12
Q) MAYIS ÜNiVERSiTESi . iLAHIYAT FAKÜLTESI t No. : 55 TÜRKIYE DIYANET VAJ(FI GÜNÜMÜZ DiN BiLiMLERI VE PROBLEMLERi SEMPOZYUMU (27- 30 Haziran 1989) SAMSUN -. 1989

Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

  • Upload
    hakhanh

  • View
    217

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

Q) ~NDOKUZ MAYIS ÜNiVERSiTESi . iLAHIYAT FAKÜLTESI t

Yayın No. : 55

TÜRKIYE DIYANET VAJ(FI

GÜNÜMÜZ DiN BiLiMLERI ARAŞTI.RMALARI VE PROBLEMLERi

SEMPOZYUMU

(27- 30 Haziran 1989)

SAMSUN -. 1989

Page 2: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

ISLAM FELSEFESi'NiN GÖNOMOZDEKi SORUNLARi

GiRiŞ

ibrahim ÖZDEMiR O.D.T.ü. Felsefe Bölümü

islam felsefesi hakkı~da yapılan araştırmaların gittikçe arttığı bir vakıadır. XX. asrın başında Batı'da başlayan bu çalışmaların, günümüzde hem Batı'da hem de islam aleminde yeni ve önemli boyutlar kazandığı gözlenmektedir. Suudi Arabistan istisna edilirse, tüm islam ülkelerinin yüksek öğretim kurumlarında islam Felsefesi Tarihinin ders olarc:ık oku­tulduğunu görmekteyiz. Bütün bunlar islam Felsefesinin geleceği hak­kında ümit verici gelişmeler olarak kabul edilmelidir.

islam Felsefesi hakkında yapılan bu araştırmaların beraberinde bazı sorunlar getirmesi tabii karşılanmalıdır. ilk bakışta çeşitlilik ar­zetse de, bu sorunlar genel olarak iki kategoride toplanabilir : Batılı ve müslüman araştırıcılar açısından Islam Falefesinin sorunları.

Böyle bir ayırtma gidilmesinin özel bir nedeni yoktur. Mesele ştıri­dan ibarettir: Daha önce de ifade edildiği gibi, islam Felsefesi üze­rinde çalışmalar asrın başında Batı'da başlamıştır. XIX. asrın sonlar'ında ve XX. asrın başlarında diğer konuların yanında istem Felsefesi de ba­tılı araştırıcıların ilgisini çekmiştir. Bu alanda birçok çalışmalar yapıl­mıştır. Daha sonra, belki de bu çalışmalara ve Batılı bakış açısına bir tepki olarak Müslüman ülkelerde de felsefe çalışmalarına önem veril­diği görülmektedir. Bunun neticesi olarak konuyla ilgili Batıda ve Do­ğuda birçok çalışmalar yapılarak, yayımianmış ve konuya göster'ilan ilgi de böylece artmıştır. Müslüman araştırıcılar tarafından yapılan araştır­malarda Batılı araştırıcıların bakış açısına tenkit ve itirazların yönetil· diğini böylece konunun daha ciddi olarak ele alınmaya başlandığım da görmekteyiz. Konuyla ilgili çalışmalar günümüzde devam etmektedir.

465

Page 3: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

Bu nedenle burada once Batrlr ara$tirrcllar acisrndan isliim Felsefesi. nin gunuinuzdeki sorunlannin ne oldu@~ Baerinde durulaeak, daha son- ra Musluman aragtirrcrlar aqisindan konu ele allnacakt~r.

Bat111 arast~rrcilarrn uzerinde ittifak edemedigi konularrn b a ~ t n d a fsl2m felsefesinin ad1 ve konusunun geldiaini ifade etmek miibalaga ol- masa gerek. Bazrlar~ aislgrn Felsefesi??, adrnr tercih ederken, bazrlarl da ~Miislumanlar~n Felsefesi,,, aArap Felsefesim, ~ Y a k ~ n Dorju Felse- fesin v.b. adlari tercih ettikleri g~ri i lmektedir(~) Bunun nedeni araqttrrl- dirj~nda, arastlrrc~larin konuya degisik a~l lardan bakmalarrnrn buna se- bep olduou soylenebilir. Bu husustaki belli-ba7l1 gorugleri goyle ifade edebiliriz :

a. Konuya dini ve j s l~rni bir acrdan bakmak. Baqka bir ifadeyle Musliiman filozoflarin eserlerindeki felsefi rnahiyetteki fikirleri tortaya GI karmak.

b. Ara~t~rrnalar~ni , ~Klas ik Yunann tarz~nda yazilrni~ v e belli bir dbneme ail metinsere hasretrnek, boylece islam felsefesinin Kindi ile baglayrp, ibn R i i ~ d ile sona erdioini ileri siirmek.

c, islgm Felsefesine Vunan Felsefesinin dedigik bir $ekli olarak bakmak. Ayrica ber felsefe geleneainin Hind ve iran tesirlerini ortaya qr karmak.

Bu ve benserleri islam Felsefesinin telmel sorunlar4r olup tartlg- maya h2l2 aqiktlr. islgm, Felsefesinin ozgiin bir felsefe olup olmadrijr, bu sorunlar~n ilmi bir sekllde tartl~lkmasrndan sonra ortaya cj~kacak- tlr. Ciinkii bu b a k ~ s aqtlanndan birisi p e ~ i n e n kabul edildikten sonra, yGrlan ara~tlrrnalarrn sonuqlarrnr tahmin etmek hiq de g i i ~ olmaya- caktrr. Bu nedenle ad1 geqen hususlarrn uzerinde durulmas~nda fayda vardir.

isl2rn filozoflarrnln eserlerine ~ o y l e bir goz atrldl~lnda, hemen hemen hepsinin musliiman oldu!ju v e eserlerinde birqok din! konuya yer verdikleri gorulur. Hatta ibn Ruqd gfbi felsefe yapmaya Kur'an'da-

(1) Doc. Dr. Mehmet Bayraktar, 1sl&m FeIsefesine Giris, h k . , 1988, s. 124; ayrlca bk. Perviz Morewedge, <Contemporary Scholarship on New Eastren Philosophyv, PhiIosophical Forum, 2 51970-711, s. 122.

Page 4: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

ki bazı ayetlerden başlayanlara da rastlanabilmektedir(2). Bu nokta-i mtzardaıı meseleye eğilen birçok Batılı araştırıcı bu felsefi geleneği

«islam Felsefesi» olarak adlandırmaktadırlar. Fakat aynı araştırıcıların Hristiyan batıdaki felsefe çalışmalarını «Hristiyan Felsefesi» olarak te· Iakki etmemeleri[3) ve bu adı sadece belli bir döneme tahsis etmeleri dikkat çekicidir.

Bu bakış açısının bazı makul yönleri olabilir. Fakat şunu unutma­mak gerekir ki, Müslüman filozofların ulaştıkları bazı fikir ve görüşler özgün olup karşılıklarını islamda bulmak mümkün değildir. Bu gelene· ğ1n en büyük temsilcilerinden ibn Sina'yı örnek olarak alırsak şöyle bir manzarayle karşılaşırız :

a. ibn Sina'nın uVacibü'l-vücudn nazariyesinin islami bir kavram olmadığı açıktır. Zira bu, Kur'ani bir tabir olmadığı gibi, Kur'an'daki her şeyi yoktan var eden Allah mefhumuyla da eş anlamlı değildir. ·

b. Yine ibn Sina'nın bilgi teorisi, «Allah cüz'ileri bilemez, sadece küliiieri bilebilira fikrine yol açıyor diye onun suçlanmasına yol açmış­tır. Bu da her şeyi bilen Allah mefhumuna aykırı düşmektedir.

c. ibn Sina'nın ahiret ve haşr-i cismani hakkındaki görüşleri de is­lamın nasslarına pek uygun düşmemektedir. Bu noktalardan hareket eden Gazzali, ibn Sina'yı şiddetle eleştirmiştir.

Bu durumda, ibn Sin_?'nın telşefi çalışmalarının sonucunda ulaştığı bu fikirler'i «islami» olarak nitelendirmenin ne derece isabetli ve doğ~ ·ru olduğu tartışma konusudur. Böyle bir fikri islami olarak aktarmak, okuyucuların islam hakkında yanlış kanaatiere ulaşmasına sebep ol-maz mı? ı

Burada konuya_ ışık tutması için «islami olma» nedir? sorusuna değinmek yerinde olur. Bize göre sadece ve sadece islami kaynaklar· dan istintac edilen bir görüş islami olabilir. Ancak böyle bir «istintac» ya da «çıkarıb» müslüman olmayanların geliştirdikleri felsefi ve ilmi görüşleri gözönünde tutabilir ve bence tutmalıdır da. Ancak bu tür fikir ve görüşler kaynak olamazlar. Kaynaktan fikir çıkarmada yardımcı va· sıtalar olabilirler. Bu anlayış içerisinde sadece Kur'an'a dayanarak mesela bir bilgi teorisi geliştirmek bence «islami olma» özelliğine ha· izdir. Ancak ibn Sina ve Farabi gibi Aristocu filozofların böyle bir usül

(2) Mesela bk. Oliver Lleaman, Av€rroes and his plıilosophy, Ciarendon Press, Oxford, 1988, s. vi.

(3), ;r>erviz Morewedgen a.g.e s. 123.

467

Page 5: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

kullanmadıklarını, aksine Aristo ve Yeni Eflatuncu felsefeyi temel alıp, kaynak kabul ederek Kur'an'ı bu sistemlere uydurma çabasını göster­diklerini müşahade etmekteyiz. Bu da bizim islami olma kıstasımıza ters düşmektedir.

B. iSLAM FELSEFESi «KLASiK METiNLER» VE «KLASiK BİR DÖNEM»DEN iBARETTiR

Yine bazı Batılı araştırıcılar ısrarla islam felsefesini «klasik bir dönem» ve «klasik metinler»e inhisar etiirmek Istiyorlar. Bu görüşe göre Kindi ile başlayan felsefi gelenek, ibn Rüşd'ün ölümü ile sona er­miştir. Böylece ibn Rüşd sonrası islam dünyasındaki bütün felsfesl faaliyetler islam felsefesi araştırmalarının dışarısında bırakılmış olu­yor. Daha önce çok yaygın olan bu görüşÔn son zamanlarda terkedi· leı'ek, islam dünyasında, felsefi mahiyetieki fikirlere daha geniş bir perspektiften bakıldığı görüJmektedir. Batıdaki bu yanlış anlayışın se· beplerine bakıldığında şu hususlar öncelikle dikkat çekm.ektedir.

a. ibn Rüşd'den sonra klasik Yunan filozoflarının eserleri üzerine şerh ve yorum yapma geleneğinin durması. Bu peşin hükme göre, adı geçen geleneğin ortadan kalkmasıyla, felsefe de sona ermiştir. Hal­bliki bu geleneğin ölmesiyle islam dünyasında felsefi geleneğin orta­dan kalktığını ileri sürmenin mantıki bir dayanağı yoktur.

b. Müslümanların Endülüs'ü terketmelerinden sonra, batıdaki is. lam Felsefe geleneğinin sona erdiği ileri sürülebilir. Fakat bu hü~mü bütün islam dünyasına, özellikle islam dünyasının doğusunda bulunan bölgelere de teşmil etmek doğru değildir. Nitekim Sühreverdl, Sad· reddin Konevi, Mevlana, Mir Damad, Molla Sadra, M. İkbal v.b. bu id· diayı çürüten örneklerdir'.

c. Böylece bir peşin hükmün diğer bir sebebi de şimdiye kadar Islam Felsefesi metinlerinden sadece, ibrani veya Hristiyan Felsefe· sini dalaylı veya dolaysız olarak etkileyenler üzerinde durulmasıdır. Böylece bu kategoriye girmeyen birçok eser ve filozof bir kenar'a itH­miştir. Halbuki gerek islam Felsefesinin Yunan Felsefesinden aldığı etkiler ve gerekse daha sonraki ibrani ve Hristiyan Felsefelerine yap­tığı etkiler ayrı ayrı araştırmaların konusu olmalıdır. Böylece islam dünyasında çeşitli zamanlarda ortaya çıkan felsefi ekol ve eserlerin daha geniş bir açıdan değerlendirilmesi imkanı meydana gelir.

468

Page 6: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

C. YUNAN FELSEFESi VE iSLAM FELSEFESi'NE ETKiSi

islam felsefesiyle ilgili eser ve araştırmalara bakıldığında şu pe­şin hüküm hemen göze çarpar: islam Felsefesi kadim Yunan Felsefe· sinin bir kopyasıdır. islami bir terminolojiye ve renge bürünmüş, öz­günlüğü olmayan bir felsefedir. Bu iddialara rağmen konu ile ilgili de­rin ve geniş araştırrryalara ihtiyaç vardır. Bu hususta bazı araştırma­

lar mevcutsa da bunlar daha çok Yunan Felsefesinin etki ve uzantıları üzerinde durmuşlar. Kur'an ve Hadis kültüründen gelen etki üzerinde yeterince durmamışlardır.

_ Birkaç örnekle bu husus üzerinde durulması yerinde olacaktır. Me­sela R. Walzer'in, Greek lnto Arabic adlı eserinde, isl§m Felsefesini Yunan Felsefesinin değişik bir uzantısı olarak takdim ettiği görülür'. Herhangi bir özgünlüğü olmayan bir uzantı. Mesela aynı araştırcı ibn

_ Miskeveyh'ın «Ahlak Felsefesi »ni değerlendirirken, tamamen Aristo ve Eflatun'un ahiakla ilgili eserlerinin ilgili kısımlarının tıpa-tıp nakle· dildiğini iddia eder. ibn Miskeveyh'in «Dört Fazilete» ekiediği diğer faziletierin karşılığını Aristo, Eflatun ve diğer Yunan filozoflarının

eserlerinde bulamayacağı kanaatini şu şekilde ifade eder :

«Her ne kadar bunların karşılığını Yunan Felsefesinin mevcut eserlerinde buf,amıyorsak da, ibn Miskeveyh kayıp bir nüshadan fayda­lanmış olabilir(4

). Walzer'in lbn Miskaveyh'in bu görüşlerinin felsefeye ·yapılan yeni bir katkı, hem de kendi kültüründen kaynaklanan bir etki olabileceği üzerinde durmayışı ve görmezlikten gelişi dikkat çekicidir.

Aynı peşin hüküm ve zihniyeti ibn Sina için de geçerlidir. Wolfson gibi bir otoritenin şu hükme varması düşündürücüdür: «ibn Sina'nın temel metafizik eseri Şifa'nın hiçbir özgünlüğü olmayıp, Grek Felsefe­sinden olduğu gibi iktibas edilmiştir.»

Bu iddiasını jspatlamak için Wolfson çok derin tedkiklere girişi!".

ibn Sina'nın kullandığı bazı kavramların, Grekçe kelimelerin yanlış ter­cümelerinden kaynaklandığını ileri sürer. Burada dikkati çeken husus, bu kelimelerin Grekçe'den alınsa bile, yeni bir manada kullanıldığını ve bunun da ibni Sina'nın kendi kültürünün bir etkisi olabileceğinin üze­rinde durulmamasıdır. Hatta böyle bir ihtimali farazi olarak bile kabul etmek istemez.(5)

Bir medeniyetin bir sonraki medeniyet ve kültürler üzerindeki et· kisi inkar edilemez. Fakat önemli olan bir sonraki medeniyetin kendi

(4) Walzer, R. Greek Into Arabic, London, 1962, s. 223. (~ Bk. Perviz Morewedge, a.g.e. s. 125.

469

Page 7: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

biinyesinden qrkar9drGl yeni katk~larrn olup olmamasidrr. Bu a ~ r d a n ba. krlrnca bazr-yeni ara~trricrlarrn, mesela 0. Leaman bunlardan biridirl(&) daha hakika t~ inas oiduklart gorulmektedir.

Burada inceleyecegimiz konu, Miisluman aisl6m F e l s e f e s i ~ arag- trrlcrlarlnrn v e talebelerinin karstlagtrklar~ b a z ~ sorunlar'drr. %unlar da b a ~ l r c a dort s l n ~ f t a e le alinabilir :

1. i s l ~ m Kultiir Mirasrna K a r s ~ Tavrrmrz

C a d d a ~ is!grn felsefecisinin kars~las t r t j~ onemli sorunlarrn basln. da, tarihi kiiltijr mirasrmrza karst takinrlacak tavrrn nasri oIaca51 hu- susu gelmektedir. isl2mi kiiltibr miraslnrn buyiik bir krsmrnrn hen& ilmi usulerle tahlil v e tenkid ediimemis oldudu bilinmektedir. Daha da acrsr kutiiphanelerimizi dolduran binlerce cilt el yazmasr eserlerin ten- kid v e nesri bir yana brrakilacak olursa, eksiksiz bir katalogu ve tas. nifi bile h e v c u t degildir. Butiin bunlar kiiltiir mirasrna karsr takrnrla- cak satjlam v e dogru bir tavrr icin zaruri gorunmektedir. Yahya Ke. mal'in ifadesiyle ~ k o k u mazide olan 2tinyi meydana koyabilmek iqin bu tavrr qok Bnemlidir. Bu suretle uzun zarnandlr islam dijnyaslnda hakim olan ngeqmisi tekrardan. kurtulup tahlil v e tenkid eden, yeni goriisler ortaya koyabilen bir ortam meydana gelecektir. Bu nedenle a~ag rdak i husus la r~n nazar-I dikkate alrnmasr uygun olacaktlr :

a. Genelde islsmi kultur mirasrna, ozelde Klasik i s lh Felsefe- s ine olan bakrs aqrsrnin tespiti. Bu felsefi gelenegin g e r ~ e k kimliai, din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl i l i~k is i vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan unsurlarla tarihi v e beser i olan unsur- lar tefrik edilmelidir. Din ile din uzerindeki yorum v e spel<ulasyonlar birbirine karrstrrrlmamalrd~r*. Bu suret le ~'miigtesrik bakig a q r s r ~ denen 6zel aqrdan ayrl, kendine has v e islgmi bir acrdan bu mirasa karsr ta- krn~lacak tavlr ortaya konabilir. Bu,iki sebepten dolayr zaruri g8riinmek- tedir :

Birincisi : ~Batr i i a r a ~ t k r ~ c ~ l a r i n bak19 aqrsrnrn,, oznel, yanlrs ve pe. sin hiikurnlii oidugu bugun birqok yevli v e yabancr a r a ~ t i r r c ~ tarafln- dan bile itiraf ediImektedir.l7)

(6) 0. Leaman, Dedfeval, gslamic Philosophy, Calllbridge, 1985, s. 191; Lzutsu, T. EGhico-Eelig.ious Conce~t in the Qur'an, Montreal., Mc. Gill University Press, 1966, s. 48.

(7) M. Bayraktar, a.g.e., s. 124-126; P. Morewedge, s. 122.

470

Page 8: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

ı'kinclsi : islam Felsefecilerine sık sık yöneltilen haksız bir eleş· tiriye son vermek. Zira felsefecilerimize sık sik «kendisi müslüman fa· kat müşteşrik bakış açısına sahip» eleştirisi yapılrr1ktadır. Hatta daha da ileri gidip «yerli müsteşrik» diyenlere bile rastlanmaktadır. Bu ne­denlerle islam Felsefesi araştırıcıJan kendilerine has bakış açılarını ve metodolojilerini bir an önce tesbit etmek durumundadırlar.

b. Maziye ve kültür mirasına karşı takınılacak tavrın ve bakış açı­sının tesbitinden sonra maziye sıkışıp kalınamaz. Çünkü bazen maziyle fazla meşguliyat ve oraya takılıp kalma, bizi günümüz sorunlarından ve yaşanmakta olan gerçeklikten koparahilmektedir. Bunun sonucu ola­rak da insanlığın ve müslümanların karşı karşıya bulunduğu birçok felsefi sorunlara yeni, özgün cevaplar ve çözümler sunulaınamaktadır. Bunun ise islam Felsefesi için büyük bir kayıp olduğu açıktır. Üstelik bu davranış "islam Felsefesinin çağdışı ve klasik bir gelenek olduğu, dolayısıyle çağımıza hitap etmedlği" görüşüne kuwet vermektedir.

2. içinde Bulunduğumuz Realiteye Karşı Tavrımız

Bazen maziyle meşguHyet bizi günümüzde yaşanmakta olan ve kar­şı karşıya bulunduğumuz sorunlardan uzaklaşmamıza sebep olabildiği­

, ne işaret etmiştik. Bu nedenle islam Felsefesi çalışmaları maziye ve · klasik döneme hasredilemez. Bazı Batılı araştırıcıların ileri sürdukleri <<İslam Felsefesinin ibn Rüşd ile son bulduğU>> görüşüne katılmak mümkün değildir. Bu geleneğin çeşitli şekillerde ve her asırda yeni temsilciler bularak günümüze kadar geldiği bilinmektedir. Bu hususta

'·Sühreverdi, Konevl, Mevlana, Molla Sadra, Cürani, M. ikbal v.b. örnek olarak verilebilir. '

Esasen mesele, bugün müslümanlarm ve insanlığın kar$ı karsıya bulunduğu sorunlara islam Felsefes.inin ve düsüncesinin bir cö~üm önerisinin ;;e cevabının bulunup bulunmadığıdı~. Bu sorunların ,h~Ue­dilebilmesi için yeni fikirler ve teoriler ortaya konabilmekte midir? Zira göründüğü kadarıyla sadece islam Felsefesinin mazideki .sorun­ları ve çözümleriyle uğraşılma,kta, yeni sorunlar Üzerinde ise yeterince durulmamaktadır. Bunun sonucu olarak da müslüman genç nesillerin karşılaştıkları sor'unların tatminkar cevaplarını kendi kaynaklarında bulamayınca, diğer felsefi sistemlere ve özellikle de Materyalizme kaydıkları görülmektedir. Bunun örneklerini bütün .islam ülkelerinin ay­dınları arasında çokça bulmak mümkündür. Müslüman toplumlarda XX.

yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıkan ve hiçbir zaman küçümsene·

meyecek olan inançsız ve şüpheci bir gençliğin. mevcudiyetini başka

tür'lü izah edebilmek mümkün görünmemektedir. Zira gençlik artık es-

471

Page 9: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

ki Kelam ve Felsefe kitaplarındaki ifade ve izahtarla tatmin olamamak­.· tadır. Bu hakikati görmezlikten gelmek hiçbir şeyi halletmiyeceği gibi, . gençliğin inançsızlığa kayışını daha çok hızlandıracaktır.

Bugün birbir'inden tefrik edilmesi gereken hususlardan bir diğeri de; «ilmin alınması ve öğrenilmesi ile meydana getirilmesi»nin bir· birinden farklı şeyler olduğudur. Zira mevcut bir bilgi birikimini öğ·

renmenin ve almanın, yeni bilgiler ortaya koymanın ve üretmenin ya· nında çok daha kolay olduğu meydandadır. Asıl zor olan ve zaman is· tiyeni ise, yeni birşeyler ortaya koymak, üretmek ve mevc.ut bilgi bi· rikimine katkıda bulunmaktır.

Bu noktadan bakılınca Hocamız Mehmed AYDIN'ın da belirttiği

gibi, «islam dünyasmda bilgi birikiminin alınması ile ilgili faaliyetler hiçbir zaman eksik olmamasına» karşılık, bilim istihsal etme faaliyeti ise en yoğun biçimd..; IX. ve XIII. yüzyılları arasında, yani islam fikir tarihinin altın çağında gerçekleşmiş; bu tarihten sonra sürekli olarak zayıflama, kesintiye uğrama hadisleriyle karşı karşıya kalınmıştır.(8)

Işte burada vurgulanmak istenen husus, islam fikir. tarihinde mevcut olan bu geleneğin tekrar ihya edilmesidir. Daha canlı bir şekilde yaşa· ması sağlanmalıdır. Yoksa, islam felsefesinin kökleri masabesinde olan kla~ik eserlerin bir kenara bırakılması ve çalışmalarımızlll dışına itilmesi gibi bir fikrin savunulamayacağı açıktır.

Üzerinde önemle durulması gereken diğer bir husus ise : Acaba islam Felsefesinin en büyük temsilcilerinden olan Farabi, ibn Sina,

· Gazzali v.b.'rıih eserlerinde ve görüşler'inde günümüzde çok tartışılan bazı so!unların tatminkar bir izahını bulamamak veya herhangi bir ce­vap bulamamak onlara ve kitaplarına bir eksiklik getirir mi, ya da on­ların önemini küçültür mü? Meseleye insafla bakılınca, onların kendi zamanlarındaki (o zamanlardaki ilmi seviyeyi de gözönünde bulundu· rur'sak} sorunlarla meşgul oldukları ve bunlara çeşitli çözümler getir­dikleri görülmektedir. Bu faaliyetlerinde ve gayretlerinde de ne kadar başarılı oldukları, özgün fikirler üretip üretemedikleri• bilime ve fal­seteye olan katkıları, ayrıca tartışılabilinirse de, herkesin malumudur'. Bu açıdan bakılınca bu büyük üstadların sadece ilmin öğrenilen ve ak­tarılan yönüyle değil, üretilen yönüyle de ilgilendikleri ve oldukça da başarılı oldukları görülmektedir.

Peki daha sonra ilim üretmede görülen zayıflama ve gerileme hadisesi. ile dini anlayış arasında bir münasebet var· mıdır? Böyle bir münasebetin olup-olmadığı ciddi araştırmaları gerektirecek, üstü ka-

(8) Prof. Dr. Mehmet Aydın, Bilgi Bilim ve islam. IIAV yay., İst. 1988, s. 82.

·472

Page 10: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

palı ve bakir bir konu olarak varlığını günümüzde de sürdürmekte· dir. Kültür mirasımızın değerlendirilmesiyle bu konu da aydınlığa ka· vuşmuş olacaktır" Fakat ilmin ve felsefenin gelişmesini engelleyece~ herhangi dini bir etkinin bulunmadığı hususunda birçok araştırıcı it~ tifak etmektedir.(9

) M. ikb_al daha da ileri giderek müslüman filozo'f ve kelamcılarının Kur'an'ın tecrübl ruhuna yeterince sadık kalmamat ları ve Yunan Felsefesinin spekülatif yönüyle fazla meşgul olmalarını bu geri kalmanın esas nedeni olarak görür.(1°) Başka bir ifade ile gü·

. nümüzdeki birçok sorunlara Kur'an'ın ruhuna sadık kalınarak cevaplar sunulabilir ve ortaya yeni çözümler konabilir. Bu aynı zamanda Kur' an'ın her asra hitap eden ve kıyanıete kadar hitap edeceı< bir «hida· yet kitabı" olmasıyla da ilgilidir. isianı şairi Mehmed Akif'in de işa· ret ettiği gibi :

«Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, Asrın idr'akine sunmalıyız islamı.»

Özetlersek : Kültür tarihimiz ne kadar iyi bilinir, sahip olduğumuz tarihi tecrübeden ne kadar çok istifade edilirse, fikri teceddüt o ölçü­de ilmi ve kalıcı olacaktır. Bu husustaki gerekli çıkış noktası ve asli müracaat çerçevesi Kur'an'da mevcuttur.

3. Batı Felsefe Mirasına Karşı Tavrımız

Batı kültür mirasına karşı takınılacak tavrın da tam olarak açıklı­ğa kavuştuğu söylenemez. Bu mirası temsilen sadece birkaç filozofun görüşleri ve fikirleri üzerınde durulmaktadır. Felsefenin bir yaşam bi­çimi olduğu gözardı edilerek bazı görüşleri adeta ezberletilmektedir. Halbuki felsefe, zamanı ve mekanı olmayan, toplumu olmayan, kültürü olmayan salt düşünce değildir. Felsefe bir çağda oluşan, bir kuşakça geliştirilen, bir topluma hizmet eden ve bir kültüre anlatım kazandı­

ran düşünce sistemidir. Bu nedenle batı felsefesi, bir bütün olarak ve yetiştiği ictinıai ve kültürel durumla berabeı ele alınmalıdır.

Bu husustaki diğer bir eksiklik ise bu mirasın temel kaynakları­

nın dilimize, tercüme edilanıemiş olmasıdır. Daha doğrusu bunların is­lanı felsefelerince yapılmış tenkid!i, izahlı veya karşılaştırmalı terca;, meler'i daha faydalı olacaktır. En azından batı felsefe geleneğiile islam Felsefesi geleneği karşılaştırmalı olarak ele alınmalıdır. Modern Batı

felsefesindeki kavramların nasıl karşılanacağı ve kullanacağı husu­sunda bir birliğe varılması gerekmektedir. Böylece bu hususteki boş-

(9) M. Aydın, a.g.e., s. 82; M. Bayrnktar, a.g.e., s. 174-175. ı'

(10) M. İkbal, İslam'da Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, istanbul' 1964, s. 146.

Page 11: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

luk dolduru)acağı gibi, keşmekeşliğe ve keyfiliğe de son verilmiş ofu­.nac.aktır. Bu faaliyetlerin en önemli katkısı da felsefenin ezberlenen, öğrenilen bir şeyden ziyade, yaşanan, hadiselere ve realiteye karşı ta­kınılan bir tavır, hayat tarzı olduğunun gösterilmesidir.

4, Dil Sorunu

Üzerinde durulması gereken diğer bir konu da «dil» meselesidir. Zira _islam fikir tarihinin parlak devirlerine şöyle bir bakıldığında bir «dil 'birliğinin» mevcut olduğu görülmektedir. Buna b-ağlı olarak lslam cÖğrafyasının ·değişik bölgelerinde yaşayan filozof, ilim adamı ve ede· biyatçılar birbirini anlayabiliyorlardı. ilmin tahsil edilmesi, alınması, nakledilmesi ve üretilmesinin önündeki «dil» problemi de böylece bü­yük ölçüde aşılmış oluyordu. Zira Kur'an'ın lisanı arapça olduğu için müslüman topluluklarında bu birliği en güzel şekilde temin ediyordu.

Günümüz Islam dünyasına ve müslüman topluluklarına şöyle bir bakıldığında aynı şeylerin söylenınesi maalesef mümkün değildir. Gü·

, nümüz müslümanlarının ilmi faaliyetlerinde değişik lisanları kullandık· ları görülmektedir. Kimi ülkeler, kendi milli dillerini kullanırken; bazı­ları da uzun süre siyasi olarak bağımlı bulunduklar·ı Batılı ülkelerin dil­lerini, özellikle ingilizce ve Fransızca, kullanmaktadırlar. Bu dillerin yanında kendi dillerini kullanan ülkeler olmakla beraber bunlar maale­sef sınırlı kalmaktadır. Netice olarak çağı m ız müslüman düşünür. ve ilim adamları arasında bir «dil» birliğinden bahsedilemiyeceği aşikar­

dır. Bilakis bu konuda büyük bir boşluk bulunmaktadır. Bu boşluk da iki yölü olarak karşımıza çıkmaktadır:

a. Geleneksel kültürümüzle olan kopukluk

b. Günümüz mQslüman düşünür ve ilim adamları arasındaki ko· pukluk ve iletişim eksikliği.

Birinci şık özellikle milli dilleriyle ilim yapan ülkelerde, başta

.. Türkiye olmak .. üzere, şöyle bir mesele ortaya çıkmaktadır·: islam dü­

şünce tarihinin temel eserlerinin ve kaynaklarının hemen hemen hep­si ~arapçadır. Böylece çağdaş islam felsefesinin talebe ve araştırıcıla­rının önüne çıkan ilk engel «dil» olmaktadır. Bu meselenin tarihini Osmanllıara kadar ve hatta biraz daha öncesine kadar götürmek müm­kündür. islami kaynaklara inmede ve ilmi faaliyetlerde sadece bir «alet" olan (ilm-i alet) arapçanın zamanla (ulum-ı aliye) sınıfına girdiği hatırlanmalıdır .

. 41.4

Page 12: Q) - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D011369/1989/1989_OZDEMIRI.pdf · din ile olan iliskisi, baska bir ifade ile vahy-akrl ili~kisi vuzuha kavus- t_urulrnalrdrr. Boylece dini' olan

Meselenin ikinci boyutuna gelince ister çağdaş müslüman düşü· nürler arasındaki kopukluk, ister mazi ile olan dil sorunu tercümelerl~ nispeten giderilebilirdi. Müsteşriklerin kendi açılarından meseleyi hal· !etmek iç:in bu yola başvurdukları görülmektedir. Böylece islam dü· şüncesinin hemen hemen bütün temel kaynak eserlerini batı dillerine ilmi usullerle; bazan tahkik, bazan tıpkı basım v.s. ile tercüme edere~ kazand ı rm ı ş 1 ard ır.

Maalesef ülkemiz için durum pek iç açıcı görünmemektedir. Zira temel kültür kaynaklarımızın dilimize kazandırılması hala halledilme· miştir. Mesela, Farabt, ibn Sina, Gazzali v.b. islam düşüncesinin ve fel· sefesinin büyük simalarının eserleri, tam ve bütün olarak ilmi bir tarz· da dilimize tercüme edilmek için adeta yalvarmaktadır.

Buna bağlı olarak diğer bir husus da her zaman islam felsefesi araştırıcılarının ve talebelerinin elinin altında bulunması gereken «el kitaplarının» eksikllğidir. Daha doğrusu, yokluğudur. Hala bir islam Fel• sefesi Ansiklopedisiune sahip değiliz. «İslam Felsefesi Terimleri Söz· lüğü»müz yoktur. Bu sahadaki hoşluk «terminoloji» konusunda büyük bir kargaşaya sebep olmaktadır. Klasik dönemde kullanılan bazı tabir ve mefhumların bugün nasıl anlaşılması gerektiği ve dilimizde nasıl

bir karşılık alacağı gibi hususlar !ıala tartışma konusudur. Bu gibi mefhumların Batı felsefesindeiQ __ karşılıkları nedir, islam felsefesi ge· leneği ile Batı Felsefe geleneğindeki kullanım farkları, nüasları, birleş· tikleri ve ayrıldıkları noktalar nelerdir? işte bütün bu ve benzeri so­runlar ancak yukarıda zikredilen temel eserler vasıtasıyla çözüme kavuşturulabilir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, bütün bu sorunlara köklü çözi.imler ge­tirebilmek için islam felsef~si bir bütün olarak, sadece kendi tarihi içe· risinde değil, günümüz açısından da ele alınarak incelenmelidir.

475