49

Şizofrengi 05

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Şizofrengi 05
Page 2: Şizofrengi 05

insan dünyada yalmzd1r - işte felaket

burada ! .. . Yalmica insan ve etrafında

sessizlik - yeryüzü gibi. Birbirinizi

sevin - bunu kim söyledi ?

B k. . .dd· ? U Imm 1 IOSI • •••

Fyodor M. Dostoyevski

Page 3: Şizofrengi 05

Şizofrengi. tki ayda bir çıkardı. (Genellikle.)

Sahibi ve Yazı Işleri Müdürü Ayşegül Akyaprakh Hanımefendiydi.

Ve yıl 1992 idi. Bunlar halen böyle.

Yayın Kurulu (Soldan sağa) Kültegin, Fatih, Yağmur ve Banu'dan ibaretti.

Yapı m-Tasarım Grartı.

Yazışma Adresi, P.K. 187 Bakırköy-lstanbul'du. (Bunlar da hale� böyle)

Ne değişti diyeceksiniz ? Bir kere Kasım geldi. 5. sayı çıktı (elinizdeki).

Sonra son aylarda çok sigara israfı oldu. Ve Roger Waters "Amused to Dcaıh", Toto "Kingdom of Desire"

ilc girdiler hayatımıza. Açık deniz gemileriydik. Bütün pusulalar yitirilmişti.

Umutl�İnız aşklarımız ve değerlerimiz vardı yine de. Yağmur ve D urul oturdular, 'Dostoyevki ve İ ntihar ın

. çevirisim tamamladılar� Yağmur soluklanmadan Alienografik bir yazı yazdı: Aziz dostumuz,

büyüğüniüz Y_ılmaz Öner duygulardan kavrarnlara doğru yolculuğa koyuldu. Cem balıara taktı.

· 'Ars Longa, bdiıar kısa'ydı. Fatih gecekondulara gitti. ·

Döndüğünde bir yai:ısı oldu. Sürüklenişimiz sürüyordu, evierimize sığınmışuk. Sabri Gürses 'Düş ve Ben'i

getirdi, Levent Küey "C'est la vie'yi. Erdoğan 'birey olma' budalalığına söz uzattı, Ali Babaoğlu ise

'yükselti.len yeni değerlere'. Haldun Soygür Ankara'dandır ve dostumuzdur. 'Folie

a Clinique'yi gönderdi. Hakan, Russel Jacoby'nin kitabını neredeyse bitirecek.

'Konformist Psikoloji' bu seferki uğrağı. Dergide sıra medyalardaki ruh taeirierine de gelecek,

kısmetse eğer. Ruhumuzun devre mülk edildiği bir . dünyada, ruhla uğraşmaya 'memur' edilmiştik, bir çığlık

auık. Şizofrengi çıku. Elimizden bu kadan mı geliyordu, bilemiyoruz.

Ortada çok hamburger, çok yanşma, çok medya, çok ölüm, çok rezillik vardı. Çok ağırımıza gidiyordu.

Delilik üzerine alfa, beta, delta, omega bir muhabbet yaptılar. Aynen yazdık.

Page 4: Şizofrengi 05

Banu çok matrak bir çeviri yaptı gene. Bu kez Changes dergisinden. Changes'in Eylül sayısında. 1. sayımızda· yer alan R.G.Ö.'nün·"Şizofreni" şiiri İngilizce olarak

yayınlandı. Bilmukabele yaptık. AFP'den (Associated Fatih Press) "siz ne yapardınız"

diye bir soru var. Yanıt vermeniz gerekmiyor. HatLa okumaruz bile. Dergi sizde. Elinizdeyiz.

R.G.Ö. ve A.Ö. şairlerimiz, bu sayıda. Sonra "Iniş" var. Serdar Koçak var bir de. Hem de.

Mehmet Şenol'da "Amused to Deaıh" iptila düzeyinde. Yazıyor, bize veriyor, biz kaybediyoruz

(Dağınıklıktan gebereceğiz). O'nun hikayesi var içeride, biryerlerde.

Mizanpaj'da Mustafa Şafak, Yeşim TıirbiJ, Mehmet Şenol,

Dizgide Müzeyyen Teyze, H�lal Abla, Montajda Belamir Abi,

Basımda Yalçın Ofset, ailecek yeraldılar. Peykan Gençoğlu, Bülent Pişmişoğlu, Elif, Yurdaer,

Hasan, Talip,Emrah, Ahmet kanatlardan dağıtıma katıldılar.

Tan Cemal Genç, Metin Üstündağ, Uğur V ardan, Cezmi Ers.öz tanıtımdaki dostlanmız.

Ve.siz. Tanışmıyoruz. İstanbul'daysanız 21 Kasım'da saat

13.00'de Bilar'a bekliyoruz, dergiyi konuşmaya. Bir ad konacaksa, toplantının adı genişletilmiş yayın

kurulu toplantısı. Sürekli olmasını düşünüyoruz. Birlikte nereye gideceğimizi konuşaJım.

"Bu dergi ne işe yarar"ı. Hiç olmazsa, muhabbet olur. Ha. birde;

4. sayıda felaket hatalar var. "NegatifPsikoanaliz ve Markstzm"in yazan Heinrich

Rcgius olarak çıkmış. Russel Jacoby olacak. Erdoğan'ın yazısındaki Kant alıntısında öldürücü bir

cümle atlanmış. anlam kaymış. Y amulmuş. Bakın nasıl çıkmış " ... her defasında, kendi kişisinde

olduğu kadar başka herkesin kişisinde de sırf araç

olarak daveanacak biçimde eylemde bulun.'' Doğrusu (son cümle), " Sırf araç olarak değil, aynı

zamanda amaç olarak daveanacak biçimde eylemde bulun" olacaktı. Bir hata ancak bu kadar ·

muhteşem olabilir.

Page 5: Şizofrengi 05

Delilik üzerin e

tart1smalar

ALFA: Adam işte şey . Bir yer­de memur. İşte bir evlifiği var Ailesinin ee . . zoruyla ya da yardımıyla evlendicilmiş bir adam bir yerde memur olarak çahşıyor. İşte evraklar geli­yor, o evrakları kaydediyor, başka bir işi y'ok. Bütün bir ö�rü yalrpz başına geçirmiş, daha önce hiçbir kurumda te­davi görmemiş, tedavi gerek­sinmesi hissetmemiş, içine ka­panık bir adam. Fakat o ku­rumdaki iş buna ağır geliyor, çok fazla evrak biriktiği za­man, zaman zaman götürüp yakiyor bu evrakları.

ALFA: Ama evraklar da yani böyle ,aman aman önemli şey-

4

ler değiL Olmasa da olurlar ya­nı.

B ETA: Ama ev­r ak b u önemli ya­ni. Resmi

. 1 evrak.

ALFA: Yaa adam işte, bir yer­den bir yere kayıt yapıyor am� bu evrakların bir kısmı ağır çalışan bir insan olduğu için önüne yığılmış çok fazla yığılınca dikkat çekmeye baş­lamış dikkat çekince de çalış­mıyorsun, tembelsin izlenimi uyandırma korkusuyla. Zaten işyerinde de pek yakını olma­yan, bir köşeyc sinerek çalı-· şan bir adam giderek yavaş yavaş bu evrakları yakmaya başlamış, bir gün bunu gör­müşler ve şikayet etmişler.

DELTA: Hiç evraklar yokmuş gibi oluyor, sonuçta.

ALFA: Fakat yani bu �oruş­turmanın açılması sebebi ev­rakların cksikFğinin açtığı idari sorunlar falan değil, adamın evrakları yakıyorken görülüyor olması yani belli bir işlerfiği engellemesi falan de­ğil. Önce özel soruşturma, so­nuçta da bu adam akıllı mıdır, deli midir diye hastaneye gön-

deriliyor. Şeyden t�t da, ço­cukluğundan, cinsel hayatına, beyin tomografisine kadar, or­dan EEG'ye, psikolojik testle­rine kadar. Ailesiyle görüşme, iş yerine mektup yazma. Yani o güne kadar psikiyatrinin ya da hukuk sisteminin hiçbir şe­kilde ilgisini çekmemiş ve çck­meyeceği de kesin olan bir adam birkaç kağıt parçası yaktıktan sonra birdenbire bü Lün hayatı merak edilmeye başlanıyor. Bütün hayatı, ha­yatının bütün ince ayrınuları.

OMEGA: Adam ne diyor peki? Yani niye yaptığını söylüyor?

ALFA: Adam o kadar içine kapanık ki, hiçbir şeye tepki de göstermiyor, işte bunu da söylüyor, çok ağlr geldi iş yü­kü bana diyor. Fakat hastane­deki tavrı da, yani hastane de böyle biraz ilgisiz. ve şey böyle.

BETA: Lakayd

ALFA: Du bile durumu değer­lendiriyor gibi gözükmüyor

Page 6: Şizofrengi 05

bir semptom olarak değerlen­diriliyor mesela olur mu ca­nım işte adam durup durur­ken buraya gelse karşı çıkmaz mı, benim burada ne işim var demez mi, burada mutlaka vardır birşey . İşte o vardır birşeyi bulmak için bütün ne kadar tıbbi teknoloji de kulla­nılarak bütün bir hayatı, bü­tün bir beyni bütün bir bede­ni araştırıldı aqamın.

BETA: Önemli olan bu ada­mın bu d-avranış sebebiyle psikiyatriye gelmiş olması ve bizim de ona bir kılıf bulma­mız. Yani hasta dememiz. OMEGA: Ee ne demcliyiz.

ALFA: Abi yani ne demekten öte psikiyatriye niye getirilir bu insanlar. Ne lüzumu var.

BETA: Birşey demek g�rekir mi yaıii. Salt bu davranış se­bebiyle getirildi diye

ALFA: Sonra sen salt bu dav­ranış nedeniyle adamın yani bütün hayatını araştırma hak­kını kendinde nasıl bulur un.

BETA: Uyumsuzluk, kişisel sorunlar, adamın kendi isteği söz konusu değil. Burada avu­kata bile birşey çıkarılabi lir. Demek ki avukatın gözünde de bu davranış garip bir dav­ranış ve ancak psikiyatri de­nen bir kurum ancak bu işin altından çıkar diye düşünü­yor.

rın kendi meslek pratiklerinde müvek­killerini savunmala­rının yöntemlerinden biri bu.

OMEGA: Ama sen bu . . kendin deme­mişsin ki kardeşim bu adamı bize gönde­rin biz buna bir kılıf uyduralım. Sana yollamışlar bu adamı. Bence adam gelinceye kada� psilciyatrinin bir suçu yok.

ALFA: Olur mu. Psikiyatri bu zincirin bir halkası zaten. Adam zamansal olarak biraz daha geç buluşuyor psikiyat­riyle hepsi bu. O geçmesi gere­ken doğal yolu geçti.

OMEGA: Ama sen bu sonuca nasıl varıyorsun. Görü)üyor­sun ve öyle varıyorsun. Ya bu adam deseydi ki bu evrakları şeytanın evrakları olduğu için yaktım. Çünkü şeytan bunu Türkiye Cumhuriyetini yok etmek için yolladı ben de bu iş için görevl�ndirildim. Ben d� Türkiycyi kurtardım deseydi, o zaman sen bu tartışmayı ya­pacak mıydın?

ALFA: Evet yapmayacaktım. Ama sonuçta ..

BETA: Ilah ha ...

DELTA: Hah ha. Evet.

psikiyatrinin bir suçu yok bence

B ETA:- Olaydan önce, sonra diye konumları birbi­rinden ayırmak çok yanlış, psiki­yatri bu adamdan

· önce de böyle ka-rarlar- verdi ve

vardı yani. Sonuçta psikiyatri diye bir kurum var. Suçu yok demek çok saçma. Psikiyatri kaç senedir . . .

OMEGA: B ir§ey diyeceğim, yani psikiyatri suçlu olacak mıydi bu adam şeytan deseydi evraklara?

ALFA: Ama ben onu şey yap­mıyorum. Bu adaının seçilme­si yani bu adamın kendi çalış­ma arkadaşları, yaşadığı böl­gedeki insanlaı;. arasından se- . çi_lcrek hem hukukun hem psi­kiyatrinin çemberine düşmesi­nin gerekçesi bu adamın ev­rak yakması ya - Yaa bu adam evrak yakmasaydı şeytanın bilmemnesi ile ilişkisi olsa hile belki haberimiz olmayacaktı. lleiki dağ başında yaşayacak­lı. BETA: Burada düzen bozucu bir şey var, sonuçta ·

OMEGA: Sen evrak vermiş­sin, fakat evrakların yok, bu adam yakmış evrakları. Sen şimdi .. .

OMEGA: O yüzden psikiyatri- DETA: Ilah ha. Tabi senin de ALFA: Ama şu var avukatla- ye gelinceye kadar burada kuyruğuna hasabilir. Alfa da

5

Page 7: Şizofrengi 05

bu kurumun içinde dişli DELTA: Sonuçta şunu tartışı­yoruz aslında. Kurumlar in­sanlar için yok, insanlar ku­rumlar için var sonucuna geli­niyar buradan.

ALFA: Tabii bu adam işi ya­vaş yapıyor, herkes kadar hız­lı değil. Yerine başka biri ko­nup iş halledilecek ta ki gidip o kağıtları yakana kadar. Öbür türlü hiç derdi değil kimsenin.

BETA: Sen bu davranışı salt bir davranış anamalisine in­dirgediğinde bu davranış o za-

. man, soru devlet, bürokrasi bilmem ne bu şeylerin dışına çıkıyor� direkt normal davra­nış, normal olmayan davranış şeyine geliyor di mi. Durup dururken kağıt yakmak anor­mal midir? Değil midir? Bunu mu. tartışacağız. Yoksa bu he­rif bir şekilde Devlet B ürokra­sisini engellediği. için buraya gönderildi. Yani bu soru iki ayrı düzeyde tar�ışılabilir.

OMEGA: Diyelim şöyle, ku­rumda bütün elemanlar top­landı, ruhsal sağhğıyla ilgileni­Iiyor. Fakat bu hangi örneğe geliyor. İşte markette yüzleri gülsün de müşterilere iyi. mal­lar satsın diye insanlara psi­koterapi ....

·ALFA: Sonuçta kurumun mantığı iÇinde

OMEGA: Senin söylediğin oraya geliy�r .. Bu adamın ruh-

6

sal sağlığıyla ilgilenmemişler. llgilen'sele� de suç, ilgilenme-seler de.

·

BETA: Ben birşey sorucam. Ama yani _işin kurumsal tara­fını bir yana bıraksan bile. Sana gelen bir kişiye direkt ruhsal açıdan yardımın niteli­ği nasıl olabilir yani sonuçta bu birtakım profesyoneller ta­rafından diğerlerine verilen birşeydir. Diyelim bu adamın durumu iyi, bir kurumda da çalışmıyor, evraklar la da ha­şır neşir değil. Fakat bu ada­mın sorunları var: Hah işte bizim istediğimiz gibi bir has­ta. İşte burada mı, böyle kul­lanılan bir psikiyatrik bilgi mi? Bizim bilgimiz nereden çıkmış, bizim bu hastalara yardımımız da daha önceden şekillenmiş kurumsal şeylerin ışığında olmuyor mu?

ALFA: Zaten h akikaten psiki­yatriyi hukuktan izole edip ayrı bir özerk alanda işlevsel kılmaya dönük bir model de hiç manalı değil, çünkü psik� yatri başka yerlerden de siste­me göbeğinden bağlı.

BETA: Evet en başta karşı çıktığımız nokta da o. Zaten bu tür sorunlara böyle yaklaş­tığıllltZ sürece bu si temin için­den hiç çıkamayız.

KAYlP

YAZ GRUBUDUR TOTO. TERLEYEN BEDENLERlN,

ILIK AŞKLARIN VE SORUMSUZ RÜZGARLARlN

SAL TANATlNDA DİNLERDİK. DAHA B MİŞKEN

ETKlLEDl BİZİ. AFRICA'YI, MUSHANGA'YI, OUT OF

LO VE' I, HEP O Y AZDA DİNLEDİK: GÖKTE ULU AY�

SIRTLARlMIZ GÜNEŞ Y ANIÖI, KESİNLİKLE

AŞIKTIK.

JEFFREY PORCARO ,

TOTO'NUN DA VULCUSUYDU.

BÜYÜK MÜZİSYENDİ. KİRALIK KATİLDİ.

- - �. -

DÜNYANIN EN lYl DA VULCUSUYDU. YA DA

BlZE ÖYLE GELlRDİ. JEFF, K1RL1 BlR

AÖUSTOS'DA ARAMIZDAN A YRILDIN. ARTIK

Y AZLARIMIZ DAHA HAY ALSlZ GEÇECEK. A YlN

ÖNÜNDE ÇOK AZ BULUT, SIRT IZ DAHA AZ

YANIK.

DURUL TAYLAH

YAGMUR tAYLAN

MIHMEI $ENOL

ÖZMEN GENÇ

BARI$ BÜYÜKOKUROGLU

Page 8: Şizofrengi 05

"Bilinçaltın"daiı Aklın Ruhuna Ulaş­mak", yoksa " İçimizdeki Kavga·" mıydı, neydi kitabın adı, hep şu "köklerine doğru gerisin geriye aynen yaşayamadığı.mız" duygulardan--yani iç dünyamızda tersine olarak yeniden aynen -

. kavramlar yakıştırıyor ;ve bunlan,.biraz olsun mürekkep yalaİnış biri olarak, az çok tanımlıy.ahiliyor, hatta daha ,ge.rilere gidip duyguların yol aldığı süreCi izleyebi­liyoruz? Psiİüyatri disiplini, ps:lkiyatr'dan

önce kullanacağı kav- . üreyemeyen, kısacası ter­silımez olaylardan- yola ·çıkıyor o iki kitap da .. Ve

DUYGULARDAN · ramları; oluşma haliri­

deyken daha doğum ye­rinden ve anıridan.baş­

kavramların bu yollar üze­rinde nerede boy verıneye, neredey�e kaçıncı kilomet- ·

rede filizlenmeye başladığı­nı anlatmak istiyor.

Aslında bu anlatım, çe­viri bölümündeki psiki-yatr-yazarlardan özellikle Melaine Klein ve J oan Ri­viere1ın deneyimlerini ve hu deneyimlerden üretilen temel tasarımları bir ucun­dan çekip, açık söyliyeyim; az kalsın sadece "kavram dilinin· araştırılması". düze­yinde kala\>ilirdi. Öyle ya, dil, ilk hakiş'ta insana daha somut, elle tutulur' mecaz-lara baş vurmadan öyle doğrudan doğruya açıkla-nabilir bir Şey .gibi geliyor. Ama dilin ardıı:ıda duygu­lanan ve düşünen öznenin

KAVRAM

YAKALAMAK

YA DA

PSiKiYATR'IN

GÖREVi

Yilmaz Öner

layıp adım ad.ıxrt izleme­sini bekliyor. Kısacası

. her kavram, kendisini doğuracak ve biçimien­direcek 9.uygulann han­gi dürtü veya içgüdüler-le bir kavram kıvamına doğru yol aldığı sorusu­na açık olmalıdır.· Önce psikiyatr kendisini bu soruya açık ve haZır tut­malıdır. Ş urası belli ki . duygular, belli biçim ve

· kalıplara sıkıŞtırılıp di-sipline edilebildikleri, yani "alıştıkları yolun içine itildikleri" sürece eli yüzü belli olur duru­ma gelirler.· Onları kav-ramlaşabilmeye elverişll oldukları bu durumlan ile tanır ve yakalayabi-

kendisi var ve kitapların konulan da, dil-lirsek, artık kavram

dünyamız da doğuyor, üst-ben'in ilk ışık­ları beliriyor demektir. İşte bizi belli kav­ramları tutsak edecek olan üst-ben'in, duyguların patlak verdiği bilinç altı üze.:. rindeki despotluğu böyle başlıyor.

. . . de binbir çeşit kavramlarda ifadesini bu-lan, kendilerine birtakım kavramlar ya­kış tırılan duygusal olaylar ... Peki, nasıl oluyor da belli duygusal olaylara belli

7

Page 9: Şizofrengi 05

Herhangi bir kitapçıya girdiği­nizde psikoterapi konusunda birçok kitap görebilirsiniz. 'Jung için Freud', 'Herşey me­me· için- aşağı yukarı Klein yanlısı bir perspektir, ' Basit Psikoterapi-fenomenolojik va­roluşçu ve sistemik çerçevede psikodinamik yönclimli psiko­analitik düşünce' gibi kitapla­rın yanısıra, onların verdiği kuralları uyguladığınız takdir­de yaşamınızı tümden değişti­�eceğini iddia eden terapi ki­tapları da bulabilirsiniz. Ne var ki, 'danışan' (clicnt) olma­nın incelikleri konusunda bilgi veren bir kitap bulmak ola­naksızdır. Damşanların psiko­terapiden ne beklcyecekleri, ne beklemeyeceklcri konusun­da bilgi eksiktir. Du makale, psikoterapötik literatürdeki bu boşlukları az da olsa dol­durmak amacıyla yazılmıştır.

ÖGÜTLER Arkadaşlarınızın önerdiği psi­koterapiste gitmeyin . Arka­daşlarmız sizi olduğunuz gibi sever, yoksa arkadaşınız ol­mazlardı. Demek ki etkin bir terapist önermcleri olasılığı düşüktür. Benzer şekilde, 20 yıldır aynı terapiste gitmekte olan birini dinlemeyin . Tera­pistleri süpermarkette satılan mallar gibi düşünün, iyisini seçmeye g�yret edin.

Yüksek vizite ücreti olanlar­dan uzak durun, çünkü dam­şan sayısı az olduğu iı;in ücreti

8

Phil Lapworth.. Türkcesi Banu Büvükkcıl

yüksek tutmak zorundadırlar. Çok az ücret talep edenler i-se sonuçta çok az şey verebilir. Kupon kabul eden terapistleri seçmeyin. Süpermarkette en az 10 çeşit terapi olduğunu unutmayın, size en uygun ola­nını bu lana kadar birkaçını deneyin. Tcrapislin kapısında park etmiş arabaya dikkat edin. Ford marka araba tera­pistin kendi çabasıyla geçindi­ğini gösterir. Bir Rolls-Royce ise ya grandiyozite işaretidir, ya da terapistin çevirdiği bazı karanlık işler vardır (ve siz yalnızca 'ho bi' olacaksınızdır.)

Saat kaçla gittiğiniz çok önem­li değildir. Erken giderseniz aşırı uyumcu, geç giderseniz pasif agrcsif olarak ctikctle­nirsiniz : Vaktinde gitmeniz durumunda ise ' obscsif korn­pu lsir damgasını yersiniz. Te­rapi·boyunca bunlardan birini seçip ona uymaya gayret edin çünkü terapistin kafası karı­şıp daha kötü tanilara bile gi­debilir: Terapistlerin metabo­lizması danı�anlardan daha hızlıdır . Onlar için bir saat 50 dakikada geçer.

PSİKOTERAPİST TİPLEIÜ .Tıpkı normal insanlar gibi on­lar da her boy ve şekilde ola­bilir. Fiziksel görünüm anlam­lı bir fikir veremez. Tcrapistin 'k işilik tipi ' daha önemli bir kriterdir. Seçiminizde yar­d ımcı olacak bir kaç ipucu aşağıdad ır .

Paranoid Psikoterapist Randevu için telefon ettiğiniz­de terapistin size soracağı ilk soru 'Numaramı nereden bul­dunuz?' ya da 'Size kim ben­den sözetti?' olacaktır. Dürüst ve net bir yanıt vermek en doğrusu dur . 'Altın Reh­ber'den buldum v.eya 'Mehmet Sarı, sizin eski bir hastamz verdi' gibi ·. 'Küçük bir kuş söyledi' ya da 'Bilin bakalım kim' gibi yanıtlar, tcrapiyi ba-şlamadan bitirmeye yol açar. İlk görüşme aşağıdakine ben­zer olacaktır: Terapist: Ne sebeple beni görmek istemiştiniz? Dıınışan: Bir psikotcrapist arıyordum ve uğrayıp size bir­kaç soru sorahileceğimi dü­şündüm. T: Soru mu? Ne tür sorular'� D: Şey bilmek isterdim ki... T: Eminim birçok şey bilmek isterdiniz, ama daha öneml isi neden bunları bilmek istedi­ğiniz. Gerçek aehep nt..-dir? D: Gerçek sebep mi? T: Evet� umacıruz nedir? D: Şey yalnızca bazı yanıtlar arıyordum. Kocama da sor­dum .. . T: Kocanız mı var? Burada benimle olduğunuzu biliyor mu? D: Evet, yaşadıklar ımızı pay­laşırız. Anlamıyorum ... T: Demek bu seansta konuş­tuklarımızı da payla�acaksı­nız'! Benim hakkunda da ko­nuşacak mısınız?

Page 10: Şizofrengi 05

D: Evet, elbette. T: Benim hakkımda ne söy­lcycccksiniz? D: Bilmiyorum, henüz sizi ta­nımıyorum. T: Ama lanımak istiyonu­nuz. Bana bir sürü soru sor­mak iatiyoreunuz. Belki beni kocanızdan daha iyi tanımak istiyorsunuz. D: Onun sizi tanımak istediği­ni hi9 sanmıyorum. T: Öyle demek istemedim. Benimle kocanızla olduğun­dan daha yakın olmak isti­yorsunuz. D: Buna katılmıyorum. Mutlu bir evliliğimiz var. T: Demek sadakatsizlik ya­pacak ınız. D: Sadakatsizlik mi? Hiç bir zaman kocarnı aldatmam. T: Hayır, hayır. Bana sadık kalrnayacaksınız. Şömincnin yanında sıcak kohuklarıruzda otururken kocanıza benden sözcdcceksiniz. Yapayalnız oturan benden. D: Gerçekten, bir hiç üzerin­de duruyorsunuz. Bu kadar duygulanmanızı islcmcmiştim. T: Duygulanmıyorum, size

atılmaz gibi görünen proble­minizi ortaya koymaya çalıtı­yorum. D: Bir problcinim olduğunu mu düşünüyorsunuz? T: Evet, ne istediğinizi hiç bilmiyorsunuz. D: Fakat burada bulunmamın tck amacı bakkınızda biraz bilgi edinmek. T: Kesinlikle.

Bu n oktada karar vermeniz gereken şey, terapi ye devam etmeyi mi yoksa dar bir geçit­te azgın bir aygır sürüsüyle karşı karşıya gelmeyi mi ter­cih ederdiniz. Eğer tcrapiyi kesrnek istiyorsanız yapacağı­nız t ck şey eebinize gizlcdiği­niz teybi çıkarmak ve terapis­tc 'Günümüzde Psikoloji'nin gelecek sayısındaki yazınız için size sağladığı malcrycl için teşekkür etmektir.

Ilisırionik.psikoıerapist nu tcrapistlc yalnızca telefon­da konuşmak bile önemli bir tiyatro oyununda yeraldığınız hissini uyandıracakt ır . Kuş­kusuz yardımcı rollerden bi­rinde olduğunuzu asla aklımz­dan çıkarmayın. llaşrolü oy­nama konusunda en ufak bir girişiminiz bile anında Prima Don na tavırları ilc bastırıla­cak tır. Telefonda konuşmak oldukça zor olacağı için en iyi­si kendinizi yelerince güçlil, inanılmaz derecede sabırlı ya da neşeli hissettiğiniz bir gün­de yüz yüze görüşmeye ·git­mektir. Görf4me şöyle gidebilir: T: Terapi için gelmiş olma­nız bence harika bir olay, beni çok hcyccanJandırıyor, büyüyen, ge{jşen, tüm bir ya­şamın pürüzlerini ortadan kaldıran bir olay . •.

D: Ilen ...

T: Ben on yü önce kendi zorlu yolculuğwna batiadım ve bunun cidüllcrini alıyo­rum. Bir savaıım, eveL San­cılı, evet. Oh, fakat o ne vccd, yapma ulatmanın ver­di�oi ne büyük bir bDtari hiui (Psikotcrapist ysatama ulat­mayı sembolize cdcrcesinc kollannı havaya doğru açar. ) D: Den ... T: Oh, o acıları, kaygıları hatırlıyorum da nasıl hili&clli­ğinizi tam olarak anlaywbili­yorum. Üzgün, çok üzgün (ellerini gözlerine basttrır). Ama bu kadar henden sözet­mek yeter. Uana kendiniz­den sözcdin. Gerçi şimdiden, çok iyi unla�Lığunızı söyleye­bilirim. D: Öyle hissediyorum ki. . .

T� Çok iyi, mükemmel! Bili­yor musunuz sizi ilk gördü­ğümdc kendi kendime dedim ki İ�te, hiücdebilcn bir in­san. Harika değil mi, gizem­li, haua inanılmaz. llissct­mck çok Önemli, korkunç önemli. Ve ben korkmanın ne demek olduğunu iyi bili­rim. Korkuyl .. amansız bir mücadele verdim. Hadi, bir­liktc resim yapalım!.

İşte karar verme anı. Sizin için resim yapmak bir geçmişi ve bir geleceği ifade ediyorsa, perspektif<: önem veriyorsanız bu terapistten uzo.k durun. Diğer yandan, seçilen renkler ne olursa olysun yaptığınız re­simlerin çürük meyveleri an­dırdığı ilkokul gilnlcrinizi öz­lemle anıyorsanız terapiye de­vam edin. Büyük olasılıkla kendiniz de çürümüş hisset­meye başlayacaksınız, ama lc­rapisliniz kendini cennette hissedcccktjr.

Charıge8, ltiarı' 92

9

Page 11: Şizofrengi 05

..

KONFORMIST • •

PSIKOLOJI

Yeni-Freudcuların bilinçdışı­nın psi�olojisinden bilinçli olana, id'den ego'ya, cinsellik­ten ahlakçılığa, basllrmadan kişilik gelişimine ve en geneliy­le lihido ve dcrinfik psikoloji­sinden "yüzey ve kültür psi­kolojisi"ne kaymas ı post-Fre­udcularla hızlandı. Psikoana­liz çok fazla uzak, çok fazla kişiliksiz, çok fazla. maddeciy­�i. Geçmiş onm·l�mdırıldı ve unutuldu. Yeni F reudcuların revizyonları bir kez daha revi­ze edildi. Freudcu kalınular­dan temizlenmiş olarak varo­luşçu bir ambalaja (gerçek self, kişili�, kendini gerçekleş­tirme temalarına) ulaşıldı. 0Ütantiklik" öne çıktı.

Post-Fı-eudculur şimdi (top­lumsal değişimin alınteri, kiri­pası olmaksızın) öıgürleşmeyi önerirler. Onlann bakış açıla­rına göre Frcudcu biyolojik ve içgüdüscl psikolojiden salt hü­manist, varoluşçu, kişisel bir

10

Russell Jucoby Türkçesi: Hakan Atl,llay

psikolojiye doğru giden hare­ket bile endü triyel toplumun ne denli özgürleşmeye doğru ileriediğinin kanıtıdır. Şimdi nihai özgürlüğe (öznel ve psi­kolojik bireye) hazınzdır. Oy­sa farklı bir yorum mümkün­dür: Öznellik, tekdüzeleşmiş bir toplumun etkisi altmda dağılllmaktadır. Ego - ya da self , bireysellik, özneUik-psi­kolojik düşüncede öne çık­maktadır; bunun nedeni. tam da egonun aslında varoluştan çıkmaya hazırlanması_dır. Çok fazla seçenekte yüzyüze kal­mış, diri bir ego olduğu için değil, hiçbir seçeneği kalma­mış bir ego olduğu için kimlik ve kimlik krizlcrinden, güven ve güvensizlikten, otantiklik ve kötü niyetten ·konuşulup d urulmaktadır. Revizyonistler bunu doğru olarak-egemen gü­venlik arayışı olarak-okurken bile yanılıyorlar, çünkü tari­hin ve toplumun ürünü olan birşeyi - anksiyete ve güven-

sizliği-alıp insan varlığının ev­rensel bir ögesine-biloyojiye­çeviriyorlar. Varoluşu kaza­nırken, tarihi yitiriyorlar., Fromm uÖzgür insan zorunlu olarak güvcnsizidir11 diyordu.

Psikoanalitik kuraında ise anksiyete ve güvensizlik ev­renselleştirilmez, hastırıcı bir uygarlığın bireyden zorla sö­küp aldığı bir bedel olarak okunur. 0İçsel çözülmenin ve otorite özlem inin" yaygınlığını gören Freud, hunuh bir nede­ninin ukültürün her bireyden istediği korkunç bastırma ça­basına bağlı olarak egonun yoksullaşması 11 olduğunu be­lirtmi§ti. Kuramın yönelimi açıktır: Kişisel güvensizlik kollektif bastırmaya doğrudan bir yanıttır. İnsan ruhunun evrensel bir bileşeni değildir. ·

Cari Rogers unu varlıklı top­lumda birçok insan için ger­çckl�mekte olduğu gibi .. 11 di-

Page 12: Şizofrengi 05

ye yazar, "maddi ihtiyaçlar büyük oranda doyurulduğun­da, bireyler psikolojik dünya­ya döner, daha büyük oranda ot;uıtiklik ve doyum ararlar. u Maddi ve psikolojik ihtiyaçlar arasında bir ayrım yapılması zaten mistifikasyondur; mad­di yapının sağlam olduğunu kabul edip yalnızca bazı psi­şik ve ruhsal değerlerin eksik olahileceğıni itiraf eden var­lıklı toplum ideolojisine teslim olur. Tam da bu ayrım 11otan­tiklik" ve udoyumuu müşteri için daha fazla meta haline ge­tirir. Doğrusu hastalıkların kaynağı bizzat bu yarılmadır: çalışmayla "boş" .zam-an, maddi yapıyla psikolojik u dünya"' üreticilerle tüketici­ler arasındaki bu yarılma. Roger bu yanlmayı kabulle­nir ve tedavi olarak iki kat fazlasını önerir: İşte geçen y(}­rucu bir günden sonra bitkin düşenler biraz 11otantiklik"le yorgunluklarını giderme li dir. Bu, media tarafından her gö­zenekten sokulan mesajın ay­nısıdır. Hoşnutsuzların dikka­ti kaynaktan yüzeye çevrilir. Yaşamın boşluğunun, aldat­macalardan çok televizyonda­ki tekrar gösterimiere bağlı ol­duğuna inanılmalıdır.

Allport bir başka dil, olum­suzluğu kazılarak temizlenmiş bir dil konuşur. Yalnızca olumlar ve onaylar. Yeni-Fre­udcularda bulunan hastalık ve nöroz, cinsellik ve bastır­ma, uygarlık ve hoşnutsuzla­rına ilişkin ipuçları bilinmez. Cinselliğin Yeni-F reudcularda uğradığı yüceltme, daha son­rakiler için bir çıkış noktası­dır. Sonuç, lise bitirme töreni nutuklarına yakışan bir me­tindir: uMut1uluk, kişi amaç­lannın peşinde koşarken ya

da bunları tasarlarken onun bütünleşmesine e)lik eden ateştir." Freud tarafından ba­banın ve toplumun gücünden ve şiddetinden çıkarılan ve kökleri grupsal günah çıkar­malara dek giden vicdan ya da süperego "değerle ilişkili bir zorunluluk", 11bütünüyle olumlu ve dolaysız bir zorun­luluk ya da iç-tutarWık duy­gusu" şeklinde bayağılaştırılır.

Olumlu ve etkileyici anlatım tesadüfi değildir. Olumlunun olumsuzu kovması özendirilir. Neşeli olmaya çalışılır, çünkü neşesiz bir dünyadır bu. Bu konuda kafa yormak tabu ol­duğundan, Allport da ötekiler gibi yutulamayanı (yalıtılmış ve terkedilmiş bireyin 11olabi­leceği11, "sevehilece�ri11, ""ar(}-· labileccğia yalanını) hiç değilse tadılabilir kılmaya çalışır. Bu nedenle, çalışmalarının doğası "pratik el kılavuzu" düzcyin­

dedir. Fromm Scvme Sanatın­da 11sevme sanatı üzerine k(}­lay talimatlar beklemememizi11 söyler. Sonra da '11Eğcr nasıl

sevileceğini öğrenmek istiyor­sak, başka herhangi bir sana­tı, yani müziği, resimi, maran­gaziuğu ya da tıp, mühendis­lik sanatını öğrenmek isteyin­ce izlediğimiz usullerin aynısı­nı izlememiz gereki rM der. İn­sanın Kendini Arayışı 1nda Rollo May hiç bir ucuz ve ha­zır çözümün sunulmadığmı, ama •değerli ve derin bir an­lamda her iyi kitabın bir ken­dine-yardım kitabı olduğunu11 söyler bize. Kendine yardım edilir, çünkü kollektif yardım kabul cdilemezdir; toplumsal ve politik praksis dünyası red­dedilirken, bireysel çare izlik çağaltılır ve kendine-yardım, hobiler ve pratik el kılavuzla­rı aracılığıyla yatıştırılır. Bu, burjuva toplumu yolunda tut­mak için kullanılan eski bir formüldür: Çalışma zihni ve bedeni egemenliği altına alır­ken, zihne kendi işine hakma­sı öğütlcnir.

Özgürlüğün ekonomik oligar­şilerce önünün kesilme i zo­runlu değildir, dcr Rollo May

Olumlu ve etkileyici onlatım tesadüfi değildir. Olumlunun olumsuzu kovması

özendirilir. Neşeli olmoya çolışılır, çünkü neşesiz bir dünyadır bu. Bu konuda kafa

yormak tabu olduğundan, Allport da ötekiler gibi yutulamayanı (yalıtılmış ve terkedilmi.ş

bireyin ·ııolabileceği11, 11Sevebileceği11, ··varolabileceği .. yolanını)

hiç değil�e tadılabilir kılmaya çalışır.

, ·1

Page 13: Şizofrengi 05

bize; •eğer bakış açımızı ko­rursak, bunların özgürlüğü tahrip etmeleri gerekmez." Tam d'a şimdi 11içe-dönük psi­kolojik ve Linsel özgürlüğe' za­manamız vardır. Adaletsiz bir gerçek tinselleştirilir; biraz inat sayesinde herkez özgür­dür ya da olabilir. Dir zaman­lar zenginlerin yoks ullara öğütlediği bütün erdemlilik vaazları yeniden servise ko­nur. M ay bir soykırım ve tek­nolojik patlama çağında •nangi çağda yaşadığı m ız so­rusu önemsizdir1 diye yazar. 1Hiç bir travmatik dünya du­rumu bireyi kendisine ilişkin son kararı verme ayrıcalığın­dan alıkoyamaz, bu yalnızca kendi kaderini onaylamak ol­sa bile M der, sanki yaşamın kendisini değil, kendi ölümü­nü onaylamak özgürlüğün esa­�ıymış gibi.

Post-Freudcuların bir çoğun­daki ortak itici güç varoluşçu­luktur. Ancak bu varoluşçu­luk (cv tüketimine yarasın di­ye) Avrupa'daki vurguların­dan (dehşet, şiddetli sancı, umutsuzluk ve 1bulantı"dan) bütünüyle temizienmiş; rahat­stz edici sivrilikleri tasasız Amerikan ethosu adına törpü­lenmiş bir varoluşçuluktur. Olumsuz olumluya çevrilir; trajedi, yalnızlık, ölüm yalnız­ca yaşamı daha da 11derinlcş­tirdikleri1 için kabullenilir. Maslow yaşamın trajik anla­mından sanki ayın özel çcşni­siymiş gibi söz eder, çünkü 11sığ ve yüzeysel yaşamın tersi­ne", •yaşama ciddiy�t ve de­rinlik boyutu11 ekler. Durgun yaşama antidot olarak bir tu­tam ölüm salık verir .. Ve bü­tün bunlnrın psikolojik dü­şüncede bir ilerleme oluştur­duğuna inamlır. Freud'un cin-

12

selliğe ve psişik geçmişe ilgisi bir yana bırakılarak yerine erişkinlerin moral ve kültürel sorunları konur. Fromm "Nö­roz kendi başına son çözümle­mede bir moral yetersizlik be­lirtisidir" diye yazar.

Gündelik akıl hep sağlıklı ve delinin farklı dünyalııra ait ol­duğunu ve farklı dünyalara sokulması gerektiğini öne sü­rer. Freud'un en büyük katkı­larından biri, normaile anor­malin, sağlıklıyla hastanın bir süreklilik olu�turduğunda ıs­rar etmesidir. Farklılıklar ni­tel değil, sadece niceld irler .

Maslow'un bütün psikolojisi sağlıklı olana ve onları hasta­ların bulaşından kurtarmaya yöneliktir. uKötü yerine iyi insanları, hasta yerine sağlakit kimseleri incelemeyi,11 yeğler. Acı ve sefalctin, zedelenmiş ve sakatianmış olanın dünyası eriyip kaybolur. Sağlık, başa-· rı, uyum fetişi sunulan olgu öykülerinde ifadesini bulur. Freud'un olguİarı,derin anksi­yetcsi, fobileri ol:ın, cinsel ola­rak özgürleşmemiş kişilerle il­giliydi. Varoluşçu ise, varolu­şun sırlarını bize daha çok an­lutmaları için başkanlara, yö­neticilere, astronotlara döner. Maslow bizi! olimpiyatlarda al­tın madalya kazananların ba­şarılarını aşılar. Allport u ege­men tutkusu0 kutup kaşifi ol­mak olan insanlarm öyküsüne düşkündür. Anlam ve varoluş uzmanı Viktor Frank! astro­not Yrb. John H.Gicnn Jr.'ı anlatır. llu psikoloji geç kapi­talizm çağındaki konformiz­min ve sen kronizasyonun ide­olojisidir.

Varoluşçu psikoloji uvarolan kişi üzerinde yoğunlaştığını; ortaya çıktığı, oluştuğu biçi-

Page 14: Şizofrengi 05

miyle insan üzerinde vurgu yaptığınıu söyler. Kullamlan terimler (varoluş, olma, in­san, otantiklik) somuı.luk va­ad eder. Örneğin in·san .varo­luşu gibi kavramlar sınıf var� lutu kavramıyla karşalaştırıl­dığında daha somut, dolaysız ve evrensel gibi görünebilir; oysa sanki efendiyle köle, pat­ronla işçi, bombacıyla bamba­lanan hepsi aynı evrensel s� yuı.lamaya katılıyormuş gibi, varolmayan bir eşi t likçilik önerir . Herkes uevrenscl bir özün soyut paydasma" indir­genir . Bu varoluşçuloğun ar­kasında gizlenen şey nözgür rekabet, özgür girişim ve eşit fırsatlar ideolojisidir". Herkes kendi durumunu "a.şabiliru,

·kendi projesini uygulayahiHr: Herkesin kendi mutlak özgür seçimi vardır. Koşullar ne denli ters olursa olsun insan katlanmalı ve kendini gerçck­leştirmeye uğraşmalıdır. Va­roluşçu kavramlar sözdc-so­mutturlar; asalakça gerçeğin yüzeyinden geçinirken, karar verici somut dolayımları (her­şeyin eşit oranda özgür ya da · özgür-olmayan, eşit oranda "olmak• ya da •oJuşmak11 ol­madığını belirleyen toplumsal süreçleri) öldürürler. Fiziksel ve psikolojik olarak sakatian­mış insanlar bulunduğu hal­de, •lnsanudan söz ederler.

Böylece toplumsal süreçler ve çatışmalar psikolojik ve birey­sel o larak okunur. Toplum kendi toplumsal ağırlığı olan bir gerçeklik parçası olarak değil, sadece insanlar arasın­da bireysel ve psikolojik bir sözleşme olarak tasavvur edi­lir. Herşey dolaysızca insani olduğu için, kötü olanı düzcl­lirken yalnızca bir parça daha çok insanlık gerekir. Ot om o-

bil kazalarının ve katliamının toplumsal algılanışı bir örnek olabilir. Her hafta sonu, her­gün ölen ve sakat ·kalanların sayısı önceden hesap edilebil­diği ölçüde, otomobil kazaları kazadan fazla birşeydir; kasa: ları dolu tu tan kanlı zorunlu­luğun bir parçasmı oluşturur­lar. Toplu taşımacılık yerine özel otomobiller, demiryolları

Gündelik ak•l

hep sağhkh ve

delinin farkh

dünyalara ait

olduğunu ve

fark h

dünyalara

sokulmas1

gerektiğini •• one

•• surer.

yerine otoyollar yalnızca tü­ketici tercihi değildir; artık­değere yönelik bir dürttiyle tercihleri dikte eden toplum­sal bir gerçeklik tarafandan dikte edilirler. Akılcı ve insani bir taşımacılık hiçimi _kapita­list birikimi tehdit edecektir, bu yüzden akıldışı biçim ko-

runur. Bu, tek tck insanların karşısında çaresiz kaldığı top­lumsal ve gerçek bir insandışı­lık şekÜlenmesidir. Yine de, ·güvcnHk tasarılar�ndaki · kü­çük ve· önemsiz düzeltmeler bir yana sürücünün hatalı ol­duğu varsayılar. B ize bu haf­tasonu ne kadar çok insanın ölcceği söylendikten hemen sonra özeiJikle dikkatli araba sürmemiz söylenir, sanki dik­katli araha sürmek ölümleri etkilermiş gibi. Etkilcmez. Kazalar kaza değildir. Bunlar toplumsal gerçekliğin içine yerleşmişlerdir. "İnsanc ıl"La­rın yanıtı bellidir: Sürücünün pervasızca kazalar üreten toplumsal süreçlere değil, yola dikkat etmeleri istenir. Dik­katin birinciye (toplumsal sü­reçlere) çevrilmesi, sürücü­nün dikkatini yoldan çıkar­maktan daha fazlasını yapabi­lir; güvenliğin kol lektif eylem­de yattığını-tehl ikeli bir toplu­mun açığa çıkarılması gckckti­ğini- düşündürehilir.

lnsancıl psikoloji özüyle ve ta­kılarıyla birlik tc konformist­tir; tck boyutlu bir toplumun özgürlük ideolojisidir. B u psi­koloji asla tanımadığı bir şeyi (burjuva düşüncenin ııheroik0 çağının psikoanalitik, toplum­sal ve politik kurnmını) unut­muştur . .

1 3

Page 15: Şizofrengi 05

En büyük hazinemiz

(yahut)

Ulu Tanr1ya Maruzat1md1r

Bend e n i z , n a ç izane v e de ' h a s b e l k a d e r h e k i m bulunuyorum, efendim ve de üstüne üstlük ruhiyat işleri i le m e ş g u l i y e t e m e m u r bulunuyorum. Yani, taksiratını affet, mümehi·r b ir mesle&i n mensubu say ı l rn am m u c i p olmaktadır. Bundan otuz sene

·rn u kaddem , i şbu mesl eğe m e n s u b i y e t i l e şcrcfy ab olduğumu zan nettiğim esnada henüz, en büyük hazinemizin a k l ı m ı z o l d u ğ u i l e r i sürülmekteydi . Ancak geçen zaman zarfında işler bir hayli değişti , efen d i m . Ş i m d i en büyük h�incmiz, Nike marka pabuçlarımızla Levis kotlarımız o l m u ş bul u n uyor. B ö y l e olacağını bilseydik psikiyatri yapacağımıza prokto1og fal an

14

olurduk. Olmadık. Üst tarana uğraşmayı �ürdürdüğümüzden, nihayet meslckçe intihara karar vermiş bulunuyoruz. Hatta, bir kısım meslektaşlaz:ın, DSM I II-R ist imali suretiyle i ntiliarı başardıkları bile rivayet ediliyor. Bendeniz, bu civarda henüz dayanmaya çalışıyorum, ama düz duvarda kertenkele m i s a l i t u t u n m a k t a y ı m . Du rumum h iç de pari� deği l, haberiniz olsun, efendim.

Bütün kutsal ki tapları dikkatle tetk i k ve tetebbü elJl! i Ş b u l u n u y o r u m , e fen d i m . Biri sinde, "Evvel a kclarn var idi ." buyuruluyor. Oysa şimdi kcl arn yerine görün tüler ve say ı l ar bu lu nuyor, efend i m . . Kclamın önceliği csk

.ldenmiş.

Şimdi, bir takım makinclcrden, b i r takım sesler, şekil ler ve renk l e r dökülüyor . Durup düşünmek ve anlamak i ç i n .k imsenin vakti yok . Çağı mız, artık akıl çağı değil , i letişim çağı. Makinelerden dökülen ıvır zıvırdan herkes kendi nce bi r şeyler kapıp yola koyuldu ve hemen dönmek için bir köşe aramaya başlıyor. Bugün insan kul ların bol bol i lc t işiyor, etkilcşiyor, ama düşünmeye ve konuşmaya gerek görmüyor. Konuşmak yerin e " S özsel iletişim" denilebi lecek bir şeyler kul l and ıkl arı olmuyor deği l . Ancak o da, b ir çok işimiz gibi, dövize indcksli vaziyellc_. Yani , sözsel i letişim iç in kul lanılacak kelam taneci k l er i n i n dolar bazında i st i m a l i " i n " , öyle

Page 16: Şizofrengi 05

av ama mahsus Türkçe ise "out". (Bu arad a "Türk i " K ü l tür bakan l ar ı n ı n h an g i d i l de i letişecekleri i se şimdilik "No problem"!)

Ama o n l a r ı da h ak s ı z bulmamak lazım. bana soracak olursanız. efendim. Akıl ve düşünce. kürtaj m asasıyla eulhanasie arasına sıkışurılmış bir insan ömründe, SCID ve MRI i le' i ncelenip, bir DSM ya da ICD sayısıyla ifade edilecek b i r sero t o n i n r e u p l a k e sorunundan ibaret hale gelince, düşünmemek bence de daha iyi derim, min gayri haddin. Onun y e r i n e d ü ş 1 'e y i p düşündüğümüzü sanırız. olur, biter. Biz de düşl üyoruz işte.

Hatırlar · mısınız, bilmiyorum efendim: B izim rahmetli peder sık sık ll All ahım, sen aklımızı muhafaza et." şeklinde ricada bulunurdu. B endenizse vaz geçtim efendjm.

Şimdi lerde b i l diğin iz gibi nostalj i takılmak moda oluyor efendim. Bacak kadar veletler çıkıp "Ah, neydi . efençli m bir zamanlar . . . ll Çiyorlar da perişan ediyorlar insaru. Bendeniz pek o kadar katılınıyorum buna; efendim. Dünyanın her zaman. ası l k e l i m e y i söy.l em eye terbiyem mani, ama hani şöyle diyelim, biraz kazural misali

olduğuna kaniim. Ancak belli ki eskiden sıhhatli bebek kakasına benziyordu da şimdilerde iyice ishal oldu. Maamafih. bendeniz de zaman zaman nostalj i t a k ı l ı y o r u m , e fe n d i m , günah ı m ı z ı a f b u y u r u n . İ n s a n l a r ı n a k ı l l a r ı i l e tart ıldıkları , birbirlerine söz söyledikleri, söylenen sözleri anlam aya çalıştıkları ve kafa yorup düşündükleri, birbirlerine yanıt vermeye ç a l ı ş t ık lar ı , h e p s i n d e n ö n e m l i s i d e birbir lerine b a k t ı k ları v e birbirlerini görrnek istedikleri zamanları özler gibi oluyorum. Gerçi hemen topluyorum kendimi, uyumlu otist çağımıza a v d e t e d i y o ru m , a m a kaptınyorum bazen işte. Insani zaaf addediniz, lü tfen efendim.

Arzettiğim gibi , hikmelinden sual olmayan Ulu Taiır ım. ben den iz akl ı m ı n ne i şe yararlığını pek anlıyamıyorum. Bana kör barsak gibi rudimenter bir takıntıymış gibi geliyor. Onun için islirham ederim efen­d i m : S i z b i z e i y i s i m i h a y ı rl ı sı y l a , tez zamanda münasip bir bunama lütfediniz, efendim.

Durumu görüş ve onaylarımza sa y g ı l ar ı m l a A r z e d er i m , Tanrım.

Ali Babaoğlu

1 5

Page 17: Şizofrengi 05

1 6

"c"est la vie" biz insanlar yaşadıkça bir şeyler kaybederiz ve yaşamı sonunda

do9arken ana rahmindeki sıcak, yumuşak, yerçekiminden uzak o büyülü denizi �bederiz. elimiz, aya9ımız, şekillenir sonra, uzun uzun seyrederiz. ·

o her a9ladığımızda bize sunulan, fonda rifmik bir yemek müzi�inin eşlik etti�i ı l ık, tatlı, süt kokulu mememizi, herşeyi önce a9zımızla, �yle bir tatma 1eyfimizi kaybederiz. ve arar dururuz uzun uzun . . .

konuşmaya başlarız. o formsuz işaretler dünyasının biraz büyülü, üstü nelerle örtülü, o çoook eski ormanların çı�lıklarını haykırı�arını kaybederiz. tüm bedenimizle anlattı9 ımı.zı üç beş sözcü9e s�dırır beden dilimizi ka eriz. yeniden yeniden eşfetmek üzere.

yürürüz, koşarız. o şehzodelik günlerimizin muhteşem tembelli�ini kaybederiz. az gider uz gider Cla9ları tepeleri oşarız, sın ırlarımızia ton ışırız. insanlar ço�alır çevremizde. sık sık sallanan işaret pormakları belirir gözümüzün önünde. terbiye de terbiye. bakışımızı görünmez bir iple şuna buna takarak yaşadı�ımız o kendili�inden akıp coşan

Page 18: Şizofrengi 05

çocukluğumuzu koybederiz. yeniden yeniden keşfetmek üzere.

ve saçtı, kaşlı, burnum kemerli, yüzüm sivilceli derken oluruz bir ergen . o güne dek edinilenler, kaybedilenler bit hormon yeri önümüzde: ben kimim, neyim. bu dünya, bu evren. nereden geldim, nereye s idiyorum ben. hayaller im, oşklarım, reellerim ve ben. yollar, arkadaşlar, şii rler seçeriz, meslekler, sevgili ler, müzikler ve benzerleri . her seçimde, ner adımda bir şeyler kaybeder, bir şeyler ediniriz.

erişkin olur, ermeyi deniriz. sevinçl i, neşeli onlar, hüzünler hasre�ikler todor anılar ediniriz. gezinir dururuz, uzun, uzun . . .

ya kaybett iklerimiz bizi de ol ıf götürür karanl ıklara kayıplara kcirışırız, cismimiz dolonır ortalıkta. yo do içimize alır . yasını lutarız, derinden, kederl i . ve hayatın içine salar se�izce yaŞC!Iırız.

dönüp bakınca · 'bu hayatın anlamı ne' diyen o eski soruya anlarız ki, ·

biz ne anlam kattıysok hayatımıza, o kadar anlamı var, ne bir eksik ne bir fazla .

biz insanlar yaşadıkça bir şeyler ediniriz. ve ölümü

·

sonunda.

1 7

Page 19: Şizofrengi 05

®Illi

Nisan-Haziran ayları arasın­da İstanbul-Halkalı gecekondu bölgesinde bazı psikiyatrik so­runların toplumdaki yaygınlı­ğını saptamak amacıyla bir

· alan araştırması yapt ım. Elim­deki gö�me ölçeği Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 1987 de yayınladığı, psikiyatrik rahat­sızlıkların tanı ölçütlerini içe­ren ·sınıflama sistemine göre düzenlenmişti ve 200 küsur sorudan müteşekkildi . Görüş­me ölçeğindeki soruları Halka­lı ve çevresindeki mahalleler­den belli bir yönteme göre be­lirlediğim 4 1 3 kişiye yönelt­tim.

Bu yazıda çalışmanın sonuç­larından çok çalışmayı yürüt­tüğüm iki aylık dönem boyun­ca yaşadıklarırndan, hissertİk­lerimden söz etmek istiyorum. Bu tarz ·çalışmaların kupkuru bir yığın rakam ve istatistik hesaptan ibaret ''bilimsel" so­nuçları , "bilimSel" ve "mesle­ki" dergilerde yer alırlar. Bu tür dergilerde çalışmayı ya­pan_Iarın ruh halleri, duyguları, karşılaştıkları sorunlar yer ala­maz. Bu nedenle bütün "bilim­sel" dergiler birbirlerine ben-

1 8

IDU- ···IJ·· " 1 . . .

. . .... ... .. . . . .. -· ... ··-·,,," '··" "•

Fatih Altınöz

zerlcr. Hepsi soğuk ve mesafe­l idir. Çünkü bilimsel faaliyet ciddi, çok ciddi bir iştir. Nötral olmayı gerektirir yani objektif­l iği ( !) . Hiçbir bilim adamı yaptığı bir çalişınayı rakamlar yerine öykülerle ifade edemez, bu dergilerde. Bu gayriciddi­l iktir, işi hafife almaktır. Bu, "Bu ne rezaleuir" dir.

En objektif bilgi rakamlar­dadır. Yani 8 de, 76 da, ı 28 de ve benzerlerindedir. Araştır­m acı da ancak kendi gözlem­leri, bulguları bir yığın rakam­dan, tablodan süzülerek istatis­tiki anlamlar kazanıyorsa eğer, araştırmasının "meşru" bir öğesi olabi lir. Yoksa O yoktur, Olamaz. Birazdan okuyacağı­nız günccde hiç tablo olmaya­cak, istatistikte dip notta, kay­nakta olmayacak. Bu nedenle eğer "bilimsel" bilgi peşindey­seniz, vazgeçin.

2. gün Kaııarya

Sabah Sağlık evi . Ebe ha­nımlar aylık rapor hazırlıyor­lar. Yeter ebeyle gezilccck ev­ler. Çıkıyoruz. Gi ttiğimiz cv­lerde kendimizi tanı tıp, amacı-

mızı anlatıyoruz. Şöyle "Ben doktorum. Ebe hanımla bölge­yi ev ev geziyoruz. Amacımız bazı ruhsal rahatsızlıkların ne oranda görüldüğünü saptamak (yani rakam peşindcyiz). Bir­kaç sorumuz var. (iki yüz so­ru) içeri buyur edi liyoruz. Ev hal leri. Gülümseyen insan yüzleri . İnsanlar beklemedi­ğim kadar rahat bir şeki lde an­lauyorlar. Bir soruyorum bin anlatıyorlar. Bütün televizyon­lar açık.

S. gün lkitelli, Mehmet Ak if Mahallesi

Gecikiyorum. Ebe hanım 3 saattir beni bekliyorm�. Özür di l iyorum. Kabul ediyor. Be­nimle ev gezisi yapmakla gö­rcvlendirilmiş durumda ve hi­yerarşik olarak beni beklemek zorunda. Ben de kendi amirimi bekliyorum. Dünya böyle dö­nüyor.

Evler. Bu kez çok daha fa­kirler. Yollar, çok tozlular, topraklı lar. Kapı önlerinde ör­gü ören kadınlar. Bir evde bir kadın 120 kutuya 50-60 tane­·Uk cikJet paketlerini isti fliyor. Karşılığında 15 bin l ira alacak, patronundan. Kocası işçi . Eve giren toplam para 1 milyon. 400 bini ev kirasıyla hemen çı­kıyor. Bir adam bahçede top­rağı çapalıyor. "Üzüntülü anlar yaşadınız mı hiç yakın zaman­da dediğimde gülümsüyor. "Biz hep üzÜntülüyüz'' diyor. 3 ay önce işten atılmış. Bir genç 23 yaşında Daha önce deprcs­sif bir dönem geçirmiş. 1 yıldır iş arıyor, bulamıyor. kurslara gidiyor, dönüyor. Evde tele­vizyon izliyor. Ne olacağını soruyor, daha ne kadar daya-

Page 20: Şizofrengi 05

nabileceğini soruyor, bana. Ben de ona bakıyorum, öylece ona bakıyorum.

Tozlu yollar. Mavi önlükle­riyle okuldan dağılan çocuk­lar, makinalı tüfekle kuyum­cuJan bekleyen jandarmalar, dükkaniarın önünde oturmuş akşamı bekleyen suskun adamlar.

7. Gan Altınşehir Topkapıdan minibüsle gidi­

l iyor. Minibüslcrin üstünde HAT-AŞ yazıyor. Tepelerde tek tük ev ler, ortadan bir cad­de geçiyor. Yerleşim çok dağı­nık . "Altınşehir burası mı?" diyorum. "Adı batsın. Nercsi Altın bunun" diyorlar. Evlerde insanlar. Tanışmadaki ilk so­ğuk dönem aşılır aşıln:ıaz açı lı­yorlar. Mahrem sayılabi lecek yaşam olaylarını bir çırpıda anlatıyorlar. Evler gecekondu, ama temiz, tertemiz ev ler. İn­sanlar kayıplanndan, ölen sev­diklerinden söz ediyorlar, sü­rekli, üzüntüleri sorulunca (abartmıyorum, trafik kazaları girdiğim hemen her evden bir can almıştı, Altınşehirde)Al­tınşehir tozlu, çok tozlu. Çoğu Karsh, Malatyalı . Kars'ta, Ma­latya'da tozludur, yazları, çok tozludur. Hele Kars ücradır. Burası da ücra. Taksim'den 2,5 saat çekiyor. Yolda p iki­yatrik sorunların hiçbir zaman evrcnselleştirilcmeycceklcri ancak her kültürün kendine özgü özellikleri çerçevesinde anlaşılabileccklerine dair bir makale okuyorurn. Bu bilgiyi içimc alıyorum, çünkü gör­düklerime cuk tarzında oturu­yor.

8. gan Gültepe Ebe h anımtarla tüpgaz satan

bir dülekanın önünde buluşma Hava rüzgarlı . Evlerde sobalar yanıyor. İnsanlar içten ve i leti­şime yatkın. nelişim kurama­maktan yakınana bu bölgede rastlanmıyor. Y alcınmalar ge­nelde maddi sorunlardan, bir de sosyal ortamlardaki aşın sı­kıntı ve çekingenlikten. Bütün televizyonl ar açık. Bütün göz­ler televizyonlarda

l l . gün İkitelli. Ziya Gökalp Mahallesi İlk sokak. Acaip gecekondu­

lar. B ir kanape, bir hal ı, iki koltuk, basık odalar. Evierden hayata keder sızıyor. fnşaat iş­çileri . Hepsinin temel sıkıntısı ekonomik. Bir gölgel iktc çay içiyoruz. Mutlu değiller. Niye mutlu olsunlar ki. Onlar için ne lüzumu var. Ordulular. Gölköyden. Konuşulacak çok şey var ama kurduğumuz i l işki elimdeki soru formu aracılı­ğıyla ve zamanım kısJ L i ı . Şeh­re döneceğim, işim gücüm var. Ben buraya muhabbete gelmedim. Durup dururken bu Al lahm ilcrasında ne işim var, ben buraya araştırmaya gel­dim. Görüşme bitince kalkıyo­rum. Halbuki otur ulan işte konuş sabaha kadar. Bu insan­lar, insanlar. Yok kalkmal ı . Biri 14 yaşında Elcktrikçide çırak . İstanbul Bakırköy do­ğumlu. Beyoğlunu görmcycli 14 yıl olmuş. lstanbullu asilza­dclerin ayaklarına bu çocuk basmamış, enselerine bu ço­cuk tükürmemiş. Bu çocuğun ailesi de Beyoğlu'nu g(?qnc­miş. komşuları da.

Gecekondular. Yolları top-

rak ve kazılmış. Kapı önleri kadm dolu gecekondular. Ev­lerden hayata keder sızıyor.

Ne olacak? Ben bunları de-. niz gören bir mekanda yazaca­ğım, siz kimbi lir nerelerde· okuyaca.ksınız. Gördüklerimin ne kadarı size ulaşacak? Yazı­rnın biçemine m i takılacak sı­ruz, imiasma m ı? Bu bilgi ne­relere ulaşacak? Akademik bilgi olunca onlara geri döne­cek mi? Nasıl dönecek? Hiç bir zaman dönmeyecek, yanıt bu.

Evlerine teievizyonla binbir insan konuk oluyor. Bir gece­konduya y alnızca an tenden gi­rcbilecek insanlar. Ben gidip, soru sorup, bilgi topluyorurn. Sonra arı gibi kovanıma geri dönüyorum. Sözü uzatsalar sı­kılıp, sinirleniyorurn. Doldu­rulacak daha bir yığın soru formu .var, çünkü. Onları ya­pay bir ilgiyle dinliyorurn. Ro­tümü oynayıp ebediyen sahne­lerinden çeki liyorurn. Sahi bu bilgi onlara nasıl geri dönerL

15. Gün Eskibağlar Malıallesi Bir bakkal. İşçilikten emek­

l i l iğine 2 yıl kala işten atılmış. 2 yıldır iş arıyor. Heryere baş­vurmuş, iş bulmak için. Anka­ra'ya mektuplar yazmış. Belir­gin psikiyatrik sorunları var. Yardımcı olabileceği mi söylü­yorum. Ne yani iş mi bulacak­sın diyor. Dağılıyorum. Saç­mal ıyorurn. Sizi tedavi edip, rahatlatabiliriz diyemiyorurn. Resmi psikiyatrinin işlevini hatırl ıyorum, çarktan fırlayan dişiiyi yağiayıp yerine takma işlevini .

Yoksullukla, psikiyatrik so-

1 9

Page 21: Şizofrengi 05

run arasm$Jci i lişkiyi Ameri­k�·Psikiyaıristlerinin bir bö­lümü h�talanan yoks\llla.şıf biçiminde açıklar. lnsaiı aç ve parasız ol.duğu için hastaJan­maz, hcı:stalandığı için parasız­'laşır, aç );(aİır, onlara göre. Tek kelimeyle alçakça bir. çarpıtma bu.

2. sokak. Bir ev. Evde bir adam. Dişi ağnyor, adamın ve çektirecek parası yok. Çocuğu­iıunki de çürükmüş, onu çek­tinniş. "Bir eve bir diş yete( diyor. "Hep keder" diyor. "Ge­ziyorsun da ne oluyor, 200 de­ğil 2000 ev gezsen ne farkede- . cek" .diy�r. GÜnde l l saat çalı­şıyor. 5 yıldır memleketine Y ozgat'a akrabalan m göjmeye gidemerniş. Diş ağnsı çekiyor. ve .dişini çekliremiyor. Siz diş ağ:ı;ısı.Çekerken bu yazıyı pku .. yabilir misiniz? lşlnize gidip çalıŞabilir misiniz?

22. Gün ParseUer Toz", �oprak bir yol. tki �a­

fında dükkanlar. Ev olarak kullanılıyorlar. Camianna �r­de çeki.lrniş. Tek odalar. Tele­vizyon ortaya konmuş, orası misafır odası olmuş. Arkası .mutfak (bir musluk ve lavabo), yat* ve oturma odası (b k ka­nepe). Böyle karşılıklı 7.dük­kan yani ev var. İçinde işçiler otuiuyor. lşten aulrna korkusu içinde sıkın�1arla yaşayan, diş ağrısı çeken, dükkandan boz­ma tek odalı evlerde eşleri ve çocuklanyla i�iler yaşıyor. Birileri -de onlann "of yetti gayri artık" diye bağırmalannı bekliyor, şehrin içlerinde işçi­ler bir iki kıp-ııldansalar, panel, konferans salonlannda işçi sı-

20

nıfmın kendinde bilinci diye:­rek.komişin.aya başhyor:Jar. 'Dı­şarıdan bi.llıiç verip .(nasıl ola­caksa)·başl irına geçerek ideal düzeni kuracaklar. ldeallerin­deki düzeni, iktidar olabilecek­leri düzeni. Işçiler sıkınulany­la yaşayacak, aydınlar oyunla­nyla.

29. Gün Çamlıkallı Mahallesi Bir kapıcı dairesi . Aparuna-.

nın diğer dairelerinden çok farklı . lki kUÇük, basık. oda. Bir sedir, bir televizyon hepsi bu. Baba evinde de kapıcı dai­resi vardı. Hiç gitmedim. Şim­d� oturduğurn evde de var. Mc­rak bile eUrtedim. Ama, iş

· araştırma olunca gidiliyor. Çünkü oradaki bir kadın, bir erkek araşurma ömeklemimi büyütec.ekler. Hepsi bu. tki so­ru formu daha dolacak. Hepsi bu. Yeter ki .maksat ikiyüzlü­lük olsun. Hepsi bti·.

38. Gün Eskibağlar Mahallesi 4. sokak. Yabancı olduğum

farkcdiUyor� Çü�ü varoşlarda insanlar hala b�rbfrini taniyor. İstanbul'da örneğin Cihan-gir� de kim bakar böyle, soka­ğa bir fil görmedikçe.

Bir adam b�çede çalışıyor. Kendimi tanı uyorum. Bu an çok rahatlatıcı oluyor . . Çünkü önce bir sokak var,. içinde ben. Bir yabancı. İki tarafta.dizili evler. Evlerde kimbilir ne ha­yatlar. Bir tedirginlik yaşıyo­rum. Ta k i \capıyı çalıp, gü­lümseyerek kendimi tanıtınca­ya kadar. O zaman rahatlıyo­rum. Çünkü topu atmış oluyo­rurn. Sıra karşımdakinde. Ya

redderlecek ya içeri buyur ede­cek.

�i! bekar. odası . . 7 kişiler. Yüzleri ve yürekleri yanmış. Bir tanesi 1 ,5 yıldır çalışamı­yor. Sağ ayağı kemik verem i, koltuk değnekleriyle geziyor. Eşine ve kendisine annesi ba­kıyor. Bir Yuppie'nin "Stresle Başa Çıkmanın Yol lan" kitabı getirilip dağıtJimalı bu mahal­lede, bir kamyon dolusu. İn­sanlara stres ölçeği verilmeli puanı yüksek çıkana bu kitap­tan iki-üç tane verilmeli. Böy­lece herşey düzelir, müreffeq bir ülke olur, nurlu ufuklara doğru tek tek basaraktan yola çıkanz.

1 ,5 yıldır işsiz. Bir ayağı sa­kat. 28 yaşında. Akranız. Bel fıuğı var. Korkusundan hasta­neye gidemiyor. Yeşil karta bağlamış u�ıudunu. "Oturun bir çayımızı için" diyor. Araş­tırmacıyım ya. Daha gidilecek evl�r yar. Zamanım yok. Za­man var ya işte o, bu insanlar için. ben de yok. Insanlık halle­riili aralayıp çıkmalıyım. Bu­nalıyorum. Deptasmandan kendi salıama dönmeliyim. ·

Muayçne odama girip açılacak lçapıyla içeri girecek öyküleri bcklemeliyim. Kapanan kapı­larta birl ikte öyküler de bi tme­lL Psikiy�Lri dört duvar lı bir odada yapılan bir faaliyeuir.· Biri gelir, biri gider. Mcmle­kette hasta adam. mı bi ter? In­sanlarla işyerim dışında, yol_. larda, taşıtlarda �ecburen kar­şılaşmalıyım ya da bir araba alıp onlardan hepten kurtulma­l ıyım. Küçük evrenimi kurup, kendime ve yapoğım işe bu küçük evrende anl am aramalı­yım. Böyle olmaz.

Page 22: Şizofrengi 05

im zam

tıraş lar ! . . . . . ve başlar ! . . .

alallıdır, a·slmd� deli ! . . . . denilen baş'lar! . .

Bakırköy'de, mevsimler, geçer ve artar yaş'lar

deli denen velidirL .taburcu gitmelidir

bitsin artık yetişir, bu bitmeyen tıraş'lar! . .

R.G.Ö

2 1

Page 23: Şizofrengi 05

GAZETECİLt K Yaşamının daha sonraki

bölümü�ıde Dostoyevski bin­lerce abanesi olan tek k işilik

bir dergi yayımladı. •llir yaza­rın güncesi11 (The Diary of a Wri ter), güncel olaylar, poli­tik makaleler, edebiyat anıla­rı, felsefi değinmeler ve bazı kısa hikayeleri içerir. Okurla­rıyla olan bu �yl ık söyleşileri, onun ·yaratıcı aktivitesini oluş­turan bir tür laboratuvar iş le­

vi görmüştür. Son romanmı yazmaya başladığında 1Günce1 uzun yıllar ihmal edildi. Alva­rez, 1876-1877 arasındaki sü­rede i ntihar problemini göz­den kaçırmayarak bu sorun hakkında k afa yorduğunu saptar. Du yıllarda, zamanın guzetelerinde yer a lmış altı in­tihar vu kası , yazarın dikka­

t inden kaç maz. Dos toyevski şunlardan bahseder: Kocası­nın vahşetine maruz kalan bir kadın; çok dokunaklı bir not bırakan 25 yaşında bir ebe ; eski bir g<>çmen olan A.I.Hen;en1in genç

22

- J. . . . . . ' . . • • • . ...... - 4. • • • .. :--.-.=: . .. - - . •

. . .. . --- - - - - - . . -• :. J • .,, ; ... ·� • • � • • • -

James L.Foy ve Stephen J. Rojcewicz'den

Türkçeleştiren ler:

Durul ve Yağmur Taylan

kızı; bir terzi kadın ; utangaç ve alçakgö n ü l l ü bir ergc n ; zi rnınetine p a r a geçi r m e k l e

suçlanan yük�ck rütbeli bir general. Yazarı n , o çağd aki

inti har olgusunun doğası üze­rine mü thiş bir düşünsel çaba gös terdiği t artışılmaz .

nu traj c d i l(!rdcn öz e l l i k le

ikisi, b i r sanatçının geniş ha­yal gücü ve yaratıcı tepk i l t!ri

sayes i n de derinl ik l i bir hiçim­

de incele n ir. Hcrzen'in kızının

ölümü, 1soğuk, kara nl ık ve ı­

kıntılı' olan bu in tiharın 'Kur­ban' adlı kurmaca intihar mct­nini yazmaya teşvik e t tiği gö­

rülür. Rurada Dos toyevski , ' mantıklı' intihar m esaj ı n ı , bu

korkutucu d e recede akla uy­gun ve sağduyu l u bir kendini suçlamaya dayanan in tihar ol­gusunu ifade eder.

"Ya insan bu dü ny aya küs­

tah bir deney için konmuşsa­yalnızca bu yaratığın canl ı ka­

lıp kalamayacağın ı dene­

mek amacıy la? B u d ii­

ş ü n c e n i n b a ş l ı c a üzün tüsü, yıne aynı

Page 24: Şizofrengi 05

gerçektir: Suçlu yoktur, kimse deneyi y önlendiremez ·, lanetlenecek biri yoktur , çünkü herşey bas itçe yaradı l ı� ı n kendi i ç s e l kanunlarıyla gelip geçer, ki ben b u n l ar ı n · heps i n i aniayarnam ve benim bilincim kendisini yatıştırmaktan aciz­dir. Ergo:

Madem k i , mutl u l u k üzerine sorular ıma, kendi bilinçliliğim aracılığıyla yanıt arıyorum, tek yanıt herşeyle uyum içinde olamadığım za­man mutlu olamayacağımdır. Ben bunları · açıklayamam . Bana aşikar görünseler de, hiçbir zaman anlayamayaca-ğtn1.--------------

Madem ki bu yaradılışa kaniyim, bu soruların yanıtla­rı , kendi "kendiliğimi ( self)1 tayin eder ve kendi bilinçlili­ğimle yanıtlar ( tüm bunları kendime söyleyen ben oldu-ğum sürece). .

. . . . ve yaradılışı yokedeme- · yeceğim içindir k i , h içbir suçlunun olmadığı bu tiranlı­ğ a t a h a m m ü I ü .n y o r gu n l u ğu n d a , sadece kendimi yok ediyorum. u (Dostoyevski, uThe Diary of a Writer•)

Yazarın ironisi okurlarının bazıları tarafından kaçınldı, zira iki ay sonra Dostoyevski mesajının ahlaki çerçevesini açıklamak zorunda kaldı. •Mantıksal intihar'n bir sonucu olarak insanın kendini mahvetmesinin ardındaki düşünce , inançsız bir ru hun,

var l ı ğı doğal ol mayan , düşünülemeyen ve olanaksız kıldığıdır . •

İkinci örnekte Dostoyevski, terzi kız ın intiharındak i gerçeği kendi · de ğerler sistemine oturlmakla bir paradoksla karşılaşır. Dindar bir yaşam sürdüren bir genç kız nası l oluyor da kendini öldürebiliyordu? Du sorunu araştırmak ı ç ı n , yazar yaratıcı yeteneği ile olaya yak­laşır ve hayatta kalan kocanın bakış açısından olağandışı bir öykü ile bu lekeli mirası be� timler. 'The Meek One', genç kar ıs ının cesedi yanında oturan kocanın akl ı ndan geçen tüm düşünce ler i k uşatan b ir öyküdür. Ö ykÜde, tanışmaları ve evlil ikleri adamın şu anki keder ve ·suçluluk duyguları ile birlikte anlatılır. Öykü a y n ı zamanda , or tak y a ş a m l a r ı n ı n g i t g i d e değişmesinin dokunaklı bir tasviridir . Romancı her kahramanın karakter ve motivasyonlarının derinlerine iner; birbirlerini etkileyen şeyleri, aşk ve nezaketin mey-· dan okuyuşlarıııın herbirinde yarattığı dürtüler, eziyetin ve kurban olmanın, sadizm ve mazoşizmin anlatımından daha fazla, öykü, bu acımasız traj edidcki mutsuz çiftin il işkis indeki her noktanın belirsizliklerini gün ışığına çı­karır. Dostoyevski sezgilerini, en ince evl i l ik ve aile dinamiklerini aç ımlamada kullanır. Anlatıcı , ok�:�yucuyu

suç lanacak kim , daha doğrtısu gerçekte herhangi birinde hata var mı sorusuyla baş ba�a bırakır. Artık , sıradan insanın başarısızlık ve cahi l l iğinin zayıf ışığında kendi yargımızı vermemiz gerekir.

Yazar kendini kısa bir postscript ile ele verir: "İnsan dünyada yalnızdır - İşte felaket burada! . . . Yalnızca insan ve etrafında sessizlik -yeryüzü gibi. Birbirinizi sevin - bunu kim s�yledi ? D u , kimin iddiası? . . . " ( Oostoi­cvsky , 11The Mcek One; in The Diary of a Writer")

YAŞAM TECRüBEL�Rl Dostoyevski'nin yapıtının

d u y g u s a l y o ğ u n l u ğ u , kaynağını s ık sık kendi yaşamının karış ıkl ık ve mel odramatik öze l l iğinde bulur. O, Petershurg kenar mahallelerinin yoksuJiuğunu yaşadı, gizl i bir devrimci grubunun gayretliliğioi, sara

· hastalığının yarattığı keskin duygulanımları yaşadı , idama mahkum oldu ve Sibirya'da uzun yı l lar kaldı. Kumar kayıplarının umutsuzluğunu ve nihayet başarının doyumu­nu tattı . Tüm bu deneyimler­den sonra, Dostoyevski'nin yazdıklarmda yer alan intihar olgusunun temelinde, O�ndaki intihar eğilimlerini anlamak süpriz olmaz . Melville veya D. H. Lawrence gibi diğer yazarların deha dolu çalışma­larında da bu 'kendi yaratıcı intihar krizlerine' olan özel

23

Page 25: Şizofrengi 05

bağlılık dikkati çekmektedir. Kızı Aimee'e göre Dosto­

yevski arkadaşlarına sık sık intiharın kıyısında durduğunu söylerdi. Onun biyografik malzemeleri ve mektupları in­celendiğinde görülecektir ki, i nt i h a r d ü ş ü n c e l e r i n i n dorukta olduğu üç ayrı dönem vardır.

I 84 S ' d e Dost o y e v s k i , Petersburg'da henüz şöhretsiz genç bir yazar olarak yaşıyor ve yazdığı 'Ezilenler' ve 'Öteki' adlı çalışmaları düze lt'iyordu . Bu dönemdc,mektuplarında, belirgin bir hipokon�ria , ank­siyetenin s oma tik belirtileri, şiddetli bir öz-eleştiri ve depresyonun varlığı açıktır . Edebi çalışmasını, kurtuluşu ve edebi başarısızlığını kendi sonu gibi görüyordu. 24 Mart l845'te kardeşi Michael'e şöyle yazdı : uRomanım heqeyi kapsayan basit bir dava oldu: B aşarısız olursam kendimi asarım. 11 İki ay sonra, 4 Mayıs 1845' de yine Michael'e yazdığı mektupta aynı tema kendini gösterir . uRomanı yayınlaya­mazsam, olasılıkl a kendimi Neva'ya atacağım. Başka ne yapabilirim? Her bir şeyi dü­şündüm. Sabit fikrimin yilme­sine dayanarnamu. B':l intihari durum1 devrimci bir suikaste karışmakt a n tutuklanmaya kadar sürc,lü. Mahkeme ve ha­pislik yılları�da ise suikastçi arkadaşlarının bir çoğundan daha az depresyon yaşadı.

Kendini yok etme düŞünce­sinin oluştuğu ikinci dönem , tutsaklıktan kurtuluşunu ta-

24

kip eden dönemde, bir ibirya alayındaki görevindcdir. Dos­toyevski, çılgınca kur yaptığı dul Marya Isayev'e aşıktır. Marya'nın diğer aşıklara il iş­kin imaları Dostoyevski'yi te­laşa boğar. Dostu Wrangel'e şöyle yaz�: 11:;\fele�timi kaybe­dersem mahfolurum; Ya aklı­mı yitirir ya da kendimi İrtiş'e atarım. " Kasım 1856'da yine Wrangel'e " 0 , eskisi gibi yaşa­mımın herşeyi, onu çılgınlar gibi seviyorum. Ondan ayrıi­mam beni intihara götürür. ben zavallı bir çılgınım. Bu tür bir aşk, hastalıktır . 11 (Slo­nim, uThree Loves of Dostoi­evsky11 , 1 955).

Üçü ncü i ntihar sapiantısı kumar lutkunlubrunda ortaya çıktı. B ü yük kayıplar, sefil yaşam şartları , karısının ve kendisinin eşyalarını rehin ve-

11 ... \'E YARI\DILI�I YOK El ·. V 1 1. 1 a 1 •

��coow ����m�� ın�-

�m �U�lUNUN OlMADI Gl �U • ll ll ll

TIRJ\NUGA i ı\Hi\MM�UJN . . . . u

YORGUNLUGUNDA, �ADte�

�MliMi YOK �DNORmtll

rişleri Dostoyevski'yi umut­suzluğa sevketti. İkinci karısı Anna, 6 Ağustos 1867'de şöyle bir not düşmüştür: 11 Zavallı Fyodor, kendini kaybetmek üzere, borçlarını ödeyemezse ya kendini vuracak ya da çıl­dıracak. " Du tip intihar dü­şüncelerinin edebi dramati­z asyondan öte boyutları vardır. "Fyodor, eğer ona böy le haykırırsam kendi n i pencereden atacağını sÖyledi . " Du bilinçli intihar düşü ncele­rinin yer aldığı dönem kuman ara vermesiyle sona ermiş gibi görünür. Kendindeki bu inti­har düşü nceleri n e rağmen D<?stoyevski ay nı · zamanda intiharı engelieyebilecek bir etk il i liğe sahipt i . Diğer iki suikastçiyle birlikte Sibirya'ya naklediliyordu. Bunlardan bi­ri,Yastrzemzski, büyük 'bir u­mutsuzluğa düşüp kendini öl­d ü r m e y e k a r a r verdi . Yastrzemzski'nin ifadesine gö­re, Dostoyevski onu kendini öl dürmekten kurt armıştır : "Umulmadık ve ani "bir şekilde bize mum, mum yağı, kibrit ve sıcak çay verildi. Dostoyev­si 'de bazı güzel sigaralar vardı . Gecenin büyük bir · kısımını onun güzel ve nazik sesin i din leyerek geçirdik. S a yısız a n i ve · aca y i p çık ışiarın a rağmen nazik duygularıyla beni etkisi altına aldı. . . Kasvetli kararımdan vazgcçmiştim . . . (Mochulsky, 1 1 Dostoievsky : His Life and Work")

Page 26: Şizofrengi 05

47 yaşında. Bekar. Fakül�e 1 . sıruftan

ayrılma.

* Kimsiniz? çocukluğumda babamın ya­nındaydım okula gidiyor­dum ok uld a çalışk andım yaz ta tilleri küçükken ço­cukken kuran kursuna git­

tim futbol oynuyord um mahailede .bu kadar iş te sonra hastalandım işte akıl hastası oldum tahanca­y ı .anlatmayayım d eğil mi ahi sonra yazı yazmaya b aşladım akıl hastası olu­şurola ilgili doktorlar dedi­ler başımdan geçenleri dok­tora anlattım sonra kendi­�ıı'e güvenerek tahanca ola­yıyla ilgili geçti bıraktım 4e­dim hasta yıllarıma göre ha­yata döndüm bakırköy'de yazdım bıraktım gıda ko­num oldu ailemle ilgili yar­dım aradım iyileşeceğim işte has�ane de dok torlar çalışı­yorlar liastalar eskiden açtı düze.nli yaşıyordu bütün gü­cün doktorda olduğunu öğ­rendik iyileşeceğim inşallah ahi mesela ahi bu. söyledik­lerimle ilgili örn�eden söyle­d iklerim vardı bu da iyilcş­tiğimi gösteriyor. Şizofren dediler bilmiyorum l ise 2 de psikoloji okumadık başka lise 2 okuyanlar var­sa bilmiyorum h astalığı a t­t ım burda düşüncem b u hasta arkadaşlanm aklıma geliyor

*Çay içer misin? -İçmiyorum çikolata da ye­miyorum sigara oda içmiyo­rum o kadar güzel uyuyo­rum ki abi b ir de siniderim zayıf hastanede hastalığım hastaneye karşı değil hasta­neye uyuyorum d�ktorlar okumuş 1 2 eylül l980 den sonra hemşireler geld iler onlar kurtardılar hizi dok­torlar tedaviye başladılar kurtulduk gittik abi burada iktjsadi durum ondan sonra hatıralar hayauma kadın girdi çocuk­larım old\1 onlardan.Onları kahul .ediY,Örum o kadar n.apa.yım kadınları burada ihtiraslı durumu düşünüyorum tabanca olayı beni çok sarstı işte onu da ağır ağır açıklıyorum unu­tuyorum gidiyorum dü�ya yaşamaya değer müs­lüman olmak iyi ölüm kab.ul ettim yaşayacağım yaşayacağım öyle geçip gide­cek sonrası ölüm k�çına kadar yaşam belli değil yani . ye.­mckler diyorum hastadır; in­sandır suçlu olabilir iyi yak­la_şı lmalı hastaya. Hasta kelimesi tarihe kalkmalı di­ne inanıy,om abi amin ama iyi olmak var hasta k elimesi yerine değilmi ahi

2 5

Page 27: Şizofrengi 05

Sezgisel materyalizmin, yani maddi dünyayı pratik eylem olarak kavramayan materyaliz­min vardığı en üst nokta , sivil toplum" içi.nde tek tek ele al ın­mış bireyl�rin bakış biçimidir . K./V\arx

Halihazır p�ikiyatri/psilcoloj i pratiğine içkin temel iddialar­dan birisi , adı geçen disiplin­lerin insan davranışlarının ge-11el bir açıklamasını/teorisini oluşturdukları iddiasıdır. Anı­l a n p r a t i ğ i · y ü r ü tenl erce mümkün ve anlamlı kılan da zaten o genel teorinin , han­diyse bir 'birey bilimi'nin için­den konuştu klarına dair bes­led ikleri inançtır. Sözkonusu genel çerçevede birey'in temel ve hilem etinden soğal olunmuz bir kavram olarak işlev gör­düğü , o pratiğin ve bilgis inin özgül k urucu i lkesi olarak ta­nımlandığı söylenebilir.

NormaVanormal özell ikleri , artıları/eksileriyle birey , bir insan (=dünya) görüşü içinde ihtiyaca duyulan e kseni teşkil eder. İddia böyle devam eder. Toplumun geri kalanından an­cak ya�an bir soyutlama ile

20

elde edi lebilen 'sivil toplum içinde tck tek ele alınmış' bu soyut birey·, ardında gizlediği bir toplum imgesi ile sürekli l ik kazanır. Topl u m kabaca bi­reylerin kendi içinde toplaş- ·

masından m ü teşekkildir. (Bu anlamda top} um bir cam k a­vanoz m etaforuyla eksiksiz

devleti n küçülmesiyle

ortaya ç ı kan özgür bi reyi n karakterize

ettig i modern toplumlar ·

cüm les indeki 'özg ür bi rey'

kadar l i bera l izm iç i n bi r üstün l ük

yan ı lsaması ya ratan kavram

az bu l unu r herha lde.

açıklanabilir. Örneğin: K ava­nozun biçimi gereği al ttakiler ve üsttekiler tabii ki vardir;

· alttakilerin şansı yoktur, can­ları çıkar hatta , yukarıya tır­manmak için birilerini kaydır­mamız gerekir vb.) . Bireylerin toplum içindeki karşı l ık l ı iliş­kileri/etkileşimleri asıl olarak o bireylerin sahip ol dukları değişmez/mu tlak özelliklerin­den gidilerek ancak a·nlaşılubi­len yapılardır. ·

Besbelli k i bir felsefe tav rıdır s(?zkonusu olan ve bugünkü h a k im yönelimleri i tibariyle psikiya tri/psikolojinin felsefe­yi 'aşt ığı' savlarının eşl iğinde aslında onun ortasında oluşu-nun resmidir.

·

1845 te söylenmişti ; aktarıyo­rum : 11Fcuerbac h , di nsel özü, insan özünde çözü mlüyor . Ama insan özü, tek tek her bi­reyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekl iği içinde o , toplumsal ilişkilerin bütünüdür. 11

Bu gerçek varlığın eleş tiri.sine girmeyen Fcucrbach, dolayı­sıyla şunları yapmak zorunda kalmıştı.

Page 28: Şizofrengi 05

ll Tek h;ışına, soyut bir insan bireyi n i n varlığını önceden kabul ederek tarihin aluşını hesaba katmamak ve dinsel düşünUşü değişmez, kendinde bir gerçeklik olarak ele al­mak.

2/ Bunun içindir ki , insansal özü ancak 1tür" olarak, içkin , dilsiz ve çok sayıda bireyi do­ğal biçimde birbirine bağla­yan evrenseJlik olarak kabul etmek. (Tez 6)

İşte bu nedenledir ki, Feuer­hac h , " dinsel d üş ü n üş" ün kendisinin bir toplumsal ürün olduğunu ve incelediği soy u t bireyin belirl i bir toplum biçi­mine ait olduğunu görmüyor. (Tez 7)

Eski materyalizmi n bakış açı­sı, sivil toplumdur, yeni m a­teryalizmin bakış açısı ise, in­san toplumu, ya da toplumsal­Iaşmış i nsan lıktır . 11 (Tez 10). Ve l l . Tez . .

Psikiyatri/psikolojinin 'birey'i farklı söylemlerde ortaya çı­kan bir dizi birey kavramı ile aynı teorik/ideolojik arka-pla­nı payiaşıyor olmanın ötesin­d e ; nihai a n lamı asıl olarak birey kavramının orada kul la­nılabiliyor olmasıyla kurulan o söylerolere bir tür 'bilimsel­l ik ' , 'h akikate uygunl uk' özel­liği kazandırmaktadır. Örne­ğin ' d e v l e t in k ü ç ü l m es i y l e eşanlı olarak orta y a çıkan özgür bireyin karakterize etti­ği modern toplum lar 1 cümle­sindeki 'özgür birey' kadar li­beralizm için bir üstünlük ya­nılsaması yaratan kavram az bulunur herhalde.

Hem eşin e az ras tlanır ve

'dönme' fi i l i eşliğinde zuhur eden. bir kavrayış gücüyle 'sol­cu dangalaklığı' keşfeden bü­tün soytanlar liberalizm met­h iyelerine 'özgür birey'le haj­lamıyorlar m ı ; Liberal söyle­min dolaşımını sürdürme ga-

. ran tisi 'özgür h irey1e i l işkin oluşmuş ortak bir fit olma hali d eğil mi vb . .

P s i k i y a tr i/psi k o l oj i n i n ' bi­rey'inin toplumsaVpolitik dav­ranışları-yönelimlerini anla­maya çalışırken, örneğin ide<r l oj ilideolojik aygıtlar, medya düzeni , tüketim toplumu vb. analizler artık gereksizdir.

Velhasıl, psikiyatrilpsikoloji­n in birey bahsinde (temel bir varsayım olarak) taşıdığı fcl-

. sefi bağlarnın burjuva düşün­me hiçiminin temel dayanak­larında birisini oluşturduğu t o p l u m s a l eylem i n/d önüşü­mün odak noktasına 1birey'i yerleştirerek bir anlam kaydı­rıcı vazifesine memur old uğu, toplumsal bütünlüğe dair ana­l izler karşısında epistemolo­j ik bir mevzi olarak işlev gör­düğü ileri sürülebilir.

Temel bir inanç ve değerler sistem i , oradaki hızla cereyan eden değişikl ikler ve bu deği­şimin nasıl tammlanmakta ol­duğu fazlasıyla kayda değer diye düşünüyoru m . Diraı da şu y üzden psi koter:ıpi (hangi türü olursa olsun) pratiğinde karşı karşıya gelen iki insanın ( 'h a s t a ' ve terapist) p o l i­tik/toplumsal kavram ve ka te­gorileri; keza 'hasta'nın içinde yer aldığı bu süreci anlamaya ve sorgulamaya çalışırken tu­tunduğu inanç ve değerler sis­temi yine bizzat bu sürecin te­m el öğelerinden b irisini oluş­turduğu için. Manzara aşağı

y ukarı şöyle: Sanki b ü t ü n i n a n ç ve değerler b ir hayli karmaşık ve oynak ama tck bir bütün içinde vaziyet al­m ış/alabil irm iş ve şu meşhur 'ideolojilcrin silindiği' modern (pos t m odern m i . d e m e l i y d i y oksa) z a m a nlarımız da o inanç ve değerler skalaları toptan ve hayata uygun biçim­de değişiyormuş/değişebilirmiş gibi . Tek tek herbiri m izin bahtına d üşen ve kaderimizi çizen şey böylece, o ortak de­ğerlere ( epeydir yükselen de­ğerler olarak amlıyor) adapte olabilme kabiliyeti oluyor. Bu manzara da geriye doğru hük­medenler/ezilenler yapısal ay­rımı nın iptal olduğu kaynaş­mış bir k itle' halin deki toplum imgesiyle tamamlan ıyor . Çok iyi biliniyor:O imgenin hayatı bazıları için kendi haya tiarına denktir nerdeyse.

K\. . t irmeden söylemek lazım: Te m e l bir değerler/inançlar sistemi fa rklılığı/değişimi top­lumun sınıfiara bölünmüş ya­pısına atıf yapılmaksızın tarif 'edilemez. Asıl olan o sınıfların bakış a ç ı l a r ı n ı n (öyİeyse inançldeğer sistemleri nin) bir­birle ri n i dışlay; m , bir arada d ü ş ü n ül mesi gayri-m ümk ün kara�leridir. O düzeyde de sürüp giden topluma içkin bir kavgadır. O kavganın bu top­lum yapısı içinde çözümü im­kansız doğası uyarınca bir di­zi seçenek mevcuttur. Kader­cil ikltevekkül etmek , çözüme aktif olarak kfltılmak vb. Biri­sini seçmek tabii ki serbe ttir. O tavırlardan bütünüyle arın­mış bir psikiya tri/psikoloj i pratiği yürütmek iddiası ise geçersizdir.

Erdoğan Özmen

27

Page 29: Şizofrengi 05

ll

o nce fotoğraf

çektirmel iyim önce fotoğraf çektirmeliyim ben aynada beni başkaları görüyor gibi hissediyorum bunu istemiyorum fotoğrafla aynayi karıştırıyorum o yüzden sık sık ayna önünde oyalamyorum ama çok korkuyorum .beynimde ktymıklar var sanıyorum. ve bir bomba ben neden böylcyim. doktorlar bunu açıklayamıyor bende kendimi açıklayamıyorum kendim dediğim zaman ne kastettiğimi de hilmiyorum allaha inanmıyorum annem herşeyin bu yüzden başıma geldiğini söyl�yor ama kızlarda allaha inananlardan hoşlanmıyor hem ben devrimciyim herkese özgürlük istiyorum ben-kendim kısıtlanmak istiyorurr .hastanede amerikalıların etkisiyle beni bağladıklarmda bundan hoşlanıyorum ama karşı çıkıyorum. çi,inkü hast:ilar karşı çıkıyor görevliler karşı çıkıyormuşum gibi davranıyorlar bağlanmak benim çok hoşl}ma gidiyor ben en çok yatak toplamaktan nefret ederini bu yüzden

28

bazen hastaneye kapatılıyorum yazdıkça sesden kurtuluyorum demek dikkati- teksif etmekle ilgili bir şey bu dikkatimi lcksif edince gün ü saati unutuyorum asi kızları tanıdık m üzik parçalarını hastanede zamana çok önem veriyorlar ,zamanın felsefi olarak çok önemli olduğunu duymuştum annemin zorlamasıyla Mevlana'nın Mesnevi'sini okudum zamanın tanrı olduğu gibi bir sonuca vardım eski devirlerde buna benzer düşünceleri ciddiye alıyorlarmış beni kimse ciddiye almadı bu düşüncemden dolayı kendimi suçlu hissediyorum sık sık idam edilmek istiyorum, neden bilmiyorum, kızlar Deniz Gezmiş'.ten çok hoşlanıyorlar ben yazdıklarımı okumaktan hiç hoşlanmıyoı-um,yazarken virgül kullanmaktan hiç mi hiç buna bilinç akışı tekniği _ diyorlar bu kavr-amı çok seviyorum kı..zlara söylüyorum onlar da yazımı okuyup bana anla tıyorlar benim hiç düşünme�iğim felsefi şeyler a�latıyorlar ben anlamadığım için susuyorum yahut aklıma gelen herhangi bir şeyi söylüyorum bu onları heyecaniandırıyor ben tango severim Türkçe sözlü olanlarını an]ayabiliyorum bilmiş bulunduğunuz gibi ses ve görüntü halüsün asyonlarım var yaşantım oldukça renkli ve dans etmeyi bilmiyorum en iyisi müzik dinlemek ben hastaneye gidiyorum radyonun sesini sonun.a d_ck açıyorum canım sıkılmaz doktorla konuşurken zavallılar o kadar makul o kadar dengeli ki gözyaşı tüketimlerinin çok fazla olduğun u düşünüyorum

SEHDAR KOÇAK

Page 30: Şizofrengi 05

BEN

D üşler konu unda bir ilk sorun vars� eğer, ·

bu onların henliğin iÇinde mi, y oksa dışında mı

olduğu sorunudur. Benliğin ne · olduğunu kavramadan bu sorunla uğraşmak sam.rım , mümkün. (Benlik nedir? Her · şey ve hiçbir §ey , der Buda. ) Düşsel nesneler ve düş. durum­ları dış dUnyadan uzakta, uy­kunun belirsizliği içinde heli­rirler, ve dış dünya olmayan ve düş gören hen dışarday ım­dır; arada . B edenim beni sı­nırlıyor , bunu biliyorum, hat­ta bir yere kadar düşünsel gü­cümün de bedenimle , onun sı­nırlarıyla sınırlanmış olduğu­nu söyleyebilirim-- ama yine

· de, düş görmek beni olağan ol­mayan bir çaresizliğe i tiyor. Düş gören kim'? Ben mi? Ila­yır, eğer benolsaydım gördü­ğüm düşün dışında kalamaz­d ı m . Dışarıdan m ı geliyor? Hayır , öyle olsaydı, bu belirli bir düzen ya da biçim içerisin­de olurdu ve ben bu bclirlil iği farkederdim. (1) Düş, benim kurduğum eylemlilik tasarımı­nı tümüyle parçahyor; y aşayı­şımı istediğim ya da İsteyebil­diğim şekilde kurduğumu var­sayıyorum ve düşler, durmak­sızın bunu yalanlıyor. Kurdu­ğum d üzen her an dağılabilir, bunu hissediyorum-- denetim­siz olan şeyler de var, dış dün­yadan da dışarda olan şeyler. Üstelik, y aşayışın öngörülebi� lir rastlantıları da değil bun­lar, tam olarak yaşayışa ait deği l ler, benim içim e yerleş­m iş , benimle birlikte. o�an bir dağınıklık var. Düşleri , arzu­layıp ele geçiremiyoru m , on­lar beni ele geçiriyorla·r .. Öy­leyse onların n� içerde, ne

'ac .

dışarda olduğ.unu, sadece be­nimle birlikte ve her iki yerde de olduğunu va rsa ymalıyım,

29

Page 31: Şizofrengi 05

ama bunu y aparsam , benimle birlikte başka birinin de oldu­ğunu (ama b aşka biri de ola­bildiğimi deği l , olamadığimı) kabul etmek zorunda kalırım. Bu da, benim kendim için dış dünya oluşum anlamına gelir.

Dil, bir düzen önererek yapı­laşır, kurulur; yapısı bir şekli ifade eder. O yüz den bir d üş "görmek11 olasıd ır, bir d üşe •bakmak" d eğiL 0Görmek içinde oluşu , katılışı, bir tür nedenselliği, daha da ilerde seçimi an latıyor. "Bakmak" ise daha dışarıdan , belki seçilmiş ama birlikte değil , eylemsiz . Eğer bir d üşe bakabi lseyd im, seçebilirdim : Ya bu düş ban a ait ya da b enim dışımda. Ama bir düş görüyorum ve için de­y i m , dışarı ç ık a mam . Uyan­mak istediğimde uyanabiliyor muyum? Dahası, ortak düşler de olabil i r : Ya başkasının gördüğü bir d ü şü görüyo r­sam ya onun gö rm esi gere­ken bir d üşe bakıyorsam ?

II Peki d üşler yaşayışımın i ç in­d e m i , yoksa d ışın d a mı? Uyandığım da telaş l ı , üzgü n , düşüncelcrle dol u , şaşkın ya da nefret dolu ol uşum , uyku öncesi ve sonrası ben arasında doğal bir geçiş mi, doğal bir gelişim mi , (çizgisel bir sürek­lilik mi) yoksa gelmemesi gere­ken bir şey mi geldi başıma? Düşlerimin benliğimin hangi yönü olduğunu k avrayam tyor­sam , onların y aşayışıma katı­lışı d a kavrayamadığım b ir �ey olmalı. Yaşayış kendi liğin­den varoluyor; biyoloj ik orga­nizmamın, fiziksel bedeni min, u y k u m u n varoluşları gib i . Düşler ise bunların dış ında, biliçlil iğim, benliğim ya . da ne ve nasıl olduğurnu n bilgisi gibi

30

hana a i t olarak var. Yaşayış beni dışarda kılıyor. Ya düş, dışarda olmad ığım anl arın ürünü olarak düş? Düş beni yaşayışın dışan a almıyor, ya­şa yış olmam ı sa ğlıyor (gözle­yen olarak, gözleyecek olan olarak), aynı anda da yaşayı­ş; (h azırlayarak) fırlatıyor. Düşün bir yandan temsili y a­şantı yaratış ı , d iğer yandan 'gerçek' yaşantıya geri dönü­ş ü : D ü ş görenden çok , d üş görmüş varlıklar olarak yaşı­yoruz . . belki de ayrım bu ra­dad ı r ; 11düş gören11 o lu şumuz yaşa yışm dışmda bir şey, oysa •düş görmüş• oluşumuz yaşa­

yışın içinde.

Yaşayış, eğer bir r i tim , düzen­leme ve kurmaca hareketiyse, za manın tıpkısıd ır . Zamanı ise, k esinlik le geç mişc-geriye doğru algı- tasarhyoruz. Za­m ansal ardıl l ığı ya da sürekli­l iği varsayışı mız, olayların ve oluşların kend il iğinden varo­luşları , ortaya çıkışları saye­sinde; ister istemez olmuş ol­duğumu farkcdiyorum, zaman içine yerleşiyoru m , yaşıyo­rum.

Peki neyi yaşıyorum, yaşayı­şım ne · beni m ? Seç tiğim her­hangi bir şey var mı , yoksa düzenlenen şeylerin düzenine mi k atı l ıyorum? Yaşa n t ım "bana ait" mi gerçekten , yoksa ben mi yaşayışa a i tim? Bana ait olanları, birlik te yaşayışın ortaklaşması içinden çıkarıp , orada eriliyor m uyum? Ayıra­m ıyoru m : Birlikte yaşayış mı kuruyor benim yaşan tımı, ya­şan tım m ı b i r l i k t e yaşayışı sağl ıyor? Belki de yaşantımı , b irl ikte yaşanabileceğini inan­d ı ktarım üzerine kuruyorum (3) ; böylece y aşan tım, d ene­yimlenmiş olanın deneyim le-

mesine dönüşüyor; öyleyse ya· şayışımı da gerçekleştirdiğim. bilmiyorum- sadece ontolojik olarak değil, sosyal olarak da yaşıyorum ve yaşamın da için­de m i , dışında mı olduğu m u bilmiyorum . Yaşayışm başlan­gıç terimi, ilk lerim olmadığını söylüyor bu hana.

Yaşayışın i lk terim olmayışı, düşleri yaşamın arkasında ol­makta n , ya da yaşama göre yerleşmek ten çık arıyor. İk i ayrı a lan ol uşuyor: Y aşayış ve Düş Görüş.

nı Düş olmayan şeydir; yaşantı­mm içinde -birbirinin diğerini içerdiği varsayımıyla- başka bir yaşan tı tasarlar: Bana ya­l a n söyler ya da bana yal an söyle tir.

Başkasına yalan söylerim ve onun için , benim olmayan bir gerçeklik alanı yaratırı m . Ar­tık bana bakışı ve bende gör­düğü şey , benim olduğum şey deği ldir . Uyuşmaz lık başlar. Diğer bir yandan yarat ı� ım gerçe k l i ğe u y gu n o l ın a l ı ­yım ,kendi gerçekl iği ın İ hoz­mamalıyım. Ya düş giir ınel i­yim , ya düş gördürtmdi y i nı .

Hiç yalan söylemeden y aşa­yabilir m iyim? Hiç düş gör­m cd en yaşayabilir m iy i m ? Yanlış soruyorum : Sürekli ya­lan söyleyerek yaşayabilir m i­yim? Sürekli d üş görerek ya­şayabi l ir m iyim? Bu soru lar ve çevrimler önce birlikte ya­şan tının tasarım larm ı ku rar, sonra da Ahiağı (ama ikisini aynı zamanda), yani birl ikte yaşayış Ahlakllr, yaşantımızı olası k ı l ar. Yanıtlar Ah iağın içinded ir, Ahlak ise yanıtların içinde.

Page 32: Şizofrengi 05

Neden yalan söyleyerek baş­kasının benim hakkım daki bilgi sini zedclerneye çalışı­run? Kendi yaş�yışımı olası kılmak için mi? Oyleyse baş­kasıyla yaşayışım değildir be­nim yaşantımı olası kılan , iç­ten içe buna inanırım. O dışa­rıdadır ve beni iç içeliğimle b aşbaşa bırakmıştır ve üs te­lik , benimle birlik te yaşayışıy­la, beni kendimden başkası o l­maya zorlamıştır. O nu n bana dair bilgisini m ü m k ü n kılmaya çalışırken, kendim hakkında­k i b i lgi mi kaybcdcrim. Ya l a n söylediğimi farketmeden yalan söylerim , ç ü n k ü benden bilgi istiyordur ve bilgi d e olmayan şeydir.

IV Neyin d ü şünü goruyorum hen? D üşsel d ünyayla benim yaşadığım d ü n ya ortak terin\­leri payiaşıyormuş gibi görün­sc de, ortak olan tck kesin tc­rimin ben o ld uğu kesin. Kc­sin , çünkü d iğer lerimlcri .u y­rıştıramıyor u m , derlenmiş ol­duklarını farkediyorum. 11D ü­Şümde görm üştüm bunu bcn ! n d iyorum h e yeca n l a ; gör m üş. olduğum şey kendimden başka bir şey değil oysa, sadeec va­roluşum u n buraya ycrlc�mişli­ğin i , b u raya dcğmişliğini h is-

setmiştim. Niye bunu görebil­m i ş olduğumu bi lemeyiş i m , tek ortak terim olduğumu ka­nıtlamıyor mu? Varoluşum ne­den istemiyor; varım ve oluşu­yorum.

Y aşadığırn düny a nasıl? B u

d ü n y ada da şeyler arasında ilişki k u rarken tck ortak te­r i m b e n o l m u yor m u y u m ? •Yaşamıştım b u n u ben ! • dedi­ğim durumlar yok m u ? Eğer böyleyse, düşle gerçeği b irbi­rinden ayırmaını ha klı k ıl a n neden n e ol abilir?

V Yolculuk etme is teği y l e , d üş görm e n in s ü rekli ve zorunlu oluşu aynı kayn aklardan geli­yor. Başka yerde olmak istiyo­r u m , yaşad ı�ım yeri farket­mek için. Yolculuk elmek is te­yişi ın , ne kad ar öyle gör ünür­sc görü n s ü n , a l ışkanl ı k larıını bozmak iç in deği l , tam tersi­ne, onları güçlendirmek ve ye­ni lcmck , onların n e oldu�unu tam olarak kavramak iç i n . Kim olduğu m u öğrenmek i li­yoru m , benl iğimin h issini arı­yorum ve olm ayı becerd iğim şeyi zorlamak ya da dağıtmak bana yardım ediyor. Yaşarken n e ler o l d u ğ u n u a n iayabi l ir muyu m , yoksa d üşünd üğümde y a da düşled iğimde mi berrak­laşıyor her şey? Yakınd aykcn mi görcbil iyoru m , yoksa uzak­laşmal ı mıyım'?

D üşsel dünyanın ayrılığı : San­ki başka bir yer . . Sadece ya­şadığım dünyaya uzaktan hak­m ıyoru m , onu başka bir yer haline de getiriyoru m . llu par­çalanmaya ya da pa rça lanışa zoru n l u y u m , ama bel ir l i bir is teği ya da creğe yön e l m iş l ik y ü z ü nden deği l , tümüyle ne­dcnsiz, ama dış al bir neden-

sizlik de değil bu, sadece be­n i m iç in nedensiz , başka türlü de olabit ird i m ve farketmez­dim.

Düşündüğüm zaman düşledi­ğim zamandan uzak deği l , bel­ki de aynı za m a n . Tck bir farkla: D üşünüyorum ve k ur­duğum her şeyin içinde varım , düşlüyorum ve olmayabilirim de. Ama hayır, b u n lar benim yapt ığ ım şeyler , artık neler yapıldığını görmcl iy i m , düş görmeliyim. Uyandağamd a ne­den d üşüm ü aniatıyorum bi­rilcrine? Nasıl a n l atabi li yo­r u m? Zaten başkası olan düş başkasına nas ı l anla t ı labi l ir � anlamlı y apıyı o n a sun mam i mk an s ız (ben b i l i yor mu­yum?) , o ancak d üş görüşüme ve düşümün d üşse l ne nelere sahip oluşuna ortak olab i l i r ; evet , anlata bild iğimi d u ymak istiyorum , bu doğr u , ama ye­terli değil , çünkü başka şeyler de a n l a t a bi l i r i m , d ü ş ü m ü n böylece gerçek oluşu ve şaş­k ı n l ı ğım bir kenara, bu�ılar her yerde olabil ir, dahası d ü­şümü yaşantıma katmak isti­yor olsa m da olmama l ı y ı m , çünkü d üşsel nesnelerin (kişi­ler, olaylar, duru m lar . . ) ortak kararı gerekli bunun için, ya­şantım ortak deneyimlerin sü­rek l i l iğiyken . . Öyleyse ne ya­pıyo r u m ben? llerhangi bir şey anlatır gibi deği li m , kendi­m i gerçek l i k a l a n ın ın d ış ına a tıyorum , pek i n iye? Özledi­ği m ve karşısmda güçsüz kal­dığım için mi? Bir keşif n ası l o lası o lu yor? Dünyanın bi l inen bir şey oldu­ğunu d ü şU nürken , bi l inmedik o l duğu nu öğre n iyoruz. ( D ii­zehel i m : Diz dünyunın bir şey olduğuna ina n ı rken, başkaları bu şey olmad ığına , başka bir şey de olabileceğine inanıyor).

3 1

Page 33: Şizofrengi 05

Yeni olanın bilgisi dünyayı n_a-· sıl ve neresinden değiştiriyor? Yaşayış yeni olanın dışında öyleyse, keşif ve b ilgi başka dünya alanları yaratıyorlar o kadar. Öyle)'se yolcu luk, tek olan dünyayı parçalam ıyor , hana başka oluşları gösteri­yor, ama (belki de çaresizce) henliğimden dışarı çıkarnıyo­rum ve başka oluşları dünya­ma göre yerleştiriyoruro ; düş görüyoru m . Evet, yolc uluk

· gerçek bir keşif eylemi b enim içi n , ama kencli d ünyamı y a­r�tıyorum , gördüğüm d üşün içinden çıkamıyorum . Ameri­ka bir düş benim için ve kara­ya ·çıktığımda ne yapacağım Çoktan belli , ama hen hilmiyo-

. rum.

VI . Neredeyse "Düşler Gölgemdir

Benim• diy.eceğim korkma­sam gÖlgen ın . ancak ışık vu­runca ortaya çıkmasindan ve ışığın değişimlerine göre değiş­m�sin den , çoğa lmasın d a n , çünkü düşler· yaşayışımdan çı­kıp hana çarpacak geri dön-. m üyorlar, en azıdan sadece böyle değiller.

Peki ışıkla gölgem arasmdaki ilişki d oğru mu? Yanıldığımı . farked iyorum ; gölgem , bede­nimin zorunlu k iplerinden hi­r i , ışık ya da haşlça hfr değiş­kenden bağımsız. Işığın onu değiştirmesi , bilincimin deği­��mlerinden ne kadar farklı? Oyleyse d üşler de salt yaşayı-· �a bağli otmaktan kurtuluyor­lar, varlar ve varlıkları sade­ce kendilerinin; konularının sadece •benu olmadığını �ile düşünebi l ir im b u yüzden. (Oysa Düş Yoru mu ve P'siko­loj i buna dayanır düş kon u­sunda, hana ait oluşuna ve konu olarak beni seçişi ne . )

3 2

Belki d e yaşayışın onları içer­mesinin nedeni budur, onla­rın 11hana ai l11 olm adıkları h akkında kendiliğinden bir bilgim var� Dünyanın da bana

· ai t �l madığnı farketmekten daha etkili bu, çünkü bu dı­şarda kalışı ne gerçekleştire­hiliyorum· ne de ortaklaştıra­hiliyorum.

V ll Varoluş ya da varoluşum da i lk terim değil, çü{lkü başkası­nın varoluşu benim iç in i lk te­ri.m olamaz; b u da, y-a ortak bir ilk terimin yokluğunu ifa­de ediyor, _ya d a bir ilk. teri m olmadığını, ya da bunun baş­ka bir şey olduğunu . . Varol u­şum b aşial mı yo r d üşleri , d üşler varoluşumu _h:ışlatıyor­m u? Varoluşu dışsallaştıracak üç temel düzensel alanım var; bilim , sanat, yaşayış. Bunu da ayırdedemiyorum, hilcşkclcri­rie 11kültüru ismini veriyorum ve soruyorum : Kültür mü va­roluşumu belirliyor, varolu­şum mu kültürü. belir liyor? (Yoksa yön değiştiren bir şü­reklilik mi var aralarında?) Düşünüyorum ve benle d üşler arasındaki il��kinin tıpkıs ını kuruyorum : Oylcyse hen düş . gör m ü yoru m , düş görüş üm · başka bir şey i işaret ediyor. Ama neyi? Varoluşun , çıplak bedenin düşleri oluyor b u alanlar, kültür, kendi arala­rında da birbirlerinin düşleri oluyorlar ve böylece oluşu mu görüyorum. D üşün d& düşünü görcbi1iyorum.

Yine de bunlar yetersiz. Niye birbirlerinin düşleri oldukla- -rını , n iye düş görd üğümü (ya da böyle sandığımı) açıklamı­yor bunlar. Ancak i l işkiler sc­ziliyor, � kadar. Öyleyse be­nim tüm yapabildiğim düş

üzerine sezilebilir bir tamm getirmek ve i lişkinin h içimini açığa vur.mak . Ben düşleri mi yaratıyorum , düşlerim beni yaratıyor. G ördüğüm düşü daha önceden görmüştüm de­mek ki , belki de başkası gör­m üştü , ama o d üş de b�ni düşlemişti; t>aşkası�ı da d üş­Iediği gibi. Karışıklık nereden doğuyor?

Fizyoloj ik d ü nyada yaşıyo­rum ; yaşayışım ı , insanın fiz­yadüzen kuruşu şekillendir­mlş. Yan i , dünya beden imin dü nyası , bedenimin taiumla­dığı b ir dünyada varol11yo­rum . Şekillendiemek sınırları­nı çizmek .an lamına geliyor gi­bi ve " o lan da b u . Bedenime · uygun bir d ü n yada yaşıyo­rum, yani varoluŞumu sürdü­rüyorum ve sürekl i liğimi sağ­l ayacak tek şeyi yapıyorum: Beden imin sürekliliğin i sağlı­yorum. (Bedendışı olanları da nedense ·bedene ya d a onun sürekli l iğine '-lyarl ıyoru m . ) Dahası : Düşlerime yer yok burada. Ya da; d üşlerimi be­denime göre yeniden düzenli­yorum. (Yeniden? Bedenime göre düzenlenmiş düşler?) Öy­leyse, varoluşuma i l işki n te­melliklerden bahsedişim bile eksik; bedenime göre; bedeni­min şekillendirdiği temellikler nunlar, dahası bedenim için olan. Düş yaratmaya kalkışır­sam da , hedenime göre düş yaratıyorum, bedensel düş ya­ratıyorum ve herşey karışı­yor.

Artık düşün ne olmayahUe­ceğini biliyorum : Bedenim olamaz. Ama ne olabilec eği­ni h�la bilmiyorum ; olm ayan şeyin o l m ayan şeyini elde edebilir miyim , yani düşün bilgisini elde edebilir miyim?

Page 34: Şizofrengi 05

EK: Görd üğüm düşleri gör­mek beni nasıl yapar? Daha doğrusu , kendi düşlerime bak-

. mak? Ay nadaki görüntüme başka bir aynayla bakmaya mı benzer? Yaşayışın , yani düş görmediği m zam anların yerine bu bakışı geçirm eye kalkışır m ıydım? Düş Görüş ve Yaşayışın yerlerini değişti­rir miydim? Hayır, çünkü ba­kış bilgi olamazdı, görüşe de ·

dönüşemezdi ve kendi düşüme bir başkası olmak beni düş gö­rememeye iterdi. Ya da diğer yanda n , bedenimin dışında olan ve bedenime göre olan , "bana ait"liğinden şüphe etti­ğim şeyi bedenime sunarak , "bana ait 11 k ı lmaya çalışmak mümkün değil. Düşlerime ba­kamam , çünkü zaten bakılır şeyler olarak yok onlar.

EK:2 : Düş yorumunun nede­ni ne? Böyle bir girişim ya­şantı alanıyl a , düş · alanı ara­sında · kes'in (ve hatta belirlen­miş, sürekli hir düzene sahip, dolayısıyla kalıplı) bir ilişki varsayar. Ona göre düş, yaşa­ma göre ilerlemektedir. Gizli olarak, yaşamın da düşe göre önsel koşullanmışlığa (kader?) sahip olduğu sanısını yayabi-· lir, .ama sonuçta yorumu yapı­lan yaşama göre düştür, düşe göre yaşam değil. Fakat yorum, yaşantıyı dü­zenlemeye ya · da d üzeltıneye yönelmiştir, "haber verdiği" ya da "uyardığı" söylenir. Bu d� düş yorumunun neden inin, yaşamın düzenine dayandığı­nı , ama yorum layıemın ken­disinin bu bilgiyle hareket et­mediğini gösterir gibi. Yorum­la yı cı, düşün sahibi· kadar saf­tır, ne yaptığını bilmez (keşfe­der).

VIII "0 sözsüz dönemde yalnız iki dil vardı: Biraraya gelmiş şeylerin ve olayların somuı dili ve düşün hayali. dili.. Düş, sonunda kültürün yaratılma­sına yardımcı olucaya kadar elle tutulamaz bir vekil ola­rak iş görmüş olabilir: hileli, a ldatıcı, yanıltıcı, ama zeka­işleıici. " (s. 53) ve insan ken­dini denetlernek için aletler yaratıyor; sembo'ller, sözcük­ler, imajla r, davranış kalıp­lan . . Lewis Mumford, Makinenin M.iti, tekniğin ve insanın gelişimi, 1 962, 3. Bölüm.

Y a:Şam ve ölüm, artık bir. dü­z e n nedeni olma olanağını kaybettiyse de, yaşayışın ku­ru luşunda insanı belirlemiş ol­malı: Canlılığa uygun bir ya­şayış kuruldu.

Her şeyi birleştirdiğİrniz z·a­man elimizde tek bir bilgi kalı­yor: Başka k uruluşlar da ola­naklı . Dahası., bu kuruluşların olanaklı oluşu , am a gerçekleş­meyişl eri , çünk ü scçiİmemiş oluşlaı:ı, içinde olduğumuz ku­ruluşu etkiliyor. Hiçbir şey yı.:. kılmamayı hak etmez. Düşler, ancak baŞka kurul uşların da varoluşuna ilişkin bir işaret (gösterge). (Quantum Kuramı , · aynı anda birden fazla dünya- .

nın gerçekleştiğini öne sü rü­yor; her birind e başka olası­lıkların gerçekleştiği dünya­lar. ) Bedensel canlılığa göre kurulu yaşayışm karşısında düş görm ek, bu yaşayışın sa­dece böyle d üzenlenmiş bir yaşayış olduğunu belirtiyor. Yaşayışın gerçekl iği , ancak d ü şlerin gerçekdışılığı saye­sinde.

Sonuç olarak düşler bir yerde değil. Y aşayış da bir yerde de­ğil. Sadece iki ayrı alan yok ve şeylerin ve oluşumların düze­nini alanlar arasında hölün­meyecek şekilde kuruyorum. Ben oluşurola b ir yerdeyim ve hem .burada olmayabileceğimi, hem de b urada olduğumu bili­yorum . . Ama nasıl yer değişti­rebileceğimi bilmiyorum; düş görüyorum .

NOTLAR (1) Düş, sıra-düzcı:ı içerme�e �orun-

' lu bir yapı olarak varsayılmalıdır. Dü�ün içedoğuşu düzensiz olsaydı, yapısı.z olm ak zorunda kalırdı. Oysa her konu bir yapıdır: ·

(2) Tabi, mf dil böyle yapıland$ için düşlere de yaklaşuğı�ı düşüne­bilirdim . Ama iç içe yapılar sözko­nusu olduğundan hangi yapıdan di­ğerine geçtiğimiz farketmeyebilir.

(3) Buradaki sosyal göndermelerin dışında, vu rgu şurada: Yaşantım ve birlikte oluşum, benim ve başkası­nın bedenine göre sürekli düzenini kazanıyor.

Sabri GÜJlSES

33

Page 35: Şizofrengi 05

1979 yılında· ticari uzay gemisi No.stro- · mo'nun dünyaya dö­n üşü sırasında başlı­yordu tüm hikaye . Ridley Scott'un yö­nettiği film, hiç kim­senin tahmin etmedi­ği bi r şöhrerc ulaşa ­cak, yapnğı hasılatın yanında eleştirmenle­re de kendini bcğcn­dirmeyi baŞaracakh. S cotr'un kusurs u z başya pıtının hayateti yıllar geçmesine rağ­men bizi rahat bırak­madı . B u filmle i lk çıkışinı yapan yönet-men, daha sonra yapoğı " Blade_ Ru nner" ve " Thelma, Lou ise " gibi filmlerle bu işi çok ciddiye aldığını göstermeye devam ede­cekti.

Birçok açıdan yeniliklerle dolu olan ·bu fi lm en sıradan okunu­şuyla bile, aslında çok başka dcrt­leri olduğunu hisscrtirecekti. En ­tellektüel sinema izleyicisini na­kavt eden i lk bil im-kurgu filmi ü nva n ı n a sahip '2001 Space Odysscy ' ile birlikte hakkında en çok yorum yapılan iki Bilim-kur­gu filmi nden biri olan '' Alie n " kanımca � ka hiçbir tür filminin bu denli uzaklara

_gidcmeyeceği­

nin bir göstergesi . (Bu fil miere eklenecek birçok film_ arasından hemen aklıma gelenler Tarkovs­ki 'nin S ralker- ve 'Solaris'i Car­penter'ın "New York'tan lCaÇlş " ı , yine Scott�un "Biadc Run ncr " i) Zaten Scocc'da zaman zaman " 200 1 " e açık gönde rmeler yap­maktan · durmamışn� Kaptan Dal-

34

las ' ın fi lmin başlannda din lediği Mo7.art ' ın " Eine Kle ine Nach­tmusik" adlı c eri, b u buluşun sa­hibi Ku brick'c dolayısız. bir saygı duruşuydu.

Daha sonradan post-modern sinemaa olarak damgalanan Rid­ley Scott bu fi l mlc önceleri bir ters ütopya yaratmakla suçlan­mış n . Çürümenin ve yozlaşma­nın artık u zayın sınırlannı zorla­dığı bir çağda, mcsleğini sadece para için icra eylcyen, gelecek ve insanlık adına hiç bir ideali olma­yan bir avuç alt sınıf insanından oluşan mürcttebanyla Nostromo gemi i , Moby Dick'teki Pequod

. gibi sanat tari hinin en simgesel gemilerinden biriydi. Film bo­yunca dünyanın neredeyse " kıya­met" ötesine geçtiğini düşünü­yord u insan ister istemez. Kaptan Dallas' ı n açıkça söyleme kten çe­kin mcdiği " Ren hiç ki mseye gü­ven�en"ı • lafı, şimdiden çağımıia damgasını vunnuş bir kognisyon-

du kuşku yok. Ülke, toprak, aile gibi ku­rumlara ait idealler­den kınntı yoktu bu fil mde. Kimilerine göre revizyonist bir bilim-kurgu, kirnile­rine göre acımasız bir toplumsal eleşti­ri. Tüm b u nlann ötesinde, yapırrun­� n 8 yıl sonra Krin ve Glen Gabbard yazdıklan bir psişe­leştiri de filmin bu e tki l i gergi nl iğini Mclanie Klein -ve " N esne İ l işk i leri Kuramı " ışığı al n n­

da analize yöneliyorlardı. Onlara göre filmin yaramğı gerilimin ne­deni, ' bebe klik anksiyetelerini n ' yeniden ancak b u kez perdede bir kez daha yaşannlan masıydı. Hemen başlardaki " uyanma " sahnesi , forme edilmemiş, atonal sesleri nde yarartığı a tmosferle intrauterin (ana rahmi içindeki) yaşamı anımsatıyordu. Gemiyi yöneten bilgisayann adı " mot­her-ana " ydı ve kapaklann açılma­sıyla başlayan sembolik doğumla yedi m ürcttebat ve beyazperde önündeki bizler arkaik yolcul u­ğumuza çıkıyorduk birlikte. Fi lm boyunca sürekli duyacağtmız kalp scsi efektlcri ve soluma!ar, bebe­ğin yaş-amı�ın ilk bir kaç ayında ki y�msal öneme haiz " annenin kalp ve solunum sesleri n nin t� kendisiydi. Gabbard 'lara göre fil­min geriliminin sürekliliği açmn­dan e n önemli ermen, bir dizi içe-alım ve yaı:ısırma sonucu ula­şılan paranoid-şizoid · durumun

Page 36: Şizofrengi 05

beyazperde az:aahğı i le izleyiciye aktanmına bağlıydı .

Oldukça entellektüel tasarlan­mış ve başanlı bir biçimde kota­.nlm� bu "i lk " in ardından gelen "Alicns " ise sadece zekice tasar­lanmış bir devarn filmiydi. Bariz biçimde se rinin en hödük filmi olan "Aliens'da, nereden gelecc­ği belli olmayan tekinsiz tehlike Grcmlin' ler misali her köşede bi­rivercn geri zekalı canavarlar hali­ne gel miş, yönetmen Camc­ran ' u n mili tarizmi, geril imi bir çeşit şiddet gösterisine dön�tür­müştü. İ lk fi l mdeki femi nizan Ripley karakteri, iş kadını kimli­ğine büründürü l m üşrü. Gerek gramer, gerekse ideolojik arkap­lan açısından oldukça muhafaza­kar olan ikinci yaratık, Hollr-vo­od'un sert limitlerine teslim ol­muş, salt piyasa için tasarlan mış bir iş filmiydi.

Ve böylece maceralı bir çekim öyk üsün ü n a rd ı n d a n , seri n i n üçüncü v e belki d e e n tartışmalı uğrağına ge liniyord u. Sunutuş tarzıyla Amerikan sineması n ı n yeni dahile rinden David Fincher bu kez kendi " i lk" ini ge rçek.Jcş­tirmek için kamcra arkasına geçi­yordu. Deha n ı n bede lini bile zapt-ü rapr alonda bulunduran Hollywood açısından , bu yeni yctm� video klipçi nin yapabi le­cekleri te hlikeli olabilirdi ama onlar bu işin de iki keskin ucu­nun bu l unduğunun hepimizden fa zla fa rkındayd ı l a r. Nite ki m Fincher ödün vermeden ustası Scott 'un izi nden gidiyor, tekrar " tc k " e indirgcdiği yaratığı bu kez evrenin başka bir ücra köşcsi­�e taşıyordu. Bu kez de baba fi-

gürü baş karakter filmin ortala­nnda yaratığa ku rban edi liyor, gc7..egcnin iç mekanlan birincide­ki gibi son derece simgesel tasar­lanıyor, aynı içe-ahin ve yansıtma mekani zmalanyla gergin bir at­mosfer yaratılıyor, ideolojik ar­kaplanı oldukça yüklü bir film çı ­kıyordu karşımıza. Fincher ışığı son derece ilginç kul lanıyor, mil­yarlara malolan yaratık makerini ekonomik kullan makta dircni­yordu. Ustaca yaratılmış bir orta­çağ atmosferinde veri len dinsel ve metafizik dcğinmclerin ,senar­yon u n ma nevi babası Vi nccnr Ward 'tan miras kaldığı hissedi­l iyordu-sadece bu bile fılmin Hollywood kaosu nda yaşadığı baskıl ı yolculuğu kanıtlıyor gibi. Filmde dolayımsız olarak Ameri­kan kültürüne göndermeler bu­lun ması (örneğin ü lkemi� için henüz yaşanılan bir gerçeklik ol­mayan AIDS korkusu gibi) çağı­mızın kendisine air derinlemesine sapramalarda bulun masım engd­lemiyordu kuşkusuz. Şi rketin Ja­pon-Amerikan ortakl ığı , çağdaş bir Amerikan paraneyası olması­nın yanında, hasbayağı bir gerçek te değil miydi? Bir çuva l sakat, işe yaramaz " YY'' kromozonlu­n un, evre nin yeni sa h ibi " şir­ket" e karşı direnişi, en bozuğu n­dan da olsa insa n 'a duyulan inan­cı dile getirmiyor m uydu?Tüm bunlara rağmen i lkinden çok faz­la şey söylem iyordu 'Alien 3 ' .

. Ancak H'ollywood'a ve yöncnne­n i n kendisine rağmen (Ameri­ka'da dahilik hem çok büyük bir şans, hem de çok büyük bir şans­sızlık bence) ortaya bir dönemeç sayılabilecek oldu kça ciddi bir

fi lm çı kıyordu . Fincher; Türk fil mlerinde şimdiye dek hiç rast­layamadığımız biçimde kendisi dışında bir gerçekliği algılamaya, iyi yada kötü çağımıza ait, onun içinden birşeyler anlatmaya çalışt­yord u. " Kül türel Farkl ı l ıklar" söylemini, indirgemeci bir rasyo­nalizasyon olarak görmek istemc­yenierin kayıtsız kalamayacaklan bir yapıt olarak ele alındığında, "AJicn 3" aa verici olabiliyordu ülke miz gerçekliğindc. " İyi " ya da " Kötü " etiketinin entellektüc-

. lize edilmiş aldatıa formlanndan öteye gidemeycn ülkemiz '' sinc­ma eleştirisi " piyasasında film akıl almaz bir anlaşılmazlıkla karşıla­nıyordu. Hatta bir sinema yazan filmi ne idüğü belirsiz ve kanım­ca hiç bir sinema gözü n ü n be ­ğcn mesinin m ü m kü n olmadığı " Seni Seviyorum Roza" ile karşı­laşrınyor ve filmi beğencn leri ya­rankla özdeşlcşri riyordu. Her tür filmin birbiriyle karşılaşn nlabilir olduğu bir gerçe k. Bunun da öresinde herhangi bir film eleşti­risinin en fazlasından yorumcu­nun kendi öznel bakışıyla,ncsnel gerçekliğin kesiştiği nokta n ı n ufukları na kadar gelebildiği de aşikar. Bir yorumun diğerine gö­re üstü nlüğünden kesin bir ·ifa ­deyle söz edilerneyeceği gerçeği­ne rağmen ,film leri eleştiren ve okuyucu üzerinde potansiyel bir etki sahibi olan yazann ,görcbildi­ği yere kadar konuşması gerektiği de ülkcmi7..de çoktan unutu lmuşa benziyor.

Evet okuyucular, gösterimi bu günlerde sona eren yaraağın öy­küsü ü lkemizde halen devam ediyor, kaçırmayın .

35

Page 37: Şizofrengi 05

Bir Devlet Hastalıaııesinde • •

Psilciyatri Eğitiıni U zerine

Gözleıııler

ya da

Folie a Clinique

Ş ile Yolcuları'na Sevgiyle . . . Bu yazı, bir kişi ya da kuru­mu yargılamak için deği l , psi­kiya tri eğitiniinin nasıl olm.ası gerektiğinin yoğun olarak tar­tışıldığı şu günlerde , dört yılın biriktirdiği duygu ve düşünce­lerin iti�iyle, soyut sorgulama­lardan somut adım lara geçişi k atalize edebilmek amacıyla yazıldı . Olanı biteni unutmak , bir sıfat kazanmanın edilginli­ğine gömülerek her şeyin üstü­ne sünger çekmek , hatta b u yanlişlığın hirc parçası olarak devam etmek de bir seçenekti. Ancak eğilimin tüm yaşamı kaplayan hir s üreç olduğu nu düşünüyorum. Yok saymak y�rine a ltını çizmeyi bu ne­denle seçtim. Gözlemlerim yer yer öznel çizgiJcr _taşıyor ola­bilir, yine de bu deneyimi pay­laşmak, susmaktan/unutmak­tan daha doğru gibi geliyor. Sun"u lanlar, dotaylı ve dolay­sız ilgililerin yanıtlarıyla an­tam kazanacaktır. Benim henüz Wolberg'den fi­lan haberim yoktu. Ç içeği burnunda bir psikiyatrist ada­yı ola!ak, psikiyatri kliniğin­den ha�ka her şeye· benzeyen o görkemli upstKYATRlu -kapı-

36

d a tıpkı böyle yazıyordu , hala lerine ayrıla� bir odada oksi­da yazıyor -kl iniğine adım jen gereksinimlerini paylaşan atarken yoğun bir öğrenme I>U insanlar elbette hoŞ görul­arzusu duyuyordum sadece . mcliydHer. Ayrı bir görüşme Kapıdak i tabelaya sapl_anıp odası ve eğitiminin yoklu ğun­kalmak; ne de olsa biçimsel dan yıJgınlığa düşmeyerek, sa­kaygıların tutsağı olmak de- bırla devam ediyordum. Bu mckti . Oysa öğrenecek çok şey kliniğin bir de kapali bölümü vardı. Koridorda, aynı amaca vardı: hani şu, varl ığı nede­hizm e t eden ve aşağı yukarı niyle Ankara'd�ki bütün fa­aynı araçlan kullanan içiçe kültelerin hasta sevket mesine geçmiş iki·ayrı psikiyatri klini- neden olan "kapalı bölümu. 6 ği öylece d uruyorlardı . Söz kadın 6 erkek, toplam 12 has­konusu ayrı m, kuramsal ya da ta _için düşünül_müş bu küçü- ­işlevsel bir tcmele d ayanmı- cü k mekana girdiğinizde, de­yordu. O ·halde neden iki ta- . mir parmaklıklar ve alt katta­neydiler? Öğrenecek onca şey · ki mahkum koğuşunu bekle­varken böy-le b ir ayrın tıda ıs- yen jandarmalada birlikte. içi­rar edilemezdi. Hastalarla ta- nize hoş bir suçluluk duygusu nı ya da tedavi �acıyla gö- yayıl ıyordu( bkz. ülke gerçek­rüşmek için ayrı bir odanın lerimizin ayrılmaz parçası bö­bulunmaması da, olsa olsa ül- lümü). Yan hşı/çirkini sapla­ke ·gerçeklcrimizin ayrı lmaz . maya yanaşan yoktu, üstünü bir parçasıydı. Bu amaçl a , örtmeye çalıştyorlardı (bura­boş bulunan ya da bu lunama- da üstünü örtrnek kavramı so­yan her yer, mevsim uygunsa m u t anlamda kullan ı l mıştır. balkon ya da EKT odası kulla- Belg�s i , Dünya Sağlık Örgü­nılıyordu. Hastaya yaklaşımın ttinden üst d üzey bir yetki li­abecesi konusunda kimsenin nin ceketinde bir yağlı boya ortada görünmemesi ketlcyici lekesi olarak durmaktadır) . olmakla birlikte, şef.m uavini- Mekan a ilişkin sorunların çö­b�şasistan-asistan hat ta bir zümü yolunda bir süre debe­süre intörn sıfatlarıyla kendi- tendikten sonra , - bu çabalar

Page 38: Şizofrengi 05

ancak bir gazetenin orta say­fasında küçük bir haber oluş­turabildi - •bir iki asistan neyi değiştirebilir ki" gibi ayakları yere basan bir çıkarıınla , öğ­renme arzumuz u tazeledik . B u tazelern eye sözde uyum , poliklinik d e aynı anda birden fazla hastaya ruhsal muayene yapılmasını doğal karşılamayı da öğr�tmiş oluyordu . *Bu kliniğin günlük pratiğin­de, psikoterapinin asla yeri yoktu . Özgül bir psikoterapi disiplini iç�n eğitimin olma yışt bir yere kadar anlaşılabilir de, tıbbın tüm dallarında psi­koterapötik yaklaşımın gerek­liliği vurgu lanırken, böyle bir yaklaşım için temel bilgi ve uygulamanın dahi olmayışının hazmedilir yanı yok tu. ( "D üş-

. manınızı iyi tanıyın" anlayışıy­la yapılan psikodinamik k av­rarnlara yönelik adersler" , bilgileri h avada uçuştura n , pratikten yoksun v e anti-Fre­ud bi-r seyir izliyordu.) Kitap­lar eğitimi, s.adece bazı ku­ra�sal bilgilerin edinilme sü­reci değil , hem kuramsal hem de uygulamalı bilgilerin siste­matik olarak edinilme süreci olarak tanımlıyordu. Uygula: madan geçtik; kuramsal bilgi­lenmeıiin hiçemi ve içeriği de nonsistematik , yanh ve hatta bazen yanlış oluyordu. Klinilc şefinin ısrarla ve i natla savun­duğu, giderek sarsılmaz slo­ganiara dönüşen ve asla değiş­tirilemey«;n yanlışlıklar her gün dinlen iyord u . Örnekse , DSM-III, dinamikçilerio yeni numarasıydı (amacım DSM­III 'ü savunmak değil. Ama DSM anlayışının , neredeyse dinamik yaklaşırnlara bir tep­ki gibi doğduğu , hatta neokra- ·

epelinizm sayılabileceği söyle­nirken , bu kadarı biraz garip clmuyor mu? )

Neresinden bakarsanız bakın, süreklilik ve . sistematiklikten yoksun, çoğulcu-katılımcı ol­mayan, tek boyutlu -tek mer­kezli, tutarsız ve karmaşık bir eğitimle karşı karşıyaydık. "Bütün bu ahval ve şerait için­de dahi" öğrenecek çok şey vardı. Klinik şefi •beğenme­yen . . . ir olur gider" diyordu.* Bu saatten sonra nereye gide­ecktik. 11 Heni eleştiren , hem burada kalan şerefsizdir" di­yordu(hala kulaklarım uğul­duyor). Sorular . . . Sorunlar . . . Dışa açılmak e n doğrusuydu : sempozyumlar , kongreler? "Sevsinler kongrelerini" diyor .. du. Filanca yerde psikoterapi eğitimi? "İyi para kazanıyor­lar, safsata bunlar" diyordu. Klinik şefi herşeyin tek egcme­niydi (Bu durumda, eğitimle ilgili bir. yazıda , klinik şefinin tutum ve davranışlarına dair saptamalar y apmak da kaçı­nı lmaz olsa gerek. Bu yazıy.ı yazarken , bir k işi için bu tarzda ruhs�l belirlemeler yapmanın doğruluğunu yan­lışlığını çok düşündüm. Ancak kendi tavrının doğruluğundan bu kadar emin olan bir kişi karşısında, tepkisiz kalmak , bir�akıma mazoist bir tercih olacaktı . ) Rollo May şöyle diyordu: uKendi tavırlarırun doğrulu­ğundan mu tlak bir şekilde emin olduklarını iddia edenler tehlikelidirler. Böylesine emin olma sadece dogmatizmin de­ği] , y1kıcılıkta onu geçen kuze­ni fanatizmin de özüdür . . .' Du durumda kişi itira:darını, a­dece karşı çıkışları değil, ken­di bilinç dışı şüphelerini de yatıştırmak için arttırmak d u­rumunda kalır" (* *) Klinik şe­fi alay ediyordu. Dört yıl bo­yunca hemen her gün 11ders11 adı altında, onun herkesle

3 7

Page 39: Şizofrengi 05

alayım dinledik. Diğer psik i­ya.l rist ler be ş para etmez adamiard ı .

(*) Bu paragrafın geri kalan kısmını, isterseniz okumayabi­lir , yok say ab ilir ya da ben im gibi utana sıkıla fısıldayabilir­siniz. Fakat biJiniz ki bu satır­lar, olanca kabalıkları ve çok sayıda tanığı ilc, klin ikdeki akıl almaz sağl ıksızlığı n tüylcr ü rpcrtic i göstergelerid ir .

(**) Rollo May . . . . . Yaratma Cesaret i , çev. A. Oysa l, Metis yayınları, 1988

Köstcbckler, sümsük ler, tel­laklar . . . E n büyü k oyd u . Du­rup d i nle nm ede n kü çü msü­yordu. Onun bir parçası ola­rak bizler de b ü y ü k t ü k . Uz­man olunca onun şubeleri ala­caktık. llunun iç in bu kadar emek arfed iyordu . Odasın­dan ve k l i n i kden çok özel bi r du ru m olm adı kça ç ı k m ı yor , m üridierinden başka k i mseyle konuşmuyordu. l l iç bir bi lim­sel etk inl ik v e bi l im adamı onu ilgi l cn d i rm iyordu (bu ta rzda bi r e tk inliğe katıld ığına bir kez tan ı k old u m . Onda da yo­rumu "bir şey an la mamış la r­dır" olmuştu) . Soğuk ve yak m­Jaşma güçl üğü içinde olm ak ,

. bu olsa gere k ti . İşler is ted iği gibi gi tmczsc, en pr im i t i flcr i n­dcn seçi p y adsıyor, yansıtıyor, böl üyord u . Kl in ik le iyiler ve köt üler vard ı . Fak a t dengeler her an değişebil iyord u . 1 yil cr kötü , kötüler iyi olabi l iyord u . İşin i lginç y a m , ki in i k çal ışan­l a r ı n ı n bir böl ü m ü , Liim bu o l u m s u z l u ld a r l a mü kem me l bir u y u m içi n deyd i . Dirisi söy­lüyor , d iğerleri kayıtsız şartsız onay lıyor lardı. Karşı ç ıkanın sıfat ı hazırdı zaten : psi kopat ! Bırakın eği t i m i , yaşamak iç in

3 8

bile u ygun olmayan b u atmos­fer, nneak L ir "fol ic a cl in iq uc" olarak adlandı rılabi l ird i . S o n u ç olarak , b u k l in i ği n b u d u r u m ve yö nel im biç imiyle eği t i m vere n b i r k u r u m olma­s ı n ın yanlış o ld uğu n u d ü ş ü n ü­yo r u m . Fakat eğer dem i r ta­v ın d a dövü l ü r örneği� psi lco­pa l<,loji psi kopatoloj ik ortam­da öğren i l ir diyorsa n ız , bura­dan uygu n yer bu lunamayaca­ğı kan ısınday ı m . Ba)il arkcn de söyled iğim gib i , t ü m ii y l c b e­n i m penccremdcn olan bu göz­lemlerin a n lam kazanınası a n­cak dolayi ı/dolaysız i lg i l i ler in ya n ı L la nyl u m ü m k ü n olacuk­tır. Y a n ı lsız l ı lc ve tep k isizl i k ise yeni çığl ık lar veya sus) u n­l u k la r do�uracak t ı r . Kısa siirc ö n ce , ps i k i y a t r i k l i n iğ i n in

özell i k leri n i n t a r t ı ş ı l d ığı b i r oturu mda, "sınır l ı d emokra t i k özyönc li ın " kavra m ı n ın �ü nd e­mc gel iş ini "sınırl ı11yı sorgu la­mak gereği n i b i le d u ymaksı�ın sev in�le iz lediğ i m i a rı ı msı yo­r u m . Sa n ı r ı m , 11s ın ırsız otori­tcr" u ygu lama lar ve uygu layı­cı ları aşınanın ve uzm a n l ı k cğ­L i m i n dc ·oru n lar ı az a iL m an ın yo lu, yarat ı lacak içten tart ış­ına ortam ı ve birinc i l oru rn l u­lu ğu n h e k i m ö rgü t leri ve u z­m a n l ı k derneklerine ver i lmc­sin den geçi yor.

Dr. A. Haldun Soygür Şubat 1991 , Arıkara

Page 40: Şizofrengi 05

M A Y A K O Y E S K İ' Y E

Boşlu�unda durdum saatierin

Zamanın kıyısında

döndü akıl gökyilzii ırmaklanndan

kaygılar gördüm, sevgi yorgunu

ürpertiler, gıcırclarken dişli bilyelerinde

Yaralı aşklar gördü

terk edilmiş sevgililer

ve usanem çiy düşen yüzünde

gözleri nemli dizeler

karartmış sevinç ışıltısını da

Siyabi boşlu�a rastladı bir yanım

yürüdüm durdum

Mavi Platin yollarda

Yıldız kemi.ri!ken resimler

kendinden gecmişti

ayak seslerini duydugum

İnci giyinmiş mor desenler

Ve güneş oturmuştu

erik a�açlarına

köpüklü şarap içiyordu,

beynin so�uk kanından.

her soydan, ulustan, ırktan

binlerce müzik derlernesi

yüzbinlerce melodi

toplandı orta yerine gögün

o muhteşem mozaik

elele tutuştular işte

dansa kalktılar

dişleri kenetli kafatasları

içlerinden biri, en baştaki

aralanıyor keneUenen dişleri

başlıyor okumaya:

"SARAP DOLU BlR KADEH GİBİ

BİR ŞÖLENDE BEN

KALDIRIYORUM

ŞllRLE DOLU KAFAMI"

tamam tanıdım bu Mayakoveski

severdi o,

böyle anlamlı muhteşem şölenleri

A.Ö.

Page 41: Şizofrengi 05

Kimileri, "günler bsahrken, " diyorlar, "kimilerinin kimi monoaminleri daha az ve usul damlamaya boş/or: çökkünlüğün nedeni. " Kimileri de bu işleri başka biçimde kavramaya çoi1Ş1yor; Ameriko!J/arm birinci ve ikinci ekseniere oylr­dtklonm oym çizginin iki ucuna yerleştirerek. Sonra, yitirilmiş nesneler var, bitmey_en oçltğtmtz, dayanaksizit k, koygon zemin . . . Soymak/o bitmez. Bil­memenin oğnst do cabos1. Yolmz, söz oromtzdo, ben ta boşton us/oma de­diydim ki: bir gün yüzlerimizdeki berrak göller düşecek ve bu oymozco eğ­lence bitecek. Aşoğ1daki, duygu-düşünce-mevsim-tşlk-sJvl ilişkilerini bilimsel olmoyan koygt­larla anlatmaya kalktşm1Ş bir metin. Ama metindeki mevsim bahar. Komçt.

A S · LONGA, BA AR KISA

B aharın s ize karşı kazana-çağı u tkuyu 'sineye çekme­

ye hazırlanırken , bir sabah hardaktan boşanırcasına ya- ·

ğan yağmurla uyanırsanız , içi­tıizden ne yapmak gelir?

Diyelim ki , aşkın Ve mevsimle­rin-ama yalnız bu ikisinin- ca­nınızı s ık s ık acıtt ığı yılların . birinde, bahar zamansız geldi. Kendisine ayak uyduramaya­cağınızı b i ldi , s izinle s avaşı­y or. İki ay geçti , hala karar­s ızsınız : Savaşmalı m ı , yoksa yaşamdan bir bahar eksi i tme­yi göze alıp geri mi çekilmeli? Çağırıp çağırıp kaçan, geldiği-

40

n i d uyur.a n , ama sizi dışında tutan baharı bir kezliğine yok mu saymalı? Üstelik, bilirsiniz ki, biraz zaman tanın a, kişi toparlanabilir; bu başLan çı­k arıcı çağrıya uyup bir scrü• vene atıJm ayh yüreği olur.' Ye­nilgiyi hazırlayan sizin miskin­liğinizden çok baharın acıma­sız h ız ı d ı r ; d a h a doğrus u , günlerin geçip gi L Liğini d uyma­n ı n bunaltıs ı n ı n , 'ezik liğinin miskinliklc ortaklaşa ürett iği bir kısır döngü. Bunu sezersi­niz · 11ıaman d u rsa11 dersi niz ' . '

11olmaz ya , bir-iki günlüğüne du ruvcrsc, bahann yanımdan böyle geçip gitmesine izin ver-

mezdim. 11

Nisan'ın on sabahlarından bi­rinde, bir gçnç adam , Şubat'ın grisi hala üstünde, �yurken , kışın tortusuyken , yatak oda­sının penceresine vuran yağ­murun sesiyle uyanmtşt ır.

İşte sonunda . . . iri . gürültülü damlalar . . . odasının pencere-sinde . . . toprağın , bitkilerin üs-tünde . . . kendi yüreğinde . . . on-. ları kokutarak yı kayıp parla­tarak, serinlcterek. . . pa tır pa-t ır . . . ş ak ı r şakır . . . ş ı k ı r şı-kır . . . of, of!

Page 42: Şizofrengi 05

Genç adam, yağmurun kentin her yerinde aynı nitelikte ol­masını dileyerek , kararlı , ive­cen, kendini sokağa atmıştır.

O da baharla didişip didişme­yeceğini hilemeyenlerden ol­muş, ama o sabah yağmurun sesiyle , son iki ayı u n utmuş­tur: O yıl kış beş ay sürmüş­tür, bahar bir ay sürecektir. Kararlılık ve özgüven, ona

11Bahar bugün geldi, 11 dedirı­miştir, Bahar o gün gelmiştir. Mart, Nisan, kışın son iki ayı , Nisan sonu , baharın başı.

Olur mu olur! ıaten, bana kalırsa , ancak böyle olur. O bungun hocalamadan yavaş yavaş silkinip kurt ulamaz ki­şi. Bahar la , kafasında önce­den kurduğu bir savaşıma gi­remez. Ya onunla ta başınd� uyuşur , ya da böyle apansız , gözükara, yarı-deli b ir saldı­rıyla ortasına dalıverir.

(Peki ya o gözükaralık, o ya­n-delilik nasıl ansızın gelir ki.:. şinin üst üne? derseniz , işte arasını hen de tam çözebiimiş değiliıq. )

Genç adam, baharın "ilk gü­nünün11 coşkusuyla delikanlı bir yürüyüş tutturmuş, dol­muş durağına vurmuştur. Ni­yeti , kendisi için çok önemli, çok özel olan bir parka git­mek. Yaşamının törenleri ara­sından çıkarmış olduğu bu işi, yeniden onların arasına kat­mak .

B u nasıl bir co�kudur, anlat-

mak güç; çünkü, içinde hem törenierin ağırbaşlılığını, ka­nıksanmışlığını , hem de bir gözükaralığı barmdırır.

B u , dinlencedeyken, bir öğle sonu mis gibi bir uykudan uyanıp taze bir çay demiemek ve çalışmaya paşlamak gibi bir iştir.

Güne, aç karnma bir sigara tUttürerek başlamaya henzer.

Bezgin, otururken, fırlayıp Mozart dinlemeye . . . (Patla­yan bir tomurcuğu , kıvrımlı yollarda hızla · i lerleyen bir arahay ı , çalışan hecerikli. elle­ri çağrıştıran bir senfoni , ör­neğin . . . Finalde senfon i pat:­lar, gözlerinizi kapatıp pembe çiçeği zum yaparsınız , araba ustalıkla park edilir, becer ik li eJler ürünlerini bir masanın

'üstüne bırakıverirler. Siz de, gözleriniz hala kapalı, senfo-

Diyelim ki, oşk1n ve mevsimlerin oma yolmz bu ikisinin conmtzt stk stk OCIHIQI ytllonn birinde, bahar zamansız geldi. Kendisine oyok uyduromoyocoğtntzl bildi, sizinle SOVOŞiyor.

niye vokal bir partisyon . . . te­nor, doğaçtan . . . ya da teybin sesini sonuna kadar açıp salo­nun duvarlarını şööyle bir . . . ·

doğaçtan . . . Ertesi gün rengi gözünüz tutmazsa , daha koyu bir boyayla , baştan!)

Genç adamın, durağa varmak için iki sokaktan geçmesi ge­rekmektedir: Önce evinin bu­lunduğu dar sokak, sonra da onu dik kesen ve caddeye ka­dar uzanan, geniş olan.

llkini, kazanmak üzere oldu­ğu utkunun esrikliğiyle, ama ­son iki ayı unu tuverdiği için.:.

· bunun bir utku olduğunu ay­rımsamadan geçmiş'tir. Bu es­rikliğin arasında , yaşamından bir süre önce \}ıkmış olan sev- ·

gilisinin imgesi onu yoklayıp durmuştur. Ne de olsa , iki ki­şilik eski bir törene ilk kez tek başına çıkmak üzeredir; yıllar önce sevgilisiyle ilk tanı.ştı�la­rında gitmeye · başladıkları, sonra da biç vazgeçemedikleri parka g:i.tmcktedir. Şimdi bu bahar dcliliği onu yine parka sürüklediğine göre, artık par­kın yaşamından çıkmayacağı bellidir ; haharla gelen ilk ödev ise, parkla eski sevgilisi­nin imgelerini birbirinden ayırmak.

" Çok güç şeymiş, bir aşkın hiLLiğini anlamak,� demiŞtir . 11 0 kadar çok şey birikurmi­şim ki, ancak onun varlığında anlamlı olabilen. . . O gü nden bugüne onca duyarlığı , rengi , simgeyi , düşlenii n ereye koy­dum hen? Nereye boşalttım?.u

Genç adam, tam geniş sokağa

4 1

Page 43: Şizofrengi 05

dönerke n , k öşedeki tek kat l ı e vde yaşay an bir başka ada­m ın pencereden dışarıya bak­tığı n ı görmüş tü r. Uz un süre­d i r sokak ta karşılaş tığı , artı k y ü z ü n ü ç o k iyi tan ı d ığı , üstc­lik orada b u rada birçok ortak tanı d ı k l a rı çıktığı için is ter is­temez ilgiy le izlemeye başladı­ğı , ama h iç konuşma fırsatı bulam ad ığı orta yaşlı komşu­su . . . baharın ilk gün ü . . . sa ba­h ı n o saatinde . . . yağmuru sey­r c lmck ted i r . 13 u adam d a onun gibi . . . b u :ıda m d a y a r ı­del i . . . Yüzünü . . . ve tören l i gü-l üş ü n ü . . . pc:n ccrcyc . . . y a . . . pış . . . u r . . . m ış . . . Aman . . . ar-tık . . . k i ş i n i n . . . ak l ı nda . . . es-k i . . . törc n lc:r . . . m i . . . ka . . . lır . . . m ış . . .

Genç adam yağmurun komşu­su için de özel oldu�unu , onu n da k a fas ınd a i ç i n de yağm u r geçen d üşlemler do laş Lı ğı n ı çı­k a rsa m ı ş t ı r . Kom ş u s u n u n uzun bir süred ir pcmceredc olduğu n u v e bu d üş lc m leri zcngi n l e ş t i rm cy e ç a l ı ş l ı ğ ı n ı v a rsaymıştır . { fl u n u d a " i lk gün ün" coşkusu n u yorm ak ge­r e k ! ) Yağmurun ycryü�ünde kaç in;ana 11 iizc l 11 es inler get ir­d i ğ i n i h i ç d ü ş ü n m c m i ş t i r . Komşusunu n , b irden b:.ıs t ı ran yağmura belki de i le nerek ba­k ı yor olabileceğin i a k l ına bi le

gctirmcmişt ir . Kendini ona o kadar yak ı n d u y m u ş l u r k i , orta k tan ı d ı klarıyin dedikod u yaparak öğrendikleri , ona ya­k ış lırd ıklarıyla karış mışlır.

O sırada park yemycşi l , bo rn­boş ve çok ıslakt ı r . 'fıpkı .yı l­l a r önce sevgil isiy le ken d i leri­ni Lu t am a y ı p , iç i n d e u z u n

42

u z u n koşlukları gün olduğu gi­b i . Son birkaç y ı l a yayı l a n , sanki ya şam la rın m i l k bölü­m ü nde prova ı n ı y a p t ık ları, ik inc i böl ü münde de kendi le­rini avu tmaya yeten o esrime­nin ve son ra ki törenierin mc­kan ı , t ıpk ı o g ü n k ü gibi yeş i l , boş ve ıslak tı r .

G en ç adam ise, oraya gitmek için evden çık tığın ı u n u tara k , s ır ı ls ık lam olara k ; bir yü r ü­y üp bir koşa rak , bir koşup bir u çarnk , sonra yine yürüyere k , ama e n çok uçara k , gerçekle dü�lc:min t a m orta ın­da, k en d i in i bclkidc hiç ta nım a­yan, yeni bir dost yaratmışt ır : Yarıdcl idostusta .

A d a ın ı n mcs lcğ i , ga7.clcci l i k­L i r . ( Doğru) Çok b i lg i l i d ir ; d os ı l uğu y l.a bilgel iği n i eşi t öl­ç üd e d o y u ru r 1 a rşıs ı ndak i nc. {Bu ndan emin ol:ım ayız . Gerçi genç a d am ı n , k o m ) u su n u n ev ini n bahçesinde ma ha l len in çocu klar ın ı ve genlerini mer­d iven l e r e , t aş l ar m üs tü ne , d iz li:r i nc yaym ış , söy l eş irken görd U ğ il ol m uş tur ; ama ko­n uştuk lurmı işi t mcyi hiç başu­ra ınam ışt ır .) Henidi bir hafta­lık ga zelen i n orta sayfasın da , bi tm iş aşkların kalırama n ları­n ı a v u ı ur. Her h a ft a yeni b ir b i lm iş-:ış k l a u�raşır ; h e ps i birbi r i nden r a r kl ı , bi rbir in­den re nkl i . lı;k i içmcyi v e içer­ken gc:n iş b i lgis in i serg i lerneyi sever. ( Penc<:re n i n tam k arş ı­sında du ran ı ş ı l ışıl bir ame ri­kan-bar, gece oka ktan geçen genç adam ı n birçok kc� d i le-

ka tin i çekmi ş tir . Ö tes i , yak ış­urm a . ) Sanatçı bir yan ı var­dır. (Tck katl ı evin giriş indeki büyü kçe taşın ü zerine özensiz­ce yazıl mış bir söz ! 11Ars longa, vita brevis. ") Dost canlısıdır. (Doğru eve giren çıkanın say ı­sı bil inmez . ) Dostluğuna güve­nilir, ama her arand ı ğında bu­lu nmaz. Bir ras tlan tıy la ya da o sizi bulduğunda uzu n sürel i b i r b ir l ik t e l i k başlayabi l ir , sonra iz ini y i t iri rsiniz b irden . (Ya k ış t ırma) Kuzu gözlü bir köpeği vardı r ; hep bahçed e , bağlı d u r u r . ( Köpek , kurt-ço­ban k ı r m ası d ı r ; a rs ız arsız h avlayıp mah a lley i ayağa kal­d ı r ır . Hep ba hçed e k a l d ığı , doğru.)

G e n ç a d a m , bahar ın i k i n c i önem l i k arar ı nı d a ç a bucak verm iş, _ önce koşar adı m yiirü­meyc , sonra düped üz koşm aya başlamış , pencereye h iç ba lc­mnmış ve üs tü nde "Ars longa , vita brevis" yazan taşın yanın­dan hızla geçm işt ir. Komşusu dc:li del i çala n k apıy ı aç t ığı n­d a , o n a " s i z i kaçı rm a k tan korktum" demiştir. "Kolay ko­lay evde b u l u nmaz ı n ız çün­k ii u . Sonra biraz çek in e rek sormuştur: " Köşcn i�d c: beni de av u t u r mu su n uz? u

Uaharın siz e karş ı kazan acağı u tkuyu sineye çekmeye hazır­lan ırken , eve y ür il yerck dön­d ü�ü n üz b i r gC!cc y jj z ü n Uze ıl ık b i r ç içek kokusu çarpar­sa, için izden ne yapmak gel ir?

Page 44: Şizofrengi 05

Ini s 1

görkemli bir di nginlik ve güç ten sonra

kopan bir çığ belk ide gerçek bir deprem

le birlik te suyu kı t i nsanlar gibi sönük sessiz

soğuk , dcprcse, i nat ve in anılmaz biçimde di lsiz

sözü k u tsal heccden sonraki ses iz lik gibi dinlcnip

ibrişim bir çözgü gibi i nsan omuzl::ı.rında avrulan kcşiş

ti lrck �uhunun hezey nnlı savaşında yeniJip

ha n gi kayıtsız snlon lard:ı devriJdin sen

tunç heykelin en yıleıeı kıtlıkla kendi onuruna ermiş

hüznünden k urtulan çocuk gibi üstünde sa rulan ceket

değerli taşlarla karşılaştıkça ufalan insa n , göz

han tal devieric savaşını k azandıkça uçkun , tanrı

ve kendi gücünü hep kendi kemiğinde yankılnmış cl

bozmuşsun vücud un o derin istifini

uzun dualar ve bir türlü pntlamayan yağmurlar

gibi stkıyor

toprak aynı sağır knt ı l ı l ta sık ıyor şimdi tenini

Tahir Musa Ceylan

43

Page 45: Şizofrengi 05

-35 yaşında . Evli, iki çocuk babası, ayakkabı tamircisi. �smer, orta boylu. Kırşehir nüfusuna kayıtlı.

-Son üç gündur·uyumuyor. Gidip, kendisine bir gitar ve deri ceket pantolon almış, kolla.nna gümüş bilezik ler, boynuna kolyeler ta kmış. Milyonlarca lira borçlanmış. Eve bir sürü hayvan getirmiş (sincap, penguen, pelikan , ger­gedan vb .) 'Estetik a meliyat olucam• diye tutturmuş. 6 yaşında bir esmer çocuğu evlat edinmek için girişimde bulunmuş. Kendisinin Michael Jackson olduğunu iddia ediyor. Evi�in balkonunda sabaha ka�ar avazı çık tığınca bağırarak 'Billic Jean'ı söylüyor. Karısına 'Tina- . Gel lan . Dans edicez' diyerek, zorla onunla dans etmeye çalışıyor. Kadın perişan. Ne. yapacağını şaşırmış. Kocasının yaptığı harcamalan nasıl karşılayacağını düşünüyor.

Mab_allell gürültüden muzdarip, uykula r eksik , sinirler gergin.

Bu durumda ne olabilir? Diyelim . Bir taksi, komşulardan bir ikisi ya

da mahalle karakolundaki polis memurları, bir de adamın karısı , adamı alıp psikiyatra

getirdiler. Adam , polislel"i ya da nınhalleli ref:ıkatçileri

kendisi için tu tulmuş 'body guard"lar z:ınnedip, 'sorun " çık:ırm:ımış olsun, hastane yolu nda. Ye hastanede - Psikiya trın odasında. Panter gibi sürünerek odaya girip, birden ayağa fırlayıp gitar çalmaya başlast n . Siz de ona gAdın ne bakayım oğlum senin' �emiş olu n . O da size 'Billie Jean'· desin. 'Evladım bu ne biçim isim. Pantolon ismi. De bakayım bana hakiki ismini' diye ekleyin. O da size • Aptal . Cahil herif. Geri zekalı mısın' diye bağırarak hoplayıp masanın üstüne çıkmasın mı? Gitar çalmaya başlamasın mı? Sizi de gel bana eşlik et diye yanına çağırmasın mı?

44

Şimdi. Psikiyatrsınız. Ne yaparsınız? 1 . Adama 'Ulan manyak. Sensin ulan cahil.

Otur ulan yerine. Edepsizlik etme, eşek herif' diye bağınr, üstüne yürürüm. Sakin leşmem zaman alır.

2. 1 . şıktaki gibi davr.·anmadığım için zate� sakinimdir. Görevlilere elimizdeki kimyasal silahları hemen hazırlamalan için emir vererek odayı terk ederim.

4. A ntipsikaytrımdır. Ne de özgün bir varo­luş diye düşünürüm. Onda aşkın öznenin gizini ar arım.

3� Adamla kafa bulurum. Sayın Billle Jean turne gelideriniz nasıl? Tatminkar mı? diye . sorarım imzalı bir posterini i terim.

5. Onu anla maya çalışırım. Ben de masanın üstüne çıkarım . Parçası bi tlikten sonra bir istek parçası da ben isterim. Hatta masaya vurarak

ona geri vokallerde eşlik ederim. 6. Onunla birlikte karısını da anla maya

çalışırım. Bu durumda masanın üstüne çıkmam, söz. konusu değildir, tahü ki. Kadın çok sıkıntılı ve üzgün görünmektedir. Kocasının ayakkabı ta mir ettiği eski günlerine dönmesini istemektedir, bı:; lU ki, Kırşehirli yoksu l bir ayakkabı tamircisinin ömründe bir kez olsun ·

kendisini Mich ael J ackson gibi hissetmesinin an laşılırlığı ile, kansının zorlandığı 'Tina'lık

. konumunu red detmesinin haklılığı ve yapılan harca m�ların (estetik ameliyat, evlat lık, pelikan . vs. ) bir ayakkabıcı ailesinin göğüsleyemeyeceği düzeylere varmas1nın barizliği karşı karşıya gelir, içi�de. Bir karar alır, uygulanm.

Siz ne yapardınız ?

Page 46: Şizofrengi 05

Bit Kitap Arkasi Notu:

Art1k bu konuda bir şeyler yazmaby1m;

Ey okur! Henüz reşit olmayan liseli kızını elinden

tutup okula götürmek , kafasındaki 'ilk erkek' ,

'bekaret 1 ,'bozulma' gibi kavramları silecek basit

bir operasyonla zarın açılmasını sağlamak

sanalsizlere düşüyor . . Doktora kadar giderseniz

bu eylemi süslemek, neşelendirmck, gururla

bezemek, sünnetin çift cinsiyetliliği

kaldıramayacağını düşünüp yeni bir isim aramak

aklınızdan zaten geçer. Ama kızınız reşitse sizi

yanında götürmek ister mi bilmiyorum.

İnsanları tck tek bilcmem. Bildiğimi söylemeye

çalışıyorum iş te : Soluklandırın şu toplumu, o

aydın, o okuyucu, yazar, ressam, düşünür

insanlar, o 'çok şeyler yapmayı' beyninin

hakkıyla kazanmış topluluk , sizde soluk

vardır . . . zar daha önce de atılmıştı . . . şu zarı bir

gayret alıp bir d�ha at ınız . . . bir daha geri gelmesin.

Uyarı: Yukarıdaki düşüncenin yürürlüğe

girmesine bir katkı olur diye her kitabıının ar­

kasına yazmak gerekirse yazacağım. Ancak yuka­

rıdaki paragrafla kitaptaki öyküler arasında bir

ilişki yok, olmayabilir. Kitaplardan çok kitap ar­

kalarının okunduğunu bildiğim için bu 1okunma

fırsatı'nı ölüm kalım meselesi sözlere tanıdım .

Bunlara bakıp da hakkımda uAh! Ne feminist er­

kek ! • diye düşünülmesin, kimin ne olduğu dav- ·

ranışta meydana çıkacaktır çıkıyor. Tekrar yaz­

ma isteği duyuyorum, kimin ne olduğu davranış­

ta meydana çıkacaktır çıkıyor.

Süreyyya Evren

"Yar Arabeni Öyküleri"

4 5

Page 47: Şizofrengi 05

Ashnda Bi l l Hubbard1a yakılan ağıtta, o

yorgun, çok şeyler görmüş geçirmiş (ve- dolayı­sıyla insa.;lar öldürm üş) Hubbard konuşmaya başladığında birşeyler olncağı belliydi. Dize

olnnlnrn sonra gelelim, esas olanlar Waters•c

olmuştu . Pros and Con 1d a 'son uç i tibariyle'

bizi u m u t konusunda pek umutTan dıran bu mümtnz şahsiyet, Caos ile 1nol uyoruz1 demeye

kalmadan Derlin konseri ilc iyice -gözümüzde­

baka batmı.ştı bile.

Gerçekten , bu adam , The Wall ile llerlin

Duvarı arasında ne 'alaka' .kurmuştu ? Dizler­

le, bu adamı yıllardır dinleyen, adını hafıza­

mızın en mahrem yerleri ni açmayı becerebilen

ender mucizelerden biri olarak bclleyen biz

n aciz dünyal ı lar i le dalga m ı geçiyordu ?

Cons1dn dalgasını geç tiği , arabanın arka kol­

tuğundan 'şoföre' kıkırduyıp baştan çıkar­

tan a klı kıt, saçları sarı 'denge bozucu seks u nsuru• starl:ırla •mega• bir organizasyon d ü­zenleyen O m uydu gerçekten ?

Her neyse, kötü günler geçti. Belki de y i ne her zamanki ka buslanndan

b irini görmüştü . Uyandığında gördüğü ise, y i­

ne bir knbus. Ölüme biraz daha yakın . A m a

bu sefer 'görd üğü', yalnızca iç dünyalarımızda

yaşadığımız ölüm oyunları da değil, daha da

öteye, tümtimüzün İnsanlık ndına yaşadığımız,

yaşattığımız bildik 'ölüm oyunlad . . .

Her gün gazetelerde okuduğumuz, tcleviz­

yonla�da seyrettiğimi:ı:, sokaklarda yaptığımız

46

kimisi büyük, kimisi k üçük öl üm oyunları.

Diz içinde yaşadıkça farkına varmad ığımız o çelik koza nın dışından bakıyor ve ' televiz­yonlarının başında toplu halde büyülenmiş gi­

bi ekr:ı.nı seyrederken' dış dünyal ılara buldu­ruyor bizi sonunda. Ölü mden neden bu kadar

hoşla nd ığımızın nedenin i de onca albilmden, onca şiirden, kavga gürültüden sonra h ala an­

layamad ığını i l ira f ediyor. K ı t görüşlülük ? Si­

yasi ufuksuzluk ? Umutsuzluk ? Ne derseniz

deyi n , bana üçün cüsü daha yakın gel iyor . Ama bazen yalp:ıladığı da ol uyor. Late Home

Tonigh t1ın 1. böl üm ünde Libya•nın başkenti

tepesinde Kaddafi1nin karargahını bombala­

muk için 'gururla , keyifle' arayan Cleveland1lı

aplal Amerikalı p ilot kahra m a n , bombasını sallamadan önce sokaklarda yaşanan "siyaseti

ve ritmi' vermeyi ihmal etmiyor. Tiananmen

Meydam1nda Çinli 'snrı gül'ü öld üreniere ve medyaya saldınrken yine de yardım istcycbili­

yor. Onu da geçtik, en kötü parçası Too Much

Rope1da -en azından dinlenebileceği ni varsa­

yarak- aldatılmaya c savaş3: on çağrısı ya­

p:ırmış gibi oluyor.

Amuscd, bizlere Waters•ı yeniden bulduran

bir albüm. Am a-i tiraf edeyim- bunun ardı n­

dan bir başka •show1un gelmemesinin hi çbir

garantisi yok. Çünkü Berlin faciası, bu ada­

m ın çok eski bir h uyunun devamı. Her zaman

•olaydan yana' biri. ilir keresinde n sırf olay

ol un diye, insanın parasını pencereden fırla-

Page 48: Şizofrengi 05

tıp atması h iç de akılsızlık sayıl­

m az' demişti (Express,Tem muz

84) . Floy d ' u da 'show busi­

ness'in en parlak is imlerinden

biri yapan o değil mi ? Albümün

'k urgusu'na baktığımızda , bu­

nun arkasından Roeg ve Scar­

fe'yle olmasa b ile , başkalarıyla

yapılacak yeni 'bir öyk ü' görü­

yoruz, tam vidcoluk , tam filmlik

şeyler.

line gele n" dünyamızın mucizele­

rine dok undururken , depremle

ortalığı sarsıp dış dünyalıları ya­

nı mıza getirip tespiti onlara yap­

tıran bir 's ır tercümecisiu olu-

yor. Yine acılı bir son. Yine ip­

ler onun elinde, cambazlık yapı­

yor, bu sefer insanlığa kendi biç­

tiği senaryosunu uyguluyor.

Asl ında tüm söyleyeceğini P- .

ros a n d Cons'da bir kerede söy-

Yoksa bu adam, bizleri "olay- lemişti Waters abimiz . O 'eşek'

ları' ilc ald atan bir megolaman suda kendi ya nsımasını gördü­

mı ? ğündc kendi kendine mı rıldandı-

Her neyse. İki Waters olduğu ğı gibi : Acılı. İşt<! hepsi bu.

kesin . Her albümünde olduğu gi- Gerisi varyasyon. İ y i bir W a-

bi bunda da yine şizofrenik ses ters "sözü' çeşitlernesi i lc karşı

parçalanması var. O sak in, mik- karşıyayız. O'nu tanıyanlar için

rofona yapışmış Watcrs'ı hepi­

miz tanıyoruz. Bir de derinlcr­

den, köpek sesinin uğultularına

karışan bir başka ses, haykıran,

parçalayan hiç de öbürüne ben­

zemeyen Wa ters var. Yine kendi

· deyimiyle • kendisini bir golfçü

gibi' soğukkan l ı yetiştire n , •

kendisiyle evren arasındaki tüm

etkileşimi koparmayı' öğrenmiş

bir Waters yine karşımızda.

Yine muamma dolu. Tanrımı­

zın neyi isteyip neyi a ldığını söy­

lerken araya çaktırmadan bir

d olu 'başka şey ' i de ka tıyor.

Andlarda içilen Pepsi'nin, Ja­

ponların aldıkları golf k u rsları­

nın, Tibet1teki McDonalds 'ın ya

da bizim b uralarda üs kurup

hermuda şortlarıyla spor yapan

Amerikalı oğlanların topyekün

garabetine ve 'küçülcrck köy ha-

WATERS , O 'E$EK' SUDA . . . KENDi YANSlMASlNI :.·

GÖRÜP KENDi KENDiNE MIRILDAHDIÖINDA · •

SÖYLEYECEGiNi SÖYLEMiŞTi:

AClLI, iŞTE HEPSi BU •• �··

O'NU TANIYAN�R i�iN __

. AMUSED TO DEATH, ·· .

O"SÖZÜNÜN" . · · ·.

BUGÜNKÜ AHVALDEKi : · ::

TERCÜMESi; BiR MiKTAR . . DA NiHAYET TELAFFUZ

EDiLMi$ ÖLÜM... .

EVET,ACILI� i$TE _HEP�i BU ••• , . ·. -

Am used t o Dca th , o 'söz ünün"

bugünkü ahvaldeki tercümesi;

blr miktar da n ihayet telaffuz

edilmiş ölüm . . • Acılı. İşte hepsi

bu'

O'nun bu actyı çok derinden his­

settiğini b iliyorum . İşte bu yüz­

den, biz Berlin'den beri odaları­

na kapanmış olanlar, kafamızı

dışarı çıkarabiliriz.

KÜÇÜK NOKTALAR:

1) Waters'ın elinden tutarak 'kü­

tük' p a rçalarını y u m u şa t a n ve

Floyd'u O'nun kadar bildiğini karot­

layan Pa trick Leonard Ahimize te­

şekkürler.

2) D ugünlerde Rock adına or la- ·

lığı dolduran yeni yetme, "yü kse­

len", st arlı rock gruplarme verdiği

derslerle biz "dina:tor rockçulann"

yüreğine su serpen başta Jcff Beck

olmak üzere Brian Maclc�d, N'dca

Davcnport, Don Henley, John Pati­

tucci ve rahmetli Jeff Porcaro'ya;

eski dostu m uz Michael Kamen'e ve

hasseten Rita Coolidge'e şükranla rı­

mızla.

3) Dleeding Ilearts'ın arkadaki­

lere çalan üyelerine saygılarımızla.

4 7

Page 49: Şizofrengi 05

48

Gitsinler ...

Son yıllarda ne zaman bir Türk rıl�i izlemeye. heveslenip sinemalara gitmeye kalks�k, çıkış­ta bir daha Türk fılmi izlememek için yernin­ler etmekten bıktık usandık. Bugünlerde 'bi­rey' moda ya, yönetmenlerimiz bireyin labi­ren tlerle dolu iç dünyalarında dolaşıyorlar. (Hiç bell i etmiyorlar, Allah için)

İç dünya.Jan ndaki basit 11çatışkıları11 ku­laktan duyma d cvşirme bilgilerle psikolojize ederek hepsi birer Tark ovski, Bunuel, Berg­man olm uş adeta . (Ne yazık ki biz sahicileri ni qe izledik) Filmlerinde çok karmaşık( ! ) ve an­l aşılmaz şeyler söyleyen insanlar oflaya pufla­ya dolanıyorlar. Acayip sıkılıyorlar (Bu ara­da biz de) .

Yeşilçam'daki krizden yakınıyorlar söyle­şile�nde. Krizin nerede olduğu or tada aslı n­da .. Hiç �ilrneclikleri , yaptıkları fil mlerden bel� olan insan psikolojisinden , çok az öğre­nebildiklcri gene çok kör gözüro parmağına ola n sinema sanatı ndan ellerini çekmelerinin si nemamız ve ruh sağlığıımı açısından acil ehemmiyetler taşıdığını düşünüyo ruz.

Gitısinler . Şiıofrengi