12

S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir
Page 2: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi

Dilek Erdem1, Barış Okumuş2 1Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji, İstanbul 2İstinye Üniversitesi SMO Radyasyon Onkolojisi, İstanbul

AMAÇ: Denosumab, reseptör aktivatör nükleer faktör kappa B liganda (RANKL) karşı bir

monoklonal antikordur. Kemik rezorbsiyonunu inhibe eder böylece iskelet ilişkili olayları azaltır.

Güncel onkoloji pratiğinde kemik metastazlı akciğer kanseri tedavisinde endikasyonu olup

zoledronik asit yerine kullanılabilmektedir. Çalışmanın amacı kemik metastazı olan akciğer kanserli

hastalarda genel özelliklerin ve yan etki profilinin tanımlanmasıdır.

GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamız Temmuz 2014 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında akciğer ca

kemik metastazı tanısı alan 17 hastayı kapsamaktadır. Hastalar Samsun Medikalpark hastanesi tıbbi

onkoloji kliniğine akciğer kanseri nedeniyle başvuran hastalardı. Hasta verileri retrospektif olarak

hastane online verileri baz alınarak incelendi. En az 2 aydır denosumab kullanan akciğer kanseri

kemik metastazı tanılı hastalar çalışmaya dahil edildi.

BULGULAR: Tüm hastalar erkekti (n=17). Hastaların yaş ortalaması 66,8 yıl (34-84 yaş arası) idi.

Tüm hastalar küçük hücreli dışı akciğer kanseri idi. Altı hasta (% 35.2) skuamoz hücreli kanser iken

onbir hasta adenokarsinoma sahipti. İki hasta (% 11.7) dışında tüm hastalar tanıda metastatikti. Üç

hasta tanıdan sonra diğerleri ise tanıda kemik metastazına sahipti. Yedi hastada kemik dışında başka

metastatik odak vardı ve en sık metastatik odak karşı akciğer idi (% 57.1). Onbir adenokarsinom

hastasının 4’ünde EGFR mutasyonu görüldü (% 36), 2 hastada Ekzon 19 ve diğer 2 hastada da

Ekzon 21 mutasyonu saptandı. Bu hastalara hedefli tedavi verildi. Hastalara 2-33 ay olmak üzere

ortalama 6.5 ay denosumab verildi. 10 hastaya denosumab yanısıra radyoterapi uygulandı.

Denosumab alan hastaların 6’sı (% 35.2) daha önce zoledronik asit almış, böbrek yetmezliği nedeni

ile denosumab’a geçilmişti. Denosumab tedavisine başlarken kalsiyum, D vitamini, albümin gibi

parametreler incelendiği ve eksik olanlar tedaviye eklendiği için tedavi sırasında hipokalsemi

saptanmadı. Yine tedavi öncesi diş muayenesi tavsiye edilen ve tedavi sırasında diş çekim ve

tedavisi açısından dikkatli olmaları önerilen hastalarda osteonekroza rastlanmadı. Hastaların % 29.4

(5 hasta) tedavi esnasında öldü.

SONUÇ: Kemikler akciğer kanserinin sık metastaz yaptığı alanlardır. Kemik metastazları ağrı,

fraktür, hiperkalsemi, spinal kord kompresyonu gibi morbiditeler yaratır. Çalışmamızda denosumab

ile literatürün aksine hipokalsemi ya da osteonekroz görülmedi. Bu durum bazı hastalardaki takip

sürelerinin kısa olmasına bağlanabileceği gibi tedavi başında kalsiyum ve D vitamini gerekliliğinde

replase edilmesi sayesinde de olabilir. Kemik metastazlı akciğer kanserinde denosumab etkin ve

yan etkiler açısından olumlu bir seçenektir.

Anahtar Kelimeler: denosumab, akciğer, kanser

Page 3: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-002 Pembrolizumab ve Kemoterapi Kombinasyonu ile Patolojik Tam Yanıt Gorülen Metastatik Akciğer Kanseri Olgusu

Deniz Can Güven1, Hakan Taban1, Gürkan Güner1, Ömer Dizdar2, Saadettin Kılıçkap2 1Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü, Medikal Onkoloji Bilim Dalı, Ankara, Türkiye 2Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü, Prevantif Onkoloji Bilim Dalı, Ankara, Türkiye

Giriş

İmmünoterapi, son yıllarda küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) tedavisinde çığır

açmıştır. Bir PD-1 antikoru olan pembrolizumab, tümör PD-L1 boyanması % 50 veya daha

yüksek olan hastalarda 1. sıra tedavide sitotoksik kemoterapinin yerini almıştır. Ayrıca

KEYNOTE-189 ve KEYNOTE-407 çalışmalarında, 1. sıra tedavide tüm PD-L1 boyanma

düzeylerinde kemoterapi ile pembrolizumab kombinasyonu ile sağkalım avantajı olduğu

gösterilmiştir. Bu çalışmalarda hastaların % 70'inden fazlasında hastalık kontrolü

sağlanmasına karşın, tam yanıtlar oldukça nadirdir. Biz burada, pembrolizumab ve dosetaksel

kombinasyonu ile patolojik tam yanıt görülen bir metastatik KHDAK olgusunu ve takip

sürecini sunuyoruz.

Vaka Sunumu

Elli yedi yaşında erkek hasta KHDAK tedavisi için kliniğimize başvurdu. Hastanın ilk

değerlendirmesinde 8x4.5 cm'lik bir akciğer kitlesi ve 2 cm çapında adrenal metastazı vardı.

Altıncı kür tedaviden sonra akciğer lezyonu 3.8x3.2 cm'ye geriledi ve adrenal metastaz

tamamen kayboldu. Grad 2 hipotiroidizm dışında belirgin bir advers etki görülmedi. Üç kür

daha pembrolizumab monoterapisi verilmesinden sonra, görüntülemede akciğer lezyonunun

stabil olduğu görüldü. Pozitron emisyon tomografi taramasında tam metabolik cevabın

konfirme edilmesinden sonra pembrolizumab tedavisi kesildi. Hasta multidisipliner toraks

konseyinde tartışıldı ve hastaya küratif hedefle akciğer lobektomisi yapıldı. Rezeksiyon

patolojisi, patolojik tam yanıtla uyumlu olup canlı tümör hücresi izlenmedi. Hastaya adjuvan

kemoterapi verilmedi. Hasta ameliyattan bir yıl sonra takiplerine devam etmekte olup, halen

tam remisyonda izlenmektedir.

Tartışma

İmmünoterapi ve kemoterapi kombinasyonu, metastatik KHDAK'de% 40'dan fazla yanıt

oranı ile ilişkilidir. Bununla birlikte, yanıtlı olgularda cerrahi sonuçlara ilişkin veriler oldukça

kısıtlıdır. Olgumuzda görüntülemede kısmi cevap saptanmasına karşın patolojik incelemede

tam yanıt görülmesi ilginç bir noktadır. Literatürde, kemoterapi ve pembrolizumab

kombinasyonuna tam yanıt veren benzer bir olgu daha vardır ancak bizim olgumuzdan farklı

olarak bu olgu bir evre IIIA KHDAK vakasıdır.

Sonuç

Sonuç olarak, metastatik KHDAK’de kemoterapi ve immünoterapi kombinasyonu etkili ve

güvenli bir tedavi seçeneğidir. Ayrıca, vakamızda görüldüğü gibi, özellikle başlangıçta

oligometastatik hastalığı olup kombinasyon tedavisine iyi yanıt verenlerde, sonuçların

iyileştirilmesi için küratif cerrahi uygulanabileceğine inanıyoruz.

Anahtar Kelimeler: immünoterapi, KHDAK, pembrolizumab, kombinasyon

Page 4: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-003 İmmunoterapi Sonrası Kolit Gelişen Akciğer Adenokanserli Olgu Birol Yildiz, İsmail Erturk, Ramazan Acar, Nuri Karadurmus

Gülhane Eğitim ve Araştırma Tıbbi Onkoloji, Ankara

GİRİŞ: Küçük hücreli dışı akciğer kanserinin (KHDAK) standart tedavisinde platin bazlı

kombinasyon ile sağkalım sonuçları tatmin edici boyutlarda değildi. PD-1 ve PD-L1'a karşı

geliştirilen monoklonal antikorlarla KHDAK'da uzun süre devam eden yanıtlar elde

edilmiştir. Birer PD-1 inhibitörü olan nivolumab ve pembrolizumab yakın zamanda KHDAK

tedavisinde onay almıştır. PD-1, PD-L1 inhibitörleri ile kemoterapinin kombine kullanılması

bu başarının daha da artmasını sağlamıştır. Başarılarının yanında immün sistemi aktive

etmeleri nedeniyle yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. Bizde size immunoterapi tedavisi

sonrası kolit gelişen bir olgumuzu paylaşmak istedik.

OLGU: 53 yaşında erkek hasta KHDAK tanısıyla başvuran olgumuzda karaciğer ve surrenal

metastazı olması nedeniyle EGFR, ALK, ROS-1 mutasyonları planlandı. Tüm

mutasyonlarımız negatif gelen hastamıza cisplatin ve pemetrexed tedavisi başlandı. Tedavi

sonrası 6. Kür kontrol PET/CT de hastamızda progresyon olduğu rapor edildi. Hastamız kendi

imkanı ile temin ettiği pembrolizumab tedavisi almaya başladı. 3 kür sonrası alınan PET/CT

görüntülemesinde parsiyel cevap olduğu rapor edildi. Tedaviye devam edilen hastanın 4. Kür

tedavisi sonrası şiddetli karın ağrısı, günde 5-6 defa olan ishal yakınması olmaya başladı.

Hastaya yatış yapıldı. IV mayi replasmanı planlandı. Gaita mikroskobisi, parazitik incelemesi

yapıldı. Loperimid tedavisi başlandı. Yakınmaları aynı düzeyde devam etmesi nedeniyle

Prednizolon 0.5 mg/kg olacak şekilde başlandı. 3 gün içerisinde yakınmaları devam etmesi

nedeniyle kolonoskopisi planlandı. Kolonoskopisi sonrası hastanın yaygın kolit ile uyumlu

bulguları olduğu rapor edildi. Hastanın prednizolon tedavisi 1mg/kg ‘ a çıkıldı, atropin ve

budesonid tedavisine eklendi. Hastanın yakınmaları grade 2 den grade 1’e geriledi. Tedavileri

azaltılarak kesildi. Hasta halen pembrolizumab tedavisi almakta ve kolit yanetkisi ile tekrar

karşılaşılmadı.

SONUÇ: İmmunoterapi tedavileri hastalarda sağkalımı arttıran ve yan etkileri başarılı

yönetilebilen tedavilerdir

Anahtar Kelimeler: İmmunoterapi, Akciğer Kanseri, Kolit

Page 5: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-004 Cilt metastazı gelişen küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanılı hasta

Melih Simsek1, Ali Yılmaz2, Mehmet Bilici2, Salim Başol Tekin2 1Yozgat Şehir Hastanesi, Yozgat 2Atatürk Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Medikal Onkoloji Bilim Dalı, Erzurum

Akciğer kanseri, tüm dünyada en sık görülen kanser olup yıllık yaklaşık 1.8 milyon yeni olgu

ve yaklaşık 1.6 milyon ölüme neden olmaktadır. Küçük hücreli dışı (KHDAK) (%85) ve

küçük hücreli (KHAK) (%15) akciğer kanseri olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır.

KHDAK de kendi içinde adenokarsinom, skuamöz hücreli karsinom ve büyük hücreli

karsinom olarak sınıflanmaktadır. Olguların yarıdan fazlasında tanı anında metastaz

saptanırken, yaklaşık yarısında klinik seyir sırasında metastaz gelişmektedir. En sık metastaz

bölgeleri sinir sistemi, kemik, karaciğer, solunum sistemi ve adrenal bezler olmaktadır. Çoklu

sıra tedaviler uygulanmasının bir sonucu olarak, KHDAK’de heterojen bir klinik seyir

görülmektedir. Biz de, ileri evre KHDAK tanılı, klinik seyri sırasında cilt metastazı gelişen

olgumuzu paylaşmak istedik.

OLGU: Eylül 2015’te skuamöz hücreli KHDAK tanısı konan, 59 yaşındaki hastanın, 30

paket/yıl sigara içme öyküsü mevcutmuş. Hasta, tanıdan yaklaşık 5 yıl önce sigarayı bırakmış.

Tanı anında evre 3 olan hastaya, kemoradyoterapi sonrasında iki kür paklitaksel-karboplatin

uygulanıp izleme alınmış. Hastada Mayıs 2016’da progresyon saptanmış. Üç kür gemsitabin-

sisplatin rejimi uygulanan hastada progresif hastalık olması üzerine hastaya Aralık 2016’da

vinorelbin-sisplatin başlanmış. İki kür sonunda hızlı bir progresyon görülünce üçüncü sıra

tedavi olarak Nisan 2017’de tek ajan dosetaksel başlanmış. Üç kür sonunda sistemik

progresyonu olan hastanın sol lomber bölgede ortaya çıkan yaklaşık 5 cm çapındaki cilt

lezyonundan alınan biyopsi sonucu KHDAK metastazı olarak raporlanmış. Bunun üzerine

hastaya Temmuz 2017’de dördüncü sıra tedavi olarak etoposid-sisplatin rejimi başlanmış.

Dört kür sonunda yine progresyon saptanan, ECOG PS 1 olan hastaya, beşinci sıra tedavide

Aralık 2017’de haftalık paklitaksel-karboplatin rejimi başlanmış. Bu tedavi altında genel

durumu bozulan ve akut böbrek yetersizliği gelişen hasta destek tedavi amaçlı yatırılmış.

Hasta Nisan 2018’de vefat etmiş.

SONUÇ: KHDAK’de metastazlar sık görülmekle birlikte, cilt metastazı ile daha ender

karşılaşılmaktadır. Bizim olgumuzda da olduğu gibi, PS iyi olduğu sürece, ileri evre KHDAK

tanılı hastalarda kombine kemoterapi rejimleri ile sağkalım katkısı sağlanabilmektedir. İleride

immünoterapi ve hedefe yönelik tedavilerle bu sağkalımların daha da uzaması

beklenmektedir.

Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, cilt metastazı, kemoterapi.

Page 6: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-005 Küçük Hücre Dışı Akciğer Kanserinde Albumin, Globulin ve Albumin-Globulin OranIarının Prognozla İlişkisi Burak Bilgin, Mehmet Ali Nahit Şendur, Mutlu Hızal, Didem Şener Dede, Muhammet Bülent Akıncı, Bülent Yalçın

Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi, Tıbbi Onkoloji

GİRİŞ: Akciğer kanseri en sık kanser ilişkili ölümlere neden olan kanserlerden biridir. Tüm

akciğer kanseri olgularının çoğunluğunu küçük hücre dışı akciğer kanseri (KHDAK)

oluşturur. Albumin ve globulin inflamasyonu yansıtan belirteçler olmakla birlikte özellikle

albumin nutrisyonel düzeyide yansıtabilir. Birçok kanser türünde yapılmış çalışmalar sonucu

yüksek albumin ve düşük globulinin iyi prognozla seyrettiği gösterilmiştir. Özellikle

albuminin birçok faktörden etkilenmesi sebebiyle albumin-globulin oranının inflamasyonla

ilişkisinin daha sıkı olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada KDHAK’de albumin, globulin ve

albumin-globulin oranının (AGO) prognostik öneminin araştırılması hedeflenmiştir.

METOD: Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Medikal Onkoloji Kliniğinde 2008–2015

yılları arasında takipli KDHAK hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların

tanı anındaki albumin, globulin ve vücüt kitle indeksleri (VKI) belirlendi. Albumin, globulin

ve AGO için eşit değer sırasıyla 3,5, 3 ve 1,2 olarak kabul edildi. Faktörlerin sağkalım üzerine

etkisi log-rank testi kullanılarak incelendi. Çok değişkenli analizde, önceki analizde belirlenen

faktörler kullanılarak sağkalımı öngörmede bağımsız faktörler Cox regresyon

analizi kullanılarak hesaplandı. Tip-1 hata düzeyinin %5’in altında olduğu durumlar

istatistiksel anlamlı olarak yorumlandı.

SONUÇLAR: Toplam 152 çalışmaya dâhil edildi. Hastaların medyan yaşı 62,5 olarak

bulundu. Hastaların %45,7 adenokanser, %42’4’ü ise SCC altgrubunda bulundu. Tanı anında

hastaların %73’u ECOG 0–1 iken %27’sinin ECOG değeri 2 ve üzerindeydi. Tüm grup için

medyan genel sağkalım (mGS) 7,6 ay olarak bulundu. Hastaların demografik özellikleri tüm

gruplar için benzerdi. Tanı albumin düzeyi 3,5 ve üzerinde olan grupta mGS 3,5 ve altına göre

anlamlı daha iyi saptandı (mGS; Albumin ≥3,5:9,1 ay-albumin < 3,5:6,5 ay,

p=0,0001). Globulin ve AGO düzeylerinde ise istatistiki olarak anlamlı fark saptanmamakla

birlike globulin düzeyi 3’ün altında olan ve AGO ≥ 1,2 olan hastalarda numerik olarak

sağkalım daha iyi saptandı.

TARTIŞMA: İnflamasyon, KDHAK dâhil bir çok kanserde kötü prognozla ilişkilidir.

Albumin ve globulin kronik inflasmayonu yansıtan parametreler olup özellikle albumin

birçok durumdan etkilenebilmektedir. AGO kullanılarak inflamasyon durumunun tek başına

albümin ve globulinden daha iyi şekilde yansıtılması hedeflenmiştir. Albumin düzeyi yüksek

olanların sağkalımı anlamlı olarak daha iyi bulunmakla birlikte globulin ve AGO’na göre

istatistiki anlamlı fark gözlenmemiş olmasının nedeni hasta sayısının azlığı olabilmektedir.

Daha fazla hasta sayısı ile yapılacak araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır

Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, albumin, globulin, küçük hücre dışı

Page 7: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-006 Konsolidasyon Kemoterapisi Verilen Lokal İleri Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserli Hastalarda Kemoterapi Rejimine Bağlı Etkinlik ve Yan Etki Değerlendirmesi İrem Bilgetekin

Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji

Anabilim Dalı,Ankara

GİRİŞ-AMAÇ: Rezeke edilemeyen lokal ileri akciğer kanseri tedavisinde konsolidasyon

kemoterapisi rejimi açısından optimal tedavi bilinmemektedir. Bazı rejimler artmış toksisite

ile ilişkili olabilir. Çalışmamızda konsolidasyon kemoterapisi almış olan hastalar arasında

kemoterapi rejimine bağlı etkinlik ve güvenlik farklarını araştırmayı amaçladık.

GEREÇ-YÖNTEM: Dr. Hastanemiz Tıbbi Onkoloji Kliniğinde Ekim 2009 ve Ekim 2018

tarihleri arasında rezeke edilemeyen lokal ileri akciğer kanseri nedeniyle eş zamanlı

kemoradyoterapi sonrası konsolidasyon kemoterapisi alan 104 hastanın tanımlayıcı ve

güvenlik verileri değerlendirildi.

BULGULAR: Ortanca yaşları 63 (aralık; 42-82) olan 104 hastanın çoğunluğu erkek (%

90.4/% 9.6) idi. Histolojik tip açısından skuamöz hücreli kanser (%54.8) adenokansere

(%40.4) göre daha fazlaydı. Evre 3a (%51) ve evre 3b (%49) hasta sayısı yaklaşıktı.

Radyoterapi eşzamanlı verilen kemoterapi rejimleri içinde en sık karboplatin paklitaksel (%

63.5) verilmişti. Konsolidasyon kemoterapisinde de karboplatin paklitaksel (% 68.4) rejimi

daha çok seçilmişti. Yanıt değerlendirmesi yapılabilen 99 hastadan 5’inde (% 4.8) tam yanıt,

63 (% 60) hastada parsiyel yanıt, 24 (% 22.9) hastada stabil hastalık ve 7 (% 6.7) hastada

progresif hastalık elde edildi. Tüm popülasyonda bulantı % 73.3, kusma % 36.2, halsizlik %

73.3, ishal % 6.7, mukozit % 31.4,stomatit % 21.9, nöropati % 24.8, kreatinin yüksekliği %

6.7, tüm derecelerde nötropeni % 52.4, febril nötropeni % 9.5, tüm derecelerde

trombositopeni % 18.1 ve anemi % 28.6 olarak saptandı. Sisplatin etoposid alan grup ile

karboplatin paklitaksel alan grup arasında yan etki bakımından hiç fark yoktu. Ortanca 15.7

(2-68) aylık izlemde tüm hastaların progresyonsuz sağkalımı 14.2 ay (aralık 3.6-24.3;st E 3.2)

ve genel sağkalımı 23 ay (aralık 20.3-25.6;st E 1.3) olarak saptandı. İki grup arasında

progresyonsuz ve genel sağkalım açısından fark yoktu (P>0.05).

TARTIŞMA-SONUÇ: Konsolidasyon kemoterapisinin amacı dolaşan tümör hücrelerini

eradike ederek sistemik kontrolü sağlamaktır. Literatürde platin bazlı olmak üzere farklı

kombinasyon ve sayılarda konsolidasyon çalışmaları mevcuttur. Bizim çalışmamızda

karboplatin bazlı ve sisplatin bazlı konsolidasyon rejimleri arasında hem toksisite hem de

progresyonsuz ve genel sağkalım açısından fark saptanmamıştır. Daha geniş sayıda hasta

alımı ile yapılacak çalışmalar güncel verileri değiştirebilir.

Anahtar Kelimeler: Akciğer Kanseri, Konsolidasyon Kemoterapisi,Yan etki

Page 8: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-007 Wheezing ve solunum yetmezliği ile başvuran yaygın endobronşiyal rektum kanseri metastazı olgusu

Ece Yetişkin1, Serap Argun Barış1, Kazım Uygun2, İlknur Başyiğit1 1Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kocaeli 2Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Anabilim Dalı, Kocaeli

GİRİŞ: Akciğer dışı tümörlerin endobronşiyal metastazlarına nadiren rastlanmaktadır.

Endobronşiyal tümörlerin sadece % 1, 1’i metastatiktir. Burada wheezing ile başvuran ve

sonrasında solunum yetmezliği gelişen yaygın endobronşiyal metastazı yapan rektum kanseri

olgusu sunulmaktadır.

OLGU: 63 yaşında kadın hasta, 2 aydır süren öksürük ve nefes darlığı ile polikliniğimize

başvurdu. Hasta 8 ay önce rektum kanseri nedeniyle opere edilmişti. Operasyondan sonra

adjuvan kemoterapi (FOLFIRI- irinotekan and lökovorin) almıştı. Fizik muayenesinde

wheezing ve yaygın ronküs işitildi. Posteroanterior akciğer grafisinde her iki akciğerde yamalı

infiltrasyon alanları mevcuttu. PET/BT’de akciğer parankiminde yaygın nodüler lezyonlar ve

artmış metabolik aktivite saptandı. Bu bulgular rektum kanserinin akciğer metastazı ile

uyumluydu. Bronkoskopik değerlendirmede; trakeanın distalinde ve her iki ana bronşta

yaygın mukozal infiltrasyon ve çok sayıda, değişen boyutlarda polipoid lezyonlar olduğu

görüldü (Resim 1). Histopatolojik tanı rektum kanserinin metastazı olarak raporlandı.

İmmunohistokimyasal boyama ile sitokeratin 20 (CK20) ve kaudal-tip homeobox

transkripsiyon faktör 2 (CDX2) güçlü pozitif olup tiroid transkripsiyonel faktör 1 (TTF-1)

negatif olması sonucu rektum kanserinin metastazı olduğu doğrulandı. Onkolojik medikal

tedaviye devam edildi ve radyoterapi planlandı. Metastaz tanısı konulduktan 2 ay sonra

progresif nefes darlığı ve göğüs ağrısı ile acil servise başvuran hastaya pulmoner emboli

klinik şüphesinini yüksek olması nedeniyle toraks tomografisi çekildi. Toraks tomografisinde

pulmoner emboli saptanmamakla birlikte metastatik peribronşial lezyonların artmış olduğu,

septal kalınlaşma ve endobronşiyal polipoid lezyonların mevcut olduğu görüldü. Bu bulgular

lenfanjitik karsinom ve endobronşiyal metastazla uyumlu idi. Arteryal kan gazı analizinde

hastanın hiperkapnik solunum yetmezliği (ph: 7, 30 ve paCO2: 56mmHg) mevcuttu. Hastada

bilinç kaybı gelişmesi üzerine, hasta entübe edildi ve yoğun bakım ünitesinde tedavisine

devam edildi. Yoğun bakımdaki tedavisinin yedinci gününde hasta vefat etti.

SONUÇ: Altta yatan primer malignitesi olan hastalarda semptom varlığında endobronşiyal

metastaz olasılığı ekarte edilmeli ve hastaya bronkoskopik girişim planlanmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Endobronşiyal metastaz, rektum kanseri, solunum yetmezliği, wheezing

Page 9: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-008 Larinks karsinomu ve nadir görülen plevranın dev soliter fibröz tümörü tanılı olgu Ayşe Demirci

Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Kliniği, Sakarya

AMAÇ: Plevranın soliter fibröz tümörü (SFT) yavaş büyüyen ve dev boyutlara ulaşabilen

nadir görülen bir neoplazidir. Plevral tümörlerin %5’ini oluşturur ve lokalize mezenkimal

tümördür. İmmünhistokimyasal olarak vimentin ve CD34 pozitif olup sitokeratin negatif

olmasıyla mezotelyomadan ayrımı yapılır. Sıklıkla asemptomatiktir.Temel tedavisi cerrahi

olarak çıkarılmasıdır. Burada özgeçmişinde kür sağlanmış larinks karsinomu öyküsü olan ve

takibinde dev akciğer kitlesi ile SFT tanısı alan bir olguyu sunduk.

OLGU: 71 yaş erkek hasta, 4 yıl önce erken evre larinks squamöz hücreli karsinom tanısı alıp

total larinjektomi yapılmış.Postoperatif radyoterapi alan hastada kür sağlanarak takibe

alınmış.Takibinin 30.ayında PAakciğer grafi ve toraks tomografisinde sağ akciğerde kitle

saptanmış.PET CT’sinde sağ hemitoraks bazalde 14,8x8,4 cm akciğer parankimi ve plevral

yüzlerle net olarak ilişkisi şekillendirilemeyen nodüler görünüm (SUVmax:3,9) sağ hiler ve

üst mediasten bölgesinde büyüğü 1,5 cm (SUVmax:5,4) olan lenf nodları izlenmiş.Bu

bulgularla hastaya metastaz ya da primer akciğer kanseri ön tanısı ile kitle biyopsisi

yapılmış.İlk biyopside küçük hücreli dışı karsinom lehine gelen hastada tümör alttipi

belirlenemediği için tekrar biyopsi yapılmış.İkinci biyopsisinde iğsi yapıda oval nükleuslu

hücreler izlenmiş.İmmünohistokimyasal boyamada CD34 ve vimentin pozitif olan hastada

PanCK, TTF1, P63, HMWCK, S-100, Desmin, Kalretinin, SMA ve WT-1 ile boyanma

izlenmemiş.Bu bulgularla ön planda SFT düşünülmüş.Hasta bu tanıdan sonra tedaviyi

reddetmiş ve tekrar kontrollere gelmemiş.On dokuz ay sonrasında polikliniğimize nefes

darlığı şikayetiyle başvurdu.Fizik muayenesinde ECOG PS:2 ve dispneik olan hastanın

solunum sesleri sağ orta-bazalde alınamıyordu.Laboratuar tetkiklerinde hemogramı ve

biyokimyasal parametreleri normaldi.PET CT’sinde sağ hemitoraksta sağ akciğer alt-orta lobu

totale yakın kaplayan heterojen dansitede 16x18cm kitle (suvmax:8,9) saptandı(resim 1:PET

CT).Kitle mediastinel yapıları sol tarafa deplase etmişti.Operasyon açısından Göğüs

Cerrahisine danışılan hastaya karşı akciğerde şüpheli enfeksiyon bulguları olması ve hastanın

performans düşüklüğü olması nedeniyle operasyon düşünülmedi.İnoperabl kabul edilen

hastaya sunitinib başlanmasına karar verildi fakat geri ödeme sorunu nedeniyle

başlanamadı.Hastaya Temazolamid 200 mg/m2 başlanmasına karar verildi.

SONUÇ: Larinks kanseri sigara ile ilişkili kanserlerin başında gelmektedir.Akciğer

malignitelerinden sıklıkla squmöz hücreli karsinom ile birlikte görülür. Burada sigara ile

ilişkisi olmayan ve larinks karsinomuna eşlik eden nadir görülen bir neoplazi olan soliter

fibröz tümörlü vakayı sunduk.Literatürde larinks kanseri, mesane kanseri ve akciğerde malign

fibröz histiositomu olan sadece bir vakaya rastlandı fakat larinks karsinomu soliter fibröz

tümör birlikte olan vaka bulunmamaktadır.

Anahtar Kelimeler: soliter fibröz tümör, larinks karsinomu, plevra

Page 10: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-009 Birinci basamakta pemetreksed verilen küçük hücreli dışı akciğer adenokanser tanılı hastalarda sistemik inflamasyon indeksi kemoterapiye cevabı ve idame tedaviyi predikte eder mi? Fatma Buğdaycı Başal

Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji

Anabilim Dalı, ANKARA

GİRİŞ-AMAÇ: Metastatik akciğer adenokanser tanılı hastalarda birinci basamakta idame

pemetreksed tedavisi sağkalım avantajı sağlamaktadır. Artan Sistemik İnflamasyon İndeksi

(Sİİ) birçok malignitede kötü prognoz ve tedaviye cevap ile ilişkilidir. Çalışmamızda ilk

basamakta pemetreksed verilen adenokanser tanılı hastaların Sİİ ile tedaviye cevap ve idame

tedavinin ilişkisi araştırılmıştır.

GEREÇ-YÖNTEM: Merkezimizde Ocak 2010 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında akciğer

adenokarsinomu histolojisine sahip ve metastatik birinci basamakta platin-pemetreksed

tedavisi uygulanan 65 hasta retrospektif olarak incelendi.

BULGULAR: Kırkdokuzu erkek (%75.4). 65 hastanın ortanca yaşı 60 (38-77) idi. On altı

hasta (%24.6) hiç sigara içmemişken 28 hasta (%43.1) tanı anında aktif içici idi. Tanı anında

53 hasta (%81.5) metastatik iken 10 hasta (%15.4) tanı anında evre 3 hastalığa sahipti ve

definitif kemoradyoterapi uygulanmıştı. Hastalarda metastatik alanlar; lenf nodu (n=38,

%58.5), karşı akciğer (n=28, %43.1), kemik (n=27, %41.5), beyin (n=26, %40), sürrenal

(n=13, %20), karaciğer (n=9, %13.8), plevra (n=8, %11.5) idi. Ortalama platin-pemetreksed

kür sayısı 4.7 (1-6) olup idame pemetreksed verilen 32 (%49.2) hastanın ortanca kür sayısı

5.7 (1-20) olarak saptandı. Değerlendirme yapılabilen 57 hastanın yanıtları sırasıyla parsiyel

yanıt, stabil hastalık ve progrese hastalık; 25 (%38.5), 18 (%27.7), 14 (%21.5) idi. Hastaların

median 13 aylık (2-44) izlemde; progresyonsuz sağkalımı 9 ay (aralık 6.8-11.1; St E 1.07) ve

genel sağkalımı 13 ay (aralık 9.7-16.2;st E 1.6) olarak saptandı.

İdame pemereksed alan hastaların progresyonsuz sağkalımına göre yapılan ROC analizinde

progresyonsuz sağkalımı predikte eden optimal cut off değeri Sİİ için 743tü ve Sİİ<743

olanlarda median progresyonsuz sağkalım 7±2,7 ay iken Sİİ≥743 olanlarda 5±1,7 ay olup

anlamlı fark yoktu (p>0.05). Tedavi yanıtına göre yapılan analizde de Sİİ 173 cut off değerine

göre gruplar arasında fark yoktu (p>0.05).

TARTIŞMA-SONUÇ: Sistemik inflamasyon indeksi, metastatik akciğer kanser tanılı ilk

basamakta pemetreksed alan hastalarda tedavi yanıtı ve idame pemtreksed için prediktif

değildir. Power analizine göre örneklem sayısının yetersiz olması sonuçları negatif etkilemiş

olabilir. Daha geniş hasta sayısı ile analiz yapılması planlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Akciğer Adenokarsinoma, İdame Pemetreksed, Sistemik İnflamatuar

İndeks

Page 11: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-010 Opere Akciğer Kanserli Hastalarımızın Klinik-Patolojik Özellikleri: Tek Merkez Deneyimi

Hacer Demir1, Şule Çilekar2, İsmail Beypınar1, Ahmet Dumanlı3 1Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Tıbbi Onkoloji B.D, Afyonkarahisar 2Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Göğüs hastalıkları A.B.D, Afyonkarahisar 3Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Göğüs Cerrahisi A.B.D, Afyonkarahisar

GİRİŞ: Günümüzde akciğer kanseri tüm dünyada kansere bağlı ölüm nedenleri arasında ilk

sırada yer almakta ve önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmektedir. Küçük hücreli dışı

akciğer kanseri (KHDAK) tüm akciğer kanser tanılarının yaklaşık %85’ini oluşturmaktadır.

Erken evre yakalanabilen %5' lik hasta grubunda da cerrahi rezeksiyon küratif tedavi seçeneği

olup 5 yılllık sağkalım %70’in üzerine çıkabilmektedir. Çalışmamızda hastanemizde erken

evre tanı koyabildiğimiz, opere olan ve operasyon sonrası takip ettiğimiz hastaları, bu

hastalarla ilgili tedavi deneyimlerimizi paylaşmayı amaçladık.

GEREÇ-YÖNTEM: Hastanemiz Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesinde,

Onkoloji kliniğinde 2012-2018 yılları arasında akciğer kanseri tanısı ile takip edilen 1200

hasta dosyası taranmış, erken evre opere edilmiş 40 hastaya ulaşılmış ve bunlar arsında

düzenli takibe gelen ve dosya verilerine ulaşılabilen 20 opere akciğer kanserli hasta çalışmaya

dahil edilmiştir. Çalışmada SPSS ile hastaların tanımlayıcı istatistikleri yapılmış ve

progresyonsuz sağ kalımları hesaplanmıştır.

BULGULAR: Çalışmamızda 20 hastada median yaş 61,5 (30-77) idi. Hastaların 2'si (%25)

kadın, 18'i(%75) erkekti. En sık histolojik tip % 45 oran ile squamöz hücreli karsinomdu. 16

hastaya evreleme pozitif emisyon tomografi (PET) çekilmiş olup PET te N2 pozitif olan 9

hastada cerrahi sonrası lenf nodu metastatzı saptanmamıştır.4 hastada plevral invazyon vardı.

11 hastaya adjuvan kemoterapi, 4 hastaya adjuvan radyoterapi verildi. 9 hastaya sisplatin, 2

hastaya karboplatinli kombinasyon kemoterapileri uygulandı. Takiplerinde hastaların 4’ü

exitus oldu, bu hastalardan 2 si post operatif dönemde solunum yetmeliği nedeni ile, 1 hasta

seconder malignite nedeniyle 1 hastada akciğer kanseri nüksü nedeni ile exitus oldu.

Hastaların median OS süresi 11 ay (2-38), 3 yıllık sağkalım %50,4 idi

SONUÇ: Hastanemizde operable akciğer kanseri oranı literatürlere benzer şekilde %5

civarında saptanmıştır. Akciğer kanserli hastalarada erken evrede tanı konularak uygun

küratif cerrahi sonrasında adjuvan kemoterapi/radyoterapi uygulamalarıyla sağkalım belirgin

biçimde artmaktadır. Operasyon öncesi hastaların T ve N evrelemelerinin klavuzlara uygun

şekilde yapılması ve uygun hasta grubunda cerrahi rezeksiyon yapılması kür şansını

arttırmaktadır.

Anahtar Kelimeler: erken evre akciğer kanseri, cerrahi rezeksiyon,prognoz

Page 12: S-001immunoterapidernegi.org/akciger_bildiriler[1].pdf · S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi Dilek Erdem 1, Barış Okumuş 2 1Bahçeşehir

S-011 Plevral Efüzyon İle Başvuran Geç Nüks Renal Hücreli Karsinom Vakası Mustafa Altınbaş, Sema Türker, Doğan Yazılıtaş, Tülay Eren, Özlem Aydın İsak

Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hatanesi

PLEVRAL EFÜZYON İLE BAŞVURAN GEÇ NÜKS RENAL HÜCRELİ KARSİNOM

VAKASI

VAKA:

67 yaşında erkek hasta nefes darlığı nedeniyle 6 ay önce acil servise başvurmuştur. Toraks

tomografisi çekilen hastada bileteral plevral efüzyon saptanmıştır. Torasentez yapılan

hastanın gönderilen plevral mayi sitolojisinde malign hücreye rastlanmamıştır.

6 ay sonra Tıbbi Onkoloji polikliniğine başvurdu. Hastanın fizik muayenesinde batın sol

tarafta operasyon skarı mevcuttu. Çekilen yeni Torakoabdominal Tomografisinde mediastinal

lenfadenopati ve bileteral akciğerde büyüğü 5 cm çapta nodüller, pankreas kuyruk kesiminde

nodüler lezyon saptandı, görüntülemede sol böbrek izlenmedi. Hastanın anamnezinde de 10

yıl önce sol nefrektomi operasyonu hikayesi mevcuttu. Eski BT’sine göre akciğerdeki

nodüllerde %20 boyut artışı dışında diğer bulgular stabildi. Transtorasik ince iğne aspirasyon

biyopsi sonucu berrak hücreli epiteoid neoplazi ile uyumlu gelen hastanın 10 yıl önceki

nefrektomi operasyonu patoloji sonucunun da renal hücreli karsinom olduğu öğrenildi. Hasta

10 yıl sonra nüks etmiş berrak hücreli renal karsinom olarak kabul edildi, interferon tedavisi

başlandı.

SONUÇ:

Renal hücreli kanserin en sık metastaz yaptığı bölgeler akciğer, lenf nodları, kemik ve

karaciğerdir. Küratif amaçlı nefrektomi yapılan hastaların yaklaşık % 30'unda metastatik

hastalık nüksü gelişir. 5 yıllık hastalıksız bir aralık geç nüks popülasyonunu tanımlamak için

kullanılır. Geç nüksün en sık gözlendiği organ da akciğerdir. Akciğerdeki metastatik

lezyonların ayırıcı tanısında geç nüksler de göz önünde bulundurulmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Plevral efüzyon, Geç nüks, Renal Hücreli Kanser