2
zündeki tezahürünü ya da mevcudiyetini ifade eden kelime oturmak" kökünden gelmektedir (Koe hler- Ba umgartner, IV, 1496). Fiil biçi- mi Eski Ahid'de yer almayan na. Talmud ve literatüründe antro- pomorfik ifadelerin Eski Ahid pa- kelimesi (bazan da isminin ) toplanma Kudüs'te, mabed- de ve Sina' da ifade eden pa- sajlar gelmektedir 25 /8; 5/ 3; Tesniye, 12/1 1; I. Kra ll ar. 6/13; 8/ 1 8; Hezekiel , 43/7 , 9; Zekarya, 8/3) . Tal- mud'da yüzünü, ve kut- belirtmek için kelimesi kul- Eski Ahid'in Ararnice tercümeleri olan Targumlar'da ise bu kavramlar mem- ra (ke lime = logos) veya yekara ile Talmud, göklerde ifade etmekle birlikte yeryüzünün bölgelerine (Aden Ba h- çesi. Babil , Sodom, vb.) bazan bir bulut görünümünde Hz. yanan ça- (Tesniye, 33/16; Exodus Rabbah, 2) ve yan- iki birinde mev- cut ve Nuh içinde sa- dece (Sam soyu) üzerinde tecelli bahsetmektedir (Sotah, 13"; Yoma, Tekvln, 9/27). Özellikle Ken ' an (Siyon) ve sadece kavmi, bilhassa kohenler bilecek kabul mabedin için ve mabe- din en kutsal bölümünde be- (Shabbath. 22b) kavmi sürgünde iken onlarla birlikte sürgüne gi- den ve onlarla birlikte bekleyen ikinci mabedde mevcut ve sonunda tekrar yeryü- züne ve ses biçiminde görünen ka- da bazan güvercin (kutsal ruh ) tasvir edil- (Sotah. 9b; Shabbath, 31 •; Mat- ta, 3/16; Luka, 2/9; Yuhann a. 1/32). Pey- gamberlerle belirtilen koruyucu de (Shabbath, 12b) Gerek Targumlar'da gerekse Talmud'da genellikle ile sahip- ken yahudi alimleri Tan- ve müstakil bir Bu yahudi alimleri, sonsuz ve ihata edilemeyen ile yaratma ve vahiyde bulunma uz- için logos benzer ki lde ile dünya olarak nur bi- çimindeki diye isimlendirilen ve zamanda kutsal ruhla kabul edilen bu nur ilki olmakta, vahiy ve peygamberler- le bu nur ile mektedir. Hz. Musa ve ifade eden Eski Ahid da söz konusu nuru yani Bu nuru müstakil bir tezahür eden özü tasvir edenler de Yahudi mistik un- suru ve bir olarak lanan (se- firot) sonuncusu. yani madde alemine en sefira ve insan ruhunun ola- rak Kur'an'da üzere sahip ve sekine önemli bir husus da Eski Ahid'de bahsi geçen kutsal ya da ahid emriyle Hz. Musa ve içine on emrin iki ko- belirtilen bu mevcudiyetinin ve görünür kabul ve toplanma en kutsal bölümün- de muhafaza 26/3 1-34; T evrat içinde menden bir parça bulunan kap ve Harun'un ilgili olarak bk. Te s- niye, 31/24-26; 16/32-34; 17/ O) Sina'dan Ken'an top- kahenierin kendilerini mucizevi bi- çimde her türlü tehlikeden nak- 3/ 14-17) . kavme eden , görevli din kimsenin ya da yak- izin (Hakiml er. 20/27; 1. Samuel, 6/ 1 9). Gerek Tevrat'ta ge- rekse Rabbant kaynaklarda için- de ve yüce isminin bulun- 40/34-35; Num- bers Rabbah. 4/2 0) . yer alan. peygamber Filistller'in eline geçmesi hadise- si de Eski Ahid'deki bilgilere dayanmakta- (I. Samuel , 4-6). Süleyman Mabedi'nin sonra kohenler ma- bedin en kutsal bölümüne (I. Krall ar, 811- 11 ) ve bu esnada mabedi belirtilen tan Mezmurlar'da da (78/61) gücü ve diye Babil sürgününden (m .ö. 586) sonra bi- linmeyen ilgili olarak Peygamber SEKTNE Yeremya. gelecekte ta- mamen yola ve san- ihtiyaç ke- hanetinde (Yeremya, 3/ 1 6; Hezekie l. 10118-19) . da gerek kutsal gerekse Tsa Mesih'le (Yuhanna , 1/14, bk. SANDIGI). : el-Müf redat, "skn" md.; Ta- beri, Cami' u'l-beyan, ll , 606-616; VI , 104, 137; XIII, 88; Te'uflatü'l-Kuran Ahmet 2005, ll , 141 -142; VI Er- 2006, s. 323, 364; Sa'lebl. 'Ara'isü 'l-mecalis, Kahire 1324, s. 163- 168; Kahire 1981, 192; ll , 19; III , 419, 426-427; Adi l Ahmed AbdülmevcOd Riyad 1418/ 1998, 289; ll , 252, 264; Fahreddin er-Razi, Me- '1-gayb, VI , 177 -178; XVI , 65-66; Muham- med b. Ahmed ei-Kurtubl, el-Cami' Semlr el-Buhar l) , Riyad 1423/2003, ll, 247-250; IV, 101 ; Ebü'I-Fida Kesir, T efsfrü'l-Kurani'l-'a;r:fm, Beyrut 1385/1966, 309; ll, 358, 373; Hak Dini, ll , 832-833; IV, 2495 , 2547; S. Gaon, Th e Book of Beliefs and Opinions, New Haven-Lon- don 1976, s. 121, 126-127, 130, 177; G. G. Scho- lem, Major Trend5 in Jewish Mysticism, New York 1995, s. 229-233; L. Koehler- W. Baumgartner. Th e Hebrew a nd Aramaic Lexicon of the Old Testament (ed. M. E. ). Richardson). Leiden 1996, IV, 1496-1497; 1. Goldziher. "Müslüman- larda Seklne (tre. Mehmet S. lu ). iFD, XXVI ( 1983). s. 143-153; Salih Çift, "Tasavvufta Seklne ilahiyat Fa- kültesi Dergisi, XV/2, Bursa 2006, s. 197-210; M. Jastrow Jr . "The Ark of the Covenant", JE,II, 103-107; K. Kohler-L. Blau , "Shekinah", a.e., XII, 258-260; B. Joel, "Sekine", iA, X, 327- 328; T. Fahd, "Sakina" , EJ2 (ing.). Vlll, 888-889. Iii LEYLA GüRKAN o TASAVVUF. Tasawuf literatüründe "manevi feyzin kalbin ya- tatmin hali ve gönül huzuru" anla- geçen sekine kelimesi namazla il- gili bir hadiste (Buhari, "Cum<a" , 18 ) "sü- kunet ve vakar" bir (Müsn ed, I, 106) özellikle zemin layacak tarzda yer ta- genellikle marifet ve ilham yorumlanan sekine ilk dönemde biçimde ele ba- Hakim et-Tirmizi gelir. Ona göre vahyin Cebrail'in rolü ne ise ilhamda da sekinenin rolü odur. Pey- gamberler vahye rüya ve ilhamla sekine bir nübüwetin mukaddimesi Sekine hem ilhama etmekte hem de gelen ilham kalpte va- zifesi görmektedir. Gelen bilgiden kalpte ve tereddüdü

SE KIN E - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · SE KIN E ortadan kaldırıp kalbi teskin ettiği için ona sekinedenmiştir (/jatmü'l-evliya', s. 335, 346-349). Hakim et-Tirmizi'nin

  • Upload
    others

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: SE KIN E - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · SE KIN E ortadan kaldırıp kalbi teskin ettiği için ona sekinedenmiştir (/jatmü'l-evliya', s. 335, 346-349). Hakim et-Tirmizi'nin

zündeki tezahürünü ya da mevcudiyetini ifade eden kelime "yerleşmek, oturmak" manasındaki "şkn" kökünden gelmektedir (Koehler- Baumgartner, IV, 1496). Fiil biçi­mi dışında Eski Ahid'de yer almayan şeki­na. Talmud ve Midraş literatüründe antro­pomorfik ifadelerin geçtiği Eski Ahid pa­sajlarına atıfla Tanrı kelimesi karşılığında kullanılmıştır. Bunların başında Tanrı'nın

(bazan da isminin) toplanma çadırında, İs­railoğulları'nın arasında, Kudüs'te, mabed­de ve Sina'da oturduğunu ifade eden pa­sajlar gelmektedir (Çıkış, 25/8; Sayılar, 5/

3; Tesniye, 12/1 1; I. Kra llar. 6/13; İ şaya, 8/

18; Hezekiel , 43/7 , 9; Zekarya, 8/3) . Tal­mud'da Tanrı'nın yüzünü, şanını ve kut­sallığını belirtmek için şekina kelimesi kul­lanılmış. Eski Ahid'in Ararnice tercümeleri olan Targumlar'da ise bu kavramlar mem­ra (ke lime = logos) veya yekara (şan ) ile karşılanmıştır. Talmud, şekinanın tahtının göklerde olduğunu ifade etmekle birlikte yeryüzünün çeşitli bölgelerine (Aden Bah­çesi. Babil , Sodom, Mısır, Kızıldeniz, vb.) bazan bir bulut görünümünde indiğinden, Hz. Musa'nın müşahede ettiği yanan ça­lılıkta (Tesniye, 33/16; Exodus Rabbah , 2)

ve İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkarken yan­larına aldıkları iki sandıktan birinde mev­cut olduğundan ve Nuh oğulları içinde sa­dece Sam'ın çadırları (Sam soyu) üzerinde tecelli ettiğinden bahsetmektedir (Sotah, 13"; Yoma, ıo•, krş . Tekvln, 9/27). Özellikle Ken'an toprakları (Siyon) ve sadece İsrail kavmi, bilhassa kohenler şekinayı taşıya­bilecek kutsallıkta kabul edilmiş, mabedin şekina için yapıldığı ve şekinanın mabe­din en kutsal bölümünde bulunduğu be­lirtilmiştir (Shabbath. 22b) İsrail kavmi sürgünde iken onlarla birlikte sürgüne gi­den ve onlarla birlikte kurtuluşu bekleyen şekinanın ikinci mabedde mevcut olmadı­ğına ve dünyanın sonunda tekrar yeryü­züne ineceğine inanılmıştır. İnsanlara ışık ve ses biçiminde görünen şekinanın ka­natlarından da sıkça bahsedilmiş. bazan güvercin şeklinde (kutsal ruh) tasvir edil­miştir (Sotah. 9b; Shabbath, 31 •; krş . Mat­ta, 3/16; Luka, 2/9; Yuhanna. 1/32). Pey­gamberlerle konuştuğu belirtilen şekina­nın koruyucu özelliğine de atıf yapılmıştır (Shabbath, 12b)

Gerek Targumlar'da gerekse Talmud'da genellikle Tanrı ile özdeş kullanıma sahip­ken Ortaçağ yahudi alimleri şekinayı Tan­rı 'dan ayrı ve müstakil bir varlık şeklinde algılamışlardır. Bu yahudi alimleri, sonsuz ve ihata edilemeyen aşkın Tanrı kavramı ile yaratma ve vahiyde bulunma sıfatiarını uz­laştırmak için logos kavramına benzer şe-

ki lde Tanrı ile dünya arasında aracı olarak yaratıldığını düşündükleri Tanrı'nın nur bi­çimindeki şamndan bahsetmişlerdir. Şekina

diye isimlendirilen ve aynı zamanda kutsal ruhla özdeş kabul edilen bu nur yaratılmış­ların ilki olmakta, vahiy ve peygamberler­le konuşma bu nur aracılığı ile gerçekleş­mektedir. Tanrı'nın Hz. Musa ve İsrailoğul­ları tarafından görüldüğünü ifade eden Eski Ahid pasajlarında da söz konusu şey Tanrı ' nın nuru yani şekinadır. Bu nuru Tanrı 'nın müstakil bir şekilde tezahür eden özü şeklinde tasvir edenler de olmuştur.

Yahudi mistik geleneğinde ilahlığın dişi un­suru ve yarı bağımsız bir varlık olarak algı­lanan şekina yaratılıştaki aşamaların (se­firot) sonuncusu. yani madde alemine en yakın sefira ve insan ruhunun kaynağı ola­rak görülmüştür.

Kur'an'da işaret edildiği üzere İsrailo­ğulları'nın sahip olduğu sandık ve sekine bağlantısı açısından önemli bir husus da Eski Ahid 'de bahsi geçen kutsal sandık ya da ahid sandığıdır. Allah'ın emriyle Hz. Musa tarafından yaptınldığı ve içine on emrin yazılı olduğu iki taş levhanın ko­nulduğu belirtilen bu sandık, İsrailoğulla­rı tarafından Tanrı'nın mevcudiyetinin ve yardımının görünür işareti kabul edilmiş ve toplanma çadırının en kutsal bölümün­de muhafaza edilmiştir (Çıkış, 26/3 1-34;

Tevrat nüshası. içinde menden bir parça bulunan kap ve Harun'un asasının sand ı ­

ğ ın yan ına konmasıyla ilgili olarak bk. Tes­niye, 31/24-26; Çıkış, 16/32-34; Sayılar, 17/

ı O) İsrailoğulları'nın Sina'dan Ken'an top­raklarına yolculukları sırasında kahenierin taşıdığı sandığın kendilerini mucizevi bi­çimde her türlü tehlikeden koruduğu nak­ledilmiştir (Yeşu, 3/ 14-17) . Savaşta kavme eşlik eden, sandığa görevli din adamları dışında kimsenin dokunmasına ya da yak­laşmasına izin verilmemiştir (Hakimler. 20/27; 1. Samuel, 6/1 9). Gerek Tevrat'ta ge­rekse Rabbant kaynaklarda sandığın için­de Tanrı'nın şanının ve yüce isminin bulun­duğu belirtilmiştir (Ç ı kı ş, 40/34-35 ; Num­bers Rabbah. 4/20) . İslam kaynaklarında yer alan. Şimuel peygamber zamanında sandığın Filistller'in eline geçmesi hadise­si de Eski Ahid'deki bilgilere dayanmakta­dır (I. Samuel , 4-6). Süleyman Mabedi'nin inşasından sonra kohenler tarafından ma­bedin en kutsal bölümüne yerleştirilen (I. Kra llar, 811- 11 ) ve bu esnada Tanrı'nın şa­nının mabedi kapladığı belirtilen sandık­tan Mezmurlar'da da (78/61) "Tanrı'nın

gücü ve şam" diye bahsedilmiştir. Babil sürgününden (m .ö. 586) sonra akıbeti bi­linmeyen sandıkla ilgili olarak Peygamber

SEKTNE

Yeremya. gelecekte İsrailoğulları'n ın ta­mamen doğru yola döneceği ve artık san­dığın yardımına ihtiyaç duymayacakları ke­hanetinde bulunmuştur (Yeremya, 3/ 1 6; krş. Hezekiel. 10118-19) . Hıristiyan inancın­

da gerek kutsal sandık gerekse şekina Tsa Mesih'le özdeşleştirilmiştir (Yuhanna, 1/14,

ayrıca bk. AHİD SANDIGI).

BİBLİYOGRAFYA :

Ragıb eı-İsfahanl, el-Müfredat, "skn " md.; Ta­beri, Cami'u 'l-beyan, ll , 606-616; VI, 104, 137; XIII, 88; Matürlöı. Te'uflatü'l-Kuran (nş r. Ahmet Vanlıo\ılu ). İstanbul 2005, ll , 141 -142; VI (nşr. Er­tuğrul Boynuka lın ). İstanbul 2006, s. 323, 364; Sa'lebl. 'Ara'isü 'l-mecalis, Kahire 1324, s. 163-168; Kuşeyrl, Letfı'ifü'l-işarat, Kahire 1981, ı , 192; ll , 19; III, 419, 426-427; Zemahşerl, e1-Keşşaf(nşr.

Adi l Ahmed AbdülmevcOd v.d\ır.). Riyad 1418/ 1998, ı , 289; ll , 252, 264; Fahreddin er-Razi, Me­fatfl:ıu '1-gayb, VI, 177 -178; XVI , 65-66; Muham­med b. Ahmed ei-Kurtubl, el-Cami' (nşr. Hişam

Semlr el-Buharl), Riyad 1423/2003, ll, 247-250; IV, 101 ; Ebü'I-Fida İbn Kesir, Tefsfrü'l-Kurani'l-'a;r:fm, Beyrut 1385/1966, ı , 309; ll , 358, 373; Elmalılı , Hak Dini, ll , 832-833; IV, 2495, 2547; S. Gaon, The Book of Beliefs and Opinions, New Haven-Lon­don 1976, s. 121, 126-127, 130, 177; G. G. Scho­lem, Major Trend5 in Jewish Mysticism, New York 1995, s. 229-233; L. Koehler- W. Baumgartner. The Hebrew and Aramaic Lexicon of the Old Testament (ed. M. E. ). Richardson). Leiden 1996, IV, 1496-1497; 1. Goldziher. "Müslüman­larda Seklne Kavramı" (tre. Mehmet S. Hatipoğ­lu). AÜiFD, XXVI ( 1983). s. 143-153; Salih Çift, "Tasavvufta Seklne Kavramı" , UÜ ilahiyat Fa­kültesi Dergisi, XV/2, Bursa 2006, s. 197-210; M. Jastrow Jr. v.dğr., "The Ark of the Covenant", JE,II , 103-107; K. Kohler-L. Blau, "Shekinah" , a.e., XII, 258-260; B. Joel, "Sekine", iA, X, 327-328; T. Fahd, "Sakina" , EJ2 (ing.). Vlll, 888-889.

Iii SALİME LEYLA GüRKAN

o TASAVVUF. Tasawuf literatüründe "manevi feyzin gelişi esnasında kalbin ya­şadığı tatmin hali ve gönül huzuru" anla­mında geçen sekine kelimesi namazla il­gili bir hadiste (Buhari, "Cum<a", 18) "sü­kunet ve vakar" manasında kullanılırken bir başkasında (Müsned, I, 106) özellikle mutasavvıfların yorumlarına zemin hazır­

layacak tarzda yer almaktadır. Slıfiler ta­rafından genellikle marifet ve ilham bağ­

lamında yorumlanan sekine kavramını ilk dönemde geniş biçimde ele alanların ba­şında Hakim et-Tirmizi gelir. Ona göre vahyin gelişi esnasında Cebrail'in rolü ne ise ilhamda da sekinenin rolü odur. Pey­gamberler vahye rüya ve ilhamla hazırlan­dıklarından sekine bir bakıma nübüwetin mukaddimesi durumundadır. Sekine hem geliş aşamasında ilhama eşlik etmekte hem de gelen ilham ı kalpte karşılama va­zifesi görmektedir. Gelen bilgiden dolayı kalpte oluşabilecek şüphe ve tereddüdü

33~

Page 2: SE KIN E - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · SE KIN E ortadan kaldırıp kalbi teskin ettiği için ona sekinedenmiştir (/jatmü'l-evliya', s. 335, 346-349). Hakim et-Tirmizi'nin

SE KIN E

ortadan kaldırıp kalbi teskin ettiği için ona sekinedenmiştir (/jatmü 'l-evliya', s. 335,

346-349).

Hakim et-Tirmizi'nin bu konudaki yo­rumlarını daha ileriye götüren Hace Ab­dullah-ı Herevi ayetlerde geçen seklnenin yerine göre üç farklı anlam ihtiva ettiğini söyler. Birincisi İsrailoğulları'na tabut içe­risinde verilmiş olan sekinedir. Bu onların peygamberleri için bir mucize. melikleri için keramet ve iki ordu karşı karşıya gel­diğinde düşmanın kalbine korku salan bir yardım işaretidir. İkinci tür sekine ilham sahiplerinin (muhaddes) lisanı üzere ko­nuşandır ki bu Allah'ın latifelerindendir. Allah neblnin kalbine vahyi ulaştırdığı gi­bi bununla da muhaddesin diline hikmet ulaştırır. Sekinenin üçüncü türü neblnin ve mürninterin kalbine indirilendir. Bu nur, kuwet ve ruhu bir araya toplayan bir şey­dir. Korkan ona yaslanır. hüzünlü ve gam­lı onunla teselli bulur: asi, arsız ve kibirli onunlaalçakgönüllü olur (Menazilü's-sa'i­rrn, s. 67-68)

Daha sonraki sufiler sekineyi çoğunluk­la dışarıdan kalbe gelen bilgi şeklinde ele almışlardır. Bu doğrultuda Kuşeyrl. Ebu Ali ed-Dekkak'a dayanarak marifetin kalp­te sekinenin meydana gelmesini gerektir­diğini söylemektedir. Nitekim ilim de sü­kunu icap ettirdiğinden marifeti artanın sekinesi de artar (Risale, s. 489) . Necmed­dln-i Kübra ise sekineyi "havatır-ı me­lek" olarak izah etmektedir ( Tasavvufi Ha­yat, s. 84 ). İbnü'l-Arabl'ye göre de sekine­nin yeri kalptir ve o ilahi nefhaların ilkidir (el-Cevabü'l-müstakim, s. 181)

İbn Kayyim el-Cevziyye sekine ile konu­şan kişinin dile getirdiği şeylerin bir dü­şünce sonucu olmadığını. sözü söyleyenin de onu dinieyenin de bir şaşkınlık yaşadı­

ğını. hatta bu kişinin bazan sözünü bitir­dikten sonra ne söylediğini bile hatırlama­dığını söyler (Medaricü's-salikrn, ll, 393);

ancak ona göre bu gelişigüzel bir konuş­ma değildir. Zira sekine haddini bilmezli­ği önler: dolayısıyla Bayezid-i Bistaml gibi sufılerden nakledilen şathiyye türü sözle­rin söylenmesine engel olur. Şatahatın se­bebi sekinenin bulunmayışıdır. Sekine kal­be yerleşince şathiyyeye ve ona götüren sebeplere yer kalmaz (a.g.e., ll , 400) İs­mail Ankaravl sekineyi, salikin kalbinde bulunan ve onun korku ve endişelerini yenmesini sağlayan bir nur olarak açıkla­

mış. bunun batına da zahire de aksetti­ğini belirttikten sonra bu nura sahip olan kişiden şathiyye sactır olamayacağını söy­lemiştir (Minhacu 'l-fukara, s. 296-297)

332

BİBLİYOGRAFYA :

et-Ta'ri{ilt, "Sekine" md.; Müsned, I, 106; Ha­kim et-Tirmizi. ljatmü'l-evliyii' (nş r. Osman İ s­

mili! Yahya). Beyrut 1965, s. 335, 346-349, 374, 390; Herevl. Meniizilü 's-sii'irin, Kahire 1962, s. 67-68; Kuşeyrl. Risiile (Uludağ). s. 489; Nec­meddln-i Kübril, Tasavvufi Hayat (tre. Mustafa Kara). İstanbul 1980, s. 84; Muhyiddin İbnü'I-Ara­bl. el-Ceviibü'l-müsta~im (Hak1m et-Tirmiz1, !jat­mü'l-euliyii' içinde). s. 181 ; a.mlf., el-Fütahiitü'l­Mekkiyye, Beyrut 1424/2004, III , 71-72; a.mlf .. lştıliihu'ş-şu{iyye (Resii'ilü İbni 'l-'Arabi içinde). Haydarabad 1948, s. 13; İbn Teymiyye. Mecmu'u {etiivil , VII, 229 -230; İbn Kayyim ei-Cevziyye, Me­diiricü 's-siilikin: Kur'ani Tasavvu{un Esasları (tre. Ali At aç v.dğr. ). İstanbul 1990, II, 393-400; Ebü'I-Fida İbn Keslr. Te{sirü 'l-Kurani'l-'a?im, İs­tanbul 1984, I, 333-334; İsmail RusCıhi Ankaravl. Minhacu'l-{ukara (haz. Saadettin Ekici). İstanbul 1996, s. 296-297; Aıüsl. RCıhu 'l-me'iini, XXVI, 116-117; Süleyman Uludağ , Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1991 , s. 418-419; I. Goldziher, "Müslümanlarda Seklne Kavramı" (tre. Mehmet S Hatiboğlu ). AÜIFD, XXVI ( 1983). s. 143-153; Salih Çift. "Tasavvufta Seklne Kavramı" , UÜ ila­hiyat Fakültesi Dergisi, XV/2 (2006), s. 197-210.

L

ı

L

~ SALİH ÇiFr

SEKKAKi (.,;-tL.)

Çağatay edebiyatında XIV. yüzyılın ikinci yarısı ile XV. yüzyılın

ilk yarısında yaşamış, klasik devrin başlangıç döneminin ilk önemli şairi

(bk. ÇAGATAY EDEBiYATI).

SEKKAKi, EbU Ya'kub

( -/!Lıf ""'~ .9-11 )

Ebu Ya'küb Siracüddin Yusuf b. Ebi Bekr (b .) Muhammed b. Ali

el-Harizmi es-Sekkaki (ö . 626/1229)

Arap belagatında

çığır açmış dil bilimi alimi.

_j

ı

_j

554 veya SSS ( 1159 veya 1160) yılında Harizm'de doğdu . Hayatının ilk dönemin­de metal oyma ve işleme sanatıyla meş­

gul olduğundan "Sekkaki" nisbesiyle anıl ­

mıştır. Ayrıca kendisinin veya atalarından birinin saban demiri imali, demirden para kalıpları ve kilit yapımı gibi zanaatları icra etmesi sebebiyle bu nisbeyi aldığı ileri sü­rülmüştür (Hansarl, Vlll, 220). Sekkakı~nin

bir Türk ailesine mensup olarak Harizm ·­de doğması ve Harizm halkından olması dolayısıyla Nlşabur. Irak yahut Yemen'de bir yer olan Sekkake'ye nisbeti uzak bir ih­timal kabul edilmiştir.

Çağdaşı Yaküt el-Hamevi'nin. Sekkaki'­nin başta kelam ile fıkıh olmak üzere Arap dili ve edebiyatı, meanl, beyan. aruz ve şi-

ir gibi çeşitli ilimlerde uzman. kervanların namını yaydığı asrın üstünlerinden biri ol­duğunu söylemesi (Mu'cemü 'l-üdeba', XX, 59) onun çağında şöhreti her tarafa yayıl­mış bir alim kabul edildiğini gösterse de Moğol istilasının karışık dönemlerinde ya­şamış olması hayatının karanlıkta kalma­sı, hikaye ve efsane kabilinden bazı anek­dotların biyografisinde yer alması netice­sini doğurmuş olmalıdır. Otuz yaşlarında iken ağırlığı çok az olan (ı kı rat) kilitli bir hakka yaparak hediye etmek üzere zama­nın hükümdarının (muhtemelen Harizm­şah Sultanı Alaeddin Tekiş) huzuruna çık­tığı sırada alimiere daha fazla itibar edil­diğini görerek alim olmaya karar verdi. Bu anekdot. Sekkakl'den iki asır önce yaşa­mış olan Şafii fakihi Abdullah b. Ahmed el-Kaffal (kilitçi) el-Mervezl'nin biyografi­sinde de yer almaktadır. Hocaları arasında hepsi de Hanefi mezhebine mensup Sedl­düddin el-Hayyatl. Mahmud b. Ubeydul­lah el-Harisl ve Muhammed b. Abdülke­rlm et-Türkistani'nin adları geçmektedir. Dil ilimlerinde kendisinden faydalandığı ve saygıyla söz ettiği Hatimi'nin nisbesi dı­şında kimliğine dair bilgi yoktur.

Kelam ve özellikle Mu'tezile kelamı, fel­sefe, dil felsefesi, mantık, fıkıh ve usulü. Arap dili, belagat, edebiyat ve şiir alanla­rında uzman olan Sekkaki'den Kunyetü'l­münye adlı Hanefi fıkıh kitabının yazarı Muhtar b. Mahmud ez-Zahidl kelam öğ­rendi. Usulde Mu'tezill, füru'da Hanefi olan Sekkakl'nin kendisi gibi Türk, Hanefi ve Mu'tezill olan Zemahşerl ile irtibatında Se­dldüddin el-Hayyati aracılık yaptı. Sekka­ki'nin sihir, tılsım. astroloji. yıldızname, cin teshiri ilmi. gezegenleri çağırma, simya, gök cisimleriyle arzın hassaları ilmi gibi es­rarlı ilimlerde (ilm-i ledün) şöhret sahibi olduğu kaydedilir. Harizm. Maveraünne­hir, Belh, Bedahşan. Kaşgar ve civarına hakim olan Cengiz Han'ın oğlu Çağatay Han, Sekkili'yi özellikle bu alandaki şöh­retini duyarak sarayına nedim ve danış­man olarak aldı. Onun Çağatay Han ile olan münasebetleri bazı kaynaklarda anekdot niteliğinde anlatılır. Başta Vezir Kutbüddin Habeş Amld olmak üzere saray ve devlet erkanının Sekkaki'nin Çağatay Han katın­daki itibarını kiskanmaları yüzünden orta­ya çıkan mücadeleler neticesinde hapse atıldı: burada üç yıl kaldıktan sonra Receb 626'da (Haziran 1229) vefat etti (Handmlr, III , 80-81; Leknevl, s. 231-232; Han sM, Vlll, 220-222 ; Tebriz!, lll, 42)

Sekkaki, Miftô.]J.u'l- 'uJdm adlı eseriyle Arap belagatında yeni bir çığır açmış ve dönüm noktasını belirlemiştir. Aslında sarf.