Upload
tarkan-yilmaz
View
257
Download
4
Embed Size (px)
DESCRIPTION
rabıta risalesi
Citation preview
65
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Allah’a hamd, seçtiği kullarına selam olsun.
İnsanların en hayırlısı Hz. Peygamber
(s.a.v.)’in - salatların en üstünü ve selamların en
mükemmeli üzerine olsun- sünnetine uyanlara
uyan şaşkın fakir kul Halid Nakşbendî’den Daru’l-
Hilafe’de (İstanbul) oturan ihlâslı kardeşlere.1
Sıhhatinize delalet eden mektuplarınız geldi.
İnkâr edenlerin çokluğuna rağmen sünnî tarika-
tımız üzerine sebatınıza işaretiniz beni sevindir-
di. Birçok kere bunun için Allahu Teâlâ’ya ham-
dettim. Hakk’ın sırlarını bilmekten gâfil olan bazı
kimselerin râbıtayı tarikatta bidatten saydığı bu
miskinin kulağına ulaştı. Onlar râbıtanın aslı ve
hakikati olmadığını iddia ediyorlarmış. Kesinlik-
le hayır. Râbıta yüce Nakşibendî’ye tarikatımı-
zın usulünden büyük bir asıldır. Belki Kitab-ı Aziz
ve Sünnet-i Rasûl (s.a.v.)’e tam olarak uymak-
tan sonra hakikate ulaşma sebeplerinin en büyü-
ğüdür. Efendilerimizden bazıları sülûk ve teslîki
râbıtaya indirgemişlerdir. Bazıları başka yol tut-
tuysalar da râbıtanın fenâ fî’ş-şeyh tahsili için –ki
fenâ fî’llahın mukaddimesidir– en yakın yol oldu-
ğunu bildirmişlerdir. Bazıları da onu Kur’an âyeti
ile ispat etmişlerdir.
Büyük efendilerimizden Şeyh Ubeydullah
(Hoca Ahrar) şöyle buyurmuştur: “Ey iman eden-
ler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrular-
la (sadıklar) beraber olun.”2 âyet-i kerimesinde
âlemlerin Rabbi’nin bize emrettiği “sadıklarla be-
raber olmak” suret ve maneviyat açılarından ger-
çekleşir. Manevî varlık râbıta ile olur. Bu hüküm
ehli nezdinde meşhur olup Reşahât adlı eserde
açıklanmıştır.
Sanki bunlar râbıtanın terim anlamını bilmi-
yorlar. Bilseler inkâr etmezlerdi. Tarikatta râbıta,
“Müridin kâmil fâni fî’llah olan şeyhinin ruhani-
yetinden istimdadı (yardım istemesi)” demek-
tir. Onun suretini hayal edip edip saygı göster-
mek, gıyabında da huzurundaki gibi ondan feyiz
almak içindir. Bu huzurda bulunma hâliyle müri-
din huzuru ve nuru tamamlanır. O sebeple mürit
dünyevî işlerin süpürücü rüzgârlarından menedi-
lir. Bu inkârı tasavvur edilemeyen bir emirdir. An-
cak cephesine hüsran, kin ve kibir yazılan kimse
onu inkâr eder. Zira o inkârcı eğer Allah’ın velile-
rine inanan kimse ise onlar râbıtanın güzelliği ve
büyük faydasını açıklamışlardır. Onlar yüce keli-
melerini araştıranlara ve insanî esintilerini kokla-
yanlara bunun gizli olmadığı hususunda ittifak et-
mişlerdir.
Her hâlde inkâr edenler şeriatın imam ve ön-
derlerinin usul ve fürua dair görüşlerine inanır-
lar. Dört mezhep imamlarının her biri açıkça veya
işaret olarak bu konulardan bahsetmişlerdir. İşte
size onların bazı sözlerini yerleriyle beraber zikre-
diyorum ki, kalbinde hastalık olmayan, sırf heva
Temmuz 201364
Mustafa Hakî efendİ’nİn oğlu M. Bahattİn Yaraş Efendİ
Halİd el-Bağdadî (K.S.)’NİN
RÂBITA RİSALESİ
KültürHalil İbrahim ŞİMŞEK*
“Elinizdeki bu risale daha önce birçok kişi tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Mustafa Hakî Efendi’nin oğlu Bahattin Efendi’nin Tasavvuf ve Menâkıb
adlı eserini yayına hazırlarken Halid el-Bağdadî’nin hayatı ve menkıbelerini anlattığı kısımda Râbıta Risalesi’sinin çevirisini yaparak eserine aldığını gördük. Bahattin Efendinin çevirisini yayına hazırlarken onun yaşadığı
dönemin Türkçesini kullanması sebebiyle tarafımızdan bazı sadeleştirilmeler yapılmıştır. Bu tasarrufları gerçekleştirirken Bahattin Efendinin ifadelerine
sadık kalmaya gayret ettik.”
Temmuz 201366 67
ve garaz için velileri inkâra girişmeyenler o ma-
hallere müracaatla gerçeği görsünler. Benim söy-
leyeceğim budur. Başarı Allah’tandır ve yolun
doğrusuna ileten O’dur.
Müfessirlerin birçoğu tasarruf ve ruhanî yar-
dımı açıklamışlardır. Onlardan biri olan Keşşâf
sahibi (Zemahşerî) itidalden uzaklaşmış, inkâra
ve Mutezilî görüşlere yönelmiş olmasına rağ-
men şöyle demiştir: “…Rabbinin burhan/delili-
ni (ikazını) görmeseydi…”3 Bu âyet-i kerimede-
ki “burhân” şöyle tefsir edildi: “Hz. Yusuf (a.s.)
“İyyâne ve iyyâhâ” diye bir ses işitti, dikkate al-
madı. İkinci defa işitti, amel etmedi. Üçüncü defa
“Ondan yüz çevir.” diye bir ses işitti, dikkat et-
medi. Bunun üzerine babası Yakub (a.s.) parma-
ğını ısırmış olduğu hâlde göründü ve denildi ki,
Yusuf(a.s.)’un göğsüne vurdu.”
Hanefî imamlarından Ekmeleddin (Babertî)
Şerhu’l-Meşarık’da hadis-i şerifin şerhinde şöyle
buyurmuştur: “İki şahıs arasında sevgi fazla olur-
sa aralarında birlik meydana gelir, birbirlerinden
ayrılmaz olurlar. Eğer geçmiş kâmillerin ruhlarıy-
la münasebet meydana getirilirse onlarla istediği
zaman bir araya gelir.” (Özet olarak alınan kısım
sona erdi.)
Yine Hanefî imamlarından Şerif Ahmed b. Mu-
hammed el-Hamevî Nefehâtu’l-kurb ve’l-ittisal
bi-isbâti’t-tasarruf li-evliyâi’llahi Teâlâ ve’l-
kerameti ba’de’l-intikal adlı eserinde şöyle buyur-
muştur: “Evliyâ ruhaniyetlerinin cismaniyetlerine
galebesi sebebiyle müteaddid suretlerde görünür-
ler.”
Bu anlamda sahih hadiste şöyle buyurulmuş-
tur: “Bazı cennet ehli cennetin her kapısından ça-
ğırılır.” Hz. Ebu Bekir (r.a.) dedi ki: “Bu kapıla-
rın hepsinden giren olur mu?” Efendimiz (s.a.v.)
buyurdu ki: “Evet! Umarım sen onlardan olacak-
sın.”
Dediler ki: “Ruh eğer kül-
liyet kazanırsa yetmiş bin su-
rette görünebilir. Bu dünyada
mümkün olur. Berzahta ise evla
bi’t-tariktir. Zira ruh orada ba-
ğımsızlığın zirvesindedir. Çün-
kü artık bedenden ayrılmıştır.”
(Özetle)
Şafiî imamlarından İmam
Gazalî (k.s.) İhyau ulûmi’d-dîn
adlı eserinin “Namazın rükün-
leri esnasında kalpte olması ge-
reken şeylerin açıklanması” ba-
bında şöyle buyurmuştur: “Tahiyyatı okurken
kalbinde Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin ol-
duğunu düşünerek “Ey Nebî! Allah’ın rahmeti,
bereketi ve selamı senin üzerine olsun” de ve ke-
sinlikle bil ki, bu selamın ona ulaşır ve O senin se-
lamından daha güzeliyle sana selam verir.”
Yine Şafiî imamlarından allâme Şihab Ah-
med b. Hacer el-Mekkî –Hafacî’nin şeyhinin şey-
hidir– Şerhu’l-ubâb’da teşehhüd kelimelerinin
anlamlarını açıklarken şöyle buyurmuştur: “Ey
nebi! Selam senin üzerine olsun!” diyerek Efen-
dimiz (s.a.v.)’e hitap şuna işarettir: Allahu Teâlâ
ona ümmetinden namaz kılanları keşf ettirir, on-
ların en üstün amellerine şahit oluncaya dek on-
ların huzurundaymış gibi olur. Namaz kılanın
Rasûlullah (s.a.v.)’ın huzurunda olduğunu hatır-
laması huşu ve huduunun artmasına sebep olsun.
Bundan sonra o, İmam Gazalî’nin yukarıda zikre-
dilen sözünü teyit etmiştir.
Şafiî âlimi İmam Sühreverdî Avârifu’l-meârif
adlı eserinin “Yakın ehlinin namazı” babında de-
miştir ki: “Ey nebi! Allah’ın rahmeti, bereketleri
ve selamı senin üzerine olsun!” derken Efendimiz
(s.a.v.)’i kalp gözünün önünde temsil eder.
Allame Şihab b. Hacer eş-Şafiî Şerhu’ş-
şemâil’in sonlarında Hafız Celaleddin es-
Suyutî’nin Tenvîru’l-halek fî rüyeti’n-nebi
ve’l-melek kitabında zikrettiğine uygun olarak de-
miştir ki: İbn Abbas (r.a.) Efendimiz(s.a.v.)’i rü-
yada gördü. Sabahleyin Hz. Peygamber (s.a.v.)’in
temiz eşlerinden Hz. Meymune (r.a.)’nin yanına
girdi. Hz. Meymune (r.a.) Rasûlullah (s.a.v.)’in
aynasını Hz. İbn Abbas’a verdi. Hz. İbn Abbas
aynaya baktı ve aynada Rasûlullah (s.a.v.)’ın su-
retini görüp kendi suretini görmedi. İşte bu hâl
sufilerin ıstılahında fenâ fî’r-râbıta diye bilin-
mektedir. Sözümüz nebinin suretinde değildir
denilmez. Çünkü biz de bunun nebilerin özellik-
lerinden olmadığını söyleriz. Veliler bu bağlam-
da ortaktır. Ehli nazarında bu hususta bir şüp-
he yoktur. Evet! Namazda Efendimiz (s.a.v.)’den
başkasıyla muhatap olmak namazı bozar. Na-
mazın suretini kalpte gizleyip ona selam ver-
mek varlığın ruhu, Mahmud makamının sahibi
-ona, ailesine ve ashabına salat ve selam olsun-
Efendimiz(s.a.v.)’in özelliklerindendir. Ancak bu
bizim açıklamamızın konusu değildir.
Bu mevzu için Şafiîlerden Hafız Celaleddin
es-Suyutî bir risale telif edip Kitabu’l-münceli fî
tatavvuri’l-velî ismini vermiş ve bu kitapta İmam
Sübkî eş-Şafiî’nin et-Tabakâtu’l-kübrâ kitabın-
dan naklen şöyle demiştir: “Kerametler çok çe-
şitlidir. Bu çeşitleri açıklarken demiştir ki, yirmi
ikincisi velinin muhtelif tavırlara girmesidir. Mu-
tasavvıflar bunu misal âlemi ile ispat etmişlerdir.
Ruhların cesetle birleşmesi ve ruhun çeşitli şekil-
lerde zuhurunu buna dayandırmışlardır. Buna de-
lil olarak şu âyeti okumuşlardır: “...Ona tam bir
insan şeklinde görünmüştü.”4 Sonra Kadîbu’l-bân
kıssasını ve diğerlerini zikretti.”
Yine Şafiîlerden İmam Şaranî (k.s.) en-
Nefehâtü’l-kudsiyye kitabında “zikir edepleri”ni
sayarken şöyle demiştir: “Yedincisi müridin şey-
hinin şahsını gözü önünde hayal etmesidir. Bu
mutasavvıfla nazarında edeplerin en kuvvetli ola-
nıdır.”
Ben derim ki, biz Nakşibendî’ye topluluğu na-
zarında râbıta işte budur. Bunun hakkaniyetine
bütün kitaplar şahittir.
Şafiîlerden allâme es-Sefirî el-Halebî Şerhu’l-
Buhârî’de “Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) halve-
“Şafiîlerden allâme es-Sefirî el-Halebî Şerhu’l-Buhârî’de
‘Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) halveti sever oldu’
ifadesine gelince şöyle dedi: ‘Şeytan nasıl ki, Nebi
(s.a.v.)’in suretine benzeyemezse kâmil velinin suretine
de benzeyemez.’ O, bu hususta birtakım şartlar
zikretmiştir.”
Temmuz 201368
çok muhakkik bu hususta mesleklerini açıklayan
risaleler yazmışlardır. İnkârından kaçınılmalıdır.
Çünkü helake sebep olur.
Malikî imamlarından Muhtasar sahibi Şeyh
Halil (k.s.) şöyle demiştir: “Veli eğer velayetinde
tahakkuk ederse ruhaniyetiyle muhtelif suretle-
re girer. Bu imkânsız değildir. Bu hüküm âriflerin
nazarında meşhur olmuştur.”
Malikîlerden Şeyh Ebu’l-Abbas el-Mürsî (k.s.)
ve talebesi İbn Ataullah el-
İskenderî (k.s.) de buna yakın
sözler söylemişlerdir.
Çözüm ehli veliler ve âlimler
onların hakkaniyetini açıkla-
dığı böyle hükümleri avâmın
inkârı nasıl caiz olur? Bunlar-
dan bazıları ledünni ilimleri va-
sıtasız olarak Hayy olan Allahu
Teâlâ’dan almışlardır. Usandır-
ma korkusundan dolayı bu ka-
darla yetindim. Yoksa Allah’ın
yardımıyla bu mesele hakkında
büyük bir cilt eser yazardım. Eğer din kardeşleri-
mizin kâmil velilerin tavırlarını inkâr etmelerin-
den korkmasaydım bu kadar sırları açığa vurmaz-
dım. Ben bunları yazmaya iki şey mecbur etti:
1- Birincisi, vusulün kulpu ve ilahî rızanın ba-
samağı olan tarikatımızı savunma amacıdır. Ta-
rikatımızın usulü Rasûl (s.a.v.)’e uyma (sünne-
te ittiba) ve kurtulanlar topluluğu (fırka-i nâciye)
olan ehl-i sünnet akaidine sarılmak ve ruhsatla-
rı terk ederek azimetleri almak, murakabeye de-
vam etmek, Mevlâ’ya yönelerek dünyanın süs-
lerinden ve belki Allah’ın dışındaki her şeyden
(masivau’llah) kalbini uzaklaştırmaktır. Hadis-i
şerifte “ihsan” ile kastedilen huzur melekesidir.
Hadis-i şerif şudur: Çoklukta yalnız kalmak (cel-
vette halvet), dinî ilimlerden istifade ve onları
ifade etme, sıradan insanlardan bir imtiyazla ay-
rılmama, zikri gizleme, nefesleri muhafaza etme,
nefesin Allah’tan gafletle alınıp verilmemesi ve
yüce ahlâk sahibi Efendimiz (s.a.v.)’in ahlâkıyla
ahlaklanmaktır.
Bu tarikat artırma ve eksiltme olmadan bütü-
nüyle temiz ashab hazretlerinin yoludur. Kitap ve
sünnetin azimetlerini almaktır. Bu sebeple tarika-
tın imamı Bahaeddin Muhammed Nakşbend el-
Buharî buyurmuştur: “Bizim yolumuzdan yüz çe-
viren dininden şüphe üzerinedir.”
2- İkincisi, gâfillerin eleştiri ve iftiralarından
kaçınmaktır. Din kardeşlerimizin bu kesimin
inkârına ve onların üzülmesine sebep olan eylem-
lere cüretlerine neden olmamalıdır. Sadık fâkirler
Allahu Teâlâ’ya tarikatlarının teyidi için duacıdır-
lar. Onun devamını, hasedci fitneler ve düşmanla-
rın tuzaklarından korunmasını isterler.
Bu fakir size elinizdeki risalede geçen bütün
edeplerle vasiyet ederim. Size haber veriyorum
ki, Kitap ve sünnete muhalefet eden, Rasûlullah
(s.a.v.) ve ashabının hidayetine uymayan kimse-
lerden Allahu Teâlâ’ya sığınırım.
Size sabah ve akşam İslâm’ın yardımcısı olan
bu yüce devletin devamı için sâlih dua etmenizi
emrederim. Din düşmanları ve mürtedlere karşı
onun yardımını talep ediniz. Allah’ın selamı, rah-
meti, bereketi başta ve sonda üzerinize olsun.
69
ti sever oldu” ifadesine gelince şöyle dedi: “Şeytan
nasıl ki, Nebi (s.a.v.)’in suretine benzeyemezse
kâmil velinin suretine de benzeyemez.” O, bu hu-
susta birtakım şartlar zikretmiştir.
Hanefîlerin büyüklerinden allâme eş-Şerif el-
Cürcanî (k.s.) Şerhu’l-Mevâkıf’ın sonunda “İslâmî
fırkalar”ın zikrinden önce ve Şerhu’l-Metali’in ha-
şiyesinin ilk kısımlarında: “Evliyânın vefatların-
dan sonra bile müritlere görünüp onlardan feyiz
alınacağının sahih olduğunu” zikretmiştir.
Yine Hanefîlerden imam ve ârif Şeyh Tacuddin
en-Nakşbendî el-Osmanî (k.s.) Tâciyye risalesin-
de Allah’a ulaşan yolları açıklarken şöyle demiştir:
“Üçüncüsü müşahede makamına ve zâtî sıfalarla
tahakkuka ulaşmış bir şeyhe bağlıdır. Zira onun
görmesi “Onlar ki, görüldüklerinde Allah hatır-
lanır.” muktezasıyla zikrin faydasını ifade eder.
Onun sohbeti “Onlar Allah’ın sohbetindedirler.”
mucibiyle ilahî huzuru sağlar.
O şöyle demiştir: “Şeyhin suretinin hayalde
muhafaza edilmesi gerekir. Bu hâl üzere gaybet ve
nefisten fenâ meydana gelinceye kadar kalbe te-
veccüh olunmalıdır. Eğer mürit ilerlemeden geri
kalırsa onun şeyhini sağ omuzunda bilmesi ve onu
sağ omuzundan kalbine çekmesi lazımdır. Bu şe-
kilde gaybet ve fenâ oluşması umulur.”
Muhakkiklerin gözdesi ve sonrakilerin inci-
si Abdulgani en-Nablusî (k.s.) de Taciyye üzeri-
ne yazdığı Miftâhu’l-maiyye adlı şerhinde bunu
onaylamıştır.
Hanbelî imamlardan Gavsu’l-azam Abdulkadir
el-Cilî (k.s.)’den şöyle nakledilmiştir: “Fakir yani
yolun sâliki için Allah’ın velileri ile kalbî râbıta
vardır. Bâtınlarında bu râbıta sebebiyle istifade
ederler. Mademki râbıtaları vardır, o zaman bun-
ların dine zahiren ecnebi olanlarını ikram etme-
melerinde beis yoktur.”5
Yine Hanbelîlerden Şemsüddin İbnü’l-Kayyım
Kitabu’r-rûh’da şöyle demiştir: “Ruh için bede-
nin sıfatından başka bir sıfat vardır. Mesela hem
refik-i alada olur hem de ölünün bedenine bitişik-
tir. Şu şekilde ki, o bedenin bulunduğu kabre se-
lam verilse ruh refik-i alada olduğu halde selama
cevap verir.”
Derim ki; bu manada büyüklerin sözleri sayıla-
mayacak kadar çoktur. Bu sözlerde öldükten son-
ra velilerin tasarrufuna zahir delalet vardır. Bir-
1 Çevirinin Osmanlı Türkçesi ile yazılmış nüshası için bk. Bahattin (Yaraş) Efendi, Tasavvuf ve Menâkıb, ss. 335-345.
2 9/Tevbe, 119.3 12/Yusuf, 24.4 19/Meryem, 175 İmam Sühreverdî Avârif’inde “Şeyhiyle ilişkilerinde müridin edepleri” babında
zikredilmektedir.
* Doç. Dr.
Dipnot
“Şeyhin suretinin hayalde muhafaza edilmesi gerekir.
Bu hâl üzere gaybet ve nefisten fenâ meydana
gelinceye kadar kalbe teveccüh olunmalıdır. Eğer mürit
ilerlemeden geri kalırsa onun şeyhini sağ omuzunda
bilmesi ve onu sağ omuzundan kalbine çekmesi
lazımdır. Bu şekilde gaybet ve fenâ oluşması umulur.”