2
150 ZÂT der meþrebiyle meþk meclislerinde yer al- dýðý bilinmektedir. Kulaklarý iyi duymayan Zâtî bu yüzden þiir konusunda ancak as- gari bilgilere sahipti; bu sebeple Münec- cimzâde’den geçimini saðlayacaðý remilci- lik öðrendi (ÝA, XIII, 465). Manisa, Bursa, Ýznik ve Edirne’de bulundu; daha sonra kýrk yaþlarýnda Ýstanbul’a yerleþti. Hadým Ali Paþa’nýn divan kâtibi þair Me- sîhî ile tanýþarak paþanýn himayesine gi- ren Zâtî, II. Bayezid’e nevruz ve bayram- larda sunduðu kasidelerle dikkat çekti. Ka- zasker Müeyyedzâde Abdurrahman Efen- di, Niþancý Tâcîzâde Câfer Çelebi, Defter- dar Pîrî Mehmed Paþa ve Ayasofya Medre- sesi’nde dâniþmend Kadri Efendi gibi ön- de gelen þahsiyetlerin meclislerine devam etti ve burada þiirdeki yeteneðini göster- di. Sultan Bayezid’in son zamanlarýndaki siyasî karýþýklýklarda Ali Paþa þehid olup Müeyyedzâde ve Tâcîzâde’nin azledilmesi üzerine hâmisiz kalan þair remilcilik yap- maya baþladý. II. Selim’in tahta çýkýþýný teb- rik eden iki kasidesi beðenilince kendisine Bursa ve Balýkesir’de iki köyün geliri bað- landý. Buna raðmen Kanûnî Sultan Süley- man zamanýna kadar sýkýntý içinde yaþadý. Kanûnî’ye sunduðu þiirler beðenildi, elde ettiði câize ve sâlyânelerle rahata kavuþ- tu. Mahmud Çelebi’nin defterdarlýðýnda yýllýk geliri kesildi. Son yýllarýný Fatih Sarý- güzel Hamamý’na yakýn evinde zaruret için- de geçirdi. Hasta ve yorgun olduðundan Beyazýt Camii avlusundaki remilci dükkâ- nýna bastonla gidip geliyordu (Zatî Diva- ný, hazýrlayanýn giriþi, I, s. XV). Ramazan 953 (Kasým 1546) tarihinde vefat ettiðin- de cenazesi dostlarý tarafýndan Edirneka- pý dýþýnda günümüzde yolun Haliç tarafý- na bakan kýsma defnedildi. Ýranlý þair Zu- hûrî vefatýna, “Eþ‘ârý kaldý yâdigâr” (953) mýsraýný tarih düþürmüþtür. Zâtî çiçek bo- zuðu tenli, büyük burunlu, nüktedan, her- kesle yakýnlýk kurabilen hoþsohbet biri ola- rak tanýtýlýr. Bazý kaynaklarda Zâtî’nin ev- li (ÝA, XIII, 465), bazýlarýnda ise bekâr (EI 2 [Ýng.], II, 221) olduðu nakledilir. Câfer is- mindeki kölesiyle iki kayýnbiraderinin oðul- larýný yetiþtirmiþtir. Bunlardan biri þiir ya- zýp muammalar çözen ahkâm tezkirecisi þair Selîsî, diðeri kendisi gibi remil döken ve vefk yazan Mahmud Çelebi’dir (Zatî Di- vaný, hazýrlayanýn giriþi, I, s. XIV). Þiirlerinde daha çok rindliði ön plana çý- kan Zâtî hakkýnda Gelibolulu Mustafa Âlî dýþýnda övgü sözleri söylemeyen yok gibidir. Tezkirecilerin çoðu, onun Necâtî’den son- ra þairlere yol açacak büyük bir sanatkâr olduðunu söyleyerek ismini fazla duyura- mamasýný mevki hýrsýnýn bulunmayýþýna ve saðýrlýðýna baðlar. Latîfî gibi bazý tezkireci- ler ise bu özrün kendisini büyüklerin mec- lislerinden alýkoyup maiþet derdine düþür- mesi yüzünden þiirle yeteri kadar ilgilene- mediðini belirtirler. Bazýlarýna göre de mec- lislerden uzak kalmasý onu þiirle içli dýþlý hale getirdiði için sanatýný olumlu etkile- miþ, hatta remil dükkâný bile þairliðine kat- ký saðlamýþtýr (ÝA, XIII, 466). Velûd þairle- rin baþýnda yer alan Zâtî’nin sanatýna dair olumlu ve olumsuz deðerlendirmeler ya- pýlmýþtýr. Onun hakkýnda sanat kaygýsý ta- þýmadan þiir yazdýðý, çok sayýda þiir yaz- masýndan dolayý sýk sýk tekrara düþtüðü, remilci dükkânýnda kendisine getirilen þi- irleri düzeltirken bazýlarýný alýp kendine mal ettiði yönünde olumsuz deðerlendirmeler yapýlmýþtýr. Buna karþýlýk köklü bir eðitim almadan kendi kendini yetiþtirerek þairler arasýna girmesi, saðýr olduðu halde sana- týný geliþtirmesi ve dükkânýný þairlerin eði- tim aldýðý bir ortam haline getirmesi tak- dir edildiði hususlardýr. Oldukça sade bir dil kullanan Zâtî’nin þiirlerinde atasözleri, deyim ve tabirlere sýkça yer verme alýþkanlýðý bu kalýplaþmýþ ifadeler sebebiyle imâle ve zihaf kusuru- na düþmesine yol açmýþtýr. Bu arada gör- düðü, yaþadýðý, içinde yetiþtiði sosyal or- tamý da þiirlerine aksettirmeyi baþarmýþ- týr. Gazellerinin konusu gündelik hayattaki tiplerden devrin âdet, inanýþ ve davranýþ biçimlerine kadar oldukça geniþ bir alaný kapsamaktadýr. Gazellerinde riyâzî ilimler- le kitâbî ilimlere de yer vermiþtir. Hemen bütün edebî sanatlarý þiirlerinde kullanmýþ, ayný zamanda muamma benzeri harf ve kelime oyunlarýyla þiirlerini renklendirme- ye çalýþmýþtýr. Kasideleri gazellerinin aksi- ne aðýr bir dille yazýlmýþtýr. Sultan II. Baye- zid, Yavuz Sultan Selim, Kanûnî Sultan Sü- leyman gibi padiþahlara, sancak beyi Me- sih Aða, Tâcîzâde Câfer Çelebi gibi devlet büyüklerine sunduðu kasideler çok beðe- nilmiþtir. Zâtî’nin arkadaþlarýndan Þair Âhî ile talebelerinden Bâkî tarafýndan þiirlerine nazîre yazýlmýþtýr. Zâtî’nin nazîre yazdýðý þairler arasýnda Hayâlî Bey, Melîhî, Usûlî ve Tâcîzâde Câfer Çelebi sayýlabilir. Gazel- leri üzerine Ýstanbul Üniversitesi’nde 1987, 1988, 1989, Trakya Üniversitesi’nde 1990, 1994, 1995 yýllarýnda yüksek lisans tezle- ri hazýrlanmýþtýr. Tâhirülmevlevî’nin Âþýk Çelebi ve Þair Zâtî adlý basýlmamýþ bir eseri olduðu belirtilmektedir. Kin Sooyong da þairle ilgili bir doktora tezi hazýrlamýþ- týr (bk. bibl.). Eserleri. 1. Divan. Sehî, Latîfî ve Âþýk Çelebi tezkirelerinde farklý rakamlar veril- mekle birlikte yeni araþtýrmalarda þairin nalarý zâtla özdeþleþtirmekten de O’ndan ayrý düþünmekten de kaçýnmýþtýr. Kelâm- cýlarla filozoflar arasýnda Allah’ýn vücûd sý- fatýnýn O’nun zât ve mahiyetinin ayný olup olmadýðý hususu tartýþýlmýþtýr (bk. SIFAT; VÜCÛD). BÝBLÝYOGRAFYA : Tehânevî, Keþþâf, I, 333-335, 519; Wensinck, el-Mu£cem, cvt” md.; Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tev- ¼îd (nþr. Bekir Topaloðlu – Muhammed Aruçi), Ankara 1423/2003, s. 162-165; Fârâbî, Kitâbü’l- ¥urûf (nþr. Muhsin Mehdî), Beyrut 1986, s. 95- 97, 100-101, 106-110, 178, 182, 184; a.mlf., el-El- fâ¾ü’l-müsta£mele fi’l-man¹ýš (nþr. Muhsin Meh- dî), Beyrut 1986, s. 45; Serrâc, el-Lüma£ (nþr. R. A. Nicholson), Leiden 1914, s. 427; Ýbn Sînâ, eþ- Þifâß el-Man¹ýš (1), s. 28-29; a.e. (2), s. 79; a.mlf., Man¹ýšu’l-meþrišýyyîn, Kum 1405, s. 13-16, 40; Beyhaký, el-Esmâß ve’½-½ýfât, s. 359-360; Cüvey- nî, el-Ýrþâd (Muhammed), s. 33, 44; Gazzâlî, Tehâ- fütü’l-felâsife (nþr. M. Bouyges), Beyrut 1927, s. 189; a.mlf., el-Ýšti½âd fi’l-i £tišåd (nþr. Ýbrahim Agâh Çubukçu – Hüseyin Atay), Ankara 1962, s. 61- 62; Fahreddin er-Râzî, Mefâtî¼u’l-³ayb, XXVII, 150-151; a.mlf., Esâsü’t-tašdîs, Kahire 1354/ 1935, s. 92-94, 119-120; a.mlf., el-Mu¼a½½al (nþr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Kahire, ts. (Mektebe- tü’l-külliyyâti’l-Ezheriyye), s. 154-160; Nasîrüd- dîn-i Tûsî, TelÅî½ü’l-Mu¼a½½al (nþr. Abdullah Nû- rânî), Tahran 1359 hþ./1980, s. 85, 252; Nevevî, Teh×îbü’l-esmâß ve’l-lu³åt: el-Lu³åt (nþr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1426/2005, s. 154-155; Muhammed b. Mahmûd eþ-Þehrezûrî, Þer¼u ¥ikmeti’l-iþrâš (nþr. Hüse- yin Ziyâî), Tahran 1372 hþ., s. 45-47; Takýyyüd- din Ýbn Teymiyye, Derßü te£âru²i’l-£ašl ve’n-našl (nþr. M. Reþâd Sâlim), Beyrut 1399/1978, II, 150; Ýbn Kesîr, Tefsîrü’l-Æurßân, VI, 272; Ahmed b. Mu- hammed el-Feyyûmî, el-Mi½bâ¼u’l-münîr, Bey- rut 1987, s. 81; Abdülkerîm el-Cîlî, el-Ýnsânü’l-kâ- mil, Kahire 1316, I, 13-15; Ýbn Hacer el-Askalânî, Fet¼u’l-bârî (nþr. M. Fuâd Abdülbâký – Muhibbüd- din el-Hatîb), Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), XIII, 381-383; Ýzmirli, Yeni Ýlm-i Kelâm, s. 256-261; El- malýlý, Hak Dini, V, 3759-3760; VII, 4675-4677; F. Rahman, “Dh at”, EI 2 (Fr.), II, 227. ÿOsman Demir ZÂTÎ ( א ) (ö. 953/1546) Divan þairi. ˜ Balýkesir’de doðdu. Sehî ve Latîfî’ye gö- re asýl adý Bahþî, Kýnalýzâde’ye göre Ývaz, Âlî Mustafa Efendi’ye göre Satý, Zâtî veya Satýlmýþ’týr. Ancak Uzunçarþýlý, Âþýk Çele- bi’nin bizzat þairden naklettiði Ývaz ismi- nin doðru olduðunu kabul eder (bk. bibl.). Doðum tarihi “Ývaz”ýn ebced hesabýyla kar- þýlýðý olan 876’dýr (1471). Ailesi hakkýnda fazla bilgi yoktur. Balýkesir’de baba mes- leðini sürdürüp çizmecilikle uðraþýrken þiir yazdýðý, ayrýca coþkun ruhu, rind ve kalen-

SIFAT; VÜCÛD ÝA,Sultan II. Baye-zid, Yavuz Sultan Selim, Kanûnî Sultan Sü-leyman gibi padiþahlara, sancak beyi Me-sih Aða, Tâcîzâde Câfer Çelebi gibi devlet büyüklerine

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

150

ZÂT

der meþrebiyle meþk meclislerinde yer al-dýðý bilinmektedir. Kulaklarý iyi duymayanZâtî bu yüzden þiir konusunda ancak as-gari bilgilere sahipti; bu sebeple Münec-cimzâde’den geçimini saðlayacaðý remilci-lik öðrendi (ÝA, XIII, 465). Manisa, Bursa,Ýznik ve Edirne’de bulundu; daha sonrakýrk yaþlarýnda Ýstanbul’a yerleþti.

Hadým Ali Paþa’nýn divan kâtibi þair Me-sîhî ile tanýþarak paþanýn himayesine gi-ren Zâtî, II. Bayezid’e nevruz ve bayram-larda sunduðu kasidelerle dikkat çekti. Ka-zasker Müeyyedzâde Abdurrahman Efen-di, Niþancý Tâcîzâde Câfer Çelebi, Defter-dar Pîrî Mehmed Paþa ve Ayasofya Medre-sesi’nde dâniþmend Kadri Efendi gibi ön-de gelen þahsiyetlerin meclislerine devametti ve burada þiirdeki yeteneðini göster-di. Sultan Bayezid’in son zamanlarýndakisiyasî karýþýklýklarda Ali Paþa þehid olupMüeyyedzâde ve Tâcîzâde’nin azledilmesiüzerine hâmisiz kalan þair remilcilik yap-maya baþladý. II. Selim’in tahta çýkýþýný teb-rik eden iki kasidesi beðenilince kendisineBursa ve Balýkesir’de iki köyün geliri bað-landý. Buna raðmen Kanûnî Sultan Süley-man zamanýna kadar sýkýntý içinde yaþadý.Kanûnî’ye sunduðu þiirler beðenildi, eldeettiði câize ve sâlyânelerle rahata kavuþ-tu. Mahmud Çelebi’nin defterdarlýðýndayýllýk geliri kesildi. Son yýllarýný Fatih Sarý-güzel Hamamý’na yakýn evinde zaruret için-de geçirdi. Hasta ve yorgun olduðundanBeyazýt Camii avlusundaki remilci dükkâ-nýna bastonla gidip geliyordu (Zatî Diva-ný, hazýrlayanýn giriþi, I, s. XV). Ramazan953 (Kasým 1546) tarihinde vefat ettiðin-de cenazesi dostlarý tarafýndan Edirneka-pý dýþýnda günümüzde yolun Haliç tarafý-na bakan kýsma defnedildi. Ýranlý þair Zu-hûrî vefatýna, “Eþ‘ârý kaldý yâdigâr” (953)mýsraýný tarih düþürmüþtür. Zâtî çiçek bo-zuðu tenli, büyük burunlu, nüktedan, her-kesle yakýnlýk kurabilen hoþsohbet biri ola-rak tanýtýlýr. Bazý kaynaklarda Zâtî’nin ev-li (ÝA, XIII, 465), bazýlarýnda ise bekâr (EI 2

[Ýng.], II, 221) olduðu nakledilir. Câfer is-mindeki kölesiyle iki kayýnbiraderinin oðul-larýný yetiþtirmiþtir. Bunlardan biri þiir ya-zýp muammalar çözen ahkâm tezkirecisiþair Selîsî, diðeri kendisi gibi remil dökenve vefk yazan Mahmud Çelebi’dir (Zatî Di-vaný, hazýrlayanýn giriþi, I, s. XIV).

Þiirlerinde daha çok rindliði ön plana çý-kan Zâtî hakkýnda Gelibolulu Mustafa Âlîdýþýnda övgü sözleri söylemeyen yok gibidir.Tezkirecilerin çoðu, onun Necâtî’den son-ra þairlere yol açacak büyük bir sanatkârolduðunu söyleyerek ismini fazla duyura-mamasýný mevki hýrsýnýn bulunmayýþýna ve

saðýrlýðýna baðlar. Latîfî gibi bazý tezkireci-ler ise bu özrün kendisini büyüklerin mec-lislerinden alýkoyup maiþet derdine düþür-mesi yüzünden þiirle yeteri kadar ilgilene-mediðini belirtirler. Bazýlarýna göre de mec-lislerden uzak kalmasý onu þiirle içli dýþlýhale getirdiði için sanatýný olumlu etkile-miþ, hatta remil dükkâný bile þairliðine kat-ký saðlamýþtýr (ÝA, XIII, 466). Velûd þairle-rin baþýnda yer alan Zâtî’nin sanatýna dairolumlu ve olumsuz deðerlendirmeler ya-pýlmýþtýr. Onun hakkýnda sanat kaygýsý ta-þýmadan þiir yazdýðý, çok sayýda þiir yaz-masýndan dolayý sýk sýk tekrara düþtüðü,remilci dükkânýnda kendisine getirilen þi-irleri düzeltirken bazýlarýný alýp kendine malettiði yönünde olumsuz deðerlendirmeleryapýlmýþtýr. Buna karþýlýk köklü bir eðitimalmadan kendi kendini yetiþtirerek þairlerarasýna girmesi, saðýr olduðu halde sana-týný geliþtirmesi ve dükkânýný þairlerin eði-tim aldýðý bir ortam haline getirmesi tak-dir edildiði hususlardýr.

Oldukça sade bir dil kullanan Zâtî’ninþiirlerinde atasözleri, deyim ve tabirleresýkça yer verme alýþkanlýðý bu kalýplaþmýþifadeler sebebiyle imâle ve zihaf kusuru-na düþmesine yol açmýþtýr. Bu arada gör-düðü, yaþadýðý, içinde yetiþtiði sosyal or-tamý da þiirlerine aksettirmeyi baþarmýþ-týr. Gazellerinin konusu gündelik hayattakitiplerden devrin âdet, inanýþ ve davranýþbiçimlerine kadar oldukça geniþ bir alanýkapsamaktadýr. Gazellerinde riyâzî ilimler-le kitâbî ilimlere de yer vermiþtir. Hemenbütün edebî sanatlarý þiirlerinde kullanmýþ,ayný zamanda muamma benzeri harf vekelime oyunlarýyla þiirlerini renklendirme-ye çalýþmýþtýr. Kasideleri gazellerinin aksi-ne aðýr bir dille yazýlmýþtýr. Sultan II. Baye-zid, Yavuz Sultan Selim, Kanûnî Sultan Sü-leyman gibi padiþahlara, sancak beyi Me-sih Aða, Tâcîzâde Câfer Çelebi gibi devletbüyüklerine sunduðu kasideler çok beðe-nilmiþtir. Zâtî’nin arkadaþlarýndan Þair Âhîile talebelerinden Bâkî tarafýndan þiirlerinenazîre yazýlmýþtýr. Zâtî’nin nazîre yazdýðýþairler arasýnda Hayâlî Bey, Melîhî, Usûlîve Tâcîzâde Câfer Çelebi sayýlabilir. Gazel-leri üzerine Ýstanbul Üniversitesi’nde 1987,1988, 1989, Trakya Üniversitesi’nde 1990,1994, 1995 yýllarýnda yüksek lisans tezle-ri hazýrlanmýþtýr. Tâhirülmevlevî’nin ÂþýkÇelebi ve Þair Zâtî adlý basýlmamýþ bireseri olduðu belirtilmektedir. Kin Sooyongda þairle ilgili bir doktora tezi hazýrlamýþ-týr (bk. bibl.).

Eserleri. 1. Divan. Sehî, Latîfî ve ÂþýkÇelebi tezkirelerinde farklý rakamlar veril-mekle birlikte yeni araþtýrmalarda þairin

nalarý zâtla özdeþleþtirmekten de O’ndanayrý düþünmekten de kaçýnmýþtýr. Kelâm-cýlarla filozoflar arasýnda Allah’ýn vücûd sý-fatýnýn O’nun zât ve mahiyetinin ayný olupolmadýðý hususu tartýþýlmýþtýr (bk. SIFAT;VÜCÛD).

BÝBLÝYOGRAFYA :

Tehânevî, Keþþâf, I, 333-335, 519; Wensinck,el-Mu£cem, “cvt” md.; Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tev-¼îd (nþr. Bekir Topaloðlu – Muhammed Aruçi),Ankara 1423/2003, s. 162-165; Fârâbî, Kitâbü’l-¥urûf (nþr. Muhsin Mehdî), Beyrut 1986, s. 95-97, 100-101, 106-110, 178, 182, 184; a.mlf., el-El-fâ¾ü’l-müsta£mele fi’l-man¹ýš (nþr. Muhsin Meh-dî), Beyrut 1986, s. 45; Serrâc, el-Lüma£ (nþr. R.A. Nicholson), Leiden 1914, s. 427; Ýbn Sînâ, eþ-Þifâß el-Man¹ýš (1), s. 28-29; a.e. (2), s. 79; a.mlf.,Man¹ýšu’l-meþrišýyyîn, Kum 1405, s. 13-16, 40;Beyhaký, el-Esmâß ve’½-½ýfât, s. 359-360; Cüvey-nî, el-Ýrþâd (Muhammed), s. 33, 44; Gazzâlî, Tehâ-fütü’l-felâsife (nþr. M. Bouyges), Beyrut 1927, s.189; a.mlf., el-Ýšti½âd fi’l-i £tišåd (nþr. Ýbrahim AgâhÇubukçu – Hüseyin Atay), Ankara 1962, s. 61-62; Fahreddin er-Râzî, Mefâtî¼u’l-³ayb, XXVII,150-151; a.mlf., Esâsü’t-tašdîs, Kahire 1354/1935, s. 92-94, 119-120; a.mlf., el-Mu¼a½½al(nþr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Kahire, ts. (Mektebe-tü’l-külliyyâti’l-Ezheriyye), s. 154-160; Nasîrüd-dîn-i Tûsî, TelÅî½ü’l-Mu¼a½½al (nþr. Abdullah Nû-rânî), Tahran 1359 hþ./1980, s. 85, 252; Nevevî,Teh×îbü’l-esmâß ve’l-lu³åt: el-Lu³åt (nþr. Ali M.Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut1426/2005, s. 154-155; Muhammed b. Mahmûdeþ-Þehrezûrî, Þer¼u ¥ikmeti’l-iþrâš (nþr. Hüse-yin Ziyâî), Tahran 1372 hþ., s. 45-47; Takýyyüd-din Ýbn Teymiyye, Derßü te£âru²i’l-£ašl ve’n-našl(nþr. M. Reþâd Sâlim), Beyrut 1399/1978, II, 150;Ýbn Kesîr, Tefsîrü’l-Æurßân, VI, 272; Ahmed b. Mu-hammed el-Feyyûmî, el-Mi½bâ¼u’l-münîr, Bey-rut 1987, s. 81; Abdülkerîm el-Cîlî, el-Ýnsânü’l-kâ-mil, Kahire 1316, I, 13-15; Ýbn Hacer el-Askalânî,Fet¼u’l-bârî (nþr. M. Fuâd Abdülbâký – Muhibbüd-din el-Hatîb), Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), XIII,381-383; Ýzmirli, Yeni Ýlm-i Kelâm, s. 256-261; El-malýlý, Hak Dini, V, 3759-3760; VII, 4675-4677;F. Rahman, “Dhat”, EI 2 (Fr.), II, 227.

ÿOsman Demir

– —ZÂTÎ

( �א� )

(ö. 953/1546)

Divan þairi.˜ ™

Balýkesir’de doðdu. Sehî ve Latîfî’ye gö-re asýl adý Bahþî, Kýnalýzâde’ye göre Ývaz,Âlî Mustafa Efendi’ye göre Satý, Zâtî veyaSatýlmýþ’týr. Ancak Uzunçarþýlý, Âþýk Çele-bi’nin bizzat þairden naklettiði Ývaz ismi-nin doðru olduðunu kabul eder (bk. bibl.).Doðum tarihi “Ývaz”ýn ebced hesabýyla kar-þýlýðý olan 876’dýr (1471). Ailesi hakkýndafazla bilgi yoktur. Balýkesir’de baba mes-leðini sürdürüp çizmecilikle uðraþýrken þiiryazdýðý, ayrýca coþkun ruhu, rind ve kalen-

151

Mehmed Çavuþoðlu neþretmiþtir (bk. bibl.).Deli Birader Gazâlî’nin Mekke’den yollayýpÝstanbul’dakilerin ahvalini sorduðu mektu-buna Zâtî’nin verdiði cevabý ihtiva edenikinci letâif Günay Kut tarafýndan yayým-lanmýþtýr (bk. bibl.). 4. Edirne Þehrengi-zi. II. Bayezid zamanýndaki Edirne güzel-lerinin tasvir edildiði eserin bir nüshasý Sü-leymaniye Kütüphanesi’ndedir (Esad Efen-di, nr. 3436, vr. 121). Baþta Âþýk Çelebi tez-kiresi olmak üzere eski ve yeni birçok kay-nakta þairin Ahmed ü Mahmûd, Ferruh-nâme, Siyer-i Nebî, Mevlid, Fâl-ý Kur’ângibi eserlerinin varlýðýndan da söz edilmek-tedir.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Zatî Divaný (haz. Ali Nihad Tarlan), Ýstanbul1967, hazýrlayanýn giriþi, I, s. XIV-XVIII; Künhü’l-Ahbâr’ýn Tezkire Kýsmý (haz. Mustafa Ýsen), An-kara 1994, s. 218; Muallim Nâci, Osmanlý Þairle-ri (haz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1986, s. 199 vd.;Gibb, HOP, III, 47; Ýsmail Hakký [Uzunçarþýlý], Ka-resi Meþâhiri, Ýstanbul 1341, II, 19; A. Bombaci,Storia della letteratura Turca, Milano 1962, s.336; Orhan Kurtoðlu, “Zâtî’nin Kasideciliði”, TK,sy. 405 (1997), s. 48; Kin Sooyong, Minding theShop: Zati and the Making of Ottoman Poetryin the First Walf of the Sixteenth Century (dok-tora tezi, 2005), Universty of Chicago; Vildan Ser-daroðlu, Sosyal Hayat Iþýðýnda Zâtî Divaný, Ýstan-bul 2006, tür.yer.; Ýskender Pala, Müstesna Güzel-ler, Ýstanbul 2010, s. 247-251; Günay Alpay, “Zâtîve Þem’ ü Pervane Mesnevisi”, TDED, XI (1961),s. 133; a.mlf., “Gazâlî’nin Mekke’den Ýstanbul’aYolladýðý Mektup ve Ona Yazýlan Cevaplar”, TDAYBelleten 1973-74 (1974), s. 223-252; MehmedÇavuþoðlu, “Zâtî’nin Letâifi”, TDED, XVIII (1970),s. 25-51; XXII (1977), s. 143-161; a.mlf., “Zâtî”,ÝA, XIII, 464-467; Mehmet Arslan, “Divan Þairi-nin Dehasý ve Zâtî’nin Þiirlerinde Muamma Ben-zeri Harf ve Kelime Oyunlarýna Dair”, Yedi Ýk-lim, sy. 3, Ýstanbul 1992, s. 22-27; sy. 4 (1992),s. 28; Nagehan Eke, “Zâtî’nin Þiirlerinde Ýlim”,Turkish Studies, IV/2 (2009), s. 389-390; FahirÝz, “Dhatý”, EI 2 (Ýng.), II, 220-221; Niyazi Ünver,“Zâtî”, Türk Dünyasý Edebiyatçýlarý Ansiklope-disi, Ankara 2007, VIII, 712.

ÿVildan S. Coþkun

– —ZÂTÎ SÜLEYMAN EFENDÝ

(bk. SÜLEYMAN ZÂTÎ).˜ ™

– —ZÂTÜATLÂH SERÝYYESÝ

����א�����[ ) ��� )

Kâ‘b b. Umeyr kumandasýndaKudâa kabilesinin bazý kollarý üzerine

gönderilen seriyye(8/629).˜ ™

Zâtüatlâh, Arap yarýmadasýnýn kuzeyin-de Suriye bölgesinde, Belka yakýnlarýndaBenî Kudâa’ya mensup bazý topluluklarýnyaþadýðý yerdir. Belâzürî buraya Zâtüebâ-

týh denildiðini de kaydeder (Ensâb, I, 380).Ýçlerinde putperest ve hýristiyanlarýn yeraldýðý Benî Kudâa kabilelerinin birçoðu da-ha ilk devirlerden itibaren müslümanlaramuhalif gruplarýn saflarýnda yer aldý. Hz.Peygamber diðer kabileler gibi bu kabiletopluluklarýyla iliþkilerine de önem veriyor-du. Onlarýn Ýslâmiyet’i kabul etmeleri içinçeþitli giriþimlerde bulundu. Bu giriþim-lerden biri de 8 yýlýnýn Rebîülevvel ayýnda(Temmuz 629) düzenlenen Zâtüatlâh se-riyyesidir. Halîfe b. Hayyât bu seriyyenin 6yýlýnda meydana geldiðini kaydederse de(TârîÅ, s. 47) diðer kaynaklar 8 (629) yýlýn-da ittifak etmiþtir. Resûl-i Ekrem, Kâ‘b b.Umeyr el-Gýfârî’yi on beþ kiþilik bir grubunbaþýnda Zâtüatlâh’a gönderdi.

Medine’den ayrýlan birlik gündüzleri sak-lanýp geceleri yol alýyordu. Buna raðmenkarþý tarafýn casuslarý müslümanlarýn azsayýda olduðunu bölge halkýna bildirdi. Zâ-tüatlâh’a ulaþan müslümanlar içlerinde sü-varilerin de yer aldýðý silâhlý kalabalýk birtoplulukla karþýlaþtýlar. Çarpýþmak isteyenbu insanlarý Ýslâm’a davet ettiler, ancakret cevabý aldýlar ve bir anda kuþatýlarakok yaðmuruna tutuldular. Sonuçta Kâ‘b b.Umeyr hariç müslümanlarýn hepsi þehidedildi. Öldüðü sanýlarak býrakýlan Kâ‘b b.Umeyr gece yarýsý oradan uzaklaþtý, yara-lý halde Medine’ye ulaþýp durumu Resûl-iEkrem’e anlattý. Buna çok üzülen Resûl-iEkrem karþý tarafý cezalandýrmak amacýy-la teþebbüse geçti, fakat bölge halkýnýnorayý terkettiðini haber alýnca teþebbü-sünden vazgeçti. Bu olay bazý araþtýrma-cýlar tarafýndan, ayný yýlýn cemâziyelevve-linde (Aðustos-Eylül 629) vuku bulan Mû-te Savaþý’nýn sebepleri arasýnda zikredilir(Caetani, V, 229; Mahmûd Þît Hattâb, s.203; Yâsîn Süveyd, s. 167-168). Mûte se-feri, bir yandan Hz. Peygamber’in elçisi-nin Gassânî emîri tarafýndan öldürülme-si, diðer yandan Zâtüatlâh’ta müslüman-larýn þehid edilmesi olaylarýna karþýlýk ver-mek üzere hazýrlanmýþ, böylece Resûlul-lah, Ýslâm düþmanlarýna müslümanlarýnzaaf içerisinde bulunmadýðýný, tehditlereboyun eðmeyeceðini ve Ýslâm davetine de-vam edileceðini göstermek istemiþtir (Fay-da, s. 147-148).

BÝBLÝYOGRAFYA :

Vâkýdî, el-Me³åzî, I, 6; II, 752-753; Ýbn Sa‘d,e¹-ªabašåt, II, 127-128; Halîfe b. Hayyât, TârîÅ(nþr. Ekrem Ziyâ el-Ömerî), Riyad 1405/1985, s.47; Belâzürî, Ensâb, I, 380; Taberî, TârîÅ (Ebü’l-Fazl), III, 29; L. Caetani, Ýslâm Tarihi (trc. HüseyinCahid), Ýstanbul 1925, V, 228-229; Mahmûd ÞîtHattâb, er-Resûlü’l-šåßid, Baðdad 1960, s. 203;Sâdýk Ýbrâhim Arcûn, ƒâlid b. el-Velîd, Kahire1378/1967, s. 51; Sufiyyürrahmân el-Mübârek-

1825 gazeli ve doksan kadar kasidesi bu-lunduðu ortaya konulmuþtur (Türk Dünya-sý Edebiyatçýlarý Ansiklopedisi, VIII, 712).Divanýnda yalnýzca gazelleri bulunmakta-dýr. Divan üzerine de yüksek lisans ve dok-tora çalýþmalarý yapýlmýþtýr. Farklý kütüp-hanelerde yazma nüshalarý bulunan eserAli Nihad Tarlan (Zatî Divaný, I-II, 1967-1970), Mehmed Çavuþoðlu ve M. Ali Tan-yeri (Zatî Divaný, I-III, 1987) tarafýndan ya-yýmlanmýþtýr. Orhan Kurtoðlu eserle ilgiliyüksek lisans tezi hazýrlamýþtýr (Zâtî’ninGazeller Dýþýnda Kalan Þiirleri Üzerine BirAraþtýrma, 1996, Gazi Üniversitesi SosyalBilimler Enstitüsü). 2. Þem‘ ü Pervâne.Bilinen beþ nüshasýndan biri SüleymaniyeKütüphanesi’nde (Lala Ýsmâil, nr. 443, vr.30-161) bulunan ve 1534’te yazýlan 4000beyitlik mesnevi üzerinde Sadýk Armutludoktora tezi yapmýþtýr (1998, Zâti’nin Þemü Pervânesi: Ýnceleme- Metin, Ýnönü Üni-versitesi Sosyal Bölümler Enstitüsü). 3.Letâif. Zâtî’nin iki letâifi vardýr. Ýki bölüm-den oluþan ilk letâifin birinci bölümündeZâtî’nin devrin ileri gelenleriyle þairleri hak-kýnda yazdýðý latifeler yer alýr. Ýkinci bö-lümde ise dönemindeki meslek ve sanaterbabý mizahî yönden ele alýnmýþtýr. Eseri

ZÂTÜATLÂH SERÝYYESÝ

Zâtî’nin Þem‘ ü Pervâne adlý eserinin ilk sayfasý (Süleymani-ye Ktp., Lala Ýsmâil, nr. 443, vr. 30)