Upload
yigit-durdu
View
38
Download
1
Embed Size (px)
Citation preview
insan dünyada yalmzd1r - işte felaket
burada ! .. . Yalmica insan ve etrafında
sessizlik - yeryüzü gibi. Birbirinizi
sevin - bunu kim söyledi ?
B k. . .dd· ? U Imm 1 IOSI • •••
Fyodor M. Dostoyevski
Şizofrengi. tki ayda bir çıkardı. (Genellikle.)
Sahibi ve Yazı Işleri Müdürü Ayşegül Akyaprakh Hanımefendiydi.
Ve yıl 1992 idi. Bunlar halen böyle.
Yayın Kurulu (Soldan sağa) Kültegin, Fatih, Yağmur ve Banu'dan ibaretti.
Yapı m-Tasarım Grartı.
Yazışma Adresi, P.K. 187 Bakırköy-lstanbul'du. (Bunlar da hale� böyle)
Ne değişti diyeceksiniz ? Bir kere Kasım geldi. 5. sayı çıktı (elinizdeki).
Sonra son aylarda çok sigara israfı oldu. Ve Roger Waters "Amused to Dcaıh", Toto "Kingdom of Desire"
ilc girdiler hayatımıza. Açık deniz gemileriydik. Bütün pusulalar yitirilmişti.
Umutl�İnız aşklarımız ve değerlerimiz vardı yine de. Yağmur ve D urul oturdular, 'Dostoyevki ve İ ntihar ın
. çevirisim tamamladılar� Yağmur soluklanmadan Alienografik bir yazı yazdı: Aziz dostumuz,
büyüğüniüz Y_ılmaz Öner duygulardan kavrarnlara doğru yolculuğa koyuldu. Cem balıara taktı.
· 'Ars Longa, bdiıar kısa'ydı. Fatih gecekondulara gitti. ·
Döndüğünde bir yai:ısı oldu. Sürüklenişimiz sürüyordu, evierimize sığınmışuk. Sabri Gürses 'Düş ve Ben'i
getirdi, Levent Küey "C'est la vie'yi. Erdoğan 'birey olma' budalalığına söz uzattı, Ali Babaoğlu ise
'yükselti.len yeni değerlere'. Haldun Soygür Ankara'dandır ve dostumuzdur. 'Folie
a Clinique'yi gönderdi. Hakan, Russel Jacoby'nin kitabını neredeyse bitirecek.
'Konformist Psikoloji' bu seferki uğrağı. Dergide sıra medyalardaki ruh taeirierine de gelecek,
kısmetse eğer. Ruhumuzun devre mülk edildiği bir . dünyada, ruhla uğraşmaya 'memur' edilmiştik, bir çığlık
auık. Şizofrengi çıku. Elimizden bu kadan mı geliyordu, bilemiyoruz.
Ortada çok hamburger, çok yanşma, çok medya, çok ölüm, çok rezillik vardı. Çok ağırımıza gidiyordu.
Delilik üzerine alfa, beta, delta, omega bir muhabbet yaptılar. Aynen yazdık.
Banu çok matrak bir çeviri yaptı gene. Bu kez Changes dergisinden. Changes'in Eylül sayısında. 1. sayımızda· yer alan R.G.Ö.'nün·"Şizofreni" şiiri İngilizce olarak
yayınlandı. Bilmukabele yaptık. AFP'den (Associated Fatih Press) "siz ne yapardınız"
diye bir soru var. Yanıt vermeniz gerekmiyor. HatLa okumaruz bile. Dergi sizde. Elinizdeyiz.
R.G.Ö. ve A.Ö. şairlerimiz, bu sayıda. Sonra "Iniş" var. Serdar Koçak var bir de. Hem de.
Mehmet Şenol'da "Amused to Deaıh" iptila düzeyinde. Yazıyor, bize veriyor, biz kaybediyoruz
(Dağınıklıktan gebereceğiz). O'nun hikayesi var içeride, biryerlerde.
Mizanpaj'da Mustafa Şafak, Yeşim TıirbiJ, Mehmet Şenol,
Dizgide Müzeyyen Teyze, H�lal Abla, Montajda Belamir Abi,
Basımda Yalçın Ofset, ailecek yeraldılar. Peykan Gençoğlu, Bülent Pişmişoğlu, Elif, Yurdaer,
Hasan, Talip,Emrah, Ahmet kanatlardan dağıtıma katıldılar.
Tan Cemal Genç, Metin Üstündağ, Uğur V ardan, Cezmi Ers.öz tanıtımdaki dostlanmız.
Ve.siz. Tanışmıyoruz. İstanbul'daysanız 21 Kasım'da saat
13.00'de Bilar'a bekliyoruz, dergiyi konuşmaya. Bir ad konacaksa, toplantının adı genişletilmiş yayın
kurulu toplantısı. Sürekli olmasını düşünüyoruz. Birlikte nereye gideceğimizi konuşaJım.
"Bu dergi ne işe yarar"ı. Hiç olmazsa, muhabbet olur. Ha. birde;
4. sayıda felaket hatalar var. "NegatifPsikoanaliz ve Markstzm"in yazan Heinrich
Rcgius olarak çıkmış. Russel Jacoby olacak. Erdoğan'ın yazısındaki Kant alıntısında öldürücü bir
cümle atlanmış. anlam kaymış. Y amulmuş. Bakın nasıl çıkmış " ... her defasında, kendi kişisinde
olduğu kadar başka herkesin kişisinde de sırf araç
olarak daveanacak biçimde eylemde bulun.'' Doğrusu (son cümle), " Sırf araç olarak değil, aynı
zamanda amaç olarak daveanacak biçimde eylemde bulun" olacaktı. Bir hata ancak bu kadar ·
muhteşem olabilir.
Delilik üzerin e
tart1smalar
ALFA: Adam işte şey . Bir yerde memur. İşte bir evlifiği var Ailesinin ee . . zoruyla ya da yardımıyla evlendicilmiş bir adam bir yerde memur olarak çahşıyor. İşte evraklar geliyor, o evrakları kaydediyor, başka bir işi y'ok. Bütün bir ö�rü yalrpz başına geçirmiş, daha önce hiçbir kurumda tedavi görmemiş, tedavi gereksinmesi hissetmemiş, içine kapanık bir adam. Fakat o kurumdaki iş buna ağır geliyor, çok fazla evrak biriktiği zaman, zaman zaman götürüp yakiyor bu evrakları.
ALFA: Ama evraklar da yani böyle ,aman aman önemli şey-
4
ler değiL Olmasa da olurlar yanı.
B ETA: Ama evr ak b u önemli yani. Resmi
. 1 evrak.
ALFA: Yaa adam işte, bir yerden bir yere kayıt yapıyor am� bu evrakların bir kısmı ağır çalışan bir insan olduğu için önüne yığılmış çok fazla yığılınca dikkat çekmeye başlamış dikkat çekince de çalışmıyorsun, tembelsin izlenimi uyandırma korkusuyla. Zaten işyerinde de pek yakını olmayan, bir köşeyc sinerek çalı-· şan bir adam giderek yavaş yavaş bu evrakları yakmaya başlamış, bir gün bunu görmüşler ve şikayet etmişler.
DELTA: Hiç evraklar yokmuş gibi oluyor, sonuçta.
ALFA: Fakat yani bu �oruşturmanın açılması sebebi evrakların cksikFğinin açtığı idari sorunlar falan değil, adamın evrakları yakıyorken görülüyor olması yani belli bir işlerfiği engellemesi falan değil. Önce özel soruşturma, sonuçta da bu adam akıllı mıdır, deli midir diye hastaneye gön-
deriliyor. Şeyden t�t da, çocukluğundan, cinsel hayatına, beyin tomografisine kadar, ordan EEG'ye, psikolojik testlerine kadar. Ailesiyle görüşme, iş yerine mektup yazma. Yani o güne kadar psikiyatrinin ya da hukuk sisteminin hiçbir şekilde ilgisini çekmemiş ve çckmeyeceği de kesin olan bir adam birkaç kağıt parçası yaktıktan sonra birdenbire bü Lün hayatı merak edilmeye başlanıyor. Bütün hayatı, hayatının bütün ince ayrınuları.
OMEGA: Adam ne diyor peki? Yani niye yaptığını söylüyor?
ALFA: Adam o kadar içine kapanık ki, hiçbir şeye tepki de göstermiyor, işte bunu da söylüyor, çok ağlr geldi iş yükü bana diyor. Fakat hastanedeki tavrı da, yani hastane de böyle biraz ilgisiz. ve şey böyle.
BETA: Lakayd
ALFA: Du bile durumu değerlendiriyor gibi gözükmüyor
bir semptom olarak değerlendiriliyor mesela olur mu canım işte adam durup dururken buraya gelse karşı çıkmaz mı, benim burada ne işim var demez mi, burada mutlaka vardır birşey . İşte o vardır birşeyi bulmak için bütün ne kadar tıbbi teknoloji de kullanılarak bütün bir hayatı, bütün bir beyni bütün bir bedeni araştırıldı aqamın.
BETA: Önemli olan bu adamın bu d-avranış sebebiyle psikiyatriye gelmiş olması ve bizim de ona bir kılıf bulmamız. Yani hasta dememiz. OMEGA: Ee ne demcliyiz.
ALFA: Abi yani ne demekten öte psikiyatriye niye getirilir bu insanlar. Ne lüzumu var.
BETA: Birşey demek g�rekir mi yaıii. Salt bu davranış sebebiyle getirildi diye
ALFA: Sonra sen salt bu davranış nedeniyle adamın yani bütün hayatını araştırma hakkını kendinde nasıl bulur un.
BETA: Uyumsuzluk, kişisel sorunlar, adamın kendi isteği söz konusu değil. Burada avukata bile birşey çıkarılabi lir. Demek ki avukatın gözünde de bu davranış garip bir davranış ve ancak psikiyatri denen bir kurum ancak bu işin altından çıkar diye düşünüyor.
rın kendi meslek pratiklerinde müvekkillerini savunmalarının yöntemlerinden biri bu.
OMEGA: Ama sen bu . . kendin dememişsin ki kardeşim bu adamı bize gönderin biz buna bir kılıf uyduralım. Sana yollamışlar bu adamı. Bence adam gelinceye kada� psilciyatrinin bir suçu yok.
ALFA: Olur mu. Psikiyatri bu zincirin bir halkası zaten. Adam zamansal olarak biraz daha geç buluşuyor psikiyatriyle hepsi bu. O geçmesi gereken doğal yolu geçti.
OMEGA: Ama sen bu sonuca nasıl varıyorsun. Görü)üyorsun ve öyle varıyorsun. Ya bu adam deseydi ki bu evrakları şeytanın evrakları olduğu için yaktım. Çünkü şeytan bunu Türkiye Cumhuriyetini yok etmek için yolladı ben de bu iş için görevl�ndirildim. Ben d� Türkiycyi kurtardım deseydi, o zaman sen bu tartışmayı yapacak mıydın?
ALFA: Evet yapmayacaktım. Ama sonuçta ..
BETA: Ilah ha ...
DELTA: Hah ha. Evet.
psikiyatrinin bir suçu yok bence
B ETA:- Olaydan önce, sonra diye konumları birbirinden ayırmak çok yanlış, psikiyatri bu adamdan
· önce de böyle ka-rarlar- verdi ve
vardı yani. Sonuçta psikiyatri diye bir kurum var. Suçu yok demek çok saçma. Psikiyatri kaç senedir . . .
OMEGA: B ir§ey diyeceğim, yani psikiyatri suçlu olacak mıydi bu adam şeytan deseydi evraklara?
ALFA: Ama ben onu şey yapmıyorum. Bu adaının seçilmesi yani bu adamın kendi çalışma arkadaşları, yaşadığı bölgedeki insanlaı;. arasından se- . çi_lcrek hem hukukun hem psikiyatrinin çemberine düşmesinin gerekçesi bu adamın evrak yakması ya - Yaa bu adam evrak yakmasaydı şeytanın bilmemnesi ile ilişkisi olsa hile belki haberimiz olmayacaktı. lleiki dağ başında yaşayacaklı. BETA: Burada düzen bozucu bir şey var, sonuçta ·
OMEGA: Sen evrak vermişsin, fakat evrakların yok, bu adam yakmış evrakları. Sen şimdi .. .
OMEGA: O yüzden psikiyatri- DETA: Ilah ha. Tabi senin de ALFA: Ama şu var avukatla- ye gelinceye kadar burada kuyruğuna hasabilir. Alfa da
5
bu kurumun içinde dişli DELTA: Sonuçta şunu tartışıyoruz aslında. Kurumlar insanlar için yok, insanlar kurumlar için var sonucuna geliniyar buradan.
ALFA: Tabii bu adam işi yavaş yapıyor, herkes kadar hızlı değil. Yerine başka biri konup iş halledilecek ta ki gidip o kağıtları yakana kadar. Öbür türlü hiç derdi değil kimsenin.
BETA: Sen bu davranışı salt bir davranış anamalisine indirgediğinde bu davranış o za-
. man, soru devlet, bürokrasi bilmem ne bu şeylerin dışına çıkıyor� direkt normal davranış, normal olmayan davranış şeyine geliyor di mi. Durup dururken kağıt yakmak anormal midir? Değil midir? Bunu mu. tartışacağız. Yoksa bu herif bir şekilde Devlet B ürokrasisini engellediği. için buraya gönderildi. Yani bu soru iki ayrı düzeyde tar�ışılabilir.
OMEGA: Diyelim şöyle, kurumda bütün elemanlar toplandı, ruhsal sağhğıyla ilgileniIiyor. Fakat bu hangi örneğe geliyor. İşte markette yüzleri gülsün de müşterilere iyi. mallar satsın diye insanlara psikoterapi ....
·ALFA: Sonuçta kurumun mantığı iÇinde
OMEGA: Senin söylediğin oraya geliy�r .. Bu adamın ruh-
6
sal sağlığıyla ilgilenmemişler. llgilen'sele� de suç, ilgilenme-seler de.
·
BETA: Ben birşey sorucam. Ama yani _işin kurumsal tarafını bir yana bıraksan bile. Sana gelen bir kişiye direkt ruhsal açıdan yardımın niteliği nasıl olabilir yani sonuçta bu birtakım profesyoneller tarafından diğerlerine verilen birşeydir. Diyelim bu adamın durumu iyi, bir kurumda da çalışmıyor, evraklar la da haşır neşir değil. Fakat bu adamın sorunları var: Hah işte bizim istediğimiz gibi bir hasta. İşte burada mı, böyle kullanılan bir psikiyatrik bilgi mi? Bizim bilgimiz nereden çıkmış, bizim bu hastalara yardımımız da daha önceden şekillenmiş kurumsal şeylerin ışığında olmuyor mu?
ALFA: Zaten h akikaten psikiyatriyi hukuktan izole edip ayrı bir özerk alanda işlevsel kılmaya dönük bir model de hiç manalı değil, çünkü psik� yatri başka yerlerden de sisteme göbeğinden bağlı.
BETA: Evet en başta karşı çıktığımız nokta da o. Zaten bu tür sorunlara böyle yaklaştığıllltZ sürece bu si temin içinden hiç çıkamayız.
KAYlP
YAZ GRUBUDUR TOTO. TERLEYEN BEDENLERlN,
ILIK AŞKLARIN VE SORUMSUZ RÜZGARLARlN
SAL TANATlNDA DİNLERDİK. DAHA B MİŞKEN
ETKlLEDl BİZİ. AFRICA'YI, MUSHANGA'YI, OUT OF
LO VE' I, HEP O Y AZDA DİNLEDİK: GÖKTE ULU AY�
SIRTLARlMIZ GÜNEŞ Y ANIÖI, KESİNLİKLE
AŞIKTIK.
JEFFREY PORCARO ,
TOTO'NUN DA VULCUSUYDU.
BÜYÜK MÜZİSYENDİ. KİRALIK KATİLDİ.
- - �. -
DÜNYANIN EN lYl DA VULCUSUYDU. YA DA
BlZE ÖYLE GELlRDİ. JEFF, K1RL1 BlR
AÖUSTOS'DA ARAMIZDAN A YRILDIN. ARTIK
Y AZLARIMIZ DAHA HAY ALSlZ GEÇECEK. A YlN
ÖNÜNDE ÇOK AZ BULUT, SIRT IZ DAHA AZ
YANIK.
DURUL TAYLAH
YAGMUR tAYLAN
MIHMEI $ENOL
ÖZMEN GENÇ
BARI$ BÜYÜKOKUROGLU
"Bilinçaltın"daiı Aklın Ruhuna Ulaşmak", yoksa " İçimizdeki Kavga·" mıydı, neydi kitabın adı, hep şu "köklerine doğru gerisin geriye aynen yaşayamadığı.mız" duygulardan--yani iç dünyamızda tersine olarak yeniden aynen -
. kavramlar yakıştırıyor ;ve bunlan,.biraz olsun mürekkep yalaİnış biri olarak, az çok tanımlıy.ahiliyor, hatta daha ,ge.rilere gidip duyguların yol aldığı süreCi izleyebiliyoruz? Psiİüyatri disiplini, ps:lkiyatr'dan
önce kullanacağı kav- . üreyemeyen, kısacası tersilımez olaylardan- yola ·çıkıyor o iki kitap da .. Ve
DUYGULARDAN · ramları; oluşma haliri
deyken daha doğum yerinden ve anıridan.baş
kavramların bu yollar üzerinde nerede boy verıneye, neredey�e kaçıncı kilomet- ·
rede filizlenmeye başladığını anlatmak istiyor.
Aslında bu anlatım, çeviri bölümündeki psiki-yatr-yazarlardan özellikle Melaine Klein ve J oan Riviere1ın deneyimlerini ve hu deneyimlerden üretilen temel tasarımları bir ucundan çekip, açık söyliyeyim; az kalsın sadece "kavram dilinin· araştırılması". düzeyinde kala\>ilirdi. Öyle ya, dil, ilk hakiş'ta insana daha somut, elle tutulur' mecaz-lara baş vurmadan öyle doğrudan doğruya açıkla-nabilir bir Şey .gibi geliyor. Ama dilin ardıı:ıda duygulanan ve düşünen öznenin
KAVRAM
YAKALAMAK
YA DA
PSiKiYATR'IN
GÖREVi
Yilmaz Öner
layıp adım ad.ıxrt izlemesini bekliyor. Kısacası
. her kavram, kendisini doğuracak ve biçimiendirecek 9.uygulann hangi dürtü veya içgüdüler-le bir kavram kıvamına doğru yol aldığı sorusuna açık olmalıdır.· Önce psikiyatr kendisini bu soruya açık ve haZır tutmalıdır. Ş urası belli ki . duygular, belli biçim ve
· kalıplara sıkıŞtırılıp di-sipline edilebildikleri, yani "alıştıkları yolun içine itildikleri" sürece eli yüzü belli olur duruma gelirler.· Onları kav-ramlaşabilmeye elverişll oldukları bu durumlan ile tanır ve yakalayabi-
kendisi var ve kitapların konulan da, dil-lirsek, artık kavram
dünyamız da doğuyor, üst-ben'in ilk ışıkları beliriyor demektir. İşte bizi belli kavramları tutsak edecek olan üst-ben'in, duyguların patlak verdiği bilinç altı üze.:. rindeki despotluğu böyle başlıyor.
. . . de binbir çeşit kavramlarda ifadesini bu-lan, kendilerine birtakım kavramlar yakış tırılan duygusal olaylar ... Peki, nasıl oluyor da belli duygusal olaylara belli
7
Herhangi bir kitapçıya girdiğinizde psikoterapi konusunda birçok kitap görebilirsiniz. 'Jung için Freud', 'Herşey meme· için- aşağı yukarı Klein yanlısı bir perspektir, ' Basit Psikoterapi-fenomenolojik varoluşçu ve sistemik çerçevede psikodinamik yönclimli psikoanalitik düşünce' gibi kitapların yanısıra, onların verdiği kuralları uyguladığınız takdirde yaşamınızı tümden değişti�eceğini iddia eden terapi kitapları da bulabilirsiniz. Ne var ki, 'danışan' (clicnt) olmanın incelikleri konusunda bilgi veren bir kitap bulmak olanaksızdır. Damşanların psikoterapiden ne beklcyecekleri, ne beklemeyeceklcri konusunda bilgi eksiktir. Du makale, psikoterapötik literatürdeki bu boşlukları az da olsa doldurmak amacıyla yazılmıştır.
ÖGÜTLER Arkadaşlarınızın önerdiği psikoterapiste gitmeyin . Arkadaşlarmız sizi olduğunuz gibi sever, yoksa arkadaşınız olmazlardı. Demek ki etkin bir terapist önermcleri olasılığı düşüktür. Benzer şekilde, 20 yıldır aynı terapiste gitmekte olan birini dinlemeyin . Terapistleri süpermarkette satılan mallar gibi düşünün, iyisini seçmeye g�yret edin.
Yüksek vizite ücreti olanlardan uzak durun, çünkü damşan sayısı az olduğu iı;in ücreti
8
Phil Lapworth.. Türkcesi Banu Büvükkcıl
yüksek tutmak zorundadırlar. Çok az ücret talep edenler i-se sonuçta çok az şey verebilir. Kupon kabul eden terapistleri seçmeyin. Süpermarkette en az 10 çeşit terapi olduğunu unutmayın, size en uygun olanını bu lana kadar birkaçını deneyin. Tcrapislin kapısında park etmiş arabaya dikkat edin. Ford marka araba terapistin kendi çabasıyla geçindiğini gösterir. Bir Rolls-Royce ise ya grandiyozite işaretidir, ya da terapistin çevirdiği bazı karanlık işler vardır (ve siz yalnızca 'ho bi' olacaksınızdır.)
Saat kaçla gittiğiniz çok önemli değildir. Erken giderseniz aşırı uyumcu, geç giderseniz pasif agrcsif olarak ctikctlenirsiniz : Vaktinde gitmeniz durumunda ise ' obscsif kornpu lsir damgasını yersiniz. Terapi·boyunca bunlardan birini seçip ona uymaya gayret edin çünkü terapistin kafası karışıp daha kötü tanilara bile gidebilir: Terapistlerin metabolizması danı�anlardan daha hızlıdır . Onlar için bir saat 50 dakikada geçer.
PSİKOTERAPİST TİPLEIÜ .Tıpkı normal insanlar gibi onlar da her boy ve şekilde olabilir. Fiziksel görünüm anlamlı bir fikir veremez. Tcrapistin 'k işilik tipi ' daha önemli bir kriterdir. Seçiminizde yard ımcı olacak bir kaç ipucu aşağıdad ır .
Paranoid Psikoterapist Randevu için telefon ettiğinizde terapistin size soracağı ilk soru 'Numaramı nereden buldunuz?' ya da 'Size kim benden sözetti?' olacaktır. Dürüst ve net bir yanıt vermek en doğrusu dur . 'Altın Rehber'den buldum v.eya 'Mehmet Sarı, sizin eski bir hastamz verdi' gibi ·. 'Küçük bir kuş söyledi' ya da 'Bilin bakalım kim' gibi yanıtlar, tcrapiyi ba-şlamadan bitirmeye yol açar. İlk görüşme aşağıdakine benzer olacaktır: Terapist: Ne sebeple beni görmek istemiştiniz? Dıınışan: Bir psikotcrapist arıyordum ve uğrayıp size birkaç soru sorahileceğimi düşündüm. T: Soru mu? Ne tür sorular'� D: Şey bilmek isterdim ki... T: Eminim birçok şey bilmek isterdiniz, ama daha öneml isi neden bunları bilmek istediğiniz. Gerçek aehep nt..-dir? D: Gerçek sebep mi? T: Evet� umacıruz nedir? D: Şey yalnızca bazı yanıtlar arıyordum. Kocama da sordum .. . T: Kocanız mı var? Burada benimle olduğunuzu biliyor mu? D: Evet, yaşadıklar ımızı paylaşırız. Anlamıyorum ... T: Demek bu seansta konuştuklarımızı da payla�acaksınız'! Benim hakkunda da konuşacak mısınız?
D: Evet, elbette. T: Benim hakkımda ne söylcycccksiniz? D: Bilmiyorum, henüz sizi tanımıyorum. T: Ama lanımak istiyonunuz. Bana bir sürü soru sormak iatiyoreunuz. Belki beni kocanızdan daha iyi tanımak istiyorsunuz. D: Onun sizi tanımak istediğini hi9 sanmıyorum. T: Öyle demek istemedim. Benimle kocanızla olduğundan daha yakın olmak istiyorsunuz. D: Buna katılmıyorum. Mutlu bir evliliğimiz var. T: Demek sadakatsizlik yapacak ınız. D: Sadakatsizlik mi? Hiç bir zaman kocarnı aldatmam. T: Hayır, hayır. Bana sadık kalrnayacaksınız. Şömincnin yanında sıcak kohuklarıruzda otururken kocanıza benden sözcdcceksiniz. Yapayalnız oturan benden. D: Gerçekten, bir hiç üzerinde duruyorsunuz. Bu kadar duygulanmanızı islcmcmiştim. T: Duygulanmıyorum, size
atılmaz gibi görünen probleminizi ortaya koymaya çalıtıyorum. D: Bir problcinim olduğunu mu düşünüyorsunuz? T: Evet, ne istediğinizi hiç bilmiyorsunuz. D: Fakat burada bulunmamın tck amacı bakkınızda biraz bilgi edinmek. T: Kesinlikle.
Bu n oktada karar vermeniz gereken şey, terapi ye devam etmeyi mi yoksa dar bir geçitte azgın bir aygır sürüsüyle karşı karşıya gelmeyi mi tercih ederdiniz. Eğer tcrapiyi kesrnek istiyorsanız yapacağınız t ck şey eebinize gizlcdiğiniz teybi çıkarmak ve terapistc 'Günümüzde Psikoloji'nin gelecek sayısındaki yazınız için size sağladığı malcrycl için teşekkür etmektir.
Ilisırionik.psikoıerapist nu tcrapistlc yalnızca telefonda konuşmak bile önemli bir tiyatro oyununda yeraldığınız hissini uyandıracakt ır . Kuşkusuz yardımcı rollerden birinde olduğunuzu asla aklımzdan çıkarmayın. llaşrolü oynama konusunda en ufak bir girişiminiz bile anında Prima Don na tavırları ilc bastırılacak tır. Telefonda konuşmak oldukça zor olacağı için en iyisi kendinizi yelerince güçlil, inanılmaz derecede sabırlı ya da neşeli hissettiğiniz bir günde yüz yüze görüşmeye ·gitmektir. Görf4me şöyle gidebilir: T: Terapi için gelmiş olmanız bence harika bir olay, beni çok hcyccanJandırıyor, büyüyen, ge{jşen, tüm bir yaşamın pürüzlerini ortadan kaldıran bir olay . •.
D: Ilen ...
T: Ben on yü önce kendi zorlu yolculuğwna batiadım ve bunun cidüllcrini alıyorum. Bir savaıım, eveL Sancılı, evet. Oh, fakat o ne vccd, yapma ulatmanın verdi�oi ne büyük bir bDtari hiui (Psikotcrapist ysatama ulatmayı sembolize cdcrcesinc kollannı havaya doğru açar. ) D: Den ... T: Oh, o acıları, kaygıları hatırlıyorum da nasıl hili&clliğinizi tam olarak anlaywbiliyorum. Üzgün, çok üzgün (ellerini gözlerine basttrır). Ama bu kadar henden sözetmek yeter. Uana kendinizden sözcdin. Gerçi şimdiden, çok iyi unla�Lığunızı söyleyebilirim. D: Öyle hissediyorum ki. . .
T� Çok iyi, mükemmel! Biliyor musunuz sizi ilk gördüğümdc kendi kendime dedim ki İ�te, hiücdebilcn bir insan. Harika değil mi, gizemli, haua inanılmaz. llissctmck çok Önemli, korkunç önemli. Ve ben korkmanın ne demek olduğunu iyi bilirim. Korkuyl .. amansız bir mücadele verdim. Hadi, birliktc resim yapalım!.
İşte karar verme anı. Sizin için resim yapmak bir geçmişi ve bir geleceği ifade ediyorsa, perspektif<: önem veriyorsanız bu terapistten uzo.k durun. Diğer yandan, seçilen renkler ne olursa olysun yaptığınız resimlerin çürük meyveleri andırdığı ilkokul gilnlcrinizi özlemle anıyorsanız terapiye devam edin. Büyük olasılıkla kendiniz de çürümüş hissetmeye başlayacaksınız, ama lcrapisliniz kendini cennette hissedcccktjr.
Charıge8, ltiarı' 92
9
..
KONFORMIST • •
PSIKOLOJI
Yeni-Freudcuların bilinçdışının psi�olojisinden bilinçli olana, id'den ego'ya, cinsellikten ahlakçılığa, basllrmadan kişilik gelişimine ve en geneliyle lihido ve dcrinfik psikolojisinden "yüzey ve kültür psikolojisi"ne kaymas ı post-Freudcularla hızlandı. Psikoanaliz çok fazla uzak, çok fazla kişiliksiz, çok fazla. maddeciy�i. Geçmiş onm·l�mdırıldı ve unutuldu. Yeni F reudcuların revizyonları bir kez daha revize edildi. Freudcu kalınulardan temizlenmiş olarak varoluşçu bir ambalaja (gerçek self, kişili�, kendini gerçekleştirme temalarına) ulaşıldı. 0Ütantiklik" öne çıktı.
Post-Fı-eudculur şimdi (toplumsal değişimin alınteri, kiripası olmaksızın) öıgürleşmeyi önerirler. Onlann bakış açılarına göre Frcudcu biyolojik ve içgüdüscl psikolojiden salt hümanist, varoluşçu, kişisel bir
10
Russell Jucoby Türkçesi: Hakan Atl,llay
psikolojiye doğru giden hareket bile endü triyel toplumun ne denli özgürleşmeye doğru ileriediğinin kanıtıdır. Şimdi nihai özgürlüğe (öznel ve psikolojik bireye) hazınzdır. Oysa farklı bir yorum mümkündür: Öznellik, tekdüzeleşmiş bir toplumun etkisi altmda dağılllmaktadır. Ego - ya da self , bireysellik, özneUik-psikolojik düşüncede öne çıkmaktadır; bunun nedeni. tam da egonun aslında varoluştan çıkmaya hazırlanması_dır. Çok fazla seçenekte yüzyüze kalmış, diri bir ego olduğu için değil, hiçbir seçeneği kalmamış bir ego olduğu için kimlik ve kimlik krizlcrinden, güven ve güvensizlikten, otantiklik ve kötü niyetten ·konuşulup d urulmaktadır. Revizyonistler bunu doğru olarak-egemen güvenlik arayışı olarak-okurken bile yanılıyorlar, çünkü tarihin ve toplumun ürünü olan birşeyi - anksiyete ve güven-
sizliği-alıp insan varlığının evrensel bir ögesine-biloyojiyeçeviriyorlar. Varoluşu kazanırken, tarihi yitiriyorlar., Fromm uÖzgür insan zorunlu olarak güvcnsizidir11 diyordu.
Psikoanalitik kuraında ise anksiyete ve güvensizlik evrenselleştirilmez, hastırıcı bir uygarlığın bireyden zorla söküp aldığı bir bedel olarak okunur. 0İçsel çözülmenin ve otorite özlem inin" yaygınlığını gören Freud, hunuh bir nedeninin ukültürün her bireyden istediği korkunç bastırma çabasına bağlı olarak egonun yoksullaşması 11 olduğunu belirtmi§ti. Kuramın yönelimi açıktır: Kişisel güvensizlik kollektif bastırmaya doğrudan bir yanıttır. İnsan ruhunun evrensel bir bileşeni değildir. ·
Cari Rogers unu varlıklı toplumda birçok insan için gerçckl�mekte olduğu gibi .. 11 di-
ye yazar, "maddi ihtiyaçlar büyük oranda doyurulduğunda, bireyler psikolojik dünyaya döner, daha büyük oranda ot;uıtiklik ve doyum ararlar. u Maddi ve psikolojik ihtiyaçlar arasında bir ayrım yapılması zaten mistifikasyondur; maddi yapının sağlam olduğunu kabul edip yalnızca bazı psişik ve ruhsal değerlerin eksik olahileceğıni itiraf eden varlıklı toplum ideolojisine teslim olur. Tam da bu ayrım 11otantiklik" ve udoyumuu müşteri için daha fazla meta haline getirir. Doğrusu hastalıkların kaynağı bizzat bu yarılmadır: çalışmayla "boş" .zam-an, maddi yapıyla psikolojik u dünya"' üreticilerle tüketiciler arasındaki bu yarılma. Roger bu yanlmayı kabullenir ve tedavi olarak iki kat fazlasını önerir: İşte geçen y(}rucu bir günden sonra bitkin düşenler biraz 11otantiklik"le yorgunluklarını giderme li dir. Bu, media tarafından her gözenekten sokulan mesajın aynısıdır. Hoşnutsuzların dikkati kaynaktan yüzeye çevrilir. Yaşamın boşluğunun, aldatmacalardan çok televizyondaki tekrar gösterimiere bağlı olduğuna inanılmalıdır.
Allport bir başka dil, olumsuzluğu kazılarak temizlenmiş bir dil konuşur. Yalnızca olumlar ve onaylar. Yeni-Freudcularda bulunan hastalık ve nöroz, cinsellik ve bastırma, uygarlık ve hoşnutsuzlarına ilişkin ipuçları bilinmez. Cinselliğin Yeni-F reudcularda uğradığı yüceltme, daha sonrakiler için bir çıkış noktasıdır. Sonuç, lise bitirme töreni nutuklarına yakışan bir metindir: uMut1uluk, kişi amaçlannın peşinde koşarken ya
da bunları tasarlarken onun bütünleşmesine e)lik eden ateştir." Freud tarafından babanın ve toplumun gücünden ve şiddetinden çıkarılan ve kökleri grupsal günah çıkarmalara dek giden vicdan ya da süperego "değerle ilişkili bir zorunluluk", 11bütünüyle olumlu ve dolaysız bir zorunluluk ya da iç-tutarWık duygusu" şeklinde bayağılaştırılır.
Olumlu ve etkileyici anlatım tesadüfi değildir. Olumlunun olumsuzu kovması özendirilir. Neşeli olmaya çalışılır, çünkü neşesiz bir dünyadır bu. Bu konuda kafa yormak tabu olduğundan, Allport da ötekiler gibi yutulamayanı (yalıtılmış ve terkedilmiş bireyin 11olabileceği11, "sevehilece�ri11, ""ar(}-· labileccğia yalanını) hiç değilse tadılabilir kılmaya çalışır. Bu nedenle, çalışmalarının doğası "pratik el kılavuzu" düzcyin
dedir. Fromm Scvme Sanatında 11sevme sanatı üzerine k(}lay talimatlar beklemememizi11 söyler. Sonra da '11Eğcr nasıl
sevileceğini öğrenmek istiyorsak, başka herhangi bir sanatı, yani müziği, resimi, marangaziuğu ya da tıp, mühendislik sanatını öğrenmek isteyince izlediğimiz usullerin aynısını izlememiz gereki rM der. İnsanın Kendini Arayışı 1nda Rollo May hiç bir ucuz ve hazır çözümün sunulmadığmı, ama •değerli ve derin bir anlamda her iyi kitabın bir kendine-yardım kitabı olduğunu11 söyler bize. Kendine yardım edilir, çünkü kollektif yardım kabul cdilemezdir; toplumsal ve politik praksis dünyası reddedilirken, bireysel çare izlik çağaltılır ve kendine-yardım, hobiler ve pratik el kılavuzları aracılığıyla yatıştırılır. Bu, burjuva toplumu yolunda tutmak için kullanılan eski bir formüldür: Çalışma zihni ve bedeni egemenliği altına alırken, zihne kendi işine hakması öğütlcnir.
Özgürlüğün ekonomik oligarşilerce önünün kesilme i zorunlu değildir, dcr Rollo May
Olumlu ve etkileyici onlatım tesadüfi değildir. Olumlunun olumsuzu kovması
özendirilir. Neşeli olmoya çolışılır, çünkü neşesiz bir dünyadır bu. Bu konuda kafa
yormak tabu olduğundan, Allport da ötekiler gibi yutulamayanı (yalıtılmış ve terkedilmi.ş
bireyin ·ııolabileceği11, 11Sevebileceği11, ··varolabileceği .. yolanını)
hiç değil�e tadılabilir kılmaya çalışır.
, ·1
bize; •eğer bakış açımızı korursak, bunların özgürlüğü tahrip etmeleri gerekmez." Tam d'a şimdi 11içe-dönük psikolojik ve Linsel özgürlüğe' zamanamız vardır. Adaletsiz bir gerçek tinselleştirilir; biraz inat sayesinde herkez özgürdür ya da olabilir. Dir zamanlar zenginlerin yoks ullara öğütlediği bütün erdemlilik vaazları yeniden servise konur. M ay bir soykırım ve teknolojik patlama çağında •nangi çağda yaşadığı m ız sorusu önemsizdir1 diye yazar. 1Hiç bir travmatik dünya durumu bireyi kendisine ilişkin son kararı verme ayrıcalığından alıkoyamaz, bu yalnızca kendi kaderini onaylamak olsa bile M der, sanki yaşamın kendisini değil, kendi ölümünü onaylamak özgürlüğün esa�ıymış gibi.
Post-Freudcuların bir çoğundaki ortak itici güç varoluşçuluktur. Ancak bu varoluşçuluk (cv tüketimine yarasın diye) Avrupa'daki vurgularından (dehşet, şiddetli sancı, umutsuzluk ve 1bulantı"dan) bütünüyle temizienmiş; rahatstz edici sivrilikleri tasasız Amerikan ethosu adına törpülenmiş bir varoluşçuluktur. Olumsuz olumluya çevrilir; trajedi, yalnızlık, ölüm yalnızca yaşamı daha da 11derinlcştirdikleri1 için kabullenilir. Maslow yaşamın trajik anlamından sanki ayın özel çcşnisiymiş gibi söz eder, çünkü 11sığ ve yüzeysel yaşamın tersine", •yaşama ciddiy�t ve derinlik boyutu11 ekler. Durgun yaşama antidot olarak bir tutam ölüm salık verir .. Ve bütün bunlnrın psikolojik düşüncede bir ilerleme oluşturduğuna inamlır. Freud'un cin-
12
selliğe ve psişik geçmişe ilgisi bir yana bırakılarak yerine erişkinlerin moral ve kültürel sorunları konur. Fromm "Nöroz kendi başına son çözümlemede bir moral yetersizlik belirtisidir" diye yazar.
Gündelik akıl hep sağlıklı ve delinin farklı dünyalııra ait olduğunu ve farklı dünyalara sokulması gerektiğini öne sürer. Freud'un en büyük katkılarından biri, normaile anormalin, sağlıklıyla hastanın bir süreklilik olu�turduğunda ısrar etmesidir. Farklılıklar nitel değil, sadece niceld irler .
Maslow'un bütün psikolojisi sağlıklı olana ve onları hastaların bulaşından kurtarmaya yöneliktir. uKötü yerine iyi insanları, hasta yerine sağlakit kimseleri incelemeyi,11 yeğler. Acı ve sefalctin, zedelenmiş ve sakatianmış olanın dünyası eriyip kaybolur. Sağlık, başa-· rı, uyum fetişi sunulan olgu öykülerinde ifadesini bulur. Freud'un olguİarı,derin anksiyetcsi, fobileri ol:ın, cinsel olarak özgürleşmemiş kişilerle ilgiliydi. Varoluşçu ise, varoluşun sırlarını bize daha çok anlutmaları için başkanlara, yöneticilere, astronotlara döner. Maslow bizi! olimpiyatlarda altın madalya kazananların başarılarını aşılar. Allport u egemen tutkusu0 kutup kaşifi olmak olan insanlarm öyküsüne düşkündür. Anlam ve varoluş uzmanı Viktor Frank! astronot Yrb. John H.Gicnn Jr.'ı anlatır. llu psikoloji geç kapitalizm çağındaki konformizmin ve sen kronizasyonun ideolojisidir.
Varoluşçu psikoloji uvarolan kişi üzerinde yoğunlaştığını; ortaya çıktığı, oluştuğu biçi-
miyle insan üzerinde vurgu yaptığınıu söyler. Kullamlan terimler (varoluş, olma, insan, otantiklik) somuı.luk vaad eder. Örneğin in·san .varoluşu gibi kavramlar sınıf var� lutu kavramıyla karşalaştırıldığında daha somut, dolaysız ve evrensel gibi görünebilir; oysa sanki efendiyle köle, patronla işçi, bombacıyla bambalanan hepsi aynı evrensel s� yuı.lamaya katılıyormuş gibi, varolmayan bir eşi t likçilik önerir . Herkes uevrenscl bir özün soyut paydasma" indirgenir . Bu varoluşçuloğun arkasında gizlenen şey nözgür rekabet, özgür girişim ve eşit fırsatlar ideolojisidir". Herkes kendi durumunu "a.şabiliru,
·kendi projesini uygulayahiHr: Herkesin kendi mutlak özgür seçimi vardır. Koşullar ne denli ters olursa olsun insan katlanmalı ve kendini gerçckleştirmeye uğraşmalıdır. Varoluşçu kavramlar sözdc-somutturlar; asalakça gerçeğin yüzeyinden geçinirken, karar verici somut dolayımları (herşeyin eşit oranda özgür ya da · özgür-olmayan, eşit oranda "olmak• ya da •oJuşmak11 olmadığını belirleyen toplumsal süreçleri) öldürürler. Fiziksel ve psikolojik olarak sakatianmış insanlar bulunduğu halde, •lnsanudan söz ederler.
Böylece toplumsal süreçler ve çatışmalar psikolojik ve bireysel o larak okunur. Toplum kendi toplumsal ağırlığı olan bir gerçeklik parçası olarak değil, sadece insanlar arasında bireysel ve psikolojik bir sözleşme olarak tasavvur edilir. Herşey dolaysızca insani olduğu için, kötü olanı düzcllirken yalnızca bir parça daha çok insanlık gerekir. Ot om o-
bil kazalarının ve katliamının toplumsal algılanışı bir örnek olabilir. Her hafta sonu, hergün ölen ve sakat ·kalanların sayısı önceden hesap edilebildiği ölçüde, otomobil kazaları kazadan fazla birşeydir; kasa: ları dolu tu tan kanlı zorunluluğun bir parçasmı oluştururlar. Toplu taşımacılık yerine özel otomobiller, demiryolları
Gündelik ak•l
hep sağhkh ve
delinin farkh
dünyalara ait
olduğunu ve
fark h
dünyalara
sokulmas1
gerektiğini •• one
•• surer.
yerine otoyollar yalnızca tüketici tercihi değildir; artıkdeğere yönelik bir dürttiyle tercihleri dikte eden toplumsal bir gerçeklik tarafandan dikte edilirler. Akılcı ve insani bir taşımacılık hiçimi _kapitalist birikimi tehdit edecektir, bu yüzden akıldışı biçim ko-
runur. Bu, tek tck insanların karşısında çaresiz kaldığı toplumsal ve gerçek bir insandışılık şekÜlenmesidir. Yine de, ·güvcnHk tasarılar�ndaki · küçük ve· önemsiz düzeltmeler bir yana sürücünün hatalı olduğu varsayılar. B ize bu haftasonu ne kadar çok insanın ölcceği söylendikten hemen sonra özeiJikle dikkatli araba sürmemiz söylenir, sanki dikkatli araha sürmek ölümleri etkilermiş gibi. Etkilcmez. Kazalar kaza değildir. Bunlar toplumsal gerçekliğin içine yerleşmişlerdir. "İnsanc ıl"Ların yanıtı bellidir: Sürücünün pervasızca kazalar üreten toplumsal süreçlere değil, yola dikkat etmeleri istenir. Dikkatin birinciye (toplumsal süreçlere) çevrilmesi, sürücünün dikkatini yoldan çıkarmaktan daha fazlasını yapabilir; güvenliğin kol lektif eylemde yattığını-tehl ikeli bir toplumun açığa çıkarılması gckcktiğini- düşündürehilir.
lnsancıl psikoloji özüyle ve takılarıyla birlik tc konformisttir; tck boyutlu bir toplumun özgürlük ideolojisidir. B u psikoloji asla tanımadığı bir şeyi (burjuva düşüncenin ııheroik0 çağının psikoanalitik, toplumsal ve politik kurnmını) unutmuştur . .
1 3
En büyük hazinemiz
(yahut)
Ulu Tanr1ya Maruzat1md1r
Bend e n i z , n a ç izane v e de ' h a s b e l k a d e r h e k i m bulunuyorum, efendim ve de üstüne üstlük ruhiyat işleri i le m e ş g u l i y e t e m e m u r bulunuyorum. Yani, taksiratını affet, mümehi·r b ir mesle&i n mensubu say ı l rn am m u c i p olmaktadır. Bundan otuz sene
·rn u kaddem , i şbu mesl eğe m e n s u b i y e t i l e şcrcfy ab olduğumu zan nettiğim esnada henüz, en büyük hazinemizin a k l ı m ı z o l d u ğ u i l e r i sürülmekteydi . Ancak geçen zaman zarfında işler bir hayli değişti , efen d i m . Ş i m d i en büyük h�incmiz, Nike marka pabuçlarımızla Levis kotlarımız o l m u ş bul u n uyor. B ö y l e olacağını bilseydik psikiyatri yapacağımıza prokto1og fal an
14
olurduk. Olmadık. Üst tarana uğraşmayı �ürdürdüğümüzden, nihayet meslckçe intihara karar vermiş bulunuyoruz. Hatta, bir kısım meslektaşlaz:ın, DSM I II-R ist imali suretiyle i ntiliarı başardıkları bile rivayet ediliyor. Bendeniz, bu civarda henüz dayanmaya çalışıyorum, ama düz duvarda kertenkele m i s a l i t u t u n m a k t a y ı m . Du rumum h iç de pari� deği l, haberiniz olsun, efendim.
Bütün kutsal ki tapları dikkatle tetk i k ve tetebbü elJl! i Ş b u l u n u y o r u m , e fen d i m . Biri sinde, "Evvel a kclarn var idi ." buyuruluyor. Oysa şimdi kcl arn yerine görün tüler ve say ı l ar bu lu nuyor, efend i m . . Kclamın önceliği csk
.ldenmiş.
Şimdi, bir takım makinclcrden, b i r takım sesler, şekil ler ve renk l e r dökülüyor . Durup düşünmek ve anlamak i ç i n .k imsenin vakti yok . Çağı mız, artık akıl çağı değil , i letişim çağı. Makinelerden dökülen ıvır zıvırdan herkes kendi nce bi r şeyler kapıp yola koyuldu ve hemen dönmek için bir köşe aramaya başlıyor. Bugün insan kul ların bol bol i lc t işiyor, etkilcşiyor, ama düşünmeye ve konuşmaya gerek görmüyor. Konuşmak yerin e " S özsel iletişim" denilebi lecek bir şeyler kul l and ıkl arı olmuyor deği l . Ancak o da, b ir çok işimiz gibi, dövize indcksli vaziyellc_. Yani , sözsel i letişim iç in kul lanılacak kelam taneci k l er i n i n dolar bazında i st i m a l i " i n " , öyle
av ama mahsus Türkçe ise "out". (Bu arad a "Türk i " K ü l tür bakan l ar ı n ı n h an g i d i l de i letişecekleri i se şimdilik "No problem"!)
Ama o n l a r ı da h ak s ı z bulmamak lazım. bana soracak olursanız. efendim. Akıl ve düşünce. kürtaj m asasıyla eulhanasie arasına sıkışurılmış bir insan ömründe, SCID ve MRI i le' i ncelenip, bir DSM ya da ICD sayısıyla ifade edilecek b i r sero t o n i n r e u p l a k e sorunundan ibaret hale gelince, düşünmemek bence de daha iyi derim, min gayri haddin. Onun y e r i n e d ü ş 1 'e y i p düşündüğümüzü sanırız. olur, biter. Biz de düşl üyoruz işte.
Hatırlar · mısınız, bilmiyorum efendim: B izim rahmetli peder sık sık ll All ahım, sen aklımızı muhafaza et." şeklinde ricada bulunurdu. B endenizse vaz geçtim efendjm.
Şimdi lerde b i l diğin iz gibi nostalj i takılmak moda oluyor efendim. Bacak kadar veletler çıkıp "Ah, neydi . efençli m bir zamanlar . . . ll Çiyorlar da perişan ediyorlar insaru. Bendeniz pek o kadar katılınıyorum buna; efendim. Dünyanın her zaman. ası l k e l i m e y i söy.l em eye terbiyem mani, ama hani şöyle diyelim, biraz kazural misali
olduğuna kaniim. Ancak belli ki eskiden sıhhatli bebek kakasına benziyordu da şimdilerde iyice ishal oldu. Maamafih. bendeniz de zaman zaman nostalj i t a k ı l ı y o r u m , e fe n d i m , günah ı m ı z ı a f b u y u r u n . İ n s a n l a r ı n a k ı l l a r ı i l e tart ıldıkları , birbirlerine söz söyledikleri, söylenen sözleri anlam aya çalıştıkları ve kafa yorup düşündükleri, birbirlerine yanıt vermeye ç a l ı ş t ık lar ı , h e p s i n d e n ö n e m l i s i d e birbir lerine b a k t ı k ları v e birbirlerini görrnek istedikleri zamanları özler gibi oluyorum. Gerçi hemen topluyorum kendimi, uyumlu otist çağımıza a v d e t e d i y o ru m , a m a kaptınyorum bazen işte. Insani zaaf addediniz, lü tfen efendim.
Arzettiğim gibi , hikmelinden sual olmayan Ulu Taiır ım. ben den iz akl ı m ı n ne i şe yararlığını pek anlıyamıyorum. Bana kör barsak gibi rudimenter bir takıntıymış gibi geliyor. Onun için islirham ederim efend i m : S i z b i z e i y i s i m i h a y ı rl ı sı y l a , tez zamanda münasip bir bunama lütfediniz, efendim.
Durumu görüş ve onaylarımza sa y g ı l ar ı m l a A r z e d er i m , Tanrım.
Ali Babaoğlu
1 5
1 6
"c"est la vie" biz insanlar yaşadıkça bir şeyler kaybederiz ve yaşamı sonunda
do9arken ana rahmindeki sıcak, yumuşak, yerçekiminden uzak o büyülü denizi �bederiz. elimiz, aya9ımız, şekillenir sonra, uzun uzun seyrederiz. ·
o her a9ladığımızda bize sunulan, fonda rifmik bir yemek müzi�inin eşlik etti�i ı l ık, tatlı, süt kokulu mememizi, herşeyi önce a9zımızla, �yle bir tatma 1eyfimizi kaybederiz. ve arar dururuz uzun uzun . . .
konuşmaya başlarız. o formsuz işaretler dünyasının biraz büyülü, üstü nelerle örtülü, o çoook eski ormanların çı�lıklarını haykırı�arını kaybederiz. tüm bedenimizle anlattı9 ımı.zı üç beş sözcü9e s�dırır beden dilimizi ka eriz. yeniden yeniden eşfetmek üzere.
yürürüz, koşarız. o şehzodelik günlerimizin muhteşem tembelli�ini kaybederiz. az gider uz gider Cla9ları tepeleri oşarız, sın ırlarımızia ton ışırız. insanlar ço�alır çevremizde. sık sık sallanan işaret pormakları belirir gözümüzün önünde. terbiye de terbiye. bakışımızı görünmez bir iple şuna buna takarak yaşadı�ımız o kendili�inden akıp coşan
çocukluğumuzu koybederiz. yeniden yeniden keşfetmek üzere.
ve saçtı, kaşlı, burnum kemerli, yüzüm sivilceli derken oluruz bir ergen . o güne dek edinilenler, kaybedilenler bit hormon yeri önümüzde: ben kimim, neyim. bu dünya, bu evren. nereden geldim, nereye s idiyorum ben. hayaller im, oşklarım, reellerim ve ben. yollar, arkadaşlar, şii rler seçeriz, meslekler, sevgili ler, müzikler ve benzerleri . her seçimde, ner adımda bir şeyler kaybeder, bir şeyler ediniriz.
erişkin olur, ermeyi deniriz. sevinçl i, neşeli onlar, hüzünler hasre�ikler todor anılar ediniriz. gezinir dururuz, uzun, uzun . . .
ya kaybett iklerimiz bizi de ol ıf götürür karanl ıklara kayıplara kcirışırız, cismimiz dolonır ortalıkta. yo do içimize alır . yasını lutarız, derinden, kederl i . ve hayatın içine salar se�izce yaŞC!Iırız.
dönüp bakınca · 'bu hayatın anlamı ne' diyen o eski soruya anlarız ki, ·
biz ne anlam kattıysok hayatımıza, o kadar anlamı var, ne bir eksik ne bir fazla .
biz insanlar yaşadıkça bir şeyler ediniriz. ve ölümü
·
sonunda.
1 7
®Illi
Nisan-Haziran ayları arasında İstanbul-Halkalı gecekondu bölgesinde bazı psikiyatrik sorunların toplumdaki yaygınlığını saptamak amacıyla bir
· alan araştırması yapt ım. Elimdeki gö�me ölçeği Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 1987 de yayınladığı, psikiyatrik rahatsızlıkların tanı ölçütlerini içeren ·sınıflama sistemine göre düzenlenmişti ve 200 küsur sorudan müteşekkildi . Görüşme ölçeğindeki soruları Halkalı ve çevresindeki mahallelerden belli bir yönteme göre belirlediğim 4 1 3 kişiye yönelttim.
Bu yazıda çalışmanın sonuçlarından çok çalışmayı yürüttüğüm iki aylık dönem boyunca yaşadıklarırndan, hissertİklerimden söz etmek istiyorum. Bu tarz ·çalışmaların kupkuru bir yığın rakam ve istatistik hesaptan ibaret ''bilimsel" sonuçları , "bilimSel" ve "mesleki" dergilerde yer alırlar. Bu tür dergilerde çalışmayı yapan_Iarın ruh halleri, duyguları, karşılaştıkları sorunlar yer alamaz. Bu nedenle bütün "bilimsel" dergiler birbirlerine ben-
1 8
IDU- ···IJ·· " 1 . . .
. . .... ... .. . . . .. -· ... ··-·,,," '··" "•
Fatih Altınöz
zerlcr. Hepsi soğuk ve mesafel idir. Çünkü bilimsel faaliyet ciddi, çok ciddi bir iştir. Nötral olmayı gerektirir yani objektifl iği ( !) . Hiçbir bilim adamı yaptığı bir çalişınayı rakamlar yerine öykülerle ifade edemez, bu dergilerde. Bu gayriciddil iktir, işi hafife almaktır. Bu, "Bu ne rezaleuir" dir.
En objektif bilgi rakamlardadır. Yani 8 de, 76 da, ı 28 de ve benzerlerindedir. Araştırm acı da ancak kendi gözlemleri, bulguları bir yığın rakamdan, tablodan süzülerek istatistiki anlamlar kazanıyorsa eğer, araştırmasının "meşru" bir öğesi olabi lir. Yoksa O yoktur, Olamaz. Birazdan okuyacağınız günccde hiç tablo olmayacak, istatistikte dip notta, kaynakta olmayacak. Bu nedenle eğer "bilimsel" bilgi peşindeyseniz, vazgeçin.
2. gün Kaııarya
Sabah Sağlık evi . Ebe hanımlar aylık rapor hazırlıyorlar. Yeter ebeyle gezilccck evler. Çıkıyoruz. Gi ttiğimiz cvlerde kendimizi tanı tıp, amacı-
mızı anlatıyoruz. Şöyle "Ben doktorum. Ebe hanımla bölgeyi ev ev geziyoruz. Amacımız bazı ruhsal rahatsızlıkların ne oranda görüldüğünü saptamak (yani rakam peşindcyiz). Birkaç sorumuz var. (iki yüz soru) içeri buyur edi liyoruz. Ev hal leri. Gülümseyen insan yüzleri . İnsanlar beklemediğim kadar rahat bir şeki lde anlauyorlar. Bir soruyorum bin anlatıyorlar. Bütün televizyonlar açık.
S. gün lkitelli, Mehmet Ak if Mahallesi
Gecikiyorum. Ebe hanım 3 saattir beni bekliyorm�. Özür di l iyorum. Kabul ediyor. Benimle ev gezisi yapmakla görcvlendirilmiş durumda ve hiyerarşik olarak beni beklemek zorunda. Ben de kendi amirimi bekliyorum. Dünya böyle dönüyor.
Evler. Bu kez çok daha fakirler. Yollar, çok tozlular, topraklı lar. Kapı önlerinde örgü ören kadınlar. Bir evde bir kadın 120 kutuya 50-60 tane·Uk cikJet paketlerini isti fliyor. Karşılığında 15 bin l ira alacak, patronundan. Kocası işçi . Eve giren toplam para 1 milyon. 400 bini ev kirasıyla hemen çıkıyor. Bir adam bahçede toprağı çapalıyor. "Üzüntülü anlar yaşadınız mı hiç yakın zamanda dediğimde gülümsüyor. "Biz hep üzÜntülüyüz'' diyor. 3 ay önce işten atılmış. Bir genç 23 yaşında Daha önce deprcssif bir dönem geçirmiş. 1 yıldır iş arıyor, bulamıyor. kurslara gidiyor, dönüyor. Evde televizyon izliyor. Ne olacağını soruyor, daha ne kadar daya-
nabileceğini soruyor, bana. Ben de ona bakıyorum, öylece ona bakıyorum.
Tozlu yollar. Mavi önlükleriyle okuldan dağılan çocuklar, makinalı tüfekle kuyumcuJan bekleyen jandarmalar, dükkaniarın önünde oturmuş akşamı bekleyen suskun adamlar.
7. Gan Altınşehir Topkapıdan minibüsle gidi
l iyor. Minibüslcrin üstünde HAT-AŞ yazıyor. Tepelerde tek tük ev ler, ortadan bir cadde geçiyor. Yerleşim çok dağınık . "Altınşehir burası mı?" diyorum. "Adı batsın. Nercsi Altın bunun" diyorlar. Evlerde insanlar. Tanışmadaki ilk soğuk dönem aşılır aşıln:ıaz açı lıyorlar. Mahrem sayılabi lecek yaşam olaylarını bir çırpıda anlatıyorlar. Evler gecekondu, ama temiz, tertemiz ev ler. İnsanlar kayıplanndan, ölen sevdiklerinden söz ediyorlar, sürekli, üzüntüleri sorulunca (abartmıyorum, trafik kazaları girdiğim hemen her evden bir can almıştı, Altınşehirde)Altınşehir tozlu, çok tozlu. Çoğu Karsh, Malatyalı . Kars'ta, Malatya'da tozludur, yazları, çok tozludur. Hele Kars ücradır. Burası da ücra. Taksim'den 2,5 saat çekiyor. Yolda p ikiyatrik sorunların hiçbir zaman evrcnselleştirilcmeycceklcri ancak her kültürün kendine özgü özellikleri çerçevesinde anlaşılabileccklerine dair bir makale okuyorurn. Bu bilgiyi içimc alıyorum, çünkü gördüklerime cuk tarzında oturuyor.
8. gan Gültepe Ebe h anımtarla tüpgaz satan
bir dülekanın önünde buluşma Hava rüzgarlı . Evlerde sobalar yanıyor. İnsanlar içten ve i letişime yatkın. nelişim kuramamaktan yakınana bu bölgede rastlanmıyor. Y alcınmalar genelde maddi sorunlardan, bir de sosyal ortamlardaki aşın sıkıntı ve çekingenlikten. Bütün televizyonl ar açık. Bütün gözler televizyonlarda
l l . gün İkitelli. Ziya Gökalp Mahallesi İlk sokak. Acaip gecekondu
lar. B ir kanape, bir hal ı, iki koltuk, basık odalar. Evierden hayata keder sızıyor. fnşaat işçileri . Hepsinin temel sıkıntısı ekonomik. Bir gölgel iktc çay içiyoruz. Mutlu değiller. Niye mutlu olsunlar ki. Onlar için ne lüzumu var. Ordulular. Gölköyden. Konuşulacak çok şey var ama kurduğumuz i l işki elimdeki soru formu aracılığıyla ve zamanım kısJ L i ı . Şehre döneceğim, işim gücüm var. Ben buraya muhabbete gelmedim. Durup dururken bu Al lahm ilcrasında ne işim var, ben buraya araştırmaya geldim. Görüşme bitince kalkıyorum. Halbuki otur ulan işte konuş sabaha kadar. Bu insanlar, insanlar. Yok kalkmal ı . Biri 14 yaşında Elcktrikçide çırak . İstanbul Bakırköy doğumlu. Beyoğlunu görmcycli 14 yıl olmuş. lstanbullu asilzadclerin ayaklarına bu çocuk basmamış, enselerine bu çocuk tükürmemiş. Bu çocuğun ailesi de Beyoğlu'nu g(?qncmiş. komşuları da.
Gecekondular. Yolları top-
rak ve kazılmış. Kapı önleri kadm dolu gecekondular. Evlerden hayata keder sızıyor.
Ne olacak? Ben bunları de-. niz gören bir mekanda yazacağım, siz kimbi lir nerelerde· okuyaca.ksınız. Gördüklerimin ne kadarı size ulaşacak? Yazırnın biçemine m i takılacak sıruz, imiasma m ı? Bu bilgi nerelere ulaşacak? Akademik bilgi olunca onlara geri dönecek mi? Nasıl dönecek? Hiç bir zaman dönmeyecek, yanıt bu.
Evlerine teievizyonla binbir insan konuk oluyor. Bir gecekonduya y alnızca an tenden gircbilecek insanlar. Ben gidip, soru sorup, bilgi topluyorurn. Sonra arı gibi kovanıma geri dönüyorum. Sözü uzatsalar sıkılıp, sinirleniyorurn. Doldurulacak daha bir yığın soru formu .var, çünkü. Onları yapay bir ilgiyle dinliyorurn. Rotümü oynayıp ebediyen sahnelerinden çeki liyorurn. Sahi bu bilgi onlara nasıl geri dönerL
15. Gün Eskibağlar Malıallesi Bir bakkal. İşçilikten emek
l i l iğine 2 yıl kala işten atılmış. 2 yıldır iş arıyor. Heryere başvurmuş, iş bulmak için. Ankara'ya mektuplar yazmış. Belirgin psikiyatrik sorunları var. Yardımcı olabileceği mi söylüyorum. Ne yani iş mi bulacaksın diyor. Dağılıyorum. Saçmal ıyorurn. Sizi tedavi edip, rahatlatabiliriz diyemiyorurn. Resmi psikiyatrinin işlevini hatırl ıyorum, çarktan fırlayan dişiiyi yağiayıp yerine takma işlevini .
Yoksullukla, psikiyatrik so-
1 9
run arasm$Jci i lişkiyi Amerik�·Psikiyaıristlerinin bir bölümü h�talanan yoks\llla.şıf biçiminde açıklar. lnsaiı aç ve parasız ol.duğu için hastaJanmaz, hcı:stalandığı için parasız'laşır, aç );(aİır, onlara göre. Tek kelimeyle alçakça bir. çarpıtma bu.
2. sokak. Bir ev. Evde bir adam. Dişi ağnyor, adamın ve çektirecek parası yok. Çocuğuiıunki de çürükmüş, onu çektinniş. "Bir eve bir diş yete( diyor. "Hep keder" diyor. "Geziyorsun da ne oluyor, 200 değil 2000 ev gezsen ne farkede- . cek" .diy�r. GÜnde l l saat çalışıyor. 5 yıldır memleketine Y ozgat'a akrabalan m göjmeye gidemerniş. Diş ağnsı çekiyor. ve .dişini çekliremiyor. Siz diş ağ:ı;ısı.Çekerken bu yazıyı pku .. yabilir misiniz? lşlnize gidip çalıŞabilir misiniz?
22. Gün ParseUer Toz", �oprak bir yol. tki �a
fında dükkanlar. Ev olarak kullanılıyorlar. Camianna �rde çeki.lrniş. Tek odalar. Televizyon ortaya konmuş, orası misafır odası olmuş. Arkası .mutfak (bir musluk ve lavabo), yat* ve oturma odası (b k kanepe). Böyle karşılıklı 7.dükkan yani ev var. İçinde işçiler otuiuyor. lşten aulrna korkusu içinde sıkın�1arla yaşayan, diş ağrısı çeken, dükkandan bozma tek odalı evlerde eşleri ve çocuklanyla i�iler yaşıyor. Birileri -de onlann "of yetti gayri artık" diye bağırmalannı bekliyor, şehrin içlerinde işçiler bir iki kıp-ııldansalar, panel, konferans salonlannda işçi sı-
20
nıfmın kendinde bilinci diye:rek.komişin.aya başhyor:Jar. 'Dışarıdan bi.llıiç verip .(nasıl olacaksa)·başl irına geçerek ideal düzeni kuracaklar. ldeallerindeki düzeni, iktidar olabilecekleri düzeni. Işçiler sıkınulanyla yaşayacak, aydınlar oyunlanyla.
29. Gün Çamlıkallı Mahallesi Bir kapıcı dairesi . Aparuna-.
nın diğer dairelerinden çok farklı . lki kUÇük, basık. oda. Bir sedir, bir televizyon hepsi bu. Baba evinde de kapıcı dairesi vardı. Hiç gitmedim. Şimd� oturduğurn evde de var. Mcrak bile eUrtedim. Ama, iş
· araştırma olunca gidiliyor. Çünkü oradaki bir kadın, bir erkek araşurma ömeklemimi büyütec.ekler. Hepsi bu. tki soru formu daha dolacak. Hepsi bu. Yeter ki .maksat ikiyüzlülük olsun. Hepsi bti·.
38. Gün Eskibağlar Mahallesi 4. sokak. Yabancı olduğum
farkcdiUyor� Çü�ü varoşlarda insanlar hala b�rbfrini taniyor. İstanbul'da örneğin Cihan-gir� de kim bakar böyle, sokağa bir fil görmedikçe.
Bir adam b�çede çalışıyor. Kendimi tanı uyorum. Bu an çok rahatlatıcı oluyor . . Çünkü önce bir sokak var,. içinde ben. Bir yabancı. İki tarafta.dizili evler. Evlerde kimbilir ne hayatlar. Bir tedirginlik yaşıyorum. Ta k i \capıyı çalıp, gülümseyerek kendimi tanıtıncaya kadar. O zaman rahatlıyorum. Çünkü topu atmış oluyorurn. Sıra karşımdakinde. Ya
redderlecek ya içeri buyur edecek.
�i! bekar. odası . . 7 kişiler. Yüzleri ve yürekleri yanmış. Bir tanesi 1 ,5 yıldır çalışamıyor. Sağ ayağı kemik verem i, koltuk değnekleriyle geziyor. Eşine ve kendisine annesi bakıyor. Bir Yuppie'nin "Stresle Başa Çıkmanın Yol lan" kitabı getirilip dağıtJimalı bu mahallede, bir kamyon dolusu. İnsanlara stres ölçeği verilmeli puanı yüksek çıkana bu kitaptan iki-üç tane verilmeli. Böylece herşey düzelir, müreffeq bir ülke olur, nurlu ufuklara doğru tek tek basaraktan yola çıkanz.
1 ,5 yıldır işsiz. Bir ayağı sakat. 28 yaşında. Akranız. Bel fıuğı var. Korkusundan hastaneye gidemiyor. Yeşil karta bağlamış u�ıudunu. "Oturun bir çayımızı için" diyor. Araştırmacıyım ya. Daha gidilecek evl�r yar. Zamanım yok. Zaman var ya işte o, bu insanlar için. ben de yok. Insanlık halleriili aralayıp çıkmalıyım. Bunalıyorum. Deptasmandan kendi salıama dönmeliyim. ·
Muayçne odama girip açılacak lçapıyla içeri girecek öyküleri bcklemeliyim. Kapanan kapılarta birl ikte öyküler de bi tmelL Psikiy�Lri dört duvar lı bir odada yapılan bir faaliyeuir.· Biri gelir, biri gider. Mcmlekette hasta adam. mı bi ter? Insanlarla işyerim dışında, yol_. larda, taşıtlarda �ecburen karşılaşmalıyım ya da bir araba alıp onlardan hepten kurtulmal ıyım. Küçük evrenimi kurup, kendime ve yapoğım işe bu küçük evrende anl am aramalıyım. Böyle olmaz.
im zam
tıraş lar ! . . . . . ve başlar ! . . .
alallıdır, a·slmd� deli ! . . . . denilen baş'lar! . .
Bakırköy'de, mevsimler, geçer ve artar yaş'lar
deli denen velidirL .taburcu gitmelidir
bitsin artık yetişir, bu bitmeyen tıraş'lar! . .
R.G.Ö
2 1
GAZETECİLt K Yaşamının daha sonraki
bölümü�ıde Dostoyevski binlerce abanesi olan tek k işilik
bir dergi yayımladı. •llir yazarın güncesi11 (The Diary of a Wri ter), güncel olaylar, politik makaleler, edebiyat anıları, felsefi değinmeler ve bazı kısa hikayeleri içerir. Okurlarıyla olan bu �yl ık söyleşileri, onun ·yaratıcı aktivitesini oluşturan bir tür laboratuvar iş le
vi görmüştür. Son romanmı yazmaya başladığında 1Günce1 uzun yıllar ihmal edildi. Alvarez, 1876-1877 arasındaki sürede i ntihar problemini gözden kaçırmayarak bu sorun hakkında k afa yorduğunu saptar. Du yıllarda, zamanın guzetelerinde yer a lmış altı intihar vu kası , yazarın dikka
t inden kaç maz. Dos toyevski şunlardan bahseder: Kocasının vahşetine maruz kalan bir kadın; çok dokunaklı bir not bırakan 25 yaşında bir ebe ; eski bir g<>çmen olan A.I.Hen;en1in genç
22
- J. . . . . . ' . . • • • . ...... - 4. • • • .. :--.-.=: . .. - - . •
. . .. . --- - - - - - . . -• :. J • .,, ; ... ·� • • � • • • -
James L.Foy ve Stephen J. Rojcewicz'den
Türkçeleştiren ler:
Durul ve Yağmur Taylan
kızı; bir terzi kadın ; utangaç ve alçakgö n ü l l ü bir ergc n ; zi rnınetine p a r a geçi r m e k l e
suçlanan yük�ck rütbeli bir general. Yazarı n , o çağd aki
inti har olgusunun doğası üzerine mü thiş bir düşünsel çaba gös terdiği t artışılmaz .
nu traj c d i l(!rdcn öz e l l i k le
ikisi, b i r sanatçının geniş hayal gücü ve yaratıcı tepk i l t!ri
sayes i n de derinl ik l i bir hiçim
de incele n ir. Hcrzen'in kızının
ölümü, 1soğuk, kara nl ık ve ı
kıntılı' olan bu in tiharın 'Kurban' adlı kurmaca intihar mctnini yazmaya teşvik e t tiği gö
rülür. Rurada Dos toyevski , ' mantıklı' intihar m esaj ı n ı , bu
korkutucu d e recede akla uygun ve sağduyu l u bir kendini suçlamaya dayanan in tihar olgusunu ifade eder.
"Ya insan bu dü ny aya küs
tah bir deney için konmuşsayalnızca bu yaratığın canl ı ka
lıp kalamayacağın ı dene
mek amacıy la? B u d ii
ş ü n c e n i n b a ş l ı c a üzün tüsü, yıne aynı
gerçektir: Suçlu yoktur, kimse deneyi y önlendiremez ·, lanetlenecek biri yoktur , çünkü herşey bas itçe yaradı l ı� ı n kendi i ç s e l kanunlarıyla gelip geçer, ki ben b u n l ar ı n · heps i n i aniayarnam ve benim bilincim kendisini yatıştırmaktan acizdir. Ergo:
Madem k i , mutl u l u k üzerine sorular ıma, kendi bilinçliliğim aracılığıyla yanıt arıyorum, tek yanıt herşeyle uyum içinde olamadığım zaman mutlu olamayacağımdır. Ben bunları · açıklayamam . Bana aşikar görünseler de, hiçbir zaman anlayamayaca-ğtn1.--------------
Madem ki bu yaradılışa kaniyim, bu soruların yanıtları , kendi "kendiliğimi ( self)1 tayin eder ve kendi bilinçliliğimle yanıtlar ( tüm bunları kendime söyleyen ben oldu-ğum sürece). .
. . . . ve yaradılışı yokedeme- · yeceğim içindir k i , h içbir suçlunun olmadığı bu tiranlığ a t a h a m m ü I ü .n y o r gu n l u ğu n d a , sadece kendimi yok ediyorum. u (Dostoyevski, uThe Diary of a Writer•)
Yazarın ironisi okurlarının bazıları tarafından kaçınldı, zira iki ay sonra Dostoyevski mesajının ahlaki çerçevesini açıklamak zorunda kaldı. •Mantıksal intihar'n bir sonucu olarak insanın kendini mahvetmesinin ardındaki düşünce , inançsız bir ru hun,
var l ı ğı doğal ol mayan , düşünülemeyen ve olanaksız kıldığıdır . •
İkinci örnekte Dostoyevski, terzi kız ın intiharındak i gerçeği kendi · de ğerler sistemine oturlmakla bir paradoksla karşılaşır. Dindar bir yaşam sürdüren bir genç kız nası l oluyor da kendini öldürebiliyordu? Du sorunu araştırmak ı ç ı n , yazar yaratıcı yeteneği ile olaya yaklaşır ve hayatta kalan kocanın bakış açısından olağandışı bir öykü ile bu lekeli mirası be� timler. 'The Meek One', genç kar ıs ının cesedi yanında oturan kocanın akl ı ndan geçen tüm düşünce ler i k uşatan b ir öyküdür. Ö ykÜde, tanışmaları ve evlil ikleri adamın şu anki keder ve ·suçluluk duyguları ile birlikte anlatılır. Öykü a y n ı zamanda , or tak y a ş a m l a r ı n ı n g i t g i d e değişmesinin dokunaklı bir tasviridir . Romancı her kahramanın karakter ve motivasyonlarının derinlerine iner; birbirlerini etkileyen şeyleri, aşk ve nezaketin mey-· dan okuyuşlarıııın herbirinde yarattığı dürtüler, eziyetin ve kurban olmanın, sadizm ve mazoşizmin anlatımından daha fazla, öykü, bu acımasız traj edidcki mutsuz çiftin il işkis indeki her noktanın belirsizliklerini gün ışığına çıkarır. Dostoyevski sezgilerini, en ince evl i l ik ve aile dinamiklerini aç ımlamada kullanır. Anlatıcı , ok�:�yucuyu
suç lanacak kim , daha doğrtısu gerçekte herhangi birinde hata var mı sorusuyla baş ba�a bırakır. Artık , sıradan insanın başarısızlık ve cahi l l iğinin zayıf ışığında kendi yargımızı vermemiz gerekir.
Yazar kendini kısa bir postscript ile ele verir: "İnsan dünyada yalnızdır - İşte felaket burada! . . . Yalnızca insan ve etrafında sessizlik -yeryüzü gibi. Birbirinizi sevin - bunu kim s�yledi ? D u , kimin iddiası? . . . " ( Oostoicvsky , 11The Mcek One; in The Diary of a Writer")
YAŞAM TECRüBEL�Rl Dostoyevski'nin yapıtının
d u y g u s a l y o ğ u n l u ğ u , kaynağını s ık sık kendi yaşamının karış ıkl ık ve mel odramatik öze l l iğinde bulur. O, Petershurg kenar mahallelerinin yoksuJiuğunu yaşadı, gizl i bir devrimci grubunun gayretliliğioi, sara
· hastalığının yarattığı keskin duygulanımları yaşadı , idama mahkum oldu ve Sibirya'da uzun yı l lar kaldı. Kumar kayıplarının umutsuzluğunu ve nihayet başarının doyumunu tattı . Tüm bu deneyimlerden sonra, Dostoyevski'nin yazdıklarmda yer alan intihar olgusunun temelinde, O�ndaki intihar eğilimlerini anlamak süpriz olmaz . Melville veya D. H. Lawrence gibi diğer yazarların deha dolu çalışmalarında da bu 'kendi yaratıcı intihar krizlerine' olan özel
23
bağlılık dikkati çekmektedir. Kızı Aimee'e göre Dosto
yevski arkadaşlarına sık sık intiharın kıyısında durduğunu söylerdi. Onun biyografik malzemeleri ve mektupları incelendiğinde görülecektir ki, i nt i h a r d ü ş ü n c e l e r i n i n dorukta olduğu üç ayrı dönem vardır.
I 84 S ' d e Dost o y e v s k i , Petersburg'da henüz şöhretsiz genç bir yazar olarak yaşıyor ve yazdığı 'Ezilenler' ve 'Öteki' adlı çalışmaları düze lt'iyordu . Bu dönemdc,mektuplarında, belirgin bir hipokon�ria , anksiyetenin s oma tik belirtileri, şiddetli bir öz-eleştiri ve depresyonun varlığı açıktır . Edebi çalışmasını, kurtuluşu ve edebi başarısızlığını kendi sonu gibi görüyordu. 24 Mart l845'te kardeşi Michael'e şöyle yazdı : uRomanım heqeyi kapsayan basit bir dava oldu: B aşarısız olursam kendimi asarım. 11 İki ay sonra, 4 Mayıs 1845' de yine Michael'e yazdığı mektupta aynı tema kendini gösterir . uRomanı yayınlayamazsam, olasılıkl a kendimi Neva'ya atacağım. Başka ne yapabilirim? Her bir şeyi düşündüm. Sabit fikrimin yilmesine dayanarnamu. B':l intihari durum1 devrimci bir suikaste karışmakt a n tutuklanmaya kadar sürc,lü. Mahkeme ve hapislik yılları�da ise suikastçi arkadaşlarının bir çoğundan daha az depresyon yaşadı.
Kendini yok etme düŞüncesinin oluştuğu ikinci dönem , tutsaklıktan kurtuluşunu ta-
24
kip eden dönemde, bir ibirya alayındaki görevindcdir. Dostoyevski, çılgınca kur yaptığı dul Marya Isayev'e aşıktır. Marya'nın diğer aşıklara il işkin imaları Dostoyevski'yi telaşa boğar. Dostu Wrangel'e şöyle yaz�: 11:;\fele�timi kaybedersem mahfolurum; Ya aklımı yitirir ya da kendimi İrtiş'e atarım. " Kasım 1856'da yine Wrangel'e " 0 , eskisi gibi yaşamımın herşeyi, onu çılgınlar gibi seviyorum. Ondan ayrıimam beni intihara götürür. ben zavallı bir çılgınım. Bu tür bir aşk, hastalıktır . 11 (Slonim, uThree Loves of Dostoievsky11 , 1 955).
Üçü ncü i ntihar sapiantısı kumar lutkunlubrunda ortaya çıktı. B ü yük kayıplar, sefil yaşam şartları , karısının ve kendisinin eşyalarını rehin ve-
11 ... \'E YARI\DILI�I YOK El ·. V 1 1. 1 a 1 •
��coow ����m�� ın�-
�m �U�lUNUN OlMADI Gl �U • ll ll ll
TIRJ\NUGA i ı\Hi\MM�UJN . . . . u
YORGUNLUGUNDA, �ADte�
�MliMi YOK �DNORmtll
rişleri Dostoyevski'yi umutsuzluğa sevketti. İkinci karısı Anna, 6 Ağustos 1867'de şöyle bir not düşmüştür: 11 Zavallı Fyodor, kendini kaybetmek üzere, borçlarını ödeyemezse ya kendini vuracak ya da çıldıracak. " Du tip intihar düşüncelerinin edebi dramatiz asyondan öte boyutları vardır. "Fyodor, eğer ona böy le haykırırsam kendi n i pencereden atacağını sÖyledi . " Du bilinçli intihar düşü ncelerinin yer aldığı dönem kuman ara vermesiyle sona ermiş gibi görünür. Kendindeki bu intihar düşü nceleri n e rağmen D<?stoyevski ay nı · zamanda intiharı engelieyebilecek bir etk il i liğe sahipt i . Diğer iki suikastçiyle birlikte Sibirya'ya naklediliyordu. Bunlardan biri,Yastrzemzski, büyük 'bir umutsuzluğa düşüp kendini öld ü r m e y e k a r a r verdi . Yastrzemzski'nin ifadesine göre, Dostoyevski onu kendini öl dürmekten kurt armıştır : "Umulmadık ve ani "bir şekilde bize mum, mum yağı, kibrit ve sıcak çay verildi. Dostoyevsi 'de bazı güzel sigaralar vardı . Gecenin büyük bir · kısımını onun güzel ve nazik sesin i din leyerek geçirdik. S a yısız a n i ve · aca y i p çık ışiarın a rağmen nazik duygularıyla beni etkisi altına aldı. . . Kasvetli kararımdan vazgcçmiştim . . . (Mochulsky, 1 1 Dostoievsky : His Life and Work")
47 yaşında. Bekar. Fakül�e 1 . sıruftan
ayrılma.
* Kimsiniz? çocukluğumda babamın yanındaydım okula gidiyordum ok uld a çalışk andım yaz ta tilleri küçükken çocukken kuran kursuna git
tim futbol oynuyord um mahailede .bu kadar iş te sonra hastalandım işte akıl hastası oldum tahancay ı .anlatmayayım d eğil mi ahi sonra yazı yazmaya b aşladım akıl hastası oluşurola ilgili doktorlar dediler başımdan geçenleri doktora anlattım sonra kendi�ıı'e güvenerek tahanca olayıyla ilgili geçti bıraktım 4edim hasta yıllarıma göre hayata döndüm bakırköy'de yazdım bıraktım gıda konum oldu ailemle ilgili yardım aradım iyileşeceğim işte has�ane de dok torlar çalışıyorlar liastalar eskiden açtı düze.nli yaşıyordu bütün gücün doktorda olduğunu öğrendik iyileşeceğim inşallah ahi mesela ahi bu. söylediklerimle ilgili örn�eden söyled iklerim vardı bu da iyilcştiğimi gösteriyor. Şizofren dediler bilmiyorum l ise 2 de psikoloji okumadık başka lise 2 okuyanlar varsa bilmiyorum h astalığı a tt ım burda düşüncem b u hasta arkadaşlanm aklıma geliyor
*Çay içer misin? -İçmiyorum çikolata da yemiyorum sigara oda içmiyorum o kadar güzel uyuyorum ki abi b ir de siniderim zayıf hastanede hastalığım hastaneye karşı değil hastaneye uyuyorum d�ktorlar okumuş 1 2 eylül l980 den sonra hemşireler geld iler onlar kurtardılar hizi doktorlar tedaviye başladılar kurtulduk gittik abi burada iktjsadi durum ondan sonra hatıralar hayauma kadın girdi çocuklarım old\1 onlardan.Onları kahul .ediY,Örum o kadar n.apa.yım kadınları burada ihtiraslı durumu düşünüyorum tabanca olayı beni çok sarstı işte onu da ağır ağır açıklıyorum unutuyorum gidiyorum dü�ya yaşamaya değer müslüman olmak iyi ölüm kab.ul ettim yaşayacağım yaşayacağım öyle geçip gidecek sonrası ölüm k�çına kadar yaşam belli değil yani . ye.mckler diyorum hastadır; insandır suçlu olabilir iyi yakla_şı lmalı hastaya. Hasta kelimesi tarihe kalkmalı dine inanıy,om abi amin ama iyi olmak var hasta k elimesi yerine değilmi ahi
2 5
Sezgisel materyalizmin, yani maddi dünyayı pratik eylem olarak kavramayan materyalizmin vardığı en üst nokta , sivil toplum" içi.nde tek tek ele al ınmış bireyl�rin bakış biçimidir . K./V\arx
Halihazır p�ikiyatri/psilcoloj i pratiğine içkin temel iddialardan birisi , adı geçen disiplinlerin insan davranışlarının ge-11el bir açıklamasını/teorisini oluşturdukları iddiasıdır. Anıl a n p r a t i ğ i · y ü r ü tenl erce mümkün ve anlamlı kılan da zaten o genel teorinin , handiyse bir 'birey bilimi'nin içinden konuştu klarına dair besled ikleri inançtır. Sözkonusu genel çerçevede birey'in temel ve hilem etinden soğal olunmuz bir kavram olarak işlev gördüğü , o pratiğin ve bilgis inin özgül k urucu i lkesi olarak tanımlandığı söylenebilir.
NormaVanormal özell ikleri , artıları/eksileriyle birey , bir insan (=dünya) görüşü içinde ihtiyaca duyulan e kseni teşkil eder. İddia böyle devam eder. Toplumun geri kalanından ancak ya�an bir soyutlama ile
20
elde edi lebilen 'sivil toplum içinde tck tek ele alınmış' bu soyut birey·, ardında gizlediği bir toplum imgesi ile sürekli l ik kazanır. Topl u m kabaca bireylerin kendi içinde toplaş- ·
masından m ü teşekkildir. (Bu anlamda top} um bir cam k avanoz m etaforuyla eksiksiz
devleti n küçülmesiyle
ortaya ç ı kan özgür bi reyi n karakterize
ettig i modern toplumlar ·
cüm les indeki 'özg ür bi rey'
kadar l i bera l izm iç i n bi r üstün l ük
yan ı lsaması ya ratan kavram
az bu l unu r herha lde.
açıklanabilir. Örneğin: K avanozun biçimi gereği al ttakiler ve üsttekiler tabii ki vardir;
· alttakilerin şansı yoktur, canları çıkar hatta , yukarıya tırmanmak için birilerini kaydırmamız gerekir vb.) . Bireylerin toplum içindeki karşı l ık l ı ilişkileri/etkileşimleri asıl olarak o bireylerin sahip ol dukları değişmez/mu tlak özelliklerinden gidilerek ancak a·nlaşılubilen yapılardır. ·
Besbelli k i bir felsefe tav rıdır s(?zkonusu olan ve bugünkü h a k im yönelimleri i tibariyle psikiya tri/psikolojinin felsefeyi 'aşt ığı' savlarının eşl iğinde aslında onun ortasında oluşu-nun resmidir.
·
1845 te söylenmişti ; aktarıyorum : 11Fcuerbac h , di nsel özü, insan özünde çözü mlüyor . Ama insan özü, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekl iği içinde o , toplumsal ilişkilerin bütünüdür. 11
Bu gerçek varlığın eleş tiri.sine girmeyen Fcucrbach, dolayısıyla şunları yapmak zorunda kalmıştı.
ll Tek h;ışına, soyut bir insan bireyi n i n varlığını önceden kabul ederek tarihin aluşını hesaba katmamak ve dinsel düşünUşü değişmez, kendinde bir gerçeklik olarak ele almak.
2/ Bunun içindir ki , insansal özü ancak 1tür" olarak, içkin , dilsiz ve çok sayıda bireyi doğal biçimde birbirine bağlayan evrenseJlik olarak kabul etmek. (Tez 6)
İşte bu nedenledir ki, Feuerhac h , " dinsel d üş ü n üş" ün kendisinin bir toplumsal ürün olduğunu ve incelediği soy u t bireyin belirl i bir toplum biçimine ait olduğunu görmüyor. (Tez 7)
Eski materyalizmi n bakış açısı, sivil toplumdur, yeni m ateryalizmin bakış açısı ise, insan toplumu, ya da toplumsalIaşmış i nsan lıktır . 11 (Tez 10). Ve l l . Tez . .
Psikiyatri/psikolojinin 'birey'i farklı söylemlerde ortaya çıkan bir dizi birey kavramı ile aynı teorik/ideolojik arka-planı payiaşıyor olmanın ötesind e ; nihai a n lamı asıl olarak birey kavramının orada kul lanılabiliyor olmasıyla kurulan o söylerolere bir tür 'bilimsell ik ' , 'h akikate uygunl uk' özelliği kazandırmaktadır. Örneğin ' d e v l e t in k ü ç ü l m es i y l e eşanlı olarak orta y a çıkan özgür bireyin karakterize ettiği modern toplum lar 1 cümlesindeki 'özgür birey' kadar liberalizm için bir üstünlük yanılsaması yaratan kavram az bulunur herhalde.
Hem eşin e az ras tlanır ve
'dönme' fi i l i eşliğinde zuhur eden. bir kavrayış gücüyle 'solcu dangalaklığı' keşfeden bütün soytanlar liberalizm meth iyelerine 'özgür birey'le hajlamıyorlar m ı ; Liberal söylemin dolaşımını sürdürme ga-
. ran tisi 'özgür h irey1e i l işkin oluşmuş ortak bir fit olma hali d eğil mi vb . .
P s i k i y a tr i/psi k o l oj i n i n ' birey'inin toplumsaVpolitik davranışları-yönelimlerini anlamaya çalışırken, örneğin ide<r l oj ilideolojik aygıtlar, medya düzeni , tüketim toplumu vb. analizler artık gereksizdir.
Velhasıl, psikiyatrilpsikolojin in birey bahsinde (temel bir varsayım olarak) taşıdığı fcl-
. sefi bağlarnın burjuva düşünme hiçiminin temel dayanaklarında birisini oluşturduğu t o p l u m s a l eylem i n/d önüşümün odak noktasına 1birey'i yerleştirerek bir anlam kaydırıcı vazifesine memur old uğu, toplumsal bütünlüğe dair anal izler karşısında epistemoloj ik bir mevzi olarak işlev gördüğü ileri sürülebilir.
Temel bir inanç ve değerler sistem i , oradaki hızla cereyan eden değişikl ikler ve bu değişimin nasıl tammlanmakta olduğu fazlasıyla kayda değer diye düşünüyoru m . Diraı da şu y üzden psi koter:ıpi (hangi türü olursa olsun) pratiğinde karşı karşıya gelen iki insanın ( 'h a s t a ' ve terapist) p o l itik/toplumsal kavram ve ka tegorileri; keza 'hasta'nın içinde yer aldığı bu süreci anlamaya ve sorgulamaya çalışırken tutunduğu inanç ve değerler sistemi yine bizzat bu sürecin tem el öğelerinden b irisini oluşturduğu için. Manzara aşağı
y ukarı şöyle: Sanki b ü t ü n i n a n ç ve değerler b ir hayli karmaşık ve oynak ama tck bir bütün içinde vaziyet alm ış/alabil irm iş ve şu meşhur 'ideolojilcrin silindiği' modern (pos t m odern m i . d e m e l i y d i y oksa) z a m a nlarımız da o inanç ve değerler skalaları toptan ve hayata uygun biçimde değişiyormuş/değişebilirmiş gibi . Tek tek herbiri m izin bahtına d üşen ve kaderimizi çizen şey böylece, o ortak değerlere ( epeydir yükselen değerler olarak amlıyor) adapte olabilme kabiliyeti oluyor. Bu manzara da geriye doğru hükmedenler/ezilenler yapısal ayrımı nın iptal olduğu kaynaşmış bir k itle' halin deki toplum imgesiyle tamamlan ıyor . Çok iyi biliniyor:O imgenin hayatı bazıları için kendi haya tiarına denktir nerdeyse.
K\. . t irmeden söylemek lazım: Te m e l bir değerler/inançlar sistemi fa rklılığı/değişimi toplumun sınıfiara bölünmüş yapısına atıf yapılmaksızın tarif 'edilemez. Asıl olan o sınıfların bakış a ç ı l a r ı n ı n (öyİeyse inançldeğer sistemleri nin) birbirle ri n i dışlay; m , bir arada d ü ş ü n ül mesi gayri-m ümk ün kara�leridir. O düzeyde de sürüp giden topluma içkin bir kavgadır. O kavganın bu toplum yapısı içinde çözümü imkansız doğası uyarınca bir dizi seçenek mevcuttur. Kadercil ikltevekkül etmek , çözüme aktif olarak kfltılmak vb. Birisini seçmek tabii ki serbe ttir. O tavırlardan bütünüyle arınmış bir psikiya tri/psikoloj i pratiği yürütmek iddiası ise geçersizdir.
Erdoğan Özmen
27
ll
o nce fotoğraf
çektirmel iyim önce fotoğraf çektirmeliyim ben aynada beni başkaları görüyor gibi hissediyorum bunu istemiyorum fotoğrafla aynayi karıştırıyorum o yüzden sık sık ayna önünde oyalamyorum ama çok korkuyorum .beynimde ktymıklar var sanıyorum. ve bir bomba ben neden böylcyim. doktorlar bunu açıklayamıyor bende kendimi açıklayamıyorum kendim dediğim zaman ne kastettiğimi de hilmiyorum allaha inanmıyorum annem herşeyin bu yüzden başıma geldiğini söyl�yor ama kızlarda allaha inananlardan hoşlanmıyor hem ben devrimciyim herkese özgürlük istiyorum ben-kendim kısıtlanmak istiyorurr .hastanede amerikalıların etkisiyle beni bağladıklarmda bundan hoşlanıyorum ama karşı çıkıyorum. çi,inkü hast:ilar karşı çıkıyor görevliler karşı çıkıyormuşum gibi davranıyorlar bağlanmak benim çok hoşl}ma gidiyor ben en çok yatak toplamaktan nefret ederini bu yüzden
28
bazen hastaneye kapatılıyorum yazdıkça sesden kurtuluyorum demek dikkati- teksif etmekle ilgili bir şey bu dikkatimi lcksif edince gün ü saati unutuyorum asi kızları tanıdık m üzik parçalarını hastanede zamana çok önem veriyorlar ,zamanın felsefi olarak çok önemli olduğunu duymuştum annemin zorlamasıyla Mevlana'nın Mesnevi'sini okudum zamanın tanrı olduğu gibi bir sonuca vardım eski devirlerde buna benzer düşünceleri ciddiye alıyorlarmış beni kimse ciddiye almadı bu düşüncemden dolayı kendimi suçlu hissediyorum sık sık idam edilmek istiyorum, neden bilmiyorum, kızlar Deniz Gezmiş'.ten çok hoşlanıyorlar ben yazdıklarımı okumaktan hiç hoşlanmıyoı-um,yazarken virgül kullanmaktan hiç mi hiç buna bilinç akışı tekniği _ diyorlar bu kavr-amı çok seviyorum kı..zlara söylüyorum onlar da yazımı okuyup bana anla tıyorlar benim hiç düşünme�iğim felsefi şeyler a�latıyorlar ben anlamadığım için susuyorum yahut aklıma gelen herhangi bir şeyi söylüyorum bu onları heyecaniandırıyor ben tango severim Türkçe sözlü olanlarını an]ayabiliyorum bilmiş bulunduğunuz gibi ses ve görüntü halüsün asyonlarım var yaşantım oldukça renkli ve dans etmeyi bilmiyorum en iyisi müzik dinlemek ben hastaneye gidiyorum radyonun sesini sonun.a d_ck açıyorum canım sıkılmaz doktorla konuşurken zavallılar o kadar makul o kadar dengeli ki gözyaşı tüketimlerinin çok fazla olduğun u düşünüyorum
SEHDAR KOÇAK
BEN
D üşler konu unda bir ilk sorun vars� eğer, ·
bu onların henliğin iÇinde mi, y oksa dışında mı
olduğu sorunudur. Benliğin ne · olduğunu kavramadan bu sorunla uğraşmak sam.rım , mümkün. (Benlik nedir? Her · şey ve hiçbir §ey , der Buda. ) Düşsel nesneler ve düş. durumları dış dUnyadan uzakta, uykunun belirsizliği içinde helirirler, ve dış dünya olmayan ve düş gören hen dışarday ımdır; arada . B edenim beni sınırlıyor , bunu biliyorum, hatta bir yere kadar düşünsel gücümün de bedenimle , onun sınırlarıyla sınırlanmış olduğunu söyleyebilirim-- ama yine
· de, düş görmek beni olağan olmayan bir çaresizliğe i tiyor. Düş gören kim'? Ben mi? Ilayır, eğer benolsaydım gördüğüm düşün dışında kalamazd ı m . Dışarıdan m ı geliyor? Hayır , öyle olsaydı, bu belirli bir düzen ya da biçim içerisinde olurdu ve ben bu bclirlil iği farkederdim. (1) Düş, benim kurduğum eylemlilik tasarımını tümüyle parçahyor; y aşayışımı istediğim ya da İsteyebildiğim şekilde kurduğumu varsayıyorum ve düşler, durmaksızın bunu yalanlıyor. Kurduğum d üzen her an dağılabilir, bunu hissediyorum-- denetimsiz olan şeyler de var, dış dünyadan da dışarda olan şeyler. Üstelik, y aşayışın öngörülebi� lir rastlantıları da değil bunlar, tam olarak yaşayışa ait deği l ler, benim içim e yerleşm iş , benimle birlikte. o�an bir dağınıklık var. Düşleri , arzulayıp ele geçiremiyoru m , onlar beni ele geçiriyorla·r .. Öyleyse onların n� içerde, ne
'ac .
dışarda olduğ.unu, sadece benimle birlikte ve her iki yerde de olduğunu va rsa ymalıyım,
29
ama bunu y aparsam , benimle birlikte başka birinin de olduğunu (ama b aşka biri de olabildiğimi deği l , olamadığimı) kabul etmek zorunda kalırım. Bu da, benim kendim için dış dünya oluşum anlamına gelir.
Dil, bir düzen önererek yapılaşır, kurulur; yapısı bir şekli ifade eder. O yüz den bir d üş "görmek11 olasıd ır, bir d üşe •bakmak" d eğiL 0Görmek içinde oluşu , katılışı, bir tür nedenselliği, daha da ilerde seçimi an latıyor. "Bakmak" ise daha dışarıdan , belki seçilmiş ama birlikte değil , eylemsiz . Eğer bir d üşe bakabi lseyd im, seçebilirdim : Ya bu düş ban a ait ya da b enim dışımda. Ama bir düş görüyorum ve için dey i m , dışarı ç ık a mam . Uyanmak istediğimde uyanabiliyor muyum? Dahası, ortak düşler de olabil i r : Ya başkasının gördüğü bir d ü şü görüyo rsam ya onun gö rm esi gereken bir d üşe bakıyorsam ?
II Peki d üşler yaşayışımın i ç ind e m i , yoksa d ışın d a mı? Uyandığım da telaş l ı , üzgü n , düşüncelcrle dol u , şaşkın ya da nefret dolu ol uşum , uyku öncesi ve sonrası ben arasında doğal bir geçiş mi, doğal bir gelişim mi , (çizgisel bir süreklilik mi) yoksa gelmemesi gereken bir şey mi geldi başıma? Düşlerimin benliğimin hangi yönü olduğunu k avrayam tyorsam , onların y aşayışıma katılışı d a kavrayamadığım b ir �ey olmalı. Yaşayış kendi liğinden varoluyor; biyoloj ik organizmamın, fiziksel bedeni min, u y k u m u n varoluşları gib i . Düşler ise bunların dış ında, biliçlil iğim, benliğim ya . da ne ve nasıl olduğurnu n bilgisi gibi
30
hana a i t olarak var. Yaşayış beni dışarda kılıyor. Ya düş, dışarda olmad ığım anl arın ürünü olarak düş? Düş beni yaşayışın dışan a almıyor, yaşa yış olmam ı sa ğlıyor (gözleyen olarak, gözleyecek olan olarak), aynı anda da yaşayış; (h azırlayarak) fırlatıyor. Düşün bir yandan temsili y aşantı yaratış ı , d iğer yandan 'gerçek' yaşantıya geri dönüş ü : D ü ş görenden çok , d üş görmüş varlıklar olarak yaşıyoruz . . belki de ayrım bu radad ı r ; 11düş gören11 o lu şumuz yaşa yışm dışmda bir şey, oysa •düş görmüş• oluşumuz yaşa
yışın içinde.
Yaşayış, eğer bir r i tim , düzenleme ve kurmaca hareketiyse, za manın tıpkısıd ır . Zamanı ise, k esinlik le geç mişc-geriye doğru algı- tasarhyoruz. Zam ansal ardıl l ığı ya da süreklil iği varsayışı mız, olayların ve oluşların kend il iğinden varoluşları , ortaya çıkışları sayesinde; ister istemez olmuş olduğumu farkcdiyorum, zaman içine yerleşiyoru m , yaşıyorum.
Peki neyi yaşıyorum, yaşayışım ne · beni m ? Seç tiğim herhangi bir şey var mı , yoksa düzenlenen şeylerin düzenine mi k atı l ıyorum? Yaşa n t ım "bana ait" mi gerçekten , yoksa ben mi yaşayışa a i tim? Bana ait olanları, birlik te yaşayışın ortaklaşması içinden çıkarıp , orada eriliyor m uyum? Ayıram ıyoru m : Birlikte yaşayış mı kuruyor benim yaşan tımı, yaşan tım m ı b i r l i k t e yaşayışı sağl ıyor? Belki de yaşantımı , b irl ikte yaşanabileceğini inand ı ktarım üzerine kuruyorum (3) ; böylece y aşan tım, d eneyimlenmiş olanın deneyim le-
mesine dönüşüyor; öyleyse ya· şayışımı da gerçekleştirdiğim. bilmiyorum- sadece ontolojik olarak değil, sosyal olarak da yaşıyorum ve yaşamın da içinde m i , dışında mı olduğu m u bilmiyorum . Yaşayışm başlangıç terimi, ilk lerim olmadığını söylüyor bu hana.
Yaşayışın i lk terim olmayışı, düşleri yaşamın arkasında olmakta n , ya da yaşama göre yerleşmek ten çık arıyor. İk i ayrı a lan ol uşuyor: Y aşayış ve Düş Görüş.
nı Düş olmayan şeydir; yaşantımm içinde -birbirinin diğerini içerdiği varsayımıyla- başka bir yaşan tı tasarlar: Bana yal a n söyler ya da bana yal an söyle tir.
Başkasına yalan söylerim ve onun için , benim olmayan bir gerçeklik alanı yaratırı m . Artık bana bakışı ve bende gördüğü şey , benim olduğum şey deği ldir . Uyuşmaz lık başlar. Diğer bir yandan yarat ı� ım gerçe k l i ğe u y gu n o l ın a l ı yım ,kendi gerçekl iği ın İ hozmamalıyım. Ya düş giir ınel iyim , ya düş gördürtmdi y i nı .
Hiç yalan söylemeden y aşayabilir m iyim? Hiç düş görm cd en yaşayabilir m iy i m ? Yanlış soruyorum : Sürekli yalan söyleyerek yaşayabilir m iyim? Sürekli d üş görerek yaşayabi l ir m iyim? Bu soru lar ve çevrimler önce birlikte yaşan tının tasarım larm ı ku rar, sonra da Ahiağı (ama ikisini aynı zamanda), yani birl ikte yaşayış Ahlakllr, yaşantımızı olası k ı l ar. Yanıtlar Ah iağın içinded ir, Ahlak ise yanıtların içinde.
Neden yalan söyleyerek başkasının benim hakkım daki bilgi sini zedclerneye çalışırun? Kendi yaş�yışımı olası kılmak için mi? Oyleyse başkasıyla yaşayışım değildir benim yaşantımı olası kılan , içten içe buna inanırım. O dışarıdadır ve beni iç içeliğimle b aşbaşa bırakmıştır ve üs telik , benimle birlik te yaşayışıyla, beni kendimden başkası o lmaya zorlamıştır. O nu n bana dair bilgisini m ü m k ü n kılmaya çalışırken, kendim hakkındak i b i lgi mi kaybcdcrim. Ya l a n söylediğimi farketmeden yalan söylerim , ç ü n k ü benden bilgi istiyordur ve bilgi d e olmayan şeydir.
IV Neyin d ü şünü goruyorum hen? D üşsel d ünyayla benim yaşadığım d ü n ya ortak terin\leri payiaşıyormuş gibi görünsc de, ortak olan tck kesin tcrimin ben o ld uğu kesin. Kcsin , çünkü d iğer lerimlcri .u yrıştıramıyor u m , derlenmiş olduklarını farkediyorum. 11D üŞümde görm üştüm bunu bcn ! n d iyorum h e yeca n l a ; gör m üş. olduğum şey kendimden başka bir şey değil oysa, sadeec varoluşum u n buraya ycrlc�mişliğin i , b u raya dcğmişliğini h is-
setmiştim. Niye bunu görebilm i ş olduğumu bi lemeyiş i m , tek ortak terim olduğumu kanıtlamıyor mu? Varoluşum neden istemiyor; varım ve oluşuyorum.
Y aşadığırn düny a nasıl? B u
d ü n y ada da şeyler arasında ilişki k u rarken tck ortak ter i m b e n o l m u yor m u y u m ? •Yaşamıştım b u n u ben ! • dediğim durumlar yok m u ? Eğer böyleyse, düşle gerçeği b irbirinden ayırmaını ha klı k ıl a n neden n e ol abilir?
V Yolculuk etme is teği y l e , d üş görm e n in s ü rekli ve zorunlu oluşu aynı kayn aklardan geliyor. Başka yerde olmak istiyor u m , yaşad ı�ım yeri farketmek için. Yolculuk elmek is teyişi ın , ne kad ar öyle gör ünürsc görü n s ü n , a l ışkanl ı k larıını bozmak iç in deği l , tam tersine, onları güçlendirmek ve yeni lcmck , onların n e oldu�unu tam olarak kavramak iç i n . Kim olduğu m u öğrenmek i liyoru m , benl iğimin h issini arıyorum ve olm ayı becerd iğim şeyi zorlamak ya da dağıtmak bana yardım ediyor. Yaşarken n e ler o l d u ğ u n u a n iayabi l ir muyu m , yoksa d üşünd üğümde y a da düşled iğimde mi berraklaşıyor her şey? Yakınd aykcn mi görcbil iyoru m , yoksa uzaklaşmal ı mıyım'?
D üşsel dünyanın ayrılığı : Sanki başka bir yer . . Sadece yaşadığım dünyaya uzaktan hakm ıyoru m , onu başka bir yer haline de getiriyoru m . llu parçalanmaya ya da pa rça lanışa zoru n l u y u m , ama bel ir l i bir is teği ya da creğe yön e l m iş l ik y ü z ü nden deği l , tümüyle nedcnsiz, ama dış al bir neden-
sizlik de değil bu, sadece ben i m iç in nedensiz , başka türlü de olabit ird i m ve farketmezdim.
Düşündüğüm zaman düşlediğim zamandan uzak deği l , belki de aynı za m a n . Tck bir farkla: D üşünüyorum ve k urduğum her şeyin içinde varım , düşlüyorum ve olmayabilirim de. Ama hayır, b u n lar benim yapt ığ ım şeyler , artık neler yapıldığını görmcl iy i m , düş görmeliyim. Uyandağamd a neden d üşüm ü aniatıyorum birilcrine? Nasıl a n l atabi li yor u m? Zaten başkası olan düş başkasına nas ı l anla t ı labi l ir � anlamlı y apıyı o n a sun mam i mk an s ız (ben b i l i yor muyum?) , o ancak d üş görüşüme ve düşümün d üşse l ne nelere sahip oluşuna ortak olab i l i r ; evet , anlata bild iğimi d u ymak istiyorum , bu doğr u , ama yeterli değil , çünkü başka şeyler de a n l a t a bi l i r i m , d ü ş ü m ü n böylece gerçek oluşu ve şaşk ı n l ı ğım bir kenara, bu�ılar her yerde olabil ir, dahası d üşümü yaşantıma katmak istiyor olsa m da olmama l ı y ı m , çünkü d üşsel nesnelerin (kişiler, olaylar, duru m lar . . ) ortak kararı gerekli bunun için, yaşantım ortak deneyimlerin sürek l i l iğiyken . . Öyleyse ne yapıyo r u m ben? llerhangi bir şey anlatır gibi deği li m , kendim i gerçek l i k a l a n ın ın d ış ına a tıyorum , pek i n iye? Özlediği m ve karşısmda güçsüz kaldığım için mi? Bir keşif n ası l o lası o lu yor? Dünyanın bi l inen bir şey olduğunu d ü şU nürken , bi l inmedik o l duğu nu öğre n iyoruz. ( D iizehel i m : Diz dünyunın bir şey olduğuna ina n ı rken, başkaları bu şey olmad ığına , başka bir şey de olabileceğine inanıyor).
3 1
Yeni olanın bilgisi dünyayı n_a-· sıl ve neresinden değiştiriyor? Yaşayış yeni olanın dışında öyleyse, keşif ve b ilgi başka dünya alanları yaratıyorlar o kadar. Öyle)'se yolcu luk, tek olan dünyayı parçalam ıyor , hana başka oluşları gösteriyor, ama (belki de çaresizce) henliğimden dışarı çıkarnıyorum ve başka oluşları dünyama göre yerleştiriyoruro ; düş görüyoru m . Evet, yolc uluk
· gerçek bir keşif eylemi b enim içi n , ama kencli d ünyamı y ar�tıyorum , gördüğüm d üşün içinden çıkamıyorum . Amerika bir düş benim için ve karaya ·çıktığımda ne yapacağım Çoktan belli , ama hen hilmiyo-
. rum.
VI . Neredeyse "Düşler Gölgemdir
Benim• diy.eceğim korkmasam gÖlgen ın . ancak ışık vurunca ortaya çıkmasindan ve ışığın değişimlerine göre değişm�sin den , çoğa lmasın d a n , çünkü düşler· yaşayışımdan çıkıp hana çarpacak geri dön-. m üyorlar, en azıdan sadece böyle değiller.
Peki ışıkla gölgem arasmdaki ilişki d oğru mu? Yanıldığımı . farked iyorum ; gölgem , bedenimin zorunlu k iplerinden hir i , ışık ya da haşlça hfr değişkenden bağımsız. Işığın onu değiştirmesi , bilincimin deği��mlerinden ne kadar farklı? Oyleyse d üşler de salt yaşayı-· �a bağli otmaktan kurtuluyorlar, varlar ve varlıkları sadece kendilerinin; konularının sadece •benu olmadığını �ile düşünebi l ir im b u yüzden. (Oysa Düş Yoru mu ve P'sikoloj i buna dayanır düş kon usunda, hana ait oluşuna ve konu olarak beni seçişi ne . )
3 2
Belki d e yaşayışın onları içermesinin nedeni budur, onların 11hana ai l11 olm adıkları h akkında kendiliğinden bir bilgim var� Dünyanın da bana
· ai t �l madığnı farketmekten daha etkili bu, çünkü bu dışarda kalışı ne gerçekleştirehiliyorum· ne de ortaklaştırahiliyorum.
V ll Varoluş ya da varoluşum da i lk terim değil, çü{lkü başkasının varoluşu benim iç in i lk teri.m olamaz; b u da, y-a ortak bir ilk terimin yokluğunu ifade ediyor, _ya d a bir ilk. teri m olmadığını, ya da bunun başka bir şey olduğunu . . Varol uşum b aşial mı yo r d üşleri , d üşler varoluşumu _h:ışlatıyorm u? Varoluşu dışsallaştıracak üç temel düzensel alanım var; bilim , sanat, yaşayış. Bunu da ayırdedemiyorum, hilcşkclcririe 11kültüru ismini veriyorum ve soruyorum : Kültür mü varoluşumu belirliyor, varoluşum mu kültürü. belir liyor? (Yoksa yön değiştiren bir şüreklilik mi var aralarında?) Düşünüyorum ve benle d üşler arasındaki il��kinin tıpkıs ını kuruyorum : Oylcyse hen düş . gör m ü yoru m , düş görüş üm · başka bir şey i işaret ediyor. Ama neyi? Varoluşun , çıplak bedenin düşleri oluyor b u alanlar, kültür, kendi aralarında da birbirlerinin düşleri oluyorlar ve böylece oluşu mu görüyorum. D üşün d& düşünü görcbi1iyorum.
Yine de bunlar yetersiz. Niye birbirlerinin düşleri oldukla- -rını , n iye düş görd üğümü (ya da böyle sandığımı) açıklamıyor bunlar. Ancak i l işkiler scziliyor, � kadar. Öyleyse benim tüm yapabildiğim düş
üzerine sezilebilir bir tamm getirmek ve i lişkinin h içimini açığa vur.mak . Ben düşleri mi yaratıyorum , düşlerim beni yaratıyor. G ördüğüm düşü daha önceden görmüştüm demek ki , belki de başkası görm üştü , ama o d üş de b�ni düşlemişti; t>aşkası�ı da d üşIediği gibi. Karışıklık nereden doğuyor?
Fizyoloj ik d ü nyada yaşıyorum ; yaşayışım ı , insanın fizyadüzen kuruşu şekillendirmlş. Yan i , dünya beden imin dü nyası , bedenimin taiumladığı b ir dünyada varol11yorum . Şekillendiemek sınırlarını çizmek .an lamına geliyor gibi ve " o lan da b u . Bedenime · uygun bir d ü n yada yaşıyorum, yani varoluŞumu sürdürüyorum ve sürekl i liğimi sağl ayacak tek şeyi yapıyorum: Beden imin sürekliliğin i sağlıyorum. (Bedendışı olanları da nedense ·bedene ya d a onun sürekli l iğine '-lyarl ıyoru m . ) Dahası : Düşlerime yer yok burada. Ya da; d üşlerimi bedenime göre yeniden düzenliyorum. (Yeniden? Bedenime göre düzenlenmiş düşler?) Öyleyse, varoluşuma i l işki n temelliklerden bahsedişim bile eksik; bedenime göre; bedenimin şekillendirdiği temellikler nunlar, dahası bedenim için olan. Düş yaratmaya kalkışırsam da , hedenime göre düş yaratıyorum, bedensel düş yaratıyorum ve herşey karışıyor.
Artık düşün ne olmayahUeceğini biliyorum : Bedenim olamaz. Ama ne olabilec eğini h�la bilmiyorum ; olm ayan şeyin o l m ayan şeyini elde edebilir miyim , yani düşün bilgisini elde edebilir miyim?
EK: Görd üğüm düşleri görmek beni nasıl yapar? Daha doğrusu , kendi düşlerime bak-
. mak? Ay nadaki görüntüme başka bir aynayla bakmaya mı benzer? Yaşayışın , yani düş görmediği m zam anların yerine bu bakışı geçirm eye kalkışır m ıydım? Düş Görüş ve Yaşayışın yerlerini değiştirir miydim? Hayır, çünkü bakış bilgi olamazdı, görüşe de ·
dönüşemezdi ve kendi düşüme bir başkası olmak beni düş görememeye iterdi. Ya da diğer yanda n , bedenimin dışında olan ve bedenime göre olan , "bana ait"liğinden şüphe ettiğim şeyi bedenime sunarak , "bana ait 11 k ı lmaya çalışmak mümkün değil. Düşlerime bakamam , çünkü zaten bakılır şeyler olarak yok onlar.
EK:2 : Düş yorumunun nedeni ne? Böyle bir girişim yaşantı alanıyl a , düş · alanı arasında · kes'in (ve hatta belirlenmiş, sürekli hir düzene sahip, dolayısıyla kalıplı) bir ilişki varsayar. Ona göre düş, yaşama göre ilerlemektedir. Gizli olarak, yaşamın da düşe göre önsel koşullanmışlığa (kader?) sahip olduğu sanısını yayabi-· lir, .ama sonuçta yorumu yapılan yaşama göre düştür, düşe göre yaşam değil. Fakat yorum, yaşantıyı düzenlemeye ya · da d üzeltıneye yönelmiştir, "haber verdiği" ya da "uyardığı" söylenir. Bu d� düş yorumunun neden inin, yaşamın düzenine dayandığını , ama yorum layıemın kendisinin bu bilgiyle hareket etmediğini gösterir gibi. Yorumla yı cı, düşün sahibi· kadar saftır, ne yaptığını bilmez (keşfeder).
VIII "0 sözsüz dönemde yalnız iki dil vardı: Biraraya gelmiş şeylerin ve olayların somuı dili ve düşün hayali. dili.. Düş, sonunda kültürün yaratılmasına yardımcı olucaya kadar elle tutulamaz bir vekil olarak iş görmüş olabilir: hileli, a ldatıcı, yanıltıcı, ama zekaişleıici. " (s. 53) ve insan kendini denetlernek için aletler yaratıyor; sembo'ller, sözcükler, imajla r, davranış kalıplan . . Lewis Mumford, Makinenin M.iti, tekniğin ve insanın gelişimi, 1 962, 3. Bölüm.
Y a:Şam ve ölüm, artık bir. düz e n nedeni olma olanağını kaybettiyse de, yaşayışın kuru luşunda insanı belirlemiş olmalı: Canlılığa uygun bir yaşayış kuruldu.
Her şeyi birleştirdiğİrniz z·aman elimizde tek bir bilgi kalıyor: Başka k uruluşlar da olanaklı . Dahası., bu kuruluşların olanaklı oluşu , am a gerçekleşmeyişl eri , çünk ü scçiİmemiş oluşlaı:ı, içinde olduğumuz kuruluşu etkiliyor. Hiçbir şey yı.:. kılmamayı hak etmez. Düşler, ancak baŞka kurul uşların da varoluşuna ilişkin bir işaret (gösterge). (Quantum Kuramı , · aynı anda birden fazla dünya- .
nın gerçekleştiğini öne sü rüyor; her birind e başka olasılıkların gerçekleştiği dünyalar. ) Bedensel canlılığa göre kurulu yaşayışm karşısında düş görm ek, bu yaşayışın sadece böyle d üzenlenmiş bir yaşayış olduğunu belirtiyor. Yaşayışın gerçekl iği , ancak d ü şlerin gerçekdışılığı sayesinde.
Sonuç olarak düşler bir yerde değil. Y aşayış da bir yerde değil. Sadece iki ayrı alan yok ve şeylerin ve oluşumların düzenini alanlar arasında hölünmeyecek şekilde kuruyorum. Ben oluşurola b ir yerdeyim ve hem .burada olmayabileceğimi, hem de b urada olduğumu biliyorum . . Ama nasıl yer değiştirebileceğimi bilmiyorum; düş görüyorum .
NOTLAR (1) Düş, sıra-düzcı:ı içerme�e �orun-
' lu bir yapı olarak varsayılmalıdır. Dü�ün içedoğuşu düzensiz olsaydı, yapısı.z olm ak zorunda kalırdı. Oysa her konu bir yapıdır: ·
(2) Tabi, mf dil böyle yapıland$ için düşlere de yaklaşuğı�ı düşünebilirdim . Ama iç içe yapılar sözkonusu olduğundan hangi yapıdan diğerine geçtiğimiz farketmeyebilir.
(3) Buradaki sosyal göndermelerin dışında, vu rgu şurada: Yaşantım ve birlikte oluşum, benim ve başkasının bedenine göre sürekli düzenini kazanıyor.
Sabri GÜJlSES
33
1979 yılında· ticari uzay gemisi No.stro- · mo'nun dünyaya dön üşü sırasında başlıyordu tüm hikaye . Ridley Scott'un yönettiği film, hiç kimsenin tahmin etmediği bi r şöhrerc ulaşa cak, yapnğı hasılatın yanında eleştirmenlere de kendini bcğcndirmeyi baŞaracakh. S cotr'un kusurs u z başya pıtının hayateti yıllar geçmesine rağmen bizi rahat bırakmadı . B u filmle i lk çıkışinı yapan yönet-men, daha sonra yapoğı " Blade_ Ru nner" ve " Thelma, Lou ise " gibi filmlerle bu işi çok ciddiye aldığını göstermeye devam edecekti.
Birçok açıdan yeniliklerle dolu olan ·bu fi lm en sıradan okunuşuyla bile, aslında çok başka dcrtleri olduğunu hisscrtirecekti. En tellektüel sinema izleyicisini nakavt eden i lk bil im-kurgu filmi ü nva n ı n a sahip '2001 Space Odysscy ' ile birlikte hakkında en çok yorum yapılan iki Bilim-kurgu filmi nden biri olan '' Alie n " kanımca � ka hiçbir tür filminin bu denli uzaklara
_gidcmeyeceği
nin bir göstergesi . (Bu fil miere eklenecek birçok film_ arasından hemen aklıma gelenler Tarkovski 'nin S ralker- ve 'Solaris'i Carpenter'ın "New York'tan lCaÇlş " ı , yine Scott�un "Biadc Run ncr " i) Zaten Scocc'da zaman zaman " 200 1 " e açık gönde rmeler yapmaktan · durmamışn� Kaptan Dal-
34
las ' ın fi lmin başlannda din lediği Mo7.art ' ın " Eine Kle ine Nachtmusik" adlı c eri, b u buluşun sahibi Ku brick'c dolayısız. bir saygı duruşuydu.
Daha sonradan post-modern sinemaa olarak damgalanan Ridley Scott bu fi l mlc önceleri bir ters ütopya yaratmakla suçlanmış n . Çürümenin ve yozlaşmanın artık u zayın sınırlannı zorladığı bir çağda, mcsleğini sadece para için icra eylcyen, gelecek ve insanlık adına hiç bir ideali olmayan bir avuç alt sınıf insanından oluşan mürcttebanyla Nostromo gemi i , Moby Dick'teki Pequod
. gibi sanat tari hinin en simgesel gemilerinden biriydi. Film boyunca dünyanın neredeyse " kıyamet" ötesine geçtiğini düşünüyord u insan ister istemez. Kaptan Dallas' ı n açıkça söyleme kten çekin mcdiği " Ren hiç ki mseye güven�en"ı • lafı, şimdiden çağımıia damgasını vunnuş bir kognisyon-
du kuşku yok. Ülke, toprak, aile gibi kurumlara ait ideallerden kınntı yoktu bu fil mde. Kimilerine göre revizyonist bir bilim-kurgu, kirnilerine göre acımasız bir toplumsal eleştiri. Tüm b u nlann ötesinde, yapırrun� n 8 yıl sonra Krin ve Glen Gabbard yazdıklan bir psişeleştiri de filmin bu e tki l i gergi nl iğini Mclanie Klein -ve " N esne İ l işk i leri Kuramı " ışığı al n n
da analize yöneliyorlardı. Onlara göre filmin yaramğı gerilimin nedeni, ' bebe klik anksiyetelerini n ' yeniden ancak b u kez perdede bir kez daha yaşannlan masıydı. Hemen başlardaki " uyanma " sahnesi , forme edilmemiş, atonal sesleri nde yarartığı a tmosferle intrauterin (ana rahmi içindeki) yaşamı anımsatıyordu. Gemiyi yöneten bilgisayann adı " mother-ana " ydı ve kapaklann açılmasıyla başlayan sembolik doğumla yedi m ürcttebat ve beyazperde önündeki bizler arkaik yolcul uğumuza çıkıyorduk birlikte. Fi lm boyunca sürekli duyacağtmız kalp scsi efektlcri ve soluma!ar, bebeğin yaş-amı�ın ilk bir kaç ayında ki y�msal öneme haiz " annenin kalp ve solunum sesleri n nin t� kendisiydi. Gabbard 'lara göre filmin geriliminin sürekliliği açmndan e n önemli ermen, bir dizi içe-alım ve yaı:ısırma sonucu ulaşılan paranoid-şizoid · durumun
beyazperde az:aahğı i le izleyiciye aktanmına bağlıydı .
Oldukça entellektüel tasarlanmış ve başanlı bir biçimde kota.nlm� bu "i lk " in ardından gelen "Alicns " ise sadece zekice tasarlanmış bir devarn filmiydi. Bariz biçimde se rinin en hödük filmi olan "Aliens'da, nereden geleccği belli olmayan tekinsiz tehlike Grcmlin' ler misali her köşede birivercn geri zekalı canavarlar haline gel miş, yönetmen Camcran ' u n mili tarizmi, geril imi bir çeşit şiddet gösterisine dön�türmüştü. İ lk fi l mdeki femi nizan Ripley karakteri, iş kadını kimliğine büründürü l m üşrü. Gerek gramer, gerekse ideolojik arkaplan açısından oldukça muhafazakar olan ikinci yaratık, Hollr-vood'un sert limitlerine teslim olmuş, salt piyasa için tasarlan mış bir iş filmiydi.
Ve böylece maceralı bir çekim öyk üsün ü n a rd ı n d a n , seri n i n üçüncü v e belki d e e n tartışmalı uğrağına ge liniyord u. Sunutuş tarzıyla Amerikan sineması n ı n yeni dahile rinden David Fincher bu kez kendi " i lk" ini ge rçek.Jcştirmek için kamcra arkasına geçiyordu. Deha n ı n bede lini bile zapt-ü rapr alonda bulunduran Hollywood açısından , bu yeni yctm� video klipçi nin yapabi lecekleri te hlikeli olabilirdi ama onlar bu işin de iki keskin ucunun bu l unduğunun hepimizden fa zla fa rkındayd ı l a r. Nite ki m Fincher ödün vermeden ustası Scott 'un izi nden gidiyor, tekrar " tc k " e indirgcdiği yaratığı bu kez evrenin başka bir ücra köşcsi�e taşıyordu. Bu kez de baba fi-
gürü baş karakter filmin ortalannda yaratığa ku rban edi liyor, gc7..egcnin iç mekanlan birincideki gibi son derece simgesel tasarlanıyor, aynı içe-ahin ve yansıtma mekani zmalanyla gergin bir atmosfer yaratılıyor, ideolojik arkaplanı oldukça yüklü bir film çı kıyordu karşımıza. Fincher ışığı son derece ilginç kul lanıyor, milyarlara malolan yaratık makerini ekonomik kullan makta dircniyordu. Ustaca yaratılmış bir ortaçağ atmosferinde veri len dinsel ve metafizik dcğinmclerin ,senaryon u n ma nevi babası Vi nccnr Ward 'tan miras kaldığı hissedil iyordu-sadece bu bile fılmin Hollywood kaosu nda yaşadığı baskıl ı yolculuğu kanıtlıyor gibi. Filmde dolayımsız olarak Amerikan kültürüne göndermeler bulun ması (örneğin ü lkemi� için henüz yaşanılan bir gerçeklik olmayan AIDS korkusu gibi) çağımızın kendisine air derinlemesine sapramalarda bulun masım engdlemiyordu kuşkusuz. Şi rketin Japon-Amerikan ortakl ığı , çağdaş bir Amerikan paraneyası olmasının yanında, hasbayağı bir gerçek te değil miydi? Bir çuva l sakat, işe yaramaz " YY'' kromozonlun un, evre nin yeni sa h ibi " şirket" e karşı direnişi, en bozuğu ndan da olsa insa n 'a duyulan inancı dile getirmiyor m uydu?Tüm bunlara rağmen i lkinden çok fazla şey söylem iyordu 'Alien 3 ' .
. Ancak H'ollywood'a ve yöncnnen i n kendisine rağmen (Amerika'da dahilik hem çok büyük bir şans, hem de çok büyük bir şanssızlık bence) ortaya bir dönemeç sayılabilecek oldu kça ciddi bir
fi lm çı kıyordu . Fincher; Türk fil mlerinde şimdiye dek hiç rastlayamadığımız biçimde kendisi dışında bir gerçekliği algılamaya, iyi yada kötü çağımıza ait, onun içinden birşeyler anlatmaya çalıştyord u. " Kül türel Farkl ı l ıklar" söylemini, indirgemeci bir rasyonalizasyon olarak görmek istemcyenierin kayıtsız kalamayacaklan bir yapıt olarak ele alındığında, "AJicn 3" aa verici olabiliyordu ülke miz gerçekliğindc. " İyi " ya da " Kötü " etiketinin entellektüc-
. lize edilmiş aldatıa formlanndan öteye gidemeycn ülkemiz '' sincma eleştirisi " piyasasında film akıl almaz bir anlaşılmazlıkla karşılanıyordu. Hatta bir sinema yazan filmi ne idüğü belirsiz ve kanımca hiç bir sinema gözü n ü n be ğcn mesinin m ü m kü n olmadığı " Seni Seviyorum Roza" ile karşılaşrınyor ve filmi beğencn leri yarankla özdeşlcşri riyordu. Her tür filmin birbiriyle karşılaşn nlabilir olduğu bir gerçe k. Bunun da öresinde herhangi bir film eleştirisinin en fazlasından yorumcunun kendi öznel bakışıyla,ncsnel gerçekliğin kesiştiği nokta n ı n ufukları na kadar gelebildiği de aşikar. Bir yorumun diğerine göre üstü nlüğünden kesin bir ·ifa deyle söz edilerneyeceği gerçeğine rağmen ,film leri eleştiren ve okuyucu üzerinde potansiyel bir etki sahibi olan yazann ,görcbildiği yere kadar konuşması gerektiği de ülkcmi7..de çoktan unutu lmuşa benziyor.
Evet okuyucular, gösterimi bu günlerde sona eren yaraağın öyküsü ü lkemizde halen devam ediyor, kaçırmayın .
35
Bir Devlet Hastalıaııesinde • •
Psilciyatri Eğitiıni U zerine
Gözleıııler
ya da
Folie a Clinique
Ş ile Yolcuları'na Sevgiyle . . . Bu yazı, bir kişi ya da kurumu yargılamak için deği l , psikiya tri eğitiniinin nasıl olm.ası gerektiğinin yoğun olarak tartışıldığı şu günlerde , dört yılın biriktirdiği duygu ve düşüncelerin iti�iyle, soyut sorgulamalardan somut adım lara geçişi k atalize edebilmek amacıyla yazıldı . Olanı biteni unutmak , bir sıfat kazanmanın edilginliğine gömülerek her şeyin üstüne sünger çekmek , hatta b u yanlişlığın hirc parçası olarak devam etmek de bir seçenekti. Ancak eğilimin tüm yaşamı kaplayan hir s üreç olduğu nu düşünüyorum. Yok saymak y�rine a ltını çizmeyi bu nedenle seçtim. Gözlemlerim yer yer öznel çizgiJcr _taşıyor olabilir, yine de bu deneyimi paylaşmak, susmaktan/unutmaktan daha doğru gibi geliyor. Sun"u lanlar, dotaylı ve dolaysız ilgililerin yanıtlarıyla antam kazanacaktır. Benim henüz Wolberg'den filan haberim yoktu. Ç içeği burnunda bir psikiyatrist adayı ola!ak, psikiyatri kliniğinden ha�ka her şeye· benzeyen o görkemli upstKYATRlu -kapı-
36
d a tıpkı böyle yazıyordu , hala lerine ayrıla� bir odada oksida yazıyor -kl iniğine adım jen gereksinimlerini paylaşan atarken yoğun bir öğrenme I>U insanlar elbette hoŞ görularzusu duyuyordum sadece . mcliydHer. Ayrı bir görüşme Kapıdak i tabelaya sapl_anıp odası ve eğitiminin yoklu ğunkalmak; ne de olsa biçimsel dan yıJgınlığa düşmeyerek, sakaygıların tutsağı olmak de- bırla devam ediyordum. Bu mckti . Oysa öğrenecek çok şey kliniğin bir de kapali bölümü vardı. Koridorda, aynı amaca vardı: hani şu, varl ığı nedehizm e t eden ve aşağı yukarı niyle Ankara'd�ki bütün faaynı araçlan kullanan içiçe kültelerin hasta sevket mesine geçmiş iki·ayrı psikiyatri klini- neden olan "kapalı bölümu. 6 ği öylece d uruyorlardı . Söz kadın 6 erkek, toplam 12 haskonusu ayrı m, kuramsal ya da ta _için düşünül_müş bu küçü- işlevsel bir tcmele d ayanmı- cü k mekana girdiğinizde, deyordu. O ·halde neden iki ta- . mir parmaklıklar ve alt kattaneydiler? Öğrenecek onca şey · ki mahkum koğuşunu beklevarken böy-le b ir ayrın tıda ıs- yen jandarmalada birlikte. içirar edilemezdi. Hastalarla ta- nize hoş bir suçluluk duygusu nı ya da tedavi �acıyla gö- yayıl ıyordu( bkz. ülke gerçekrüşmek için ayrı bir odanın lerimizin ayrılmaz parçası böbulunmaması da, olsa olsa ül- lümü). Yan hşı/çirkini saplake ·gerçeklcrimizin ayrı lmaz . maya yanaşan yoktu, üstünü bir parçasıydı. Bu amaçl a , örtmeye çalıştyorlardı (buraboş bulunan ya da bu lunama- da üstünü örtrnek kavramı soyan her yer, mevsim uygunsa m u t anlamda kullan ı l mıştır. balkon ya da EKT odası kulla- Belg�s i , Dünya Sağlık Örgünılıyordu. Hastaya yaklaşımın ttinden üst d üzey bir yetki liabecesi konusunda kimsenin nin ceketinde bir yağlı boya ortada görünmemesi ketlcyici lekesi olarak durmaktadır) . olmakla birlikte, şef.m uavini- Mekan a ilişkin sorunların çöb�şasistan-asistan hat ta bir zümü yolunda bir süre debesüre intörn sıfatlarıyla kendi- tendikten sonra , - bu çabalar
ancak bir gazetenin orta sayfasında küçük bir haber oluşturabildi - •bir iki asistan neyi değiştirebilir ki" gibi ayakları yere basan bir çıkarıınla , öğrenme arzumuz u tazeledik . B u tazelern eye sözde uyum , poliklinik d e aynı anda birden fazla hastaya ruhsal muayene yapılmasını doğal karşılamayı da öğr�tmiş oluyordu . *Bu kliniğin günlük pratiğinde, psikoterapinin asla yeri yoktu . Özgül bir psikoterapi disiplini iç�n eğitimin olma yışt bir yere kadar anlaşılabilir de, tıbbın tüm dallarında psikoterapötik yaklaşımın gerekliliği vurgu lanırken, böyle bir yaklaşım için temel bilgi ve uygulamanın dahi olmayışının hazmedilir yanı yok tu. ( "D üş-
. manınızı iyi tanıyın" anlayışıyla yapılan psikodinamik k avrarnlara yönelik adersler" , bilgileri h avada uçuştura n , pratikten yoksun v e anti-Freud bi-r seyir izliyordu.) Kitaplar eğitimi, s.adece bazı kura�sal bilgilerin edinilme süreci değil , hem kuramsal hem de uygulamalı bilgilerin sistematik olarak edinilme süreci olarak tanımlıyordu. Uygula: madan geçtik; kuramsal bilgilenmeıiin hiçemi ve içeriği de nonsistematik , yanh ve hatta bazen yanlış oluyordu. Klinilc şefinin ısrarla ve i natla savunduğu, giderek sarsılmaz sloganiara dönüşen ve asla değiştirilemey«;n yanlışlıklar her gün dinlen iyord u . Örnekse , DSM-III, dinamikçilerio yeni numarasıydı (amacım DSMIII 'ü savunmak değil. Ama DSM anlayışının , neredeyse dinamik yaklaşırnlara bir tepki gibi doğduğu , hatta neokra- ·
epelinizm sayılabileceği söylenirken , bu kadarı biraz garip clmuyor mu? )
Neresinden bakarsanız bakın, süreklilik ve . sistematiklikten yoksun, çoğulcu-katılımcı olmayan, tek boyutlu -tek merkezli, tutarsız ve karmaşık bir eğitimle karşı karşıyaydık. "Bütün bu ahval ve şerait içinde dahi" öğrenecek çok şey vardı. Klinik şefi •beğenmeyen . . . ir olur gider" diyordu.* Bu saatten sonra nereye gideecktik. 11 Heni eleştiren , hem burada kalan şerefsizdir" diyordu(hala kulaklarım uğulduyor). Sorular . . . Sorunlar . . . Dışa açılmak e n doğrusuydu : sempozyumlar , kongreler? "Sevsinler kongrelerini" diyor .. du. Filanca yerde psikoterapi eğitimi? "İyi para kazanıyorlar, safsata bunlar" diyordu. Klinik şefi herşeyin tek egcmeniydi (Bu durumda, eğitimle ilgili bir. yazıda , klinik şefinin tutum ve davranışlarına dair saptamalar y apmak da kaçını lmaz olsa gerek. Bu yazıy.ı yazarken , bir k işi için bu tarzda ruhs�l belirlemeler yapmanın doğruluğunu yanlışlığını çok düşündüm. Ancak kendi tavrının doğruluğundan bu kadar emin olan bir kişi karşısında, tepkisiz kalmak , bir�akıma mazoist bir tercih olacaktı . ) Rollo May şöyle diyordu: uKendi tavırlarırun doğruluğundan mu tlak bir şekilde emin olduklarını iddia edenler tehlikelidirler. Böylesine emin olma sadece dogmatizmin deği] , y1kıcılıkta onu geçen kuzeni fanatizmin de özüdür . . .' Du durumda kişi itira:darını, adece karşı çıkışları değil, kendi bilinç dışı şüphelerini de yatıştırmak için arttırmak d urumunda kalır" (* *) Klinik şefi alay ediyordu. Dört yıl boyunca hemen her gün 11ders11 adı altında, onun herkesle
3 7
alayım dinledik. Diğer psik iya.l rist ler be ş para etmez adamiard ı .
(*) Bu paragrafın geri kalan kısmını, isterseniz okumayabilir , yok say ab ilir ya da ben im gibi utana sıkıla fısıldayabilirsiniz. Fakat biJiniz ki bu satırlar, olanca kabalıkları ve çok sayıda tanığı ilc, klin ikdeki akıl almaz sağl ıksızlığı n tüylcr ü rpcrtic i göstergelerid ir .
(**) Rollo May . . . . . Yaratma Cesaret i , çev. A. Oysa l, Metis yayınları, 1988
Köstcbckler, sümsük ler, tellaklar . . . E n büyü k oyd u . Durup d i nle nm ede n kü çü msüyordu. Onun bir parçası olarak bizler de b ü y ü k t ü k . Uzman olunca onun şubeleri alacaktık. llunun iç in bu kadar emek arfed iyordu . Odasından ve k l i n i kden çok özel bi r du ru m olm adı kça ç ı k m ı yor , m üridierinden başka k i mseyle konuşmuyordu. l l iç bir bi limsel etk inl ik v e bi l im adamı onu ilgi l cn d i rm iyordu (bu ta rzda bi r e tk inliğe katıld ığına bir kez tan ı k old u m . Onda da yorumu "bir şey an la mamış la rdır" olmuştu) . Soğuk ve yak mJaşma güçl üğü içinde olm ak ,
. bu olsa gere k ti . İşler is ted iği gibi gi tmczsc, en pr im i t i flcr i ndcn seçi p y adsıyor, yansıtıyor, böl üyord u . Kl in ik le iyiler ve köt üler vard ı . Fak a t dengeler her an değişebil iyord u . 1 yil cr kötü , kötüler iyi olabi l iyord u . İşin i lginç y a m , ki in i k çal ışanl a r ı n ı n bir böl ü m ü , Liim bu o l u m s u z l u ld a r l a mü kem me l bir u y u m içi n deyd i . Dirisi söylüyor , d iğerleri kayıtsız şartsız onay lıyor lardı. Karşı ç ıkanın sıfat ı hazırdı zaten : psi kopat ! Bırakın eği t i m i , yaşamak iç in
3 8
bile u ygun olmayan b u atmosfer, nneak L ir "fol ic a cl in iq uc" olarak adlandı rılabi l ird i . S o n u ç olarak , b u k l in i ği n b u d u r u m ve yö nel im biç imiyle eği t i m vere n b i r k u r u m olmas ı n ın yanlış o ld uğu n u d ü ş ü n üyo r u m . Fakat eğer dem i r tav ın d a dövü l ü r örneği� psi lcopa l<,loji psi kopatoloj ik ortamda öğren i l ir diyorsa n ız , buradan uygu n yer bu lunamayacağı kan ısınday ı m . Ba)il arkcn de söyled iğim gib i , t ü m ii y l c b en i m penccremdcn olan bu gözlemlerin a n lam kazanınası a ncak dolayi ı/dolaysız i lg i l i ler in ya n ı L la nyl u m ü m k ü n olacuktır. Y a n ı lsız l ı lc ve tep k isizl i k ise yeni çığl ık lar veya sus) u nl u k la r do�uracak t ı r . Kısa siirc ö n ce , ps i k i y a t r i k l i n iğ i n in
özell i k leri n i n t a r t ı ş ı l d ığı b i r oturu mda, "sınır l ı d emokra t i k özyönc li ın " kavra m ı n ın �ü nd emc gel iş ini "sınırl ı11yı sorgu lamak gereği n i b i le d u ymaksı�ın sev in�le iz lediğ i m i a rı ı msı yor u m . Sa n ı r ı m , 11s ın ırsız otoritcr" u ygu lama lar ve uygu layıcı ları aşınanın ve uzm a n l ı k cğL i m i n dc ·oru n lar ı az a iL m an ın yo lu, yarat ı lacak içten tart ışına ortam ı ve birinc i l oru rn l ulu ğu n h e k i m ö rgü t leri ve u zm a n l ı k derneklerine ver i lmcsin den geçi yor.
Dr. A. Haldun Soygür Şubat 1991 , Arıkara
M A Y A K O Y E S K İ' Y E
Boşlu�unda durdum saatierin
Zamanın kıyısında
döndü akıl gökyilzii ırmaklanndan
kaygılar gördüm, sevgi yorgunu
ürpertiler, gıcırclarken dişli bilyelerinde
Yaralı aşklar gördü
terk edilmiş sevgililer
ve usanem çiy düşen yüzünde
gözleri nemli dizeler
karartmış sevinç ışıltısını da
Siyabi boşlu�a rastladı bir yanım
yürüdüm durdum
Mavi Platin yollarda
Yıldız kemi.ri!ken resimler
kendinden gecmişti
ayak seslerini duydugum
İnci giyinmiş mor desenler
Ve güneş oturmuştu
erik a�açlarına
köpüklü şarap içiyordu,
beynin so�uk kanından.
her soydan, ulustan, ırktan
binlerce müzik derlernesi
yüzbinlerce melodi
toplandı orta yerine gögün
o muhteşem mozaik
elele tutuştular işte
dansa kalktılar
dişleri kenetli kafatasları
içlerinden biri, en baştaki
aralanıyor keneUenen dişleri
başlıyor okumaya:
"SARAP DOLU BlR KADEH GİBİ
BİR ŞÖLENDE BEN
KALDIRIYORUM
ŞllRLE DOLU KAFAMI"
tamam tanıdım bu Mayakoveski
severdi o,
böyle anlamlı muhteşem şölenleri
A.Ö.
Kimileri, "günler bsahrken, " diyorlar, "kimilerinin kimi monoaminleri daha az ve usul damlamaya boş/or: çökkünlüğün nedeni. " Kimileri de bu işleri başka biçimde kavramaya çoi1Ş1yor; Ameriko!J/arm birinci ve ikinci ekseniere oylrdtklonm oym çizginin iki ucuna yerleştirerek. Sonra, yitirilmiş nesneler var, bitmey_en oçltğtmtz, dayanaksizit k, koygon zemin . . . Soymak/o bitmez. Bilmemenin oğnst do cabos1. Yolmz, söz oromtzdo, ben ta boşton us/oma dediydim ki: bir gün yüzlerimizdeki berrak göller düşecek ve bu oymozco eğlence bitecek. Aşoğ1daki, duygu-düşünce-mevsim-tşlk-sJvl ilişkilerini bilimsel olmoyan koygtlarla anlatmaya kalktşm1Ş bir metin. Ama metindeki mevsim bahar. Komçt.
A S · LONGA, BA AR KISA
B aharın s ize karşı kazana-çağı u tkuyu 'sineye çekme
ye hazırlanırken , bir sabah hardaktan boşanırcasına ya- ·
ğan yağmurla uyanırsanız , içitıizden ne yapmak gelir?
Diyelim ki , aşkın Ve mevsimlerin-ama yalnız bu ikisinin- canınızı s ık s ık acıtt ığı yılların . birinde, bahar zamansız geldi. Kendisine ayak uyduramayacağınızı b i ldi , s izinle s avaşıy or. İki ay geçti , hala karars ızsınız : Savaşmalı m ı , yoksa yaşamdan bir bahar eksi i tmeyi göze alıp geri mi çekilmeli? Çağırıp çağırıp kaçan, geldiği-
40
n i d uyur.a n , ama sizi dışında tutan baharı bir kezliğine yok mu saymalı? Üstelik, bilirsiniz ki, biraz zaman tanın a, kişi toparlanabilir; bu başLan çık arıcı çağrıya uyup bir scrü• vene atıJm ayh yüreği olur.' Yenilgiyi hazırlayan sizin miskinliğinizden çok baharın acımasız h ız ı d ı r ; d a h a doğrus u , günlerin geçip gi L Liğini d uyman ı n bunaltıs ı n ı n , 'ezik liğinin miskinliklc ortaklaşa ürett iği bir kısır döngü. Bunu sezersiniz · 11ıaman d u rsa11 dersi niz ' . '
11olmaz ya , bir-iki günlüğüne du ruvcrsc, bahann yanımdan böyle geçip gitmesine izin ver-
mezdim. 11
Nisan'ın on sabahlarından birinde, bir gçnç adam , Şubat'ın grisi hala üstünde, �yurken , kışın tortusuyken , yatak odasının penceresine vuran yağmurun sesiyle uyanmtşt ır.
İşte sonunda . . . iri . gürültülü damlalar . . . odasının pencere-sinde . . . toprağın , bitkilerin üs-tünde . . . kendi yüreğinde . . . on-. ları kokutarak yı kayıp parlatarak, serinlcterek. . . pa tır pa-t ır . . . ş ak ı r şakır . . . ş ı k ı r şı-kır . . . of, of!
Genç adam, yağmurun kentin her yerinde aynı nitelikte olmasını dileyerek , kararlı , ivecen, kendini sokağa atmıştır.
O da baharla didişip didişmeyeceğini hilemeyenlerden olmuş, ama o sabah yağmurun sesiyle , son iki ayı u n utmuştur: O yıl kış beş ay sürmüştür, bahar bir ay sürecektir. Kararlılık ve özgüven, ona
11Bahar bugün geldi, 11 dedirımiştir, Bahar o gün gelmiştir. Mart, Nisan, kışın son iki ayı , Nisan sonu , baharın başı.
Olur mu olur! ıaten, bana kalırsa , ancak böyle olur. O bungun hocalamadan yavaş yavaş silkinip kurt ulamaz kişi. Bahar la , kafasında önceden kurduğu bir savaşıma giremez. Ya onunla ta başınd� uyuşur , ya da böyle apansız , gözükara, yarı-deli b ir saldırıyla ortasına dalıverir.
(Peki ya o gözükaralık, o yan-delilik nasıl ansızın gelir ki.:. şinin üst üne? derseniz , işte arasını hen de tam çözebiimiş değiliıq. )
Genç adam, baharın "ilk gününün11 coşkusuyla delikanlı bir yürüyüş tutturmuş, dolmuş durağına vurmuştur. Niyeti , kendisi için çok önemli, çok özel olan bir parka gitmek. Yaşamının törenleri arasından çıkarmış olduğu bu işi, yeniden onların arasına katmak .
B u nasıl bir co�kudur, anlat-
mak güç; çünkü, içinde hem törenierin ağırbaşlılığını, kanıksanmışlığını , hem de bir gözükaralığı barmdırır.
B u , dinlencedeyken, bir öğle sonu mis gibi bir uykudan uyanıp taze bir çay demiemek ve çalışmaya paşlamak gibi bir iştir.
Güne, aç karnma bir sigara tUttürerek başlamaya henzer.
Bezgin, otururken, fırlayıp Mozart dinlemeye . . . (Patlayan bir tomurcuğu , kıvrımlı yollarda hızla · i lerleyen bir arahay ı , çalışan hecerikli. elleri çağrıştıran bir senfoni , örneğin . . . Finalde senfon i pat:lar, gözlerinizi kapatıp pembe çiçeği zum yaparsınız , araba ustalıkla park edilir, becer ik li eJler ürünlerini bir masanın
'üstüne bırakıverirler. Siz de, gözleriniz hala kapalı, senfo-
Diyelim ki, oşk1n ve mevsimlerin oma yolmz bu ikisinin conmtzt stk stk OCIHIQI ytllonn birinde, bahar zamansız geldi. Kendisine oyok uyduromoyocoğtntzl bildi, sizinle SOVOŞiyor.
niye vokal bir partisyon . . . tenor, doğaçtan . . . ya da teybin sesini sonuna kadar açıp salonun duvarlarını şööyle bir . . . ·
doğaçtan . . . Ertesi gün rengi gözünüz tutmazsa , daha koyu bir boyayla , baştan!)
Genç adamın, durağa varmak için iki sokaktan geçmesi gerekmektedir: Önce evinin bulunduğu dar sokak, sonra da onu dik kesen ve caddeye kadar uzanan, geniş olan.
llkini, kazanmak üzere olduğu utkunun esrikliğiyle, ama son iki ayı unu tuverdiği için.:.
· bunun bir utku olduğunu ayrımsamadan geçmiş'tir. Bu esrikliğin arasında , yaşamından bir süre önce \}ıkmış olan sev- ·
gilisinin imgesi onu yoklayıp durmuştur. Ne de olsa , iki kişilik eski bir törene ilk kez tek başına çıkmak üzeredir; yıllar önce sevgilisiyle ilk tanı.ştı�larında gitmeye · başladıkları, sonra da biç vazgeçemedikleri parka g:i.tmcktedir. Şimdi bu bahar dcliliği onu yine parka sürüklediğine göre, artık parkın yaşamından çıkmayacağı bellidir ; haharla gelen ilk ödev ise, parkla eski sevgilisinin imgelerini birbirinden ayırmak.
" Çok güç şeymiş, bir aşkın hiLLiğini anlamak,� demiŞtir . 11 0 kadar çok şey birikurmişim ki, ancak onun varlığında anlamlı olabilen. . . O gü nden bugüne onca duyarlığı , rengi , simgeyi , düşlenii n ereye koydum hen? Nereye boşalttım?.u
Genç adam, tam geniş sokağa
4 1
dönerke n , k öşedeki tek kat l ı e vde yaşay an bir başka adam ın pencereden dışarıya baktığı n ı görmüş tü r. Uz un süred i r sokak ta karşılaş tığı , artı k y ü z ü n ü ç o k iyi tan ı d ığı , üstclik orada b u rada birçok ortak tanı d ı k l a rı çıktığı için is ter istemez ilgiy le izlemeye başladığı , ama h iç konuşma fırsatı bulam ad ığı orta yaşlı komşusu . . . baharın ilk gün ü . . . sa bah ı n o saatinde . . . yağmuru seyr c lmck ted i r . 13 u adam d a onun gibi . . . b u :ıda m d a y a r ıdel i . . . Yüzünü . . . ve tören l i gü-l üş ü n ü . . . pc:n ccrcyc . . . y a . . . pış . . . u r . . . m ış . . . Aman . . . ar-tık . . . k i ş i n i n . . . ak l ı nda . . . es-k i . . . törc n lc:r . . . m i . . . ka . . . lır . . . m ış . . .
Genç adam yağmurun komşusu için de özel oldu�unu , onu n da k a fas ınd a i ç i n de yağm u r geçen d üşlemler do laş Lı ğı n ı çık a rsa m ı ş t ı r . Kom ş u s u n u n uzun bir süred ir pcmceredc olduğu n u v e bu d üş lc m leri zcngi n l e ş t i rm cy e ç a l ı ş l ı ğ ı n ı v a rsaymıştır . { fl u n u d a " i lk gün ün" coşkusu n u yorm ak ger e k ! ) Yağmurun ycryü�ünde kaç in;ana 11 iizc l 11 es inler get ird i ğ i n i h i ç d ü ş ü n m c m i ş t i r . Komşusunu n , b irden b:.ıs t ı ran yağmura belki de i le nerek bak ı yor olabileceğin i a k l ına bi le
gctirmcmişt ir . Kendini ona o kadar yak ı n d u y m u ş l u r k i , orta k tan ı d ı klarıyin dedikod u yaparak öğrendikleri , ona yak ış lırd ıklarıyla karış mışlır.
O sırada park yemycşi l , bo rnboş ve çok ıslakt ı r . 'fıpkı .yı ll a r önce sevgil isiy le ken d i lerini Lu t am a y ı p , iç i n d e u z u n
42
u z u n koşlukları gün olduğu gib i . Son birkaç y ı l a yayı l a n , sanki ya şam la rın m i l k bölüm ü nde prova ı n ı y a p t ık ları, ik inc i böl ü münde de kendi lerini avu tmaya yeten o esrimenin ve son ra ki törenierin mckan ı , t ıpk ı o g ü n k ü gibi yeş i l , boş ve ıslak tı r .
G en ç adam ise, oraya gitmek için evden çık tığın ı u n u tara k , s ır ı ls ık lam olara k ; bir yü r üy üp bir koşa rak , bir koşup bir u çarnk , sonra yine yürüyere k , ama e n çok uçara k , gerçekle dü�lc:min t a m orta ında, k en d i in i bclkidc hiç ta nım ayan, yeni bir dost yaratmışt ır : Yarıdcl idostusta .
A d a ın ı n mcs lcğ i , ga7.clcci l i kL i r . ( Doğru) Çok b i lg i l i d ir ; d os ı l uğu y l.a bilgel iği n i eşi t ölç üd e d o y u ru r 1 a rşıs ı ndak i nc. {Bu ndan emin ol:ım ayız . Gerçi genç a d am ı n , k o m ) u su n u n ev ini n bahçesinde ma ha l len in çocu klar ın ı ve genlerini merd iven l e r e , t aş l ar m üs tü ne , d iz li:r i nc yaym ış , söy l eş irken görd U ğ il ol m uş tur ; ama kon uştuk lurmı işi t mcyi hiç başura ınam ışt ır .) Henidi bir haftalık ga zelen i n orta sayfasın da , bi tm iş aşkların kalırama n ların ı a v u ı ur. Her h a ft a yeni b ir b i lm iş-:ış k l a u�raşır ; h e ps i birbi r i nden r a r kl ı , bi rbir inden re nkl i . lı;k i içmcyi v e içerken gc:n iş b i lgis in i serg i lerneyi sever. ( Penc<:re n i n tam k arş ısında du ran ı ş ı l ışıl bir ame rikan-bar, gece oka ktan geçen genç adam ı n birçok kc� d i le-
ka tin i çekmi ş tir . Ö tes i , yak ışurm a . ) Sanatçı bir yan ı vardır. (Tck katl ı evin giriş indeki büyü kçe taşın ü zerine özensizce yazıl mış bir söz ! 11Ars longa, vita brevis. ") Dost canlısıdır. (Doğru eve giren çıkanın say ısı bil inmez . ) Dostluğuna güvenilir, ama her arand ı ğında bulu nmaz. Bir ras tlan tıy la ya da o sizi bulduğunda uzu n sürel i b i r b ir l ik t e l i k başlayabi l ir , sonra iz ini y i t iri rsiniz b irden . (Ya k ış t ırma) Kuzu gözlü bir köpeği vardı r ; hep bahçed e , bağlı d u r u r . ( Köpek , kurt-çoban k ı r m ası d ı r ; a rs ız arsız h avlayıp mah a lley i ayağa kald ı r ır . Hep ba hçed e k a l d ığı , doğru.)
G e n ç a d a m , bahar ın i k i n c i önem l i k arar ı nı d a ç a bucak verm iş, _ önce koşar adı m yiirümeyc , sonra düped üz koşm aya başlamış , pencereye h iç ba lcmnmış ve üs tü nde "Ars longa , vita brevis" yazan taşın yanından hızla geçm işt ir. Komşusu dc:li del i çala n k apıy ı aç t ığı nd a , o n a " s i z i kaçı rm a k tan korktum" demiştir. "Kolay kolay evde b u l u nmaz ı n ız çünk ii u . Sonra biraz çek in e rek sormuştur: " Köşcn i�d c: beni de av u t u r mu su n uz? u
Uaharın siz e karş ı kazan acağı u tkuyu sineye çekmeye hazırlan ırken , eve y ür il yerck dönd ü�ü n üz b i r gC!cc y jj z ü n Uze ıl ık b i r ç içek kokusu çarparsa, için izden ne yapmak gel ir?
•
Ini s 1
görkemli bir di nginlik ve güç ten sonra
kopan bir çığ belk ide gerçek bir deprem
le birlik te suyu kı t i nsanlar gibi sönük sessiz
soğuk , dcprcse, i nat ve in anılmaz biçimde di lsiz
sözü k u tsal heccden sonraki ses iz lik gibi dinlcnip
ibrişim bir çözgü gibi i nsan omuzl::ı.rında avrulan kcşiş
ti lrck �uhunun hezey nnlı savaşında yeniJip
ha n gi kayıtsız snlon lard:ı devriJdin sen
tunç heykelin en yıleıeı kıtlıkla kendi onuruna ermiş
hüznünden k urtulan çocuk gibi üstünde sa rulan ceket
değerli taşlarla karşılaştıkça ufalan insa n , göz
han tal devieric savaşını k azandıkça uçkun , tanrı
ve kendi gücünü hep kendi kemiğinde yankılnmış cl
bozmuşsun vücud un o derin istifini
uzun dualar ve bir türlü pntlamayan yağmurlar
gibi stkıyor
toprak aynı sağır knt ı l ı l ta sık ıyor şimdi tenini
Tahir Musa Ceylan
43
-35 yaşında . Evli, iki çocuk babası, ayakkabı tamircisi. �smer, orta boylu. Kırşehir nüfusuna kayıtlı.
-Son üç gündur·uyumuyor. Gidip, kendisine bir gitar ve deri ceket pantolon almış, kolla.nna gümüş bilezik ler, boynuna kolyeler ta kmış. Milyonlarca lira borçlanmış. Eve bir sürü hayvan getirmiş (sincap, penguen, pelikan , gergedan vb .) 'Estetik a meliyat olucam• diye tutturmuş. 6 yaşında bir esmer çocuğu evlat edinmek için girişimde bulunmuş. Kendisinin Michael Jackson olduğunu iddia ediyor. Evi�in balkonunda sabaha ka�ar avazı çık tığınca bağırarak 'Billic Jean'ı söylüyor. Karısına 'Tina- . Gel lan . Dans edicez' diyerek, zorla onunla dans etmeye çalışıyor. Kadın perişan. Ne. yapacağını şaşırmış. Kocasının yaptığı harcamalan nasıl karşılayacağını düşünüyor.
Mab_allell gürültüden muzdarip, uykula r eksik , sinirler gergin.
Bu durumda ne olabilir? Diyelim . Bir taksi, komşulardan bir ikisi ya
da mahalle karakolundaki polis memurları, bir de adamın karısı , adamı alıp psikiyatra
getirdiler. Adam , polislel"i ya da nınhalleli ref:ıkatçileri
kendisi için tu tulmuş 'body guard"lar z:ınnedip, 'sorun " çık:ırm:ımış olsun, hastane yolu nda. Ye hastanede - Psikiya trın odasında. Panter gibi sürünerek odaya girip, birden ayağa fırlayıp gitar çalmaya başlast n . Siz de ona gAdın ne bakayım oğlum senin' �emiş olu n . O da size 'Billie Jean'· desin. 'Evladım bu ne biçim isim. Pantolon ismi. De bakayım bana hakiki ismini' diye ekleyin. O da size • Aptal . Cahil herif. Geri zekalı mısın' diye bağırarak hoplayıp masanın üstüne çıkmasın mı? Gitar çalmaya başlamasın mı? Sizi de gel bana eşlik et diye yanına çağırmasın mı?
44
Şimdi. Psikiyatrsınız. Ne yaparsınız? 1 . Adama 'Ulan manyak. Sensin ulan cahil.
Otur ulan yerine. Edepsizlik etme, eşek herif' diye bağınr, üstüne yürürüm. Sakin leşmem zaman alır.
2. 1 . şıktaki gibi davr.·anmadığım için zate� sakinimdir. Görevlilere elimizdeki kimyasal silahları hemen hazırlamalan için emir vererek odayı terk ederim.
4. A ntipsikaytrımdır. Ne de özgün bir varoluş diye düşünürüm. Onda aşkın öznenin gizini ar arım.
3� Adamla kafa bulurum. Sayın Billle Jean turne gelideriniz nasıl? Tatminkar mı? diye . sorarım imzalı bir posterini i terim.
5. Onu anla maya çalışırım. Ben de masanın üstüne çıkarım . Parçası bi tlikten sonra bir istek parçası da ben isterim. Hatta masaya vurarak
ona geri vokallerde eşlik ederim. 6. Onunla birlikte karısını da anla maya
çalışırım. Bu durumda masanın üstüne çıkmam, söz. konusu değildir, tahü ki. Kadın çok sıkıntılı ve üzgün görünmektedir. Kocasının ayakkabı ta mir ettiği eski günlerine dönmesini istemektedir, bı:; lU ki, Kırşehirli yoksu l bir ayakkabı tamircisinin ömründe bir kez olsun ·
kendisini Mich ael J ackson gibi hissetmesinin an laşılırlığı ile, kansının zorlandığı 'Tina'lık
. konumunu red detmesinin haklılığı ve yapılan harca m�ların (estetik ameliyat, evlat lık, pelikan . vs. ) bir ayakkabıcı ailesinin göğüsleyemeyeceği düzeylere varmas1nın barizliği karşı karşıya gelir, içi�de. Bir karar alır, uygulanm.
Siz ne yapardınız ?
Bit Kitap Arkasi Notu:
Art1k bu konuda bir şeyler yazmaby1m;
Ey okur! Henüz reşit olmayan liseli kızını elinden
tutup okula götürmek , kafasındaki 'ilk erkek' ,
'bekaret 1 ,'bozulma' gibi kavramları silecek basit
bir operasyonla zarın açılmasını sağlamak
sanalsizlere düşüyor . . Doktora kadar giderseniz
bu eylemi süslemek, neşelendirmck, gururla
bezemek, sünnetin çift cinsiyetliliği
kaldıramayacağını düşünüp yeni bir isim aramak
aklınızdan zaten geçer. Ama kızınız reşitse sizi
yanında götürmek ister mi bilmiyorum.
İnsanları tck tek bilcmem. Bildiğimi söylemeye
çalışıyorum iş te : Soluklandırın şu toplumu, o
aydın, o okuyucu, yazar, ressam, düşünür
insanlar, o 'çok şeyler yapmayı' beyninin
hakkıyla kazanmış topluluk , sizde soluk
vardır . . . zar daha önce de atılmıştı . . . şu zarı bir
gayret alıp bir d�ha at ınız . . . bir daha geri gelmesin.
Uyarı: Yukarıdaki düşüncenin yürürlüğe
girmesine bir katkı olur diye her kitabıının ar
kasına yazmak gerekirse yazacağım. Ancak yuka
rıdaki paragrafla kitaptaki öyküler arasında bir
ilişki yok, olmayabilir. Kitaplardan çok kitap ar
kalarının okunduğunu bildiğim için bu 1okunma
fırsatı'nı ölüm kalım meselesi sözlere tanıdım .
Bunlara bakıp da hakkımda uAh! Ne feminist er
kek ! • diye düşünülmesin, kimin ne olduğu dav- ·
ranışta meydana çıkacaktır çıkıyor. Tekrar yaz
ma isteği duyuyorum, kimin ne olduğu davranış
ta meydana çıkacaktır çıkıyor.
Süreyyya Evren
"Yar Arabeni Öyküleri"
4 5
Ashnda Bi l l Hubbard1a yakılan ağıtta, o
yorgun, çok şeyler görmüş geçirmiş (ve- dolayısıyla insa.;lar öldürm üş) Hubbard konuşmaya başladığında birşeyler olncağı belliydi. Dize
olnnlnrn sonra gelelim, esas olanlar Waters•c
olmuştu . Pros and Con 1d a 'son uç i tibariyle'
bizi u m u t konusunda pek umutTan dıran bu mümtnz şahsiyet, Caos ile 1nol uyoruz1 demeye
kalmadan Derlin konseri ilc iyice -gözümüzde
baka batmı.ştı bile.
Gerçekten , bu adam , The Wall ile llerlin
Duvarı arasında ne 'alaka' .kurmuştu ? Dizler
le, bu adamı yıllardır dinleyen, adını hafıza
mızın en mahrem yerleri ni açmayı becerebilen
ender mucizelerden biri olarak bclleyen biz
n aciz dünyal ı lar i le dalga m ı geçiyordu ?
Cons1dn dalgasını geç tiği , arabanın arka kol
tuğundan 'şoföre' kıkırduyıp baştan çıkar
tan a klı kıt, saçları sarı 'denge bozucu seks u nsuru• starl:ırla •mega• bir organizasyon d üzenleyen O m uydu gerçekten ?
Her neyse, kötü günler geçti. Belki de y i ne her zamanki ka buslanndan
b irini görmüştü . Uyandığında gördüğü ise, y i
ne bir knbus. Ölüme biraz daha yakın . A m a
bu sefer 'görd üğü', yalnızca iç dünyalarımızda
yaşadığımız ölüm oyunları da değil, daha da
öteye, tümtimüzün İnsanlık ndına yaşadığımız,
yaşattığımız bildik 'ölüm oyunlad . . .
Her gün gazetelerde okuduğumuz, tcleviz
yonla�da seyrettiğimi:ı:, sokaklarda yaptığımız
46
kimisi büyük, kimisi k üçük öl üm oyunları.
Diz içinde yaşadıkça farkına varmad ığımız o çelik koza nın dışından bakıyor ve ' televizyonlarının başında toplu halde büyülenmiş gi
bi ekr:ı.nı seyrederken' dış dünyal ılara bulduruyor bizi sonunda. Ölü mden neden bu kadar
hoşla nd ığımızın nedenin i de onca albilmden, onca şiirden, kavga gürültüden sonra h ala an
layamad ığını i l ira f ediyor. K ı t görüşlülük ? Si
yasi ufuksuzluk ? Umutsuzluk ? Ne derseniz
deyi n , bana üçün cüsü daha yakın gel iyor . Ama bazen yalp:ıladığı da ol uyor. Late Home
Tonigh t1ın 1. böl üm ünde Libya•nın başkenti
tepesinde Kaddafi1nin karargahını bombala
muk için 'gururla , keyifle' arayan Cleveland1lı
aplal Amerikalı p ilot kahra m a n , bombasını sallamadan önce sokaklarda yaşanan "siyaseti
ve ritmi' vermeyi ihmal etmiyor. Tiananmen
Meydam1nda Çinli 'snrı gül'ü öld üreniere ve medyaya saldınrken yine de yardım istcycbili
yor. Onu da geçtik, en kötü parçası Too Much
Rope1da -en azından dinlenebileceği ni varsa
yarak- aldatılmaya c savaş3: on çağrısı ya
p:ırmış gibi oluyor.
Amuscd, bizlere Waters•ı yeniden bulduran
bir albüm. Am a-i tiraf edeyim- bunun ardı n
dan bir başka •show1un gelmemesinin hi çbir
garantisi yok. Çünkü Berlin faciası, bu ada
m ın çok eski bir h uyunun devamı. Her zaman
•olaydan yana' biri. ilir keresinde n sırf olay
ol un diye, insanın parasını pencereden fırla-
tıp atması h iç de akılsızlık sayıl
m az' demişti (Express,Tem muz
84) . Floy d ' u da 'show busi
ness'in en parlak is imlerinden
biri yapan o değil mi ? Albümün
'k urgusu'na baktığımızda , bu
nun arkasından Roeg ve Scar
fe'yle olmasa b ile , başkalarıyla
yapılacak yeni 'bir öyk ü' görü
yoruz, tam vidcoluk , tam filmlik
şeyler.
line gele n" dünyamızın mucizele
rine dok undururken , depremle
ortalığı sarsıp dış dünyalıları ya
nı mıza getirip tespiti onlara yap
tıran bir 's ır tercümecisiu olu-
yor. Yine acılı bir son. Yine ip
ler onun elinde, cambazlık yapı
yor, bu sefer insanlığa kendi biç
tiği senaryosunu uyguluyor.
Asl ında tüm söyleyeceğini P- .
ros a n d Cons'da bir kerede söy-
Yoksa bu adam, bizleri "olay- lemişti Waters abimiz . O 'eşek'
ları' ilc ald atan bir megolaman suda kendi ya nsımasını gördü
mı ? ğündc kendi kendine mı rıldandı-
Her neyse. İki Waters olduğu ğı gibi : Acılı. İşt<! hepsi bu.
kesin . Her albümünde olduğu gi- Gerisi varyasyon. İ y i bir W a-
bi bunda da yine şizofrenik ses ters "sözü' çeşitlernesi i lc karşı
parçalanması var. O sak in, mik- karşıyayız. O'nu tanıyanlar için
rofona yapışmış Watcrs'ı hepi
miz tanıyoruz. Bir de derinlcr
den, köpek sesinin uğultularına
karışan bir başka ses, haykıran,
parçalayan hiç de öbürüne ben
zemeyen Wa ters var. Yine kendi
· deyimiyle • kendisini bir golfçü
gibi' soğukkan l ı yetiştire n , •
kendisiyle evren arasındaki tüm
etkileşimi koparmayı' öğrenmiş
bir Waters yine karşımızda.
Yine muamma dolu. Tanrımı
zın neyi isteyip neyi a ldığını söy
lerken araya çaktırmadan bir
d olu 'başka şey ' i de ka tıyor.
Andlarda içilen Pepsi'nin, Ja
ponların aldıkları golf k u rsları
nın, Tibet1teki McDonalds 'ın ya
da bizim b uralarda üs kurup
hermuda şortlarıyla spor yapan
Amerikalı oğlanların topyekün
garabetine ve 'küçülcrck köy ha-
WATERS , O 'E$EK' SUDA . . . KENDi YANSlMASlNI :.·
GÖRÜP KENDi KENDiNE MIRILDAHDIÖINDA · •
SÖYLEYECEGiNi SÖYLEMiŞTi:
AClLI, iŞTE HEPSi BU •• �··
O'NU TANIYAN�R i�iN __
. AMUSED TO DEATH, ·· .
O"SÖZÜNÜN" . · · ·.
BUGÜNKÜ AHVALDEKi : · ::
TERCÜMESi; BiR MiKTAR . . DA NiHAYET TELAFFUZ
EDiLMi$ ÖLÜM... .
EVET,ACILI� i$TE _HEP�i BU ••• , . ·. -
Am used t o Dca th , o 'söz ünün"
bugünkü ahvaldeki tercümesi;
blr miktar da n ihayet telaffuz
edilmiş ölüm . . • Acılı. İşte hepsi
bu'
O'nun bu actyı çok derinden his
settiğini b iliyorum . İşte bu yüz
den, biz Berlin'den beri odaları
na kapanmış olanlar, kafamızı
dışarı çıkarabiliriz.
KÜÇÜK NOKTALAR:
1) Waters'ın elinden tutarak 'kü
tük' p a rçalarını y u m u şa t a n ve
Floyd'u O'nun kadar bildiğini karot
layan Pa trick Leonard Ahimize te
şekkürler.
2) D ugünlerde Rock adına or la- ·
lığı dolduran yeni yetme, "yü kse
len", st arlı rock gruplarme verdiği
derslerle biz "dina:tor rockçulann"
yüreğine su serpen başta Jcff Beck
olmak üzere Brian Maclc�d, N'dca
Davcnport, Don Henley, John Pati
tucci ve rahmetli Jeff Porcaro'ya;
eski dostu m uz Michael Kamen'e ve
hasseten Rita Coolidge'e şükranla rı
mızla.
3) Dleeding Ilearts'ın arkadaki
lere çalan üyelerine saygılarımızla.
4 7
48
Gitsinler ...
Son yıllarda ne zaman bir Türk rıl�i izlemeye. heveslenip sinemalara gitmeye kalks�k, çıkışta bir daha Türk fılmi izlememek için yerninler etmekten bıktık usandık. Bugünlerde 'birey' moda ya, yönetmenlerimiz bireyin labiren tlerle dolu iç dünyalarında dolaşıyorlar. (Hiç bell i etmiyorlar, Allah için)
İç dünya.Jan ndaki basit 11çatışkıları11 kulaktan duyma d cvşirme bilgilerle psikolojize ederek hepsi birer Tark ovski, Bunuel, Bergman olm uş adeta . (Ne yazık ki biz sahicileri ni qe izledik) Filmlerinde çok karmaşık( ! ) ve anl aşılmaz şeyler söyleyen insanlar oflaya puflaya dolanıyorlar. Acayip sıkılıyorlar (Bu arada biz de) .
Yeşilçam'daki krizden yakınıyorlar söyleşile�nde. Krizin nerede olduğu or tada aslı nda .. Hiç �ilrneclikleri , yaptıkları fil mlerden bel� olan insan psikolojisinden , çok az öğrenebildiklcri gene çok kör gözüro parmağına ola n sinema sanatı ndan ellerini çekmelerinin si nemamız ve ruh sağlığıımı açısından acil ehemmiyetler taşıdığını düşünüyo ruz.
Gitısinler . Şiıofrengi