32

Sİ Kızıl Bayrak 11-21

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2011-21 / Haziran

Citation preview

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERKitle hareketinde militanlaşma eğilimi . 3AKP eliyle gerçek olan asalakburjuvazinin hayalleridir.... . . . . . . . . . . 4Kürt halkı baskı ve inkara karşı direnişini sürdürüyor! .. . . . . . . . . . . . . . 5Hopa’daki polis cinayetine büyük öfke! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Her yer Hopa! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7İzmir’de seçim paneli . . . . . . . . . . . . . . 8İstanbul’da yaygın seçim faaliyeti... . . . 9 Aydınlı’da işçilerin birliği, halklarınkardeşliği gecesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10Legrand’da sendikaya rağmen direniş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11Ontex/Canbebe direnişinde 100. gün deklarasyonu.... . . . . . . . . 12-13Boykot çağrısı büyüyor... . . . . . . . . . . . 14İşçilerden düzen partilerine oy yok!. . . 15Ortadoğu’da halk isyanlarıemperyalist kıskaç altında… . . . . 16-17

Filistin’de siyonist

abluka parçalanıyor!. . . . . . . . . . . . . . . 18

Bir köprü kadar uzaktı ve isyan ateşi

Cebelitarık’tan geçti... . . . . . . . . . . . . . 19

Yunanistan’da kriz derinleşiyor.... . . . . 20

Avrupa’da sınıf mücadeleleri - Volkan

Yaraşır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

Almanya’da nükleer

santraller kapatılacak . . . . . . . . . . . . . . 22

Douwe Egberts’de greve doğru….. . . . 23

“Bologna Süreci”ne de devlet terörüne de

teslim olmayacağız!... . . . . . . . . . . . . . 24

Gençlik Yükseköğretim Kongresi’ni

sokaklarda karşıladı.... . . . . . . . . . . . . . 25

Petrol-İş Sendikası Genel Eğitim ve

Örgütlenme Sekreteri Nimetullah Sözen

ile Kamu TİS süreci

üzerine. konuştuk... . . . . . . . . . . . . . . . 26

Sağlıkçılar çok ses çıkaracak… . . . . . 27

AKP’den Alevilere seçim oyunu.... . . . 28

“Onurumuzu savunuyoruz”.. . . . . . . . . 29

Kayıplar mücadelesinde 16 yıl... . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Seçim oyunu finale yaklaşırken ona eşlik edenpolis terörü de gittikçe koyulaşıyor. Polis ülkenin dörtköşesinde sınır tanımadan terör estiriyor. Sokaklarıyasaklıyor, eylemlere saldırıyor, toplanmaözgürlüğünü keyfince engelliyor, hemen her günsayısız insanı gözaltına alıyor, işkencelerdengeçiriyor, kurşunluyor. Hopa'da yaşananlar polisterörünün boyutlarını çarpıcı biçimde ortayakoymuştur.

Ortadaki manzara açıktır. Kurulu düzenin iktidardümeninde oturan dinci-gerici parti kendisini enkoyusundan bir polis rejimiyle korumaya çalışıyor.Emekçilerin ve Kürt halkının taleplerine yanıtveremediği için çareyi polis copuna daha fazlasarılmakta buluyor. Bir aldatmacadan ibaret olanseçim oyunu bile, bu koyu polis terörünün yanındagölgede kalıyor. Bu kadarı rejimin zorbalıkta işinerelere vardırdığını gösteriyor.

Ancak iyi bilinir ki, zulmü bu ölçüde arttıranlarınçöküşü de yakındır! Halk isyanlarının diktatörlerikovduğu Ortadoğu'da yaşananlar yeterinceaçıklayıcıdır. Egemenliklerini sürdürmek için çareyikurşunda ve polis copunda görenler, korku duvarlarınıaşan emekçiler karşısında kağıttan kaplanadönmüşlerdir.

Kürt halkının geçtiğimiz günlerde asker kurşununagöğüs gererek çatışma bölgesine girmesinden sonra,Hopa ve sonrasında yaşananlar korku duvarlarınınaşıldığını göstermektedir. Baskı ve terör karşısındasinmek yerine kararlılıkla öne çıkılmaktadır. Polisterörüyle zapturapt altına alınmaya çalışılan sokaklarterk edilmemektedir.

Tüm bunlar toplumsal mücadelenin geleceğibakımından son derece anlamlı gelişmelerdir. Ancaksaldırılara karşı koymak için yeterli değildir. Çünkübu düzende oyun çoktur, ayrıca baskı ve zorbalığın dabir sınırı yoktur. Dolayısıyla önümüzdeki günleriçerisinde, özellikle de seçim oyununun hemenarkasından, birtakım düzenbazlıklarla birlikte, baskıve terörde tüm sınırlar aşılabilir. Böylelikle deözgüven kazanmış olan toplumsal mücadeledinamikleri en örgütlü kesimlerinden başlayarak

kırılabilir. Zaten Kürt halkına yönelik kapsamlı birtasfiye operasyonun şimdiden hazırlandığı yönündeaçık işaretler sözkonusudur.

İşte tüm bunlardan da hareketle çıkarılacak enöncelikli görev, safları sıklaştırmak, baskı ve terörünhedefi olanlarla tam bir eylemli dayanışma içerisindeolmaktır. Beraberinde ise emekçilerin ve kardeşhalkların kanına ve canına kastederek korunmayaçalışılan bu sömürü ve kölelik düzenini yıkmamücadelesine omuz vermektir.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/19 * 20 Mayıs 2011

Hopa’da AKP karşıtı eyleme saldıran polisin biremekçiyi katletmesi yoğun bir öfke patlamasına yolaçtı. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçokyerde militan gösteriler gerçekleştirildi. Gösterilerinen önemli özelliği, binlerce kişinin polise karşıbaşeğmeyen direnciydi. Bu direnç, özgüveni yüksekve meşruluğundan emin bir mücadele tablosunuortaya çıkardı. Sermaye iktidarının sınırsız bir polisrejimiyle yaratmak istediği korku duvarlarınındelindiğini gösterdi.

Hopa’daki polis cinayetine karşı sergilenen tutumistisna değildir. Bir süredir Kürt halkının ve örgütlügüçlerinin devlet zorbalığına karşı gösterdiği tutumortadadır. Sözkonusu olan kurşunlara göğüs gererekçatışma bölgesinden gerilla cenazelerini alan bircüret ve kararlılıktır. Kürt halkı mücadele ruhuyladüzenin sınırlarını fazlasıyla zorlamaktadır. Korkuduvarlarını aşan bir halk meşru haklarını kazanmakuğruna büyük bir kararlılık göstermekte, baskı vezorbalık karşısında boyun eğmemektedir.

Hopa’daki cinayet sonrasında ortaya konulantepki, onyıllardır mücadele eden Kürt halkınınyaşadığı güçlenme, devletin zorbalığına karşıbirikmiş toplumsal öfkenin ülkenin dört bir yanındapatlamak üzere olduğunu göstermektedir. Bugünileri ve örgütlü kesimleri üzerinden kendini göstersede, bu kesimlerin ortaya koydukları mücadeledirenci ve kararlılığı dahi dipteki mücadeledinamiklerinin derinliği ve gücü konusunda bir fikirvermektedir.

Bugün birleşik-politik bir düzeyden yoksun olansınıf hareketi cephesinden ortaya konulanlar datoplumsal mücadele dinamiklerinin gücü ve derinliğihakkında önemli veriler sunmaktadır. Örneğinbugün, ne denli örgütsüz ve parçalı olsa da, işçisınıfı cephesinden yaygın mevzi direnişler gerçeğiortadadır. Tüm imkansızlıklara rağmen militancadirenen işçiler mücadele bayrağını eldendüşürmüyorlar. Sınıf cephesindeki hareketliliğin enyoğun olduğu sanayi havzalarının başında Düzcegibi bir il gelebilmektedir. Dinci-milliyetçigericiliğin özel bir etkinlik sahası olan bu ildeişçiler, gericiliğin çok yönlü kuşatmasını kırarak,polis-jandarma terörüne karşı militanca karşıkoyarak direniyorlar. Düzce örneği, toplumsalmücadelenin geleceğinde belirleyici bir konumuolan işçi sınıfının önündeki sayısız engellere rağmennasıl bir mücadele gücü ve direncine sahip olduğunugöstermektedir. Toplumsal mücadele saflarınayayılan militanlaşma-siyasallaşma eğiliminin işçisınıfını da kestiğini ortaya koymaktadır.

Ne denli birbirinden kopuk ve siyasal bakımdanuzak olursa olsun, bu tablodan da görüleceği üzere,sınıf ve emekçi kitleler birbirinden öğrenmekte veetkilenmektedir. Devlet terörüne karşı Kürt halkınınortaya koyduğu militan tutum, örgütlü kesimlerindenbaşlayarak toplumun diğer kesimlerini deetkilemektedir. Siyasal öznelerden başlayarak sınıfve kitle hareketi içerisinde mücadele iradesigüçlenmektedir.

Tüm bunlar, “bir elinde polis copu diğer elindeKuran” ile ülkeyi emperyalistler ve tekelci burjuvaziadına yöneten AKP iktidarı için geleceğin parlakolmadığını göstermektedir. Çünkü bu gelişmelerpolis copu ve dinci gericilikle toplumu yönetmenin

sınırlarına gelindiğini işaretlemektedir. Gelişmekteolan bu hareketler her ne kadar gündemde olanseçimlerle ilişkilendiriliyor olsa da, seçimler veburjuva parlamenter çerçeveyi aşmaktadır. Öyle kiKürt halkı ortaya koyduğu mücadele gücü veenerjisiyle zaten seçimleri aşan bir düzeye sahiptir.Seçimlere rağmen yoğunluğundan bir şeykaybetmeyen sınıf hareketliliği de kurulu düzenizorlamaktadır.

İşte bunun için bugün seçim oyununda işçi sınıfıve emekçilere seçenek olarak yutturulmaya çalışılandüzen partileri bu düzen dışı güçlü mücadeledinamikleri karşısında birleşmektedirler. Ülkenin heryanında seçim kampanyasını baskı ve terörlebirleştirerek örgütleyen AKP’nin durumu ortadadır.Ancak AKP’ye alternatif olarak sunulan CHP dedüzenin bekası sözkonusu olduğunda AKP’ninyanında saf tutmaktadır. Emperyalizme vekapitalizme ilişkin zerrece bir sözü olmayan CHP,düzeni cepheden karşısına alan militan kitlehareketlerini istismar etmeye çalışırken, diğeryandan da bu militan tutumları parlamenter oyunagölge düşürdüğü gerekçesiyle mahkum etmektedir.

Tüm bunlar birarada, her zaman sınıf ve kitlehareketinin gelişimi önünde bir dalgakıran olarakkullanılan seçimlere ve düzen partilerine rağmen,yolundan sapmadan ilerleyen bir toplumsalhareketliliğin olduğunu göstermektedir. Bu daönümüzdeki dönemde, seçim sonuçlarındanbağımsız olarak, bu hareketliliğin gelişeceği veyoğunluğunu arttıracağı anlamına gelmektedir.Seçimler sonrası dönemde, Ortadoğu ve dünyadakigelişmelere paralel olarak sınıf ve kitle mücadelesişiddetlenecek ve toplum ölçeğine yayılacaktır.

Bunun karşısında düzen cephesi baskı ve terör ile

gericiliği artırmak dışında bir seçeneğe sahipdeğildir. Bugünkünden daha koyu bir baskı ve terörrejimi önümüzdeki dönemde uygulamaya sokulmayaçalışılacaktır. Özellikle Kürt hareketi sözkonusuolduğunda, hazırlıkları süren kapsamlı ve kirli savaşplanlarının varlığı bilinmektedir. Kürt halkınayönelik kapsamlı bir tasfiye operasyonu aynızamanda şovenizm silahının etkili biçimde toplumunemekçi yığınları üzerinde kullanılması demektir.Bununla birlikte, kurulu düzeni nefessiz bırakacakekonomik ve siyasal koşullardaki ağırlaşma ciddi birolasılıktır. Bu da, bu gerici politikanın başarıyaulaşmasını zorlaştıracaktır.

Düzenin baskı ve terörü ile gericiliğine göğüsgermek ve sosyal-siyasal ve ulusal öfkeyi devrimcibir doğrultuda geliştirebilmek, işçi sınıfıhareketindeki gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır.Çünkü işçi sınıfının odağında olduğu bir toplumsalmücadele içerisinde ancak, toplumun farklı kesimleriortak bir mücadele ekseninde birleşerek gericiliğe vefaşist teröre karşı koyabilir. Ancak siyasal bir sınıfhareketinin varlığı koşullarında toplumsal mücadeledinamikleri devrimci iktidar mücadelesinindayanakları haline getirilebilir. Aksi halde, düzengüçleri, tüm zorlanmalarına rağmen, toplumu herbakımdan ezecek çok yönlü bir ağır yıkım pahasınaiktidarını sürdürmeyi başaracaklardır.

Ortadoğu’da ve dünyada olağanüstü gelişmelerinyaşandığı bir dönemden geçiyoruz ve ülkemizkendine özgü biçimlerde de olsa bu gelişmelerin tümözelliklerini bünyesinde barındırıyor. Güncelhareketlilik tablosuna ve buradan çıkarılacakgörevlere bu perspektif ışığında bakmalı ve herzamankinden ileri bir inisiyatif ve enerjiyledavranmalıyız.

Kitle hareketinde militanlaşma eğilimi

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Seçim süreçlerinde düzen partilerinin dizginsizyalanlar söylediği, bol keseden attığı bilinir. Hele ki buparti hükümette olan bir parti ise en küçük bir kırıntıdahi büyük bir icraatmış gibi sunularak emekçilerinkafası bulandırılmaya çalışılır. Pervasızlıkta her daimönde giden AKP seçim sürecinde de yalan bayrağınıen önde taşıyanlar arasında.

AKP’nin hayali şişirme icraatlarmış...

9 yıldır hükümet olan ve bu süreçte iktidar gücühaline gelen AKP mevcut gücüne ve tabanına rağmenönemli bir sıkışmışlık yaşıyor. Bunun temel sebebi iseartık vaat edecek yeni şeyler bulmakta güçlükçekmesi. Kuşkusuz ki bir düzen partisi her zamanvaatte bulunabilir, AKP için temel sorun bu vaatlerekarşılık “peki neden 9 yıldır yapmadın” sorusununsorulması durumunda ortaya çıkıyor. AKP çıkıp dagönül rahatlığıyla CHP benzeri bir sosyal demagojiyesarılamıyor. Ya da MHP’nin yaptığı gibi üst perdedenkonuşmalarda bulunamıyor. Seçim çalışmalarının başısonu -zoraki çılgın projeler bir kenara bırakılırsa-bugüne kadar yapılanların çarpıtılarak sıralanmasındanibaret.

AKP’nin duvarları ve billboardları süsleyen,TV’lerde dönen reklamları arasında en dikkat çekeniise “Hayaldi gerçek oldu!” sloganı. Üstelik bu sloganile birlikte öyle “icraat”lardan bahsediliyor ki, buhayallerin kimin hayali olduğu, kimin cebi dolarkenkimlerin hayatını kararttığı kafaları ciddi olarakkurcalıyor.

AKP’nin reklamlarında öne çıkanları tek tek elealmak ve ne anlama geldiğini anlatmak mümkün.Burada belli başlı birkaçına değinelim.

Afişlerde sıklıkla “500 milyar dolar ihracat”,“Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri” gibisözde ekonomik verilere yer veriliyor. Sıradan birseçmenin bu rakamlara kanması ve AKP’denetkilenmesi bekleniyor belli ki. Oysa ekonomikbüyümeden en büyük payı alanın burjuvazi olduğu vebu rakamların gerçekte hergün reel ücretleri düşenemekçiler için bir anlam taşımadığı açık.

Yine utanmadan “Tarımda dünyanın en büyük 5ülkesinden biri” ifadesi kullanılıyor. AKP’ninuygulayıcısı olduğu neoliberal dönüşüm nedeniyletarımın nasıl bir yıkım yaşadığı, geçmişte kendisineyeten bir tarım üretimine sahip olmakla övünenTürkiye’nin bugün kentleri beslemek için ithalataihtiyaç duyduğu yine bilinen gerçekler arasında.

“2B Arazilerine kesin çözüm. Herkes tapusunualıyor” ve “500.000 yeni konut” sloganlarını isekentsel dönüşüm adı altında evleri yıkılan emekçileresormak gerekiyor. Sözkonusu olan ormanın ortasınadikilen villalar olduğunda gıkını çıkarmayan AKPhükümeti işçi ve emekçilerin konutlarını başına yıkmakonusunda hayli iddialı. Şimdi ise utanmadan tapusözü vererek oy istiyor.

Kürt halkına yönelik kirli savaşı tırmandırmanınyanısıra emperyalizmin taşeronluğuna soyunansermaye devletinin başındaki partinin “Yerli savaşuçağımız ve helikopterimiz geliyor” gibi bir sloganlaövünmesine de şaşırmamak gerekiyor. Belli ki Kürtlerive Ortadoğu halklarını bombalayacak ve katledecekolan silahların “yerli malı” olmasıyla övünülmesibekleniyor.

“Hayaldi gerçek oldu” sloganı ile birliktesunulanlar ise diğerlerine göre çok daha pervasız verezil yalanlardan oluşuyor. Özellikle sağlık alanında

bu sloganla birlikte “İstediğim eczaneden ilacımıalıyorum, üstelik yüzde 80 ucuza”, “Artık ailemizinbir doktoru var”, “İstediğim hastanede tedavioluyorum” maddelerine yer veriliyor. AKP’nin sağlıkalanında uygulamaya koyduğu dönüşümün sağlığıadım adım ticarileştirdiği biliniyor. Üstelik artık parasıolmayan, değil istediği hastanede, devlethastanelerinde dahi ne muayene olabiliyor, ne de ilaçalabiliyor. Parası olmayanlar aylarca sonrasınarandevu verilerek hastane kapılarında ölürken, parasıolan en kaliteli sağlık hizmetine en hızlı biçimdeulaşıyor. AKP’nin sağlık alanındaki tek hayalinin budönüşüm olduğu görülüyor.

“6 sıfır gitti, param değer kazandı”, “Enflasyoncanavarından kurtulduk”, “Memleketime uçaklagidiyorum”, “Kira öder gibi ev sahibi oldum” gibihayli demagojik söylemler ise hem kofluğu, hem deciddiyetten uzak olmaları nedeniyle üzerine sözsöylemeyi dahi gerektirmiyor.

Gerçekleştirilenler sermaye sınıfınınhayalleridir!

Daha burada sayamadığımız reklam şiarlarıincelendiğinde ortaya kafa bulandırmaktan başka birişe yaramayan yalan demeti çıkıyor. Buna karşı kısacada olsa AKP’nin gerçek icraatlarına bakmak gerekiyor.

AKP başından beri icraatlarıyla sermaye sınıfınınhayallerini gerçekleştiriyor, bu yüzden seviliyor vedestekleniyor. Burjuva politikalarının yılmaz biruygulayıcısı olarak işlev görüyor. Hükümetolduğundan itibaren pervasızca çıkarılan yasaların herbiri işçi ve emekçilerin boynuna yeni prangalar ekledi.Kölelik yasası ile açılan yoldan adım adım yeniyasalar geldi, iş hayatı esnekleştirildi, iş güvencesi yokedildi. Dün sermaye için dahi ancak hayal olan kıdemtazminatının gaspı dahi bugün gündeme alınaraktartışılıyor. Seçimlerden sonra ise uygulamayakonulacak gibi görünüyor.

Yine bir türlü yapılamayan özelleştirmeler AKP

eliyle sektirmeden gerçekleştirildi. İşçilerin gösterdiğidirenç ise sendikal bürokrasinin oyunlarıyla baltalandı.Sendikal hareket tam anlamıyla denetim altınaalınarak direnç gösteren sendikal mevziler gericisendikalar eliyle düşürülmeye çalışıldı. Sınıfa yönelikbu denli pervasız saldırılar, sendikaların bu dereceişlevsizleştirilmesi ve icazetçi bir yapıya bürünmesiyine sermayenin hayallerinden başka birşey değildi.

Toplumsal hayatın her alanında AKP eliyle yayılandinsel gericilik de sermayeye yönetme gücü verdiğiiçin büyük bir hizmet sundu. Kültür-sanatta, basınyayında, internette sansür hayatın parçası haline geldi.Faşizan uygulamalar tırmandı, üstelik bu yapılırkendemokrasi masalları elden bırakılmayarak liberal birdestekçi kesim yaratıldı. Geçmişte bir erkeğin 4kadınla evlenmesine izin verilmesi önerisinin ya daiçki yasağının tüm medyada tartışılması olsa olsahayal olurdu. Bugün ise bu ve pek çok benzeri konurahatlıkla ülke gündemini meşgul edebiliyor.

Emperyalizme uşaklık bu ülkenin kuruluşundanberi önemli bir yer tutuyordu. AKP ise bunu ilerigötürerek Ortadoğu’da ileri karakolluluk rolünesoyundu. Bir yandan ise sözde bağımsızlık nutuklarıatarak, İsrail’e kafa tutarak tabanını rahatlattı. Böyleceikili bir role bürünerek hem olası tepkileri yatıştırmahem de hizmette kusur etmeme hayalini gerçekleştirdi.

Hemen tüm sınavlarda karşılaşılan şifreler, kababir kadrolaşma ve yandaşlaşma, tüm kurumların elegeçirilerek tek ses haline getirilmesi AKP tarafındantemsil edilen sermayenin hayalleri arasındaydı.AKP’nin başta işçilere, emekçilere yönelik olmaküzere tüm toplumu hedefleyen hayalleri böyle bir birgerçekleştirildikçe toplum daha fazla yoksullaştı veyoksunlaştı. O nedenle AKP’nin gerçekleşen herhayali aslında işçi ve emekçiler için kâbustan başkabirşey değil. İşçi ve emekçilerin bu hayalleridefetmesinin tek yolu ise toplumsal bir devrim ileasalak patronlar sınıfını ve onların temsilcilerinibaşından atmasından geçiyor. Bu ise işçi ve emekçileriçin hayal değil, gelecektir.

AKP eliyle gerçek olan asalak burjuvazinin hayalleridir...

İşçi sınıfının kurtuluşu devrimdedir!

AKP’nin “hayaldi gerçek oldu!” sloganıylayürüttüğü seçim kampanyasında parlattığı yüksekhızlı tren şantiyeleri işçiler için kabus oldu. En basitişçi sağlığı ve işgüvenliği önlemlerinin alınmamasıiş cinayetlerine kapı aralarken, şantiyede kopanperde betonların altında kalan 1 işçi yaşamınıyitirdi.

İş cinayeti Eskişehir’in İnönü ile Bilecik’in

Bozüyük ilçeleri arasında inşaatı devam eden hızlıtren şantiyesindeki çalışmalar sırasında meydanageldi. İşçilerden Talip Demirel ve Mesut Özalpperde betonların altında kaldı. Talip Demirel, olayyerinde hayatını kaybetti, Özalp yaralandı. İnşaattadiğer işçiler tarafından Bozüyük DevletHastanesi’ne kaldırılan Özalp’ın hayati tehlikesininbulunmadığı bildirildi.

AKP’nin “gerçeği” kabus oldu!

Seçim döneminin ilk günlerinde Tayyip Erdoğan’ınkullandığı “Kürt sorunu yoktur, benim Kürtkardeşlerimin sorunu vardır” söyleminden sonra da birbütün olarak Kürt halkının mücadelesine karşı kapsamlıbir saldırı dalgası başlatılmıştı. AKP eliyle yürütülmeyeçalışılan “Kürt açılımı” aldatmacası döneminde belliölçülerde dillendirilmekten kaçınılan inkar, asimilasyonve tasfiye söylemleri şimdi bizzat başbakanın dilindekirli bir nakarata dönüştü.

Kürt siyasal hareketine ve Kürt halkınınmücadelesine karşı başlatılan saldırı dalgası bir süredirAKP’nin seçim yatırımı olarak tartışılıyor ve kimiburjuva basın organları seçimden sonra bu havanındeğişeceği beklentisini dile getiriyorlardı. Fakatsaldırıların kapsamı ve aldığı boyut tekrar tekrargösteriyor ki bu bir seçim taktiği olmaktan da ötedevletin legal Kürt siyasetiyle birlikte PKK’yi bitiripetkisizleştirme saldırısıdır. Gözaltı, tutuklama,provokasyon girişimleri seçim çalışmalarını yasaklamave sabote etme, hiç hız kesmeden devam ediyor. Kürtillerindeki AKP’liler kaymakamlıklardan aldıklarılistelerle sosyal yardım alan aileleri gezerek AKP’ninmitinglerine gitmez ve AKP’ye oy vermezlerseyardımların kesileceği tehdidini savuruyorlar. BaşbakanAKP seçim bürolarının molotoflanması, mitinglerindekepenk kapatılıp boykot edilmesini kullanarak BDP veKürt halkını her türlü saldırının hedefi haline getiriyor.

AKP şahsında düzenin Kürt sorununda önümüzdekidönemde izleyeceği politikanın ipuçlarının görülmesiaçısından başbakanın Diyarbakır mitinginde yapacağıkonuşma medya tarafından işaret edilmekteydi. Fakatbu beklentinin sahipleri Diyarbakır mitinginden sonrahayal kırıklığı yaşadılar. Daha başta başbakanınmitinginin yapılabilmesi için Diyarbakır’a yığılan polisordusu ve mitinge katılımı arttırmak için tüm resmidaire çalışanlarının idari izinli sayılarak mitingekatılmaya zorlanması başbakanın ne söyleyeceğinianlatmaya yetmişti.

Başbakan, Diyarbakır mitinginde görülmemiş birikiyüzlülükle bir kez daha Kürt hareketini hedef aldı.BDP’yi mevcut şiddet ortamının sorumlusu olmakla,hatta sivil faşizmle suçladı. “Sizinle devlet ağzıylakonuşmuyorum” dese de bildik devlet ağzıyla “binyıllık kardeşlik” edebiyatını tekrarladı, “Çanakkale’debirlikte yatıyoruz” vb. safsataları zırvaladı. Bundan birmilim ilerisine gitmedi ve “Kürt açılımı” sözünü bileağzına almadı. Konuşmasını büyük ölçüde diniduyguların istismarına ve kardeşlik ikiyüzlülüğünebağladı. İki ay içerisinde katledilen kırkı aşkıngerilladan, sokak ortasında öldürülen Kürtçocuklarından, yüzlerce Kürdün hapishaneyedoldurulmasından hiç bahsetmedi. Bunlar sanki kendiicraatları değilmiş gibi memlekette ne kadar kötülükvarsa hepsinin suçunu Kürt hareketinin üstüne yıkmayaçalıştı.

Kürt hareketi ise başbakanın diğer bölgemitinglerinde olduğu gibi özellikle Diyarbakır mitinginibloke etmeye odaklanmıştı. Mitingi ve mitinge katılımıengellemek için son günlerde Diyarbakır halkına üstüste çağrılar yapıldı. AKP bir kez daha başbakanın boşmeydana konuşma yapmaması için tüm devletolanaklarını seferber ederek ve kirli yollara başvurarakmeydana insan taşıyabildi. Bölgedeki BDP’liler mitingöncesinde çeşitli semtlerde AKP’lilerin“peygamberimiz Apo” yazılı bildiriler dağıttığını veprovokasyon tezgahladığını emniyete ihbar ettiler.(Başbakanın konuşmasında BDP’yi Öcalan’ı

peygamber ilan etmekle suçlaması tesadüf olmasagerek) Esnaflar büyük ölçüde kepenklerini indirmişolmasına karşın başbakanın gelmesine yakın bir saatte,kepenklerin bir kısmı polis tarafından zorla açtırıldı.Mitingin kitlesi ise büyük ölçüde diğer şehirlerdendevşirilmiş AKP kitlesiyle birlikte devlet kurumlarındaçalışanların zorla miting alanına doldurulmasındanoluştu. Böylece başbakan boş meydana konuşmaktankurtarılmış oldu. Buna rağmen Diyarbakır halkı mitingöncesi militan bir tutum ortaya koyarak, hem dışardangetirilen kitlenin yolunu kesip barikat kurdu, hem debaşbakanın geçiş güzergahının birçok noktasındagösteri düzenledi. Son olarak ise binlerce araçlık birkonvoyla şehir turu düzenlenerek adeta gövde gösterisiyapıldı. Mitingin en dikkat çeken yanı ise Erdoğan’ınBDP’lilerin “Elazığ’da güçlü değiliz, MHP’yidestekleyelim” dediğini iddia ettiği bir kasetinvarlığından bahsetmesi ve önümüzdeki günlerde bununyayınlanabileceğini ifade etmesi oldu. Bunun hemenardından BDP, sözkonusu ses kasetinin AKP’ninpsikolojik savaş taktiği olduğunu açıkladı. Bu gelişmeDiyarbakır’da dağıtılan bildirilerle birliktedüşünüldüğünde Kürt halkının mücadelesine karşı enkirli yöntemleri devreye sokmaktan sakınılmadığıgörülmektedir.

Başbakanın kullandığı şoven ifadeler ve Kürthareketine karşı kapsamlı devlet teröründen deanlaşılacağı gibi ABD ve Türkiye arasında Kürt sorunuüzerinden yapılan pazarlık hayata geçmektedir.Devletin Kürt sorununda çözümsüzlüğünün bilinenifadesi olan “tek millet, tek bayrak, tek devlet”politikası daha güçlendirilmek istenmektedir.Nihayetinde bu politika, Kürt siyasal hareketini tasfiyeetmeyi, olmuyorsa etkisizleştirmeyi anlatmaktadır.Ancak bundan sonra Kürtlere yatıştırıcı birtakım haklarvererek hiç değilse uzun bir süre Kürt sorununungündemden çıkarılması istenmektedir. Elbette bugünizlenen çizgide ABD ile yapılan yeni pazarlıklar ve işirliği anlaşmalarının cesaretlendirici etkisi belirleyiciönemdedir. Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Türkiye ileişbirliğine verdiği önemin bir ifadesi olarak beyazsarayın dış ilişkiler departmanında özel bir Türkiyemasası kurulduğu haberi satır aralarına sıkıştırılmıştı.Bunun ise Obama ve Erdoğan’ın görüşme trafiğininkolaylaştırılması ve temaslar sırasında zaman kaybınınönlenmesi amacıyla yapıldığı belirtiliyordu. Bu bilgilerABD’nin yeni Ortadoğu politikasında Türkiye’yebiçtiği rol ve verdiği önemi ifade etmesi bakımında

anlamlıdır. Tersinden ve bunun karşılığında iseÖcalan’ın ifadesiyle “ABD’nin Kürtlerin kellesini”Türkiye’ye pazarlayabileceğini de anlatmaktadır.

Devletin ABD emperyalizmi ile işbirliği içinde Kürthareketini açmaza alma ve etkisizleştirme siyaseti ikiaylık yoğun bir çabaya rağmen düzenin hedeflerinin ilksonuçlarını bile üretememiştir. Özellikle YSK yasaklarıve 12 gerillanın katledilmesinin Kürt halkınınmücadelesinde yarattığı sıçrama, bunun en önemlinedenidir. Kürt halkının mücadelesini geriletmeyedönük her hamle kitlesel ve militan bir tutumlakarşılanmakta, Kürt hareketini güçlendirmekte veözgüvenini daha da arttırmaktadır.

Geçen hafta içerisinde Kürdistan’ın bazı şehirlerindetoplanan il konseyleri ilk özerklik adımlarının atılmasınıkararlaştırdı. Bunu önümüzdeki günlerde başka Kürtşehirlerinin izleyeceği belirtiliyor. Atılan adımlarkapsamında belediyeler bölgelerde halkın oluşturacağıözörgütlenmelerin aldığı kararlara göre hizmet üretecek.Kısa bir zaman içerisinde ise iki dilli bir hizmetuygulanmasına geçilmesinin esas alınacağı belirtiliyor.Buna ek olarak ise KNK (Kürdistan Ulusal Kongresi)tarihi nitelikte diye duyurduğu 15 maddelik birdeklarasyon açıkladı. Deklarasyona bakıldığında birbütün olarak Kürt ulusal kimliğinin somut uygulamaylapekiştirilmesi ve özerklik talebi kapsamında atılmasıgereken ilk adımları ifade etmektedir. Kürdistan’dakibelediyelerin önemli bir bölümü KNK deklarasyonununkararlarını tanıyacağını duyurdu. Henüz duyurmayanlarise önümüzdeki günlerde peşisıra bunu ifadeedeceklerdir. Kürt hareketi cephesinde atılan bu adımlardevletin kuşatma ve etkisizleştirme saldırısına karşı nedüzeyde uygulanabileceğinden bağımsız olarak verilmişgüçlü bir siyasal yanıt durumundadır. Bırakalımuygulamayı bunları tartışmanın bile düzenihiddetlendirmeye yettiği yerde bu böyledir.

Önümüzdeki günlerde Kürt hareketine karşı devletsaldırılarının ve kirli propagandanın daha arttırılacağınakuşku yoktur. Özellikle BDP’nin bağımsız adaylarınınseçim çalışmalarına dönük devlet terörünün daha daazdırılması sürpriz olmayacaktır. Bu tabloda Kürthalkının bütünüyle haklı ve meşru taleplerini işçi veemekçiler içerisinde dile getirmek, tüm sorunlarınınkaynağı olan sermaye düzenine karşı Kürt ve Türkbütün işçi ve emekçilerin ortak mücadelesini savunmakve devletin kapsamlı saldırıları karşında Kürt halkınınmücadelesini somut olarak desteklemek acil ve önemlibir sorumluluk durumundadır.

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Kürt halkı baskı ve inkara karşı direnişini sürdürüyor!

Güncel6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Polisin 31 Mayıs günü Hopa’da AKP mitinginiprotesto edenlere yönelik gerçekleştirdiği terör ve buterör sonucunda Metin Lokumcu adlı bir emekçininkatledilmesi İstanbul ve Ankara’da büyük öfkeylekarşılandı.

İstanbulAkşam saatlerinde Galatasaray Lisesi önünde

toplanarak Taksim’e yürüyen binlerce kişi, meydandapolise yönelik tepkisini militanca ortaya koydu. Uzunsüre devam eden çatışmaların ardından kitle yenidenGalatasaray Lisesi önüne yürüdü. AKP’ye ve katilpolise yönelik yoğun öfkenin hakim olduğu alandadevlet terörünü protesto eden sloganlar haykırıldı. Ortakpankartın açılmasıyla yürüyüş başlarken katılımTaksim’e ilerledikçe daha da arttı.

Militan bir ruh ve kararlılığın hakim olduğu yürüyüşkolu Taksim Meydanı’na ulaştıktan sonra basınaçıklaması okundu. Basın açıklamasının bitmesiylebirlikte öfke patladı. AKP’ye ve polis terörüne karşıöfkesini, Taksim Square Otel’e asılı AKP pankartınıindirip ateşe vererek gösteren kitle, polise taşlarla tepkiverdi.

Bu sırada kitleye karşı tazyikli su kullanan polisinbu tutumu öfkeyi daha da arttırırken, polis panzerleri taşyağmuruna tutuldu.

Meydanda bekleyen kitle, eylemi örgütleyen parti vekitle örgütlerinin yöneticileri tarafından sakinleştirildi.Bir süre sonra da Galatasaray Lisesi’ne doğru yürüyüşegeçildi.

Yürüyüşün ardından TKP, ÖDP, EHP ve ESP adınakonuşmalar yapıldı.

Eylem alanında TTB, TMMOB, DİSK ve KESK’ebağlı sendikaların üyeleri ile Halkevleri, EMEP, ESP,ÖDP, TKP, EHP flamalarıyla katıldı. BDSP ile çoksayıda ilerici ve devrimci güç de eyleme destek verdi.

Casper işçileri de eyleme katılanlar arasındaydı.

AnkaraAnkara’da sendikaların, ilerici ve devrimci güçlerin

oluşturduğu yaklaşık bin kişilik kitle AKP il binasınayürümek istedi. Kitlenin önü panzer, çevik kuvvet vebariyerlerle kesildi.

Barikata rağmen “İşte burası katil yuvası!”sloganıyla yürüme kararlılığını gösteren kitle, barikatayüklenerek uzun süre polisi hareketsiz bıraktı. Polisingaz bombalarıyla saldırması üzerine çatışmalar yaşandı.

Uzun süre devam edençatışmalar Meşrutiyet, Mithatpaşa ve Ziya Gökalpcaddelerinde devam etti. Bir süre sonra ilerici vedevrimci güçler Kızılay Meydanı’nı trafiğe kapattı.

Meydanda işkence

Ek çevik kuvvet takviyesiyle gözaltı avına başlayanpolis, Maltepe civarında pekçok kişiyi gözaltına aldı.Meydana getirilen gözaltılar, burada yerlere yatırılarakdövüldü. Meydanda yapılan işkenceye tepki gösterenlerde polis teröründen nasibini aldı. Çevik kuvvet yüzlercekişiyi copladı. Basının da görüntü alması engellendi.

Polis ÖDP binasını da hedef aldı. Yoğun gazdanetkilenmemek için birçok kişinin ÖDP binasınasığınması üzerine sivil polisler ve çevik kuvvet binayıtaşladı. Binada büyük hasar meydana geldi.

95’i aşkın kişinin gözaltına alındığı saldırılarda çoksayıda kişi de yaralandı.

İşkence gözaltı boyunca sürdü

Aralarında avukatların da bulundu gözaltılar otobüsve emniyette sürekli işkence gördü.

Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu’nunaktarımlarına göre, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndetutulan gözaltılar kelepçeli olarak bekletildi. Bununlaberaber birçok yaralının olduğu bilgisi de verildi. Ayrıcagözaltındakilerin üst üste yığma, karanlıkta bekletme,ayakta bekletme gibi işkence uygulamalarına maruzbırakıldığı belirtildi. Durumu ağır olan 8 kişiifadelerinin alınmasının ardından hastaneye sevk edildi.

Gözaltındakiler ise avukatlarıyla görüştürülmedi.

Halkevleri MYK üyesi ameliyata alındı

Ankara’daki eyleme katılan Halkevleri MYK üyesiDilşat Aktaş’ın kalça kemiği polis saldırısı sonucukırıldı. Polis darbesiyle yere düşen Aktaş bir grup çevikkuvvet polisi tarafından linç edildi. Dışkapı Eğitim veAraştırma Hastanesi’ne kaldırılan Aktaş ameliyataalındı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Ankara

Hopa’daki polis cinayetine büyük öfke!

Faşist saldırılaryoğunlaşıyor

12 Haziran’da gerçekleştirilecek genelseçimlere giderken düzen cephesinin Kürthareketini ve halkını hedef alan saldırıları dayoğunlaşıyor.

Çok yönlü tasfiye operasyonunlarına karşıdiri bir duruş sergilemeye devam eden Kürthalkının mücadele ateşini bir türlüdindiremeyen sermaye devleti, baskı veterörünü seçim sonrasına bırakmadanuygulamayı sürdürüyor. Bu çerçevede, gerillayadönük kapsamlı operasyonları ve ardı arkasıkesilmeyen gözaltı ve tutuklama terörünüBDP’nin ve Blok’un seçim çalışmalarına dönüksaldırılar izliyor.

30 Mayıs günü İzmit’te seçim çalışmasıyürüten BDP’lilere faşistler saldırdı.

Yeni Cuma Parkı’nda gerçekleşen saldırısonucunda Fırat Dere ve Ceren Can isimliBDP’liler bıçakla yaralandı. Dere ve Canambulansla Kocaeli Devlet Hastanesi AcilServisi’ne götürülerek tedavi altına alınırken, taşve sopalarla yaralanan 10 kişi de ayakta tedaviedildi. Polis olayla ilgili 5 kişiyi gözaltına aldı.

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nundesteklediği İstanbul 1. Bölge BağımsızMilletvekili Adayı Sebahat Tuncel’in seçimkampanyasına yönelik faşist saldırılardan biri de29 Mayıs günü yaşandı. Tuncel’in İstanbulKartal’daki Rahmanlar Seçim Bürosu’na geceyarısı yapılan faşist saldırı sonucunda büronuntüm camları taş ve sopalarla kırıldı.

28 Mayıs günü Sultanbeyli HamidiyeMahallesi’nde de Tuncel’in seçim kampanyasınadönük faşist saldırı gerçekleşti. “Burayı Hakkârimi sandınız?” uğultularıyla yürüyüş yapanMHP’li faşistler Tuncel’in seçim bürosuçalışanlarına döner bıçaklarıyla saldırdı. Büroyamolotoflar da atıldı.

29 Mayıs günü İstanbul Küçükçekmece’dekiGültepe Mahallesi’nde de MHP’liler Blokçalışanlarına saldırdılar. Blok tarafındandesteklenen İstanbul 3. Bölge BağımsızMilletvekili Adayı Levent Tüzel’in seçim konvoyuKüçükçekmece’de ülkücü faşistlerin saldırısınauğradı. Bağlar Caddesi üzerinden geçen blokkonvoyu MHP’lilerin saldırısına maruz kaldı.Faşistlere verilen yanıtla birlikte çatışmayaşandı. Olaylar sırasında Blok çalışanı iki kişifaşistler tarafından bıçaklanarak yaralandı. Polissaldırısı sonucu 10 kişi gözaltına alındı.

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun 29Mayıs günü Konya’da düzenlediği mitinginardından da BDP’lilere dönük ülkücü-faşistlerinpolis destekli saldırısı gerçekleşti.

Hükümet Meydanı önünde gerçekleşenmitingde BDP Eşbaşkanı Hamit Geylani ve Bloktarafından desteklenen bağımsız milletvekiliadayı Hacı Mehmet Bozdağ halka seslendi.

Konuşmaların ardından miting sona ererken,kitlenin dağılması sırasında faşistler saldırıyageçtiler. Faşist güruhdan kitlenin üzerine taşlarve pet şişeler atıldı. BDP’lilerin faşistleripüskürtmesinin ardından polis araya girdi.Faşistler müdahale etmeyen ancak BDP’lileri“güvenlik” bahanesiyle belediye otobüsünebindirmek isteyen polisle BDP’liler arasındagerginlik yaşandı. BDP’lilerin otobüslere binmeyireddetmesi üzerine polis kitleye biber gazlarıylasaldırdı.

Kentte bir süre çatışmalar devam etti.

Hopa’da 12 Eylüluygulamaları

Hopa’da gece yarısı ilerici ve devrimcikurumlara, sendikalara, parti binalarına, evlereve kahvelere baskınlar düzenlendi. Baskınlarsabaha kadar sürdü. İlçelerden, köylerdençıkışlar yasaklanırken telefon hatları da kesildi.Polisin elinde bir gözaltı listesi olduğusöylenirken, ağırlığını Halkevleri ve ÖDPüyelerinin oluşturduğu 50-60 civarında kişigözaltına alındı. Hopa’ya bağlı köylerde degözaltılar yaşandı. Çavuşlu ve Başoba köylerinebaskınlar düzenlendi.

Metin Lokumcu’nun katledilmesi 31 Mayıs günüMersin, Adana, Eskişehir, Antakya, Bursa ve İzmir’deprotesto edildi.

Antakya Antakya’da yapılan eylemde Eğitim Sen Hatay Şubesi

önünde toplanan kitle trafiği kapatarak AKP’ye yürüdü.“Polis şiddeti yıldıramaz bizleri!”, “Faşizme karşı tekyumruk tek barikat!” sloganlarıyla yürüyen kitle ile polisarasında arbede yaşandı.

AKP il binası önüne gelindiğinde kitle “İşte burasıkatillerin yuvası!” sloganını attı. AKP’liler ise kitleyi tacizetti ve basının görüntü almasına müdahale etti.

Açıklamanın ardından tekrar aynı güzergahtanyürüyüşe geçildi. Yolun trafiğe kapatılması üzerinemüdahale etmek isteyen polisle kitle arasında yenidenarbede yaşandı. Eylem Saray Caddesi’nde son buldu.

Eskişehir Adalar’da biraraya gelen ilerici ve devrimci güçler AKP

il binası önüne yürümek istedi. Yürüyüşün polis barikatıylaengellemesi üzerine kitle oturma eylemi yaparak bu tutumuprotesto etti. Yapılan görüşmelerin ardından polis barikatıAKP’ye yakın bir yere çekildi. Burada yapılan açıklamanınardından Metin Lokumcu anısına saygı duruşundabulunuldu. Eylemin sonunda kitle polis barikatını ve AKP ilbinasını yumurta yağmuruna tuttu.

Bursa Bursa AKP il binası önünde yapılan eylemde binaya ve

polise yumurta atılması üzerine polis kitleye saldırdı.Eylem saldırının ardından son buldu.

Adana İnönü Parkı’nda yapılan eylemde Eğitim Sen ile ilerici

ve devrimci kurumlar yer aldı. Basın açıklamasını

gerçekleştiren Eğitim Sen Adana Şube Başkanı KamuranKaraca, “AKP’nin ileri demokrasisine bir öğretmen dahaşehit verilmiştir” dedi.

İzmir Eski Sümerbank önünde toplanan kurumlar AKP il

binasına yürüdü. Yürüyüş boyunca atılan sloganlarla polisve AKP terörü lanetlendi. “Faşizmi döktüğü kandaboğacağız!”, “Hopa faşizme mezar olacak!”, “AKP mezarahalk iktidara!” sloganlarının atıldığı eylemde basınaçıklamasını ÖDP il yöneticisi Yüksel Keleş gerçekleştirdi.

Mersin Sendikalarla ilerici ve devrimci güçler Mersin KESK

binası önünde toplanarak yürüyüş gerçekleştirdi. Yaklaşık200 kişinin katıldığı eylemde Taşbina önünde basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Her yer Hopa!

Hopa sonrası gerçekleştirdiği Trabzonmitinginde “Hopa’ya eşkiyalar inmiş” sözleriyle polisterörünü meşrulaştırmaya çalışan Erdoğan, 1 Hazirangünü İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’nde 2023 ProjeTanıtım Toplantısı’nda benzer açıklamalarda bulundu.

Düzenin bilindik demagojisine yaslanarakemekçilerin haklı ve meşru tepkilerini “suç” olaraknitelendiren Erdoğan, “Hopa’da dünkü mitingden bir günönce illegal örgütlerle bize pres yapma cüretine girdiler.Bunlar düşüncelerine inanmıyorlar. Çünkü bunlarda

düşünce yok, fikir yok” dedi. “Güvenlik gerekli müdahaleleri yapıyor” sözleriyle

katliamcı polislerin sırtını sıvazlayan Erdoğan,Lokumcu’nun katledilmesinin ise “üzerinde biledurmadı”. Lokumcu’nun adını dahi ağzını almamayadikkat eden Erdoğan, “Tabi bu arada bir tanesi de kalpkrizi geçirerek ölmüş, kimliğini bilmiyorum, üzerindedurmaya da gereğini duymuyorum” açıklamasıyla emekve emekçi düşmanı yüzünü tüm çıplaklığıyla bir kezdaha dışavurmuş oldu.

Polis terörü Yazıcı’yı kesmedi!

Devlet Bakanı Hayati Yazıcı da Hopa’daki olaylarailişkin 31 Mayıs günü Rize’de basına açıklamalardabulundu. Kitleye azgınca saldıran polisin yaralanmasıylailgili şunları söyledi: “Bir polisimiz yaralanmıştır. Bunlarüzüntü vericidir”. Bu duruma “içerleyen” Yazıcı, polisterörü sonucu yaşamını yitiren emekli öğretmen MetinLokumcu’dan ise hiç bahsetmemeyi tercih etti.

Ortada bir “güvenlik zaafiyeti” olduğunu söyleyerekazgın polis terörünü yeterli bulmayan Yazıcı, “Güvenlikgüçlerimiz bu tür unsurlara, bu tür eylem ortayakoyanlara göz açtırmamalı ve prim vermemelidir”sözleriyle polisleri yeni saldırı ve katliamlar için adetateşvik etmiş oldu.

Ağızlarından irin akıyor!

KurumlardanHopa tepkisi

Emek ve meslek örgütleri MetinLokumcu cinayetinin ardından polisterörüne dikkat çeken açıklamalaryaptı.

Eğitim Sen Eğitim Sen Merkez Yönetim Kurulu

yaptığı yazılı açıklamada MetinLokumcu’nun Eğitim Sen’in eski üyesiolduğunu belirtti. Kendisinden başkahiçbir kimliğe, ideolojiye yaşama hakkıtanımak istemeyenlerin MetinLokumcu’yu gazlara boğarak, onunölümüne yol açtığı söylenirken, AKP‘ninpolis şiddetini pekiştirmek için elindengelen her şeyi yaptığına dikkat çekildi.Bu cinayetin siyasal sorumluluğunuçoktan üzerine aldığı belirtildi.

DİSK DİSK İstanbul Merkez Temsilciliği’nin

yaptığı açıklamada şunlar söylendi:“AKP hükümeti’nin ileri demokrasisiningeçmiş kimi örnekleri; 1 Mayıs’lardaDİSK binasına yapılan saldırı, TorbaYasa’yı protesto eden işçilere Ankara’dayapılan saldırı, TEKEL işçilerine yapılansaldırılardır. Bugün Hopa halkınayapılan saldırı bir kez daha teyitetmiştir ki; AKP hükümeti, ülkemizemekçileriyle çatışma halinde faşistrejimini inşa etmek istemektedir. Budoğrultuda ülkemizin bütünkurumlarını; üniversite, yargı, emniyetvb. kendine, emperyalizm ve gericiliğebiat ettirip, halkın üzerine salmaktadır.Hopa’da yapılan saldırı, gelecekolanların habercisidir. Ülkemize veemekçilerine AKP’nin vaadettiği gelecekemekli öğretmen Metin Lokumcuarkadaşımızdan farklı değildir.”

TTB Gösterilerde kullanılan gazların

ölümcül sonuçları olan kimyasal silahlarolduğuna dikkat çekilen TTBaçıklamasında hastane bahçelerinde,cezaevi gibi kapalı alanlarda kullanılangaz bombalarının etkisinindeneyimlerle sabit olduğu belirtildi. Sonolarak Hopa’daki cinayet hatırlatıldı.

İçişleri, Savunma ve SağlıkBakanlıkları’nı kullanılan gazlara ilişkinivedilikle önlem almaları, halkın üzerinesilah sıkılmasına son vermeleri içinuyaran TTB, “Toplumsal gösterilerdekimyasal silah olan gazlarınkullanılması kesinlikle çok sakıncalıdır,hatta öldürücü olduğu ülkemizdekiuygulamalarında da ne yazık kikanıtlanmıştır. Üstelik her tür toplumsalolayda kontrolsüz biçimde, aşırımiktarda, kısa ve çok kısa mesafedenuygulanması ‘alışkanlık’ halinegetirilmiştir. Türk Tabipleri Birliği, budurumu çok derin bir kaygıylakarşılamakta ve kabul edilemezbulmaktadır” dedi.

31 Mayıs 2011 / Hatay

BDSP’nin devrimci seçim kampanyası çerçevesindedüzenlenen paneller serisinin ikincisi İzmir’de 29Mayıs günü gerçekleştirildi. Araştırmacı yazar VolkanYaraşır ve BDSP temsilcisinin katıldığı panelde,dünyada ve Türkiye’deki siyasl gelişmeler çeşitliyönleriyle değerlendirilerek seçim sürecine değinildi vedevrimci görevler kapsamında tartışmalar yürütüldü.

Açılış konuşmasında seçim aldatmacası vedünyadaki gelişmeler özetlenerek, panelin programıüzerine bilgilendirmede bulunuldu. Ardından sözpanelistlere bırakıldı.

“Burjuva parlamentosu incir yaprağıdır!”

Sözü ilk olarak BDSP temsilcisi aldı. Konuşmasınaseçimlerin bir oyundan ibaret olduğunu vurgulayarakbaşladı. Ortadoğu’daki ve Türkiye’deki gelişmeleriözetleyerek seçimlere nasıl bir atmosferde girildiğinianlattı. Türkiye’de hükümet olabilmek içinemperyalizmin ve tekelci burjuvazinin desteğinialmanın şart olduğunu ifade etti. Bu eksende songelişmeler ışığında AKP ve CHP’nin rollerinitanımladı. Kürt hareketi cephesinden de yaşananönemli gelişmeleri ifade ederek Kürdistan’da bugün birisyan yaşandığı ve seçimlerin bunu yatıştırmayayetmediğini anlattı.

Konuşmasının devamında seçimlerin ve burjuvaparlamentosunun incir yaprağı görevi gördüğünübelirten temsilci, sistemin işleyişi gereği burjuvazininemekçilerin enerjilerini düzen içi kanallara akıtmayaçalıştığını söyledi. Parlamentonun militarist aygıtlar vebürokrasiyle tahkim edilmiş olan burjuvadiktatörlüğünün kılıfı olarak kullanıldığını, aslolanın dabu burjuva sınıf iktidarını yıkacak bir devrim olduğunuvurguladı.

Konuşmada Marks, Engels ve Lenin’den alıntılaryapılarak genel oy kavramı tanımlandı ve burjuvaparlamentosunun tarihsel ömrünü tamamlasa da siyasalömrünü henüz doldurmadığı anlatıldı. Buradantaktiksel olarak parlamentodan yararlanmak gerektiğiama bunu yaparken onun gerçek işlevininkarartılmadan yapılması gerekliliği anlatıldı.“Parlamentoyu dağıtmaya gücünüz yoksa onuniçerisine girip çalışmanız gerekmektedir” denilerekbugün devrimi yapacak gücün olmadığı koşullardasınıfı devrime hazırlamanın ve bilincini yükseltmenintemel görev olduğu ifade edildi. Bunu yaparken temelkriterin ise işçi ve emekçilere giderken parlamentohakkında en küçük bir yanılgıya dahi yol açmamakolduğu anlatıldı.

BDSP’nin bu seçimlerdeki tutumu da anlatılaraktemel amacın işçi ve emekçileri saflaştırma, devrim vesosyalizm programına sahip çıkmaya çağırma olduğuanlatıldı. Çözümün ise seçim sandığından değil,sokaktan, isyandan ve devrimden geçtiği belirtildi.

Yaraşır: Çözümün adresi sandık değil sınıftır!

Volkan Yaraşır konuşmasına Ortadoğu’dakiayaklanmalardan ve Avrupa’daki grev dalgasındanbahsederek başladı. Başta Ortadoğu ve Avrupa olmaküzere yükselen dalganın yayıldığı anlatılarak bunundevrimi mayalandırdığı anlatıldı. Ancak bu devrimciyükselişin düzen tarafından da görüldüğü ifade edilerekbir karşı devrimin de hazırlığının yapıldığı anlatıldı.Özellikle Libya’ya emperyalist müdahale ve Bahreyn’iSuudi Arabistan’ın işgali karşı devrimin göstergesiolarak anlatıldı. Obama’nın Ortadoğu’yu yeniden

şekillendirme üzerine demeçlerinden de örneklerverildi.

Yaraşır Ortadoğu ve dünyada bu gelişmeleryaşanırken Türkiye’nin de bu dönüşümden nasibinifazlasıyla aldığını anlattı. 12 Eylül’den berikapitalizmin neo-liberal dönüşümünün bugün neo-osmanlıcılık biçiminde kendini gösterdiğini söyledi.Neo-osmanlıcılığı ise dışarıda emperyalizme taşeronlukve lejyonerlik, içeride ise Çin-Vietnam çalışma rejimiolarak özetledi.

TC’nin emperyalizmden tek isteğinin ise Kürthareketinin ezilmesi olduğunu anlatan Yaraşır butalebin de kabul edildiğini düşündüğünü söyledi.

Bu dönüşüme ise Kürt hareketinin eşi görülmemişkitlesel öfkeyle, sınıfın ise lokal direnişlerle karşıkoyduğunu anlattı. Kürt işçilerin dinamizmi ile sınıfgücünü birleştirmenin önemine vurgu yaptı.

“Önümüzdeki günler son derece gerilimli, sıcaksınıf mücadelesine haiz günler. O zaman bizim deyapmamız gereken sınıfın içinde olmak. Sınıfın içindeolan kendini korur, oportünizme karşı net tavır alır”diyen Yaraşır sandık başına değil sınıfa gitme çağrısıyaparak sözlerini noktaladı.

Sunumların ardından etkinliğe kısa bir ara verildi.Aranın ardından ise soru yanıt bölümüne geçildi. Bubölümde BDSP’nin seçim taktiği, Kürt hareketi ile sınıfhareketinin birleştirilme imkanları, blokun nedendesteklenmediği, 1 Mayıs eylemleri gibi pek çokkonuda sorular soruldu. Soruların alınmasının ardındankonuşmacılar söz alarak soruları topluca yanıtladılar.Oldukça canlı geçen bu bölümde tartışmalar yaşandı.

Yaklaşık dört saat süren panel son konuşmalarlatamamlandı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Seçimler8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

İzmir’de seçim paneli

“Çözüm sandıkta değil sokakta!” 

Kayseri İşçi Kültürevi’nde yapılan panelde seçimsüreci tartışıldı. DHF, SDP ve BDSP tarafındanyapılan sunumlarla bu anlayışların seçim platformlarıortaya kondu.

Panelde ilk konuşmayı DHF temsilcisigerçekleştirdi. Konuşmada seçimlerin boykotedilmesine ilişkin politik tutumlarını gerekçelendirdi.En etkin ve devrimci tutumun boykot tutumuolduğunu ifade etti.

SDP temsilcisi blok içinde yer aldıklarını amaaynı zamanda bloka ilişkin eleştirileri olduğunu ifadeetti. Kayseri’de bağımsız aday olmadığı için oykullanmayacaklarını, aynı zamanda düzenpartilerinin teşhirine, devrim ve sosyalizminpropagandasına dayanan her çalışmaya destekvereceklerini söyledi.

Seçimlerin bir oyun ve aldatmacadan ibaretolduğunu belirten BDSP temsilcisi bu oyunun varolan burjuva sınıf iktidarına meşruiyet kazandırılmasıtemelinde şekillendirildiğini belirtti. Parlamentonunburjuvazinin ihtiyaçları temelinde hareket ettiğini,birçok farklı renkte siyasi partinin katıldığıseçimlerde bunların sermayenin korunması programıetrafında tekleştiği örneklerle gerekçelendirdi.

BDSP temsilcisi, tüm bunların oy avcılığıkaygısıyla yapıldığını örneklerle ortaya koydu.

Parlamentoya girmeyi amaçlaştıran, parlemontoyolu ile düzenin engellerini aşılabileceğini savunanreformist solun açmazlarını örneklerle ortaya koydu.Şili deneyimi vb. örnekler üzerinden parlamenter

hayallere ilişkin yanılsamaları eleştirdi. Allende’ningeniş halk desteği ile yönetime geldiğini, ‘73Ağustos´unun sonunda Allende tarafından silahlıkuvvetlerin başkomutanlığına getirilen GeneralPinochet’in 11 Eylül 1973 tarihinde bir darbegirişiminde bulunduğunu, Allende ve yoldaşlarınıkatlettiğini belirtti.

BDSP temsilcisi çözümün devrimde kurtuluşunsosyalizmde olduğunu, bunun dışındaki tümyaklaşımların işçi ve emekçilerde bilinçyanılsamasına yol açacağını ifade etti. İşçi sınıfınınseçimlerde elde ettikleri parlamenter çoğunluklaiktidarı alabilme olasılığının asla olmadığını, işçisınıfını iktidar hedefine ancak devrimci ayaklanmayoluyla, burjuva sınıf iktidarının ve devletininyıkımıyla ulaşabileceğinin altını çizdi.

Bolşevik parti tarihinin parlamentonun hangikoşullarda etkin olarak kullanılabileceğine dairönemli veriler sunduğunu ifade etti.

BDSP temsilcisi ittifaklara karşı olmadıklarını,ancak pazara kadar süren birlikteliklerin politikpragmatizme dayandığını belirtti. Kürt halkınaverilecek desteğin de bu bloğa katılmakla değil, işçisınıfının bağımsız-siyasal bir hareket halinegetirilmesiyle hayat bulacağını, komünistlerin buanlayış doğrultusunda hareket ettiğini vurguladı.

Panelin ikinci bölümünde panelistler tarafındanişçi ve emekçilerin soruları yanıtlandı. Son dereceverimli geçen panel 3 saat sürdü.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Kayseri’de seçim paneli

Seçimler Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Gaziosmanpaşa-Topkapı25 Mayıs günü Bereç’te bildirge dağıtımı

gerçekleştirdiler. İşçilerin paydos saatlerindegerçekleştirilen dağıtımda 700 adet bildirge kullanıldı.BDSP imzalı önlüklerle yapılan dağıtımda birçok işçi veemekçi ile de sohbet gerçekleştirildi.

26 Mayıs sabahı Terazidere’de seçim bildirgesiwdağıtımı gerçekleştirildi. Yüzlerce bildirgeninkullanıldığı dağıtımda emekçilerle seçimler üzerinesohbetler edildi.

Topkapı’da 5 Haziran’da gerçekleştirilecek panelinafişleri işçilerin yoğun olarak kullandığı güzergâhlarındışında E-5 üzerinde ve Cevizlibağ’da birçok noktayayapıldı.

Direnişçi PTT işçileri de Topkapı’da; Cevizlibağ, E-5üzeri ve 2. Matbaacılar Sitesi çevresine yaptıkları“Bizleri açlığa yoksulluğa ve işsizliğe mahkum edenlereverecek oyumuz yok Soracak hesabımız var!” şiarınınyer aldığı ozalitlerle emekçileri hesap sormayaçağırdılar.

KüçükçekmeceKüçükçekmece BDSP 29 Mayıs Pazar günü “Seçim

aldatmacası değil, devrimci sınıf mücadelesi! Emeğinsofrasında buluşalım!” şiarıyla piknik gerçekleştirdi.

Etkinlikte ortak sofra kurularak kahvaltı ve öğleyemekleri yendi. Ortak bir şekilde birçok oyunoynanırken yaklaşık 2 saati bulan bir etkinlik programıda gerçekleştirildi.

Etkinlikte Mayıs şehitleri anması yapıldı. Seçimlerüzerine bir sohbet gerçekleştirildi. Emekçilerinsorunlarının esas kaynağının burjuvazinin egemenolduğu düzen olduğu ve bunların çözümünün dedevrimde ve sosyalizmde olduğu vurgulandı.

Bağımsız adaylara bakış üzerinden açılan sohbetteKürt sorununun gerçek çözümünün gerçekleştirilecekolan sosyalist devrimde olduğu, Kürt halkının işçisınıfıyla ortak bir mücadele yolunu tutması gerektiğisöylendi. Parlamentoda devrimci çalışmanın nasıl olmasıgerektiği üzerine bir sohbet gerçekleştirildi. BDSP’ninseçimlerdeki tutumunun açıklanması ve devrimcipusulaların dağıtılması ile birlikte somut bir alternatif degeliştirilmiş oldu.

EsenyurtEsenyurt’un çeşitli bölgelerinde iki çeşit afiş ve

seçim bildirgeleri yaygın biçimde kullanılıyor. Afişler;Tabela, İncirtepe Mahallesi, Fatih Mahallesi, TalatpaşaMahallesi’nde, Köyiçi merkezde kullanıldı. Afişler,yapılmasının hemen ardından bir saat bile geçmedendüşman saldırısına uğruyor ve üzerleri boya ilekapatılıyor.

BDSP’nin seçim bildirgeleri emekçi mahallelerinde,pazarlarda yaygın ve etkin biçimde kullanılıyor. Örnekve Yeşilkent pazarlarında önlükler giyilerek yapılandağıtımlarda emekçiler mücadele çağrılıyor. Fatih,İncirtepe, Saadetdere mahalleleri ve Depo’da dağıtımlargerçekleştirildi. Yanısıra Kızıl Bayrak gazetesinin satışıda merkezlerde ve mahallelerde gerçekleştirildi.

Seçim çalışmalarıyla beraber, Ardıçlı Mahallesi’ndeyaşanan tapu sorununa karşı barınma hakkı içinmücadeleyi büyütmeye, düzen partilerine oyvermemeye, hesap sormaya çağıran bildiriler çıkartarakdağıtım yapılıyor. Aynı mahallede, işçileri ve emekçileriKürt halkına yönelik saldırılar karşısında örgütlümücadeleyi büyütmeye çağıran, BDSP imzalı bildirilerindağıtımı gerçekleştirildi. Bir dizi alanda da “Düzen

partilerine oy verme, hesap sor”, “Çözüm devrimdekurtuluş sosyalizmde” yazılamaları yapıldı.

ÜmraniyeÜmraniye, Dudullu, İMES, OSB, Sarıgazi,

Sultanbeyli bölgelerinde binlerce seçim bildirgesikullanılarak işçi ve emekçilere ulaşıldı. Sabah işe gidişsaatlerinde, İMES E Kapısı, Tepeüstü, İstanbul Çarşısı,Vergi Dairesi ve Uzunçayır metrobüs durağında bildirgedağıtımı gerçekleştrildi. Fabrika çıkışlarına ve emekçimahallelerinde de seçim bildirgeleri kullanıldı.

Bununla beraber emekçilerin yaşadığı mahallelerde,sohbetler ve toplantılarla düzenin seçim oyunu teşhirediliyor, 5 Haziran tarihindeki panele davet ediliyor.

Halk Cephesi’nden engelleme girişimi

29 Mayıs Pazar günü de, Sultanbeyli Pir SultanAbdal 10. Geleneksel Festivali’ne katılan emekçilereBDSP’nin seçim bildirgeleri ulaştırıldı. BDSPçalışanları, festival alanı girişinde, seçim önlükleri ilekitlesel bildirge dağıtımı yaptı. Yanısıra Kızıl BayrakGazetesi de ulaştırıldı.

Sınıf devrimcilerinin festival alanındaki varlığı veçalışması, Halk Cephesi temsilcilerinin artık alışılan veşaşırtmayan dükkâncı mantığı ve tutumuyla karşılandı.BDSP çalışanlarının alan girişinde bildirge dağıtımınabaşlamasından hemen sonra görüşmeye gelen HalkCephesi temsilcileri; “Biz cemevine yıllarca emekverdik. Siz şimdi gelip bizim emeğimizin üstünekonamazsınız, kendi propagandanızı yapamazsınız”sözleriyle bildirge dağıtımına karşı çıktılar. BDSP’lilerHalk Cephesi temsilcilerine öncelikle; devrimci faaliyetiengellemeye çalışmanın kendilerine yakışmayacağınıhatırlattılar. Devrimci tutum ve ilkeler üstüne açılantartışma ise, “Bunları gazetenizde yazabilirsiniz, bizigazetenizde eleştirebilirsiniz ama şimdi dağıtımyapmayın” sözleriyle ifade bulan bir tahammülsüzlüklekarşılandı.

BDSP’liler bildirge dağıtımı için kendilerinden izinalınmayacağını söylediler ve dağıtıma devam ettiler.

Halk Cephesi sınıf devrimcilerinin faaliyetinegösterdiği tahammülsüzlüğü düzen partilerinegösteremedi. Şenliğin ilerleyen saatlerinde CHP’nin ikiseçim otobüsü propaganda yaparak festival alanınageldi. Otobüsten alkışlarla inen CHP’liler hiçbir engellekarşılaşmadan festival alanına girdiler.

İstanbul’da yaygın seçim faaliyeti...

İllerde yaygın faaliyet!..

AdanaBildirge dağıtımlarının aralıksız sürdüğü Adana’da

şimdiye dek Şakirpaşa, Uçak, Yeşiloba, Gülpınar,Meydan, Emek, Anadolu, 19 Mayıs, Yurt, Narlıca,Akkapı mahallerinde binlerce bildirge işçi veemekçilere ulaştırıldı. Dağıtımlarda BDSP önlükleri degiyildi.

Yanısıra Adana çarşı merkezinde ve tekstilişçilerinin geçiş güzegahı olan Saydam Caddesi’ndesabah saatlerinde bildirge dağıtımları yapıldı.

20 bin bildirge işçi ve emekçilere ulaştırılırkendağıtımları önümüzdeki günlerde de sürecek.

Bildirge dağıtımlarında özellikle kadın emekçilerinilgi göstermesi dikkat çekti. Düzen partilerineduyulan güvensizlik emekçi kadınlarla yapılansohbetlerde açığa çıktı.

BDSP’nin seçim afişleri de çalışmalar kapsamındayaygın olarak kullanıldı. Şakirpaşa, Beşevler, SanayiCaddesi, havalimanı tarafında afişler kullanıldı.

Manisa Manisa’da bildirge dağıtımlarıyla emekçilere

düzen partilerinin teşhiri yapılıyor. İnönü ve Cumamahallelerine dağıtım yapıldı. Ayrıca Ontexürünlerini boykot etmeye çağıran pullar da birçoknoktada kullanıldı.

KayseriMimsin, Toki, Beyazşehir ve Yıldırım Beyazıt

mahallelerinde yaklaşık 1200 seçim bildirgesikullanıldı.

AnkaraSeçim bildirgeleri sabah işçi servislerine ve

organize sanayi bölgelerinde işçilerle ulaştırıldı.Bentderesi’ndeki işçi servislerine ve Ostim OrganizeSanayi Bölgesi’nde dağıtımlar yapıldı. Ostim’deyoğun bir şekilde işe yetişme telaşı varken bileişçilerin bildirileri ilgiyle karşılamaları dikkat çekti.Ayrıca CHP’li Çankaya Belediyesi önünde debildirgeler işçilere ulaştırıldı. Burada emekçilerleCHP’nin kirli yüzü üzerinden konuşmalargerçekleştirildi. İzmir’de işten çıkarılan işçileranlatıldı ve çözümün burjuva partilere oy vermektendeğil kendi gücümüze güvenerek devrimci sınıfmücadelesini yükseltmekten geçtiği anlatıldı.

Otobüs duraklarına ve işçi servis noktalarınayaygın afiş yapıldı.

Sincan’da ise Sincan-Fatih, Ayaş yolu durakları veduvarları afişlerle donatıldı. Fatih’te bulunan kız-erkek meslek liselerinin etrafına ve devlethastanesinin civarına da afişler asıldı. Bunun yanısıraise sabah işçi servislerine yapılan bildirge dağıtımlarıile de emekçilere ulaşıldı.

Gençlik seçimleri tartışıyor

Hacettepe’de Bey Kafe, Yemekhane vekütüphane binası önünde bildirge dağıtımlarıgerçekleştirildi. DTCF’de ise yemekhane ve ortabahçede yapılan bildirge dağıtımları ile komünistlerinseçimlerdeki tavrı öğrencilere ulaştırıldı. Bunun yanısıra BDSP’nin seçim afişleri okulda kullanıldı veseçimlere ilişkin devrimci tutum üzerine bir söyleşigerçekleştirildi.

Söyleşi ilk olarak BDSP’nin seçimlerle ilgilihazırlanan bir videosunun gösteriminin yapılması ilebaşladı. Daha sonra BDSP temsilcisi seçimlerin bugünne ifade ettiğini vurgulayan bir konuşmagerçekleştirdi.

29 Mayıs 2011 / Sultanbeyli

Tuzla BDSP tarafından örgütlenen “İşçilerin birliği,halkların kardeşliği gecesi” 29 Mayıs günü AydınlıDüğün Sarayı’nda gerçekleştirildi.

Etkinlik öncesi salon pankart, flama ve afişlerledonatıldı. Salona üç ayrı BDSP imzalı pankart asıldı.Pankartlarda “Ne seçim ne meclis, çözüm devrimdekurtuluş sosyalizmde”, “Yaşasın işçilerin birliğihalkların kardeşliği ”, “Haramilerin saltanatınıyıkacağız sosyalizmi kuracağız” yazılıydı. Salonaayrıca “Ontex-PTT, Kampana, Legrand,Kubatoğlu/Fıratpen, MAS -DAF... Zafer direnenişçilerin olacak” yazılı ozalit asıldı.

Etkinlik saygı duruşuyla başladı. Ardından SinanKukul’a ait “Kadife tenli zamanlar” şiiri okundu.Sosyal yıkım saldırılarını, işçi direnişlerini ve seçimgündemini işleyen sinevizyon gösteriminin ardındanmüzik dinletisine geçildi. İlk olarak Aydınlı’dan birgrup genç yarım saat boyunca Türkçe ve Kürtçetürküler söyledi.

Ardından sözü direnişçi Kubatoğlu/ Fıratpenişçisi aldı. Direnişçi Cafer Timtik, sadece kendisi içindeğil, kölece şartlarda çalışan tüm işçiler adınadirendiğini söyleyerek, Kubatoğlu fabrikasındayaşananları ayrıntılı bir şekilde anlattı. Ayrıca seçimgündemine değinerek, burjuva partilere oy verilmemesiçağrısında bulundu, örgütlü mücadele çağrısı yaptı.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Pendik Şubesi veCemevi’nin geceye gönderdiği mesajların okunduğuetkinlikte, Koma Weng’in söylediği Türkçe ve Kürtçeşarkı ve türkülerle halaya duruldu. Koma Weng yarımsaat boyunca söylediği türkülerle geceye ayrı bir renkkattı.

Koma Weng’in ardından sahne alan Pir Sultan AbdalKültür Derneği Pendik Şubesi Tiyatro grubu fabrikadaörgütlenme mücadelesini içeren oyunuyla beğeni topladı.

Burjuvazinin kullandığı bir aldatma oyunu olanseçim oyununun bozulması gereğini ortaya koyan BDSPtemsilcisi, işçi ve emekçileri kölece yaşam ve çalışmakoşullarına mahkum edenlerle, emekçi kadınları dipsiz

bir köleliğe iten düzenin bekçileriyle, ülkeyiemperyalizmin askeri üssü haline getiren burjuvazi veonların yerli işbirlikçileriyle sandıkta değil, sokaklardahesaplaşma çağrısı yaptı. Tunus, Libya, Suriye halkınınmilitan ruhunun kuşanılması gerektiği vurguladı.Sermayenin topyekün saldırılarına karşı gelişen işçidirenişlerine de vurgu yaparak umut verici gelişmelerinyaşandığını söyledi. Seçimlerde oy pusulalarını yırtarak,yerine “Ne seçim, ne meclis, çözüm devrimde kurtuluşsosyalizmde” yazan pusulaların atılması çağrısı yaptı.

BDSP temsilcisinin ardından Agire Jiyan eski solistiMervan Tan ve ekibinin söylediği türküler eşliğindehalaylar çekilerek etkinlik tamamlandı.

100’ü aşkın işçi ve emekçi katıldığı gecede KızılBayrak gazetesi ve seçim bildirgesi dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Seçimler10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Aydınlı’da işçilerin birliği, halkların kardeşliği gecesi

GOP’ta mayısşehitleri anması

BDSP mayıs ayında ölümsüzleşen devrimciönderleri 28 Mayıs günü Karadeniz MahallesiMehmet Akif Parkı’nda yaptığı etkinlikle andı.

Etkinlik devrim ve sosyalizmmücadelesinde ölümsüzleşenlerin davalarınınyaşatılacağına vurgu yapılarak başladı.

Saygı duruşuyla başlayan etkinlikte BDSPadına bir konuşma gerçekleştirildi. Düzendendevrimci kopuşu gerçekleştiren devrimşehitlerinin yarattığı değerlerin sahiplenilmesigerektiğinin vurgulandığı konuşmada“Mücadelede ölümsüzleşenlerimizin yarattığıdeğerleri sahiplenmek onları ileriye taşımaklamümkündür. Bu da düzene karşı devrimkapitalizme karşı sosyalizm bayrağınıyükseltmekten geçer” denildi. Mayıs ayındaölümsüzleşen Denizler’in, İbolar’ın, Dörtler’in,Haki Karer’in yarattığı değerlere vurguyapılarak konuşma sonlandırıldı.

Konuşmanın ardından sinevizyon gösterimiilgiyle izlendi.

“Seçim sandığı emekçilerin sorunlarını çözemez!”

Sinevizyon gösteriminin ardından yapılankapanış konuşmasında güncel gelişmelere dedeğinildi. Düzenin işçi ve emekçilerin önünekoyduğu sandığın hiçbir sorunu çözemeyeceğivurgulandı.

Programın ardından yürüyüşgerçekleştirildi. Parktan mahalle içinegerçekleştirilen yürüyüş mahallede birçoknoktada sokak düğünü olmasından kaynaklıkısa kesildi.

Kızıl Bayrak / GOP

Kayseri’de mayısşehitleri anması

Kayseri’de 29 Mayıs günü gerçekleştirilenetkinlikle mayıs ayı şehitleri anıldı. BDP, BDSP,DHF ve SDP tarafından örgütlenen etkinlikKayseri İşçi Kültürevi’nde gerçekleştirildi.

Anma programı saygı duruşuyla başladı.Açılış konuşmasında Denizler’e, İbrahimKaypakkaya’ya, Dörtler’e, Nurhak şehitlerine,Mayıs ayı şehitlerinin yaşadıkları belirtildi.Mayıs mücadele ve direnişleri çarpıcıörneklerle ortaya kondu.

Mayıs şehitlerinin anısına layık olmanın işçisınıfı ve emekçilerin kurtuluş mücadelesini,aynı anlama gelmek üzere devrim ateşinibüyütmekten geçtiği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Seçimlere az bir zaman kala AKP hükümeticephesinden emekçilerin kafasını karıştırmaya yönelikhamleler geliyor. Bu hamlelerden birisi “Balyoz” adıverilen operasyon kapsamında bir orgeneralintutuklanması, diğeri ise 12 Eylül darbecileri hakkındasoruşturma açılarak ifadeye çağrılmaları oldu. AKPhükümeti böylelikle “demokratikleşme” kavgası verdiğiyanılsaması oluşturarak faşist-gerici yüzünü gizlemeyeçalışıyor.

AKP’nin bu seçim hamlelerinden ilki olan Balyoztutuklaması, tutuklananın görevi başındaki bir orgeneralolmasından dolayı medya tarafından olağanüstü birgelişme olarak sunuluyor. Kuşkusuz ilk kez görevibaşında bir orgeneral tutuklanıyor, ama bunundemokratikleşmeyle bir ilgisi yok. Faşist baskı vezorbalığın darbe koşullarını aratmadığı mevcutdurumda, bir orgeneralin tutuklanmış olması enfazlasından dinci-gerici burjuva kliğin ne kadar güçlüolduğunu gösteriyor. Dinci-gerici parti bu gücünü ise,en beterinden bir uşaklık karşığılında emperyalizmeyaslanmasına borçlu.

12 Eylül darbecileri hakkında soruşturma açılmasıise dinci-gerici parti açısından iyi bir seçim yatırımı

olmak dışında başka bir anlam taşımıyor. İyi bir yatırımolması 12 Eylül darbecilerinin toplumsal muhalefeteyaptıklarından dolayı toplumun emekçi yığınlarıiçerisinde nefretle anılmasından dolayıdır. Fakatsoruşturma açılması 12 Eylül darbecilerinden hesapsorulduğu anlamına gelmiyor. Çünkü hemsoruşturmanın açılmış olması darbecilerincezalandırılması demek değildir hem de 12 Eylül’denhesap sormak darbecilerin mahkemeye çıkarılmasıdeğil, 12 Eylül düzeninden hesap sormak demektir.Dahası ise bugün 12 Eylül’den beter bir gericilik düzeni12 Eylül’ün yetiştirmesi bir siyasal iktidar eliyle hükümsürmektedir. Onbinlerin gözaltına alındığı, zindanlarıntıka basa doldurulduğu, basılmadan kitaplarınyasaklandığı, polisin toplumsal muhalefete gözaçtırmadığı bir ülkede yaşıyoruz.

İşte bu nedenlerle “demokratikleşme”, 12 Eylüldüzeni ile bu düzeni ayakta tutarak en koyusundan birgericiliği örgütleyenlerin haddi değildir. 12 Eylüldarbecilerden de, bu darbe düzeninde görev alanlarınbütününden de, darbecilerin bayrağını taşıyan dinci-gerici partiden de hesabı emekçiler soracak.

AKP’den seçim hamleleri

29 Mayis 2011 / Tuzla

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde (GOSB)kurulu Legrand’da patron tarafından keyfigerekçelerle işten atılan 2 kadın işçi “İşimizi geriistiyoruz!” talebiyle fabrika önünde direnişe geçti.

6 Mayıs Cuma günü gerçekleşen işten atmasaldırısına 18 Mayıs Çarşamba günü fabrika önündebaşlattıkları direnişle cevap veren kadın işçiler,Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi olmalarına rağmensendikanın kendilerini yalnız bıraktığını vurgulayarak,direnişin kazanımla sonuçlanması için ellerinden gelenher türlü çabayı göstereceklerini ifade ediyorlar.

BDSP’den ziyaret

Gebze BDSP çalışanları 26 Mayıs Perşembe günüfabrika önünde direnişlerini sürdüren Legrandişçilerini ziyaret ettiler. Yaklaşık 2 saat sürendayanışma ziyareti saat 16.00-24.00 vardiyasındaçalışan işçilerin fabrikaya girişlerine kadar sürdü.

Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu CambroÖzay’dan işyeri temsilcileri ve Birleşik Metal-İşSendikası’nın örgütlü olduğu Arfesan fabrikasındanişçiler de direnişçi işçileri ziyaret ettiler.

Zor kullanıp revire kapattılar

Direnişçi işçilerden Selcan Binnetoğlu, fabrikanıninsan kaynaklarından kendisini çağırdıklarını ve“eleman fazlalığı” gerekçesi ile işten atıldığınıöğrendiğini, bu keyfi işten atma kararını kabul etmeyipçalıştığı bölüme doğru yöneldiğinde saldırıyauğradığını anlattı. İşveren vekili 4 kişinin üzerineçullandığını, karşı karşıya kaldığı saldırıyıarkadaşlarına duyurmaya çalıştığı sırada saçlarınınyolunduğunu ve ağzının zorla kapatıldığını, diğerbölümlerdeki işçilerin durumdan haberdar olmamasıiçin de işyerinin revirine kapatıldığı bilgisini verdi.

Binnetoğlu, patron vekillerinin kendisini “Gititirazını savcılara, hakimlere anlat, hakkınımahkemelerde ara!” vb. sözlerle ikna etmeyeçabaladıklarını belirterek, hiçbir yere gitmeyeceğini,keyfi gerekçelerle işten atıldığını bundan dolayı daişyerini terk etmeyeceğini ifade ettiğini söyledi. Budirenci karşısında, patron vekilleri tarafından işyeritemsilcisinin de bulunduğu bir sırada “çıkışındurduruldu, 3 gün izinlisin, 3 gün sonra gel işe başla”denilmesi üzerine, işyerinden ayrılarak temsilciylebirlikte sendikaya gittiklerini sözlerine ekledi.

Sendika yöneticileri oyaladı

Burada şube yöneticilerine süreci aktardığını,sendika yöneticileri tarafından “3 gün izinligösterilmişsin, izin sırasında konuyu görüşürüz”dediklerini hatırlatan Binnetoğlu, verilen 3 günlükiznin zaman içerisinde 6 güne çıkarılarak sürecinertelenmeye çalışıldığını ifade etti. Kendisinin izinligözüktüğü bir sırada aynı işyerinde birlikte çalıştığıarkadaşı Aysel Oral’ın da hiçbir gerekçegösterilmeden işten atıldığını hatırlatan Binnetoğlu,sendika yöneticilerinin 16 Mayıs Pazartesi günüfabrikaya giderek bir toplantı gerçekleştirdiklerini,patron vekillerinin de hazır bulunduğu toplantıdasendika yöneticilerinin “Bu arkadaşlarınız iştenatıldılar, işe geri dönüşleri çok zor, ne düşünüyorsunuz,çok büyük bir eylem yapmamız gerekiyor, bununsonunda tazminatsız çıkışlar yaşanabilir” vb. sözlersarf ederek işçilere gözdağı verdiğini söyledi. Sendikayöneticilerinin kendileriyle ilgilenmemeleri üzerine 3kez üst üste sendikanın genel merkezine gittiklerini,

onların da kendilerine “şubeyle irtibatınızı kesmeyin”dediklerini ve kendilerini tekrar Gebze şubeye havaleettiklerini aktardı.

Sendikaya rağmen direniş!

Sürekli olarak sendika şubesine gittiklerini,sendikacılarla sürece ilişkin yoğun tartışmalar sonucusendikacıların kendilerine söz verdiklerini; “kimse birşey yapmasın, biz bu işi halledeceğiz! Başka hiç kimseişten atılmayacak, şeref sözü veriyorum!” sözlerindensonra bir direniş kararı alındığını, yine sendikacıların“Ya Legrand’ı kaybedeceğiz ya da tamamen alacağız!”dediklerini hatırlatan direnişçi kadın işçi, 18 MayısÇarşamba günü fabrika kapısı önünde önlükleri ve

pankartları olmadan tek başlarına direnişe geçtiklerinisöyledi.

Temsilcilerin ve sendika yöneticilerinin kendileriniyalnız bıraktığını sözlerine ekleyen direnişçi işçi, “Şuana kadar fabrikada sayıları 60-70 kişiyi geçmeyenüyeliklerin kısa bir süre içinde 200’e varmasındaemeği geçen bizlerin işten atılması, fabrika içinde incehesaplar döndüğünün göstergesidir” diye konuştu.İşyeri baştemsilcisinin içerde çalışan işçi arkadaşlarını“sizin de adınız listeye geçer, onlarla görüşmeyin!” vb.sözler sarfettiğini belirtti. Çevredeki örgütlü-örgütsüzfabrikalardan ziyaretler gerçekleştiğini, keyfi iştenatmalara karşı direnişlerini büyüteceklerini vemücadelenin sürdürüleceğini ifade etti.

Kızıl Bayrak / Gebze

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Legrand’da sendikaya rağmen direniş

Türkiye genelinde 101 işyerinde 230 bin işçiyikapsayan kamu toplu iş sözleşmesi sürecinin Türk-İşyönetimi tarafından iyi yönetilememesi ve hükümetinişçilerin taleplerini görüşmek için ciddi bir tavır içinegirmemesi sebebiyle Petrol-İş Sendikası, örgütlüolduğu işyerlerinde 30 Mayıs günü 1 saatlik işbırakma eylemi gerçekleştirdi. Hükümeti ve Türk-İşyönetimini protesto etti.

Balıkesir’in Bandırma ilçesinde Eti Maden Bor ve

Asit Fabrikası işçileri işe 1 saat geç başladı. Petrol-İşSendikası Bandırma Şube Başkanı Recep Gökdenizfabrika önünde yaptığı konuşmada, toplu iş sözleşmesigörüşmelerindeki arabuluculuk döneminden sonuçalınamadığı takdirde 15 Haziran’dan itibaren 60günlük grevi başlatacaklarını söyledi.

Eti Maden’in dışında Petrol-İş’in örgütlü olduğuTPAO, BOTAŞ, Eti Maden, Makine Kimya, AfyonAlkoloid’de de eylemler yapıldı.

Petrol-İş’ten iş bırakma

Tuzla’da kurulu Kubatoğlu/Fıratpenfabrikasında işten atılan ve direnişini sürdüren CaferTimtik’i 30 Mayıs günü direniş alanında ziyaret edenLegrand işçilerinin, Gebze’de kurulu fabrikalarıönünde 31 Mayıs günü gerçekleştirdiği eylemedirenişçi Ontex/Canbebe, Kampana ile Petrol-İşüyesi Bericap işçileri de katıldı.

Deri-İş Sendikası Tuzla Şube Başkanı Binali Tay’ınyanısıra Petrol-İş üyesi Cambro Özay işçileri,TÜMTİS üyesi ambar işçileri, HSGGP, UİD-DER,BDSP, Bir Umut Derneği, ÖDP, EMEP, BDP iledirenişlerini sonlandıran KDS ve Konveyör işçileri deeyleme destek verdi. Yaklaşık 200 kişinin katıldığıeylemde, asalak patronlar ve sendikal bürokrasisilanetlendi.

Legrand’da çalışan işçilerin direnişçi işçileredestek vermemesi için işçilere yönelik baskı ve tehditmekanizmasını devreye sokan yönetim, eylemdenrahatsızlık duyarak servis araçlarına binen işçileri birsüre içerde alıkoydu. Legrand yönetiminin bu tutumudirenişteki Legrand işçileri tarafından teşhir edildi.

Legrand işçileri Selcan Binnetoğlu ve Aysel Oraltarafından ortak yapılan basın açıklamasında,patronun sendikal örgütlenmeye yönelik baskı vetehditleri, işten atma süreci, fabrikadaki sendikalörgütlülüğün zaaf ve sıkıntıları aktarıldı. İştenatmalara karşı fabrika önünde direnişe geçilmesineilişkin yapılan tartışmalarda işyeri temsilcileri vesendika şube yöneticilerinin aldığı olumsuz tutumlareleştirilerek, Birleşik Metal-İş Sendikası tarafındandirenişin sönümlendirilmek istendiği ifade edildi.

Eylemde konuşan Ontex/Canbebe işçisi GamzeKayhan, çalıştıkları işyerinde doğal ve en insanihaklarını aradıkları için işten atma saldırısıyla karşıkarşıya kaldıkları andan bugüne kadar direnişlerini

fiili ve meşru eylemlerle devam ettirdiklerini,kendilerini sahiplenmeyen Türk-İş ve direnişlerinigörmezden gelen sendika bürokratlarına karşı gerekencevabı verdiklerini hatırlattı.

Kayhan, mücadelenin başarısı için sınıfdayanışmasının önemine değinerek hem patronlarahem de sendika bürokratlarına karşı mücadeleverilmesi gerektiğini ifade etti. Tüm direnişçi işçilerinsaldırılara karşı ortak mücadele vermesi gerektiğinisöyleyen Kayhan, konuşmasını her haftagerçekleştirdikleri Cumartesi eylemlerine çağrıdabulunarak ve ürettikleri Canbebe ve Canpedürünlerini boykot çağrısı yaparak noktaladı.

Kubatoğlu / Fıratpen işçisi Cafer Timtik ise, fazlamesailer, sigortasız çalışma, iş kazaları ve yemeksorunlarıyla karşı karşıya kaldıkları işyerlerinde, hakgasplarına sessiz kalmadığı için patronun keyfi iştenatma saldırısıyla karşılaştığını ve işten atmalaradirenişle karşılık verdiğini hatırlatarak, hak gasplarınave saldırılara karşı birlikte mücadele verilmesigerektiğine değindi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Legrand önünde eylem

Direnişçi Ontex/Canbebe işçileri, 17 Şubat 2011tarihinde başlattıkları direnişlerinde 100. günüdoldurdular. 100. gün vesilesiyle bir deklarasyonyayınlayan işçiler, direnişlerini kararlılıklasürdürdüklerini vurgulayarak, direniş süreci üzerinedeğerlendirmelerde bulundular ve ileriye yönelikhedeflerini ve taleplerini açıkladılar.

İşimizi geri istiyoruz!A-LA-CA-ĞIZ!

Biz kimiz?Bizler Canbebe, Helen Harper, Canped markalarını

üreten Ontex fabrikasında insanca yaşamaya yeten birücret artışı, daha iyi çalışma koşulları ve sendikaldemokrasi talepleriyle yola çıkan ve bu mücadelemizsonucunda işten atılan direnişçi işçileriz.

İşten atıldığımız 17 Şubat’tan beri kararlılıklasürdürdüğümüz direnişimizin 100. gününe vardığı buevrede emekten yana tüm güçlere ve duyarlı kamuoyunabir kez daha sesleniyoruz. Bu vesileyle mücadelemizinçıkış noktasını, direnişimizin anlamını, 100’lü günlereulaşan mücadele sürecinde yaşadıklarımızı, direnişinbundan sonraki seyrine ilişkin planlarımızı vetaleplerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Dünyanın en büyük mali tekellerden biri olanGoldman Sachs’ın sahibi olduğu Ontex, 13 ülkeyeyaydığı sermayesiyle onlarca halktan milyonlarcaemekçinin emeğini sömürerek serpilmiştir. Hijyenikürünlerde Avrupa pazarının lideri konumundaki OntexInternational’ın en fazla ciroya sahip kolu konumundakigözdesi Ontex Türkiye ise bu konumunu yoğun sömürükoşullarına borçludur. Ontex Türkiye işçileri artankıdemlerine rağmen asgari ücretin biraz üzerinde birücrete çalışmaktadır.

Yıllardır hüküm süren bu kölelik koşullarına artıkdur diyebilmek için 2011-2013 toplu iş sözleşmesisürecine müdahil olmak istedik. Ontex’te gerçekleşecekbaşarılı bir sözleşmenin sadece bizlere değil aynızamanda ekonomik ve sosyal koşulları yıllardır başaşağıgiden tüm sınıf kardeşlerimize de örnek teşkil ederekönemli bir kazanım sağlayacağının farkındaydık. Buanlamıyla mücadelemizin başlangıçta çıkış noktasıkarşıt çıkarlara dayalı iki sınıfın; emek ile sermayeninmücadelesiydi.

Ancak emeğimizin, alınterimizin kuralsız birsömürüye tabi tutulduğu Ontex fabrikasında Türk-İş’ebağlı Selüloz-İş Sendikası, yetkili sendika olarak bizleritemsil ediyordu. Doğal olarak bizlerin çıkarlarını vetaleplerini ilk başta sendika yöneticilerimizin vefabrikadaki temsilcilerimizin kararlıca savunmalarıgerekirdi. Oysaki gerek Selüloz-İş İstanbul ŞubeBaşkanı Aydın Parlakkılıç gerekse de kendilerininatadığı sözde fabrika “temsilcilerimiz” bu süreçte bizlerive taleplerimizi savunmak şöyle dursun Ontexyönetiminin “eli sopalı” elemanları gibi çalıştılar.Fabrika içinde tehditlerden, fabrika dışında hafiyelikyapmaya, hakkını arayan işçileri “terörist” ilan etmeyekadar patronların başvurduğu tüm kirli yöntemleridenediler.

Sınıfımız ve sendikal hareket açısından utanç vericibu tablo bizleri yıldırmak bir yana öfkemizi vekararlılığımızı bilerken yüklenmemiz gerekensorumluluklarımızın daha çok farkına varmamızı

sağladı. Bu aşamadan itibaren ise insanca yaşamayayeten bir ücret ve çalışma koşulları talebiyle çıktığımızyola sendikal demokrasinin işletilmesi ve demokratikseçim hakkının uygulanması taleplerini de eklemişolduk. Yöneticilerin yönetilenleri “ayaktakımı” olarakaşağıladığı ülkemizde gerçek demokrasinin de tabandangerçekleştirilecek inisiyatif ve örgütlenmelerle açığaçıkacağına inandık ve bunu pratik olarak da göstermekistedik. Bu bakışla “sendikalar bizimdir kahrolsunsendika ağaları” şiarını parola edindik.

Ontex yönetimi ve Selüloz-İş bürokratlarınınengellemelerine rağmen katılım sayıları her haftakatlanan toplantılar yaptık. TİS taleplerimizi butoplantılar sonucunda oluşturduk. Eğitim çalışmalarıdüzenledik. Ontex yönetiminin tehditlerine yemekboykotu ile eylemli yanıtlar verdik. Bu süreç içerisindeüretenlerin de yönetebileceğinin farkına vardık.

Sonuç itibariyle biz Ontex işçilerinin söz, yetki,karar hakkını hiçe sayan Selüloz-İş bürokratları,bizlerden habersiz bir şekilde ihanet sözleşmesine imzaatarak Ontex’teki kölece çalışma koşullarının doğrudansorumlusu olduklarını kanıtladılar. İhanetin hesabınısorma ve demokratik seçim talebimiz karşısında iseatılacak işçilerin listesini yönetime vererek Ontexyönetiminin sadık birer hizmetkârı olduğunu ispatlamışoldular.

Neden direniyoruz?

17 Şubat tarihi Ontex’te süren mücadelenin yeni birsafhasını işaret eder. Çünkü Ontex yönetimi, Selüloz-İşbürokratları ve sözde “fabrika temsilcileri” bizleri iştenatarak mücadelenin sona ereceğini her şeyin eskisi gibidevam edeceğini sanıyorlardı.

Oysaki işten atma saldırısı bizler için kavgaya yenibir davetti ve sınıfımız, onurumuz adına bu daveti kabuletmiş olduk. Kaderlerimizin patronların iki dudağıarasında belirlenemeyeceğini göstermeyi kendimize,sınıfımıza bir borç bildik. Böylece 17 Şubat’tan itibarentaleplerimiz arasına “işimizi geri istiyoruz” talebini deeklemiş olduk.

Kapı önü direniş mücadelenin yeni ve çetin biraşamasıydı. Çünkü sermaye düzeninin yasalarındanmaddi imkânsızlıklara, sınıfımızın örgütsüz tablosundandayanışma bilincindeki zayıflığa, kamuoyununduyarsızlığından bizleri temsil ettiğini iddia edensendika yöneticilerimizin işten atılmamızdan doğrudansorumlu olmasına, alt kademe sendika bürokratlarınakarşı “ilerici kamuoyunun” titrek ve faydacı

yaklaşımına kadar bir dizi olumsuz koşul altındadirenmeye başladık.

Yine de Ontex işçileri olarak direnişimizle,sınıfımıza ve emekten yana tüm güçlere sendikalbürokrasiye karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini degösteren anlamlı bir deneyim bırakacağımızınbilincindeydik.

Direnişimizi bir yandan işe iade davasıyla hukuksalcepheden sürdürürken diğer yandan fiili meşrueylemlere dayanan bir hat oluşturduk. Birçokdeneyimden de bildiğimiz gibi zaferi getirecek esashalka kamuoyu desteği ve Ontex patronu üzerindeyaratacağımız basınç olabilirdi.

100. güne nasıl gelindi?

Bu bakışla mahkeme sürecini başlatmakla birliktefabrika önünde direniş çadırımızı kurduk. Direnişimizinbaşlamasının ardından sendikalar, ilerici kamuoyu veemekten yana güçlere ulaşarak direnişe maddi vemanevi destek talep ettik.

İşsizlik ödeneğimizin gaspedildiği, sendikayöneticilerimiz tarafından sahiplenilmediğimiz birkoşulda sunulacak her türlü maddi desteğindirenişimizin devam etmesi noktasında belirleyici biryanı bulunmaktaydı. Öyle ki 16 kişiyle başladığımızdirenişimizin sayısının zaman içinde düşmesinin temelnedenlerinden biri de bu olmuştur. Ontex yönetimininve Selüloz-İş bürokratlarının sevincini kursağındabırakan ise yurt içinde kimi meslek örgütlerinin veduyarlı kesimlerin sağladığı destekle birlikte esasındayurtdışında bizlerle bugüne kadar önemli bir dayanışmaiçerisinde olan BİR-KAR çalışanı dostlarımız olmuştur.Sadece maddi desteklerini sunmakla kalmamışdirenişimizin sesini yurt dışındaki emekçilere, ilericigüçlere de taşımışlardır.

Yurt içindeki dayanışma içinse ne yazık ki aynışeyleri söylemek pek mümkün olmamıştır.Mücadelemizin sivri oklarından birinin de sendikalbürokrasiyi hedeflemesi, bu anlamıyla direnişimizintaraflaştırıcı bir yanının olması birçok direnişten farklıolarak direnişimize gerekli ilgi ve desteğingösterilememesi sonucunu doğurmuştur. Çünküdirenişimize destek olmak aynı zamanda sendikalbürokrasiye karşı tutum almayı, sendikal demokrasiyesahip çıkmayı gerektirmektedir. Bir anlamda direnişimizemekten yana olduğunu iddia edenlerin sınandığı birturnusol kâğıdı işlevi görmüştür.

Direnişimizi, sesimizi haftalarca duymayanlar

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Ontex/Canbebe direnişinde 100. gün deklarasyonu...

“Sömürüye ve ihanete karşı mücadeleyi büyütelim!”

olduğu gibi başından itibaren bizlerle dayanışmaiçerisinde olanlar da olmuştur. Mücadelemizi ‘‘bunlarsendikaya karşı’’ diyerek karalamak isteyenler olduğugibi direnişimizi görmezden gelerek kendi uzlaşmacıçizgilerinin üzerini örtmeye çalışanlar da olmuştur.“Sendikaların iç işlerine karışmak istemediklerini” dilegetiren sendikacıların ise sendikal bürokrasiye nasıldestek olduklarına tanık olduk. Tersinden sınıfsendikacılığı iddiasının bir gereği olarak daha ilkbaştan bizleri yalnız bırakmayan ve kimi imkânlarınısunan sendikacı dostlarımız olduğu gibi bizleri yalnızbırakmayan devrimci dostlarımız da olmuştur.

Nasıl direndik, neler öğrendik?

Kendimiz adına sınıf dayanışmasının bir gereğiolarak bugüne kadar nerede bir direniş, miting, eylemve etkinlik var ise işçi sınıfının örgütlenmesi vemücadelesi adına orada olmayı görev bildik. ÇünküOntex deneyimi bizlere kocaman bir ailenin, işçisınıfının bir parçası olduğumuzu öğretti.

Tam da bu bilinçle direnişimizi var olan direnişlerlebirleştirmeye, kader birliği etmeye özel bir önemverdik. Çünkü işçi sınıfı birleştiği oranda güçlüdür,yenilmezdir. Direnişimizin bir evresinde taşeronçalışmaya karşı ve işe iade talebiyle bizden öncedirenişe başlayan PTT işçisi kardeşlerimizledirenişimizi ortaklaştırdık. Şimdi bu birlikteliğeKubatoğlu direnişi de eklendi.

Direnişimizin kamuoyu yaratması ve zaferlesonuçlanması için bugüne kadar bir dizi eylem degerçekleştirdik/gerçekleştiriyoruz. Ontex’in ürettiğiCanbebe, Helen Harper, Canped ürünlerine karşıbaşlatmış olduğumuz boykot kampanyasını Carrefourmağazalarında blokaj eylemleriyle taçlandırdık. Yer yerpolis terörüne maruz kaldığımız bu eylemlerde birçokemekçiden de destek aldık.

Yine boykot eylemlerimizi her cumartesi Taksim’deGoldman Sachs’a bağlı Burger King mağazasındatekrarlıyor ve herkesi Burger King’i boykot etmeyeçağırıyoruz. Son eylemlerimize Burger King’ingüvenlik görevlileri ile sivil ve çevik polisinsaldırmasını Ontex yönetiminin mücadelemizdenduyduğu rahatsızlığın bir göstergesi olarak görüyoruz.Zaferin de ancak kararlıca sürdürülen bir mücadelesonucunda geleceğine inanıyoruz. Yine bueylemlerimizde birçok devrimci dostumuzu yanımızdagörmek bizleri ayrıca sevindiriyor, mücadelemizemoral kazandırıyor.

Direnişteki kritik dönemeçler

Direnişimizin zorlu bir süreç olacağını bilmekleberaber bunun her aşamasında sınanmak ve yine dekararlıca yolunu yürümek iki ayrı şeydir. Bizler de busüreçte birçok olumsuzluk yaşamakla birlikte yılgınlığakapılmadan direnişimizi bugünlere kadar getirmişolduk. Direnişimizi sürdürebilmemiz moralüstünlüğümüzü koruyabilmemize bağlıydı ve direnişsürecinde iki kritik evrenin hayatiyet taşıdığınıbelirtebiliriz. 1 Mayıs öncesi düzenlenen direnişçiişçilerle dayanışma gecesi bizler için kritik birdönemeç olmuştur. Kamuoyundan bugüne kadaryeterince göremediğimiz desteğin bu gece vesilesiylebir nebze de olsa telafi edilmiş olması bizlere önemlibir moral sağlamıştır. Bu yüzden gecenindüzenlenmesinde emeği geçen tüm devrimcidostlarımıza, etkinliğimize destek veren emekten yanasanatçı dostlarımıza, Casper, Kampana işçilerine vegecemize katılarak bizlere destek veren tüm değerlidostlarımıza bu vesileyle bir kez daha teşekkürlerimizisunarız.

Direnişimizin ikinci kritik evresi ise bugüne kadardirenişimize sahip çıkmayan ve hiçbir şey yapmayanSelüloz-İş yöneticileri üzerinde bir basınç oluşturmakiçin gerçekleştirdiğimiz Türk-İş “ziyareti” olmuştur.

Halen yürüttüğümüz mücadelede giydiğimizönlüklerde Selüloz-İş imzası bulunmaktadır. ÇünküSelüloz-İş Sendikası biz işçilerin sendikasıdır. Sendikaağalarının değildir. Bu bilinçle Türk-İş İstanbul 1.Bölge Temsilciliği’ne gittik. Sendikamızın bizlerisahiplenmesini ve taleplerimizi karşılamasını istedik.Taleplerimiz karşılanana kadar evimizi (sendikamızı)terk etmeyeceğimizi söyledik. Taleplerimiz açıktı;İşimizi geri istiyoruz. Demokratik sendika, DemokratikSeçim! Sendikalarımız direnen işçilere sahip çıksın!Bizleri sahiplenmeyen sendika yöneticilerimiz istifaetsin! Taşeron çalıştırılmaya karşı mücadele programıoluşturulsun! 1 Mayıs kürsüsünden işçilere söz hakkıtanınsın!

Türk-İş yönetimi taleplerimizin karşılanması içinellerinden geleni yapacaklarının sözünü verdi. Maddidestek fonu oluşturulacağını, destek eylemlerigerçekleştirileceğini, uluslararası dayanışmayıörgütleyeceklerini söylediler. Türk-iş’te bulunduğumuzsüre zarfında da Selüloz-iş Sendikası yöneticileri birkez bile uğramadılar.

1 Mayıs kürsüsünde de Konak Belediyesi işçileri ilebirlikte kürsüye çıkarak 1 Mayıs kürsüsünün gerçeksahiplerini göstermiş olduk. Orada da sendikabürokratları tarafından bizlerin konuşmasının önüneengeller çıkartılmıştır.

4 Mayıs günü Türk-İş’in ve Türk-İş’e bağlı birçoksendika yöneticisinin ziyareti ile birlikte AydınParlakkılıç direniş çadırına gelmiştir. Eylemde sözalmayan Aydın Parlakkılıç, eylem bitiminde CemailBakındı, Faruk Büyükkucak, Musa Servi ile birlikteOntex müdürleriyle görüşmeye girmiştir. Görüşmeninardından bizlere boykot ve blokaj eylemlerimizibitirmemiz önerisinde bulunmuşlardır. AydınParlakkılıç tazminatlarımızı alıp direnişi bitirmemiziönermiştir. Bununla birlikte atılan her işçi için aylık500 TL ödemede bulunmuşlardır.

Elbette ki bize söylenenler kabul edebileceğimizöneriler değildi. Bunu kabul etmek bugüne kadarkimücadelemizi, direnişimizi hiçe saymak olacaktı ki buonursuzluğu hiçbir zaman kabul etmeyeceğimizi birkez daha belirtelim. Bizler istisnasız herbirimizin işeiadesini talep ediyoruz.

4 Mayıs günü de Aydın Parlakkılıç direnişisahiplenmediğini, Türk-İş tarafından mecburbırakıldığını, bu yüzden geldiğini, kendisinin aracılıkdışında hiçbir şey yapmayacağını ifade etmiştir. Dahasonraki ziyaretlerinde de bizleri bölmeye yönelikkonuşmalar yapmış aramızdan bazı işçi arkadaşlarımızısuçlamıştır. Tazminatlarımızın eksiksiz verileceğini vebunu kabul etmemizi istemiştir.

Ayrıca direnişimize destek veren devrimcidostlarımızı karalamaya çalışmıştır. Direnişe olanilgisizliklerini ve düşmanlıklarını devrimcidostlarımızın direnişin içerisinde olmasına bağlamıştır.Ancak bizler direnişimize başından beri destek olandostlarımıza yönelik bu tutumu kabul etmiyoruz.Sınıfın çıkarı için mücadele edenleri dışlamaya yöneliktutumlar asla kabul edilemez.

Aydın Parlakkılıç’ın bu tutumları hiç de nedensizolmamıştır. Zira bizlerin bizzat Selüloz-İş İstanbulŞube Başkanı Aydın Parlakkılıç tarafından iştenattırıldığımız ve işe iade edilmememiz noktasındaOntex yönetimine telkinlerde bulunanın da yinekendisinin olduğu toplantıya giren Türk-İş 1. Bölgetemsilcisi tarafından, Türk-İş teşkilatlandırmasekreteri tarafından ve Deri-İş başkanı tarafındanbizlere ifade edilmiştir.

Bu durum ihanetçiliğin, hainliğin açıktansergilenmesinden başkaca bir şey değildir. Ancak buihanetçilik kadar ağır ve kötü olan ise bu ihanetçiliğingörüldüğü yerde açık ilkeli bir mücadeleye konuedilmemesi ve mahkûm edilmeyişidir. Eğer sendikalharekette yaşanan tıkanmadan, sorunlardanbahsedilecekse sorunun kaynağı her şeyden önceburalarda aranmalıdır. Daha önce de dediğimiz gibi

Ontex direnişi bu noktada bir turnusol kağıdı işlevigörmektedir.

Buna rağmen Ontex işçileri olarak bizler kendiözgücümüze dayanarak direnişimizi zafere kadarsürdürme kararlılığında olduğumuzu ifade ediyoruz.Bu yönde de eylemlerimize devam ediyoruz. İştenatılan PTT taşeron işçisi arkadaşlarımızla berabersesimizi duyurmak, işimizi geri istediğimizi haykırmakiçin gerçekleştirdiğimiz Boğaz Köprüsü eylemindepolis fütursuzca saldırmıştır. Biber gazı sıkılmış, burnukanayan, gözü şişen baygınlık geçirme durumuna gelenarkadaşlarımız olmuştur. Bu eylemimizin televizyonkanallarında ve medyada yansıtılması engellenmiş, çoksınırlı bir yer bulabilmiştir.

Direnişin bundan sonraki seyri vetaleplerimiz…

100. gününe yaklaşan direnişimizin kararlılıklasüreciğini bu vesileyle kamuoyuna bir kez dahabildirmek isteriz. Bundan sonra boykot ve blokajeylemlerimiz kaldığı yerden daha güçlü bir şekildesürecektir. Ayrıca eylem biçimlerimiz direnişin açığaçıkardığı yeni gelişmeler çerçevesinde çeşitlenecektir.Zira ortada Türk-İş yöneticilerinin de tanık oldukları vebu ihanete sessiz kaldıkları bir durum vardır. Susmak,tepkisiz kalmak, onay vermektir. Politik yaşamda tarafolmamak gibi bir durum yoktur, olamaz. Eğer bugün enbüyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş ve ona bağlısendikalar adına toplum önünde bir temsiliyetiddiasıyla çıkıyorsanız Ontex işçilerine karşıgerçekleştirilen bu ihanetin de hesabını sormakzorundasınız.

Bu yüzden buradan taleplerimizi bir kez dahahaykırıyoruz;

Türk-İş yönetiminden;Başta Aydın Parlakkılıç olmak üzere Selüloz-İş

başkanlarını disiplin kuruluna sevk etmeli, görevdenalmalı, istifa ettirmelidir!

Türk-İş “ziyaretinde” verilen sözler tutulmalı ve buçerçevede direnişimizle sadece sendika başkanlarınınziyaretine sıkışan değil üye katılımlı destek eylemlerigerçekleştirilmelidir. Yine direnişimize destek içinuluslararası bir kampanyanın örgütlenilmesine bir anönce başlanılmalıdır. Direniş için ödenen maddi destekAydın Parlakkılıç’a değil bizzat direniş fonunaverilmelidir.

Selüloz-İş yöneticileri bir an önce istifa etmelidir.Fabrikadaki sözde “temsilciler” görevden alınmalıdır.Fabrika içerisindeki işçilere tehdit ve şantajdanvazgeçilmelidir. Direnişçi işçilerin işe alınması içinetkin bir destek sunulmalıdır. Demokratik seçim ilkesiuygulanmalıdır.

İlerici kamuoyundan ve emekten yana güçlerdentalebimiz;

Tescilli bir ihanetin yaşandığı yerde Ontexişçileriyle daha etkin eylemli bir dayanışma içerisindeolunmalıdır. Selüloz-İş yöneticilerinin görevdenalınması için basınç oluşturulmalıdır. Ontex işçilerininişe iadelerinin sağlanması için boykot eylemine aktifdestek verilmelidir. Her hafta cumartesi günü BurgerKing önünde yaptığımız eylemde bizleri yalnızbırakmamanızı bekliyoruz. Direnişimizin etkisi daha dabüyümelidir ki saldırılara ve ihanetlere daha güçlüyanıtlar üretebilelim.

Yoğun sömürü koşullarına ve sendikal bürokrasiyekarşı başlattığımız direnişimizi tüm sınıfkardeşlerimizle el ele büyütmeye!

Yaşasın Ontex direnişimiz!Canbebe’ye boykot, direnişe destek!Sendikalar işçilerindir, ağalar defolsun!Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç

birimiz!İşten atılan direnişçi Ontex/Canbebe işçileri

30 Mayıs 2011

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Taksim’de gerçekleştirdikleri boykot eylemisırasında Burger King’in güvenlik görevlileri ilepolislerin saldırısına maruz kalan direnişçiOntex/Canbebe ve PTT taşeron işçileri cumartesieylemlerinin 12. haftasında yine Burger King önüneyürüdüler. Eyleme, Tuzla’da direnişini sürdürenKubatoğlu/Fıratpen işçisi Cafer Timtik de katıldı.

BDSP, Ekim Gençliği, Devrimci Anarşist Faaliyetve Mücadele Birliği’nin yanısıra, Buca Belediye işçisiBatıgül Tunç’la dayanışma eylemi gerçekleştirenEmekçi Kadınlar (EKA) da pankartlarıyla katılarakdestek verdiler.

İspanya’daki eylemlere destek vermek amacıylaİstiklal Caddesi’nde yürüyüş gerçekleştiren İspanyolöğrenciler de direnişiçi işçileri alkışlarla karşıladılar.Eylemde ayrıca, Yükseköğretim Kongresi’ni protestoeden gençliğe yönelik polis terörü de kınandı.

Bir önceki hafta direnişçi işçilerin boykotçağrısından rahatsız olarak polisleri kitlenin üzerinesalan Burger King bu haftaki eylemde dersini almıştı.Yürüyüşün ardından Burger King önüne gelenkalabalık, mağazanın giriş kapısını giriş çıkışlarakapatarak boykot çağrısını fiili olarak hayata geçirdi.Kapının önünde kol kola giren işçiler, içeriye girmekisteyenlere direnişçi işçilerin taleplerini anlattılar. Kapıönünde yaklaşık yarım saat süren eylem boyunca çokaz sayıda insan içeriye girip yemek yiyebildi.

Burger King önünde yapılan konuşmalarlamücadele süreçlerini ve taleplerini anlatan direnişçiişçiler Burger King’i boykot etme çağrılarınıyinelediler.

Destek konuşmaları sırasında ilk sözü EmekçiKadınlar (EKA) temsilcisi aldı.

YÖK’ün gerçekleştirdiği kongreyi protesto eylemisırasında polis saldırısına maruz kalan bir EkimGençliği okuru ise üniversitelerin piyasalaştırılmasınave geleceğin karartılmasına izin vermedikleri içinmücadele ettiklerini söyledi.

Mücadele Birliği adına yapılan konuşmada isedirenen işçilerle dayanışma çağrısı yapıldı.

BDSP temsilcisi ise direnen işçilerin sesine kulakverme çağrısı yaptığı konuşmasında Ontex’ten PTT’ye,Konak’tan Kubatoğlu’na işçilerin hakları ve gelecekleriiçin direndiğini söyledi. Direnen işçilerin, tüm işçi sınıfıve emekçiler için direndiğini sözlerine ekledi. Düzeninseçim oyununun da teşhir edildiği konuşmada seçimmeydanlarında boy gösterenlerin boş nutuklarlaemekçilerden oy istedikleri vurgulandı.

“Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!”sloganının atıldığı açıklama, Burger King önündekioturma eylemiyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011

Boykot çağrısı büyüyor...

Sendikalaşma mücadelesi verdikleri için iştenatılan Burger King Çağrı Merkezi çalışanlarına vesendikal mücadeleye destek büyüyor.

Burger King Çağrı Merkezi çalışanları,kendilerine dayatılan kölece çalışma koşularınakarşı Tez- Koop-İş Sendikası’nda örgütlenirken,örgütlenme çalışmasından haberdar olan patron 4işçiyi işten attı.

Sanal ortamda hızla gündeme gelen konunun

ardından birçok internet kullanıcısı tepkisini“Çalışanlarına insanca muamele yapmadığı için#burgerkingeboykot!” diyerek ortaya koymayabaşladı.

Facebook’ta ise “Sipariş yok destek var!”başlıklı bir grup kuruldu. Şu an için 4 bin 700 üyesiolan grubun başlattığı kampanyaya göre sipariş hattı(444 54 64) aranarak 1 tuşlanıyor ve “Sipariş yokdestek var!” deniliyor.

“Sipariş yok destek var!”

Hesap soran işçiye baskı

Düzenin seçim oyunu tüm hızıyla sürerkensermaye partileri de, oy deposu olarak gördükleriemekçilerin karşısına binbir yalanla çıkıp oyistiyorlar. Oy vermeyip hesap soran işçi veemekçileri ise baskı, zor ve tehditle boyuneğdirmeye çalışıyorlar. Bunun son örneğigeçtiğimiz günlerde İstanbul Topkapı’da yaşandı.AKP adayının seçim yalanlarını teşhir edendirenişçi bir işçi ve yöneticisi olduğu işçi derneğiçeşitli baskı ve sindirme uygulamalarına maruzkaldı.

Oy avcısı sert kayaya çaptı

Topkapı bölgesindeki öncü işçilerin sömürüyeve köleliğe karşı mücadelesinde bir mevzi olanTopkapı İşçi Derneği’nin de başkanlığını yapanPTT direnişçisi Rıza Soylu bölgedeki sanayisitelerinde, AKP’den milletvekili adayı olmak içinBayrampaşa Belediye Başkanlığı görevinden istifaeden Hüseyin Bürge ile karşılaştı.

Topkapı’daki 2. Matbaacılar Sitesi’nde seçimturuna çıkan ve esnafla sohbet eden Bürge’ninseçim vaatleri ve yalanlarına tanık olan Soylu,aldırış etmeden yoluna devam etmek istedi.Ancak, yalakalarıyla beraber dolaşan Bürge’ninkendisine uzattığı gülü almayınca Bürge’yletartışmaya başladı.

AKP adayı köşeye sıkıştı

Bürge’yle tartışan Rıza Soylu, ülkedekitaşeronlaşmaya ve güvencesizliğe dikkat çekti. Buemek düşmanı uygulamalarının en büyüksorumlularından birinin ise Bürge’nin aday olduğuAKP olduğunu Bürge’nin yüzüne karşı söyledi.

Soylu’nun konuşması sırasında zor durumdakalan AKP adayı ise savunmaya geçti. 17 yıllıkbelediye başkanlığı süresince birçok işçiyeistihdam sağladığını iddia eden Bürge, birçokkişiye aş verdiğini söyleyerek kendini ve partisiniaklamaya çalıştı. Soylu’nun, “Belediye bünyesinealdığınız taşeron şirketlerde çalışan işçilerin işgüvenceleri var mı? Onların sosyal ve ekonomikhaklarını veriyor musunuz?” sorularını yanıtsızbırakan Bürge etrafta toplanan insanlar önündesoğuk terler döktü. Soylu’nun konuşmasındancesaret alan bazı esnaflar da Bürge’ye tepkigöstererek yaşadıkları sorunları dile getirdiler.

Baskılar arttı

Fakat olay bu tartışmayla bitmedi. AKP adayıile Soylu’nun karşılaşmasının üzerinden birkaçgün bile geçmeden Topkapı İşçi Derneği,Dernekler Müdürlüğü tarafından arandı. Arayanmemur “derneğin birkaç gün içindedenetleneceğini ve hazır olmaları gerektiği”nisöyledi.

Birkaç gün sonra Topkapı MatbaacılarSitesi’nde bulunan dernek binasına gelenDernekler Masası görevlileri, yaptıklarıincelemeler sonucunda eksiklikler nedeniyle cezakeseceklerini Soylu’ya ilettiler.

Kızıl Bayrak / Topkapı

Burger King Çağrı Merkezi çalışanları 28 Mayısgünü gerçekleştirdikleri eylemle Burger King’iuyardılar. Eyleme, aynı şirket bünyesinde yer alanOntex ve Burger King’i boykot eden Ontex/Canbebedirenişçileriyle PTT direnişçileri de destek verdi.

Mecidiyeköy’de bulunan Burger King önündeyapılan eylemde ilk olarak Tez-Koop-İş İstanbul 5Nolu Şube Başkanı Rabia Özkaraca Över bir konuşmayaptı. Sendikalaşma mücadeleleri ve çalışma koşullarıhakkında bilgi veren Özkaraca kararlı olduklarını dilegetirdi.

Ardından basın açıklaması gerçekleştirildi. Köleceçalışma koşulları hakkında bilgi verilen eylemdeişçilerin 11 saat çalıştığı, hamburger yemeye

zorlandığı, sağlıklı beslenememeden kaynaklı sağlıksorunları yaşayanların işten çıkmak zorunda kaldığı,hiçbir insani ihtiyaçlarının karşılanmadığı söylendi.

Bir eylem planı oluşturulduğu belirtilerek taleplerkarşılanmadığı ölçüde eylemlerin süreceği ifade edildi.Sınıf dayanışmasının önemine vurgu yapıldı.

Eylemde Ontex/Canbebe direnişçileri de birkonuşma yaptı. Boykot eylemleri hakkında bilgi verendirenişçi işçiler, Burger King’de karşı karşıya kaldıklarısaldırıyı kınadılar. Dayanışmanın büyütülmesigerektiğini ifade ederek, eylemlerini ortaklaştırmaçağrısı yaptılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sendika düşmanı Burger King’e uyarı

Direnişçi işçiler 12 Haziran seçimlerinde düzenpartilerine oy vermeyeceklerini, sermayepartilerinden hesap soracaklarını CHP İstanbul İlBaşkanlığı önünde gerçekleştirdikleri basınaçıklamasıyla duyurdular.

Topkapı AVPİM önünde direnişlerini sürdürenPTT taşeron işçileri, 27 Mayıs günü CHP’ninİstanbul Beyoğlu’ndaki il başkanlığı binası önündeyaptıkları basın açıklaması ile İzmir’de direnişinisürdüren Buca Belediyesi taşeron işçisi BatıgülTunç ve Konak Belediyesi işçilerinin yalnızolmadığını söylediler.

“Taşeron işçileri yalnız değildir”

Konak ve Buca’da yaşanan işten atmaların vetaşeron köleliğinin CHP’li belediyelerde hayatageçirildiğine dikkat çeken işçiler demokrasihavarisi kesilen sermaye partilerinin, haklarınıisteyen işçilere polis copu, biber gazıylasaldırdıklarını ifade ettiler.

PTT direnişçisi Cafer Kalağ’ın okuduğu

açıklamada, CHP İzmir il yönetiminin, BucaBelediyesi’nde işten atılan Batıgül Tunç’a verdiği“işe iade” sözünü tutmadığı CHP GenelMerkezi’ne yürümek isteyen Tunç ve destekçigüçlere ise polisin azgınca saldırdığı ifade edildi.

“Düzen partilerine oy yok!”

“Konak/Buca işçisi yalnız değildir!”, “Taşeronişçisi yalnız değildir!” sloganlarının atıldığıeylemde işçileri açlığa yoksulluğa vegeleceksizliğe mahkum eden düzen partilerine oyvermeme, bu partilerden hesap sorma çağrısıyapıldı. Tüm işçi ve emekçilere; “Taşeron işçisiköle değildir”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek” ve “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni” vb.mücadele taleplerinin yer aldığı pusulaları seçimsandığına atma çağrısı yapıldı. CHP İstanbul İlBaşkanlığı binasını koruma altına alan çevikkuvvet ve sivil polisler eylem boyunca binanıngiriş kapısı önünde beklediler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıf hareketiSayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Direnişe ‘12 bin’ destek

Birleşik Metal-İş üyesi Casper Bilgisayar işçileriTaksim Meydanı’nda açtıkları imza standıyla birhafta boyunca süren imza kampanyasını 31 Mayısgünü gerçekleştirdikleri eylemle noktaladılar.Sendika üye ve yöneticilerinin katıldığı basınaçıklamasında mücadeleleri hakkında bilgi verenişçiler, imzaları ilgili mercilere göndereceklerinibelirttiler.

Casper yönetiminin özel çabasıyla direnişinbasında yer almaması üzerine seslerini farklıaraçlarla duyurmaya çalışan direnişçi işçiler 12binin üzerinde imza topladı.

Eylemde konuşan Birleşik Metal-İş GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu, Casper’ın 40metrekare ofisten dev bir şirkete dönüştüğünühatırlatarak bunun yoğun sömürü sayesindeolduğunu belirtti.

Casper’ın büyürken işçilerden hep fedakarlıkistediğini ifade eden Serdaroğlu, şirket milyondolarlık cirolara ulaşırken, çalışanlarınekonomisinin sürekli küçüldüğüne dikkat çekti.

Serdaroğlu, toplanan imzaların baştaBaşbakanlık ve Çalışma Bakanlığı olmak üzere ilgiliyerlere gönderileceğini belirtti.

Eylemde söz alan DİSK Genel Sekreteri TayfunGörgün “ileri demokrasi” uygulamaları arttıkçaişçilere yönelik hak gasplarının ve yasadışıuygulamaların da arttığını belirtti.

İşçilerin sendikal haklarının tanınmamasındaCasper yönetiminin olduğu kadar ÇalışmaBakanlığı ve AKP hükümetinin de sorumluolduğunu dile getirdi. DİSK’in, ILO’nunCenevre’deki Konferansı’na katılacağı bilgisiniveren Görgün, sendikal haklara dönük saldırılarınburaya da taşınacağını söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Direnişçi işçilere gözaltı

Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde işten atılanDev Sağlık-İş üyesi taşeron işçileri direnişlerinin123. gününde polis saldırısının hedefi oldular. 30 Mayıs günü, Ulaştırma ve İskan BakanıMehmet Demir ve Samsun Valisi’nin, kutlamatöreni için geldiği bir okulun kapısına kendilerinizincirlediler.

Direnişçi işçiler Cemalettin Könpe ve Ali Şahin,Samsun İlkadım Kız Teknik Öğretim OlgunlaşmaEnstitüsü ve Kız Teknik ve Meslek Lisesi’ningirişindeki korkuluk demirine kendini zincirleyerekyola oturdu. İşçiler Bakan Mustafa Demir ileSamsun Valisi Hüseyin Aksoy ile görüşmekistediler. Polis, işçileri ikna edemeyince demirkesme makası ile zinciri kesip işçileri gözaltınaaldı. Gözaltına alınan Cemalettin Kömpe ve AliŞahin, Samsun Emniyet Müdürlüğü Güvenlik ŞubeMüdürlüğü’ne götürüldü.

Polis direniş çadırına da saldırdı. Eylemnedeniyle kimsenin olmadığı çadırı kullanılamazhale getirdi.

Gözaltından aynı gün çıkan işçiler tekrardireniş alanına dönünce ikinci kez gözaltınaalındılar. İki saat tutulan işçiler serbest bırakıldı.

Samsun’daki saldırı İstanbul’da Dev Sağlık-İşyönetici ve üyeleri tarafından protesto edildi. Saat18.30’da Tramvay Durağı’nda gerçekleştirileneylemde konuşan Dev Sağlık-İş Genel BaşkanıArzu Çerkezoğlu gözaltı ve baskıların kendileriniyıldıramayacağını söyleyerek tek bir güvencesizişçi kalmayıncaya kadar mücadelenin süreceğinibelirtti.

İşçilerden düzenpartilerine oy yok!

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu(BİR-KAR), Ontex/Canbebe direnişinin 100.gününde yayınladığı mesajla direnişi selamladı.

Direnen Ontex işçisisınıf kardeşlerimize!

Merhaba; Sömürü ve ihanete karşı başlattığınız onurlu

direnişinizin 100. gününü geride bırakırkendirenişinizi yoldaş sıcaklığıyla selamlıyoruz. Busüreç içerisinde dostun ve düşmanın kim olduğunudaha iyi tanıdınız. Polisin de direnişlerinkarşısında sermaye cephesinde yer almasıyla, birdizi saldırıyla karşı karşıya kaldınız. Yenilmediniz,“İşimizi geri istiyoruz” şiarı altında mücadelekararlılığınızdan zerre kadar taviz vermediniz.Sokakları, alanları ısıttınız. Direniş süreciiçerisinde birlikteliğin, dayanışmanın ne olduğunuhaklı direnişinizle ezilen sınıfa gösterdiniz.

Stuttgart BİR-KAR olarak direnişinizle dayanışmaçabalarımıza hız kazandırdık. Her tür imkanıdeğerlendirmeye çalısıyoruz. Alanımızda yapılanher tür eylem ve etkinliklerde direnişinizin sesi vesoluğu vardır. Enternasyonal sınıf dayanışmasınınmücadele ruhunu direniş geleneğiyle yaratmayaçalışıyoruz. Çünkü, direnişiniz, direnişimizdir.Direnişinizin coşkusu ve heyecanı sınıfduygularımızı bileyerek bizi daha da yakınlaştırdı.Direniş süreci içerisinde hep yanınızda olacağız.

28 Mayıs Cumartesi günü LUDWIGSHAFENşehrinde İbrahim Kaypakkaya’yı anmaetkinliğinde, direnen ONTEX ve PTT taşeronişçilerinin sesi oradaydı. Direnişinizin yaşaması veihtiyaçlarınızın karşılanması için maddi katkıistedik ve 260 Euro topladık. Bu mütevazi katkıyısize hemen ulaştıracağız.

Ya hep beraber, ya hiçbirimiz! Yaşasın sınıf dayanışması!

BİR-KAR’dan Ontex’le 100.gün dayanışması

Emperyalist güçlerin şefleri, “devrim” diyetanımladıkları Arap dünyasındaki halk isyanlarınıdestekleme yarışına girmiş görünüyorlar. Önce ABDbaşkanı ile İngiliz başbakanı “devrimlere destek”leriniilan ettiler. Son olarak ise Fransa’da toplanan G8Zirvesi’ne katılanlar da aynı telden çaldılar.

Bu kaba ikiyüzlülüğün bir nedeni sefil çıkarlaruğruna yaşanan emperyalist rekabetse, diğeriemekçilerin meydanlardan yansıyan iradelerinikırmak, olmuyorsa yozlaştırıp amacından saptırmaktır.Başını ABD ile bölgedeki İsrail, Suudi Arabistan,Türkiye gibi suç ortaklarının çektiği karşı-devrimhamlesi yeni değil. Bahreyn’den Libya’ya, Yemen’denSuriye’ye, diktatörleri alaşağı eden Tunus ve Mısır’akadar uzanan geniş bir alanda bu uğursuz faaliyetdevam ediyor. Farklı araç, kişi veya kurumlarüzerinden devam eden bu gerici faaliyet, G8 şeflerinin“Arap devrimlerini destekliyoruz” şeklinde kararalmaları karşı-devrimci bozgunculuğa farklı bir boyutkatmış oldu.

Diktatörlerin hamileri halkların safına mı geçtiler?

Alaşağı edilen, tahtı sarsılan veya halen dikenüstünde olan diktatörler, düne kadar emperyalistlerlesıkı işbirliği içindeydiler. Devrilen her iki diktatörü deson ana kadar savunan emperyalistler, halkların isyanıkarşısında işbirlikçi uşaklarını savunamaz durumadüşünce, “artık çekilin” mesajı vermek zorundakaldılar.

İkiyüzlülük bununla sınırlı değil. Demokratikyönetimlerden yana olduklarını vaaz edenemperyalistler, silahsız sivil halkı işgalci Suudiordusunun desteği ile ezen, onlarca kişiyikurşunlayarak veya işkencede katleden, muhaliflerekarşı sürek avı gerçekleştiren Bahreyn despotu elHalife’yi halen destekliyorlar. Zira bu despot, ABDordusuna bağlı 5. Filo’nun Bahreyn’de üslenmesineizin veren kişidir.

Her tür demokratik hak ve özgürlüklerin azılıdüşmanı olan Suudi Arabistan’ın şeriatçı rejimine dedestek veren emperyalistler, Körfez ülkelerindeki diğerkokuşmuş petrol zengini kralları da himaye ediyorlar.

Görüldüğü üzere emperyalistler, Arapdünyasındaki en rezil rejimlerle halen çok iyigeçiniyorlar, hatta bu ortaçağ kalıntısı rejimleriözellikle koruyan bir politika izliyorlar. Zira buülkelerde halkın iradesinin yönetime yansıması, bizzatemperyalistler için kabus olurdu. Çünkü o durumda nebu ülkelerdeki zenginlik o kadar kolay yağmalanır, nede bu ülkeleri emperyalist orduların üssü olarakkullanmak mümkün olurdu. Geriye halkların isyanıylagayr-ı meşru duruma düşen rejimler kalıyor ki, zatenbunların savunulacak bir tarafı kalmadığı için,emperyalist şefler “halklardan yana” olduklarını ilanedebiliyorlar.

Demek ki, emperyalistler halkların kendi kaderinibelirlemesini değil, tersini, yani halkların “güdülen

sürüler” olarak kalmasını istiyorlar. Bundan dolayıhalen en rezil diktatörlerin arkasındalar. Bu kabariyakârlık hiç şaşırtıcı değil, zira emperyalizmin varlıkkoşullarından biri, halkları köleleştirip rahatçasömürebilmektir.

Ortaçağ kalıntısı rejim için Yemen’iiç savaşa sürüklüyorlar

Yemen’de aylardan beri milyonlarca emekçi vegenç alanlarda eylem yapıyor; buna karşın diktatörAbdullah Salih’in defolmasını isteyen milyonlarıniradesi, emperyalistleri ilgilendirmedi. Amerikanişbirlikçisi Salih’i korumak için uğraşanemperyalistler, Suudi Arabistan’ın başını çektiğiKörfez İşbirliği Konseyi aracılığıyla Yemen’emüdahale ettiler. Salih’i kurtarıp halk isyanınıyatıştırmaya çalışan bu gerici güçler, alanları dolduranmilyonların, diktatör karşıtı net tutumlarına rağmenson ana kadar Salih’e destek verdiler. Suudi rejimininçıkarları için Abdullah Salih’e destek veren gericicephe, Yemen’i iç savaşın eşiğine taşımaktançekinmedi.

Eğer ABD onayıyla Suudi Arabistan üzerindensağlanan destek olmasaydı, Yemen diktatörününolayları bu aşamaya taşıması mümkün olmazdı. Oysabu gerici cepheden güç alan Abdullah Salih, ülkeyi içsavaşın eşiğine getirebildi. Bu vahim durumun ortayaçıkmasından diktatör Salih kadar onu destekleyenSuudi Arabistan ve ABD de sorumludur. Yemen’dekiolayların aldığı boyut, “halkların iradesine saygılıyız”söyleminin iğrenç bir uydurmadan ibaret olduğununçarpıcı kanıtlarından biridir.

Tunus ve Mısır’a destek mi köstek mi?

Önce ABD başkanı ile İngiltere başbakanı,ardından G8 şefleri, “Tunus ve Mısır halklarınınarkasındayız” türünden açıklamalar yaptılar. ArdındanIMF ve Dünya Bankası eliyle “mali destek”vereceklerini ilan ettiler. Haydut takımı, “mali destek”vaatleriyle halkları destekledikleri zırvasınainandırıcılık kazandırmaya çalışıyorlar.

Uzun süren isyanların ekonomileri sarsmasıkaçınılmazdır. Bu durumu kullanan emperyalist güçler,Tunus ve Mısır’da işbaşında bulunan geçicihükümetlere “yağlı krediler” vaat ederek, buyönetimleri kontrol altına almaya çalışıyorlar.Emperyalistlerin mali tetikçisi İMF’ye elini vereninkolunu kaptırdığı herkesin malumu iken, isyan ederekdiktatörleri alaşağı eden hakları “mali yardım”masalına kimse inandıramaz. Zira emekçiler, çektiklerikahrın sadece diktatörlerden değil, onları destekleyenemperyalistlerden de kaynaklandığının da farkındalar.

Ekonomik yönden bağımsız olmayanın siyasalyönden bağımsız olması mümkün değildir. Ziraekonomik bağımlılık siyasi, askeri ve diplomatikbağımlılığı da peşinden sürükler. Fransa’nın Deavullkentinde G8 Zirvesi’ni toplayan haydut takımının

CMYK

Ortadoğu’da halk isyanları emperyalist kı

G8 şeflerind

G8 şeflerinden 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Tunus’la Mısır’a mali yardım vaat etmesi, “demokrasiisteyen halklar için” ise 20 milyar dolarlık bir fonunoluşturulacağının ilan edilmesi, Arap dünyasında yenikurulan veya kurulacak yönetimleri ilk gündenişbirlikçi konuma düşürmek içindir. Bunun anlamı ise,işbirlikçileri kovan halkların iradesinin bir kez dahaipotek altına alınmasıdır.

Halk isyanlarını gözden düşürme çabası...

Halk isyanlarının patlak vermesine yol açannedenler, onyıllara yayılan vahşi neo-liberal saldırılarve kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı sonuçlarıydı.Baskı ve terör ile işçi ve emekçileri, hatta düzen içimuhalefeti ezen zorba rejimlerin gözü dönmüşlüğü ise,biriken öfkenin tuzu biberiydi. Aslında neo-liberalyıkımla diktatörlük birbirini tamamlıyordu. Zira bukadar pervasız saldırılar, ancak diktatörler eliylehayata geçirilebilir. Tıpkı Türkiye’de 24 Ocak istikrarprogramının 12 Eylül askeri faşist cuntası eliyle hayatageçirilmesi gibi.

Hal böyleyken, emperyalist şeflerin isyanlarıntemel kaynaklarından biri olan IMF reçeteleriniyeniden gündeme getirmeleri, küstahlığın dikalasıdır.Ancak mesele bundan ibaret değil. Bu pervasızlığınesas hedefi, “G8 şefleri desteklediğine göre, halkisyanlarının kapitalist/emperyalist sistemle biralıp/veremediği yoktur...” yanılsamasını yaratmaktır.Halk isyanları öyle bir şekilde sunuluyor ki, sankidiktatörleri alaşağı edenlerin tek derdi yolsuzluğa,rüşvete karşı çıkmak ve ilk fırsatta seçimlerinyapılmasını istemekten ibarettir.

Oysa diktatörlük de yolsuzluk da rüşvet de neo-liberal saldırıyı tamamlayan icraatlardan başka bir şeydeğiller. Sonuç olarak, bağımlı ülkelerdeemperyalistlerle işbirliği yapıp neo-liberal saldırılarıhayata geçiren bir yönetimin zorba olmasıkaçınılmazdır. Buna karşın son günlerdeemperyalistlerle işbirlikçileri, olguyu nedenlerindenayırarak, halk isyanları üzerindenkapitalist/emperyalist sistemi aklamaya çalışıyorlar.

Emekçileri meydanlardan kovmak istiyorlar

Tunus ve Mısır’a dönük çok yönlü müdahaleler ise,biran önce emekçilerin iradesini kırıp, onları “güdülensürü” konumuna düşürmeyi hedefliyor. “Diktatörüdevirdiniz, artık özgürsünüz, eskileri unutmak gerek,barışalım, yeni kurulan geçici yönetimlere iş yapmalarıiçin zaman tanıyalım, işimize gücümüze bakalım,sokaklara çıkmaya gerek yok artık, nasıl olsademokratik yönetimler inşa ediliyor. Artık işlerimizi buyönetimler görecek, meydanlara çıkmanın zamanıgeçti vb. vb....”

Bu retorik özelikle Tunus ve Mısır’da pek çokçevre tarafından dillendirilmektedir. Yönetimden payalma olanağına kavuştuğunu varsayan düzen partileri,emperyalistlerin fonladığı “sivil toplum” kuruluşları,

yayınlar, kitle hareketinden korkan gerici çevreler, dinadamları ve bir takım liberaller... Üslup farklı olsa da,bu söylemde birleşiyorlar.

Obama’nın açıklamaları ve G8 şeflerinin “halklarıdestekleme” hamlesi de bu söylemleri tamamlıyor.Gerici güç odaklarının bu seferberliği tesadüf değil.Zira Ortadoğu gibi bir coğrafyada kapitalizmingeleceksizliğe mahkum ettiği genç kuşaklarlaemekçilerin meydanlarda söz söylemeleri, dünyanınefendileri için istenecek son şeylerden biridir.Emekçilerin evlerine hapsedilmesi, tüm gerici güçlerinortak kaygısıdır. Zira emekçiler meydanlarda olduklarısürece onları denetlemek, safsatalarla kandırmak,onları hiçe sayarak iş yapmak, emperyalist/siyonistgüçlere gönül rahatlığıyla uşaklık etmek mümkündeğil. Dahası, meydanlara çıkmaya devam edenemekçilerin daha da bilinçlenmesi, egemenlerinkarşısına yeni taleplerle çıkması da kaçınılmazdır. Buise düzenin efendileri için can sıkıcı bir toplumsalbasınç anlamına gelir ki, bundan dolayı tüm gericigüçlerle emperyalist efendileri, emekçiler meydanlarıterk edene kadar diken üstünde kalacaklardır.

İsyanın kazanımları, ancak isyan ruhunundiri tutulmasıyla korunacaktır!

Halk isyanlarına aktif katılım sağlayan gençkuşaklarla emekçiler, hem meydanlarda bilinçsıçraması yaşadılar hem yarattıkları direniş destanlarıiçinde yoğruldular. Dolayısıyla kazanımlarınıgaspetmeye dönük hemen her hamlenin farkındalar.Bunun farkında oldukları içindir ki, meşru/militanmücadelede ısrar ediyorlar. Hem Tunus’ta hemMısır’da eylemlerin devam etmesi bunun göstergesidir.Her iki ülkedeki deneyimler, sadece diktatörüdevirmek için değil, diğer taleplerin gerçekleştirilmesiiçin de eylemlere devam etmenin zorunlu olduğunugösteriyor. Zira şu ana kadar tüm kazanımlara busayede ulaşılmıştır. Tunus’ta “devrimin kazanımlarını

koruma komitesi”nin kurulması, bununla birliktesokak eylemlerinin devam etmesi, en azından isyandaaktif rol alan kesimlerin sürece müdahale etmeyedevam ettiklerini gösteriyor.

Mısır’da ise, Tahrir Meydanı eylemleri ile YüksekAskeri Konsey üzerinde basınç uygulama taktiğisürdürülüyor. Geçen Cuma yapılan eylemin “Devrimikurtarma” veya “İkinci öfke günü” olarakadlandırılması ve eylemlere yüzbinlerce kişininkatılması, sınıflar mücadelenin devam ettiğinigöstermektedir.

Hem Tunus’ta hem Mısır’da devam edenmücadele, bir arınma süreci olarak da işliyor. Ziraiktidardan pay alma aşamasına gelen burjuva partiler,artık sokak eylemlerinden, meydan işgallerindenrahatsız olduklarını açıkça dile getiriyorlar. MüslümanKardeşler’in geçen Cuma Tahrir Meydanı ve diğerkentlerde yapılan eylemlere karşı çıkmaları, hatta karşıdevrimci bir girişim” olarak suçlamaları, bu gericipartinin sokak eylemlerinden rahatsız olmayabaşladığının, dahası açıktan gerici cephedekonumlandığının göstergesi olmuştur.

Eylem sonrasında bu tutumu teşhir olan MüslümanKardeşler, farklı argümanlar kullanmaya başlamış,harekete bağlı gençlik örgütünün isterse eylemlere“bağımsız” olarak katılabileceğini açıklamak zorundakalmışlardır.

Tunus’ta AKP’yi “model” alan An Nahda adlı dinciparti de benzer bir tutum sergiliyor. “Arınma”, bazıçevrelerde isyancı güçleri zayıflatan bir etkenmiş gibialgılansa da, olumlu bir gelişmedir. Zira diktatöralaşağı edildikten sonra çıkarlar farklılaşmıştır. Bu daher sınıfın kendi bayrağı altında mevzilenmesine gidenyolu açacağı için olması gereken bir ayrışmadır. İşçisınıfı ve emekçiler için ise temel sorun, öncü devrimcipartilerini inşa edip, sınıf savaşını planlı, programlı,hedefli ve örgütlü bir tarzda sürdürmektir. Songünlerde hareketli bir dönem yaşamaya başlayan Arapdünyasındaki sol sosyalist güçler, muhakkak ki butemel eksikliği gidermenin yollarını da arıyorlar.

CMYK

ıskaç altında

en gerici hamleler

gerici hamleler Sayı: 2011/21 * 03 Haziran 2011 * Kızıl Bayrak * 17

Kuzey Afrika’da başlayıp Ortadoğu’ya yayılanhalk isyanlarının Arap dünyasında başlattığı yenidönem, İsrail’deki siyonist rejimin ezberlerini yerle biretti. Özellikle Mısır diktatörü Mübarek’in alaşağıedilmesi, Tel Aviv’deki siyonist şefler için tam birkâbus olmuştu. Zira Arap dünyasının temel direğisayılan Mısır devleti, Camp David antlaşmasınınimzalandığı 1979’dan beri emperyalist/siyonistgüçlerin sadık işbirlikçisiydi.

Diktatörle bazı suç ortaklarının yargılanmayabaşlaması, Mısır’da rejimin kökten bir değişikliğeuğradığı anlamına gelmese de, eskisi gibi ABD-İsrailikilisine uşaklık etmesi mümkün değildir. Zirakurulacak yeni yönetimin halkı hiçe sayarakdavranmasının koşulları kalmamıştır. Bunun ilkişareti, İsrail’e çeyrek fiyata yapılan doğalgaz satışınındurması, ardından dört yıldan beri kapalı olan Refahsınır kapısının açılması oldu. Gazze’nin dünyayaaçılan tek kapısı olan Refah’ın açılması, Filistin halkıtarafından coşkuyla, siyonist rejimle Washington’dakihamileri tarafından kaygıyla karşılandı.

Filistin direnişinin önünde yeni ufuklar açıldı

Onlarca yıldır devam eden isyanıyla Araphalklarına örnek olan Filistin halkı, bu defa Araphalklarının isyanıyla, emperyalist/siyonist güçlerle suçortaklarının uyguladığı boğucu ablukadan kurtulmaşansı yakaladı. Olay Refah sınır kapısının açılmasınınçok ötesindedir...

Birinci İntifada ile politik ve moral üstünlükkazanan Filistin halkı, 1993’te başlatılan “Oslo BarışSüreci” ile bu üstünlüğü yitirmeye başladı. SovyetlerBirliği’nin dağılmasından sonra umudunuemperyalistlere bağlayan dönemin El Fetih lideriYaser Arafat, verdiği tavizler karşılığında, kuşatmaaltında bulunan, Yahudi yerleşimleriyle delik deşikedilmiş Batı Şeria ile açık hapishane görünümündekiGazze Şeridi’nde iradeden yoksun bir Filistinyönetimi alabildi. Yönetim değil, ama Filistin halkı,bu alçaltıcı duruma İkinci İntifadayla yanıt verdi.Arafat ise, taviz vererek bir şey kazanılamayacağınınfarkına vardığında, FHKC dahil direnişçi örgütlerlebağ kurarak ortak hareket etme önerisinde bulundu.Diğer örgütlerle varılan anlaşma üzerine Arafat, ABDgüdümündeki görüşmelere ortak talepleri içeren birprogramla gitti. ABD-İsrail baskılarına rağmen bututumunda ısrar edince, önce Batı Şeria’dakikarargahında kuşatıldı, ardından ise dolaylı yollardankatledildi.

Arafat sonrası El Fetih liderliğine gelen MahmudAbbas ve ekibi ise, iradeden yoksun teslimiyetçi birçizgi izledi. İradeden yoksun bu ekip utanç vericiicraatlara imza atarak, Batı Şeria-Gazze bölünmesindeönemli bir rol oynadı. Bu yönetim, Filistin direnişinintasfiye edilmesi için İsrail’le işbirliği yapabilecekderecede alçalabildi. Bu tablo, Filistin davasının, Arapdünyasında halk isyanları başladığında dip noktasındaolduğuna işaret ediyor. Halk isyanları, bu uğursuztablo için sonun başlangıcı oldu.

Onbinlerin sokaklara çıkarak parçalanmaya sonverilmesini talep etmesi, önce şiddetle bastırılmayaçalışıldı; buna karşın Hamas-El Fetih ikilisini gayr-ımeşru duruma düşürme potansiyeli taşıyanparçalanma karşıtı hareketin talepleri etkili oldu.Mısır’daki yönetim değişikliğinin de birlikanlaşmasında etkisi olsa da, Filistin halkınınparçalanma karşısındaki kararlı duruşu belirleyicioldu.

Nakba’nın yıldönümünde binlerce gencin Suriye,Lübnan, Ürdün ve Mısır’dan yola çıkarak İsrailsınırlarına dayanması da, halk isyanlarının dolaysızyansımasıydı. Sınırı aşmaya çalışan eylemcilerevahşice saldıran İsrail askerleri, silahsız gençlerivahşice tarayarak, 20’ye yakın genci katlettiler. Bugözü dönmüş saldırganlığa rağmen, Nakba’nın 63.yıldönümü yeni bir sürecin başladığını ortaya koydu.Bölgede oluşan yeni atmosferden güç alan FilistinYönetimi, önümüzdeki Eylül ayında BM GüvenlikKonseyi’ne başvurarak “Bağımsız Filistin Devleti”nintanınmasını isteyeceğini ilan etti. Filistin halkı lehinegelişen bir diğer önemli nokta ise, iç sorunlarıylaboğuşsalar da, isyan eden halkların Filistin davasınadaha yakın ilgi göstermeye başlamış olmalarıdır.

Tüm bu gelişmeler, Filistin halkının temelsorunlarının yerli yerinde durduğu gerçeğinideğiştirmiş değil. Ne Hamas-El Fetih anlaşması, negeçici bir hükümet kurulduktan sonra seçimleregidilmesi, ne Mahmud Abbas yönetiminin BMnezdinde bağımsız devlet ilan etme girişimi... Herbirinin kendine göre bir anlamı olsa da, Filistinsorununun çözümü bunların ötesindedir. Başkentidoğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin 1967sınırlarında kurulması, mültecilerin topraklarına geridönüş hakkı, Yahudi yerleşimlerinin yıkılması, ırkçı-duvarın yıkılması, siyonist zindanlardaki Filistinliesirlerin serbest bırakılması... Filistin halkının öneçıkan bu temel sorunları, son aylarda meydana gelenkimi gelişmelerle çözülemez elbet. Bu gelişmeler,sorunun çözümü için gerekli zeminin hazırlanmasındarol oynayabilir ancak.

Filistin halkının moral üstünlüğü yeniden elegeçirmesi, Arap halklarının daha aktif, daha yaygın birdayanışma içine girecek olmaları, İsrail’in etrafındakiçemberi daraltacaktır. Oluşma sürecindeki yenikoşullar etkin bir şekilde değerlendirilebilirse, Filistindirenişinin önünde yeni ufuklar açılacaktır. Direniş,her koşulda belirleyicidir; bununla birlikte

moral/siyasal üstünlük ve halkların enternasyonaldayanışması da direnişin başarısı için büyük bir önemtaşıyor. Önümüzdeki sürecin bu koşulların birarayagelmesi için uygun bir atmosfer oluşturacağınısöylemek abartı olmayacaktır.

Siyonist rejimin esas dayanağı Beyaz Saray’dır!

Etrafındaki çember daralırken, siyonist rejim halenen büyük desteği Beyaz Saray’dan alıyor. Geçengünlerde Washington’a giden İsrail BaşbakanıNetanyahu, Kongre üyeleri önünde yaptığı 40dakikalık konuşma sırasında 29 defa alkışlandı. Birsavaş suçlusunun şakşakçılığını yapan AmerikanKongresi utanç verici bir duruma düşmekle kalmadı,ırkçı-siyonistlerin suç ortağı olduğunu da bir kez dahakanıtlamıştır.

Kongre’nin desteğini alan siyonist şef, Obama’nınbir gün önce sarfettiği sözleri yutmasına neden oldu.1967 sınırlarında bir Filistin devletinin kurulmasıgerektiğini söyleyen Obama, Kongre üyeleriNetanyahu’nun şakşakçılığını yapınca, yanlışanlaşıldığını söyleyerek, utanmadan sözlerini yuttu.Obama’yı bu alçaltıcı tutuma zorlayan, AmerikanKongre’sine hitap eden siyonist başbakanın, “İsrail’in1967 sınırlarına çekilmesi söz konusu değil”şeklindeki sözleridir. Washington’dan aldığı destek,siyonist rejimi daha da saldırganlaştıracaktır. Ancak buküstah saldırganlık, Arap halklarının ırkçı-siyonistrejime karşı zaten yaygın olan öfkesini daha dagüçlendirecektir.

Arap dünyasındaki halk isyanlarının kabusu altındabunalan İsrail başbakanı, Kongre üyelerininşakşakçılığıyla moral bularak Washington’dan ayrıldı.Ancak bu moral kısa ömürlü olmaya mahkumdur. Zirahalk isyanlarının Filistin davasına yansımasınınsiyonist şefleri yeni kabuslara sürüklemesi kaçınılmazgörünüyor.

Ortadoğu18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Filistin’de siyonist abluka parçalanıyor!

Mısır’da kadınların gözaltında işkenceye maruzkalması ve bekaret testine zorlanması sanal ortamdaprotesto edildi. Mübarek’in devrilmesinin ardındanaskeri yönetim döneminde gözaltılarda yaşananinsan hakları ihlallerine dikkat çekmek için blogyazarları tarafından yapılan eylemde suçlamalarlailgili soruşturma açılması talep edildi.

Mısır’da gözaltında bekaret testi suçlaması

Uluslararası Af Örgütü’nün Mayıs ayındaki raporuile gündeme gelmişti.

Raporda, askerler tarafından gözaltına alınan 18kadın eylemcinin, fuhuş suçlamasına maruzkalmakla tehdit edildiği ve ‘bekaret testine’zorlandığı belirtilmiş, göstericilerin kendilerineişkence yapıldığı, dövüldükleri ve elektrik verildiğiifadeleri de raporda kendine yer bulmuştu.

Mısır’da gözaltında işkence protestosu

Kuzey Afrika’da yakılan isyan ateşi, Ortadoğudiktatörlerinin başını ağrıtmaya devam ederken şimdide kapitalizmin metropol ülkelerini sarsmaya başladı.İspanya’nın başkenti Madrid’in en büyük meydanıPuerto de Sol’de (Güneş Kapısı) toplanan onbinlercegenç Tahrir Meydanı’nı aratmayacak şekildesokaklarda kalmaya devam ediyorlar. 15 Mayıs günübaşlayan ve hızla kitleselleşen eylemlere destekler deartarak devam ediyor. Başta Madrid halkı olmaküzere, Barcelona, Sevilla, Valencia, Bilbao gibibüyük kentler de eylemlere desteğini giderekartırmaktadır.

Kapitalizmin küresel mali krizi sonrasında baştaAmerika olmak üzere Avrupa ülkeleri de birer birerekonomik alanda sıkıntı yaşamaya başlamıştı.Kapitalist krizin bedelini ise hükümetler emekçilerinüstüne yükleme çabasındalar. İspanya’da durumfarklı değil. Hatta Avrupa Birliği içindeYunanistan’dan sonra ekonomik olarak en kötüdurumda olan İspanya’dır. Bunun farkında olanhükümet bankalara ve büyük kapitalist tekellere vergimuafiyeti, mali destekler getirirken, işçi veemekçilere ise kemer sıkma politikaları adı altındaonlarca yıkım programı hazırlamaktadır. İşsizliğinyüzde 21’i geçtiği İspanya’da 15-24 yaş arasındakigençler arasındaki işsizlik oranı ise yüzde 45’ibulmaktadır. Böyle bir toplumsal atmosferde gençlerede Tahrir Meydanı’nı zapteden ve yeni bir yol sunanArap ve Afrika halklarını izlemek düştü. Onlar dameydanları ele geçirip hükümetin ekonomik ve maliyıkım programlarına son vermesini ve kapitalistsistemin krizlerinin faturasını ödemeyi reddediyorlar.

Adı sosyalist olan fakat adının ötesinde herhangibir sosyalistliği hatta sosyal-demokratlığı bilebulunmayan sosyalist partinin başkanı (aynı zamandabaşbakan) Zapatero’nun yıkım planlarına karşı isyanedenlerin başında gençler gelmektedir. Amameydanları dolduranlar sadece gençlik değildir artık,emekçilerin katılımı da yoğundur. 22 Mayıs günügerçekleşen yerel seçimleri boykot ederek, seçimlerekatılımı yüzde 65’le sınırlayan İspanya halkı, nesosyal-demokrat partiye ne de muhafazakâr partiyegüvenmediklerini kanıtlamıştır. Sorunlarınınçözümünün herhangi bir düzen partisindeolmayacağının altını ısrarla çizen gençler, gerçek birdemokrasi talebini yükseltmektedir.

Emekçilerin her kesiminden yükselen ortak ses“bankalar ve politikacılara ait mal değiliz”şeklindedir. Ülkelerinin hisse senedi spekülatörlerininve merkez bankası memurlarının elinde olmasındandolayı ekonomik krizin bedeli emekçilere yükleniyor.Şimdi emekçiler bankaların yükledikleri (Mortgage,kredi kartı vb.) borçlarına ve buna neden olansermaye hükümetlerine isyan etmektedirler.

Burjuva düzen partilerinin sadece adlarınındeğişik olduğunu, programlarının ve icraatlarınınortak olduğunu söyleyen emekçiler, taleplerini iseşöyle ortaya koyuyor:

Siyasetçilerin imtiyazlarının kaldırılmasıİşsizliğe karşı önlemHerkese konut hakkıKaliteli kamu hizmetleri (Üniversite harçlarının

kaldırılması, sağlık hizmetlerin düzeltilmesi…)Bankalara kontrol ve adil vergilendirilmeGerçek demokrasi (Devletin ortaya çıkardığı her

türlü engellemelerin kaldırılması)

Askeri harcamaların azaltılmasıÜlkenin siyasal elitlerine karşı isyan bayrağı açan

ve “bankaların sebep olduğu mali krizin bedeliniödemeyeceğiz” şiarını yükselten emekçiler alanlarıterk etmeye hiç gönüllü değiller. Bunu ilk olarakyerel seçimlerde sokağa çıkma yasağı olmasına karşıalanlarda kalarak gösterdiler. Sonrasında ise polisBarcelona’da eylemcilere saldırarak 100 kadar kişiyiyaraladı ve gözaltına almaya başladı. Ortadoğu veAfrika diktatörlerine çekilin diyen ve Afrikahalklarının yanında olduğunu söyleyen diğerkapitalist Avrupa devletleri gibi İspanyol devleti de,sözkonusu kendi iktidarı olunca ikiyüzlülükle kendiemekçilerinin isyanına karşı güç kullanmaya devamediyor.

Devlet terörü, az gelişmiş Afrika ülkelerinde degelişmiş kapitalist (kendilerince demokratik)ülkelerde de aynıdır, sadece şekli ve şiddetifarklılaşır. Gençler ve emekçiler ise haklı olmanınverdiği güçle meydanlarda kalmaya devamedeceklerini haykırıyorlar. Hükümetlerin vebankaların kendilerini modern kölelik koşullarındayaşatmasına karşı mücadelelerini sürdürüyorlar.

Devletin her türlü baskı ve terörüne karşıemekçiler mücadeleyi büyütmek içinkararlılıklarından ödün vermiyorlar. Devlet ise böylebir tehlikenin farkında olarak saldırılarına devamediyor. Burjuva devlet öyle fütursuzlaştı ki eylemlerekatılımı durdurabilmek ve iletişimi engellemek içininterneti kesti. Barcelona ve Manchester Unitedarasında oynanacak futbol maçının sonucundakisevinç gösterileri için alanın boşaltılmasını istedi.Meydan boşaltılmadığı için, polis vasıtasıyla binlercekişiye saldırma cüretinde bulundu ve yüzlerce kişiyiyaraladı. Buna karşı özellikle gençler oturmaeylemleri yaparak saldırıları kınadı.

Madrid’in Puerto de Sol meydanından yükselençadırların artırılması için özellikle gençler yoğunolarak çalışmaktalar. Diğer kentlerin katılımınısağlamak, halkın arasına gidip taleplerini kabulettirmek ve mücadelenin gerekliliğini anlatabilmekiçin yoğun bir çaba içindeler. Her ne kadar sermayedevleti saldırıları sonucunda diğer kentlerde çadırlarıkaldırmayı başarmışsa da özellikle Madrid eylemciler

için kale pozisyonunu korumaktadır. Londra, Lyon,Paris… gibi Avrupa’nın merkezlerindeki emekçilereylemler düzenleyerek İspanyol eylemcilerin yanındaolduklarını bildiriyorlar. Çeşitli ülkelerdeki İspanyolbüyükelçiliklerin önünde de eylemler yapılmayadevam etmektedir.

Burjuva parlamentosundan medet ummayı kesenemekçiler sorunlarına kendileri çözümüretmektedirler.

On yıllardır gericilik döneminin hüküm sürdüğüAvrupa’da gençliğin ve emekçilerin kapitalist düzenekarşı isyanlarını hükümetler bastırmıştı. Şimdi iseMısırlı ve Tunuslu gençlerin diktatörleri devirmedekibaşarısı diğer ülkelerin emekçilerine örnekolmaktadır. İngiltere, Fransa ve Yunanistan’dagençler kitlesel şekilde alanlara inmişlerdi ve dahaişleri hiç de bitmiş gibi gözükmemektedir.

Dünya Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Yemen’de sokakları terketmeyen emekçileredönük devlet terörü hız kesmiyor.

Şubat ayından bu yana süren gösterilerde şu anakadar 300 kişi yaşamını yitirirken, 29 Mayıs günüde Taiz kentinde 20 kişi askerler tarafındanöldürüldü.

Taiz’deki Özgürlük Meydanı’nda yaklaşık 4 ayıaşkındır oturma eylemi yaparak Ali Abdullah Salihrejimine karşı öfkelerini haykıran emekçiler, devletterörünün hedefi oldular. Meydana baskındüzenleyen askerler göstericilere gaz bombaları vesilahlarla müdahale ettiler. Kampları ise ateşeverdiler. 20 göstericinin öldürüldüğü baskınsonucunda çok sayıda kişi de ağır yaralandı.

Yemen’de gerici rejimin şefi Ali Abdullah Salihile ülkedeki en güçlü aşiret lideri Şeyh Sadık ElAhmar arasında, ülkede bir haftadır süren

çatışmaları durdurmak konusunda anlaşmayavarılarak ateşkes ilan edilmişti. Anlaşma çatışmalarıbir süreliğine durdursa da, Salih’in ülkeyi terketmesinin müzakere edilmesine ısrarla karşı çıkmayısürdürmesi emekçilerin öfkesine konu olmayadevam ediyor.

Yemen’in güneyindeki Zincibar kentiyakınlarında aynı gün düzenlenen bir baskında isedört askerin öldürüldüğü ifade edildi.

Devlet yetkilileri bu olaydan bir önceki gün, ElKaide’ye bağlı güçlerin güvenlik güçleri ileçatıştıktan sonra Zincibar’da kontrolü elegeçirdiklerini ifade etmişlerdi. Muhalefet güçleri isebunun bilinçli bir politika olduğunu, Salih rejimininkenti hükümete yakın bazı silahlı gruplara terkederek isyan hareketinin ardında El Kaide’ninolduğu algısı yaratmak istediğini söylüyor.

Yemen’de devlet terörü hız kesmiyor

Bir köprü kadar uzaktı ve isyan ateşi Cebelitarık’tan geçti...

İspanya’da gençliğin geleceksizliğe isyanı!

2008’de patlak veren kapitalizmin küresel krizininşiddetle sarstığı ülkelerden biri Yunanistan’dı. Geçenyıl ekonomiyi çöküşün eşiğine getiren mali krizaşılamayınca siyasal kriz de uç vermeye başladı. ABile IMF’nin devasa kredileri çöküşü ertelemiş olsa da,sorun esası yönünde yerli yerinde duruyor. Zira krizkapitalizmin yapısal bir sorunu, dolayısıyla çözümü debulunmamaktadır.

Krizi yönetip sistemin çöküşünü önlemek ise,ancak işçi sınıfıyla emekçilerin ağır faturaları uysalcaödedikleri koşullarda mümkündür. Yunanistanburjuvazisinin en büyük açmazı, işçi sınıfının,emekçilerin ve gençliğin meşru/militan mücadelegeleneğinin güçlü olmasıdır. Yunanistan işçi sınıfınınson 15 ayda 11 defa genel grev gerçekleştirdiği dikkatealındığında, AB-ABD emperyalistlerinin desteği ilesistemi kurtarmaya çalışan Yunan egemenlerinin işininne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılır.

“Sosyalist” hükümet kuyusunu kazıyor

AB-IMF ikilisi, kredilerin 12 milyar Eurolukbeşinci taksidini ödemeden önce Yunan hükümetinebaskı yaparak anlaşmaya uymasını dayatıyor. Bunagöre geçen yıl GSYH’nin yüzde 10.5’ine tekabül edenbütçe açığının 2011’de yüzde 7.6’ya indirilmesigerekiyor.

Bu ise ücretlerde ve emekli aylıklarında kesintiler,KDV artışı, kamu emekçilerinin işten çıkarılması,2015 yılına kadar 50 milyar Euroluk özelleştirmeyapılması vb. icraatların derhal hayata geçirilmesianlamına geliyor.

Bu nokta, Papandreou liderliğindeki “sosyalist”hükümet için “zurnanın zırt dediği yer”dir...

AB-IMF tarafından dayatılan “kemer sıkma”politikası konusunda muhalefetle uzlaşma arayanBaşbakan Papandreu, diğer partilerin yan çizmesiüzerine, kapsamlı saldırıyı tek başına irca etmekzorunda kalmış görünüyor. Bu durumda işçi sınıfının,emekçilerin ve kapitalizmin geleceksizliğe mahkumettiği gençlerin öfkesi göz önüne alındığında, sistemikurtarmak adına saldırıya hazırlanan Papandreuhükümetinin, aynı anda mezarını kazımaya başladığınıda vurgulamak gerekiyor.

Emekçiler IMF’nin alçaltıcı dayatmalarını reddediyor!

Geçen hafta 2011 yılının ikinci genel grevinigerçekleştiren işçi sınıfıyla kamu emekçileri, AB-IMFpatentli küstahlığa meydan okudular.

Genel greve Yunanistan İşçi SendikalarıKonfederasyonu (GSEE), Yunanistan KamuÇalışanları Konfederasyonu (ADEDY) ve YunanistanKomünist Partisi’nin etkisindeki Tüm İşçilerin MilitanCephesi (PAME) katıldı.

IMF şeflerinin dayattığı kapsamlı saldırıya boyuneğmeyeceklerini birleşik genel grevle ilan eden işçi veemekçilerin kararlı tutumu, Yunanistan egemenleriniolduğu kadar AB-IMF şeflerini de tedirgin ediyor. Zirakapsamlı sosyal yıkım saldırısının püskürtülmesi hemAvrupa işçi sınıfına örnek olacak hem krizinYunanistan’la birlikte diğer AB ülkelerine yayılmasınıhızlandıracaktır.

Genel grevden birkaç gün sonra başkent Atina veikinci büyük kent Selanik’te onbinlerce işçi, emekçi vegencin meydanları işgal ederek direnişe geçmesi,

sosyal yıkıma karşı mücadeleye yeni bir boyut kattı.Yunanistan egemenleri ile AB şeflerinin tedirginliğinidaha da arttıran meydan işgalleri, “Tahrir Meydanı tipidireniş”in evrenselleşme yolunda olduğu olgusunugüçlendirdi.

“Bıkkınlar ve öfkeliler” adıyla biraraya gelengençler tarafından örgütlenen eylemler Atina’da YunanParlamentosu’nun da bulunduğu SintagmaMeydanı’nda, Selanik’te ise Beyaz Kule’degerçekleştirildi. Atina’daki eylemde yumruklarınıparlamento binasına doğru havaya kaldırarak tepkisiniortaya koyan göstericilerin öne çıkan sloganları;“Memorandumunuzu alın ve çekip gidin” ve“Hırsızlar!” oldu. “Aç olduğumuz için gürültüyapıyoruz, tempo tutuyoruz çünkü umutluyuz” sloganıatan 70 bini aşkın işçi, emekçi ve genç, 24 saatboyunca Sintagma Meydanı’nı işgal ettiler. 24 saatboyunca hayatı felç eden genel grevin ardındanonbinlerin meydan işgaliyle öfkesini ortaya koyan işçisınıfıyla emekçiler, sınıf çatışmalarını meşru/militanhat üzerinde sürdürmeye kararlı olduklarını dostadüşman gösterdiler.

Genel grevle kitle direnişinin aynı anda gündemegelmesi, yeni bir duruma işaret ediyor. NitekimYunanistan burjuvazisi ile emperyalist merkezlerdekişefler olayları kaygıyla izlemeye başladılar. Halkisyanlarıyla sarsılan diktatörlere “halkın sesine kulakverin” diye telkinlerde bulunanlar, ateş Avrupa’nıniçine sıçrayınca farklı telden çalmaya başladılar.

Kapitalizm tehlikedeyseher “önlem” mubahtır...

Papandreau hükümetine, “kredi taksitlerinialabilmen için IMF’nin istediği reformları yapmakzorundasın, aksi halde avucunu yalarsın...” anlamınagelen açıklamalarla sopa sallayan AB şefleri,dayattıkları sosyal yıkım saldırısının yaratacağıtoplumsal patlama hakkında düşünme işini ise, CIA’yehavale etmiş görünüyorlar. Sağa sola insan hakları,özgürlükler, demokrasi hakkında vaaz vermeye pekhevesli olan AB şefleri, sistemlerinin bekası sözkonusu olduğunda suratlarındaki “demokrat”maskesini, tereddütsüz bir şekilde çöpe atıyorlar.Yunan burjuvazisinin yapısal krizi aşmasının giderekzorlaştığını, hatta diğer Avrupa ülkelerine de yayılmaeğiliminde olduğunu kabul eden sistemin efendileri,isyanın biriken dinamiklerini bastırmak için ordu dahilzor aygıtlarına “hazır olun” talimatı veriyorlar.

Genel grev ve kitlesel isyanın ardından CIAtarafından hazırlandığı bildirilen bir rapor Alman Bildgazetesinde yayınlandı. CIA raporuna göre, toplumsalpatlamaya doğru yol alan Yunanistan’da askeri darbeihtimali bulunuyor...

Atina Belediye Başkanı Yorgo Kaminis ise, içsavaş benzeri durumlar yaşanabileceği uyarısındabulunarak, Atina’nın 1970’li yıllardaki Lübnan’ınbaşkenti Beyrut’a dönme tehlikesinden söz ediyor. Buve benzer açıklamalar Yunanistan burjuvazisi ve onundevletinin, sosyal yıkım saldırısına karşı isyan etmenoktasına gelen işçi sınıfıyla emekçileri dizegetirebilmek için ne tür yöntemler düşündüklerihakkında fikir veriyor.

Sınıf çatışmaları keskinleşiyor...

Aşılamayan ekonomik krizin siyasal boyutkazanması, AB-IMF şeflerinin sosyal yıkımprogramının uygulanması için bastırması, diğer taraftaise genel grev ve meydan direnişleriyle tepkisiniortaya koyan işçi sınıfı, emekçiler ve genç kuşaklar...Bu olgular, Yunanistan’da sınıf çatışmalarının yeni birevreye sıçrama olasılığının yüksek olduğuna işaretediyor. İspanya, Fransa, İtalya, Portekiz, İrlanda gibiAB ülkelerindeki genel grev ve militan kitle eylemleri,çatışmanın kıtasal boyuta sıçrama eğilimine de işaretediyor.

Rejimin ikna, kandırma, oyalama, aldatma vb.icraatlarının etkisini kaybettiği yerde, burjuvazi veonun devletinin temel silahı olan çıplak zorabaşvurulacaktır. Bu ise işçi sınıfıyla emekçimüttefiklerinin öfkesini daha da arttıracaktır.Keskinleşmesi kaçınılmaz görünen iki dünyaarasındaki bu çatışmada, her sınıf iradesini diğerinedayatmaya çalışacaktır.

Görünen o ki, stratejik açıdan güçlü taraf olan işçisınıfıyla emekçilerin zayıf noktası, harekete önderlikedecek devrimci sınıf partisinin henüz sahnedegörünmemesi ve sendika bürokrasisinin işçi sınıfıüzerindeki uğursuz etkisidir... Çatışmanın keskinleştiğiyerde ikinci engeli aşmak nispeten kolaydır. Esas olanise birincisidir; işçi sınıfı ve emekçilerinkitlesel/militan direnişine önderlik edip çatışmayısonuca götürecek olan devrimci partinin sahneye çıkıptarihsel rolünü oynamasıdır. Yunanistan’daki Marksistdevrimci birikim ve militan sınıf çatışmalarınınyarattığı dinamikler, öncü partiyi inşa etmepotansiyelini fazlasıyla taşımaktadır.

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Yunanistan’da kriz derinleşiyor...

Sınıf mücadelesi sertleşiyor

Kapitalizmin yapısal krizi ve finans-kapitalinsosyal yıkım politikaları, Avrupa’da sınıf mücadelesinigüçlendirdi.

2011 yılında mücadele daha da yaygınlaştı. KıtanınAkdeniz havzasındaki gelişmeler merkezdeki ülkeleride etkilemeye başladı. Mart ayı sonunda Belçika’da,AB liderler zirvesinin yapıldığı Avrupa Konseyi binasıonbinlerce gösterici tarafından kuşatıldı. Sendikalarınçağrılarıyla gerçekleşen bu eyleme, eşzamanlıdestekler geldi. İspanya, Fransa ve Almanya işçi sınıfıkitlesel protesto gösterileri yaptı. Eylemlerin odağınıMerkel ve Sarkozy’nin önerisi olan, “Rekabet Paktı”adı verilen yeniden yapılanma tasarısı oluşturdu.Tasarı, özünde konsantre sosyal yıkım programlarınıiçeriyor. Ayrıca bu programın tek merkezden (AB’den)koordineli bir şekilde uygulanması yönündedüzenlemeleri kapsıyor. Önermenin içeriği kısacaşöyle: AB ülkelerinde emeklilik yaşının kademeli birşekilde yükseltilmesi, bazı temel hak kayıplarınınyasalaştırılması, ücretlerde sistematik düşüşlersağlanması, esnekleştirme ve sosyal güvenliksisteminin çökertilmesi ve hızla özelleştirilmesi.

Pakt, 24 Mart’ta yapılan zirve toplantısında kabuledildi. Anlaşmayla birlikte AB, kriz bahanesiyle tektek ülkelere emeklilik yaşının yükseltilmesi, işçiücretlerinin düşürülmesi ve sosyal güvenlik sisteminintasfiyesi için baskı yapabilecek. Yani artık ABcoğrafyasında işçi sınıfına yönelik daha konsantre vesistematik saldırılar gündeme gelecek.

Finans-kapital sınıfa karşı stratejik bir saldırıyahazırlanıyor. İşçi sınıfı bu gelişmeler ve krizin yıkıcısonuçlarına (kemer sıkma politikaları diye deadlandırılıyor) karşı kıta düzeyinde hareketlendi.

Belçika’da pakt karşıtı eylemleri, Mayıs ayınınbaşında öğretmenlerin bir günlük grevi izledi. Ülkedeöğretmenler 15 yıl aradan sonra ilk grevlerinigerçekleştirdi.

Almanya Mayıs ayına grevle girdi. 2 Mayıs’taBerlin’de bulunan 3 büyük üniversite hastanesindeçalışan sağlık emekçileri grev başlattı. 2200 işçininiştirak ettiği grevin en önemli özelliği katılımcılarınbüyük bir çoğunluğunun taşeron işçi olmasıydı.Çalışma koşullarının ve ücretlerin düzeltilmesi içinbaşlayan grev etkili oldu. Grev Almanya’dagüvencesizleştirmenin en önemli operasyonlarından

biri olan ve hızla yaygınlaşan taşeronlaştırmaya karşıetkili bir pratik olarak dikkat çekti.

İtalya’da, en büyük konfederasyon olan CGIL’ınçağrısıyla genel grev yapıldı. Kemer sıkmapolitikalarına karşı işçi sınıfı (6 Mayıs’ta) bu yılın ilkgenel grevini gerçekleştirdi. 24 saatlik genel grev, havayolları, demiryolları, kamu kuruluşları ve okullardaetkili oldu. Özellikle ülkede, başta metropoller olmaküzere, ulaşım sistemi kilitlendi.

Portekiz işçi sınıfı da 6 Mayıs’ta sokaklardaydı.Mali kriz sarmalına giren Portekiz’de, erken genelseçimlerin yaklaştığı bu günlerde ücretlerindondurulmasına, sosyal yardımlarda yapılacakkesintilere, vergilerin artırılmasına karşı kamuçalışanlarının etkin olarak katıldığı grevgerçekleştirildi.

Britanya’da işçi sınıfı Mart sonunda ayağa kalktı.TUC önderliğinde gerçekleşen eylem yeni sosyalsaldırılara ve kemer sıkma politikalarına karşıyüzbinleri harekete geçirdi. Son yılların en kitleseleylemiyle neo-liberal politikalar lanetlendi. 500 binkişinin katıldığı protesto eylemi, 2003 yılında Iraksavaşına karşı yapılan eylemden sonraki en büyükgösteri olarak iz bıraktı. 26 Mart’ta TUC üyesi işçilergreve çıktı ve alanlarda kitlelerle kaynaştı. Üniversiteöğrencileri okul işgalleriyle işçilere destek verdi.Britanya’da resmi işsizlik oranı 2010 yılında yüzde 8’eulaştı. Bu oran son 20 yılın en yüksek seviyesini işaretediyor. TUC’un grevlerini ve büyük kitle gösterisiniNisan başında sağlık çalışanlarının sağlıkta reform veözelleştirme politikalarına karşı eylemleri izledi.

Fransa’da Mart ayında yapılan iki aşamalıseçimlerde Sarkozy düşüşe geçti. Yerel seçimlerdensosyalist ve sosyal demokrat parti zaferle çıktı. Buarada faşist parti FN de oylarını artırdı. Bu oran bazıbölgelerde yüzde 10 ve yüzde 12 oranına ulaştı. Krizinyarattığı koşullar ve sosyal yıkım programları sadeceFransa’da değil, İsviçre, Almanya, Avusturya,Hollanda, Danimarka, Finlandiya, İsveç, Norveç,Britanya ve doğu Avrupa ülkelerinde neo-faşisthareketin yükselişinin önünü açtı. Krizin etkisiylediskriminasyon politikaları, rasizm uygulamaları,göçmen düşmanlığı ve İslamofobi yaygınlaştı.Faşizmin yükselişi kıtada sınıfsal antagonizmanınkeskinliğini işaretliyor. Mayıs ayı ortalarında

İspanya’da gençlik Madrid’de bulunan Puerto De Solmeydanını işgal etti. Metropol bir simge ve tüketimtoplumunun mabedi olan meydan Tahrir Meydanı’naçevrildi. Gençliğin temsilcileri eylemlerinin esinkaynağının Tahrir Meydanı olduğunu açıkladı. Benzergelişmeler Lizbon’un Porto Batelha Meydanı’ndayaşandı. Aynı şekilde İtalya ve Almanya’da dameydanlar gençlik tarafından işgal edildi. Gençlikgeleceğin gaspına ve neo-liberalizme karşı ayağakalktı. Geleceği kazanmak için metropollerin nabzıolan alanları işgal etti. Yarattığı fiili durumlarla,tahakküm ve otoriteyi işlevsizleştirdi. Mekanınözgürleşmesini sağladı.

Gençliğin bu hızla yayılan ve etkisi artanmeydanları işgal eylemleri, neo-liberal virüsün yaydığısinik ve pesimist havayı dağıttı, yani zamanın ruhunudeğiştirdi. Gençlik özgürleştirdiği meydanlarda,özgürlük ve eşitlik özlemlerini dile getirdi. Daha önceYunanistan, İtalya, Fransa ve Britanya’da olduğu gibigençlik geleceğini arıyor. Özgürlük ve eşitliközlemlerini işçi sınıfının mücadelesiyle bütünleştiriyor.Gençliğin potansiyel proleter kimlikleriyle arayışları,sınıfla kaynaştığı oranda sarsıcı sonuçlar yaratacaktır.Daha önce bu yönde önemli pratikler yaşandı.

Bütün bu gelişmeler Avrupa’da sınıf mücadelesininyükselişini işaret ediyor. Yunanistan’da 10 Mayıs’tagerçekleşen grev de bunun somut göstergelerinden birioldu. Ayrıca Portekiz’de yaşanan mali kriz süreciperiferideki yeni kriz senkronudur. Portekiz’in,İspanya’nın toksik bankacılığının üssü olması,İspanya’yı hızla borç krizi anaforuna sokabilir.Avrupa’nın beşinci büyük ekonomisi olan İspanya’datoplumsal gerilim artmaktadır. Krizin yıkıcıdalgalarının İspanya’yı sarması uzun süreden berisessizlik içinde olan İspanya işçi sınıfını ayağakaldırabilir. Çünkü neo-liberal saldırılar işçihavzalarında sınıfsal öfke ve kin birikmesine yol açtı.İspanya gençliğinin eylemleri bu noktada katalizör biretki yaratabilir. Gençlik eylemleriyle İspanya’da uzunzamandır süren eylemsizlik dönemini sonlandırdı.Özellikle Puerto De Sol Meydanı’nın işgali, ülkedemüthiş bir atmosfer yarattı. Gençliğin yayınladığımanifesto, şu an için şekilsiz, eklektik ve meleztanımlamalar içerse de gençliğin özlemi, arzu veeylemlerinin yarattığı aura önemlidir. Kıta genelindeve özelde İspanya’da yeni bir dönemin ve dinamiğininhabercisidir: Yeni ve genç proletaryanın.

Kıtada sınıf hareketinin yeni ateşleyicisi İspanya vePortekiz olabilir. Bu arada İrlanda’nın “kurtarılmaoperasyonları” halen sürmektedir. İrlanda bankalarınınek olarak 24 milyar euroluk finansal ihtiyacı ortayaçıktı.

Kısaca mali kriz senkronu yayılıyor. Önümüzdekidönem Portekiz ve İrlanda’da ekonomik çöküşlergündeme gelebilir. İspanya borç krizine girebilir.Periferiyi giderek saran krizin, çekirdeği etkilemesikaçınılmazdır.

Önümüzdeki dönem yeni sınıf kavgalarına gebedir.Mali krizin yayılması, senkronizasyon özelliği, çöküşriskleri kıta düzeyindeki sınıfsal antagonizmayıkeskinleştiriyor ve yoğunlaştırıyor. Bu yoğunlaşmahali kıta çapında büyük toplumsal altüst oluşların vepatlamaların önünü açıyor. Artık önümüzdeki dönemgenel grev dalgalarına ve yaygın büyük kitlegösterilerine gebedir. Artık Avrupa’nın her büyükmeydanı Tahrir Meydanı olmaya adaydır. Sorun yeniproletaryanın, yeni güçleriyle yıkıcı gücünün açığaçıkarılmasıdır ve kristalize edilmesidir.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Avrupa’da sınıf mücadeleleri Volkan Yaraşır

Dünya

Japonya’daki Fukuşima Nükleer Santrali’ndeyaşanan felaketten sonra Almanya genelindegerçekleştirilen nükleer karşıtı kitlesel gösterilerkoalisyon hükümetine geri adım attırdı. Federal Almanhükümeti, ülkedeki tüm nükleer santralleri 2022 yılınakadar aşamalı olarak kapatma kararı aldı.

Fukuşima’nın ardından Almanya’nın hemen herkentinde yaygın ve kitlesel gösterilergerçekleştirilirken, eylemler haftalar boyuncakitleselliğini korudu. Nükleer lobilerin çıkarlarınıgözeten hükümet ise başlangıçta santrallerinkapatılması konusunda gönülsüz davranmıştı. Keza,Angela Merkel liderliğindeki koalisyon hükümetigeçtiğimiz yıl santrallerin faaliyet sürelerini 2033’ekadar uzatmıştı. Fakat eyalet seçimlerinde Merkel’inpartisi oy kaybederken nükleer karşıtlığını oya

dönüştüren Yeşiller’in başarısı hükümetin bu kararıalmasını koşulladı.

Yani kitlelerin kararlı tutumu ve yönelimi burjuvadüzen partilerine geri adım attırdı.

10 yıl içinde veda

Elektrik ihtiyacının yüzde 22’sini nükleersantrallerden karşılayan Almanya’da gelecek 10 yıliçerisinde kademeli olarak tüm nükleer santrallerfaaliyet dışında bırakılacak. Kararın revizeedilmeyeceğini belirten Çevre Bakanı Norbert Röttgen,Fukuşima felaketinin ardından güvenlik kontrolleriamacıyla geçici olarak faaliyet dışı bırakılan 8 nükleerreaktörün tümüyle kapatılacağını bildirdi.

Dünya22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Peru’da öfke büyüyorPeru’da emekçilerin maden şirketlerine ve onlara

sınırsız imtiyazlar sağlayan hükümete karşı ördüklerimilitan mücadele sürüyor.

26 Mayıs günü, ülkenin doğusunda yer alan Punoşehrinde binlerce köylü arazilerini kirleten madenşirketlerinin çalışmalarını iptal etmelerini isteyerekgösteri düzenledi. Gösteriler sırasında Bolivya’yagiden yollar barikatlarla kapatıldı. Emekçiler kamu veözel kurumlarla alışveriş merkezleri ve bankalardayağmalama eylemleri gerçekleştirdi.

Peru Devlet Başkanı Alan Garcia’nın önümüzdeki10 yıllık süreçte maden ve petrol projelerine 40milyar dolarlık yardım yapacağını açıklamasınınardından bölgedeki binlece köylü, madenşirketlerine verilen imtiyazları protesto etmek içinyaklaşık iki hafta önce kitlesel eylemlere ve grevebaşlamıştı.

5 Haziran’da yapılacak devlet başkanlığı seçimleriöncesinde eylemcilere gözdağı vermek isteyen Perudevleti, Başkan Garcia eliyle orduya “bölge güvenliğiiçin” yetki verdiğini açıklamıştı.

Hükümetin eylemcilerle görüşmek içintemsilciler gönderdiği ancak henüz bir anlaşmanın issağlanmadığı ifade ediliyor.

NATO çocukları katlettiEmperyalist savaş aygıtı NATO Afganistan’da

sivilleri katletmeye devam ediyor. Afganistan’a özgürlük getireceği iddiasıyla

gerçekleştirilen emperyalist işgalin ardından ülkeyikan gölüne çeviren emperyalistler, 28 Mayıs günüaralarında çocukların da olduğu 14 kişiyi dahakatletti. NATO savaş uçaklarının Afganistan’ıngüneybatısındaki Helmand vilayetindedüzenledikleri hava saldırısı sonucunda 6 kişi deyaralandı. Ölen 14 kişinin tamamının kadın veçocuklar olduğu belirtildi.

Bielefeld’de kahvaltıBİR-KAR’ın her ay düzenli olarak gerçekleştirdiği

kahvaltıların dönem olarak sonuncusu 29 Mayısgünü yapıldı. Yaklaşık 60 kişinin katıldığı kahvaltıyine sıcak ve verimli bir atmosferde gerçekleşti.

Haziran ayında yitirilen Ahmet Arif, OrhanKemal ve Nazım Hikmet’tin ölüm yıldönümlerinedeniyle bu ayki kahvaltıda devrimci sanatçılaranıldı.

BİR-KAR tarafından yapılan konuşmada, yazdöneminde de sosyal etkinliklerin film gösterimleri,piknik gibi faaliyetlerle devam edeceği vurgulandı.Ayrıca Ontex’te hala büyük bir kararlılıkla devameden direniş sürecinden de bahsedildi. Ardından ikiBİR-KAR çalışanı sırayla söz alarak; güzel günlere,umuda, sevdaya, ekmek kavgasına dair o büyükeserlerin yazarlarına sahip çıkmaya, onlara hakettikleri değeri vermeye çağıran bir konuşmayaptılar. Sonrasında ise Taranta Babu’ya BeşinciMektup okundu. Çekilen halaylarla birlikte kahvaltısona erdi.

Almanya’da nükleer santraller kapatılacak

Almanya’da nükleer santrallerin kapatılmasıtalebiyle ülke genelinde örgütlenen atom karşıtıyürüyüşlere 29 Mayıs günü de birçok kentte devamedildi.

EssenKenedy Platz’da gerçekleşen mitinge yerli

örgütlerden MLPD, Die Linke ve Yeşillerkatılırken, göçmen örgütlerden yalnızca BİR-KARkatılım gösterdi. Yaklaşık 5 bin kişilik kitlenin eziciçoğunluğunu gençler oluşturdu.

Mitingde atom karşıtı çeşitli konuşmalaryapıldı. Almanya’da 13 adet atom reaktörününbulunduğu ifade edilerek, tüm santraller kapatılanadek gösterilerin süreceği vurgulandı.

Konuşmaların ardından atom karşıtı müzikgrupları dinletiler sundular.

Daha sonra ise yürüyüşe geçildi. Sloganlar veajitasyon konuşmaları eşliğinde süren yürüyüşsonunda, en büyük tekellerden biri olan RWE’ninmerkez binası önüne gelindi. Eylem burada yapılankısa konuşma ve gelecek eylemler için yapılançağrıların ardından sona erdi.

Fürth28 Mayıs günü Nürnberg yakınlarındaki Fürth

kentinde 8 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen

eylem oldukça canlı ve coşkulu bir atmosferdegeçti. Eylemde atom santrallerinin derhalkapatılmasını talep eden sloganlar öne çıkarıldı.Yapılan mitingde çeşitli parti temsilcilerikonuşmalar yaptı.

IG Metall Sendikası’nın da katıldığı eylem,çeşitli parti ve kurum temsilcilerinin yaptıklarıkonuşmaların ardından sona erdi.

Hamburg29 Mayıs günü, sendikaların ve çevre

örgütlerinin yanısıra birçok devrimci ve ilericikurumun da katılımıyla gerçekleşen yürüyüş içinkitle Jungfernstieg/Ecke Ballindamm’da toplandı.En önde “Bütün atom santralleri kapatılsın”pankartının bulunduğu yürüyüşte, katılımcıkurumlar kendi pankart ve flamalarını da taşıdılar.

Yaklaşık 5 km’lik yürüyüşün ardından mitingalanına gelinerek buradaki programa geçildi.Mitingin örgütleyicisi atom karşıtı kurumlar, çevreörgütleri, sendikalar ve partiler adına kürsüdenbirer konuşma yapıldı. Konuşmaların ardındanmiting sona erdi.

Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı yürüyüşegöçmen örgütlerinden yalnızca BİR-KAR ve DIDFkatılım gösterdi.

Kızıl Bayrak / Essen-Nürnberg-Hamburg

Almanya’da atom karşıtı yürüyüşler

Dünya tekeli Sara Lee’nin bünyesindeki DouweEgberts’in (DE) yönetimi, yeni toplu sözleşmesürecinde hemen herkesi şaşırtan ve hayrete düşürentekliflerde bulundu. Görünen o ki şirket krizi fırsataçevirmeye çalışmaktadır. Kriz edebiyatı yaparakkrizin faturasını işçilere fatura etmek istemektedir.Ancak faturayı işçilere kesmek isteyen şirket,yönetim kurulu başkanına 8 milyon avro gibiastronomik bir prim vermek istemektedir.

DE ölçüyü bir hayli kaçırmış olmalı ki sözleşmeteklifleri sendikalar tarafından bile ağır bir şekildeeleştirildi. Şirket yönetimi, genelde yaptığı teklifleripeşinen kabul eden sendikaları bile zor durumdabırakmıştır. Hollanda’nın 2 büyük sendikası olanFNV (liberal bir sendika) ve her zaman işverendenyana tavırlarıyla bilinen, tarihinde hemen hiç bir grevörgütlemeyen CNV (dini baz alarak sendikacılıkyapmaktadır) bile işverenin teklifleri karşısındahayrete düşüp, bu teklifleri skandal olaraknitelendirmiştir.

DE çeşitli tür kahve ve çay üretimi yapan,Hollanda pazarının yüzde 75’ini elinde bulundurangörece büyük bir şirkettir. Ayrıca Avrupa’nın çeşitliyerlerinde üretim merkezleri vardır. DE 2009 yılında125 milyon, 2010 itibarıyla 100 milyon kar yapanmerkezi Hollanda’nın Utrecht şehrinde olan birfabrikalar zinciridir. Daha düne kadar Hollandaşirketi olan DE-Pickwick, bugün bir Amerikan tekeliolan Sara Lee bünyesindedir. Dünya çapında 20 binişçi çalıştıran Sara Lee, özellikle gıda sektöründefaaliyet göstermektedir. Hisselerinin bugünkü değeritakriben 20 milyardır.

Sara Lee şirketi fabrikalarını, Amerika’da et veAvrupa’da içecek, -özellikle çay ve kahve- olarakikiye bölmek istemektedir. Bu bölme operasyonunu,firma yöneticisi Benning kendisine 8 milyon avroprime dönüştürürken, Sara Lee işçilerine ise hak veücret kayıpları olarak yansıtmak istemektedir. İşçidençalınan paranın nereye gittiği kısmen belliolmaktadır! DE’de yapılmak istenen son operasyonlaişçiler haklarının yüzde 15’ini teslim etmek zorundakalacaklardır.

Hollanda’da faaliyet gösteren DE çay ve kahveüreten merkezleri birbirinden ayırmıştır. Bununnedeni bir yandan bu fabrikaları gerekirse iyi birfiyata satmak öte yandan toplu sözleşmeleri ayrı ayrıyaparak daha fazla ücret ve hak gasplarıgerçekleştirmektir.

DE’de yaklaşık 10 yıldır çalışmaktayım. Önceleri5 vardiya çalışılan dönemde nispeten iyi bir toplusözleşmemiz vardı. Philips’le, DE Senseo kahvemakinası ve bu alette kullanılan kahve padlarıüretmek için anlaşmışlardır. DE hatta bu padlarapatent bile aldı. Philips kahve makinasını, DE isekahve padlarını üretmektedirler. Kısa zamandapopüler olan bu buluş sayesinde iki şirket de büyükkarlar elde ettiler. Philips 2 yıl içinde Senseo kahvemakinasından 5 miyon adet satmıştır.

Düzenin bu son ekonomik, mali ve politik kriziyleDE, işçilere dönük amansız bir saldırıya girişti. Kısasürede inanılmaz hak ve ücret kayıpları yaşandı.Vardiya sayısı 5’ten 3’e düşürülerek ücretlerdeönemli kayıplar yaşandı. 67 işçi işten attıldı.Emeklilik için işçiden kesilen pay yüzde 4 arttı. Ücretolarak bir yılda yüzde 15 gibi bir kayıp yaşanmıştır.Fabrikaya tarihinde ilk defa taşeron işçiler sokuldu.Firma bu saldırıları gerçekleştirirken muhtemeltepkilere karşı bir önlem olarak taşeron işçilerikullanmak istemektedir. Böylece işçileri bölmek,mücadelelerini dizginlemek istemektedir. “Modern”

toplu sözleşmeyle, geçmişte başlattığı bu saldırılarınüzerine koyarak devam etmek istemektedir.

-2011 yılı Mayıs ayında başlayan yeni toplu

sözleşme görüşmeleri, 3. turdan sonra tıkanmıştır. DEişçi ücretlerinde daha fazla hırsızlık anlamına gelenkarını artırmak için ve ileride şirketi daha yüksek birparaya satabilmek için, işçilerin onyılların mücadelesisonucunda elde ettiği hakları bir çırpıda yok etmekistemektedir. Gerekçesi ise rekabet koşulları ve sözdemodern toplu sözleşme sistemini hayatageçirebilmek.

İşverenin saldırı teklifi kısaca şunlardır:1- Yıl sonu ikramiyesi olan 13 ay maaşının iptali.2- 24 gün ADV’nin (işçilerin bir yıl düzenli

çalıştıkları durumda elde ettikleri izinleri) iptaledilmesi, çalışma haftasının 36’dan 40 çıkartılması.

3- Esnek çalışma saldırısı.4- İşçilerin birliğini ve mücadelesini kırmak için

gündeme getirilen ‘başarıya ve verime’ göreücretlendirme.

5- 55 ve daha yaşlı işçileri ağır ve esnek çalışmakoşullarından koruyan hakkıniptal edilmesi.

6- Firma kantinindeçalışanlara pazar günü çalışmasıdurumunda ekstra ücretödenmemesi.

7- 55 yaş ve üstüişçilerin fazladan tatil günüücreti almasını kaldırmak.

Bizim çalıştığımızfabrika en son grevini35 yıl önce görmüşolup 250 kadrolu işçi çalıştırmaktadır. Bununyanında, son dönemde 30 taşeron işçi alınmıştır.Toplu sözleşme diğer fabrika ve büro çalışanlarıyla2200 kişiyi kapsamaktadır. Fabrikamızdasendikalı üye sayısı 70’ti. Yaptığımız sonsendikalaşma çalışmasıyla bunun 100’eyaklaştığını tahmin etmekteyiz. Sendikalı vesendikasız tüm işçilerde muazzam birmücadele ve grev isteği vardır. Sendikalarbunu gördüğünden işverenle görüşmelerialarak teklifleri üyeleriyle tartışmakistemektedirler.

Yabancı kökenli işçileri yoğun olarakbarındıran fabrikada başarılı birsendikalaşma faaliyeti yürüttüğümüzüsöyleyebiliriz. Ne ki bu çalışmayı anlamlıkılan ve bu çalışmanın sonuçlarını güvence

altına alan, bağımsız işçi ve grev komitelerihalihazırda kurulmuş değildir. Bu bizim için süreçiçinde olmazsa olmaz çalışmaların başındagelmektedir.

Gözlerini para bürümüş, işçilerin ücretlerine,çalışma koşullarına göz diken bu asalaklara karşımuazzam bir mücadele isteği mayalanmıştır. Busaldırıyı yiğitçe göğüslemek gerektiğini, aksidurumda ailemizin ve dostlarımızın bize olansaygılarını yitireceği üzerinde durduk. Geçmiştenbugüne sınıf kardeşlerimizin bize bıraktığı hakları,göndere çekilmiş bir bayrak gibi korumak zorundaolduğumuzu sınıf kardeşlerimize anlattık. Bu haksızsaldırıya karşı mücadele etmemenin, sessiz kalmanın,sineye çekmenin, bu hakları bizlere miras bırakan işçiarkadaşlarımıza ihanet etmek anlamına geldiğinisöyledik.

Son olarak söyleyeyim kazanılmış hakları iadeetmeyeceğiz! Gerekirse şalterleri indireceğiz!

DE’den bir Kızıl Bayrak okuru

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

26 Mayıs günü Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç,Bosna savaşı sırasında Bosnalı sırpların komutanıolan ve soykırım yapmakla suçlanan General RatkoMladiç'in yakalandığını duyurdu.

Tadiç, Mladiç'in yakalanmasıyla Sırbistan'ınüzerindeki büyük bir lekenin temizlendiğini söyledi.Mladiç'in yakalanması AB tarafından üyelik şartıolarak öne sürülmüştü. Mladiç'in yakalandığı haberiAB Dış Politika Şefi Catherine Ashton'un Sırbistanziyareti sırasında açıklandı.

Sırbistan yönetimi savaş suçlusu olarak arananMiloseviç ve Karadziç'den sonra üçüncü bir ismidaha BM Savaş Suçları Mahkemesi'ne teslim etmişolacak.

Mladiç yakalandı

Douwe Egberts’de greve doğru…Dünya

Sosyal haklara gözlerini diken kapitalistler, biryandan işçi sınıfı üzerindeki sömürü şartlarınıağırlaştırırken diğer taraftan ise eğitim ve sağlık gibikamusal alanları özelleştiriyor. 27-29 Mayıstarihlerinde İstanbul Swissotel’de toplanan“Uluslararası Yükseköğretim Kongresi” de

sermayenin üniversitelere ve eğitim sürecine yönelik“yeni yönelişlerinin”, yani yeni saldırılarınıntartışıldığı bir zemin oldu. Geleceğimizin veüniversitelerimizin masaya yatırıldığı kongre, aynızamanda gençliğin biriken öfkesini de sokaklarataşıdı. Üç gün süren kongre boyunca gençlikalanlardaydı.

27-29 Mayıs sürecinden yansıyanlar...

Öncelikle belirtmek gereklidir ki, UluslararasıYükseköğretim Kongresi (UYK) gençlik örgütlerinindolayısıyla öğrenci gençliğin gündemine son derecegeç girmiştir. Sonuç ise son derece dar bir hazırlıksüreci olmuş ve üç günlük eylemlilik genel olarakmevcut güçlere sıkışmıştır.

UYK gündemi tarafımızdan gençlik örgütlerinebahar döneminin başlarında açılmış olmasına rağmenilgi görmemiştir. Yakın bir tarihe kadar -sürecemerkezi olarak müdahale eden YDG bir yana- birçokunsur çağrımıza oldukça geç yanıt vermiştir. Kendiadımıza da sınırlı bir çalışmaya konu edilebilen busüreçte, toplam gençlik hareketinin bir hazırlıksürecinden tamamen yoksun olması önemli bireksiklik olmuştur. UYK’ya dair ortak tartışmazemininin oluşması ve hazırlıklar Mayıs’ın başınakalmıştır. Toplantıların sonucunda DAF, DGH, DÖG,Kaldıraç, ÖEP, PDG, Söz Dergisi, TÜM-İGD ve YDGile bir ortaklık sağlanmıştır.

Genç-Sen UYK sürecinde de “kendi eylemini”yapmayı tercih etmiştir. Yinelemek gerekir ki,“kendimizi göstermek” olarak ifade edilen kaygınıntek sonucu kendi başına eylem değildir. Hareket adınakaygı taşıyanların birincil amacı hareketin sorunlarınıomuzlamak, bunun için de öncelikle tartışmak ve biraraya gelmek olmalıdır. Genç-Sen MYK’sı bunoktada İstanbul İl Meclisi’nin aksine tutum aldığıgibi, içinde bulunduğumuz ve Genç-Sen’in de davetedildiği toplantı, açıkça sağlıksız aktarımlarsonucunda sendika adına boşa düşürülmüştür.

TKP’li Öğrenciler ve Gençlik Muhalefeti sadecebir toplantıda gözlemci olarak bulunmuşlardır.Öğrenci Kolektifleri ise çağrılara hiçbir geri dönüştebulunmamışlardır. Keza ortak bir eksende yolyürüyen bu üçlü bu sürecin ilk gününe ortak bir çağrıyapmışlardır.

Eğitim Sen, üniversitelere ve eğitime dairkapsamlı bir saldırı tartışılırken, saldırıdan en çoketkilenecek kesimlerden biri olan üniversiteöğrencileri ile yan yana gelmemeye özen göstermiştir.

Üniversitelere ve gençliğin geleceğine dairsaldırıların boyutlandırılacağı kongrede, gençlikhareketinin parçalı tablosunun yansıdığı bir protestosüreci gerçekleşmiştir. 27 Mayıs Cuma günügeldiğinde sokağa çıkan ve Swissotel’e doğru yönelentüm gençlik güçleri Eğitim-Sen ile birlikte fiili olarakyan yana gelmiştir.

Kongrenin ilk gününden itibaren bir ön hazırlığadayanmadan alanda olmanın dezavantajları kendisiniaçıkça göstermiştir. Katılımın dar bir biçimde örgütlügüçlere dayandığı üç gün süresince genel gençlikkitlesi yaşananları burjuva medyadan takip ettiği gibi,

kongrenin içeriği konusunda da aynı kanallardanbilgilenmiştir.

Açıktır ki, geleceğimize dönük saldırının bu denliyoğunlaştığı bir süreçte birleşik bir mücadele hattıözel bir anlam kazanmaktadır. Gençliğin geleceğineve üniversitelere dönük saldırılar ve hak gasplarıgençlik mücadelesinin gündemlerini ve mücadelehattını belirlemektedir. Sermayenin saldırılarına karşıbirleşik ve militan bir mücadele hattı için çabaharcama sorumluluğunu herkes omuzlarındahissetmelidir.

Saldırılar karşısında kaybedecek vakit yok!

27-29 Mayıs’ta gerçekleştirilen UYK’ya sokaktanasıl bir yanıt üretildiği önemlidir elbette. UYK’yanasıl hazırlanıldığını ve alanlara nasıl çıkıldığınıkısaca anlatmaya çalıştık. Geleceğimize veüniversitelerimize sahip çıkmak için, UYK’dan çıkankararları püskürtmek ve haklarımıza sahip çıkmakiçin önümüzde duran görevlere çubuk bükmekgerekiyor.

Uluslararası Yükseköğretim Kongresi, BolognaSüreci’nin önemli bir toplantısıydı. Konuşmacılarınbir kısmı Türkiye adına Bologna Süreci’nintoplantılarını takip eden isimlerdi. Kongrenin tartışmabaşlıkları Bologna Süreci kapsamında Türkiye’deatılması gereken adımlar çerçevesinde belirlenmişti.Kongrede tartışılan, karara bağlanan konularsermayenin acil ihtiyaçlarına göre seçimlerden sonrahayata geçirilmeye başlanacak.

Öncelikli hedefleri mütevelli heyetleri ileyönetimde yer almak olan kapitalistler bir yandan dakampüsleri ideolojik bir abluka altında tutabilmeninhesabını yapmaktadır. Sermaye bu kapsamda YÖK’ü,ÖTK’ları ve rektörlükleri güncel ihtiyaçlarınıkarşılayacak biçimlere dönüştürme çabasındadır.Kongre süresince yapılan açıklamalara bakıldığında,planlananların açıkça eğitim masraflarının daha fazlasırtımıza yıkılması, yaşam boyu eğitim adı altındageleceğimizin karartılması, üniversitelerin doğrudanşirketlerin araştırma merkezlerine çevrilmesi vesermaye temsilcilerinin üniversite yönetiminde yeralmasıdır.

Esasında tüm bu saldırılar yıllardır yürürlüktedir.Karşımızda akıp giden sürecin bir dönemeci olarak

görülmesi gereken bu kongre, gençliğin gelecekmücadelesinin de sadece bir ayağıdır. Açıktır ki, buüç güne dair söylenebilecek her şey bu bütünlükiçinde görülmelidir. Hareketin biriktirdiği sorunlar da,olanaklar da bu kapsamda değerlendirilmelidir.Kongrenin sonuçları, dolayısıyla Bologna Süreciekseninde yürütülecek saldırılar önümüzdeki günlerintemel gündemidir. Yaz dönemi ve önümüzdeki eğitimdönemi Bologna Süreci’nin sonuçları ile daha yakıcışekilde karşı karşıya kalacağız, bugünden hazırlıklarıbu yönlü geliştirmek gereklidir.

Militan mücadele ihtiyacı yakıcılaşıyor!

Gençlik uzunca bir dönemdir yoğun bir baskı veterör altında ezilmek istenmektedir. Sivil faşistler,ulusalcı çeteler, polis saldırısı ve tutuklama-soruşturma terörü gençliği hedef almaktadır. 4Aralık’ta Dolmabahçe’de ardından ODTÜ’dedizginlerinden boşanan polis terörü 27 Mayıs’ta dagençliğe karşı azgınca uygulandı. Kongrenin hemenertesinde bu sefer devlet terörünün hedefi Hopa’dagerçekleşen protestolar oldu ve eli kanlı kolluk biremekçiyi katletti. Cinayetin protesto edildiği eylemlerde polis terörünün hedefi oldu. Tüm bunlar devletinönümüzdeki günlerde şiddeti arttıracağını ayrıcadoğrulamaktadır. Bu ise, fiili-meşru militanmücadelede ısrarlı olmak gerektiğini göstermektedir.

Ne var ki, her düşünce ifadesine saldırıldığı, herhak alma çabasının bastırıldığı bir ortamdamücadelenin militanlaşmasından doğal bir şeyolamaz. Ancak bu mücadele basit bir dinamizmsorunu değil, gençliğin mevcut dinamizminin altınıngüçlü bir politik faaliyet ile doldurulması, devrimcişiddetin sınıfsal özünün kavranması anlamına gelir.Barikatları aşacak, sermayenin güçlerini dağıtacaksınıfın yıkıcı gücü, kitle hareketinin muazzambirikimidir. Gençliğin dinamizmi ile bu güçbüyütülmek isteniyor ise, kitleler ile öncüsüarasındaki ilişki doğru kurulmalı, politik faaliyetinkitle içindeki sarsıcı etkisi ve çok yönlü imkanlarıgençliğin dinamizminin açığa çıkartılması vepolitikleştirilmesi doğrultusunda kullanılmalıdır.

Mücadeleyi büyütelim!

Avrupa’nın birçok yerinde daha erken tarihlerdebaşlayan dönüşümlere karşı militan çıkışlarla yanıtverilmeye çalışılmaktadır. Neo-liberal dönüşümler,Bologna Süreci kapsamında Avrupa’da atılan /atılmaya çalışılan adımlar karşısında Avrupagençliğinin ortaya koyduğu deneyimler önümüzdedurmaktadır. Sermayenin saldırılarına karşıönümüzde duran bu deneyimlerin ışığında gençlikgeleceğine ve özgürlüğüne sahip çıkmalıdır.

En başından da belirttiğimiz gibi, bu kongretoplam saldırının sadece bir dönemeciydi. Bugün isegençliğin önünde mücadeleyi büyütmek görevidurmaktadır. Geleceksizleştirme karşısında güçlü birpropaganda ile kitleler mücadeleye kazanılmalıdır.Şimdiden önümüzde uzanan süreç UYK’nınsonuçlarının teşhiri için önemlidir. Bununla birliktesüreç içerisinde oluşan birlikteliği değerlendirmeli,gençliği düzenin boş vaatleri ve ikiyüzlü yalanlarıkarşısında devrimci mücadeleye çağırmalı,sokaklarda mücadeleyi kararlı biçimde büyütmeliyiz.

Ekim Gençliği

Gençlik hareketi24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

“Bologna Süreci”ne de devlet terörüne de teslim olmayacağız!

Geleceğimiz için mücadeleyi büyütmeliyiz!

Swissotel’de düzenlenen “UluslararasıYükseköğretim Kongresi” devrimci ve ilerici öğrencilertarafından militan sokak gösterileriyle karşılandı.

Özellikle ilk gün karşılaşılan polis terörüne rağmenalanlara çıkmayı sürdüren gençlik güçleri, kongredealınacak kararların gençlik açısından hiçbirmeşruluğunun olmadığını vurguladılar.

27 MayısKongre öncesinde sabah erken saatlerde Beşiktaş’ta

toplanan ilerici ve devrimci gençlik örgütleri kurduklarıöğrenci kürsüsüyle nasıl bir üniversite ve eğitimistediklerini anlattılar. “Söz, yetki, karar hakkı istiyoruz”diyen öğrencilerin konuşmaları çevredeki birçok emekçitarafından alkışlandı.

DAF, DGH, DÖG, Ekim Gençliği, Kaldıraç, ÖEP,Söz Dergisi, PDG, Tüm-İGD ve YDG tarafındanörgütlenen bu etkinliğin ardından öğrenciler “Sermayeelini üniversitemden geleceğimden çek” pankartıarkasında Swissotel önüne yürüyüşe geçtiler.

Sabah saatlerinde Kabataş’ta toplanan Genç Senüyeleri de “Lüks otellerde yapılan paralı kongrenizikabul etmiyoruz! Üniversitelerde söz hakkı sermayenindeğil öğrencilerindir” pankartı arkasında Swissotel’eyürüdü. Yolun tek şeridini trafiğe kapatarak yürüyenöğrencilerin önü Mete Caddesi’nde otele yakın birmesafede polis barikatıyla kesildi. Eğitim Sen İstanbul 6No’lu Üniversiteler Şubesi’nin yanısıra TKP’liÖğrenciler, Öğrenci Kolektifleri ve Gençlik Muhalefetide gerçekleştirdikleri yürüyüşlerin ardından aynınoktada polis tarafından durduruldu. Beşiktaş’tanyürüyüşe geçen öğrenciler de aynı noktaya ulaşarakkitle ile birleştiler. Polis barikatı önünde bileşenler adınaaçıkalamalar gerçekleştirildi.

Azgın polis terörü

Açıklamaların ardından Eğitim Sen, TKP’liÖğrenciler ve Gençlik Muhalefeti tekrarDolmabahçe’ye yürümeyi tercih etti. Aralarında EkimGençliği, YDG ve Tüm-İGD’nin de bulunduğu ilerici vedevrimci gençlik örgütleri ile Öğrenci Kolektifleri veGenç Sen’in polis barikatına yüklenerek yürümekararlılığı polis terörüyle karşılandı. Barikata yüklenenkitleye polis azgınca saldırdı. Tazyikli su ve gazbombalarıyla kitleyi geri püskürtmeye çalışan polisetaşlarla karşılık verildi.

Dolmabahçe girişine kadar süren çatışmalarınardından kitle Kabataş ve Beşiktaş yönlerine doğru ikiyeayrıldı. Polis buralarda da pervasızca gaz bombasıatmaya devam etti. Polisin saldırısı sırasında 13 öğrencigözaltına alınırken, birçok öğrenci de yaralandı. Ağır

yaralanan bir öğrenci ise hastaneye kaldırıldı. Polis terörü protesto edildi

DAF, DGH, DÖG, Ekim Gençliği, Kaldıraç, ÖEP,PDG, Söz Dergisi, TÜM-İGD ve YDG tarafındanörgütlenen eylem için Galatasaray Lisesi önündebuluşan devrimci ve ilerici gençlik güçleri, “Sermayeelini üniversitemden, geleceğimden çek!” ve“Egemenler Dolmabahçe’de öğrenciler gözaltında...Gözaltılar serbest bırakılsın!” pankartlarını açarakoturma eylemi ve basın açıklaması gerçekleştirdiler.Oturma eylemi sırasında çevredeki işçi ve emekçileredönük ajitasyon konuşmaları gerçekleştirilerekYükseköğretim Kongresi’ni protesto eden öğrencilerinmaruz kaldıkları polis terörü teşhir edildi.

Eyleme direnişçi Ontex işçileri ve BDSP de destekverdi.

Genç-Sen ise Taksim Tramvay Durağı’ndanGalatasaray Lisesi önüne yürüyerek polis terörünüprotesto etti. Eyleme DİSK Bank-Sen, Enerji-Sen,DİSK Sosyal-İş, EHP destek verdi.

28 MayısKongrenin ilk gününde polis terörüne maruz kalan

ilerici ve devrimci gençlik güçleri ikinci günde dealanlara çıktılar.

DAF, DGH, DÖG, Ekim Gençliği, Kaldıraç, ÖEP,Söz Dergisi, PDG, Tüm-İGD ve YDG tarafındanörgütlenen eylemde, “Sermaye elini üniversitemdengeleceğimden çek” pankartı açan öğrenciler sabahsaatlerinde Harbiye’deki Askeri Müze önündetoplanarak Swissotel’e doğru yürüyüşe geçtiler. EylemeBDSP ve Gençlik Cephesi de destek verdi.

Öğrencilerin eylemi zaman zaman yolun trafiğekapatılmasıyla devam etti. Bir akrep ve çevik otobüsüöğrencileri yol boyunca takip ederken, evlerden vemağazalardan öğrencilere alkışlarla destek verenleroldu.

Öğrencilere polis barikatı

Otele yaklaşık 40 metre mesafede polis barikatıylakarşılaşan öğrenciler oturma eylemine başladılar.Kongrenin yapıldığı otelin önü polis bariyerleriyleçeviriliydi. Oturma eyleminin ilerleyen dakikalarındaöğrencilerin dört yanını da çevik kuvvet çevreledi.Öğrenciler ise sloganlarla, marşlarla oturma eylemini birsüre devam ettirdikten sonra basın açıklamasıgerçekleştirdiler.

Açıklamada, kongrenin sermayenin ihtiyaçlarınıkarşılamak için gerçekleştirildiği vugrulanarak ilk günyaşanan polis terörüne değinildi.

Açıklamanın ardından öğrenciler Akaretler’denBeşiktaş Meydanı’na yürüdüler. Buradan toplu birşekilde otobüslere binen öğrenciler, marşlar eşliğindeGülhane’ye ulaştılar. Gülhane’den Sultanahmet Adliyesiönüne tramvay yolunu trafiğe kapatarak yürüyenöğrenciler, yoğun polis ablukası altında burada da basınaçıklaması gerçekleştirdiler. Açıklamanın ardındanarkadaşları bırakılana kadar adliye önünde sloganlarlave marşlarla beklediler.

Gözaltına alınan 13 öğrenci ise savcılıktakiifadelerinin ardından serbest bırakıldı.

Genç-Sen üyesi 8 öğrenci ise, yaşanan polis terörünüve kongreyi protesto etmek için kendilerini Akaretlergirişine zincirledi. Trafiğin akışını engelleyen öğrencilerkongrenin meşru olmadığını belirttiler. 8 öğrenci polistarafından darp edilerek gözaltına alındı.

29 MayısKongrenin son gününde de devrimci ve ilerici

gençlik güçleri sokakları terketmedi. DAF, DGH, DÖG, Ekim Gençliği, Kaldıraç, ÖEP,

Söz Dergisi, PDG ve Tüm-İGD tarafından tarafındanörgütlenen eylem için Taksim Tramvay Durağı’ndabiraraya gelen gençlik güçleri, Galatasaray Lisesi önüneyürüyüş gerçekleştirdiler. “Sermaye eliniüniversitemden, geleceğimden çek” pankartının açıldığıyürüyüş boyunca çevredeki emekçilere ve öğrencileredönük ajitasyon konuşmaları gerçekleştirerek taleplerinianlattılar. Eylemi izleyen birçok kişi alkışlarlaöğrencilere desteklerini sundu.

Galatasaray Lisesi önünde yapılan açıklamada,kongrenin gerçek amacı anlatılarak saldırılara rağmengençliğin gelecek mücadelesinin devam edeceğivurgulandı. Açıklamanın ardından, kongrenin ilkgününde gözaltına alınan öğrencilerden İlkin Sarı sözalarak yaşanan polis terörünü anlattı.

Eyleme Spor Emekçileri Sendikası da destek verdi.

Beşiktaş’ta polis saldırısı ve çatışma

Beşiktaş’ta toplanarak Swissotel’e yürümek isteyenYDG üyesi öğrenciler polis saldırısıyla karşı karşıyakaldılar. Saldırıya taşlarla ve sapanlarla yanıt verenYDG’liler ile polis arasındaki çatışmalar ara sokaklardada devam etti. YDG’liler eylemlerini YTÜ BeşiktaşKampüsü önünde sonlandırdılar.

Maçka Parkı’nda toplanarak Swissotel önündekibarikatların önüne gelen SGD ve LÖB üyesi öğrenicilerile polis arasında arbede yaşandı. Polise domates fırlatanöğrenciler, barikatın önünde oturma eylemigerçekleştirerek polisin tutumunu ve kongreyi protestoettiler.

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011..

Yükseköğretim Kongresi sokaklarda karşılandı...

“Sermaye defol üniversiteler bizimdir!”

- 250 bini aşkın işçiyi kapsayan kamu toplusözleşme süreci büyük bir sessizlikle ilerliyor. TİSgörüşmelerinde süreç ne aşamada?

- Kamu sözleşmeleri her dönem iki yılda bir, 1Ocak’tan başlar, Mart-Nisan aylarına kadar, kamudaörgütlü işçi sendikalarının yetki başvurusundabulunması aşamasıyla devam eder. Ardından taraflararasındaki görüşmelere başlanır. Taraf sendika, Kamuİşverenleri Sendikası ve işveren temsilcileri busözleşmeleri yürütürler. Ancak, ücret konusunu Türk-İş ve hükümet çerçeve anlaşmasıyla belirlerler. Bu dasözleşmenin 3. veya 4. aylarına denk gelir. Buaylarda ilgili bakan veya başbakanla biraraya gelinir.Bu konunun karara bağlandığı bir çerçeve protokolüimzalanır ve bu protokol bütün tarafları bağlar. Ücretkonusu tartışılmaz. Diğer sosyal konular, iradi veişyeri çalışma koşulları vb. konusundaki görüşmelerilgili sendika ve işveren temsilcileriyle birlikteyürütülür.

Kamu sözleşmelerinde ücret konusunu özellikle1986-1988 yıllarından başlayarak Türk-İş ve hükümetbelirledi. Hükümetle yapılan görüşmeler öncesindeise içerisinde Türk-İş’e bağlı sendikaların bulunduğubir koordinasyon kurulu oluşturulur. Bu koordinasyonkurulu üzerinde görüşmeler devam eder. Türk-İşyönetimi hükümetle görüşür. Bu görüşmelerinsonucunu koordinasyon kuruluna aktarır.Koordinasyon kurulu kendi düşüncelerini vesendikalardan gelen önerileri Türk-İş’e iletir. Budönem ne yazık ki bunlar olmadı. Olacağını dasanmıyorum. Olsa bile işçilerin lehinesonuçlanmayacağını ve oldu bittiye getirileceğinidüşünüyorum. Çünkü geçmiş dönemlerde çerçeveprotokolü imzalanmadan önce taraflar bunu birkaçgörüşmeyle sürdürüyorlardı. Hükümetten aldıkları ilkteklifleri kendi tabanlarıyla paylaşıyorlardı. Birmutabakat sağlandıktan sonra nihai protokolimzalanırdı.

“250 bin işçiyle sokağa çıkmak gerek”

- Görüşmelerdeki son tablo nedir?- Seçime günler kala diyelim ki hükümet ve Türk-

İş biraraya geldi ve bir rakam açıkladı. Bu birdayatmadır ve kabul edilebilir bir durum değildir.Bizim endişemiz, korkumuz bu yöndedir. Sessizlik veuzlaşma bizi ürkütüyor. Hiçbir bilgi verilmiyor. Birgörüşme var mıdır yok mudur, bunların hiçbirikamuoyu önünde tartışılmıyor. Öneriler zaten dikkatealınmamış durumda. Türk-İş’in nasıl bir tekliflehükümete gideceği bile tam olarak bilinmiyor. 250bin kamu işçisi hiçbir konuda bilgi sahibi değil.İktidara yakın olan, Türk-İş’e yakın olanlara bir bilgiakışı var mı yok mu onu da bilmiyoruz. Türk-İş’in budavranışını ve sessizliğini kesinlikle reddediyoruz,protesto ediyoruz. Seçime gidilen bir süreçte 250 binişçinin toplu sözleşmesi duruyor. Bununla ilgili hiçbirşey söylenmiyor. Ben günlerce, aylarca bir bakanınne söyleyeceğini beklemek zorunda mıyım? Siz negüne duruyorsunuz? 250 bin işçi, sizin hükümetleolan yakınlığınızı benimsemek veya kabul etmekzorunda değildir. Sanki hükümetle bir anlaşmayapılmış, hükümet rahatsız edilmiyor. Eylem kararıalınmıyor. Birileri sizi ciddiye almıyorsa, sizinle

görüşmüyor ve konuşmuyorsa siz de gereğiniyaparsınız. 250 bin işçiyle sokağa çıkarsınız. Üretimeyönelik bir şey yapılmasa bile çıkarsınız Ankara’da,İstanbul’da işçiyi yürütürsünüz. Bu insanları ayağakaldırırsınız. Şu anda bunların hiçbiri yapılmıyor vebüyük bir sessizlik var. Süreci atlatmaya çalışıyorlarveya oldu bittiye getirmeye çalışıyorlar. Bunu daönümüzdeki 10 gün içerisinde göreceğiz. İşçiler şuanda bunu soruyor. Tabanımız bizi zorluyor. Türk-İşneden sessiz kalıyor? Neden seçimden önce tavırkoymuyor? Hükümetle bir pazarlık mı var? diyesoruyor. İşçiler bizi de eleştiriyor. Petrol-İş olarakörgütlü olduğumuz TPAO, Makine Kimya, BOTAŞve Eti Bor’da 6 bin üyemizle bir saatlik iş bırakmaeylemi yaptık. Bu eylemle, hem hükümeti hem deTürk-İş’i uyardık. Sessizliğin bozulmasını vegereğinin yapılmasını istedik.

“Bir bütün olarak mevcut anlayışısorgulamak gerek”

- Türk-İş’in bu anlayışına karşı çıkan, mücadeleedilmesi gerektiğini düşünen cephenin durumununasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu sessizliğin sorumlusu sadece Türk-İş değil.Türk-İş’i Türk-İş yapan 33 sendika var. Üst yapımızvar ama bunun da altı var. Bunun altındaki diğersendikalar ne yapıyor? Türk-İş’e nasıl bir baskıyapıyorlar? Böyle bir tavır var mı? Bunugöremiyoruz. Bu sendikaların hepsi kamuda örgütlüdeğil. Bundan 10 sene önce kamuda örgütlü 800 binişçi vardı. Örneğin biz yüzde 73 kamuda, yüzde 27oranında ise özel sektörde örgütlüydük. Şimdi yüzde70 özel sektörde, yüzde 30 kamuda örgütlüyüz.

Burada bence sendikaların da büyük bir hatası var.Bu merkezi oluşturan mevcut sendikal anlayıştır. Budurumu 3-5 kişiye bağlamak doğru değildir. Türk-İş’in 5 yöneticisini değil, bir bütün olarak mevcutanlayışı sorgulamak gerekiyor. Bu yöneticileriharekete geçirecek olan 2-3’ü Kıbrıs’ta olmak üzere33 tane sendikadır. Peki bu koordinasyon kurulu ne

yapıyor? Biz de bu kurulun içerisindeyiz. Bizimdışımızda da sendikalar var. Bunlarda da bir ses sedayok. Diyelim ki Türk-İş ayak diretiyor ve hükümetizorlamak istemiyor. O zaman sen zorlayacaksın, benzorlayacağım. Petrol-İş’in kamuda 6 bin üyesikalmış. Diğer tarafta ise 250 bin kişi var. Siz 250binle eylem yaptığınızda Türkiye’de ses getirirsiniz,Türkiye’yi ayağa kaldırırsınız. Seçim döneminde tümmuhalif güçler sizi destekler. Bu bir fırsattır vedeğerlendirilmiyor. Bu nereye kadar giderbilemiyoruz.

“Devlet sömürü mekanizması haline geldi”

- İşçilerin sorunları ve talepleri neler?- Kamu işçilerinin bir dizi sıkıntıları var. Başta

ücret dengesizliği ve düşük ücret sorunu geliyor.Kamuda ücretler eridi. Hükümetlerin ve özellikleAKP hükümetinin 8,5 yıllık iktidarlığı sürecindeyeniden yapılandırma söylemleri adı altında, kamudaçalışan işçilerin ücret ortalaması aşağıya çekilmekistendi. Eski işçilerin yüzde 80’i emekli edildi.Emekli edilen işçilerin yerine, yüzde 10 oranında işçialındı. Yeni işe giren arkadaşlarla diğerleri arasındaücret dengesizliği var ve ücret ortalamasında büyükbir düşüş sözkonusu. Kamuda emeklilik furyasıyaşanırken iş yükü de ağırlaşıyor. 3-4 kişinin işini birkişi yapmaya çalışıyor. Sosyal konularda da ciddisıkıntılar var. Önceden, işçilerin parasıyla kurulmuşsosyal tesisler vardı ve işçiler bu tesislerdenyararlanıyorlardı. Bunların hepsi özelleştirildi vetaşerona devredildi. Kamudaki taşeronlaştırmauygulaması ise işçinin asıl işini elinden alıyor. İşçininteknik anlamdaki ağırlığı yavaş yavaşetkisizleştiriliyor. Taşeronlaştırma ve işini kaybetmekorkusu beraberinde ucuz işçiliği ve esnek çalışmayıgetiriyor. Performans değerlendirmesi de daha çokyandaş kitleyi de yaratma durumunu getiriyor. İşçininişverene yakın durması sonucunu yaratıyor. Busıkıntılar giderek birikiyor.

Bu hükümette emeğe, işçiye saldırı sözkonusu.Geçmişte birçok işyerinde 3 vardiya vardı. Şimdi heryerde iki vardiyaya dönüldü. Artık 8 saat çalışmahayal oldu. Chicago’da işçiler 15-16 saat çalıştıklarıiçin 8 saat çalışma talebiyle direndiler. Sözümona“çağdaş bir dönemde” siz 12 saat çalışıyorsunuz.Emek alanındaki sıkıntılar hiç bitmedi ama özellikleson 10-15 yıldır sosyal güvenlik, emeklilik vb. birçokalandaki düzenlemeler işçileri bitirme noktasınagetirdi. İnsanlar, en azından işini kaybetmekorkusuyla yaşamıyordu. Bugün ise bu korkuyuyaşıyor. Devlet insanların emeği üzerinde, sömürüsüüzerinde en büyük araç olmuştur. Özel sektörün,sermayenin mantığını biliyoruz ama sosyal devlet,devlet olmaktan çıktı. Tam anlamıyla bir sömürümekanizması haline geldi. Enerji, petrol, sağlık,kimyada devlete bağlı tüm kurumlarınözelleştirildiğini görüyoruz. Devlet taşeron patronuolmuştur. Bu durum, özellikle örgütlü ve sendikalıişçileri ürkütüyor. Milyonlarca insanın işsiz olduğubir ülkede iş bulanlar ise geleceğinin ne olacağınıdüşünmüyor. Bunun öncülüğünü devletin, sistemin,hükümetlerin kendisi yapıyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Röportaj26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Petrol-İş Sendikası Genel Eğitim ve Örgütlenme Sekreteri Nimetullah Sözen ileKamu TİS süreci üzerine...

“250 bin işçiyle sokağa çıkmak gerek”

İstanbul Üniversitesi hastanelerinde çalışan asistan,uzman hekimler, diş hekimliği doktora öğrencileri vesağlık personeli uzun çalışma saatleri ve performansuygulamasına karşı 1 Haziran günü eylemdeydi.

İstanbul Üniversitesi Asistan Hekimleri İnisiyatifitarafından örgütlenen eylemde, taleplerinkarşılanmaması durumunda iş bırakma uyarısındabulunuldu. Çapa Tıp Fakültesi’ndeki eylemdeaçıklamayı okuyan Uğur Çıkrıkçılı, 33 saat aralıksızçalışmaya, 5 dakikada bir hasta bakmayayönlendirilirken hata yapmaya zorlandıklarını ifadeetti. Çıkrıkçılı, yaşadıkları sorunların, sağlıksisteminin kendi içindeki çarpıklıklardan kaynaklanansorunlar olduğunu dile getirdi.

İnsanların hastalanmalarına yol açan koşullarınsebebinin hekimler olmadığını vurguladı.

Basın açıklaması şu sözlerle sona erdi: “Bundansonra sesimiz çıkmayacak zannedenler yanılıyorlar.Çok ses çıkaracağız. Haklarımızı alana ve taleplerimizgerçekleşene kadar, bu sesi duymayanların duyacağıkadar çok ses çıkaracağız.

Tıpkı Hacettepe, Dokuz Eylül, Trakya, Çukurova veAkdeniz Tıp Fakülteleri’ndeki arkadaşlarımızlabaşlayan, asistanların haklarını arama mücadelesindeolduğu gibi.

Taleplerimiz karşılanmadığı takdirde iş bırakmayakadar varan eylemleri yapacağımızı basına vekamuoyuna saygıyla duyuruyoruz”

Sağlık emekçilerinden uyarıİstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ve

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde çalışan SES üyesi sağlıkemekçileri 31 Mayıs günü iş bırakarak performansadayalı çalışma sisteminini protesto ettiler, özlükhaklarını istediler.

İÜ Tıp Fakültesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi,Kardiyoloji Enstitüsü, Diş Hekimliği Fakültesi’ndeaynı anda iş bırakan SES üyeleri basın açıklamalarıylada taleplerini duyurdular.

Çapa’da yapılan yürüyüşün ardından basınaçıklamasını SES Aksaray Şube Başkanı ErsoyAdıgüzel gerçekleştirdi.

Sağlık emekçilerinin sorunlarının sıralandığıeylemde döner sermayelerin dağıtımında gecikmeleryaşandığı, çalışanlar arasında adaletsiz dağıtımyapıldığı, klinikler arasında farklı ödemeler yapılırken,aynı ünvan ve derecede olan personel arasında dahiuçurum denecek oranda döner sermaye farkı olduğusöylendi. Performansa dayalı çalışmanın yarattığısıkıntıların da ele alındığı açıklamada “Performanssistemi çalışanlara angarya iş yükü, hastalara ise parankadar sağlık hizmeti alabilirsin demektir” denildi.

Taleplerin karşılanmaması durumunda 9Haziran’dan itibaren süresiz eylemlere başlanacağıifade edilerek Balcalı ve Dokuz EylülÜniversitesi’ndeki mücadele örnek gösterildi.

Gaz sakinleştirmek içinmişTayyip Erdoğan’ın, geçtiğimiz yılın aralık ayında

İstanbul Dolmabahçe’deki ofisinde rektörlerlegerçekleştireceği toplantıyı protesto amacıylaİstanbul’a giderken polis saldırısına uğrayanöğrencilerin açtığı davayla ilgili İstanbul Valiliği raporhazırladı. Tuzla-Kurtköy’de polis saldırısına uğrayanÖğrenci Kolektifleri üyesi öğrencilerin açtığı dava ileilgili olarak Tuzla Savcılığı’nın başlattığı soruşturmakapsamında hazırlanan rapor, polis terörününaklanmak istendiğini ortaya koydu.

Raporda soruşturma konusu yapılan tek eylemde öğrenci Miraç Ekrem Efe’nin burnunun kırılmasıoldu. İstanbul Valiliği öğrencilere saldıran 25 polishakkında soruşturmaya gerek olmadığını belirtirken23 polis hakkında da ancak kısmi soruşturma izniverdi. Valilik, saldırı sırasında burnu kırılan MiraçEkrem Efe’nin burnunun nasıl kırıldığını türlü ayakoyunlarıyla örtbas etmeye çalıştı. Raporda, “Efe’yigözaltına alan iki polisin isimlerinin istendiği ancakİstanbul Emniyeti’nin yüzünde maske olan polislerinisimlerini tespit edemediğini bildirdiği, buna karşılık,iki polisten birinin biber gazı sıkılması için ‘Zet’olarak tabir edilen silahı taşıdığının görüldüğü, kaskya da sicil numarasının ise gözükmediği” belirtildi.

Raporda, uygulanan polis terörü ise ‘polis gazbombasını sakinleştirici niyetine kullandı’ifadeleriyle gerekçelendirildi.

DTCF’de ÖGB saldırısı22 Mayıs akşamı evinin önünde faşistler

tarafından saldırıya uğrayan Haydar İlkay Çelik’ledayanışma amacıyla 26 Mayıs günü gerçekleştirileneyleme ÖGB saldırdı.

DTCF öğrencilerinin gerçekleştirdiği basınaçıklamasının ardından okula girmek isteyenöğrencilere ve Çelik Ailesi’ne ÖGB’ler izin vermedi.Dekan’ın Çelik Ailesi’ne randevu vermesine rağmenAntalya’ya gitmesi üzerine ÖGB aileyi içerialmazken, öğrenciler içeri girmekte ısrarcı oldular.Öğrenciler kapıda bulunan ÖGB barikatınayüklenerek içeri girmeye çalıştı. ÖGB ise bibergazıyla öğrencilere saldırdı. Saldırı sırasında ailedenbir kişi ve bir öğrenci fenalık geçirdi.

“Faşizme karşı omuz omuza!” ve “Baskılar biziyıldıramaz!” sloganları ile okula giren öğrencilerÖGB’nin elindeki biber gazını alarak okul içerisindeteşhir ettiler.

Bunun ardından dekan yardımcısıyla bir görüşmegerçekleştirildi.

Ekim Gençliği / DTCF

Öğrenci Semih iş cinayetikurbanı

Amasya Gazi İlköğretim Okulu 8. sınıf öğrencisiSemih Altıok önce okuluna ara verip kapı ve penceremontajcısının yanında çalışmaya başladı. Okulmasraflarını ödeyemediği için devamsızlık yaparakçalışmak zorunda kalan Semih, bir daireye kapıtakmak için işyeri çalışanlarıyla birlikte Suluovailçesine gitti. Pencerelere alüminyum doğramatakan montaj ustasına yardım eden Altıok, aşağıdanuzatılan alüminyum doğrama profillerini balkonaçekmeye başladı. Bu esnada profillerden birininbinanın yakınından geçen elektrik teline temasetmesi sonucu, profili uzatan 30 yaşındaki SonerKaraca ile Semih Altıok elektrik akımına kapılarakyaralandı.

Suluova Devlet Hastanesi’ne kaldırılan SemihAltınok burada yaşamını yitirdi.

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Sağlıkçılar çok sesçıkaracak

31 Mayıs günü Konya Selçuk ÜniversitesiAlaaddin Keykubat Kampüsü’nde faşistleryurtsever öğrencilere saldırdı. Fen EdebiyatFakültesi’nde okuyan Kürt öğrencilere dönüksaldırıda Kerim Alp isimli öğrenci kafasına aldığısatır darbesi ile ağır yaralandı.

Faşist güruh tarafından gerçekleştirilen saldırıyabir saati aşkın süre boyunca polislerden herhangi birmüdahalede bulunulmaması, faşist-polis işbirliğinibirkez daha gözler önüne serdi. Kürt öğrenci KeremAlp’ın kafasına aldığı satır darbesiyle

yaralanmasının ardından olay yerine gelen polisler,faşistler yerine yurtsever öğrencilere biber gazı vecoplarla saldırdılar. Polis müdahalesinin ardından 6kişi gözaltına alındı.

Yaralı arkadaşlarını ziyaret etmek için hastaneyegiden yurtsever öğrenciler burada da faşistsaldırganlarla karşılaştılar. Hastane çevresinisararak ırkçı-şoven sloganlarıyla Kürt halkınadönük kinlerini kusan faşist sürüsünün eyleminedeniyle 5 Kürt öğrenci binadan çıkış yapamadı.Ülkücüler saldırılarını daha sonra da sürdürdüler.

Konya Selçuk Üniversitesi’nde faşist saldırı

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet GörmezZeytinburnu Kazlıçeşme’de bulunan Erikli KültürDerneği’ni ve cemevini ziyaret etti. Alevilerecemevleri yapmaları için arsa tahsis edileceğini,cemevlerinin elektrik ve su paralarının devlettarafından ödeneceğini müjdeledi(!) Aleviliğin vecemevlerinin İslam dışı olarak gösterilmesinin doğruolmadığını belirtti.

Bununla birlikte ise devletin kırmızı çizgileriniçekmeyi ihmal etmedi. Alevilerin taleplerine ilişkiniki temel kırmızı çizgileri bulunduğunu ifade etti. Bukırmızı çizgilerden ilkinin cemevlerinin bir dininmabedi olarak görülmesi, diğerinin ise Aleviliğin vecemevlerinin İslam dışı gösterilmesi olduğunusavundu. Bu açıklamalar devletin Alevilere yönelikaldatıcı ve ikiyüzlüce tutumuna devam ettiğinin açıkkanıtlarıydı. Sermaye devleti her zaman Alevi inancınıtanımama çizgisini sürdürdü. Ortaya koyduğu kırmızıçizgilerle Alevileri baskı altında tutmak istedi.

Sermaye devleti hiçbir zaman Alevi gerçeğinikabul etmeye yanaşmadı. Alevileri Sünnileştirmepolitikasını benimsedi. Bundan dolayı Alevilerinyaşam alanlarına cami yapma tutumunu ısrarlasürdürdü. Camiye gitmeyen, ramazan orucu tutmayanAlevilere yönelik olarak toplumsal tecrit işkencesiniuyguladı.

Mehmet Görmez’in açıklamaları bu politikanınifadesinden başka bir şey değildir. Alevilere yönelikdevletin düşmanlığının açık göstergesidir. MehmetGörmez Alevilere tek inanç merkezi olarak camilerigörmelerini öneriyor. Alevilerin eşitlik ve özgürlüktaleplerini yok sayıyor, Alevilerin Diyanet’in sunduğuolanaklarla yetinmesini istiyor. Böylece Alevi inancınıve Alevileri Diyanet İşleri Başkanlığı içine alarakboğma yaklaşımına omuz veriyor.

Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklamaları Alevilereyönelik düşmanlığın ve düşünsel kıyım sürecinin yenibir örneğidir. Alevilere yönelik asimilasyonsaldırısının süreceğini göstermektedir. Diyanet İşleriBaşkanlığı, imam-hatip liseleri, Kuran kursları,ilahiyat fakülteleri bu saldırının temel unsurlarıdır.Medya da bu politikanın uygulanmasında çok önemlibir araçtır.

Ayrıca “Biz İslamın özüyüz” diyen kimi Aleviörgütleri de devlet Aleviciliği korosunun içinde yeralmaktadır. Bu gericilik ordusunun en etkili kurumuolan, yüzbine yakın misyoner ordusuna sahip Diyanetİşleri Başkanlığı Alevileri diyanetin kalın duvarlarıarasına alıp hapsetmek istemektedir.

Devlet yıllardır bu politikalarla Alevilerintaleplerini ve talepleri doğrultusunda yürüttüğümücadeleyi yok edemedi. Aleviler baskılara,işkencelere, katliamlara rağmen mücadele etmeye,hak ve özgürlüklerini haykırmaya devam ettiler. Aleviemekçilerinin mücadelesini bastıramayan devlet,havuç politikasına sarılmakta, açılım adı altında Aleviemekçilerin beklentilerini yükseltmeyihedeflemektedir. Bu gösterisinin son halkası Diyanetİşleri Başkanı’nın cemevine yaptığı ziyaret olmuştur.

Sermaye devletinin asıl derdi kendine uygun birAlevilik inşa etmektir. Bunu da Alevi emekçilerinidenetim altına almak için etkin bir şekildekullanmaktadır. Alevi dinamiğini, devrimin vedevrimci hareketin dayanağı olması tehlikesini

tümüyle bertaraf etmek için tüm gücüyleçabalamaktadır.

Elbette Aleviliğin ve Alevilerin denetim altınaalınması sorunu bugün ortaya çıkmamıştır. Bu sorunyakın zamana kadar inkar ve baskıyla çözülmeyeçalışılmıştır. Başta CHP olmak üzere düzen soluiçinde yer alan partiler Alevileri devlete bağlamapolitikasına büyük katkılarda bulunmuş, ancak bukatkılar kalıcı sonuçlar üretmemiştir.

Bugün Alevileri denetim altına alma ihtiyacıaciliyet kazanmıştır. AKP hükümeti, son birkaç yıldırsermaye düzeninin bu konudaki ihtiyacına yanıtvermeye çalışmaktadır. Dini istismar etme siyasetikonusunda rüştünü ispatlayan AKP, Alevi emekçileriniinançlarından soyundurarak istismar etme konusundada rüştünü ispat etmeye çalışmaktadır. MehmetGörmez’in yaptığı cemevi ziyareti ve açıklamaları daaynı temel yaklaşımın ürünüdür.

Düzenin ve düzen sözcülerinin ortak hedefi, Aleviemekçilerinin ilerici dinamiklerinin yok edilmesidir.

Bugüne kadar en küçük demokratik hakkı biletanımayan sermaye düzeni ve onun partilerininAlevilere özgürlük alanı açması mümkün değildir.Bugün var olduğu iddia edilen laiklik sözde laikliktir.Bu laiklik şimdiye kadar Alevilerin yaralarınamerhem olmamıştır. Aksine ihtiyaç duyduğu dinselfarklılıkları kaşıyarak gerici-faşist sürüleri Aleviler’inüzerine sürmüştür. Özcesi uzun bir tarihsel süreçboyunca Aleviler hep ezilmiştir.

Alevi emekçileri, inançlarının yok sayılmasınadayanan Sünnileştirme politikalarına karşı mücadelebayrağını yükseltmelidir. Düzenin inançlarınıtanımlama hevesini boşa çıkarmalı, asimilasyonpolitikalarına geçit vermemelidir.

Zorunlu din dersi öğretiminin son bulması, din vedevlet işlerinin birbirinden ayrılması, Diyanet İşleriBaşkanlığı’nın dağıtılması, mezhepsel ayrıcalıklarınkaldırılması, gericilik yuvası tarikat ve cemaatlerindağıtılması taleplerinin önündeki en temel engel, tümbu sorunların kaynağı olan burjuva sınıf iktidarı veonun devletidir. Alevi emekçiler haklı ve meşru olanbu taleplerin kazanılması için mücadele bayrağınıyükseltmelidirler. Ancak kararlı, militan ve devrimcisınıf mücadelesi ile sonuç alınacağı unutulmamalıdır.

Alevi hareketi28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

AKP’den Alevilere seçim oyunu...

Asimilasyon politikalarına geçit verilmemeli!

PSAKD Sivas'ayürüyor

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD),kamulaştırılarak Çocuk Kütüphanesi ve Bilim KültürMerkezi'ne dönüştürülen Madımak Oteli'nin müzeolması talebiyle Sivas'a yürüyüş başlatıyor.

26 Mayıs günü Ankara'da MülkiyelilerBirliği'nde basın açıklaması gerçekleştiren PSAKD,eylem programını duyurdu. 2 Temmuz 1993'tekatliamın yaşandığı Madımak Oteli'nin, kütüphaneve kültür merkezi olarak hizmet vermek üzere 9Haziran'da yapılması beklenen açılışın seçim sürecigerekçe gösterilerek ertelenmesine tepki gösterenPSAKD Genel Başkanı Hüseyin Güzelgül, “MadımakUtanç Müzesi Olacak” talebine, devletiyönetenlerden, Sivas yerelinden, medyadan, farklıgerekçelerle karşı çıkıldığı ve Madımak'ın müzeolması girişimlerinin sonuçsuz bırakıldığı ifadeedildi.

2 Temmuz 1993'te Sivas Madımak Oteli’ndeyaşanan katliamın hatırlatıldığı açıklamada şuifadelere yer verildi:

“Eğer bu konuda sorumlular samimi iseler,katliam yapılan yer Utanç Müzesi düzenlemesineçevrilirken, tasarım konusunda MadımakKatliamı’nda yaşamını kaybeden ailelerin vePSAKD’nin de görüşünü alarak yaparlar.

PSAKD olarak, Madımak’ın Utanç Müzesiolması konusundaki kararlılığımız ve mücadelemizartarak devam edecektir”

PSAKD'nin dört koldan başlatacağı ve Sivas'tasona erecek olan yürüyüşün programı ise şöyle:

4-5 Haziran'da dört koldan (İstanbul, Samsun,Gaziantep ve İzmir) Sivas’a yürüyüş başlatılacak.

6 Haziran’da Ankara'da Kültür Bakanlığı önündebasın açıklaması gerçekleştirilecek.

7-8 Haziran'da Sivas şehitlerinin aileleri, AleviBektaşi Federasyonu (ABF) ve PSAKD MadımakOteli’nin önünde basın açıklaması yapacak.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011 Güncel

Onur’a hakarete dava

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk SağlığıAna Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. OnurHamzaoğlu’nun Kocaeli Büyükşehir BelediyeBaşkanı İbrahim Karaosmanoğlu hakkında açtığıdavanın ilk duruşması 31 Mayıs günü görüldü.Hamzaoğlu, Dilovası ve Kandıra halkınınzehirlendiğini belirten araştırmasını açıklamasınınardından kendisine “şarlatan’’ diyen Karaosmanoğluhakkında hakaret davası açmıştı.

Destek eylemi

Kocaeli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülenduruşma öncesinde Hamzaoğlu’na destek için emekve meslek örgütlerinin katılımıyla bir basınaçıklaması gerçekleştirildi. Eylemde SES GenelBaşkanı Çetin Erdolu, TTB Başkanı Eriş Bilaloğlu,ÇMO Başkanı Murat Taşdemir ve Dokuz EylülÜniversitesi Öğretim Üyesi Cem Terzi de yer aldı.

“Onurumuzu savunuyoruz” pankartının açıldığıeylemde basın açıklamasını gerçekleştiren Bilaloğlu,“Onur bizi savundu” diyerek Hamzaoğlu’nun buülkede yaşayanların sağlığını ve bu ülkeningeleceğini savunan işler yaptığını belirtti.

Sanığın cezalandırılması talebi

Hamzaoğlu’nun avukatlarından Haydar KoncaHamzaoğlu’nun Dilovası’nda annelerin ilk sütü vebebeklerin ilk dışkılarında bazı ağır metaller ile eserelementlerin bulunduğuna ilişkin bilimsel çalışmasınıaçıklamasının ardından Karaosmanoğlu’nunHamzaoğlu hakkında bir toplantıda “Onun buyaptığına ise şarlatanlık denir, şov yapmak denir’’şeklinde konuştuğunu belirtti. Basın yolu kullanılarakmüvekkiline hakaret edildiğini belirten Konca şunlarısöyledi: “Söz konusu beyanlar müvekkiliminkişiliğine, manevi bütünlüğüne bilimsel kariyerine veunvanına yönelik ağır saldırılardır. Bu nedenlesanığın cezalandırılmasını talep ediyoruz’’

Duruşma 15 Eylül’e ertelendi

Haberi yapan muhabirlerin tanık olarakdinlenmesinin ardından mahkeme başkanı sanığınsavunmasının alınması, diğer tanık EjderHatipoğlu’nun dinlenilmesi ve Karaosmanoğlu’nun

konuşmasının yer aldığı Kocaeli gazetesinin 19 ve 22Ocak tarihlerindeki nüshalarının mahkemeyegönderilmesi istemiyle duruşmayı 15 Eylül tarihineerteledi.

Dilovası’nda destek eylemiEmek ve meslek örgütleri 28 Mayıs günü

gerçekleştirdikleri eylemle Onur Hamzaoğlu’na sahipçıktı.

Eğitim Sen İzmir 3, Ankara 5, İstanbul 6 NoluÜniversite Şubeleri ile Kocaeli Tabip Odası, EğitimSen Kocaeli Şubesi, SES Kocaeli Şubesi veTMMOB Kocaeli İKK’nın çağrısıyla 28 MayısCumartesi günü yapılan eylem için biraraya gelenyaklaşık 200 kişi Dilovası girişinde toplandı.

Eyleme TMMOB Makine Mühendisleri OdasıGebze Temsilciliği, Eğitim Sen, Emekli-Sen, BirleşikMetal-İş Sendikası, Nakliyat-İş Sendikası GebzeŞubeleri ile BDSP, ESP, UİD-DER, ÖDP, EMEP dedestek verdi.

Kitle, Hamzaoğlu’nun fotoğrafının bulunduğu“Onurumuzu savunuyoruz” pankartı arkasındaDilovası Belediyesi binasına doğru yürüyüşe geçti.

Belediye önüne gelindiğinde, “OnurumuzuSavunuyoruz Destekçileri” adına Dokuz EylülÜniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.Cem Terzi tarafından konuya ilişkin bir basınaçıklaması gerçekleştirildi.

“Halkın sağlığı ile oynayanlaryargılansın!”

Hamzaoğlu’nun insan, hekim ve akademisyenolarak topluma karşı temel görevini yerine getirdiği,Kocaeli bölgesinde yaşayan ciddi çevre ve sağlıksorunları ile uğraştığı ve bu çalışmalarınınsonuçlarını basın aracılığı ile kamuoyuna sunduğuiçin hakkında soruşturma ve yargılama başlatıldığınıhatırlatan Terzi şunları söyledi: “Dilovası gerçeği veOnur Hamzaoğlu’na yapılan baskılar bize bir kezdaha gösteriyor ki, üniversitede kar ideolojisi iletoplumsal yarar ideolojisi çarpışıyor. Üniversitedesermaye egemenliğine uygun yaratıcılık ile özgürlükve eşitlik ideali çarpışıyor”

“Saldırı toplumun tüm kesimlerine”

Terzi’nin ardından, Eğitim Sen Kocaeli ŞubeBaşkanı Veysel Kaplan, KESK Genel Başkanı

Döndü Taka Çınar ve TTB Merkez Konseyi üyesiDr. Osman Öztürk de birer konuşma yaptılar.Konuşmalarda Onur Hamzaoğlu’na yapılansaldırının bilimsel bilgi üretmeye çalışan, toplumakarşı sorumluluk duyan, sermaye için değil toplumiçin üniversite diyen, özgür bilimsel, demokratiküniversite mücadelesi veren toplumun tümkesimlerine yapılan bir saldırı olduğunun altı çizildi.“Soruşturulması, cezalandırılması gerekenler halk veçevre sağlığı için çalışma yürüten onurlu biliminsanları değil, daha fazla kar hırsıyla çevreyikatleden, halkın sağlığı ile oynayanlardır” denildi.

Kızıl Bayrak / Gebze

“Onurumuzu savunuyoruz”

TMMOB2. Kadın Kurultayıİstanbul Yerel Kurultayıgerçekleştirildi

TMMOB Kadın Mühendis, Mimar, ŞehirPlancıları İstanbul Yerel Kurultayı 29 Mayıs günüİSMMO Kurtuluş binası toplantı salonundagerçekleştirildi.

Kurultaya mühendis, mimar, şehir plancı(MMŞP) ve öğrencilerden oluşan toplam 91 kadınkatıldı. Açılış konuşmaları ve divanın seçilmesininardından kurultay programı başladı. Kurultayhazırlıkları kapsamında oluşturulan “Kadın emeği”,“Kadına yönelik şiddet”, “Toplumsal cinsiyet rolleri”ve “Örgütlenme” başlıklı çalışma gruplarınınsunumları ile devam eden kurultayda verilen aranınardından önergelerin görüşülmesine geçildi. Divanasunulan önergelerin birçoğu oy birliği ile kabuledildi.

Önergelere dair yapılan tartışma ve oylamalarınardından, kurultay başlangıcında oluşturulankomisyonunun, sonuç bildirgesini hazırlaması içinkısa bir ara verildi. Ardından sonuç bildirgesikatılımcıların onayına sunuldu. Bildirgenin oy birliğiile onaylanmasıyla kurultay sona erdi.

Bir önceki hafta gerçekleştirilen, ÜcretliMühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlikİstanbul Yerel Kurultayı düşünüldüğünde, yapılantartışmalar ve alınan kararlar açısından oldukçabaşarılı geçen kurultay, öncesinde gerçekleştirilmişolan hazırlık çalışmalarının ne derece önemliolduğunu da göstermiş oldu.

Toplumcu Eksen / İstanbul

29 Mayıs 2011 / ISMMO

İstanbulCumartesi Anneleri eylemlerinin 322. haftasında yine

Galatarasay Meydanı’ndaydılar. Mücadelelerinde 16 yılıgeride bırakan Cumartesi Anneleri baskılara rağmenmücadelelerinden vazgeçmediler.

Eylemde İstanbul Milletvekili Adayı Sabahat Tuncel,oyuncu Nur Sürer de yer aldı.

“Failler belli kayıplar nerede” pankartının açıldığıeylemde kayıp yakınları her hafta olduğu gibi kırmızıkaranfiller ve kayıplarının fotoğraflarını taşıdılar.

Oturma eyleminde ilk sözü Hasan Ocak’ın kardeşiMaside Ocak aldı. Mücadelelerinin 16 yıldır sürdüğünedikkat çeken Ocak, 10 kuşak geçse de mücadelelerinindevam edeceğini dile getirdi.

Eylemin devamında 1996 yılında gözaltındakaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız sözü aldı.Yıldız, kendi eliyle oğlunu karakola teslim ettiğinisöyleyerek “Ben hiçbir şey istemiyorum. Verdiğimi geriistiyorum. Tek oğlumu verdim. Bir insanın evladına neolduğunu, mezarını bilememesinin ne olduğunu biliyormusunuz?” dedi. Artık devlete seslenmektenvazgeçtiklerini ifade ederek vicdan sahiplerineseslendiklerini söyledi. “Bu düzene karşı birlikte hareketedelim” dedi.

Ardından Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoçsöz alarak adelet varsa kayıpların sorumlularınınyargılanmasını istedi.

16 yıllık mücadele anlatıldı

Basın açıklamasını İHD İstanbul Şubesi KayıplarKomisyonu adına Nimet Tanrıkulu gerçekleştirdi.Açıklamada 16 yıllık mücadele anlatıldı.

Tanrıkulu, Cumartesi Anneleri’nin karşı karşıya kaldığıbaskılara dikkat çekti.

16 yıllık mücadele sonucunda devlet katındatanındıklarını sözlerine ekledi.

Kayıplarını aramayı sürdüreceklerKayıplar haftasının son günü olan 31 Mayıs’ta İHD

İstanbul Şubesi, “Beni Bul Anne” başlığı altında bir eylemgerçekleştirdi. Taksim’de toplanan kayıp yakınları “Siziaramaktan asla vazgeçmeyeceğiz” pankartı arkasındaGalatasaray Lisesi’ne yürüdü. Lisenin önünde kayıplarınınfotoğrafları, karanfillerle ve mumlarla donatıldı. Yere“Beni bul anne” yazılırken eylemde de Ahmet Kaya’nın“Beni bul anne” şarkısı dinletildi.

Birçok kayıp yakınının konuşma yaptığı eylemdesermaye devletinin ikiyüzlülüğü teşhir edildi.Mücadeleden vazgeçilmeyeceği vurgusu konuşmalarahakimdi. Sermaye devletinin kirli politikaları dakonuşmalarda hedef seçildi.

Kayıp yakınları anlattı...

Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız’ın oğlununfotoğrafına sarılarak ağlaması ise duygulu anlarınyaşanmasına neden oldu. “Siz benim oğlumu aldınız”diyerek tepkisi gösterdi.

Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç, 16 yıldırGalatasaray Meydanı’nda oturduklarını söyleyerek“Analarımız yerlerde sürüklendi, coplandık, bu alan bizeyasaklandı. Ancak yılmadık, ısrarla arıyoruzkayıplarımızı” dedi.

Katliamın devlet eliyle yapıldığını her defasındasöylediklerini belirten Karakoç, Başbakan Erdoğan’ın ileridemokrasi söylemlerini eleştirdi. “Başbakan ileridemokrasi diyor, ileri demokrasi 5 bin kayıptan bahsetmekmidir? İleri demokraside faili meçhuller olabilir mi?”

dedi. Özgür Gündem Gazetesi muhabiri Ferhat Tepe’nin

annesi Zübeyde Tepe “Benim oğlum gerçekleri, failimeçhulleri yazdığı için öldürüldü. Biz çocuklarımızınkatillerini istiyoruz” dedi.

Tolga Baykal Ceylan’ın annesi Kadriye Ceylanşunları söyledi: “Kaybedilen yakınlarımızın bulunmasıiçin Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulsun,kayıplarımız verilsin, failler yargılansın dedik. Hükümettalebimizi kabul etmedi ama bir komisyon kurdu. Gördükki bu vicdanı hür olmayan bir komisyon. Gözaltında kaydıyok diyen Zafer Üskül adeta bizimle dalga geçiyor.Gözaltındaki kayıpların hangisinin kaydı var?”

Ceylan tek bir kayıp kalmayıncaya kadar aramayadevam edeceklerini söyledi.

Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl bumücadeleye sahip çıkma çağrısı yaptı.

İsmail Bahçeci’nin kardeşi Umut Bahçeci “Bütünkayıplarımızın suçluları yaşıyor. Sorumlular yargı önüneçıkarılsın” dedi.

Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak “Bu meydandan,bu sokaktan geçen insanların gördüğü gibi bir taş duvarolmadı bu meydan bizim için. Kayıplarımız bulununcayakadar bu meydan bizi ağırlamaya devam edecek. Siz tanıkolmaya devam edeceksiniz” dedi.

“Kaybedenler yargılanıncaya kadar...”

İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adınaaçıklama yapan İkbal Eren kayıpların akıbetinden sorumluolanları adalet önüne çıkarmak için bütün yollarıdenedikleri belirtti. “Sesimizi bütün dünya duydu, amayönetenler duymazlıktan, görmezlikten geldiler” dedi.Kaybedenler yargılanıncaya kadar mücadelenin devamedeceğini belirtti.

İzmirKayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftasıı

kapsamında İHD 28 Mayıs günü, İzmir’de bir basınaçıklaması yaptı. Eski Sümerbank önünde yapılaneylemde “Kayıplar belli failler nerede? İHD İzmir şubesi”yazılı pankartı açıldı. Mayıs 1994’te Lice ilçesi YayımlıKöyü’nde kaybedilen 14 yaşındaki Metin Budak ve dedesi61 yaşındaki Bahri Budak anlatıldı. Dede torununkemikleri 11 yıl aradan sonra Yayımlı Köyü’nde tarladabulunduğu belirtilerek kemiklerin yanında MKE damgalıboş kovanların da bulunduğu söylendi. “Kayıplar bulundu,failler de belli! Ne var ki bu konuda soruşturma bileaçılmadı” denildi.

Metin ve Bahri Budak’ın başına gelenlerin sıkçayaşandığı ama hesap sorulmadığı vurgulandı.

Güncel30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/21 * 3 Haziran 2011

Kayıplar mücadelesinde 16 yıl...

“Madımak’ta PKKizi” yalanı

12 Haziran genel seçimlere giden süreçtedüzen cephesinin Kürt hareketini hedef alansaldırılarının ardı arkası kesilmiyor. Kapsamlıtasfiye operasyonunu başta sermayehükümeti AKP’nin ‘yandaş medyası’ olmaküzere, düzen medyasının elbirliğiyle devreyesoktuğu PKK’ye dönük yalan, iftira vekaralamalar tamamlıyor.

Düzen medyasının söz konusu uğursuzçabasına son örnek, yandaş medyanın önemliköşe taşı Sabah gazetesinden geldi. Sabah’ın‘Madımak’ta 4 PKK’lı’ başlıklı “flaş” haberinegöre Sivas Katilamı’nda PKK izi bulunuyormuş!

Yalan ve çarpıtmada sınır yok!

Gazetede Ertuğrul Erbaş imzası ileyayınlaran haberde, Özel Yetkili ErzurumCumhuriyet Ba

şsavcılığı’nın katliamın faillerine ilişkinönemli bir ipucuna ulaştığı, bu çerçevede2009 yılında Sivas Emniyet Müdürlüğü’nebaşvuran bir gizli tanığın ifadeleri üzerineyeniden görülen Sivas Katliamı davasında PKKizine rastlandığı söyleniyor. Birçok burjuvabasın kuruluşunca da hızla sahiplenilenhabere göre, yine yargı organlarına başvuran“duyarlı” bir ‘gizli tanık’ bildiklerini anlatıyorve olayların ardındaki sis perdesi ortadankalkıyor! Ancak haberde ‘gizli’ olduğubelirtilen tanığın ifadeleri yer almıyor.

Burjuva düzenin pespayeliği

Sermaye devletinin hasıraltı etmekte vekendi yönlendirdiği katilleri aklamakta zorlukçektiği Sivas Katilamı’nda PKK bağlantısıolduğunu öne süren Sabah Gazetesi, burjuvadüzen gerçeğinin birçok noktasını gözlerönüne seriyor. Öyle ki bu hamle, AKP’ninseçim öncesi daha da belirginleştirdiği“katliamların üzerine gitme” ikiyüzlülüğünegüç kazandırma ve dinci partinin oypotansiyelini arttırma niyeti taşıyor. Diğeryandan ise, başta Alevi emekçiler olmaküzere, seçimler ekseninde Kürt hareketineverilen desteği kırmak hedefinin önemliayaklarından birini oluşturuyor.

Hepsinden öte ise, dinci parti AKP’nin vetüm kurumlarıyla burjuva düzeninpespayeliğini bir kez daha gözler önüneseriyor.

Zonguldak Kandilli’de faaliyet gösteren Satka adlıtekstil fabrikasında “üretim bitti” denilerek kapı önünekonulan işçiler, haklarını almak için eylem yaptılar.

Fabrika önünde toplanan işçiler patronun “üretimbitti” gerekçesiyle fabrikayı bir haftalığına kapatacağınısöylediğini, ancak daha sonra Sosyal GüvenlikKurumu’na gittiklerinde aldatıldıklarını anladıklarınısöylediler.

8 sene boyunca 300-400 TL karşılığında 12-13 saatçalışarak Satka patronunun karına kar katan işçiler,sigortalarının da eksik yatırıldığını ifade ettiler.

Sloganlarla tepkilerini ortaya koyan işçiler, patronunmakineleri kaçırma girişimini de engelledikleri bilgisiniverdiler.

Zeynel Sarar adlı devrimci sokak ortasında zorlagözaltına alınarak tutuklandı. Gözaltında vecezaevinde militanca bir tutum sergileyen Sarar MetrisCezaevi'nde tek kişilik bir hücreye kapatıldı.

Proleterce Devrimci Duruş dergisi tarafındanyapılan açıklamaya göre, derginin okuru olan ZeynelSarar, 28 Mayıs günü Beylikdüzü'nde gözaltına alındı.Daha önce yargılandığı TİKB davasından 30 yılhüküm alan ve cezası Yargıtay tarafından onananSarar, gözaltıya karşı direndiği için polis tarafındansokak ortasında işkenceye uğradı. Polis işkencesine“Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “İnsanlık onuruişkenceyi yenecek” sloganlarını haykırarak yanıt verenSarar, götürüldüğü karakolda da direnişini sürdürdü.Muayene olmak için götürüldüğü hastanede polisler

dışarıya çıkmadığı için muayene olmayı reddetti. Aynı gün Beşiktaş'taki adliyeye getirilen Sarar

tutuklanarak Metris Cezaevi'ne götürüldü. İşkenceburada da sürdü. Soyarak aramayı ve ayakkabıçıkartmayı reddettiği için gardiyanların vejandarmanın saldırısına uğradı ve hücreye kapatıldı.Ailesiyle hala görüşmesine izin verilmeyen Sarar'ınvücudunda işkence izleri 31 Mayıs günü kendisiniziyaret eden avukatı Murat Çelik tarafından da tespitedildi.

19 Aralık katliamından sonra bulunduğucezaevinde ölüm orucu direnişine katılan Sarar, dahasonra tahliye edilmişti. Tahliye edildikten sonra damücadelesini sürdürdüğü sırada da defalarca gözaltınaalınmış ve işkencelerden geçirilmişti.

CMYK

Şırnak’ta iş cinayetiŞırnak’ta bir kömür ocağında meydana

gelen göçükte bir işçi öldü, üç işçi deyaralandı.

Özel bir firmaya ait kömür ocağındayaşanan göçüğün altında kalan işçilerdenAbbas Güler (42) iş cinayetinde yaşamınıyitirirken, Seyfettin ve Metin Güler ileMehmet Akyirk ise yaralandı.

Bursa’da iş cinayetiBursa’nın Kestel ilçesinde bulunan gazlı

içecek fabrikasında yaşanan iş cinayetisonucunda 1 kişi öldü 8 kişi de yaralandı.

Barakfakih Sanayi Bölgesi’nde bulunangazlı içecek fabrikasında 31 Mayıs Salıgünü yaşanan patlama, buhar kazanının “ilkçalıştırma işlemi” sırasında meydana geldi.

Patlamada kazanın ilk çalıştırmasistemini kuran firma personeli makinemühendisi Kemal Gökçe yaşamını yitirdi.

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Kaza değilcinayet!

Zonguldak’ta işçi eylemi

İşkenceden geçirip tutukladılar

DİSK, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün1-17 Haziran 2011 tarihlerinde İsviçre’ninCenevre kentinde toplanacak olan 100.Konferansı’na dikkat çekerek, Türkiye’ninbu yıl da sendikal haklar alanında en kötüülkeler arasındaki yerini koruduğunubelirtti. Türkiye’nin “UluslararasıStandartların Uygulanması Komitesi”ndetartışılması muhtemel 44 ülkelik listeyegirdiği söyleyerek, 87 No’lu “SendikaÖzgürlüğü ve Sendikalaşma HakkınınKorunması Sözleşmesi”ni ihlal ettiğinedikkat çekti.

DİSK’in açıklamasında her şeyden öncehükümetin, yasaların ILO Sözleşmelerineuygun olmadığına dair ITUC tarafındanyöneltilen eleştirilere Mart 2010 tarihli biryasa taslağını öne sürerek yanıtlamayaçalıştığı belirtildi.

Türkiye’de işçilerin yalnızca yüzde5’inin toplu sözleşme hakkındanfaydalandığı dile getirilirken, iş gücününyaklaşık yarısının kayıt dışı çalışmasının vetoplumun yüzde 25’inin açlık sınırı altındayaşamasının başlıca sebebinin sendikalözgürlüklerin kısıtlanması olduğu ifadeedildi.

Türkiye kara listede