32

Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2012-34/24 Ağustos

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 12-34
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi, Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbul

Tlf. No: (0212) 621 74 52e-mail: [email protected]

Web: http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

İşçi sınıfı ve emekçilere yönelik kapsamlı saldırılarıngündemde olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bununkarşısında sendikal bürokrasi cephesinden yansıyanlar,yeni bir ihanet süreci işletildiğinin izlerini taşıyor. Tümbu gelişmeler bir arada ele alındığında sınıfa dönükdevrimci müdahalenin yakıcılığı ve sendikal bürokrasiyekarşı mücadelenin önemi her geçen gün daha da artıyor.Bu mücadele her tür ve düzeydeki bürokratik sendikalanlayış ve pratiği kapsamak durumundadır.

Bu bilinçle hareket eden sınıf devrimcilerininyürüttüğü siyasal sınıf faaliyetine ve deneyimlerinegazetemizin bu sayısında geniş bir yer ayırmışbulunuyoruz. Bu çerçevede, Trakya BDSP’nin çağrısıylageçtiğimiz günlerde Çorlu’da gerçekleştirilen işçitoplantısının sonuçlarını ve Deri-İş eski Çorlu temsilcisiAli Bayram’la yapılan röportajı okurlarımıza sunuyoruz.Deri-İş bünyesinde yaşanan sorunlara açıklık getirmesi vedeneyim sunması bakımından yapılan bu değerlendirmeve röportajın işlevsel olduğunu düşünüyoruz.

***

Sınıf cephesinden yansıyan bir başka olgu isehalihazırda devam eden lokal işçi direnişleridir. Bugünİstanbul, İzmir gibi kentlerde azımsanamayacak sayıdaişçi direnişi gündemdedir ve her geçen gün bu direnişlerebir yenisi eklenmektedir. Gelinen aşamada çeşitlimevzilere dağılmış tekil direnişlerin birleşik bir mücadelehattına kavuşturulması sınıf devrimcilerinin önünde duranbir başka sorumluluk alanına işaret etmektedir.

***

Kürt hareketinin Şemdinli çıkışı ve sonrasındayaşanan gelişmeler siyasal gündemdeki ağırlığınıkorumaya devam ediyor. Kürt halkının direnişi ve iradesikarşısında bozguna uğrayan Türk sermaye devleti gemiazıya almış, her türlü kirli savaş uygulamasını devreyesokmuştu. Gelinen yerde Antep’te patlatılan bombanınardından Kürt halkına yönelik ırkçı-şoven saldırganlıkçok daha boyutlandırılmış durumda. Türk sermayedevleti, bu provokatif saldırı üzerinden bir taraftan Kürt

düşmanlığı çizgisinde kara propaganda yürütüyor, faşistçeteleri kışkırtarak sokağa salıyor, BDP binalarınıyağmalatıyor, öte taraftan saldırıyı Baas rejimiyleilişkilendirerek Suriye’ye yönelik emperyalistmüdahaleye meşruluk zemini yaratmaya çalışıyor.

2012 1 Eylülü’ne tam da bu siyasal atmosferüzerinden giriyoruz. Bir yanda sınıfa dönük kapsamlıyıkım saldırıları öte yanda emperyalist savaş vesaldırganlık... Kürt halkına dayatılan imha-inkarpolitikaları... Sınıf devrimcileri olarak 1 Eylül’e yönelikhazırlıklarımızı bu gündemler üzerinden ele almalı,“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” ekseninde sınıf veemekçi kitleleri mücadeleye seferber etmek içinçabalarımızı yoğunlaştırmalıyız.

Sosyalizm İçin

Kitapçılarda...Kitapçılarda...

Kürt halkına yönelik kirli savaş

tırmandırılıyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Savaş tanrılarının barışını istemiyoruz! . 4

BDSP’den Antep açıklaması . . . . . . . . . 5

Sendikal ihaneti pançalama görevi... . . . 6

Devlet terörüne geçit vermeyelim!. . . . . 7

Blokaj eylemine özel güvenlik terörü . . 8

Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun ile

konuştuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Micha, Türk Metal ihanetiyle son... . . . 10

Metal İşçileri Birliği’nden açıklama. . . 11

Deri-İş Sendikası ve DDSB’nin Trexta

örgütlenmesindeki... . . . . . . . . . . . . 12-13

Ali Bayram ile Trexta ve yaşanan süreç

üzerine. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14-15

Barış sorunu - V. I. Lenin.. . . . . . . 16-17

1 Eylül Dünya Barış Günü!... . . . . . 18-19

Grev katliamının arkasında sömürü

cehennemi var!.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

Güney Afrika polisi katletti!. . . . . . . . . 21

“Barometre fırtınayı gösteriyor!”.. . 22-23

İşçiler hakları için eylemde!. . . . . . . . . 24

Havayolu çalışanlarının grev sınavı.. . . 25

İşçilerden dinliyoruz: 16 ton.. . . . . . 26-27

4+4+4 gerici eğitim sistemi.. . . . . . . . . 28

Hacıbektaş şenliklerinin

gösterdikleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29-30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Antep’teki bombalı saldırı, Kürt hareketinin net birşekilde mahkum etmesine karşın PKK’ye maledilmeye çalışılıyor. Hükümetiyle, muhalefetiyle,“sivil toplum” kurumlarıyla, özellikle de satılıkmedyasıyla tüm düzen cephesi bu amaç etrafında tambir ittifak oluşturdular. İlk andan başlayarak linçsürülerinin tasmaları salındı. Kürt halkına yönelikşoven histeri dalgası ve linç kampanyaları bir kez dahaçığırından çıktı. Din tacirlerinin komuta ettiği sermayecephesi, doğrudan sorumluluğunu taşıdığı Antep’tekikanlı saldırıyı dahi, halklar arası düşmanlığıkörüklemenin malzemesi haline getirmeye uğraşıyor.Timsah gözyaşları eşliğindeki bu utanç verici uğraş,bir yandan Kürt hareketinin son aylardaki moralgücünü darbelemeyi, bir yandan da iktidarın Suriye’yeyönelik saldırgan politikalarına toplumsal desteğibüyütmeyi hedefliyor.

Hükümet sözcülerinin, burjuva medyanın “tümoklar PKK’yi gösteriyor” demesi, halihazırda tümüylemesnetsiz bir iddiadır. Fakat daha da önemlisi buiddiaların hiçbir anlamı yoktur. Zira nereden bakılırsabakılsın bu karanlık provokasyon, yalnızca sermayedevletinin tırmandırdığı kirli savaş politikalarınahizmet etmektedir.

Bununla birlikte devletin Antep’teki gibi lanetlenenbir saldırının sorumlusu olarak neden kolayca Kürthareketini boy hedefine çevirebildiği de ayrıcasorgulanmayı hak etmektedir. Keza ’90’ların başınakadar Türk sermaye devletine vurulan ağır darbelerekarşın terör demagojisinin neden kolayca primyapmayıp da ’90’ların ortalarından başlayarakyapabildiği de sorgulanabilmelidir. Aynı şekilde ilkserhildanlar dönemindeki sempatinin yerini gidereknasıl kolayca körüklenebilen şoven histeri dalgalarınabırakabildiği üzerine de düşünülmelidir. Bugün kirlisavaş medyasının sadece geçmişi manşete taşıyarak,Antep saldırısından Kürt halkına yönelik şovenizmzehri üretme başarısı başka türlü tam anlaşılamaz.

İçerde ve dışarda kirli savaş vesaldırganlığın sonuçları...

Öte yandan saldırının Kürt hareketi üzerindenSuriye ile ilişkilendirilmesi, Türk burjuvazisininizlediği kirli siyasetin bir başka yansımasıdır. İçerde“açılım”, dışarda “komşularla sıfır sorun”söyleminden, içeride ve dışarıda savaş ve saldırganlıkçizgisine savrulan dinci-gerici iktidar, son aylarda butür bayağılıklardan ciddi ciddi medet umuyor. Dışpolitikada batağa saplandığını bizzat akıl hocalarıitiraf etmektedirler. “Bölgesel aktör olma” (bir başkadeyişle ABD hegemonyasının bölgedeki temeltetikçisi olma) hevesi ve Kürt sorunu üzerindenyaşadığı korkular, dinci-gerici iktidarı Suudi Arabistanve Katar gibi kokuşmuş rejimlerle kol kola savaştaşeronluğuna sürükledi. Düne kadar ABDemperyalizmi ve İsrail siyonizmi ile başlıca çelişkikaynağı olan İran politikası iflas etmiş durumda. ABDemperyalizmiyle “benzersiz işbirliği”ne rağmen,Suriye’ye yönelik kirli savaştan umduğu kısa dönemlizafer hayalleri suya düştü. Dahası bu sürecin biraşamasından itibaren, Kürt hareketi ve bölgedeki tüm

Kürt halkına moral veren bir Güney-Batı Kürdistangerçeğine çarptı.

Bu aynı dönemde içerde de paralel bir süreçyaşanıyor. Özellikle son bir ayda Kürt hareketimerkezli yaşanan gelişmeler, dinci-gerici iktidarınözgüvenine ve şişirdiği istikrar balonuna ağır darbelervurdu. 2011 Haziran seçimlerine kadar gizlimüzakereler, açılım söylemleri vs. yollarla Kürthareketini aldatma-oyalama taktiği işe yaramış, Kürthalkında yanılsamalar yaratılabilmişti. Seçimbaşarısının hemen ardından başlayarak “devletin tümimkanlarını kullanarak terör örgütünü yok edene kadarmücadele” çığırtkanlığı yeniden ön plana çıktı. Ogünlerden itibaren yasal Kürt siyasetçilerine yöneliksürek avı tırmanışa geçti. Şimdiye dek çocuğuylayaşlısıyla 10 bine yakın Kürt, KCK davası kapsamındatutuklanıp hapse kapatıldı. Yine seçim sürecininhemen ardından avukat-aile görüşleri engellenerekAbdullah Öcalan’a katı bir tecrit uygulanageldi. Kirlisavaşın bu denli yoğunlaştırılmasına karşı PKK’ninyanıtı doğal olarak silahlı eylemleri arttırmak oldu.

Sermaye cephesinin şiddetli histeri nöbeti...

Son bir aydaki gelişmeleri, bu sürecin enyoğunlaşmış aşaması sayabiliriz. PKK’nin 15Ağustos’un öngünlerine denk gelecek şekildebaşlattığı ve günlerce sürdürdüğü “Şemdinli harekâtı”başta AKP olmak üzere sermaye cephesinin acizliğineyeni bir halka ekledi. Şemdinli gerçeği gündemdekiyerini koruyorken CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ünDersim’de alıkonulması, fakat özellikle ardındanyaptığı açıklamalar düzen cephesinde yeni sarsıntılarayol açtı. Henüz bunun sersemliğinden kurtulamayanegemenler, 17 Ağustos’ta HDK heyetinin gerillakontrolüyle karşılaşması üzerinden yansıyangörüntülerin hazımsızlığıyla yüz yüze kaldılar. “İkinciHabur” vakası olarak lanse edilen bu olay, HüseyinAygün’ün ilk açıklamaları vesilesiyle başlatılan linçkampanyasının yönünü doğrudan yasal Kürt siyasetineçevirdi.

Kirli savaşın tüm içişleri bakanlarının toplumdayarattığı mide bulantısını başarıyla devam ettiren sonİçişleri Bakanı’nın Hakkari hezimetine rağmen,sermaye devleti hala şoven histeriyle Kürt halkınısindirebileceğini umuyor. CHP gibi temel bir düzenpartisine mensup Hüseyin Aygün’ün kısmen

çarketmesi, histeri nöbeti geçiren sermaye cephesinimuhtemeldir ki temelsiz yanılsamalara itmiştir. 30 yılıaşkındır Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşdeneyimi orta yerde duruyorken, Kürt hareketinin kancan bedeli kopardığı yasal siyaset alanını şovenhisteriyle daraltma çabasının başka hiçbir açıklamasıolamaz. Nitekim Kürt hareketinin belli başlıtemsilcileri de ortadaki gerçekleri din ve kan tacirliğiyapan AKP sözcülerinin suratlarına bir şamar gibiçarpmaktan geri durmadılar.

Emperyalizme tetikçilik sermaye iktidarınıuçuruma sürüklüyor!

AKP, içerde ve dışarda güttüğü saldırganpolitikalar sonucu yaşadığı itibar kaybını gidermekiçin bir kez daha kan tacirliğinden medet umuyor.Antep’teki kanlı saldırı buna adeta yeni bir kuvvetkazandırmıştır. Dümeninde dinci gericiliğin olduğusermaye cephesinin halklar arası düşmanlığıkörükleme ve kirli savaşı tırmandırma çılgınlığınasürüklenmesi, dışarda ve içerde yaşadığı acizliğin birdışavurumudur. Bugüne kadar işçi ve emekçiyığınlardan gördüğü pasif desteği şoven histeridalgasına tahvil etmeye çabalaması da gene yaşadığıacizlikten kaynaklıdır. Dinci-gerici iktidarın ABD ilekölece bağımlılık ilişkileri o denli derindir ki, bizzatkendisinin düşüp paramparça olacağı derin bir kuyukazmayı bile göze alabiliyor. ABD emperyalizmininbölgesel tetikçiliğine soyunmanın ve bu yoldakiçuvallamanın yarattığı bir kendinden geçmişlik dedenilebilir buna.

Bugüne kadar olduğu üzere bu gidişatın yarattığıfaturanın ölüm, yıkım, kan ve gözyaşından oluşankısmı işçi sınıfı ve emekçiler ile tüm kardeş halklaraödetilecektir. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin bu gidişatasadece seyirci kalınabileceğini düşünmeleri büyük biryanılgıdır. Ya sermaye iktidarı ve emperyalistcellatlara karşı sosyalizm bayrağıyla mücadelesahnesine çıkılır ve böylelikle emperyalizmin bölgehalklarına dayattığı halklar boğazlaşması sahnesidağıtılır. Ya da eninde sonunda bu sahnenin en ağırfaturasını yüklenen kanlı figüranları haline gelinir. İlkibizi tüm halkların özgürlük ve eşitlik temelindekardeşçe birliğine ve kalıcı barışa, ikincisi iseemperyalizmin insanlığı sürüklediği karanlık geleceğeve köleliğe götürür.

Kürt halkına yönelik kirli savaş tırmandırılıyor...

Kardeş halklara yönelik saldırganlığa ve şoven histeriye karşı mücadeleyi yükseltelim!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Güncel4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

1 Eylül Dünya Barış Günü yaklaşıyor. Düzenpartilerinin liderleri 1 Eylül vesilesiyle en bayat barıştemennilerinin yer aldığı demeçlerini sıralayacak,bunun yanında “teröre lanet” okuyacaklar. Barışhavarilerinin bu söylevleri sırasında, söz ile pratikleriarasındaki uçuruma, barışın çıkmaza girmesinde hepkarşı tarafın suçlanmasına ve barış kavramınınemperyalist kapitalist sistemin darmadağın ettiğiyaşamların üzerini örtmek için kullanılan nasıl birideolojik kalıp olduğunu izleyeceğiz.

Oysa ağızlarından barışı düşürmeyenler değil midirki; emekçileri, kardeş halkları birbirine boğazlatan,emekçi çocuklarını rant ve çıkar savaşlarındaharcayan, ülke sanayisini işçi ölümleri üzerine kuran?Teröre prim vermeyeceklerini söyleyenler değil mi ki;en ufak bir hak arama eyleminde dahi işçileri gazaboğan? Ölüm timleri polislerine verdikleri yetkilerleonlarca kişinin polis kurşunuyla, sokak ortasındakatledilmesine, işkence edilmesine sebep olan... Budevletin yargısı değil mi kızlık zarına zarar vermedençocuğuna tecavüz eden babaya ceza indirimi veren?Sivas davasında olduğu gibi insanlık suçunuzamanaşımına uğratan, yakanları aklayan… Halklararasına ektikleri nefret tohumlarıyla ırkçılık veşovenizmi azdıran, linç kültürünü yaşamımızın birparçası haline getiren. Alevilere yönelik şiddeti“münferit” olarak kodlayarak cezasız bırakan ve teşvikeden. Gün ve gün artarak işlenen kadın cinayetlerikarşısında üç maymunu oynayan.

Burjuvazinin hüküm sürdüğü bu toplumsaldüzende tam bir şiddet hakim. Barış söylemiarkasından kendine haklılık bulan bir şiddet.

Son birkaç yıla bakınca bile yüzbinlerce kişininkatledildiği işgal ve savaşların hep “barışı sağlamak”adı altında gerçekleştirildiğini görürüz. Zulüm görenülkelere barışı getirmek, bu ülkeleri terördenkurtarmak… Çünkü binlerce yıllık sömürü ve özelmülkiyet düzeninin getirdiği şiddet ve zor yüzünden,bunun yarattığı yıkım yüzünden emekçiler barışa aç vebarış kavramı üzerinden emekçilerin duygularıistismara oldukça açık. Yani barış söylemleriüzerinden emperyalist ve kapitalist sistemintemsilcileri sınırsız demagoji yapabiliyor, emekçilerialdatıyor, yalanlarını yutturabiliyorlar. Balkanlar’ı,Afganistan’ı, Irak’ı, Lübnan’ı, Libya’ı ve daha birçokyeri talan eden emperyalist saldırganlık vedizginlerinden boşanmış militarizm, kan vebarbarlıktan başka bir şey değildi. Ama bunların hepsibarışı tahsis etmek, demokrasi sağlamak için değilmiydi?

Ama yine de barış sözcüğünü ağızlarına sakızyapmak onların hakkı! Öyle mi? Hiç de değil?

Öncelikle sınıflı toplum yapısı içinde barışın hersınıf için anlamı farklıdır. Yani sınıf çıkarlarındanbağımsız, herkes için aynı anlamı ifade eden birbarıştan söz edemeyiz. Örneğin kapitalistler için kârınmaksimum olduğu, sömürü politikalarının herhangi birsorun olmadan uygulandığı bir fabrikada iş barışıhakimdir. Ama işçiler ne zaman ki yıkım ve sefaletebaşkaldırırsa işte iş barışı bozulur. İşçilere yönelikbaskılar başlar. İşçilerin örgütlülüğü, direnci sağlamsakazanımlar elde eder, işçilerin yaşam koşullarınıiyileştirecek düzenlemeler yapılır. Fabrikada yeniilişkiler hakim olur.

Savaş ve şiddetin kaynağı ise özel mülkiyetdüzenidir, bugün için emperyalist-kapitalist sistemin ta

kendisidir. Sürekli savaş ve şiddet üreten ve kendiniancak savaş ve şiddetle ayakta tutan kapitalistlerinsınıf egemenliğidir.

AKP şefi Erdoğan ve müritleri bayram öncesi vebayramdaki gelişmeler üzerine yaptıkları açıklamalara“teröre” lanet okuyarak başladılar, akan kanındurmasını istediklerini söyleyerek bitirdiler. Kan vezulüm üzerinden daha çok oy çıkarmayı hesap edenErdoğan, bunun için ne kadar “terörist” kanıdökmeleri gerekirse bundan sakınmayacaklarını dagururla duyurdu.

Bu devlet kurulduğundan beri, baskı ve zulümKürtler’in üzerinden eksik olmamıştır. Kürtler inkar veasimile edilmeye çalışılmış, anadili yasaklanmış,köyleri yakılmış, kadınlarına tecavüz edilmiş, babalarçocuklarının önünde katledilmiş, binlerce siyasetçi veaydın zindanlara tıkılmış, gerillalar kimyasal silahlarlakatledilmiştir. Uludere’de çoluk-çocuk bombalanmış,devletin savaş politikalarının neden olduğu her askerölümünün ardından sokağa salınan linç taburları Kürtkurumlarını, evlerini yakar, yıkar olmuştur. Şimdibarışa çomak sokanları işaret ederken, ölümlerin, akankanın sorumlusunu tespit ederken sorumluluğu hiç debu zulme karşı başkaldıran Kürt halkının üzerineyığamayız. Barışın önündeki engel, bu şiddeti yaratanburjuvazi ve onun devletinden başkası değil.Dolayısıyla barışı konuşacaksak bunun da Kürthalkının ezilmesi pahasına yapıldığı bir barış değil,Kürt ulusununhaklarının veözgürlüğününtanındığı halklarıntam eşitliğine dayalıbir barıştan ancakbahsedebiliriz.

AKP’li dinci-gericiler Kürtsorununda olduğugibi Suriye’ye yöneliksaldırgan politikalarınameşruluk kazandırmakiçin de aynı ikiyüzlübarış-şiddetsöylemlerine sarıldılar.Esad’ın bayramı kanabuladığını belirttiler.Hatta Suriye’ye yönelik

askeri harekatın zeminini düzlemek için altyapıçalışmalarını bayramda dahi sürdürdüler. Antep’tekibombalı saldırının Suriye devletinin işi olabileceğinidile getirdiler. Bunu Obama’nın açıklamaları izledi.Kimyasal silahların “kırmızı çizgileri” olduğunubelirterek bunun bir askeri müdahalenin nedeniolduğunu söyledi.

Yine bilindik ezberler… ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki planlarının

gereği olarak Suriye ve İran’a namlularını doğrultanTürk sermaye devleti, silahlı çetelere her türlü desteğisağlayarak Suriye’de iç savaşı kışkırtıyor. BaştaSuriye olmak üzere Ortadoğu’da akan ve akacak olankanın dolaysız sorumluluğunu taşıyan Türk sermayedevleti böyle yaparak emperyalizmin tetikçisiolduğunu da kanıtlamış durumda. “Suriye halkınıEsad’ın zulmünden korumalıyız” yalanları bir yanaülkemizin komşu halklara karşı bir savaş üssü olarakkullanıldığı açıkça ortada. Türkiye emperyalizminbölgedeki saldırganlık üssü ve Türk burjuvazisi deemperyalizmin vurucu gücüdür.

O zaman barış ve özgürlük naraları ile emekçihalklara savaş ve yıkımdan öte bir şey vermeyenemperyalistlerin ve onların tetikçilerinin “barışı”ancak kendi egemenliklerini sağladıkları ölçüde hayatbulur. Halklar köleleşmiş, sefalet boyutlanmış…Benden sonrası tufan…

Emekçi halklar, barışı ancak emperyalisthaydutlara ve onların tetikçilerine, kendi gericiiktidarlarına karşı mücadele ile elde edebilirler.

Savaşlar ve şiddet bugünemperyalist-kapitalist

sistemin eseridir.Dolayısıyla

kapitalistlerin kendiyazdığı savaşsenaryolarına karşı

önerdikleri barış ise kansahneleriyle bezenmiş bir

filmin kötü sonundan başka birşey olamaz. Savaşın ve şiddetinkaynağını ortadan kaldırmadan

özlemini çektiğimiz barışaulaşamayız. Türkiye’de, Ortadoğu’da ve

dünyada emekçi halkların kardeşçe yaşadığı,sömürü, baskı, zulüm ve şiddetin olmadığı bir

düzen ancak kapitalizme karşı savaşla mümkündür.

Savaş tanrılarının barışını istemiyoruz!

Örgütlerden 1 Eylül çağrısıTürk Tabipleri Birliği (TTB), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri

Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), 1 EylülDünya Barış Günü’ne yönelik olarak ortak basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “TTB, DİSK, KESK veTMMOB olarak 1 Eylül’de tüm kentlerde alanlara çıkıyoruz” denildi.

Alman faşizminin Polonya’yı işgal etmesi ile başlayan II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başladığı günüunutmamak, barış çığlığını haykırmak için, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde alanlara çıkacaklarını duyurandört örgüt, paylaşım savaşlarının kirli tarihinin bugün de ne yazık ki aynı vahşeti ile devam ettiğinin altınıçizdi. Açıklama şu sözlerle sona erdi:

“1 Eylül’de Türkiye’de tüm savaş karşıtlarının seslerini birleştirme zamanıdır!1 Eylül’de Suriye’ye emperyalist müdahaleye ve savaş tamtamlarına hayır deme, halkların kardeşliğini

yüksek sesle hep birlikte haykırma zamanıdır!Bizler emek ve meslek örgütleri olarak, yapılabilinen tüm kentlerde, alanlarda ve meydanlarda savaş

karşıtlarını birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz.”

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Antep’te gerçekleştirilen saldırının ardındanBağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), 22

Ağustos tarihinde gelişmelere dair yazılı biraçıklama yaptı. BDSP’nin açıklamasını

sunuyoruz...

Türk sermaye devleti, Antep’te gerçekleşen ve 9kişinin yaşamını yitirmesine, onlarca insanınyaralanmasına neden olan bombalı saldırı üzerindenKürt halkı ve hareketine karşı ırkçı-şoven bir saldırıkampanyası başlatmış bulunuyor.

20 Ağustos’ta patlayan bombanın henüz tozudumanı dağılmadan düğmeye basan sermaye devletive tetikçi medya, bu provakatif saldırıyı bir taraftanPKK’nin üzerine yıkmaya öte taraftan Suriye’dekiBaas rejimiyle ilişkilendirmeye çalışmaktadır. Türksermaye devletinin bu kara propagandayla Suriye’yeyönelik emperyalist müdahaleyi ve bu süreçteüstlendiği uğursuz rolü meşrulaştırmak, yanı sıraKürt halkının Batı Kürdistan’da elde ettiğikazanımları boğmanın zeminini oluşturmakistediğinden kuşku duymamak gerekiyor.

Batı Kürdistan ve Şemdinli çıkışı karşısında tambir açmaz içerisine düşen, tüm kirli savaşyöntemlerini kullanmasına rağmen Kürt halkınındirenişini ve iradesini kıramayan Türk sermayedevleti, gelinen yerde bu tür provokatif saldırılarıkendi kirli politikalarının dayanağı haline getirmeyeçalışmaktadır. Irkçı-şoven propaganda ile emekçileretnik-mezhepsel ayrımlar üzerinden karşı karşıyagetirilmek istenmekte, yaratılan zehirli atmosferüzerinden başta Kürt halkı olmak üzere bölge

halklarına yönelik saldırgan politikalarmeşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Sermaye devleti ve burjuva medyanın eleleyürüttüğü bu gerici kampanyayla birlikte faşistsaldırganlığın ilk hedefi Antep’teki BDP binalarıoldu. Bu çerçevede ipleri çözülen faşist çetelerBDP’nin Antep Şehit Kamil İlçe Binası’nı ateşeverdi. Ardından BDP il binasına saldıran faşistlerparti binasının camlarını kırdı. Yine bu süreçiçerisinde BDP’nin İstanbul Bahçelievler partibürosuna tehdit mektubu ve molotof kokteylibırakıldı. Yürütülen şoven-ırkçı kampanya eşliğindeBDP binalarının yakılıp tahrip edilmesi, Antep’tekisaldırının PKK ve Suriye’ye bağlanmaya çalışılması,sermaye devletinin patlayan bombalar üzerindenyaptığı kirli hesaplara ayna tutmaktadır.

Dolayısıyla, Antep’te gerçekleştirilen provokatifsaldırı üzerinden yürütülen ırkçı şoven propagandakarşısında Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltmek,Kürt halkının kazanımlarını sahiplenmek ve sermayedevletinin saldırıları karşısında birleşik devrimcimücadeleyi büyütmek, işçi sınıfı ve emekçilerinönünde yakıcı bir görev olarak durmaktadır.

BDSP olarak, işçi sınıfı ve emekçileri Türksermaye devletinin emperyalist güçler hesabına savaşçığırtkanlığını yükselttiği, başta Suriye olmak üzerekomşu halklara yönelik savaş politikalarına hızverdiği, Kürt halkına karşı kirli savaş ve saldırganlığıtırmandırdığı bir dönemde “İşçilerin birliği halklarınkardeşliği” mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)22 Ağustos 2012

Antep’te patlayan bombanın ardından Kürt halkını hedef alan ırkçı-şovensaldırganlık tırmandırılıyor...

Kürt halkıyla dayanışmak için işçilerin birliğihalkların kardeşliği mücadelesini büyütelim!

Patlamanın ardından Kürtlere ablukaAntep’teki patlamanın ardından ülke geneline yayılan ırkçı-faşist saldırganlık kendini gösterdi.Antep ve İstanbul’da BDP il ve ilçe binalarına yönelik faşist saldırıların ardından Kocaeli’de BDP’nin il

binası faşistler tarafından ateşe verildi. Kocaeli’de Özgürlük Meydanı’nın karşısında bulunan BDP Kocaeli İl Örgütü, saldırıya uğradı. 6. katta

yer alan dairenin giriş kapısı benzin dökülerek yakıldı. İçeriye de sıçrayan yangın maddi hasara yol açtı. Gece saatlerinde BDP binasına gelen bir şahıs elindeki benzin bidonu ile kapı ve çevresine benzin

döktükten sonra ateşe vererek kaçtı. Diğer yandan, BDP Derince İlçe Başkanlığı binası da saldırıya uğradı. Adana’da ise Kürtlerin yoğun olarak oturduğu mahalleler yüzlerce polis tarafından abluka altına alındı.

Asri Mezarlık bölgesinde polis ablukasına tepki gösteren gençler ile polis arasında çatışma çıktı.

Kürt halkına yöneliksaldırganlık sürüyor...

“Yaşasın işçilerinbirliği, halkların

kardeşliği!”Antep’te meydana gelen patlamayı fırsat bilen

düzen güçleri, inkar ve imha politikalarını linççağrılarıyla birlikte devam ettiriyor.

Burjuva basın bu linç çağrılarında özel bir rolüstlenirken asker cenazeleri de bu amaçla istismarediliyor. Bir asker cenazesi sırasında camideaçıklama yapan BBP Genel Başkanı MustafaDestici’ye asker ailesi bile itiraz ederek ölüleriüzerinden şov yapılmamasını istedi.

“Teröre lanet” adı altında Kürt halkınadüşmanlığı körükleyen açıklamalar yapılırken işçive emekçilerin arasında ayrımın oluşması içinyönlendirici haberler yapılıyor. Patlamanın olduğuandan itibaren eylemin PKK tarafından yapıldığınıaçıklayan burjuva basın HPG’nin açıklamasını daçarpıtarak “üstlen(e)medi” vurgusuyla verdi.Gaziantep Valisi Erdal Ata, Antep’teki patlamaylailgili olarak, “Her ne kadar önce kabul ettiler sonrainkar ettilerse de tamamen PKK’nın yaptığı birfaaliyet” açıklamasını yaparken Ata’nın hangi somutverileri referans aldığıysa meçhul! Amaçemekçilerin kafasında gerçeklerden kopuk bir “PKKsaldırısı” algısı yaratarak Kürt halkının meşru talepve eylemleri karşısında nefreti körüklemektir. Antepbaşta olmak üzere bir dizi bölgede BDP binalarınasaldırı, taciz ve tehditlerin düzenlenmesi tesadüfdeğildir.

Irkçı-faşist açıklamalarda yer alan üslupta dainsanlık ölçütlerinin dışına çıkılmaya başlandı. AKPErzurum Milletvekili Muhyettin Aksak, katledilenPKK’liler için “Etkisiz hale getirildi” yerine“Gebertildi” denmesinin daha uygun olduğunusavunabildi. Aksak gibi düzen sözcüleri eliyleyapılan açıklamalar bir bütün olarak sürdürülenbaskı ve şiddet politikalarının meşrulaştırılmasınıamaçlıyor. Hali hazırda Kürt halkına yöneliksistematik baskı ve şiddet sonucu binlerce öğrenci,sendikacı, avukat, emekçi “KCK davası” adı altındatutsak edilirken, gerillaya kimyasal silahlar ve ağırbombardımanla saldırılırken Antep’teki patlama ilebu saldırganlık daha da boyutlandırılmayaçalışılıyor. Irkçı-şoven propaganda eşliğinde BDPilçe binalarına yönelik saldırılar haklı gösterilmeyeçalışılarak Kürt halkı ile işçi sınıfı arasında mesafeyaratılmak isteniyor.

BDP Bahçelievler İlçe Örgütü’ne yönelik tehditnotuyla ilgili olarak basın açıklaması yapan BDPİstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel şunları söyledi:“Şimdiye kadar çok savaş kararı aldılar. Bir defa dahalkların kardeşliğinden yana karar alsınlar. Bukadar kan yetmedi mi?... Biz edi bese diyoruz, artıkyeter!.”

Antep’teki patlamaya ilişkin BDP, EMEP, ÖDP,İHD, ÖDP, TİHV gibi kurumların açıklamalarıburjuva medya tarafından görmezden gelindi.Patlamayı kınayan ve Kürt halkına yönelikprovokasyon çabalarını teşhir eden açıklamalarsansürlenerek yayınlamıyor.

Artan saldırganlık atmosferinde bir kez daha“Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!”şiarını yükseltmek ve ezilen Kürt halkınınmücadelesine destek olmak gerekiyor.

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Zorlu bir mücadele dönemine doğru adım atarkenTürkiye işçi sınıfı hareketinin geleceğini yakındanilgilendiren önemli gelişmelere tanık oluyoruz. Buhain planların önemli bir kısmı, sermaye vehizmetindeki dinci-gerici AKP hükümetinin şefleritarafından açıkça dile getiriliyor.

AKP şefleri, hemen her fırsatta işçi sınıfı veemekçilerin geleceğini karartacak olan yeni saldırılarınsinyallerini veriyorlar. Oldukça pervasız ve açıkbiçimde verilen bu mesajlar, sonbahar aylarındamilyonlarca emekçiyi bekleyen tehlikeyi tariflemeyeyetiyor.

Gelinen yerde uzun bir süredir hükümet şefleritarafından dillendirilen Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS)saldırısıyla ilgili hazırlıkların tamamlandığı ifadeediliyor. Yeni düzenlemeyle, istihdamı artırmak adıaltında kölece çalışma koşulları ve kuralsızlıkderinleştirilirken güvenceli çalışma ortadankaldırılıyor.

Özellikle sendikal hareketin derin sessizliğinedeniyle gözlerden kaçan veya kaçırılan bu tabloiçerisinde önemli bir yeri de sendikal bürokrasitutuyor. Sermayenin işçi sınıfı içerisindeki ajanlarıolan ihanet çeteleri, içeriği henüz net olmasa dahihükümet ve sermayeyle kapalı kapılar ardında kirli birpazarlığa girişmiş bulunuyorlar. Bu pazarlığın ne kadarkirli ve adi bir zeminde yürütüldüğü ise yaptıklarıaçıklamalara ve verdikleri mesajlara yansıyor. Bununson örneği ise, geçtiğimiz günlerde Türk-İş GenelSekreteri ve Türk Metal Genel Başkanı PevrulKavlak’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı FarukÇelik ile yaptığı görüşmeden sonra yaşandı.

Sermaye hükümetinin UİS ile birlikte işçi sınıfınınkıdem tazminatını da gasp etmeyi hedeflediği ve bukonudaki karalılığı öteden beri biliniyorken“hükümetin gündeminde kıdem tazminatının fonadevrinin bulunmadığı” iddiası ortaya atıldı. İlk bakışta,“hükümet kıdem tazminatından geri adım mı atıyor?”düşüncesi yaratan bu iddiaların arkasında işçi veemekçi düşmanı yeni saldırı planlarının yattığı kuşkugötürmez bir gerçek.

Sözkonusu olan, gerici-faşist bir rejim ve onunladerin bir işbirliği içerisinde olan sendikal bürokrasiolduğunda bu tarz söylemlerin arkasında “bit yeniği”olduğu aşikar. “Kıdem tazminatının rafa kaldırıldığı”iddialarıyla eş zamanlı olarak sermaye hükümetiAKP’nin, “Kıdem Tazminatının İşçinin BireyselHesabına Yatırılması Hakkında Kanun Taslağı”hazırladığının ortaya çıkması ise hükümetin kıdemtazminatı konusundan vazgeçmediğine işaret ediyor.

Bilinç bulandırma hamleleri

Kavlak’ın Çelik’le yaptığı görüşmenin amacı veyaptığı açıklamaların içeriğine bakıldığında isesermayenin işçi sınıfı içerisindeki ajanları konumundabulunan sendika bürokratlarının “kıdem tazminatıkonusunun kapatılması” karşılığında, başka birtakımhaklar üzerinden pazarlık yürüttüğü anlaşılıyor.

Nitekim, hükümet şefleriyle yoğun bir görüşmetrafiği yürüten Türk-İş ağalarının, işkolu istatistikleriniyayımlamayarak sendikaların toplu sözleşmeyapmasını fiilen engelleyen hükümetle kafa kafaya

verdiği görülüyor. İstatistikleri yayımlamayarak, kıdem tazminatı ve

esnek çalışma gibi planlar karşılığında sendikalarlayetki pazarlığı yaptığı bilinen sermaye sınıfıtemsilcilerinin, “kıdem tazminatının gaspını” bir süredaha erteleyerek işkolu barajı konusunda Türk-İşağalarıyla yeni ve kirli bir pazarlık içinde olduğu daşüphe götürmüyor. Türk-İş Genel Başkanı MustafaKumlu’nun, önümüzdeki günlerde Tayyip Erdoğan’layapacağı görüşme de, sendika bürokratlarının,üyelerine ve işçi sınıfına yeni bir ihanet hazırlığındaolduğunun göstergesi durumunda.

Özellikle, sermayeyle işbirliği içerisindeörgütlülüklerini devam ettiren Türk-İş’in, sendikayaüyeliklerde noter şartının kaldırılmasından büyük birrahatsızlık duyduğu bilinirken Türk-İş çetesinin,koltuğunu koruması için işkolu barajının yüksektutulmasını istediği biliniyor. Yani, hükümetin şantajolarak kullandığı işkolu barajı, sermayenin yeni saldırıdalgasını sınıf bölüklerine kabul ettirme ve kölelikyasalarını meşrulaştırma yolunda araç olarakkullanılıyor.

“Kirli pazarlıklara” mücadele maskesi

Hükümetle kapalı kapılar ardında kirli pazarlıklaryürüten sendika bürokratları, bu pazarlıkları da“mücadelemiz sonuç verdi” türünden şişirmesöylemlerle cilalamaya çalışıyorlar.

Kavlak’ın, “Çalışma Bakanı Faruk Çelik’leyaptığım görüşmede Sayın Bakan, son bakanlar kurulutoplantısında Sayın Başbakan’ın kıdem tazminatıkonusunun gündemlerinde olmadığını, bu konununartık kapatılması gerektiğini söylediğini iletti.Direncimiz ve kararlı mücadelemiz sonuç verdi.İşçilerimizin başına çorap örmek isteyenlere rağmenkıdem tazminatı gündemden çıktı.” yönündekiaçıklamaları da aynı gerçeğe ayna tutuyor. Ortada,yürütülen bir mücadele ve herhangi bir kazanımolmadığına göre, bürokrat takımının, yeni saldırılarınhayata geçirilmesi konusunda hükümetle derin birişbirliği içinde olduğu daha iyi anlaşılıyor.

Hak-İş’ten açık itiraf

Aynı nakaratın, hükümetin arka bahçesikonumundaki Hak-İş’in ağaları tarafından da dilegetirilmesi, güncel tabloya daha net ışık tutuyor.Nitekim, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın,kıdem tazminatına ilişkin bazı hazırlıkların yapıldığıyönündeki açıklamalara “Kıdem tazminatıgündemimizde değil” cevabı vermesi, kıdemtazminatının ancak “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısıyasalaştıktan ve çalışanların mağduriyeti giderildiktensonra gündeme getirip, tartışmalarda aktif yeralacaklarını” söylemesi kıdem tazminatının hükümetinve sermayenin gündeminden düşmediğinin yeni birispatı niteliğinde. Sendika bürokratlarının yaptığıaçıklamalar dikkatle okunduğunda, hükümetle yapılanpazarlıklarda önce yetki sorununun halledilmesi,ardından da kıdem tazminatının fona devri gibi saldırıbaşlıklarının gündeme getirileceği anlaşılıyor. Türk-İşyöneticileri tarafından, üstü “ustalıkla” kapatılmaya

çalışılan kirli pazarlık ve sinsi planlar Hak-İş ağalarıtarafından büyük bir utanmazlıkla ortaya saçılıyor.

Hak-İş gibi, kıdem tazminatının fona devrikonusunda hükümete desteğini açıklayan işbirlikçi-yandaş bir konfederasyonun şeflerinin açıklamaları,rezil pazarlıkları günyüzüne çıkartıyor. Hak-İş BaşkanıMahmut Arslan, “Toplu İş İlişkiler Yasa Tasarısı henüzyasalaşıp, binlerce işçinin toplu iş sözleşmesi yapılarakyaşanan mağduriyet giderildiği takdirde kıdemtazminatı konusunda çalışma başlatacaklarını”duyuruyor.

Adım adım sendikal ihanete doğru...

Kıdem tazminatının fona devir yoluyla gaspedilmesi, özel istihdam bürolarına işçi kiralamayetkisinin verilmesi, esnek çalışma biçimlerininyaygınlaştırılması ve kuralsızlığın yasalaştırılması,asgari ücretin bölgeselleştirilmesi gibi saldırılarınhükümet cephesinden açıktan dile getirildiği birsüreçte yeni ve daha kapsamlı bir sendikal ihanet adımadım geliyor.

Hemen her açıklamasında, hükümetin dayattığısaldırı yasalarına karşı “genel grev” mesajı verenDİSK de, sinsi pazarlıklara ve kapsamlı saldırılarakarşı sessiz kalarak kirli ittifaka karşı suskunluğunukoruma yolunu seçiyor.

Sınıfı mücadeleye çekme görevi...

Böylesi kapsamlı saldırıların gündemde olduğu birsüreçte işçi sınıfı, emekçiler ile ilerici ve devrimcigüçlerin önünde önemli mücadele görevleri bulunuyor.Kölece çalışma koşulları, hak gaspları ve düşük ücretdayatmalarına karşı örgütlenme eğiliminin arttığı, birdizi sanayi havzası ve bölgede lokal direnişlerinçoğaldığı bir süreçte sınıfı mücadele saflarınakazanmak için imkan ve olanaklar birikiyor.

Ancak, sendikal ihanet çetelerini sırtından atmayanbir işçi sınıfının, gelen saldırı dalgası karşısında kararlıbir mücadele ortaya koyması mümkün görünmüyor.Sınıfın fiili-meşru mücadele kanallarına akmasınınönünü açacak her adım böylesi kritik bir süreçte önemkazanıyor.

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Zorlu bir mücadele dönemine girerken sinsi planlar ve kirli pazarlıklar...

Sendikal ihaneti parçalama görevi işçi sınıfının!

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Gaz bombası ölüm makinesiSermaye hükümeti AKP’nin İçişleri Bakanı İdris

Naim Şahin eliyle Hakkari’de yarattığı provokasyonsırasında vücudu hedef alınarak gaz bombası atılmasısonucu yaralanan Adnan Temeş iyileşmeye başladı.Sermaye hükümetinin faşizan açıklamalarıyla bilinenbakanı İdris Naim Şahin Hakkari’de Kürtemekçilerinin karşısına çıkarak gövde gösterisiyapmaya çalışmıştı. Kürt halkının eylemli tepkisiylekarşılaşınca başlayan devlet terörü sırasında yüzlercemermi kullanılmış gaz bombası emekçiler hedefalınarak atılmıştı. Kalp hizasından göğsüne gazbombası çarpan Adnan Temeş hastaneye kaldırılmıştı.

İdris Naim Şahin’in ‘kullanımda eğitimlipersonelin görev aldığını’ vurguladığı “toplumsalolayları dağıtmak” için tasarlanan gaz bombası bir candaha almak üzereydi. Kürt halkına yönelik devletteröründe Adnan Temeş’in abisi de benzer bir saldırıyageçtiğimiz hafta maruz kalmış sağ gözünü kaybetmişti.Gaz bombasını ateşlerken vücud hedef alınarak bir çokkişi katledildi. Son olarak Adana’da Mazlum Akayadında 11 yaşında bir çocuk katledilirken arkasınadüzen yargısı ve sermaye hükümetini alan polis,saldırganlığını sürdürüyor.

Polis teröründe iki oğlu ağır yaralanan baba SıddıkTemeş, “Mahallede ne zaman bir olay olsa polisevimin içine gaz bombası atıyor. Oğlum Adnan evdeoturuyordu. Mahallede gösteri yapan gençlere gazbombası atan polis evimizin içine gaz bombası attı.Oğlum bu esnada göğsünden yaralandı. Atılan gazbombalarından dolayı evimizde de yangın çıktı”diyerek tepki gösterdi. Baba Temeş geçtiğimiz haftadiğer oğlu Murat Temeş’in de yaralandığını aktararakoğlunun gözünü kaybettiğini ve kimsenin kendilerineyardımcı olamadığını belirtti. “Eğer bu olay benimoğulların kaybı ile bitecekse Kürdistan var olsun. Bizölümü de kabul ederiz ama neden bizlere bunuyapıyorlar?” diye sordu.

Ödüllü polis şiddeti Sermaye hükümeti “işkenceye sıfır tolerans”

yalanlarını öne çıkarırken polis şiddetini de ödüllerledolaysız olarak destekliyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından açıklananveriler polislere son 10 yılda sunulan ödülleri ortayakoyuyor. Emniyet Genel Müdürlüğü, son 10 yıldasayıları yaklaşık 270 bine ulaşan polis kadrosunda248 bin 69 polise “maaş artırma” ve “para ödülü”sunulduğunu açıkladı. Polis şiddetinin tırmandırıldığıbir süreçte polisler soruşturmalarda ve mahkemesüreçlerinde aklanırken polis teşkilatı içerisinde deödüllerle saldırganlık sahipleniliyor. İşkenceci polisşefi Sedat Selim Ay’ın İstanbul Emniyet MüdürYardımcılığı’na terfi etmesi öne çıkarken sermayehükümeti AKP 10 yıl içerisinde binlerce işkencecipolisi ödüllerle destekledi.

Polis şiddetinin sıradanlaştırılmaya çalışıldığı birsüreçte polise verilen maaş arttırımı, para ödülü veyayakalanan ‘suçluya’ göre prim cetveli uygulamalarıyürütülen politikanın bir parçasıdır.

Emniyet Teşkilatı Yasası’na yaslanarak yapılanödül dağıtımlarında alınan kıstas polisin keyfiterörünü destekler niteliktedir. “Ülkenin güvenlik veesenliği, devletin çıkarları ve kişilerin can, ırz vemallarını korumada yüksek hizmetleri” olan polisödül kıstasında görülüyor. ‘Ülkenin güvenlik ve

esenliği’ esas olarak devletin çıkarları olurken buçıkarlar için hak arayan emekçilere, öğrencileresaldırmak ödül kapsamına giriyor.

Sermaye devleti bütün kurumlarıyla polisşiddetini uygulamaya, korumaya ve meşrulaştırmayaçalışıyor.

“444 155 9 İmdat Polis” hattıÇağdaş Hukukçular Derneği’nin İstanbul Barosu

ile birlikte geliştirdiği proje kapsamında “İşkenceKurulu” oluşturuldu. “155 Polis İmdat” hattındanesinlenilerek alınan “444 155 9” nolu hatta yapılanpolis şiddeti ve işkence başvurularına avukatlar,hekimler, adli tıp uzmanları müdahale edecek.

Yine son dönemde İstanbul’da TerörleMücadeleden Sorumlu Emniyet MüdürYardımcılığı’na atanan Selim Sedat Ay’ın isminin,Türkiye’yi AİHM’de de mahkum ettiren işkencedosyalarında geçmesiyle gündeme gelen polisşiddetinde yaşanan artış, hukukçuları harekete geçirdi.

İstanbul Barosu ve İstanbul Tabip Odası’nın da

desteklediği proje kapsamında, “444 155 9 İmdatPolis” hattı devreye sokuluyor. İstanbul Barosu’nda bir“İşkence Kurulu” da oluşturuldu. Projeye ayrıcaişkence vakalarının teşhisi ve mağdurlarının tedavisikonusunda uzman olan Türkiye İnsan Hakları Vakfı(TİHV) da destek verecek.

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul ŞubesiBaşkanı Avukat Tanay, projeyi anlattı: “Proje polis şiddetini önlemek için bir kurul önerisidir.Kurulda adli tıp uzmanları, hekimlik boyutu ve hukukisüreç var. Projeyi, İstanbul Barosu’na sunduk. Baroişin hukuki boyutuyla ana merkez oldu. Ahmet Kocaolayı ve polis şiddetinin artması üzerine işkenceyekarşı kurul oluşturuldu. Kurulun baroda merkezi var.

İstanbul’da polis şiddetine maruz kalan AhmetKoca’nın Avukatı Efkan Bolaç ise şöyle konuştu: “İki ayda bir rapor açıklayacağız. Bu raporlarda risklikarakollar, polis merkezleri deşifre edilecek veemniyetin önlem alınması istenecek. Hem de kaçişkence vakası var, bu işin risk haritasını çıkartmayıdüşünüyoruz.”

Devlet terörüne geçit vermeyelim!

Texim’de ‘sınıf kimliği’ semineriİstanbul Merter’de kurulu Texim Giyim’de fabrika önündeki direnişinin 17. gününde, direnişçi işçileri

Tez-Koop-İş Sendikası Genel Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır ziyaret etti. Yaraşır’ın ziyareti işçilertarafından büyük bir ilgiyle karşılanırken, direniş alanında işçilere verilen “sınıf kimliği” semineri de Teximişçileri için bir ilk oldu.

Yaraşır konuşmasına, Arap coğrafyası ve Avrupa’daki eylem dalgasını anlatarak başladı. Mısır, Tunus vediğer Arap ülkeleri ile Avrupa’da kapitalist krize karşı gerçekleştirilen genel grev ve ayaklanmaların Teximişçilerini de yakından ilgilendirdiğini söyleyen Volkan Yaraşır, Texim direnişinin başlamasının tesadüfi birgelişme olmadığını, dünya genelinde kapitalizmin kriziyle bağlantı içerisinde olduğunun altını çizdi.

Tüm dünyada çalışma saatlerinin uzatıldığını, artı değer sömürüsünün arttığını ve işçi ücretlerinindüşürüldüğünü söyleyen Yaraşır, dünya genelindeki ayaklanmaların ve grevlerin nedeninin bu olduğunusözlerine ekledi.

Direnişe çıkmadan önce “ben” duygusuyla hareket eden işçilerin, direnişle birlikte “biz” duygusuna sahipolduğunu belirten Yaraşır, belirleyici olanın Alevi, Çerkez, Kürt olmaktan değil aynı sınıftan olmak olduğunuifade etti.

İşçi sınıfının birlik olmasının önemine vurgu yaparak konuşmasını sürdüren Yaraşır, ‘su damlacığı’, ‘sel’,‘kozalak’ ve ‘Avrupa-Japon bal arıları’ örnekleri üzerinden de birlik olmanın önemini anlattı.

Yaraşır, eğitimin son bölümünde, komitelerle hareket etmenin ve diğer direnişlerle beraber davranmanınönemi üzerinde durdu.

Yaraşır’ın semineri, ellerini birleştirerek havaya kaldıran Texim işçilerinin “Birlik, mücadele, zafer!”sloganını atmasıyla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Erkek giyim markası Kiğılı’da işten atmaya, baskıve sömürüye karşı direnen Kiğılı işçisi DidemSorhun, işe geri dönme talebiyle 23 Temmuz’dan berisürdürdüğü direnişinde sömürü ve köleliği teşhiretmeye devam ediyor.

Sorhun ve direnişe destek veren güçler, RamazanBayramı’nın arefesinde binlerce kişinin akın ettiğialışveriş merkezlerinde blokaj ve boykot eylemlerigerçekleştirdi.

İstanbul’un iki yakasında gerçekleştirileneylemlerde, Kiğılı’yı boykot çağrısı yapılırkenSefaköy’deki blokaj eyleminde özel güvenlik terörüyaşandı.

Blokaj eylemine özel güvenlik terörü

Sefaköy’deki Armoni Park AVM’nin içerisindekiKiğılı mağazasına giriş yapan Kiğılı direnişçisi DidemSorhun ve destekçi güçler mağaza içerisinde alışverişyapanlara seslendiler.

Sorhun tarafından yapılan konuşmalarda,Kiğılı’daki baskı ve sömürü koşulları teşhir edilirkenişten atma saldırısına karşı başlayan direnişledayanışmayı yükseltme çağrısı yapıldı.

Bir süre devam eden ajitasyon konuşmalarınınardından harekete geçen özel güvenlik görevlileri,mağaza içindeki Didem Sorhun ve eyleme destekveren BDSP’lileri mağazadan çıkarmaya çalıştı. Özelgüvenlik müdahalesine direnen Sorhun ve BDSP’liler,mağazanın giriş kapısı önünde pankart açarak eylemebaşladılar. Eylem devam ederken özel güvenlik ordusumağaza önüne akın etti.

Biber gazlı ve coplu saldırı

Eylemi engellemek isteyen özel güvenliklerleeylemciler arasında başlayan arbede sırasında copkullanan özel güvenlikler eylemcilere azgınca saldırdı.Özel güvenliklere yanıt veren eylemciler uzun sürealışveriş merkezi içinde direnişlerini sürdürdü. Arbedesırasında, AVM içerisindeki yüzlerce kişiye ajitasyonkonuşmaları yapılarak Kiğılı direnişinin talepleriaktarıldı. Ayrıca, direnişin taleplerinin yer aldığıbildiriler de alışveriş merkezinde bulunanlara dağıtıldı.Arbede sırasında biber gazı kullanarak BDSP’lileresaldıran özel güvenlikler alışveriş merkezinin içini degaza boğdular. Gazdan çok sayıda kişi etkilenirkenBDSP’liler linç edilmek istendi.

Boykot eylemi, Armoni Park’ın dışında da devametti. Eylemcilerle beraber dışarıya çıkan özel güvenlikordusunun saldırısı burada da devam etti. Copkullanılan saldırısı sırasında yaralananlar oldu.

Saldırıyı protesto eden BDSP’liler ise pankartaçarak araç trafiğini kapattılar. Dışarıda eylem vesaldırı devam ederken içeride ise Kiğılı direnişçisiDidem Sorhun ve 2 BDSP’li eylemlerini sürdürdüler.Bildiri dağıtımı ve ajitasyona yoğun destek verildi.

Yürüyüş ve basın açıklaması

Burada bir süre bekleyen kitle, Sefaköy merkezineyürüyüş gerçekleştirerek Gümüşçüler Çarşısı’ndabasın açıklaması yaptı. Basın açıklaması devamederken kitlenin etrafında kalabalık toplandı vealkışlarla eyleme destek verildi.

Eyleme, BDSP’nin dışında Mücadele Birliği

Platformu, ÖDP ve Gençlik Muhalefeti de destekverdi.

Capitol’de boykot çağrısı

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Kiğılıdirenişini Anadolu Yakası’ndaki Capitol AlışverişMerkezi önünde yaptığı basın açıklamasıylaselamlayarak Kiğılı ürünlerini boykota çağırdı.Capitol AVM’nin cadde üzerindeki kapısı önündeyapılan basın açıklamasında “Kiğılı’da baskıya,tehdide, sömürüye, işten atmalara son!” şiarıyükseltildi.

Kiğılı direnişine destek çağrısı alışveriş merkezinegelen emekçilere yapılırken özel güvenlik eylemiengellemeye çalıştı. Sınıf devrimcilerinin kararlıduruşu sonrasında güvenlik geri çekildi. Kiğılı

direnişinin sesinin mağazaönlerinde yükseltilmeye devam edileceği ifade edilerekeylem sloganlarla bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Blokaj eylemine özel güvenlik terörü...

18 Ağustos 2012 / Armoni AVM önü

Kiğılı’da direniş fabrika önündeKiğılı işçisi Didem Sorhun, fabrikanın 2 Ağustos’ta işçileri yıllık izine çıkarmasından dolayı, direnişini

Bakırköy, Yenibosna ve Sefaköy’de bulunan Kiğılı mağazalarında blokaj eylemleri yaparak sürdürmüştü.Fabrikada çalışmanın yeniden başlaması ile direnişini kapı önünde sürdürmeye başlayan Sorhun, yaptığı basınaçıklaması ile bu durumu kamuoyuyla paylaştı ve direnişine destek çağrısında bulundu.

Açıklama öncesi direniş alanına ziyarete gelen BDSP’liler, direnişçi tarafından sloganlarla karşılandı.Fabrikanın yakınlarında yolu trafiğe kapatarak yürüyüş yapan BDSP’lilerin gelmesi ile birlikte açıklamayageçildi.

Kiğılı direnişçisi Sorhun açıklamada, patron Abdullah Kiğılı ve fabrika yöneticilerinin çalışan işçilere baskıuyguladığını, direnişi karaladığını belirterek, çalışan işçi arkadaşlarına seslendi.

Sorhun, fabrikanın kapalı olduğu süre içinde yaptığı blokaj eylemlerinde, patronların tahammülsüzlüğününve korkularının bir kez daha ortaya çıktığını vurguladı. Yaptıkları blokaj eylemlerinden sonra, mağazaönlerindeki basın açıklamalarına özel güvenlik görevlilerini saldırtan sermaye sahiplerinin, azgın terörüne veişçiler karşısında ortak şiddet tavırlarına dikkat çekti.

Direniş süreci içerisinde HEY Tekstil ve BEDAŞ işçilerinin desteklerini yanında gördüğünü belirtenSorhun, sınıf dayanışması için teşekkür etti.

Sorhun, mücadelesini büyütmeye devam edeceğini belirtip, direnişine destek çağrısı yaparak konuşmasınıbitirdi.

BDSP temsilcisi, Sorhun’un yanında olduklarını belirtti. Sorhun’un sınıf çıkarları ve sınıfın onuru içindirendiğini hatırlatan BDSP temsilcisi, Sorhun’un Emine Arslan, Gülistan Kobatan, Türkan Albayrak, CanselMalatyalı gibi kadın direnişçilerin yolundan yürüdüğünü belirtti. BDSP temsilcisi, Sorhun’un saldırılarkarşısında direniş ve örgütlü mücadele bayrağını yükselttiğinin altını çizdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

- “Kiğılı’daki direnişinde 30 günü geride bıraktın.Direnişin son 20 gününde fabrikanız senelikizindeydi. Bu süreçte basın açıklamaları ve blokajeylemleri ile direnişini sürdürdün. Bu süreci bizedeğerlendirebilir misin?

- Bu süreç direniş açısından gayet iyi oldu. Fabrika3 Ağustos’ta tatile girmesi gerekirken, benim o günbasın açıklaması yapacağımı duyan Kiğılı patronuAbdullah Kiğılı, işçilerin basın açıklamasınakatılmasını engellemek için 2 Ağustos’ta fabrikayısenelik izne çıkardı.

Müdür Hüseyin Süzer 2 Ağustos günü iş çıkışınadoğru bütün makineleri durdurup işçilerle toplantıyaptı. Toplantıda müdür işçileri üstü kapalı bir şekildetehdit edip, duygu sömürüsüyle direnişe karşıdoldurdu. Kapıda direniş devam ederse AbdullahKiğılı’nın fabrikayı kapatacağını söyleyerek işçilerikorkutup, işçileri direnişe karşı düşman yapmayaçalıştılar. Ama buna rağmen içeride direnişin halenkazanımlarının, öneminin farkında olan işçiler var.

Ben, fabrika 2 Ağustos’ta senelik izne çıkartılınca,fabrikanın kapalı olduğu süreçte direnişimi Kiğılımağazalarına taşıyarak Kiğılı patronunun korkusunubüyütmeye devam edeceğimi duyurmuştum.Fabrikanın kapalı olduğu süreçte Bakırköy CarouselAVM’deki Kiğılı Mağazası’nda, Yenibosna E-5üzerindeki Kiğılı Fabrika Satış Mağazası’nda veSefaköy Armoni Park’taki Kiğılı Mağazası’nda blokajeylemleri yaptım. Ayrıca arife günü Armoni Park’tayaptığım eylemle eşzamanlı olarak BDSP de destekamaçlı Altunizade’deki Kiğılı mağazasının olduğuCapitol AVM’sinin önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Özellikle Carousel’deki eylem burjuva medyada dageniş bir şekilde yer aldı. Her ne kadar burjuva medyadirenişi tam olarak anlatmasa da böylece pek çok insandirenişi duymuş oldu. Bu doğal olarak AbdullahKiğılı’yı da rahatsız etmiştir.

Armoni Park’taki eylemde özel güvenlik görevlileribana ve desteğe gelen arkadaşlara azgınca saldırdı.Buna rağmen içeride sesimizi duyurduk. Mağazaiçerisinde yaptığım ajitasyon konuşmalarındaalışverişe gelenleri Kiğılı’yı boykot etmeye, direnişimedestek olmaya çağırdım. Alışveriş yapanlardan “biz debundan sonra Kiğılı’yı boykot edeceğiz, direnişedestek olacağız” diyenler oldu. AVM içerisinde vedışında yüzlerce emekçiye sesimi duyurdum. Bu sıradabana desteğe gelen arkadaşlar özel güvenliklerinsaldırısından sonra pankart açıp caddeyi trafiğekapatarak yürüyüş gerçekleştirdiler. Bu yürüyüşearabasıyla o sırada yoldan geçen pek çok kişi kornaçalarak direnişe desteklerini sundu. Ayrıca AVM’deeylemi görüp yürüyüşe katılanlar da oldu. Kısacası bueylemle yüzlerce işçiye, emekçiye sesimi duyurdum,boykot çağrısı yaptım.

- Neden blokaj eylemlerini tercih ettiniz?- Direniş sadece fabrika önünde beklemekle

olmuyor. Fabrikam tatile girmişken boş fabrikanınönünde beklemektense patronu rahatsız edecekeylemlilikleri tercih ettim. Bunda blokajın etkiliolacağını düşündüm. Daha önceki MEHA, Ontex gibi

direniş deneyimlerinden yola çıktım. Bu deneyimler,direnişin kazanıma gitmesinde blokaj eylemlerininetkili olduğunu gösteriyor. Çünkü blokaj eylemlerindepatronun prestiji sarsılıyor. Abdullah Kiğılı dakendisini Türkiye’nin erkek markası olarak görüyor vebununla övünüyor. Mutlaka bu eylemlerimden rahatsızolacağını biliyordum. Bu yüzden tercih ettim.Direnişleri sadece fabrika önünde beklemektençıkartmak gerekiyor. Özellikle de benimki gibi tekkişilik direnişlerde. Daha militan, sonuç alıcı eylembiçimleri denenmeli.

- 22 Ağustos’ta fabrika tekrar iş başı yaptı.Patronun karalamalarına karşı içeriye yönelik nasılbir müdahalen olacak? Direnişi bundan sonra nasılsürdürmeyi planlıyorsun?

- Bildirilerle, birebir sohbetlerle arkadaşlarımadirenişe destek olma ve örgütlenme çağrımı düzenliolarak sürdüreceğim. Ayrıca benim yaptığımeylemliliklerle sesimi duyurmam bir kısım işçiüzerinde olumlu etki yaratıyor. Blokaj eylemi gibieylemlere de devam edeceğim. Kiğılı’ya boykotçağrısına devam edeceğim. Ben direnişimigüçlendirdikçe patronun karalamaları da boşa düşecek.Ayrıca diğer direnişlerle bağı güçlendirmek vepatronlara karşı ortak mücadele etmek gerekiyor.Çünkü ortak eylemler yaparsak, gücümüzübirleştirirsek inanıyorum ki sesimizi daha çok işçiye,emekçiye duyurabilir ve patronlara geri adımattırabiliriz. Ancak birleşirsek kazanırız.

- Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?- Direnişe başladığımdan beri direnişte olan işçileri

ziyarete gittim. Bundan önceki süreçte HEY Tekstil ve

BEDAŞ işçilerinin dışında yanımda kimse olmadı.Ama ben bundan sonra da gitmeye devam edeceğim.Onları da bana destek olmaya çağırıyorum. Ayrıca sınıfdayanışmasının örneğini gösteren ve direnişiminbaşından beri yanımda olan BDSP’ye ve eylemlerimedestek veren Mücadele Birliği Platformu’na teşekkürediyorum. Ayrıca direnişimin sesini kamuoyunaduyuran Kızıl Bayrak, ETHA, Birgün gibi devrimci,ilerici basına da teşekkür ediyorum. Tüm ilerici basınıve gazetecileri de direnişimin sesini duyurmak içindesteğe çağırıyorum.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun ile konuştuk...

“Daha militan, sonuç alıcı eylem biçimleri denenmeli!”

BDSP’den direniş ziyaretleri...Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, İstanbul’da sürmekte olan Kiğılı ve TEXİM direnişlerini ziyaret

ederek sınıf dayanışmasını yükseltti. Kiğılı direniş alanına yakın bir mesafede yolu trafiğe kapatarak kortej oluşturan BDSP’liler, Kiğılı

direnişçisi Didem Sorhun tarafından karşılandı.Burada yapılan açıklamanın ardından halaylar çekildi. Daha sonra BDSP’liler ile direnişçiler ziyareti

sohbetle sürdürdüler. Direnişler ve sınıf mücadelesi üzerine yapılan konuşmalarda, Türkiye’nin içerisindeolduğu son dönem siyasal gelişmeler üzerinde duruldu. Buradaki ziyaretin ardından TEXİM işçilerinin yanınagidildi.

Merter’de kurulu olan TEXİM fabrikasının önündeki direniş alanına kadar yürüyen BDSP’liler, direnişçiişçilerle sohbetler gerçekleştirdiler.

İlk önce ziyaretçileri selamlayan TEXİM işçileri, dayanışmadan ötürü teşekkür ederek, memnuniyetlerinibelirttiler. Ardından işten atılma ve direnişe başlama süreçlerini aktardılar.

İşçilerin ilk konuşmalarının ardından, BDSP temsilcisi direnişçi işçileri selamlayarak konuşmasına başladı.Kapitalist krizin etkilerine ve sermayenin saldırılarına değinen temsilci, grev yasağı ve kıdem tazminatısaldırılarını hatırlatarak, direnişlerin önemine vurgu yaptı. İşçi sınıfının tarihi haklarını koruması vedirenişlerin kazanımla sonuçlanması için birleşik mücadele hattı örülmesi gerektiğini belirten BDSP temsilcisi,işçi sınıfı olarak tek vücut olmanın hayati olduğunun altını çizdi. Direnişlerin ve örgütlenmenin tüm etnikayrımları ortadan kaldırdığını belirten temsilci, Suriye üzerinden yaşanan emperyalist paylaşım kavgalarınaişaret ederek işçilerin birliği ile halkların kardeşliğinin sağlanacağını belirtti.

Ziyarete katılan direnişçi Kiğılı işçisi de söz alarak, kendi direniş sürecini anlattı, hem TEXİM işçilerinihem de Teksif Sendikası’nı direnişine destek olmaya çağırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sınıf Hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Aliağa Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Michafabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan TürkMetal üyesi işçilerin 3 ayı aşkın süredir devam edendirenişi, 18 Ağustos itibari ile Türk-Metal Sendikası 2Nolu Şube Başkanı Hayrettin Çakmak tarafından fiilenbitirildi.

18 Ağustos günü fabrika önüne gelen sendikatemsilcisi 56 işçinin işe alındığını söylemiş ve 22Ağustos’u da işe başlama tarihi olarak açıklamıştı.

Türk Metal’den oyunlar...

Direniş öncesinde Gül Ticaret, Gündüz Çelik veBeyaz Park olmak üzere 3 ayrı taşeron firma olanfabrikada yakın zamanda Tuncay Kahraman adına birtaşeron firmanın daha devreye sokulduğu ve bufirmanın Micha ile sözleşmesinin de 28 Ağustos’tasona ereceği öğrenildi. Direnişteki işçilere de işe gerialınacak 56 işçinin Kahraman adlı şirkette işbaşıyapılacağı bildirildi.

22 Ağustos sabah 08.30’dan itibaren Michadirenişçi işçileri çadırların kaldırılmasına rağmenfabrika önünde toplandı. İşçiler kendi aralarındakonuşarak durum değerlendirmesi yaptılar. Bir işçi sözalarak toplananlara seslendi ve bir karar alınacaksa hepbirlikte alınması gerektiğini anlattı. Bu şartlarda işegeri dönmenin kayıp olacağını ancak yine dedönmekte ısrar edenlerin karşılarında olmayacağınıbelirti. İşe alınma şartlarının sıkıntılı olduğunu, nelerlekarşılaşacaklarının belirsiz olduğunu bu yüzden de hepbirlikte davranmak gerektiğini vurguladı.

Senkromeç direnişçisinden çağrı

Metal İşçileri Birliği’ni temsilen Senkromeçdirenişçisi Muharrem Subaşı söz alarak şimdiye kadarharcadıkları emeklere sahip çıkmaları gerektiğini,direnişin Aliağa’ya taşınabileceğini vurguladı. Eğerkırılmalar yaşanırsa bundan patronun kazançlıçıkacağını belirterek direniş iradesinin korunmasıgerektiğini ifade etti. Bazı işçiler ne şartlarda olursaolsun işe geri dönmeyi tercih ettiklerini söylediler.Bunun üzerine işçiler arasında da bölünmeler başladı.

Saat 11.00’de 2 No’lu Şube Başkanı HayrettinÇakmak ve temsilciler geldi. Çakmak ve işçilerarasında sert tartışmalar yaşandı. İşçiler sendikanıntutumunu eleştirerek 56 işçinin neye görebelirlendiğini sordular. Sendikanın “taşeronukaldıracağız” demesine rağmen 105 gün sonra tekrar

yeni bir taşeron firmada işe geri alınmayı kabuletmediklerini söylediler. Çakmak ise hukuki sürecindevam ettiğini ve yetki aşamasını beklediklerinibelirterek Ankara’da sendika genel merkezi ile anafabrika Mitaş ile anlaşma yapılarak şu an için 56 işçiyiancak bu şartlarda işe geri aldırabildiklerini belirtti.İşçilerin sıkıştırması üzerine Çakmak, Michapatronuyla görüşmek üzere fabrikaya girdi.

Yaklaşık bir saat süren görüşmeden sonra Çakmakdışarı çıkarak bilgilendirmede bulundu. Ancak değişenbir şey olmadığı gözlendi. Micha patronu 56 işçininbelirtilen taşerondan başka bir şekilde işealınmayacağını söylediğini duyurdu. Şube başkanı 56işçinin tüm haklarının korunduğunu bunun garantisininde kendisi ve sendikası olduğunu belirtti. İşçiler ısrarlapatrona güvenmediklerini, ancak şuan hangi şartlardaişe gireceklerse noter onaylı bir şekilde yazılı olarakbir belgeyle işe geri dönebileceklerini belirttiler.

Direnişçiler 28 Ağustos’ta Kahraman TicaretinMicha ile sözleşmesi bittiğinde çıkarılmayacaklarınıngarantisi olmadığını bu yüzden de geridönmeyeceklerini belirttiler. Galvaniz bölümüne (FıratGül / GÜL Ticaret taşeron) ne için işçi alınmadığını vegeri kalan 36 işçinin ne olacağını sordular. Çakmak iseGalvaniz bölümünde işlerin olmadığını ancak iki aysonra işler açıldığında bu bölüme alınabileceklerini vegeri kalan 36 direnişçinin de Türk-Metal’in yetkiliolduğu demir-çelik fabrikalarında yasal süreçtamamlanıncaya kadar işe alınacaklarını belirtti.

Saat 13.30’da yaklaşık 10 işçi işe geri dönmeyikabul ederek işbaşı yapmak için Micha patronuylagörüşmeye gitti. Bunun üzerine direnişçi işçilerinbüyük bir kısmı bu şartlarda geri dönmek yerinehukuki süreci beklemeyi tercih ettiklerini söyleyerekfabrika önünden ayrılmaya başladılar.

Sendikanın ve fabrikanın son tutumunu kabuletmeyen işçiler fabrika önünden ayrıldıktan sonra TürkMetal sendikası yetkilileri ile bir görüşme aldılar. Bugörüşmede son olarak işe alınmayan işçilerin TürkMetal’in yetkili olduğu fabrikalarda “işbaşı garantisi”sözü aldığı ve yarından itibaren de Türk Metal’inörgütlü olduğu demir çelik fabrikalarına gidipişbaşvurusu yapabilecekleri belirtildi. Gün içerisindeişe alım listesindeki işçilerin sadece 10’u Micha’yadönme kararı almışken, fabrika önünden ayrıldıktansonra sendikanın ve patronun telefonla işçileri arayıpısrarları sonucu 56 işçiden 30’a yakını işbaşı kararıaldı. Geri kalanların da ikna edilmeye çalışıldığıbiliniyor.

Kızıl Bayrak / İzmir

Micha, Türk Metal ihanetiyle son buldu

Senkromeç direnişiyledayanışma!

Senkomeç direnişinde 3. hafta da geride kalırkendireniş alanı organize sanayiden birçok işçitarafından ziyaret ediliyor.

Senkromeç direnişçisi geçtiğimiz hafta boyuncada direniş alanında yeni pankart ve çadırla yerinialdı. Senkromeç fabrikası üretime ara verdiği içinsadece temizlik, bakım işçileri ve idari personelgeldi. Yanı sıra fabrika durmasına rağmen müdürlerve patron E. Sıraçe hergün fabrikaya geldi. Aynışekilde patron korumalığı yapan sivil polis ekipleride yemek paydoslarında ve mesai bitimlerindefabrikaya geldiler.

16 Ağustos’ta da Kolorkim adlı bir mürekkepüretim fabrikasının yanmasına tanık olundu.Senkromeç direnişçisi yangını fark eder etmezfabrika önüne giderek sınıf kardeşlerinin durumuhakkında bilgi almaya çalıştı.

Senkromeç direnişçisi ile birlikte BDSP’nin 17Ağustos’ta başlattığı kampanya çerçevesindeÇiğli’de imza standı açıldı. Direniş çadırında daziyarete gelenlere imza kampanyası hakkında bilgiverildi ve imza toplandı.

Aynı gün, bayram vesilesi ile DİSK/Genel-İş 2No’lu Şube’ye bağlı işçiler ziyarette bulundu. BillurTuz direnişçilerine de bayram ziyaretinde bulunuldu.TÜMTİS İzmir Şube yöneticileri de direnişi ziyaretederek maddi destek sundular.

Kızıl Bayrak / İzmir

Fontana’da direnişbaşladı

Tuzla Kimyacılar Sanayi Sitesi’nde kurulu,İtalyan sermayeli Fontana Pietro Kalıp San. ve Tic.A.Ş fabrikasında işten atılan Birleşik Metal-İşSendikası üyesi işçiler direnişe başladı.

Sendikal örgütlenmenin açığa çıkmasınınardından işten atılan 4 işçi, 17 Ağustos günü fabrikagiriş kapısı önünde direnişe geçtiler.

Birleşik Metal-İş Genel Yönetim Kurulu,Fontana’daki örgütlenme ve direnişe ilişkin yaptığıaçıklamada, yaklaşık 230 işçinin çalıştığı fabrikada,sendikanın üye çoğunluğu sağladığını ve çoğunluktespiti için 9 Ağustos 2012 tarihi itibariyle ÇalışmaBakanlığı’na başvuruda bulunduğu bilgisini verdi.

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sınıf Hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Metal İşçileri Birliği (MİB), yüzbinlerce işçiningrev ve toplu sözleşme hakkının gasp edilmesinekarşı 22 Ağustos günü İstanbul Unkapanı’ndakiÇalışma Bölge Müdürlüğü önünde eylemgerçekleştirdi.

2012-2014 MESS Grup TİS sürecindesendikaların yetkileri askıya alınarak metal işçileride dahil yüzbinlerce işçinin TİS ve grev hakkınıngasp edildiğine dikkat çeken MİB, “Gücümüzüyetkilerden değil haklı, fiili-meşru mücadelemizdenalırız!” dedi.

“Haklarımıza sahip çıkıyoruz... Biz yetkimiziyasalardan değil, fiili-meşru mücadelemizdenalıyoruz” pankartını açarak Çalışma BölgeMüdürlüğü’ne yürüyen MİB üyeleri, basınaçıklaması gerçekleştirdiler.

Eylemde okunan basın açıklamasıyla tüm işçilerhaklarına ve mücadelelerine sahip çıkmaya çağrıldı.

Fiili-meşru mücadele çağrısı

2012-2014 MESS Grup TİS sürecinin en kritikaşamalarından birinin yetkilerin belirlenmesi süreciolduğunu belirten MİB, sermayenin, işçi sınıfınınelinde kalan son haklarına el koymak ve sınıfınörgütlülüğünü dağıtmak için her türlü saldırganlığabaşvurduğunun altını çizdi. Grev ve toplu sözleşmehakkını fiilen ortadan kaldırmaya yönelik adımlarıhatırlatan MİB, bedeller ödenerek kazanılmış olanhakların, sermaye-hükümet-koltuk sevdalısı sendikabürokratlarının birlik çemberinde öğütüldüğünü ifadeetti.

MESS Grup TİS sürecinden metal işçilerininkazanımla çıkabilmesi için fiili-meşru bir kanaldanmücadelenin yolunu açmaları gerektiğininbelirtildiği MİB açıklamasında, toplu sözleşmeyikazanmak, MESS’ten ve Türk Metal’den hesapsormak için yetkilerin belirlenmesine takılmadanfabrikalardan, sokaklardan sürecin örülmeyebaşlanması gerektiği söylendi.

Ortak mücadele çağrısı

Metal işçileri, fabrika temsilcileri, sendikayönetimleri, işçi sınıfından ve emekten yana olantüm kesimlerin ortak bir zeminde hareket etmesi vefabrikalardan doğru yükselen sokağın sesiniyükseltmesi çağrısında bulunan MİB, barajın neolacağı, sözleşme kapsamında kimlerin olacağışeklindeki pazarlıkların tümüyle reddedilmesigerektiğini, pazarlıksız biçimde işçi sınıfınınsendikal hak ve özgürlüklerinin önündeki tümengellerin kaldırılması gerektiğini ve lokavtınyasaklanmasını istedi.

Açıklamanın sonunda, MESS ve sermayeninkarşısında gerekirse grev hakkını kullanacak biriradeyle davranmanın önemine dikkat çekti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Metal İşçileri Birliği’nden açıklama...

“Yetkimizi fiili-meşru mücadelemizden alıyoruz!”

Bursa’da işçilere çağrıSermaye ve hükümetinin, yüzbinlerce işçinin grev ve toplu sözleşme hakkını fiilen gasp etmesi Bursa’da

gerçekleştirilen bildiri dağıtımlarıyla teşhir edildi. Metal İşçileri Birliği (MİB) imzalı bildiriler aracılığıyla, başta metal işçileri olmak üzere tüm işçilere fiili-

meşru mücadeleyi yükseltme çağrısı yapıldı. “Gücümüzü yetkilerden değil haklı, fiili-meşru mücadelemizden alırız!” başlıklı MİB bildirileri 15

Ağustos Çarşamba gününden itibaren üç gün boyunca sabah saatlerinde işçi servis güzergahlarında dağıtıldı.Yeşilyayla, Mesken ve Kent Meydanı-Merinos hattında yapılan dağıtımlarda militan mücadele çağrısı yapıldı.Tüm işçiler, toplu sözleşme ve grev hakkına sahip çıkmak için mücadele saflarına davet edildi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Güven Elektrik’te eylemBirleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube’nin örgütlü olduğu Güven Elektrik fabrikası geçtiğimiz

aylarda kapatılmıştı. İşçilerin kıdem ve ihbar tazminatlarını 13 taksite bölerek vereceğini açıklayan GüvenElektrik patronu Cenk Cankurtaran ve diğer patron vekilleri işçilerin ilk taksitini ödemediler.

İşçilerin 15 Ağustos günü almaları gereken ilk taksit yatırılmayınca 2 No’lu Şube Başkanı Yılmaz Bayramve işçilerin fabrikaya gelmesiyle fabrikada makineleri sökme işiyle uğraşan diğer işçilere de durum aktarıldı.Makineleri sökme işiyle uğraşan ve tazminatlarını taksitle alacak olan diğer 60 işçi de işi bırakarak eylemegeçtiler. 100 kadar işçi fabrika önünde toplanarak, bundan sonra neler yapılacağını öğrenmek için fabrikayageldiler.

Yılmaz Bayram, patrona ve fabrika müdürüne ulaşılamadığını, iş bırakma eylemi ve işçilerin fabrikaönünü doldurmasının bir uyarı eylemi olarak görülmesi gerektiğini açıkladı. Bayram sonrasına kadartazminatlar hesaplara yatmadığı takdirde Çorlu’ya gideceklerini ve tazminatlarını alana kadar da orada yatıpkalkacaklarını açıkladı. İşçiler, her türlü eyleme hazır bir şekilde sendikayla birlikte Çorlu’ya gitme kararıaldılar.

Eyleme, 2 No’lu Şube’ye bağlı fabrikaların işyeri temsilcilerinin yanısıra BDSP ve TKP de destek verdi. Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Trakya BDSP tarafından Deri-İş GenelMerkezi’nin Trexta Deri pratiğini konu alan eleştiriyazısının ardından, konuyla ilgili Deri-İş GenelMerkezi’nden tarafımıza bir görüşme talebiiletilmiştir. Bu talep üzerine 3 Temmuz günü TrakyaBDSP temsilcisi ile bir BDSP çalışanı sendikanıngenel merkezine giderek görüşme gerçekleştirmiştir.Yapılan görüşme sonucunda eski temsilcinin (AliBayram) ve işçilerin katıldığı bir toplantı yapma kararıalınmıştır. Toplantı tarihini netleştirmek içintarafımızdan verilen iki ayrı telefon numarasına Deri-İş Genel Merkezi’nin 6 Temmuz Cuma gününe kadarulaşması kararlaştırılmıştır. Fakat aradan bir aygeçmesine rağmen bugüne kadar Deri-İş GenelMerkezi herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Aynısüre zarfında Özgür Gelecek dergisinde “DevrimciDemokrat Sendikal Birlik” imzası ile bir yazıyayınlanmış ve Deri İş’e yönelik yapılan eleştirilerdenkaynaklı BDSP’ye yönelik çeşitli suçlamalaryöneltilmiştir.

Tüm bunlar üzerine, 6 Ağustos 2012 tarihindeDeri-İş Genel Merkezi’ne ve DDSB’ye, basın vekamuoyu önünde gerçekleştirilecek bir toplantı çağrısıyapılmış, ilgili toplantı 12 Ağustos Pazar günü Petrol-İş Kapaklı Lokali’nde gerçekleştirilmiştir.

Çağrılarımız yanıtsız kaldı

Çağrımızın ardından 8 Ağustos Çarşamba günüDeri-İş Genel Başkanı Musa Servi’yi aradık vegönderdiğimiz email’in kendilerine ulaşıpulaşmadığını sorduk. Kendisi bu e-mail’i görmediğiniifade etti. Ardından sendikanın örgütlenme uzmanıEren Korkmaz’a ulaştık. Kendisi toplantı çağrısındanhaberi olduğunu, katılıp katılmayacaklarınıdeğerlendireceklerini ifade etti. Son olarak PartizanÇorlu temsilcisine ulaştık. O da toplantıdan haberdarolduğunu ancak kendi kişisel görüşünün toplantıyakatılmamak yönünde olduğunu ifade etti.

Çağrımızın altında telefon numarası olmasınarağmen 11 Ağustos Cumartesi günü saat 15:06’damerkezimize DDSB imzalı olarak gönderilen bir emailile “bugün internet sitenizde tarafımıza yönelik birtoplantı çağrısı yapıldığını öğrendik!” ifadesi iletoplantının tarihini yeni -toplantıdan bir gün önce-öğrendikleri yönünde bir sonuç ortaya çıkmaktadır.Gönderilen email’de “uzun süredir hazırlığınıyaptığımız eğitim ve tatil kampının 14 Ağustostarihinde başlaması ve bu sebeple yoğun işlerimizdolayısıyla toplantıya katılamayacağımızı üzülerekbelirtmek istiyoruz” denilmektedir.

Oysa ki kamuoyu önünde toplantı için çağrıyaptığımız bir haftalık zaman dilimi içerisinde bizegeri dönme imkanı varken, son anda böyle bir yanıtlakarşımıza çıkılmayabilirdi. Böylece günler öncesiyapılan açık çağrıya ve bu çağrı üzerine hazırlıklarınyürütüldüğü bir durumda bu tarz bir ortaya çıkışıanlamak mümkün değil.

Petrol-İş Kapaklı Lokali’nde 12 Ağustos Cumartesigünü saat 14:30’da başlayan toplantıya direnişte yeralan iki Trexta işçisi, Deri-İş eski Çorlu temsilcisi,Trexta örgütlenme sürecinde yer alan BDSP temsilcisi,eskiden Tuzla, şimdi Çorlu’da çalışan bir deri işçisi,Petrol-İş’te örgütlü bir işçi, Deri-İş Genel

Merkezi’ndeki görüşmeye katılan BDSP temsilcisi,BDSP’li bir deri işçisi, bir inşaat işçisi, “bağımsız”olduklarını iddia eden iki deri işçisi ve bir de işsizkatıldı.

Öncelikle Trakya BDSP temsilcisi süreci buaşamaya getiren tabloyu ortaya koydu. BDSP’nin sınıfçalışmasını hangi alanlarda yürüttüğü, nasıl birçalışma pratiği/tarzı ve hangi ilkeler temelinde hareketettiğini anlattı. Tüm bunlar ışığında devrimci sınıfsorumluluğu temelinde böylesi bir toplantının ihtiyacayanıt vereceği ve amaca uygun olacağı ifade edildi.Ardından sınıf devrimcileri adına, muhataplarınıngelip gelmemesinden bağımsız olarak bu bileşenle deolsa sınıfın çıkarları doğrultusunda, var olan sorunlarıbüyük bir açıklıkla, siyasal bir olgunlukla konuşuptartışmanın ve sonuç çıkarmanın sınıf mücadelesiaçısından önemli olduğu vurgulandı. Toplantıda,Trakya BDSP imzalı ve Deri-İş Genel Merkezi’ninTrexta örgütlenme sürecini ele alan eleştiri yazısınaDDSB’nin cevap vermesinin neye denk düştüğüanlatıldı.

Bu açıklamanın ardından Trexta Deri’de çalışan vefabrika önündeki direnişte yer alan öncü işçiler sürecianlattı. Direnişçi işçilerin konuşmalarının içerisindeDDSB’nin iddia ettiği konu başlıkları ele alındı.

İşçiler süreci anlatıyor...

DDSB, Trakya BDSP tarafından kaleme alınanyazıya verdiği cevapta şunları söylemekteydi:“Trexta’da 90 kişiyle toplantı yapılmamış, 130 kişidenön üyelik alınmamıştır. Temsilcinin izindendöndüğünde geride 1 üye kaldığı iddiası yalandır vesaçmadır. 14 gün süren ve 80 işçinin iştençıkarılmasına engel olmak için yapılan direnişteişçilere tutulmayan vaatler verilmemiştir. Varsa böylevaatler, nerede ve kimler tarafından verildiğini BDSPaçıklamalıdır.” (19 Temmuz 2012)

İki ayrı toplantıda 100’ün üzerinde işçiylegörüşülmüştür. 125’in üzerinde işçiden ön kayıt formualınmıştır. İçerde örgütlenme çalışmasına katılan ve

bundan dolayı işten atılan işçilere ihtiyaçlarınıkarşılayacak kadar para desteği yapılacağısöylenmiştir. Ancak sonrasında bu vaatleringerçekleştirilmesini bir yana bırakın, Deri-İş GenelMerkezi direnişi bitirme kararı almıştır. Üsteliktoplantıya katılan öncü işçiler hiçbir karşılıkbeklemeden direnişe devam edebileceklerinisöyledikleri halde direniş bitirilmiştir.

Direniş süreci içerisinde özellikle kadın işçilerekonomik zorlanmadan kaynaklı sendikanın desteğineihtiyaç duyduklarını ifade etmişlerdir. Fakatörgütlenme uzmanı Emre Eren Korkmaz tarafındanişçilere “hem işsizlik sigortasından para alacaksınız,hem de sendikadan. Böylelikle çalışırken elinize geçenücretten daha çok para geçecek. Siz bu işi para içinyapıyorsunuz...” şeklinde ifadeler kullanılmıştır.İşçilerin bu gayri ciddi, aynı zamanda provokatifsöylem karşısında mevcut bilinçlerinden ötürümücadeleyi bırakmaktan başka bir seçeneğikalmamıştır.

Trexta direnişçisi işçiler anlatıyor...

“Yalana ve dedikoduya” dayandığı iddia edilenbilgilerimizin kaynağı süreci yaşamış olan işçilerdir.İşçilerin toplantıda yaptığı anlatımlar ise aşağıdakigibidir:

Trexta’daki ilk örgütlenme süreci sürerken eskitemsilci Ali Bayram’ın izne çıktığını söylediler. Buesnada fabrikadan işçilerin büyük bir bölümü iştenatılmıştı. Yine bu süreçte temsilci izindeyken “Tamer”adlı kişi bizlere örgütlenme uzmanı olarak tanıtıldı. Vebundan sonra bu çalışmayı onun yürüteceği söylendi.Fakat iki görüşmeden sonra bir daha ortalıkta hiçgörmedik. O görüşmelerden de hiçbir şey anlamadık,ne ben ne diğer işçi arkadaşlar.

“Genel Başkan sizlerle görüşmeye gelecek” diyorEren Korkmaz. Toplanılıyor, bekliyoruz kimsegelmiyor. Bu defalarca oldu. Bu olup bitenlerden sonraişçi arkadaşlar aralarında bu nasıl bir sendika diyetepki göstermeye başladı. Ön kayıt sürecinde işçilere

Deri-İş Sendikası ve DDSB’nin Trexta örgütlenmesindeki tutumları üzerine...

İşçi sınıfı davası sahipsiz değildir!

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

bizzat Eren Korkmaz tarafından, yılbaşına kadar yeniyasa çıkacak ve internet üzerinden üyelikleriniziyapacağız denilmiştir (halen yasa çıkmış değil!). Bugerekçe gösterilerek noter tasdikli üyelikyapılmamıştır. Hatta bu süreçte “sendikaya üyelikmasraflarının yarısını biz karşılayalım üye olalım.Sonrasında hukuki anlamda da güvencemiz olsun”dediğimiz halde sendika “uzmanı” tarafından itirazedilmiştir.

Ön kayıttan kaynaklı, sendikal nedenlerden dolayıişten atılan işçi arkadaşlar davayı kazanamayızkorkusuyla dava açmaktan bile imtina etmiştir.Sendikanın ikircikli tutumundan kaynaklı bizler busüreçte sendikayı tam olarak arkamızda göremedik.Öyle ki, 15 günlük direniş boyunca sendikanın GenelMerkezi tarafından işçilere moral verecek hiçbir adımatılmamıştır. Bizler bu süreçte de o dönemin temsilcisiAli Bayram’ı tanıdık, güvendik ve en büyük desteğiondan aldık. Petrol-İş Genel Merkez yöneticileridireniş yerinde biz işçileri ziyaret ederken böyle birdesteği Deri-İş Genel Merkezi’nden göremedik. Yanikendi sendikamızdan herhangi bir destek görmedik.

Deri-İş’te inkar etmek alışkanlık halini almış. Ki,işçilere bir süre öncesinde “direnişi devam ettirelim,sendika size desteğini sunacaktır” denilmesine rağmen,yine örgütlenme “uzmanı” işçilerin gözlerinin içinebaka baka ben böyle bir şey söylemedim diyebilmiştir.Bunun kendisi ibret vericidir! Üstelik işçiler, toplantısırasında yapılan konuşmalarda defalarca sendika veyöneticilerine karşı hiçbir özel husumetlerininolmadığını belirtme ihtiyacı da duymuşlardır.

Toplantıya katılan “bağımsız” işçiler...

Toplantıda işçilere sürece dair soru sormak içinkendisini “bağımsız” olarak tanıtan ancak “görevli”olarak toplantıya gönderildikleri her halinden belliolan bu iki kişinin, ortaya konulan tabloya rağmensendikayı savunan bir tutum sergilemeleri Trextaişçileri tarafından hayret ve tepkiyle karşılandı. Hattabu tablo üzerinden tepki gösteren bir Trexta işçisimasadan kalkarak toplantıyı terk etme ihtiyacı duydu.“Bağımsız” arkadaşların söylemleri ve sergiledikleritutumlar mevcut siyasal-sendikal anlayışın bir

yansımasıydı adeta. Öyle ki Trexta direnişçi işçiler bu“bağımsız” arkadaşlara defalarca “siz kimsiniz,nereden geldiniz, sendikada mı çalışıyorsunuz?” gibisorular sorma ihtiyacı duymuştur.

Yine bu “bağımsız” arkadaşlar sık sık “buradamuhatapları yok, toplantının da bir anlamı yok” vb.söylemlerde bulunurken öte taraftan sendika ve DDSBadına konuşmayı da ihmal etmemişlerdir. DDSBimzalı yazıda yer alan çarpıtmaların direnişçi işçilertarafından tek tek çürütülmesi üzerine “bağımsızarkadaşlar”, “bu o arkadaşın eksikliği, kişilerin yapmışolduğu hatalar, işçilerin eğitim almayışı, temsilciyisendika getirdi sendika götürür, buna kimse bir şeysöylemeye hakkı da yoktur” vb. söylemlerle sorunugeçiştirmeye ve önemsizleştirmeye çalışmışlardır.

Güneşi balçıkla sıvayamazsınız!

Deri-İş yönetiminin ve DDSB’nin toplantıyagelmemesi ne bizi, ne de kamuoyunu şaşırtmıştır.Herhalde ortaya koca koca iddialar atıp, kendisineyönelen politik eleştirilere kulak tıkayarak,yalanlayarak, gerçekleri çarpıtarak kurtulmayaçalışanlar, konuyla ilgili kamuoyuna açık şekildeyapılan toplantıya katılmamayı bir sıkıntı ve sorunolarak görmemektedir.

Trakya’da net bir gerçeklik vardır. Deri-İşSendikası’na işçiler güven duymamaktadır. Trextaişçileri isim vererek “Kapaklı’da birkaç kahveye gidinişçilerin sendika hakkındaki düşüncelerini soruntabloyu açıkça görürsünüz” diyorlar. Görüldüğü üzereÇorlu’da ya da Çerkezköy’de dar grupçuluk yapanlarbu tutumlarıyla sınıf mücadelesine yarar değil zararveriyor. BDSP olarak bize sınıf devrimciliği üzerinden“akıl hocalığı” yapmaya kalkanlara, sınıfdevrimcilerinin yürüttüğü sınıf çalışmasının mahiyetihakkında zerre kadar bilgileri olmadan ahkamkesenlere bu akılla bir yere gidemeyeceklerinihatırlatmakla yetiniyoruz. Bulundukları her yeri kendi“tekkeleri” sayan bu anlayışın varacağı yerin olsa olsayeni bir “mezhep” olacağının altını bir kez dahaçizmekle yetiniyoruz.

Trakya BDSP

Deri-İş Genel Merkezi ile BDSP arasında 3 Temmuz 2012 tarihinde bir görüşme gerçekleştirilmiştir.Yapılan bu görüşmede iddialarımızın kaynağının işçilere, kendi öz deneyimlerimize ve Deri-İş’in bölgedekieski temsilcisine dayandığı ifade edilmiştir. Bizzat Genel Teşkilat Sekreteri Hasan Ulaşan tarafından “sizinorada yer aldığınızdan haberimiz yoktu, sadece birkaç görüşmeye gittiğinizi biliyorduk!” denilmiş, özellikleTrexta işçilerinin ortaya koyduğu iddialar üzerinden Hasan Ulaşan, Eren Korkmaz ve Musa Servi son derecenet ifadelerle “işçiler yalan söylüyorlar” söylemini kullanmıştı. Yazımızda yer alan tüm iddiaların gerçeğihiçbir şekilde yansıtmadığı da net bir şekilde ifade edilmişti. Dahası bu yalanlamalar konuyla ilgili DDSBaçıklamalarında da ayrıntılı bir şekilde yer aldı.

Bunun üzerine 12 Ağustos Pazar günü 11 kişinin tanıklığında bir Trexta işçisi, Eren Korkmaz’ı arayarakBDSP temsilcisiyle yapılan görüşmede işçiler hakkında “yalan söylüyorlar!” lafının kullanıp kullanmadığınısordu. Buna karşı Korkmaz, pişkince “hayır!” yanıtı verebilmiştir. Hemen ardından birebir kendisiyle görüşenarkadaşımız aradığında ise telefonunu açmamıştır. “Gerçeklerin devrimciliğinden” dem vuran bu arkadaşlar,söylediklerinin arkasında dahi duramamış, dün dediğini bugün yalanlayarak gerçek kimliklerini bir kez dahaortaya koymuşlardır.

Çorlu bölge temsilcisinin sendikal mücadele içerisindeki toplam 10 yıllık pratiği ise yazı boyunca inkaredilmeye devam edilmiştir. Trexta işçileri bu sürecin en dolaysız tanığı durumundadır. İşçiler yapılantoplantıda kendilerinin Petrol-İş çalışanları vasıtasıyla Ali Bayram’la tanışmış olduklarını, sonrasında dasendikal örgütlenmeyi yapmaya başladıklarını net bir şekilde ifade etmişlerdir. Bir direnişçi işçi o süreci şöyletanımlıyor: “Ben burada Ali Bayram gibi bir dost kazandım. Genel Merkez’den gelen ne Eren’i tanırım, ne deHasan’la görüşmek isterim. Ali Bayram’la görüşmek tabii ki isterim!”.

Bölgede başarısızlıkla sonuçlanan Yeşil Kundura, Suni Deri ve Trexta Deri süreçleri bizzat genel merkezinmüdahale ettiği zamanlarda sonuçsuz kalmıştır. Fakat bu başarısızlıklar da temsilciye fatura edilmeyeçalışılmaktadır. Ayrıca Çorlu bölge temsilcisinin sendika genel kurul kararı ve temsilcinin onayı ile iştençıkarıldığı söylenmektedir. Durumun böyle olmadığını mevcut kimi genel merkez yöneticileri de ifadeetmektedir.

Trakya BDSP

İzmir’de “Devlet, sınıf,iktidar” semineri

İzmir’de yaz süresince düzenlenen sınıfseminerlerinin bir yenisi de 17 Ağustos akşamıÇiğli İşçi Kültür Sanat Evi Derneği’ndegerçekleştirildi. “Devlet, sınıf, iktidar” başlıklıseminerde Marksizmin devlet teorisinden yolaçıkılarak pek çok politik soruna dair tartışmalaryapıldı.

Seminer, “devlet” kavramının marksizm içinöneminin vurgulanması ve devrimci bir parti içinsorunun hayati bir sorun olduğunun ifadeedilmesiyle başladı.

Ardından ise diyalektik materyalizmçerçevesinde idealist felsefenin nasıl bir eleştiriyetabi tutulduğu belirtilerek devletin toplumsalgelişmenin belli bir aşamasındaki ürünü olduğu vetoplumdan doğarak ona yabancılaşan niteliğitanımlandı.

Devletin bir baskı aygıtı olarak ortaya çıkışıtanımlandıktan sonra ise burjuva topluma geçilerekburjuva devletten bahsedildi.

Genel ve tarihsel anlatımların ardından AKPekseninde gündem olan rejim krizi ve “AKPiktidarı” tartışmalarına geçilerek devlet teorisi vesınıflar mücadelesi ekseninde bu gündem masayayatırıldı.

Seminerde ikinci bir temel bölüm olarak isedevrimcilerin devlet aygıtına yaklaşımı ve devrimsüresince alınacak tutum tartışıldı. Esas olarakLenin’in devlet ve devrimde yaptığı tartışmalarreferans alınarak devletin uzlaşmaz sınıfçelişkilerinin kanıtı ve sonucu olduğu ancak budevletin görevinin oportünistlerin iddia ettiği gibihiç de uzlaşma sağlamak olmadığı; aksine baskı vezor yoluyla uzlaşmazlıkları ezen lehine çevirmeyiamaçladığı tanımından yola çıkıldı.

Bu bölümde komünizme giden yolda aşılacakmesafeler de tanımlandı. Sosyalizmin doğumsancıları olarak kabul edilen proletaryadiktatörlüğünün ardından komünizmin alt evresineya da sosyalizme geçileceği ve bunun ardındankomünizmin üst aşamasına ulaşılabileceği söylendi.

Sunum devlete bakışın devrimdeki belirleyicirolünün vurgulanması ile son buldu.

Soru cevap bölümünde ise AKP iktidarı ve rejimkrizi, sosyalizmin tarihsel sorunları ve Sovyetler’inçöküşü, Arap “devrimleri” üzerine sorular soruldu.Soruların yanıtlanmasının ardından seminer sonaerdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Deri-İş Genel Merkezi ile yapılan görüşme üzerine...

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Röportaj14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Deri-İş Sendikası’nın Trexta Deri’de örgütlenmeçalışması devam ederken görevden alınan eski Çorlutemsilcisi Ali Bayram, son dönemde yaşananlarüzerinden gazetemize açıklamalarda bulundu.

Ali Bayram’la yaptığımız röportajı yayınlıyoruz...

- Bir işçi olarak sendikayla tanışmanız nasıloldu? Son süreci dışta tutarak kısaca sendikalgeçmişinizi anlatabilir misiniz?

- Ali Bayram (Deri-İş eski Çorlu Temsilcisi):Deri-İş Sendikası’yla ‘93 yılında tanıştım. ‘93 yılındaNobel Deri’de çalışıyordum. O yıllarda şimdiki YeşilKundura’nın yerinde bir direniş vardı. Oraya gidipgeliyorduk. Oradaki işçilerle dayanışma içerisindeoluyorduk. Hemen o sürecin ardından ÇorluOrganize’ye dönük bir çalışma başlattık. NobelDeri’de çalışırken 30-35 kişilik bir işçi vardı. Biz deorada bir çalışma başlattık. Orada çoğunluğu veyetkiyi aldık. Toplu sözleşme imzalandı. Ancak işyeriçok ortaklıydı, ortaklar anlaşamadığı için işyerikapandı. Bunun ardından uzun bir süre deride işbulamadım. Bu yüzden başka iş kollarında çalışmakdurumunda kaldım.

‘98 yılında AK Deri’de çalışmaya başladım. 2000yılında Deri-İş Genel Merkezi’nden örgütlenme içinburaya geliyorlardı. Birçok fabrikada olduğu gibi yantarafımızdaki Baykallar Deri’de de örgütlenmeçalışması vardı. Bu yüzden işçiler işten atılmış vekapıda direniş vardı. Biz çay molasına çıkmıştık. Buesnada direnişçilere polis vahşice saldırıyordu. Ben deişçiler içerisinde devleti ve polisi teşhir ettim. Hemeno gün toplantı ayarladık. Kahvede yaptığımıztoplantının ardından sendikaya üye olma kararı aldık.Gittim sendika temsilcisi Hüseyin Akgün’ü çağırdımve o gün hepimiz sendikaya üye olduk. Noter biziihbar etti. Havzada patronlar tarafından bilinen biriolduğum için patron beni işten attı. Ben de direnişbaşlattım. Zaman zaman polis saldırıyordu. Bu aradabaşka direnişler de vardı. O direnişlere de gidiyor,işçileri yönlendirmeye çalışıyordum. Polis saldırılarınakarşı işçilere moral vermeye çalışıyordum.

İşçiler benim olmadığım bir toplantıda kendiaralarında beni aday göstererek bir seçim yapmışlar.İşçilerin seçimi ve genel merkezin de onayıylasendikada çalışmaya başladım. Bu arada direnişleryavaş yavaş bitiyordu. Göreve geldikten sonra ilkçalışmamı Güneş Deri’de yaptım. Buranın patronuaynı zamanda işveren derneğinin de başkanıydı. Oburadaki direnişleri karalamak için kampanyabaşlatmıştı. Bu yüzden orada örgütlenmeyiönemsedim. Ancak fırsatçı bir işçi yüzündenörgütlenme başarısızlıkla sonuçlandı. Ardından İleriDeri, Gündüz Kürk, Ensarioğlu ve Birsinler Derisüreci başladı. İleri Deri’de 16 ay direndik. Fabrikayagrev pankartı astık. Panzerler saldırdı. Çadırımız zorlakaldırılmaya çalışıldı. Gözaltılar oldu. Kafa gözdağıldı, insanlar komalık oldu. Polisin tüm vahşicesaldırılarına rağmen kararlı bir şekilde direndik. Ancakpatron ayak oyunları ile mücadelemizi boşa düşürdü.

O sürecin ardından 2009’a kadar ben Düzce’yegittim. Yaklaşık 1,5 yıl Düzce’de Desa Deriörgütlenmesinde yer aldım. Diyebilirim ki Düzce’deen fazla bulunan sendika çalışanlarından biri de

benim. Orada Desa Deri örgütlenmesinin güçlenmesiiçin emek sarf ettim.

- Son süreci özellikle kamuoyununbilgilendirilmesi ve kimi gerçeklerin ortaya çıkmasıaçısından önemsiyoruz. Bu süreçleri yaşanan içsorunlarla birlikte anlatır mısınız?

Yeşil Kundura süreci:

Sorunların artık gizlenemediği ve ayyuka çıktığısürecin başlangıcı Yeşil Kundura süreci oldu. YeşilKundura’da örgütlenme çalışması çok zor oldu.Kimseyi tanımıyordum. Ancak gecemi gündüzümekatarak çalıştım. Tek tek evlere giderek işçileritanıdım. İşçilerin kahvelerine gittim. İşçilerin servisduraklarına gittim. Düğünlere gittim, cenazeleregittim. Bunları da tek başıma yaptım. Kimse yoktu!

Orada bir komite oluşturdum. Bu arada komitetoplantılarına zaman zaman genel merkezden MusaServi ve Gürsel arkadaş katıldılar. Sanki onlara yalansöylüyormuşum gibi tavırlarla geliyorlardı. Sankiböyle bir çalışma yokmuş, hayal ürünüymüş gibidavranıyorlardı. “Gelip göreceğiz” deyip güya benidenetliyorlardı. Sıkıntılar o dönemden baş göstermeyebaşlamıştı. Sonrasında üyeliklere başladık. İlk olarak83 işçiyi üye yaptık. Ardından beşer-onar üyeliklerdevam etti.

Ardından bana yardım etmesi için birinigönderdiler. Ali Barmaç’ı getirdiler. Çok da iyiyardımcı oldu! Yeşil Kundura çok rahatörgütlenebilirdi. İşverenle yaptığımız görüşmedeişveren “ben bu işçi sayesinde Amerikalar’da okudum,ben bu işçi sayesinde bu holdingi oluşturdum şimdi500-600 bin lira fazla vereceğim çok mu?” diyordu.Ama sonra ne hikmetse Genel Merkez bu bölgede birçalışma olmasını istemeyen tavırlar içerisine girdi.Ancak kriz gerekçesiyle işçi çıkarılma olunca süreçtersine işledi. Bunun üstüne bir de Genel Merkez veonun dümeninde hareket edenlerin sorumsuz ve içtenpazarlıkçı tutumları eklenince, burada da başarısızolduk. Ben her zaman söylüyorum, şimdi desöyleyeyim. Biz orayı örgütlerdik. Yeşil Kundura

halen çalışmaya devam ediyor. Kriz söylemi biroyundu, biz de o oyuna düştük.

Ne hikmetse elimizin altındaki yeri kaybettik.Genel Merkezin “bu bölgede örgütlenme olmasın”diye bir tavrı vardı. Bu çalışmaları sürekli sekteyeuğratan tutumları vardı. Çalışanların birçoğu kadındı.Örgütlenme için kadın örgütçüye ihtiyaç vardı. Odönem sendikada çalışan Nuran arkadaşı burayaistiyordum. Ancak Ali Ekber ve Ali Barmaç’ın“gerekirse Yeşil Kundura’ya sendika girmeyecek,Nuran buraya gelmeyecek!” dayatmalarıyla karşıkarşıya kalıyordum.

Grup Suni Deri süreci:

2009’da Yeşil Kundura öyle olunca Birleşik Metal-İş’te sabahın erken saatinde toplantı yaptık. GenelMerkeze bilinçli bir şekilde haber vermedim. Çünkühaber verdiğim takdirde birilerini başımagetiriyorlardı. Böyle olduğunda Yeşil Kundura’daolduğu gibi başarıya ulaşılmıyordu, ne hikmetse...

Bu yüzden bilgi vermedim. İşçilerle görüştüm veişyerinin bizim işkoluna girip girmeyeceğinibilmiyordum, bunu da onlara net bir şekildesöylemiştim. “Araştıracağız, bakanlığa sorduracağızbuna göre cevabımızı vereceğiz, bizim iş kolumuzagiriyorsa üyeliğinizi alacağız, eğer bizim iş kolumuzagirmiyorsa hangi iş koluna giriyorsa o sendikayayönlendireceğiz” diye konuştuk.

Ardından Genel Merkeze bu fabrikayla ilgili bilgiverdim ayrıca araştırılmasını istedim “hangi işkolunagiriyor” diye. Bir gün sonra Musa Servi beni aradı“hemen üyelikleri yapalım, bu bizim iş kolumuzagiriyor” dedi. Üyelik yapacaktım fakat buranın birbütçesi yoktu. Kafama göre üyelik de yapamazdım.Ardından işçilerle toplantı yaptım ve genel başkan nesöylediyse onu işçilere ilettim. Buranın bizim işkolumuzda olduğunu söyledim. İkinci gün GenelBaşkan kendisi geldi. Noter ücretini ödemek içinnoteri sabahın 05.00’inde açtırdık. Üyelikleriyaptırdık. Musa Servi parasını ödedi oradan gitti. Bende ertesi gün üyelikleri aldım, onaylatmak için genelmerkeze gittim. Onaylattık, oradan da bakanlığa

Deri-İş Sendikası eski Çorlu Temsilcisi Ali Bayram ile Trexta ve yaşanan süreç üzerine...

“Küçük olsun benim olsun mantığıyla hareket ediyorlar!”

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

götürdük.Bu işlemlerin ardından olay fabrikada duyuldu,

işten atılmalar başladı. 14-15 kişi işten atıldı. Busüreçte kapıda 110 gün direndik. Daha sonradanişveren işkolu için itiraz edince bizim işkolunagirmediği ortaya çıktı. Mahkeme işkolu tespitiniPetrol-İş Sendikası’na verdi. Burada Genel Merkezintavrı, “Bizim haberimiz yoktu Suni Deri

örgütlenmesini Ali Bayram kendi kafasına göre

yapmış” şeklinde oldu. Ben de bunun öyle olmadığınısendika toplantılarında söyledim, “yanlış yapılmışsabirlikte bir yanlış yapılmıştır, doğru yapmışsak birliktedoğru yapmışızdır” dedim. Ayrıca noter ücretlerinigetiren Musa Servi’dir. Ne kadar bunu kendi kafamagöre yapmadığımı söylesem de bu fatura da banakesildi.

Trexta Deri süreci:

Grup Suni Deri süreci sonrasında ise Trexta sürecibaşladı. 2004 yılında ben aslında Trexta’ylailgilendim. Hatta orada 100’ün üzerinde kişiyeulaşmıştım. Fakat Genel Merkezin yönlendirmesiylebu çalışmayı askıya almıştık. Bu durumda bölgedeyanımıza yardıma gelen arkadaşın yaşadığı özelsorunların da etkisi olmuştu.

İçerden görüştüğüm işçiler vardı. Petrol-İşSendikası da orada bildiri dağıtınca işçiler lokalegitmişler. Petrol-İş Sendikası’ndan arkadaşlar beniaradılar. Oraya gittim. Yaklaşık 50-60 işçi gelmişti.Daha sonra bu toplantılara katılanların sayısı 80-90’açıktı. Bu sayı zamanla düşmeye başladı. Hemenkomite kurdum ve genel merkeze bilgi verdim.Toplantıya örgütlenme uzmanı Eren Korkmaz veHasan Ulaşan geldi. Akabinde ne oldu, ne bittianlamadan işçilerle görüşme ve toplantıların olduğuesnada beni izne çıkardılar. Komitedeki işçiler kendiarkadaşlarını getiriyorlar, tanıştırıyorlardı ve büyük birakış vardı. Ben Genel Merkez’e üyelik yapalımdiyordum onlar da “paramız yok, masraf olur, burasıbüyük bir işyeri üstesinden gelemeyiz!” şeklindekonuşuyorlardı. Beni hemen bir aylık izne çıkardılar.Ben izindeyken böylesi hareketli bir süreçte fabrikaişçileriyle topu topu üç kez gidilip görüşülüyor. ErenKorkmaz diyor ki “genel başkan gelecek toplantıyapılacak.” Vardiyadan çıkanlar 40-50 işçi geliyor.İşçiler gece vardiyasından çıkıyor Petrol-İş lokalinegeliyor, Genel Başkan yok. Çay paralarını işçilercebinden ödüyor. İşçiler gitgide özellikle ErenKorkmaz’ın tavır ve davranışlarına da tepki duymayabaşladı.

Ardından Lüleburgaz’dan birini getiriyorlar vediyorlar ki, bu örgütlenme uzmanı. Bundan sonrasizinle bu arkadaş ilgilenecek. İşçiler beni sorunca,“Ali arkadaşın Çorlu’da işi var, oradaki fabrikalarlailgilenecek” diyorlar. Benim bunlardan hiçbir şekildebilgim yok. Eren gittikten sonra Taner arkadaş bir-ikikez işçilerle görüşüyor. O da geliyor Petrol-İşSendikası’nda oturuyor birkaç saat, o kadar.

Ben izinden 10 gün erken döndüm. İşçiler beniarayarak “neredesin? bizi işten çıkardılar 15 gün oldu.Genel Merkez’den ne gelen var ne giden!” dedi. Pekisiz niye aramadınız dedim. Onlar da “biz niyearayalım? onların bizi arayıp sorması gerekirken bizniye arayalım?” dediler. İçeride yardım edecekarkadaş yok dediler. Ben de Genel Başkanı aradım“nasıl gidiyor” diye sordum. O da bana “her şeyinyolunda ve çok iyi olduğunu” söyledi. Ben de “15gündür işçiler işten atıldı. İşçiler perişan, hiç kimsesormamış” dediğimde o da şaşırdı ve telefonu kapattı,anlamadım. Tüm bunlar tiyatro mu başka bir şey mibilemiyorum! Daha sonra beni aradı “sen yarın orayagidiyorsun” dedi. Bu arada Taner’i oraya örgütlenmeuzmanı olarak aldıklarından haberim yok! Ertesi güngittiğimde görüştüğümüz hiçbir işçinin iştekalmadığını gördüm. Komite dağılmış, içerde elle

tutulacak bir işçi kalmış, onunla görüştüm. Ondanörgütlenme uzmanının alındığını duydum. İşçi oradahiçbir şey yapılmadığını anlattı.

Yine ben bir çalışma yaparak orayı toparlamayaçalıştım, toparladım da. İşçilere ayrıca ön kayıtyapılacağı söylenmiş. Nedenini sorduğumda işçilerintüm bilgilerini elde tutarak gerçek üyeliğegeçildiğinde herkesi hemen üye yapmak olduğusöylenmiş.

Bu süreçte tekrardan işten atılma oldu. Biz dekapıda direnişe başladık. İşçiler o soğukta, karda,yağmurda kapıda direnişe geçmeyi kabul ettiler. 15gün direniş oldu. Sabah 05.00’te kalkıyor önceSaray’dan başlayarak işçileri toplayarak saat sabah07.00’de fabrika önüne geliyoruz. İlk günü HasanUlaşan geldi yarım gün kaldı sonra da gitti.

Sonrasında işçi arkadaşların sorunları başladı. 7aydır işten çıkarılmış işçiler vardı. Yanı sıra stresvardı. Ayrıca işçi arkadaşlara Genel Merkez direnişsüreci boyunca size dayanışma vb. şeyler verilecektirdemişti. Ama sonra ne hikmetse sanki bunlarkonuşulmamış gibi davrandılar. Genel merkezdenEren Korkmaz geldi, işçilerle kavga edildi, işçilerküstürüldü, direniş bitirildi. Sonra da çekti gittiler.

Sonrasında yine buranın peşini bırakmadım,üyeliğe başladım. Buranın sorumlusu benim, kâğıtüzerinde böyle. Sonra sağdan soldan duyumlaralıyorum. Genel Merkez tarafından Ali Barmagaç’asendikaya üye yapması için üye kayıt formlarıbırakılıyor. Ve ben bunu sağdan soldan, işçilerdenduyuyorum. Genel Merkezi arıyorum “ondan bizimbilgimiz yok” diyor. Diğer yandan “Ali Bayramburada sadece Trexta ile ilgilenecek başka hiçbir yerleilgilenmeyecek, elini çektirdik” deniyor. Çerkezköy’eörgütlenme uzmanı atamışlar ondan da haberim yok.Bu şunu gösteriyor, Ali Bayram’ın çalışma alanınıdaraltalım sonra da çeksin gitsin! Tüm bunlardansonra nasıl bir çalışma yürütülür. Sizin arkadaş geldigördü, nasıl çaba gösterdiğimi.

Ben açıkça şunu söylüyorum, genel merkez burada

örgütlenmek istemiyor. “Küçük olsun benim olsun!”mantığıyla hareket ediyor. Halen bu zihniyetlegidiyorlar. Bunlar bu kafayla hiçbir yere varamazlar.İzmir’de, Tuzla’da ufak bir yer var onlarla idareedeyim mantığı var. Çorlu’da buralarda örgütlenmeolunca muhalefet olacağını onlar da biliyorlar. Onlar ozaman koltuklarında rahat oturamayacaklar. Oradakeyfi hareket edemeyeceklerini biliyorlar. O zaman neyapalım biz, Ali Bayram’a olmadık şeyleryakıştıralım, iftira atalım, işçilerin gözünde ihanetçigibi gösterelim diyorlar. Ama ihanetçinin kimolduğunu buradaki işçiler biliyor. Yeşil Kundura işçisibiliyor, Trexta işçisi de biliyor, siz de dinlediniz Trextaişçilerinin anlatımlarını. Bu şekilde nereye kadarsürdürecekler, bunun hesabını işçilere nasılverecekler?

- Son olarak işten çıkarılma sürecini anlatır

mısın?

- Benim işten ayrılmam için yönetim kurulu kararıolmalıdır. Ancak böyle bir şey yok, sendikanın GenelMerkez Yönetim Kurulu’nda olan birinden bizzatöğrendim bunu. Bir de kendine “demokrat”, “muhalifbir sendikayım” diyorsan doğallığında da böyle olmasıgerekmiyor mu?

Ama ne diyorlar, biz Ali Bayram’la oturdukanlaştık ve ayrıldık. Buna kimse inanmaz. Sen AliBayram’ın çalışma alanını daraltırsın, yıpratırsın,olmadık iftiralar atarsın ondan sonra da oturduk bizanlaştık. Yok böyle bir şey! Şunu da söyledim, “burayıkapatmayın, burayı kapatırsanız bunun hesabınıkimseye veremezsiniz, sorununuz benim, benbiliyorum” dedim. Başkanlar Kurulu’nda da konuştum“sorununuz bensem, ki benim ama burayıkapatmayın” dedim. Ama onların mantığında kendiadamlarını buraya getirmek var. Zaten getirdiler de.Genel Merkez o kişiyi buraya getirdiğinden beri maaşödüyor. İki kez benim yanımda getirip maaşınıverdiler.

Kızıl Bayrak / Trakya

RöportajSayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

UİS kapsamlı saldırılarla geliyor

Sermaye hükümeti, sınıfa yönelik kapsamlı saldırıları içeren Ulusal İstihdam Stratejisi’nin hazırlıklarınıtamamladı. Uzun süredir üzerinde çalışılan UİS’e son şeklini veren sermaye hükümeti, planların uygulamayageçmesi için çalışmaları hızlandırdı.

Yeni düzenlemeyle, istihdamı artırmak adına kölece çalışma koşulları derinleştirilirken güvenceli çalışmaortadan kaldırılıyor.

Kıdem tazminatının fona devrini ertelediğini iddia eden sermaye hükümeti UİS ile birlikte kıdemtazminatını da gasp etmeyi hedefliyor. Kiralık işçi bürolarının önünü açan UİS ile işsizlik oranınındüşürüleceği iddia ediliyor. İşçilerin en temel haklarını gasp ederek karlarına kar katan patronlarınyükümlülükleri devlet eliyle karşılanarak tüm yük emekçilerin sırtına yüklenecek.

“Çalışan kadına kreş yardımı, işsizlik parasına zam” haberleriyle sunulan UİS projeleriyle ucuz işgücüihtiyacını karşılamak hedefleniyor.

Bu kapsamda patronların, işçilerin çocuklarına bakım için ödenek ayırması vergiden düşürülecek, çalıştığıişlerde sık değişikliğe gidenlere hasta muamelesi yapılarak ‘psikolog’ desteği verilecek.

Sermaye hükümetinin ‘rafa kaldırdığını’ iddia ettiği kıdem tazminatının fona devri de UİS’in en önemliuygulama parçaları arasındaki yerini koruyor.

Tekboy işçileri eylemde

Kırklareli Lüleburgaz’da bulunan Tekboy Boyahanesi’nde işten atma saldırısı ve baskılara karşıDİSK/Tekstil üyesi işçiler direniş başlattı.

Turgutbey yolu üzerinde bulunan fabrikada çalışan yaklaşık 40 işçi, sendika üyesi oldukları gerekçesiyleişten atıldı.

İşçiler Lüleburgaz Kongre Meydanı’nda toplanarak basın açıklaması yaptılar. İşçilerin eylemine BirleşikMetal-İş, Petrol-İş, Genel-İş, DİSK/Emekli-Sen, TEKSİF, Belediye-İş’in yanısıra bölgedeki ilerici güçler dedestek verdi.

Eylemde konuşan Petrol-İş Trakya Şube Başkanı Turgut Düşova, Tekboy işçilerinin yalnız olmadığınıbelirtti. AKP hükümetine seslenen Düşova, sendikasız bir kişi dahi kalmayana kadar mücadelenin süreceğiniifade etti.

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

CMYK

Barış s16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

CMYK

Sosyalistler için önce (immediate) bir hareketprogramı olarak barış sorunu ve onunla ilişkili olarakbarış koşulları sorunu, evrensel bir ilgi görüyor.Sorunu, alışılagelen küçük-burjuva ulusal görüşaçısından değil, ama gerçekten proleterce veenternasyonalist açıdan ortaya koyma çabalarındanötürü Berner Tagwacht’a şükran borçluyuz. n° 73’te(“Friedenssehnsucht”), barışı arzu eden Alman sosyal-demokratların, junker hükümetinin siyasetiyle ilişkiyikesmelerine (sich lossagen) ait başyazı notumükemmeldi. Yoldaş A P.’nin, barış sorununu küçük-burjuva görüş açısından çözümlemek için boşu boşunauğraşan “aciz laf cambazlarının kendini beğenmişdavranışları”na (Wichtigtuerei machtloserSchönredner) yönelttiği saldırı da mükemmeldi.

Bu sorunun sosyalistler tarafından nasıl sunulmasıgerektiğini görelim. Barış s1oganı, ya belli barışkoşullarıyla ilişkili olarak ya da herhangi bir koşullailişkisi olmaksızın, belli bir tür barış için değil, amagenel olarak barış için (Frieden ohne weiters) savaşımolarak öne sürülebilir. İkinci durumda, açıkçagörüldüğü gibi, slogan yalnızca sosyalist olmamaklakalmıyor, aynı zamanda içerik ve anlamdan da tümolarak yoksun bulunuyor. İnsanların çoğu, kesinlikle,genel olarak barıştan yanadır; Kitchener, Joffre,Hindenburg ve Kanlı Nikola da bunlar arasındadır,çünkü her biri savaşın sona ermesini istiyor. Amagüçlük şurada ki, her birinin öne sürdüğü barışkoşulları, emperyalist (yani öteki halkları ezici veyağmalayıcı) ve “kendi” ulusunun yararına olankoşullar. Birbirine karşıt olan iki sınıfı, iki siyasalçizgiyi, en farklı şeyleri “birleştirici” bir formülyardımıyla uzlaştırma amacını güden değil, amayığınların, propaganda ve uyarma yoluyla, sosyalizmlekapitalizm (emperyalizm) arasındaki kapatılamazfarklılığı görebilmelerini sağlayacak sloganlar ortayaatılmalıdır.

Sözü sürdürelim: Başka başka ülkelerinsosyalistleri, belli barış esasları üzerindebirleştirilebilirler mi? Eğer bu olursa, sözkonusuesaslar, kuşkusuz, bütün ulusların kendi kaderlerinitayin hakkının tanınmasını ve her türlü “toprakilhakı”nın, yani kendi kaderini tayin hakkını ihlal edicigirişimlerin reddini de içermelidir. Ne var ki, eğerkendi kaderini tayin hakkını yalnızca bazı uluslar içinkabul ederseniz, o zaman belli bazı uluslarınayrıcalıklarını savunuyorsunuz, yani siz bir ulusalcı veemperyalistsiniz, sosyalist değilsiniz, demektir. Yokeğer bu hak bütün uluslar için tanınıyorsa, o zamanörneğin yalnızca Belçika’yla yetinemezsiniz; hemAvrupa’daki (Britanya’da İrlandalılar, Nice’deİtalyanlar, Almanya’da Danimarkalılar, Rusyanüfusunun yüzde 57’si, vb.) hem Avrupa’nın dışındakiulusları, yani bütün sömürgeleri, bütün ezilen halklarıdikkate almanız gerekir. Yoldaş A. P. onları bize çokiyi anımsatmıştır. Britanya, Fransa ve Almanya’nıntoplam nüfusu yüzelli milyon kadardır. Oysa onlarınbaskı altında tuttuğu sömürgelerdeki toplam nüfusdörtyüz milyonun üzerindedir. Emperyalist savaşın,

yani kapitalistlerin çıkarı için girişilen savaşın özü,savaşın salt yeni ulusları ezme, sömürgeleri kesip-biçipyeme amacıyla yürütülüyor olmasında değil, ama onunyanısıra, dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturanhalkları ezen ileri uluslarca girişilmiş bir savaşolmasındadır.

Belçika’ya elkonmasını haklı bulan ya da buduruma rıza gösteren Alman sosyal-demokratlar,sosyal-demokrat değildirler, gerçekte emperyalist veulusalcıdırlar; çünkü Alman burjuvazisinin (ve birölçüde Alman işçilerin) Belçikalıları, Alsaslıları,Danimarkalıları, Polonyalıları, Afrikalı zencileri, vb.ezme “hakkını” savunmaktadırlar. Bunlar sosyalistdeğil, ama başka ulusları soymasına yardım ettikleriAlman burjuvazisinin hizmetkarıdırlar. YalnızcaBelçika’nın özgürlüğe kavuşturulmasını ve zararınınkarşılanmasını isteyen Belçikalı sosyalistler de,gerçekte, 15 milyonluk Kongo nüfusunu yağmalamayısürdürecek ve başka ülkelerde üstünlük ve ayrıcalıklarsağlayacak olan Belçika burjuvazisinin isteğinisavunuyorlar. Belçika burjuvazisinin başka ülkelerdekiyatırımları üç milyar frank dolaylarındadır. Her türlühile ve düzenbazlığa başvurarak, bu yatırımlarınsağladığı kârı güven altına almak, “yiğit Belçika”nıngerçek “ulusal çıkarı”dır. Bu, Rusya, Britanya, Fransave Japonya için daha da doğrudur.

Bu açıklamalardan çıkan sonuç şudur ki, eğerulusların özgürlüğü isteği, belli bazı ülkelerinemperyalizmini ve ulusalcılığını perdelemek içinkullanılan sahte bir istek olmayacaksa, o zaman buistek bütün halkları, bütün sömürgeleri kapsamalıdır.Ne var ki, bütün ileri ülkelerde bir dizi devrimlerineşliğinde olmadıkça, böyle bir istek anlamsızdır.Ayrıca başarılı bir sosyalist devrim yapılmadıkça buistek gerçekleştirilemez.

Bu sözler, gittikçe büyüyen halk yığınlarındangelen barış isteğine sosyalistler ilgisiz kalmalıanlamına mı yorulmalıdır? Asla! İşçilerin, sınıf bilinci

taşıyan öncüsünün sloganları başka bir şeydir,yığınların kendiliğinden oluşan istekleri tamamen ayrıbir şey. Barış özlemi, “özgürlük” savaşı gibi, “atatopraklarının savunulması” gibi burjuva yalanlarına vekapitalist sınıfın, halk kalabalığının aklını çelmek içinuydurduğu benzer yalanlara karşı duyulan düşkırıklığının başlamakta olduğunu ortaya koyan çokönemli belirtilerden biridir. Sosyalistler bu belirtiyeçok dikkat etmelidirler. Yığınların barış arzusundanyararlanmak için her çaba gösterilmelidir. Peki, buarzudan nasıl yararlanılacak? Barış sloganınıkabullenmek ve yinelemek, “aciz [ve daha kötüsü çoğuzaman ikiyüzlü] laf cambazlarının kendini beğenmişdavranışları”nı teşvik edebilir; şimdiki hükümetlerin,bugünkü efendi sınıfların -bir devrimler dizisiylederslerini “almaksızın” (ya da tasfiye edilmeksizin)-demokrasi ve işçi sınıfı açısından doyurucu bir barışyapabilecek güçte oldukları boş hayaliyle halkıaldatabilir. Hiçbir şey, böyle bir aldatmadan dahatehlikeli değildir. Hiçbir şey işçileri bundan daha fazlaaldatamaz; hiçbir şey, işçilere, kapitalizmle sosyalizmarasında derin çelişkiler olmadığı yollu yanlış inancıbundan daha fazla aşılayamaz; kapitalist köleliği hiçbirşey, bu aldatmadan daha iyi süsleyip-püsleyemez.Hayır! Biz barış arzusunu, halkın barıştan beklediğiyararın bir dizi devrimlere başvurmaksızın eldeedilemeyeceğini yığınlara anlatmak için kullanmalıyız.

Savaşların sona erdirilmesi, uluslar arasında barış,yağmaya ve zora son verilmesi -bütün bunlar bizimidealimiz; ama bu ideal, doğrudan ve ivedi bir devrimçağrısının eşliği olmazsa, burjuva safsatacılarınyığınları ayartmasına yarar. Böyle bir propaganda içinortam hazırdır; böyle bir propaganda için insanıngereksindiği tek şey, devrimci çalışmayı hem doğrudandoğruya (hatta ilgili makamlara bilgi aktarmayavarıncaya dek), hem dolaylı olarak önlemeye çalışanoportünistlerle, burjuvazinin dostlarıyla ilişiğinikesmektir.

Barış s

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

CMYK

sorunu Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı sloganı,kapitalizmin emperyalist aşamasıyla ilgili olarak daöne sürülmelidir. Biz, statükodan yana değiliz, büyüksavaşlarda bir kenarda durmak gibi darkafalıca birütopyaya da inanmıyoruz. Biz, emperyalizme, yanikapitalizme karşı devrimci bir savaşımdan yanayız.Emperyalizm, sömürgeleri yeniden bölüşmek veuyguladıkları baskıyı artırmak için başka ulusları ezenulusların savaşımını içerir. Bugün, ulusların kendikaderlerini tayin hakkı sorununun, ezen uluslarınsosyalistlerinin tutumuna bağlı olması, bundanötürüdür. Ezen ulusun (İngiltere, Fransa, Almanya,Japonya, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, vb.)sosyalisti ezilen ulusların kendi kaderlerini tayinhakkını tanımıyor ve o hak uğruna savaşmıyorsa,gerçekte o bir sosyalist değil, bir şovenisttir.

Emperyalizme karşı içtenlikli ve tutarlı birsavaşımı, ulusal soruna (bugün) darkafalıca değil,proleterce bir yaklaşımı ancak bu görüş sağlayabilir.Ulusların, ne türden olursa olsun baskı altındatutulmasıyla savaşma ilkesinin tutarlı biçimdeuygulanmasını ancak bu görüş sağlayabilir. Bu görüş,ezen ulusların proletaryasıyla ezilen uluslarınproletaryası arasındaki güvensizliği ortadan kaldırır;kapitalizm altında, genel olarak bütün küçük devletleriçin özgürlük türünden darkafalıca bir ütopyadan farklıolarak, sosyalist devrim (yani tam ulusal eşitlik içinbaşarılabilecek tek rejim) için birleşik enternasyonalsavaşımı hazırlar.

Bizim partimizin, yani merkez yönetim kuruluçevresinde toplanan Rus sosyal-demokratlarınbenimsediği görüş budur. Proletaryaya, “başka uluslarıezen hiçbir ulusun özgür olamayacağı”nı öğretirken,Marx’ın benimsediği görüş de buydu. Marx,İrlanda’nın Britanya’dan ayrılmasını, bu düşünceyleistemişti. Bunu, yalnızca İrlandalı işçilerin değil,özellikle Britanyalı işçilerin özgürlük hareketininyararına görüyordu.

Eğer Britanya sosyalistleri, İrlanda’nın ayrılmahakkını yüce saymaz ve tanımazlarsa, Fransızlarİtalyan Nice’i için, Almanlar Alsace-Lorraine,Danimarka Schleswig’i ve Polonya için, RuslarPolonya, Finlandiya, Ukrayna, vb, için ve PolonyalılarUkrayna için aynı şeyi yapmazlarsa, eğer bütün“büyük” devletlerin, yani büyük soyguncu devletlerinsosyalistleri, sömürgelerin bu hakkını yüce saymazlar,desteklemezlerse, bu, gerçekte sosyalist değil, yalnızcaemperyalist oldukları içindir. Kendileri, ezen uluslaramensup olan ve ezilen ulusların “kendi kaderlerinitayin hakkı” için savaşmayan kişilerin sosyalist birsiyaset izleyebilecekleri hayalini beslemek gülünçtür.

Sosyalistler, ikiyüzlü laf cambazlarının, demokratikbir barış olasılığı üzerine söz ve vaatlerle halkıaldatmalarına fırsat vermemeli, her ülkede o ülke

hükümetine karşı devrimci bir savaşımlar dizisiverilmedikçe, demokratik barışa uzaktan-yakındanbenzer bir sonuca varma olasılığı bulunmadığınıyığınlara anlatmalıdırlar. Sosyalistler, burjuva siyasetadamlarının, ulusların özgürlüğü üzerine söylevlervererek insanları aldatmalarına fırsat vermemeli, ezen

ulusların halk yığınlarına, öteki ulusların ezilmesineyardım ettikleri ve o ulusların kendi kaderlerini tayinhakkını, yani ayrılma özgürlüğünü tanıyıp yücetutmadıkları sürece, kendilerinin özgürlüğe kavuşmayıbeklememeleri gerektiğini anlatmalıdırlar. Barışsorunuyla ulusal sorunda, emperyalist siyasetten farklıolarak, bütün ülkelerde güdülecek sosyalist siyasetbudur. Bu tutumun, birçok durumda, devlete ihaneticezalandıran yasalarla uyuşmaz olduğu, onlara karşıdüştüğü doğrudur, ama ezen ulusların hemen hementüm sosyalistlerinin utanmazca ihanet ettikleri Basle

kararıyla da uyuşmaz olduğu, ona karşı düştüğü dedoğrudur.

Seçim, sosyalizmle, Joffre’nin ve Hindenburg’unyaptığı yasalara boyuneğme arasındadır; devrimcisavaşımla emperyalizmle kölelik arasındadır. Orta yolyoktur. Proletaryaya en büyük zararı, “orta yol”siyasetinin ikiyüzlü (ya da duygusuz) mimarlarıveriyor.

Temmuz-Ağustos 1915’te yazıldı İlk kez 1924’te Proletarskaya Revolutsiya

n° 5’te yayınlandı.

sorunu V. I. Lenin

... Silahsızlanma savunucularının durumlarını daha yakından inceleyelim.Bunların başlıca iddiaları, silahsızlanma isteğinin her türlü militarizm ve savaşa karşı savaşımın en açık, en

kararlı ve en tutarlı ifadesi olduğudur.Ne var ki silahsızlanma savunucularının en büyük yanılgıları da bu temel iddialarında bulunuyor.

Sosyalistler, sosyalistlikten vazgeçmeksizin her türlü savaşa karşı olamazlar.Birincisi, önce sosyalistler, ne eskiden, ne de şimdi, devrimci savaşlara karşı olamazlar. Emperyalist

“büyük” devletlerin burjuvazisi tepeden tırnağa gerici kesildiler ve biz, bu burjuvazinin şimdi sürdürdüğüsavaşa, gerici, köleci ve canice bir savaş gözüyle bakıyoruz. Ama, ya bu burjuvaziye karşı verilecek savaşa nedenir? Örneğin, bu burjuvazinin ezdiği ve bu burjuvaziye bağımlı halkların ya da sömürge halklarının kurtuluşiçin verecekleri bir savaşa ne denir? ...

... Emperyalizmin başlıca özelliklerinden biri, en geri ülkelerde kapitalist gelişmeyi hızlandırması veulusların ezilmelerine karşı verilen savaşımı yaygınlaştırması ve yoğunlaştırmasıdır. Bu, bir gerçektir. Bundanşu sonuç çıkar ki, emperyalizm, çoğu zaman ulusal savaşları körükler. ...

Emperyalizm altında her türlü ulusal savaş olanağını yadsımak teorik olarak yanlış, tarihsel bakımdanhatalı, ve uygulamada Avrupa şovenizmiyle birdir...

İkincisi, iç savaş da, öteki savaşlar gibi bir savaştır. Sınıf savaşımını kabul eden herkes, iç savaşı da kabuletmek zorundadır. Her sınıflı toplumda iç savaş doğal, ve bazı koşullarda sınıf savaşımının kaçınılmazdevamı, gelişmesi ve şiddetlenmesidir. Bu, her büyük devrimle doğrulanmıştır. İç savaşı kabul etmemek ya dagörmezlikten gelmek, büyük bir oportünizme düşmek ve sosyalist devrimi yadsımak olur.

Üçüncüsü, sosyalizmin tek bir ülkede zaferi, bir çırpıda genellikle bütün savaşları ortadan kaldırmaz.Tersine, bu savaşları öngörür. Kapitalizmin gelişmesi, farklı ülkelerde hiç de düzenli olmayan bir biçimde

yürümektedir. Meta üretimi koşullarında başka türlü de olamaz. Bundan da reddedilmez bir biçimde şuçıkıyor ki, sosyalizm, bütün ülkelerde aynı anda zafere ulaşamaz. Önce bir ya da birkaç ülkede zafereulaşacak, ötekiler bir süre burjuva ya da burjuva-öncesi dönemde kalacaklardır. Bu, yalnız sürtüşmeleryaratmakla kalmayacak, öteki ülkelerin burjuvazisi, sosyalist devletin utkun proletaryasını ezmeye bilekalkışacaktır. Bu gibi durumlarda savaş, bizim için meşru ve haklı bir savaş olacaktır. Bu, hem sosyalizm için,hem öteki ulusları burjuvaziden kurtarmak için girişilmiş bir savaştır. ...

Ancak, biz, tek ülkede değil bütün dünyadaki burjuvaziyi devirir, yener ve onları mülksüzleştirirsek,savaşlar olanaksız duruma gelir. Ve bilimsel açıdan şu en önemli şeyi görmezlikten gelmek ya daönemsememek, son derece yanlış -ve devrimciye hiç de yakışmayan- bir tutum olacaktır: burjuvazinindirencini kırmak - sosyalizme geçişte bu en güç ve en büyük savaşımı gerektiren bir görevdir. “Sosyal” vaizlerve oportünistler, geleceğin barışçıl sosyalizminin hayallerini kurmaya her zaman hazırdırlar. Ama bunlarıdevrimci sosyal-demokratlardan ayıran şey, bu güzel geleceğe kavuşmak için gerekli çetin savaşımlar ve sınıfsavaşları üzerine kafa yormaya yanaşmamalarıdır. ...

Teorik olarak her savaşın, politikanın başka araçlarla bir devamı olduğunu unutmak büyük yanılgıdır.Bugünkü emperyalist savaş, iki büyük devlet grubunun emperyalist politikalarının devamıdır ve bu politika,emperyalist dönem ilişkilerinin bütünü tarafından yaratılmış ve körüklenmiştir. Ne var ki, aynı dönem,ulusların ezilmelerine karşı savaşımı ve burjuvaziye karşı proletarya savaşımını da kaçınılmaz olarakdoğuracak ve körükleyecek, ve bunun sonucu olarak da, önce devrimci ulusal ayaklanmalar ve savaşlar; sonra,burjuvaziye karşı proletarya savaşları ve ayaklanmaları; üçüncü olarak da her iki türden devrimci savaşlarınbir bileşimini vb. olanaklı ve kaçınılmaz duruma getirecektir.

Proletarya Devriminin Askeri Programı (Eylül 1916) başlıklı makaleden...

Sosyalizm ve savaşV. I. Lenin

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Güncel18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

İlk kez gazetemizin 26 Ağustos 2011 tarihli 33.sayısında yayınlanan bu metni güncelliğinden kaynaklı

bir kez daha okurlarımıza sunuyoruz...

1 Eylül Dünya Barış Günü’ne, Türk burjuvazisi veonun icra gücü olan AKP hükümetinin içeride vedışarıda savaş çığırtkanlığı yaptığı bir ortamdagiriyoruz. İçeride Kürt halkının ulusal eşitlik veözgürlük mücadelesini silahla boğmaya çalışan sermayedevleti, dışarıda ise emperyalistlerin ezilen halklarakarşı yürüttüğü köleleştirme savaşlarında aktif suçortaklığı yapıyor.

Savaş aygıtı NATO veya ABD ordusu komutasındaAfganistan, Irak ve Libya halklarına yönelik devameden işgal ve savaşlar, kapitalist emperyalizmingericilik, şiddet, zorbalık ve savaşa dayalı bir sistemolduğunun güncel kanıtlarıdır. Türk burjuvazisi ileemperyalistlerin hizmetindeki AKP hükümetinin iseKürt halkına karşı başlattığı imha savaşı vePentagon’daki savaş baronları adına komşu halklaratehditler savurması, aynı olgunun bir diğer kanıtıdır.

Kapitalist egemenlik devam ettiği sürecegerçek barıştan söz edilemez…

Kapitalist barbarlık düzeninin hem insanlığı hemdoğayı tehdit ettiği bir zamanda barış, adalet veözgürlükten dem vuran vaazlar tekrarlanıp durmaktadır.Öyle ki emperyalist saldırganlığın adı, “demokrasi veözgürlük götürmek” veya “sivil halkın korunması”olabilmektedir. Irak’ı özgürleştirmek adına bu ülkeyiişgal eden ABD ile suç ortakları, bir milyondan çokinsanı katletmiş, ülkeyi yakıp yıkmış, milyonları mültecidurumuna düşürmüştür. Irak’ı ortaçağ karanlığınasürükleyen emperyalist işgal, “çağdaş kapitalizm”inbarbarlığına ışık tutuyor.

Aynı durum Afganistan ve son olarak Libya’yı yakıpyıkan savaş aygıtı NATO’nun icraatları üzerinden deyansımaktadır. Ülkeleri tahrip eden, halkları katledensavaşları başlatanlar, silah tekellerinin kasalarını tıkabasa doldurmasını da sağlıyorlar. Emperyalisthegemonya, enerji kaynakları başta olmak üzereülkelerdeki doğal zenginliklerin yağması çatışma vesavaşların esas nedeni iken, gerici savaşları kışkırtanlar,barış, adalet, demokrasi, özgürlük gibi değerlerinsavunucusu ve yayıcısı kılığına bürünmeye çalışıyorlar.

Tek tek ülkelerde sınıflar arasındaki gelir dağılımıuçurumunu derinleştiren burjuvazi, devletler arasındagerici rekabet ve çıkar çatışmalarına tutuşarak, kesintisizbir şekilde savaş kışkırtıcılığı yapıyor. Yağma veegemenlik etrafında devam eden çatışmaların, şu veyabu ülkede fiili savaş halini alması kaçınılmazdır. Ziradoğası gereği burjuvazi, siyasetin silahlarlayürütülmesinden başka bir şey olmayan savaşları dönedöne kışkırtır ve icra eder. Gözlerini sömürü, yağma veiktidar hırsı bürümüş burjuvazinin egemenliğini çatışmave savaş olmadan sürdürmesi olası değildir. Bundan

dolayı kapitalist sınıfın egemen olduğu yerde kalıcı birbarıştan söz etmek, kaba bir aldatmacadan başka bir şeydeğildir.

O halde dünya işçi ve emekçilerinin özlemi olankalıcı bir barışa ulaşmanın yolu, bir sistem olarakkapitalizmi yıkıp sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetinikurmaktan geçiyor. İktidar hırsının kaynağı olan sömürüve yağmaya son veren sosyalist sistem, aynı zamandasavaşları da gereksiz kılar. Hem halklar arası, hemülkeler arası barışı tesis etmek, sosyalist işçi-emekçicumhuriyetlerinin yaygınlaşması ve bu ülkelerinenternasyonal dayanışma bayrağını dalgalandırmalarıylamümkün olacaktır.

Verili koşullarda kalıcı barış isteyenlerin anti-kapitalist/anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmekdışında bir çıkar yolları yoktur. Zira savaşsız bir dünyaözlemi, ancak savaşlara kaynaklık eden kapitalistsistemin yerlebir edilmesi ile mümkün olacaktır.

Gerici savaşlara karşı çıkmak, gericiliğe savaş ilan etmek...

Gerici ve haksız savaşlara karşı çıkmakla gericiliğe-haksızlığa savaş ilan etmek… Her iki durum bir ve aynıilkesel tutuma dayanmaktadır. Bir azınlığın çıkarları veegemenlik hırsları uğruna halkların kıyımdangeçirilmesine karşı durmak ne kadar önemliyse, her türmusibetin kaynağı olan kapitalist/emperyalist gericiliğekarşı mücadele etmek de o kadar önemlidir. Bu ikitutumun birbirini tamamlamadığı yerde, sömürü vesavaştan arınmış bir dünya uğruna verilen mücadeleninparçalı ve sonuç yaratmaktan uzak kalmasıkaçınılmazdır.

Birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşlarıgerici savaşların en korkunçları idi. Tekelci burjuvazinindünyayı yeniden paylaşma ihtiyacının ürünü olan busavaşlar, 100 milyona yakın insanın hayatına mal olmuş,

pek çok ülkeyi harabeye çevirmiştir. Faşizm, askeridarbeler, beyaz terörle katledilen milyonlar bu rakamadahil değildir. Vurgulamak gerekiyor ki, kapitalistemperyalist sistem ayakta kaldığı sürece, yeni paylaşımsavaşlarının patlak vermesi de olasıdır. Silahteknolojilerinin vardığı boyut dikkate alındığında ise,yeni bir paylaşım savaşının öncekilerlekıyaslanmayacak kadar yıkıcı olacağını öngörmek zordeğildir.

Kapitalizmin yapısal krizinin kaçınılmaz kıldığıgerici savaşlar, bu sistemin insan ve doğaya aykırıolduğunu çarpıcı bir şekilde kanıtlamaktadır. Kriziniaşmak ve bir avuç tekelcinin kar ve iktidar hırsı uğrunaişçi ve emekçilerin genç kuşaklarını ölüme sürükleyenbu sistemin hiçbir meşruluğu kalmamıştır. Dolayısıylabu sistemi yıkmak için, bir başka ifadeyle gericiliğekarşı savaş ilan etmeden gerçek barıştan söz etmeknaifliğin ürünü değilse eğer, kaba riyakarlıktan başka birşey olmayacaktır.

Bütün savaşlara karşı çıkmak barışa hizmet etmez…

Barış adına bütün savaşlara karşı çıkanlar olduğubiliniyor. Kapitalist emperyalizmin egemenliği altındaher tür şiddete ve savaşa karşı çıkmak, sonuç itibariyleşiddetin ve savaşların kaynağı olan bu sistemiebedileştirmeye hizmet etmekten başka bir işe yaramaz.Zira sömürü ve köleliğe dayalı kapitalist sistem, zoraygıtı olarak örgütlenmiş burjuva devlet olmadan işinigöremez. Başka bir ifadeyle, her burjuva devlet esasolarak bir zorbalık aygıtıdır. Bu aygıt, sömürü ve baskıaltında tutulan işçi ve emekçileri zapturapt altındatutabilmek için sopayı elden bırakmaz.

Ülke içinde egemenliği ideolojik zorla birlikte, amaesas olarak fiziki şiddetle sağlayan tekelci burjuvazi,yayılmacı emellerine ulaşabilmek için de, diğer

1 Eylül Dünya Barış Günü!

Gerçek barış için sınıfsız-sömürüsüz bir dünya!

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

devletlerle savaşa tutuşur. Hal böyleyken, her tür şiddetekarşı çıkmak, zor aygıtını elinde bulunduran ve işlerininönemli bir kısmını bu aygıt aracılığıyla görenburjuvazinin işini kolaylaştırır ve böylece barışa değilgerici savaşlara hizmet eder.

Oysa sömürü ve kölelikten arınmış, diğer birifadeyle zorbalık ve savaşların gereksizleşeceği birdünya, ancak gerici savaşların kaynağı olan kapitalizmekarşı savaşla kurulabilir. İşçi ve emekçiler ya dakomünistler elbette savaş meraklısı değiller. Ancakverili koşullarda hiçbir kapitalist sınıfın kendi rızasıylaiktidarı bırakmayacağı gerçeğinden hareketle, zorunluolarak ve geçici bir süre için de savaşa başvurmakzorundadırlar. Sömürü ve kölelikten kurtulabilmek içinişçi sınıfıyla emekçilerin burjuvaziye karşı savaşmalarımeşru olduğu kadar, zorunludur da.

Ulusal baskı ve sömürüye maruz kalan veyaemperyalist sömürgecilerin saldırısı altında bulunanhalkların da eşitlik ve özgürlük uğruna savaşmalarımeşrudur. Dahası savaş ve direniş olmadan haklarınsömürgeci baskı ve zulümden kurtuldukları dagörülmemiştir. Dolayısıyla bütün savaşlara karşı olmak,ezilen halklara sonsuza dek köleliği reva görmekle deaynı anlama geliyor.

Savaşsız bir dünyanın yolu sınıf savaşını yükseltmekten geçiyor

Burjuvazi ve onun siyasal iktidarının bekçisi olandevlet, barış adına yapılan naif vaazları olduğu kadar,bütün savaşlara karşı çıkanları da hafife alır. Zira sınıfsavaşımları konusunda deneyimli olan bu asalak sınıf veonun devleti, bu sınırlarda kalan savaş karşıtlığınınzararsız olduğunu biliyor. Bundan dolayı bu türhareketleri rahatsız etmemeyi, hatta bazen içine sızıpyönlendirmeyi tercih ediyor.

Çağımızda modern barbarlığı temsil eden burjuvazive onun düzeni, esas tehlikenin sınıf savaşlarıylageldiğinin farkındadır. Son 200 yüzyılda burjuvaziyikorkutan, tavizler vermeye zorlayan, Paris Komünü veEkim Devrimi gibi tarihsel olaylarda olduğu gibi ölümkorkusunu tattıran her zaman sınıf savaşına atılanproletarya olmuştur. Mezar kazıcısı olduğunu bildiğiiçin proletaryanın sınıf savaşımını yükseltmesindenölümcül korku duyan burjuvazi, bu korkunun gerçeğedönüşmesini önleyebilmek için, işçi sınıfı hareketiylebilimsel sosyalizmin birleşmesini engellemeye çalışır;bu amaçla her yola da başvurur.

Devrimci sınıf partisi önderliğinde harekete geçenproletarya, sömürü ve kölelik düzeni kapitalizminsonunu hazırlarken, kendisi ve tüm emekçiler için eşitve özgür bir dünyanın kapılarını da açar. Yani devrimcisınıf hareketi sömürücü asalaklar için ölüm çanınıçalarken, emekçiler için yeni bir dünyanın kapılarınıaralar. Bu dünya, gerici savaşlara kaynaklık edensistemin, yani kapitalizmin sonunu getireceği için,gerçek barışa ulaşmanın koşullarını da yaratacaktır. İşteancak o zaman, insanın insan tarafından sömürülüpköleleştirilmediği bir sistemde gerici savaşlargereksizleşecektir. O zaman insan soyunun ürettiğideğerler bir avuç asalak ve onların düzenlerini koruyanmilitarist kurumlara değil, üreten emekçilerin refahı vedoğanın korunması uğruna harcanabilecektir.

Sınıfsız sömürüsüz sosyalist bir dünya kurulana,yani gerici savaşların kaynaklarını kurutacak bir düzenkurulana kadar sınıf savaşımı sadece gerekli değil,zorunludur aynı zamanda. Aksi, gerici savaşlarınyıkımlarına sonsuza kadar katlanmak anlamına gelirdiki, böyle bir şey, akıldışı olduğu kadar tarihselmateryalizmin hareket yasasına da aykırıdır.

1 Eylül’de gerici saldırganlığa karşı ezilenhalkların direnişi desteklenmelidir!

Gerici savaşların ülkemiz ve bölgemizde devam

ettiği bu günlerde, 1 Eylül’de alanlara çıkmak büyük birönem taşıyor. Kürt halkına karşı yürütülen imhasavaşını mahkum etmek, Kürt halkının ulusal eşitlik veözgürlük mücadelesini desteklemek sınıf bilinçli öncüişçi ve emekçilerle ilerici-devrimci güçlerin görevidir.

Kürt halkına karşı yükseltilen imha savaşı ile işçisınıfı ve emekçileri sefalete, genç kuşakları isegeleceksizliğe mahkum eden zihniyet aynıdır. Busaldırının arkasındaki gücün sömürücü asalakkapitalistler ve onların devleti olduğu gerçeğindenhareketle, sosyal yıkım ve gerici imha savaşına karşı,Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin birleşikmücadelesini örmenin önemi kavranmalı, olanaklar buyönde seferber edilmelidir.

Öte yandan bölgesel çapta ezilen halklara karşıdevam eden gerici/emperyalist saldırganlık ve savaş damahkum edilmeli, halklarla enternasyonal dayanışmagörevi yerine getirilmelidir.

Emperyalist saldırının devam ettiği Irak ve Libya,siyonist kuşatma ve saldırı altındaki Filistin halkıyladayanışma görevleri de layığıyla yerinegetirilebilmelidir.

Türk devleti ile emperyalist güçlerin Suriye’yemüdahale etme niyetleri teşhir edilmeli ve kesin birşekilde reddedilmelidir. Böyle bir müdahalenin Suriyehalkının Baas rejiminin baskısı altında olmasıyla ilgiliolmadığı, tersine emperyalistlerle suç ortaklarının kendisegil çıkarları doğrultusunda haraket ettiği, sınıf ve

emekçilere döne döne anlatılmalıdır. Gerici/emperyalist savaşlara karşı, başka bir ifadeyle

barış uğruna mücadele 1 Eylül’le sınırlanamaz. 1 Eylülsadece sembolik bir tarihtir; gerçek barış mücadelesi ise,kapitalist sistemin yıkılması mücadelesinden ayrıdüşünülemeyeceği için, tıpkı devrim mücadelesi gibiuzun soluklu olmak durumundadır.

Komünist Enternasyonal 6. Kongresi kararlarından.

Proletaryanın savaşa karşı tavrı7. Savaş, kapitalizmden ayrı tutulamaz. Savaşa karşı mücadele, herşeyden önce onun tabiatı, nedenleri vb.

hakkında berrak bir kavrayışı gerektirir. Savaşın doğal bir olay olduğunu ileri süren gerici bahanelere karşı da,onu laflarla ve paktlarla ortadan kaldırmayı uman ve gericilikte öncekilerden hiç de aşağı kalmayan ütopiktasavvurlara karşı, devrimci proletarya savaşa karşı gerçek mücadelenin tek bilimsel esası olarak Marksizm-Leninizmin rasyonal teorisini ileri sürmektedir.

Tarihi bir olay olarak savaşın nedeni, insanlığın “kötü tabiatı”, hükümetlerin kötü politikası değil,toplumun sömüren ve sömürülen olarak sınıflara bölünmesidir. Modern tarihte sınıfların nedeni kapitalizmdir.Bu savaşlar istisnai olaylar değildir. Kapitalizmin ilkeleriyle, yeni üretim aletlerinde özel mülkiyet, rekabet vesömürüyle çelişmez, aksine bunların doğrudan sonucudur.

Kapitalizmin tekelci aşaması olan emperyalizm kapitalizmin bütün çelişmelerini öylesine keskinleştirir ki“barış” ancak yeni savaşlar için bir soluk alma dönemi olarak kalır. Proletarya diktatörlüğünün hükümsürdüğü parçası hariç, dünyanın yüzeyi ve ekonomik zenginliği tamamen bir kaç büyük devletin tekelialtındadır. Çeşitli ülkelerin eşitsiz ekonomi ve siyasi gelişimi tekrar dünyanın yeniden bölüşümü gereğiniyaratmaktadır. Son tahlilde bu ancak en önemli emperyalist ülkelerin birbirlerine karşı yürüttüğü savaşlaryoluyla mümkündür. Aynı zamanda, yüz milyonlarca proleterin ve sömürge esirlerinin sömürüsü ancak kanlızulüm savaşlarıyla sürdürülebilir.

Savaş kapitalizmden ayrı tutulamaz. Bu nedenle savaşın “yokedilmesi” ancak kapitalizmin ortadankaldırılmasıyla; yani, sömürücü burjuva sınıfının devrilmesiyle, proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin inşası vesınıfların ortadan kaldırılması yoluyla mümkündür. “Gerçekçi” olduğu ne kadar iddia

edilirse edilsin, bütün diğer teori ve öneriler, sömürü ve savaşı devam ettirmek için ortaya atılmış biraldatmacadan başka bir şey değildir.

Bu nedenle Leninizm, savaşın yokedilmesiyle ilgili bütün pasifist terorilerle mücadele eder ve işçikitlelerine ve bütün sömürülen halka bu amaca giden tek yolu gösterir: Kapitalizmi devirmek.

8. Ancak kapitalizmin devrilmesi şiddet kullanmadan, silahlı ayaklanma ve burjuvaziye karşı proletersavaşlar verilmeden mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz emperyalist savaşlar ve dünya devrimleriçağında Lenin’in belirttiği gibi, burjuvaziye karşı proleter iç savaşlar, proletarya döktatörlüğünün burjuvadevletlerle ve dünya kapitalizme karşı savaşları ve ezilen halkları emperyalizme karşı milli devrimci savaşlarıkaçınılmazdır ve bunlar devrimci savaşlardır. Bu nedenle tam da sosyalizm ve savaşların yokedilmesi uğrunasavaştığı için, devrimci proletarya, her savaşa karşı çıkmaz.

Her savaş, belli bir sınıfın politikasının “başka araçlarla” bir devamıdır. Bu nedenle proletarya her somutsavaşın tarihi ve siyasi sınıfsal anlamını dikkatle incelemeli ve savaşa katılan bütün ülkelerin hakimsınıflarının rolünü uluslararası proleter devrimi açısından özel bir şekilde incelemelidir.

Çağımızda aşağıdaki üç tip savaş mümkündür; birincisi, emperyalist devletler arasında savaşlar, ikincisi,proleter devrimine karşı veya sosyalizmin kurulmakta olduğu ülkelere karşı emperyalist karşı-devrimsavaşları, üçüncüsü, özellikle sömürge ülkelerin emperyalizme karşı yürüttükleri ve emperyalist bastırmasavaşlarıyla ilişkili olan milli devrimci savaşlar.

(...)(Komünist Enternasyonal 6. Dünya

Kongresi’nin (1928) Emperyalist Savaşa KarşıMücadele ve Görevlerimiz başlıklı

karar metninden...)

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012Dünya20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

Güney Afrika’da maden işçilerinin grevi sırasındapolisin açtığı ateş sonucu 34 işçinin ölmesi üzerine tümdünya yüzünü “kara kıta” Afrika’ya döndü. YüzyıllardırAfrika’yı köle pazarı olarak kullanan emperyalisttekellerin işbirlikçi hükümetler eliyle hak arayan işçilerkarşısında katliama girişmesi, gözünü bölgeye kapamışdünya için ‘şaşırtıcı’ bir gelişme oldu. Fakat katliamınyaşandığı bir hafta içindeki Afrika madenlerindekieylem haberlerine bakmak bile yaşanan sürecinetleştirecektir.

Zambia’da Çinliler’e ait Collum Kömür Madeni’ndemaden işçileri çalışma koşullarını protesto ettiklerisırada şirketin üst düzey yetkililerinden biri hakaretlerleişçilere saldırdı. Çıkan kavga sonucu Çinli yöneticiöldü. 5 yıl önceki işçi ölümlerinden sorumlu tutulan ikiyönetici olmasına rağmen çalışma koşullarınındeğişmemesi, 12 saat hatta 18 saatlik vardiyalarındayatılması işçileri eyleme çıkartmıştı. Zambia ÇalışmaBakanı Fackson Shamenda da yapılan gösterilerinmaaşlar ve çalışma koşullarıyla ilgili olduğunu kabuletmek zorunda kalmıştı.

Aynı zaman diliminde Kongo’da altın madenindegöçük meydana gelmesi sonucu 60 işçi ölmüş, hükümetadına yapılan açıklamada işçileri kurtarma çalışmasıbaşlatılamadığı ifade edilmişti. Bu iki haber bilekıtadaki maden işçilerinin sömürü cehennemini vesertleşen sınıf mücadelesini özetler niteliktedir.

Güney Afrika’da 2012 yılının ilk aylarında İmpalaPlatin tekelinin 6 maden ocağını kapatıp işçileri iştenatması sonrası başlayan eylemlerde direniş sonuçvermiş, işçilerin 2 kat ücretle işlerine geri dönmeyibaşarmaları eylemlere güveni artırmış ve bir hareketlilikyaratmıştı.

Afrika’nın zengin yeraltı kaynaklarının sömürüsünekarşı maden işçilerinin tepkileri uzun bir geçmişe sahip.Maden rezervlerinin zenginliği ve emperyalist tekellerleişbirliği içinde işletilmesi kıta devletlerinin ekonomidekitemel değer kaynağını oluşturuyor. Dünya altınüretiminin % 70’ini, elmas üretiminin % 65’ini,vanadyum üretiminin % 45’ini Güney Afrika karşılıyor.Güney Afrika, küresel maden tekellerinin denetimindekielmas, altın, platin, krom, kömür madenleri ekonomi veistihdamının 5′te birini oluşturuyor. Güney Afrikamadenlerinde en vahşi sömürü koşullarında 1 milyonişçi çalışıyor.

Madenlerde hala ilkel çalışma koşullarınındayatılması, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerininalınmaması ve düşük ücretler işçilerin yıllardırmücadele ettikleri sorunlar. Maden işçilerinin taleplerinekulaklarını tıkayan, işçi ölümlerini görmezden gelenburjuvaziye en büyük tepki 2007 yılında yaşandı. 4Aralık 2007 günü binlerce maden işçisi greve giderekçalışma koşullarını ve işçi cinayetlerini protesto ettiler.Maden işçilerinin %95’ini kapsayan grev burjuvazininbelli talepleri karşılamasıyla bitmişti. Bugün katliamlaöne çıkan grev ise benzer taleplerle, sorunların haladevam etmesi ve patronların yeni saldırı uygulamalarınıdevreye sokması üzerine başladı. Maden işçilerininmilitan ve kitlesel grevi karşısında baskı ve şiddetiartırarak yanıt veren patronlar katliamın zeminini deyaratmıştı. Dünyanın üçüncü en büyük platin madeniLonmin Marikana platin madeninde Maden ve Yapıİşçileri Birliği (AMCU) tarafından çıkılan greve Ulusal

Maden İşçileri Sendikası’nın (NUM) saldırması üzerine10 işçi ölmüştü. İşçiler kısa bir süre önce uzlaşmacıçizgideki NUM’dan ayrılarak AMCU’ya geçmişlerdi.AMCU son yıllarda örgütlülüğünü güçlendirerek birdizi madende NUM’un tekelini kırmıştı. Madenpatronlarını ve sendikal bürokrasiyi rahatsız eden kopuştoplu sözleşme süreciyle birlikte çatışma boyutunaulaştı. Güney Afrika burjuvazisinin işçileri bölmek içinkullandığı bu örgütlülükle işçiler arasında büyükuçurumlar yaratılmakta işbirlikçi sendika üyeleri 3 katfazla maaş almaktadır.

İşçilerin grev iradesi kırılmayınca bu sefer polisgüçleri devreye sokuldu. NUM üyesi işçilerle birliktegrevci işçilere saldıran polis karşısında direnişi görüncekatliama girişti. İşçilerin üzerine açılan yaylım ateşisonucu 44 işçi yaşamını yitirirken 78 işçi yaralandı.Eylemde 259 işçi de gözaltına alındı.

Katliam polis tarafından savunulurken meşrumüdafaa mazareti öne sürüldü. Polis müdürü RiagPhiyega, polisin kendini korumak için “maksimumgüce” başvurmak zorunda kaldığını açıkladı.

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma,madencilerin katledilmesiyle ilgili soruşturmabaşlatıldığını açıkladı. Mozambik ziyaretini yarıdakesmek zorunda kalan Zuma “olay karşısında büyüküzüntü duyduğunu” söyledi. Zuma, emekçilerinkatliamla ilgili sorumluların cezalandırılması taleplerini“soruşturmanın her şeyi aydınlatmasını umduğunu,benzer olayların yaşanmasını önlemek için çabaharcayacaklarını” söyleyerek geçiştirdi.

Katliamdan sonra 1994’ten beri ülkenin hükümetpartisi ve Güney Afrika Sendikalar Kongresi(COSATU) ve Güney Afrika Komünist Partisi (SACP)tarafından oluşturulan koalisyon hükümetinin (AfrikaUlusal Kongresi) yaptığı açıklamalarda sendikalara üyeolan masum insanların öldürülmesi kınanırken, diğertaraftan maden çevresinde polisin “hızlı” müdahalesineteşekkürler ediliyor. “Polisin varlığı gerçekten degerilimi sona erdirmiştir ve sükunetin sağlanmasındanmemnunuz. Polisten, cinayetlerin sorumlusu olanfaillerin tutuklanmasını talep ediyoruz” denilenaçıklama, hükümetin katliamı sahiplendiğinin bir diğerkanıtı oldu.

“Bu olay Güney Afrika’da Apartheid rejiminin sonbulmasından bu yana en kanlı polis operasyonlarındanbiri” yorumları yapılırken esasta hükümet değişse de

ezilen halk ve sömürülen emekçiler için değişen bir şeyolmadığı aynı saldırgan ve baskıcı yapının devam ettiğibir kez daha kanıtlandı.

Katliam sonrasında da yapılan açıklamalar saflarındanetleşmesini sağladı. IndustriALL (Küresel Sanayiİşçileri Sendikası) tarafından bir açıklama sunularak biryandan katliamın kınandığı ifade edilirken diğer yandanölen işçiler ‘elde edilemez ücret talebi isteyensendika’ya inandıkları için üstü kapalı eleştiriliyorlar.Uzlaşmacı, liberal sendikal çizgi karşısında mücadeleyiseçen işçiler “radikal” ilan ediliyor.

Maden işçileriyse katliama rağmen grev iradesinisürdürüyor. İngiliz Lonmin şirketinden gelen işbaşıyapma ültimatomuna rağmen işçiler eylemde. Şirketgrevin yasal olmamasına sarılarak fiili meşru grevesaldırmaya çalışıyor. İşçilerin eylemi sürdürmesidurumunda işten çıkarmaların başlatılacağı tehdidinisavuruyor.

Katledilen işçilerin aileleri ve grevdeki işçilerseeylemlerinde “Grev haktır” şiarını öne çıkartırken fiilimeşru eylem çizgisi sürdürülüyor. İşçiler grevinekonomik taleplerine ek olarak “Şimdi sorumlu aramazamanı değil” diyerek katliamı örtbas etmeye çalışanpolis şefi Phiyega’nın da istifasını istiyorlar.

Eylemde grevci işçiler “Bizi dövebilir, öldürebilir,tekmeleyebilir, üzerimizde tepinebilirler. Ama neyaparlarsa yapsınlar, haklarımızı almadan işimize geridönmeyeceğiz” diyerek kararlılıklarını ifade ettiler.

Sertleşen eylemler ve çatışma süreci madenlerdeyaratılan kölelik düzenini sallarken emperyalisttekellerin korkularını büyütüyor. Güney Afrika’dakieylemlerin kıtadaki diğer madenlerde de olumlu havayaratması ve işçilerin benzer taleplerle eylemlerörgütlemesi emperyalist tekelleri ve işbirlikçihükümetleri “yeni önlemler” almaya yöneltiyor.İşçilerin taleplerini karşılamamakta ısrarcı olanpatronlar için önlemler yeni katliamlar anlamına geliyor.

Güney Afrika devletinde Apartheid rejimi sonrasısağlanan “istikrar” ile diğer Afrika devletlerindenayrılırken, emperyalizmin hizmetinde tüm kaynaklarınpazara sokulduğu ve işçilerin yoğun sömürü altındaçalıştığı bir düzen hakim sürüyor. “İstikrar” ve“değişim” aldatmacası üzerinden Afrika’nın yerli halkıhala ezilmeye devam ediyor. Ancak gelinen yerdekapitalizmin yarattığı “demokrasi” aldatmacası işçilerineylemleriyle sarsılıyor.

Grev katliamının arkasında sömürü cehennemi var!

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Güney Afrika polisi madencileri katletti!

Emperyalist sermaye ve onun hizmetindekihükümetler, sömürü ve kölelik dayatmalarına karşıayağa kalkan işçi ve emekçileri baskı ve zoryöntemleriyle sindirmeye çalışıyor. Bunun son örneğiise Güney Afrika’da maden işçilerinin grevi sırasındayaşandı. Güney Afrika devleti, hakları için bir haftadırgrev yapan maden işçilerini hunharca katletti.

Günlerce, Güney Afrika devletinin baskı veengellemelerine rağmen grevlerini sürdüren işçiler,Lonmin Marikana madeninin bulunduğu bölgedetoplandı. Polis önce biber gazı ve plastik kurşunlarlaişçilere müdahale etti. Hızını alamayan Güney Afrikapolisi işçilere vahşice saldırdı.

Eylemci işçileri kurşuna dizen Güney Afrika polisi,“ellerinde kesici aletler bulunduğu” bahanesiyle 30madenciyi katletti. Polisin azgınca saldırısı sırasındayaralanan maden işçilerine ise uzun süre müdahaleedilmeyerek işçiler ölüme terk edildi.

Güney Afrika Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı JacobZuma ise katliam sonrası timsah gözyaşları dökerek“demokrasi” aldatmacasını devreye soktu. Zumasorumluların cezalandırılacağını konuyu araştırmakiçin komisyon görevlendirildiğini açıkladı. Ülkenin“şok ve acı” içinde olduğunu belirterek 19-26 Ağustosarasındaki haftayı bir hafta ulusal yas ilan etti.

Greve yönelik saldırganlık sürdürülüyor

Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde düşükücret dayatmalarına karşı 10 Ağustos’ta greve başlayan3 bin maden işçisi çeşitli defalar polisle çatışmayagirmiş ve saldırılar sırasında birçok işçi katledilmişti.Çatışmalar nedeniyle İngiliz sermayeli şirket platinüretimine ara vermek zorunda kalmıştı. Güney Afrika,dünyada bilinen platin kaynaklarının yüzde 80’inibarındırıyor.

Grevci işçilerin 34’ünün polis tarafındankatledilmesi sonrası şimdi de işten atma tehdidi önesürüldü. Maden işçilerinin daha iyi bir ücret içinçıktıkları greve azgınca saldıran Lonmin maden şirketidevlet desteğiyle pervasızlığı büyütüyor. İşçilerintaleplerini gözardı eden şirket işbaşı yapılmadığıtakdirde işçileri işten atmakla tehdit etti. Şirketiniddiasına göre işçilerin %17-25’inin tekrar çalışmayabaşladığı söyleniyor.

Katliam ve işten atma tehditlerine rağmen madenişçilerinin büyük çoğunluğu direnişte kararlı. Grevcimaden işçilerinden Zachariah Mbevu, “Dönmemizibeklemek bize hakaret etmek demek. Pekçokarkadaşımız, meslektaşımız ölmüşken bizden işedevam etmemiz isteniyor. Asla.” sözleriyle eyleminsüreceğini ifade etti. İşçiler 34 madencinin yasınıtuttukları süre boyunca ve talepleri karşılanıncayakadar grevi sürdüreceklerini ifade ediyor.

Dünyanın üçüncü büyük platin işletmecisi olanLonmin şirketi polisin, greve katılmayan çalışanlarınişbaşı yapması için gereken “güvenli” ortamısağladığını ve gönül rahatlığıyla işe dönebilecekleriniaçıkladı.

Lonmin madencilik şirketinde 25 bin kadrolu işçive taşeron şirkete bağlı olarak 10 bin madenci,çalışmakta. İşçilerin greve çıkışındaki temeltalepleriyse 4-5 bin rand (484-605 ABD doları) olanmaaşlarının 12.500 randa (1.512 dolara) çıkarılmasınıistemek. Polisin katliamı sonrası 34 işçi ölürken en az78 kişi yaralanmış, 250 kişi de tutuklanmıştı.

Kongo’da da işçi katliamı

Orta Afrika ülkesi Kongo’da bir altın madenindemeydana gelen göçükte 60 işçi katledildi.

Maden işçilerinin, yerin 100 metre altındakimadende can verdikleri belirtildi.

İşçi katliamına kınamaGüney Afrika’da grevci maden işçilerinin polis

tarafından kurşuna dizilerek katledilmesine TekGıda-İş Sendikası tepki gösterdi.

Marikana’da bulunan Lonmin PLC platinmadeninde grev yaparak hak arayan işçilerin polistarafından katledilmesinin büyük bir nefretlekarşılandığını belirten sendika, kapitalizmin tarihiboyunca, kar ve çıkarlar söz konusu olduğunda nekadar zalim, kıyıcı ve gözü dönmüş halegelebileceğinin en çarpıcı ve somut örneğinin bir kezdaha görüldüğünü belirtti.

Sendikanın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:“Uluslararası emek dayanışması ve işçilerin

birliği fikri temelinde Güney Afrika’da katliamakurban giden işçi kardeşlerimiz için yüreğimizkanamaktadır.

Katliamcı Güney Afrika yönetimini, katil polislerişiddetle ve nefretle protesto ediyor, kınıyoruz.

Grevci işçi kardeşlerimizi acılarını paylaşırken,mücadelelerine tüm gücümüzle destek olacağımızıilan ediyoruz.”

Pussy Riot’a suçlamaRusya’da gerici rejimin şefi Vladimir Putin’i, yeniden göreve geldiği Mart ayındaki seçimler öncesinde

protesto ettiği için tutuklanan kadın rock grubu Pussy Riot solistleri, ‘dine yönelik nefretten kaynaklananholiganlıktan suçlu’ bulundu.

Grup üyeleri Maria Alyokhina, Nadezhda Tolokonnikova ve Yekaterina Samutsevich; Şubat ayında minietek ve maskeyle çıktıkları bir oyunda, “Bakire Meryem, Putin’i başımızdan defet!” diyerek şarkı söylemiş vegösterilerinin ardından tutuklanmıştı.

Tolokonnikova, 20 Temmuz’da başlayan mahkemenin ilk duruşmasında, “Rus Ortodoks Patriki’nin Putiniktidarına verdiği destekten duydukları memnuniyetsizliği ifade etmek istediklerini” söylemişti.

Rusya’nın dört bir yanında sanatçı ve aydınlardan büyük destek gören grup üyelerine, en son olarak ünlüİngiliz şarkıcı Sting ile Madonna ve ünlü müzik grupları Red Hot Chili Peppers ile Franz Ferdinand’da destekvermişti.

Kıbrıs’ta süresiz grevİngiliz üslerindeki uluslararası şirket “SODEXO”

bünyesinde çalışan yaklaşık 80 işçi, patronun keyfitutumu ve tek taraflı kararları nedeniyle 20Ağustos’tan itibaren süresiz greve başladı.

Haravgi gazetesi “SODEXO’da Süresiz Greve”başlıklı haberinde çalışanları temsil eden SİKSKA-PEO, EESİİ-SEK, ASİTEV-POAS ve TÜRKSENsendikalarından yapılan açıklamaya göre, SODEXOCyprus Ltd. çalışanlarının, şirketle olan sorunlarınınçözülmesi için sendikal örgütlerin çabalarının, patrontarafının uzlaşmaz tutumundan ötürü başarısızlığauğradığını kaydetti.

Sendikaların, şirketin, “Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı’nın” arabulucu önerisiyleulaşılan anlaşmadan caydığını ve maaşlarındüşürülmesi, işten çıkarmalara ilişkin mantıksızönerilerle geri döndüğünü söylediğini yazan gazete,şirketin imzasının toplu sözleşmeden geriçekilmesiyle dün hemen bir toplantıgerçekleştirildiğini ve süresiz grev önlemlerininalınmasına karar verildiğini aktardı.

Habere göre SİKSKA-PEO’dan Neofitos Timinis,patron tarafı tek taraflı kararlarını yeninden gözdengeçirene ve üzerinde anlaşmaya varıldığı gibi toplusözleşmeyi uygulayana kadar grevin devamedeceğini ifade etti.

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012Ortadoğu

Suriye’deki gelişmeler, gelinen yer itibariyle 42yıllık Esad rejiminin kaderini aşan bir karakterkazanmıştır. Artık orada en berrak haliyle emperyalistnüfuz mücadeleleri ön plandadır. Emperyalisthegemonya kavgasının yoğunlaştığı bir alan dadiyebiliriz.

1.5 yıl önce Dera kentinde patlak veren isyan, kısasayılabilecek bir zaman diliminde ülkenin değişikkentlerine doğru yaygınlık gösterdi. Kamuoyundadirenişin nedenlerine ilişkin yapılan komploteorilerinin aksine, direnişin son derece anlaşılırnedenleri vardı. Bunun için direnişin patlak verdiği ilkdöneme ilişkin olarak işçi ve emekçilerin öne sürdüğütaleplere dahi bakmak yeterli. Birinci ve en temelneden “demir ökçe” altında yönetilen işçi veemekçilerin derin boyutlarda yaşadığı yoksullaşmadır.Gün geçtikçe artan işsizlik, açlık ve yoksullukdirenişin ana nedenidir. Nitekim Dera son dereceyoksul bir emekçi semtidir ve direnişin burada patlakvermesi hiç de tesadüf değildir.

İkinci temel neden ise Tunus’ta başlayıp Mısır,Libya, Bahreyn, Ürdün gibi ülkelere hızla yayılankitlesel ve militan halk isyanlarıdır. Geniş bir coğrafialanı saran halk isyanının Suriye’yi girdabınaalmaması düşünülemezdi. Zira 22 parçaya bölünmüşArap coğrafyasını oluşturan tüm bileşenlerin, tümhalkların birbiri ile köklü tarihsel, kültürel ve sosyalbağı var. Bu bağ dolaysız bir etkileşimi sağlamıştır.Lenin “Komünizmin Çocukluk Hastalığı ve SolKomünizm” adlı eserinde “Proleter yığınlarınuyandırılmasını, alevlendirilmesini ve savaşa itilmesinihangi nedenin sağlayacağını bilemeyiz” diyor. Bir“parlamenter bunalım”, “buzu kırabilir” diyor.Emperyalizmin çelişkilerinin içinden çıkılmazkarmaşıklığından, her gün artan çelişkilerinşiddetlenmesinden, son evreye varışından bir bunalımdoğabilir; belki de başka bir şey olabilir… “Bunukimse önceden bilemez” diyor Lenin. Mesela Fransızburjuva cumhuriyetinde “Dreyfus Davası” gibi“umulmadık ve önemsiz bir bahane yetmişti” diyorLenin.

Suriye’deki isyanın başlangıç nedenleri üzerineLübnan El- Mustaqbal gazetesi yazarı HayrullahHayrullah, 2 Temmuz 2012 tarihli köşe yazısında şöylebir değerlendirmede bulunuyor:

“Suriye’de kişi başına düşen milli gelir HafızEsad’ın 1970’te iktidara gelmesinden itibaren sürekligeriledi. Suriye’de kişi başına düşen milli gelir Lübnanve Ürdün’ün altında yer aldı. Oysa Lübnan bütünkriterlerde fakir bir ülke. Ürdün de adı insan olanserveti dışında doğal kaynak fakiri olmasından ötürüen fakir dünya ülkeleri arasında yer alıyor.”

İşte Suriye’deki isyanın kökleri... Servet ile sefaletarasındaki çelişkilerin alabildiğine derinleşmesi…

“Suriye Baharı”nın ilk üç ayı bu içerikle sürdü.Tabandan gelen ve Esad rejimine başkaldıran biriçerikle kendiliğinde de olsa emekçi halkın sosyal hakmücadelesi muhtevasını koruyarak. Ancak üç ayınsonunda direniş emperyalist merkezler ve bölgedekiişbirlikçilerinin çıkarları doğrultusunda yönlendirildi.Tunus ve Mısır’daki toplumsal kalkışmalardan dersçıkaran emperyalistler Suriye’deki gelişmeleremüdahale etmekte gecikmediler. Öncelikle dağınıkpozisyonda olan “muhalifler”i örgütlü bir çatı altında

topladı. Onları besledi, eğitti, silahlandırdı vegüçlendirdi. Bu güçlerin toparlanması noktasındaTürkiye sermaye sınıfı hevesle işe girişti. Özgür SuriyeOrdusu (ÖSO) isimli çete Hatay’da kuruldu vekadroların eğitimi burada gerçekleştirildi. SuriyeUlusal Konseyi (SUK) ise İstanbul’da kuruldu. SUKüyesi Fawaz Tello ile bir basın kuruluşunun yaptığıröportajda şu söylemleri dikkat çekiyordu: “İlk baştaSuriye’de bir asker liderden bahsedemiyorduk.Neredeyse yüzlerce lider söz konusuydu. Her lider vegrup kendi bölgelerini kontrol ediyordu. Hatta bazenbir bölge içerisinde birden fazla askeri grup yeralıyordu. Askeri liderlerin yanı sıra birçok siyasi liderde vardı.”

İşte bu örgütsüzlük tablosuna müdahale edildi.Silahlandırıldı ve Esad rejiminin yanı sıra oradaki işçive emekçilerin üzerine sürüldü. Kısa bir zaman dilimiiçerisinde “ÖSO” isimli çete aracılığıyla mezhepçatışmaları körüklendi. Alevi-Sünni çatışmasıyaratılarak sosyal çelişki üzerinden ortaya çıkandirenişin üzerine toprak atıldı. Aynı içerikli mezhepselçatışma Lübnan’ın Trablusşam kentine yayılmış veciddi sonuçlar doğurmuştu. Sonuçta Esad ordusuŞebiha güçleri ile Özgür Suriye Ordusu arasındakiçatışma Suriye’de tam bir yıkım yaratmıştır.Onbinlerce işçi ve emekçi, bu katillerinmezbahalarında katledilmiştir. Birbuçuk milyon yoksulgöç etmek zorunda kalmıştır. Emperyalizminbölgedeki çıkarları geride kan, acı, gözyaşı ve yıkılmışbir ülke bırakmıştır.

Emperyalizmin bölgedeki gelişmelerdenfaydalanma isteği, dünya genelinde yaşanan kapitalistkrizden bağımsız değil. Krizden çıkış yolu -en azındannefes alma yolu- bölgedeki çatışmalardan ne orandafaydalanabileceği ile ilgilidir. Oysa onlar dünyanıngözü önünde Suriye halkını düşündüklerini, Suriye’yeinsan hakları ve demokrasiyi götürmeye çalıştıklarınıarsızca vurguluyorlar. 1982’de Hama’da baba Esad’ıngerçekleştirdiği katliam hafızalardadır. O dönem,

bugün bu denli yaygara koparan emperyalistler vebölgedeki işbirlikçiler ses çıkarmamıştır. ŞimdiSuriye’de büyük bir yıkım vardır ve bu yıkımınsorumlusu emperyalistler ve onların bölgeselişbirlikçileridir. Birçok ülke kendi içinde kamplaşarakSuriye’deki yıkımdan beslenmeye çalışmaktadır.Kamplaşmanın bir ucunda Suriye, İran, Rusya, Çindiğer ucunda ise ABD, Türkiye, Katar, SuudiArabistan… Bu kamplaşmanın yanı sıra her birülkenin kendine dönük hesapları bulunuyor. Bölgedekitemel çatışma alanı petrol ve doğalgaz kaynaklarıdır.

Onun dışında, başta Lübnan olmak üzere çoksayıda anti-amerikancı, radikal-islamcı gruplarındirenişlerinin ezilmek istenmesi, öte yandan Filistindirenişinin kıskaca alınması ve elbette İran’ın gerçekanlamda çembere alınması ABD emperyalizmininhesabıdır.

Fakat bu durum ikinci kampın başını çekenRusya’yı da doğrudan ilgilendirmektedir. Rusya,Suriye’ye müdahaleyi uygun görmemektedir. Bununnedenleri arasında Rusya’nın dayanabileceği “limanülkesi olarak” bir Suriye kalmıştır ve o, bu kaleyikaybetmek istememektedir. Tartus Limanı’na Rusdonanmasının karargah kurmasının nedeni budur.Suriye’ye doğrudan müdahaleyi engelleyenuluslararası bu dengeler varlığını korumaktadır. Bunedenle kılıçlar rahatından çekilememektedir. Bunedenle “Cenevre Konferansı” gibi birçok diplomatikgörüşmeden sonuç çıkmamaktadır. Başta Suriye’deki“muhalif” güçleri bir araya getirmeye çalışanemperyalistler son kertede Esad rejimiylemuhaliflerden oluşan bir geçiş hükümeti noktasındauzlaşma girişimlerini sürdürüyorlar. Ancak bu da yakınbir ihtimal olarak gözükmemektedir.

Suriye’de sınıflar ve “sol” muhalefet

Baas Partisi, kelime anlamı itibariyle SosyalistDiriliş Partisi’dir. Sovyetler Birliği’nin varlığı

“Barometre fırtınayı gösteriyor!”

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012 Ortadoğu

Türkiye Devrimci İşçi SendikalarıKonfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR)TÜİK tarafından açıklanan Hanehalkı İşgücü AnketiMayıs 2012 dönemi sonuçlarını değerlendirdi.

DİSK-AR’ın değerlendirmesine göre, Türkiye’deçalışma çağındaki her iki kişiden biri çalışmıyor.İşgücüne katılım oranı % 50,5 düzeyinde. İşsizsayılmayan umudu kesik işsizlerin sayısı ve ev içiemeğin görünmez olmasının sonucunda açığa çıkanbu durum Türkiye’de işsizliği olduğundan düşükgösteriyor.

Rapora göre;- Umudu olmadığı için ya da diğer nedenle son 3

aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenleişsiz sayılmayanlar dahil edildiğinde işsizlik oranı %8,2 değil, % 13,8, işsiz sayısı da 2 milyon 272 bindeğil, 4 milyon 43 bin oluyor.

- Gençler için ise durumun daha da kötü olduğutespitinde bulunuyor. Rapora göre, her iki gençtenbiri kayıtdışı çalışırken, umudu kesik işsizlerlebirlikte her 4 gençten biri işsiz konumda. Resmiolarak % 15,9 olan işsizlik, umudu olmadığı için yada diğer nedenle son 3 aydır iş arama kanallarınıkullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayan gençlerdahil edildiğinde % 25’e ulaşıyor. 695 bin işsiz gencekarşı 533 bin çalışmaya hazır ancak umutsuzlukbaşta olmak üzere çeşitli nedenlerle iş aramayangenç var.

- Kadınlar için çalışma yaşamına katılmak sonderece zor. İşgücüne katılım oranı kadınlar için%30,2 düzeyinde. Çalışma çağındaki her üç

kadından sadece biri çalışıyor. Lise ve üzeri eğitimesahip kadınlar erkeklere göre 2 kat daha fazla işsizlikgerçeği ile yüzleşiyor. Erkeklerde işsizlik oranı lisemezunları için % 9,1, mesleki ve teknik lise için %6,4, yükseköğretim için % 11,7 iken bu orankadınlarda sırası ile % 17,8, % 18,9, %11,7seviyesinde.

- Kayıtdışı oransal olarak gerilese de hala krizöncesi değerlerinde üzerinde. 2008 Mayıs dönemi ilekarşılaştırıldığında kayıtıdışı istihdam 480 bin artmışdurumda. Erkekler için aynı dönemde kayıtdışı 198bin azalırken kadınlar için 678 bin artmış durumda.

- Tarım sektörü kriz öncesine göre 1 milyon 10bin artmış durumda. Buna göre toplam istihdamartışının % 30’u tarım kesiminde gerçekleşti.

- Güvencesiz çalışma hızla yaygınlaştı. 2009 yılımayıs dönemi ile karşılaştırıldığında geçiciçalışanların sayısı % 36 artarak, 1 milyon 467binden, 1 milyon 992 bine yükseldi. Geçiciçalışmanın yaygınlaştırılması hükümetin istihdamstratejisi açısından bir amaç olarak değerlendiriliyor.

Raporun sonuç bölümünde ise Türkiye’de işsizliksorunu kadınların ve gençlerin çalışma hayatındakarşılaştıkları engeller üzerinden ağır bir biçimdeyaşandığı ifade edildi. Türkiye’yi küresel sermayeninucuz işgücü deposu olarak şekillendirmeye çalışanucuz istihdam stratejisinin, temelde çalışmayaşamının yapısını tahrip etmeye odaklandığı veişsizlik sorununun, insan onuruna yaraşır işekseninde ele alınması gerektiği uyarısındabulunuldu.

koşullarında, uluslararası güç dengeleri Suriye gibiülkelerin sırtını Sovyetler’e yaslamasını sağladı.Sosyalist Diriliş Partisi Baas’ın nasyonalsosyalistlerden (Nazi) zerre kadar farkı yoktur. Bizbunu Irak üzerinden de gözlemleyebiliyoruz.

Suriye’de küçük ve orta ölçekli sanayi yaygındır.Gelişmiş sanayisi zayıftır. Felce uğratılmış bir işçisınıfı vardır. Zira her başkaldırdığında zorbacaezilmiştir.

Suriye’de 1.5 yıllık kaos ortamında “devrimci”,“sol” güçlerden bahseden yoktur. Bu çok doğaldır.Çünkü Suriye solu gerçek anlamıyla yalpalamıştır.Suriye Komünist Partisi (SKP), uzun yıllar Baas ileomuz omuza yürümüştür. Uzun yıllar Suriyeparlamentosu içinde varlık göstermektedirler. SKP, sondönemde Beşar Esad’ın oluşturduğu komitede aktifgörevler üstlenmiştir.

Suriye’deki ilerici muhalefetin temel ikinci gücüBirleşik Komünist Partisi’dir (BKP). BKP, Suriye’dekibirtakım ilerici sol muhalefetle platformlar ve cepheleroluşturmuştur. Şu an Suriye’de sol güçlerin yer aldığıiki ayrı platform vardır. Biri “Halkın Kurtuluşu”, diğeriise “Yenilenme İçin Değişim Cephesi”dir. Ancak buoluşumlar Suriye’de “barışçıl” bir mücadeleyürütmektedir. Esad rejimini birtakım iyileştirmelerezorlamak gibi reformist renk öne çıkmaktadır. OysaSuriye emekçi halkı, sosyal yapı itibariyle “sol”potansiyeli güçlü bir ülkedir. Birleşik KomünistPartisi’nin güç olduğu kimi bölgeler bulunuyordu. Bupartinin militanları yakalandıklarında “isimlerideğiştirildi” ve zindanlara atıldı. Bir daha onları kimsebulamadı. Birçok militanı katledildi. Oysa bu partigelinen yerde reformcu bir çizgiye evrilmiştir.Suriye’deki işçi ve emekçilerin en büyük eksikliğidevrimci bir sınıf partisinin olmamasıdır. Böyle birparti olsaydı Suriye de güçlü olan sol geleneklebirleşebilirdi.

Bundan birkaç yıl önce Venezuella lideri Chavez,Suriye ve Lübnan’ı ziyaret ettiğinde Chavez ve Cheposterleriyle karşılanmıştı. O topraklarda heyecanyaratmıştı. Venezuella ya da Latin Amerika’daki güçlüsol etki Suriye’de sempatiyle karşılanmıştı. Bu Suriyeliişçi ve emekçilerin sosyal yapısının sola yakınolmasıyla ilgili bir durumdur. Aslında bir bütün olarakArap coğrafyasında sınıf partisi eksikliği vardır.

İran’ı bir parça dışta tutabiliriz. İran’da şu veya buşekilde sınıfın içerisinde olan İran Komünist İşçiPartisi (İKİP) var. İKİP’in İran işçi sınıfı içerisindetanınırlığı, belirgin bir gücü var. Yakın tarihsel kesitiçinde İsfahan’da demir çelik grevinde önemli etkilerivar. Tahran’da Coca Cola grevi içerisinde aktif bir roloynuyorlar.

Lübnan’da da bu açıdan durum iç açıcı değildir.Lübnan Komünist Partisi (LKP), Hariri rejimiyle içiçedir. Lübnan parlamentosunda hatırı sayılır sayıdavekili vardır ve Lübnan burjuvazisini, küçükburjuvaziyi temsil eden bir parti olarak “sol”dandesteklemektedir.

Bölge açısından bu boşluk doldurulmadıkça vesınıfın partisi sınıfla birleşmedikçe bölge direnişlerifarklı bir muhtevaya bürünmeye devam edecektir.

Bugün sadece Ortadoğu coğrafyasında değil,yerkürenin önemli bir kısmında işçi sınıfı ve emekçilersermayeye ve onun yıkımına karşı ayağa kalkışıörgütlemiş durumdadır. Bu, gelecek güzel günleriişaretlemektedir. Dünya sosyal altüst oluşlara gebedir.Lenin 18 Ekim 1905’te “Proletari” de “Barometrefırtınayı gösteriyor!” diye yazıyordu. Sonu devrimoldu.

21. yüzyılda da barometre fırtınayı gösteriyor vesonu yine devrim olacak.

Bütün mesele devrime hazırlanmaktadır.Yarın bizimdir yoldaşlar!

Zeynel NihadioğluEdirne F Tipi Hapishanesi

A-6 / 17

Davutoğlu sınırı geçmekte ısrarcıSermaye hükümeti AKP’nin Dışişleri

Bakanı Ahmet Davutoğlu yaptığıaçıklamalarla Suriye için planlanansenaryoları dillendiriyor. Emperyalistlerinhedefleri doğrultusunda açıklamalar yapanDavutoğlu Türkiye’deki Suriyeli mültecisayısına dikkat çekerek “güvenli bölge” adıaltında “tampon bölge” hedeflerinitekrarladı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun“BM gözetiminde Suriye’de güvenli bölgeoluşturulabilir” sözleriyle vurguladığıplanın emperyalistlerin işgal müdahalesiiçin ilk adım olarak kurgulandığı biliniyor.Kurulan mülteci kampları için 100 bin kişikotası koyan sermaye hükümeti bununüzerinden Suriye sınırını geçmeyimeşrulaştırmaya çalışıyor. Emperyalistgüçlerin basınında da olumlu karşılanansavaş çığırtkanı açıklama adım adım örülenişgal senaryolarının somutlandığını da gösteriyor.

Emperyalistler yeni yaptırımlar ve manevralarla Suriye’de kendi kontrollerini tahsis etmeyi hedefliyorlar.Fransa devletinin çağrısı üzerine 30 Ağustos’da toplanması beklenen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyitoplantısı da bu doğrultuda atılacak adımları tartışmayı hedefliyor. Davutoğlu’nun açıklamalarıysa butoplantının öngünlerinde emperyalist efendilerin çıkarlarının savunmasından başka bir şey değil.

Davutoğlu Suriyeli mülteciler üzerinden sürdürdüğü duygu sömürüsünde Suriye sınırının diğer tarafındakalan mülteciler için “güvenli bölgenin önemi” üzerinde durarak açıklamalarını sürdürdü.

Davutoğlu Hillary Clinton’un son Ankara ziyaretinde de öne çıkarttığı “uçuşa yasak bölge” adımını dasavundu. Libya’da da uygulanan “uçuşa yasak bölge” uygulaması askeri saldırının ön adımlarından birdiğerini oluşturuyor. Türk sermaye devleti emperyalist efendilerinin verdiği görevlere uygun olarak işgalpolitikalarını sistematize etmeye devam ediyor.

Güvencesiz çalışma yaygınlaştı

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Dünya24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Dünyanın dört bir yanında kapitalist krizin etkileriartarken işçiler de eylem ve direnişlerle bu saldırılarayanıt veriyor. Kamboçya’dan İtalya’ya, GüneyKore’den Nijerya’ya güvenceli çalışma ve insancayaşam talepleri yükseltiliyor.

Kamboçya’da kadın işçilerin grevi...Kamboçya’da Ocean-Garment fabrikasında çalışan

2.500 kadın işçi bir hafta önce başlattıkları grevlerinisürdürüyorlar. Kadın işçiler kendilerine cinsel tacizdebulunan bir menajerin işten atılmasını talep ediyorlar.19 Ağustos pazartesi günü 2.500 kadın Phnom Penh’deSosyal Bakanlığı’na yürüdü. Kadınları polisin özeltimleri durdurdu. Ocean Garment, aralarında GAPmoda zincirinin de bulunduğu birçok tekel için giyimve ayakkabı üretiyor.

Sri Lanka’da grevSri Lanka’da elektrik idaresinde çalışan 15 bin

işçinin grevi 1 hafta sonra sona erdi. İşçiler grevlerinibir komisyonun yüzde 20 ücret artışı talebini incelemesözü vermesi üzerine bitirdiler. Sendikanın talepleriarasında özelleştirmelere son verilmesi ve 5 bin taşeronişçinin kadrolu olarak işe alınması da bulunuyor.

Vietnam’da köylülerin işgal eylemi Vietnam’ın kuzeyindeki Ha Tinh kentinde yüzlerce

köylü hükümet binasını işgal ederek binayı tahrip etti.Köylülerin öfkesi, bir komşularının topraklarındansürülmek istenmesine karşı direnmesi ve gözaltınaalınması ile patladı.

Bu tarz direnişler son dönemlerde sık sık yaşanıyor.Resmi olarak Vietnam’da tüm topraklar devlete ait.Devlet bu toprakları kullanması için köylülere 20seneliğine kiralıyor. Özellikle uluslararası tekeller butoprakları kendi çıkarları doğrultusunda kiralamak içinbaskı yapıyorlar.

İtalya’da çelik işleri eylemde Taranto’da İLVA çelik fabrikasında çalışan işçilerin,

fabrikalarının kapatılması kararına karşı eylemlilikleriGeçtiğimiz hafta sonu 2 saatliğine iş bırakan işçilerfabrikanın çevresindeki yolları işgal etmişlerdi.Fabrikada örgütlü olan FIOM ve UILM sendikalarıdoğanın ve insan sağlığının korunması kadarişyerlerinin de korunması için mücadele ettiğinibelirtiyor. Fabrikanın, Dioxin salınımı nedeniyleçevrede yaşayan çok sayıda kişinin hastalanarak ölmesinedeniyle mahkemece kapatılması kararı alınmıştı.

Güney Kore’de lastik grevi Güney Kore’de Gwangju kentinde araba lastiği

üreten Kumho Tire tekerlek tekelinde çalışan 3.100 işçicuma günü greve gitti. İşçiler bir aydan bu yana uyarıgrevleriyle daha fazla ücret, işten atılan arkadaşlarınınyeniden işe alınması ve taşeron işçilerin de süresiz işealınmasını talep ediyorlardı.

Uranyum madenlerinde grev Nijerya’da uranyum madenlerinde çalışan işçiler

daha iyi çalışma ve yaşam koşulları talep ederek süresizgreve gittiler. Arlit şehrinin yakınındaki Somair Madenocağı, Fransız enerji tekeli Areva’ya ait ve yıllık 2 binton uranyum üretiyor. Madende bin işçi çalışıyor.

Maruti-Suzuki işçileri ile dayanışma Hindistan’da Gurgaon kentinde 7.000 işçi,

Manesar’daki Maruti-Suzuki işçileriyle dayanışmaeylemi yaptı.

Eylemden bir gün önce Hindistan’ın en büyükotomobil tekeli Maruti Suzuki India Ltd şirketininbaşkanı lokavta son vereceklerini ve işçilerin 21Ağustos’ta yeniden işe başlayabilecekleriniduyurmuştu. Maruti Suzuki şefine göre bunun koşullarıvardı, çünkü bir gece önce bir işçi 18 Temmuz’dakigösteriler nedeniyle tutuklanmıştı.

Bir Maruti Suzuki işçisi ait olduğu kast nedeniyleküfür eden şefine karşı gelerek kendini savunmuştu.Bunun üzerine sermayenin kolluk kuvvetleri işçilerinüzerine gönderilmiş ve olaylarda 96 kişiyi yaralamıştı,işyerinde çıkan yangın nedeniyle yaralanan bir menejerise, daha sonra ölmüştü.

Olayların sorumluları oldukları gerekçesiyle keyfibir tutuklama terörü başlatıldı ve yüzlerce işçi gözaltınaalındı. 1528 işçiden 500’ü derhal süresiz işten atıldı.114 kişi tutuklanarak, haklarında yangın çıkartma,yaralama ve kasten adam öldürme suçlarından davaaçıldı. Hem de sermaye devletinin elinde hiçbir delilbulunmazken ve devletin araştırma komisyonu hiçbirsonuca ulaşamamış olmasına rağmen... AmaçHindistan’ın bu önemli işçi havzasında tüm işçi sınıfınagözdağı vermek.

Gurgaon kentindeki dayanışma yürüyüşüne 16sendika çağrı yaptı. Dayanışma yürüyüşüne aralarındaHero Honda, Satyam ve Rico gibi otomobil ve yansanayi kollarının da bulunduğu Gurgaon-Manesarhavzasında 40 fabrikadan gelen işçiler katıldı. Herkesinortak talebi işten atılanların tekrar işe alınması, tutukluişçilerin serbest bırakılması ve davaların fesedilmesi,bağımsız bir araştırma komisyonunun kurulması.

Ama sermaye ve onun hizmetindeki devlet işçisınıfına karşı hazırlıklarını sürdürüyor. Eyalet hükümetipolis örgütü Rapid Action Force’la (RAF) ait 300 özeltimi Manesar’e gönderdi ve 200 kişiyi de fabrika içineyerleştireceğini açıkladı. Ayrıca Maruti tekeli de 100

güvenlikçiyi işyerine yerleştirecek ve bunlardan silahlı 25 kişi idarecilerin bülümünü koruyacak. Ayrıca

Menajerlerin hizmetine de 40 özel koruma verilecek.İşçilerin 21 Ağustos’ta yeniden işe başlayıp

başlamadıkları sorusu henüz yanıtsız. Ama Maruti-Suzuki işçilerinin bu grevi yol gösterici olmasıaçısından kazanılmış bir grev olarak görülebilir. Grevinönemi, Hindistan’da ilk kez ve yasak olmasına rağmendevamlı işçilerin taşeron işçilerin hakları için mücadeleetmesinden geliyor. Bugüne kadar devlamlı işçiler,taşeron işçilerle birlikte greve gitmiyorlardı. Maruti-Suzuki işçileri eylem ile işçi sınıfının parçalanmasınakarşı önemli bir adım atmış oluyorlar. Diğer önemlinokta da, grevin kendiliğinden sendika bürokrasisine,tekellere ve hükümetin işçi sınıfını bölen politikalarınakarşı örülmesidir.

Motorola işçilerinden protestoÇin’in Jiangsu bölgesindeki Nanjing’da 400

Motorola Mobility işçisi bir hafta önce başlattıklarıprotestolarını sürdürüyorlar. İşçiler pazartesi günü deABD Elektronik tekeli önünde bir protesto gösterisigerçekleştirdiler.

İnternet tekeli Google ait Motorola tekeli geçtiğimizhafta Nanjing’da 500 ve Peking’de 700 işçiyiçıkaracağını açıklamıştı. Bunun üzerine Motorolaçalışanları protestolu gösterilerine başlamıştı. işvereninişçilere işten atılma durumunda alacakları tazminatıyükselttiğini açıklaması da protestoları durdurmayayetmedi.

Hindistan’da banka çalışanı grevdeHindistan’da devlet bankalarında çalışan bir milyon

kişi iki günlüğüne greve gitti. Bazı kentlerde yürüyüşlerdüzenlenirken, banka şubeleri büyük ölçüde kapalıkaldı. Çarşamba günü başlayan grev ile bankaçalışanları hükümetin banka sektöründe özel sermayayedaha fazla izin vermesini protesto ediyorlar. Şimdiyedeğin devlet bankalarında özel sermaye yüzde 20oranında sınırlandırılmıştı. Devlet bankalarıHindistan’da tüm sektörün yüzde 70 ini oluşturuyor.

İşçiler hakları için eylemde!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012..

THY’de grev yasağıyla sermaye sınıf mevzisinigüçlendirdi. Şimdi sırada kazanılmış hakları gaspetmek var. Sermaye hükümetinin meclis tatili ilezamana yaydığı Toplu İş İlişkileri Yasası’ndan doğanboşlukla, tüm TİS süreçleri gibi Havayolu işçilerininsüreci de tıkandı. Fakat farklı olan THY yönetimininayları bulan ayak oyunlarıyla bu süreci hazırlamasıdır.TİS’in tıkanması için sürecin başından beri manevralargerçekleştiren THY yönetimi bu noktaya gelmeyibaşarmıştır. Saldırı karşısında hukuki mücadeleyürütmeyi “tüm yolları kullanmak” sayarak fiilensonucu kabul eden Hava-İş yönetimi, diğer saldırıdalgası karşısında da aynı argümanlarla yasal haklarıkullanmaktan dem vuruyor.

Yeni saldırıya gerekçe olarak sunulan “22. dönemtoplusözleşme döneminin bitmesi” bahanesi bile bupervasızlığın göstergesi. Sermaye hükümetinin yasaldüzenlemelerine dayanarak “22. dönem TİS’lerinzamanı dolduğu” gerekçesiyle var olan haklaryürürlükten kaldırıldı. THY yönetimi, işçilerin temelhaklarının Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SGHM)kurallarındaki standarta göre belirleneceğini ifade etti.Bu da on yılların mücadelesi ile kazanılmış tümhakların bir anda kaldırılması anlamına geliyor.

THY İnsan Kaynakları tarafından iç duyuruylauçucu ekiplerde yer alan personele duyurulanuygulama, bu saldırıların vardığı boyutu gösteriyor.Yeni düzenlemeyle uçucu ekiplerde çalışanların mesaisaatleri uzayacak, dinlenme saatleri de ciddi oranlardakısalacak. Toplusözleşmede aylık 180 saat olarakbelirlenmiş olan mesai süresi 30 saat uzatılarak 210saate çıkarılıyor. Haftalık 30 saat olan blok uçuşsüresiyse 36 saate çıkarılıyor. Dört zaman diliminikapsayan uzun uçuşlarda uygulanan 2 yerel geceolmak üzere 36 saatlik konaklama ve dinlenme süresi24 saate indiriliyor.

Uçucu personelin ikamet ettiği ilde, ana üste aylıkdinlenme süresi 8 gün iken biri konaklama olmaküzere 7 güne indiriliyor. Ana üste 12, konaklamameydanlarında en az 10 saat olan dinlenme süreleri deikişer saat düşürülüyor.

8 bin personeli doğrudan etkileyen kazanılmışhakların gaspı karşısında sendika yönetimiyse“yapılanın yasal olmadığını” ifade etmekten öteyegeçemiyor.

Grev hakkı kaldırılarak mücadelenin önemli birsilahı devre dışı bırakılırken yeni saldırı hazırlıklarıiçin kapı sonuna kadar açılmıştı.

Kazanılmış haklar mücadeleyle korunur

Havayolu çalışanlarının bugün işçi sınıfına oranlaayrıcalıklı görünen hiçbir hakkı bahşedilmemiş, uzunmücadeleler sonucunda kazanılmıştır. Hava işkolugrevler, direnişler ve eylemlerle bugünkü TİS şartlarınıyaratmıştır. THY yönetimi her dönem bu haklarıtırpanlama hedefi gütmüş fakat hiçbir dönem eli bukadar güçlü olmamıştır. Şimdi sermaye hükümetinindolaysız desteğiyle havayolu işçilerine savaş açılmışdurumda.

Hava-İş’in geçmişi TİS uyuşmazlıkları,özelleştirme saldırıları, işten atma saldırılarıyla ve busaldırılar karşısında üretimden gelen gücüneylemleriyle doludur.

‘77 yılından başlayarak önemli grevler yaşanmış,

hak gasplarından özelleştirmeye, taşeron çalışmadandinlenme sürelerinin kısaltılmasına kadar bir dizisaldırı püskürtülmüş ve önemli mevziler kazanılmış vekorunmuştur. Grev ertelemeleri, işbirlikçi sahtesendika Uç-Sen, hava trafiğini sürdürmek için BursaHavayolları adımı, yabancı uyruklu pilot çalıştırma(yasalarca yasak olmasına rağmen), işten atma vb.saldırılara karşı geçen 35 yıllık bir sendikal mücadeletarihi vardır.

Dünden bugüne THY yönetiminin saldırılarıdolaysız olarak sermaye hükümetlerine bağlıdır. 77grevine Bakanlar Kurulu kararıyla 60 günlük ertelemegelmişti. Danıştay’a yapılan itiraz kabul edilinceyürütmeyi durdurma devreye girdi. Fakat ufkumücadeleyi kaldıramayan sendika bürokratları tekrargreve çıkmadı. Bir yıl sonra Bülent Ecevit’inbaşbakanlığındaki sermaye hükümetinden 30 günlükerteleme kararı çıkarıldı. 80 darbesinin öngünlerindeMHP, MSP ve Adalet Partisi’nden oluşan gericihükümetin desteğindeki yeni THY yönetimi geçmişTİS şartalarını uygulamayı reddeterek saldırdı. 84 günsüren grev bazı kayıplar getirirken 12 Eylül darbesiTİS’in kalan kısmını da tırpanladı.

Hava işkolu darbe sonrası uzunca bir süresessizliğe büründü. Ta ki sınıfın baharına kadar. ‘90yılındaki 13. dönem THY ve 3. dönem Havaş TİSgörüşmeleri Türkiye topraklarında yeniden işçieylemleri, grev ve direnişlerinin şekillendiği birsüreçte başladı. 1 Nisan 1991’de başlayan grevTHY’de 38, HAVAŞ’ta ise 40 gün sürdü. Bu sefer grevkırıcılık rolü Turgut Özal’daydı. Cumhurbaşkanıolarak yapacağı gezi için grevdeki THY’nin uçağınıkullanmak istemesi sembolik ve propagandif olsa daönemli bir mesajdı. Grevler yılların biriken kayıplarınıtelafi eden kazanımlar yaratsa da hava yolu işçileri,örgütlü bilincin zayıflığından dolayı TİS sonrasındabaşlayan öncü işçilerin işten atılma saldırısınıgöğüsleyemedi.

‘95’te özelleştirme saldırısına karşı durulamadı.128 günlük greve rağmen HAVAŞ YAZEKS şirketinepeşkeş çekilerek hava işkolunda özelleştirmenin önü

açıldı.THY’nin özelleştirilmesinin ardından

taşeronlaştırma ve güvencesiz çalışma en temelgündem oldu. 2007 yılı TİS görüşmeleri, uçuşgüvenliği ve ücret konuları üzerinden anlaşmazlıklagrev oylamasına giderek sınıf hareketine güç katan birrüzgar estirdi. Oluşan atmosferden çekinen sermayehükümeti ve THY yönetimi arabulucuyu devreyesokarak sendikanın tüm taleplerini kabul etti. Veelbette yeni saldırı için mevzilerini kazanmaya başladı.

Sermaye 2007’nin intikamını alıyor

Sermaye için 2007 yılı önemli süreçleri taşıdı. THYgrev oylaması bu dönemin sınıf haraketine canlılıkkazandıran süreçlerinden biriydi. THY’ninözelleştirme sonrası yoğunlaşan çalışma yapısınakarşın işçilere dayattığı kölelik koşulları TİSgörüşmelerini tıkadı. THY yönetimi grevoylamasından lehine karar çıkacağına güvenerek uçuşgüvenliği, dinlenme ve ücret konularındaki ısrarınısürdürdü. Grev oylamasından çıkan sonuç sınıfa yinegrev günlerini hatırlattı. İşkolu özgünlüğündenkaynaklı grev kararının etkisi hızla yayıldı. Sonuçolarak THY yönetimi geri çekilmek zorunda kalaraktüm şartları kabul etti.

Bugün yaşanan süreç 2007’nin intikamıdır. THYyönetimi 2007’de hayata geçirmek istediği uçuşgüvenliği ve dinlenme şartlarını şimdi yasalgerekçelere sarılarak uygulamadan çekmektedir.

Bu sürecin yarısına kadar genel başkanlık yapanAtilay Ayçin gibi ufuksuz bürokratların kontrolündeparça parça kazanımları kaybedilen, özelleştirmekıskacında kalan ve mevzileri elinden alınarakgüvenceli çalışma şartları her geçen gün tırpanlananhava çalışanlarının elinde son kalanlar ise sermayeninönümüzdeki dönem saldırı hedefleri arasındadır.Geçmişin kazanımlarını korumak ancak onları yaratanmücadele ruhuna sarılarak sağlanabilir.

T. Kor

Havayolu çalışanlarının grev sınavı

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

İşçilerden dinliyoruz: 16 ton“On altı ton yüklersin, ne geçer eline?

Bir gün daha yaşlanırsın, biraz daha borcabatarsın,

İşte bu. Benim ölmeye imkanım yetmez, ruhumşirket mağazasına rehin.”

Merle Travis, 1940’lı yıllarda radyolarda çalıpsöylüyor ya da Hollywood’da çekilen Westernfilmlerinde küçük rollerde oynuyor. Babası, amcası vededesi maden işçisi olan Travis, bir plak şirketindengelen “folk şarkılardan oluşan bir albüm yap” teklifinideğerlendirir ve 1947’de bir albüm yapar. Albümündemaden işçileri ile ilgili üç şarkı vardır, 16 ton (Sixteentons) bunlardan birisidir. Radyo ve televizyonlardaşarkı çalar, FBI’dan radyolara “bu adamın şarkılarınıçalmayın” uyarıları gelir. Savaş sonrasında şarkı iyicetutar. Ernie Ford adında bir müzisyen şarkıyıyorumlar ve plağın kapağına koyar, 1955 yılıAmerikan müzik listelerinde on hafta boyunca ilksırayı alır.

16 ton şarkısı, maden işçileri ile ilgilidir. Madenişçilerini anlatan bir şarkının haftalarca en çokçalınan/dinlenen şarkı olmasını anlamak için Amerikanmaden ocaklarına bakmak yeterli:

Aralık 1951, patlama, 119 ölü. Şubat 1952,patlama, 6 ölü. Mart 1952, su baskını, 5 ölü. Mart1953, patlama, 5 ölü. Kasım 1954, patlama, 16 ölü.Ocak 1957, patlama, 5 ölü. Şubat 1957, patlama, 37ölü. Eylül 1957, patlama, 6 ölü. Aralık 1957, damçökmesi, 5 ölü, patlama, 11 ölü. Ekim 1958, ikipatlama, 36 ölü. Ocak 1959, su baskını, 12 ölü. Mart1959, patlama, 9 ölü…

Vicdan ve serbest piyasaya dair bir film

16 Ton, bir hit şarkı olmasının dışında aynızamanda bir belgesel film: Resim, fotoğraf, desen vegravürlerin hareketlendirilmesi yoluyla bir metninseslendirilmesi üzerinden, orijinal hareketli görüntüleriçok az içeren, büyük ölçüde bilgisayar teknolojisi ileoluşturulmuş bir yapım. Metin yazarı, seslendireni veyapımcısı Ümit Kıvanç filmi için şunu söylüyor: “16Ton, insanlık tarihine ironik bir yaklaşım. Bugünküyanlış hayatımızı neleri nerelerden nasıl çıkartarakinşa ettiğimizi anlatıyor.” Film, 9 bölümden oluşuyor.Film metnine sadık kalarak filmi okumaya çalışalım.

1: Fitness Yolunda

Aklı icat eden Emmanuel Kant ve David Hume,beyazların yüksek duygulara sahip ve her şeye kâdir,siyahların en azından uşak olarak eğitilebilir,Hintliler’in dalavere konusunda akıllı fakat soyutdüşünmeye yeteneksiz, Amerika yerlilerininse tembel,tutkusuz, kof, hiçbir işe yaramaz olduğunu keşfettiler.Tüfek çağına varan Avrupalılar, altın-gümüş çağınageçebilmek için, gidip, henüz tüfek çağına ulaşmamışolanları yok ettiler ya da esir ettiler. Hernando Cortes,Aztek İmparatorluğu’nu, Francesco Pizarro daİnka’ları yok etti. Buna “Keşifler Çağı” adını verdiler.En büyük kâşif, Kristof Kolomb, yerli halktan “boylarıposları münasip, iyi hizmetçi olurlar” diye söz eden biradamdı. Günlüğüne şöyle yazmıştı: “Yerlileri dikkatleinceliyorum ve altınları olup olmadığını anlamayaçalışıyorum... Bu adalar güzel ve verimli, havası dagüzel. Henüz bilmediğim şeyler olabilir ama

araştırmaya niyetim yok çünkü başka adalar da bulupaltın var mı diye bakmak istiyorum.”

Baktılar, varmış!Sömürgeci fatihlerin silahı tüfek, Sanayi

Devrimi’ninki buhar makinesiydi. İnsanlık bugünekadar karanlıkta el yordamıyla dolaşmış, zamanınıboşa harcamıştı. Hâlbuki insanlığın bir kısmıfabrikalarda sakat edilir veya karanlıkta sürünmeyedevam ederse öbür kısmı trenle gezebilir ya da buharlıgemilerle savaşabilirdi. Bol bol kömür lâzımdı. Mademdünyanın öbür ucundaki silahsız insanları madenocaklarına sokmak mümkündü, bunu elbette kendiülkelerinde de yapabilirlerdi, çünkü parası ve silahıolmayanlar çoktu. Frankie Lane’den dinliyoruz:Sixteen Tons

2: Bronz Çağı

ABD’de 72 milletten göçmen, yerin yedi kat altındaboğaz tokluğuna ter akıtıp can vermekten artıkbıkmıştı. 1897 Eylül’ünde işçiler sendika hakkı içinLattimer Ocağı’na doğru yürüyüşe geçti. Şerif,yanındaki silahlı adamlarıyla işçilerin karşısına dikildive buyurdu: “Dağılın!” İşçilerin üzerine ateş açıldı, 25işçi hayatını kaybetti. İngiliz, İskoç, Hırvat, Galli,İtalyan ya da Polonyalı…

1900’lerin başı, küçük bir madenci kasabası Virden,grevde. Patronlar Alabama’dan 200 kadar işçiyitrenlere doldurup Virden’e getirmeye kalktılar, işçilertrene engel olmaya çalıştı, trenden ateş açıldı: Sekizişçi öldü, kırk işçi yaralandı. Virdenli işçiler silahlarlakarşılık verdiler, işverenin silahlı kuvvetlerinden dörtkişi öldü. Bir ay sonra ücret artışı ile beraber 8 saatlikişgünü kazanıldı. Virdenlılar o dönemi hikaye eden biranıtı 2006 yılında yaptırdılar. Jonny Cash’tendinliyoruz: Sixteen Tons

3: Ateşin Bulunuşu

1910’larda, ABD’nin bereketli maden bölgesiColorado, 28 yılda 1700 ölüyle kazalarda başaoynuyordu, ama henüz liste başı olamamıştı. Demir veKömür polisi, 25 ayrı milletten işçiye göz açtırmamayaçalışıyordu. Vardiyalar oluşturulurken, birbirlerinindilini anlayamayanlar bir araya konuyor, fakatlojmanlarda işçiler kökenlerine göre ayrıştırılıyordu.Şirketler, devlete ödedikleri bir dolar karşılığında,

serbest piyasanın silahlı muhafızlarına yeni elemankatabiliyorlardı. İşçilere aslında para ödenmiyordu,marka veriliyordu. Bu markalar, şirket mağazasındageçerliydi, ayrıca kiralarını da şirket lojmanındakaldıkları için şirkete ödüyorlardı. İşçiler greve çıktı,talepleri belliydi: Çıkardığımız kömürü tartacak kişileribiz seçelim (çıkarttıkları kömür kadar ücret alırlardı)Lojmanlardan kovuldular, sendikanın getirdiğiçadırlara yerleştiler. Ulusal muhafızlar çağrıldı,çadırlara ateş ettiler, onlarca işçi öldü. İşçiler yılmadı,direnişe devam etti. Katliam basında geniş yer buldu,Wall Street Journal dahi itiraz etti. The Nighthawks’tandinliyoruz: Sixteen Tons

4: Halkla İlişkiler Çağı

Bu çağ, Taş Devri’nden çok ileri bir çağı ifade eder.Şirketlerin bozulan imajı, gazete bültenlerinde itina iledüzeltilecektir. Büyük patron işçilerle beraber madeneiner, onlarla konuşur, çocuklarını sever, yemek yer,vesaire. Bütün bunlar gazetelerde yazılır çizilir,fotoğraflar boy boy basılır. Büyük patron aslındaişçileri sömüren değil, kasabayı kalkındıran bir“işadamı”dır. Hep dövmek olmazdı, arada öpmektegerekirdi, halkla ilişkiler çağındaydık. Filmin bubölümü ne kadarda tanıdık ve “ben bu filmi daha önceizledim” dedirten cinsten değil mi? Kızılordu Korosusöylüyor: Sixteen Tons

5: Yüzde Çağı

16 Ton plağını çıkartan Capitol firması bu şarkısayesinde kârını %33 arttırdı, satışları %25 arttı vecirosu 21 milyon doları geçti, ama aynı yıl WestVirginia eyaletinde ölen bir maden işçisinin eşine 844dolar 67 cent tazminat ödediler. Ernie Ford’dandinliyoruz: Sixteen Tons

6: Elmas Çağı

Zonguldak, karaelmas diyarıdır. İnsanlar caddeüzerindeki bankamatikten para çekerken maden işçisiyerin 300 metre altında kömür tozunu ciğerlerineçeker. “Uzun Mehmet” adında efsanevi bir kişininkömürü bulduğuna dair hikayeler anlatılsa da(Zonguldak’ta heykeli bile var) bölge halkı milattanöncesine kadar kömürü tanımaktadır, fakat insanlar

Kültür-Sanat26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

kömüre pek itibar etmemiştir. Avrupa devrimlerlesarsılırken Sultan Abdülmecit’te boş durmamış, Ereğlimaden havzasını 1844’te kendi üzerine kaydettirmiştir.1853 Kırım Savaşı patlak verdiğinde görüldü ki bukömür oldukça önemli bir meseledir. İngilizler veFransızlar bölgeye akın ettiler, liman ve demiryolu inşaettiler. 1867’de Dilaver Paşa bir nizamname yayınlar.Kömür var, bir şey eksikti: Kömürü çıkartmak içinyeraltına inecek insanlar. İnsanlar gönüllü değillerdi.Osmanlı meseleyi bildiği yoldan halletti, padişahbuyurdu: “13 yaşını geçmiş, 50’sine varmamış bütünerkekler madende çalışacak!” Türkçe’ye yeni bir deyimkazandırılmış oldu aynı zamanda: “Hayatınıkarartmak.” Osmanlı, Cumhuriyet olmuştu ama devletyine devletti. İlk akla gelen şu oldu: “Ocaklarıncivarına amele mahalleleri kuralım, işçileri buralardatoplayalım, gözümüzün önünde olsunlar.” AvusturyalıProf. Grannig uyardı: “İşçilerin kendilerini köylü gibihissetmesini sağlayın, köylü-işçi olsunlar, denetimkurun, sonra kendilerini sanayi işçisi gibi görürlersebaşınız ağrır.” Naziler, Avusturya’yı işgal etti ve Prof.Grannig faşizme olan hasretini biraz olsun gidermişoldu. Rockapella’dan dinliyoruz: Sixteen Tons

7: Yazının İcadı

Zonguldak’ta çalışmak zorunluydu, yanimükellefiyet vardı. İşçiler kaçtılar, yakalandılar, yinekaçtılar. İlhan Berk yazdı: “Öyle insanlar gördüm ki,ölüm peşlerine düşmeye korkardı... Ya kuyularainiyorlar ya kuyulardan çıkıyorlardı... Bir düdük sesindebütün şehir ayaktaydı... İkinci bir düdüğe kadar... tısyoktu. Uyudum uyandım aynı seslerdi... Anladım en kısaömür insanoğlunundu.” Baretleri, tulumları veellerindeki azık torbalarıyla dünyanın bütün madenişçilerinin birbirine benzediği sanılır, oysa benzeyenyüzlerinin karasıdır. Orhan Veli yazdı: “Yüz karasıdeğil, kömür karası/Böyle kazanılır ekmek parası.”Piyasa ekonomisi nihayet bu topraklarda da hayatageçti, artık insanlar zorla maden ocaklarına indirilmiyor.Gazeteler yazdı: “1500 maden işçisi alımına 40 bin kişibaşvurdu.” Ruhr Nefesli Beşlisi’nden dinliyoruz:Sixteen Tons

8: Radyo Çağı

1956 10 Mart’ı Zonguldak’ta işçiler greve çıktı,hükümet ve sendika ‘kanunsuz’ dedi. 11 Mart’ta Kozluişçileri ayağa kalktı, barikatları kurdu, köprüyü kapattı.Vali, Ereğli’yi arayarak donanmadan yardım istedi, 12Mart’ta işçilere ateş açıldı: Satılmış Tepe ve MehmetÇavdar vuruldu. Çatışmalar yoğunlaştı, jetler alçak uçuşyaparak gözdağı vermeye çalıştı. Türk-İş Başkanıradyodan söylendi: “Bir avuç eli sopalı komünistişçilere içki içirmiş, bu yüzden kurşun yağmurunagöğsünü açarak yürüyorlar.” 1000 civarında işçitutuklandı, Türk-İş başkanı henüz “Süleyman Demirelbu ülkenin medar-ı iftiharıdır” dememişti. EricBurdon’dan dinliyoruz: Sixteen Tons

9: Özgürlük Çağı

Madenci yerin yedi kat dibinde ter döker, terini siler,su içer, kömür tozu yutar, yemek yer, üzülür, sıkılır,hayal kurar, heyecanlanır, öfkelenir, şakalaşır, kısacayaşar. Maden işçileri ocakta ölmezlerde emekli olurlarsahastalanır, erken ölürler. Serbestçe ölürler. AşıkMahzuni Şerif bir ezgisinde şöyle der: “Toptan ölürmadenciler.” General Electric, maden işçileri içinyapılmış bir şarkıyı alır, kadın bedenini demetalaştırarak çektiği reklam filminde kullanır. İştebudur kapitalizmin özgürlük çağı. Frekansınızıbozmayın, sesi biraz daha yükseltin, işçilerdendinliyoruz: 16 Ton

K. Aras

Kültür-Sanat Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Hera’da ilk toplu sözleşmeAfyonkarahisar Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Hera Tekstil’de aylarca süren sendikalaşma

mücadelesi sonuç verdi. Toplusözleşmeye göre işçi ücretleri ilk altı ay için yüzde 4, ikinci altı ay için yüzde 4 oranında artırılırken

ayrıca ücretlere her ay seyyanen 30 lira aile yardımı, her ay ikişer yevmiye tutarında ikramiye de verilecek. Fabrikada işçiler arasında kademelendirme yokken imzalanan sözleşme ile işçilere çalıştığı bölüm ve

yılına göre kademeli ücret artışları da yapıldı. Sözleşme ile ayrıca bayram harçlıkları, yol paraları, çocuk yardımı, yılda iki defa olmak üzere gıda

yardımı da yapılacak.

İşçi ölümleri sürüyor!Patronlar için “yük” olarak görülen işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması yeni işçi

katliamlarına kapı aralıyor. Birçok ilde, kölece ve güvencesiz çalışma koşulları işçi ölümlerine veyaralanmalara neden oluyor.

DİSK’e bağlı Sine-Sen Genel Başkanı Zafer Ayden’in verdiği bilgiye göre, Ramazan Bayramı’nın 2. günü(20 Ağustos) İstanbul Beykoz’da Eflatun Film şirketinin hazırladığı “Şubat” dizisi için set hazırlığı yapanErgün Makina işçileri İzmit’e dönüş yolunda kaza yaptı. 3 işçi hayatını kaybederken 3 işçi de yaralandı.

Batman’ın Gercüş İlçesi’ne bağlı Hisar Beldesi’nde, bayramın birinci günü elektrik kesintilerini onarmakiçin çalışan DEDAŞ görevlisi 35 yaşındaki Orhan Yıldız, çıktığı yüksek gerilim hattında akıma kapılarakyaşamını yitirdi. Orhan Yıldız’ın cenazesi savcı ve jandarma incelemesi için bir buçuk saat direkte asılıbekletildi. Ailesi yaşanan iş cinayetini duyup bölgeye geldiğinde cenazesi hala direkte asılıydı.

Slikozis bir can daha aldı3 yıl önce İstanbul’da çalıştığı bir kot taşlama atölyesinde slikozis hastalığına yakalanan Vedat Yıldırak

hayatını kaybetti. 8 yıl önce Bingöl’ün Karlıova İlçesi’ne bağlı Taşlıçay Köyü’nden İstanbul’a göç eden ve kot taşlama

atölyesinde slikozis hastalığına yakalanmasının ardından köyüne dönen Yıldırak, Erzurum AtatürkÜniversitesi Tıp Fakültesi’nde tedavi görmeye başladı. 29 yaşında ve iki çocuk babası Yıldırak 17 Ağustosgünü hayatını kaybetti. Yıldırak’ın ölümüyle birlikte, Taşlıçay köyünde slikozis hastalığından ölenlerin sayısı8’e, Karlıova ilçesinde ise 15’e yükselmiş oldu.

Madende 1 ölüm Zonguldak’ta, kömür ocağında meydana gelen “iş kazası”nda yaralanan maden işçisi, tedavi gördüğü

hastanede yaşamını yitirdi. 10 Ağustos’ta Gelik beldesindeki özel maden firmasında kömür üretilen galerideyaklaşık 10 metrelik boşluğa yuvarlanarak yaralanan Sadettin Hamarat (32), yapılan tüm müdahalelererağmen kurtarılamadı.

2 işçi yaralandı Muğla’nın Dalaman İlçesi’ndeki bir krom madeninde, toprak yığınının kaymasıyla meydana gelen

göçüğün altında kalan Mehmet Urhan ve Ahmet Karaöz isimli işçiler, arkadaşları tarafından kurtarılıphastaneye kaldırıldı. Tedaviye alınan işçilerin sağlık durumlarının iyi olduğu bildirildi.

Bingöl’de Kredi Yurtlar Kurumu’nun 750 kişilik Yüksek Öğrenci Yurdu Sosyal Tesisler ve İdari Binasıinşaatında beton dökme sırasında meydana gelen çökmede 6 işçi yaralandı. Yaralı işçiler, Bingöl DevletHastanesi Acil Servisi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı.

Antalya Kumluca’da Bağlık Mahallesi Gödene Caddesi’ndeki bir inşaatta çalışan Sezayi Cingöz (51),asansörle inşaatın üst katlarına tuğla taşımaya başladı. Bu sırada Cingöz’ün başına asansörle yukarıya taşınanbir tuğla düştü. Cingöz’ün, olay yerinde hayatını kaybettiği belirlendi.

Haribo’da örgütsüz grevHaribo Şekerleri’ni üreten Pamir Gıda’da “örgütlü” Tek Gıda-İş Sendikası, 15 Ağustos’ta işçisiz bir “grev”

başlattı. Almanya merkezli şirket, sendika üyelerini tehdit ederek fabrikaya getirdiği noterle sendika üyesi işçileriüyelikten istifaya zorladı. İşçilerin belgeleri bile okumalarına izin vermeden zorla sendikadan istifa ettirenHaribo patronunun bu tutumunun ardından yasal prosedürü işleten sendika, grev uygulamasını başlattı.

Tek Gıda-İş Sendikası eylemlerini Türkiye ile sınırlı tutmayacağını ve uluslararası sendikal örgütlülüğü dedevreye sokarak yabancı tüketiciye de haksızlığı anlatacaklarını belirtti.

Haribo’daki işçisiz grev, patronların örgütlenme düşmanlığını göstermesinin yanında işçilerin sendikayaüye olmasının örgütlülük anlamına gelmediğini, gerçek örgütlülüğün fiili-meşru mücadeleden geçtiğine deişaret etti.

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Güncel28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

4+4+4 gerici eğitim sistemi...

Yalanlar ve gerçekler!Eğitimin gericileştirilmesi doğrultusunda gündeme

getirilen 4+4+4 yasalaşmıştı. Bu uygulama ile 66 ayıdoldurmuş çocukların okula başlamasının önü açıldı.Öte yandan ailelerin uygulamaya yönelik tepkileriartarak devam ediyor. Aileler ilköğretim okullarınınİmam Hatiplere dönüştürülmesine ve binlerceöğrencinin okul değiştirmeye mecbur bırakılmasınakarşı tepkilerini ortaya koymaya başladılar. Velilerinrahatsızlıklarına rağmen birçok ilköğretim okulukapatıldı. İmam Hatip ortaokullarının açılmasına hızverildi. İmam Hatip ortaokullarına kayıtlar camilerdeyapılmaya başlandı. Bu durum bile gericisaldırganlığın ne denli arttığını kanıtlamak için yeterde artar bile.

Çocukların eğitime 5 yaşında başlamasıuygulaması tepkiler üzerine 66 aya, yani 5,5 yaşayükseltildi. Buna rağmen velilerin tepkileri sürdü.Tepkiler üzerine bakanlık yeni bir manevra yaptı.Çocuğun okula başlamasının fiziksel ve zihinselgelişimine uygun olmadığının doktor raporu ilesaptanması durumunda, rapor alan çocukların okulabaşlamayabileceklerine dair bir açıklama yaptı. AKPiktidarı bu manevrayla kendisine yönelme ihtimaliolan tepkilerin önünü kesmeyi, bireysel arayışlarınönünü açmayı hedefliyor.

Veliler, bireysel çözüm tuzağına itilmek isteniyor

4+4+4 uygulaması ile 66 ayı dolduran çocuklarınilköğretime başlamasının gündeme geldiği andanitibaren aileler yasaya karşı seslerini yükselttiler.Ülkenin dört bir yanında tepkiler ortaya çıkmayabaşlayınca Milli Eğitim Bakanlığı konuya çözümbulmak yerine aileleri çocuk psikiyatristlerineyönlendirerek zaman kazanmak istedi. Bu manevradada başarılı oldu.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın psikiyatristmanevrasının ardından çocuğunun okula başlamasınıistemeyen binlerce aile doktor kapısına dayandı. Bu yılyeni yasaya göre okula başlayacak olan öğrencisayısının 600 bin olacağı düşünüldüğünde bu durumunhastanelerde karmaşa, veliler ve doktorlar arasındadevasa sorunlar ortaya çıkarması kaçınılmaz olacaktır.

Bir çocuğun çocuk psikiyatri kliniğindedeğerlendirilmesinin en az 35-40 dakika sürdüğüsermaye medyası tarafından yapılan haberlerde yeraldı. Bu durumda 600 bin ailenin randevu alması,çocuğunu muayene ettirip ardından da rapor almasıaylarca sürebilir. Okulların açılmasına bir aydan dahaaz zamanın kaldığı düşünüldüğünde, ailesi istemediğihalde birçok çocuk okula başlamak zorunda kalacaktır.

Çocuk psikiyatrları yaptıkları açıklamalarlaçocuğun zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarakokula hazır hale gelmesi için en az 72 ay gerektiğiniraporlarla ortaya koymuşlardır. Bu bilimselaraştırmalar dışında kalacak çok az çocuk vardır.Yine çocuk psikiyatrları çocukların gelişimlerinitamamlanmadan ilkokul 1. sınıfa başlamalarıdurumunda ruh sağlıklarının bozulacağına dair pekçok açıklamada bulunmuşlardır. Küçük yaşta okulabaşlayanlarda ayrılık kaygısı rahatsızlığıgörülme riski, altı yaşında ilkokula başlayançocuklara göre daha fazla olduğu da uzmanlar

tarafından belirtilmektedir. Özellikle bu çocuklar okulöncesi eğitim almadılarsa risk daha da artmaktadır.

Uzmanlar beş yaşından önce el-gözkoordinasyonunun, ince motor becerilerin, işlemseldüşüncenin tam gelişmemiş olması, soyut düşünceninyetersizliği ve dikkati sürdürmedeki güçlüklernedeniyle bu yaştaki çocuklar öğrenme becerilerindezorlanacaklarını belirtiyorlar. Bu yaştaki çocuklarınokulda belli seviyede başarı elde etmekte zorlanmalarıgelişimsel açıdan normal olmasına karşın okulprogramları kapsamında beklenen kazanımlarıkarşılamamaları nedeniyle, başarısızlık damgasıyiyecekleri ve gereksiz olarak ‘zeka geriliği’,‘öğrenme güçlüğü’ veya ‘dikkat eksikliği’ olduğugibi tanımlara maruz kalacakları da aynı uzmanlartarafından ortaya konulmaktadır.

4+4+4 ile gerici-dinsel eğitimin egemen kılınmak hedefleniyor

Milli Eğitim Bakanlığı eğitimde dinsel gericiliğiegemen kılma anlayışını perdelemeye çalışmaktadır.Bu doğrultuda imam hatip ortaokulları ile diğer okullararasında zorunlu dersler anlamında bir farklılıkolmayacağı, farklılığın seçmeli derslerde olacağıyalanına sarılmaktadır. Oysa imam hatiplerin ortabölümlerinin açılması “bilimsel ve pedagojikgerekçeler” ile değil; tamamen dinci partinin kendigerici yaklaşımının ürünüdür.

AKP iktidarı seçmeli dersler üzerinden dindargençlik, dindar nesil hedefine ulaşmayıamaçlamaktadır. Din dersi üzerinden bugüne kadarbirçok ayrımcı uygulama yaşandı. 4+4+4 yasası ile çokdaha fazla ayrımcı yaklaşımın önü açılmış oldu.Eğitim sistemi, tam da dinci parti şefinin söylediği gibi“dindar nesil yetiştirmek” anlayışıyla yeniden dizaynedilmesinin önündeki yasal engeller kalktı. MilliEğitim Bakanlığı, her ne kadar Kuran-ı Kerim ve HzMuhammed’in Hayatı derslerinin seçmeli olduğunuiddia etse de özellikle taşrada söz konusu derslerin“zorunlu seçmeli” hale gelmesi kaçınılmaz hale geldi.

4+4+4 yasası ile seçmelidersler üzerinden“Bireylerindemokratik hak vetaleplerine sınırlamadeğil, seçme hakkısağlayarak bireylere ilgi,istek ve yeteneklerineuygun bir eğitim almaimkanı tanıdığı” iddiaedilse de yasa ile öğrencininilgi ve yeteneklerinesınırlama getirilmiştir.

Zorunlu seçmeli din dersleriyle, eğitimin herkademesinin imam hatipleştirilmesi hedeflenmektedir.

4+4+4 zorunlu eğitim yeni sorunların önünü açıyor

Milli Eğitim Bakanlığı, 4+4+4 düzenlemesi ilezorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığını iddia etse de ilkdört yılın ardından kesintili eğitimin başlaması,zorunlu eğitimin 4 yıla indirilmek istendiğinin açıkkanıtıdır. Bir taraftan örgün eğitimin 12 yıl zorunluolacağı iddia edilirken, diğer taraftan lise eğitimininörgün eğitim dışına çıkarılması büyük bir çelişkinindaha doğrusu yalanın göstergesidir. Çoçukların sondört yıllık eğitimde örgün eğitimin dışına çıkarılarakdiploma almasının önünün açılması, kız çocukları veyoksul halk çocukları için kader olarakdayatılmaktadır. Bu sistemde örgün eğitimle ilişkisi ilkkesilecekler yoksul halk çocukları olacaktır.

Meslek ortaokullarının açılması ile birlikte çocukemeği sömürüsü artacaktır. Kamuoyunda “torba yasa”olarak bilinen yasa ile çıraklık yaşının 11’e indirilmesi,işyerlerinde çalıştırılacak stajyerlere getirilensınırlamanın kaldırılması, ağır ve tehlikeli işlerdeçalışma yaşına getirilen sınırlamanın İş Sağlığı veGüvenliği Yasası ile kaldırılması bu sömürüyüyaygınlaştıracaktır.

Erken yaşta örgün eğitimden koparılan kızçocukları hızla cinsiyetçi işbölümünün gereği olanişlere yönelecektir (Ev işleri, yaşlı bakımı, çocukbakımı vb.). Ve tabi ki bacasız fabrikalarda (Ev eksenliişler, merdiven altı atölyeler) çocuk kadın emeği herzaman yer bulacaktır. AKP iktidarı 4+4+4’ünyaratacağı mağduriyetlere yönelik tüm eleştirilere veitirazlara kulağını tıkamıştır.

AKP iktidarı 4+4+4 yasasının öğrencilerin,öğretmenlerin ve velilerin mağduriyetine yolaçmayacağı üzerinden açıklamalarda bulunmuştu.Ancak yasa daha şimdiden binlerce öğretmeni mağduretmiştir. İlkokul-ortaokul ayrımının bir sonucu olarakçok sayıda sınıf ve bazı branş öğretmenleri normfazlası durumuna düşmüş, ek ders alma hakkındanmahrum edilmişlerdir. İlkokullarda 5 sınıfı okutacaköğretmenler fazlalık haline gelmiş, öğretmenlerinhaftalık ders yükü artmıştır.

Çocuk işçiliğin önünü açan, çocuk gelinliğedavetiye çıkaran, her düzeyde eğitimin tamamen

gericileştirilmesisaldırısının ifadesi olan,

eğitiminpiyasalaştırılmasınınönündeki tüm engelleri

kaldıran 4+4+4yasasının boşaçıkarılması işçi veemekçilerin birleşik

devrimci, politikmücadelesiyle mümkün olabilir.Çözüm tüm sorunların olduğu gibi

4+4+4 yasasının da kaynağı olankapitalizme, burjuva sınıf devletine karşı mücadeleninyükseltilmesindedir.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/01 (34)*24 Ağustos 2012

Hacıbektaş şenliklerinin gösterdikleri…

49. Ulusal, 23. Uluslararası Hacı Bektaş-i VeliAnma törenleri gerçekleştirildi. Son yedi yılda olduğugibi bu yılki Hacıbektaş Şenlikleri’nde yine “devletAleviciliği”nde ifadesini bulan anlayış öne çıktı. 15Ağustos’ta başlayan ve 18 Ağustos’a kadar sürenpaneller ve resmi açılış programı bu yalın gerçeğidoğrular nitelikteydi.

Alevi Bektaşi Federasyonu’nun geçen yıl başlayanve bu yıl daha da belirginleşen Belediye Başkanı veşoven anlayışıyla uzlaşma eğilimi üzerinden bir diziyeni örnek ortaya çıktı. Geçen yıl Alevi BektaşiFederasyonu yayınladığı açıklama ile törenlere kitleselkatılım çağrısı yapmıştı. Öte yandan HacıbektaşBelediyesi’nin 15 Ağustos’ta yapacağı “DeğerlendirmeToplantısı’na” katılacağını ifade etmişti. ABF bu defada belediye başkanın örgütlediği panellerde boygösterdi. Alternatif program örgütlemekten kaçındı.Dahası ırkçı İzzettin Doğan’ın başında bulunduğuAlevi Vakıflar Federasyonu ile ortak basın açıklamasıyaptı.

Şenliklerin içinin boşaltılması ile kültürel-sanatsaletkinliklerdeki kısırlaşma çizgisi bu yıl da devam etti.4 gün süren Hacıbektaş Belediyesi’nin şenlik programınitelik açısından son derece zayıftı. Hemen hemenverilen her hizmeti rant kapısına çevirme yaklaşımı buyıl daha da belirginleşti.

Belediye Başkanı Ali Rıza Salmanpakoğluşenliklerin siyasal ve ideolojik içeriğini, daha öncekiyıllarda İP ile birlikte şekillendirmeye özengöstermişti. CHP’ye katıldıktan sonra Ergenekonoperasyonlarının basıncı altında İP ile arasındakimesafeyi bilinçli olarak açtı. Bu yıl yerel seçimlerdeyeniden aday olma hesabıyla CHP lideri vemilletvekillerine özel olarak ilgi gösterdi.

İlk olarak şenliklerin içeriğini boşaltmaya çalışanbelediye, hiç vakit kaybetmeden bu boşluğu diniögelerin pazarlandığı bir rant alanına çevirmeye girişti.Kitlelerin maddi ve manevi değerleri dahil olmaküzere her şeyin metalaştırılması çerçevesinde şenliğiinanç turizmine çevirme çizgisi sürdürüldü.

Tabloyu tamamlayan başka bir gerçeklik ise, her yılCumhuriyet gazetesinin “Hacıbektaş Gönüllüleri” adıaltında yürüttüğü belediye destekli çalışmanınemaresinin kalmamasıydı. Son yedi yıldır Cumhuriyetgazetesi şenliğe katılanlara bedava dağıtılırken,belediye başkanının oportünist, AKP hükümetine şiringözükme tutumu nedeniyle Cumhuriyet gazetesininbedava dağıtılması uygulamasına son verildi.

Devrimci yayınların sergilendiği standların izoleedilmesi çizgisi sürdürüldü. Stand yerleri yine şenlikalanının uzağındaydı. Komünist ve devrimci yayınlarüzerinde bu yıl da tecrit uygulanmaya çalışıldı.

15 Ağustos panelinde yaşananlar …

15 Ağustos’ta düzenlen panel, “Yeni anayasaçalışmaları çerçevesinde Alevi-Bektaşiler’in görüş vedüşünceleri” başlığıyla gerçekleştirildi. Hacı BektaşVeli Kültür Merkezi’ndeki toplantıda açılışkonuşmasını Belediye Başkanı Ali RızaSalmanpakoğlu yaptı. Türkiye’de bir kimlik sorunu‘olmadığını’ savunan Ali Rıza Salmanpakoğlu,anadilde eğitim tartışmalarınınsa yanlış olduğunu iddiaetti. Tekke ve zaviyelerin kaldırılmasıyla ilgili yasayı

devrim olarak niteledi. Üniter devlet yapısı velaiklikten vazgeçilemeyeceğini belirterek konuşmasınıtamamladı.

Ali Rıza Salmanpakoğlu yaptığı bu konuşmaylaAlevileri, Kürtleri yok sayan tekçi burjuva kemalistanlayışı sahiplendi. Kemalist burjuvazinin tarihselgeçmişini, Alevilere ve Kürtlere yönelik katliamlarınıdestekleyen bir yaklaşım ortaya koydu.

Panelde söz alan Alevi Bektaşi FederasyonuBaşkanı Selahattin Özel, yeni anayasanın farklıkimlikleri, ötekileştirmeyen ve de tekçi devletanlayışından uzak olması gerektiğini belirtti.

16 Ağustos resmi programı…

Saat 10.00’da başlayan geleneksel açılış töreniNevşehir Valisi’nin konuşmasıyla başladı. Birlik veberaberlik çağrısı yapan vali Aleviler’in demokratiktaleplerine ilişkin olarak tek cümle konuşmadı. İlçekaymakamı da benzer bir konuşma yaptı.

Hacıbektaş Belediye Başkanı Aleviler’inCumhuriyet sayesinde birçok kazanım elde ettiğinibelirtti. Aleviler’e yönelik Malatya’da yaşananlarıgericileri hedef almakla yetinerek eleştirdi. MalatyaSürgü’de yaşananlara ilişkin olarak devlet erkanındangelen, linç girişimcilerinin sırtını sıvazlayanaçıklamaları eleştiren tek bir cümle kurmayarakAlevilere yönelik katliamların devletle olan bağınıkarartma çizgisini sürdürdü.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızalanda toplanan yaklaşık 10 bin kişilik kitlenin “yuh”sesleri arasında çok kısa bir konuşma gerçekleştirdi.Taner Yıldız konuşmasında Alevi çalıştaylarında eldeedilen sonuçların “devrim niteliği”nde olduğunubelirtti. Birlik ve beraberlik çağrısında bulundu. TanerYıldız’ın Alevi çalıştaylarını övgüye konu eden sözleriAleviler’in tepkisine yol açtı.

Yoğun alkışlar arasında konuşmasına başlayandüzen partisi CHP’nin şefi Kemal Kılıçdaroğlu, AKP

hükümetinin icraatlarını eleştirdi. Suriye ile savaşnoktasına gelinmesini AKP hükümetininbeceriksizliğine bağladı. Yurtta barış, dünyada barışiçin çalışacaklarını ilan etti. Konuşması boyunca iç vedış politikadaki tüm sorunların nedeni olarak AKP’yiişaret eden Kemal Kılıçdaroğlu Dersim tartışmalarınıAtatürk’e açılmış savaş olarak niteledi. Konuşmasınınson bölümünde dostluk ve barış çağrısında bulundu.

Resmi açılış töreninde Hacı Bektaş Veli Dostluk veBarış Ödülü Rıza Zelyut’a verildi. Ödülün RızaZelyut’a verilmesine alanda bulunan kitlenin bir kısmıtepki gösterdi. Zira Rıza Zelyut tescilli bir faşisttir.Seyit Rıza’ya eşkıya diyerek saldıran, Dersim’de isyanyapıldı diyen ve Aleviliği Türklüğe bağlayan birisidir.MHP’nin Yeniçağ TV’sinde program yapan faşist RızaZelyut ömrünü Türk-İslam sentezine paralel, Türk-Alevi sentezi yaratmaya adadı. Kürt ve KızılbaşAleviliği’ni yok etmek için çaba sarf etti. Bu ödülüböylesi bir faşiste veren belediye yönetimi,sergilemeye çalıştığı değişim oyununun nedenli boşolduğunu kanıtladı.

Şenlikler ve ilerici, devrimci siyasal yapılar

Sermaye devleti bu yılki etkinliklere yönelik ilericive devrimci etkiyi sınırlamak için özel bir çabaharcadı. Günler öncesinden “güvenlik” gerekçesiyleilçenin giriş çıkışları tutuldu. Belediye Başkanıtarafından her şeyin sorumlusu olarak gösterilen sınıfdevrimcileri bu yıl da yakın takibe alındı.

Diğer taraftan Hacıbektaş Şenlikleri’ne devrimciyapıların müdahalesinin zayıflığı bu yıl da sürdü.Geçen yıl etkinliklere katılan DHF, bu yıl tanıtımstandı bile açmadı. Bir bütün olarak devrimci hareketinpolitik müdahalesi gözlenmedi.

Geçen yıl reformist yapılardan TKP ve EMEPtanıtım standı bile açmamıştı. Bu yıl TKP Ekim ayındaçıkaracağı günlük gazeteyi, dolayısıyla kendigündemini öne çıkaran bir müdahalede bulundu.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

Güncel30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/01 (34) * 24 Ağustos 2012

Günlük gazetenin tanıtımı çerçevesinde ses cihazını vegünlük gazeteye ilişkin tanıtım bildirisini yaygınolarak kullandılar.

Şenliğin ikinci günü tanıtım standı açan Halkevleri4+4+4’ü protesto eden imza kampanyası üzerinden birfaaliyet yürüttü. Konuya ilişkin olarak el ilanlarıdağıttı. Ayrıca bir imza kampanyası düzenledi.

Komünistlerin şenliklere müdahalesi

Sınıf devrimcileri Alevi örgütlerinin başınaçöreklenmiş ağaların gerçek konumunun anlaşılmasıaçısından da özel bir çaba gösterdiler. Komünistlerayrıca Hacıbektaş şenlikleri konulu bildirilerindağıtımı ve ajitasyon konuşmaları eşliğinde KızılBayrak satışı gerçekleştirdiler. Suriye savaşı, kıdemtazminatlarının gasp edilmesi ve faşist saldırılara karşımücadele çağrısını binlerce Alevi emekçiye taşıdılar.Tanıtım standı açtılar. Standı ziyaret eden emekçilerledüzenin saldırıları ve saldırılara karşı mücadele üzerineverimli tartışmalar yürüttüler.

Komünistler bölgedeki güçlerini çalışmaya kattılar.Dahası Şenliğin birinci günü saat 17:30 da HacıbektaşKültür Merkezi önünde bulunan alanda bir etkinlikdüzenlediler. Etkinlik Suriye’ye yönelik savaştehdidine karşı mücadele çağrısıyla başladı. Mamakİşçi Kültür Evi Müzik Grubu etkinlikte bir saatboyunca halk türküleri ve marşlar seslendirdi.

Etkinlikte BDSP adına yapılan açıklamada işçi veemekçiler savaşa karşı mücadeleye çağrıldılar.Aleviler’in talepleri için verdikleri mücadeleyi boğmakiçin çaba gösteren, kirli savaşı daha da derinleştirirkenaçılımdan bahseden AKP iktidarının Kürt halkınasaldırıda sınır tanımadığı, sokak infazları ve tutuklamaterörünün sürdüğü belirtildi.

BDSP açıklamasında ramazan orucu tutmamalarınedeniyle Aleviler’in sürekli olarak ötekileştirildiği,horlandığı, baskılara ve şiddete maruz kaldığı, SürgüBeldesi’nde yaşananlar bu bildik gerçeğin yeni birörneği olduğu ortaya kondu. Aleviler hak veözgürlükleri için sermaye devletine karşı mücadeleyeçağrıldı.

Yaklaşık 300 kişinin katıldığı etkinlik boyunca“Sivas’ın hesabı sorulacak!”, “Yaşasın halklarınkardeşliği!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”sloganları emekçiler tarafından haykırıldı.

Sınıf devrimcileri yaptıkları müzik etkinliği vebasın açıklamasıyla bağımsız devrimci sınıf politikasıçerçevesinde önemli bir adım attılar.

Bu yıl tüm kısıtlı olanaklara rağmen şenliklereanlamlı bir müdahalede bulunan sınıf devrimcileri,düzenin saldırılarının yoğunlaştığı böyle bir dönemdegericiliğin dikkatini çeken, geçen yılları aşan birçalışma yürüttüler. Daha fazla emekçi ile buluşmayıbaşarabildiler. Önceki yıllara göre Hacıbektaşyerelinde politik etkilerini daha da artırdılar.

Kayseri BDSP

Hacıbektaş’ta BDSP etkinliğiBağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), 16 Ağustos günü Hacıbektaş Kültür Merkezi önünde

coşkulu ve kitlesel bir etkinlik gerçekleştirdi. Etkinlik, Suriye’ye yönelik savaş tehdidine karşı mücadele çağrısıyla başladı. Mamak İşçi Kültür Evi

Müzik Topluluğu’nun da devrimci türkü ve marşlarla yer aldığı etkinlikte halk türküleri ve marşlarıseslendirildi.

Etkinlikte BDSP adına yapılan konuşmada, işçi ve emekçiler savaşa karşı mücadeleye çağrıldı. BDSPsözcüsü şöyle konuştu: “Suriye’ye yönelik savaş tehditleri artıyor. Emperyalist savaşa destek veren AKPiktidarı ekonomik ve sosyal yıkımı derinleştiriyor. İçerde Kürt halkına, Alevilere yönelik faşistsaldırganlık büyüyor. Malatya’da Alevilere yönelik saldırılar bunun örneğidir. Tırmandırılan kirli savaşırkçı-faşist saldırganlık bunun göstergesidir”

BDSP sözcüsü yaptığı konuşmada, AKP iktidarının, talepleri için mücadele veren Alevilerinmücadelesini boğmak için çabaladığını ifade etti.

Alevilere yönelik katliamlara değinen BDSP sözcüsü, devletin tarihinin Alevilere yönelik katliamlarladolu olduğunu hatırlatarak 12 Eylül öncesinde gerçekleştirilen Maraş ve Çorum katliamlarında icracı roloynayan gericiler ve faşistlerin devlet tarafından korunduğunu ifade etti.

Sivas Katliamı sonrasında dönemin devlet erkanından gelen açıklamalarda da katliamın inkarı vekatiller sürüsünün sahiplenilmesi anlayışının öne çıktığını sözlerine ekleyen BDSP temsilcisi, Alevilereyönelik faşist saldırılara karşı topyekûn mücadele etme çağrısı yaptı.

Kızıl Bayrak / Hacıbektaş

Kurfalı’da faşistprovokasyon

İstanbul’un Kartal ilçesi Hürriyet Mahallesi’nde (Kurfalı),21 Ağustos sabaha karşı faşist-gerici bir güruh tarafından Aleviemekçilerin evlerine mavi boyayla çarpı işareti konuldu.

Bunun üzerine Sivas Yıldızeli Yağlıdere Köyü Derneğitoplantı yaparak mahalle ve çevre mahallelerde bulunanderneklerin başkanlarını toplantıya davet etti. 9 dernekbaşkanının katıldığı toplantıya 23 Ağustos günü YağlıdereKöyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği önünde basınaçıklaması yapılması kararı alındı.

Kızıl Bayrak / Kartal

TTB, çocukların yanındaMilli Eğitim Bakanlığı’nın “4+4+4

Eğitim Sistemi”nde yaşanan sorunları doktorraporu ile çözmeye çalışmasının ardından,şimdi de Sağlık Bakanlığı raporların kamu veüniversite hastanelerinden alınması yönündeyaptığı kısıtlamayla durumu iyice karmaşıkhale getirdi. Türk Tabipleri Birliği (TTB)Merkez Konseyi, sorunların doktor raporu ileçözülemeyeceğini belirtti.

TTB, “4+4+4 Eğitim Sistemi”ndeyaşanan sorunlar ve Milli Eğitim ve SağlıkBakanlıkları’nın bu sorunların çözümündehekimler ile velileri zor durumda bırakantutumuna ilişkin Ankara’daki merkezbinasında basın toplantısı düzenledi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr.Özdemir Aktan, TTB İkinci Başkanı Prof. Dr.Gülriz Erişgen, TTB Genel Sekreteri Dr.

Bayazıt İlhan ve TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Osman Öztürk’ün katıldığı basın toplantısında, 4+4+4sisteminde yaşanan sorunların eğitimsel sorunlar olduğu ve doktor raporu ile çözülemeyeceğivurgulanırken, “Eğer istenen raporsa, Türk Tabipleri Birliği’nin bu açıklaması yaşları 66-72 ay arası olupokula başlaması beklenen 600 bin çocuğumuzun tamamına verilmiş rapor anlamına gelmektedir” denildi.

Sağlık Bakanlığı’nın da Milli Eğitim Bakanlığı’nın yardımına koştuğunu söyleyen TTB, 1219 sayılıtababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun uyarınca bir kişinin beden ve ruh durumuhakkında, bu yasa gereğince hekimlik yapma yetkisi olan tüm hekimlerce rapor düzenlenebileceği açıkken6 Ağustos günü yayınlanan “Duyuru” ile 66 ay ve üzeri çocuklara verilecek raporların kamu ve üniversitehastaneleriyle kısıtlandığına dikkat çekildi.

20 Ağustos 2012 / Kurfalı

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 12-34

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Mihri Belli ölümünün birinci yıldönümünde mezarı başında anıldı. Geçen yıl 96 yaşında hayatını kaybeden Mihri Belli için, ölümünün birinci yılında mezarı başında ailesi

ve ilerici güçler tarafından anma yapıldı. Anma programı Sosyalist Yeniden Kuruluş sözcüsü Kadir Akın’ın kısa konuşmasıyla başladı. Akın

şunları ifade etti: “Buraya onu hem anmaya hem de mücadelemizin geldiği noktayı ona anlatmaya geldik.” Anma programı yapılan konuşmalarla devam etti. İlk sözü Sosyalist Parti Genel Başkan Yardımcısı

Mustafa Kâhya aldı. Kâhya konuşmasında şunları söyledi: “Devrimci mücadeleye katılmamızda Dr. HikmetKıvılcımlı’nın ve Mihri Belli’nin önemli bir yeri var. Bu düzenin ancak devrimle değişeceğine inanıyordu.Üçüncü özelliği ise birlikçi oluşuydu, o her zaman sosyalistlerin birliğini savunmuştur”.

Sosyalist Yeniden Kuruluş sözcülerinden Halit Elçi de söz alanlardan biriydi. Elçi, Mihri Belli’ninilerleyen yaşına rağmen kimliğinden ödün vermediğini vurguladı.

Anmada son konuşmayı eşi Sevim Belli yaptı. Sevim Belli konuşmasında şunları ifade etti: “Onuanmanın en iyi yolu daha iyi bir dünya için mücadele etmekten geçiyor. O da sizden bunu isterdi”.

Anma töreni Mihri Belli’nin çok sevdiği Yunanistan Halk Kurtuluş Ordusu marşı olan E.L.A.S. marşınınhep birlikte söylenmesiyle sona erdi.

Mihri Belli mezarı başında anıldı

İşten atma saldırısı ve işçi düşmanlığına karşı direnişini sürdüren Cansel Malatyalı’nın maruz kaldığıpolis saldırısı ve İMO yönetiminin emek düşmanı tutumu DİSK, KESK ve TTB tarafından da sahiplenildi.

Direnişinin 164. gününde, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Genel Merkezi’ne pankart asmak isterken İMO yöneticilerinin talimatı ile polis tarafından gözaltına alınan CanselMalatyalı’nın eylemini “kınayan” DİSK, KESK ve TMMOB yönetimleri “İMO yönetiminin yanındaolduklarını” belirttiler.

“Kolay yaratılmayan bu mevziler onlarca yıldır siyasi iktidarların bütün saldırılarına rağmen ayaktakalmış, geçmişten bugüne bedeller ödemiştir” denilen DİSK açıklamasında Malatyalı’nın eylemi TMMOBve İMO’ya dönük saldırı olarak nitelendirildi.

Eylemi, “bir grup tarafından yapılan çirkin saldırı” olarak göstermeye çalışan TTB Merkez Konseyi iseeylemcilerin cezalandırılmasını istedi.

İMO İdari Binası’nın içerisine ‘zorla’ giren grup tarafından tahrip edildiğini iddia eden KESK YürütmeKurulu da açıklamasında “Emek ve demokrasi güçlerinin binalarına saldırıyı hiçbir gerekçenin haklıgösteremeyeceği” ifadesine yer verdi.

İşçi düşmanlığını sahiplendiler

Polis terörü sonucu ölen Şerzan Kurt’unduruşması 17 Ağustos günü Eskişehir 1. AğırCeza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşma savcınınmütalayı okumasıyla başladı.

Savcı mütalasında Şerzan Kurt’un ‘olası kast’ile öldürüldüğünü belirterek katil polis GültekinŞahin için ömür boyu hapis cezası istedi.Savcının mütalasından sonra Şerzan’ınavukatlarından Mustafa Rollas savcının ‘olasıkast’ iddiasını eleştirdi, katil Şahin’in kastenadam öldürmeden cezalandırılmasını talep etti.

Katil Gültekin Şahin’in avukatları isekanunların uygulanması konusundamüvekkillerinin polis olması sebebiyle hakimdenkendilerine ayrıcalık göstermesini istedi. SanıkŞahin ise çarpıtmalarla mahkemeyi saboteetmeye çalışırken önce bu olayı teşhir edenRadikal gazetesine daha sonra Aydın Erdem’iöldürdüğü iddiasıyla PKK’ye sataştı.

Hakim ise bir sonraki duruşmanın kararduruşması olduğunu belirterek, duruşma tarihini7 Eylül olarak belirledi.

Duruşmadan sonra basın açıklamasına geçildi.İlk sözü alan BDP Urfa Milletvekili İbrahimBinici olayların net olduğunu, fakat yargının birtürlü net olmadığını belirtti. Binici’nin ardındansözü Avukat Mustafa Rollas aldı. Rollaskonuşmasında burjuva medyanın bu işi yalnızbıraktığını belirterek, medyadan daha ilgibeklediklerini belirtti.

Basın açıklamasını Milyonlar Adalet İstiyorİnisiyatifi örgütledi. Eylemde “Katil polis hesapverecek!”, “Polis vuruyor devlet koruyor!”,“Şehid namırın”, “yaşasın halkların kardeşliğ!”ve “Şerzan için adalet Şerzan için kardeşlik!”sloganları atıldı.

Şerzan’ın infazı‘olası kast’

Mücadele Postası

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 12-34