonu temeline dayanan DNA-Avidin-
Biotin-Lipozom-Enzim kombinasyonuyla oluşturulan Tay
Sacs biyosensörleri örnek olabilir.
Son yıllarda analizatörlere enzim elektrodlari monte
edilmiştir ve yoğun bakım ünitelerinde kullanılmaktadır.
Ayrıca biyoproseslerin nükleik asit düzeyinde izlenmesi,
ilaçların reseptörlere etkisi ve özellikle transmitter-
reseptör etkileşimi de biyosensörlerin gelecekteki önemli
tibbi uygulamaları olması beklenmektedir.
Biyosensörlerin gelecekte önemli uygulamalarından biri
superoksit ve nitrik oksit gibi kısa ömürlü ve
hormonlar ve norotransmitterler gibi düşük
konsantrasyonlu maddelerin in vivo tayini olacaktır.
Çevresel analizlerde
Klorür, pH, kalsiyum, nitrat, sodyum, potasyum,
magnezyum, amonyum duyarlı kimyasal sensörler
vardır. Biyoraportörler yoluyla petrol sızıntıları, yeraltı
sularındaki uranyum miktarı, zehirli atıkların,
kanserojenlerin ve içme sularını kirleten
Çevre Koruma
Ajansı (ing:EPA
(Environmental
Protection
Agency) EPA
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
mikroorganizmaların konsantrasyonları tespit
edilmektedir. Çevre Koruma Ajansı tarafından hava ve su
düzenli olarak kontrol edilmektedir. Ayrıca yerel idari
mercilerin de bölgesel izleme birimleri vardır. Bu birimler
düzenli olarak hava ve suyu tahlil ederler.
Đlaç analizleri
Artık, kimyasal silahların tesbitinde olduğu gibi, biyo-
silahların tesbiti için de küçük boyuttaki robotlar ya da
uçaklar kullanılabilecektir.
Đlaçlarin kötü amaçla kullanımı ve uyuşturucu ile
mücadelede biyosensörler uygulanabilecektir.
Uyuşturucu arayan köpeklerin yerini biyosensörler
almasi beklenmektedir. Böylece özellikle gümrüklerde,
karakollarda zaman tasarrufu sağlanmış olacaktır.
Endüstri
Endüstriyel proses kontrollerinde gereklidir.
Biyoreaktörlerin kontrolü, giren hammadde ve çıkan
ürünlerin ölçülmesi, vb şeklindedir.
Biyomedikal Sektör
Hiç kuşkusuz biyomedikal sektör biyosensörler için en
iyi pazar alanıdır. Enzim sensörleri bu alanda uygulama
olanağı bulan ilk biyosensörlerdir. Ticari olarak üretilen
ilk biyosensör ise şeker hastalığı teşhisi için kan ve
idrarda glukoz tayinini mümkün kılan glikoz oksidaz
elektrodudur. Biyosensörlerin , ilaçların vücuttaki
düzeylerinin ayarlanmasi ve kontrolunde kullanılması
yakın bir gelecekte gerçekleştirilebilecektir. Örneğin
:Yapay pankreas çalışmaları.
Savunma (askeri ve sivil)
Askeri ve sivil savunma alanında kullanılmak üzere bir
çok sensör ve biyosensör dizaynı ve imalatına, son körfez
krizi ve 11 Eylül sonrasında hızlandırılmıştır. Herhangi
bir biyoterör ve biyosaldırı sonrası erken tesbit ve analiz
için çok güçlü ve taşınabilir biyosensörler en elzem
aygıtlardır.
Savaş durumunda kimyasal ve bakteriyolojik silahlara
karşı korunma olasılığı çok kolay değildir. Çünkü
bunların algılanması zordur. Ancak biyosensörler
sayesinde bu algılama mümkündür. Birçok kimyasal
savas maddesinde organofosfor bileşikleri bulunur ve
bunlarda kolinesteraz enzim sensörleri ile tayin edilir.
Bakteriyolojik silahlardaki virus,bakteri ve toksik ajanlar
diğer bazı biyosensörler ile tayin edilebilmektedir.
Bu konu ilerde daha detaylı verilecektir.
Biyoteknoloji ve Gıda
Biyoteknoloji ve gıda endüstrisinde başta glikoz olmak
üzere bir çok monosakkarit, amino asitler, organik
asitler (laktik asit) üre ve alkol tayinlerinde enzim
sensörleri kullanılır. Ayrıca gıdalardaki yabancı maddeler
(peptisitler, toksitler ve yabancı hormonlar vb.) yanında
aroma ve tazelik gibi komplex parametreler içinde
biyosensörler geliştirilebilir.
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Günümüzde gıda zehirlenmelerinin gittikçe artması
toksik ve mikrobiyal kontaminantların daha hızlı
tayinini zorunlu tutmaktadır. Biyosensörler yardımı ile
bu tayin 2 şekilde başarıyla uygulanır.
I. Antigen-antikor reaksiyonu veya DNA
hibridizasyonu vasitasi ile mikroorganizmalarin
dogrudan analizi
( immüno sensörler+DNA sensörleri).
II. Mikrobiyal kontaminasyonun gidanin metabolik
değişimi üzerinden dolaylı analizi (Enzim tayini).
GIDA
Gıdalara uygulanan analizler temelde kalite ve güvenlik
amacına yönelik olarak uygulanmaktadır. Kaliteden
amaç, bazı fiziksel özellikler ve kimyasal bileşenlerin
miktarlarını, guvenlikten amaç ise zararlı
mikroorganizmaları veya onların toksinlerini ve diğer
allerjen ve toksik bileşenlerin miktarlarını bulmaktır.
Ayrıca gıdalara dışarıdan katılan belirli bir amaca yönelik
olan veya olmayan maddelerin tespiti de önemlidir.
Biyosensörlerin gruplarına göre analiz alanları Tablo 1’de
gösterilmiştir.
BIYOSENSOR
GRUBU
KAPSADIGI ANALIZ ALANI
Enzim sensorleri Kucuk molekullu organik ve
anorganik maddeler
Mikrobiyal
sensorler
Enzim sensorlerin kapsadigi
alanlar + BOD, Toksisite,
Mutajenite
BOD: biyokimyasal oksijen
ahtiyaci
DNA – sensorleri Virusler, Patojen,
mikroorganizmalar
Immuno sensorler Virusler,Patojen,mikroorganiz-
malar+Ksenobiyotikler
Proses boyunca in-line (sensörün örneğe daldırıldığı)
yada on-line (örneğin sürekli olarak sensörün üzerinden
geçtiği) analizlerde biyosensörler ürünlerin kalite
kontrolünde ve gıda endüstrisinin bazı uygulamalarında
kolaylık sunabilir. Proses kontrolünde kromatografik
yöntemlerle karşılaştırıldığında biyosensörlerin iki
avantajlı yönü yüksek seçicilik ve hızlı cevap zamanıdır.
Doksanlı yılların sonunda gıda endüstrisinde çok az
sayıda biyosensör kullanılmaktaydı ve bunlar da off-line
analiz niteliğinde gerçekleştirilmekteydi. Ticari olarak
kullanım gıda ve içecek sanayinde benzer teknolojiler
üzerine tasarlanmaktaydı. Ya bir oksijen elektrodu yada
bir hidrojenperoksit elektrodu ile birleştirilmiş enzim
sistemleri uygulanmaktaydı. Gıda analizlerinde
elektrokimyasal ve enzim sistemlerinin kombine edildiği
sistemler ve özellikle oksidaz temelli sistemler ticari
anlamda baskın rol oynamakta hücre doku veya
mikroorganizmaya dayalı biyosensörlerin geç cevap
süreleri nedeniyle kullanımının ise kısıtlı olacağı
beklenmektedir. Enzimlerin saflaştırılması, enzim
stabilizasyonu ve immobilizasyon yöntemleri
konusundaki ilerlemeler ve
biyosensörlerde cevaplama hızının artması, analiz
süresinin azalmasına katkılar sunmaktadır.
Biyosensorlerin eş zamanlı veri sağlama yetenekleri ve
basit dizaynlarının yanı sıra ucuz olmaları gıda
üretiminde kalite ve güvenliğin izlenmesinde çok çeşitli
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
uygulamalarda kullanılmalarına olanak verecektir.
Örneğin optik biyosensörler asetaldehit, glikoz, alanin,
laktat, nitrat, gliserol, etanol, ksilitol, glutamat ve
sorbitol gibi çesitli bileşenlerin konsantrasyon
belirlemelerinde potansiyel uygulama belirlenecektir.
Bunun yanında et ve süt ürünlerinde ilaç kalıntıları,
hormonlar, antibiyotik kalıntılarının belirlenmesi ve
gıdaya bulaşan Salmonella, Listeria ve Staphylococus
gibi çeşitli mikroorganizmaların belirlenmesi
biyosensörler tarafından yapılabilmektedir. Günümüzde
birkaç ticari biyosensör çeşidi içermektedir. Bu
biyosensörler; otoanalizatörler, manuel laboratuar
cihazları ve taşınabilir cihazlar şeklinde vardır. Bunlar,
Apec Glikoz Analiz Sistemi, ESAT Glikoz Analiz Sistemi,
Glucoprocesseur, Amperometrik Biyosensor Detektor, ISI
Analiz Sistemi ve Oriental Tazelik Ölçer gibi ya oksijen
elektrodu yada hidrojenperoksit elektroduna bağlanmış
oksidaz sistemleri içeren benzer teknolojiler vardır.
Elektrokimya prensibine dayalı olarak çalışan Malthus
2000 gibi mikroorganizma izleyebilen ticari sistemler de
vardır. Bu cihaz mikroorganizmanın Aykut U., Temiz H.
Teknolojik Araştırmalar: GTED 2006 (3) 51-59-55
gelişmesi ve metabolizması sonucunda meydana gelen
yapıların elektriksel iletkenliğindeki (konduktansı)
değişiklikleri belirlemektedir ve bu cihazın analiz süresi
8-24 saattir. Midas Pro adlı cihaz ise amperometrik
belirleme tekniğine vardır ve 20 dakika icinde mL’de 106
hücrelik değişim aralığında mikroorganizmaları tayin
edebilmektedir. BIACORE’un mikroorganizma
belirlenmesi icin SPR (Yuzey plazmon resonans)
teknolojisine dayalı cihazları vardır. Lumac Biocounter ve
Unilite ise biyoluminesans prensibine dayalı olarak
çalışmakta ve mikrobiyal biyokutleyi tayin etmektedirler.
Her iki analiz cihazı da 10 dakikalık sure icinde mL’de
103 hucrelik değişimi algılayabilmektedir.
Gıda endüstrisinin gereksinimlerini karşılamaya yönelik
dünya çapındaki biyosensör üreten firmalardan bazıları
Tablo 2’de gösterilmektedir.
Tablo 2. Gıda endüstrisi için ticari biyosensörler [3]
Sirketler( ulkeler) Biyosensorler Gizli Bilesen
Danvers (ABD) Apec Glukoz
Analyser
Glikoz
Biometra
Biomedizinische
Analytik
GmbH(Almanya)
Biometra
Biosensors For
HPLC
Glikoz, etanol ve
Methanol
Eppendorf (Almanya) ESAT 6660
Glukoz Analyser
Glikoz
Solea-
Tacussel(Fransa)
Glukoprocesseur Glikoz ve Laktat
Universal
Sensors(ABD)
Amperometrk
Biosensor
Detector
Glikoz, Galaktoz, L-
amino asitler,
Askorbat ve Etanol
Yellow Springs
Enstrument
(ABD)
ISI Analysers Glikoz, Laktoz, L-
laktat,Etanol, Metanol,
Glutomat ve Kolin
Toyo Joso
Biyosensors(Japonya)
Models: PM-
1000 ve PM-1000
DC (on line), M-
100,AS-200 ve
PM-1000 DC
Glikoz, Laktat, L-
amino asitler,
Kolesterol,Trigliseritler
,Gliserin, Askorbik
asit, Alkol
Oriental Oriental Balik Freshness
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Electric(Japonya) Freshnees Meter
Swedish Biacore
AB(Isvec)
BIOCORE Bakteri
Malthus Instruments
(Ingiltere)
Malthus 2000 Bakteri
Biosensori SpA
(Italya)
Midas Pro Bakteri
Biotrace(Ingiltere) Unilite Bakteri
Biyosensorler gıdalarda kompozisyon belirlemede,
işlenmiş ve çiğ gıdalarda kontaminasyonu belirlemede,
fermentasyon prosesinin on-line kontrolünde
uygulanmaktadır. Yine analiz süresini Teknolojik
Araştırmalar : GTED 2006 (3) 51-59 Biyosensörler Ve
Gıdalarda Kullanımı 56 kısaltması ve maliyetinin daha az
olması nedeniyle on-line olçüm sistemleri oluşturularak
HACCP sistemlerinde kontrol mekanizması olarak
uygulanabilmektedir[3].
Gıda bileşenleri üzerine değişik gıdalarda çeşitli
transduserler ve biyokomponentlerle hazırlanmış
biyosensörlerin tespit aralıkları Tablo 3 ve 4’de
gösterilmiştir.
Tablo 3. Gıda maddelerindeki çeşitli bileşenler için
biyosensör uygulamaları [3
Kontaminasyon :
Bulaşma, genelde
yabancı maddelerin
karışması-kirlenme
olarak kullanılır.
Analit Uygulama Biyokompone
nt
Transduser Tespit
Araligi
Glikoz
Yumusak
ickiler,
Meyve
sulari ve
Sut
Glikoz oksidaz
Amperometrik
50-500 mM
Glikoz ve
Laktoz
Sut
Glikoz oksidaz,
β-galaktosidaz
ve
mutarotaz
Amperometrik
4.44 g/100g
(laktoz)
Glikoz,
Fruktoz,
Etanol,
L-Laktat,
L-Malat,
Sulfit
Sarap
Glikoz oksidaz,
D-fruktoz
dehidrogenaz,
Alkol
dehidrogenaz,
L-malat
dehidrogenaz,
Sulfit oksidaz,
Diyaforaz
Amperometrik
0.03-15 mmol
(Glikoz)
0.01-10 mM
(fruktoz)
0.014-4 mM
(etanol)
0.011-1.5 mM
(L-laktat)
0.015-1.5 mM
(
L-malat)
0.01-0.1 mM
(sulfit)
Fruktoz Bal, Sut,
Meyve suyu
ve Sarap
D-fruktoz
dehidrogenaz
Amperometrik 50 x 10-6- 10
x10-
3 mol/L
Nisasta Bugday unu
ornekleri
α- amilaz,
Amiloglikosilaz
ve glikoz
oksidaz
Amperometrik 5 x 10-6-5
x10-4
mol/L
Etanol Bira
Alkol oksidaz Amperometrik 0.12- 2.00
mM
Aset aldehit
alkollu
icecekler
Alkol
dehidrogenaz
Amperometrik
0.5-330 M
Polifenol Yesil cay,
uzum ve
Zeytin
ekstarktlari
Tyrosinaz Amperometrik 10-100 mol
/L
Sitrik asit
Meyva suyu
ve Sporcu
Sitrat Liyaz
Amperometrik
0.015-0.5 mM
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
icecekleri
L-malat
Sarap,
Meyve
sulari ve
Cider
L-malat
dehidrogenaz
ve Salsilat
hidroksilaz
Amperometrik
0.01-1.2
mmol/L
Askorbik
asit
Meyve
sulari
Askorbat
oksidaz
Amperometrik
5.0x10-5-
1.2x10-3
M
L-amino
asitler
Sentetik
ornekler
L-amino asit
oksidaz ve
Horseradis
peroksidaz
Potansiyometrik
-
L-glutamat Gida
aromalari
L-glutomat
oksidaz ve
NADH oksidaz
Amperometrik
0.05-1.0 mM
Aminler Balik Diamin
oksidaz
Amperometrik
<6 mm
Biyojenik
aminler
Balik Diamin
oksidaz
Amperometrik
<9.5x10-7 M
Histamin Deniz
urunleri
Histamin
oksidaz
Amperometrik
10-20 µM
Hipoksantin Balik Ksantin
oksidaz
Amperometrik
0.5-30 µM
Nitrat Sentetik
ornekler
Nitrat reduktaz
Amperometrik
< 100 µM
nitrat
Oksalat
Ispanak
ornekleri
Oksalat
oksidaz
Amperometrik
0.12-100 µM
Oksalat
Ispanak
ornekleri
Oksalat
oksidaz ve
horseradish
peroksidaz
Amperometrik
0.1-2.0
mmol/L
Tablo 4. Gıda analizlerinde kalıntı, mikroorganizma,
toksin ve katkılar için biyosensör uygulamaları [3]
Analit Uygulam
a
Biyokomponent Transduser Tespit
orani
Antibiyotikl
er
Sut Antibadiler SPR -
Antibiyotikl
er
Gidalar Antibadiler SPR 20-35
ng/ml
Bakteri Tavuk
karkasi
Anti-salmonella
antibody
Amperometrik 103- 107
cfu/ml
Bakteri Beef Anti-E coli 0157:H7 Fiber-optik 3-30-
cfu/ml
Bakteri Gidalar Anti-E coli ve Anti-
Salmonella
Antibadileri
Amperometrik 50-200
hucre/ml
Bakteri Tavuk ve
balik
S.Enteridis
proteinleri
Piezopelektrik
quartz Kristal
-
Bakteri Gidalar Anti-Salmonella
spp antibadi
Piezopelektrik
quartz Kristal
5x105-
1.2x109
cfu/ml
Herbisit Sebzeler Antibadiler ISFET 5-175
ng/ml
Herbisit Gidalar Antibadiler Potansiyometrik 0.5- 5
µg/ml
Herbisit Icme
suyu
Antibadiler Piezopelektrik
quartz Kristal
-
Peptisitler
Sentetik
ornekler
Asetilkolinesteraz
Piezopelektrik
quartz Kristal
5x10-8-
1.0x10-5 M
(parokson)
1.0x10-7-
5x10-5 M
(karbaril)
Peptisit
Sentetik
ornekler
Asetilkolinesteraz
Fiber-optik
5x10-8-
5.0x10-7 M
(karbofura
n)
5x10-7-
5.0x10-6 M
(parokson)
Peptisit Sentetik
ornekler
Butinilkolinesteraz
ve kolin oksidaz
Amperometrik 3.3-209
µmol/L
Peptisit Sentetik Asetilkolinesteraz Fiberoptik 0.5-20mM
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
ornekler
Peptisit Sentetik
ornekler
Asetilkolinesteraz
ve
Butinilkolinesteraz
Potansiyometrik 1.5x10-5 -
2.5x10-3
mol/L
Peptisit Sentetik
ornekler
Asetilkolinesteraz Amperometrik 1.8x10-7-
5.4x10-5 M
Peptisit Sut Kolinesteraz Amperometrik 1x10-11-
5x10-7 M
Peptisit Sebzeler Asetilkolinesteraz
ve
Butinilkolinesteraz
Amperometrik 5x10-5-50
mg/kg
Peptisit Meyve
sebze
sulari
Asetilkolinesteraz
ve
Butinilkolinesteraz
Amperometrik 0.5-2500
µg/L(karba
ril)
Peptisit Meyve ve
sebzeler
Kolinoksidaz,
Asetilkolinesteraz
ve Asetilkolin
Amperometrik 1x10-8-
4x10-7 M
Peptisit Spiket
elma
ornekleri
Tirosinaz Amperometrik 0.2-2.2
µmol/L
Toksin Gidalar Anti-aflatoksin
antibadi
Fiber-optik -
Toksin Sentetik
ornekler
Anti-staphylococal
enterotoksin
B(SEB) Antibadi
Piezoelektrik
quartz kristalin
1-10 µg
SEB/ml
Toksin Sentetik
ornekler
Antibadiler SPR -
Toksin Gidalar Antisphylococal
enterotoksinA(SEA)
antibadi
Optik 10-100
ng/g
Toksin Gidalar Antisphylococal
enterotoksinA(SEA)
antibadi
SPR 1-10 ng/ml
Aspartam Gidalar Alkol oksidaz, α-
simotrizin ve
katalaz
Amperometrik -
Biyosensörlere Đlişkin Bazı Spesifik
Uygulamalar
Son yıllarda geliştirilen ve yeni uygulama olanağı bulmuş
değişik biyosensör çalışmaları vardır;
*Antijen - Antikor - Toksin - Lipozom - Enzim
kombinasyonuyla hazırlanan kolera toksin
biyosensörüne, DNA hibridizasyonu temeline dayanan
DNA-Avidin-Biotin-Lipozom-Enzim kombinasyonuyla
oluşturulan Tay Sacs biyosensörleri örnek olabilir.
*Diasetilen lipid ile türevlendirilmiş sialik asit molekülleri
yardımıyla enfekte edilmiş örneklerde, UV ışık etkisiyle
renk değişimi yoluyla virüslerin tayini, S.aureus ve
E.Coli'nin fluoresans veren sistemler yoluyla
belirlenmesi, gıda zehirlenmelerinde yaygın olarak
karşılaşılan çeşitli bakterilerin antijen-antikor ve optik
sistem kombinasyonlarıyla analizlenmesi son yıllardaki
diğer ilginç biyosensör örnekleridir.
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Maviden Kirmiziya Basit Renk Degisimiyle Viruslerin
Belirlenmesi:
Önemli bir ekipmana gerek duyulmaz.Virüs bağlayıcı
element, sialik asit olarak bilinen hücre yüzeyi
şekerlerinin sentetik bir halidir. Sentetik sialik asit daha
uzun bir diasetilen lipit ile kombine edilmiştir . Bu
moleküller bir mikroskop camı üzerine yayılmıştır. UV
ışığına maruz bırakıldığında diasetilen lipitlerdeki üçlü
bağ aktive edilerek film tabakasının mavi renkli görünüm
alır. Enfekte edilmiş örneklerde virüslerin sialik aside
bağlı lipit zincirlerinin konformasyonunda degişikliğe yol
açarak farklı dalga boyunda ki ışığın *absorblanmasına
neden olur ve renk maviden kırmızıya değişir. Renk
şiddeti örnekte var olan virus miktariyla
ilişkilendirilmiştir. Kalorimetrik olarak yorum yapılır.
Mavi Florasan:
Kırmızı Florasan:
*Gıda zehirlenmelerinde karşılaşılan 12 bakteri arasında
Salmonella , Listeria, Monocytogones , Yersenia
enterecolitica , E.coli 01.57:H , generic E. coli ve
Campylobacter jejuni en sık karşılaşılan altı tanesidir.
System belirlenecek bakterilere ilişkin ve ureaz aktivitesi
gidilebilmektedir. Oligonükleotidler de hibridizasyon
içeren antigenlerin ilgili bakterilere karşı üretilmiş ve
optik sistemlerle birleştirilmiş antikorlarla etkileşimini
kapsar. Ortama üre katılmasıyla birlikte amonyak
oluşumunu meydana getirdiği değişiklikler, sensörün,
lazer ışığı ile etkileşiminde değişikliklere yol açarak
patojen mikroorganizmaların konsantrasyonunun
belirlenebilmesine olanak sağlar.
Mikrocantilever olarak adlandırılan , 500 X 100 X 1
mikronboyutlarında, silikondan oluşturulabilen örnekleri
bulunan, üç yanı serbest ve tek bir kenarından merkezi
bir odağa bağlı çıkıntılardan meydana gelen, antijen-
antikor yada oligonükleotid hibridizasyonunu esas alan
biyosensör sistemleri de son yıllardaki ilginç örneklerden
bazılarını kapsamaktadır. Söz konusu çıkıntılar üzerinde
immobilize edilen PSA ya karşı üretilmiş antikorlar ile
PSA analizi yapılabilir. Sistemin temel prensibi, antijen -
antikor bağlanması sonucunda ince çıkıntıların eğilmesi
ve bu çıkıntılara yönlendirilmiş lazer ışınlarının doğrultu
değişiminin belirlenerek tayin edilecek madde miktarıyla
korelasyonudur. Mikrocantilever esaslı sistemlerde
vibrasyonal frekanstaki değişimlerin ölçülmesi yoluyla da
sonucun özellikleri sayesinde bu sistemle tayini
yapılabilmektedir. Özellikle makromoleküllerin analizine
imkan veren bir sistem olması diğer pek çok klasik
Hibridizasyon, genellikle
moleküler biyolojide DNA
havuzlarındaki sıraların
genetik olarak
benzerliklerini ölçmek için
kullanılan bir tekniktir
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
biyosensör türünde çeşitli problemlere sahip
makromolekül tayinleri açısından önemlidir.
In vivo ölçümlerde, beyin veya diğer dokularda sürekli
analiz ve izleme yapılabilen, enzimlerin değiştirilebildiği
ve bu sayede farklı maddelerin de analizine imkan veren
iğne tip mikrodiyaliz biyosensörleri de son yılların ilginç
gelişmelerindendir.
*Biyosensörden çok bir sensör olarak nitelenebilecek
olan telesensörler, biyolojik sistemlerle ilişkili olmaları
nedeniyle genelde literatürde biyosensörlerle birlikte
geçmektedirler.Telesensörler 2 X 2 mm boyutlarında
vücuda bir bantla tutturulan ve yoğun bakım hastaları,
bebekler, polisler, itfaiyeciler ve askeri personelin
fizyolojik durumlarının uzaktan
izlenebilmesine imkan sağlarlar.
Telesensörler, uzaktan ve bağlantısız bir
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
şekilde radyo frekansları yoluyla ilgili kişilerin vücut
sıcaklıklarının izlenmesini gerçekleştirebilirler.
Bilim adamlarınca hastalıkların teşhisinde kullanılmak
üzere geliştirilen yeni fanilanın en önemli özelliği akıllı
olmasıdır. Akıllı fanila, giyildiği birkaç gün boyunca
giyenin kalp atışlarını, ateşini kontrol ediyor, ter analizini
yapıp kayda alıyor. Biyoloji mühendislerince geliştirilen
ve halen test aşamasında olan akıllı fanila, tıpta yakın
bir gelecekte kullanılmaya başlanacak biosensör
teknolojilerinden yalnızca bir tanesidir. Geliştirilmekte
olan teknoloji harikası biosensörler sayesinde, stresten
baygınlık nöbetlerine, mide ekşimesinden kalp
spazmlarına kadar her türlü rahatsızlık, doktorlar
tarafından sonradan takip edilebilecek. Vücudun içine
yerleştirilen ya da giyilebilen bu biosensörlerin bazıları
şimdiden satılıyor, bazıları ise insan ‘‘kobaylar’’ a
uygulanıyor. BT laboratuarlarından Prof. Peter Cochrane,
biosensörleri deneyen gönüllü kobaylardan. Cochrane'in
denediği alet, sıradan bir saat şeklinde. Görevi ise,
konferans verirken aşırı heyecanlandığında ve nabzı
110'a çıktığında profesörü uyarmak ve sakinleşmesini
sağlayarak nabzını 80'e düşürmek. Đngiliz bilim adamları
hastalıkları anında teşhis ve tedavi için çip
teknolojisinden yararlanarak yeni bir yöntem
tasarladılar. Buna göre vücuda yerleştirilen bir çip en
küçük bir sağlık sorununda elektronik olarak bağlantılı
olduğu bilgisayara haber veriyor ve bu bilgi oradan da
hastanın doktoruna iletiliyor. Biyosensör, yani
biyoalgılayıcı adı verilen çip böylelikle sağlık
problemlerinin en kısa sürede giderilmesine olanak
sağlıyor, hatta hayat kurtarıcı bir nitelikte. Đnsan sağlığı
konusunda devrim niteliğindeki yöntem Đngiltere'nin en
saygın üniversitelerinden Londra'daki Imperial College
Kimya Fakültesi öğretim üyelerinden Prof.John Perkins
tarafından üretildi. Biyosensör, kan damarlarına veya
istenilen bir organa basit bir işlemle naklediliyor.
Gerekirse vücuda birden fazla biyosensör
uygulanabiliyor. Biyosensör kandaki veya verilen
nefesteki, yada beyinde oluşan kimyasal maddeleri ölçüp
vücutta meydana gelen her türlü kimyasal değişimleri
anında bulup ve hastalık bulguları halinde sinyal halinde
merkezi bilgasayara bulguları gönderiyor. Biyosensör
bununla da kalmayarak hastalığa ilk müdahaleyi
yapıyor, hastaya ne yapacağını bilgisayar aracılığıyla
iletiyor. Kalp, felç veya şeker koması gibi acil durumlarda
doktora telefon ederek randevü alabilen biyosensör daha
acil vakalarda ise ambulans çağırıp, hastanın
yakınlarına bilgilendiriyor. Biyosensör acil durumlarda
hastanın nerede, hangi pozisyonda olduğunu, bayılıp
bayılmadığını haberdar edebiliyor.
DNA ile 15 dakikada teşhis Ege Üniversitesi (EÜ)
Eczacılık Fakültesi, "biyosensör" adı verilen algılayıcı
cihaz sayesinde bulaşıcı ve kalıtsal hastalıkların tayinini
15 dakikada gerçeklestirebiliyor. Eczacılık Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şengün, DNA
incelemeleri ile genetik ve bulaşıcı hastalıkların "hızlı,
basit ve ucuz yoldan" tanımlanabilmesinin mümkün
olduğunu söyleyerek, açıklamasında şu ifadelere yer
verdi: "Kişilerin gen haritasından faydalanarak, DNA
incelemeleri ile kalıtsal veya bulaşıcı bir hastalığı olup
olmadığını belirleyebiliyoruz."
Pittsburgh kentindeki Allegheny-Singer Araştırma
Enstitüsü’nde görevli bilim adamı Garth Ehrlich ve
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
ekibi, New York’taki Amerikan Mikrobiyoloji Birliği’nin
konferansında yeni protezler konusunda açıklama
yaptılar. Ehrlich, konferansta yaptığı konuşmada,
protezlere yerleştirilen biyoalgılayıcı (biyosensör)
sayesinde bakterilerin türlerinin tespit edileceğini
belirterek, protezin, bakterileri tanıdıktan sonra, içinde
bulunan antibakteriyel maddeleri salgılayacağını ve
böylece enfeksiyonun tedavi edileceğini söyledi.
Algılayıcıların tedavi sürecini takip edeceğini ve özel bir
iletişim sistemiyle hekimi bilgilendireceğini söyleyen
Ehrlich, projede hekimlerin, mikrobiyologların,
mühendislerin ve biyofilm uzmanlarının görevli olduğunu
belirtti. Ehrlich, protezin ilk prototipinin 7 yıl içinde
üretileceğini müjdeledi.
'Đtfaiye robot'lar geliyor
Deprem, sel gibi doğal afetlerde insanlara yardım
eden, inşaatlarda işçi olarak çalışan, dans eden
robotlardan sonra şimdi de itfaiye işlevi görecek
robot üretildi.
Bir ormanı saatte 10 – 20 km hızla dolaşan OLE
adındaki robot, biyosensörler yardımıyla etrafı sürekli
tarayarak çıkan yangını anında algıladıktan sonra
harekete geçiyor ve gerekli miktarda su püskürtmeye
başlıyor.
Biyosensör Pazarı
Biyosensör pazarı incelendiğinde üretimin %90 dan
fazlasının tıp alanında kullanıldığı ve bunun da ağırlıklı
olarak glukoz tayinine yönelik enzim esaslı
biyosensörlerden oluştuğu anlaşilmaktadir. Đnsan
sağlığının birincil önemi, şeker hastalığının yaygınlığı,
vücut sıvılarının genelde standart bileşimi ve tasarlanan
sistemlerin uygunluğu bu sonucu meydana getirmiştir.
Doğal olarak, son yıllardaki bilimsel ve teknolojik
gelişmeler diğer bazı biyosensör türlerinin de bu
pazarda paylarının hızlı bir şekilde artmasına sebep
olacaktır. Ancak enzimlerin çok yüksek sayı ve çeşitliliği
ve çok farklı kullanım alan ve amaçlarında
yararlanılabilir olmaları bu pazarda egemenliğin enzim
esaslı biyosensörlerde olması sonucunu getirmektedir.
Biyosensör piyasasi günden güne ilerlemektedir. 2000
yılında 1.4 milyardolarlık bir piyasaya ulaşacağı bunun
%45’I tıp,
%22’si gıda,
%17’si çevre koruma ve biyoteknolojiye,
%16’sinin ise diger sektörlere yönelik olacağı
düşünülmektedir.
Biyosensör pazarının sektörler ,konular ve firmalar
bazında dağılımı aşağıdaki tabloda gosterilmektedir.
(Veriler 90’lı yılların ikinci yarısına aittir )
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
2.2.3.ENZĐM SENSÖRLERĐ
Biyosensör teknolojisinin geçmişine bakıldığında bu
alandaki ilk çalişmaların enzim sensörleriyle başladığı
anlaşılmaktadır. 1962’de Clark ve Lyson ve 1962’de
Updike ve Hick tarafından rapor edinilen glukoz tayinine
yönelik glikoz oksidaz enzim elektrotları bu konudaki ilk
örneklerdir. Biyosensör teknolojisinde ki ilk örnekler
özellikle amperometrik ve potansiyometrik temelli enzim
elektrotları olarak geliştirilmiştir. Bu durumun en önemli
nedeni o tarihte ki bilgi ve teknolojik birikimin söz
konusu çalışmalar için yeterli düzeye erişmesidir.
Biyosensör teknolojisinde kullanılan biyolojik
materyaller artan komplekslik niteliklerine göre
sıralandıklarında;iyonoforlar , antikorlar,enzimler,
lipozomlar, biyomembran parçalari(orn:reseptor), hücre
organelleri(orn:mitakondri) doku veya tüm hücreler ve
organlar(örn:görme ve koklama) şeklinde
gruplandırılabilirler.
1960’lı yıllarda biyoloji ve biyokimya bilimlerindeki
tarihsel gelişme parelelinde tüm bu yapılar içinde
fonksiyonları nispeten daha ayrıntılı bir biçimde
tanımlanan en önemli grubu enzimler içermekteydi.
Bunun yanısıra elektrokimya alanındaki gelişmeler,
özellikle amperometrik ve potensiyometrik esaslı
sensörlerin pratik uygulamalarda rahatlıkla
kullanılabileceği bir zemin sağlamıştı. Çeşitli maddelerin
cok sayıdaki duyarli ve pratik analizlerine duyulan
gereksiniminde artmasıyla ilk enzim elektrotlarıyla ilgili
bilimsel çalışmalara başlanir. 1960’lardan bu yana iletim
ve ölçüm teknolojilerindeki gelişmeler ve elektrokimyasal
esasların yanı sıra kalorimetrik, optik ve akustik temelli
sistemlerde de çok önemli gelişmelere ön ayak olmuştur.
Temel bilimlerdeki ilerlemeler enzimler yanı sıra diğer
biyolojik materyallerin fonksiyonlarının da çok daha
ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkmasına olanak
sağlanmıştır. Bu ilerlemelerin doğal bir sonucu olarak
farklı biyolojik materyallerin ve iletim sistemlerinin
kombinasyonuyla çok çeşitli biyosensörler geliştirilmiş
ve geliştirilmektedir. Bugünkü sonuca bakıldıgında
hangi temel iletim sistemi söz konusu olursa olsun ki
elektrokimyasal esaslı olanların tartışılmaz bir ağırlığı
söz konusudur, pratik ve ticari uygulamalarda enzim
elektrotlarının büyük bir üstünlüğü vardır. Bu sonuçta
ki en büyük etmen canlı sistemlerle ilgili hemen hemen
her türlü maddenin doğrudan veya dolaylı olarak
analizinde kullanılabilecek binlerce enzimin
bulunuşudur. Bilinen enzimlerin yanı sıra bilinmeyen
potansiyel varlığı, piyasada yüzlerce ticari enzim
preparatının bulunabilirliği ve bu sayının her geçen gün
yükselmesi enzim sensörlerinin tartışılmaz
üstünlüğünün devam edeceğinin kanıtıdır.Son yıllarda
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
organik faz enzimolojisi konusunda ki bulgular, enzimler
ile organik fazda oldukça analizlerin yapılabilirliğini
göstermiştir. Söz konusu bulgular hem tasarlanabilecek
enzim sensörlerinin sayısında artışa hemde uygulama
alanlarının yaygınlaşmasına katkı sağlayacak
özelliktedir.(Telefoncu1999)
2.2.3.1.ENZĐM SENSÖRLERĐNĐN GENEL ÇALIŞMA
ĐLKESĐ
En genel anlamda bakıldığında diğer biyosensörlerde
olduğu gibi enzim sensörleride biyoaktif tabaka, iletici ve
ölçüm sisteminden meydana gelir. Diğer
biyosensörlerden tek fark biyoaktif tabakada biyomolekül
olarak enzimlerin bulunmasıdır. Buna karşılık diğer
iletici ile ölçüm düzeneği arasında sinyal yükselticiler,
mikroislemciler veya ölçüm düzeneğiyle bağlantılı
kaydedici veya bilgisayar sistemleri gereksinimlerine göre
eklenen öğelerdir.
BĐYOLOJĐK SĐLAHLAR
Silahlar bildiğimiz gibi kullanıldığında uzaktan veya
yakından canlıları yaralayan, zarar veren ya da
ölümlerine sebep olan araçların tümüdür. Kimyasal ve
fiziksel silahların yanında bir de bitolojik silahlar
vardır.Bunlar canlıların üzerinde zararlı etki bırakmak
amacıyla kullanılırlar.biyolojik silahlar çok tehlikelidir ve
etkileri canlılar üzerinde oldukça güçlüdür. Biyolojik
savaş araçları kokusuz ve tatsızdır havaya atıldıklarında
1 ila 5 mikron arası bir boyuta sahip olduklarından fark
edilemezler.silah olarak kullanılabilen biyolojik ajanlar
şunlardır;
Bakteriler: Oluşturdukları hastalıklar genelde spesifik
antibiyotik tedavilerine cevap verir.
Virüsler: Đçlerinde çoğalabilecekleri bir canlı
organizmaya ihtiyaç duyarlar ve etkileri konak hücrelere
bağımlı olarak değişir.antibiyotik tedavilerine cevap
vermezler.
Rikatsialar: Hem bakterilerin hem de virüslerin
karakterini taşırlar antibiyotiklere duyarlıdırlar.
Klamidya: Zorunlu hücre içi parazitleridirler.
Mantarlar: Çürüyen bitkisel olgulardan besin
ihtiyaçlarını karşılarlar.
Toksinler: Hayvanlar, bitkiler ve mikroorganizmalardan
elde edilen zehirli maddelerdir. Özel antiserum ve
farmolojik ajanlarla korunabilirler.
Biyolojik ajanların etkileri: Yaşayan organizmalarda
biyolojik silahların etkilerinin gözlenmesi için 1 gün ila 6
gün arasında bir kuluçka süresinin geçmesi gerekir.
Etkiler görülmeye başlandığında korunmak için
koruyucu giysiler giyinmek zorunda kalınabilir. Biyolojik
silahların bazıları ölümcüldür geri kalanları ise
genellikle kapasite düşürücü olarak kullanılırlar.Klasik
tedavi yöntemleriyle tedavileri oldukça güçtür. Kimyasal
silahlar da oldukça zararlıdır ancak biyolojik silahların
çok küçük bir miktarı bile öldürücü olabilir ve fark
edilmeleri kimyasal silahlardan çok daha zor olduğundan
önlem almak daha güçtür.biyolojik ajanlara
bulundukları ortamda daha uzun süreli tutunmalarını
sağlayan katkı maddeleri kullanılarak güçlendirilirler.
Biyolojik silahların üretimi:
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Biyolojik silahların üretimi organizmanın seçimi
organizmanın küçük kültür ortamlarında geniş
spektrumlu çoğaltılması ve ajanların korunması
evrelerinden oluşur son yıllardaki biyoteknoloji
alanındaki gelişmeler savaş alanında da biyolojik
silahların sivil halk ve askeri güçler üzerinde caydırıcı
etkileri olmuştur. Biyoteknoloji alanında gelişmelerin
silahlara olan etkisi hastalık yapıcı ve kullanım sonrası
etkinlik süresinin arttırılması ve hedef topluluklar
üzerinde daha başarılı yönlendirme olmuştur.
Biyolojik silahların sınırlamaları:
1. Biyolojik ajanların kimyasal silahların aksine hedef
alanlarının kestirilmesi zordur ve her koşulda etki
etmezler etkileri ısı, hava koşulları ve topografik yapıya
bağlıdır.
2. Hedeften sapma riskleri vardır bu da çok kötü
sonuçlara sebebiyet verebilir.
3. Biyolojik silahlar biyolojik yollarla etki ederler
(solunum, sindirme ) gibi. Bu yüzden tespit
edildiklerinde korunma mekanizmaları geliştirmek
kimyasallara göre daha kolaydır.
4. Biyolojik ajanlar zaman içinde etkilerini kaybederler.
5. Biyolojik silahların depolanması ve kullanılması teknik
beceri gerektirir bu yüzden zordur.
Biyolojik silahların avantajları:
1. Üretimleri kimyasal silahlara nazaran kolay ve
ucuzdur. Kullanılacak mikroorganizmalr kolaylıkla elde
edilebilir ve birkez elde edildiği takdirde çok hızlı
bölündüklerinden çok fazla sayıda ortaya çıkar.
2. Etkilikleri çok yüksektir.
3. Korunmak zordur çünkü korunma yolları
geliştirmeden önce maruz kalının biyolojik silahın tipi
belirlenmelidir bu da uzun bir süreçtir.Genellikle hava
yoluyla alındıları ve çok küçük oldukları için fark
edilmeleri de uzun zaman alır.
Çözünmesi gereken problemler:
• Biyokomponentlerin ömrünün kısa olması,
• Biyosensör hazırlamanın uzun sürmesi,
• Moleküler biyolojik prosesler hakkında yeterli bilgi
birikimi olmaması,
• Biyokompabilite sorunları,
• Đmplante edilebilen sensörlerin steril tutulabilme
güçlüğü.
Biyolojik silahlardan korunma 5 aşamada
maddelendirilmiştir.
Önleme:
Biyolojik silahların kullanımının durdurulmasıyla ilgili
dünyanın her yerinde çalışmalar yapılmaktadır ve
potansiyel tehlikeler tespit edilerek önlemler
alınmaktadır.
Korunma:
Biyolojik ajanlardan koruyucu elbiseler ve maskeler
sayesinde korunma sağlanabilir ancak bu korunma kısa
süreli olur. Daha çok yapılması gereken biyolojik
tehlikelerin olabileceği durumlarda yediklerimize ve
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
içtiklerimize dikkat etmemizdir. Yiyeceklerin temizliğine
çok fazla özen göstermeli ve sağlığından emin
olmadığımız besinleri tercih etmemeliyiz. Solunum
yoluyla tehlikeler söz konusu olduğunda ise kolonyalı
mendil gibi önleyiciler ağız ve buruna tutularak o anlı
bulaşmalar engellenebilir. Herhangi bir tehdit ya da
şüphe durumunda derhal doktora başvurulmalıdır.
Açılmamış şüpheli mektup ya da "şarbon" gibi tehdit
mesajı taşıyan paketlere nasıl yaklaşılması gerektiği
Amerikan Hastalık Kontrol ve Koruma Merkezleri (CDC)
tarafından şu şekilde açıklanmıştır;
a) Zarfı sallamayın ve açmayın
b) Zarfı plastik bir torbanın ya da akma ya da sızıntıyı
engelleyecek bir kabın içine koyun
c) Eğer torba ya da kap bulamazsanız zarfı her hangi bir
şeyle (kağıt örtü vb) örtün
d) Bulunduğunuz odadan çıkın kapıyı sıkıca kapatın ve
başkalarının girmesini engelleyin
e) Ellerinizi su ve sabunla iyice yıkayın
f) Güvenlik birimlerini olaydan haberdar edin
g) Eğer zarf içindeki toz yere dökülür ya da üstünüze
bulaşırsa; derhal dökülen tozun üstünü örtün ve odadan
çıkın toza bulaşmış giysilerinizi çıkartın ve bir torbaya
koyup ağzını sıkıca kapatın...
Tedavi:
Tedavi uzman kişiler tarafından yapılmalıdır.öncelikle
hastalığa sebep olan biyolojik ajan tespit edilmesli daha
sonra hangi yollarla önüne gecileceği belirlenmeli ve
tedaviye başlanmalıdır.
Dekontaminasyon ve temizleme:
Kimyasal silahlar zamanla etkilerini yitirirken biyolojik
silahlar etkilerini arttırabilirler.en tehlikeli biyolojik
silahlardan biri olan şarbon doğada etkinliğini 40 yıl
kadar devam ettirir ve her tür çevre koşuluna
dirençlidir.bu yüzden biyolojik silahların doğadan
temizlenmesi daha zor bir iştir.biyolojik silahların
kullanımının durdurulması için 1925 yılında Cenova
Protokolü, 1972 yılında Biyolojik Silahlar Konvansiyonu
(BWC-Biological Weapons Convention) imzalanmış ve
farklı toplantılar yapılmıştır ancak hala günümüzde
birçok ülkenin biyolojik silah stoklarının bulunduğu bir
gerçektir.Bunlar da genellikle güçlü ülkeler olduğundan
söz geçirmek kolay değildir bu yüzden biyolojik silahların
ortadan kaldırılması mümkün değildir korunma ve
önlem alma konusunda insanların bilinçlendirilmesi
gerekir.
• Diyabet hastalığı teşhisinde biyosensör kullanımı:
Diabet, insan vücudunun glikoz seviyesini
ayarlayamamasından ve insülin azlığından kaynaklanır.
diabet hastası olmayan sağlıklı insanlarda bu denge
oldukça kolay ayarlanabilir ve başta beyin olmak üzere
organlar için çok önemlidir. Glikozun azlığına ve
çokluğuna bağlı olarak diabet hastalarında hiperglisemi
yada hipoglisemi görülebilir.
• Diyabet hastalarının kan glikoz seviyelerini evde
ölçebilmeleri onlar için büyük bir konfordur. Bu da
glikoz biyosensörüyle gerçekleştirilebilir.
• Parmak ucundan alınan kan biyosensöre
damlatılır ve belirli bir süre içinde sonuç alınıp herhangi
bir değişiklikte hasta doktorlarına başvurabilir.
• Glikoz biyosensörleri elektrokimyasal heksokinaz
glikoz oksidaz mekanizması ile çalışabilir.
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
Bilim ve Teknik Dergisi’nin Nisan sayısında yer alan
çalışmaya göre tıpkı kanda olduğu gibi tükürükte de
genler tarafından kodlanan birçok protein ve RNA
molekülleri bulunduğu bu sayede de doktorların bir
damla tükürük örneğindeki molekülleri kullanarak
hastalıklara tanı koyabileceği ve onları izleyebileceği
saptandı.Mikro ve nano elektirik- mekanik-sistem adı
verilen biyosensör yardımıyla birkaç yıl içinde hiçbir
ekstra alet kullanmaksızın sadece bir damla tükürüğü
alıp tanıya gidilmesinin mümkün olacağı belirtiliyor.
Sonuç olarak biyosensör teknolojileri çeşitli alanlarda
pek çok bilim alanındaki bilgi birikimini gelişmeler
paralelinde ve gereksinimler doğrultusunda kullanarak
çok hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Biyosensörlerin klasik
tayin yöntemlerine nazaran çoğu zaman spesifik ve
duyarlı sonuçların pratik ve kısa sürede alınmasını
sağlamaları, tekrar kullanılabilir ya da düşük maaliyetle
tek kullanımlık şekilde seri olarak üretilebilmeleri onları
gelecek vaat eden biyoanalitik sistemler olarak ön planda
tutmaktadır.
KAYNAKLAR
1. Telefoncu,A.(1999)
Biyosensörler,(Telefoncu,A.,ed.),s.1.,Ege Üniversitesi Fen
Fakültesi Baskı Atölyesi,Đzmir.
2. Dinçkaya,E.(1999)
Biyosensörler,(Telefoncu,A.,ed.),s.81.,Ege Üniversitesi
Fen Fakültesi Baskı Atölyesi,Đzmir.
3. Bartlett,P.N.(1990) in
Biosensors,(Cass,A.E.G.ed.),p.42, Oxford University
Press,Oxford.
4. Paddle,B.M.,(1996),Biosens.Bioelectron.,11(10),1079.
5. Whitaker,J.R.(1994),in Food BiosensorAnalysis,
(Wagner,G.and Guilbault,G.G.,eds.) Marcel Dekker
Inc.,New York.
6. Ziegler,C,Göpel,W.(1998) Current Opinion in
Chemnical Biology,2,585.
7. Wersinke,A.(1997), Frontiers in BiosensoricsII:Practical
Applications (Scheller,F.W.,Schubert,F. And
Fedrowittz,J.,eds.) Birkhauser Verlag,Basel.
8. Paddle,B.M.(1996),Biosens & Bioelectron.,11(10),1079
9. Tran-Minh.C.(1993) Biosensors,Chapman and
Hall,London.
10. Eggins,B.R.(1996) Biosensors:an Introduction,John
Wiley and Sons LTD. and B.G.Teubner,West Sussex.
11. Danielsson,B.,Winquist,F.(1990) in
Biochemistry(Cass,A.E.G.,ed.) Oxford University
Press,Oxford.
12.Bilim ve teknik dergisi
13.http://www.biotechproducts.com
14.http://www.biyomedtek.com/bmt-konular-no4.htm
15.Biosensors-Wiley
UYAR Đ., GÜVEN Ö., ARTIKTAY I.
16.Biosensors vs chemical sensors-Peter-B.Edelman and
Joseph Vang
17.www.teknolojikarastirmalar.org
18.www.gazete.itu.edu.tr
19.Biyosensörler,RF Entegre Devre ve Sistemler,Entegre
Sensör Sinyal Okuyucu Devre ve Sistemler-Yaşar Gürbüz