Upload
others
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
S-001 Kemik metastazlı akciğer kanseri olgularında tek merkez denosumab deneyimi
Dilek Erdem1, Barış Okumuş2 1Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji, İstanbul 2İstinye Üniversitesi SMO Radyasyon Onkolojisi, İstanbul
AMAÇ: Denosumab, reseptör aktivatör nükleer faktör kappa B liganda (RANKL) karşı bir
monoklonal antikordur. Kemik rezorbsiyonunu inhibe eder böylece iskelet ilişkili olayları azaltır.
Güncel onkoloji pratiğinde kemik metastazlı akciğer kanseri tedavisinde endikasyonu olup
zoledronik asit yerine kullanılabilmektedir. Çalışmanın amacı kemik metastazı olan akciğer kanserli
hastalarda genel özelliklerin ve yan etki profilinin tanımlanmasıdır.
GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamız Temmuz 2014 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında akciğer ca
kemik metastazı tanısı alan 17 hastayı kapsamaktadır. Hastalar Samsun Medikalpark hastanesi tıbbi
onkoloji kliniğine akciğer kanseri nedeniyle başvuran hastalardı. Hasta verileri retrospektif olarak
hastane online verileri baz alınarak incelendi. En az 2 aydır denosumab kullanan akciğer kanseri
kemik metastazı tanılı hastalar çalışmaya dahil edildi.
BULGULAR: Tüm hastalar erkekti (n=17). Hastaların yaş ortalaması 66,8 yıl (34-84 yaş arası) idi.
Tüm hastalar küçük hücreli dışı akciğer kanseri idi. Altı hasta (% 35.2) skuamoz hücreli kanser iken
onbir hasta adenokarsinoma sahipti. İki hasta (% 11.7) dışında tüm hastalar tanıda metastatikti. Üç
hasta tanıdan sonra diğerleri ise tanıda kemik metastazına sahipti. Yedi hastada kemik dışında başka
metastatik odak vardı ve en sık metastatik odak karşı akciğer idi (% 57.1). Onbir adenokarsinom
hastasının 4’ünde EGFR mutasyonu görüldü (% 36), 2 hastada Ekzon 19 ve diğer 2 hastada da
Ekzon 21 mutasyonu saptandı. Bu hastalara hedefli tedavi verildi. Hastalara 2-33 ay olmak üzere
ortalama 6.5 ay denosumab verildi. 10 hastaya denosumab yanısıra radyoterapi uygulandı.
Denosumab alan hastaların 6’sı (% 35.2) daha önce zoledronik asit almış, böbrek yetmezliği nedeni
ile denosumab’a geçilmişti. Denosumab tedavisine başlarken kalsiyum, D vitamini, albümin gibi
parametreler incelendiği ve eksik olanlar tedaviye eklendiği için tedavi sırasında hipokalsemi
saptanmadı. Yine tedavi öncesi diş muayenesi tavsiye edilen ve tedavi sırasında diş çekim ve
tedavisi açısından dikkatli olmaları önerilen hastalarda osteonekroza rastlanmadı. Hastaların % 29.4
(5 hasta) tedavi esnasında öldü.
SONUÇ: Kemikler akciğer kanserinin sık metastaz yaptığı alanlardır. Kemik metastazları ağrı,
fraktür, hiperkalsemi, spinal kord kompresyonu gibi morbiditeler yaratır. Çalışmamızda denosumab
ile literatürün aksine hipokalsemi ya da osteonekroz görülmedi. Bu durum bazı hastalardaki takip
sürelerinin kısa olmasına bağlanabileceği gibi tedavi başında kalsiyum ve D vitamini gerekliliğinde
replase edilmesi sayesinde de olabilir. Kemik metastazlı akciğer kanserinde denosumab etkin ve
yan etkiler açısından olumlu bir seçenektir.
Anahtar Kelimeler: denosumab, akciğer, kanser
S-002 Pembrolizumab ve Kemoterapi Kombinasyonu ile Patolojik Tam Yanıt Gorülen Metastatik Akciğer Kanseri Olgusu
Deniz Can Güven1, Hakan Taban1, Gürkan Güner1, Ömer Dizdar2, Saadettin Kılıçkap2 1Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü, Medikal Onkoloji Bilim Dalı, Ankara, Türkiye 2Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü, Prevantif Onkoloji Bilim Dalı, Ankara, Türkiye
Giriş
İmmünoterapi, son yıllarda küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) tedavisinde çığır
açmıştır. Bir PD-1 antikoru olan pembrolizumab, tümör PD-L1 boyanması % 50 veya daha
yüksek olan hastalarda 1. sıra tedavide sitotoksik kemoterapinin yerini almıştır. Ayrıca
KEYNOTE-189 ve KEYNOTE-407 çalışmalarında, 1. sıra tedavide tüm PD-L1 boyanma
düzeylerinde kemoterapi ile pembrolizumab kombinasyonu ile sağkalım avantajı olduğu
gösterilmiştir. Bu çalışmalarda hastaların % 70'inden fazlasında hastalık kontrolü
sağlanmasına karşın, tam yanıtlar oldukça nadirdir. Biz burada, pembrolizumab ve dosetaksel
kombinasyonu ile patolojik tam yanıt görülen bir metastatik KHDAK olgusunu ve takip
sürecini sunuyoruz.
Vaka Sunumu
Elli yedi yaşında erkek hasta KHDAK tedavisi için kliniğimize başvurdu. Hastanın ilk
değerlendirmesinde 8x4.5 cm'lik bir akciğer kitlesi ve 2 cm çapında adrenal metastazı vardı.
Altıncı kür tedaviden sonra akciğer lezyonu 3.8x3.2 cm'ye geriledi ve adrenal metastaz
tamamen kayboldu. Grad 2 hipotiroidizm dışında belirgin bir advers etki görülmedi. Üç kür
daha pembrolizumab monoterapisi verilmesinden sonra, görüntülemede akciğer lezyonunun
stabil olduğu görüldü. Pozitron emisyon tomografi taramasında tam metabolik cevabın
konfirme edilmesinden sonra pembrolizumab tedavisi kesildi. Hasta multidisipliner toraks
konseyinde tartışıldı ve hastaya küratif hedefle akciğer lobektomisi yapıldı. Rezeksiyon
patolojisi, patolojik tam yanıtla uyumlu olup canlı tümör hücresi izlenmedi. Hastaya adjuvan
kemoterapi verilmedi. Hasta ameliyattan bir yıl sonra takiplerine devam etmekte olup, halen
tam remisyonda izlenmektedir.
Tartışma
İmmünoterapi ve kemoterapi kombinasyonu, metastatik KHDAK'de% 40'dan fazla yanıt
oranı ile ilişkilidir. Bununla birlikte, yanıtlı olgularda cerrahi sonuçlara ilişkin veriler oldukça
kısıtlıdır. Olgumuzda görüntülemede kısmi cevap saptanmasına karşın patolojik incelemede
tam yanıt görülmesi ilginç bir noktadır. Literatürde, kemoterapi ve pembrolizumab
kombinasyonuna tam yanıt veren benzer bir olgu daha vardır ancak bizim olgumuzdan farklı
olarak bu olgu bir evre IIIA KHDAK vakasıdır.
Sonuç
Sonuç olarak, metastatik KHDAK’de kemoterapi ve immünoterapi kombinasyonu etkili ve
güvenli bir tedavi seçeneğidir. Ayrıca, vakamızda görüldüğü gibi, özellikle başlangıçta
oligometastatik hastalığı olup kombinasyon tedavisine iyi yanıt verenlerde, sonuçların
iyileştirilmesi için küratif cerrahi uygulanabileceğine inanıyoruz.
Anahtar Kelimeler: immünoterapi, KHDAK, pembrolizumab, kombinasyon
S-003 İmmunoterapi Sonrası Kolit Gelişen Akciğer Adenokanserli Olgu Birol Yildiz, İsmail Erturk, Ramazan Acar, Nuri Karadurmus
Gülhane Eğitim ve Araştırma Tıbbi Onkoloji, Ankara
GİRİŞ: Küçük hücreli dışı akciğer kanserinin (KHDAK) standart tedavisinde platin bazlı
kombinasyon ile sağkalım sonuçları tatmin edici boyutlarda değildi. PD-1 ve PD-L1'a karşı
geliştirilen monoklonal antikorlarla KHDAK'da uzun süre devam eden yanıtlar elde
edilmiştir. Birer PD-1 inhibitörü olan nivolumab ve pembrolizumab yakın zamanda KHDAK
tedavisinde onay almıştır. PD-1, PD-L1 inhibitörleri ile kemoterapinin kombine kullanılması
bu başarının daha da artmasını sağlamıştır. Başarılarının yanında immün sistemi aktive
etmeleri nedeniyle yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. Bizde size immunoterapi tedavisi
sonrası kolit gelişen bir olgumuzu paylaşmak istedik.
OLGU: 53 yaşında erkek hasta KHDAK tanısıyla başvuran olgumuzda karaciğer ve surrenal
metastazı olması nedeniyle EGFR, ALK, ROS-1 mutasyonları planlandı. Tüm
mutasyonlarımız negatif gelen hastamıza cisplatin ve pemetrexed tedavisi başlandı. Tedavi
sonrası 6. Kür kontrol PET/CT de hastamızda progresyon olduğu rapor edildi. Hastamız kendi
imkanı ile temin ettiği pembrolizumab tedavisi almaya başladı. 3 kür sonrası alınan PET/CT
görüntülemesinde parsiyel cevap olduğu rapor edildi. Tedaviye devam edilen hastanın 4. Kür
tedavisi sonrası şiddetli karın ağrısı, günde 5-6 defa olan ishal yakınması olmaya başladı.
Hastaya yatış yapıldı. IV mayi replasmanı planlandı. Gaita mikroskobisi, parazitik incelemesi
yapıldı. Loperimid tedavisi başlandı. Yakınmaları aynı düzeyde devam etmesi nedeniyle
Prednizolon 0.5 mg/kg olacak şekilde başlandı. 3 gün içerisinde yakınmaları devam etmesi
nedeniyle kolonoskopisi planlandı. Kolonoskopisi sonrası hastanın yaygın kolit ile uyumlu
bulguları olduğu rapor edildi. Hastanın prednizolon tedavisi 1mg/kg ‘ a çıkıldı, atropin ve
budesonid tedavisine eklendi. Hastanın yakınmaları grade 2 den grade 1’e geriledi. Tedavileri
azaltılarak kesildi. Hasta halen pembrolizumab tedavisi almakta ve kolit yanetkisi ile tekrar
karşılaşılmadı.
SONUÇ: İmmunoterapi tedavileri hastalarda sağkalımı arttıran ve yan etkileri başarılı
yönetilebilen tedavilerdir
Anahtar Kelimeler: İmmunoterapi, Akciğer Kanseri, Kolit
S-004 Cilt metastazı gelişen küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanılı hasta
Melih Simsek1, Ali Yılmaz2, Mehmet Bilici2, Salim Başol Tekin2 1Yozgat Şehir Hastanesi, Yozgat 2Atatürk Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Medikal Onkoloji Bilim Dalı, Erzurum
Akciğer kanseri, tüm dünyada en sık görülen kanser olup yıllık yaklaşık 1.8 milyon yeni olgu
ve yaklaşık 1.6 milyon ölüme neden olmaktadır. Küçük hücreli dışı (KHDAK) (%85) ve
küçük hücreli (KHAK) (%15) akciğer kanseri olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır.
KHDAK de kendi içinde adenokarsinom, skuamöz hücreli karsinom ve büyük hücreli
karsinom olarak sınıflanmaktadır. Olguların yarıdan fazlasında tanı anında metastaz
saptanırken, yaklaşık yarısında klinik seyir sırasında metastaz gelişmektedir. En sık metastaz
bölgeleri sinir sistemi, kemik, karaciğer, solunum sistemi ve adrenal bezler olmaktadır. Çoklu
sıra tedaviler uygulanmasının bir sonucu olarak, KHDAK’de heterojen bir klinik seyir
görülmektedir. Biz de, ileri evre KHDAK tanılı, klinik seyri sırasında cilt metastazı gelişen
olgumuzu paylaşmak istedik.
OLGU: Eylül 2015’te skuamöz hücreli KHDAK tanısı konan, 59 yaşındaki hastanın, 30
paket/yıl sigara içme öyküsü mevcutmuş. Hasta, tanıdan yaklaşık 5 yıl önce sigarayı bırakmış.
Tanı anında evre 3 olan hastaya, kemoradyoterapi sonrasında iki kür paklitaksel-karboplatin
uygulanıp izleme alınmış. Hastada Mayıs 2016’da progresyon saptanmış. Üç kür gemsitabin-
sisplatin rejimi uygulanan hastada progresif hastalık olması üzerine hastaya Aralık 2016’da
vinorelbin-sisplatin başlanmış. İki kür sonunda hızlı bir progresyon görülünce üçüncü sıra
tedavi olarak Nisan 2017’de tek ajan dosetaksel başlanmış. Üç kür sonunda sistemik
progresyonu olan hastanın sol lomber bölgede ortaya çıkan yaklaşık 5 cm çapındaki cilt
lezyonundan alınan biyopsi sonucu KHDAK metastazı olarak raporlanmış. Bunun üzerine
hastaya Temmuz 2017’de dördüncü sıra tedavi olarak etoposid-sisplatin rejimi başlanmış.
Dört kür sonunda yine progresyon saptanan, ECOG PS 1 olan hastaya, beşinci sıra tedavide
Aralık 2017’de haftalık paklitaksel-karboplatin rejimi başlanmış. Bu tedavi altında genel
durumu bozulan ve akut böbrek yetersizliği gelişen hasta destek tedavi amaçlı yatırılmış.
Hasta Nisan 2018’de vefat etmiş.
SONUÇ: KHDAK’de metastazlar sık görülmekle birlikte, cilt metastazı ile daha ender
karşılaşılmaktadır. Bizim olgumuzda da olduğu gibi, PS iyi olduğu sürece, ileri evre KHDAK
tanılı hastalarda kombine kemoterapi rejimleri ile sağkalım katkısı sağlanabilmektedir. İleride
immünoterapi ve hedefe yönelik tedavilerle bu sağkalımların daha da uzaması
beklenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, cilt metastazı, kemoterapi.
S-005 Küçük Hücre Dışı Akciğer Kanserinde Albumin, Globulin ve Albumin-Globulin OranIarının Prognozla İlişkisi Burak Bilgin, Mehmet Ali Nahit Şendur, Mutlu Hızal, Didem Şener Dede, Muhammet Bülent Akıncı, Bülent Yalçın
Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi, Tıbbi Onkoloji
GİRİŞ: Akciğer kanseri en sık kanser ilişkili ölümlere neden olan kanserlerden biridir. Tüm
akciğer kanseri olgularının çoğunluğunu küçük hücre dışı akciğer kanseri (KHDAK)
oluşturur. Albumin ve globulin inflamasyonu yansıtan belirteçler olmakla birlikte özellikle
albumin nutrisyonel düzeyide yansıtabilir. Birçok kanser türünde yapılmış çalışmalar sonucu
yüksek albumin ve düşük globulinin iyi prognozla seyrettiği gösterilmiştir. Özellikle
albuminin birçok faktörden etkilenmesi sebebiyle albumin-globulin oranının inflamasyonla
ilişkisinin daha sıkı olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada KDHAK’de albumin, globulin ve
albumin-globulin oranının (AGO) prognostik öneminin araştırılması hedeflenmiştir.
METOD: Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Medikal Onkoloji Kliniğinde 2008–2015
yılları arasında takipli KDHAK hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların
tanı anındaki albumin, globulin ve vücüt kitle indeksleri (VKI) belirlendi. Albumin, globulin
ve AGO için eşit değer sırasıyla 3,5, 3 ve 1,2 olarak kabul edildi. Faktörlerin sağkalım üzerine
etkisi log-rank testi kullanılarak incelendi. Çok değişkenli analizde, önceki analizde belirlenen
faktörler kullanılarak sağkalımı öngörmede bağımsız faktörler Cox regresyon
analizi kullanılarak hesaplandı. Tip-1 hata düzeyinin %5’in altında olduğu durumlar
istatistiksel anlamlı olarak yorumlandı.
SONUÇLAR: Toplam 152 çalışmaya dâhil edildi. Hastaların medyan yaşı 62,5 olarak
bulundu. Hastaların %45,7 adenokanser, %42’4’ü ise SCC altgrubunda bulundu. Tanı anında
hastaların %73’u ECOG 0–1 iken %27’sinin ECOG değeri 2 ve üzerindeydi. Tüm grup için
medyan genel sağkalım (mGS) 7,6 ay olarak bulundu. Hastaların demografik özellikleri tüm
gruplar için benzerdi. Tanı albumin düzeyi 3,5 ve üzerinde olan grupta mGS 3,5 ve altına göre
anlamlı daha iyi saptandı (mGS; Albumin ≥3,5:9,1 ay-albumin < 3,5:6,5 ay,
p=0,0001). Globulin ve AGO düzeylerinde ise istatistiki olarak anlamlı fark saptanmamakla
birlike globulin düzeyi 3’ün altında olan ve AGO ≥ 1,2 olan hastalarda numerik olarak
sağkalım daha iyi saptandı.
TARTIŞMA: İnflamasyon, KDHAK dâhil bir çok kanserde kötü prognozla ilişkilidir.
Albumin ve globulin kronik inflasmayonu yansıtan parametreler olup özellikle albumin
birçok durumdan etkilenebilmektedir. AGO kullanılarak inflamasyon durumunun tek başına
albümin ve globulinden daha iyi şekilde yansıtılması hedeflenmiştir. Albumin düzeyi yüksek
olanların sağkalımı anlamlı olarak daha iyi bulunmakla birlikte globulin ve AGO’na göre
istatistiki anlamlı fark gözlenmemiş olmasının nedeni hasta sayısının azlığı olabilmektedir.
Daha fazla hasta sayısı ile yapılacak araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır
Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, albumin, globulin, küçük hücre dışı
S-006 Konsolidasyon Kemoterapisi Verilen Lokal İleri Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserli Hastalarda Kemoterapi Rejimine Bağlı Etkinlik ve Yan Etki Değerlendirmesi İrem Bilgetekin
Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji
Anabilim Dalı,Ankara
GİRİŞ-AMAÇ: Rezeke edilemeyen lokal ileri akciğer kanseri tedavisinde konsolidasyon
kemoterapisi rejimi açısından optimal tedavi bilinmemektedir. Bazı rejimler artmış toksisite
ile ilişkili olabilir. Çalışmamızda konsolidasyon kemoterapisi almış olan hastalar arasında
kemoterapi rejimine bağlı etkinlik ve güvenlik farklarını araştırmayı amaçladık.
GEREÇ-YÖNTEM: Dr. Hastanemiz Tıbbi Onkoloji Kliniğinde Ekim 2009 ve Ekim 2018
tarihleri arasında rezeke edilemeyen lokal ileri akciğer kanseri nedeniyle eş zamanlı
kemoradyoterapi sonrası konsolidasyon kemoterapisi alan 104 hastanın tanımlayıcı ve
güvenlik verileri değerlendirildi.
BULGULAR: Ortanca yaşları 63 (aralık; 42-82) olan 104 hastanın çoğunluğu erkek (%
90.4/% 9.6) idi. Histolojik tip açısından skuamöz hücreli kanser (%54.8) adenokansere
(%40.4) göre daha fazlaydı. Evre 3a (%51) ve evre 3b (%49) hasta sayısı yaklaşıktı.
Radyoterapi eşzamanlı verilen kemoterapi rejimleri içinde en sık karboplatin paklitaksel (%
63.5) verilmişti. Konsolidasyon kemoterapisinde de karboplatin paklitaksel (% 68.4) rejimi
daha çok seçilmişti. Yanıt değerlendirmesi yapılabilen 99 hastadan 5’inde (% 4.8) tam yanıt,
63 (% 60) hastada parsiyel yanıt, 24 (% 22.9) hastada stabil hastalık ve 7 (% 6.7) hastada
progresif hastalık elde edildi. Tüm popülasyonda bulantı % 73.3, kusma % 36.2, halsizlik %
73.3, ishal % 6.7, mukozit % 31.4,stomatit % 21.9, nöropati % 24.8, kreatinin yüksekliği %
6.7, tüm derecelerde nötropeni % 52.4, febril nötropeni % 9.5, tüm derecelerde
trombositopeni % 18.1 ve anemi % 28.6 olarak saptandı. Sisplatin etoposid alan grup ile
karboplatin paklitaksel alan grup arasında yan etki bakımından hiç fark yoktu. Ortanca 15.7
(2-68) aylık izlemde tüm hastaların progresyonsuz sağkalımı 14.2 ay (aralık 3.6-24.3;st E 3.2)
ve genel sağkalımı 23 ay (aralık 20.3-25.6;st E 1.3) olarak saptandı. İki grup arasında
progresyonsuz ve genel sağkalım açısından fark yoktu (P>0.05).
TARTIŞMA-SONUÇ: Konsolidasyon kemoterapisinin amacı dolaşan tümör hücrelerini
eradike ederek sistemik kontrolü sağlamaktır. Literatürde platin bazlı olmak üzere farklı
kombinasyon ve sayılarda konsolidasyon çalışmaları mevcuttur. Bizim çalışmamızda
karboplatin bazlı ve sisplatin bazlı konsolidasyon rejimleri arasında hem toksisite hem de
progresyonsuz ve genel sağkalım açısından fark saptanmamıştır. Daha geniş sayıda hasta
alımı ile yapılacak çalışmalar güncel verileri değiştirebilir.
Anahtar Kelimeler: Akciğer Kanseri, Konsolidasyon Kemoterapisi,Yan etki
S-007 Wheezing ve solunum yetmezliği ile başvuran yaygın endobronşiyal rektum kanseri metastazı olgusu
Ece Yetişkin1, Serap Argun Barış1, Kazım Uygun2, İlknur Başyiğit1 1Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kocaeli 2Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Anabilim Dalı, Kocaeli
GİRİŞ: Akciğer dışı tümörlerin endobronşiyal metastazlarına nadiren rastlanmaktadır.
Endobronşiyal tümörlerin sadece % 1, 1’i metastatiktir. Burada wheezing ile başvuran ve
sonrasında solunum yetmezliği gelişen yaygın endobronşiyal metastazı yapan rektum kanseri
olgusu sunulmaktadır.
OLGU: 63 yaşında kadın hasta, 2 aydır süren öksürük ve nefes darlığı ile polikliniğimize
başvurdu. Hasta 8 ay önce rektum kanseri nedeniyle opere edilmişti. Operasyondan sonra
adjuvan kemoterapi (FOLFIRI- irinotekan and lökovorin) almıştı. Fizik muayenesinde
wheezing ve yaygın ronküs işitildi. Posteroanterior akciğer grafisinde her iki akciğerde yamalı
infiltrasyon alanları mevcuttu. PET/BT’de akciğer parankiminde yaygın nodüler lezyonlar ve
artmış metabolik aktivite saptandı. Bu bulgular rektum kanserinin akciğer metastazı ile
uyumluydu. Bronkoskopik değerlendirmede; trakeanın distalinde ve her iki ana bronşta
yaygın mukozal infiltrasyon ve çok sayıda, değişen boyutlarda polipoid lezyonlar olduğu
görüldü (Resim 1). Histopatolojik tanı rektum kanserinin metastazı olarak raporlandı.
İmmunohistokimyasal boyama ile sitokeratin 20 (CK20) ve kaudal-tip homeobox
transkripsiyon faktör 2 (CDX2) güçlü pozitif olup tiroid transkripsiyonel faktör 1 (TTF-1)
negatif olması sonucu rektum kanserinin metastazı olduğu doğrulandı. Onkolojik medikal
tedaviye devam edildi ve radyoterapi planlandı. Metastaz tanısı konulduktan 2 ay sonra
progresif nefes darlığı ve göğüs ağrısı ile acil servise başvuran hastaya pulmoner emboli
klinik şüphesinini yüksek olması nedeniyle toraks tomografisi çekildi. Toraks tomografisinde
pulmoner emboli saptanmamakla birlikte metastatik peribronşial lezyonların artmış olduğu,
septal kalınlaşma ve endobronşiyal polipoid lezyonların mevcut olduğu görüldü. Bu bulgular
lenfanjitik karsinom ve endobronşiyal metastazla uyumlu idi. Arteryal kan gazı analizinde
hastanın hiperkapnik solunum yetmezliği (ph: 7, 30 ve paCO2: 56mmHg) mevcuttu. Hastada
bilinç kaybı gelişmesi üzerine, hasta entübe edildi ve yoğun bakım ünitesinde tedavisine
devam edildi. Yoğun bakımdaki tedavisinin yedinci gününde hasta vefat etti.
SONUÇ: Altta yatan primer malignitesi olan hastalarda semptom varlığında endobronşiyal
metastaz olasılığı ekarte edilmeli ve hastaya bronkoskopik girişim planlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Endobronşiyal metastaz, rektum kanseri, solunum yetmezliği, wheezing
S-008 Larinks karsinomu ve nadir görülen plevranın dev soliter fibröz tümörü tanılı olgu Ayşe Demirci
Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Kliniği, Sakarya
AMAÇ: Plevranın soliter fibröz tümörü (SFT) yavaş büyüyen ve dev boyutlara ulaşabilen
nadir görülen bir neoplazidir. Plevral tümörlerin %5’ini oluşturur ve lokalize mezenkimal
tümördür. İmmünhistokimyasal olarak vimentin ve CD34 pozitif olup sitokeratin negatif
olmasıyla mezotelyomadan ayrımı yapılır. Sıklıkla asemptomatiktir.Temel tedavisi cerrahi
olarak çıkarılmasıdır. Burada özgeçmişinde kür sağlanmış larinks karsinomu öyküsü olan ve
takibinde dev akciğer kitlesi ile SFT tanısı alan bir olguyu sunduk.
OLGU: 71 yaş erkek hasta, 4 yıl önce erken evre larinks squamöz hücreli karsinom tanısı alıp
total larinjektomi yapılmış.Postoperatif radyoterapi alan hastada kür sağlanarak takibe
alınmış.Takibinin 30.ayında PAakciğer grafi ve toraks tomografisinde sağ akciğerde kitle
saptanmış.PET CT’sinde sağ hemitoraks bazalde 14,8x8,4 cm akciğer parankimi ve plevral
yüzlerle net olarak ilişkisi şekillendirilemeyen nodüler görünüm (SUVmax:3,9) sağ hiler ve
üst mediasten bölgesinde büyüğü 1,5 cm (SUVmax:5,4) olan lenf nodları izlenmiş.Bu
bulgularla hastaya metastaz ya da primer akciğer kanseri ön tanısı ile kitle biyopsisi
yapılmış.İlk biyopside küçük hücreli dışı karsinom lehine gelen hastada tümör alttipi
belirlenemediği için tekrar biyopsi yapılmış.İkinci biyopsisinde iğsi yapıda oval nükleuslu
hücreler izlenmiş.İmmünohistokimyasal boyamada CD34 ve vimentin pozitif olan hastada
PanCK, TTF1, P63, HMWCK, S-100, Desmin, Kalretinin, SMA ve WT-1 ile boyanma
izlenmemiş.Bu bulgularla ön planda SFT düşünülmüş.Hasta bu tanıdan sonra tedaviyi
reddetmiş ve tekrar kontrollere gelmemiş.On dokuz ay sonrasında polikliniğimize nefes
darlığı şikayetiyle başvurdu.Fizik muayenesinde ECOG PS:2 ve dispneik olan hastanın
solunum sesleri sağ orta-bazalde alınamıyordu.Laboratuar tetkiklerinde hemogramı ve
biyokimyasal parametreleri normaldi.PET CT’sinde sağ hemitoraksta sağ akciğer alt-orta lobu
totale yakın kaplayan heterojen dansitede 16x18cm kitle (suvmax:8,9) saptandı(resim 1:PET
CT).Kitle mediastinel yapıları sol tarafa deplase etmişti.Operasyon açısından Göğüs
Cerrahisine danışılan hastaya karşı akciğerde şüpheli enfeksiyon bulguları olması ve hastanın
performans düşüklüğü olması nedeniyle operasyon düşünülmedi.İnoperabl kabul edilen
hastaya sunitinib başlanmasına karar verildi fakat geri ödeme sorunu nedeniyle
başlanamadı.Hastaya Temazolamid 200 mg/m2 başlanmasına karar verildi.
SONUÇ: Larinks kanseri sigara ile ilişkili kanserlerin başında gelmektedir.Akciğer
malignitelerinden sıklıkla squmöz hücreli karsinom ile birlikte görülür. Burada sigara ile
ilişkisi olmayan ve larinks karsinomuna eşlik eden nadir görülen bir neoplazi olan soliter
fibröz tümörlü vakayı sunduk.Literatürde larinks kanseri, mesane kanseri ve akciğerde malign
fibröz histiositomu olan sadece bir vakaya rastlandı fakat larinks karsinomu soliter fibröz
tümör birlikte olan vaka bulunmamaktadır.
Anahtar Kelimeler: soliter fibröz tümör, larinks karsinomu, plevra
S-009 Birinci basamakta pemetreksed verilen küçük hücreli dışı akciğer adenokanser tanılı hastalarda sistemik inflamasyon indeksi kemoterapiye cevabı ve idame tedaviyi predikte eder mi? Fatma Buğdaycı Başal
Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji
Anabilim Dalı, ANKARA
GİRİŞ-AMAÇ: Metastatik akciğer adenokanser tanılı hastalarda birinci basamakta idame
pemetreksed tedavisi sağkalım avantajı sağlamaktadır. Artan Sistemik İnflamasyon İndeksi
(Sİİ) birçok malignitede kötü prognoz ve tedaviye cevap ile ilişkilidir. Çalışmamızda ilk
basamakta pemetreksed verilen adenokanser tanılı hastaların Sİİ ile tedaviye cevap ve idame
tedavinin ilişkisi araştırılmıştır.
GEREÇ-YÖNTEM: Merkezimizde Ocak 2010 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında akciğer
adenokarsinomu histolojisine sahip ve metastatik birinci basamakta platin-pemetreksed
tedavisi uygulanan 65 hasta retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: Kırkdokuzu erkek (%75.4). 65 hastanın ortanca yaşı 60 (38-77) idi. On altı
hasta (%24.6) hiç sigara içmemişken 28 hasta (%43.1) tanı anında aktif içici idi. Tanı anında
53 hasta (%81.5) metastatik iken 10 hasta (%15.4) tanı anında evre 3 hastalığa sahipti ve
definitif kemoradyoterapi uygulanmıştı. Hastalarda metastatik alanlar; lenf nodu (n=38,
%58.5), karşı akciğer (n=28, %43.1), kemik (n=27, %41.5), beyin (n=26, %40), sürrenal
(n=13, %20), karaciğer (n=9, %13.8), plevra (n=8, %11.5) idi. Ortalama platin-pemetreksed
kür sayısı 4.7 (1-6) olup idame pemetreksed verilen 32 (%49.2) hastanın ortanca kür sayısı
5.7 (1-20) olarak saptandı. Değerlendirme yapılabilen 57 hastanın yanıtları sırasıyla parsiyel
yanıt, stabil hastalık ve progrese hastalık; 25 (%38.5), 18 (%27.7), 14 (%21.5) idi. Hastaların
median 13 aylık (2-44) izlemde; progresyonsuz sağkalımı 9 ay (aralık 6.8-11.1; St E 1.07) ve
genel sağkalımı 13 ay (aralık 9.7-16.2;st E 1.6) olarak saptandı.
İdame pemereksed alan hastaların progresyonsuz sağkalımına göre yapılan ROC analizinde
progresyonsuz sağkalımı predikte eden optimal cut off değeri Sİİ için 743tü ve Sİİ<743
olanlarda median progresyonsuz sağkalım 7±2,7 ay iken Sİİ≥743 olanlarda 5±1,7 ay olup
anlamlı fark yoktu (p>0.05). Tedavi yanıtına göre yapılan analizde de Sİİ 173 cut off değerine
göre gruplar arasında fark yoktu (p>0.05).
TARTIŞMA-SONUÇ: Sistemik inflamasyon indeksi, metastatik akciğer kanser tanılı ilk
basamakta pemetreksed alan hastalarda tedavi yanıtı ve idame pemtreksed için prediktif
değildir. Power analizine göre örneklem sayısının yetersiz olması sonuçları negatif etkilemiş
olabilir. Daha geniş hasta sayısı ile analiz yapılması planlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Akciğer Adenokarsinoma, İdame Pemetreksed, Sistemik İnflamatuar
İndeks
S-010 Opere Akciğer Kanserli Hastalarımızın Klinik-Patolojik Özellikleri: Tek Merkez Deneyimi
Hacer Demir1, Şule Çilekar2, İsmail Beypınar1, Ahmet Dumanlı3 1Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Tıbbi Onkoloji B.D, Afyonkarahisar 2Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Göğüs hastalıkları A.B.D, Afyonkarahisar 3Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi,Göğüs Cerrahisi A.B.D, Afyonkarahisar
GİRİŞ: Günümüzde akciğer kanseri tüm dünyada kansere bağlı ölüm nedenleri arasında ilk
sırada yer almakta ve önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmektedir. Küçük hücreli dışı
akciğer kanseri (KHDAK) tüm akciğer kanser tanılarının yaklaşık %85’ini oluşturmaktadır.
Erken evre yakalanabilen %5' lik hasta grubunda da cerrahi rezeksiyon küratif tedavi seçeneği
olup 5 yılllık sağkalım %70’in üzerine çıkabilmektedir. Çalışmamızda hastanemizde erken
evre tanı koyabildiğimiz, opere olan ve operasyon sonrası takip ettiğimiz hastaları, bu
hastalarla ilgili tedavi deneyimlerimizi paylaşmayı amaçladık.
GEREÇ-YÖNTEM: Hastanemiz Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesinde,
Onkoloji kliniğinde 2012-2018 yılları arasında akciğer kanseri tanısı ile takip edilen 1200
hasta dosyası taranmış, erken evre opere edilmiş 40 hastaya ulaşılmış ve bunlar arsında
düzenli takibe gelen ve dosya verilerine ulaşılabilen 20 opere akciğer kanserli hasta çalışmaya
dahil edilmiştir. Çalışmada SPSS ile hastaların tanımlayıcı istatistikleri yapılmış ve
progresyonsuz sağ kalımları hesaplanmıştır.
BULGULAR: Çalışmamızda 20 hastada median yaş 61,5 (30-77) idi. Hastaların 2'si (%25)
kadın, 18'i(%75) erkekti. En sık histolojik tip % 45 oran ile squamöz hücreli karsinomdu. 16
hastaya evreleme pozitif emisyon tomografi (PET) çekilmiş olup PET te N2 pozitif olan 9
hastada cerrahi sonrası lenf nodu metastatzı saptanmamıştır.4 hastada plevral invazyon vardı.
11 hastaya adjuvan kemoterapi, 4 hastaya adjuvan radyoterapi verildi. 9 hastaya sisplatin, 2
hastaya karboplatinli kombinasyon kemoterapileri uygulandı. Takiplerinde hastaların 4’ü
exitus oldu, bu hastalardan 2 si post operatif dönemde solunum yetmeliği nedeni ile, 1 hasta
seconder malignite nedeniyle 1 hastada akciğer kanseri nüksü nedeni ile exitus oldu.
Hastaların median OS süresi 11 ay (2-38), 3 yıllık sağkalım %50,4 idi
SONUÇ: Hastanemizde operable akciğer kanseri oranı literatürlere benzer şekilde %5
civarında saptanmıştır. Akciğer kanserli hastalarada erken evrede tanı konularak uygun
küratif cerrahi sonrasında adjuvan kemoterapi/radyoterapi uygulamalarıyla sağkalım belirgin
biçimde artmaktadır. Operasyon öncesi hastaların T ve N evrelemelerinin klavuzlara uygun
şekilde yapılması ve uygun hasta grubunda cerrahi rezeksiyon yapılması kür şansını
arttırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: erken evre akciğer kanseri, cerrahi rezeksiyon,prognoz
S-011 Plevral Efüzyon İle Başvuran Geç Nüks Renal Hücreli Karsinom Vakası Mustafa Altınbaş, Sema Türker, Doğan Yazılıtaş, Tülay Eren, Özlem Aydın İsak
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hatanesi
PLEVRAL EFÜZYON İLE BAŞVURAN GEÇ NÜKS RENAL HÜCRELİ KARSİNOM
VAKASI
VAKA:
67 yaşında erkek hasta nefes darlığı nedeniyle 6 ay önce acil servise başvurmuştur. Toraks
tomografisi çekilen hastada bileteral plevral efüzyon saptanmıştır. Torasentez yapılan
hastanın gönderilen plevral mayi sitolojisinde malign hücreye rastlanmamıştır.
6 ay sonra Tıbbi Onkoloji polikliniğine başvurdu. Hastanın fizik muayenesinde batın sol
tarafta operasyon skarı mevcuttu. Çekilen yeni Torakoabdominal Tomografisinde mediastinal
lenfadenopati ve bileteral akciğerde büyüğü 5 cm çapta nodüller, pankreas kuyruk kesiminde
nodüler lezyon saptandı, görüntülemede sol böbrek izlenmedi. Hastanın anamnezinde de 10
yıl önce sol nefrektomi operasyonu hikayesi mevcuttu. Eski BT’sine göre akciğerdeki
nodüllerde %20 boyut artışı dışında diğer bulgular stabildi. Transtorasik ince iğne aspirasyon
biyopsi sonucu berrak hücreli epiteoid neoplazi ile uyumlu gelen hastanın 10 yıl önceki
nefrektomi operasyonu patoloji sonucunun da renal hücreli karsinom olduğu öğrenildi. Hasta
10 yıl sonra nüks etmiş berrak hücreli renal karsinom olarak kabul edildi, interferon tedavisi
başlandı.
SONUÇ:
Renal hücreli kanserin en sık metastaz yaptığı bölgeler akciğer, lenf nodları, kemik ve
karaciğerdir. Küratif amaçlı nefrektomi yapılan hastaların yaklaşık % 30'unda metastatik
hastalık nüksü gelişir. 5 yıllık hastalıksız bir aralık geç nüks popülasyonunu tanımlamak için
kullanılır. Geç nüksün en sık gözlendiği organ da akciğerdir. Akciğerdeki metastatik
lezyonların ayırıcı tanısında geç nüksler de göz önünde bulundurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Plevral efüzyon, Geç nüks, Renal Hücreli Kanser