30

Samir Amin yazısı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Siyasi islam

Citation preview

Page 1: Samir Amin yazısı
Page 2: Samir Amin yazısı

2 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

IMPRESSUM / KÜNYE

Yayıncı | Verleger:BIMBayerisches Institut für Migration e.V.Truderinger Strasse 280 d81825 München

Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291info(@)[email protected]/avrupagun

Sorumlu Yönetmen (V.i.S.d.P):Osman Çutsay

Sanat Yönetmeni | Artdirektor:Ömer Yaprakkıran

İÇİNDEKİLER

3İhracat devinin kırıp döktüğü Avrupa, çare arıyorBoğucu Alman rekoruFederal Almanya ihracatta rekor üzerine rekor kırmayı sürdürüyor. Krizinpatlak verdiği 2007 yılındaki rekor dış ticaret fazlasını 2012’de de yinele-meyi başaran AB’nin lider ekonomisi, bu başarısıyla Avro Krizi’ni derinleş-tirmiş sayılıyor.

6Arap-Fransız dünyasınınünlü sosyalist düşünürüne göre, Mali operasyonu“Siyasal İslam, halkların düşmanı, emperyalizmin başişbirlikçisidir”

SAMİR AMİN(Çeviri: UĞUR HÜKÜM)

12Dünyamızın içinde bir yeni dünya kurmakYıldırım Denizli’nin şakasıYıldırım Denizli, 20 yılı aşkın bir süredir ürettikleriyle, bize cüretli sapta-malarda bulunma hakkı da tanıyor: Sanat bilinebilir bir şeydir, dünya bili-nebilir bir şeydir ve bilgi, her insanın biraz çaba göstermesi halindeüzerinde taşıyabileceği bir ışıktır.

OSMAN ÇUTSAY

18Yücel Feyzioğlu’na göre, masal insanlığın ortak hazinesi vebir barış çimentosuTürklerin masal dedesiMasal araştırmacısı Yücel Feyzioğlu, Avrupa’da da “kendine güvenen, ge-leceği gören, aydınlığa yürüyen dinamik kuşaklar yetiştirmek için”Türk ma-sallarına öncelik vermek gerektiğini savunuyor.

GÜRSEL KÖKSAL

Page 3: Samir Amin yazısı

İhracat devinin kırıp döktüğü Avrupa, çare arıyor

Boğucu Alman rekoru

Federal Almanya ihracatta rekorüzerine rekor kırmayı sürdürüyor.Krizin patlak verdiği 2007 yılındakirekor dış ticaret fazlasını 2012’de deyinelemeyi başaran AB’nin lider eko-nomisi, bu başarısıyla Avro Krizi’niderinleştirmiş sayılıyor. Avrupa piya-salarında, bir ülkenin ihracat başarı-sının her derde deva olmadığını,hatta tersine birçok derdin babasıolduğunu düşünenlerin sayısı ve ge-rekçelerindeki artış baş döndürüyor.

FRANKFURT - Federal Almanya, dış dün-yaya hiç bu kadar çok ürün pazarlamayı başara-mamıştı. İhracatta rekor üstüne rekor kıranAvrupa Birliği’nin motor ülkesi, bu ihracat ba-şarısı sayesinde diğer ülkelerle arasındaki me-safeyi her geçen gün biraz daha açıyor, amaAvrupa Birliği’nin temellerine böylece bombakoymuş kabul ediliyor. Temellerinden sarsılanAB’de yeni ve ölümcül dengesizliklerin kapısı

aralanıyor. Sadece yoksul Güney Avrupa ülke-leri değil, artık zengin Kuzey Avrupa ülkeleri de,Almanya’yla hiçbir biçimde boy ölçüşemeyecek-lerini biliyor. Almanya, yaşlı kıtanın kuzeyin-deki görece zengin ülkeleri de, tıpkı güneydeki“uçurum ülkeleri” gibi geride bıraktıkça, AvroKrizi’ni yeniden tetikliyor. Bu sebep-sonuç iliş-kisine inanan uluslararası uzman sayısı, böylebir yaklaşımı fantezi sayan veya “komplocu”bulan neoliberal uzman sayısından çok dahafazla.

Nitekim, Federal İstatistik Dairesi’nin geçenhaftanın son iş gününde yayımladığı yeni veri-ler, 1990 sonrasına damga vuran tablodaki eği-limin değişmediğini bir kez daha gösterdi.Almanya’nın 2012’deki ihracat rekoru, yine 1trilyon avro sınırını aştı. Buna göre, geçen yılAlmanya’da kişi başına düşen ihracat tutarı 14bin avro oldu. Avrupa’nın bu öncü ekonomisi,2012’de 1097,4 milyar avro tutarındaki ihraca-tına karşılık 909,2 milyar avroluk ithalat ger-çekleştirdi.

İhracat ithalatı katlıyor

Gerçi yeni veriler, ihracat gibi ithalat rakam-larının da bir sıçrama içinde olduğunu gösterdi.Ancak bir önceki yılla karşılaştırıldığında, Al-

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 3

Page 4: Samir Amin yazısı

4 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

manya’nın ihraç ettiği ürünlerin değeri yüzde3.4 artarken, ithalat artışı binde 7’de kaldı. So-nuçta, dış dünyaya satılan mallarla satın alınanmallar arasındaki fark (“dış ticaret fazlası”)2012 Almanyası için 188 milyar avroya çıktı. Bu“fazla”, 2011’de 159 milyar avro olmuştu. Al-manya, Avrupa krizinin patlak verdiği yıl kabuledilen 2007’de bundan daha yüksek bir dış tica-ret fazlası verebilmişti. Zaman ve kriz içinde ka-yıplarını telafi ettiği ortaya çıktı.

Bu sıçramalı büyümenin AB projesi içinölümcül bir darbe anlamına geldiğini savunan-ların sadece sayısı değil ikna gücü de artıyor. Al-manya’nın ihracat fazlasını, yurtdışındaki pa-zarların ithalatıyla, dolayısıyla açığıyla finanseettiğine dikkat çeken uzmanların hatırlattığı birbaşka gelişme daha var: Almanya’nın yanı sıra,tıpkı onun gibi ihracat üstünlüğüyle dış ticaretfazlası vermeyi başaran Kuzey Avrupa ülkele-riyle, açık veren Güney Avrupa ülkeleri arasın-daki asimetri, Avro Krizi’nin gerçek nedenioldu. Bu tezi ileri sürenlere göre, yürürlüktekimekanizma, zaman içinde ithalatçıların (göreceyoksul Avrupa ülkelerinin) daha çok borçlan-masına yol açıyor. Bunun sonucunda da, adeta“Almanya’ya çalışan” bu ülkelerin gerek özel sek-tör gerekse kamu sektöründe bir borçlanma sar-malı ortaya çıkıyor.

Almanya’nın ihracat başarısının sadece Av-rupalı komşularının sırtından gerçekleştirilme-diği, daha çok Avrupa dışı pazarlardaki satışbaşarılarından kaynaklandığı, ülkelere göre ih-racat kalemlerinden de kolayca anlaşılıyor.Ancak bu da Almanya’nın diğer AB ülkeleri aley-hine büyümesini ve asimetrenin keskinleşme-sini beraberinde getiriyor.

Nitekim Federal İstatistik Dairesi, Alman-ya’nın Avro Bölgesi ülkelerine yaptığı ihracatıngeçen yıl yüzde 2.1 oranında bir gerileme yaşa-dığını gösterirken, bu bölgeden yapılan ithala-tın da binde 7 oranında arttığını ortaya çıkardı.Dolayısıyla Avro Bölgesi ile Almanya arasındakiticaret geriledi: Almanya’nın bu bölgeyle ara-sındaki dış ticaret fazlası 8 milyar avroluk birküçülme yaşadı.

Rekor, AB kurallarını çiğniyor

Fakat Federal Almanya, bu başarısıyla, ABkurallarını ihlal etmeye de başladı. Olumsuz birdenge içinde gelişen ülkeler, yani aşırı borçla-nan, çok pahalıya mal ve hizmet üreten, buarada da dış ticaret açığı veren ülkeler, büyüyenbir sorun olmayı sürdürüyor. AB kuralları, busüreci engellemek için bazı önlemler almaya ça-lışıyor. Dolayısıyla AB üyelerinin dış ticaret açığıkadar dış ticaret fazlası da cezalandırılıyor. Bu-

rada temel gösterge, ödemeler bilançosuna da-yanıyor. Cari denge, dış ticaret bilançosundafarklı bir kalem. Burada sadece mal akımlarıdeğil, sermaye ve hizmet akımları da yer alıyor.İşte ödemeler bilançosunda da 166.9 milyar av-roluk bir fazla veren Almanya, bu alandaki sınırdeğerlerini geride bırakmış görünüyor. AB’de,üzerinde görüş birliği sağlanan rakamlara göre,bir ülkenin ödemeler bilançosu Gayri Safi Yur-tiçi Hasıla’nın yüzde 6’sını aşamıyor. Aştığızaman, cezai nitelikteki reform harçları devreyegiriyor. Fakat Almanya’nın henüz bu sınıra ulaş-madığı hatırlatılıyor.

İhracat devi Almanya üzerindeki uluslararasıkuruluşların baskısı ise gözle görünür bir hal alı-yor. IMF ve OECD’den yapılan açıklamalarda,Almanya’ya yönelik “İç talebi teşvik et!”çağrıla-rının sıklaşması dikkat çekiyor. Bu kuruluşlar,Almanya’nın sürekli ihracat şampiyonu olup dışticaret fazlası vermesini eleştirerek, artık açıkça,iç pazardaki talebin desteklenmesini istiyorlar.Sadece böyle bir tutumun tehlikeli boyutlardakiticaret fazlalarını eritebileceğine inanılıyor.

Avrupa dışı pazarlar

Krizin ortasındaki Alman başarısı, özellikleAvrupa dışı pazarlarda kendini gösterdi. Al-manya’nın geçen yıl Avrupa dışı pazarlara sat-tığı mal tutarı 2011’e göre yüzde 8.8 oranındabir artış sağladı. İthalat ise pek bir sıçrama ger-çekleştirmedi ve aynı dalga boyunda kaldı. Ge-lişmekte olan Avrupa dışı ülkelerin büyümehızları ile ABD piyasalarındaki genişleme, Al-manya’nın ihracatını kanatlandırdı. Ücret mali-yetlerindeki küçük oynamalar, Almanya’nınuluslararası piyasalardaki rekabet gücünü2012’de olumsuz etkilemedi. Avrupa dışı ülke-lerle yapılar ticarette Almanya 140 milyar avro-luk bir fazla vermeyi başardı.

Bunlar hep endişe kaynağı.Sonuçta, 2012’ye sığan bu dış ticaret başarı-

sının, Avrupa Birliği projesini dağıtabilecekgüçte ve korkutucu bir rekor olduğunu düşü-nenlerin sayısındaki artış sürüyor. �

Page 5: Samir Amin yazısı

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 5

www.merhaba.info

Merkel el atsın Almanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Kenan Kolat, ülkede2000-2007 yılları arasında 8’i Türk 10 kişiyi öldüren Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU)terör hücresinin cinayetlerinin aydınlatılması konusunda, Alman hükümetininmüdahale etmesini istedi. Kolat, Başbakan Merkel’in konuya gereken önemi vermesigerektiğini belirterek, hükümetin bu konuda bir eylem planı geliştirmesi ve güvenlikbirimlerinin başarısızlıklarından sonuçlar çıkarmasını talepetti.

Göç ve nüfus artışı sevindirici Gelen göçle birlikte Almanya’daki nüfusunartmasını olumlu bulan Yeşiller Partisi Meclis Grubu Göç Politikaları Sözcüsü MemetKılıç'a göre, “Almanya’ya göç edenlerin sayısının artması çok sevindirici.” Genç millet-vekili, Alman hükümetinin bu genç insanlara Almanya’da sağlam bir gelecek sunarakeline geçen fırsatı iyi değerlendirmesi gerektiğini hatırlatırken, Almanya ile göçmenle-rin ülkeleri arasında sağlam iktisadi köprüler kurulacağını vurguladı.

Merkel el atsınkel

el

atsın Almanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Kenan Kolat, ülkedeAlmanya Türk Toplumu (TGD) Başkakanı Kenan Kolat ülkedeMerk

e

kel el atsın

Page 6: Samir Amin yazısı

1931 Kahire doğumlu Mısır kökenliünlü Fransız marksist iktisatçı vesiyasetbilimci, yazar-düşünür SamirAmin 23 Ocak tarihli M’PEP Bülte-ni’nde uluslararası ilerici çevrelerdeciddi bir zihin karışıklığı yaratan birkonuya, Fransa’nın Mali’ye askerimüdahalesine ışık tutan bir analizyazısı yayınladı. Yaşayan en önemliİslam, Arap ülkeleri, Afrika veÜçüncü Dünya uzmanlarından SamirAmin, halen Üçüncü Dünya ForumuMüdürü görevini sürdürüyor.

İlkesel olarak Batılı güçlerin Güney ülkele-rine askeri müdahalesine karşıyım. Zira bu mü-dahaleler doğaları icabı tekelci sermayeningezegenimiz üzerindeki egemenliğini sürdür-mek amacını taşır.

Mali’ye yapılan Fransız müdahalesi bu kura-lın istisnası mıdır? Evet ve hayır. İşte tam da bunedenle müdahalenin desteklenmesinden ya-nayım. Ama müdahale tarzının, sosyal, politikve ekonomik koşulları gittikçe kötüleşen Malive diğer bölge ülkelerinin sorunlarını çözece-ğine inandığım için değil. Bölgeyi zaten bu du-ruma düşüren bizzat “Triad” (Samir Amin’inkullandığı siyasi kavram-Çev.) (*), yani Emper-yalist Üçlü’nün (ABD, Avrupa ve Japonya) tek-elci kapitalizm politikaları olduğu gibi, siyasalİslam’ı buralara getirenler de onlardır.

6 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Arap-Fransız dünyasının ünlü sosyalist düşünürüne göre, Mali operasyonu

“Siyasal İslam, halklarındüşmanı, emperyalizminbaş işbirlikçisidir”SAMİR AMİN(Derleme ve Çeviri: UĞUR HÜKÜM)

FOTO

:WIK

IPED

IA/J

UAN

JULI

AO

Page 7: Samir Amin yazısı

2) “Sahilistan” kimin çıkarlarına hizmeteden bir projedir?

De Gaulle bir zamanlar “Büyük Fransız Sah-rası” rüyası görüyordu. Fakat Cezayir UlusalKurtuluş Cephesi’nin (FLN) sebatlı direnişi veModibo Keita’nın (1960-1968 arası Mali Cum-hurbaşkanı) Sudan Birliği Mali’sinin radikalleş-mesi, bu tasarıyı 1962-63’ten başlayarak akimbıraktı. Belki Paris’te hâlâ tek tük bu özlemi du-yanlar olabilir. Fakat bunların, “normal” (Yazarkendini “normal adam” niteleyen Fransa Cum-hurbaşkanı François Hollande’a gönderme ya-pıyor.- Çev.) bir zekâya sahip politikacıları dahiikna edebileceğini pek sanmıyorum. Adına “Sa-hilistan” denen -her ne kadar bir ara Sarkozy ka-tılmış olsa da- böylesi bir proje, gerçekte Fran-sa’ya ait değildir. Bu proje, gerçekte, ABD’nin(aslında var olmayan) Avrupa Birliği içerisindekiastları İngiltere ve Almanya’nın desteğiyle (Af-rika’da) siyasal İslam temelinde oluşturulmakistenen bulanık sisli-puslu bir yumaktır.

“İslam(cı) Sahilistan” devleti aracılığıylauranyum, petrol ve doğal gaz gibi yeraltı kay-nakları zengini Mali, Moritanya, Nijer ve Ceza-yir’in Sahra bölgelerini kapsayan alanda büyükbir devlet kurulabilir. Bu kaynaklar, esas itiba-riyle Fransa’ya değil, öncelikle Triad’ın (Emper-yalist ABD-Avrupa-Japonya Üçlüsü) egemengüçlerine açılacaktır. Bu “kraliyet” devleti, SuudiArabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri örnekle-rindeki gibi yörenin emir ve şeyhlerini (!) önplana çıkartıp kolaylıkla dağınık Sahra halkları-nın desteğini (güvenini) “satın alabilir”. Yeniemirler, rant gelirlerinden alacakları paylarlahayal bile edemeyecekleri servetlere konabilir-ler. Körfez krallıkları en acımasız arkaik ve kö-leci yönetimlerine rağmen (aslında bu özel-likleri sayesinde demek daha doğru olur) Triadiktidarlarının yeryüzündeki en kullanışlı, sağ-lam müttefik/uşaklarıdırlar. Böylelikle Sahilis-tan’da iktidarı ellerinde tutanlar, topraklarındaterörizm çalışmaları yapmaktan vazgeçseler de,başka yörelerdeki eylemleri desteklemekten gerikalmayacaklardır.

“Büyük Sahra” projesi çerçevesinde, şimdiliksadece Nijer ve uranyumunu denetleme ayrıca-lığını koruyabilen Fransa ise Sahilistan duru-munda iyimser ihtimalle ikincil bir rol oyna-yabilecektir. (2)

Çevrilen bütün bu dolapları kavrayan ve red-deden François Hollande’ın tavrı takdire değer-dir. Fransa’nın müdahale kararının Cezayir vede Paris’in “dostu” sınıflamasına girmeyenbaşka birkaç ülke tarafından anında kabul gör-mesine şaşmamak gerekir. Cezayir yönetimi bu

1) Gerici siyasal İslam söz konusu halkla-rın düşmanı ve üçlü emperyalist stratejilerinbaş işbirlikçisidir. (1)

Siyasi İslam, görünüşteki ifade (ve davranış)çeşitliliğinin ötesinde (ister beğenin, ister be-ğenmeyin) “dini inancın yeniden doğuşu” filandeğil, aksine aşırı gerici yeni bir siyasi güçtür.İktidarını, nüfuzunu kullandığı her yerde yaşa-yan halkları ve insanı her anlamda gerileterekkurban eden; onları maruz kaldıkları sorunlarkarşısında herhangi olumlu bir girişimde bu-lunmaktan alıkoyan bir engeldir. Bu güç, yakla-şık otuz yıldır süregelen bir yoksullaşma ve za-yıflama sürecini frenleyemiyor. Hatta kendinide böyle besleyerek bu süreci hızlandırıyor.

Bugünkü yapısıyla üçlü emperyalist güç, si-yasal İslam’ı yukardaki ana nedenlerden ötürüstratejik müttefik olarak görmektedir. Alınan“başarılı” sonuçlar bu güçlerin gerici siyasal İs-lam’a sundukları sistemli desteğin devamını zo-runlu kılmaktadır. Örneğin, Afganistan’da Ta-liban’a, Cezayir’de FİS’e, “İslamcılar”a Somali veSudan’da olduğu gibi, Türkiye’de, Tunus’ta, Mı-sır’da yerel iktidarları ele geçirme sürecinin be-lirleyici anlarında verilen destekler, amaçlarınaulaştı. Siyasal İslam’ın sözüm ona “ılımlı” ka-natları, terörist eylemler düzenleyen İslamcıla-rın “Selefçi” kesimlerini hiçbir zaman temelli birbiçimde mahkum etmediler. (Örneğin İslamcıTürk basını yıllarca FİS’li teröristleri “mücahit”sıfatıyla andı.-Çev.)

Bu hareketler dün de ve hatta gerektiğindebugün bile Körfez ülkelerine “sığındılar, sığın-maya devam ediyorlar”. Dün Libya’da, bugünSuriye’de aynı üçlü onları hâlâ desteklemeyi sür-dürüyor. İslamcı teröristlerin göz yumulan ci-nayet ve zulümleri, Triad’ın geliştirdiği stratejisöylemiyle mükemmel bir ahenk içinde yürütül-mektedir: Bir yanda “uygarlıklar çatışması” sa-vına saygınlık kazandırılırken, öte yanda Triad,ortamı bahane ederek kendi halklarının tekelle-rin kapitalist “uzlaşmacı” toplumsal projesini ka-bullenmesini kolaylaştırır. Demokrasi veterörizm ile savaş söylemleri, bu stratejinin bü-tünleşmesini sağlar.

Bazı örneklerde kullanılan “ılımlı” siyasal İs-lam’ın demokrasi ile bağdaşabileceği tezine ina-nabilmek, yüksek dozda “saflık” gerektirir. Kuş-kusuz bu “ılımlılar” ile sahte bir saflıkla fanatik-lik, canilik ve hatta terörizm tuzağına (!) düş-tüğü ileri sürülen “Selefiler” arasında bir görevpaylaşımı mevcuttur. Ancak yöntemleri neolursa olsun, hepsinin asgari bir demokrasinindahi zıt kutbunda yer alan toplumsal projeleriortaktır.

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 7

Page 8: Samir Amin yazısı

konuda mükemmel bir bilinçlilik göstermiştir.Cezayir, Sahilistan projesinin yalnızca Mali’ninkuzeyini değil, Cezayir’in güneyini de hedefle-diğinin farkındadır.(3) Biraz daha ileri gidecekolursak: Hadi vazgeçtik Suudi Arabistan ve Ka-tar’dan ama ABD, Almanya, İngiltere gibi“Fransa müttefikleri”nin dahi gerçekte bu mü-dahaleye düşmanca baktıklarını söylersek hiçşaşırmayalım. Hepsi, kendilerini oldu bittiye ge-tiren François Hollande’ın müdahale kararınıdudaklarının ucuyla kabul etmiş gözüktüler.Gerçekte operasyonun çıkmaza girmesi, başarı-

sızlığa uğramasına sevineceklerdir. Böyle bir ge-lişme Sahilistan projesine yeniden bir geçerlilik,güç kazandıracaktır.

3) Sahra savaşını kazanmakBen aslında (Fransa’nın başlattığı) Sahra sa-

vaşının kazanılması, bölgedeki (özellikle de Malive Cezayir’de) İslamcıların kökünün kurutul-ması, Mali’nin sınırlarının ilk durumuna dönül-mesini umut ve arzu edenlerdenim. Bu zaferMali toplumu ve devletinin yeniden inşasınınolmazsa olmaz önkoşulu olsa da, asıl hedefevarmanın yeterli koşulu değildir.

Bu savaş uzun, masraflı ve zahmetli ve de so-nucu belirsizdir. Zaferin kazanılması belli ko-şulların bir araya gelmesini zorunlu kılar. İşsadece Fransız askeri güçlerinin zafere ulaşılın-caya kadar yörede kalmasıyla bitmeyecektir.

Aynı zamanda “ordu” adına yaraşır Malili bir as-keri gücün acilen oluşması gerekmektedir. Ziradiğer Afrika ülkelerinin askeri müdahalesininde kalıcı bir zafer için belirleyici öğe olmayaca-ğını teslim etmek zorundayız.

Mali ordusunun yeniden inşası pekala ger-çekleştirilebilir. Modibo’nun Mali’si yetkin vekendini ulusuna adamaya hazır bir orduyu kur-mayı başarmıştı. O ordu, İslamcı AQMI (Müs-lüman Mağrib El Kaide Örgütü) saldırganlarıgibilerini püskürtmeye kadirdi. Musa Traore(1968-1991) diktatörlüğü, bu silahlı gücü sis-

temli biçimde yok etti. Halefleri de yeniden ya-pılanma için hiçbir gayret göstermediler. AmaMali halkı silahlı (ulusal) bir güce sahip olma-nın bilincindedir ve şimdiki ortam böyle bir or-dunun kurulması için elverişlidir. Engel, fi-nansal durumdur. Mali’nin bugünkü olanaklarıbinlerce askeri silah altına almaya, onları teçhizetmeye yetişmez. Bu açığı kapatmaya ne Afri-kalı devletler ne de zaten BM razı olur. Fransazafere ulaşmanın tek yolunun bu orduyu kur-maktan geçtiğini anlamak zorundadır. Takılmaveya yenilgi yalnızca Afrika halkları için değilFransa için de bir felaket anlamına gelecektir.Zafer ise Fransa’nın, Avrupa’nın ötesinde ulus-lararası camiadaki yerini, ağırlığını pekiştiriciönemli bir araç oluşturacaktır.

CEDEAO’dan (Batı Afrika Devletleri Ekono-mik Topluluğu) bir şeyler beklemek anlamsız-

8 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Page 9: Samir Amin yazısı

diplomasisi bugün gerici siyasal İslam’ın kazan-dığı başarıların sorumluluğunu paylaşmaktadır.En azından ABD’nin açık seçik iradesi doğrul-tusunda, rahatça öngörülebilir tek sonucu Libyahalkını Kaddafi’den (ki adam diktatörden ziyadebir soytarıydı) kurtarmak olan Libya serüve-ninde, Fransa (bu kuyrukçuluğun) parlak bir ka-nıtını vermiştir. Libya şu anda, Mali’deki AQMIgüçlenmesinin de gösterdiği gibi savaş ağaları-nın manevra ve eylem sahasına dönüşmüştür.

Zira gerici siyasal İslam ejderhası şu andataze güçleri eşkıya ve çapulcular kadar “Allah

Çılgınları” (Allah ve İslam aşkına şehadeti gözealanlar-Çev.) arasında da devşirmekte. Cihatınötesinde, kendi kendilerini “iman”ın katıksız sa-vunucuları ilan eden “cihat emirleri” uyuşturucu(Taliban ve AQMİ’ciler), silah (Libyalı savaş ağa-ları), kadın (Kosovalılar) ticaretinden servet ka-zanıyorlar.

Fransız diplomasisi halen Suriye örneğindede görülebileceği gibi bunları desteklemeyedevam ediyor. Fransız medyası sözüm ona Su-riye İnsan Hakları Gözetleme Merkezi’nin (!)verdiği bilgilere itibar ediyor. Halbuki bu mer-kezin Riyad El Maleh’in kurduğu, CIA ve İngilizgizli servisleri tarafından desteklenen Müslü-man Kardeşler ile ilişkileri, dünyanın malumu-dur. O zaman Ansar Eddin’nin (Mali’deki birgrup İslamcı-Çev.) söylediklerine de inanalım!Fransa sözüm ona Ulusal Devrim ve Muhalefet

dır. Bu ülkelerin birçoğunun ordusunun adın-dan öteye silahlı gücü yoktur. Nijerya gerçektensayıca güçlü ve donanımlı olmakla beraber, enhafif deyişiyle, bir hayli disiplinsizdir. Yüksekrütbeli subaylarının çoğunluğu müdahale ettik-leri yörelerde yağmacılıktan öteye pek kaygı ta-şımazlar. Senegal de uzman ve özellikle disip-linli bir askeri güce sahiptir, ama küçüktür veancak kendi ülkesi ölçeğinde hareket edebilir.Diğer Afrikalılardan Angola ve Güney Afrika et-kili katkılarda bulunabilirler, fakat coğrafi uzak-lıkları ve belki de değişik hassasiyetler nede-

niyle durum pek ilgilerini çekmemektedir.Fransa kararlı, kesin, sonuna kadar kalıcı bir

angajmana girdiği takdirde, Fransız diplomasisiNATO’lu ve Avrupalı müttefikleriyle arasınamesafe koyması gerektiğini idrak etmek zorun-dadır. Ancak henüz bu tavırdan uzak olunduğugibi, François Hollande iktidarının şimdilikböyle bir cürete muktedir olduğunu gösteren birbelirti de yok.

4) Diplomatik savaşı kazanmakMali’ye Fransız müdahalesinin onurlandırıcı

hedefleriyle, Paris’in şu anda sürdürdüğü ulus-lararası diplomatik çizgi arasındaki çelişki kısazamanda hoşgörülemez bir raddeye ulaşabilir.Fransa Timbuktu’da “İslamcılar”a karşı savaşır-ken, Halep’tekileri destekleyemez!

NATO ve AB’nin kuyruğuna takılan Fransız

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 9

Page 10: Samir Amin yazısı

Güçleri Koalisyonu’nun (UDMGK) açıklamala-rını dikkate alıyormuş. UDMGK’nın başkanı daWashington ve Müslüman Kardeşler’in seçtiği,Şam’daki Duma yangını sorumlusu Şeyh AhmetEl Katip isimli adam!

Şayet François Hollande, De Gaulle’ün yap-tığı gibi (NATO’dan çekilip, Avrupa’da boş is-kemle siyaseti uygularsa) masaları devirmeyecüret ederse, pek şaşırırım (ama açıkçası çok dasevinirim). Hollande’dan De Gaulle kadar ilerigitmesini beklemiyoruz. Ondan sadece diplo-matik ilişkilerini Mali’deki eylemin devamı doğ-rultusuna yöneltmesini istiyoruz. Fransa şunubilmelidir ki, “müttefikleri” arasındaki rakipleri,sayıca, “düşmanları”ndan daha fazladır. Unu-tulmamalı ki, aynı diplomatik alanda iki ayrıcephenin çatışması ilk kez rastlanan bir durumdeğildir

5) Mali’nin yeniden inşasıMali’nin yeniden inşası ancak Mali halkının

kendi eseri olabilir. Ancak görünen o ki, Malili-lere yardım etmek bir yana, ülkenin yeniden in-şasını olanaksız kılan engeller dayatılıyor. Öncebu engelleri ortadan kaldırmak gerekir.

Mali’yi bölgedeki başka bazı ülkeler gibi“müşteri” bir devlet olarak görmek isteyen,halen “sömürgeci” Fransa hayalini sürdüren bir-takım siyasetçiler mevcut olabilir. Ama bunlarciddi bir tehlike veya ağırlık oluşturmazlar. Ye-niden inşa edilmiş bir Mali kısa sürede (yeni-den) bağımsızlığını pekiştirmeyi bilecektir. Fa-kat gerici siyasal İslamcıların talan edeceği birMali’nin bölgesel veya küresel planda onurlu birkonuma kavuşması çok uzun zaman gerektire-cektir. Aynen bugün Somali’nin kaybettiği “ege-men” sıfatına layık bir devlet olmaktan uzak-laşma riskiyle karşı karşıya kalacaktır.

Mali, Modipo Keita döneminde iktisadi vetoplumsal alanda ciddi ilerlemeler kaydetmiş,toplumu oluşturan çeşitli etnik öğeler arasındabirliği sağlamış ve bağımsızlığını kabul ettirme-sini bilmiş bir ülkeydi.

Sudan Birliği tek millet çatısı altında Gü-ney’in Bambara’larını, Bozo balıkçılarını, Song-hai köylülerini, Nijer’in Mopti Vadisi Ansongoyöresi Bella’larını (bugün Tuareglerin Mali’ninkuzeyindeki nüfusun çoğunluğunu oluşturma-dığı gerçeğinin unutulduğunu hatırlatmak iste-rim) toplamış ve hatta Tuaregleri, köle olarakkullandıkları Bella’ları azat etmeye iknayı bilebaşarmıştı. Öte yandan olanak yetersizliği -vede Modipo’nun düşüşünden sonra siyasi iradeeksikliği- Bamako’da (başkent) iktidarı ele geçi-renlerin Kuzey’i kurban etmelerine (gözden çı-karmalarına) neden olmuştu. Bu açıdan

bakıldığından Tuareglerin bazı hak talepleri sonderece meşrudur. Cezayir yönetimi de bu nok-tada son derece bilinçli bir tavırla Tuareglerin(şu anda zayıf ve soyutlanmış durumdadırlar),yabancı Cihatçılardan (ki “Siyahilere” tamamenırkçı gözüyle bakmaktadırlar-Samin Amin) ayrıtutulması gerektiğini savunmaktadır.

Modipo’nun Mali’sinin (gücünün) gerçek-leştirebildiklerinin sınırları, ama öncelikle Ba-tılı güçlerin düşmanca yaklaşımları (özellikle deFransa’nın tavrı) hem Modipo’nun projesininsapmasını ve sonuçta Musa Traore’nin (Paris’insonuna kadar desteklediği) iğrenç askeri darbe-sini (1968) kolaylaştıran etkenlerdir. Bu dikta-törlük dönemi, Mali toplumunun çözülmesi,yoksullaşması ve iktidarsızlaşmasına neden ol-muştur. Mali halkının güçlü başkaldırısı onbin-lerce kayıp vermek pahasına diktatörlüğüyıkmış (1991), ülkenin yeniden doğuşuna dairbüyük umutlar doğurmuştu. Bu umutlar düş kı-rıklığıyla sonuçlandı. Niçin?

Mali halkı, Musa Traore’nin düşüşündensonra hiçbir dönemde tanımadığı demokratiközgürlüklerden yararlandı. Bu dönem yine depek işe yaramadı. Ortalığı plansız, programsızyüzlerce hayalet parti, iktidarsız milletvekillerive yolsuzluklarla çürümüş bir sistem sardı. Irkçıönyargılardan kurtulamayan bazı uzman veanalizciler bu halkın “demokrasi” için henüz ye-terince olgunlaşmadığı (yani genelde bütün Af-rikalılar için dendiği gibi) sonucuna vardılar.Mali halkının kazandığı zaferin “neoliberal” hü-cumların başlatıldığı zaman dilimiyle çakıştığınıgörmezlikten geldiler. Aynı dönemde zaten sonderece zayıf düşmüş ülkeye Avrupa ve Fransatarafından desteklenen Dünya Bankası’nın lum-pen-kalkınmacı modelini zorla kabul ettirdiler.Bu model ülkenin toplumsal ve iktisadi gerile-mesinin, aşırı yoksullaşmasının kaynağını oluş-turdu.

Halkın gözünde demokrasinin başarısızlığı,saygınlığını yitirmesinin asıl sorumlusu işte bupolitikalardır. Bu karışıklık (ve kapanış) başkaörneklerde de görülebileceği üzere (Körfez ül-kelerince finanse edilen) gerici siyasal İslam’ınnüfuzuna elverişli bir ortam yarattı. Üstelik sa-dece sonraları tamamen AQMİ’nin denetiminegirecek kuzeyde değil Bamako’da dahi etkilioldu.

Cumhurbaşkanı Amani Tumani Toure’nin(Senegal’de sürgünde) azlini takip eden kriz, as-lında Mali devletinin çöküşünün sonucudur.Aynı nedenle ülke Yüzbaşı Amadou Haya Sana-go’nun düşüncesizce giriştiği askeri darbeden(22 Mart 2012) sonra, başkanlığını IMF veFransız Kooperasyon Bakanlığı memuru A.

10 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Page 11: Samir Amin yazısı

NOTLAR:(1) Bu kısa giriş zorunlu biçimde gerici “Siyasal İslam”ın

gerçekte ne olduğunu hatırlatmayı amaçlıyor. Söz ko-nusu hareketlerin kapitalist/emperyalist güçler tarafın-dan stratejik kullanımı zaman zaman yalpalayabilir.Cihatçı (terörist) serkeşlerin seferberliği (kullanımı) ge-rici siyasal İslam’ın kendi iktidarını kabul ettirebilmesiiçin elzem bir araçtır. Bu serkeşler tabii ki, her türlü suçve caniliğe (yağmalama, adam kaçırma vs...) yatkındır-lar. Üstüne üstlük “Allah Çılgınları” arasından seçilerekoluşturulan “ordular” (!) -doğaları gereği- öngörülmedikçok sayıda girişime muktedirlerdir. (Gerici Siyasal İslam)Hareket önderliği (Vahabi Körfez takımı) ve ABD “es-tablishment”i (dolayısıyla Avrupalı boyunduruk altımüttefik hükümetler de) ortak tasarılarının hayata ge-çirilmesi aşamasındaki kullanılan aletlerini “denetleme”kapasitesi sınırlarının bilincine de vakıftırlar. Ama bukaosu kabul etmek zorundadırlar.

(2) Fransa ucuza kapattığı “yardım” siyasetiyle hem Nijerve uranyumu üzerindeki denetimini sürdürmekte, hemde ülkede yoksulluk ve iktidarsızlığı kalıcılaştırmakta-dır. (4) nolu nota bakınız. Sahilistan projesinin gerçek-leşmesi durumunda Fransa’nın Nijer üzerindeki denetimnüfuzu tamamen silinecektir.

(3) Fas’ın gözle görülür sessizliği Cezayir’in uyanıklığıylatam bir zıtlık sergilemektedir. Fas Krallığı her daim ül-kenin bir parçası (“Faslı” kentler!) olarak gördüğü Tim-buktu ve Gao üzerinde sürekli patırtılı söylemlerle haktaleplerinde bulunmuştur. Rabat’ın bu şekilde geride ka-lışı açıklama bekleyen bir sorudur.

(4) Yash Tandon “En finir avec la dépendance de l’aide”(Yardım Bağımlılığına Son Vermek) (CETİM-2009) baş-lıklı çalışmasında liberal küreselleşmenin yayılması sı-rasında “yardım”ın şartlı bir biçimde kullanılmasınınbile bir “ilaç” değil, tam tersine bir zehir olduğunu gös-termiştir. Bu eserin girişine yazdığım yazıda, ben de aynıdoğrultuda Nijer örneğinden söz etmiştim.

--------------------------(*) Tersi belirtilmediği sürece parantez içinde kullanılan

tüm italik açıklamalar Samir Amin’e aittir.Metnin Fransızca orijinali aşağıdaki adresten okunabilir:

http://www.m-pep.org/spip.php? article3184

Üçüncü Dünya Forumu siteleri:http://thirdworldforum.nethttp://forumtiersmonde.nethttp://samiramin.org

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 11

Ouattara’nın üstlendiği CEDEAO örgütü tara-fından Mali’ye “geçici atanan” bir devlet başka-nının vesayetine girmiştir.

Malililerin gözünde meşruiyeti sıfır olan bubaşkan, Fransa’ya müdahale çağrısını yapmıştır.Paris’in dost bir ülkenin “meşru” (!) devlet baş-kanının çağrısına uyarak müdahale ettiği argü-manının gücü başkanın konumu nedeniyle pekinandırıcı olmasa da, diplomatik planda kusur-suzdur. Peki o zaman, en azından Malili mes-lektaşı kadar meşruiyete sahip SuriyeCumhurbaşkanı’nın İran veya Rusya’nın deste-ğini isteyen bir çağrısı niçin “kabul edilemez”olsun? Paris’e düşen, tavrını düzeltmek ve söy-lemini yeniden gözden geçirmektir.

Mali’nin yeniden inşası bugün yaşanan so-runların kökünde yatan liberal “çözümlerin” ön-celikle toptan reddinden geçmektedir. Oysa butemel noktada Paris’in bakışı Washington, Lon-dra ve Berlin ile uyumluluğunu sürdürmektedir.Fransa’nın “kalkınma yardımı” kavramı egemenliberal “ayin”lerin ötesine geçememektedir.(4)Bu kadar! Fransa, Sahra muharebesini kazansada -ki benim de dileğim odur- Mali’nin yenideninşasına katkıda bulunacak konumda değildir.Yenilgiyse, kesinlikle Fransa’nın sahte dostları-nın rövanşı kazanmalarını sağlayacaktır. �

Makalenin uzamaması ve yalnızca Mali sorununaodaklanabilmesi bazı ek fakat temel sorunlaradeğinmedim. Örneğin yazıda “In Amenas saldı-rısı”nı (Cezayir’de kanlı sonuçlanan rehine almaolayı-Çev.) ele almadım. Cezayirliler (O dö-nemde Batılı güçler tarafından “demokrasi” (!)adına desteklenen) İslamcı devlet kurma niyet-lisi FİS hareketine karşı savaşı büyük oranda ka-zandıklarını biliyorlar. Gerici ejderhaya karşısürekli mücadeleyse iki alanda devam ediyor:Güvenlik ve İslamcı hareketlerin tabanda adamdevşirmesini engellemenin tek yolu olarak top-lumsal ilerleme. In Amenas olayında Cezayir’inAmerikalı ve İngiliz rehinelerin öldürülmesinerağmen askeri müdahalesi Washington ve Lon-dra’nın Cezayir’in nasıl davranmakta kararlı ol-duğunu anlamaları açısından önemlidir: Ka-tillerle pazarlık söz konusu olamaz. Maalesefşuna inanıyorum ki, bu terörist pürüz, uzun va-dede ABD ve İngiltere’yi “ılımlı” siyasal İslamkonusunda ikna etmeye yetmeyecektir.

Yazarın Notu:

Page 12: Samir Amin yazısı

Yıldırım Denizli,son 10 yıl içinde üret-tiği yapıtlarını, böylebir başlık altında vetoplu olarak önceki yılRatingen’de sergilemiş-ti. Denizli’nin çalışma-ları, konvansiyonel algıyızorlayan bir yol izliyor.Hızla dinselleşen, dolayı-sıyla da kararan dünyamızınalgılanmasına bilgi ve bilimdenhareketle müdahale eden, aydın-lık bir sanatçı ile karşı karşıyayız.

Yıldırım Denizli, son derecesomut, bilinen, hatta kemik, tüy,tahta, plastik, metal, boya gibi"atık" malzemenin yardımıyla ya-şadığımız dünyayı yorumluyor.Yaptığı ve önümüze koyduğu budünya aslında günlük yaşantımızındışında değil, çünkü onu oluşturanşeyler. Bir başka deyişle, YıldırımDenizli’nin bütün malzemesi, içindeyaşayıp gittiğimiz bu dünyanın par-

çalarından oluşuyor. Bellibir kategoriye sığdırma-nın çok güç olduğu bütünbu yapıtlar, özellikle dün-yayı “kafaya alan”, hattasanatçının hem kendisiylehem de çevresindeki in-

sanlarla açıkça alay edenbir tutumun ürünüdür. Böy-

le “şakacı” bir tutum var, amamistikleştirme, karartma asla

yok. Rasyonel bir sahnedir ku-rulan. Yıldırım Denizli’nin sah-nesinden söz ediyoruz.

Sanatın önemli tuzakların-dan birine düşmemeyi, çok ras-yonel bir duruşla başarıyorRatingenli sanatçımız. İlginç birgözle ve en az onun kadar ilginçve çalışkan ellerle, cin gibi birzekayla karşı karşıyayız.

1972 yılında, o zamankiadıyla, İstanbul Tatbiki GüzelSanatlar Akademisi’ni bitirenYıldırım Denizli, çok genç bir

12 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Dünyamızın içinde bir yeni dünya kurmak

Yıldırım Denizli’ninşakası

OSMAN ÇUTSAY

Page 13: Samir Amin yazısı

Yıldırım Denizli, 30 yılı aşkın bir süredir, tekbaşına olsun grup halinde olsun birçok sergideyapıtlarını sergiledi. Yalnız başına ilk sergisini1988’de Essen’de açtı. Bunu sonraki yıllardaSoest, Bochum, Köln, Düsseldorf, Bergkamen,Duisburg ve özellikle de Ratingen Şehir Müze-si’ndeki sergiler izledi. Denizli, özellikle 2000’liyıllarda çok sayıda ortak sergiye katıldı. Yapıt-

adam olarak kendini daha da geliştirmek üzereFederal Almanya’ya geldi. Burada, 1973-1978yılları arasında "Staatliche Kunstakademie Düs-seldorf / Freie Kunst-Bildhauerei" (Devlet GüzelSanat Akademisi) bünyesinde özellikle heykel-tıraşlık dalında bilgisini ve çalışmalarını derin-leştirdi. 1978 yılından bu yana serbest sanatçıolarak Ratingen’de yaşıyor.

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 13

Page 14: Samir Amin yazısı

larına özel koleksiyonerler dışında bazı kamukurumlarının da talip olduğu, satın aldıkları bi-liniyor.

İyi de, Yıldırım Denizli ne yapıyor?Kuşkusuz, görünmeyeni görünür kılıyor ve

böylece, bilinmez sanılanların bilinebilir oldu-ğunu gösteriyor. Bu, son derece insani bir tu-tumdur ve aslında hepimizde biraz vardır. AmaDenizli, eline geçirdiği her cins malzemeyle, dı-şımızdaki ama bizi de içeren dünyanın orta-sında, bu dünyanın Denizli’nin tercümesindengeçmiş bir resmini vermeye çalışıyor. Biraz şa-şırtıcı bir resim bu, kabul etmeliyiz. Zeki birgözlemin ve dalga geçebilme duygusunun da et-kisi hissediliyor. Yöntemler, malzemeler, izler içiçe geçmiştir.

Ama aydınlanma düşüncesi, bir yanıyla in-sanın kendisine ve hemcinslerine şaşırması dadeğil miydi?

Öyledir ve aslında, başta sözünü ettiğimizson sergi kitapçığının altbaşlığından hareketle,ne demek istediğimizi daha rahat anlatabiliriz:

Johann Wolfgang von Goethe’ye ait “Man siehtnur das, was man weiβ” (İnsan sadece bildiğişeyi görür), böyle bir belirleme, Yıldırım Deni-zli’nin yaratı veya üretim sürecinde bilgi ve bil-imsel bakışın dünyayla kurulan ilişkideki rolünüaçığa çıkarması açısından önemli. Çünkü yapıt-ları kadar, bu saptama da Yıldırım Denizli’ninrasyonel olanın temel edinilmesine biçtiği öne-min altını çiziyor. Rasyonel veya daha birTürkçesiyle “akılcı” olanın böyle vurgulanması,sanatçının kendisini nerede gördüğüyle yakın-dan ilgili.

Aslında Denizli, sadece yanıtlarıyla değil,tartışmaya açtığı konularla da aydınlanmadüşüncesinin izinde ve onun bir ürünü olduğu-nun altını çizmiş sayılmalıdır: Sanat, mistik biranlaşılmazlık veya sisli bir rüya değil, son derecesomut bir insani ilişkidir sanatçımıza göre. Ohalde, dışımızdaki dünyayı anlamak istiyorsak,onun bilgisinden kaçmamayı da öğrenmemizgerekiyor. Sanat ile bilgi arasındaki akrabalığabu eşine pek sık rastlanmayan vurgu, bugün

14 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Page 15: Samir Amin yazısı

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 15

ÜBER 50 PARTY

Page 16: Samir Amin yazısı

hızla dinselleştirilen bir dünyada tuhaf karşılan-abilir. Ama Denizli, tam da bu tuhaflığı tuhafbuluyor ve şakacı bakışında, yapıtlarında, buşaşkınlığın payını da saptayabiliyoruz.

Dolayısıyla yine sergi kitapçığına çok ilginçbir giriş kaleme alan gazeteci-yazar Ulli Tück-mantel’in de belirttiği gibi, Goethe’nin 1798’deyazdığı ve bizim biraz ferah bir çeviriyle “İnsanbir şeyi bilirse, onu görmeye başlar” diye çe-virebileceğimiz saptamasından hareketle, sanatyapıyor. Aydınlanma düşüncesinin bu büyükismi, 1819’da, bir mektubunda “Sadece öncedenbilinen ve anlaşılan bir şey, görülebilir” diye deyazmıştı. Tückmantel, buna da dikkat çekiyor.

Bilmek ve görmek, birbirinden ayrılmaz ikimüdahale demek ki.

Avrupa düşüncesinin bu büyük isminin yak-laşık 200 yıl önceki vurguları, bugün nerelerde

takılıp kaldığımızı acıyla görmemize yol açıyor.Hızla bir yeni ortaçağa itiliyoruz. Bilginin aşağı-landığı, eşitliğin yok sayıldığı, aptalca bulun-duğu bir yeni “kahır dönemi” sanki. Dünyakötülemiş ve sislenmiştir; durum hiç de iç açıcısayılamaz. Yıldırım Denizli, biraz da önümüzdeaçılan bu karanlık uçuruma dikkat çekmek içinçaba harcıyor olmalıdır.

“Yaşayan bir varlığın dış yüzeyine bakış, iz-leyiciyi şaşırtır” diye uyaran Goethe’nin, buuyarının hemen ardından “İnsan ne biliyorsa,onu görmeye başlar” vurgusu, rasyonel ve bi-linebilir olana bu yakınlık, aradan bu kadaryüzyıl geçtikten sonra da, Türkiye’nin Erzurumilinde doğup büyümüş ve İstanbul’da üniver-siteyi bitirmiş, sonra da Almanya’da kariyer yap-mış bir aydını anlatıyor.

16 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Page 17: Samir Amin yazısı

Ratingen’de ilginç ve bilgilendirici sorularlayüklü bir sanatçı, aralıksız ürettiği işlerinde, du-rumumuzun hiç de iç açıcı olmadığının altınıçiziyor. Tamam. Ama bu çıkmazda takılıpkalmayacağımızın da ipuçlarını veriyor.

Dünya bilinebilir ve sanat, bu bilgi işlem-lerinin bir hizmetkarıdır. Biz buradan, sanatınbir türev olduğu sonucunu da çıkarabiliriz.Yıldırım Denizli, sanatın bilgiyle aydınlanmış veaydınlatan bir uğraş olduğunu yapıtlarıylakanıtlıyor.

Belki de çok başka bir şeydir. Ama YıldırımDenizli, 20 yılı aşkın bir süredir ürettikleriyle,bize böyle saptamalarda bulunma hakkı datanıyor. Sanat bilinebilir bir şeydir, dünya bi-linebilir bir şeydir ve bilgi, her insanın biraz çabagöstermesi halinde üzerinde taşıyabileceği birışıktır.

Yıldırım Denizli’nin dünyası bilinebilir birdünya, son derece somut ve o yüzden de çokşaşırtıcı. �

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 17

YILDIRIM DENiZLi

Page 18: Samir Amin yazısı

Masal araştırmacısı Yücel Feyzioğlu,Avrupa’da da “kendine güvenen,geleceği gören, aydınlığa yürüyendinamik kuşaklar yetiştirmek için”Türk masallarına öncelik vermekgerektiğini savunuyor. Türkçeninilk sözlüğünü yazan Kaşgarlı Mah-mut’tan bin yıl sonra Türk dünyası-nın masallarını derleyip toparlayanFeyzioğlu, bunların yaygınlaşarakokunmasıyla Türk dünyası içindekianlaşmazlıkların da azalacağınısöylüyor.

Almanya bugünlerde “Pamuk Prenses veYedi Cüceler”in, “Kırmızı Başlıklı Kız”ın, “Kur-bağa Prens”in ve sadece Almanların değil, tümdünyanın yakından tanıdığı masal kahramanla-rının “öykü”lerini derleyip kitaplaştıran GrimmKardeşler’i kutluyor. Wilhelm ve Jacob Grimmkardeşler, derledikleri masalları 200 yıl öncekitap halinde yayınlamaya başlamışlardı.Zaman içinde bu masallar diğer dillere çevrildi.Ezop Masalları gibi, 1001 Gece Masalları, An-derson Masalları gibi tüm insanlığın ortak malıoldular.

Türklerin de masalları var. Bunlar Türklerindünyasının bile henüz ortak malı değiller. Ancakuzun yıllardır Almanya’da yaşayan araştırmacı -eğitimci-yazar Yücel Feyzioğlu, Kosova’dan Ya-kutistan’a, Kerkük’ten Türkmenistan’a, Asya veAvrupa’da Türkçe konuşulan ülke ve yurtlarıiçine alan coğrafyanın masallarını derliyor, tas-nif ediyor ve Türkiye Türkçesi’ne çevirip, “çağ-daş psikolojinin ihtiyaçlarını dikkate alarak”yeniden yazıyor.

Yücel Feyzioğlu, 1975 yılından bu yana yü-rüttüğü çalışmaları sonucu, iki binin üstünde

18 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Feyzioğlu’na göre, masal insanlığın ortak hazinesi ve bir barış çimentosu

Türklerin masal dedesiGÜRSEL KÖKSAL

Page 19: Samir Amin yazısı

Mahmut’dan bin yıl sonra Türk dünyasının ma-sallarını derleyip, toparlayan Feyzioğlu, bunla-rın yaygınlaşarak okunmasıyla Türk dünyasıiçindeki anlaşmazlıkların da azalacağını savu-nuyor.

Yücel Feyzioğlu, 1970’li yılların Türki-ye’sinde siyasal ve sosyal çalışmaları nedeniylebaşı derde girdiği, yazdığı kitap nedeniyle yar-gılanıp cezalandırıldığı için memleketini terketmiş ve Federal Almanya’ya yerleşmişti.

40 yıla yakın bir süredir ürettikleriyle, Türkdünyasının bir ortak dilinin, bir ortak belleği-nin oluşumu ve gelişimi için üniversitelerden,gelmiş geçmiş tüm kültür bakanlarından dahaçok çalıştı.

Feyzioğlu, konuyla ilgilenen herkesi heye-canlandıran çalışmalarıyla ilgili sorularımızı ya-nıtladı.

Yedi Uyuyanlar sendromu

- “Grimm Masalları”, Wilhelm ve Jacob Grimm'inilk kitaplarının 200’üncü yılı vesilesiyle tümAlmanya’da gündeminde. Siz 30 yılı aşkın bir süre-dir çok daha geniş bir coğrafyayı kapsayan Türkdünyasında, çok daha fazla masalı topladınız, biraraya getirip ciltler halinde yayınladınız. Halen deyayınlıyorsunuz. Size bir yılda 3 ödül verilmesi bukonuya Türkiye’de ilgi olduğunu gösteriyor.Ama sanki medyanın ilgisi çok az. Sizin gözlemleri-niz nedir? Gerçekten öyleyse, neden?

YÜCEL FEYZİOĞLU - En iyisi bir efsaneyle

masal derledi. Bunlardan yaklaşık 700’ünü ye-niden çalıştı. Sonuçta 22 ciltlik seri halinde ya-yınlanan Türk Dünyası Masalları Dizisi’niçıkardı. Ayrıca Anadolu ve Mezopotamya’danSümer, Türk, Kürt, Süryani masal ve öyküleriniiçeren 8 kitap daha hazırladı.

Batı dünyasının büyük masalcıları GrimmKardeşler’in derleyip, toparladıkları masallarınsayısının 270’in, Hans Christian Andersen’in to-parladığı masalların sayısının da 160’ın altındaolduğu hatırlanırsa, Feyzioğlu’nun yıllardır sür-dürdüğü çalışmaların ürünlerinin muazzamhacmi daha bir anlaşılır oluyor.

Çağımızın masal dedesi Yücel Feyzioğlu, çoközenli bir Türkçeyle bizlere kazandırdığı eserlerive çalışmaları nedeniyle son zamanlarda Türki-ye’de sıkça ödüllendiriliyor. Ancak, yine de onunçalışmalarının hak ettiği genişliklik ve derinliktebilindiği söylenemez.

Çocukların ve hepimizin dünyasına Türkyurtlarından birçok masal kahramanını, öykü-leriyle taşıyan Feyzioğlu, Peter Pan, Pinokyo,Çizmeli Kedi, Bremen Mızıkacıları, Kırmızı Baş-lıklı Kız, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, HarryPotter gibi bütün Batı masal kahramanlarına,bunların içinde yer aldıkları masallara karşıdeğil. “Başka kültürlere köprü kurmak için” bumasalların da çocuklar tarafından okunması ge-rektiğini savunuyor. Ama “kendine güvenen, ge-leceği gören, aydınlığa yürüyen dinamikkuşaklar yetiştirmek için” Türk masallarına ön-celik vermek gerektiğini savunuyor.

Türkçenin ilk sözlüğünü yazan Kaşgarlı

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 19

Page 20: Samir Amin yazısı

anlatayım. Hristiyanlığın ilk yayıldığı dönemianlatan Anadolu’da “Yedi Uyuyanlar Efsanesi”vardır. İslam inancında da anlatılır. Efes’te yedikişi Hıristiyan olmuştur. Roma imparatoru De-cius yeni dine inananlar üzerinde şiddetli birbaskı uygular. Bu yedi kişi de Decius’un zul-münden kaçıp Panayır Dağı'ndaki mağaraya sı-ğınırlar. Bir de köpekleri vardır. Adı Kitmir’dir.Tanrı, köpeğe konuşma yeteneği verir. Kitmirdile gelir: “Korkmayın, siz uyurken ben bekçilikyaparım.” Bunun üzerine hep birlikte mağarayagirer, yıllar süren derin bir uykuya dalarlar. Öyleuzun bir uyku ki, Hıristiyanlık Anadolu’da ya-yıldıktan sonra Tanrı onları uyandırır. Acıkmış-lardır. İçlerinden Yemliha adında olan ekmekalmak için Efes’e gider. Giysiler, inançlar değiş-miştir. Bir günde her şeyin bu kadar çabuk de-ğiştiğine inanamaz. Üzerinde İmparator Deci-us'un resmi bulunan gümüş parayı fırıncıyaverir. Fırıncı şaşırır: “Bu para 309 yıl önceye ait-tir, tedavülden kalktı” der. Yemliha şaşkın bi-çimde mağaraya döner, durumu arkadaşlarınaanlatır, yeni dünyaya uyum sağlayamayacakla-rına anlayarak mağaranın ağzını kapatır, hiçuyanmamak üzere yeniden uykuya dalarlar.

Türk basınının büyük bir bölümünü, bu ef-sanede uykuya dalanlara benzetiyorum. Hayatbaşka biçimde akıyor, onlar kafalarında akanıyayınlıyorlar. Anadolu Ajansı benimle büyük birsöyleşi yaptı, dünyadaki bütün abonelerine gön-derdi. Bazı büyük gazeteler bunu yayınladı,ancak medyamızın geneli bu olayın üstündedurmadı. Köşe yazarları, eleştirmenler yazmadı.Oysa bazı valilikler bu kitapları 30’ar bin alıp

okullara yaydılar. Trabzon Valisi Nuri Okutan,“Bunlar çok önemli, çocuklarımıza kimlik ve ki-şilik kazandıracak binlerce yıllık hazinemiz”dedi, iki bakan ile beni davet etti. Bir basın or-dusu bakanlarla birlikte geldi. Yüzlerce çocuğunkatıldığı büyük bir toplantı yapıldı. Gazetecileritiş kakış bakanları görüntülemeye çalışıyordu.Sayın Vali, “Yahu aramıza gel” dedi. “Ben o ka-reye girmem” dedim. Bakanların omuzuna bin-sem gene benim adım geçmeyeceğini an-lamıştım.

Bakanlar kitapları çocuklara dağıttılar, bi-terken Sayın Bakan Faruk Nafiz Özak yanımageldi. Çok kibarca, “Hükümetlerin bile yapama-yacağı büyük bir işi başarmışsınız, sizi kutlarım.Bu çalışmayı bakanlar kurulunda da dile getire-ceğim, ama meslektaşlarınız bu olayın öneminikavrayamadı” dedi. Ve ertesi gün gerçekten debütün basında “Bakanlar Trabzon’da çocuklarakitap dağıttı ve arkasından şu şu işletmenin açı-lışını yaptılar, açılışta şöyle şöyle dediler” gibihaberler yayınlandı.

Alman gazeteler böyle mi? Abonesi olduğumWestdeutsche Allgemeine Zeitung’un bir ay bo-yunca edebiyata ve sanata ayırdığı haber ve yo-rumların çetelesini tuttum. Her gün kültürsayfaları dolu dolu yayınlandı, bir ayda 11 kezbir edebiyat ya da sanat haberi ilk sayfadan yabirinci ya da ikinci manşet olarak verildi. Yıllar-dan beri bu böyle.

Bu nedenledir ki Almanya’da hergün 660 binokur kent kitaplıklarına koşuyor, 10 milyon 820bin kayıtlı okur listeleri var, yılda 466 milyonkitap, dergi, CD, DVD ödünç veriliyor. Kitap sa-

20 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Page 21: Samir Amin yazısı

tışları yüksek. Bu ölçüde de buluşlar yapılıyor.Bizim gazeteciler ise kültürel haberlere değil,güncel politik haberlere ilgi gösteriyorlar. Heleçatışmalı bir ortam varsa çok daha hoşlarına gi-diyor. Oysa çocuğumuzu binlerce yıllık bu kül-türle buluşturmadan o politikanın da aslaolgunlaşmayacağını düşünmüyorlar mı, merakediyorum. Yedi Uyuyanlar Efsanesi’nde olduğugibi, uyandıklarında dünyanın çok değiştiğini,bu kitapların her yana yayıldığını görecek vegeri mağaralarına dönecekler diye korkuyorum.

- Karamsar mısınız?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Karamsar değilim.Bakın masallar beni karamsarlıktan nasıl kur-tarıyor. Makedonya Türkleri arasında anlatılanbir masalımız var: “Göçe Katılmayan Ördek”.Sonbahar gelince bütün yabani ördekler sıcakülkelere göçe hazırlanırken yeni yetme ördek iti-raz eder: “Ben burada doğdum, burayı terketmem” der. İkna edip onu götüremezler, kuşakçatışmasını da anlatan güzel bir masaldır. Kışgelince üşümeye başlar, nereye sığınsa ısınmaolanağı yok. Kar yağınca kanatları donar ve ha-valanıp gitmek ister, ama bir ırmak kıyısınadüşer. Bir çiftçi, köpeği ile hayvanlarını sula-maya getirmiştir. İneklerden biri kocaman dış-kısını yapar, sıcak dışkı ördeğin üstüne düşer. Oanda ördeğin kanatları yumuşar, buzu çözülürve canlanır, kıpırdar. Bu kıpırtıyı fark edenköpek onu dışkının içinden çıkarıp yemek ister.Fakat ördek tehlikeyi fark edip uçup gider. Böy-lece önemli bir deney de kazanmış olur. Bumasal, “üstüne her kaka yapan düşman değildir,seni boktan çıkaran herkes dost değildir” duy-gusunu insanlara ne güzel verir. Güzelin içindeçirkini değil, çirkinin içinde güzeli keşfetmeyiinsan öğrenir. Böylece karamsarlıktan kurtulur,kendisine mutluluğun kapısı aralanmış olur.Teşbihte hata olmaz, beni sarmalayan sıcak birortam var, karamsar niye olayım?

Bu sıcak ortamı bir ölçüde Almanya’da bul-dum. Gittiğim her kentte gazeteler o günün ha-beri olarak kültür sayfalarının başına benitaşıdılar. “Keloğlan ile Kartal Abi” dizisi 1980 yı-lından beri güncel kaldı, okullara, kütüphane-lere girdi. Çocukların severek okuduğu kitaplaroldu. “Sihirli Limon” ise çok işlev gördü, KuzeyRen Vestfalya Eyaleti Eğitim Bakanlığı’nın “Ço-cukların kafasında fantastik dünya açan 20kitap” listesine seçildi, bakan kitapları basınabenimle tanıttı ve masal etkinlikleri için -onyazar arasında adımı anarak- okullara davetedilmemi istedi, yüzlerce okula davet edildim.Bunlar da Türk basınında yer almadı.

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 21

Page 22: Samir Amin yazısı

- Yıllardır Balkanlar'dan Orta Asya'ya çok geniş bircoğrafyadan masalları topluyorsunuz? Günümüzdeakademik kurumların yürütmesi gereken bir ça-lışma bu. Neden bunca yorgunluk? Değiyor mu?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Bu çalışmanın birkaçnedeni var. Birincisi, ben Almanya’ya ilk kita-bımdan ötürü ceza alarak geldim. Ve büyük birboşluğa düştüm. Dili yabancı, mantalitesi, adeti,geleneği, göreneği, davranış biçimi ve her şe-yiyle bana yabancı bir toplum. Türkler de öyle.Kağnısıyla adam tarlaya giderken, saatte bin kmhız yapan uçakla bu ülkeye getirilmiş. Onun dapsikolojisi hızla değişime uğramış. Tanımadığı-nız insanı nasıl yazarsınız? Yazmasam mutsuzolacaktım. O nedenle fantastik öğeleri zenginolan masala sığındım.

İkinci nedeni ise birçok söyleşide tekrarla-dım, yine vurgulayayım. İlk Almanca kursundatarihi bir gerçeği öğrendim: Grimm Kardeşlerinönemli bir amaçları var. Ülke beyliklere bölün-müş, parça bölük. Hiçbir bey ötekiyle anlaşamı-yor, çatışmalı bir ortam. Ülke güçsüz düşmüş,bundan yararlanan Napolyon 1800 yılında ül-keyi işgal etmiş. Grimm Kardeşler gelecekteböyle bir felaket yaşanmasın diye çocukları aynıduyguda, aynı kültürde yetiştirebilmek için ma-salları derlemiş, 1812 yılında yayınlamışlar. Omasallarla büyüyen çocuklar 1848’de Al-manya’nın ilk ortak meclisini Frankfurt’ta top-layabilmişler. Almanya’nın birliğine giden ilkhareket budur. Temelinde masallar var. İki Al-manya’nın kansız kavgasız birleşmesinin teme-lini hazırlayan yine bu masallar. Çünkü iki tarafda çocukları aynı masallarla büyüttüler. Vehatta İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya Al-

manya’yla ilişkisini kesmişken, Almanlar akıllıbir iş yaparak Grimm Kardeş masallarını bütündünya dillerine çevirtmiş, yayınlamışlar; sonuçbeklediklerinden daha muhteşem. Bu hikâyeyiöğrenince kafamda bir ışık parladı. “Ben politikayapamam, ama bu iş bana göre: Binlerce yıllıkmasal geleneğimizi yeniden canlandırmak. He-pimizin ortak kültürü, hepimizi birbirine bağ-layan bu. Hiç olmasa bu çatışmalı ortamınyumuşamasına ve Türk yurtlarının yakınlaşma-sına bir katkı sunabilirim.”

Üçüncüsü, Alman eğitim sistemini bilmedi-ğim için öğretmenliğe başladığımda çocuklarındikkatini en iyi şekilde masalla toplayacağımıdüşündüm. İşimi kolaylaştırdı, başarılı da oldu.Dördüncüsü de, çocukluk aşkım, Rus asıllı birMalakan kızı Sonja’ydı, onlar Rusya’ya göçmüş-lerdi. Sonja’yı bulmak için Mecnun gibi yollaradüştüm, ama bambaşka bir hazineyle döndüm.

Bu yorgunluğa değdi mi, sorusuna gelince:Onlarca yıl bir amacın peşinde koşmak gerçek-ten çok heyecan verici oldu. Kitapların yayın-landığı birkaç yıldan beri de toplumumuzun herinançtan, her politik kesimden olanları bu ça-lışmayı ve sahibini bağrına bastı. Ödüller verdi,şehzadeler gibi ağırlamaya başladı. Düşünün sa-dece 15 Mart-30 Nisan 2013 tarihleri arasında28 masal etkinliği, imza günü, 6 kentte de öğ-retmenlere, üniversitelerde öğrenci ve öğretimüyelerine “Kardeş masalların tarihçesi ve psiko-lojik işlevleri” başlıklı sunumum olacak. Biryığın okul ve üniversite de sırada.

Çocuk ve aile edebiyatı klasiklerimiz

- Şimdiye kadar topladığınız ve yayınladığınız ma-salların hacmi konusunda istatistiki bilgi alabilirmiyiz? Örneğin bunların sayısını Grimm Masalları,Andersen Masalları gibi kolleksiyonlarla karşılaş-tırdığımızda nasıl bir tablo çıkıyor?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Türk Dünyası Masal-lar dizisi, üç bin yılda geliştirdiğimiz “Çocuk veAile Edebiyatı” klasikleridir. Orta Asya’da sevi-len Şaman Dede’den, Şirince Şeşen’den, M.Ö.1750 yıllarında tabletlere yazılmış Adapa’yakadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. İkibinin üzerinde masal derledim, derlenmişleritopladım. En tanınmışları seçtim, toplam 683masal üstünde yeniden çalıştım. Bütün dünyaçocuklarına sunulmuş olan Grimm Kardeş ma-salları 268, Andersen’in ise 156 masalı var. Yan-lış anlaşılmasın, buradan bir övünç payıçıkarmıyorum. Bizim coğrafya çok büyük ve an-latılan masalların kapsamı inanılmaz derecedegeniş. Ve ben her Türk topluluğundan masal

22 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Page 23: Samir Amin yazısı

derlediğim halde daha yüzde birine bile ulaşmışdeğilim. Konu çeşnisi o kadar zengin ki, ataları-mız aile içi tacizleri bile Orta Asya’dan Ko-sova’ya kadar konu etmiş, çocuğuna çıkış yolugöstermiş. Bu konuda Kosova’dan Prof. Nime-tullah Hafız, Kafkasya’dan Prof. Valeh Hacılar’ınderlemeleri arasında bulduğum masallar dün-yaya örnek olacak masallar. Özetle birini anlat-mak isterim: Bir Han’ın çok sevdiği karısı ölür,ergenlik çağında bir kızı vardır. Annesine çokbenzer. Han, kızına der ki: “Kızım sen anneneçok benziyorsun, annenin yerini sen alabilirsin.”Kız vurulmuşa döner, bir süre vermesini ister.Kafasında kurtuluş yolu kurgular, babasına yap-ması için koşullar ileri sürerek zaman kazanır,uzaktan uzağa sevdiği bir genç vardır. Onunlailetişim kurmanın yollarını arar. Fakat bulamaz,artık sona yaklaşmış, Han düğün hazırlığınabaşlamıştır. Son anda bir ışık belirir, kız pence-reyi açar, Türk kültüründeki uçan at Tulpar uça-rak pencerenin altına yaklaşıp kızı kanatlarınınarasına alıp sevgilisine götürür. Gördüğünüzgibi hepsi ayrı ayrı işlevlerle yüklü 24 kitap ya-yınladım.

Ayrıca elimde 27 bin sayfa destan ve efsanevar. Hepsi senaryo, opera, bale, tiyatro, romanolacak nitelikte. Aydınlarımızın, Batı’nın felse-feyle aydınlanmasına bakarak “ah vah!” etme-sine gerek yok. Benim toplumum aydınlanma-sını şiirle, masalla, destanla yaratmış. Eğer ay-dınlar Batı aydınlanmacılığını aktarma yerinebu binlerce yıllık kültür mirasından yararlana-bilseydi, ülkemiz çok daha başarılı bir sonucaulaşılmış olurdu.

- Bu çalışmalara nasıl başladınız, bunun için hangiülkelerde bulundunuz?

YÜCEL FEYZİOĞLU - 1975 yılında Anadolumasallarını yakınlarımdan derleyerek başladım,1982 yılında da Sovyetler Birliği’ne gittim. Türktopluluklarının büyük kesimi orada, Çin veDoğu Avrupa ülkelerinde. Altaylar, Anadolu,Azerbaycan, Gagavuz Yeri,Tataristan, Dağıstan,Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Özbekistan,Yakutistan, Türkmenistan, Uygurlar, Çuvaşis-tan, Kıpçak, Hakas, Tuva, Kerkük-İran Türk-menleri, Başkurdistan, Makedonya, Nogay,Karay ve Kumuklardan halk hikâyeleri ve ma-sallar. Kimisine gittim, gidemediklerimin ma-sallarını gelişmiş Türkoloji merkezlerindebuldum: Moskova ve Mainz gibi...

Son 50 yılda da Batı Avrupa içlerine kadaryayılan Türkler, yayılırken de kendi kültürlerinigötürdüler. Ben de bunu gözleyen ve ilk keşfe-denlerden biri oldum. “Keloğlan ile Kartal Abi”bu göçün macerasıdır: Keloğlan anası ile bir

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 23

Yücel Feyzioğlu’nun Türk dünyasından derlediği masallarıiçeren kitaplarından bir demet:

Hıdrellez Geldi (Anadolu’dan Masallar)Keloğlan İle Asamat Köprüsü

(Anadolu’dan Masallar)Doğrubay ile Eğribay

(Kıpçak – Özbek – Terekeme Masalları)Öksüz Oğul (Hakas – Tuva – Yakutistan Masalları)Bir Karış Boy – İki Karış Sakal

(Kerkük – İran – Türkmenistan Masalları)Şirince Şeşen (Kazakistan – Kırgızistan Masalları)Dillidüdük ile Altınses

(Başkurdistan Masalları)Yarım Horoz Kardeş

(Balkanlardan Masallar)Şah Abbas ile Şah Banu

(Nogay – Karay – Kumuk Masalları)İristu ile Akdoğan (Altay’dan Masallar)Dimitraş ile Pıtıraş (Gagavuz Yeri’nden Masallar)Pürus Batur ile Aksıla

(Tataristan’dan Masallar)Yanık ile Dilek Boncuğu

(Azarbeycan’dan Masallar)Cadı ile Çilbik (Dağıştan’dan Masallar)Aldar Köse (Kazakistan’dan Masal ve Öyküler)Er Tapıldı (Kırgızistan’dan Masallar)Açıl Kabağım Açıl (Kosova’dan Masallar)Murkumono ile Çomotay

(Özbekistan’dan Masallar)Yartı Kulak (Türkmenistan’dan Masallar)Serçe Koyun Avlarken

(Uygurlardan Masallar)Alp ile Asamat Köprüsü

(Çuvaş Masalları)

Fevzioğlu’nun Anadolu ve Mezopotamya’dan Sümer, Kürt,Türk, Süryani masal ve öykülerini içeren, yayına hazır8 kitabı daha var:

Lokman Hekim ile Çırağı(Anadolu Masalları)

Sultan Süleyman Mührü(Anadolu Masalları)

Sihirli Limon (Anadolu Masalları)Ayıkulak (Anadolu - Azerbaycan Masalları)Herşey Oyunla Başladı

(Mezopotamya Masal ve Öyküleri)Mirza Memed ile Ejderha

(Mezopotamya Masalları)Adapa (Mezopotamya Masalları)Selahaddin Eyyubi ile Akıllı Kız

(Mezopotamya Masal ve Öyküler)

Kardeş masallarıkitaplaştırıyor

Page 24: Samir Amin yazısı

köyde yaşar, yıllardır çok uzaklara göçen baba-sını özler. Eşeği ile oralara ulaşamayacak, o daeşeği köyde bırakıp Kartal Abi ile yola çıkar. Tek-nolojik gelişmeyi ne kadar güzel simgelemiyormu? Babasını bulacak mı, başından neler nelergeçecek, maceralı yolculuk başlamıştır...

- Türk dünyası masallarında ortak özellikler gözle-yebildiniz mi?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Hem de çok. Özbek-lerde Kırgızlarda ve Türkmenlerdeki Dazoğlan,Azerbaycan ve Dağıstan’daki Keçeloğlan ile Cırt-tan ve Çilbik, Başkurdistan’dan Emanet, Ha-kas’taki Öksüzoğul, Türkiye’den Balkanlarakadar yayılmış Keloğlan aynı ve benzer karak-terler. Ayrıca Cüce karakterleri var. Altaylardaİristu var. Nefis bir masal figürüdür. Türkmen-lerde iki tane önemli cüce karakteri var. Biri, Birkarış boy iki karış sakal, diğeri Yartı Kulak. Ga-gavuzlarda Cüce Todur, Dimitraş ile Pıtıraş, Çu-vaşlarda Dirsek boylu Hivetke (ki ötekilerdenfarklı yanı çok olumsuz bir cüce oluşudur) Karay

ve Karaçaylarda Kalıcı... Her Türk topluluğundaolumsuz karakteri simgeleyen dev, olumluyusimgeleyen Şirince Şeşen, Aksakal, Derviş,Ermiş, Şaman Dede, Bahşi, ve Melleler var...

Her ülkede Han, Hakan, Kağan, Padişah,Vezir, Kizir, Hanım Sultan, Şehzade karakterlerivar. Kimi olumlu, kimi olumsuz işlev görür.Ama hepsinin geçmişe kapı aralama işlevi var:“Bir varmış, bir yokmuş, eskiden bir padişah yada kağan varmış” der demez çocuğu geçmişe gö-türüp tarihin içinden bakmayı masalla öğretir-siniz. Yarattığı merak öğeleriyle dinlemeyi,algılamayı, anlamayı, sonra da anlatmayı öğre-nir. Kendine ait olan kültürel bir kimlik kazanır.Var olan ortak kültürü güçlendirmiş olursunuz.Ama bunları atıp “bir varmış, bir yokmuş birKral, ya da bir Prenses ya da bir Çar varmış” de-diğinizde başka kültüre kapı aralarsınız. Bu dagereklidir, ama yüzde 83 oranında değil. Neyazık ki Türkiye’de böyle. Kamuoyu oluşturankaç kişi bu işin bilincinde? Uzattım değil mi?

24 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Yücel FeYzioğlu, 1946’da Kars’ta doğdu.Öğretmen Okulu’nda okudu, öğretmen oldu.Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurucularıarasında yer aldı, ilk kitapları Türkiye’de yayın-landı. 1972’de TÖS kuruculuğu ve kitaplarındandolayı soruşturmaya uğrayıp ceza alınca Al-manya’ya gitti. Goethe Enstitüsü’nde dil eği-timi gördü, “Andersson Yazarlık Akademisi”nibitirdi, öğretmenlik yaptı. 1985’ten beri serbestyazar olarak çalışıyor.

Masal, öykü, roman ve ders kitapları yazdı. Öyküve oyunları Almanya ve Hollanda’da radyolardayayınlandı.Yazdığı yeni “Keloğlan” masal dizisiçeşitli dillere çevrildi. 1982 yılından itibaren sıksık Sovyetler Birliği’ne giderek dili Türkçe olanhalkların masallarını derledi, çağdaş psikoloji-nin gereklerini dikkate olarak yeniden yazdı.1979 yılından beri çalışmaları birçok kez ödül-lendirildi. Örneğin 2001 yılında Türkiye’den Al-manya’ya işgücü göçünün 40. Yılı nedeniyleaçılan yarışmada “Anadili Gerekli midir?” adlı

denemesiyle “Cumhuriyet Gazetesi” birinciliködülünü aldı. 2002 yılında “Sihirli Limon” adlımasal kitabı Almanya Eğitim ve Bilim Bakanlı-ğı’nın 20 kitaplık listesine seçilerek, bütün ço-cuklara ve ailelere tavsiye edildi.

Türkçe konuşulan ülkelerin, yurtların masallarıüzerine çalışmaları da ödüllendirildi. Son ola-rak geçen yıl “Halk Kültürü Araştırmaları Ku-rumu”nun “Türk Halk Kültürüne HizmetÖdülü”nü alanlar arasında yer aldı.

3 çocuk babası olan Feyzioğlu, 30 yılı aşkın bir sü-redir Almanya’nın Herten kentinde yaşıyor. Al-manya’da sık sık okullardaki okuma program-larıyla çocuklarla bir araya geliyor. Türkiye veAlmanya’daki yoğun programından kalan za-manlarda da masallar üzerine çalışmalarınadevam ediyor.

Feyzioğlu’nun derleyip, yeniden yazıp kitaplaştır-dığı masallar, ileride resimli roman, film gibifarklı formatlarda yeniden karşımıza çıkabilir.Bu konuda çalışmalar sürüyor.

Öğretmenlikten yazarlığa

Page 25: Samir Amin yazısı

“Türk dünyası” vurgusuna kuşkuylabakanlar

- Siz çalışmalarınızı hangi hümanist amaçla sür-dürdüğünüz biliniyor. Yıllardır yaptığınız çalışma-lar, yayınlar bunun kanıtı. Buna rağmen bueserlerle ilgili “Türk masalları” ve “Türk dünyası”vurgularına “ırkçılık” kuşkusuyla yaklaşanlaroluyor mu?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Oluyor. Birkaç tanesomut örnek sayacağım: TRT’de bir programadavet edilmiştim. Baktım bir hikaye kitabındanödül aldığı için Yekta Kopan da çağrılmış. Bek-leme salonunda oturuyoruz. O, elinde üç kitaplagelmiş, ben onun kitaplarını aldım, bir fikiredinmeye çalıştım. Kutladım. Benim elimde dekapağında “Türk Dünyası Masal Dizisi” yazılıyirmiye yakın kitap var. Üstünü okudu, elinisürmedi: “Nedir o?” dedi, kısaca anlattım, önü-ne doğru kitapları ben yaydım. Şöyle bir baktı,benim adımın kapak resminin içinde kaybol-duğu bir kitap seçti: “Şuraya bak, şu özensizliğe!Yazar adı bile belli olmuyor” dedi. Bütün kut-lama bu kadar. Oysa bu arkadaş NTV’de her gün

Yeniden soruya dönersek, bir de her Türktopluluğunun yarattığı kendine has masal ka-rakterleri var. Türkiye ve Azerbaycan’da Ayıku-lak, Kırgızlarda Er Tapıldı, Çuvaşlarda Alp’ler,Kazaklarda Aldar Köse, Tatarlarda Püruş Batur,Özbeklerde Çomotay gibi... Ve daha yüzlerce.Bunları bütün Türk toplulukları birbirine ak-tardıklarında kültürel zenginliğin kaça katlana-cağını düşünebiliyor musunuz?..

O nedenle çocuk masalsız büyüyemez. Çocukbüyür ama, beyinsel olarak tam insana dönüşe-mez, sorunlarını sözle değil, vuruşarak çözmeyeçalışır. İş daha da karmaşık hale gelir... Batılılarbunun bilincinde olduğu için masallarını en et-kili bir biçimde filme, çizgi filme, oyuncağa, ope-raya, baleye, tiyatroya, resme, sergiye dönüş-türüp yeniden yeniden sunuyorlar, bütün dünyaçocuklarını etkileyip, arka bahçelerinde çalışacakinsan yetiştiriyorlar. Biz Siyah Kalem’in 15’inciyüzyıldan kalma o muhteşem masalsı resimlerinibile yaygınlaştıramamışız. Trabzon’dan yazangenç bir öğretmen kızımız: “Hocam şu masaldakiHakan sözünü çocuklar anlamıyor, onu Kral diyedeğiştirir misiniz?” diye yazıyor. İşin nereye var-dığını görüyor musunuz?

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 25

“Sihirli limon”da üç arkadaş bir kıza âşıkolur. Çok iyi arkadaşken kavga ederler, dedearaya girer, kızın düşüncesini almalarını önerir.Üç arkadaş kıza gider, “Üçümüz de seni sevi-yoruz, hangimizi eş seçeceksin?” diye sorarlar.Kız da, “Evlenme zamanı değil, ben meslek öğ-reniyorum, siz de gidin bir meslek öğrenin,bana bir hediye getirin, kimin hediyesini beğe-nirsem onunla evlenirim” der. Üç arkadaşınbaşka seçeneği kalmamıştır. O motivasyonlameslek öğrenmeye giderler ve en fantastik he-diyeyi getirmek için macera başlar. İşte sır bu-rada. Okur aşkın sonunu merak eder, amameslek olmadan aşk başarıya ulaşmayacaktır!Bilinçaltına verilmek istenen bu. Ayrıca temasıaşk olmayan ama merak öğesi çok güçlü ben-zer bir yığın masalımız var: Türkiye ve Azerbay-

can’da ünlü olan “Keloğlan/Keçeloğlan ileOh’un Masalı”, Özbeklerin “Alican’ın ÖğrenmeTutkusu” gibi... Sihirli Limon çocukların üze-rinde o kadar etkili oldu ki, on yıl boyunca bumasalı onlara okudum, kitap imzaladım.Almanve Türk öğretmenler bu masalı okuduktansonra çocuklar arasında “meslekleri” tartıştı-lar, meslek bilincini yerleştirmeye çalıştılar.

Ben bu uygulamaların sonuçlarını gördükçe ma-salların daha onlarca işlevi olduğunu bizzatkendim de kavradım, onları keşfetmeye çalış-tım. Her masalcı masal anlattıkça benim gibibu işlevleri fark etmiş, masalı dallandırıp bu-daklandırmış, masalı ballandırmış, daha başkaişlevler katmış. Bunları yüzlerce sayfada anla-tabiliriz.

Sihirli limonun sırrı

Page 26: Samir Amin yazısı

kültür programı sunuyor. Allayıp pullayıp ver-diği İngiliz-Amerikan kültürüne ayırdığı zama-nın yüzde birini bu külliyata ayırsaydı, çok dahafazla insanın kendi hazinesinden haberi olurdu.İkinci örnek: Yayınevindeki temsilcim öğret-menler sendikasına gidiyor. “Bakınız” diyor,“Çocuk Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre ço-cuklarımız yüzde 83 oranında yabancı edebi-yatla büyüyor, biz de böyle bir hizmet yaptık.İsterseniz üyelerinize tavsiye edin.” Yetkililer te-peden kapaklara bakıyor: “Biz böyle ırkçı yayınıkimseye tanıtmayız” diyorlar. Yine temsilcim ki-tapların hepsini içine alacak şık bir anbalaj tor-bası yaptırmak için bir işyerine gidiyor. İşyerisahibi Kürt. Kitaplara bakıyor: “Ben böyle ırkçışeyler için ambalaj yapmam!” diyor. “Peki” diyortemsilcim, “beş tanesini sana bırakıyorum. Ak-şam çocuklarına birkaç masal oku lütfen. Yineyapma.” Ertesi gün adam telefon edip: “Abi özürdilerim, sen bu kitaplardan bana iki takım getir,ben de sana ambalajları parasız yapayım,” diyor.

- Bu masalları Türkçenin, Türk kültürünün geçmiş-te ve günümüzde etkin olduğu ülkelerde, bölgeler-de topladınız. Hepsini günümüz Anadolu Türkçe-sinde yeniden yazdınız. Anadolu Türkçesiyle bumasalların orijinal hallerini anlamak mümkün mü?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Azerbaycan, Türk-men, Gagavuz, Makedonya masallarını anlamakmümkün. Özbek, Kırgız, Uygur masallarındazorlanıyorsunuz. Diğerlerini çevirdim ya da çe-viri yardımı aldım. Bu da yetmedi. Öyle masal-lar var ki anlatan halka geri dönüp aynı dildeanlatsanız yine anlamaz. Eski deyimler, çevre,kullanılan araçlar, her şey değişmiş. Konu uzun.Ancak karakterler ve konu çok ilginç. Onları ye-niden yazmak gerekiyordu. Çarpıcı bir örnek:Doç. Dr. Mirlan Namatov’un derlemesinden al-dığım Kırgız masalı Er Tapıldı (Namatov onudestan olarak derlemiş) 567 sayfa. O şekliyle hiçkimseye, Kırgızlara bile okutamaz, masalı-des-tanı ölmeye bırakırsınız. Okurken bıkıyorsunuz,göz kapaklarınız düşüyor. Ben bunun üstündebir yıl çalıştım. Türklerin 2000-2500 yıl öncekicemiyet olma sürecinde, anlaşamama, kavgaetme, birleşme hikayesini anlatıyor. Bütün buözellikleri kaybetmeme kaydıyla 29 sayfada yaz-dım. Çocuklar ve ana babalar şimdi onu çok se-viyorlar.

- Masallardan bazılarına, kahramanlar çeşitli deği-şikliklere uğramış halde Batı dünyası masallarındada karşılaşıyoruz. Kitaplarınızda ilginç örnekler var.

YÜCEL FEYZİOĞLU - Bazı masallarımız -tahminime göre- akınlar ya da göçlerle batıyageçip yeni öğeler kazanarak, isim değiştirip yay-

gınlaşmış ve dünya çocuklarının gözdesi olmuş,onlara yol göstermiş. Örneğin: “Şengülüm,Mengülüm, Şüngülüm”, “Kurt ile Yedi Oğlak” is-mini almış, “Yartı Kulak”, “Daummännlein”(Parmak Çocuk) benzeri masalları yaratmış,“Fasulye Ağacı”, “Hans und Bohnenranke”ye dö-nüşerek girmediği ev bırakmamış. Bunları faz-lasıyla artırmamız mümkün. Kazak masalı veöyküsü olarak bilinen, aslında bütün Orta As-ya’da ünlü bir gülmece ustası var: “Aldar Köse”.Çok ilginç bir tiptir. Hakkında 28 masal ve öyküderledim. Tek başına kitap oldu. O yayınlan-mışken 7 masal-öykü daha buldum. Biraz Nas-rettin Hoca’yı anımsatıyor, biraz Keloğlan’ı. Birbenzeri de Almanya’da ve Hollanda’da var: “TillEulenspiegel”. Aldar Köse mi geldi bu ismi aldı,“Till Eulenspiegel” mi oraya gitti, bilmiyoruz.Ama bunlar birbirinden bağımsız da yaratılmışolabilir.

İç içe ya da komşu olarak yaşadığımızhalkların masalları

- Araştırmalarınızı sürdürdüğünüz ve halen yayın-lanmaya hazır çok sayıda kitabınızın daha bulun-duğunu biliyoruz. Bu konuda bilgi verebilirmisiniz?

YÜCEL FEYZİOĞLU - İyi ki sordunuz, te-şekkür ederim. 50 yıldan fazladır kimseye açık-lamadığım etkili bir hikâyeyi anlatarak busoruya cevap verebilirim. Yayınlanmamış o ki-tapların önemi daha iyi ortaya çıkmış olur.

Doğduğum köyde hali vakti iyi olan birkaçaile vardı. Bunlardan biri bir Kürt ailesiydi, biride biz.

Bir gün bizimle onlar arasında basit bir ne-denden ötürü kavga çıkmış. Kürtlerden AliUcunkan babamın halası oğlunu öldürmüş. Benbebekmişim. Silah sesleriyle büyüdüm. Artık ikiaile arasında sık sık meydan savaşı oluyordu.Gençler mevziye geçiyor, karşılıklı kurşun yağ-dırıyordu...

Bu hayatın böyle süremeyeceğine kararveren Kürt aile, köyden göçmeye karar verdi.Kars’ın Aktaş Köyü’ne yerleştiler. Fakat kavgabitmedi. Bu kez kavga Kars’ın içine taşındı. Pa-zara gelen iki ailenin gençleri yine caddelerdemevzi tutuyor, karşılıklı kurşun yağıyor, kenttede insanlar dışarı çıkmaya korkuyordu.

Sonunda kentin ileri gelenleri bu iki aileyibarıştırdılar. Barışı kalıcı kılmak için de babamıAli Ucunkan’ın oğlu Hayrettin’e kirve yaptılar.Kavga o an bitti. Ali Kirve yedi gün yedi gecesüren masalsı bir sünnet düğünü yaptı, bütünaileye hediyeler alarak gittik, bizi baştacı ettiler.

26 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Page 27: Samir Amin yazısı

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 27

- Bilgisayar ve internet çağında, eskiçağların masallarının çocukların,dolayısıyla toplumların psikolojik geli-şiminde yeri hâlâ çok önemli.Bir eğitimci ve bu konuda yıllardırçalışmalar sürdüren bir araştırmacıolarak, sizce de öyle mi?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Evet, bencede öyle. Masallar insanların psikolojikihtiyaçlarını en iyi karşılayan öyküler.Çünkü içinde fantezi var. İnsanoğlu ofanteziye inanıyor, onun arkasındanmaceralı bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolcu-lukta da güçlüklerle karşılaşıyor, müca-dele ediyor, deney kazanıyor, olgunla-şıyor, yeni icatlara imza atıyor, mutluoluyor, doymuyor, yeni bir maceraya atı-lıyor. Çarpıcı bir örnek: İlk insan daölümsüz olmak istiyordu, günümüz in-sanı da... Tarihte ilk yazıya geçmiş ma-sal da bu ihtiyacı karşılıyor, adı: Adapa.M.Ö. 1750 yıllarında Hammurabi ya-salarıyla yazıya geçmiş. Sümerli bir ya-zara ait. Tablette yayınlandıktan 3760yıl sonra ben ikinci baskısını “Yazı Çivi-lemek” adlı kitabımda yaptım. Ama bumasal, sözlü gelenekte hep sürüp geldi.Adapa, Mezopotamyalı bir yiğit. Hayatıçok seviyor, Dicle ile Fırat arasına ka-nallar açıp toprağı suluyor, meyve fi-danları dikiyor, sebze tohumları ekiyor.Fakat ölümlü olduğunu bildiği için mo-tivasyonu düşüyor, ölümsüzlük ekme-ğini almak için Gök Tanrısı’na gitmeyekarar veriyor, yelkenlisine biniyor. GökTanrısı fırtınayı salıp onun yelkenini kı-rıyor, Adapa da fırtınanın kanadınıtutup kırıyor, inanılmaz macera bu nok-tada başlıyor. Bu macera günümüzekadar öyle bir gelişim gösteriyor, insa-noğlu öyle bir yol alıyor ki, ölüme çare

bulamıyor ama, ömrünü birkaç katuzatmayı beceriyor. Bir yığın buluşlaryapıyor. O nedenle tıp alanındaki geliş-meler, bütün teknoloji ve bilimsel alan-daki gelişmelerin önünde gidiyor. Amainsanoğlu doymuyor, her gün biraz dahao macerayı yoğunlaştırarak sürdürüyor...

Teknik gelişmenin temelinde de bumasal geleneği var. Einstein, “Bilgi sı-nırlı olduğu için fantezi bilgiden dahaönemlidir” derken tam da bunu kaste-diyor. Bizde “Sihirli At” adında bir ma-sal var. Bu, İpekyolu’ndaki kervansaraykonaklamalarında yaratılmış. HalifeHarun el Reşid’in de çok hoşuna gitmiş.Saray masalcısı Muhammed el Gahşi-gar’a “Sen bunu yazıya geç, unutulma-sın” demiş. O da 1200 yıl önce yazıyageçmiş. Masal özetle şöyle: Üç bilginİran Şahı’nın kızına âşık olur. Üçü deŞah’a elçi gelir, kızını isterler. Şah da derki: “Sizin maharetiniz, yeteneğiniz ne kiben size kızımı vereyim?” Birinci bilgin:“Ben bir tavus kuşu yaptım, siz zamanıöğrenmek istediğinizde saat kaçsa,tavus kuşu o kadar kanadını sallayacak,zamanı öğrenmiş olacaksınız.” İkincibilgin: “Ben boynuzdan bir uyarı aracıyaptım. Sur kapısına asacaksınız, birtehlike olunca o boynuz uluyarak siziuyaracak.” Üçüncü bilgin de: “Ben maunağacından sihirli bir at yaptım,” demiş,“üstüne bineceksiniz, sağ kulağını çe-virdiğinizde at havalanacak, üç gündegittiğiniz yolu üç saatte gidecek, inmekistediğinizde sol kulağını bükeceksiniz,at yere inecek...” İşte böyle. Bütün bu-luşlar önce fantezide yaratılıyor, sonrahayata geçiriliyor. Fantezisi olmayanhiçbir masal ya da öykü bu kadar uzunyaşamıyor.

“Toplumlar masallarla gelişiyor”

Page 28: Samir Amin yazısı

Onlar da hepimize hediyeler verdiler. Benim ko-luma ilk saati takan Ali Kirve oldu. Aslında oşenliğin, barış şenliği olduğunu küçücük kal-bimle o zaman kavrayıp büyük bir coşku duy-muştum. Barış ne kadar önemliymiş. Bir köşe-den kurşun gelir korkusu olmadan özgürce yü-rüyorduk artık.

Evimde biriken hazine

O şenlikten sonra Hayrettin’i ziyaret içinyine gittik. Babamlar döndü, ben Aktaş’ta gün-lerce kaldım. Aktaş, iki yamacın arasına saklan-mış gibiydi. Yoldan uzak, gözden uzak. Dağlarınbir yanından tünel giriyor, içlere kadar ilerleyipkavis çizerek dönüyor, dağın aynı yüzünden geriçıkıyordu. Osmanlılara karşı Rus Çarlığı yaptır-mıştı bu tünelleri. Yaptırmış ve cephanelik ola-rak kullanmıştı. Kırk yıldan beri Kars bizegeçtiği halde bu yerler hâlâ gizemini koruyordu.

Hayrettin ile gündüzleri kuzu sürülerini gü-düyor, öğle sıcağında sürüyü bu tünellere sürü-

yorduk. Sürüyor ve hazineler arıyorduk. Ak-şamları ise konuk odasına insanlar toplanıyor-du. Söz ustalarından Medet Tayfun, Ömer Te-mel, Mehmet Ali Tayfun Kürtçe masal ve hikâ-yeler anlatıyorlardı.

Ali Kirve, “Türkçe anlatın kuro, çocuk da an-lasın” diyordu. Bu kez Türkçe anlatıyorlardı.Duyduklarımı güzel bir yazıyla defterime geçir-mek hoşuma gidiyordu, hep yazıyordum. Ya-zınca da aklımda kalıyordu.

Ayrıca Diyarbakır-Mermer Bucağı’nda öğ-retmen amcamın yanında ilkokul 3. sınıfı oku-muş, Dengbej’lerin anlattıkları destanlarınmüdavimi olmuştum. Türkçe bilen tek arkada-şım Şakir bana bunları çevirmişti. Onları da notalmış, defterlerimi saklamıştım. Benim “TürkDünyası Masallar Dizisi’ yayınlanmaya başla-dıktan sonra o defterleri açtım. Aradan 53 yılgeçmişti.

Ayrıca elli yıl arayla aynı kent ve aynı bel-dede dünyaya gelmekten onur duyduğum ünlüKürt yazarı Erebê Şemo’nun (Doğ. 1897 Susuz-

28 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

- Siz uzun yıllardır yaşadığını Alman-ya'nın geleceğinde Türkçenin bir iletişimve kültür dili olarak yerini nasıl görüyor-sunuz? Sizce Türkçe, Almanya’dakigelecek kuşakların kullandığı dillerdenbiri olacak mı?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Bir gün AlmanYazarlar Birliğiüyelerinden birYahudi arkadaşa sordum: “Yahusiz Allah’ın dayıoğlu musunuz kardeşim? Nasıloluyor da yaşadığınız her toplumda en öndeoluyorsunuz? Politikacılar, fizikçiler, önemli fi-lozoflar, yazarlar, ressamlar bakıyorum Yahudikökenli. Bunun sırrı nedir?” Arkadaş güldü veşöyle bir cevap verdi: “Çok basit: Bizim enbüyük hazinemiz dilimiz ve kültürümüz. Hangitoplumda olursak olalım, kendi anadilimizi ço-cuklara mutlaka öğretiyoruz, yaşadığımız top-lumun dilini de asla ihmal etmiyoruz. Bir debizim tarihimizi, dinimizi, geleneğimizi, görene-ğimizi, masallarımızı, efsanelerimizi çocuklara

anlatıyoruz. Özellikle de masal dilinde anlatı-yoruz. Bunları yirmi cilt haline getirmişiz. Birgenç kız evlenirken bu kitaplar kendisine ceyizolarak verilir, doğacak ilk çocuğu bu kültürleyetiştirilir artı yaşadığı toplumun kültürünü deöğrenir. Böylece çocuklarımız toplumun öndegelen insanları olur.”

Böyle olsa bizim dilimiz de gelecekteki kuşakla-rın kullanacağı dil olur. Ancak Yahudiler tarihboyunca ezilmiş, hor görülmüş, kıyıma uğramış,bir daha bunu yaşamamak için refleksleri farklıgelişmiş, toplumların en önüne geçmeye çalışı-yorlar. Biz ise imparatorluklar kurmuşuz, beş ci-hana hükmetmişiz. Bizim genlerimizde de hepüstünlük refleksleri var. Hangi toplumda olur-sak olalım, diğerlerine pek aldırmıyoruz, kendi-mizi otomatik olarak, 1-0 ileride görüyoruz. Buda bizi gerçeklikten uzaklaştırıyor, aşağı çeki-yor. O nedenle Türkçenin gelecekte güçlü birvarlık göstereceği konusunda kuşkularım var.

Almanya’da Türkçe iletişimin geleceği

Page 29: Samir Amin yazısı

AvrupaGüN | 11 Şubat 2013 | 29

-Almanya’da kısa bir süre önce çocukmasallarının dillerini ırkçı, ayrımcıkavramlardan arındırma amaçlı birgirişim başlatıldı. Masallar ortayaçıktığında şimdiki gibi ayrımcılık, ırk-çılık yansıtmayan, ama günümüzdetam tersine çağrışımları olan “zenci”(Neger) gibi kavramlar masallardançıkarıp, yeniden yayınlanıyor. Bu uy-gulamaya karşı çıkanlar da var.. Örne-ğin bunların tüm insanlığın ortak malıolan kültürel eserler olduğu ve orijina-litesinin bozulmaması gerektiği belir-tiliyor. Sizin yaklaşımınız nedir?

YÜCEL FEYZİOĞLU - Bizde dezenci masalları anlatılır. “Bir dudağıyerde bir dudağı gökte Arap” şeklindegeçer. Bu “Arap” siyah derili -zenci-anlamına gelir, inilip de çıkılmaz birkuyu içinde yaşar, oraya su çıkarmakiçin inenlere bir sorusu vardır. Ya-nında bulunan bir kurbağa ile dünyagüzeli bir kızı göstererek, “Hangisidaha güzel?” der. Doğru cevap ver-meyenleri öldürür. Fakat bir masalkahramanı, “Gönül kimi severse gü-zel odur” diye cevap verince zencionun arkadaşı olur, hizmetine girer,işini kolaylaştırır. “Zenc” Arapçadanbize geçmiş, siyahi anlamına gelir.

Zenciyle bizim ilişkimiz, Batılınınzenciyle ilişkisine benzemez. Batılıonu köle olarak getirmiştir, eziyet et-miştir, alıp satmıştır. Bu, vicdanındave bilinçaltında bir kara leke olarakhep canlı durmakta, bundan kurtul-maya çalışmaktadır. Hatta İngiltere’debir TV dizisi çekilmektedir şu sıra. Birbölümü şöyledir: Evli bir kadının birzenciyle kaçak ilişkisi olur. Hamile

kalır, kocasından mı, zenciden mi bellideğil. Doğum günü gelir, çok kork-maktadır. Derken çocuk dünyaya gelirve zencidir. Doktorlar, hemşireler nediyeceklerini şaşırır, susarlar. Baba ha-yırlı haberi beklemekte. Ne diyecekleradama. Kapıyı açarlar, buyrun derler.Adam içeri gelir, çocuğu kollarının ara-sına alır, şaşkın bir biçimde uzun uzunbakar. Herkes susar. Adam: “Ben be-beklerden çok fazla anlamam, ama bugördüğüm en güzel bebek” der. Böylecebeyaz adam vicdanını temizlemiş olur.

Bizde öyle değil ki. İlk ezanı oku-yan kişi zencidir, kutlu kişidir.

Binbir Gece Masallarını anımsa-yın. Orada saraydadır zenci, Şah’ınkarısıyla sevişir. Öyle sevişir ki bütünerkekleri kıskandırır, sanıyorum obölümleri okuyan her kadın da birzenciyle sevişme arzusu hissedebilir.Unutulmayacak erotik sahnelerdir.Bunlar çocuklar için değil tabii. Ha-life Harun el Reşit döneminden iti-baren, 8’inci yüzyılda, Halife elMemun döneminde 9’uncu yüzyıldave devamında serbest olan bu masal-lar, ne yazık ki, bu bölümlerden ötürübugün birçok İslam ülkesinde yasak-tır. Yasak sebebi zenci sözündenötürü değildir.

Zenciyi veya başkasını küçümse-yen, hor gören metinlerin çocuklaraokutulmasını ben de istemem, amaortadan kaldırılmasından yana dadeğilim. Çünkü geçmişin olumlu,olumsuz izlerini ortadan kaldırmak,geçmişi silikleştirmek kimsenin hak-kı değildir.

Masallardaki ayrımcı-ırkçıkavramlar üzerine

Page 30: Samir Amin yazısı

Kars) Rusça yayınlanmış “Kurdskie NarodnieSkazki” (Kürt Halk Masalları). Celile ile Celil Or-duxane kardeşlerin derlediği “Kürt Masalları”(Almanca-Rusça-Kürtçe). Ve tabii Luise-Char-lotte Wentzel’in derleyip Almanca yayınladığı“Kurdische Märchen” adlı kitabı da bulmuştum.

Evimde bütün çocukları eğitecek kadar birhazine birikmişti. Elimde 200’den fazla Kürtmasal ve hikâyeleri vardı, az sayıda da Sümermasalı ve Süryani hikayeleri. Türk yurtlarındanmasalları derlerken bunları ihmal etmemiştim.Kürt bölgelerini dolaşmıştım. Şam’a gidip 300yıl önce Osmanlılar döneminde açılan, bugün-lerdeki o aptal savaşa kadar işlevini sürdüren“masalevi”ni ziyaret etmiştim. Selahattin Ey-yubi hakkında anlatılan bölük pörçük masalparçalarını bir arkeolog titizliği ile yanyana ge-tirip bir kitap çıkarmıştım: “Selahattin Eyyubive Akıllı Kız”. Artuklu Selçuklularının en ünlümühendislerinden Ebuliz İsmail Cezeri’nin ço-cukluğuna ulaşmıştım. “Mezopotamya Masalve Öyküleri” dizisi altında çağdaş psikolojiningereklerini dikkate alarak bunları 4 kitapta ye-niden yazdım. Kürtlerle birlikte bizim de onurduyacağımız büyük bir kültür. 4 tane kitap dahem Kürtler, hem Türkler, hem Fars ve Araplararasında anlatılan masal ve hikâyeleri yazdım.Bunlar da yayınlandığında yüzlerce yılda nasıl

30 | 11 Şubat 2013 | AvrupaGüN

İhbarcılığa“davet”

tepki topladıFlaman Yeşiller Partisi

Groen Başkanı Wouter VanBesien, Anvers Yüksek

Adalet Konseyi’ne AnversSavcısı Herman Dams’ı

“ayrımcılık suçlamasıyla”şikayet etti.

Dams geçtiğimiz günlerdeDe Standaard gazetesine

verdiği mülakattaAnverslileri “sokakta ya damahallelerinde şüpheli bir

şey gördüklerindepolise bildirmelerini”

istemişti.

www.binfikir.be

Avrupa Türkgençleri için artıkçekici değilArtan ırkçılık, İslamofobikyaklaşımlar ve ekonomikkriz, Avrupa’nın Türkiye’dede çekiciliğini yitirmesineneden oluyor. Bu gelişmede,son yıllarda göçmenleredönük sıkı uygulamalar vezorlaştırmalar da etkili.Göç veren 4 ülkedeyapılan Eumagine araştır-masına göre, Türkgençlerin çoğunluğuAvrupa’daki Türklere iyidavranılmadığınıdüşünüyor.

ortak kültür, nasıl ortak bir duyarlılık oluştur-duğumuzu okurlar hayranlıkla görecek.

Anadolumuzda, Mezopotamyamızda yara-tılmış bütün eserler hepimizindir. Çocukları-mızı yabancı kültüre yöneltmek yerine bunlaraönem verseydik asıl kardeşlik o zaman başlaya-caktı; bunları özümseseydik kardeşlik derinlikkazanacaktı, toplum olgunlaşacaktı. Şimdiyekadar çok yanlışlar yapıldı, yalnız insana değil,kültüre de kıyıldı. Bu durum yalnız kıyılanlaradeğil, kıyanlara da büyük zarar verdi, hepimizimaddi ve manevi olarak yoksullaştırdı.

Şimdi bu kitaplar da yayına hazır.Başta anlattığım öyküyü anımsatarak bu

söyleşiyi şöyle bitirebilirim: Babam, Ali Kirve’yiköye dönmeleri için davet ettiğinde o hiç tered-düt etmedi. Tası tarağı toplayıp döndü ve köyü-müz daha da şenlendi. Ölünceye kadar dostkaldılar, iki aziz kardeş gibi yaşadılar. Günü-müzü izledikçe ağız dalaşına bile girmeyen AliKirve ile babamın ne büyük insanlar olduğunudüşünüyorum. Çatışmanın uzlaşma ile bitebile-ceği umudunun belirdiği bu günlerde onlarınörnek alınmasını, ve bu beliren umudun yeşer-mesi ve kökleşmesi için de bu kitapların mil-yonlarca çocuğumuza ulaşmasını çok isti-yorum...

Masalınız ve hikâyeniz bol olsun. �