58
ÖRNEK DAVA : 1 TEMERRÜT NEDENİYLE TAHLİYE DAVASI HUKUKİ DÜZENLEME Kira sözleşmesi 1 , kiralayanı, bir ücret karşılığında kiracıya karşı bir şeyin kullanılmasını sağlama 2 borcu altına sokan 3 1 BK 248 : “Adi kira bir akiddir ki kiralayan onunla, kiracıya ücret mukabilinde bir şeyin kullanılmasını terk etmeyi iltizam eder”. 2 Kiralayanın malik olması şart değildir. Bir kimse başkasına ait bir malı kiraya verebilir. Bunun geçerliliği için malikin muvafakatıda aranmaz. Çünkü kira sözleşmesi şahsi borç doğuran akitlerdendir. BK 19. maddesine aykırı olmadığı sürece bu tür sözleşmeler geçerlidir” (Y.13.HD 01.10.1976, 1786-6332, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 121 k.193). 3 “Borçlar kanunun 1. maddesine uygun şekilde yapılan kira sözleşmesi iki tarafı da bağlar. Sözleşmenin tamamlanması için taşınmaz malın teslimi şart değildir” (Y.6.HD 16.12.1965, 1723-5624, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 31 k.17). Bu nedenle, kiracı, taşınmazın tesliminden sonra zilyet sıfatını kazanır ve feri zilyetlik haklarını kullanır. Örneğin, “Kiracı, kiralananın fer’i zilyeti olduğundan sadece yararlanmaya engel gasp ve tecavüzün ve bundan doğan zararın giderilmesini davaya haklıdır. Kiralananın zarara uğratılması halinde, kiracı ; tıpkı mal üzerinde mülkiyetten başka atni hakkı olan rehin veya yararlanma hakkı sahibi gibi, ancak mal varlığında zilyetliğinin halele uğratılmasından doğan zararın giderilmesini isteyebilir. Kiralananın değerinde meydana getirilen azalmayı dava edemez” (Y.6.HD 13.05.1974, 2039-2499, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 37 k.36). Zilyet, yani ayni hak sahibi olmayan kiracı, kişisel hakkını üçüncü kişiye ileri süremez. Örneğin, “Mücerret sözleşme yapılmış olması zilyetliğin kabulünü gerektirmez. Kiralanan taşınmazın teslim alınmasından

ÖRNEK DAVA : 1 - baskent.edu.tracar/ornekdava.doc  · Web viewKira sözleşmesinde ücret, para veya parasal değer taşıyan bir şey, örneğin, bir mal, iş görme, hizmet ve

  • Upload
    vuminh

  • View
    228

  • Download
    4

Embed Size (px)

Citation preview

ÖRNEK DAVA : 1

TEMERRÜT NEDENİYLE TAHLİYE DAVASI

HUKUKİ DÜZENLEME

Kira sözleşmesi 1, kiralayanı, bir ücret karşılığında kiracıya karşı bir şeyin kullanılmasını sağlama 2 borcu altına sokan 3 sözleşmedir (BK 248). Kira

1 BK 248 : “Adi kira bir akiddir ki kiralayan onunla, kiracıya ücret mukabilinde bir şeyin kullanılmasını terk etmeyi iltizam eder”. 2 “Kiralayanın malik olması şart değildir. Bir kimse başkasına ait bir malı kiraya verebilir. Bunun geçerliliği için malikin muvafakatıda aranmaz. Çünkü kira sözleşmesi şahsi borç doğuran akitlerdendir. BK 19. maddesine aykırı olmadığı sürece bu tür sözleşmeler geçerlidir” (Y.13.HD 01.10.1976, 1786-6332, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 121 k.193). 3 “Borçlar kanunun 1. maddesine uygun şekilde yapılan kira sözleşmesi iki tarafı da bağlar. Sözleşmenin tamamlanması için taşınmaz malın teslimi şart değildir” (Y.6.HD 16.12.1965, 1723-5624, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 31 k.17). Bu nedenle, kiracı, taşınmazın tesliminden sonra zilyet sıfatını kazanır ve feri zilyetlik haklarını kullanır. Örneğin, “Kiracı, kiralananın fer’i zilyeti olduğundan sadece yararlanmaya engel gasp ve tecavüzün ve bundan doğan zararın giderilmesini davaya haklıdır. Kiralananın zarara uğratılması halinde, kiracı ; tıpkı mal üzerinde mülkiyetten başka atni hakkı olan rehin veya yararlanma hakkı sahibi gibi, ancak mal varlığında zilyetliğinin halele uğratılmasından doğan zararın giderilmesini isteyebilir. Kiralananın değerinde meydana getirilen azalmayı dava edemez” (Y.6.HD 13.05.1974, 2039-2499, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 37 k.36). Zilyet, yani ayni hak sahibi olmayan kiracı, kişisel hakkını üçüncü kişiye ileri süremez. Örneğin, “Mücerret sözleşme yapılmış olması zilyetliğin kabulünü gerektirmez. Kiralanan taşınmazın teslim alınmasından sonra zilyetlikten söz edilebilir. Davacı henüz bu yerde zilyet olmadığına, şahsi hakkını üçüncü kişi olan davalıya karşı ileri süremiyeceğine göre davalı bu yerde fuzuli şagil olsa bile bu yerden çıkarılmasını isteyemez” (Y.6.HD 19.12.1978, 4941-5871, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 39 k.44).

sözleşmesi, a) kullandırma sözleşmesidir 4, b) tam iki taraflı 5 sözleşmedir 6, c) parasal değer taşıyan (ivazlı) sözleşmedir. Karşılıklı borçlanmaya konu edimler, “ücret” ve “kiralananın kullanılmasına hazır bulundurulması”dır 7.

Kira sözleşmesinde ücret, para veya parasal değer taşıyan bir şey, örneğin, bir mal, iş görme, hizmet ve istisna sözleşmesi 8, miras hakkı nedeniyle yararlanma 9 veya misli eşyada olabilir 10. Kira parası sözlü olarak kararlaştırılmışsa, miktara göre tanık dinletilmezse, tanıkla ispatlanamaz 11.

BK 257’e göre, kiranın, sözleşme veya yerel adet ile “belirli” olan zamanda ödenmesi 12 zorunludur 13. Kiralayanın, kiracının, sürekli ve uzun bir süre,

4 Bir şeyin mülkiyetinin veya hakkın sadece kullanılmasına ilişkin sözleşmelerdir. Bkz. TANDOĞAN, Haluk : Borçlar Hukuku Özel Borç Münasebetleri, Cilt I, Ankara 1969, s. 4. 5 Sözleşmenin taraflarını edimlerini karşılıklı yerine getirme yükümü altına koyan sözleşmelerdir. Bkz. TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, Tekinay Borçlar Hukuku, Altıncı Bası, İstanbul 1988, s. 68. 6 “Kira sözleşmesi, iki taraf için borç doğuran bir akittir. Bunun sonucu kiralayan, kiralanan şeyi belli bir süre için kullanmak veya yararlanmak üzere kiracıya bırakır. Kiracı da buna karşılık, kiralayana bir bedel ödemekle yükümlü olur. Ödenecek olan bu bedele kira karşılığı denir. Kira karşılığı, (kural olarak) paradır. Ancak, bu bedel paradan başka bir şey örneğin bir hizmet akti veya bir şey imal etme (istisna) gibi şeyler de olabilir. / Yapılan açıklamaya göre, olayda taşınmaz malda yapılmak istenen tamiratı kira karşılığı olarak kabul etmek gerekir. Bu durumda, kira sözleşmesinin varlığı kabul edilerek daya bakılması gerekirken, mahkemece bundan zuhul edilmesi, usul ve kanuna aykırı olmakla hükmün, açıklanan nedenlerle bozulmasına” (Y.6.HD 06.06.1974, 2733-2727, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 215-216 k.391). 7 “Kira bedeli borcunun ödenmesi için kiralanan şeyin muhakkak surette kullanılmasına lüzum yoktur. Kiralanan kullanmağa hazır bir vaziyette bulundurulmuş oldukça kiracı, kira bedelinin tamamını ödemeğe mecburdur” (Y.TD 03.12.1971, 4981-7192, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 215 k.387). 8 “Olayda taraflar kendi malik bulundukları malın istifade hakkını diğerine bırakmak suretiyle kira aktini yapmış oldukları anlaşılmaktadır. Esas taraflar arasında daha evvel görülen ve Yargıtayca onanan dava dosyasında da bu aktin kira akti niteliğinde bulunduğu kabul edilmiş ve davanın süresinde açılmamış olması sebebiyle redde dair verilen karar onanmıştır. Bu onanan karar tarafları bağlayıcı niteliktedir. Bu nedenle taraflar arasındaki aktin kira akti bulunduğu kabul edilmek gerekir” (Y.6.HD 13.03.1981, 12729-4184, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 42 k.50). 9 “Davacının davalının karışı ile kardeş olduğu, mirastan kalan taşınmazlar nedeniyle kardeşler aralarında anlaşıp davacının kendisinin oturduğu yere karşılık davalının kira vermeksizin dava konusu yerde oturmasına rıza gösterdiği dosya kapsamından davalının savunmasından dinlenen şahit beyanlarından anlaşılmıştır. Bu durumda davalının taşınmazda kiracı olduğunun kabulü gerekir. Zira kira bedelinin para olması zorunlu değildir. Taraflar arasında olduğu gibi yararlanma karşılığı da kira bedeli olarak kabul edilir” (Y.6.HD 24.12.1981, 12590-17570, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 44 k.53).10 TANDOĞAN, Özel Borç Münasebetleri - I, s. 289. 11 Bu durumda, dava dilekçesinde, yemin deliline dayanılmışsa bu hakkı kullandırılır, eğer, yeminde deliline dayanılmamışsa, mahkeme bu hakkı kullanıp kullanmayacağını hatırlatmakla veya kullandırmakla yükümlü değildir (Bkz. YHGK 23.12.1964, 3/315-744, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 326 k.744).12

sözleşmeden farklı bir biçim ve zamanda kiraları kabulü, sözleşmedeki ödeme biçimi ve zamanının zımnen değiştirildiğini gösterir 14.

Kanun koyucu, temerrüdü ve sözleşmeye aykırılığı ayrı olarak düzenlemiştir 15. Kiranın ödenmemesi temerrüde ve iki haklı ihtara neden olur, ama, sözleşmeye aykırılık oluşturmaz. Kiracının, belirli 16 / tartışmasız 17 kira parasına

? “Taraflar arasındaki kira sözleşmesinde, kira parasının üçer aylık taksitler halinde ödeneceği yazılı ise de, her bir taksidin üç ay işledikten sonra mı ? Yoksa peşinen mi ? ödeneceği belirtilmemiştir. Bu durumda BK 257. maddesi gereğince bu yerde örf ve adetin olup olmadığı, varsa ödeme usulünün ne olacağı hakkında bilirkişi tetkikatı gerekir. Örf ve adetin bulunmadığı anlaşıldığı takdirde her bir taksidin üç işledikten sonra ödenmesi BK 257. maddesi icabı bulunduğundan bu yolda inceleme yapılarak anlaşmazlığın çözümlenmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi yolsuz olmakla hükmün bozulmasına” (Y.6.HD 18.05.1964, 551-4553, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 326 k.604). 13

Diğer bir karara göre : “Bozmadan sonra mahkemece yapılan incelemede Elazığ’da kira paralarının ödenmesi zamanını tayin eden bir teamül bulunmadığı tespit olunmuştur. Bu durumda BK 257. maddesi gereğince senelik kira akitlerinde her altı ay geçtikçe kira parasının ödenmesi icap eder. Temerrüt ihtarnamesi davalıya bu altı ay geçmeden tebliğ edilmiştir. Bu itibarla davalı mütemerrit sayılamaz” (Y.6.HD 07.05.1968, 1856-2345, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 327 k.606).? BK 257 : “Kiracı kirayı akid ile yahut mahalli adet ile muayyen olan zamanda tediyeye mecburdur. / Böyle muayyen bir zaman bulunmadığı takdirde, kira altı aylık yahut senelik ise her altı ayın mürurunda va daha az bir müddet için ise beher ayın mürurundan sonra ve nihayet kira müddetinin hitamında verilmek lazımdır”.. 14 Örneğin, sözleşmede kiranın yıllık peşin ödeneceği yazılı olmasına karşın, kiralayanın, kiracının uzun süre aylık ödeme yapmasına ses çıkarmadan kiraları alması, kiranın ödenme zamanının “aylık” ödeme olarak değiştirildiğini gösterir. Kiralayanın yıllık peşin ödeme isteğiyle açtığı temerrütten tahliye davasında, kiracının ödeme zamanının aylık olarak değiştirildiği savunmasına ait delilleri toplanmalı ve değerlendirilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir (YHGK 21.11.1962, 6/124-75, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 348 k.624).15 Kiranın süresinde ödenmemesi, sözleşmeye aykırılık oluşturur. Ancak, kanun koyucu, sözleşmeye aykırılık durumu olmasına karşın, kiranın ödenmemesinden doğan temerrüdü, kiralananın kullanılmasına bağlı sözleşmeye aykırılık durumlarından ayrı ve özel düzenlemiştir. Dolayısıyla, BK 260 ve BK 256’daki durumlar birbirinden ayrı davaların konusu yapılmıştır. Yargıtay, yakıt parasının ödenmemesi üzerine sözleşmeye aykırılık iddiasıyla çekilen ihtara dayalı olarak açılan davanın, sözleşmenin kullanılmasına aykırılık olgusuna değil, temerrüt olgusuna dayalı olduğunu, oysa, temerrütten dolayı açılan bir dava olmadığından, davanın reddedilmesi gerektiğine karar vermiştir (Bkz. Y.6.HD 25.03.1981, 13408-4958, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 315 k.585). 16 Taraflarca bilinen, üzerinde tartışma olmayan, “belirli” bir kira parasının süresinde ödenmemesi halinde temerrüt söz konusu olabilir. Belirsiz (gayrı muayyen) kira parasının ödenmemesi temerrüt oluşturmaz. Çünkü, bilinen ödenebilir, bilinmeyenin ödenmesi söz konusu olmaz. Eğer, kira sözleşmesinin başında kira parası belirli değilse, önce, kira tespit davası ile kiranın belirlenmesi, sonra, tespit davası ile “belirli” hale getirilen kira bedeline göre ödeme yapılması için temerrüt ihtarı gönderilmesi gerekir. Örneğin, taşınmaz malın yanması ile kira sözleşmesi sona erer. Taşınmazın yangından sonra yeniden yapılmasından sonra, önceki kiracı ile kiralayan arasında yeni bir kira sözleşmesi düzenlenmiştir. Bu yeni kira sözleşmesine konu kira parasına ilişkin anlaşmazlıkta, önceki kira sözleşmesinin yangınla sona ermesi nedeniyle önceki kira parasının geçerli değildir. Kira parasının kira tespiti davasıyla yeniden belirlenmesi ve tespit edilen / belirli “kira

konu borcunu sözleşmede belirtilen sürede ödememesi, BK 260 18 ile 6570 sayılı “Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun”un 7/e maddesinde 19 farklı biçimde düzenlenmiştir.

Bu dersteki uygulama konumuz, kiralayanın, kiracının kirayı sözleşmeyle belirlenen süresinde ödememesi durumundaki yasal haklarından olan, “temerrüt nedeniyle tahliye davasının” incelenmesi ve bir örnekle uygulanmasıdır.

Kiracının kira borcu nedeniyle temerrüdü, BK 260 maddesinde düzenlenmiştir. BK 260’a göre, a) kira sözleşmesi içinde 20 ödenecek duruma gelip ödenmeyen 21 (muaccel) “belirli” olan kiraların bulunması, b)

parasına göre temerrüt ihtarı gönderilmesi gerekir. Somut olayda, yangın sonrası yapılan kira sözleşmesine konu kira parası, kira tespit davası ile belirlenmemiş, önceki kira parasına göre ihtar gönderilmiştir. Yargıtay, davanın kabulüne kararını, yeni sözleşmeye konu kira parasının kira tespit davası ile belirlenmemiş olması nedeniyle belirsiz (gayrı muayyen) olduğunu, bu nedenle, temerrüdün söz konusu olamayacağı gerekçesiyle bozmuştur (Y.6.HD 07.02.1966, 4456-415, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 31 k.18). Bu demektir ki, kira tespit davasıyla belirlenen kiranın ödenmemesi temerrüde esas olur (YHGK 10.04.1968, 312-241, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 351 k.632). 17 “Kira aktini ve imzasını kesin olarak reddetmeyen kiracı, aktin mevcudiyetini kabul etmiş demektir. Kira bedeline taalluk eden itirazını ise belgelendirmek zorundadır” (YİİD 24.03.1969, 3287-3223, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 34 k.26). 18 BK 260 : “Kiracı, kira müddetinin hitamından evvel muacceliyet kesbeden kiraları tediye etmemiş bulunursa, kiralayan, altı ay veya daha fazla müddetli kiralarda otuz günlük ve daha az müddetli kiralarda altı günlük bir mehil tayin ederek birikmiş olan kira bu müddet zarfında verilmediği takdirde mehlin hitamında akdi feshedeceğini, kiracıya ihtar edebilir. / Bu mehil, ihtarın kiracıya tebliğ edildiği günden başlar. / Bu mehlin tenkisine yahut tediyeden teahhur halinde akdin hemen feshedilebileceğine dair yapılan mukaveleler batıldır”. 19 6570/7-e : “Madde 7 – Kira şartlarına ve Borçlar Kanununun bu kanuna aykırı olmayan hükümlerine riayet edilse bile aşağıdaki yazılı hallerde kiralayan : .. e) Kira bedelini vaktinde ödememesinden dolayı haklı olarak bir yıl içinde kendilerine iki defa yazılı ihtar yapılan kiracılar aleyhine, ayrıca ihtara hacet kalmaksızın kira süresinin hitamında, Tahliye davası açabilirler”. 20 Birikmiş kiraların kira sözleşmesi için gerekir. Birikmiş kiraların son kira döneminde olması koşulu yoktur. Önceki kira dönemlerine ait ödenmeyen kiralar da temerrüde esas olur 21 Eğer, kiracı, kiralananın satılmasından önce malik olan kiralayana belirli bir süreye ait, örneğin bir yıllık kira borcunu peşin ödemiş ise, yeni malik, kirası peşin ödenen sürenin bitimine kadar olan kirayı isteyemez ve ödenmemesi nedeniyle kiracıyı temerrüde düşüremez. Çünkü, ödenmiş kira temerrüde esas olmaz. Bkz. Y.6.HD’nin 08.04.1971, 1332-1667, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 215 k.385. Mahkeme, davalının kiranın peşin ödendiği savunmasının ispatı için verdiği ödeme makbuzunun doğruluğunun araştırılmasına karar vermişse, bu araştırmanın sonucunu almadan, davalının aleyhine tahliye kararı vermesi usule ve yasaya aykırıdır. Çünkü, davalı, temerrüt ihtarına konu kira parasının ödendiğini savunmasını ödeme makbuzu ile ispat etmiştir. Ödenmiş kira için temerrüt söz konusu olamaz. Ayrıca, mahkeme, davanın ibraz ettiği makbuzun doğruluğunu araştırmaya karar verdiğine göre, sonucunu almadan, davalının verdiği makbuzun doğru olmadığına da karar veremez. Bkz. Y.6.HD 31.05.1971, 2518-2596, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 214 k.386.

kiralayanın bir “ihtarla”, kira sözleşmesinin süresine göre belirlenen “yasal sürelerde” (altı ay ve üzeri süreli kiralarda otuz günlük, daha az süreli kiralarda altı günlük) birikmiş kiraların ödenmemesi durumunda sözleşmenin feshedileceğini 22 ihtar etmesi gerekir.

Kira parasının tam ödenmemesi 23 temerrüde esas olur. Kömür parası 24

veya yakıt parası 25 kira parasından sayılmaktadır. Bu demektir ki, kira parasından olmayan edimler, örneğin, temizleme ve aydınlatma parası 26, kapıcı parası 27, su parası 28, elektrik parası, yakıt gideri dışındaki yönetim gideri 29, kira parası değildir, temerrüde esas olmaz. Bir aylık kira parası zamanında ödenmediğinde, gelecek ayların kiralarının muaccel olacağı koşulu geçerlidir ve bu aylara ait temerrüt ihtarı geçerlidir. Çünkü, BK 260’daki koşullar ihtarın geçerlik koşuludur 30.

BK 260’daki ihtarla,

22 Yargıtay’a göre “yasal yollara başvurulacağı” kaydı, sözleşmenin bozulacağı anlamında değildir (YHGK 30.11.1965, 6/292-795, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 349 k.627). Gerçekten, sözleşmenin bozulması gibi önemli hukuki sonuç doğuran temerrüde ilişkin irade beyanının, ödemenin otuz günlük sürede yapılmaması durumunda uygulanacak yaptırımın ne olacağını açık olarak taşıması gerekir. 23 Kiracının kira parasını tam olarak ödemesi gerekir. Eğer, kira parası konutta ödemeli olarak PTT yoluyla gönderiliyorsa, gönderme parasının kiradan indirilmesi, eksik ödeme olarak temerrüde esas olur (Bkz. YHGK 09.10.1968, 6/232-678, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 352 k.633). 24 “25.12.1958 tarih ve 11035 sayılı Resmi Gazete’de neşredilen 2.12.1958 tarihli Bakanlar Kurulu kararı hükümlerine göre, inceleme yapılarak kömür farkı hakkında bir karar verilmesi ve bu farkın hiç ödenmemiş olması halinde, kira parasından sayılması hasebiyle bununda kiralananın boşaltılması istemi yönünden temerrüde esas tutulması gerekir” Y.6.HD 11.06.1968, 654-2984, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 213 k.383. 25 “Yakıt gideri belli ve muayyense 6570 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca kira bedelinden sayılır” (Y.6.HD 06.10.1982, 8263-8444, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 323 k.598). “Sözleşme uyarınca kiracının yakıt parasını ödememesi bu para belli ve muayyen değilse adi alacak, belirli ise temerrüde esas teşkil eder” (Y.6.HD 25.03.1981, 13408-4958, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 315 k.585). 26 YİBK 04.03.1968, 14/7, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 207 k.365. 27 “Gerçek kira parasını, yani malın kullanılmasının karşılığı olan parayı anlatmaktadır. Kiracının, kira sözleşmesinin özel şartlarına uygun ödemesi gereken kapıcı parası kira kapsamına girmez” YHGK 06.03.1963, 6/13-23, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 209 k.372. 28 Y.6HD 10.07.1961, 5575-4489, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 211 k.377. 29 Y.6.HD 06.10.1982, 8263-8444, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 323 k.598. 30 BK 260’daki koşulları taşımayan, sadece kira parasının sözleşmeye uygun ödenmesi iradesini taşıyan beyan, bir dilek, bir uyarma niteliği taşır. Bu nitelikteki irade beyanını taşıyan bir ihtar, teknik anlamda temerrüt ihtarı değildir. Örneğin, “Davacının 29.5.1962 tarihinde tebliğ ettirdiği ihtarnamede, yalnız kira paralarının sözleşmeye uygun şekilde ödenmesi istenmektedir. Bu ihtar uyarma mahiyetindedir. Ve 6570 sayılı kanunun (e) bendine uygun şekilde tanzim edilmiş değildir” (Y.6.HD 21.06.1963, 2599-3019, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 276).

a) ödenmeyen kiralar belirtilmelidir, yani hangi ayların hangi tutardaki kiralarının ödenmediği açık olarak gösterilmelidir,

b) yasal süre, örneğin otuz günlük süre açık olarak yazılmak suretiyle birikmiş kiraların bu sürede ödenmesi gerektiği belirtilmelidir,

c) yasal sürede, örneğin otuz günlük sürede birikmiş kiraların ödenmemesi durumunda sözleşmenin feshedileceği 31 bildirimi 32 yapılmalıdır 33.

Eğer, ihtar, bu koşullardan birisini sağlamıyorsa, BK 260’a uygun çekilen bir ihtar niteliğini taşımaz. Örneğin, ödenmesi gerekmeyen kiralar için çekilen 34 veya kira parasının ödenmesi istemine karşın, sözleşmenin bozulması istemini taşımayan 35 veya yasal süre yazılmasına karşın, yasal süre, örneğin otuz günlük süre açıkça yazılmayan 36 veya yasal süre, örneğin otuz günlük süre yerine başka

31 “Özü : Temerrüt ihtarnamesinde, kira parası ödenmediği takdirde aktin bozulacağının kesin olarak yazılması gerekir” YHGK 18.09.1971, 6/290-536, ERDOĞAN, Tahliye Davaları, s. 358 k.642.32 “Özü : Temerrüt ihtarnamesinde istenen kira bedeli 30 günlük süre içinde ödenmediği takdirde BK 260 maddesi uyarınca takibat yapılacağı ifadesi varsa ihtarname geçerlidir” Y.6.HD 12.06.1968, 2330-3546, ERDOĞAN, Tahliye Davaları, s. 386 k.718. Diğer bir karar : “Özü : Temerrüt ihtarnamesinin sonuç doğurabilmesi için, verilen süre içinde kira parası ödenmediği takdirde, akdin feshedileceğinin ve tahliye davası açılacağının açıkça belirtilmesi gerekir” Y.6.HD 05.04.1965, 6262-1587, ERDOĞAN, Tahliye Davaları, s. 374 k. 682.33 Yargıtay’a göre, ihtarlarda borcun ilişkin olduğu ayların gösterilmesi bir geçerlik koşulu değildir (YHGK 26.02.1964, 480-163, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 348 k.625). Ancak, kiralayanla kiracı arasında farklı zamanlara ait kiraların ödenmemesi durumu söz konusu olabilir. İhtarda istenilen kiraların hangi aylara ait olduğunun belli olmaması, ödenen kiraların hangi aylara ait olacağı tartışmasına neden olur. Birikmiş kiraların hangi aylara ait olduğunun somut olarak ihtarda gösterilmesi gerekir. Bu nedenle, Yargıtay’ın bu görüşüne katılmamaktayım. 34 Borçlar Kanununun 260. maddesi gereğince birikmiş kiraların ödenmesi için kiracıya ihtar yapılmadıkça kiralananın tahliyesi istenilemez (10.04.1946 tarih 25/8 sayılı Y.İçt.Bir.K).35 “Özü : Kiralayan tarafından sadece kira parasının tahsili talep edildiği halde, icra memurunun talep sınırını aşarak gönderdiği ihtarlı ödeme emerine dayanılmak suretiyle, sözleşmenin bozulmasına ve kiralananın boşaltılmasına karar verilemez” Y.İİD 15.04.1966, 3990-3939, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 376 k.689.36 “Özü : İhtarnamede kanuni süre deyiminin kullanılması yeterli değildir. Açıkça 30 günlük mehlin verilmesi gerekir” / Kanuni süre ibaresi 30 ve 6 günlük mehilleri ihtiva ettiğinden açıklık taşımaktadır. Onun için temerrüt ihtarnamesinde açıkça 30 günlük sürenin gösterilmesi şarttır. Bu sebeple davanın reddine dair kararın onanmasına” Y.6.HD 04.03.1968, 5620-1212, ERDOĞAN, Tahliye Davaları, s. 383 k.708.

bir süre, örneğin bir ay 37 yazılan 38 ihtarlar, BK 260’a uygun çekilen ihtar niteliğini taşımazlar.

BK 260’a uygun olmayan bir ihtara dayalı olarak kiracının temerrüdü ve bu nedenle tahliyesi söz konusu olmaz. Eğer, somut olayda BK 260’daki bu koşullar sağlanırsa, kiralayan, BK 260’a göre açacağı temerrüt nedeniyle tahliye davası ile kira sözleşmesinin bozulması ile kiralananın boşaltılmasına karar verilmesini, kiracının kiralananı kendiliğinden boşaltmaması durumunda, tahliye kararını icraya koymak suretiyle kiracının kiralanandan cebri icra yoluyla çıkarılmasını sağlayabilir.

Görüldüğü üzere, kiracının kira borçlarındaki temerrüdü nedeniyle tahliyesi, a) BK 260’daki koşulları taşıyan ihtarın tebliğine 39 (BK 260/II),

37 “Özellikle, BK 260. maddesinde öngörülen (Otuz günlük) mehil bir ay olarak verilemez. Nitekim davada 3.2.1966 günü tebliğ edilen ihtarnameye göre verilen (bir aylık) mehil, 3.3.1966 günü tatil saatinde sona erer ki, gün olarak 30 günden azdır. Bu itibarla, davacının keşide ettiği ihtarname ile, davalının mütemerrit duruma düştüğü kabul edilemez. Bu sebeple de kiralananın boşaltılması isteminin reddi gerekir. Bu nedenle, özel daire bozma ilamına uyulmak icap ed erken, davanın 30 günlük süreden sonra açıldığından vesaireden bahsile, eski hükümde direnilmesi doğru bulunmamıştır” YHGK 30.11.1965, 6/292-795, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 349 k.627.38 “Özü : 6 ay ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde, birikmiş kira parasının ödenmesi için gönderilen ihtarnamede 30 günlük mehil verilmesi zorunludur. Verilen bir haftalık mehil ile kiracı temerrüde düşürülemez” Y.6.HD 18.11.1968, 3733-4749, ERDOĞAN, Tahliye Davaları, s. 388 k.722.39 “Özü : İhtarnamenin davalıya usulüne uygun tebliğ edilmesi gerekir” Y.6.HD 11.06.1965, 370-2791, ERDOĞAN, Tahliye Davaları, s. 374 k.684.

b) ihtarla verilen yasal sürelerde örneğin otuz günlük 40 sürede 41

kiranın kiralayana 42 ödenmemesi 43, koşullarının birlikte bulunmasına bağlıdır.

TEMERRÜT NEDENİYLE TAHLİYE DAVASINDA AŞAĞIDAKİ TEMEL BİLGİLERE DİKKAT EDİLMESİ GEREKİR:

İHTARIN MUHATABINA ULAŞMASI (TEBLİĞİ) GEREKEN İRADE BEYANI OLMASI

Gerçekten, temerrüt ihtarı, kira parasının süresinde ödenmemesinin BK 260’daki sonuçlarına ilişkin muhatabına ulaşması (tebliği) gereken irade beyanıdır 44.

BK 260/II ile, temerrüde konu yasal sürenin, örneğin otuz günlük sürenin temerrüt ihtarının tebliğinden itibaren başlayacağı düzenlenmiştir. Buna göre,

40 Borçlar Kanununun 260 ve 288. maddelerinde söz konusu edilen 6, 30 ve 60 günlük sürelerin hesabında, ihtarın tebliğ edildiği gün hesaba sayılmaz. İcra ve İflas Kanununun 19/1 ve Borçlar Kanununun 76. maddeleri bu görüşü teyit eder (22.06.1968 tarih 8/9 sayılı Y.İçt.Bir.K).41 Örneğin, “Özü : İhtarnamenin tebliğ tarihi 30 Ağustos günü ise, 30 günlük süre 29 Eylül günü sona ereceğinden, 30 Eylül günü tapılan ödeme kiracıyı temerrüde düşürür” YHGK 01.03.1972, 6/814-140, ERDOĞAN, Tahliye Davaları, s. 360 k.644.42 “Taraflar arasında kira akti vardır. Bu akit davalıyı bağlar. Kanunlarımızda başkalarına ait taşınmaz malların başkası tarafından kiralanmasını önleyen bir hüküm yoktur. Hazinenin vaki talebi üzerine davalı tevdi yeri de tayin ettirmemiştir. Borçlar Kanununun 260. maddesine uygun şekilde tanzim olunan ve davalıya tebliğ edilen ihtarname üzerine davalı istenen kira paralarını ödememek suretiyle temerrüde düşmüştür. Kira paralarının hazineye ödenmiş olması davalıyı temerrütten kurtarmaz. Bu sebeple davanın kabulü ile, kiralananın boşaltılmasına ve kira parasının alınmasına karar verilmesi gerekir” Y.6.HD 24.06.1971, 3080-3134, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 110 k.174. 43 “Özü : temerrüt ihtarnamesindeki (kanuni süre içinde ödenmemesi halinde) sözü, 30 günlük mehlin verildiği anlamına gelmez. Bu ihtarname geçerli değildir” Y.6.HD 18.03.1969, 5835-1138, ERDOĞAN, Tahliye Davaları, s. 390 k.727.44 “İhtar, hukuki nitelikçe, tamamlanması ulaşmaya bağlı bildirimlerden (beyanlardan) dır. Bu bakımdan, kiracının kirayı zamanında ödemeyerek kiralayanı, notere ihtar kağıdı vermek zorunda bırakmasıyla, haklı ihtarın yapılmış sayılacağı yollu görüş, yasaya uygun sayılamaz” YHGK 06.03.1963, 6/23-25, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 259.

temerrüt ihtarının tebliğ için notere bırakılması veya postaneye verilmesi yeterli değildir, ihtarın tebliği gerekir.

YARGICIN İHTARIN USULÜNE UYGUN TEBLİĞ EDİLİP EDİLMEDİĞİNİ RESEN ARAŞTIRMAKLA YÜKÜMLÜ OLMASI

Kiracının temerrüdüne konu yasal sürenin başlaması ihtarın tebliğine bağlıdır (BK 260/II). Mahkeme, ihtarın usulüne uygun tebliğ edilip edilmediğini resen araştırmalıdır 45.

PEŞİN ÖDEME KAYDINI TAŞIYAN SÖZLEŞMEDE ÖDEME TARİHİNİN BELİRLENMEMESİ

Sözleşmede kiranın peşin ödeneceği kabul edilmiş, ancak, ödeme tarihi kararlaştırılmamışsa, kökleşen yargısal görüşe göre, ödemenin her ayın üçü akşamına kadar yapılabileceği ve ayın üçünden önce çekilen ihtarların temerrüt ihtarı oluşturmayacağı kabul edilmiştir 46.

KİRA BORCUNUN ALACAKLININ İKAMETGAHINDA ÖDENMESİ GEREKEN BİR BORÇ OLMASI

Kira borcu, alacaklının ikametgahında ödenmesi gereken bir borçtur. Kiranın postaya verilmesi veya banka aracılığıyla gönderilmesi ödeme değildir, kiranın kiralayana ödenmesi veya hukuki egemenlik alanına (ör. banka hesabına) geçirilmesi gerekir.

45 Örneğin, “29.9.1967 tarihinde keşide edilen ilk ihtarın 2.10.1967 tarihinde davalının kızına tebliğ edildiği yazılı ise de, davalı ile kızının birlikte sakin olup olmadıkları belirtilmemiştir. Bu ihtarname ile Eylül 1967 aylığı istenmektedir. Bu ihtarnamenin tebliğ mazbatalarının veya diğer tebliğ belgesinin getirtilmesi ve tebliğ işleminin Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olup olmadığının araştırılması gerekir” Y.6.HD 13.01.1969, 4302-137, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 257.46 Örneğin, “Sözleşmede ödemenin her ay peşin yapılacağı kararlaştırılmış, fakat bu ödemenin belli bir günde yapılacağı kesin olarak tespit edilmemiştir. Bu durumda kökleşen içtihada göre kiracı, kira parasını her ayın üçüncü günü akşamına kadar ödemek zorundadır. Kiracı lehine kabul edilen bu kuralın, sözleşmenin mahiyetine, halin icaplarına uygun olduğundan kabulü gerekir. Bu cihet gözönünde tutulduğu takdirde ayın üçüncü günü keşide edilmiş olan ihtarnameyi haklı saymaya imkan yoktur. Bu nedenle davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır” Y.6.HD 26.10.1972, 4479-3884, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 779 k.1474.

TEMERRÜT İHTARI

Kiralayanın, kiracının kiralanandan tahliyesini sağlayabilmesi için BK 260’daki koşulları taşıyan bir ihtarı kiracıya tebliğ ettirmesi gerekir. Önemli olan ihtarın BK 260’daki koşulları taşıması ve kiracıya tebliğidir (iradenin kiracıya ulaşmasıdır).

Bilindiği üzere, temerrüt ihtarının belli bir biçimde olması gerekmemektedir. Ancak, ispatın kolaylığı amacıyla ihtarın noter aracılığı ile, iadeli taahhütlü olarak veya telgrafla tebliğ edilmesinde yarar vardır. İcra takibi sırasında gönderilen ödeme emri de yazılı ihtar yerine geçer =.

İHTAR ÖRNEKLERİ

A) İHTARIN İADELİ TAAHHÜTLÜ OLARAK TEBLİĞ EDİLMESİ

SayınKiracı Osman Konuşur, ... Mah. ... Sokak ....... Ap No : .... ..... - Ankara

Kira sözleşmesi ile kiracısı olduğunuz kiralananın 2006 Eylül ayı kirasını 150 YTL eksik olarak ödemiş, 2006 Ekim, 2007 Şubat kiralarını ise süresinde ödememiş bulunmaktasınız. Buna göre birikmiş kira borcunuz 150 + 500 + 500 olmak üzere toplam 1.150 YTL dir.

Bu ihtarın tebliğinden itibaren otuz gün içinde ; 2006 Eylül ayı eksik kirası 150 YTL ile 2006 Ekim, 2007 Şubat kiraları toplamı 1.000 YTL olmak üzere birikmiş kiralarınız toplamı 1.150 YTL’yi ödemenizi, aksi takdirde, hakkınızda BK 260’ya göre sözleşmenin feshi ile tahliye davası açılacağını, yargılama giderleriyle avukatlık ücretinin tarafınıza yükletileceğini, saygı ile ihtar ederim. 09.02.2007

İhtar Eden Avukatı Av. .....................

Adres : ...... Sok No : .... .....-Ankara

DİKKAT EDİLMESİNDE YARAR OLAN NOKTALAR

İhtarın iadeli taahhütlü olarak gönderildiğini ispat etmek, bu konuda kiracının çıkarabileceği itirazları önlemek amacıyla, gönderme kartının arkasına “2006/9, 10, 2007/2 kiralarıyla ilgili BK 260’a göre temerrüt ihtarı vardır” kaydı yazılmasında yarar vardır.

Uygulamada, kötüniyetli kişiler tarafından gönderilen iadeli taahhütlü zarfların içi boş olarak çıkabilmektedir. Bu nedenle, zarfların içinin boş olup olmadığına dikkat edilmesinde yarar vardır. Önemli işlerle ilgili gelen iadeli taahhütlü zarfların posta memurunun önünde açılması, boş olması halinde durumun postacı ile birlikte bir tutanağa bağlanması gerekir.

B) İHTARIN NOTER ARACILIĞI İLE TEBLİĞ EDİLMESİANKARA (…) NOTERLİĞİNE

İhtar Eden : Kiralayan Hasan Aydın, … Sok …. …..-Ankara Avukatı : Av. …………….., … Sok …. …..-Ankara İhtar Edilen : Kiracı Osman Konuşur, … Sok …. …..-AnkaraKonu : Aşağıdaki konunun ihtarıdır.

Kira sözleşmesi ile kiracısı olduğunuz kiralananın 2006 Eylül ayı kirasını 150 YTL eksik olarak ödemiş, 2006 Ekim, 2007 Şubat kiralarını ise süresinde ödememiş bulunmaktasınız. Buna göre birikmiş kira borcunuz 150 + 500 + 500 olmak üzere toplam 1.150 YTL dir.

Bu ihtarın tebliğinden itibaren otuz gün içinde ; 2006 Eylül ayı eksik kirası 150 YTL ile 2006 Ekim, 2007 Şubat kiraları toplamı 1.000 YTL olmak üzere

birikmiş kiralarınız toplamı 1.150 YTL’yi ödemenizi, aksi takdirde, hakkınızda BK 260’ya göre sözleşmenin feshi ile tahliye davası açılacağını, yargılama giderleriyle avukatlık ücretinin tarafınıza yükletileceğini, saygı ile ihtar ederim. 09.02.2007

İhtar Eden Avukatı Av. .....................Sayın Noter, Bu ihtarın bir nüshasının dairenizde saklanmasını, bir nüshasının

ihtar edilene tebliğini, bir nüshasının da tebliğ açıklamalı olarak tarafıma verilmesini saygı ile dilerim. Av. ………….

DİKKAT EDİLMESİNDE YARAR OLAN NOKTALAR

İhtarın kiracıya tebliğe çıkarılmasından bir süre sonra, tebligatın bizde kalan sureti ile Notere gidip, tebligatın sonucunun ihtarın suretine işlenmesi istenmelidir. Sözlü istem yeterlidir. Noter memuru, ihtarın kendisinde kalan aslındaki tebliğ durumunu, bizde kalan ihtar suretine yazılı olarak işler, mühürler ve imzalar. Buna “tebliğ şerhi” (bildirim açıklaması) denilir.

Noterden tebliğ şerhinin alınması, ihtarın kiracıya tebliğ edilip edilmediğinin ; tebliğ edilmişse, a) hangi tarihte tebliğ edildiğinin, b) tebliğin usulüne, yani Tebligat Kanunu ve mevzuatına uygun yapılıp yapılmadığının, tebliğ edilmemişse, neden tebliğ edilemediğinin belirlenmesi ve bu konudaki iddia ve savunmanın ispatı bakımından önemlidir.

Eğer, ihtar kiracıya tebliğ edilememişse, tebliğ sonucuna göre, gerekli masrafları ve yapılması gereken işlemler varsa bu işlemler yapılmak suretiyle ihtar yeniden tebliğe çıkarılmalıdır.

OLAY

Osman Konuşur, Hasan Aydın’ın evinde 01.07.2006 tarihli bir yıllık kira sözleşmesi ile kiracıdır. Aylık kira 500 YTL’dir. Kira sözleşmesine göre aylık kira en geç sekizi akşamına kadar kiralayanın sözleşmede belirlenen banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenecektir.

Kiracı Osman 2006 Eylül ayı kirasını 350 YTL olarak ödemiş, 2006 Ekim, 2007 Şubat kiralarını ödememiştir.

Kiralayan Hasan avukatı Bekir Işık aracılığıyla kiracı Osman’a noter aracılığı ile 19.02.2007 tarih 07868 yevmiye sayılı temerrüt ihtarını göndermiştir. İhtar, kiracı Osman’ın eşine konutunda 24.02.2007 tarihinde tebliğ edilmiştir. Kiracı Osman, ihtara konu toplam 1.150 YTL birikmiş kirayı 28.03.2007 tarihinde kiralayana konutta ödemeli olarak PTT’ye yatırmış ve 05.04.2007 tarihinde konutunda kiralayana ödenmiştir.

Av. Bekir Işık, bir yazı ile ilgili banka şubesinden, sözleşmeye göre kira parasının ödeneceği banka hesabına 01.06.2006 tarihinden itibaren yatırılan kira paralarını gösteren banka belgesinin çıkarılmasını ve 2006 Eylül ayı kirasının ne kadar yatırıldığının, 2006 Ekim ve 2007 Şubat ayları kiralarının yatırılıp yatırılmadığının bildirilmesini istemiş, banka şubesinden aldığı banka yazısı ve hesap belgesini (ekstresi) dava dilekçesi ekinde mahkemeye vermiştir.

Kiralayanın avukatı, kiracıya karşı temerrüt nedeniyle tahliye davasını 07.05.2007 tarihinde açmıştır.

DAVA DİLEKÇESİ ÖRNEĞİ

ANKARA SULH HUKUK MAHKEMESİNE

Davacı : Hasan Aydın, … Sok …. …..-Ankara (Kimlik No : ……..)Avukatı : Av. Bekir Işık, adres Davalı : Kiracı Osman Konuşur, … Sok …. …..-Ankara

Dava : BK 260’a göre kiralananın tahliyesi ve boş olarak teslimi istemidir. (Aylık kira 500 YTL’dir). Olaylar : 1. Davalı kiracı Osman Konuşur, 01.07.2006 tarihli kira sözleşmesi ile kiralananda kiracı bulunmaktadır.

2. Davalı kiracı, Ankara (..) Noterliğinin 19.02.2007 tarih 07868 yevmiye sayılı temerrüt ihtarının 24.02.2007 tarihinde eşine tebliğine karşın, ihtarda belirtilen 2006 Eylül ayından 150 YTL eksik kira ile 2006 Ekim ayı ve Şubat 2007 ayı kiraları 1.000 YTL olmak üzere toplam 1.150 YTL birikmiş kira parasını, otuz günlük sürede ödememiş, bu sürenin bitimi tarihi 26.03.2007 tarihinden sonra 28.03.2007 tarihinde ödemiş ve temerrüde düşmüştür.

3. Davalının temerrüde düşmesi nedeniyle, kira sözleşmesinin feshi ile kiralananın tahliyesi amacıyla dava açılması zorunluluğu doğmuştur. Hukuki Nedenler : BK 260 ve diğer ilgili hukuk kuralları.Kanıtlar : 1. 01.07.2006 tarihli kira sözleşmesi (Ek-1), 2. Ankara .. Noterliğinin 19.02.2007 tarih 07868 yevmiye sayılı ve tebliğ şerhi taşıyan ihtarı (Ek-2),3. Kiracının 2006 Eylül ayı kirasını 150 YTL eksik yatırdığını, 2006 Ekim ve 2007 Şubat ayları kiralarının ödenmediğine ait banka yazısı ve hesap belgesi (ekstresi) (Ek-3) 4. Gerekirse her türlü diğer kanıt. Son İstem : Yukarıda belirtilen nedenlerle,

1. BK 260’daki temerrüdün oluşması nedeniyle, kira sözleşmesinin feshine, kiracının tahliyesi ile kira sözleşmesindeki adreste bulunan kiralananın boş olarak kiralayana teslimine,

2. Yargılama gideriyle avukatlık ücretinin diğer yana yükletilmesine,Karar verilmesini saygı ile dilerim. 07.05.2007

Davacı Avukatı Av. ………….. Ek : Vekalet on. ör. (Harç makbuzu) (Vekalette Baro pulu vardır)

OLAYIN İRDELENMESİ

Kiracı Osman, 2006 Eylül ayı kirasını 150 YTL eksik ödemiş, 2006 Ekim, 2007 Şubat kiralarını, sözleşmedeki ödeme süresinde kiralayanın sözleşmedeki

banka hesabına yatırmamıştır. Kiracı Osman’ın sözleşmeye uymaması sözleşmeye (hukuka) aykırıdır.

Ayrıca, kiracı, ihtarın tebliğinden otuz gün geçtikten sonra sözleşmedeki ödeme yeri olan banka hesabına yatırmamış, kiralayana konutta ödemeli olarak PTT’ye yatırmış ve BK 260’ya göre temerrüde düşmüştür. Bu durumda, kiralayan, BK 260’ya göre tahliye davası dava açma hakkını elde etmiş ve bu hakkını kullanmıştır. 1.150 YTL Kira parası konutta kiralayana ödendiği için talep edilecek bir kira alacağı yoktur.

Sonuç olarak, Mahkeme, olayda sadece BK 260’daki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini araştıracaktır. Kiracı, BK 260’a uygun ihtarın tebliğinden itibaren otuz gün içinde birikmiş kira toplam 1.150 YTL’yi sözleşmedeki banka hesabına yatırmadığı için temerrüde düşmüştür. Mahkeme, BK 260’a göre temerrütten tahliyenin koşullarının gerçekleştiğini tespit ile, kira sözleşmesinin feshine ve kiracı Osman’ın kiralanandan tahliyesine karar vermelidir.

DAVANIN YARGILAMA AŞAMASI

YARGILAMA AŞAMASININ TEKNİK DEĞERLENDİRİLMESİ

Temerrüt nedeniyle tahliye davasına bakmak, kanunen sulh hukuk mahkemesinin görevindedir (HUMK 8/II,1 47) 48. Sulh hukuk mahkemesinde sözlü (şifahi) yargılama uygulanır (HUMK 473/I) 49.

Davacı kiralayan avukatı aracılığı ile dava dilekçesiyle davasını açmıştır (HUMK 475). Mahkeme, dava dilekçesini “Esas defterine” kaydetmiş 50, “tensip tutanağını” hazırlamış, duruşma gününü tespit etmiş, taraflara duruşma gününü belirtir davetiye göndermiştir (HUMK 476).

Sözlü yargılama usulüne bağlı temerrüt nedeniyle tahliye davasında, davacıyla aynı şehir sınırları içinde oturan davalı kiracıya, duruşma günü davetiyesi duruşmadan dört gün önce 51 tebliğ edilmiştir 52.

Sözlü yargılama usulünde, davaya yanıt ilk oturumda yapılabilir, yani davaya yanıt süresi, yazılı usuldeki on günlük süre gibi bir süreyle bağlı

47 “H. Usulünün 2494 sayılı Yasa ile değişen 8. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendi 6570 sayılı Kanunun 10. maddesini zımnen ilga etmiştir” Y.6.HD 03.02.1984, 2151-2454, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 67 k.91.48 HUMK 8/II,1 : (26.02.1985-3156 s.y.değ.) “Sulh mahkemesi : .. II. Dava konusu olan şeyin değerine bakılmaksızın ; 1. İcra ve İflas Kanununun onuncu babında yer alan 269 ve 272 nci ve sondaki maddeleri hükümleri hariç olmak üzere, kira sözleşmesine dayanan her türlü tahliye, aktin feshi yahut tespit davaları, bu davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat davaları ve bunlara karşılık olarak açılan davaları, .. Görür”. 49 HUMK 473/I : “Şifahi usulü muhakeme sulh mahkemesinde caridir. Kanunun tasrih eylediği hallerde mehakimi asliyede dahi cereyan eder”. 50 “Esas defteri : Dava açıldığı zaman dava dilekçeleri sırasiyle bu deftere kaydolunur ve bu defterin hanelerine davanın safahatı işlenir. Defterdeki sıra numarası alakalı dava dosyasının üzerine davanın esas numarası olarak yazılır”. 51 HUMK 477/I : “Müddeialeyhin hakiki veya müntehap ikametgahı mahkemesinin bulunduğu şehir dahilinde ise davetiye muhakeme gününden laakal iki gün evvel tebellüğ olunmak lazımdır”. 52 “Davalı tarafa gönderilmiş olan davetiyenin 477. madde uyarınca yargılama gününden en az iki gün evvel tebliğ edişmiş olması geçerlik şartıdır” Y.6.HD 13.02.1973, 976-990, KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı, C.III, Ankara 1982, s. 2317.

değildir, ilk oturuma kadardır (HUMK 478, 479) 53. Davalı kiracı avukatı, ilk duruşmaya katılmış ve davaya yanıt dilekçesini duruşmada vermiştir.

1. TEMERRÜT NEDENİYLE TAHLİYE DAVASINDA GEÇERLİ OLAN YARGILAMA HUKUKU İLKESİ

GÖRÜLEN DAVADA RESEN ARAŞTIRMA İLKESİ Mİ, YOKSA, TARAFLARCA HAZIRLAMA İLKESİ Mİ GEÇERLİDİR ?

Taraflarca hazırlama ilkesi geçerlidir. Davada iddiaya ve savunmaya konu maddi olguların ve kanıtların taraflarca getirilmesi gerekir.

2. İDDİA VE SAVUNMA

Davacı kiralayan Hasan Aydın’ın avukatı Av. Bekir Işık, dava dilekçesi ile birlikte davalı kiracı Osman Konuşur’un birikmiş kira paralarını ödememesi nedeniyle temerrüt olgusuna ilişkin iddiasını ispata ait kanıtlarını (kira sözleşmesi, tebliğ şerhini taşıyan ihtar aslını, bankadan alınan belirtilen aylara ait kiraların ödenmemiş olduğuna ilişkin banka yazısı ve ödemeleri gösterir ekstre) vermiştir.

Davalı kiracı Osman Konuşur ise, davaya yanıtını avukatı Av. Barış Alkan aracılığı ile ilk duruşma günü yargılama sırasında mahkemeye vermiş, birikmiş kira paralarının 28.03.2007 tarihinde kiralayana konutta ödemeli olarak PTT’ye yatırılmış olduğunu, temerrüdün doğmadığını savunmuştur. Davalı avukatı, ilk duruşmada delillerini bildirmek üzere süre istemiştir.

3. DAVANIN SEBEBİ MADDİ OLGU (VAKIA)

53 HUMK 478 ile ilk itirazlar, HUMK 479 ile davaya yanıt düzenlenmiştir. HUMK 479 : “İtirazatı iptidaiye serdedilmediği veya serdedilip de halledildiği takdirde iki taraf iddialarını şifahen izah eder ve neticei iddialarını teyit için ilk celsede vesikalarını ibraz ederler”

Davanın sebebi, uyuşmazlık konusu maddi olgulardır 54. Bu davanın sebebi ise temerrüt olgusudur 55. Davacı kiralayan temerrüdün gerçekleştiğini iddia etmekte, davalı kiracı ise temerrüdün oluşmadığını savunmakta, başkaca bir maddi olguya dayanmamaktadır 56.

4. DAVADA ÇEKİŞMELİ VE ÇEKİŞMESİZ MADDİ OLGULARIN TESBİTİ

MAHKEME, ÖNCELİKLE, ÇEKİŞMELİ VE ÇEKİŞMESİZ MADDİ OLGULARI AYIRACAKTIR 57 (HUMK 216/II) 58. MAHKEME, ÇEKİŞMELİ MADDİ OLGULARIN SORUŞTURMASINI YAPACAKTIR, TARAFLARIN DELİLLERİNİ TOPLAYACAKTIR 59.

54 Gerçekten, “davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalar davanın temelidir. Çünkü, sadece bu vakıalar davanın sınırını çizmekte, hakim ancak bu vakıalar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu nedenle, hukukumuzda dava sebebi (hukuki sebepler değil) davacının davasını dayandırmış olduğu vakıalardır. Yargıtay da bu görüştedir” (KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı, C.II, Ankara 1980, s.1089). 55? “Bu vakıalar, maddi bir fiil olabilir ; mesela haksız fiil teşkil eden bir otomobil çarpması, bir makine kazası gibi ; bir hukuki işlem de olabilir ; mesela bir satış sözleşmesi gibi” KURU, II, s. 1086.56 “Kanunumuzun hükmüne göre, hakimin hükmüne temel yapacağı maddi vakıaların taraflarca getirilmesi gerekmektedir. Vakıanın hangi tarafça ileri sürüldüğünün önemi yoktur. Yani vakıayı aleyhine olacak taraf da getirmiş olsa bu vakıa hükme esas alınabilecektir” (ALANGOYA, Yavuz : Medeni Usul Hukukunda Vakıaların Ve Delillerin Toplanmasına İlişkin İlkeler, İstanbul 1979, s. 95). Gerçekten, “Hakimin önüne getirilen vakıa, kimin tarafından getirilmiş olursa olsun, kuralın uygulanması bakımından önemli değildir. Yani bir taraf kendisi için mahzurlu olan bir iddia ileri sürmüşse, bu iddia onun aleyhine dahi kullanılabilir (Üstündağ Doçentlik tezi,s. 223 / not 75 ve TYK. 1956, s. 2214-2215). Taraflar ihtilafla ilgili vakıa getirirken bunları çoğu zaman bir seçime tabi tutarak getirmezler” (ÜSTÜNDAĞ, Saim : Medeni Yargılama Hukuku, Cilt I, Yargılama Safhası, 2. Bası, İstanbul 1977, s. 198).57? “Davacı, dava dilekçesinde, davaya konu edilen kavak ve söğüt ağaçlarının satın almak suretiyle maliki bulunduğu 393 parsel içinde değil, yapılan tapulama tespiti sırasında davalı köy adına tespit ve tescil edilen 394 parsel sayılı taşınmaz içinde kaldığını açıkça belirttiğine göre, bu konuda taraflar arasında bir uyuşmazlık yok demektir. Hal böyle olunca mahkemenin, ihtilafsız bulunan bu konu üzerinde durmasının gereği yoktur. Çünkü hakim, Usulün 238. maddesi hükmünce kural olarak ancak, münazaalı konular hakkında inceleme ve araştırma yapmakla yükümlüdür. Bu bakımdan dava dilekçesindeki açık iddia hilafına (mahkemenin) davaya konu edilen ağaçların davalının 394 parseli üzerinde değil de, davacıya ait 393 parsel üzerinde bulunduğunu benimsemesi kabul edilemez” (Y.4.HD 21.05.1979, 2239-7269, KURU, II, s. 1337). 58? HUMK 216/II : “İki tarafın mutabık kaldıkları cihetleri tespit ve ihtilaflı olanları tefrik eyler”. 59? Çünkü, “isbat maddi olaylara taalluk eder” POSTACIOĞLU, İlhan E. : Medeni Usul Hukuku Dersleri, Altıncı Bası, İstanbul 1975, s. 528.

Olayda, taraflar arasında kira sözleşmesi 60 ve davacının kiralayan 61 olduğu, ihtarın tebliği, paranın banka hesabına yatırılmadığı olguları çekişmesizdir.

Olayda, temerrüt olgusu çekişmelidir. Buna göre, mahkeme, temerrüt olgusuyla ilgili soruşturma yapacak ve kanıt toplayacaktır (HUMK 238/I) 62. 60? Eğer, davalı tarafın, duruşmaya gelmemesi veya ilk duruşmaya gelip, avukat tutacağını bildirmesi üzerine verilen önel içerisinde yanıt vermemesi, ikinci duruşmaya gelmemesi veya avukatı aracılığı kendisini temsil ettirmemesi durumunda, davada kiracılığa ait bir beyanı bulunmamaktadır. Bu durumda, kira sözleşmesinin varlığını ispat yükü davacı kiralayana düşer. Kira sözleşmesinin verilmesi ile, davalı tarafın sözleşme ve imza için isticvabı için (HUMK 230) “isticvap davetiyesi” (HUMK 234) çıkarılması, bu suretle, yargılamanın gereksiz yere bir oturum uzamaması sağlanır. Örneğin, “Dava temerrüt sebebiyle kiralananın boşaltılması ve 2700 lira kira parasının alınması isteminden ibarettir. Taraflar arasında yazılı akit yoktur. Davalı duruşmalara gelmemiş, kira akdini kabul ettiğine dair yazılı herhangi bir beyan da göndermemiştir. Bu durumda Usulün 230 ve müteakip maddeleri gereğince davalıya isticvap davetiyesi tebliğ ettirilmesi ve ona göre bir karar verilmesi gerekir” (Y.6.HD 25.03.1971, 991-1388, KURU, II, s. 1344). 61 Temerrüt nedeniyle tahliye davasında, davalı kiracı, davacının kiralayan sıfatına itiraz ederse veya davacının açtığı davaya davalı gelmez ve yanıt vermezse, davacı kiralayan olduğunu ispat etmekle yükümlüdür, ispat yükü davacıya düşer. Örneğin, “Davacı ile davalı arasında yazılı kira sözleşmesi yoktur. Davacı, kira ilişkisinin bulunduğunu ve kiralayanın kendisi olduğunu iddia etmiştir. Temerrüde dayanan tahliye davalarının kiralayan tarafından açılması zorunludur. Bu itibarla davacının öncelikle kira ilişkisinin varlığını ve kiralayanın kendisi olduğunu ispat etmesi gerekir. İspat külfeti davacıya düşer. Aylık kira miktarına göre, davalı muvafakat etmediği takdirde 13.3.1959 gün ve 18/21 sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince bu konuda şahit dinlenmesi olanağı yoktur. / Bu hususta isimleri bildirilecek şahitlerin dinlenmesine, davalı muvafakat etmediği takdirde, dava dilekçesinde v.s. delillere dayanıldığından bunun içinde yemin delilide bulunduğundan, davacıya yemin teklifine hakkı olduğunun hatırlatılması teklif ederse davalının bu hususta beyanının alınması ve varılacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken aksi görüş ve düşünce ile davanın kabulü usule ve yasaya aykırıdır” (Y.6.HD 30.10.1981, 9425-14537, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 131 k.213). Eğer, kiralayan ölürse, mirasçılar, kiralananın kendilerine intikal ettiğini, kiraların bundan sonra kendilerine ödenmesi gerektiğini ihtar etmelidirler. Mirasçılar, bu ihtara karşın, kira parasının süresinde kendilerine ödenmemesi üzerine temerrüt ihtarı gönderebilir ve kiracıyı temerrüde düşürebilirler. Yoksa, böyle bir ihtar gönderip, kiracıyı durumdan haberdar etmeden, doğrudan doğruya temerrüt ihtarı gönderemezler. Çünkü, bu durumda, kiracının kiralayanın öldüğünü bilmesi veya kiralayanın öldüğünü bilmesine karşın kiranın kime ödeneceğini bilmesi mümkün değildir, yani ortada kiranın adına ödeneceği kiralayan belli değildir. Bu nedenle, kiralayan sıfatı ve ödemenin buna göre yapılması iradesini taşımayan bir ihtar, temerrüt ihtarı niteliğinde değildir ve böyle bir ihtara dayanılarak temerrütten tahliye davası açılamaz. Örneğin, “Kiralayanın davacıların murisi olduğu, murisin ölümü ile mirasçılar arasında yapılan taksimde kiralananın davacılara kaldığı, davacılar adına tapuya tescil edildiği anlaşılmıştır. Malik olan davacıların kiralananın kendilerine intikal ettiğini, bundan böyle kira bedelinin kendilerine ödenmesini istedikleri, ihtarlı ödeme merinden önce davalıya bildirmeleri gerekir. Böyle bir ihtar yapılmadığına göre doğrudan doğruya gönderilen ihtarlı ödeme emrine dayanılarak temerrütten tahliye davası açılamaz. Bu husus nazara alınarak davanın reddi gerekirken bundan zuhul ile davanın kabulü usu ve yasaya aykırıdır (Y.6.HD 14.09.1982, 7526-7840, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 134 k.220).62

5. MAHKEMENİN İSPAT YÜKÜNÜN KİME DÜŞTÜĞÜNÜ BELİRLEME GÖREVİ

MAHKEME, İSPAT YÜKÜNÜN KİME DÜŞTÜĞÜNÜ BELİRLEME GÖREVİNİ YERİNE GETİRECEKTİR.

Olayda, temerrüt olgusunu ispat yükü temerrüdü iddia eden kiralayana, birikmiş kiranın otuz günlük sürede ödendiğini ispat yükü ise ödeme nedeniyle temerrüdün oluşmadığını iddia eden kiracıya düşmektedir.

6. DAVANIN SEBEBİNİ OLUŞTURAN TEMERRÜT OLGUSUNUN İSPATINA AİT DELİLLERİN TOPLANMASI

Her davada olduğu gibi temerrüt nedeniyle tahliye davası da, tarafların iddia ve savunmalarının yapılması aşaması, bu iddia ve savunmalarla ilgili delillerin toplanmasına ilişkin soruşturma aşaması ve yargılama aşamasından oluşmaktadır.

Mahkeme, temerrüt nedeniyle tahliye davasında, soruşturma kapsamında, a) BK 260’daki koşulları taşıyan bir ihtarın tebliğ edilip edilmediği, b) ihtarla verilen otuz günlük sürede kiranın ödenip ödenmediği koşullarının birlikte gerçekleşip gerçekleşmediğini araştıracak, iddianın ispatı yükü kendisine düşen taraftan iddiasıyla ilgili delillerini soracak ve uyuşmazlık konusu temerrüt olgusuyla ilgili olan delilleri toplayacaktır.

Sözlü yargılama usulüne bağlı bu tahliye davasında, davacı taraf, dava dilekçesiyle birlikte kanıtları olan kira sözleşmesi, tebliğ şerhini taşıyan ihtar aslını, bankadan alınan belirtilen aylara ait kiraların ödenmemiş olduğuna ilişkin banka yazısı ve ödemeleri gösterir ekstreyi mahkemeye vermiştir.

Davalı taraf ise, ilk oturumda davaya yanıtını vermiş, delillerini vermek üzere süre isteminde bulunmuştur.

? HUMK 238/I : “Delil davanın halline tesir edebilecek münazaalı hususları ispat için ikame olunur”.

Mahkeme, bu davada, uyuşmazlık konusu olan temerrüt olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğini tarafların verecekleri delillere göre tespit edecek ve karara bağlayacaktır.

Olayda, mahkemenin, çekişmesiz olgular olan, kira sözleşmesi, ihtarın tebliği, ihtara konu kira parasının banka hesabına yatırılmadığı olguları hakkında delil toplanmasına gerek yoktur.

Bu durumda, mahkeme, tespit etmekle görevli olduğu, a) ihtarın BK 260’a uygun olup olmadığı, b) ihtarın usulüne uygun tebliğ edilip edilmediği,c) ihtara konu kira parasının banka hesabına yatırılmadığı,

konuları hakkında bir delil toplamasına gerek olmadan, karara varmasına yetecek kadar bilgi edinmiştir.

Mahkeme, ihtarın BK 260’a uygunluğunu ve tebliğini dosyada bulunan “tebliğ şerhini taşıyan ihtar aslından”, ihtara konu 1.150 YTL kira parasının ise sözleşmeye göre ödeme yeri olan banka hesabına yatırılmadığını ise belirtilen aylara ait kiraların ödenmemiş olduğuna ilişkin banka yazısı ve ödemeleri gösterir ekstreden, kira paralarının ihtarın tebliğinden itibaren otuz günlük sürede ödenmesini davalı avukatının davaya yanıtından tespit edebilecektir.

Gerçekten, mahkeme, davanın ilk oturumunda, tarafların iddia ve savunmalarından ve davacı tarafın verdiği kanıtlardan edindiği bilgiye göre, olayda, “BK 260’a uygun ihtarın tebliği” + “ihtara konu birikmiş kiraların tebliğden itibaren otuz günlük sürede ödenmesi” koşullarını tespit edebilecektir.

İhtarın içeriğinden BK 260’a uygun olduğu ve tebliğ şerhinden ihtarın usulüne uygun olarak kiracı Osman’a 24.02.2007 tarihinde tebliğ edildiği ve banka yazısından banka hesabına ödeme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, mahkemenin tespit etmesi gereken tek bir konu kalmaktadır : ihtarın 24.02.2007 tarihinde tebliğinden itibaren otuz günlük sürede 1.150 YTL kira parasının ödenip ödenmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. İhtarın tebliğ edildiği 24.02.2007 günü otuz günlük süreye dahil değildir, otuz günlük süre 25.02.2007 tarihinden itibaren (bu tarih ilk gün olmak üzere) başlayacaktır. Otuz günlük süre 26.03.2007 tarihinde sona ermektedir, yani bu gün kira parasının ödenmesinde son gündür. Kiracı ise davaya yanıtında 1.150 YTL birikmiş kirayı 28.03.2007 tarihinde kiralayana konutta ödemeli olarak PTT’ye yatırdığını kabul etmiştir. Buna göre, 1.150 YTL kira parasının otuz günde yatırılmadığı davalı beyanından anlaşılmaktadır, başkaca bir delile gerek yoktur.

Bu durumda, tarafların beyanları ve toplanan delillere göre, temerrüt olgusunun gerçekleştiği ispatlanmıştır. Mahkeme, mevcut delil durumuna göre, başkaca bir araştırma yapmadan ve delil toplamasına gerek olmadan, davanın kabulüne, sözleşmenin feshine ve kiralananın tahliyesine karar verebilecek durumdadır.

Davalı ise, ilk oturumda, davaya yanıtından sonra delillerini vermek için süre istemiştir. Aslında, davalının temerrüdün oluşmadığı savunmasının geçersizliğinin açıkça ortaya çıkması ve ispat edilmesi karşısında, artık bu savunmasını ispat edebileceği bir kanıt göstermesi olası değildir.

Olayda, ilk oturumda, dava dilekçesi ve ekleri kanıtlar ve davalının yanıtı ile, yargılama ve karar verme için uyuşmazlık konusu temerrüt olgusunun gerçekleşmesi durumu, başkaca bir araştırma ve delile ihtiyaç göstermeden açıklık kazanmıştır (HUMK 214/I 63, 217/I 64) 65. 63 HUMK 214/I : “İki taraf arasında layihalar teati edildikten veya bunun için muayyen günler geçtikten sonra davanın muhakeme ve hüküm için kafi derecede tavazzuh ettiğini tahkikat hakimi anlarsa tahkikatın bittiğini kendilerine bildirir”.64 HUMK 217/I : “Yukarıki maddelerde gösterilen muamelelerden sonra tahkikat hakimi davanın muhakeme ve hüküm için kafi derecede tavazzuh ettiğine kani olursa tahkikatın bittiğini tefhim eder”.65 HUMK 214/I’de “ön yargılama” olarak da nitelenen iddia ve savunmanın bildirilmesi aşamasında, HUMK 217/I’de ise soruşturma aşamasında, tarafların beyanları ve toplanan delillerle, uyuşmazlık konusu olgularla ilgili çekişmenin, yargılama ve karar için yeterli

Davalı ilk oturumda delil gösterme hakkını kullanmak istemiştir. Mahkeme, davada, bir yandan davalının savunma hakkının haksız kısıtlanmamasını, diğer yandan yargılamayı HUMK’un koyduğu kurallara göre en çabuk şekilde sona erdirmek zorundadır (HUMK 77 66) 67. Kanun, delillerin çekişmeli konularla ilgili olarak toplanacağını (HUMK 238/I), yargıç tarafından delillerin hangilerinin kabule şayan olup olmadığının (HUMK 218 68) serbestçe takdir edileceğini (HUMK 240 69), yargıç tarafından uygun görülen delillerin toplanacağını, uygun görülmeyen delillerin iade edileceğini (HUMK 242/I 70) hükme bağlamıştır.

Yargıcın, tarafların beyanları ve mevcut delillerle temerrüt olgusunun ispatlanması karşısında, davalı tarafın göstereceği delilin çekişmeli konuyla ilgili, yani yasal deyimiyle “tetkike şayan” olup olmadığını tespit etmesi, bunun içinde gösterilecek delilin ne olduğunu önceden bilmesi gerekir. Bunun için, yargıç, davalı taraftan delillerinin ne olduğunu açıklamasını istemiştir. Davalı taraf, delilinin, ihtara konu kira parasının kiralayana konutta ödemeli olarak PTT’ye yatırıldığına ilişkin PTT makbuzu ile tanık kanıtı olduğunu açıklamıştır.

Görüldüğü üzere, davalının gösterdiği delillerinin her ikisi de çekişmeli olan temerrüt olgusu ile ilgili değildir. Çünkü, kira parasının derecede açıklığa kavuşması söz konusudur. Görüldüğü üzere, her iki madde arasında fark, söz konusu çekişmenin yargılama ve karar için yeterli açıklığa kavuşmasının yargılama aşmalarındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Kanun yapım tekniği açısından bu durum birlikte de değerlendirilebilir. 66 “Ucuzluk-basitlik-çabukluk ilkesi” - HUMK 77 : “Hakim tahkikat ve muhakemenin mümkün olduğu derecede sürat ve intizam dairesinde cereyanına ve beyhude masrafa meydan verilmemesine dikkatle mükelleftir”. 67 “Taraflar arasındaki uyuşmazlık (çekişme), bir dava ile mahkeme önüne getirildikten sonra, artık kamu yararı alanına girmiş demektir. Davanın çabuk, basit ve ucuz bir biçimde görülmesinde tarafların olduğu kadar toplumun (kamunun) da yararı vardır. Bu nedenle, hakim, davayı mümkün olduğu kadar çabuk ve düzenli bir biçimde sonuçlandırmakla yükümlüdür (m.77)” KURU, II, s. 1332. 68 HUMK 218 : “Tahkikat hakimi ikame edilmek istenilen delillerden hangisinin kabule şayan olduğunu ve hangisinin olmadığına esbabı mucibe dermeyanı suretiyle takdir ve karara rapteder. Karar aleyhine esas davanın muhakemesinde itiraz olunabilir”. 69 HUMK 240 : “Bu Kanunun tayin ettiği haller müstesna olmak üzere ikame olunan delilleri serbestçe takdir eder”. 70 HUMK 242/I : “İki taraf istinat ettikleri bilumum vesikaları müfredat pusulası ile beraber mahkeme kalemine verir. Bunlardan hakim tarafından tetkike şayan görülenleri dosyasına vazı ile diğerleri iade olunur”.

ödenmesi ve ödeme tarihinin 28.03.2007 olduğu çekişmeli değildir. Davalının gösterdiği kanıtlar ise kira parasının sözleşmedeki ödeme yeri dışındaki bir şekilde ödendiğini gösteren PTT makbuzu ile tanık kanıtıdır. Tanık kanıtı fiili olgularla ilgilidir. Olayda tanık kanıtı ile ispatı gerektiren bir durum yoktur.

Mahkeme, davalının beyanını almış, gösterilen kanıtların toplanmasına gerek olmadığı gerekçesiyle, davalının delil gösterme istemini ilk oturumda bir ara kararıyla reddetmiş, yargılamaya devam etmiştir. Mahkemenin, davalının delillerine ilişkin açıklaması karşısında, davalının çekişmeli temerrüt olgusuyla ilgisi olmayan delillerini toplamaması ve davalının bu istemini reddetmesi doğru bir karardır. Yargıç, bu ret kararıyla, hem davalının savunmasını haksız kısıtlamamış, hem de yargılamayı en çabuk şekilde sonuçlandırmıştır.

YAPILAN YARGILAMA

YARGIÇ

KATİP (yazman)

DAVACI DAVALI

DAVANIN İLK DURUŞMADA KARARA BAĞLANMASI OLASILIĞI

Ankara .. Sulh Hukuk Mahkemesi DURUŞMA TUTANAĞI (Sayfa ..)

Dosya No : 2007/1Hakim : ……….. (Sicil nosu)Katip : ………. (Sicil nosu)Oturum No : 1Oturum Tarihi : 22.06.2007

Mübaşir, Duruşma Listesinden 71 sırası gelen dosyanın taraflarını duruşmaya çağırır.

Taraflar veya avukatları veya her ikisi, duruşma salonuna gelirler, duruşma salonunda aşağıda gösterilen şekilde kendilerine ayrılan yerde yerlerini alırlar. Yargıcın oturma durumuna göre, davacı taraf yargıcın sağ

tarafında, davalı taraf yargıcın sol tarafında yerini alır.

71 Mübaşir, Duruşma Defterine göre 22.06.2007 tarihinde Mahkemece duruşması yapılacak davaların Duruşma Listesini önceden hazırlar. Duruşma listesinde, 22.06.2007 tarihinde görülecek davalar sıra sayısıyla sıralanırlar. Her davanın dosya esas numarası, davanın türü, davacının veya avukatının adı soyadı, davalının veya avukatının adı soyadı, duruşma saatine ilişkin bilgiler yer alır. Duruşma Listesi, mahkemenin duruşma salonunun dışında ilgililerce görülecek bir yere asılır.

TANIK

Taraflar ve avukatları yerlerini alırlar ve yargıcın kendilerine oturmalarını söylemesine kadar ayakta beklerler. Bu davranış, Türk Ulusu adına yargı erkini kullanan mahkemeye (AY 6/II) saygının simgesel ifadesidir. Yargıç, taraflara oturmalarını işaret eder. Taraflar yerine otururlar. Yargıç, duruşmayı açar. Yargıç, duruşmada yapılacak işlem ve eylemleri sırasıyla tutanağa geçirir.

BELLİ GÜN VE SAATTE DURUŞMAYA AYRILAN SALONDA OTURUM AÇILDI.

DAVACI VEKİLİ AV. BEKİR IŞIK İLE DAVALI AVUKATI OLDUĞUNU BELİRTEN AV. BARIŞ ALKAN GELDİ, YERLERİNE ALINDI. AÇIK OLARAK DURUŞMAYA DEVAM OLUNDU.

Yargıç, her duruşmada duruşmayı açıp, tarafların yerlerine alındığını tutanağa geçirdikten sonra, duruşma öncesinde dosyaya gelen her türlü belge ve bilgiyi (ör. taraf dilekçelerini, resmi veya özel makamlardan gelen yazıları) okunduğunu belirtir 72 ve tutanağa geçirir. Yargıcın resen ve taraflardan birinin talebi üzerine, davanın esasına ilişkin önemli görülen veya tarafların iddia ve savunmalarına doğrudan etkili olabilen belgelerin ve bilgilerin okutulmasında yarar vardır. Bu konu yargıcın takdirine bağlıdır.

Bu ilk duruşmadır. Yargıç, önce, davayı açan, yargılamayı başlatan davacı tarafın, sonra davalı tarafın, davaya ilişkin iddia, savunma ve delillerine ilişkin beyanlarını alır. Diğer duruşmalarda bu sıra ile işlem yapılır veya duruşma öncesi veya duruşmanın başında talepte bulunan tarafın beyanı önce alınabilir.

DAVACI VEKİLİNİN VERMİŞ OLDUĞU DAVA DİLEKÇESİ VE EKİNDEKİ KİRA SÖZLEŞMESİ, İHTAR VE BANKA YAZISI İLE HESAP EKSTRESİ OKUNDU.

72 Mahkemelerin duruşma günlerinde görecekleri dava sayısı fazladır. Mahkemelerin iş yükü nedeniyle gelen belgelerin ve bilgilerin okunması yerine okunduğu belirtilir. Ancak, yargıcın önemli gördüğü belgeleri ve bilgileri okuması veya katibe (yazmana) okutması mümkündür.

Yargıç, dosyaya gelen belge ve bilgilere karşı ne diyeceklerini taraflara sorar ve beyanlarını tutanağa geçirir.

DAVACI VEKİLİNDEN İDDİASI HAKKINDA DİYECEĞİ SORULDU.

Davacı vekili, dava dilekçesini sadece tekrarladığını belirtebilir veya özü itibariyle kısaca iddialarını ve delillerini açıklar ve istemlerini yineler, varsa dava dilekçesine ek beyanda bulunabilir 73.

HUMK 151/IV : Hakim tarafından mezuniyet verilmedikçe iki taraf veya vekilleri ifadelerini zabıtnameye imla suretiyle yazdıramazlar. Reis, iki tarafın ifadeleri hülasasını alenen söyleyerek zabıtnameye yazdırır.

DAVACI VEKİLİ DAVA DİLEKÇESİ İLE EKLERİNİ TEKRARLADIĞINI BELİRTTİ.

DAVALI VEKİLİ DAVAYA YANIT DİLEKÇESİ VE SURETİ İLE EKİNDE HARÇLI VE BARO PULU BULUNAN ONAYLI VEKALET ÖRNEĞİNİ VERDİ,

YARGIÇ VEKALETNAMENİN ONAY HARCININ YATIRILIP YAITILMADIĞINI VE BARO PULUNU TAŞIYIP TAŞIMADIĞINI DENETLER 74

ALINDI, OKUNDU, DOSYAYA KONULDU.

DAVALI VEKİLİNDEN SAVUNMASI HAKKINDA DİYECEĞİ SORULDU.

DAVALI VEKİLİ CEVAP DİLEKÇESİNİ TEKRARLADIĞINI BELİRTTİ.

73? Davacı, iddianın genişletilmesi yasağına bağlı olmayan her türlü ek beyanda bulunabilir. Dava dilekçesinin davalıya tebliği ile iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı başladığından, bu yasağın kapsamında olan ek beyanlara karşı davalının rızasının olup olmamasına göre sonuç değişir. 74? 1136 sayılı Avukatlık Kanunu Madde 27/III (02.05.2001 - 4667/16 ile değişik) : “Avukatlarca vekaletname sunulan merciler, pul yapıştırılmamış veya pulu noksan olan vekaletname ve örneklerini kabul edemez. Gerektiğinde ilgiliye bu süre içinde pul tamamlatılmadıkça vekaletname işleme konulamaz”. Mahkeme, vekalet harcının ve/ya baro pulunun eksik olduğunu belirlerse, belirleyeceği sürede bu eksikliklerin tamamlanması için ihtarın sonucunu hatırlatarak ihtarlı bir ara kararı verir ve sonucuna göre işlem yapar. Örneğin, “Davalı vekiline vekalet harcını ve Avukatlık Kanununun 27. maddesi hükmüne göre vekaletnamesindeki eksik olan baro pulunu tamamlaması için üç günlük süre verilmesine, aksi takdirde, vekaletnamesinin işleme konulmayacağının ihtarına (ihtar edildi)”.

Yargıç, tarafların duruşma öncesinde verilip tebliğe çıkarılmayan veya duruşmada verdikleri dilekçe ve delillerin birer örneğini, duruşma sırasında diğer tarafa tebliğ eder. DAVAYA CEVAP DİLEKÇESİNİN BİR ÖRNEĞİ DURUŞMADA DAVACI

AVUKATINA VERİLDİ.

DAVACI VEKİLİNDEN CEVAP DİLEKÇESİNE KARŞI DİYECEĞİ SORULDU.

DAVACI VEKİLİ, DAVALININ CEVAP DİLEKÇESİNDEKİ KİRA PARASININ 28.03.2007 TARİHİNDE YATIRILDIĞI BEYANI İLE, PARANIN İHTARIN TEBLİĞİNDEN OTUZ GÜNLÜK SÜREDEN SONRA YATIRILDIĞININ İSPAT EDİLDİĞİNİ 75, DİĞER CEVAPLARINI KABUL ETMEDİĞİNİ BEYAN ETMİŞTİR 76.

Yargıç, beyanların alınmasından sonra, taraflara delillerinin ne olduğunu, oturumda verip veremeyeceklerini veya delillerini bildirmek üzere süre isteyip istemeyeceklerini sorar.

DAVACI VEKİLİ İLE DAVALI VEKİLİNDEN İDDİA VE SAVUNMALARINA KONU DELİLLERİNİN NE OLDUĞU SORULDU.

DAVACI VEKİLİ : DAVA DİLEKÇEMİZ EKİNDE TÜM DELİLLERİMİZİ BİLDİRMİŞ BULUNMAKTAYIZ DEDİ. 77

75 Bu davada, dava dilekçesi ekinde verilen kanıtlarla temerrüt olgusu yargılama ve karar için yeterli derecede açıklığa kavuşmuş, ancak, davalı kiracının kira parasını ödemesine ilişkin beyanı ilk oturuma kadar alınmamıştır. Davalı avukatı, ilk oturumda verdiği dilekçe ile kira paralarının 28.03.2007 tarihinde yatırıldığını beyan etmiştir. Bu nedenle, davasına iyi hazırlanmış olan davacı avukatı, kira parasının yatırıldığı 28.03.2007 tarihinin, ihtarın tebliğ tarihi 24.02.2007 tarihinden itibaren otuz günlük süreden sonraki bir tarih olması nedeniyle, 26.03.2007 tarihinde temerrüdün gerçekleştiğini tespit etmiş ve duruşmada temerrüt olgusunun ispatlandığını beyan edebilmiştir. 76 Davacı avukatı, yargıcın davaya karşı ne diyeceği olduğu sorusuna karşı, a) cevap dilekçesini incelemek için süre isteyebilir, b) cevap dilekçesini kabul etmediğini belirtebilir, c) cevap dilekçesine karşı yanıtlarını beyan edebilir. Ancak, her davada, bu temerrüt nedeniyle tahliye davasında olduğu gibi, davalı tarafın yazılı beyanına hemen duruşmada yanıt verilemez, yanıt verebilmek için davaya yanıt dilekçesinin incelenmesi gerekir. Çekişmeli maddi olguların fazla olduğu karmaşık yapılı davalarda, duruşmada verilen davaya yanıt dilekçesine karşı verilecek yanıta yanıt dilekçesinin, iyi bir hazırlıktan sonra verilmesi için süre istenilmesinde sayısız yarar vardır. Özellikle, geniş ve detaylı bir davaya yanıt dilekçesinin, zaman yetersizliği nedeniyle duruşmada yeterince ve sağlıklı bir biçimde incelenmesi olanağı yoktur. 77? Avukat, yargılama faaliyetinde “erk” kullanan meslek kişisidir (Bkz. ACAR, Bülent : Takip Talebi Örnek 48’de Alacaklının Kimliğinin Eksik Yazılmasının Borçlunun Savunma Hakkına Etkisi ve İlgili Görüşlerin Değerlendirilmesi, ABD 1986/6 s.809 dn 7). Gerçekten, avukat, yargılama faaliyetinde kanunlarla verilen eylem ve işleri yargı erkine dayalı olarak yapar, yetkilerini kullanır.

Davacı avukatı, yargılamanın başında dava dilekçesiyle tüm delillerini göstermiş olduğunu beyan etmiştir.

Yargıç, tarafların tüm delillerinin gösterilmesinden sonra soruşturmaya yön verecektir. Bu nedenle, yargıç, tarafların delillerinin tamamını gösterip göstermediğine ilişkin olası tartışmaları işin başında önlemelidir. Yargıç, bunun için, tarafların delillerini tamamıyla göstermiş olduklarına ilişkin

Avukata diğer mesleklerde olmayan erk kullanma yetkisi, avukatlığın diğer iş ve mesleklere olan bir üstünlüğü ve/ya onlardan önemli olması nedeniyle değil, avukatın, yargılamada yargı erkiyle bağlantılı olan geniş anlamda savunma hakkını kullanması nedeniyle verilmiştir (Bkz. HAFIZOĞULLARI, Zeki : Genel Çizgileriyle Savunma Hakkı, ABD 1994/1 s.21,25). Avukat, kullandığı yargı erki dolayısıyla davayla ve/veya “tekelinde” olan savunma hakkını temsil yoluyla kullandığı geniş anlamdaki her türlü hukuksal işlemi “denetleme” yetkisine de sahiptir.

Avukat, hukukçu sıfatıyla yargıda işi olacak veya olan kişi ile ilk bağlantıya giren kişidir. Bir anlamda, avukat, kişiliğinde hukuku ve yargıyı kendisine başvuran kişiye temsil etmektedir. Avukatın, bu ilk temastaki tutumu, davranışı, bilgisi ve becerisi ile olaya yaklaşımı, kişinin hukuka olan inancı ve saygısının oluşmasında önemli bir etkendir. “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler” (02.05.2001-4667/21 ile değ. Av. K. 34). Avukat, mahkeme öncesinde uyuşmazlık konusu olguları tespit eden, bu olgularla ilgili delillerle ilk temasa geçen, delilleri toplatan, değerlendiren, işleyen, hukuki sonuçlar çıkaran kişidir. Avukatın, bilgi ve becerisi ile, bu aşamada uyuşmazlık konusu olguları tespiti, delilleri toplaması, değerlendirmesi ve işlemesindeki çalışmanın kalitesi, davanın yargılamadaki kalitesini doğrudan doğruya etkiler. Bunun için, avukatın bu konudaki ve yargılamadaki çalışmaları, somut olayda normun başarıyla uygulanmasına, bu bağlamda, adaletin ve hakkaniyetin gerçekleşmesine ve aynı zamanda yargının kalitesine etkilidir. Açıkçası, yargının bugünkü kalite durumunun en önemli sorumlusu avukattır.

Davacı avukatı, kiralayanla yaptığı görüşmede, kiralayandan temerrüt olgusunun gerçekleştiği iddiasının ispatını sağlayan delillerinin ne olduğunu sormuş, kira sözleşmesinin mevcut olduğunu, kiralayanın noterden ihtar çektiğini, ihtar konusu birikmiş kiraların banka hesabına yatırılmadığını öğrenmiş, kiralayanın yanında bulunan kira sözleşmesinin aslını ve noter ihtarını almış, ihtarda tebliğ şerhinin bulunmadığını görmüş, bu görüşmeyi “görüşme tutanağına” bağlamış ve görüşme tutanağını kiralayanla birlikte imzalamışlardır.

Gerçekten, Avukatlık Kanununun “Görüşmelere Ait Tutanak” başlıklı 53. maddesiyle, avukatın, işle ilgili yaptığı görüşmelerden gerekli saydıklarını tutanağa bağlama yetkisi vermiştir. “Avukat, iş için yaptığı görüşmelerden gerekli saydıklarını bir tutanakla tespit eder. Tutanağın altı, görüşmede bulunanlar tarafından imzalanır” (Av. K. 53). Özellikle, ceza davalarına, boşanma davalarına ve diğer önemli görülen davalara ait dava dilekçelerinin hazırlanmasında, sulh, kabul, feragat, delillerin hasredilmesi, delil göstermekten vazgeçilmesi, yemin teklifi gibi davanın esasını etkileyen konularda görüşme tutanağı düzenlenmesi, bu konularda iş sahipleri tarafından avukata karşı yöneltilmesi olası iddialara karşı iş sahibinin imzasını taşıyan yazılı bir belgeyle ispat olanağını verir. Uygulama, başta boşanma davaları olmak üzere önemli ve karmaşık davalarda, iş sahibine iddiasına konu olayları bizzat yazılı beyanla anlattırmakta sayısız yaralar olduğunu göstermiştir.

beyanlarını, net ve açık bir biçimde, yani ilgili tarafın delil verme konusunda hukuki anlaşmazlık çıkaramayacağı biçimde belirlemelidir 78.

DAVACIYA BU BEYANINA GÖRE YAZILI VE SÖZLÜ 79 YENİ DELİL VERMESİ MÜMKÜN OLAMAYACAĞI HATIRLATILDI, SON KEZ, BAŞKACA İBRAZ EDECEĞİ DELİLİ OLUP OLMADIĞI SORULDU.

DAVACI VEKİLİ : SUNULACAK BAŞKA DELİLİMİZ BULUNMAMAKTADIR DEDİ.

HUMK 151/V 80, hangi beyanların imza altında tutanağa geçirileceğini göstermiştir. Delillerin tamamının gösterildiği beyanı yasada sayılan

Avukat, bu bilgilere göre temerrüt iddiasının ispatına yarayan delilleri tamamlamıştır. Avukat, ihtarı notere götürmüş, ihtarının tebliği durumunu gösteren tebliğ şerhini ihtara yazdırmak suretiyle, ihtarın kiracıya tebliğine (BK 260/II) ait eksik bilgi ile tebliğin yapıldığının ispatına ait mahkemece yapılması gereken araştırmayı ve bu araştırmayla zaman kaybını önlemiştir. Avukat, 01.06.2006 tarihinden itibaren yatırılan kira paralarını gösteren banka belgesinin çıkarılmasını ve 2006 Eylül ayı kirasının ne kadar yatırıldığının, 2006 Ekim ve 2007 Şubat ayları kiralarının yatırılıp yatırılmadığının bildirilmesini ilgili banka şubesinden bir yazıyla istemiş, banka şubesinden aldığı banka yazısı ve hesap belgesini (ekstresi) dava dilekçesi ekinde mahkemeye vermiş, bu suretle, kira paralarının ihtarın tebliğinden itibaren otuz günlük sürede sözleşmedeki banka hesabına yatırılıp yatırılmadığını tespitine ilişkin araştırmayı ve bu konudaki zaman kaybını önlemiştir. Açıkçası, davacı avukatı, bu davada, dava öncesi yaptığı titiz çalışma ile temerrüt olgusunun gerçekleştiğine ait delilleri toplamış ve dava dilekçesi ekinde mahkemeye vermiş, bu suretle, delillerin yargılamaya ve karara yetecek derecede toplanmasını sağlamış, mahkemenin delil toplamakla zaman kaybını önlemiş ve ilk oturumda veya en geç ikinci oturumda davanın bitmesine hazır hale getirmiştir. Nitekim, dava, ilk veya en geç ikinci oturumda karara bağlanmıştır.

78 “Davacı vekili son oturumda delillerini ibraz etmiş olduğunu, başka delili olmadığını bildirmiştir. İbraz sözü ancak, yazılı deliller için kullanılabilir. O halde başka delilin bulunmadığı cümlesinin dahi buna bağlı olarak, yazılı başka delil bulunmadığı anlamına geldiği kabul edilmelidir. ..Hak düşüren bildirimlerin hiçbir tereddüde yer bırakamayacak derecede açık olması şarttır. Bundan dolayı, bu gibi bildirimlerin mahkemece iyice açıklattırılması gerekir” YHGK 16.12.1964, 6/1283-736, KURU, II, s. 1395. 79? “2494 sayılı Yasa ile değişen HUMK 180 maddesi sadece davacının elinde olan belgelere ilişkindir. Halbuki delil belgelerin dışında örneğin tanık gibi diğer hususlara ilişkinde olabilir. Davacı tarafa delil ibrazı için kesin süre verilmediği gibi kesin niteliğini taşıyacak ikinci kez de mehil verilmemiştir. Bu nedenle, davacı tarafın varsa davalı tarafın mukabil delilleri toplanarak işin esasına ilişkin bir hüküm tesisi gerekirken aksi görüş ve düşünce ile” “verilen süre içinde delil bildirmediği gerekçesiyle davanın ispat edilemediği kabule dilerek” davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır (Y.6.HD 28.10.1982, 9398-9578, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Davaları, s. 248 k.454).

80? HUMK 151/V : “Zabıtnamenin, şahitlerin ve ehlihibrenin ifadelerine ve iki tarafın ikrar ve sulh ve feragatine taalluk eden kısımları bunların huzurunda okunarak kendilerine imza ettirilir”.

beyanlardan değildir 81. Ancak, bir tarafın başkaca delil göstermeyeceği beyanı, esasa etkili, yani önemli bir hakkın kullanılmayacağına, son bulduğuna ilişkin ve tarafı usulen bağlayan 82 bir beyandır. Uygulamada davanın esasına ilişkin bu nitelikteki beyanlar imza karşılığı tutanağa geçirilmektedir 83. BEYANI OKUNDU İMZASI ALINDI

DAVACI VEKİLİ (İMZA)

Taraflar delillerini duruşmadan önce veya duruşmada dava dilekçesi veya cevap dilekçesiyle veya ayrı delil listesi dilekçeleriyle bildirebilirler. Taraflar duruşmada delil bildirmek için süre isteyebilirler

DAVALI VEKİLİ : DELİLLERİMİZİN SUNULMASI İÇİN SÜRE İSTEMİNDE BULUNMAKTAYIZ DEDİ.

Kanun, delillerin çekişmeli konularla ilgili olarak toplanacağını (HUMK 238/I), yargıç tarafından delillerin hangilerinin kabule şayan olup olmadığının (HUMK 218) serbestçe takdir edileceğini (HUMK 240), yargıç tarafından uygun görülen delillerin toplanacağını, uygun görülmeyen delillerin iade edileceğini (HUMK 242/I) hükme bağlamıştır. Mahkeme, davada, bir yandan davalının savunma hakkının haksız kısıtlanmamasını, diğer yandan yargılamayı HUMK’un koyduğu kurallara göre en çabuk şekilde sona erdirmek zorundadır (HUMK 77).

81 “Yargıtay HGK’na göre, “sadece belli bir konuyu ispat için delil bulunmadığını beyan eden davacının bu beyanını imzalama mecburiyeti yoktur. Bu beyan HUMK 151’in dışındadır” (YHGK 29.03.1961, 7/23-50, KURU, II, s. 1307). 82 “Davalı esasa verdiği sözlü karşılıktan sonra hakediş davasına karşı savunmasını ispat için hiçbir delil ve tanığı bulunmadığını açıklayıp tutanağa geçen sözlerini imzalamıştır. Bu açıklama hakim önünde kendini usulce bağlayan bir açıklamadır. Sonradan tuttuğu vekil eliyle bu açıklamayı ortadan kaldıracak nitelikte savunmayı tanıkla ispat edeceğini ileri sürmesi dinlenmez” (Y.4.HD 28.10.1965, 7692-5296, KURU, II, s. 1394). 83 Sonradan usuli tartışmalara neden olunmaması amacıyla, davanın esasına etkili bu gibi beyanlara ilişkin tarafın imzasının alınması, HUMK 151/V’e kıyasen yapılan doğru ve yerinde bir uygulamadır. KURU, esasa ilişkin beyanların imza karşılığı tutanağa geçirilmesi gerektiği düşüncesindedir : “Kanımca, bir tarafın delili bulunmadığına ilişkin beyanı, sonucu bakımından delillerin hasrına çok benzediğinden ve onun kadar önemli olduğundan, böyle bir beyanın da tarafa okunup imza ettirilmesi uygun olur. Nitekim, 4.HD’nin bir kararı bu şekildedir” (KURU, II, s. 1307).

Yargıç, dava dilekçesi ve ekinde sunulan kanıtlarla ve davalının davaya yanıtı ile temerrüt olgusunun gerçekleştiğinin, yargılamaya ve karar vermeye yetecek kadar açıklık kazandığını tespit etmiştir. Bu nedenle, mahkeme, kanunun verdiği yetkiye dayanarak, davalı tarafa delillerinin ne olduğunu ve hangi maddi olgulara ilişkin olarak gösterildiğinin açıklanmasını istemiştir.

DAVALI VEKİLİ, DELİLLERİNİN, KİRA PARASININ KİRALAYANA KONUTTA ÖDEMELİ OLARAK YATIRILDIĞINA İLİŞKİN PTT MAKBUZU İLE TANIK KANITI OLDUĞUNU BEYAN ETMİŞTİR.

Mahkeme, yargılama sırasında bu gibi konuları, “gerekçesini” göstermek suretiyle ara kararına bağlayıp, duruşmaya devam edebilir.

Mahkemenin ara kararına geçmesi, “gereği düşünüldü” deyimi ile ifade edilmektedir. Yargıcın “gereği düşünüldü” sözü üzerine, taraflar, duruşmanın başında olduğu gibi ayağa kalkarlar ve ara kararını ayakta dinlerler.

G.D. DAVALI VEKİLİNİN GÖSTERDİĞİ DELİLLERİNİN HER İKİSİNİN DE ÇEKİŞMELİ OLAN TEMERRÜT OLGUSU İLE İLGİSİ OLMAMASI NEDENİYLE, DELİL GÖSTERME İSTEMİNİN REDDİNE KARAR VERİLDİ, AÇIK DURUŞMAYA DEVAM OLUNDU.

Yargıç, tarafların beyanları ve gösterilen delillerin, uyuşmazlık konusu olan temerrüt olgusunun gerçekleştiğinin yargılama ve karar için yeterli derecede açıklık kazandığını tespit etmiş, bu nedenle, soruşturma aşamasını kapatmış ve davanın karar aşamasına geçmiştir. Karar aşamasında HUMK 375-381’deki kurallar uygulanır.

DAVACI VEKİLİNDEN SON DİYECEKLERİ SORULDU.

DAVACI VEKİLİ : İDDİAMIZ İSPATLANMIŞTIR, DAVANIN KABULÜNE KARAR VERİLMESİNİ TALEP EDERİM DEDİ.

DAVALI VEKİLİ : DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMESİNİ TALEP EDERİM DEDİ.

BAŞKACA ARAŞTIRILACAK BİR KONU KALMADIĞINDAN, YARGILAMAYA SON VERİLDİ.

G.D. : 2006 EYLÜL, EKİM, 2007 ŞUBAT AYLARINA AİT TEMERRÜDÜN OLUŞMASI NEDENİYLE DAVANIN KABULÜNE, DAVALININ KİRALANANDAN TAHLİYESİ İLE BOŞ OLARAK DAVACIYA TESLİMİNE, TARAF VEKİLLERİNİN YÜZÜNE KARŞI YASA YOLU AÇIK OLMAK ÜZERE VERİLEN KARAR AÇIKÇA OKUNUP ANLATILDI. 22.06.2007

Katip Hakim (sicil no) (imza) (imza)

DAVANIN İLK DURUŞMADA KARARA BAĞLANMAMASI OLASILIĞI

Yukarıda açıklanan duruşmada, yargıç, davalı tarafın delillerini bildirme istemini kabul ederse, duruşmada yapılacak bir işlem kalmadığı için ara kararına 84 geçer ve duruşmayı erteler. Yargıç, ara kararıyla, duruşmadaki talepleri karara bağlar veya bir sonraki oturumda yapılacak işlerin ne olduğunu ve nelerin yapılması gerektiğini belirtir.

G.D. : 1) Davalı vekiline savunmasına konu delillerinin tamamını bildirmesi için kendisine 10 günlük kesin süre verilmesine 85, bu süre içinde delillerinin 84 “Türk hukuk uygulamasında yer alan deyimi ile ara kararları, yargılamaya son vermeyen, bilakis onu yürütmeye, ilerletmeye yarayan kararlardır. Örneğin ; görev, yetki itirazlarının reddine, bir delilin kabule şayan bulunup bulunmadığına, zamanaşımı savunmasının reddine ilişkin kararlar bu niteliktedir. Bütün bu kararların ortak niteliği, hakimin bu ara kararları ile işten elini çekmeyip, davaya devam etmesidir” (Y.4.HD 27.06.1978, 5187-8485, KURU, II, s. 2053). “Hakimin, davaya ilişkin bir işin yapılması, mesela delillerini göstermeleri, bilirkişi giderlerini yatırmaları, keşif giderlerini yatırmaları için taraflara süre vermesi bir ara kararıdır” (KURU, II, s. 2053). 85 Mahkeme, olayda, davalı tarafın savunmasının kanıtlanması için kanıt göstermesini sağlamak için, davalı tarafa kanıtlarını bildirmesi için süre vermiş (HUMK 217/II) ve

tamamını bildirmemesi halinde başkaca delil göstermekten vazgeçmiş sayılacağının ihtarına (davalı vekiline ihtar edildi) 86 ve delil listesini eki belgelerin birer örneği ile davacı vekiline tebliğ ettirmesine, tebliğ giderinin davalı vekilinden alınmasına,

2) Davalı delillerinin Mahkemece incelenmesine, kabul edilen delilleri arasında başka yerlerden getirtilmesi gerekenler varsa, getirtilmesi için ilgili yerlere yazı yazılmasına, gerekli giderlerin davalı vekilinden alınmasına,Bu nedenlerle duruşmanın 19.07.2007 günü saat 10.00’a bırakılmasına karar verildi. 22.07.2007 Katip Hakim (Sicil nosu)

Ankara .. Sulh Hukuk Mahkemesi DURUŞMA TUTANAĞI (Sayfa ..)

Dosya No : 2007/1Hakim : ……….. (Sicil nosu)Katip : ………. (Sicil nosu)Oturum No : 2Oturum Tarihi : 19.07.2007

Belli gün ve saatte duruşmaya ayrılan salonda oturum açıldı.

Davacı vekili Av. Bekir Işık ile davalı avukatı Av. Barış Alkan geldi, yerlerine alındı. Açık olarak duruşmaya devam olundu.

Davalı vekilinin on günlük kesin sürede delillerini vermiş olduğu görüldü. Davalı vekilinin delillerinin kira parasının kiralayana konutta

duruşmayı bir başka güne ertelemiştir. Mahkemenin, yargılamanın uzamaması için delillerin gösterilmesi için davalı tarafa kesin süre vermesi doğru ve yerindedir. (HUMK 217/II : Davanın ispatı için delil ikamesi lazım ise bunları tafsilen yekdiğerine tebliğ etmek üzere iki tarafa münasip bir mühlet verir). 86 “Eğer Hakim sürenin kesin olduğuna karar vermiş ise, tanıdığı süre içinde yapılması istenilen işlerin ne olduğunu, hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklaması ve kesin süreye uymamanın doğuracağı sonucu açık olarak anlatması, uyulmaması durumunda davanın reddedileceği yine açıkça belirtilmek suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerekir. / .. Ancak, bu ara kararda belirlenen sürede işlemin yapılmaması halinde doğacak hukuki netice gösterilmemiş, davanın bu nedenle reddedileceği konusunda davacı uyarılmamış sadece (kesin sürenin sonuçları ihtar edildi) demekle yetinilmiştir. / Mahkemenin bu nitelikteki ara kararının yukarıda anlatılan özellikleri taşımadığı ve bu nedenle de HUMK. nun 163. maddesinde öngörülen kesin süre sonuçlarını doğurmayacağı ortadadır” Y.18.HD 11.12.2001, 2001/11434-11449, YKD 2002/3, s. 423-424.

ödemeli olarak yatırıldığına ilişkin PTT makbuzu ile tanık kanıtı olduğu ve davalının delillerinin iki oturum arasında mahkemece incelendiği ve PTT makbuzunun (delilin) kabul edilmediği anlaşıldı.

Davalı vekilinin tanık gösterdiği ve tanıklarının dinlenmesini talep ettiği görüldü.

HUMK 241/II : Şahit ve ehlivukufla müddeasını ispat edecek taraf evvelemirde hangi hususa dair bunların isticvap olunacaklarını tayin eder.

Davalı vekilinden tanıklarını hangi konularda dinletmek istediği soruldu.

Davalı vekili tanıkların kira paralarının PTT aracılığıyla ödemeyle ilgili olarak dinletileceğini bildirdi.

G.D. Ödemelerin banka hesabına yapılması ve davacının ödemelerin banka hesabına yapılmadığını belgelemesi ve davalının ihtara konu birikmiş kiraların 28.03.20067 tarihinde kiralayana konutunda ödemeli olarak PTT’ye kanalıyla gönderildiği beyanı nedeniyle, davalı vekilinin çelişmeli temerrüt olgusunun gerçekleşmesiyle ilgisi bulunmadığı anlaşıldığından, yerinde görülmeyen tanık dinletme isteminin reddine karar verildi.

Açık duruşmaya devam olundu.

Davacı vekilinden son diyecekleri soruldu.

Davacı vekili : İddiamız ispatlanmıştır, davanın kabulüne karar verilmesini talep ederim dedi.

Davalı vekili : Davanın reddine karar verilmesini talep ederim dedi.

Başkaca araştırılacak bir konu kalmadığından, yargılamaya son verildi.

G.D. : 2006 Eylül, Ekim, 2007 Şubat aylarına ait temerrüdün oluşması nedeniyle davanın kabulüne, davalının kiralanandan tahliyesi ile boş olarak davacıya teslimine, taraf vekillerinin yüzüne karşı yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 22.06.2007

Katip Hakim (sicil no) (imza) (imza)

T.C. ANKARASULH HUKUK MAHKEMESİEsas No : 2007/1Karar No : 2007/679 TÜRK ULUSU ADINA

K A R A R HAKİM : Adı soyası (sicil nosu)KATİP : Adı soyası (sicil nosu)DAVACI : Hasan Aydın, adresi VEKİLİ : Av. Bekir Işık, adresi DAVALI : Osman Konuşur, adresi VEKİLİ : Av. Barış Alkan, adresi DAVA : Tahliye DAVA TARİHİ : 07.05.2007KARAR TARİHİ : 22.06.2007

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan davanın yapılan açık yargılaması sonunda ; DAVACININ İSTEMİ : Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde ; davalının davacının kiracısı bulunduğunu, davalının noter aracılığı ile gönderilen ihtarın 24.02.2007 tarihinde tebliğine karşın, ihtarda belirtilen kira tutarını otuz

günlük sürede yatırmamış olması nedeniyle temerrüde düştüğünü, bu nedenle, davalının tahliyesine karar verilmesini istemiştir. DAVALININ YANITI : Davalı vekili, davaya cevap dilekçesi vermiş, kira paralarını 28.03.2007 tarihinde kiralayana konutunda ödenmek üzere PTT’ye yatırıldığını, temerrüdün doğmaması nedeniyle tahliye davasının reddini istemiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE : Davacı vekili dava dilekçesi ekinde kira sözleşmesi ve ihtarın tebliğ şerhini (açıklamasını) taşıyan örneğini ve 2006 Eylül ayı kirasının 150 YTL eksik ödendiğini, 2006 Ekim, 2007 Şubat ayı kiralarının ödenmediğine ait banka yazısı ve hesap belgesini vermiştir.

Davacı vekili, davalının kiralananda kiracı olduğunu, noter ihtarı ile kiracının ihtara konu kira paralarını, ihtarın tebliğinden itibaren otuz günlük yasal sürede ödemediğini ispat etmiştir. Nitekim, davalı vekili davaya yanıtında ödeme için ihtara konu birikmiş kiraların 28.03.2007 tarihinde PTT’ye yatırıldığını beyan etmiştir. Açıklanan gerekçe ile davalının temerrüdünün doğması ve ispatlanması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM : Yazılı gerekçe ile, 1) Davanın kabulüne, kira sözleşmesinin feshine, davalının kirasında

bulunan …. adresindeki taşınmazdan tahliyesine ve kiralananın boş olarak davacıya teslimine,

2) Peşin harcın mahsubu ile bakiye … karar harcının davalıdan alınmasına, 3) Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden asgari ücret tarifesine göre

takdir edilen … TL ücreti vekaletin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 4) davacı tarafından yapılmış … TL yargılama giderinin davalıdan alınıp

davacıya verilmesine,Davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı Yasa yolu açık olmak üzere

karar verildi 22.06.2007 Katip (imza) Hakim sicil no İmza ve mühür

YARGILAMA HUKUKUNA İLİŞKİN GENEL NOTLAR

YARGILAMA FAALİYETİNDE GÖREVLİLERİN YARGININ KALİTESİNE ETKİLERİ

Yargıç ve/ya avukat, dava konusu maddi olgulara uygulanacak hukuk kuralına ilişkin olarak, a) emsal (örnek) yargısal kararları, b) bilimsel görüşleri araştırıp, inceleyip, kararına, iddiasına / savunmasına esas almak suretiyle, davanın hukuka ve hakkaniyete en uygun bir biçimde sonuçlandırılmasına önemli katkıda bulunurlar.

Gerçekten, dava konusu maddi olguların hukuksal nitelendirilmesinde, olaya uygun düşen yargısal ve bilimsel görüşlerden yararlanılması, uygulamaya bir derinlik ve zenginlik kazandırır. Kuşkusuz, yargıç ve avukatların bu şekilde yapacakları ortak çaba ve katkı, Türk yargısının kalitesini önemli oranda artıracaktır. Yargının kalitesinin artışı, toplumun ortak yararıdır. Yargının kalitesinin yükselmesi, sonunda toplumun kalitesinin yükselmesidir. Hukuk devleti niteliği ve hukukun üstünlüğü ilkesi ile yargının etkinliği ve kalitesi arasında açık bağıntı vardır.

İster özel hukuk, ister ceza, ister idari, ister anayasa yargısı vs olsun, yargılama faaliyeti özü itibariyle, soyut hukuk kuralının somut olaya uygulanması ve somut olayın karara bağlanması, yani taraflar arasında uyulması zorunlu, sadece onlar bakımından hüküm ve sonuçlar doğuran “özel hukuk normunun” (HAFIZOĞULLARI, ..) oluşturulmasıdır. Yargıç ve/ya taraf avukatlarının, dava konusu ; a) somut olayı, yani dava konusu çekişmeli ve çekişmesiz maddi olguları veya maddi olgular bütününü, b) somut olaya uygulanacak hukuk kuralını, yargılama faaliyetinin bu iki ana elemanını iyi incelemeleri, belirlemeleri ve araştırmaları gerekir. Mahkemelerin çok sayıda davaya baktıkları, ağır iş yükü altında olduğu doğrudur. Bu mahkemelerin daha kaliteli iş yapmalarının özürü değildir.

Yargıç, aynı tip davalara baktıkça, bu davalarla ilgili önceki araştırmaları ve incelemelerinden edindiği bilgi ve deneyimlerden kazandığı birikim ve zenginlikle orantılı olarak uzmanlaşarak, bu tip davaların ana olasılıklarına konu anlaşmazlıkları giderek daha kaliteli kararlara ve ara olasılıklara konu anlaşmazlıkların yargılama faaliyetini ise giderek daha kolay ve daha isabetli karara bağlayacaktır. Yargıç, bu tür çalışmalarıyla, zamanla bu tip davalarda hukuk yaratma (içtihat) bilgi, deney ve becerisine kavuşacaktır. Bu suretle, yargının hız ve kalite kazanması sağlanacaktır.

Kuşkusuz, yargıç için söylenenlerin daha fazlası avukatlar için geçerlidir. Avukatlar, mesleki bilgi, deney ve becerileriyle, taraflarla ilk bağı kuran, iddia ve savunmayı oluşturan, dava malzemesini toplayan, yargılamada, duruşmada ve sonrasında, dava malzemesini işleyen ve değerlendiren, iddianın ve savunmanın kaliteli yapılmasını sağlayan, bu suretle, kararın kalitesini doğrudan etkileyen meslek insanlarıdır. Avukatların yargının kalitesindeki sorumluluğu, yargıcın

sorumluluğundan daha fazladır. Çünkü, avukatların iş sayısı ve yükü mahkemelerin iş yükü ile karşılaştırılamaz, özellikle dava malzemesinin toplanması, iddia ve savunmanın oluşturulmasındaki yetki ve görevleri nedeniyle, yargının kalitesi açısından yargılama faaliyetindeki konumları ve sorumlulukları, yargıca göre öncelikli olmalıdır.

Bu açıklamalar, resen araştırma ilkesinin geçerli olduğu davalar (ör. ceza, idari yargı davaları) da öncelikle geçerlidir. Gerçekten, bu tür davalarda, maddi gerçeği resen araştırmakla görevli olan yargıcın, yargılamayı resen yürütmesi, avukatın yargının kalitesindeki sorumluluğunu azaltmamaktadır. Ayrıca, ceza davalarında kamu adına kuşkunun yenilmesi ile görevli savcıların, yargının kalitesindeki sorumlulukları, avukatların sorunluluklarından da fazla olmak gerekir. Çünkü, kamu düzeninin korunmasını sağlamakla görevli olan savcılar, başta delillerin tam olarak toplanması, değerlendirilmesi, buna göre kamu davasının açılıp açılmaması, açılacak davalarda sanığın lehine veya aleyhine dava malzemesinin toplanması, işlenmesi ve buna göre kamu adına görüşte bulunmasıyla görevlidirler.

2. TARAFLARCA HAZIRLAMA İLKESİ

Taraflarca hazırlama ilkesi, maddi olguların ve delillerin taraflarca getirilmesidir 87. Mahkeme, taraflarca hazırlama ilkesine bağlı bir davada, resen, tarafların göstermediği olguları yargılamaya getiremez, inceleyemez, karara bağlayamaz ve taraflara göstermedikleri olguları hatırlatacak davranışlarda bulunamaz 88. Bu demektir ki, yargıç, bu ilkeye bağlı davaların yargılamasında, a) resen kanıt toplayamaz 89 ve değerlendiremez, b) taraflara talep konusu olmayan bir vakıa hakkında soru soramaz ve açıklama yapmasını isteyemez (HUMK 75/I,III). Örneğin, bir yargısal karara göre, dava konusu

87 “Kanunumuzun hükmüne göre, hakimin hükmüne temel yapacağı maddi vakıaların taraflarca getirilmesi gerekmektedir” ALANGOYA, Yavuz : Medeni usul Hukukunda Vakıaların Ve Delillerin Toplanmasına İlişkin İlkeler, İstanbul 1979, s. 95. 88 “.. hakim incelemesini taraflarca kendisine bildirilmiş olan dava malzemesi (vakıalar) üzerinde yapar. Hakim, tarafların bildirmediği vakıaları kendiliğinden inceleyemez ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz (m.75,I)” KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı, C. II, Ankara 1980, s. 1322 (KURU, II). 89 “Taraflarca hazırlama ilkesi, delilleri de kapsar. Yani, kural olarak deliller taraflarca gösterilir ; hakim delillere kendiliğinden başvuramaz. Yargıtay, buna “delillerin taraflarca hazırlanması” prensibi demektedir ..” KURU, II, s. 1323.

televizyonla ilgili mülkiyet hakkının ispat edilememesi üzerine, yargıç, resen, zilyetlik iddiasına dayanamaz 90.

3. DAVA KONUSU OLGULARIN İSPATI VE DELİLLER

Davanın sebebi maddi olgulardır. Davada çekişmeli maddi olguların ispatı gerekir. İspat, dava konusu çekişmeli olguların varlığının veya yokluğunun tesbitidir. Dava konusu çekişmeli olguların ispatı için kullanılan araçlara delil (kanıt) denir. “Delil, davanın halline tesir edebilecek münazaalı hususları ispat için ikame olunur” (HUMK 238/I). “Delilin konusu, maddi vakıalardır” 91.

4. İSPAT YÜKÜ VE İSPATLA YÜKÜMLÜ TARAFIN BELİRLENMESİ

Davada çekişmeli maddi olgulardan hangilerinin hangi tarafça ispatının gerektiğinin belirlenmesine ispat yükü denilir. Bir davada ispat yükü, davanın taraflarından birisine düşebileceği gibi, davanın her iki tarafına da düşebilir. Çekişmeli maddi olgulardan hangilerinin hangi tarafça ispat edilmesi gerektiğinin belirlenmesi, iddianın ve savunmanın ispat edilip edilmesinin ve sonuçlarının belirlenmesi bakımından zorunludur.

İspat yükünün hukuki sonuçları, bu belirleme görevini zorunlu kılmaktadır. Çünkü, ispat yükü kendisine düşen taraf, iddiasını ispat edemezse, sonuçlarına kendisi katlanır 92. Gerçekten, hukuken, ispatlanmamış bir maddi 90 “Davacı dava dilekçesinde mülkiyet sebebi olarak mülkiyet hakkına dayanmış ancak bu iddiasını ispat edememiş, aksine kendisinin dava konusu televizyonun maliki olmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece zilyetlik iddia edilmediği halde direnme kararında davacının zilyetliğine dayanılması sonuca etkili olamaz” YHGK 01.06.1977, 13/1890-512, KURU, II, s. 1322. Diğer bir yargısal karara göre, “Davalı tarafından BK m. 63’e dayanan parayı iyi niyetle sarfettiği yolunda herhangi bir savunmada bulunulmamış olması ve bu hususun mahkemece re’sen nazara alınamayacağına göre” YHGK 08.07.1972, 13/294-714, KURU, II, s. 1322.91 KURU, II, s.135292 “Kendisine ispat yükü düşen taraf için, bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir, Last). Taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Bilakis, kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır ; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getirmeyen taraf davacı ise, davasını

olgu, var olmayan bir olguyla eşdeğerlidir 93. Bu demektir ki, mahkeme, davacının ispat yükü altında olduğu maddi olguları ispatlamasında davanın kabulüne veya ispatlayamamasında davanın reddine 94 karar verir. Mahkeme, davalının ispat yükü altında olduğu maddi olguları ispatlamasında davanın reddine veya ispatlayamamasında davanın kabulüne karar verir.

Bir yargısal kararda ispat yükünün belirlenmesi görevinin gerekçesi çok açık bir biçimde açıklanmıştır :

"Hakim, kendisine sunulmuş olan bir davada, uyuşmazlığın maddi olayların ispatı yönünde toplandığı bütün durumlarda, ilk iş olarak, davanın çözümlenmesi bakımından maddi olaylardan hangilerinin hangi delillerle taraflardan hangisi tarafından ispat edilmesi gerektiğini tespit etmek zorundadır. Böyle bir tespit işlemi yapılmadıkça, kural olarak, davacının iddiasını ve davalının savunmasını ispat edemediklerinden bahsolunamaz. Zira, tarafların iddia ve savunmalarının mahkemece kanıtlanmış sayıldığını ya da bu konuda kendilerine ispat yükü düşmeyeceğini kabul etmeleri tabiidir. Nihayet ispat edilecek yön bilinmedikçe bunun ispatı da düşünülemez" 95.

Gerçekten, mahkemeden, böyle bir belirleme yapmadıkça, iddianın veya savunmanın ispatı ve sonuçlarıyla ilgili doğru ve adalete uygun, sağlıklı bir karar vermesi beklenemez. Bu nedenle, mahkeme, hangi maddi olguyla ilgili olarak ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü belirlemekle 96 ve o maddi olguların o tarafça ispatını istemekle görevlidir. Mahkeme, bu görevini, çabukluk, ucuzluk ve basitlik ilkesi gereğince (HUMK 77) 97 tamamlamak zorundadır.

ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir” KURU, II, s. 1356. 93 “.. isbat edilmemiş olan bir vakıa ile mevcut olmayan bir vakıa eş değerdedir (Idem est non esse et non probari = non esse et non probari sunt unum et idem)” ÜSTÜNDAĞ, s. 516.94 “Davanın geçerli delillerle ispat edilmesi gerekir. İspat yükü davacıya ait olduğuna ve dava geçerli delillerle ispat edilememiş bulunduğuna göre, ispat olunamayan davanın reddi gerekir” Y.13.HD 23.10.1974, 2807-2575, KURU, II, s. 1356.95 Y.9.HD 09.06.1967, 5448-5342, KURU, II, s. 1358.96 “Bu halde hakim, o dava hakkında görüşünü bildirmiş olduğu gerekçesiyle reddedilemez (karş. m. 29/2). Çünkü, hakim, kanunen gerektiği için, ispatı yükünün kime düştüğünü bildirmekle yükümlüdür” KURU, II, s. 1357 dn 20. 97 “Taraflar arasındaki uyuşmazlık (çekişme), bir dava ile mahkeme önüne getirildikten sonra, artık kamu yararı alanına girmiş demektir. Davanın çabuk, basit ve ucuz bir biçimde görülmesinde tarafların olduğu kadar toplumun (kamunun) da yararı vardır. Bu nedenle, hakim, davayı mümkün olduğu kadar çabuk ve düzenli bir biçimde sonuçlandırmakla yükümlüdür (m.77)” KURU, II, s. 1332. “Bu söylenenlerden anlaşılacağı üzere, taraflar her iddialarını isbata kalkışsalar dahi, gereksiz isbat işlemleriyle mahkemenin zaman yitirmesine izin verilmemek gerekir. Bu, yargılama (usul)

Mahkeme, soruşturmanın başında, çekişmeli maddi olgularla ilgili olarak ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü belirlemelidir. İspat yükü çekişmeli maddi olgularla ilgilidir. İspat yükü ile delil gösterilmesi farklı kavramlardır. İspat yükü, çekişmeli maddi olgulardan hangisinin ispatının hangi tarafa düşmesi ile ilgilidir ve delil göstermeden önce gelir.

Tarafların delil göstermeleri 98 zorunlu değildir. Ancak, ispat yükü altında olan tarafın, iddiasındaki haklılığı, yani davanın lehine sonuçlanması için, iddiasına konu maddi olguları ispatı zorunludur, aksi takdirde, dava aleyhine sonuçlanır. Gerçekten, ispat yükü kendisine düşen tarafın, iddiasına konu maddi olguları ispatı için mutlaka bu maddi olguların ispatını sağlayan delillerini tamamen göstermesi gerekir. İspat yükü kendisine düşen taraf, delil göstermezse, iddiasına konu maddi olguların ispatlanmaması söz konusu olur ve davası reddedilir.

Oysa, ispat yükü kendisine düşmeyen tarafın delil göstermesi zorunlu değildir, çünkü, çekişmeli maddi olguları ispatı yükümü yoktur. Ancak, ispat yükü kendisine düşmeyen tarafın, çekişmeli maddi olgularla ilgili olarak delil göstermesine bir engel yoktur. İspat yükü kendisine düşmeyen tarafın çekişmeli maddi olgularla ilgili olarak göstermiş olduğu kanıtlara, karşı kanıt denilmektedir (HUMK 239). Karşı kanıt göstermek, ispat yükünü üstüne almak değildir. İspat yükü kendisine düşmeyen taraf, göstereceği karşı kanıtlarla çekişmeli maddi olguların kendisi lehine olacak şekilde varlığını veya yokluğu ispat etmek suretiyle, davanın bir an önce sonuçlanmasını sağlar.

Görüldüğü üzere, tarafların ispat yükünün kendilerine düşmesine bakmadan çekişmeli maddi olgular üzerinde delil göstermeleri mümkündür. Mahkemenin, tarafların göstermiş oldukları delillerin incelemesi yükümü, ispat yükünü belirlemesi görevini yapmasına engel değildir 99. Yukarıda belirtildiği ekonomisinin de (HUMK m. 77) bir gereğidir” UMAR, Bilge / YILMAZ, Ejder : İsbat Yükü, 2. Bası, Büyükçekmece 1980, s. 25-26.98 “Delil gösterme (delil ikamesi), tarafların kendi iddialarının doğruluğunu veya karşı tarafın iddiasının asılsızlığını isbat etmek için, bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli araçlara (yani, delillere) dayanarak giriştikleri yargıcı inandırma (ikna etme) işidir.” UMAR/YILMAZ, s. 32.99 KURU, aksi görüştedir : “Her iki taraf da, ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden, delil göstermişler ise, bu halde hakimin (şimdilik) ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü, hakim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür. / Mesela, bir trafik kazasından dolayı açılan tazminat davasında, her iki taraf da kazanın oluş biçimi hakkında tanık göstermiş ise, hakim, bu tanıkların hepsini dinleyerek kazanın oluş biçimini öğrenmeye (tespit etmeye) çalışır. Yoksa, burada

üzere, her iki yükümün nitelikleri farklıdır. Mahkeme, taraflar delillerini göstersin veya göstermesin ispat yükünü belirleme görevini yapmakla yükümlüdür. Çünkü, ispat yükü, delillerin çekişmeli maddi olguları ispatının ve sonuçlarının hangi taraf lehine olacağını ortaya koyar.

Gerçekten, ispat yükü kendisine düşmeyen tarafın karşı kanıt göstermesi mümkündür. Böyle bir durumda, yargıcın, tarafların tüm delillerinin toplaması gereği nedeniyle ispat yükünü belirlemesine gerek kalmadığı ileri sürülebilir. Ancak, karşı kanıtla iddianın ispatlanmaması durumunda, karşı kanıt gösteren taraf aleyhine karar verilemez. Sonucu itibariyle, mahkemenin, hatalı karar vermemesi, ispat yükünün kime düştüğünün belirlenmesine bağlıdır 100.

Mahkeme, tarafların gösterdiği delilleri, ispat yüküne göre incelemelidir. İspat yükü kendisine düşen tarafın delilleri, yargılamanın sonucunu belirlemesi bakımından öncelikle incelenmelidir. Gerçekten, bu tarafın delillerinin çekişmeli maddi olguları ispatlaması veya ispatlayamamasının anlaşılması durumunda, diğer tarafın delillerinin toplanmasına gerek kalmayabilir. Kuşkusuz, bir davada çekişmeli maddi olgularla ilgili olarak, her iki tarafa iddia ve savunmalarına konu maddi olguların ispatı yükü düşebilir. Bu durumda, mahkeme, tarafların delilerini ispat yüküne göre toplar ve değerlendirir.

Tarafların gösterdiği deliller, maddi olgularla ilgili çekişmeli duruma açıklık getirse bile, tarafların yasa yoluna başvurma haklarını kullanmaları ve kararın yasa yolunda denetimi bakımından, ispat yükünün belirlenmesinde hukuki yarar

hakim, ilk önce ispat yükünün kime düştüğünü araştırıp, yalnız o tarafın tanıklarını dinlemekle yetinemez” (KURU, II, s. 1356). 100 Belki böyle bir durumda, yani tarafların delillerinin tamamını bildirdikleri bir durumda, yargıcın, delillerin toplanmasına karar vermesi ve delillerin toplanması aşamasında ispat yükünü belirlemesinde bir sakınca olmadığı ileri sürülebilir. Ancak, yargıcın bu durumda da ispat yükünün kime düştüğünü belirlemesi gerekir.

vardır 101. Çünkü, ispat yükünün yanlış belirlenmesi 102 veya ispat yükü belirlenmeden çekişmeli maddi olguların ispatlanmaması gerekçesiyle ispat yükü düşmeyen taraf aleyhine karar verilmesi, kararın bozulması nedenidir.

Böyle olunca, mahkemenin soruşturmanın başında, tarafların delillerini göstermiş olsun veya olmasınlar, çekişmeli maddi olgularla ilgili ispat yükünü belirleme görevini yerine getirmesi gerekli ve yararlıdır.

101 KURU, aksi görüştedir : “İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli vakıalar aydınlanmış ise, gene ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Yukarıdaki misalde, hakim iki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği tanıkların ifadesinden kazayı yapan şoförün (davalının) trafik kurallarına aykırı hareket ettiğini tespit ederse, buna göre hükmünü verir (davalıyı mahkum eder). Hakimin bu sonuca davalının gösterdiği tanıkların ifadesi üzerinde de varması mümkündür ; başka bir misal : Davacı, davalıdan aldığı 120 lira borç karşılığında davalıya ineğini rehin verdiğini, davalı ise bu ineği 120 liraya davacıdan satın aldığını iddia etmiştir. İki taraf da iddia ve savunmalarını ispat için delil göstermişler, mahkeme, bu delillerin incelenmesi sonucunda, ineğin rehin olarak verilmediği, taraflar arasındaki ilişkinin satış sözleşmesi olduğu kanısına varmış ve davayı reddetmiştir. Yargıtay, bu olayda ispat yükünün davacıya düştüğünü, bu nedenle davacının ineğin rehin olarak verildiğini ispat etmesi gerektiğini belirttikten sonra aynen şöyle devam etmektedir : “Ancak olayda her iki taraf iddia ve müdafaasını ispat için delil ikame etmiş olduğundan işbu deliller mahkemece takdir olunarak dava konusu ineğin rehin olarak verilmediğine ve aradaki münasebetin satış akdi olduğuna kanaat getirilmiş ve delillerin takdiri de hakime ait bulunmuştur” ; bu nedenle, hükmün onanmasına karar vermiştir” (KURU, II, 1357). 102 “..sözleşmenin davacıya yüklediği borç yerine getirilmiş, yapılan demir işleri davalılara teslim olunmuştur. Davalılar sözleşmeden doğan ve mukabil edimi teşkil eden para borçlarını ödediklerini usulen ispatlamaları lazımdır. Mahkemenin ispat yükünü yanlış olarak davacıya yüklemesi ve davanın sabit olmadığından söz ederek reddi doğru değildir” Y.15.HD 12.05.1976, 5875-2142, YKD 1977/8 s. 1311-1312.