Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ
Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur.
BÖLÜM: ORTAK DERS
DÖNEM (GÜZ / BAHAR): GÜZ
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: 2013-2014
DERSİN ADI:
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I
DERS NOTU YAZARININ
ADI-SOYADI:
PROF. DR. ALİ ARSLAN
YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
2 / 40
3. HAFTA
DERS NOTU
3 / 40
İÇİNDEKİLER
4. YENİ OSMANLILAR HAREKETİ
4.1. Mustafa Fazıl Paşa’nın Desteği ve Yeni Osmanlıların Avrupa’daki Faaliyetleri
4.2. Yeni Osmanlılarla Rejim Taraftarları Arasındaki Fikir Çatışmaları
4.3. Padişah Abdülaziz’e Karşı Muhalefet
4.4. Uluslararası Faktörler ve Londra Sözleşmesi (1871)
4.5. Ulusal Ayaklanmalar
4.6. Abdülaziz’in Tahttan İndirilişi ve V. Murat’ın Tahta Çıkarılışı
5. I. MEŞRUTİYETİN İLANI (1876)
5.1. İstanbul (Tersane) Konferansı (1876)
5.2. I. Meşrutiyete Karşı Muhalefet
5.3. Mithat Paşa’nın Azli
5.4. Kanun-ı Esasi’nin Temel Özellikleri
5.5. Meclis-i Umumi, Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Âyan
5.6. 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi) ve İkinci Dönem Meclis-i Umumi
5.7. Meclisin Tatili
5.8. 93 Harbi’nin Sonuçları
5.9. Çırağan Sarayı Vakası (20 Mayıs 1878)
Ek 4: Yeni Osmanlılar
Ek 5: Kanun-ı Esasi Metni
4 / 40
ÖZET Yeni Osmanlılar hareketinin hangi şartlar altında, neden ve nasıl ortaya çıktığı izah edildikten
sonra bu hareketin önde gelen şahıslarının fikirleri ele alınacaktır. Yine bu bağlamda Yeni
Osmanlıların, rejim taraftarlarıyla mücadeleleri, I. Meşrutiyet’in ilanı ve sonrasında yaşanan
gelişmeler değerlendirilecektir.
5 / 40
4. YENİ OSMANLILAR HAREKETİ Her ne kadar bir önceki yüzyıla göre daha olumlu görünse de Osmanlı Devleti’nde 19. asır
reform hareketleri sistemli bir plan çerçevesinde hayata geçirilememişti. Genel olarak
Tanzimat dönemi devlet adamlarının zihinlerinde, reformların Batılılaşma yoluyla
gerçekleşeceğine dair yanlış bir kanaat hâkimdi. Bu kanaat, Batılı toplumlara özgü
yöntemlerin Osmanlı toplumuna uygulanmak istenmesine neden oluyor, kalkınma yolunda
kısmi ve göreceli bir gelişme yaşanırken toplumsal dinamikler temelinden sarsılıyordu.
Tarihsel sürecin gerektirdiği değişimler, bariz bir gecikmeyle gerçekleşiyor ve bunlar başarı
olarak kabul ediliyordu. Misal olarak Osmanlı Devleti’nde Batı tipi ilk ve orta öğretimin
yaygınlaştırılmaya çalışıldığı yıllarda Batı’da üniversite ve akademilerde ciddi bilimsel
çalışmalar yapılıyordu.
Tanzimat döneminde, Osmanlı Devleti’nde beklenen kalkınma ivmesi yakalanamadı. Eksik
ve hataları olsa da yapılan reformların tabana yayılmasında ciddi sıkıntılar yaşanıyordu.
Reformları yürüten “Tanzimatçı” devlet adamları ve devlet mekanizmasına eklemlenmiş olan
aydınlar, bu sorunların Batılılaşma sayesinde aşılabileceğini savunuyorlardı. Bu görüşlere
karşı çıkan ve kendilerine Yeni Osmanlılar adı verilen aydınlar ise Tanzimat döneminde
uygulanan yöntemleri tartışmaya açtılar. Osmanlı devlet mekanizmasının ve toplumunun
kendi iç dinamikleri içerisinde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunan Yeni Osmanlılar,
rejimin değişmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Yeni Osmanlılar, yapılacak değişim için
referans olarak Batı’yı değil İslam’ı esas alıyorlar; meşveret yani danışma mekanizmasının
işlevsel hâle getirilmesi yoluyla idari değişiklikler yapılabileceğini ileri sürüyorlardı. Onlara
göre bu esaslar çerçevesinde hazırlanacak bir anayasa ve kurulacak bir parlamentonun yer
alacağı meşruti bir idare sorunların çözülmesini sağlayacaktı. Batı’ya ait argümanları değil
daha ziyade İslami referansları esas alan Yeni Osmanlıların yönetime karşı toplumsal destek
sağlayarak yapılacak değişiklikleri tabana yaymak istedikleri anlaşılıyordu. Aralarında Şinasi,
Namık Kemal, Ali Suavi ve Ziya Paşa gibi devrin önemli aydınlarının bulunduğu Yeni
Osmanlılar basın ve yayın yoluyla düşüncelerini halka anlatmayı tercih ettiler. Tercüman-ı
Ahval, Tasvir-i Efkâr ve Muhbir gibi gazeteler aracılığıyla düşüncelerini yaymaya çalışan
Yeni Osmanlılar, 1865 yılında kurdukları Yeni Osmanlılar Cemiyeti etrafında örgütlenmeye
çalışırken mevcut rejim ve taraftarları ile karşı karşıya geldiler. Yeni Osmanlılar hareketini
daha iyi anlayabilmek için bu hareketin ileri gelenlerinin yetiştikleri şartlar, yaptıkları
görevler ve düşünceleri çok iyi bir şekilde tahlil edilmelidir.
6 / 40
4.1. Mustafa Fazıl Paşa’nın Desteği ve Yeni Osmanlıların Avrupa’daki Faaliyetleri
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunu olan Mustafa Fazıl Paşa 1846 yılında İstanbul’a gelmiş,
üst düzey memuriyetlerde görev almıştı. Önce maarif, daha sonra maliye nazırlığına atanan
Mustafa Fazıl Paşa, başarılı olmasına rağmen Sadrazam Ali Fuad Paşa ile anlaşamadığından
görevinden alındı. Bundan sonra Meclis-i Âli-i Hazâin Başkanlığına atanan Mustafa Fazıl
Paşa, padişaha bir tezkire yazarak hükûmetin mali politikalarını eleştirmesinden dolayı
görevinden azledildi ve paşanın İstanbul’dan ayrılması istendi. Mısır Hidivi olan ağabeyi
İsmail Paşa, onun Mısır’a dönmesine izin vermeyince Avrupa’ya gitti. Bu sırada padişah
iradesiyle Mısır’da veraset sisteminin değiştirilmesi (hanedanın en büyük çocuğu yerine,
hidivin oğlunun tahta geçmesi) nedeniyle Mustafa Fazıl Paşa hidiv olma hakkını da kaybetti.
Bütün bunlardan dolayı Osmanlı Hükûmeti’ne karşı bir tavır sergileyen Mustafa Fazıl Paşa,
padişaha bir mektup yazarak yapılan yüzeysel ıslahatların devletin kurtuluşu için çözüm
olamayacağını ve idarenin değiştirilmesinin gerekli olduğunu bildirdi. Ayrıca Mustafa Fazıl
Paşa, Paris’e davet ettiği Yeni Osmanlı Hareketi’nin ileri gelenlerine destek vaat etti. Namık
Kemal, Ziya Paşa ve Ali Suavi Paris’e giderek Mustafa Fazıl Paşa’nın desteğiyle
mücadelelerini yurt dışından sürdürmeye başladılar.
4.2. Yeni Osmanlılarla Rejim Taraftarları Arasındaki Fikir Çatışmaları
Rejim taraftarlarını kendi aralarında kategorize etmek mümkündür: Eski rejim sayesinde
nemalanan ve meşrutiyetin ilan edilmesi hâlinde muhtelif menfaatlerini kaybedeceklerini
düşünen mevki ve makam sahipleri, gayrimüslimler devlet idaresine katılacağı ve halifenin
yetkileri sınırlandırıldığı için meşruti sistemin şeriata aykırı olduğunu savunanlar ve
meşrutiyet için toplumun yeterli olgunluğa erişmediğini ileri sürenler.
Rejim taraftarlarının destekledikleri Ali Paşa Hükûmeti, Yeni Osmanlılar tarafından
savunulan fikirleri değerlendirmeye tabi tutmak yerine 5 Mart 1867 tarihinde çıkardığı bir
kararname ile sansür uygulayarak bu fikirleri yasaklamayı tercih etti.
Yeni Osmanlılar, temelde Tanzimat dönemi yeniliklerine karşı olmadıkları gibi bu
yeniliklerin yeterli olmadığını temel hak ve hürriyetler dikkate alınarak geliştirilmesini
gerektiğini savunuyorlardı. Onlar, Tanzimat döneminde benimsenen zihniyetle birlikte
yeniliklerin tatbikat tarzına muhalefet ediyorlardı. Tanzimat yeniliklerinin yüzeysel bir
Batılılaşmaya yol açtığını savunan Yeni Osmanlılar, bu dönemin ortaya çıkardığı bürokrasi
anlayışına da karşı çıkıyorlardı. Yeniliklerin Batılıların dayatması ile yapılması da ayrı bir
7 / 40
eleştiri konusuydu. Yeni Osmanlılar, bu nüansın Osmanlı Devleti’nin Avrupalıların vesayeti
altına girmesine yol açacağını ileri sürüyorlardı. Bilhassa Islahat Fermanı ile hayata
geçirilmeye çalışılan yeniliklerin gayrimüslimler lehine ayrımcılık sağladığı, bundan dolayı
Müslümanların ihmal edildiği düşüncesi de Yeni Osmanlı çevrelerinde yaygın bir kanaat
olarak kabul görmekteydi. Bu noktada gayrimüslimlere hak verilmesine karşı olmayan Yeni
Osmanlılar gerçek bir eşitlik istiyorlardı. Tanzimat’ın Batı tarzı hukuk anlayışına da itiraz
eden Yeni Osmanlılar, İslami esaslar temel alınarak tesis edilecek bir hukuk sisteminin hem
Osmanlı toplum yapısına daha uygun olacağını hem de toplumsal tabanda destek bulacağını
ve böylelikle daha başarılı olacağını ileri sürüyorlardı.
Birbirinden farklı düşüncelere sahip olmakla birlikte Yeni Osmanlılar, İslami esaslı köklü
reformlar yapılması, siyasi hak ve hürriyetlerin tanzim edilmesi hâlinde Osmanlı Devleti’nin
içinde bulunduğu durumdan kurtularak gelişeceğine inanıyor, bunun için de meşrutiyet
rejimini gerekli görüyorlardı.
4.3. Padişah Abdülaziz’e Karşı Muhalefet
Yeni Osmanlılar ve onları destekleyen Mithat Paşa, Padişah Abdülaziz’e ve onun kurdurduğu
hükûmetlere karşıydılar. Hükûmetlerin icraatları, baskı ve zulüm olarak değerlendiriliyordu.
Bu sırada farklı sebeplerle bazı devlet adamları, Abdülaziz’e karşı gizlice faaliyette
bulunuyorlardı. Bu durum, onları Yeni Osmanlılarla iş birliğine itti. Bu arada kendisine karşı
bir komplo düzenlenmesinden ve tahttan indirilmesinden endişelenen padişah, Mithat Paşa’ya
bu durumda neler yapılması gerektiğini sordu. Mithat Paşa, padişaha bir rapor sunarak
memleketin içinde bulunduğu bunalımların nedenlerini açıkladıktan sonra bütün Osmanlı
uyruğunun hür ve eşik kılınması, iktidarda bulanan devlet adamlarının yetki ve
sorumluluklarını belirleyen bir kanunun çıkarılması hâlinde sorunların ortadan
kaldırılabileceğini izah etti. Ancak padişah bu tavsiyeler doğrultusunda bir adım atmadı.
4.4. Uluslararası Faktörler ve Londra Sözleşmesi (1871)
Prusya’nın 1870-71 yılında Fransa’yı yenerek Alman birliğini sağlaması ve Avrupa’da büyük
bir güç hâline gelmesi uluslararası rekabete yeni bir boyut kazandırdı. Merkezî Avrupa’da
yaşanan gelişmeleri fırsata çevirmeyi planlayan Rusya, Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması ile
engellenen taleplerini yeniden gündeme getirdi. Almanya’yı ciddi bir tehdit olarak gören
İngiltere ve Fransa’nın taleplerini geri çevirmesi Rusya’yı, Almanya ile ittifaka götürebilirdi.
Bu nedenle İngiltere ve Fransa, Rusya ile uzlaşma yolunu seçti. Yaklaşık iki ay süren
8 / 40
müzakereler neticesinde imzalanan Londra Sözleşmesi ile İngiltere, Fransa ve Rusya arasında
mutabakat sağlandı. Buna göre Rusya’nın Karadeniz’de tersane bulundurması ve bu
tersanelerde savaş gemisi inşa ederek Karadeniz donanmasını yeniden kurması kabul edildi.
Bu mutabakatla Osmanlı Devleti, Rusya karşısında yalnız kalıyordu. Nitekim Rusya, bundan
böyle Osmanlı topraklarında yaşanan gelişmelere doğrudan müdahale etmekte hiçbir sakınca
görmeyecekti.
4.5. Ulusal Ayaklanmalar
1875 yılında Hersek’in Nüvesin kasabasında vergi vermek istemeyen Hristiyan tebaa ile
Osmanlı zabıtası arasında çıkan münazaa genel bir isyana dönüştü. Hersek’ten Bosna’ya
oradan Bulgaristan’a sirayet eden ayaklanmalarla Osmanlı Devleti son derece zor durumda
kaldı. O sıralarda Osmanlı Devleti’ne bağlı Sırp ve Karadağ prenslik kuvvetleri bu
ayaklanmalara müdahil oldular. Başta Rusya olmak üzere güçlü Avrupa devletleri de bu
gelişmelerle yakından ilgileniyor, Osmanlı Devleti’nin Balkan milletlerine bilhassa
gayrimüslimlere zulüm yaptığını ileri sürüyorlardı. Yeni Osmanlılar ve duyarlı devlet
adamları, ayaklanmalara neden olan etkenleri ortadan kaldırmak, yeni bir hukuki ve siyasi
düzen kurarak dış müdahaleleri engellemek amacıyla meşrutiyet idaresinin tesis edilmesini
savunuyorlardı.
4.6. Abdülaziz’in Tahttan İndirilişi ve V. Murat’ın Tahta Çıkarılışı
Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Mithat Paşa, Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi, Serasker
Hüseyin Avni Paşa, Süleyman Paşa gibi bürokratlar devletin içerisinde bulunduğu durumun
sorumlusu olarak gördükleri Sultan Abdülaziz’den ve hükûmetinden memnun değillerdi.
Muhalif devlet adamlarının kışkırtmalarıyla 11 Mayıs 1876 tarihinde Fatih, Bayezıt ve
Süleymaniye medreselerindeki öğrenciler dersleri boykot ederek ayaklandılar. Halkın da
desteğiyle Babıali’ye doğru yürüyen kalabalık, padişahtan Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ile
Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi’nin azlini istedi. İstekleri kabul edildi. “Softalar Kıyımı”
olarak bilinen bu olaydan sonra Sultan Abdülaziz, sadrazamlığa Mütercim Mehmet Rüştü
Paşa’yı, seraskerliğe Hüseyin Avni Paşa’yı atadı. Mithat Paşa da Heyet-i Vükelâ’ya tayin
edildi. Padişahın bu hamleleriyle muhalefet sona ermediği gibi daha da güç kazandı.
Bu kez muhalifler Mithat Paşa’nın konağında toplanarak Şeyhülislam Hasan Hayrullah
Efendi’ye “Padişah mülk ve milleti tahrip ve devlet hazinesini israf etti, milletin durumunun
ıslahı için tahttan indirilmesi tasavvur olunur, buna cevaz var mıdır?” şeklinde bir soru
9 / 40
yönelttiler, şeyhülislamın “Bu hayırlı işe çarşaf kadar fetva veririm.” şeklindeki cevabı
üzerine ordu ve donanma elde edilerek Abdülaziz tahttan indirildi. Meşruti bir idare
kurulmasını kabul edeceğine dair söz alındıktan sonra Veliaht Murat Efendi (V. Murat) tahta
çıkarıldı. Abdülaziz’in tahttan indirilmesi konusunda hemfikir olan devlet adamları,
meşrutiyetin ilanı konusunda fikir ayrılığı içerisindeydiler. Dolayısıyla yeni padişaha karşı
ortak bir cephe kurulamıyordu. Bu arada iyileşemeyecek derecede akıl hastalığına
yakalandığının bir raporla beyan edilmesi nedeniyle V. Murat, 93 günlük saltanatının
ardından tahttan indirildi. Bu kez meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren II. Abdülhamid tahta
çıkarıldı.
5. I. MEŞRUTİYETİN İLANI (1876) Meşruti sisteme geçmeye söz veren II. Abdülhamid, acele davranmak istemiyordu. II.
Abdülhamid, bir yandan Fransız anayasasını tercüme ettirirken diğer yandan anayasayı
hazırlamak üzere özel bir komisyon kurulması için irade yayınladı (24 Eylül 1876). Ne var ki
anayasayı hazırlayacak olan komisyonda meşrutiyet yanlısı Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi
aydınlardan başka Mütercim Rüştü Paşa ve tarihçi Cevdet Paşa gibi meşrutiyete karşı üyeler
dâhil çok farklı fikirlere sahip şahıslar bulunmaktaydı. Şiddetli tartışmalar neticesinde
hazırlanan ve komisyon üyelerinin hiçbirini tatmin etmeyen Kanun-ı Cedid adlı bir anayasa
taslağı 19 Aralık 1876 tarihinde padişaha sunuldu. Taslakta yürütme gücüne sahip bir padişah
karşısında, yasama yetkisine tamamen sahip olmayan bir Heyet-i Mebusan öngörülmekteydi.
Taslağa göre 120 üyeden oluşacak bu meclis üyelerinin üçte ikisi halk, üçte biri hükûmet
tarafından atanacaktı. İç ve dış borçlanmalar dâhil mali konularda meclise geniş yetkiler veren
bu taslağa göre hazırlanan kanunlar, meclis üyelerinin salt çoğunluğuyla kabul edilmesi
hâlinde padişaha sunulacak ve tasdik edildikten sonra yürürlüğe girecekti. Padişahın
onaylamadığı kanunlar, ancak mebuslar yenilendikten sonra tekrar görüşülebilecekti.
Padişaha sınırsız yürütme yetkisi veren taslak toplanma, dernek kurma, ticaret yapabilme
haklarını ve fikir hürriyetini düzenliyordu. Ancak padişah “memleketin usul ve istidadına
uygun olmadığını” ileri sürerek bu taslağa itiraz etti. Bundan sonra padişah, hazırlanan taslak
üzerinde gerekli gördüğü değişiklikleri yaptırarak bu metni Kanun-ı Esasi olarak onaylayarak
ilan etti.
10 / 40
5.1. İstanbul (Tersane) Konferansı (1876)
1876 yılı ortalarında Osmanlı Devleti çok ciddi iç ve dış sorunlarla karşı karşıya kaldı. 1876
yılı Temmuz ayında Sırbistan ve Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne savaş açarak yenilmeleri
üzerine Rusya devreye girerek Osmanlı Devleti’ni mütareke yapmaya zorladı. Rusya’nın bu
meseleyi kendi menfaatleri doğrultusunda çözüme kavuşturmasından endişelenen İngiltere,
Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya devletleri İstanbul’da bir konferans
toplanmasını kararlaştırdılar. 23 Aralık 1876 tarihinde açılacak olan ve “Tersane Konferansı”
olarak bilinen bu konferansta hem Balkanlarla ilgili meselelerin hem de Osmanlı Devleti’nden
istenen ıslahatların görüşülmesi kararlaştırılmıştı. Batılı ülkeler üzerinde çok büyük bir tesiri
olacağına inanılan Kanun-ı Esasi’nin ilan edildiği, konferans açıldığı gün top sesleri arasında
Hariciye Nazırı Saffet Paşa tarafından Batılı temsilcilere bildirildi. Saffet Paşa, “Meşrutiyet
rejimi ile devleti oluşturan etnik unsurların hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığını ve
bu inkılap karşısında toplantının amacının ortadan kalktığını” ifade etti. Bundan sonra
Osmanlı delegeleri konferansı terk ettiler. “Bir açılış gösterisi” olarak nitelendirdikleri bu
olaydan etkilenmeyen yabancı temsilciler, Tersane (İstanbul) Konferansı’nda aldıkları
kararları Osmanlı Hükûmeti’ne ilettiler. Buna göre Osmanlı Devleti’nin mağlup ettiği
Sırbistan’a bilhassa Karadağ’a toprak vermesi, Bosna ve Hersek vilayetlerinin birleştirilerek
muhtar tek bir vilayete dönüştürülmesi ve başına büyük devletlerin muvafakati ile Babıali
tarafından bir vali atanması, Bulgaristan’ın doğu ve batı olmak üzere iki muhtar vilayete
ayrılması ve bunların başına büyük devletlerin muvafakati ile Babıali tarafından Hristiyan
valiler atanması gerekiyordu. Ayrıca yeni tesis edilecek Bosna-Hersek, Doğu ve Batı
Bulgaristan vilayetlerinde yapılacak ıslahatları denetlemek amacıyla uluslararası komisyonlar
görev yapacak ve tarafsız bir devletin (Belçika’nın) askerlerinden müteşekkil 4 ila 6 bin
kişilik bir jandarma kuvveti bu komisyonları muhafaza edecekti. 19 Ocak 1877 tarihinde
Meclis-i Umumi’nin bu kararları reddetmesi ve padişahın da bu kararı onaylaması üzerine
yabancı temsilciler bundan sonra yaşanacak olanlardan sorumlu olmadıklarını bildirerek
İstanbul’u terk ettiler.
5.2. I. Meşrutiyete Karşı Muhalefet
I. Meşrutiyet’e karşı çok ciddi bir direniş olmasa da sokaklara meşrutiyet karşıtı imzasız
bildiriler atıldı ve duvarlara afişler yapıştırıldı. Halkı meşrutiyete karşı kışkırtmaya yönelik bu
eylemleri soruşturan Mithat Paşa, aldığı bir jurnal üzerine aralarında Kazasker Gürcü Şerif,
Dağıstanzade Muhyeddin Efendi ve Ramiz Paşa’nın bulunduğu yirmiden fazla şahsın sürgüne
gönderilmesi için II. Abdülhamid’e müracaat etti. Yargısız kimseyi sürgüne
11 / 40
gönderemeyeceğini açıklayan padişahı istifa etmekle tehdit eden Mithat Paşa, bu talebinin
Kanun-ı Esasi’nin 113. maddesine uygun olduğunu dile getirdi. Neticede sürgüne gönderilen
muhalifler etkisiz hâle getirildiler. İleride padişah aynı metodu, başta Mithat Paşa olmak üzere
ileri gelen Yeni Osmanlıları etkisiz hâle getirmek için kullanacaktı.
5.3. Mithat Paşa’nın Azli
Onayına sunulan bir nizamname tasarısının uzun süre padişah tarafından onaylanmaması
üzerine Mithat Paşa, ağır dille bir yazı kaleme alarak padişahı görevi ile ilgili olarak tenkit
etti. Bunu gerekçe gösteren II. Abdülhamid, Mithat Paşa’yı sadaretten azlederek Avrupa’ya
sürgüne gönderdi. Akabinde Namık Kemal de Midilli’ye sürüldü.
Mithat Paşa’nın ülkeyi terk etmesini emretti. Avrupa’ya giden Mithat Paşa’nın Girit’e
dönmesine izin verildi. 1878 yılında Suriye Valiliğine atanan Mithat Paşa, Padişah
Abdülaziz’in öldürülmesi ile suçlandığından İzmir’de Fransız Konsolosluğuna sığındı.
Hükümetin güvencesi üzerine teslim olan Mithat Paşa yargılandı ve Abdülaziz’in ölümüne
neden olmaktan suçlu bulunarak ölüm cezasına çarptırıldı. İngiltere’nin müdahalesiyle cezası
ömür boyu hapse çevrilen Mithat Paşa Taif’e gönderildi ve burada öldürüldü.
5.4. Kanun-ı Esasi’nin Temel Özellikleri
1. Bir kurucu meclis ya da parlamento tarafından hazırlanmadığı için Kanun-ı Esasi
“Ferman Anayasa” özelliği taşır.
2. 12 kısım ve toplam 119 maddeden oluşan Kanun-ı Esasi’de; devlet monarşik yapısını
muhafaza ediyordu. Saltanat hakkı Osmanoğulları soyuna ait olup onların bütün hakları
umumun kefaleti altındaydı.
3. Devlet yapısı teokratik karakterini muhafaza ediyordu. Devletin dini İslam’dı. Aynı
zamanda halife olan padişah şeriat kurallarının uygulanmasından sorumluydu. Ayrıca devlet
örgütü içerisinde Şeyhülislamın da özel bir yeri vardı. Kanunlar dinî kurallarına aykırı
olamazdı. Şeriye mahkemeleri de varlığını sürdürüyordu.
4. Yetkileri son derece geniş olan padişahın sadrazamı, vekilleri, şeyhülislamı seçme ve
atama hakkı vardı.
5. İki meclisli olan yasama organından (Meclis-i Umumi) Heyet-i Ayan kanadının üyeleri
doğrudan padişah tarafından seçilirlerdi. Genel seçimlerle oluşan Heyet-i Mebusan’ın
yetkileri ise kısıtlıydı.
12 / 40
6. Heyet-i Vükela üzerinde padişahın mutlak söz ve etkisi vardı. Vekiller de meclise değil,
padişaha karşı sorumluydu.
7. Kanun tanzimine ya da mevcut kanunlardan birinin tadiline dair teklif yapma hakkı
padişah tarafından atanan Heyet-i Vükela’ya aitti. Heyet-i Mebusan’ın bu yöndeki bir
teklifinin görüşülebilmesi için padişah iradesi ve Şura-yı Devlet kararı gerekiyordu. Heyet-i
Mebusan’da kabul edilen bir kanun, önce Heyet-i Ayan’ın ardından padişahın onayına
sunulurdu. Heyet-i Ayan’ın veto ettiği yasa, o toplantı yılında gündeme getirilemezdi.
Padişahın yasayı veto ettiği durumlarda yasanın yeniden gündeme gelebilmesi için meclisin
yenilenmesi şarttı.
8. Padişahın basit gerekçelerle Heyet-i Mebusan’ı feshetme yetkisi de vardı.
9. Meclislerin toplantı hâlinde bulunmadığı dönemlerde, yürütme organları (Heyet-i Vükela
ve padişah) ülkeyi kanun kuvvetindeki kararlarla yönetebilirdi.
10. Geniş yetkilere sahip bulunan padişah “kutsal ve sorumsuz” da sayılmıştı.
11. Yasama ve yürütme organlarının yetkileri ile ilgili olumsuz hükümlere karşın yargı
organının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamaya yönelik hükümler dikkat çekmekteydi.
Kanun-ı Esasi, kimsenin yasayla bağlı olduğu mahkemeden başkasına gitmeye
zorlanamaması, bir davaya ancak ait olduğu mahkemede bakılabilmesi, mahkemelerin kendi
görev alanlarına giren davalara bakmaktan kaçınmamaları, var olan belli mahkemeler dışında
olağanüstü yargı mercileri ya da yargı kararı vermeye yetkili özel komisyonlar kurulmaması,
yargılamanın aleni olması, herkesin mahkemelerde kendisini ve davasını savunabilmesi,
işkence ve eziyetin yasaklanması gibi konularda düzenlemeler içeriyordu.
12. Kanun-ı Esasi, Osmanlı Devleti uyruğu olan herkesi, din ve mezhebi ne olursa olsun
“Osmanlı”, yasalar önünde de “eşit” saymakta, kişi özgürlüğüne ve kişi dokunulmazlığına,
din ve ibadet özgürlüğüne yer vermekteydi. Ancak Kanun-ı Esasi’de düşünce özgürlüğünden
bahsedilmemekte ve “Basım kanun dairesinde serbesttir.” şeklinde genel bir hüküm
bulunmaktaydı.
13. Yargı ve temel haklar konusunda Kanun-ı Esasi’nin en olumsuz hükmü ise padişaha
“hükûmetin emniyetini ihlal ettikleri” bir polis soruşturması sonucu anlaşılan şahısları
sürgüne yollama yetkisini veren 113. madde idi.
14. Ekonomik alanda mal ve mülk güvenliğini koruyan Kanun-ı Esasi, ortaklıklar kurabilme
hakkını tanımakta, vergilemede kanunilik ve herkesin “kudreti nispetinde” vergi ödemesi
ilkelerini kabul etmekteydi.
13 / 40
15. Kanun-ı Esasi’de, hiçbir hükmünün hiçbir sebep ve bahaneyle askıya alınamayacağı,
uygulamadan düşürülemeyeceği bildirilmekte, “görünüşte anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkesi” benimsenmekteydi. Fakat gerçek bir güvence yoktu.
5.5. Meclis-i Umumi, Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Âyan
Kanun-ı Esasi’ye göre yasama görevini yerine getirecek olan Meclis-i Umumi; Heyet-i
Mebusan ve Heyet-i Âyan adlı iki heyet(meclis)ten oluşacaktı. Bu heyetlerden birinin
toplanamadığı durumlarda diğeri de toplanamayacaktı. Kanun-ı Esasi, mebus seçiminin özel
bir yasa (kanun-ı mahsus) ile yapılmasını gerekli kılıyordu. Kanun yapma yetkisi verilen
meclis, toplanmadan böyle bir yasa yapamayacağından hukuki bir boşluk ortaya çıktı. Mithat
Paşa, bu boşluğu doldurabilmek amacıyla bir geçici talimat hazırladı. Padişah tarafından 28
Ekim 1876 tarihinde onaylanan bu talimatnameye göre meclise 80’i Müslüman, 50’si
gayrimüslim olmak üzere toplam 130 mebus seçilecekti. Mebus sayıları, iller arasında
paylaştırılmıştı. Mebus seçilebilmek için şu niteliklere sahip olmak gerekiyordu;
I. İyi hâlli olmak
II. 25 yaşından büyük olmak
III. Resmi dil Türkçeyi bilmek
IV. Seçildiği ilin ahalisinden olmak
V. Ağır hapis cezasına çarptırılmamış olmak
VI. Türkiye’de az çok emlak sahibi olmak
İlginçtir ki geçici talimatnamedeki koşullar ile Kanun-ı Esasi’dekiler birbirleri ile
çelişmekteydi. Talimatnamede bahsedilmeyen bazı koşullar, Kanun-ı Esasi’de yer almaktaydı.
Ayrıca Kanun-ı Esasi’ye göre seçilme yaşı 30 idi.
Kanun-ı Esasi’de 4 yılda bir yapılması planlanan iki dereceli seçim sistemi öngörülmekteydi.
Doğrudan mebusları seçme hakkı tanınmayan seçmenler, ikinci seçmenleri seçeceklerdi.
İkinci seçmenler de mebusları seçeceklerdi. Yalnız Heyet-i Mebusan’ın kısa bir süre
içerisinde toplanabilmesi için bu kural uygulanmayacaktı. Bu seçimlerde il, liva ve ilçelerin
idare heyeti üyeleri ikinci seçmen sayıldılar. Bunlar gizli oyla mebusları seçtiler. Hazırlanan
bir beyanname ile İstanbul’da ise özel bir seçim yöntemi uygulandı. İstanbul 20 seçim
dairesine bölündü. Her dairede seçmenlere iki tane ikinci seçmen seçtirildi. İkinci seçmenler,
5’i Müslüman 5’i gayrimüslim olmak üzere 10 mebus seçtiler. Seçimler neticesinde her
14 / 40
vilayet belirtilen sayıda mebus seçerek İstanbul’a gönderemedi. Çeşitli kaynaklara göre
mebus sayısı 115 ile 117 arasında değişmektedir. Bunların 69’u Müslüman, 46’sı
gayrimüslimdi. Tunus, Mısır, Romanya, Sırbistan Karadağ, Sisam, Umman ve Necid gibi iç
işlerinde serbest hareket edebilen vilayetlerden tek mebus dahi seçilmedi. Padişah Heyet-i
Mebusan Başkanlığına Kanun-ı Esasi’deki seçim usulüne aykırı bir şekilde doğrudan Ahmet
Vefik Paşa’yı atadı.
Heyet-i Âyan için 26 üye, padişah tarafından 40 yaşından büyük yüksek dereceli memurlar
arasından seçilecekti. Padişah 32 üye seçtiği Heyet-i Âyan başkanlığına Server Paşa’yı atadı.
20 Mart 1877 tarihinde toplanan Meclis-i Umumi, 28 Haziran 1877 tarihinden kadar yaklaşık
üç buçuk ay çalıştı.
5.6. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi) ve İkinci Dönem Meclis-i Umumi
İstanbul Konferansı’ndan bekledikleri neticeyi alamayan İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya,
Avusturya-Macaristan ve İtalya, 31 Mart 1877 tarihinde kendi aralarında Londra Protokolü’nü
imzalayarak bazı Balkan Hristiyanları için ıslahat talebinde bulundular. Osmanlı
Hükûmeti’nin bu istekleri reddetmesi üzerine Rusya, 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı
Devleti’ne savaş ilan etti. Bunun üzerine II. Abdülhamid, mebusların memleketlerine
dönmelerini bildirdi. Böylece Heyet-i Mebusan’ın ilk dönemi kapandı. Yayınlanan irade ile
yeni bir meclis için çalışmalara başlandı.
Yapılan yeni seçimle Meclis-i Umumi 13 Aralık 1877 tarihinde ikinci dönem çalışmalarına
başladı. İkinci dönem mebusların sayısı daha da düştü ve 130 olması gereken mebus sayısı
56’sı Müslüman, 40’ı gayrimüslim olmak üzere 96’da kaldı. Buna karşın padişah, Ayan
Heyeti’ne 38 üye atadı. Bu koşullar altında ikinci dönem meclisi yaklaşık üç ay kadar
çalışmalarını sürdürebildi.
5.7. Meclisin Tatili
14 Şubat 1878 tarihinde padişah, Meclis-i Vükela’nın da teklifini dikkate alarak 93 Harbi’ni
gerekçe göstererek Meclis-i Umumi’nin tatil edildiğini ilan etti. Seçilen mebuslar seçim
bölgelerine gönderilirken ayan üyeleri ise ölünceye kadar tahsisatlarını almaya devam ettiler.
Şunu da belirtmekte fayda vardır ki kapanışından itibaren 30 yıl kadar açılmamış olsa da
devlet tarafından her yıl yayınlanan salnamelerde adından bahsedildiği için en azından
meclisin hukuki varlığı kâğıt üzerinde sürdürüldü.
15 / 40
5.8. 93 Harbi’nin Sonuçları
Rus ilerleyişi karşısında İngiltere’den destek isteyen Osmanlı Devleti, beklediği desteği
bulamayınca Yeşilköy önlerine kadar gelen Ruslarla anlaşmak zorunda kaldı. İngiltere ve
Fransa’dan aradığı desteği bulamayan Osmanlı Devleti, Rusya ile Ayestefanos Antlaşması’nı
imzalamak zorunda kaldı. Anlaşmaya göre Romanya, Sırbistan, Karadağ tam bağımsız
oluyor; ayrıca Karadeniz’den Ege Denizi’ne kadar inen büyük bir Bulgaristan devleti
kuruluyordu. Bosna-Osmanlı toprakları ile kara bağlantısı kesilen Hersek ve Arnavutluk
Osmanlı Devleti’ne bırakılıyordu. Rusya’ya savaş tazminatına karşılık Kars, Batum, Ardahan
verildi. Ancak bu noktadan sonra menfaatlerinin zedelendiğini düşünen İngiltere, Fransa,
Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya bu antlaşmada tadilata gidilmesini isteyince Berlin
Konferansı toplandı (13 Haziran 1878). 13 Temmuz 1878 tarihinde hazırlanan Berlin
Antlaşması’yla Romanya, Sırbistan, Karadağ bağımsızlıklarını korudular. Bulgaristan devleti
ise küçük bir prensliğe indirildi ve bu prenslik ile Osmanlı Devleti arasında “Doğu Rumeli”
adında bağımsız bir yönetim kuruldu. Şeklen Osmanlı egemenliğinde görünmekle beraber,
Bosna-Hersek Avusturya’ya devredildi. Savaşta ve barış müzakerelerinde yer almadığı hâlde
Yunanistan’a da yeni topraklar verildi. Osmanlılara bırakılan Girit adasında reform yapma
zorunluluğu getirildi. Bu reform, yalnız Giritlilere mahsus olmayıp Balkanlar başta olmak
üzere tüm Osmanlı ülkesinde, Ermenilerin de yararlanacakları bazı düzenlemeler yapılacaktı.
Batum, Kars ve Ardahan Ruslarda kalırken Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya yüklü bir savaş
tazminatı ödemesine karar verildi. Kıbrıs da sıradan bazı koşullarla İngiltere’ye bırakıldı.
Her ne kadar İngilizler, gerek savaş gerekse konferans esnasında İstanbul Konferansı ve
akabinde Londra Protokolü’ndeki hükümlerin kabul edilmemesi nedeniyle Osmanlı
Devleti’ne yardım etmeyeceklerini açıkladılarsa da esas olarak Avrupa’da Almanya’nın
yükselişi karşısında yeni bir hareket tarzı geliştiren İngiltere, Osmanlı topraklarına yönelik
Rus taleplerini kısmen kabul etmişti. Bu da Osmanlı Devleti’ni Rus yayılması karşısında
yalnız bıraktı. Dış politikada yalnızlaşan Osmanlı Devleti’nin yükselişe geçen Almanya ile
yakınlaşmasından başka çare kalmadı.
5.9. Çırağan Sarayı Vakası (20 Mayıs 1878)
II. Abdülhamid’in meclisi tatil etmesini ve istibdat idaresi kurduğunu gerekçe gösteren ve
teknelerle çıkarma yaptıkları Çırağan Sarayı’nı basarak eski padişah V. Murat’ı tahta
çıkarmayı hedefleyen Ali Suavi ve 150 kadar arkadaşı, muhafızları etkisiz hâle getirdikten
sonra V. Murat’ı odasından çıkarmayı başarmışlarsa da olay mahalline gelen Beşiktaş
16 / 40
Muhafızı Yedisekiz Hasan Paşa’nın elindeki sopayla kafasına vurmak suretiyle Ali Suavi’yi
öldürmesi ve arkadaşlarını etkisiz hâle getirmesi üzerine isyan başarısızlıkla sona erdi. Yalnız
bu eylemin Yeni Osmanlılar tarafından planlanmadığı ve görevinden azledilen Ali Suavi’nin
kişisel hırslarından kaynaklandığı düşünülmektedir.
17 / 40
Ek 4:Yeni Osmanlılar
(İbrahim) Şinasi (1826-1871)
İstanbul’da doğan Şinasi Mahalle Sıbyan Mektebi ve Fevziye Mektebi’ni bitirdikten sonra
kâtip adayı olarak iş hayatına başladı. Bu esnada Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenen ve
çalışkanlığı ile dikkatleri çeken Şinasi memuriyet kademelerinde hızla yükseldi. Sadrazam
Mustafa Reşit Paşa’nın desteğiyle devlet tarafından gönderildiği Fransa’da çalışmalar yaptı
(1849-1854). İstanbul’a dönen Şinasi 1860 yılında Ağah Efendi ile birlikte Tercüman-ı Ahvâl
gazetesini, 1862 yılında Tasvir-i Efkâr gazetesini çıkarmaya başladı. Yazılarında devlet
işlerini eleştirmesi ve Sultan Abdülaziz’e karşı girişilen eylemi desteklemesi nedeniyle 1863
yılında memuriyetine son verildi. 1865 yılında Tercüman-ı Ahvâl’i Namık Kemal’e bırakarak
Fransa’ya gitti. Fransa’da dil bilimi ile ilgili çalışmalar yapan Şinasi 1869 yılında İstanbul’a
döndü. İstanbul’da bir matbaa açarak eserlerinin basımıyla uğraşan Şinasi 1871 yılında vefat
etti.
Adı Genç Osmanlılar arasında telakki edilmesine rağmen Şinasi, Batı bilhassa Fransız
kültürünün model alınmasıyla yapılacak reformların Osmanlı Devleti’nin sorunlarına son
vereceğini ve devletin kalkınmasını sağlayacağını düşünüyordu.
Namık Kemal (Mehmed Kemal) (1840-1848)
Tekirdağ’da doğan ve küçük yaşlardan itibaren Arapça ve Farsça öğrenen Namık Kemal 18
yaşlarında babasının bulunduğu İstanbul’a gitti. 1863 yılında Babıali Tercüme Odası’na
katip olarak girdi. Bu görevi esnasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma
olanağı buldu. Onların etkileriyle yazmaya başladığı edebi eserlerinde yurtseverlik ve
kahramanlık temalarını yoğun olarak işledi. Aynı zamanda gazetecilik yaşamına da başlayan
Namık Kemal siyasal ve toplumsal meseleleri ele almaya başladı.
“Vatan Yahut Silistire” adlı oyununun 1873 yılında Gedik Paşa Tiyatrosu’nda sahnelendiği
sırada halkın coşup olaylara neden olması ve bu gazetede bu olaydan bahsetmesi üzerine
tutuklanan Namık Kemal, Magosa’ya sürgüne gönderildi. 1876 yılında I.Meşrutiyet’in
ilanından sonra İstanbul’a dönen Namık Kemal Şura-yı Devlet(Danıştay) üyesi oldu. I.
Meşrutiyete son verilmesi üzerine tutuklanan ve ardından Midilli Adası’na sürülen Namık
Kemal 1879 yılında Midilli mutasarrıfı oldu. Mutasarrıf olarak 1884 yılında Rodos’a, 1887
yılında Sakız Adası’na tayin edildi. Bu görevi esnasında vefat etti.
18 / 40
Tanzimat dönemindeki anlayışı şiddetle tenkit eden Namık Kemal, bu yeniliklerin Avrupa’nın
kefaleti altında yapıldığına inanıyordu. Tanzimat dönemi yeniliklerinin gayrimüslimlere yeni
haklar verdiğini, Müslümanların ihmal edildiğini de savunan Namık Kemal; bu yeniliklerin
Müslümanlara “kavaslık”, gayrimüslimlere “köşe sarraflığı” tevcih ettiğini ileri sürmekteydi.
Yeniliklerde Avrupa’nın rehber alınmasına da itiraz eden Namık Kemal Şer’i kanunların
temel alınmasıyla Avrupa kanunlarından daha güzel ve ileri seviyede kanunlar
hazırlanabileceğini düşünmekteydi. Namık Kemal, İslami temeller üzerinde temel hak ve
hürriyetlerin düzenlenebileceğini ve bu şekilde meşruti sistemin tesis edilebileceğini de
savunuyordu.
Ali Suavi (1839-1878)
İstanbul’da doğan Ali Suavi, Rüşdiye Mektebini bitirerek memuriyet hayatına başladı. Birkaç
yıl sonra Hacca giden Ali Suavi dönüşünde Bursa’da memuriyette bulundu. Buradan Simav’a
geçerek medresede hocalık yapan Ali Suavi 1864 yılında Sofya Ticaret Mahkemesi
Reisliği’ne, 1865 yılında Filibe Kaymakamlığına atandı. Bir süre sonra Filibe Tahrirat
Müdürü oldu. İstanbul’a dönerek Şehzade Camii’nde vaizlik yapan Ali Suavi, vaazlarında ve
neşrettiği edebi eserlerinde siyasal ve toplumsal meselelerden bahsetti 1867 yılında Muhbir
gazetesinde çalışmaya başladı. Gerek Muhbir’in gerekse Ali Suavi’nin siyasi içerikli yayınları
Osmanlı Hükûmeti’ni rahatsız etti. Hükûmet, Muhbir’i bir aylığına kapatırken Ali Suavi
Kastamonu’ya sürüldü. Kastamonu’dan kaçarak Paris’e oradan Londra’ya giden Ali Suavi
yurt dışında Muhbir’i çıkarmaya başladı. Londra’da bulunduğu sırada İngiliz devlet
adamlarıyla ve fikir adamlarıyla Ardından Ali Suavi Paris’e dönerek burada Ulûm gazetesini
çıkardı.
II. Abdülhamid’in tahta geçmesinden sonra İstanbul’a dönen Ali Suavi ve yeni sultanın
kurdurduğu Edebiyat Cemiyetine katıldı. Ancak, Namık Kemal ile olan çekişmeleri yüzünden
cemiyetten uzaklaştı. Bu arada çeşitli memuriyetlerde bulunan Ali Suavi Mekteb-i Sultani
(Galatasaray Lisesi) Müdürlüğüne tayin edildi. 93 harbi sırasında İngiltere’nin Osmanlı
Devleti’ne karşı siyasetini eleştiren Ali Suavi, İngiliz elçisinin şikâyetleri neticesinde Mekteb-i
Sultani Müdürlüğünden azledildi. Bundan sonra siyasi hadiseleri ve göçleri gerekçe
göstererek II. Abdülhamid karşıtı faaliyetler yürütmeye başladı. İkinci Abdülhamid’i
devirerek eski padişah V. Murat’ı tahta çıkarmak isterken sopayla öldürüldü. Daima ön safta
bulunmak isteyen, övülmeyi seven, yalan söylemekten çekinmeyen ve dostluğuna
güvenilmeyen bir şahsiyete sahip olduğu iddia edilen ve kişiliği nedeniyle tenkit edilen Ali
19 / 40
Suavi, dinde reform yapılmasını, hutbenin her milletin kendi dili ile okumasını savunuyordu.
Bu fikirleriyle birlikte demokrasinin İslam’ın özünde olduğunu ve bu anlayışa dayalı meşruti
bir rejimle Osmanlı Devleti’nin salaha ereceğini düşünüyordu. Ancak Ali Suavi’nin
demokratik anlayışının eşitliğe ve katılımcılığa dayalı olmaktan uzak ve daha aristokratik bir
anlayışa sahip olduğunu belirtmekte de fayda vardır.
Ziya Paşa (1825-1880)
İstanbul’da doğan Ziya Paşa, Bayezid Rüştiyesini bitirerek memuriyete başladı. Edebi eserler
de kaleme almaya başlayan ve Fransızca öğrenerek kendisini geliştiren Ziya Paşa, Sultan
Abdülmecit’in üçüncü kâtipliğine yükseldi. Sultan Abdülmecit’in vefatı üzerine saraydan
uzaklaştırılan Ziya Paşa, önce zaptiye müsteşarlığına daha sonra Atina sefirliğine ve paşalık
rütbesi ile Kıbrıs mutasarrıflığına gönderildi. Sultan Abdülaziz’in daveti ile İstanbul’a dönen
Ziya Paşa Bosna Hersek’in teftişi ile görevlendirildi. Bundan sonra Meclis-i Vala azalığına,
beylikçiliğe ve Adalet Bakanlığına (?) yükseltildi.
Siyasi meselelerle ilgilenmesi nedeniyle Amasya mutasarrıflığı ile İstanbul’dan uzaklaştırdı.
1867 yılında yeniden Kıbrıs mutasarrıflığına ataydıysa da Kıbrıs’a gitmeyerek Namık Kemal
ile birlikte Avrupa’ya kaçtı. Önce Paris’te, daha sonra Londra’ya giden Ziya Paşa, yurt
dışında Hürriyet gazetesini çıkarmaya başladı(1868). Bir süre sonra İstanbul’a dönerek
yüksek memuriyetlerde bulunan Ziya Paşa Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilişi, akabinde V.
Murat’ın ve nihayet II. Abdülhamid tahta çıkması esnasında aktif olarak rol aldı. II.
Abdülhamid tarafından Namık Kemal ile birlikte Kanun-i Esasi’yi hazırlamakla
görevlendirildi. Meşrutiyet idaresine son vermek isteyen II Abdülhamid, Ziya Paşa’yı,
İstanbul’dan uzaklaştırmak amacıyla önce Suriye daha sonra Konya ve Adana Valiliğine
tayin edilen Ziya Paşa, son görev yeri olan Adana’da vefat etti.
Ziya Paşa, klasik Türk şiirinin son büyük temsilcileri arasında sayılabilir. Ziya Paşa,
makaleleri ile Batılı anlayışı ve demokratik görüşleri Türk düşüncesine ilk getirenlerden biri
oldu. Özellikle Hürriyet gazetesindeki inceleme niteliği de gösteren yazılar yazdı. Sade bir dil
ile verdiği eserlerde devlet yönetiminin kötülüklerini eleştirdi.
Namık Kemal’le paralel düşüncelere sahip olan Ziya Paşa da Avrupa’nın kefaleti altında
yapıldığını vurguladığı Tanzimat dönemi anlayışını tenkit ediyor, bu yeniliklerin
Müslümanlar karşısında gayrimüslimlere daha fazla haklar verdiğini savunuyordu. İslam
20 / 40
dininin geri kalma sebebi olmadığını, bilakis kalkınabilmek için İslam’ın özünün esas
alınmasıyla reformlar yapılmasını savunan Ziya Paşa, temel hak ve hürriyetlerin yeniden
yapılandırılabileceğini, demokratik temelli meşruti bir sistem kurulabileceğini savunuyordu.
Mithat Paşa (1822-1884)
İstanbul’da doğan Mithat Paşa özel eğitim gördü. 1834 yılında başladığı memuriyet
hayatında hızla yükseldi. Yurt içinde muhtelif görevlerde bulundu. 1849 yılında İstanbul’a
dönerek yüksek memuriyetlerde görev aldı. 1854 yılında Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Emin
Paşa tarafından Rumeli’de düzeni sağlamakla görevlendirildi. Bulgaristan’da düzeni
sağladıktan sonra Avrupa’nın başlıca kentlerini kapsayan altı aylık bir inceleme gezisine
çıktı. 1859 yılında Serasker Rıza Paşa ile birlikte Kuleli Olayı olarak bilinen ve Padişah
Abdülmecid’i devirmeyi amaçlayan suikast girişimini soruşturmakla görevlendirildi. 1861
yılında vezir rütbesiyle Niş Valiliğine atanan Mithat Paşa, başarılı reformlarından dolayı
Padişah Abdülaziz tarafından genel bir reform programı hazırlamakla görevlendirildi. 1864
yılında Silistre, Vidin ve Niş’in birleştirilmesiyle oluşturulan Tuna Vilayeti’nin başına
getirildi. Bu görevi esnasında asayiş, idare teşkilatı, bayındırlık, ticaret, eğitim ve askerî
tersaneler alanlarında başarılı çalışmalar yaptı. Osmanlı idari düzenini yeniden belirleyen
Vilayet Nizamnamesi’nin uygulanmasına (1864-67) öncülük eden Mithat Paşa, vilayet
merkezinden köylere kadar yeni meclisler, bayındırlık, fen ve eğitim işlerine bakacak daire
müdürlükleri oluşturdu. Ziraat Bankası’nın çekirdeğini oluşturan Memleket Sandığı’nı kuran
Mithat Paşa, vergi türlerini ve yükümlülüğünü azaltan düzenlemeler yaptı. Üst düzeyde
hukuk, eğitim, iktisat ve maliye ile ilgili düzenlemeler için görev aldı. İstanbul Emniyet
Sandığının ve ilk sanayi mektebinin kurulmasına öncülük eden Mithat Paşa vali olarak
bulunduğu Bağdat’ta da başarılı reformlar yaptı. Temmuz 1872’de Sultan Abdülaziz
tarafından sadrazamlığa getirildiyse de bu görevde sadece 80 gün kalabildi. 1873 yılı
başlarında adliye nazırlığına getirildi. Bu görevi sırasında temsili meclisin gerekliliğine
ilişkin bir layiha hazırlaması üzerine Mithat Paşa, Eylül 1873’te Selanik Valiliğine atanarak
merkezden uzaklaştırıldı. 1875’te yeniden adliye nazırı olduysa da Sadrazam Mehmed Nedim
Paşa’yla görüş ayrılığı nedeniyle üç ay sonra istifa etti. II. Abdülhamid tarafından 17 Aralık
1876’da sadrazamlığa atanan Mithat Paşa, Ziya Paşa ile Namık Kemal’in katkılarıyla
hazırlanan “Kanun-ı Cedid” adlı anayasa taslağını padişaha sundu. Fakat padişah II.
Abdülhamid, bu taslağı geri çevirerek Fransız anayasasının çevirterek yeni bir taslak
hazırlattı. Böylece 23 Aralık 1876 tarihinde Kanun-i Esasi olarak bilinen Anayasa kabul
edilerek ilân edildi. 5 Şubat 1877 tarihinde II. Abdülhamid, sadrazamlıktan aldığı Mithat
21 / 40
Paşa’nın ülkeyi terk etmesini emretti. Avrupa’ya giden Mithat Paşa’nın Girit’e dönmesine
izin verildi. 1878 yılında Suriye Valiliğine atanan Mithat Paşa, Padişah Abdülaziz’in
öldürülmesi ile suçlandığından İzmir’de Fransız Konsolosluğuna sığındı. Hükümetin
güvencesi üzerine teslim olan Mithat Paşa yargılandı ve Abdülaziz’in ölümüne neden
olmaktan suçlu bulunarak ölüm cezasına çarptırıldı. İngiltere’nin müdahalesiyle cezası ömür
boyu hapse çevrilen Mithat Paşa Taif’e gönderildi ve burada öldürüldü.
İslami köklerine bağlı kalarak demokratik ilkelere ve eşit katılıma dayalı anayasal bir rejim
kurulmasından yana olduğunu ifade etmiş olsa da pozitivizmden etkilendiği anlaşılan Mithat
Paşa, Kanun-ı Esasi hazırlıkları sırasında “devletin dini olmaz” düşüncesiyle meşrutiyet
idaresini laik temellere dayandırmak istemişse de gelen tepkiler üzerine geri adım atmıştır.
Osmanlı Devleti’ne bağlı unsurların kendi dillerini kullanmaları konusundaki teklifi de
tepkilere neden olmuştur.
Ek 5: Kanun-ı Esasi Metni
7 Zilhicce 1293 (1876)
Memaliki Devleti Osmaniye
Madde 1 — Devleti Osmaniye memalik ve kıtaatı hazırayı ve eyalatı mümtazeyi muhtevi ve
yek vücud olmağla hiç bir zamanda hiçbir sebeble tefrik kabul etmez.
Madde 2 — Devleti Osmaniye’nin payitahtı İstanbul şehridir ve şehri mezkurun sair bilâdı
Osmaniye’den ayru olarak bir güne imtiyaz ve muafiyeti yoktur.
Madde 3 — Saltanatı seniyei Osmaniye hilâfeti kübrayı İslâmiyeyi haiz olarak sülalei âli
Osmandan usulü kadimesi veçhile ekber evlada aittir.
Madde 4 — Zatı hazireti padişahi hasbel hilâfe dini İslâmın hamisi ve bilcümle tebeai
Osmaniye’nin hükümdar ve padişahıdır.
Madde 5 — Zatı hazireti Padişahinin nefsi hümayunu mukaddes ve gayri mesuldür.
Madde 6 — Sülalei âli Osman hukuku hürriye ve emval ve emlâki zatiye ve madâmelhavat
tahsisatı maliyeleri tekafülü umumi tahdındadır.
Madde 7 — Vükelânın azil ve nasbi ve rütbe ve menasıp tevcihi ve nişan itasu ve eyalâtı
mümtazenin şeraiti imtiyaziyelerine tevfikan icrayı tevcihatı ve meskukat darbı ve hutbelerde
namının zikri ve düveli ecnebiye ile muahedat akdi ve harb ve sulh ilânı ve kuvvei berriye ve
bahriyenin kumandası ve harekatı askeriye ve ahkâmı seriye ve kanuniyenin icrası ve devairi
idarenin muamelatına müteallik nizamnamelerin tanzimi ve mücazaatı kanuniyenin tahfili
22 / 40
veya affı ve meclisi umuminin akt ve tatili ve ladel iktiza heyeti mebusanın azası yeniden
intihap olunmak şartile feshi hukuku mukaddesei Padişahi cümlesindendir.
Tebaai Devleti Osmaniye’nin hukuku umumiyesi
Madde 8 — Devleti Osmaniye tabiyetinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve
mezhepten olur ise olsun bila istisna Osmanlı tabir olunur ve Osmanlı sıfatı kanunen
muayyen olan ahvale göre istihsal ve izah edilir.
Madde 9 — Osmanlıların kâffesi hürriyeti şahsiyelerine malik ve aherin hukuku hürriyetine
tecavüz etmemekle mükelleftir.
Madde 10 — Hürriyeti şahsiye her türlü taarruzdan masundur. Hiç kimse kanunun tâyin ettiği
sebeb ve suretten maada bir bahane ile mücazat olunamaz.
Madde 11 — Devleti Osmaniye’nin dini İslâmdır. Bu esası vikaye ile beraber asayişi halkı ve
adabı umumiyeyi ihlâl etmemek şartile Memaliki Osmaniye’de maruf olan bilcümle edyanın
serbestii icrası ve cemaatı muhtelifeye verilmiş olan imtiyazatı mezhebiyenin kemakân
cereyanı devletin tahtı himayetindedir.
Madde 12 — Matbuat kanun dairesinde serbesttir.
Madde 13 — Tebaai Osmaniye nizam ve kanun dairesinde ticaret ve sanat ve felahet için her
nevi şirketler teşkiline mezundur.
Madde 14 — Tebaai Osmaniye’den bir veya bir kaç kişinin gerek şahıslarına ve gerek
umuma müteallik olan kavanin ve nizamata muhalif gördükleri bir maddeden dolayı işin
merciine arzuhal verdikleri gibi meclisi umumiye dahi müddei sıfat ile imzalı arzuhal vermeğe
ve memurinin ef’alinden iştikâye selahiyetleri vardır.
Madde 15 — Emri tedris serbesttir. Muayyen olan kanuna tebaiyet şartile her Osmanlı umumi
ve hususi tedrise mezundur.
Madde 16 — Bilcümle mektepler Devletin tahtı nezaretindedir. Tebaai Osmaniye’nin terbiyesi
bir siyakı İttihad ve intizam üzere olmak için iktiza eden esbaba teşebbüs olunacak ve mileli
muhtelifenin umuru itikadiyelerine müteallik olan usulü talimiyeye halel getirilmiyecektir.
Madde 17 — Osmanlıların kâffesi huzuru kanunda ve ahvali diniye ve mezhebiyeden maada
memleketin hukuk ve vezaifinde mütesavidir.
Madde 18 — Tebaai Osmaniye’nin hidematı devlette istihdam olunmak için devletin lisanı
resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.
Madde 19 — Devlet memuriyetinde umum tebaa ehliyet ve kabiliyetlerine göre münasip olan
memuriyetlere kabul olunurlar.
Madde 20 — Tekalifi mukarrere nizamatı mahsusasına tevfikan kaffei tebaa beyninde her
kesin kudreti nisbetince tarh ve tevzi olunur.
23 / 40
Madde 21 — Herkes usulen mutasarrıf olduğu mal ve mülkten emindir. Menafii umumiye için
lüzumu sabit olmadıkça ve kanunu mucibince değer bahası peşin verilmedikçe kimsenin
tasarrufunda olan mülk alınamaz.
Madde 22 — Memaliki Osmaniye’de herkesin mesken ve menzili taarruzdan masundur.
Kanunun tâyin eylediği ahvalden maada bir sebeble hükümet tarafından cebren hiç kimsenin
mesken ve menziline girilemez.
Madde 23 — Yapılacak usulü muhakeme kanunu hükmünce hiç kimse kanunen mensup
olduğu mahkemeden başka bir mahkemeye gitmeye icbar olunamaz.
Madde 24 — Müsadere ve angarya ve cerime memnudur. Fakat muharebe esnasında usulen
tâyin olunacak tekalif ve ahval bundan müstesnadır.
Madde 25 — Bir kanuna müstenit olmadıkça vergi ve rüsumat namı ile ve namı aherle hiç
kimseden bir akçe alınamaz.
Madde 26 — İşkence ve sair her nevi eziyet katiyen ve külliyen memnudur.
Vükelâyı Devlet
Madde 27 — Mesnedi sadaret ve meşihatı islâmiye tarafı Padişahiden emniyet buyurulan
zatlara ihale buyurulduğu misullû sair vükelânın memuriyetleri dahi ba iradei şahane icra
olunur.
Madde 28 — Meclisi vükelâ sadrıazamın riyaseti tahtında olarak akdolunup dahili ve harici
umuru mühimmenin merciidir. Müzakeratından muhtacı istizan olanların kararları iradei
seniye ile icra olunur.
Madde 29 — Vükelâdan herbiri dairesine ait olan umurdan icrası mezuniyeti tahtında
bulunanları usulüne tevfikan icra ve icrası mezuniyeti tahtında olmayanları sadrıazama
arzeder. Sadrıazam dahi o makule mevaddan müzakereye muhtaç olmıyanların muktezasını
icra veyahut tarafı hazreti padişahiden istizan ederek ve muhtacı müzakere bulunanları
meclisi vükelânın müzakeresine arzeyliyerek müteallik buyurulacak iradei seniye mucibince
iktizasını ifa eyler. Bu mesalihin envağ ve derecatı nizamı mahsus ile tâyin olunacaktır.
Madde 30 — Vükelâyı devlet memuriyetine müteallik ahval ve icraattan mesuldür.
Madde 31 — Mebusan âzasından biri veyahut birkaçı Heyeti Mebusan’ın dahil dairei vazifesi
olan ahvaldan dolaya vükelâyı devletten bir zat hakkında mes’uliyeti mucip şikâyet beyan
ettiği halde evvelâ Heyeti Mebusan’ın nizamı dahilisi mucibince ve misillü mevaddın heyete
havalesi lâzım gelip gelmeyeceğini müzakereye memur olan şubede tetkik olunmak üzere
şikâyeti müş’ir Heyeti Mebusan reisine verilecek takrir reis tarafından nihayet üç gün
zarfında o şubeye gönderilir ve bu şube tarafından tahkikatı lâzime icra ve iştikâ olunan zat
24 / 40
tarafından izahatı kâfiye istihsal olunduktan sonra şikâyetin şayanı müzakere olduğuna dair
ekseriyetle terkip olunacak kararname Heyeti Mebusan’da kıraat olunarak ve ledel iktiza
şikâyet olunan zat davetle bizzat veya bilvasıta vereceği izahat istima kılınarak azayı
mevcudenin sülüsen, ekseriyati mutlakasile kabul olunur ise muhakeme talebini müş’ir
mazbatası makamı sadarete takdim ile ledelarz mütealik olacak iradei seniye üzerine keyfiyet
Divanı Âliye havale olunur.
Madde 32 — Vükelâden itham olunanların usulü muhakemeleri kanunu mahsus ile tâyin
edilecektir.
Madde 33 — Memuriyetlerinden hariç ve sırf zatlarına ait hernevi deavide vükelânın sair
efradı Osmaniye’den asla farkı yoktur. Bu misillu hususatın muhakemesi ait olduğu mehakimi
umumiyede icra olunur.
Madde 32 — Vükelâden itham olunanların usulü muhakemeleri kanunu mahsus ile tâyin
edilecektir.
Madde 33 — Memuriyetlerinden hariç ve sırf zatlarına ait hernevi deavide vükelânın sair
efradı Osmaniye’den asla farkı yoktur. Bu misillu hususatın muhakemesi ait olduğu mehakimi
umumiyede icra olunur.
Madde 34 — Divanı Âlinin daire i ithamı tarafından müttehem olduğuna karar verilen vükelâ
tebriyei zimmet edinceye kadar vekâletten sakıt olur.
Madde 35 — Vükelâ ile heyeti mebusan arasında ihtilâf olunan maddelerden birinin
kabulünde vükelâ tarafından ısrar olunup da mebusan canibinden ekseriyeti arâ ile tafsilen
esbabı mucibe beyanile kat’iyyen ve mükerreren reddedildiği halde vükelânın tebdili veyahut
müddeti kanuniyesinde intisap olunmak üzere heyeti mebusanın feshi münhasırran yedi
iktidarı hazreti padişahidedir.
Madde 36 — Meclisi Umumi mün’akit olmadığı zamanlarda devleti bir muhataradan veyahut
emniyeti umumiyeyi halelden vikaye için bir zarureti mübreme zuhur ettiği ve bu bapta
vaz’ına lüzum görünecek kanunun müzakeresi için meclisin celp ve cem’ine vakit müsait
olmadığı halde Kanunu Esasi ahkâmına mugayir olmamak üzere heyeti vükelâ tarafından
verilen kararlar Heyeti Mebusanın içtimaile verilecek karara kadar ba iradei seniye,
muvakkaten kanun hüküm ve kuvvetindedir.
Madde 37 — Vükelâdan herbiri her nezaman muradeder ise heyetlerin ikisinde dahi
bulunmak veyahut maiyetindeki rüesayı memurinden birini tarafından vekâleten bulundurmak
ve iradı nutukta azaya takaddüm etmek hakkını haizdir.
Madde 38 — İstizahı madde için vükelâdan birinin huzuruna Meclisi Mebusan’da ekseriyetle
karar verilerek davet olundukta ya bizzat bulunarak veyahut maiyetindeki rüesayı
25 / 40
memurinden birini göndererek irad olunacak suallere cevap verecek veyahut lüzum görür ise
mes’uliyetini üzerine alarak cevabını tehir etmek selâhiyetini haiz olacaktır.
Memurin
Madde 39 — Bilcümle memurin nizamen tâyin olunacak şerait üzere ehil ve müstahak
oldukları memuriyetlere intihap olunacaktır ve bu veçhile intihap olunan memurlar kanunen
mucibi azil hareketi tahakkuk etmedikçe veya kendüsü istifa eylemedikçe veyahut devletçe bir
sebebi zaruri görülmedikçe azil ve tepdil olunamaz ve hüsnü hareket ve istikamet eshabından
olanlar ve devletçe bir sebebi zaruriye mebni infisal edenler nizamı mahsusunda tâyin
olunacağı veçhile terekkiyata ve tekaüt ve mazuliyet maaşlarına nail olacaklardır.
Madde 40 — Her memuriyetin vezayifi nizamı mahsus ile tâyin olunacağından her memur
kendi vazifesi dairesinde mes’uldür.
Madde 41 — Memurun âmirine hürmet ve riayeti lâzımeden ise de itaati kanunun tâyin ettiği
daireye mahsustur. Hilafı kanun olan umurda amire itaat mes’uliyetten kurtulmağa medar
olamaz.
Meclisi Umumi
Madde 42 — Meclisi Umumi Heyeti Ayan ve Heyeti Mebusan namlarile başka başka iki
heyeti muhtevidir.
Madde 43 — Meclisi Umumi’nin iki heyeti beher sene teşrisani iptidasında tecemmu eder ve
ba iradei seniye açılır ve mart iptidasında yine ba iradei seniye kapanur ve bu heyetlerden
biri diğerinin müctemi bulunmadığı zamanda mün’akid olamaz.
Madde 44 — Zati hazireti padişahi devletçe görünecek lüzum üzerine Meclisi Umumi’yi
vaktinden evvel dahi açar ve müddeti muayyenei içtimaını da tenkis veya temdit eder.
Madde 45 — Meclisi Umuminin yevmi küşadında zatı hazireti padişahi veyahut taraflarından
bilvekâle sadrazam hazır olduğu ve vükelâyı devletle iki heyetin azayı mevcudesi birlikte
bulundukları halde resmi kuşat icra olunup senei cariye zarfında devletin ahvali dahiliye ve
münasebatı hariciyesine ve senei atiyede ittihazına lüzum görülecek tedabir ve teşebbüsata
dair bir nutku hümayun kıraat olunur.
Madde 46 — Meclisi Umumi âzalığına intihap veya nasbolunan zevat meclisin yevmi
küşadında sadrıazam huzurunda ve o gün hazır bulunmıyan olur ise mensup olduğu heyet
müctemi olduğu halde reisleri huzurunda zatı hazireti padişahiye ve vatanına sadakat ve
Kanununu Esasi ahkâmına ve uhdesine tevdi olunan vazifeye riayetle hilafından mücanebet
eyliyeceğine tahlif edilür.
26 / 40
Madde 47 — Meclisi Umumi âzası rey ve mütalea beyanında muhtar olarak bunlardan hiçbiri
bir gûna vaadü vaid ve talimat kaydı altında bulunamaz ve gerek verdiği reylerden ve gerek
meclisin müzakeratı esnasında beyan ettiği mütalealardan dolayı bir veçhile itham olunamaz.
Meğerki meclisin nizamnamei dahilisi hilâfında hareket etmiş ola. Bu takdirde nizamnamei
mezkûr hükmünce muamele görür.
Madde 48 — Meclisi Umumi âzasından birinin hiyanet ve Kanunu Esasiyi nakız ve ilgaya
tasaddi ve irtikâp töhmetlerinden birde müttehem olduğuna mensup olduğu heyet azayı
mevcudesinin sülüsanı ekseriyeti mutlakasile karar verilür veyahut kanunen hapis ve nefyi
mucip bir ceza ile mahkûm olur ise azalık sıfatı zail olur ve bu af’alin muhakemesile mücazatı
ait olduğu mahkeme tarafından rüyet ve hükmolunur.
Madde 49 — Meclisi Umumi âzasından herbiri reyini bizzat ita eder ve herbirinin
müzakerede bulunan bir maddenin red ve kabulüne dair rey vermekten içtinabe hakkı vardır.
Madde 50 — Bir kimse zikrolunan iki heyetin ikisine birden âza olamaz.
Madde 51 — Meclisi Umumi heyetlerinin ikisinde dahi mürettep olan azanın nısfından bir
ziyade hazır bulunmadıkça müzakereye mubaderet olunamaz ve kaffei müzakerat sülüsanı
ekseriyetile meşrut olmayan hususatta hazır bulunan azanın ekseriyeti mutlakası ile karargir
olur ve tesavii ara vukuunda reisin reyi iki addedilür.
Madde 52 — Bir kimse şahsına müteallik dâvasından dolayı Meclisi Umumi’nin iki
heyetinden birine arzuhal verdiği halde eğer evvela ait olduğu memurini devlete veyahut o
memurların tabi bulundukları mercie müracaat etmediği tebeyyün ederse arzuhali
reddolunur.
Madde 53 — Müceddeden kanun tanzimi veya kavanini mevcudeden birinin tadili teklifi
heyeti vükelaya ait olduğu gibi Heyeti ayan ve Heyeti Mebusan’ın dahi kendü vazifei
muayyeneleri dairesinde bulunan mevad içün kanun tanzimini veyahut kavanini mevcudeden
birinin tadilini istidaya salâhiyetleri olmakla evvelce makamı Sadaret vasıtası ile tarafı
Şahaneden istizan olunarak iradei seniye müteallik buyrulur ise ait olduğu dairelerden
verilecek izahat ve tafsilat üzerine layihalarının tanzimi Şûrayı Devlete havale olunur.
Madde — 54 Şûrayı devlette bilmüzakere tanzim olunacak kavanin layihaları Heyeti
Mebusan’da badehu Heyeti Ayan’da tetkik ve kabul olunduktan sonra icrayı ahkamına iradei
seniye hazireti Padişahi müteallik buyrulur ise düştürülür, amel olur ve işbu heyetlerin
birinde katiyen reddolunan kanun layihası o senenin müddeti içtimaiyesinde tekrar mevkii
müzakereye konulamaz.
27 / 40
Madde 55 — Bir kanun lâyihası evvelâ Heyeti Mebusan’da badehu Heyeti Ayan’da bend bend
okunup ve her bendine rey verülüp ekseriyeti ara ile karar verilmedikçe ve badel karar heyeti
mecmuası için dahi betekrar ekseriyetle karar hasıl olmadıkça kabul olunmuş olmaz.
Madde 56 — Bu heyetler vükelâden veya anların göndereceği vekillerden veya kendi
azalarından olmayan veyahut resmen davet olunmuş memurinden bulunmayan hiç kimseyi
gerek asaleten ve gerek bir cemaat tarafından vekaleten bir madde ifadesi için gelmiş olduğu
halde asla kabul edemez ve ifadelerini istima eyliyemez.
Madde 57 — Heyetlerin müzakeratı lisanı Türki üzere cereyan eder ve müzakere olunacak
layihaların suretleri tab ile yövmü müzakereden evvel azaya tevzi olunur.
Madde 58 — Heyetlerde verilecek reyler ya tâyini esami veyahut işaratı mahsusa veyahut reyi
hafi ile olur. Reyi hafi usulünün icrası azayı mevcudenin ekseriyeti arası ile karar verilmeğe
mütevakkıftır.
Madde 59 — Her heyetin inzibatı dahilisini münhasıran kendi reisi icra eder.
Heyeti Ayan
Madde 60 — Heyeti Âyanın reis ve âzası nihayet miktarı Heyeti Mebusan azasının sülüsü
miktarını tecavüz etmemek üzere doğrudan doğruya tarafı hazireti padişahiden nasıbolunur.
Madde 61 — Heyeti Ayana âza tâyin olunabilmek içün asar ve efali umumun vüsuk ve
itimadına şayan ve umuru devlette hidematı memduhesi mesbuk ve mütearif zevattan olmak ve
kırk yaşından aşağı bulunmamak lâzımdır.
Madde 62 — Heyeti Ayan âzalığı kaydı hayat iledir. Bu memuriyetlere vükelâlık ve valilik ve
ordu müşirliği ve kazazkerlik ve elçilik ve patriklik ve hahambaşılık memuriyetinde bulunmuş
olan mazulinden ve berri ve bahri ferikândan ve sıfatı lazımeyi cami sair zevattan münasipleri
tâyin olunur. Kendü taleplerde devletçe sair memuriyete tâyin olunanlar azalık
memuriyetinden sakıt olur.
Madde 63 — Heyeti Ayanın azalık maaşı şehriye onbin kuruştur. Başka bir nam ile hazineden
muvazzaf olan azanın maaş ve tâyini eğer onbin kuruştan dûn ise ol miktara iblâğ olunur ve
eğer onbin kuruş veya ziyade ise ibka olunur.
Madde 64 — Heyeti Ayan Heyeti Mebusan’dan verilen kavanin ve muvazene lâyihalarını
tetkik ile eğer bunlarda esasen umuru diniyeye ve zatı hazireti padişahinin hukuku seniyesine
ve hürriyete ve Kanunu Esasi ahkâmına ve devletin temamiyeti mülkiyesine ve memleketin
emniyeti dahiliyesine ve vatanın esbabı müdafaa ve muhafazasına ve adabı umumiyeye halel
verir bir şey görür ise mütalâasını ilâvesiyle ya kat’iyen red veyahut tadil ve tashih olunmak
üzere Heyeti Mebusan’a iade eder ve kabul ettiği lâyihaları tasdik ile makamı sadarete arz
28 / 40
eyler ve heyete takdim olunan arzuhalleri bittetkik lüzum görür ise ilâvei mütalâa ile beraber
makamı sadarete takdim eder.
Heyeti Mebusan
Madde 65 — Heyeti Mebusanın miktarı âzasa tebaai Osmaniye’den her ellibin nüfus zükûrda
bir nefer olmak itibariyle tertip olunur.
Madde 66 — Emri intihap reyi hafi kaidesi üzerine müessestir. Sureti icrası kanunu mahsus
ile tâyin olunacaktır.
Madde 67 — Heyeti Mebusan âzalığıle hükümet memuriyeti bir zat uhdesinde içtima edemez.
Fakat vükelâden intihap olunanların âzalığı mücazdır vesair memurinden biri mebusluğa
intihap olunur ise kabul edip etmemek yedi ihtiyarındadır. Fakat kabul ettiği halde
memuriyetinden infisal eder.
Madde 68 — Heyeti Mebusan için azalığa intihabı caiz olmıyanlar şunlardır: Evvelâ tebaai
devleti aliyeden olmıyan saniyen nizamı mahsusu mucibince muvakkaten hizmeti ecnebiye
imtiyazını haiz olan salisen türkçe bilmiyen rabian otuz yaşını ikmal etmiyen hamisen hini
intihapta bir kimsenin hizmetkârlığında bulunan sadisen iflâs ile mahkûm olupta iadei itibar
etmemiş olan sabian sui ahval ile müştehir olan saminen mahcuriyetine hüküm lâhik olupta
fekki hacir edilmeyen tasian hukuku medeniyeden sakıt olmuş olan aşiren tabiiyeti ecnebiye
iddiasında bulunan kimselerdir. Bunlar mebus olamaz. Dört seneden sonra icra olunacak
intihaplarda mebus olmak için Türkçe okumak ve mümkün mertebe yazmak dahi şart
olacaktır.
Madde 69 — Mebusan intihabı umumisi dört senede bir kerre icra olunur ve her mebusun
müddeti memuriyeti dört seneden ibaret olup fakat tekrar intihap olunmak caizdir.
Madde 70 — Mebusların intihabı umumisine heyetin mebdei içtimai olan teşrini saniden
lâakal dört mah mukaddem başlanılır.
Madde 71 — Heyeti Mebusan azasının herbiri kendini intihap eden dairenin ayrıca vekili
olmayup umum Osmanlıların vekili hükmündedir.
Madde 72 — Müntehipler intihap edecekleri mebusları mensup oldukları dairei vilâyet
ahalisinden intihap etmeğe mecburdur.
Madde 73 — Ba iradei seniye Heyeti Mebusan feshile dağıtıldıği halde nihayet altı ayda
müçtemi olmak üzere umum mebusanın müceddeden intihabına başlanılacaktır.
Madde 74 — Heyeti Mebusan âzasından biri vefat eder veya esbabı hacriyei meşruadan
birine duçar olur veya bir uzun müddette meclise devam etmez veyahut istifa eder veya
29 / 40
mahkûmiyet veya kabulü memuriyet cihetile âzalıktan sakıt olursa yerine nihayet gelecek
içtimaa yetişmek üzere usulü veçhile diğeri tâyin olunur.
75 — Münhal olan mebusluk makamlarına intihap olunacak azanın memuriyeti gelecek
intihabı umumî zamanına kadardır.
Madde 76 — Mebuslardan herbirine beher sene içtimai için hazineden yirmibin kuruş
verilecek ve şehriye beşbin kuruş maaş itibarile memurini mülkiye nizamına tevfikan azimet
ve avdet harcırahı ita kılınacaktır.
Madde 77 — Heyeti Mebusan riyasetine heyet tarafından ekseriyetle üç ve ikinci ve üçüncü
riyasetlere üçer neferki ceman dokuz zat intihap olunarak huzuru şahaneye arzile bunlardan
birisi riyasete ve ikisi reis vekâletlerine ba iradei seniye tercih ve memuriyetleri icra kılınır.
Madde 78 — Heyeti Mebusanın müzakeratı alenidir. Fakat bir maddei mühimmeden dolayı
müzakeratı hafi tutulmak vükelâ canibinden veyahut Heyeti Mebusanın âzasından onbeş zat
tarafından teklif olundukta heyetin içtima ettiği mahal azanın maadasından tahliye edilerek
teklifin red veya kabulü için ekseriyeti araya müracaat edilür.
Madde 79 — Heyeti Mebusan’ın müddeti içtimaiyesinde azadan hiç biri heyet tarafından
ithama sebebi kâfi bulunduğuna ekseriyetle karar verilmedikçe veyahut bir cünha veya
cinayet icra eder iken veya icrayı müteakip tutulmadıkça tevkif ve muhakeme olunamaz.
Madde 80 — Heyeti Mebusan kendüye havale olunacak kavanin lâyihalarını müzakere ile
bunlardan umuru maliyeye ve Kanunu Esasiye taallûk eder maddeleri red veya kabul veyahut
tâdil eder ve mesarifi umumiye muvazene kanununda gösterildiği veçhile heyeti mebusanda
tafsilâtile tetkik olunduktan sonra miktarına vükelâ ile birlikte karar verilür ve buna karşılık
olacak varidatın keyfiyet ve kemmiyeti ve sureti tevzi ve tedariki kezalik vükelâ ile birlikte
tâyin edilür.
Mehakim
Madde 81 — Kanunu mahsusuna tevfikan tarafı devletten nasbolunan ve yedlerine beratı şerif
verilen hakimler lâyenazildir. Fakat istifaları kabul olunur. Hakimlerin terekkiyatı ve
meslekleri ve tebdili memuriyetleri ve tekaüdleri ve bir cürüm ile mahkûmiyet üzerine azil
olunmaları dahi kanunu mahsusu hükmüne tabidir ve hakimlerin ve mehakim memurlarının
matlup olan evsafını işbu kanun irae eder.
Madde 82 — Mahkemelerde hernevi muhakeme alenen cereyan eder ve ilâmatın neşrine
mezuniyet vardır. Ancak kanununda musarrah esbaba mebni mahkeme muhakemeyi hafi
tutabilir.
30 / 40
Madde 83 — Herkes huzuru mahkemede hukukunu muhafaza için lüzum gördüğü vasaiti
meşruayı istimal edebilir.
Madde 84 — Bir mahkeme vazifesi dahilinde olan dâvanın herne vesile ile olursa olsun
rüiyetinden imtina edemez ve bir kerre rüiyetine veyahut rüiyeti için iktiza eden tahkikatı
evveliyeye başlandıktan sonra tatil veya taviki dahi caiz olamaz. Meğerki dâvadan keffiyed
etmiş ola. Şu kadarki cezaya müteallik deavide hükümete ait olan hukuk nizamı veçhile yine
icra olunur.
Madde 85 — Her dâva ait olduğu mahkemede rüyet olunur. Eşhas ile hükümet beynindeki
dâvalar dahi mehakimi umumiyeye aittir.
Madde 86 — Mahkemeler hertürlü müdahelâttan azadedir.
Madde 87 — Deavii şer’iye mehakimi şer’iyede ve deavii nizamiye mehakimi nizamiyede
rüyet olunur.
Madde 88 — Mahkemelerin sunuf ve vezaif ve selâhiyetinin derecat ve taksimatı ve hükkâmın
tavzifi kavanine müstenittir.
Madde 89 — Her ne nam ile olur ise olsun bazı mevaddı mahsusayı rüyet ve hükmetmek için
mehakimi muayyene haricinde fevkalâde bir mahkeme veyahut hüküm vermek selâhiyetini
haiz komisyon teşkili katiyen caiz değildir. Fakat kanunen muayyen olduğu veçhile tâyini
mevla ve tahkim caizdir.
Madde 90 — Hiçbir hakim hakimlik sıfatile devletin maaşlı bir başka memuriyetini uhdesinde
cemedemez.
Madde 91 — Umuru cezaiyede hukuku âmmeyi vikayeye memur müddei umumiler bulunacak
ve bunların vezaif ve derecatı kanun ile tâyin kılınacaktır.
Divanı Âli
Madde 92 — Divani Âli otuz azadan mürekkeptir. Bunların onu Heyeti Ayan ve onu Şûrayı
Devlet ve onu Mahkemeyi Temyiz ve istinaf rüesa ve âzasından kura ile tefrik ve tâyin
olunarak Heyeti Ayan dairesinde lüzum göründükçe ba irade! seni ye akdolunur. Vazifesi
vükelâ ile Mahkemei Temyiz rüesa ve azasını ve zat ve hukuku şahane aleyhinde harekete ve
Devleti bir hali muhataraya ilkaya tasaddi eyliyenlerin muhakemesidir.
Madde 93 — Divanı Âli, ikiye münkasem olup biri dairei ithamiye ve biri divanı hükümdür.
Daireyi ithamiye dokuz azadan ibaret olup bunun üçü Heyeti Ayan ve üçü Divanı Temyiz ve
İstinaf ve üçü Şûrayı Devlet âzasından Divanı Âliye alınacak âza içinden kur’a ile intihap
olunur.
31 / 40
Madde 94 — Bu daire şikâyet olunan zevatın müttehem olup olmadığına sülüsanı ekseriyetile
karar verir ve dairei ithamiyede bulunanlar divanı hükümde bulunamaz.
Madde 95 — Divanı hüküm yedisi Heyeti Ayan ve yedisi Divanı Temyiz ve istinaf ve yedisi
Şûrayı Devlet rüesa ve âzasından olmak üzere Divanı Âli azasının yirmibir neferinden
mürekkep olarak dairei ithamiye tarafından muhakemesi lâzım olduğuna karar verilmiş
dâvalar hakkında azayı mürettebenin sülüsanı ekseriyetile kat’iyen ve kavanini mevzuasına
tatbikan hükmeder ve hükümleri kabili istinaf ve temyiz değildir.
Madde 96 — Tekâlifi Devletin hiçbiri bir kanun ile tâyin olunmadıkça vaz ve tevzi ve istihsal
olunamaz.
Madde 97 — Devletin büdçesi varidat ve mesarifatı takribiyesini mübeyyin kanundur. Tekâlifi
devletin vaz ve tevzi ve tahsil emrinde müstenit olacağı kanun budur.
Madde 98 — Büdçe yani muvazenei umumiye kanunu Meclisi Umumi’de madde be madde
tetkik ve kabul olunur. Varidat ve mesarifatı muhammeninin müfredatını cami olmak üzere
ana merbut olan cedveller nizamen tâyin olunan numunesine tevfikan aksam ve fusul ve
mevaddı müteaddideye münkasem olarak bunların müzakeresi dahi fasıl fasıl icra edilir.
Madde 99 — Muvazenei umumiye kanunu müteallik olduğu senenin duhulünde mevkii icraya
konulabilmek için lâyihası Heyeti Mebusana Meclisi Umumi’nin küşadı akabinde ita olunur.
Madde 100 — Bir kanunu mahsus ile muayyen olmadıkça emvali devletten muvazene
haricinde sarfiyat caiz olamaz.
Madde 101 — Meclisi Umumi’nin münakit bulunmadığı esnada esbabı mucbireyi
fevkalâdeden dolayı muvazene haricinde masraf ihtiyarına lüzumu kavi tahakkuk eder ise
mesuliyeti Heyeti Vükelâ’ya ait olmak ve Meclisi Umumi’nin küşadı akabinde ana dair kanun
lâyihası Meclisi Umumi’ye verilmek üzere o masrafın tesfiyesi için iktiza eden mebaliğin
tarafı hazireti padişahiye arz ve istizan ile sadır olacak iradei seniye üzerine tedarik ve sarfı
caiz olur.
Madde 102 — Muvazene kanununun hükmü bir seneye mahsustur. O senenin haricinde
hükmü cari olamaz ancak bazı ahvali fevkaladeden dolayı Meclisi Mebusan muvazeneyi
kararlaştırmaksızın fesih olunduğu halde hükmü bir seneyi tecavüz etmemek üzere bir
kararname ile vükelâyı devlet ba iradei seniye seneyi sabıka muvazenesinin cereyanı
ahkamını Meclisi Mebusan’ın gelecek içtimaına kadar temdit ederler.
Madde 103 — Muhasebei kat’iye kanunu müteallik olduğu senenin varidatından istihsal
olunan mebaliğ ile yine o senenin mesarifatına vukııbulan sarfiyatın miktarı hakikisini
mübeyyin olarak bunun şekil ve taksimatı dahi muvazenci umumiye kanununa tamamile
mutabık olacaktır.
32 / 40
Madde 104 — Muhasebei kat’iye kanununun lâyihası müteallik olduğu senenin hitamından
itibaren nihayet dört sene sonra Meclisi Umumi’ye ita olunur.
Madde 105 — Emvali devletin kabız ve sarfına memur olanların muhasebelerini rüyet ve
devairden tanzim olunan sal muhasebelerini tetkik ederek hulâsai tetkikat ve neticei
mütalâatını her sene bir takriri mahsus ile Heyeti Mebusan’a arzeylemek üzere bir Divanı
Muhasebat teşkil olunacaktır. Bu divan her üç ayda bir kerre ahvali maliyeyi riyaseti vükelâ
vasıtasile ba takrir tarafı hazireti padişahiye dahi arzeder.
Madde 106 — Divanı Muhasebatın âzası oniki kişiden mürettep olacak ve her biri Heyeti
Mebusan’dan ekseriyetle azlinin lüzumu tastik olunmadıkça memuriyetinde kaydı hayat ile
kalmak üzere ba iradei seniye nasbolunacaktır.
Madde 107 — Divanı Muhasebat azasının evsafı ve vezayifinin tafsilatı ve sureti istifa ve
tebdil ve terakki ve tekaüdü ve akkamının keyfiyeti teşkili bir nizamı mahsus ile tâyin
olunacaktır.
Vi1âyat
Madde 108 — Vilâyatın usulü idaresi tevsii mezuniyet ve tefriki vezayif kaidesi üzerine
müesses olup derecatı nizamı mahsus ile tâyin kılınacaktır.
Madde 109 — Vilâyat ve liva ve kaza merkezlerinde olan idare meclislerile senede bir defa
merkezi vilâyette içtima eden Meclisi Umumi azasının sureti intihabı bir kanunu mahsus ile
tevsi olunacaktır.
Madde 110 — Vilâyat Mecalisi Umumiyesi’nin vezayifi yapılacak kanunu mahsusunda beyan
olunacağı veçhile turuku meabir tanzimi ve itibar sandıklarının teşkili ve sanayi ve ticaret ve
felâhatın teshili gibi umuru nafiaya müteallik mevad hakkında ve umuma ait maarif ve
terbiyenin intişarı yolunda müzakerata şâmil olmakla beraber tekâlif ve mürettebatı miriyenin
sureti tevzi ve istihsalinde ve muamelatı sairede kavanin ve nizamatı mevzua ahkâmına
muhalif gördükleri ahvalin müteallik olduğu makam ve mevkilere tebliğile tashih ve ıslahı
zımnında arzı iştikâ etmek selâhiyetini dahi muhtevi olacaktır.
Madde 111 — Müsakkafat ve müstagillât ve nukudu mevkufe hasılatının şurutu vakfiyesi ve
teamülü kadimi veçhile meşrutun lehine ve hayrat ve müberrata sarfolunmak üzere vasiyet
edilen emvalin vasiyetnamelerinde muharrer olduğu üzere musalehane sarfına ve emvali
eytamın nizamnamei mahsusu veçhile sureti idaresine nezaret etmek üzere her kazada her
milletin bir cemaat meclisi bulunacak ve bu meclisler tanzim edilecek nizamatı mahsusası
veçhile her milletin müntehap efradından mürekkep olacaktır. Ve mecalisi mezkûre mahalleri
hükümetlerini ve vilâyat Mecalisi Umumiyesi’ni kendülerine merci bilecektir.
33 / 40
Madde 112 — Umuru belediye dersaadet ve taşralarda bilintihap teşkil olunacak devairi
belediye meclislerile idare olunacak ve bu dairelerin sureti teşkili ve vezaifi ve azasının sureti
intihabı kanunu mahsus ile tâyin kılınacaktır.
Mevaddı Şetta
Madde 113 — Mülkün bir cihetinde ihtilâl zuhur edeceğini müeyyid asar ve emarat görüldüğü
halde hükümeti seniyenin o mahalle mahsus olmak üzere muvakkaten (idarei örfiye) ilânına
hakkı vardır. (İdarei örfiye) kavanin ve nizamatı mülkiyenin muvakkaten tatilinden ibaret olup
(idarei örfiye) tahtında bulunan mahallin sureti idaresi nizamı mahsus ile tâyin olunacaktır.
Hükümetin emniyetini ihlâl ettikleri idarei zabıtanın tahkikatı mevsukası üzerine sabit
olanları memâliki mahrusai şahaneden ihraç ve teb’id etmek münhasran zatı hazireti
padişahinin yedi iktidarındadır.
Madde 114 — Osmanlı efradının kâffesince tahsili maarifin birinci mertebesi mecburi olacak
ve bunun derecat ve teferruatı nizamı mahsus ile tâyin kılınacaktır.
Madde 115 — Kanunu Esasinin bir maddesi bile hiçbir sebep ve bahane ile tatil veya icradan
iskat edilemez.
Madde 116 — Kanunu Esasinin mevaddı mündericesinden bazılarının icabı hale ve vakte
göre tağyir ve tadiline lüzumu sahih ve kat’i göründüğü hakle zikri ati şerait ile tadili caiz
olabilir. Şöyleki ya Heyeti Vükelâ veya Heyeti Ayan veya Heyeti Mebusan tarafından işbu
tadile dair bir teklif vukubulduğu halde evvelâ Meclisi Mebusanda azayı mürettebenin
sülüsan ekseriyetile kabul Meclisi Ayanın kezalik sülüsan ekseriyetile tastik edildikten sonra
iradei scniye dahi o merkezde sudur eder ise tadilâtı meşruha düsturulamel olur ve Kanunu
Esasinin tadili teklif olunan bir maddesi berveçhi meşruh müzakeratı lâzimesinin icrasile
iradei seniyesinin suduruna kadar hüküm ve kuvvetini kaip etmeksizin meriyülicra tutulur.
Madde 117 — Bir maddei kanuniyenin tefsiri lâzım geldikte umuru adliyeye müteallik ise
tâyini manası Mahkemei Temyize ve idarei mülkiyeye dair ise Şurayı Devlete ve işbu Kanunu
Esasiden ise Heyeti Ayana aittir.
Madde 118 — Elyevm düsturulamel bulunan nızamat ve teamül ve âdat ilerüde vazolunacak
kavanin ve nızamat ile tadil veya ilga olunmadıkça meriyülicra olacaktır.
Madde 119 — Meclisi Umumiye dair olan fi 1- Seval sene 93 tarihli talimatı muvakkatenin
cereyanı ahkâmı yalnız birinci defa içtima edecek Meclisi Umuminin müddeti inikadiyesi
hitamına kadar olup andan sonra hükmü carî değildir.
34 / 40
ÇALIŞMA SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi Yeni Osmanlılar’ın savundukları fikirlerden biri değildir?
A) Osmanlı devlet mekanizmasının ve toplumunun kendi iç dinamikleri içerisinde yeniden
yapılandırılması
B) Rejimin değişmesi
C) Değişim için referans olarak Batı’nın değil İslam’ın esas alınması
D) Bir anayasa hazırlanması ve parlâmento kurulması
E) Meşrutiyet yerine mutlakiyetin benimsenmesi
2. Aşağıdakilerden hangisi 1871 yılında imzalanan Londra Sözleşmesi
hükümlerindendir?
A) Rusya’nın, Karadeniz’de tersane bulundurması
B) Ruslara kapitülasyon verilmesi
C) Rusların Osmanlı topraklarındaki Ortodoksları himaye edebilmeleri
D) Almanya’nın boğazlardan geçebilme hakkına sahip olması
E) Süveyş Kanalı’nın İngiltere’ye bırakılması
3. I. Meşrutiyet hangi tarihte ilan edilmiştir?
A) 1839
B) 1856
C) 1876
D) 1871
E) 1908
4. I. Meşrutiyet hangi padişah döneminde ilan edilmiştir?
A) I. Abdülhamid
B) Abdülaziz
C) Abdülmecid
D) II. Abdülhamid
E) V. Murat
35 / 40
5. Aşağıdakilerden hangisi 1876 yılında düzenlenen İstanbul (Tersane) Konferansı’na
katılmamıştır?
A) İngiltere
B) Fransa
C) Rusya
D) Almanya
E) Amerika
6. 1876 yılı Temmuz ayında Sırbistan ve Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne savaş açarak
yenilmeleri üzerine Rusya devreye girerek Osmanlı Devleti’ni mütareke yapmaya
zorladı. Rusya’nın bu meseleyi kendi menfaatleri doğrultusunda çözüme
kavuşturmasından endişelenen İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya-
Macaristan ve İtalya devletlerinin toplanmasını kararlaştırdıkları konferans
aşağıdakilerden hangisidir?
A) İstanbul (Tersane) Konferansı
B) Paris Konferansı
C) Londra Konferansı
D) Viyana Konferansı
E) San-Remo Konferansı
7. Tanzimat dönemindeki anlayışı şiddetle tenkit eden, bu dönemdeki yeniliklerin
Avrupa’nın kefaleti altında yapıldığına inanan, yeniliklerinin gayrimüslimlere yeni
haklar verdiğini ve Müslümanların ihmal edildiğini savunan, yeniliklerin Müslümanlara
“kavaslık” gayrimüslimlere “köşe sarraflığı” tevcih ettiğini ileri süren Osmanlı aydını
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Namık Kemal
B) Mustafa Fazıl Paşa
C) Ziya Paşa
D) Ali Paşa
E) Ali Suavi
36 / 40
8. Aşağıdakilerden hangisi Berlin Antlaşması’nın hükümlerinden biri değildir?
A) Romanya, Sırbistanve Karadağ’ın bağımsız oldu.
B) Bulgaristan’ın küçük bir prensliğe indirildi
C) Şeklen Osmanlı egemenliğinde görünmekle beraber, Bosna-Hersek Avusturya’ya
devredildi
D) Savaşta ve barış müzakerelerinde yer almadığı halde Yunanistan’a da yeni topraklar
verildi.
E) Batum, Kars ve Ardahan Osmanlı Devleti’nde kaldı.
9.
I. İyi hâlli olmak
II. 30 yaşından büyük olmak
III. Resmî dil Türkçeyi bilmek
IV. Seçildiği ilin ahalisinden olmak
V. Ağır hapis cezasına çarptırılmamış olmak
Yukarıdakilerden hangisi 28 Ekim 1876 tarihinde onaylanan geçici talimatnameye göre
mebus seçilebilmek için gerekli kriterlerden biri değildir?
A) I
B) II
C) III
D) IV
E) E)V
10. Aşağıdakilerden hangisi Kanun-ı Esasi’nin temel özelliklerinden biridir?
A) Bir kurucu meclis tarafından hazırlanmıştır.
B) Devlet laik yapıya kavuşturuldu.
C) Padişahın sadrazamı, vekilleri, şeyhülislamı seçme ve atama hakkı ortadan kaldırıldı.
D) Yasama organı tek meclisten ibaretti.
E) Vekiller meclise değil, padişaha karşı sorumluydu.
37 / 40
CEVAPLAR
1. E
2. A
3. C
4. D
5. E
6. A
7. A
8. E
9. B
10. E
38 / 40
KAYNAKÇA 1- Araştırmalar
Akşin, Sina. (1976). I. Meşrutiyet Üzerine Bazı Düşünceler, Türk Parlamentosunun İlk Yüz
Yılı,(1876-1976). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Ahmad, Feroz. (1971). İttihad ve Terakki (1908-1914), Çev. Nuran Ülken. İstanbul: Sander
Yayınevi.
Hanioğlu, M.Şükrü. (1985). Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve
Jön Türklük, C.I, İstanbul: İletişim Yayınları.
Kansu, Aykut. (1995). 1908 Devrimi, Çev. Ayda Erbal. İletişim Yayınları: İstanbul.
Karpat, Kemal: Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul, 1967.
Kars, H. Zafer. (1997). 1908 Devrimi’nin Halk Dinamiği. İstanbul: Kaynak Yayınları.
Kuran, Ahmet Bedevi. (1945). İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler. İstanbul: Tan Matbaası.
Mardin, Şerif. (1997). Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895-1908). İstanbul: İletişim Yayınları.
Ortaylı, İlber. (1981). II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman
Nüfuzu. Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Yayınları.
Tunaya, Zafer Tarık. (1952). Türkiye’de Siyasi Partiler, C. I. İstanbul: Arba Yayınları.
2- Makaleler
Akşin, Sina. (1970). Birinci Meşrutiyet Meclis-i Mebusanı, SBF Dergisi, S. 25/1, 19-40.
Arslan, Tamer. (2008). İttihâd-ı Osmanî’den Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyetine. Bilig,
47, 79-120.
39 / 40
Baykal,Bekir Sıtkı. (1945).Doksanüç Harbi Arifesinde Osmanlı Devleti İle Büyük Devletler
Arasındaki Münasebetler. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi,
S. 2, 183-192.
Kızıltan, Yılmaz. (2006). I. Meşrutiyetin İlânı ve İlk Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı. Gazi
Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 26, S.1, 251-272.
Özgüldür, Yavuz ve Özgüldür, Serdar. (1994). 1876 Anayasası’nın Hazırlanmasında Mithat
Paşa’nın Rolü ve Fonksiyonu. OTAM, S.5, 311-348.
Terzi, Arzu. (2011). Sarayda İktidar Mücadelesi Saray, Mücevher, İktidar. Timaş Yayınları.
Uzun, Hakan. (2005). Türk Demokrasi Tarihinde I. Meşrutiyet Dönemi. Gazi Üniversitesi
Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 2, 145-162.
Yıldırım, Yılmaz (2008). Osmanlı Modernleşmesinde Cemaat-Toplum Yapılaşması: Yeni
Osmanlı Düşüncesi Örneği. Sosyal Bilimler Dergisi, 3, 1-22.
3- Tezler
Deniz, Akif. (2005). Derviş Vahdet-i ve 31 Mart Olayı. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Tekin, Yusuf. (1997). Osmanlı Devleti’nde Siyasal Sistemin Meşruluğu Sorunu Çerçevesinde
Birinci Meşrutiyetin Tartışılması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
4- Dijital Kaynaklar
http://wiki.hukuki.net/Kanuni_Esasi_Metni
40 / 40