56
Sayı 37 Ocak - Şubat - Mart (1440) SİYON YILDIZI MI? DAVUD YILDIZI MI?

SİYON - mirasimiz.org.tr · Günahlardan tövbe, nefis terbiyesi, bereket, ibadet ve kemâlât için Rabbimizin biz kullarına armağanıdır bu mekânlar ve günler… Elbette bu,

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Sayı 37Ocak - Şubat - Mart (1440)

SİYON YILDIZI MI?DAVUD YILDIZI MI?

İşgal altındaki Kudüs’te yaşayan ve %86’sı yoksullukla mücadele edenMüslüman kardeşlerimize destek olmak, Mescid-i Aksa’nın korunmasına ve Osmanlı eserlerinin ihyası için katkıda bulunmak amacıyla;GELİN HEP BİRLİKTE KUDÜS İÇİN BİRİKTİRELİM!

K U M B A R A T A L E P L E R İ N İ Z

İ Ç İ N

0 2 1 2 5 2 4 0 1 0 1m İ r a s İ m İ z . o r g . t r

Rabbimizin kullarına fırsat olarak sunduğu özel mekânlar ve özel günler vardır…

Mekânlar; Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksâ

Günler; Ramazan ayının 30 günü, Kadir Gecesi, üç aylar…

Günahlardan tövbe, nefis terbiyesi, bereket, ibadet ve kemâlât için Rabbimizin biz

kullarına armağanıdır bu mekânlar ve günler…

Elbette bu, şu demek değildir; günah işleyen, arsızlık yapan tövbe için bu günleri

bekleyip bu mekânlara gitmeli… Tövbe kapısı her an açıktır ve zaman ve mekâna bağlı

değildir… Bu günler ve mekânların fazileti, tövbenin kabulü bakımından kula fırsattır…

Ayların sultanı, içinde bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’nin bulunduğu Ramazan’a

eriştik, kavuşturana sonsuz şükür…

Nasıl ki bir mümin özlemle Ramazanı bekler 11 ay, işte çok daha yakıcı bir hasretle

Mescid-i Aksâ da bekler o mümini tam 100 yıldır!..

Tutsak Mescid-i Aksâ’nın avlusundan içeri adımını atan bir mümin, hemen ilk

adımında serin, sakin ve nazlı bir kucaklayışı hisseder; “yeter artık dayanamıyorum bu ayrılığa” nidasıyla…

Bereketli Ramazan ayında bereket kapısı Kudüs şehrinde olmak, bütün peygamberlerin cem olup Peygamberimiz’in

(sav) arkasında saf tuttuğu Aksa’da elleri semaya açmak!..

Evet, tutsak da olsa Kudüs’e gitmeli, Aksâ’nın bereketinden nasiplenmeli… Zira İsrâ ve Miraç olayı Kudüs ve Aksâ yine

esirken gerçekleşmiş ve Peygamberimiz (sav) “gidin ve orada namaz kılın, gidemezseniz kandillerinde yakılmak üzere

zeytinyağı gönderin” emrini yine Kudüs ve Aksa esirken vermiştir…

Ramazan ayı; sadaka, fitre ve zekâtların bol bol dağıtıldığı ay…

Mescid-i Aksâ; Kudüslü Müslümanların canlarından geçtiği yer…

Aylardan ramazan günlerden cuma

Kudüs’te bedenler kanatlandı semaya

Ümmet serin evlerinde daldı uykuya

Peygamber katili haydut ise temaşada.

***

Gelin bu Ramazan milat olsun ve vermelerin en ihtişamlısı ile Kudüs’e akalım… Vermelerin en ihtişamlısı; isâr… İsâr;

kardeşinin ihtiyacını kendi ihtiyacına öncelemektir… Aksâ için canlarından vazgeçenler için mallarımızdan vazgeçelim,

fakirlikten korkmadan… İbadet için seyahat edilebilen üç mekândan biri olan Mescid-i Aksâ’nın özgürlüğü için verelim;

verelim ki nasiplenelim…

Ümmetin birliğine, Kudüs’ün özgürlüğüne vesile olması niyazıyla hayırlı Ramazanlar…

Kudüs, Ramazan ve isâr

Mirasımız Derneğiİmtiyaz SahibiMuhammet Demirci

Genel Yayın YönetmeniAbdullah Akçay

Yayın Koordinatörüİbrahim Ethem Ayaz

EditörŞeyma Çiçek

Grafik TasarımAynasanat

Yayın KuruluAbdülkadir Tok Enes Malik YılmazMerve Betül GürbüzSuna Durmaz

BaskıMürekkep Reklam ve Matbaacılık Sanayi Ticaret Ltd. ŞtiTel: 0212 531 80 48

İletişimTel: (0212) 524 01 01www.mirasimiz.org.tr Akşemsettin Mh. Halıcılar Cd. No.12, 34080 Fatih / İstanbul / Türkiye

Mirasımız Derneğinin Hediyesidir.

HABERKUDÜS’E DOKUN

BEREKETE ORTAK OL

4

DENEMEMERVE BETÜL GÜRBÜZ

16

ÜMMETİN İZ DÜŞÜMÜ

MAKALEABDULLAH AKÇAY

6

NATUREİ KARTA YAHUDİLERİ

DENEMEKEVSER KIRAN

8

ANAHTAR TESLiM

İSRAİL’İN DOĞU AKDENİZ’DEKİ ENERJİ POLİTİKALARI

22MAKALEENES MALİK YILMAZ

FİLİSTİN TOPRAKLARININ BEREKETİ VE BARIŞIN SEMBOLÜ: ZEYTİN AĞAÇLARI

24DENEMEŞENAY ŞEKER

MAKALEABDULKADİR TOK

18

SİYON YILDIZI MIDAVUD YILDIZI MI?

RÖPORTAJ26

“KUDÜS ÖZGÜR OLDUĞUNDA YAHUDİLER DE ÖZGÜR OLACAK”

AHMET ALTAY RÖPORTAJI

MAKALEAHMET VAROL

10

MESCİD-İ AKSÂ'YA YAHUDİ BASKINLARI

İÇİNDEKİLER

MAKALEMUSTAFA ÖZCANİSRAİL’İN GIDA TERÖRÜ

32

MAKALESUNA DURMAZ

40

İSRAİL’İ DOĞURAN HAREKETSİYONİZM (5)

HABER33

LİSELİLER İLK KIBLESİYLE TANIŞMAYA DEVAM EDİYOR

MAKALESUNA DURMAZ

44

İSRAİL’İ DOĞURAN HAREKET SİYONİZM (6)

DENEMEŞEYDA UÇAR KARAMAN

48

İSRAİL’İ DOĞURAN HAREKET SİYONİZM (6)

DENEMEFÂDİ ZATARİ

44

TÜRKİYE’NİN FİLİSTİN DAVASI’NA DESTEĞİ NASIL ETKİN OLUR?

52

TÜRKLER VE YAHUDİLER

MAKALEYUSUF İZZETTİN OKUMUŞ

58

MİM

DENEMEBÜŞRA YILMAZ

BİYOGRAFİBÜŞRA YILMAZ

36

İSLAM’IN ADALETLİ HALİFESİ MEKKE’NİN HİDDETLİ GENCİ MEDİNE’NİN ASALETLİ SAHABESİ KUDÜS’ÜN HEYBETLİ FATİHİHZ. ÖMER (ra)

MAKALEMUSTAFA ÖZTÜRK

46

TÜRK EDEBİYATINDA KUDÜS TEMASI -3

KUDÜS’E DOKUN BEREKETE ORTAK OL4 www.mirasimiz.org.tr

HABER

2008 yılından beri Kudüs’te çalış-malar yürüten Mirasımız Derneği, işgal altındaki ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı sahipsiz bırakmamak için, “Kudüs’e Dokun Berekete Ortak Ol” sloganıyla yola çıkarak; Türki-ye halkını bu Ramazan Ayı’nda Ku-düs’e sahip çıkmaya davet ediyor.

12 ay boyunca Kudüs’te çeşitli faa-liyetler yaparak Kudüs halkına sa-hip çıkmaya çalışan Mirasımız Der-neği, Ramazan ayının da bereke-ti ile Kudüs’teki faaliyetlerini artı-rarak; Mescid-i Aksa’yı koruyan Ku-düs halkının ihtiyaçlarını karşıla-mak için dört farklı proje ile Rama-zan hazırlıklarını tamamladı.

Hedef, 20 bin aileye Ramazan gı-da kumanyası:400 bin Müslümanın yaşadığı Ku-düs’te 20 bin aileye kumanya ulaş-tırmayı hedefleyen Mirasımız Der-neği, bu vesile ile yaklaşık 150 bin Kudüslüye ulaşmayı planlıyor.

İşgalci İsrail; yüksek vergiler, haksız yere kesilen mahkeme cezaları, tu-tuklamalar, avukat masrafları, ev-lerin yıkımı, Müslüman ailelerin er-keklerine bir yıldan otuz yıla kadar verilen hapis cezaları ve daha bir-çok alanda uyguladığı ambargo ile

Müslümanların Kudüs’ü terk etme-lerini istiyor.

Mirasımız Derneği, Kudüslü aile-lere yıl boyu yaptığı kumanya yar-dımlarını Ramazan Ayı’nda artıra-rak; Kudüslülerin maddi zorlukla-rını aşmalarına katkıda bulunuyor.Mescid-i Aksa’da İftar Sofraları Ramazan ayı boyunca her gün Mescid-i Aksa’nın bahçesinde iftar sofraları kuran Mirasımız Derneği binlerce Kudüslünün iftarlarını Ak-sa’da yapmalarını sağlayacak.

İşgalci İsrail, Mescid-i Aksa’yı boş bı-rakıp yalnızlaştırarak; önce ikiye böl-mek, ardından da tamamen el koy-mak istiyor. Onların bu planları kar-şısında yıl boyu olduğu gibi, Rama-zanda da Aksa’nın boş kalmaması için her gün iftar sofraları kuruluyor.

Bu iftar sofraları vesilesi ile Müslü-manların iftarlarını Aksa’da yapma-ları sağlandığı gibi, verilen iftar ye-meklerinin malzeme alımları, pişiril-mesi, Aksa’ya taşınması gibi organi-zasyonlarını Kudüslü Müslümanlar-la yaparak; işgalcilerin büyük vergile-re maruz bırakıp, ekonomik ambar-go uygulayarak dükkânlarını kapat-maya zorladıkları Kudüslü esnaflara da destek olunuyor.

KUDÜSLÜ ÇOCUKLARA BAYRAMLIK KIYAFET ve HARÇLIKKudüs’ün çocuklarını da unutma-yan Mirasımız Derneği, 5 bin Ku-düslü evladımıza ulaşmayı hedef-liyor. Başta Kudüs’ün yetimleri ol-mak üzere, ihtiyaç sahibi ailelerin çocuklarına bayramlık kıyafet ve bayram harçlığı dağıtılması planla-nıyor.

Yıllardır süren işgalden en fazla ço-cuklar etkileniyor. Her gün maruz kaldıkları insanlık dışı muameleler, kendilerinin ve aile fertlerinin tu-tuklanması, maddi olanaksızlıklar gibi durumlardan ötürü geleceğe dair umutları tükeniyor..

Mirasımız Derneği, Mescid-i Ak-sa’nın geleceği olan Kudüslü ço-cuklarımıza, Müslümanlara ait ma-ğazalarda diledikleri gibi alışveriş yapma imkânı sağlayıp, bayram harçlıklarını da vererek, maddi ma-nevi destek olup, yalnız olmadıkla-rını hissettirmeye çalışıyor.

Derneğin çalışmalarına katkıda bu-lunmak isteyenler 0212 524 01 01 numaralı telefondan veya resmi web adresi mirasimiz.org.tr üze-rinden irtibata geçebilirler.

5

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

NATUREİ KARTA YAHUDİLERİ

Amacı ve Kuruluşu:Tevrat’ın konumunu koruduğuna ina-nan Yahudiliğin otantik, değiştirilme-den yaşatılması için mücadele ettikle-rini belirten bir Ortodoks Yahudi ör-gütüdür.

Örgüt; 1938’de Kudüs’te inançlarını korumak ve Siyonizm’e karşı mücade-leye devam etmek maksadıyla Kudüs-lü Haham Arman Blau liderliğinde ku-rulmuştur.

Özellikleri ve fikirleri nelerdir?Naturei Karta veya ‘’Kentin Koruyucu-ları’’ Kudüs’ü siyasetin yönlendirdiği askerlerin değil, ancak dini bilgelerin koruyabileceğini savunmakta ve İsrail Devleti’nin varlığına karşı çıkmaktadır.

Onlara göre devlet fikri, öğretilmiş Ya-hudi değerlerinden ciddi sapma, ma-teryalizm ve ulusal güdüler ile yoğrul-muş korkunç bir tehdittir.Yahudilerin ilahi bir karar sonucu dünyanın dört bir yanına dağıldıkla-rı, başlarına gelenlerden ders almala-rı için tanrı tarafından yönlendirildik-lerine, dolayısıyla ancak ilahi bir emir-le ‘’vaat edilmiş topraklara’’ dönebile-ceklerine, onun için Yahudilerin top-rak sahibi olmalarının tanrı buyruğu ile yasak olduğuna inanırlar.

Filistin’de Yahudiler ile Arapların uyum içinde yaşamalarını isteyen ör-güt, bazı yerlerde ‘’Kudüs’ün Dostları’’ diye bilinen dünya çapında bir akım oluşturdular.

Yıllar geçtikçe birçok Naturei Karta sa-vunucusu Filistin dışına yerleşti. Naturei Karta taraftarlarının, yaşadık-ları toprakları terk etme sebeplerin-den birisi de gayrimeşru olarak kabul ettikleri ‘’İsrail’’ rejimi altında yaşama-yı ideolojik olarak reddetmeleri ve bu düşüncelerinden dolayı Siyonist polis ve ajanlar tarafından kendileri ve aile-lerinin baskı ve işkence görmeleridir.Bu baskı ve işkencelerden dolayı baş-ta Amerika olmak üzere dünyanın çe-şitli yerlerine göç ettiler. Bu dağılım, uluslararası sahnede çeşitli yerlerde Naturei Karta Kuruluşlarının ortaya çıkmasına neden oldu.

Naturei Karta temsilcileri egemen bir

Abdullah Akçay

6 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

Yahudi Devleti kavramının tamamı-nın Yahudi yasalarına aykırı olduğu-na inandıkları için ‘’İsrail Devleti’ni’’ ka-bul etmezler. İsrail Devleti’nden ‘’Söz-de İsrail Devleti’’ olarak bahsederler. Devlet ile olan ilişkilerini kendilerinin belirlemediğini bu esasların Talmud’a dayandığını söylerler.

‘’Sözde İsrail Devleti’’ diye nitelendir-dikleri İsrail’in devlet kademelerinde veya devlete bağlı kuruluşların her-hangi birisinde görev almazlar. ‘’İsrail’’ seçimlerine katılmazlar. Dev-letten hiçbir sosyal güvenlik ve eğitim yardımı da almazlar.

Naturei Karta lideri Haham Blau ölü-münden kısa bir süre önce Siyonist İs-rail Devleti’nin Birleşmiş Milletler ta-rafından üye bir devlet olarak kabul edilmesinin Yahudi halkı için ağır bir adaletsizlik olduğunu beyan etmiştir.Yahudilerin ruhani liderlerinin ancak Siyonizm’in zehrinden etkilenmemiş hahamlar olabileceğini inanırlar.

Siyonizm’e karşı çıkmalarının teme-linde Siyonizm liderlerinin laik yaşam tarzları veya Tevrat’a muhalefet etme-leri sebebi ile değil; bütün bir Yahudi Devleti kavramının Yahudiliğin temel inançlarıyla doğrudan çeliştiği içindir.Siyonist Yahudilerin Mesih gelmeden önce Yahudi Devleti’nin kurulması-nı sağlamak için, insan gücünü kullan-masının (Mesih’i inmeye zorlamanın) yanlış olduğuna inanırlar.Eski Yahudi topluluklarının Siyonist-ler tarafından sistematik olarak kal-dırılmasına, Siyonist egemenlik uğru-na Yahudi ve Yahudi olmayanların ka-nının dökülmesine karşı çıkan Nature-i Karta temsilcileri idarenin mevcut Si-yonist yönetimden Siyonist olmayan bir yapıya geçiş yapması gerektiğine inanırlar.

Gerçek Yahudilerin Yahudi inancına sa-dık kalması gerektiğine, Siyonizm ile kir-lenmemeleri gerektiğine inanırlar. Siyo-nistlerin ‘’İsrail’’ adını yasadışı bir şekil-de ele geçirdiğini ve Yahudi halkı adı-

na konuşma hakkına sahip olmadığı-nı bütün dünyanın bilmesi gerektiği-ne inanırlar. Yine gerçek Yahudilerin, Arapların topraklarından ve evlerin-den mahrum bırakılmasına karşı ol-ması gerektiğine inanırlar.

Yaşadıkları bölgelerdeki uluslara karşı isyan etmenin yasak olduğuna, sadık vatandaşlar olarak kalmaları gerekti-ğine, ilahi emir gelmeden sürgün yer-lerinden dönülmeyeceğine inanırlar.Yahudilerin başkalarına hükmetmele-rine, öldürmelerine, zarar vermeleri-ne veya onları aldatmalarına izin veril-meyeceğine inandıklarını, Siyonist gi-rişimler, siyasi kargaşalar ve savaşlar-la ilgileri olmadıklarını söylerler.

Naturei Karta Yahudileri, Holokost’u (Avrupa Yahudilerinin öldürülüp, sür-gün edilmeleri) kabul etmektedirler. Ancak Holokost’un, Yahudiler için bir kader olduğunu ve ondan ders çıkarıl-ması gerektiğine inanırlar.

Buraya kadar Naturei Karta örgütü-nün (kendi beyanatlarına dayanarak) kuruluşundan, fikir ve düşünceleri ile dünya üzerine dağılmalarının sebep-lerine değindik fakat üzerinde dur-mamız gereken esas ayrıntı; Nature-i Karta örgütünün kendi beyanatların-da olduğu gibi ‘’Sözde İsrail Devletine’’ karşı çıkmalarının esas sebebi kendi inanışlarına göre vaktinden önce yani Mesih’in inmesinden önce kurulacak olan İsrail Devleti’nin Yahudilerin so-nunu getireceğine inanmalarındandır. Dolayısıyla ‘’Onlar(Siyonistler) İsra-il Devleti kurduklarını iddia etseler bi-le biz bu devleti Tevrat esaslarına Tal-mud’a göre kurulmadığı için kabul et-miyoruz’’ demektedirler.

Konuya başka bir açıdan baktığımız-da ise; Naturei Kartacılar her ne ka-dar kendilerini ‘’Kentin Koruyucuları’’, ‘’Kudüs Dostları’’ diye adlandırsalar da, bütün dünyaya Siyonizm’in karşı-sında Filistinlilerin özgürlük mücade-lesi ile toprak mücadelesinde yanla-rında olduklarını bildirseler de, bu dü-

şünce ‘’Onların gerçekten çok insan-cıl, özgürlükten, hak ve hakikatten ya-na olduklarından değil, tamamen za-mansız kurulan İsrail Devleti’nin kendi sonlarını (Yahudilerin sonunu) getire-ceğine olan inançlarındandır.’’

Bu tezi doğrulayan bir başka düşünce de Israel Shahak’ın şu tespitleridir:‘’Amerikan hahamları ya da Yahudi ör-gütlerinin 1950’li ve 60’lı yıllarda si-yahları destekleme konusunda orta-ya koydukları istek, tamamen Yahudi çıkarlarıyla ilgili kaygılardan kaynakla-nıyordu. Asıl amaç, zencilerin siyasal desteğini kazanmaktı.

Son 40 yılda, Yahudiler tarafından öl-dürülen ‘’ Yahudi olmayan’’ insan sayı-sı, aynı süre içinde ‘’ Yahudi olmayan’’ insanlarca öldürülmüş olan Yahu-di sayısının katbekat üzerindedir. Ya-hudi Devleti tarafından Yahudi olma-yan insanlara karşı yapılan işkence ve ayrımcılığın boyutları, yine aynı şekil-de, Yahudilere düşman olan rejimle-rin yaptıkları ile kıyaslanmayacak ka-dar büyüktür.

İsrail bir Yahudi Devleti olduğu sürece, gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir şey varsa; o da, İsrail topraklarında ya-şayan Yahudi olmayan kişilere salt siya-sal gerekçelerle, sahte ya da gerçek hiç-bir özerklik verilmeyeceğidir.’’(2)

Yazımızı Yüce Allah’ın Mübarek Kur’an’da Müslümanları ikaz ettiği şu ilahi emir ile noktalayalım.‘’Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidaye-te erdirmez.’’ (Maide/51)Allah’a Emanet Olun.

KAYNAK: (1) Şalom gazetesi 9 Ocak 2008, (2)Israel Shahak. Yahudi Tarihi Yahu-di Dini.

7

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

Bir mülkü satın aldığımızda veya kiraladığımızda, o mülk üzerinde tasarruf hakkımız olduğunu beyan etmek için “Anahtarı teslim aldık” deriz. Oradaki “Biz” kelimesinin içi-ne kimler dahil ise o evin hükmü de onlara aittir. Mülk sahibi, istediği gibi yerleşir; istediği gibi kullanır; ister açar ister kapar; istediğini içeri alır; istemediğini dışarı çı-karır. Zira anahtarları tutan el kapıya sahiptir, kapıya sa-hip olan da eve hükmetme ve yönetme hakkına. Bu kai-deye binaen, şu yer küresi de insanoğlunun belirlenmiş bir müddet için yerleşip yaşaması için yaratılmış olan büyük bir hanedir. Peki, bu dünya hanesinin anahtarı ki-min elindedir ve nerededir?

Ey yeryüzü, anahtarların nerede senin, bulsam...Bulsam da umutlarımın kandilini yaksam!

Yeryüzünden öte aleme canlı olarak gidilip dönülebilen tek kapı Kudüs'tür. İlk önce Hz.İsa (as) o kapıdan ruhu ve bedeniyle canlı bir insan olarak çıkartılmıştır ve dönece-ği günü beklemektedir. İkinci olarak da Kâinatın Sulta-nı Efendimiz (sav); bu dünyanın altın oranla ispatlanmış

ANAHTAR TESLiMKevser Kıran

8 www.mirasimiz.org.tr

DENEME

olan en gözde noktası, başköşesi, en kıymetli misafirin ağırlandığı selamlık olan Mekke'den bir gece yürüyüşüy-le Kudüs'e getirilerek aynı kapıdan çıkmış ve bir çok haber ve hediyeler-le geri dönmüştür. Açıkça görüleceği gibi, yeryüzünün ve bu alemin kapısı Kudüs'tür. Kapının anahtarı ise elbet-te Mescid-i Aksa'dır.

Neden mi? Hz. Davud (as) tarafın-dan inşası başlatılan ve Hz. Süley-man(as) tarafından tamamlanan Mescid-i Aksa, Süleyman Peygam-ber'in duasının kabulü neticesin-de, kuruluşundan kıyametine kadar bu dünyada görüp görülebilecek en büyük saltanatın merkezi olmuştur. Tarih boyunca, Babillilerin, uygarlığı ile dünyayı hayrete düşüren Mısırlı-ların, imparatorluğu dillere destan olan Büyük İskender'in, çok uzun zaman dünyanın süper gücü olan Romalıların ve nihayet Müslümanla-rın bu toprakları sahiplenip hizmeti-ni şerefli bir vazife bilmesi ve yıllar-ca Müslüman-Türk milletinin üç kı-taya hakimiyeti de gösteriyor ki; bu mübarek beldeye sahip olan dün-yayı da yönetir. Anahtarı elinden ka-çıranın ise devleti dağılır.

Kısacası Mescid-i Aksa, adeta bu dünya aleminin anahtarıdır. Ne ya-zık ki, o mübarek anahtarı cebren ve hile ile ele geçiren 7 milyon Ya-hudi, 7 milyar dünya nüfusuna ta-hakküm etmektedir. Demek ki, ay-nı prensip hâlâ geçerlidir. Alemlerin Rabbi Allah Teâlâ tarafından: “Çevre-sini bereketlendirdiğimiz” (1) diye ta-rif edilen Mescid-i Aksa'yı tutan ele bu bereketin dolması tesadüf mü-dür? Tesadüflere inancında yer ver-memiş bir dinin mensupları olan bizler için de cevap bellidir.

Peki biz bu işin neresindeyiz? "Ben

yeryüzünde bir halife yarataca-ğım."(2) diyen Rabbimiz, Hz. Âdem ve evlatlarına yeryüzünde kendi şe-riatını yürütme ve yaşatma vazife-si vermiş, insanı bununla şereflen-dirmiştir. Hz. Âdem (as)'dan itiba-ren; insanlar ilahi mesajı bozdukça, unuttukça, çarpıttıkça tekrar tekrar yollanan tüm nebiler (peygamber-ler), Allah'ın yolunda yürümenin ve Allah'ın hükmünü yeryüzünde yü-rütmenin düsturlarını insanlara ha-tırlatmıştır. Miraç mucizesinin ön-cesinde, Mescid-i Aksa'da Hâtemü’l Enbiya Resul-i Ekrem Efendimiz(-sav)'in yüz yirmi dört bin peygam-bere imam olup namaz kıldırması, hepsinin getirdiği hidayet yolunun en son ve en şümullü tek ve son vâ-risi olduğunun da ilanıdır. Bunun sonucu olarak anlamamız gereken bir diğer gerçek de şudur ki, yeryü-züne nice ümmetler gelmiş geçmiş-tir. Biz Son Peygamber'in ümme-ti olan Ümmet-i Muhammed olarak hepsinin yerine vâris olmuşuz, hep-sinin halefi durumundayız ve bun-dan böyle bütün dünyada Allah'ın hükümlerini yürütecek, yeryüzüne sahiplik edecek ve yönetecek olan da bizleriz. Yani esasında; kapı da anahtar da bize emanettir.Gecenin koynunda ışıldar göğün seç-kin mücevherleriİzler, nuru göğe yükselen Mescid-i Ha-ram, Mescid-i Nebevi,Ve yüz yirmi dört bin peygamberin na-mazgâhı Beytül Makdisi...Yoktur ne yerde ne de gökte onların nurunun misali!

Ey yeryüzü! Sen seni sahiplenecek esas emanetçini ararken, bizler te-mel görevimizi yapmaktan aciz kal-mışız! Halifelik şöyle dursun, sel-de sürüklenen cisimlerden farkı-mız kalmadı! Hani Fahr-i Kâinat(sav) Efendimiz bize haber vermişti ya…

Bize çullanmak üzere yabancı ka-vimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyi-ciler gibi birbirlerini çağırdığı gün-ler(3) üstümüze çöktü. Bir selin ge-tirip yığdığı, hiç bir ağırlığı bulun-mayan çer çöpler gibi yığıldık topra-ğın üstüne. En kalabalık biz olduğu-muz halde güçsüz ve hükümsüz ol-duk. Üst üste koysan boyu topukla-rımıza varmayacak bir güruh tara-fından zulme tabi olduk. Kendimizi görüp anlamayı, Allah'ın bizi nerede ve nasıl görmek istediğini, bizim ne-rede ve nasıl olduğumuzu kıyasla-maktan bîhaber kaldık. Ve anahtar-lar elimizden alındı…

Çünkü biz talebimizi kaybettik. Mes-cid-i Aksa'yı almadan gülmeyi ken-dine haram eden Salahaddinvâ-ri yüreklerimizi; “Değmesin mabe-dimin göğsüne nâmahrem eli! ” di-yen Mehmed Akif gibi duyarlılığımı-zı kaybettik. Mâbedimizin alnı necis ve lanetli İsrailoğlu çizmesinin altın-da kaldı. Âlemlere rahmet Muham-med Mustafa(sav) secdegâhına kim bilir kaç İsrailoğlunun kopası ayak-ları değdi! Soruyorum size: Hiç yü-reğimiz yırtıldı mı? İçimiz titredi mi?

“Biz Yahudîler, İsrail devletini kur-mak için günde 24 saat çalıştık. Müslümanların bu devletimizi yık-maları için günde 25 saat çalışma-ları gerekir.” diyen İsrail’in ilk baş-bakanı David Grün Ben-Gurion (1886–1973) gibi itiraf edebileceği-miz bir çalışmamız oldu mu? Yoksa kapıyı da anahtarı da mezkur lanet-li kavime bırakıp, itilip kakılmak üze-re paspasın üstünde yatmaya aşina mı olduk?

Kaynaklar1- İsra, 1.Ayet2- Bakara, 30. Ayet3- Ebû Dâvûd, Melâhim 5

9

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

MESCİD-İ AKSÂ'YA YAHUDİ BASKINLARIAhmet VAROL

Siyonistlerin Mescid-i Aksâ'nın bu-lunduğu Doğu Kudüs'ü işgal ettikle-ri 1967'den 2000'li yıllara kadar Ya-hudilerin Mescid-i Aksâ'ya girmele-ri çok nadiren görülebilen bir olay-dı. Siyonistlerin Kudüs'ün doğu ke-simini işgal etmiş olmasına rağmen

Müslümanlar, Yahudilerin Mescid-i Aksâ'ya istedikleri gibi girip dolaş-malarına tepki gösteriyordu. O yüz-den işgal devleti de Yahudilerin Mescid-i Aksâ'ya girmelerine birta-kım sınırlamalar koymuştu. Bunda-ki amaçları tabiki Müslümanların

hukukunu korumak değil, Müslü-manlar ile Yahudiler arasında olay-lar yaşanmasının önüne geçmek-ti. Çünkü Müslümanlar Yahudile-rin Mescid-i Aksâ'ya girmesini iste-miyor ve girdikleri zaman şiddetle tepki gösteriyorlardı. Yahudiler de

10 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

Mescid-i Aksâ'ya girmeyi ve içinde gezinti yapmayı çok fazla önemse-miyorlardı. Çünkü o zaman onların asıl amaçları bu mabedin içine gi-rip dolaşmak değildi. Normalde Ya-hudilerin Mescid-i Aksâ'ya girmele-rine birtakım sınırlandırmalar geti-ren işgal rejimi bir yandan da Mes-cid-i Aksâ'yı ortadan kaldırmayı ve yerine Siyon Mabedi'ni yahut bir di-ğer adıyla Süleyman Heykeli'ni in-şa etmeyi amaçlayan faaliyetlerini de sürdürüyordu. Bu amaçla Mes-cid-i Aksâ'nın altında kazı çalışmala-rı başlatmıştı. Başlangıçta İsrail, ça-lışmalarını gizli yürüttü. Fakat daha sonra Filistin'in 1948'de işgal edil-miş bölgesindeki İslâmî Hareket'in lideri Şeyh Raid Salah'ın gayretli ça-lışmalarıyla bu kazılar gün yüzüne çıkarıldı. Kazıların Mescid-i Aksâ açı-sından oluşturduğu tehlikeler gün-deme getirildi. Kazıların gün yüzü-ne çıkarılması üzerine işgal yöne-timi arkeolojik aramalar için kazı yaptığı ve Mescid-i Aksâ'nın altında-ki tünelleri de alt geçit açmak ama-cıyla kazdığı iddiasında bulundu. Fakat Müslümanlar bu kazılara ve tünellere sert bir şekilde tepki gös-terdiler ve işgal güçleriyle Müslü-manlar arasında zaman zaman ça-tışmalar meydana geldi. Gösteri-len tepkiler, Mescid-i Aksâ'nın altı-nın oyulması suretiyle yıkılmasına sebep olmanın tehlikeli gelişmele-re neden olacağını ve işgal rejimi-ni de ciddi sıkıntıya sokacağını orta-ya koydu.

Bunun üzerine işgalci Siyonistler Mescid-i Aksâ'ya yönelik politikalar-da taktik değişikliği yapmaya baş-ladılar. Bu kez Yahudilerin de Mes-cid-i Aksâ üzerinde hak iddia etme-leri planını devreye sokmak için ze-min oluşturmaya başladılar. Bunun için El-Halil'deki Hz. İbrahim Cami-si’nde uyguladıkları taktiği uygula-mak suretiyle "paylaştırma" plan-larını devreye sokmak istiyorlar-dı. Bundaki amaçları önce Mescid-i Aksâ'nın Yahudilerle Müslüman-

lar arasında paylaştırılmasını sağ-lamak, sonra kademeli bir şekilde Mescid-i Aksâ Külliyesi olarak bili-nen külliyenin tamamını ele geçir-mek ve ondan sonra kendi elleriy-le yıkarak yerine Yahudi mabedi in-şa etmekti.

Bu amaçla en önce Yahudilerin bu mabedi ziyaretleriyle ilgili sınırlan-dırmaların tamamen ortadan kal-dırılması için mahkemeye başvur-dular. Yapılan başvuru neticesin-de Siyonist işgal yönetiminin Yük-sek Mahkemesi aşırı dinci ve Siyo-nist Yahudi grupların Mescid-i Ak-sâ'ya girmelerine hak tanıyan ye-ni bir karar çıkardı. Bu kararın ama-cı ise Mescid-i Aksâ'nın kademe-li bir şekilde Siyonist işgalcilerin eli-ne geçmesini sağlamak için şartları oluşturmaktı.

İsrail Yüksek Mahkemesi'nin aldı-ğı söz konusu kararın Mescid-i Aksâ açısından taşıdığı tehlike ve tehdi-din boyutlarını anlamak için el-Ha-lil'deki Hz. İbrahim Camisi'nin bü-yük bir bölümünün Yahudi sinago-guna dönüştürülme aşamalarını gözden geçirmekte yarar var. El-Ha-lil'de Hz. İbrahim Camisi'nin işga-li, 1972'de İsrail mahkemesinin Ya-hudilerin cami haremi içinde ibadet yapmalarına izin veren bir karar çı-karmasıyla başlamıştı ve Yahudi-ler tarafından kalabalık bir tören ve toplu ibadetle kutlanmıştı. Bu ka-rar, Hz. İbrahim Camisi'nin halis İs-lâmi kimliğine yönelik ilk saldırıy-dı. Bu olayın üzerinden daha birkaç hafta geçmemişti ki, işgal yönetimi Yahudilerin, Müslümanların namaz kıldıkları vakitlerde de kendi iba-detlerini yapabileceklerine dair bir açıklama yaptı. Aynı yıl 12 Kasım günü bölgenin askeri kumandanı Yahudilerin ibadet saatlerini arttır-mak için caminin içine ibadet esna-sında oturulmak üzere sandalyeler sokulmasına imkan veren bir ka-rar çıkardı. Bu karar, caminin içine Tevrat nüshalarının konulacağı bir-

takım dolaplar yerleştirilmesine de zemin hazırlıyordu. Derken olaylar birbirini izledi ve 25 Şubat 1994'te caminin içinde 67 kişinin sabah na-mazında secdeye gittikleri anda şe-hit edildiği katliam gerçekleştirildi. Katliamdan sonra camiyi bir süre ibadete kapatan işgal rejimi, tekrar açıldığında caminin üçte ikisini si-nagoga dönüştürmüş, üstelik Müs-lümanlara tahsis edilen bölüme ha-vaalanlarındakine benzer güvenlik sistemleri yerleştirmişti. Ayrıca bu bölüme 30 yaşın altındaki Müslü-man gençlerin girmesini yasakladı.İşte İsrail Yüksek Mahkemesi'nin Mescid-i Aksâ ile ilgili kararında da aynı komplonun Mescid-i Aksâ'ya karşı düzenlenmesi için ilk adım atılmıştı.

Fakat Müslümanlar Siyonist işgal yönetiminin niyetini ve amacını bil-diği için Yüksek Mahkeme'nin ka-rarına rağmen Yahudilerin grup-lar halinde bu mabede baskınlar düzenlemesini engellemek için ge-reken tedbirleri almaya çalıştılar.

Her ne kadar Yahudilerin binlerce yıllık tecrübelerinden kazandıkları birikim İsrail'in istihbarat alanındaki çalışmalarına yansıdığı için bu alanda geniş çaplı bir faaliyet yürüttükleri söylense de, belirttiğimiz gibi, İsrail'in istihbarat örgütleri biraz da abartılmaktadır. Bu da kasıtlı ve planlıdır. Çünkü bu mübalağa ve yer yer İsrail istihbaratının çok önemli işler başarabildiğine dair senaryolar üretilmesi ve piyasaya sürülmesi Siyonist işgal rejiminin istihbarat konusundaki etki gücünü artırmaktadır.

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

11www.mirasimiz.org.tr

Mescid-i Aksâ'nın kapılarında nöbet tutmaya başladılar. 1948'de işgal edilmiş bölgedeki İslami Hareket, Mescid-i Aksâ'nın boş kalmaması için Filistin'in 1948'de işgal edilmiş bölgesinin değişik yerlerinden Müs-lümanları buraya taşımak amacıy-la "bayrak seferleri" adı verilen oto-büs seferleri düzenlemeye başladı. Bu seferlerle Kudüs'e getirilen Müs-lümanlardan Mescid-i Aksâ'da iba-det ederek, itikâfa girerek bu kutsal mabetteki cemaatin korunması ça-balarına katkıda bulunmalarını is-tendi. Bu seferlere katılanlar sabah geliyor, gün boyu Mescid-i Aksâ'da ibadetle ve sohbet halkalarına katı-larak vakitlerini değerlendirdikten sonra akşam yine otobüslere bi-nip dönüyorlardı. Yolculuk masraf-ları ise Müslümanların yardımlarıy-la İslami Hareket tarafından karşı-lanıyordu.

Bu kez radikal Siyonist grupları ha-rekete geçiren ve Beyrut Kasabı di-ye nitelendirilen Siyonist lider Ariel Şaron, Mescid-i Aksâ'ya baskınların önünün açılmasını sağlamak ama-cıyla 29 Eylül 2000 tarihinde kala-balık bir Yahudi grubuyla Mescid-i Aksâ'ya baskın düzenlemek istedi. Müslümanlar onların bu baskınla-rının önüne geçmek amacıyla Mes-cid-i Aksâ'ya toplandı ve direndiler. Bu olay Aksâ İntifadası olarak isim-lendirilen ikinci intifadanın patlak vermesine neden oldu.

Şaron, Mescid-i Aksâ'ya "ziyaret" adı altında bir baskın düzenleyece-ği yönünde önceden açıklama yap-mıştı. Ancak Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas), Şaron'un bu kut-sal mabedi kirletmesine fırsat veril-memesi için tüm Filistinlileri dikkat-li olmaya ve Mescid-i Aksâ'yı top-luca savunmaya çağırdı. Hamas'ın bu çağrısı etkisini gösterdi ve Filis-tin halkı özellikle de Kudüs Müslü-manları 28 Eylül Perşembe günün-den Mescid-i Aksâ'ya yönelik provo-katif baskınların hedefine ulaşma-

sını engellemek için harekete geçti-ler. Ertesi gün yani Cuma günü da-ha büyük bir kalabalık bu kutsal mabedi doldurdu. Ancak işgal yö-netimi de özel donanımlı ve zırh-lı askeri güçlerini Mescid-i Aksâ'nın etrafına yığdı. Mescid-i Aksâ'yı ade-ta kuşatmaya alan bu askeri güçler Ariel Şaron'un ve adamlarının ken-di gözetimleri altında Mescid-i Ak-sâ'ya girmesini sağlamaya çalıştı-lar. Fakat Müslümanlar buna fırsat vermeyerek Şaron'u ve adamlarını dışarı çıkardılar. Bunun üzerine iş-gal yönetiminin özel askeri birlikleri Mescid-i Aksâ'nın el-Meğaribe kapı-sından içeriye doluştu ve namaz kı-lanların üzerine kurşun yağdırma-ya başladılar. Bu vahşi saldırıda id-dia edildiği gibi plastik mermi değil gerçek mermiler kullanıldı ve bu ilk saldırıda beş kişi şehit edilirken 150 kişi de yaralandı. Mescid-i Aksâ'nın halıları ve döşemeleri şehit edilen-lerin ve yaralananların vücutların-dan akan kanlar yüzünden adeta kana boyandı. Yaralananların birço-ğunun durumu ağırdı.

İşte bu olaylarla birlikte başlayan Aksâ İntifadası uzun süre devam etti. İşgal yönetimi daha sonra Yahudi-lerin buraya girmelerini kolaylaştır-mak amacıyla Müslümanların Mes-cid-i Aksâ'ya girmeleri konusunda sınırlamalar getirmeye başladı. Ör-neğin yaş sınırlaması getirerek ba-zen kırk bazen elli yaşın altında-ki Müslüman erkekleri içeri sokma-ma kararları aldı. Batı Yaka bölge-sinden Mescid-i Aksâ'yı ziyaret et-mek ve orada ibadet yapmak için gelen Müslümanların çoğunu Ku-düs'e bile sokmadı. Kudüs'te yaşa-yan Müslümanlara engeller çıkar-dı. Siyonist işgalci askerlerin müda-halelerine karşı çıkan veya Yahudi-lerin baskınlarına engel olmak iste-yen Müslümanlara ceza verdi. Çok sayıda Müslüman bu uygulamay-la bazen haftalarca bazen aylarca Mescid-i Aksâ'dan uzaklaştırma ce-zasına mahkûm edildi.

Sonra işgal yönetimi Yahudilerin gruplar halinde Mescid-i Aksâ'ya baskınlar düzenlemelerine imkân tanımak için asker kuşatmasını kuv-vetlendirdi. Böylece işgal yönetimi, Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Ak-sâ üzerinde hak iddia ettiklerini ve bu mabedin bir bölümünün kendi-lerine verilmesini istediklerini gös-termek amacıyla gündelik olarak baskınlar düzenlenmesini sağlama-ya başladı. Bu baskınlar aslında ra-dikal olarak nitelendirilen Yahudi teşkilatları tarafından organize edi-liyor. Bu teşkilatlar Yahudi grupla-rını toplayarak gündelik bir şekilde ve özellikle Müslüman cemaatin az olduğu sabah saatlerinde baskınlar düzenlemelerine hala öncülük edi-yor. Bazen günde iki kez baskın dü-zenlediklerinden birini sabah diğe-rini öğleden sonra gerçekleştiriyor-lar. İşgal yönetiminin polisleri ve güvenlik elemanları da bu baskınla-rı kolayca gerçekleştirmelerini sağ-lamak için onlara göz kulak oluyor, Müslümanların tepki ve itirazlarını engellemeye çalışıyorlar.Aslında Yahudi yerleşimcilerin bas-kınlarına iştirak edenlerin sayıları çok fazla olmuyor. Bazen elli altmış kişiyle bazen de daha az sayıda yer-leşimci grubuyla baskınları düzen-liyorlar. Nadiren de bu sayının yüz elliye veya iki yüze kadar çıktığı olu-yor. Fakat bunları planlı ve organi-ze bir şekilde sürdürmelerinin ama-cı Yahudilerin de Mescid-i Aksâ üze-rinde hak iddia ettiklerine gerekçe oluşturmak suretiyle paylaştırma planını devreye sokmaktır.

Radikal Siyonist gruplar Yahudilerin Mescid-i Aksâ'ya baskınlarda bulun-maları için organizasyonlar düzenli-yor ve teşvikte bulunuyorlar. Bazen bir Yahudi okulunun öğrencileri-ni toplayıp topluca Mescid-i Aksâ'ya girmelerini ve baskınlar düzenle-melerini sağlıyorlar. Bu şekilde bas-kınlara katılan Yahudilerin sayılarını artırmaya çalışıyorlar. Onların bü-tün bu baskın ve saldırıları düzenle-

12 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

mede kendilerini bu derece cüret-kâr hissedebilmelerinin sebebi iş-gal devletinin silahlı güçlerinin ken-dilerini himaye etmesidir. Bu hima-ye aynı zamanda teşvik anlamı ta-şıyor. Baskınların planlı ve organize bir şekilde gerçekleştirildiğine işa-ret eden pek çok delil var. Bütün bu çabaların amacı ise Mescid-i Aksâ'yı paylaştırma planının şartlarını oluş-turmaktan başka bir şey değildir. Baskınlar kamuoyuna görünüşte zi-yaret olarak lanse ediliyor. Gerçek-te ise ibadete gelen, ilim halkala-rı oluşturan Müslümanları rahat-sız etmek, kargaşa çıkarmak ve Ya-hudilerin de burada hak istedikle-ri iddiasına dayanak oluşturmak is-teniyor. Çünkü zamanla baskınla-rın artmasını sağlamayı planlıyor ve Müslümanların buna göz yumma-yacaklarını biliyorlardı. Sorunu bel-li bir boyuta getirince paylaştırma projesini hayata geçirmekten başka bir çözüm bulunamayacağını iddia edeceklerdi.

Siyonist işgalci Mescid-i Aksâ'yla il-gili taktiklerini devreye sokma oyu-nunda ve bu derece aşırı gitme-sinde puslu havadan yararlanmış, özellikle son dönemde başta Suriye olmak üzere İslâm dünyasının deği-şik bölgelerinde karışıklıklar yaşan-ması sebebiyle dikkatlerin sorun-lu bölgelere toplanmasından isti-fade etmek istemiştir. Arap dünya-sındaki dikta rejimlerinin halklarıy-la savaş halinde olmaları sebebiy-le ABD'nin desteğine daha fazla ih-tiyaç duymalarının kendi yararına olacağını hesap etmiştir.İşgal rejimi 2013’te Mescid-i Aksâ’yı Yahudilerle Müslümanlar arasında paylaştırma planını uygulamaya ge-çirmek için bir yasa tasarısı hazırla-dı ve onu parlamentosu olan Knes-set'in gündemine aldı. Fakat Filis-tin halkının tepkisi karşısında bu ta-sarıyı rafa kaldırmak zorunda kal-dı. Ne var ki onu rafa kaldırması tü-müyle devreden çıkarması anlamı-na gelmiyordu. Sonrasında bu tasa-

rının altyapısını ve zeminini oluştur-mak amacıyla Yahudileri organize etmeye devam etti.

Hazırladıkları tuzaklarında Mes-cid-i Aksâ'nın zaman veya mekân yönünden Yahudilerle paylaştırıl-masını istiyorlar. Mekân yönünden paylaştırma ile Kıble Camisi tarafı-nın Müslümanlara, Kubbetu's-Sah-ra'nın ve bahçe kısmının ise Yahu-dilere verilmesini, zaman yönün-den paylaştırma ile de günün belli vakitlerinde sadece Müslümanlara açılıp Yahudilere kapatılmasını di-ğer vakitlerinde de sadece Yahudi-lere açık tutulup Müslümanlara ka-patılmasını kastediyorlar.

Aslında paylaştırma tuzağı, burada daha önce Siyon Mabedi’nin bulun-duğu iddialarında tutarsız oldukla-rını ve asıl amaçlarının Müslüman-ların Kudüs'teki manevi kalbini or-tadan kaldırmak olduğunu belge-liyor. Fakat bu tuzaklarını Mescid-i Aksâ'nın tamamına kademeli bir şekilde el koyma planlarında önem-li bir atlama taşı olarak kullanmak istiyorlar. Dolayısıyla onlara değil Mescid-i Aksâ hareminin bir bölü-münün, herhangi bir merdiveninin bir basamağının verilmesi bile bu kutsal mabedin tamamını rehin al-malarına müsaade edilmesi anlamı taşır. Bu konudaki sinsi oyunlarının el-Halil'deki Hz. İbrahim Camisi'yle ilgili tecrübeden dolayı iyi biliniyor olması gerekir.

Siyonist işgalcilerin ve onun hima-yesindeki radikal Siyonist grupların Mescid-i Aksâ'yla ilgili asıl hedefle-ri onu tümüyle ortadan kaldırıp ye-rine Hz. Süleyman (a.s.) tarafından inşa edildiğini ileri sürdükleri sözde Siyon Mabedi'ni inşa etmektir. Kudüs'le ilgili olarak şimdiye kadar uluslararası alanda alınmış kararla-ra göre işgal rejiminin Mescid-i Ak-sâ üzerinde bir yetkisi yok ve bu-rayla ilgili karar verme yetkileri Ür-dün hükümetine aittir. Bakım ve

onarımı, görevlilerinin maaşları-nın ödenmesi sorumluluğu da Ür-dün'ün üzerinde. Ama ne yazık ki Ürdün'ün pısırıklığından dolayı yet-kilerini kullanmaması, uluslararası alanda devreye girmek için girişim-de bulunmaması ve BM başta ol-mak üzere o yetkilerin gözcülüğünü yapması gereken uluslararası ku-rumların iki yüzlü tutumları işgalci Siyonistleri cesaretlendiriyor.

İşgal rejiminin baskıları ve provoka-tif baskınları teşvik edici tutumu, bu baskınlardan rahatsız olanlarda da doğal bir tepkiye yol açtı. Bu kutsal mabedi ortadan kaldırıp yerine Si-yon Mabedi inşa etme çalışmalarını yürütme amacıyla kurulan "Tapınak Dağı Mirasını Koruma Vakfı" adlı te-rör kurumunun kurucu ve yönetici-si, provokatif baskınları da yönlen-diren ve Müslümanlara karşı saldır-gan tutumuyla öne çıkan terörist haham Yehuda Glick, Kudüs'ün ba-tı kısmında bir konferans çıkışında 31 Ekim 2014 tarihinde suikasta uğ-radı. Olayda ağır yaralanan Glick'in hayatının kurtarılması için akciğeri-nin bir kısmı alındı.İşgal rejimi, herhangi bir sorgula-ma yapmaya ihtiyaç duymadan su-ikasttan, esir takasında özgürlüğü-ne kavuşturulmuş eski esirlerden Mu'tazz Hicazi'yi sorumlu tutarak onu, tam bir eşkıya yöntemiyle evi-ne baskın düzenleyerek şehit etti.İşgalci Siyonist bununla yetinmeye-

MOSSAD'ın bazı önemli suikast girişimleri de başarısız olmuştur. Bunların başında Hamas'ın Siyasi Birimi'nin eski başkanı Halid Meşal'e karşı 25 Eylül 1997 tarihinde Ürdün'ün başkenti Amman'da gerçekleştirilen suikast girişimini zikredebiliriz.

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

13www.mirasimiz.org.tr

rek 1967 işgalinden bu yana ilk kez Mescid-i Aksâ'yı tamamen ibade-te kapattı. Yasağı sıkı sıkıya uygula-mak için de etrafında tam bir asker ve polis duvarı oluşturdu.

Gerek Filistin'de ve gerekse dünya genelinde yoğun tepkiler olması se-bebiyle birkaç gün sonra kutsal ma-bedi yeniden ibadete açmak zorun-da kalan işgalci bu kez kendi aşırıla-rını baskınlarını artırmaları için teş-vik etti. Onlar da Glick'in intikamını almak amacıyla düzenledikleri bas-kınlarında, ibadet veya ilim halkala-rına iştirak için gelen Müslümanları çirkin şekilde rahatsız etmeye baş-ladılar. Müslümanların onlara engel olmaya kalkışmaları üzerine de iş-galci polisler ve askerler postallarıy-la külliyenin Kıble Camisi adı verilen bölümüne girdi, imamın durduğu mihraba kadar ulaşıp etrafı kirletti, mushafları yerlere savurdu, minbe-ri kirletti, namaz kılanlara ve kendi-lerine engel olmaya çalışan kadınla-ra vahşice saldırdılar. İşgalciler da-ha önce pek çok baskın ve saldırı

düzenlemişlerdi. Ancak bu derece aşırı gitmeleri de ilk kez oluyordu. Siyonist işgalci Mescid-i Aksâ ile il-gili taktiklerini devreye sokma oyu-nunda ve bu derece aşırı gitmesin-de de puslu havadan yararlanmıştı.İşgalci saldırganların her keresin-de biraz daha ileri gitmeleri ay-nı zamanda Mescid-i Aksâ'ya yöne-len tehlikenin gittikçe büyüdüğü-nü gösteriyor. Siyonist işgal devleti Mescid-i Aksâ ile ilgili planını haya-ta geçirebilmek için acele etmekte, zamanla yarışmaktadır. Müslüman halkların, İslâmî değerlerine ve kut-sallarına sahip çıkma konusunda duyarlı olduklarını söyleyenlerin de bu kutsal mabede sahip çıkmak, iş-galci Siyonistlerin planlarını uygula-malarına fırsat vermemek için ace-le etmeleri gerekiyor.

Bu kutsal mabede, İslâm'ın ilk kıb-lesine, üç harem mescitten birine, Resûlullah (s.a.s.)'ın İsra ve Mirac durağına, yüz yıllar boyunca pey-gamberlerin tevhit mücadelelerinin merkezi olmuş mekâna ümmetin

hep birlikte sahip çıkması, herkesin ne yapabileceğini bulunduğu konu-ma göre belirlemesi gerekir.Mescid-i Aksâ'yı hedef alan oyun son derece tehlikeli ve geniş çap-lı bir oyundur. İslâm'ın ilk kıblesine ve harem mescitlerin üçüncüsüne sahip çıkma sorumluluğu sadece Kudüs'te yahut Filistin'de yaşayan-ların sorumluluğu değildir. Bu üm-metin ortak sorumluluğudur.Bunun için çalışma üç boyutlu ol-malıdır. Birincisi dış politikalara yansıyacak ve kutsal mabedi Yahu-di mabedine dönüştürmeye kalkış-manın son derece tehlikeli gelişme-leri beraberinde getireceğini işgal yönetimine hatırlatmakla başlaya-cak uyarılarla ve tepkilerle kendini gösterecektir. İkinci boyutunu sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde yürütülecek tepki ve uyarılar oluş-turacaktır. Üçüncü boyut ise asla ihmal edilmemesi gereken medya boyutudur. Kamuoyunu bilgilendir-me ve işgalcileri uyarma konusun-da medya organlarına büyük görev düşüyor.

14 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

ÇİZGİLERLE KUDÜS

15

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr 15www.mirasimiz.org.tr

Keşkelere sığınır insan bazen. Çoğu zaman ‘Şimdiki aklım olsaydı!’ der piş-manlıklarıyla birlikte... Ama bir tür-lü gurur ve nefsini yenmeye muvaf-fak olamaz.

Günümüz hastalıklarına bir tefsir ge-rektiğini düşünerek ahvalimizi her dem gündemde tutmak gerektiğine inanırsak değişir dünya. Kendinden

başkasını düşünmeme furyası tüm değerlerimizi unutturdu bize ve bu-nunla birlikte insanlara ‘sıkıntı’ denen bir veba bulaştı. Psikolojik tedavi gö-renler ve antidepresan kullanım sayı-sı gün geçtikçe arttı.

Neden bu denli sıkılıyoruz? Kardeşi-mizin derdiyle dertlenmemekten mi dersiniz? Belki yaratılışımıza aykırı iş-

ler yapmak yıpratıyor bizi... Tesettürün ‘moda’ adı altında yanlış lanse edilme-sinden tutun da erkeklerin iş alanları-na kadın gücü girmesine kadar bir şey-leri yanlış geçirdik hayatımıza.

Dini her şey sıradanlaştı insanların gö-zünde, değerlerimizden uzaklaştık çün-kü insan sıkılıyordu. Çünkü kadın eve gelen rızkın nereden, nasıl geldiğini sor-

ÜMMETİN İZ DÜŞÜMÜMerve Betül GÜRBÜZ

16 www.mirasimiz.org.tr

DENEME

madı eşine. Çünkü kadın eşini cemaatle namaz kılmaya teşvik etmedi...

Nerede kaybediyoruz bilmiyorum ama fena kaybediyoruz.

Kadın... Yeryüzünün yarısını doğurup yetiştiren en şerefli varlık... Omuzları-mızdaki yükün farkında mıyız?

Biz kimiz? Niçin Yaratıldık?

Sadece gün yapmak veya temizlik için mi yaratıldık?

Allah (cc)’a nasıl hesap vereceğimizi hiç düşündük mü?

O’nun rızasının önüne neyi geçirdiy-sek işlerimiz sarpa sarmadı mı? Çoğu zaman hem Rabbimize hem de üm-mete faydalı olmak için her şeye yeni-den başlarız. Ama her seferinde nef-simiz ekstradan yapılan ev temizliğini, haberini Resulullah (sav) Efendimizin verdiği bize efendilik yapan evlatlar çı-kardı karşımıza. Bizi, eşini destekle-yen Hz. Hatice, tüm ilimleri öğrenip uygulayan Hz. Aişe, İslam için adan-mış Hz. Meryem gibi olmaktan alıko-yan neydi? Onlar da kadındı ve onla-rın bizimkinden çok daha zor şartlar altında sorumlulukları vardı. Sahi ne yapıyoruz biz? Bunca rahatlık ve lükse rağmen rahat mı vicdanımız?

Bizim kafamız dağılsın diye el beceri-leri kurslarına değil, ümmet dağılma-sın diye insan kazanma çalışmalarına devam etmemiz lazım.

İnsan...Organiksizlik sıtmasına tutul-du.. Her şey o kadar yapay gelmeye başladı ki, sanal arkadaşlıklar kurma-ya başladı. Sıkıntının temelinde ge-reğinden fazla boş vaktin olduğunu söyleyen hocalar boşluktan ve sıkıntı-

dan yazmadı bu sözleri.

Günlük hayatın getirdiği yoğunluk sı-kıntısı, insanlar ideallerinin başına Allah’ın rızasını koymadığı için mik-rop gibi yayılmaktadır.

Evet derdimiz dünya olduğu için hiç-bir işi yetiştiremiyoruz ve en önemlisi sıkıntının temelini atmış oluyoruz ve hep hayatımızın ilk başına koyduğu-muz dünyalık ile imtihan oluyoruz. Ama her işimizin esas gayesi Allah’ın rızası olduğu zaman bütün imtihanla-rımıza imdadınız Allah (cc.) olacaktır.Allah (cc.) insanlık için, ümmet için at-tığımız bir adımda bizim de bir sı-kıntımızı giderir. Ancak ve ancak Al-lah’ın yardımından şüphesi olanlar İs-lam için çalışmaya yoğunluğunu ba-hane eder.

Sonra eskiden ‘anne terliği’ diye bir terbiyeci vardı; şimdiki yapay anne-lik ve evlatlıkta psikolojisi bozulur di-ye bir susturucu var. Çocuk büyüdü, namaz çağı, tesettür çağı, hanımefen-di-beyefendi çağı geldi ama ergenlik için 12-14 yaşlarını bekledi hep.. Er-genlik demek ‘yaşı ermiş’ demek, ar-tık her şey oturmuş demek, iyiyi kö-tüden-güzeli çirkinden- haramı helal-den ayırabilen demek…

Sonra daha gencim kılarım, daha gen-cim tesettüre girerim saçmalıklarına ‘ayaklarımın üzerinde durayım İslam için hizmet ederim’ diye bir erteleme şekli türedi.

Zamanın olmadığı bir yere gideceğiz ve fazla vaktimiz yok. Güzel işler yapmak için acele edin. Yaptığınız hesapların tutmayacağı bir dünyaya gideceğiz.

Küçük bir ipucu: HEPİMİZ ÖLECEĞİZ.

İnsan...Organiksizlik sıtmasına tutuldu.. Her şey o kadar yapay gelmeye başladı ki, sanal arkadaşlıklar kurmaya başladı. Sıkıntının temelinde gereğinden fazla boş vaktin olduğunu söyleyen hocalar boşluktan ve sıkıntıdan yazmadı bu sözleri.

17

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

Abdulkadir TOK1880’li yıllarda Theodor Herzl’ın, Siyo-nistler tarafından kurulması planla-nan İsrail Devleti’nin bayrağında yer almasını istediği 6 köşeli yıldız amble-minin mazisi aslında çok da yeni de-ğildir. Tarih boyunca Müslüman top-lumlar başta olmak üzere farklı millet-ler ve kültürler tarafından kullanılan 6 köşeli yıldız figürü özellikle 1948’den sonra İsrail Devleti’nin bayrağında kullanılmasıyla birlikte sadece İsra-il oğulları ile bağdaştırılıp unutulma-ya yüz tutmuştur. Biz de bu yazımızda günümüzde İsrail’in hem ulusal hem dini bir sembol olarak kullanmaya de-vam ettiği 6 köşeli yıldızın aslında sa-dece İsrail ile özdeşleştirilemeyeceği-ne İslam, Türk ve Osmanlı kültüründe de ehemmiyetli bir unsur olduğuna dikkat çekeceğiz.

Yahudiler’ de 6 Köşeli Yıldızİlk olarak, günümüzde sadece Yahudi-lere ait olarak bildiğimiz bu amblemin Yahudiler nezdindeki önemini ele al-mayı daha doğru bulduk. Yahudi ge-leneğine göre bu yıldızın yapısı iki ana

anlatımla açıklanmaktadır. (İlki üst kıs-ma ait köşedir ki bu, sembolün dişi unsurudur ve "SU" olarak adlandırılır. Diğeri de alt kısma ait köşedir ve erkil (kendisine karşı gelinmesine dayana-mayan) unsurudur. Bu da "ATEŞ" ola-rak tasvir edilir. Burada ima edilen su ve ateş, birlikte gizemli ve uyumlu bir düalite (ikili denge) veya düzenini di-siplinli bir şekilde başarıyla neticelen-diren sembol olarak yorumlanmıştır. Yahudiler kendilerine aydınlık bir ge-lecek, umut ve krallık vadettiğine ina-nılan bu amblemi Magen David (Da-vud’un Kalkanı) olarak nitelendirmek-tedir. Yahudi ilahiyatına göre Magen David şeklinin köşelerinde İbrahim, İs-hak, Yakup, Musa, Harun ve Davud Peygamberlerin ismi yazılıdır. Magen İbranice koruyucu, savunucu, muhafız eden anlamına gelmektedir. Yahudi bilginlerden nakledildiğine göre, ulu-su adına ‘Golyat’ adlı deve ile savaşan David’in kalkanının üzerinde bu şekil mevcuttu. Bugünkü Yahudi kimliğinin kazanılmasında etkin rol oynayan bu figür yıllar sonra, Prag Yahudi Cemaa-

ti tarafından onaylanıp(1933), kullanıl-mış ve Yahudilerin özel ve resmi sem-bolü olarak kabul edilmiştir. 1948 yı-lında İsrail’in kurulmasıyla bu şeklin yıllar evvel Theodor Herzl’ın hayal etti-ği gibi devletin bayrağında da kullanıl-dı. 1970'lerde İsrail’in Bet-El yöresin-deki kazılarda M.Ö. 10 ila 20 yıllarına ait bir yapıda bulunan altı köseli yıldız şeklinden sonra özellikle Siyonist Ya-hudiler bu amblemi daha da yüceleş-tirip hayatlarının birçok sahasına ta-şıdılar. Böylece bizler bugün bu mo-tifi sadece İsrail’e ait bir figür diye bil-mekteyiz. Lakin aşağıda da ele alaca-ğımız üzere hakikat böyle değildir.

İslam’da 6 Köşeli Yıldız6 köşeli yıldız İsrail’in bayrağına mıh gibi çakılı olunca aslında sembolün bi-zim kültürümüze ait bir figür olduğu zihinlerimizden çoktan silinip gitmişti. Hatta son zamanlarda medyada çıkan münakaşalar olmasa, bu konu kültür ve sanat tarihçilerimiz tarafından tet-kik edilmese 6 köşeli yıldız sembolü-nün asırlardır bizim kültürümüzde ka-

SİYON YILDIZI MIDAVUD YILDIZI MI?

18 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

dim bir yeri olduğu belki de aklımı-zın ucundan bile geçmezdi. Müslü-manlar arasında Süleyman Mührü di-ye nitelendirilen 6 köşeli yıldız hakkın-da çeşitli menkıbeler bulunmaktadır. Bu menkıbelerin tamamı İslam’a uy-gun olarak örfleştiğinden dolayı Türk-ler başta olmak üzere İslam Devletleri tarafından Süleyman Mührü asırlarca kullanılmıştır.

Bazı Müslüman topluluklarda Hz. Sü-leyman Mührü’nün cennetten gelme olduğu inancı vardır. Mühür, Cebra-il tarafından Allah'ın emri ile önce Hz. Davud'a getirilmiştir. İsrailoğulları'n-dan bir peygamber olan Hz. Davud, oğullarına on hikmetli sormuş ve yal-nızca Hz. Süleyman bu sorulara ce-vap verebilmiştir. Böylece 6 köşeli yıl-dız şeklini taşıyan bu yüzük babadan oğula intikal etmiş oldu. İslam inan-cında kökleşmiş olan bu hadise sebe-biyle Süleyman Mührü İslam Kültü-ründe önemli bir yer edinmiştir.Konu ile ilgili İslam Ansiklopedisi’nin bir maddesinde de şöyle bir menkıbe

bulunmaktadır. Üzerinde 6 köşeli yıl-dız motifi bulunan bu yüzüğün evvel-de Hz. Âdem’e ait olduğu, Hz. Âdem vefat edince Cebrail tarafından cen-nete getirildiği, sonra yine Allah’ın emri ile Cebrail tarafından Hz. Süley-man’a verildiği nakledilmektedir. Hz. Süleyman ise bu yüzüğü mühür ola-rak her eserinde ve resmi yazışmasın-da kullanmıştır. Ekseriyeti dinimiz ile bağdaşan tüm bu rivayet ve hadisele-re duyulan saygı, hürmet ve inançtan dolayı Süleyman Mührü, Müslüman halklar tarafından manevi bir değer olarak kültür mirasımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.

Türkler’de 6 Köşeli YıldızYıllardır İsrailoğulları’na ait diye bildi-ğimiz bu sembol Ön Türk boylarında (Göktürklerden önceki devir), Tamga olarak daha sonra ki Türk Boylarında ise Çolpan Yıldızı diye adlandırılmış-tır. Nitekim 6 köşeli yıldız Yahudiler-den çok önce Türklerde; Karamano-ğulları, Germiyanoğlulları ve Candaro-ğulları Beyliği’nin sancağında, Anado-

lu Selçukluların, Artukoğulların’ın, İl-hanlıların mimari eserlerinde(cami, sikke, konak vs.) ve kitabelerinde çok-ça amblem olarak kullanılmıştır. Hat-ta Anadolu’da ilk kurulan Türk beyli-ği olan Danişmentliler’in mezarlıkla-rında, Antalya ve çevresine yerleşen Teke Türkmenleri’nin sancağında; Or-ta Avrupa’da İdil, Ural, Alpler’ in tari-hi eserlerinde; Anadolu ve Mezopo-tamya’da görülmüş farklı Türk Devlet-leri’nin damgalarında kullanıldığını ya-ni Yahudilerin hiç uğrak yeri olmayan Türk kültüründe bu şekle sıkça rastla-maktayız. Kurucusu Selahattin Eyyubi olan ve her bakımdan Türk izinin ha-kim olduğu Eyyubi Devleti tarafından bastırılan paranın arka yüzünde de bu şekil yer almaktadır. Daha ilginci de şudur ki; kimi Yahudiler ve Türkler’ in karşılıklı ele alındığı tarih araştırmala-rı sonucunda, Ural Dağları arasındaki steplerde imparatorluk kuran ve bil-diğimiz gibi Musevi inancını benimse-yen Hazar Türkleri de, İmparatorlu-ğu’nun bayrağına bu sembolü yerleş-tirmiştir. Bu sembol, Evliya Çelebi'nin

19

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

seyahatnamesine göre Musevi Kültü-rüne de Hazarlardan geçmiştir.

Osmanlı’da 6 Köşeli Yıldızİslam menşeli ve Türk asıllı ecdadı-mız Osmanlı İmparatorluğu’da 6 kö-şeli yıldızı hayatın her alanında motif olarak kullanmıştır. Osmanlı için ma-zisi İslam’a dayanan bu sembol; gü-cü, egemenliği ve manevi olarak ko-runmayı simgelemektedir. Osmanlı-lar'da bu sembol, Hatem-i Süleyman diye adlandırmıştır. Hatem, Osman-lı literatüründe mühür demektir. Ya-ni Süleyman'ın Mührü manasına ge-len bu şekli Osmanlı; cami kubbele-rinde, mimari eserlerde, mezar taşla-rında, anıtlarında, sancaklarda, kita-belerde ve özellikle manevi olarak za-rar gelmesini engellediği inancına bi-naen hamamların iç ve dış kaplamala-rında sıkça kullanmıştır.

Yine bu motifi Osmanlı İmparatorlu-ğu’nun en önemli denizcilerinden Bar-baros Hayrettin Paşa rüzgâra karşı korunmak, ona hükmedebilmek ama-cı ile sancağında kullanmıştır. Aynı şe-kilde Fatih Sultan Mehmet başta ol-mak üzere padişahların çoğu giymiş olduğu tılsımlı gömleğin üzerine bu sembolü nakşettirmiştir.

Sonuç Yazımızı nihayete erdirirsek, evrensel bir kültür ve medeniyet unsurumuz olan Hatem-i Süleyman, tarihin farklı dönemlerinde, başta İsrailoğulları ol-mak üzere hemen her millet tarafın-dan kullanılmış ve kendi kültüründen doğan bir unsur gibi dış dünyaya yan-sıtmıştır. Yarım asırdır İsrail kültürüne ait bir figür diyerek hafızalarımızdan sildiğimiz bu sembolü unsuru, men-sup olduğumuz İslam kültür ve mede-niyeti tasavvuru içerisinde kavrama-ya ve anlamaya çalışmak, silinen hafı-zalara yeniden ilmek ilmek işlemek bi-zim yegâne vazifemizdir. Kadim ve ev-rensel kültürümüzün bir parçası olan, dün olduğu gibi bugün de gizemi-ni koruyarak, tılsımını kültür ve sana-ta üfleyen Hatem-i Süleyman motifini

yeniden hayatımızın her alanına tat-bik edebilme temennisiyle vesselam.

Kaynakça 1-) Dul Kadının Oğulları/ Mustafa Yılmaz2-) Yahudilerde Kavramlar Ve Değerler/Yusuf Altıntaş3-) Yabancı Kaynaklara Göre Türk Kimli-ği/Rıza Zelyut4-) http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=2055-) https://www.gumusyolu.com/blog/hz-suleyman-muhru-anlami 6-) https://tr.wikipedia.org/wiki/M%-C3%BChr-%C3%BC_S%C3%BCleyman 7-) https://www.google.com/search?q=-DAVUD+YILDIZI&spell=1&sa=X&ved=0a-hUKEwio-JSh0t_gAhVOsqQKHVDpA9UQ-BQgpKAA&biw=1366&bih=657 8-) http://www.khazaria.com/turkce/ha-zartarih.html 9-) İslam Ansiklopedisi /Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları10-) http://sosyolojisi.com/davut-yildi-zi-muhru-suleyman-nedir-hakkinda-bil-gi/34465.html 11-) http://www.filozof.net/Turkce/tarih/dinler-tarihi/16162-davut-yildizi-muh-ru-suleyman-nedir-hakkinda-bilgi.htm-l?showall=1&limitstart=12-) http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/kadim/k_u8.htm 13-) https://www.aniyuzuk.com/hz-su-leyman-muhru.dhtml14-) https://www.kulturportali.gov.tr/portal/eyyubiler--1171-1348- 15-) Prof. Dr. Ekrem Buğra EKİNCİ ile mülakat

20 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

ÇİZGİLERLE KUDÜS

21

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

Günümüzde Ortadoğu olarak ad-landırılan coğrafyanın, gerek ener-ji kaynakları bakımından gerekse enerji transferi açısından ciddi bir önemi haizdir. Bu durum, emper-yalist/işgalci devletler tarafından fark edilmiş ve 18. yüzyılın sonla-rından itibaren söz konusu ener-ji kaynaklarını ele geçirmek maksa-dıyla çeşitli planlar yapılmıştır.

Birinci Dünya Savaşı da bu planla-rın uygulanması maksadıyla baş-latılmış, “Hasta Adam” olarak tabir edilen ve Orta Doğu’nun büyük bir kısmında hâkimiyeti bulunan Os-manlı Devleti’nin egemenliği, kırı-larak, bölgedeki petrolün ele geçi-rilmesi ve bölge topraklarının su-ni devletlere ayrılmasıyla netice-lenmiştir. Dönemin en büyük em-peryalist devleti olan İngiltere tara-fından, bölgede bir karakol vazife-si görmesi için kurulan İsrail, İkin-ci Dünya Savaşı’ndan itibaren böl-gede ABD korumasında hareket et-mekte, atacağı adımlar ABD tara-fından desteklenmektedir. İsrail’in

bölgede bulunmasının küresel em-peryalist güçler açısından en bü-yük avantajlarından birisi de, Akde-niz’deki enerji kaynaklarıdır.

Akdeniz, Tunus’un Bon Burnu ile Sicilya Adası ucundaki Lilibeo Bur-nu arasında çizilen hat ile Doğu ve Batı Akdeniz olarak ikiye ayrıl-mıştır. Orta Doğu, petrol rezerv-lerinin yanı sıra doğalgaz rezerv-leri bakımından da oldukça zen-gindir. Özellikle Doğu Akdeniz’de, 2008 yılında ciddi miktarda petrol ve doğalgaz yatakları bulunmuş-tur. Bu durum, doğal olarak sade-ce Akdeniz ile sınırlı kalmayı, tüm bölgenin siyasi ve iktisadi dinamik-lerini etkileyecek niteliktedir. Bir-leşmiş Milletler Deniz Hukuku Söz-leşmesi’ne göre Doğu Akdeniz’e kı-yısı olan tüm ülkeler (Mısır, Türki-ye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriye-ti (KKTC), Güney Kıbrıs Rum Yöne-timi (GKRY), Lübnan, Suriye, İsrail ve Gazze Şeridi) bu enerji yatakla-rı üzerinde söz sahibidir. İsrail, bu ülkelerden özellikle Mısır ve Güney

Kıbrıs Rum Yönetimi ile son yıllar-da iyi ilişkiler geliştirmek için çaba-lamaktadır.

Doğu Akdeniz’de, dört önemli enerji alanı bulunmaktadır. Bunlar şöyle sıralanabilir:

Afrodit: Kıbrıs Adası’nın güneyin-deki sahaLeviathan: Kıbrıs Adası ile İsrail arasındaki bölgeNil: Mısır ile Kıbrıs adası arasında kalan bölgeHeredot: Kıbrıs Adası ile Girit Ada-sı’nın güneydoğusu arasında ka-lan bölge

Bu bölgelerdeki rezervlerin çıkar-tılması, işlenmesi ve transferi ama-cıyla bölgesel ittifaklar yapılmaya başlanmıştır. Bu konuda İsrail, cid-di girişimlerde bulunmaktadır. Öy-le ki, Mısır ve GKRY ile ittifaklar ku-rulmuş, Türk-İsrail yakınlaşması da aynı sebeple gerçekleşmiştir.

Mısır, 2013 yılında Sisi’nin darbeyle

İSRAİL’İN DOĞU AKDENİZ’DEKİ ENERJİ POLİTİKALARIEnes Malik YILMAZ

22 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

iktidara gelmesinden sonra, İsrail ile yakın ilişkiler geliştirme çabasın-dadır. 2017 yılında ise, Mısır men-şeili Dophinus Holding adlı özel şir-ket, Mısır halkının tepkilerine rağ-men, İsrail’den 10 yıl sürecek doğal gaz ithalatı anlaşması imzaladı. İs-rail ve Mısır arasında, Mübarek dö-nemine dayanan başka anlaşmalar da mevcuttur. ABD’nin elçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması kararına Mısır’ın tutumu da bu açıdan bakıl-dığında daha anlamlıdır. Fakat Mı-sır, sadece bununla da yetinmeye-rek kapalı kapılar ardında İsrail ile yapılan anlaşmaların yanı sıra, Fi-listinlilerin İsrail ile anlaşması için de ikna çabalarını sürdürmektedir. Öyle ki Sisi’nin 2017 BM’de yaptı-ğı konuşmada yine İsrail ile Filistin arasında barış yapılması gerekliliği-ne vurgu yapmıştır.

Mısır ile olan ilişkilerin yanı sıra İsrail, GKRY ile de enerji kaynakları bağla-mında ittifak kurmaya başladı. Bu it-tifakın temelinde, bölgedeki gazı Yu-nanistan üzerinden Avrupa pazarına taşımak amacı bulunuyor.

Yunanistan ve GKRY’nin bölge-de Türkiye karşıtı politikalar yü-rüttüğü yıllardır bilinen bir ger-çekliktir. Özellikle Türkiye’nin Or-ta Doğu’da yalnızlaştırılmaya çalı-şıldığı ve Kıbrıs meselesinde Tür-kiye’nin elinin zayıflatıldığı zaman-larda, Türkiye bölgedeki diğer ül-kelere geliştirebileceği ittifak ve iş-birlikleri ile aleyhinde oluşan bu it-tifaka karşı koz oluşturabilir. Bura-da Türkiye’nin İsrail’le mi yoksa İs-rail’e rağmen mi hareket edeceği, Türkiye’nin konumlanmasında cid-di rol oynayacaktır. Kıbrıs Adası’nın bölgede hem enerji kaynakları açı-sından, hem de enerji transferi açı-sından önemi gözler önüne serildi-ğinde, Türkiye için en öncelikli me-selelerden birisi, Kıbrıs’ta söz hak-kı olmak ve mevcut hakları müda-faa etmek olmalıdır. Zira yukarıda bahsettiğimiz ittifaklara Türkiye’yi de dahil etmek isteyen Netanyahu, bunun için Kıbrıs sorunun çözül-mesini şart koşmuştur. Yani, Tür-kiye aleyhine de olsa, tarafların bir şekilde anlaşması için İsrail çabala-maktadır. Fakat bu anlaşma, günü-

müz koşullarına baktığımız zaman görülebiliyor ki Türkiye’nin aleyhine olacaktır. Öyle ki bölgedeki gelişme-ler ve Türkiye’nin dış politikada attığı hatalı adımlar, Türkiye’nin Kıbrıs me-selesinde de elini zayıflatmıştır.

Özetle; İsrail hem bölgedeki ener-ji kaynakları üzerinde hem de bun-ların transferi konusunda söz sahi-bi olmak için bir takım girişimlerde bulunuyor. Bu enerji kaynaklarının bir kısmının da Türkiye’nin ve Ku-zey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kı-ta sahanlığı içinde bulunması, Tür-kiye için söz hakkı doğurur nitelikte. Fakat İsrail’in, kendi şartlarına da-ha sadık bir müttefik istemesi, ro-tasını Türkiye ve KKTC’den -ki zaten KKTC resmi olarak tanınmamıştır-, GKRY ve Yunanistan’a çevirmesine neden oluyor. Bunun için de gerekli girişimleri, yanına Mısır’ı da katarak gerçekleştiriyor. Buna karşılık atıl-ması gereken adımların, her zaman vurguladığımız gibi, bölgedeki diğer Müslüman ülkelerle birlikte hareket etmek ekseninde olması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.

23

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

FİLİSTİN TOPRAKLARININ BEREKETİ VE BARIŞIN SEMBOLÜ: ZEYTİN AĞAÇLARIŞenay ŞEKER

Zeytin denilince, ilk önce aklıma Tin Su-resi'nde Allah-u Teala'nın ''...zeytinin sır-rına yemin ederim ki...'' kelamı gelir. Ve zeytine dair düşünürüm. Zira düşün-mek, insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli melekedir. Çünkü kişide aklın delili düşünme eylemidir. Bazı ayet-i ke-rimelerin sonunda Allah-u Teâla bizlere ibret almamız gereken hususları sırala-dıktan sonra "Düşünmez misiniz?" diye hitap eder. Hatta "Düşünenler için bun-da büyük ibretler vardır!" ikazıyla bizi düşünmeye sevk eder.

İnsanlık için en büyük nimet, Resulullah Efendimiz(s.a.v.) ve Kuran-ı Kerim'dir. Rabbimiz, emirlerine dikkat çekmek için büyük şeylere yemin ettiği gibi, incir, zeytin, kalem gibi olağan görünen fakat çok derin manalar içeren şeyler üzerine de yemin etmiştir.

Kuran-ı Kerim’de altı ayette zikredilen zeytin, başka bir ayette de:“(Yine sizin için) Tur-u Sina’da yetişen bir ağaç mey-dana getirdik ki bu ağaç hem yağ ve hem de yiyenlerin ekmeğine katık ede-cekleri (zeytin) verir.”(Müminun:20)

Ayetlerde tavsiye edilen on üç yiyecek-ten birisi olan zeytin ile ilgili bir çok ha-dis-i şerifler de mevcuttur. Bir hadis-i şerifte Resulullah(s.a.v.) şöyle buyur-muştur:

"Zeytinyağı yiyiniz ve sürünüz. Çünkü o, mübarek(bereketli) bir ağacın ürünü-dür. (Tirmizi)

Ömer bin Hattab'dan rivayetle, Allah Re-sulü(s.a.v.): "Zeytinyağını ekmeğe katık ediniz ve bu yağı kullanınız."Yine başka bir hadis-i şerif'te,

"Zeytinyağı yiyiniz ve onunla yağlanınız. Zira onda yetmiş derde deva vardır. O dertlerden biri de Cüzzam'dır." buyurul-muştur.(Kenz-ül Umman)

Ayet ve hadislerde görüldüğü gibi zey-tin, hem gıda, hem ilaç, hem de aydın-lanmakta kullanılan mübarek bir ağaç-

24 www.mirasimiz.org.tr

DENEME

tır. Aydınlanmada kullanıldığına dair Ebu Zer'den (r.a.) rivayet edilen bir ha-diste Resulullah Efendimiz(s.a.v.), Mes-cidi Aksa hakkında: "Gidin orada na-maz kılın, eğer gidemezseniz kandille-rinin aydınlanması için zeytinyağı yol-layın" buyurmuştur. Bu hadiste kaste-dilen mana Beyt-ül Makdis’te bulunan Müslümanlara yardım olsa da, yine de zeytinyağı ile kandillerin aydınlatılması cihad edenler için bir kuvvet sayılmıştır. Kandil yağı olarak kullanılan zeytinyağı Nur Suresi 35. Ayetinde de zikredilmiş ve Allah’ın nuruna temsil olarak zeytin ağacı ve ondan çıkan yağ gösterilmiştir.

“Allah yeryüzü ve gökyüzünün nurudur. Sanki minber üzerine konmuş çerağdır. Billur bir kandil içinde yıldız gibi parla-maktadır. O çerağın yağı mübarek bir ağaçtan çıkar. O mübarek ağaç, öyle bir zeytin ağacıdır ki; ne doğuda ne de ba-tıda bulunur. O çerağın yanına ateş do-kunmasa bile, kendi kendine nur saçar. Çünkü o nur üzerine nurdur. Allah o nur ile insanları doğru yola iletir.”

ZEYTİN BİR NİMETTİR…Faydaları sayılamayacak kadar çok olan zeytin devamlı tüketildiği takdirde hüc-releri yenilediği gibi sahip olduğu zen-gin E vitamini sayesinde yaşlanmayı geciktirir. Saç ve cilt bakımında fayda-lı olan zeytinyağı, kolestrol dengesini sağlıyor ve kalp-damar hastalıklarını da önler. Zeytinin içindeki "tanen" madde-si mikrop kırıcı özelliğiyle yaraların te-davisinde kullanılmaktadır. Bazı ağaçlar vardır, sadece meyvesinden yararlanı-rız. Fakat zeytin farklıdır. Hem meyvesi, hem çekirdeği, hem yağı hem de yapra-ğı kullanılır.

BEREKETİN VE BARIŞIN SİMGESİDİR"Zeytin Dalı" tabiri barışı ve esenliği de temsil eder. İki kişi arasında, iki toplum arasında barışı tesis etmek için ilk adı-mı atan tarafa "Zeytin dalı" uzattı tabi-ri kullanılır.

"Denir ki Nuh'un Gemisi tufan sonra-sında durağanlaşan deryada gezinir-ken bir güvercin ufukta kaybolur. Bir süre sonra ağzında zeytin dalıyla ge-lip Nuh'un omzuna kondu. Peygam-ber ve yanındakiler uzakta bir kara par-çasının olduğunu böylece anlamışlar-dı. Esenlikle oraya doğru devam ettiler

ve bereketli Kudüs topraklarına ulaştı-lar. O gün bu gündür ağzında zeytin da-lı olan güvercin figürü insanlık için barış ve esenliğin simgesi oldu."

Müslüman fetheder, gittiği yeri abâd eder

Zalimler işgal eder, gittiği yeri berbâd eder

Hakk'ı ve adaleti temsil eden zihniye-te sahip olan Müslümanlar gittikleri her yere huzur ve emniyeti götürmüşler-dir. Hangi dil, din ve ırktan olursa olsun herkesin insan olma, yaşam ve inanç hakkını korumuş, en önemlisi de de-ğişik toplumların bir arada huzur için-de yaşamalarını sağlamışlardır. Bu bi-ze Peygamber Efendilerimiz'den miras olan doğru “Hak” anlayışıdır.

Fakat Batıl cephesine baktığımızda bu-nun tam aksi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Sadece kendi ırklarını ve mil-letlerini üstün görüp, kendileri dışında-kilerin her hakkını gasbederek haksızlık ve zulümde sınır tanımazlar. Adım at-tıkları her yere kan ve gözyaşı götüren bu zihniyet yanlış hak anlayışına sahip Firavunlar'ı temsil ederler.

Günümüzde batıl zihniyeti temsil eden Emperyal güçlerin Ortadoğu'da yürüt-tükleri planlarının bir ürünü olan terör olayları ve işgaller ülkemizi ve tüm İs-lam Alemi'ni tehdit etmektedir. Biz ise üç kıtaya hükmeden, huzur ve adalet götüren bir medeniyetin temsilcileriyiz. Aynı atalarımız gibi bizler de zeytin dalı uzatıyoruz. Fakat karşımızda olanlar sı-nır güvenliğimizi tehdit etmeye devam eder, Müslümanlara zulüm etmekten vazgeçmezler ise tarihin tekerrür et-mesi kaçınılmazdır. Çünkü affedici ol-masıyla bilinen Peygamber Efendimiz ( sav) dinine, davasına ve vatanına iha-net edenleri asla affetmemiştir. Uzun zamandan beri gündemde olan Kudüs meselesinde de durum aynıdır. İşgal-ci Israil'in Filistin halkına uyguladıkları baskı ve zulümler gün geçtikçe daha da artmaktadır. Biz şuna inanıyoruz ki; zu-lümle abâd olunmaz.

Kudüs ziyaretimizde de gördük ki, Filis-tin halkı Kudüs'ün yeniden fethiyle baş-layacak olan adil yeni bir dünya düzeni-

nin Türkiye'nin öncülüğünde olacağına inançları tamdır. Böyle düşünmelerine sebep olan şey ise ecdadımız Osmanlı Devleti'nin dört yüz yıl bu bereketli top-rakları ayrım gözetmeksizin adaletli bir yönetimle yönetmesidir.

Ne yazık ki, son yüz yıldır zalimlerin zul-müne maruz kalan Kudüs ve Kudüs'ü temsil eden Zeytindağı, umutla ve sa-bırla yeni fethin gerçekleşmesini bekli-yor. Kim bilir Ümmet olarak yeniden bir araya gelmeyi, birbirimizi sevmeyi, ve hoş görmeyi başarırız da

ZEYTİN DALI'NDAN ZEYTİNDAĞI'NA bir yol olur ve Hz. Davud , Hz İsa gibi ve Kudüs’te tüm iz bırakanlar gibi Zeytin-dağı’ndan özgür Mescid-i Aksa’yı seyre dalmak nasip olur.

MİRASIMIZ DERNEĞİNDEN ANLAMLI BİR PROJE; 250 BİN ÇANAKKALE ŞEHİDİ ANISINA KUDÜS’TE 250 ZEYTİN AĞACIMirasımız Derneği, tüm projelerini sün-neti seniyye ışığında hareket ederek ve-ya ecdadımızın geleneklerini devam et-tirmek adına yapmaktadır. Bilindiği gibi Peygamberimiz (s.a.v.): “Kıyametin ko-pacağını görseniz elinizdeki fidanı diki-niz.” buyurmaktadır.

Bizler Mirasımız Derneği olarak Çanak-kale şehitleri anısına, zor şartlar altın-da yaşam mücadelesi veren ve mesci-dimize sahip çıkan Kudüslü Müslüman kardeşlerimize destek olmak amacıy-la yeni bir proje başlattık. En önemli ge-çim kaynaklarından biri olan zeytin ve zeytinyağı üreticiliğine katkıda bulun-mak için ilk etapta beş aileye ellişer zey-tin fidanı verilecek ve beraberce arazi-lerinde dikimini yapacağız. İşgalci İsra-il’in baskılarına karşı ayakta durabilme-leri ve Kudüs kandillerinin aydınlanma-sı için bu projeye desteklerinizi bekli-yoruz.

25www.mirasimiz.org.tr

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

Karikatür Sanatçısı Ahmet Altay ile yakın zamanda gerçekleştirdiği Kudüs ziyareti ve 2 yıldır koordi-natörü olduğu Mirasımız Kudüs Uluslararası Kari-katür Yarışması üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Okurken keyif alacağınızı ümit ediyoruz.

“KUDÜS ÖZGÜR OLDUĞUNDA YAHUDİLER DE ÖZGÜR OLACAK”

Mescid-i Aksâ’da (144 dönümün tamamını kastederek) bir peygamberin alnı olmasın ki secdeye gelmemiş. Bir santimetrekaresi yok ki bir şehidin kanı olmasın. Bir santimetrekaresi yok ki Hz. Ömer ve Ashabı’nın gözyaşı olmasın."

Karikatür Sanatçısı Ahmet Altay ile Röportaj

26 www.mirasimiz.org.tr

RÖPORTAJ

Ahmet Bey, önce sizi kısaca bir ta-nımak istiyoruz? İstanbul-Beykoz doğumluyum. Kari-katürist ve kreatif direktörüm. UWC (Dünya Çizerler Birliği) ( www.world-cartoonists.com )kurucusu ve başka-nıyım. Ulusal gazetelerde ve mizah dergilerinde çizerlik ve reklam ajans-larında kreatif direktörlük, yayınevle-rinde sanat yönetmenliği yaptım. Şu an Tasarım Canavarları isimli ofisimde çizim ve tasarım çalışmalarıma devam etmekteyim.

Aslında sizinle Kudüs’ü konuşmak istiyoruz ama öncesinde şunu sor-madan geçmek istemiyorum. Kari-katüre ilginiz nasıl başladı? Sizi et-kileyen veya yönlendiren biri oldu mu?Elime kalem aldığımdan beri çiziyo-rum. Öyle ki eskiden bilirsiniz fotoğraf albümleri olur, albüme sığmayanlar da bir kutuya koyulurdu. İşte o fotoğ-rafların arkası çizilmedik tek fotoğraf yok. Hepsine bir şeyler karalamışım. Kendimi en iyi çizerek ifade edebiliyo-rum. Bunu fark ettiğimde de yönümü kalem-kâğıt ile yapılan mesleklere çe-virdim. Kalem-kağıt bana göre kutsal ve kalem-kağıtla haşır-neşir olmaktan son derece memnunum. Yönlendiren olmadı aksine yönümü severek kari-katüre çevirdim. Lise yıllığında arka-daşlar şöyle not düşmüşler; “gelece-ğin karikatüristi”.

Ahmet bey, çok yakın bir zaman-da Kudüs’e gittiniz ve geldiniz. İlk olarak ne hissettiniz? Nasıl bir duy-guydu?Kudüs’e gitmeden Kudüs hep aklım-da idi. Kudüs’e gidip geldikten sonra ise Kudüs artık ruhumda. Klişe olacak ama gerçekten Kudüs ile alakalı hisle-ri kelimelerle anlatmak bence imkan-sız. Kudüs ismi geçtiğinde içiniz titri-yor, özlemle doluyorsunuz.

Kudüs’e otobüsle girdiğimizde Kubbe-tü’s Sahra’nın altın rengi kubbesini gö-rünce insanın gözleri doluyor. Sonra-sında her adımınızda hem tarihi, hem

de uhrevi bir yolculuğa çıkıyorsunuz.Kudüs tek kelime ile bence “Aşk”.

Orda yaşayan Kudüslü Müslüman kardeşlerimizle konuşma imkânı bulabildiniz mi? Siz de bıraktıkları intiba nasıldı?Orası, bizim buradan baktığımız gibi değil, çok daha başka. Buradan bak-tığımızda her gün çatışmaların ya-şandığı, normal bir hayatın olmadığı izlenimine kapılıyoruz. Oraya henüz gitmemiş birçok insan da böyle düşü-nüyor. Oysa ki her yerde olduğu gibi hayat devam ediyor. Tabii ki mücade-le ediyorlar. Nereye gitsek bize Türk olduğumuz için “kardeş” diye sesle-niyorlar. Alışveriş yaparken bir arka-daşımız bir kavanoz balı düşürdü kır-dı. Belki, 100 TL’den fazla fiyatı vardı. Dükkân sahibi ”problem yok, problem yok” dedi. Sadece ve sadece Türk ve Müslüman olduğumuz için.

Kudüslü Müslümanlar çok samimi ve bilinçliler. Çok dikkat ettiğim bir başka konu da şuydu; Kudüslü Müslümanlar Mescid-i Aksâ’ya ister vakit namazı is-ter Cuma Namazı için gelmiş olsunlar, mutlaka 2 rekât şükür namazı kılıyor-lar. Bu bence çok kıymetli bir şey.

Bir de her namazdan sonra ufacık espresso gibi bir şey yani bir çeşit kahve ve hurma dağıtıyorlar. Her ak-şam ve yatsı namazından sonra sanki bayram.

Kudüs ziyareti esnasında sizi en çok etkileyen neydi?Hz. İbrahim Camii beni çok hüzünlen-dirdi. 1994’te gerçekleştirdikleri katli-amdan sonra caminin %60’ını işgal et-mişler. Hz İbrahim, Hz Yakup ve Hz.İs-hak’ın (A.s) mezarlarının olduğu bu değerli mekânı işgal etmeleri çok üzü-cü. Düşünün ki, camiye girerken ben 3 ayrı yerden geçtim. Giriyorsun, önce dönen demir kapılardan sonra x ray cihazlarından geçiyorsun. Yetmiyor karşına bir görevli işgalci çıkıyor. Onu da geçtikten sonra tekrar camekan-lı bir bölmeden daha geçiyorsun. Bir

camiye böyle girilir mi! İşgalin en can acıtıcı yüzünü orada gördüm.

Biz giderken biri Danimarkalı 3 turist geldi. Bir tanesi tesettürlü bir hanım-dı. Çantalarını ararken resmen insan-lık dışı muamele yaptılar. İşgalci aske-rin biri tüfeğinin ucuyla aradığı çan-tayı yere atıp tamam alabilirsin dedi. Düşünün ki, Danimarkalı bir turiste böyle davranıyorlarsa orada yaşayan Müslümanlara nasıl davranıyorlardır?

Kudüs sokaklarında gezerken ilginç bulduğunuz şeyler oldu mu?Her tarafta Türk bayrakları olması çok ilginçti. Bu daha evvel bahsettiğim bizden beklentileri ve bizi nasıl gör-dükleriyle alakalı bir davranış. Sami-mi olarak Türkleri ve Türkiye’yi çok se-viyorlar. Bir de Yahudilerin inanılmaz korktuğunu tespit ettim. Bunu çok net hissediyorsunuz. Kudüslüler de bunu çok iyi biliyorlar. Yahudilerin korkma-larını da normal karşılıyorum çünkü Filistinlilerin topraklarını gasp eden iş-gal eden onlar. Kendileri de bunu çok iyi biliyor.

Mirasımız Derneği ‘nin sizin de ku-rucusu olduğunuz Dünya Çizerler Birliği (UWC) ile düzenlediği Mira-sımız Kudüs Uluslararası Karikatür Yarışması’nın koordinatörlüğünü yapan bir karikatür sanatçısı ola-rak oraya gittikten sonra Kudüs’e bakış açınızda bir değişiklik oldu mu? Mesela, bundan sonra yapı-lacak yarışmalarda eserleri değer-lendirirken farklı bir gözle mi baka-caksınız?

Mesela, zaman zaman “acaba, bu ya-rışmayı her sene farklı bir temayla mı yapsak?” diye düşünüyordum. Artık bundan vazgeçtim. "Özgür Kudüs’ü Çiziyoruz” doğru bir tema ve bana gö-re artık bunun “Kudüs özgür olana dek” değişmesi gerekmiyor.

Bir başka şey de Mescid-i Aksâ’nın ne-resi olduğu konusuydu. Burada hep konuşulan o meşhur “algı operasyonu

27

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

yapıyorlar hep Kubbetüs Sahra’yı gös-teriyorlar” yaklaşımı bende de biraz etkiliydi. Gittikten sonra 144 dönü-mün tamamının Mescid-i Aksâ oldu-ğuna tam olarak inandım.

Kubbetüs Sahra’nın içerisinde otu-rurken bir Kudüslü kardeşimiz geldi. Bir rüya görmüş ve bu rüyadan son-ra buraya gelen Türk turistlere Mes-cid-i Aksâ’nın manevi önemini anlat-mayı kendine görev edinmiş. Bizimle bir saat kadar konuştu ve tüm bakış açımı değiştirdi. Diyor ki; Mescid-i Ak-sâ’da (144 dönümün tamamını kaste-derek) bir peygamberin alnı olmasın ki secdeye gelmemiş. Bir santimetre-karesi yok ki bir şehidin kanı olmasın. Bir santimetrekaresi yok ki Hz. Ömer ve Ashabı ’nın gözyaşı olmasın.“ ve devam ediyor; “Kudüs’ü sizden bi-ri (Türk) fethedecek.” Bu sözler beni çok duygulandırdı. O zaman anladım ki biz kendimizi içeriden göremiyoruz ama ümmet bizden bir şey bekliyor. Geçtiğimiz yıl Mirasımız Derneği ile düzenlediğimiz karikatür yarışması-nın birincisi aklıma geldi. Oradaki me-saj şuydu; “Sen kızsan da, küssen de

Mescid-i Aksâ’dan kurtulamazsın. O sana tarihi ve akidevi bir sorumluluk bir misyon yüklemiş.” Tıpkı bunun gi-bi bizim de üzerimizde atalarımızdan kalan tarihi bir sorumluluk ve misyon var. Ümmet bizden çok şey bekliyor.

Kudüs’e gidip geldikten sonra yap-tığınız işin kıymetini daha mı fazla anladınız?Zaten kıymetini biliyorduk ama görüp yaşadıktan sonra daha iyi idrak edi-yor insan. Mesela Sezai Karakoç’un Hacca gitmeyip Hac ile ilgili kitap yaz-ması beni çok etkilemiştir. Bu müthiş bir şey. Ama oraya gitse orayı görse ve ondan sonra yazsa bambaşka bir kitap ortaya çıkardı. Tamam Allâhu Teala’nın mukaddes kıldığı bir belde. Önemine binaen hadis var ayet var. Tabii ki bizim için çok kıymetli. Ama bizzat gidip görmek ve yaşamak bam-başka bir şey. Burada yanlış edindiğin bilgileri oraya gittiğinde törpülüyor-sun ve siliyorsun.Düzenlenen Karikatür yarışmasıy-la ilgili sosyal medyada birkaç yo-rum okumuştum. Mesela bir tanesi diyor ki; “Orada bir zulüm var in-

sanlar ölüyor. Siz karikatürle uğra-şıyorsunuz “ Bununla ilgili ne dersi-niz? Neden Karikatür?O zaman bende size şunu sorayım; “Bir Hristiyan’a ‘Özgür Kudüs’ü Çizi-yorum’ başlığı altında karikatür çiz-dirmek kadar kıymetli bir şey var mı? ” Dünyanın birçok yerinden insanlar Kudüs’ün özgürlüğü için çizim yapı-yorlar. Biz ilk yarışmayı düzenlerken bana Avusturyalı bir Yahudi’den ağza alınmayacak küfürlerle dolu bir ma-il gelmişti. Bir de karikatür gönder-miş. Karikatürde Müslümanların elin-de silahlar var. Müslümanları kirli sa-kallı tipler olarak çizmiş. Ayrıca silah-lardan oluşan bir cami minaresi var. Yani Müslümanları katil olarak tas-vir etmiş. Ben hiç sesimi çıkarmadım ve ona o sene birinci olan karikatürü gönderdim. Geçen sene bizim gruba da (UWC) üye olan başka bir Yahu-di “Bu yarışmaya katılan herkes beni arkadaşlıktan çıkarsın” diye herkese mesaj attı. Tabi sonrasında gruptan da ayrıldı. Bütün bunlar beni mutlu ediyor çünkü yaptığımız işin detayını ve derinliğini ortaya çıkarıyor. Bundan ne kadar rahatsız olduklarını gösteri-yor. Biz tabiri caizse tırnağımızla top-rak kazıyoruz. Bu onları rahatsız edi-yor çünkü biz kültürel ve kalıcı bir iş yapıyoruz.

Bir insan saatlerce konferans verebi-lir. Saatlerce bağırabilir. Saatlerce taş atabilir. Saatlerce savaşabilir. Ama biz

Geçen sene bizim gruba da (UWC) üye olan başka bir Yahudi “Bu yarışmaya katılan herkes beni arkadaşlıktan çıkarsın” diye herkese mesaj attı. Tabi sonrasında gruptan da ayrıldı. Bütün bunlar beni mutlu ediyor çünkü yaptığımız işin detayını ve derinliğini ortaya çıkarıyor.

28 www.mirasimiz.org.tr

RÖPORTAJ

tek bir kare ile tarihe imza atıyoruz. Her bir karikatür sayfalar dolu metne eşdeğer. Hepsinde de bambaşka ba-kış açıları var. Tüm bunların yanında Kudüs’le ilgili bir hazine oluşturuyo-ruz. Bende size soruyorum; “Kudüs’e dair bugüne kadar çizilmiş kaç tane çizgi vardı?” Ama şimdi elimizde bir hazine oluşuyor. Yıllar içerisinde eli-mizde devasa bir hazinemiz olacak. Üstelik bu eserlerin hepsi uluslararası düzeyde ve ısmarlama değiller. Her-kes kendi gönlündekini çiziyor.

Aslında bu yarışmayı uluslararası yapmak sadece saygınlık getirmi-yor aynı zamanda Müslüman olma-yan ama vicdan sahibi sanatçıları da harekete geçiriyor değil mi?Biz Özgür Kudüs derken sadece Müs-lümanların olduğu bir Kudüs’ten bah-setmiyoruz ki. Osmanlı döneminde 400 sene gayrimüslimler bu toprak-larda huzur içinde yaşadılar. Haşa, Allah c.c adil olmasaydı şu anda dün-ya üzerinde Müslümanlardan başka kimse yaşamazdı öyle değil mi? Biz bir imtihan dünyasındayız. İslam bel-desi dediğin zaman orada Hristiyan da yaşar Yahudi de yaşar. Ama onlara adaletle davranılır. Dinlerine ve örfle-rine, kimseye rahatsızlık vermedikleri sürece karışılmaz.

Birileri gelmiş ve orayı işgal etmeye çalışıyor. Bir Müslüman olarak buyu-run, hoş geldiniz diyecek halimiz yok. Çünkü zulmediyor. Yani şunu söyle-mek istiyorum; Kudüs özgür olduğun-da aslında Yahudiler de özgür olacak. Tabii Siyonistlerden bahsetmiyorum. Ben hiçbir Yahudiye ya da Hristiya-na düşman değilim. Olur da bir gün hidayete erer diye. Benim dinim ba-na bunu söylüyor. Benim inancıma, kitabıma, özgürlüğüme veya manevi değerlerime kastederse elbette kar-şı dururum. Şu anda da böyle bir du-rum var. Bir adaletsizlik var ve adale-ti sadece Müslümanlar sağlar. Çünkü Allah korkusu sadece bizde var. Bir Hristiyan veya Yahudi de en iyi bizim hâkimiyetimiz altında yaşar.

Kudüs özgür olduğunda aslında Yahudiler de özgür olacak. Tabii Siyonistlerden bahsetmiyorum. Ben hiçbir Yahudiye ya da Hristiyana düşman değilim. Olur da bir gün hidayete erer diye.

29

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

Kudüs’e giderken ve dönerken ha-valimanında bazı zorluklar çıkartı-yorlar ve siz de bunu yaşadınız? Bu-rada da bazı kardeşlerimiz bu zor-lukları bahane ederek veya İsrail’i tanımış olmayı reddetmek için git-memenin daha iyi olduğunu düşü-nüyorlar. Siz ne diyorsunuz?Aslında giderken tedirgindim. Bilgi-sayarımı ve telefonumu götüreyim mi diye çok düşündüm ama sonunda hepsini yanıma aldım. Aradılar. Hat-ta dönerken poşu almıştım o sebeple daha da çok aradılar. Bende orada se-simi yükselterek şunu söyledim; “Bi-liyorum ben tek başıma geldim diye beni bu kadar zorlukla gönderiyorsu-nuz. Bir dahaki sefere ailemle birlikte geleceğim” Ben onların bizlere çıkar-dığı zorluğu böyle algıladım. Çünkü orayı yalnız bırakmamamız gerekiyor. Gerçekten ölmez de sağ kalırsam Al-lah nasip ederse ilk işim ailemle Ku-düs’e gitmek.

Endonezyalı olduğunu tahmin ettiğim ihrama girmiş bir adam ve yanında çocuğuyla Kudüs’te dolaşıyordu. As-lında Hacca gidiyor ama önce bura-ya uğruyor. Bunu görünce çok hoşu-ma gitti.

Kudüs’e sadece oradaki Müslümanla-ra moral ve motivasyon sağlamak için mi gitmeliyiz?

Tabii ki hayır. İmkân varsa orada ihti-yaç sahiplerine sadaka vermek lazım. Ayrıca Kudüslü Müslüman esnafla-rı da desteklememiz gerek. Neticede onlar orada var olma mücadelesi ve-riyorlar. Özellikle seçip sadece Müslü-man esnaftan alışveriş yapmaya özen göstermemiz lazım. Buradan gider-

ken sadaka niyetine biraz fazla har-camayı göze almak lazım. Oraya ka-dar gidip de oraya has yemeklerden tatmamak olmaz. Orada gezerken yanımdaki arkadaş pazarlık yapma-mamı, buna gerek olmadığını söyledi. Ben pazarlık sünnettir deyip pazar-lık yaptım ama yine de ilk söyledikleri miktarı verdim. Asıl amaç onlara des-tek olmak.

Kısacası öyle “İsrail’i tanımıyorum” gi-bi hamasi söylemlerden uzak durmak gerek. Evet, bende İsrail’i tanımıyo-rum ama oraya gidebilmek için onlar-dan vize almak zorundayız. Diğer tür-lü gitmemiz mümkün değil.

Son olarak ne söylemek istersiniz?Kudüs gittiğinde Kudüs içine işliyor. Her konu da hassaslaşıyorsun. Ben geldiğimden beri kiminle sohbet et-sem ister istemez Kudüs’ten bahse-diyorum. Bu tamamen doğaçlama gelişen bir şey. Kudüs çok özel, ruhu olan bir yer. Düşünsenize her tara-fında peygamberler yaşamış ve şimdi bir kısmı da orada medfun. İniyorsun surların dibinde sahabe mezarları var.Çok çalışmamız lazım. Yılmadan, sa-bırla, bıkmadan, hiç başarıyı düşün-meden Allah rızası için mücadele et-memiz gerekiyor. Birey olarak ne ya-pabiliriz? Diye her gün kendimize sor-malıyız.

“Biliyorum ben tek başıma geldim diye beni bu kadar zorlukla gönderiyorsunuz. Bir dahaki sefere ailemle birlikte geleceğim”

“İsrail’i tanımıyorum” gibi hamasi söylemlerden uzak durmak gerek. Evet, bende İsrail’i tanımıyorum ama oraya gidebilmek için onlardan vize almak zorundayız. Diğer türlü gitmemiz mümkün değil.

30 www.mirasimiz.org.tr

RÖPORTAJ

Bir güvercin gökyüzünde kaymaktaKudüs'e ulaşmak adına

Bir çocuk deliler gibi koşmaktaKudüs'e varmak adına

Ve iki göz yıllardır aynı yerde durmaktaKudüs’le ulaşmak için Kuddüs olana

Kırışmış ellerin arasında eski bir baston Tam ortasında duruyor merdivenlerin, nöbet adına

Yıllardır aynı yerde hiç kıpırdamadanBir Osmanlı evladı aynı aşk ve heyecanla

Ve dahiGüvercin, özgürlük oldu

Özgürlük, şimdi duvarda zırh giymişÖzgürlük, güvercinin kanatları arasında

sıkışıp kalmışÇocuk daha hızlı koşmalı

Özgürlüğü kurtarmak adınaBaston kırıldıAdam düştü

İki göz şimdi bereket toprağını yalamaktaNöbet bitti, vazife tamam

Arda kalan ise....Duvarda ruh bekleyen bir resimHala koşmakta olan bir çocuk

Ve eski kırık bir bastonİşte bunlar hep Kudüs’te yaşanmakta.

ÖMER BOZAN

KUDÜS’E ULAŞMAK ADINA

31

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

ŞİİR

Dinlerin ve İslamiyet’in amaçları-nı (makasıd) anlatmak için külliyat-ı hamse tabiri kullanılır. Bunları ilk ön-ce İmam-ı Gazali istikra yoluyla va-zetmiş ve ardından Maliki fakihlerin-den Şatibi derinleştirmiş, günümüz-de Mağrip fukahası ise detaylandır-mıştır. Makasıd-ı hamse veya külli-yat-ı hamse de denilen İslam’ın zo-runlu olarak korunmasını öngördü-ğü beş temel esas şunlardır: Dini, ak-lı, nesli, malı ve canı korumak. Bun-lardan birisinin zail olmasıyla insan-lık zeval bulur. Günümüzde İsrail beş temel esası veya rüknü ihlal etmekte-dir. Bunun nedeni 'goyim' yani kendi-lerinden veya dindaşı olmayanlardan nefret etmeleridir. Bu düşmanlık za-man zaman mutlak düşmanlık dere-cesi kazanmaktadır. Bu da onları ec-nebi düşmanlığı üzerinden insanlık

düşmanlığına götürmektedir. Günü-müzde ise düşmanlıklarını daha ziya-de Müslümanlar üzerine boca etmiş-lerdir. Hem dini hem de siyasi olarak Müslümanlarla hesaplaşmaktadırlar. Bu hesaplaşmanın görünmeyen alan-ları da vardır. Bu alanlardan sadece biri gıda sahasıdır. Günümüzde İsra-il’in beş temel esasa yönelik bir taar-ruzundan söz edebiliriz.

Din güvenliği noktasında bilhassa Ya-hudi oryantalistler İslamiyet üzeri-ne şüphe bulut ve gölgesi düşürme-ye çalışmışlardır. Özellikle de Müslü-manların dini ve siyasi birliklerini he-def almışlardır. Bu alanda boy göste-ren namlı müsteşriklerin birçoğu Ya-hudi asıllıdır. Kudüs’ün İslam bağlan-tısı üzerine şüphe düşüren Ignaz Gol-dziher ile birlikte hilafet kurumunu

inkar eden Ali Abdurrazık’ın arkasın-daki aklın Yahudi asıllı İngiliz müsteş-rik David Samuel Margoliouth’un ol-duğu söylenir. Daha doğrusu bu hu-susta üç değişik rivayet vardır. Risa-letü’l İslam dergisinden Ahmet Emin ile konuşmasında Ali Abdurrazık: ‘İs-lam’ın sadece ruhani bir din oldu-ğu’ ibaresini şeytanın kendi ağzından akıttığını söylemiştir(1). İkinci görüş ise kitabın asıl sahibinin ‘Fi-şşi’ri’l Ca-hili’ kitabının yazarı Taha Hüseyin’in olduğu yönündedir. Freud’un Hazre-ti Musa’nın hayali bir şahsiyet oldu-ğunu söylemesi gibi Taha Hüseyin de Hazreti İbrahim’i efsane bir şahsiyet olarak tanımlar. Bu zihniyete göre hi-lafeti inkar ve reddetmek de zor ol-masa gerek.

Bir başka görüşe göre hilafeti ret ve

Mustafa ÖZCAN

İSRAİL’İN GIDA TERÖRÜ

İslam Dünyasında Gıda Güvenliği Boşluğu

32 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

cerh etme fikri ve aklı Thomas Arnold adlı oryantaliste aittir. Bununla birlik-te en fazla kabul gören görüş ise ki-tabın David Samuel Margoliouth ha-zırlandığı ve Ali Abdurrazık ismiyle ya-yınlandığıdır. Kısaca kitap kabul gör-mesi için Ali Abdurrazzak’a mal edil-miştir. Ya da genel hatları Margoli-outh’a aittir. Kimileri de Ali Abdurra-zık’ın hilafetin lağvedilmesi sürecinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde ya-pılan tartışma ve konuşmalardan bil-hassa Adliye Nazırı Seyyid Bey’in ko-nuşmasından etkilendiği ve ondan mülhem olarak kitabını kaleme aldı-ğını savunmuştur. Bir kokteyl olması da mümkündür. İslam’ın siyasi orga-nı olarak hilafeti reddetmek elbette ki Filistin’i gözlerine kestiren Yahudile-rin en temel hedefleri arasında olma-lıdır. Nitekim merhum Macid Arsan Geylani gibilerinin de yazdığı gibi (Ha-keza Zahare Cilu Salahaddin, Hake-za Adet el-Kuds kitabında) İsrail yeni nesillere Salahaddin Eyyübi’nin tarihi şahsiyetini unutturarak yeni Salahad-dinlerin önüne geçmek ve zuhuru-nu önlemek istemektedir. Musa kor-kusuyla Firavun’un Beni İsrail soyun-dan gelen çocuklara kastetmesi gibi. İsrail’in bugün tarih üzerinden yaptı-ğı, fiziki olmasa bile manevi bir soy-kırımdır. David Samuel Margoliout-h gibi Yahudi oryantalistler üzerin-den hilafet inkar edilirken Ignaz Gold-ziher adlı diğer bir Yahudi oryantalist de İslam ile İsra ile Kudüs bağlantısını reddetmiştir. Günümüzde içimizde-ki yeni Ali Abdurrazık müsveddeleri de onun nakaratını tekrarlamaktadır-lar. Böylece inkar ve Kudüs’le manevi bağlantıyı kesmek, çığır ve genel akım haline gelmektedir.

HARSI VE NESLİ YOK ETMEK! Nesli korumak gıda güvenliğinden geçer. Bu sebeple ayette buna işaret vardır. “Bunlar Haktan yüz çevirdik-lerinde dünyada fesat çıkarmak, har-sı da nesli de yok etmek için koşuş-tururlar. Oysa Allah fesadı sevmez” (2/205).(Bakara Suresi: 205). Burada külliyat-ı hamse olarak anılan İslam’ın

temel gayelerinden ikisine atıf vardır. Bunlardan birisi tarım ve ekim ikinci-si de nesildir. Tarım ile nesil birbiriy-le yakından irtibatlıdır. Birisinin bo-zulması veya yok olması ikincisinin de bozulması ve yok olmasını intaç eder. Burada ekin pekâlâ malın da temelini ve esasını oluşturmaktadır. İsrail gü-nümüzde tam da bunu yapmaktadır.

İsrail bugün fıtratı bozma üzerinden 'goyim'leri, yani insanlığı bozmaya ya-ni ifsat etmeye çalışmaktadır. Faruk Beşer hoca ayetin tefsirinde kısaca buna temas eder: “ Ayette geçen 'te-vella' ibaresi, birisinin velayetini üze-rine alma anlamına da gelir. O tak-dirde mana, 'yönetime geldiklerin-de' diye anlaşılır. Ancak benzer şey-lerden söz eden 53/29-30 ayetlerinde 'tevella' kelimesinin 'Allah'ın zikrine/Kur'an-ı Kerim'e sırtını dönme' anla-mında kullanıldığı açıktır. O halde bu-radaki 'tevella'yı oradaki tefsir etmiş sayılır. 'Hars' ekin demektir. Bir za-manlar kültür diye çevrilmişti. Çünkü kültür de ekin demektir. Ekini bozma-nın, hakikat anlamıyla bitkilerin doğa-sını/fıtratını bozma anlamında oldu-ğu açıktır, ama mecaz anlamıyla kül-türü bozma, böylece düşünceyi ve hayat tarzını değiştirme anlamına da gelebilir. Nesli helak etme de böyle-dir. Yani hem harsı hem de nesli he-

lak etme, ilk anlamlarıyla bitkilerin ve canlıların tabiatıyla oynayıp fıtratla-rını bozma anlamındadır. Fesat, boz-ma demektir. Bu gün için genetik bi-liminin bitkilerin ve canlıların genleri-ne müdahale etmesini ve GDO'ların ortaya çıkmasını böyle anlayabiliriz. Bu bir bozma/fesat ve Allah'ın fıtratı-na müdahale sayılabilir (2). “

AKLA MÜDAHELE ETMEKİsrail gıdaya müdahale ederek akla müdahale alanı da açmaktadır. Nite-kim harsın kültür anlamındaki çevirisi üzerinden mecazi olarak bu bozgun-culuğu üstlenenlerin akla da ve ak-lın rükünlerine de kastettikleri anla-şılmaktadır. Böylece İsrail İslam’ın ön-gördüğü bütün hedeflere toptan sa-vaş açmıştır.

Binaenaleyh fıtrata müdahalelerin, aynı zamanda toprağı ve yetiştirdik-lerini kanserli hale getirdiğinden do-layı can güvenliğine de bir kasıt var-dır. Tabiata hoyratça bir müdahale kanserojen maddeleri de açığa çıkar-maktadır. ‘Genetiği değiştirilmiş gıdalar’ tabi-ri aslında fıtratıyla oynanmış gıdalar demektir. İsrail genetiği değiştirilmiş katil tohumlar vasıtasıyla İslam dün-yasında gıda terörü işlemekte, irti-kap etmektedir. Bu yönüyle insanlık

33

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

suçu da işlemiş oluyor. Lakin kolayı-na kaçan ülkeler zamanla tarımlarını ihmal ettiklerinden dolayı İsrail’e ba-ğımlı hale geliyorlar. Teknoloji de Ba-tı’ya bağımlı olduğumuz gibi son yıl-larda tarımda da İsrail’e bağımlı ha-le geliyoruz. Bu alanda da mankurtla-şan idareler İsrail ve ürünlerine karşı ihtiyat payı bırakmıyorlar. ‘Soframızdaki Deccal’ kitabında da değinildiği gibi esasında İsrail sadece nesilleri değil aynı zamanda toprağı da ‘ebter’ yani soysuz hale getirmek-tedir. Bedia Balses adlı yazar konuyu irdelediği bir makalesinde şöyle yaz-maktadır: “İsrail bugün dünya tohum piyasasını elinde tutan ülkelerden bir tanesi. GDO’lu tohumlarla insanlığı yavaş yavaş vurmaya devam ediyor. Arılar, kuşlar, böcekler ve rüzgâr gibi tozlaşmayı sağlayan etkenler GDO’lu polenleri komşu tarlaya taşıyor. Kı-saca gen kaçışı yoluyla oradaki ürün-ler de genetik değişikliğe yol açıyor.

Bu bulaşma sonucu hayatın sürdürü-lebilirliği açısından büyük öneme sa-hip doğal çeşitlilik azalmaktadır. Mil-yonlarca yılda oluşan türler kısa sü-rede yok olmaktadır. Dünya hızla bu monokültür denilen bitkisel tek tiplili-ğe doğru gitmekte aynı türün çeşitleri gittikçe azaldığından bir bitki türüne gelen hastalık o bitkiyi yeryüzünden silebilmekte; bu insanlık bu vurdum-duymazlıkla gelecekte gıda güvenliği konusunda büyük bir felakete doğru sürüklenmektedir…(3)”

BİYOEMPERYALİST SÖMÜRÜSatırlarının devamında şunları yaz-maktadır: “Toprağın üstü ve altı çev-resiyle beraber insan merkezli olma-yan; çevreyi, eko sistemi koruma-yan tamamen kâr yapmaya yönelik bir yöntemle sömürgeci bir yaklaşım-la kullanılıp, bu sömürgeci anlayış-la küreselleşme, globalleşme ile glo-bal bir biyoemperyalist sömürüye dö-

nüştü. Biyoemperyalizmin uluslarara-sı anlaşmalarla, patentlerle, hibrit ve GDO’lu tohumlarla hipermarketler-le, dünya gıda zinciri tekelini eline ge-çirerek toplumları ve doğayı acıma-sızca sömürmesi ile insanlığı ve can-lılığı tehdit eden en büyük felaket ve global yıkıma neden olacak yeni em-peryalist sömürü düzeni kurulmak üzeredir.” Genetik tarlalarda üretti-ği GDO’lu ürünleri ve suni tohumları dünyaya ihraç eden İsrail, insanlığın en temel ihtiyacı olan gıda sektörünü tekeline almaya hazırlanıyor.

TOHUMLARIN PATRONU İSRAİL! İsrail'in ihraç ettiği ve kola gibi Ame-rikan ürünlerinde olduğu gibi belki de fazlasıyla bağımlı hale getirdiği to-humların bir ekimlik olduğunu bilme-yen yok. Yani İsrail’den bir defa to-hum almakla kurtulamıyorsunuz. Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu. Üstelik İs-

34 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

rail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma döne-miyorsunuz. Genetik tohum o topra-ğa da zarar veriyor. Artık hep bu ge-netik tohumu kullanmak zorundası-nız. 50- 70 yıl sonra ise toprak kan-serojen maddelerle dolduğu için ar-tık tamamen kullanılmaz hale geliyor. Buna en güzel örnek Türkiye’nin pa-tates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmeme-sidir. Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı be-dava…Tohumların içine hastalık ser-piştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satı-mını da garanti altına almış oluyor.

HAŞERATLA MÜCADELE İÇİN PAZARLANAN TARIM İLAÇLARIİsrail adeta hiç boşa atmıyor. Ekosistem yani fıtrat yerine ifsat sistemini kurmuş, bunu işletiyor ve alanını sürekli olarak genişletiyor. Kısaca buna Deccalizm veya ebter sistemi diyoruz. Genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak tanımlanan GDO’lu tohumlarla birlikte ekini ve tarımı bozarken aynı zamanda onların yol açtığı zararlı böceklerle veya haşeratla mücadele adı altında ürettiği tarım ilaçlarıyla da ekim dikim alanlarının kanserojen olmasını sağlıyor ve toprağa kanserojen maddeler salgılıyor, serpiyor. GDO’lu ürünlerle tüketenlerini zehirlediği gibi tarım ilaçlarıyla da tarlaları ve ekim alanlarını zehirlemektedir. Bunun en tipik örneklerinden birisi Yusuf Vali adıyla bilinen Mübarek dönemi tarım bakanının yönetmelikler hilafına İsrail’den ithal ettiği tarım ve böcek ilaçları olmuştur. Bu Mısır tarımını sabote etmiş ve biz de Niğde ile Nevşehir yöresinde olduğu gibi verimli Mısır toprakları kullanılamaz hale getirmiştir. Toprak bu ithal tarım ilaçlarıyla kanserli hale getirilmiştir. Bu topraklarda üretilen bitkilerde rastlanan kanserojen maddelerde sofra yoluyla insanlara geçmekte ve kanserli vakaları tetiklemektedir.

İsrail’den ithal tohum ve tarım ilaçları nedeniyle Mısır tarımı büyük darbe aldığı gibi bunları kullanan halkı da kansere yakalanmaktadır. Bu tarım ilaçlarının sofralara yansıyan kalıntıları kısırlık başta olmak üzere ciğer yetmezliği, böbrek yetmezliğine ve kansere yol açmaktadır (4). Kanserojen maddeli tarım ve böcek ilaçları Mısır gibi İsrail ile geniş ölçekli ve hacimli ilişkiler yumağına sahip Fas gibi ülkelere de yol bulabilmektedir.

Bu ifsat sisteminin üçüncü aşamasın-da ise GDO’lu ürünlerle kanserli ha-le gelen insanlara yönelik olarak, kan-ser ilaçları geliştirilmesi vardır. Böy-lece İsrail ürettiği hastalığın tedavi-si üzerinden yine artıya ve kâra geç-mektedir. Türkiye’de son dönemde yıllık olarak 150 bin kişinin kanser il-letine yakalandığını düşünürsek te-daviye muhatap kitlenin hacmini de öğrenmiş oluruz. Özetle ifsat siste-mi şöyle çalışıyor: İsrail GDO ürete-rek para kazanıyor, bu GDO’larla bes-lenen insan kanser oluyor, kanser olan insanlara ilaç satan İsrail yine para kazanıyor. Sağlıklı sistem yeri-ne hastalıklı sistemi ikame ediyor ar-dından da hastalıklara para karşılığın-da çare arıyor. Böylece İsrail Con Ah-met’in bulamadığı devridaim makina-sını keşfetmiş oldu.

BEYNELMİLEL YAHUDİ DEVREDEMısır’da İsrail vasıtasıyla tarımı ve ta-rım alanlarını bozan ismin kripto bir Yahudi olması tesadüf olmasa gerek. Mübarek döneminde kabinede yer alan ve Yusuf Vali adıyla bilinen tarım bakanının gerçek ismi Josef Emin Va-li Moşhe Mizar olup Mısırlı bir Yahu-di’dir. Büründüğü Müslüman kisve-siyle İsrail ile işbirliği halinde Mısır’da tarımı ifsat etmiştir. Yargılanma aşa-masında hayatını kaybetmiştir. Mı-sır’a bedeli ağır olmuştur ve Hüse-yin Salim gibi yolsuz, çulsuz ve adları uluslararası alanda yolsuzluklarla anı-lan iş adamlarına kol kanat germiş, miri ve devlet arazilerini kelepir fiyat-

lara peşkeş çekmiştir. 25 Ocak 2011 sürecinde yani Mısır’da Arap Baharı-nın patlak vermesinin ardından Hü-seyin Salim yargılamaya konu olma-sı dolayısıyla soluğu yurtdışında al-mış bu suretle uzun yıllar kamuoyu-nun gündemini işgal etmiştir. İspan-ya’da kara para aklama suçlamasıy-la tutuklanan Hüseyin Kamil’in adı bir Türk işadamı olan Ali Evsen’le de bir-likte anılmıştır.

Tarımı ifsat etmek için İsrail Hüseyin Kamil örneğinde olduğu gibi bir taraf-tan kripto diğer taraftan ise beynel-milel Yahudilerle çalışmakta, işbirliği yapmaktadır. Yahudiler yabancılara zarar vermek maksadıyla kendi ara-larında yasakladıkları kumar veya faiz gibi haram işlemleri ve muameleleri goyimlerle(ecnebilerle) icra etmekten çekinmezler. Hile-i şeriyeci, hulleci ol-dukları oranda aynı zamanda çifte standartçı bir anlayış sergilerler, hu-kuk anlayışları da böyledir. Konunun uzmanlarından Prof. Dr İbrahim Sa-raçoğlu da gıda mühendisliği yoluyla birilerinin harsı ve nesli hedef aldıkla-rına dikkat çekmiştir.

35

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

İSLAM’IN ADALETLİ HALİFESİMEKKE’NİN HİDDETLİ GENCİMEDİNE’NİN ASALETLİ SAHABESİKUDÜS’ÜN HEYBETLİ FATİHİ

HZ. ÖMER (ra)Büşra YILMAZ

36 www.mirasimiz.org.tr

BİYOGRAFİ

İSLAM’IN ADALETLİ HALİFESİ Hz. Ebu Bekir(ra) vefat edeceğini anla-dığında, Hz. Ömer'i(ra) halife seçmek istediğini açıklayarak bazı sahabelerle istişarelerde bulunmuştu. Herkes, Hat-tab’ın oğlu Ömer’in fazilet ve üstünlü-ğünü kabul etmekle beraber, onu bu iş için biraz sert mizaçlı buluyordu.

Bazı sahabeler şöyle söyledi:-"Rabbin seni Ömer'i halife tayin et-tiğinden dolayı sorgularsa ona ne cevap vereceksin? Bilirsin ki Ömer oldukça sert bir kimsedir."Hz. Ebu Bekir(ra) cevap verdi:-"Derim ki: Allah'ım! Kullarının en iyisini onlara halife yaptım."

Sonra da Hz. Osman'ı(ra) çağırarak bir kâğıda Hz. Ömer'i(ra) halife tayin ettiği-ni yazdırdı. Kâğıt katlanıp mühürlendik-ten sonra, Hz. Osman(ra) dışarı çıkarak insanlardan kâğıtta yazılı olan kimseye biat edilmesini istedi. Oradakilerin biat etmesiyle, Hz. Ömer (ra) II. Halife ola-rak ilan edilmiş oldu.

Hz. Ömer'in(ra), üzerinde titizlikle dur-duğu en önemli konu adâlet mesele-siydi. O, mevki, rütbe, soyluluk vb. hiç-bir ayırım gözetmeden hakların sahip-lerine verilmesi için çok şiddetli dav-ranmıştır. Bu konuda onun yanında bir köle ile efendisi arasında bir fark yok-tur. O, her tarafta adâletin eksiksiz ye-rine getirilmesi, muhtaç ve yoksul kim-selerin gözetilmesi için ülkenin en ücra köşelerindeki durumlardan zamanında haberdar olmak için imkân oluşturma-ya çalışırdı.

Bir gün Hz. Ali(ra) Hz. Ömer'i(ra) ziyare-te gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini be-line sıkıştırmış halde koşar bir vaziyette bulunca sormuş:

-Hz.Ali (ra): "Ya Emirü'l Mü’minin - ne-reye gidiyorsun?" -Hz. Ömer (ra): "Ya Ali! Gel de kovala-maya katıl. Devlete ait bir deve kaç-tı. Bu malda kaç kişinin hakkı oldu-ğunu biliyorsun"-Hz.Ali (ra): “Neden deveyi yakala-mak için bir köleyi görevlendirmi-yorsun Ey Ömer? (ra)-Hz. Ömer(ra): "Benden daha iyi kö-le kimmiş?"-Hz. Ali(ra): "İnan ki, senden sonra bu

milleti idare edecek olanlara ağır bir yük bırakıyorsun! Herkes senin yap-tığını yapamaz!"Hz. Ömer (ra) bunun üzerine şöyle ko-nuştu:-"Muhammed Aleyhisselam’ı (sav) hak peygamber olarak gönderen Al-lah'a yemin ederim ki, Fırat kenarın-da bir kurt bir koyunu kapsa korka-rım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer'den sorulur!"

Adil bir yönetim ancak insanların gün-lük yaşamlarından ayrılmadan ve ara-sındaki bağı koparmadan kurulabilir-di. Hz. Ömer'e(ra) “Adil” sıfatını kazan-dıran, adaleti gözeterek İslam'ı yeryü-züne hâkim kılmaya kendisini adamış olmasıdır.

Hz. Ömer(ra) halifelik yıllarında insan-ların, dertlerini uzakta olmaları sebe-biyle kendisine ulaştıramadıklarından endişe ederdi. Bu yüzden sık sık Medi-ne’den uzak bölgelere seyahat ederek orada yaşayan insanların durumunu yakından incelerdi.

Hz. Ömer(ra) halifelik yıllarında yine böyle bir niyet üzerine Eslem ile birlikte Medine’nin dışında kalan Harra tarafla-rına yolculuğa çıkar. Seyahatleri esna-sında ışık yanan bir yer görür.

Hz. Ömer(ra) Eslem'e dönerek:-"Şurada, gecenin ve soğuğun çare-sizliğine uğramış biri var. Haydi, on-ların yanına gidelim." dedi.

Ev halkının yanına vardıklarında bir ka-dının iki çocuğuyla birlikte üzerinde tencere bulunan bir ateşin etrafında otururken görür. Hz. Ömer(ra) onlara:-"Işıklı aileye selâm olsun." dedi.

Kadın Hz. Ömer’in(ra) selamını aldıktan sonra, Hz. Ömer(ra) yanlarına yaklaş-mak için izin alır. Ardından kadına, ya-nındaki çocukların neden ağladıkları-nı sorar.

Kadın, karınlarının aç olduğunu söyle-yince, Hz. Ömer (ra) merakla tencere-de ne pişirdiğini sorar. Kadın; tencere-de su bulunduğunu, çocukları “yemek pişiyor “diye avuttuğunu söyler. Ardın-dan şunları ekler:-"Allah bunu Ömer'den elbette sora-

caktır."Hz. Ömer (ra), kadına dönerek:-"Ömer bu durumu nereden bilsin ki?" der.Kadın cevap verir:-"Madem bilemeyecekti ve unuta-caktı, neden halife oldu?" Hz. Ömer (ra) bu cevap karşısında irki-lerek Eslem ile birlikte doğruca erzak deposuna gider. Doldurdukları yiyecek çuvalını Eslem taşımak istese de Hz. Ömer (ra) müsaade etmez.

-"Kıyamet gününde benim yüküme ortak olacak değilsin. Onun için bı-rak da yükümü kendim taşıyayım," diyen Hz. Ömer(ra) buna izin vermez.Çuvalı omuzuna alır ve kadının bulun-duğu yere götürür. Orada bizzat yeme-ği Hz. Ömer (ra) hazırlayıp pişirir ve ev halkını doyurur.

Hz. Ömer (ra) oradan ayrılırken, kadın:-"Siz bu işe Ömer'den daha layıksı-nız." der.

Hz. Ömer (ra):-"Ömer'e dua et. Bir gün onu ziya-rete gidersen beni orada bulursun." der.

Hz. Ömer (ra) kendisini adalet ile İs-lam’ı yaymaya adamıştır.

Bu öyle bir adayıştır ki, kendisini sert mizacıyla tanıyan ve halifeliğe uygun

O, mevki, rütbe, soyluluk vb. hiçbir ayırım gözetmeden hakların sahiplerine verilmesi için çok şiddetli davranmıştır. Bu konuda onun yanında bir köle ile efendisi arasında bir fark yoktur. O, her tarafta adâletin eksiksiz yerine getirilmesi, muhtaç ve yoksul kimselerin gözetilmesi için ülkenin en ücra köşelerindeki durumlardan zamanında haberdar olmak için imkân oluşturmaya çalışırdı.

37www.mirasimiz.org.tr

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

görmeyen herkesin ithamlarının aksi-ne, adaletli, merhametli ve tebliğ dolu bir yönetim kurmuştur.

Peki nasıl?Mekke’nin hiddetli genci iken; Onu Me-dine’nin, adaletli, asaletli ve şefkatli sa-habesi yapan güç ne idi?

Mü’minlerin Emiri iken, onu sırf anahtar almak için yollara düşüren güç ne idi? MEKKE’NİN HİDDETLİ GENCİHz. Ömer(ra) cahiliye döneminde Mek-ke halkının bir ferdiydi. Mekke şehir devletinin elçilik görevi Hattab’ın oğlu Ömer’de idi. O dönemler bir savaş çık-tığında düşman safına elçi olarak Hz. Ömer(ra) gönderilir ve getirdiği bilgile-re göre hareket edilirdi. Kabileler ara-sında anlaşmazlık çıktığında ise çözüm için Hz. Ömer’in(ra) görüşü alınır ve verdiği kararlar bağlayıcılık vasfı taşırdı.Peki, onu Hattab’ın oğlu Ömer iken, Hz. Ömer(ra) yapan ne idi?

Tüm Mekke eşrafı “Mekke’nin en hid-detli genci Hattab’ın oğlu Ömer’dir!” der ve herkes ondan çekinirdi. Hz. Ömer’in(ra) bulunduğu bir topluluğun bireyleri, kendinden emin hissederdi. Peki, Hz. Ömer(ra) aralarında iken ken-dinden emin hisseden topluluğun, ne oldu da korkulu rüyası oldu?

Hz. Ömer(ra), inandığı şeyi yerine ge-tirme hususunda şiddetli davranmak-la tanınırdı. O, Müslüman olmadan ön-ce İslam’a karşı duranların arasında yer alarak, ilk iman edenlere karşı sert mu-amele etmiştir. Yine bir gün Mekke-

li müşrikler Dâru’n-Nedve’de buluşup, tevhid dinine iman edenlerin önünü nasıl keseceklerini konuşuyorlardı. İçle-rinden biri, tevhid dininin öncüsü olan Muhammed Aleyhisselam’ı (sav) öldür-me fikrinin bu hadiseyi kökten bitirece-ği fikrini öne sürer. Yine içlerinden biri;

“Bu işi ancak Hattab’ın oğlu Ömer ya-par!” der.

Hz. Ömer(ra), Mekke eşrafının dede-lerinin putperest dinini inkâr eden ve yüzyıllardır taptıkları putlardan yüz çe-virmeye çağıran, peygamber olduğunu duyuran Hz. Muhammed Mustafa’yı(-sav) öldürmenin kesin sonuç vereceği-ne inanır.

Hiddetiyle ve inandığı şeyi şiddetle yapmasıyla bilinen Hz. Ömer (ra), Dâ-ru’n-Nedve’den çıkarak evine gitti. Ra-sulallah’ı(sav) öldürmek için kılıcını ku-şandı ve atına binerek yola çıkar. Ra-sulallah(sav) ise İbn-i Erkam’ın Safa Te-pesi’nde bulunan evinde İslam’ı kabul eden Mekkelilerle gizlice toplanmış, on-lara tebliğ ediyordu.

Hz. Ömer(ra) atına binmiş, kılıcını ku-şanmış, bir hışımla Rasulallah’ın(sav) yanına doğru giderken, yolda, Müslü-man olan Nuaym b. Abdullah ile karşı-laştı. Nuaym, Hz. Ömer’i(ra) böyle öfkeli görünce sormak istedi.

Nuaym b. Abdullah:-Nereye ya Ömer?”Hz. Ömer(ra):-“Kureyş'in arasına ayrılık düşüren Muhammed'in(sav) vücudunu orta-dan kaldırmaya gidiyorum!”

Nuaym b. Abdullah:-“Ya Ömer! Sen onu bırak, önce ev halkına, aile efradına dön bir bak. Kız kardeşin Fâtıma ve eşi Said bin Zeyd Müslüman olup, Muham-med'in(sav) dinine tâbi oldular. Git, önce onlarla uğraş!"

Daha fazla hiddetlenen Hz. Ömer(ra) bir hışımla yönünü kız kardeşinin evi-ne çevirir. Vardığında ise içeriden ge-len Kur’an seslerini işiten Hz. Ömer’in(-ra) içindeki öfkesi daha da artar. Kapı-ya hiddetiyle vurmasından, gelenin Hz. Ömer(ra) olduğunu anlayan ev halkı di-

rekt Kur’an sahifelerini saklar.

İçeri giren Hz. Ömer(ra) hiddetiyle ba-ğırır:

-“O okuduğunuz şey nedir?"Eniştesi Said bin Zeyd, telaş ve heye-can dolu ifadelerle “Sadece aramızda konuşuyorduk," cevabını verince, Hz. Ömer'in (ra) öfke ve hiddeti artar. Öf-kesine engel olamayan Hz. Ömer (ra), eniştesinin yakasına yapışarak "De-mek duyduklarım doğru imiş; siz de Muhammed'in dinine girdiniz öyle mi?" der ve eniştesini yere çarpar. Kız kardeşi Fâtıma, eşini kurtarmaya yelte-nirken abisi Hz. Ömer’den (ra) sert bir tokat yer. Aldığı darbe sonucunda bur-nundan kan gelse de imanının verdi-ği güç ile öfkeli Hz. Ömer’in(ra) karşısı-na dikilir.

-“Elinden geleni yap, ey Ömer! Ben ve kocam artık Müslümanız. Allah ve Resulüne iman ettik,” diye haykı-rır. Ardından Kelime-i Şehadet getirin-ce, ortalık bir anda şehadet kelimeleri-nin azamet ve haşyetine bürünür. Olay karşısında Hz. Ömer(ra) birden duru-lup düşünmeye başlar. Burnundan kan gelene kadar darp ettiği kız karde-şi, öfkesinin karşısında dahi başkaldır-mış ve davasını haykırmaktan geri dur-mamıştı.

Hz. Ömer (ra), duruma şaşırır. Kalbin-deki tuhaf duygulara isim veremeyen Hz. Ömer (ra) daha fazla ayakta dura-maz ve yere oturur. Ortamın büründü-ğü sessizlikte kendini dinler. Bu hiddeti, bu öfkeyi, bu hışmı nasıl olurda bir ke-limenin giderebildiğini düşünür. Ardın-dan kız kardeşi Fâtıma’ya der ki:

-"Hele getirin şu okuduklarınızı. Ge-tirin de Muhammed'e (sav) gelen şey ne imiş göreyim," Fâtıma’nın, abisinin mübarek Kur’an sahifelerine hakaret edebileceğinden tereddüt ettiğini fark eden Hz. Ömer (ra); "Korkmayın," der. Az sonra okuya-cağı ayetlerin kalbine tesir edeceğin-den habersizdir Hz. Ömer(ra)…

"Tâ hâ. (Ey Muhammed (sav)!) Biz Kur'an'ı sana meşakkat çekmen için in-dirmedik. Onu, Allah'tan korkan kim-se için bir öğüt olarak indirdik. O, ye-

Hz. Ömer(ra) kendisini adalet ile İslam’ı yaymaya adamıştır.Bu öyle bir adayıştır ki, kendisini sert mizacıyla tanıyan ve halifeliğe uygun görmeyen herkesin ithamlarının aksine, adaletli, merhametli ve tebliğ dolu bir yönetim kurmuştur.

38 www.mirasimiz.org.tr

BİYOGRAFİ

ri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafın-dan peyderpey indirilmiştir. Rahmân, arşa kurulmuştur. Göklerdeki, yerdeki, bu ikisi arasındaki ve toprağın altında-ki her şey, yalnızca O'nundur. Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da. Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En gü-zel isimler O'nundur." (TÂHÂ/1.-8.)

Hz. Ömer (ra) hem okuyor, hem de okudukları üzerinde düşünüyordu. Kur'an’ı Kerim’in kalbine dokunmasıy-la, ruhuna tesir etmesiyle yumuşamış-tı Hz. Ömer(ra). Sanki biraz önce kılı-cını kınından çıkarıp Rasulallah’ın(sav) vücudunu ortadan kaldırmaya giden Ömer kendisi değildi. Kalbindeki katı-lık, yüzündeki öfke yok oluyordu. Su-renin; “Şüphe yok ki ben Allah'ım. Ben-den başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için na-maz kıl.” (TÂHÂ/14.) ayetini okur.Ardından Hz. Ömer(ra) haykırır: “Bunla-rı her kim söylüyorsa, ondan başkasına tapılmamalıdır!"

Hz. Ömer'in (ra) Rasulallah (sav) ve İs-lâmiyet aleyhindeki düşünceleri tama-men aksine dönmüştü. Bir an evvel Re-sulallah’ın (sav) huzuruna varıp, hida-yet nuruyla kucaklaşmak isteyen Hz. Ömer (ra) "Rasulallah şimdi nerede-dir?" diye sordu. Efendimizin (sav), as-habından bazılarıyla İbn Erkam’ın evin-de olduğunu öğrenince derhal yola ko-yulur. Kapı önünde bekleyen mümin-lerden biri Hz. Ömer’in (ra) belinde kı-lıcıyla geldiğini içeridekilere haber ve-rir. İçeride olan Hz. Hamza (ra) elini kı-lıcının kabzasına atar ve konuşmaya başlar:

-"Bırakın gelsin. Korkulacak ne var? Eğer hayırlı bir maksatla gelmişse, kendisini hayırla ağırlarız. Eğer kötü bir niyetle gelmişse, onu kendi kılı-cıyla hallederiz."

Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (sav) yü-zünde tebessümler belirir. Çünkü Hz. Ömer'in (ra) gönlünün hidayet nuruy-la aydınlandığını biliyordu. Yüzünde bir endişe bile belirmeden söze başlar Efendimiz (sav):

-“Telaş edilecek bir şey yok, bırakın gel-

sin. Eğer, Allah, onun hayrını murad et-tiyse, kendisini doğru yola iletir."Bu emir üzerine kapı açılır ve kapı önünde bekleyen Ömer’in gözlerin-de öfke değil, muhabbet ışığı vardır. Az önce Kur’ân-ı Kerim’in tesiri altında ka-lan Hz. Ömer (ra), şimdi ise Rasulal-lah’ın (sav) manevi heybetinin tesiri al-tındaydı.

Rasulallah (sav) sorar:-"Ne için geldin, ey Hattab'ın oğlu Ömer?" Hz. Ömer(ra) cevap verir:-"Allah ve Rasulüne ve onun Al-lah'tan getirdiklerine iman etmek için geldim!" Resulallah (sav) Hz. Ömer’in (ra) kılıcı-nın bağından tutar ve şunları söyler:-"Allah'ım, bu Hattab’ın oğlu Ömer'dir. Allah'ım, İslâm dinini Hat-tab oğlu Ömer'le kuvvetlendir." Rasulallah’ın (sav) önünde diz çöken Hz.Ömer (ra) kelime-i şehadet getire-rek Müslüman olur.Hz. Ömer (ra) benliğini kuşatan imanın verdiği heyecanla, küfre karşı açık ve net bir şekilde, hiç bir tehdide aldırış et-meden mücadele eder. Müşrikler, Hz. Ömer’in (ra) hiddetini, şiddetini ve ka-rarlılığını eskiden beri bildikleri için ona karşı gelmeye cesaret edemezler.Mekkeli müşriklerin, gösterdiği zorba-ca tepkiden dolayı Müslümanlar, Bey-tullah'a gidip namaz kılamıyor ve an-cak gizlice bir araya gelebiliyorlardı. Önce Hz. Hamza'nın (ra), sonra da Hz. Ömer'in (ra) Müslüman oluşu, Müslü-manlara moral olurken cesaret de ver-mişti. Aralarında bulunan Hz. Hamza (ra) ve Hz. Ömer’den (ra) cesaret, imanla-rından ise güç alan Müslümanlar; önde Rasulallah (sav), sağında Hz. Ömer (ra), solunda Hz. Hamza (ra), ardında diğer sahabeler İbn Erkam’ın evinden çıkarak Kâbe'ye vakur adımlarla yürüdü…Rasulallah’ın başını bekleyen müşrik-ler, bu manzara karşısında şaşırır. Şaş-kın ve korkak bakışlarla bir Hz. Ömer'e (ra), bir Hz. Hamza'ya (ra) bakarlar. Ara-larından biri cesaretini toplayarak “Ey Ömer, arkanda ne var, ne ile geldin?" diye sorunca Hz. Ömer (ra):-"Lâ ilâhe İllâllah, Muhamme-dü'r-Rasulallah ile geldim," dedi ve ilâve etti;"Kimse yerinden kımıldamasın, yok-sa boynunu vururum."

Hz. Ömer (ra) müşriklerin Müslüman-lara gösterdiği muhalefeti kırdı ve bir avuç Müslümanla birlikte herkesin gö-zü önünde Beytullah'ta namaza dur-du. Onun bu şekilde saflarına katılması Müslümanlara büyük bir moral vermiş-ti. Abdullah İbn Mes'ud'un; "Ömer'in Müslüman oluşu bir fetihti." sözü bunu açıkça ortaya koymaktadır…

Hz. Ömer (ra) kırkıncı Müslüman’dır.Müslüman olduktan sonra sürekli Ra-sulallah’ın (sav) yanında bulunmuş, onu korumak için elinden gelen gay-reti göstermiştir. O, iman ettikten son-ra müşriklere karşı çok sert davran-mış ve dinini her ortamda, kimseden çekinmeden herkese meydan okuya-rak savunmuştur. Hz. Ömer(ra) Rasu-lallah’ın(sav) tevhid mücadelesini anla-yana kadar Hattab’n oğlu Ömer olarak kalmıştır. Lakin tevhid mücadelesi kal-bine mühürlenince bu davada Rasu-lallah’a (sav) en yakın sahabelerden bi-ri olmuştur.

İslam’ın nuruna bürünen hangi kalpte hiddet kalabilirdi ki, Rasulallah’ın (sav) duasıyla İslam’a kavuşan hangi yürek-ten asalet akmazdı ki?

Peki,Hz. Ömer’i (ra) Mekke’nin en hiddet-li genci iken;

Onu Emir’ül-Mü’minin yapan güç ne idi? 

Yine bir gün Mekkeli müşrikler Dâru’n-Nedve’de buluşup, tevhid dinine iman edenlerin önünü nasıl keseceklerini konuşuyorlardı. İçlerinden biri, tevhid dininin öncüsü olan Muhammed Aleyhisselam’ı(sav) öldürme fikrinin bu hadiseyi kökten bitireceği fikrini öne sürer. Yine içlerinden biri; “Bu işi ancak Hattab’ın oğlu Ömer yapar!” der.

39www.mirasimiz.org.tr

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

MEDİNE’NİN ASALETLİ SAHABESİİslam tebliğinin yeni bir yön kazanma-sı için Medine'ye hicret emredilmiş-ti. Müslümanlar gizlice Medine'ye göç etmeye başlasa da Hz. Ömer(ra), giz-lenme ihtiyacı duymadı. Hz. Ali(ra) Hz. Ömer’in(ra) bu hicretini şu şekilde an-latır:"Ömer'den başka gizlenmeden hic-ret eden hiç bir kimseyi bilmiyorum. O, hicrete hazırlandığında kılıcını kuşandı, yayını omuzuna taktı, eline oklarını al-dı ve Kâbe'ye gitti. Kureyş'in ileri gelen-leri Kâbe’nin avlusunda oturmaktaydı. O, Kâbe’yi yedi defa tavaf ettikten son-ra, Makam-ı İbrahim'de iki rekât namaz kıldı. Halka şeklinde oturan müşrikleri tek tek dolaştı ve onlara:‘Yüzler pisleşti. Kim anasını evlatsız, ço-cuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadide beni takip etsin!’ de-di. Onlardan hiç biri onu engellemeye cesaret edemedi."

Hz. Ömer(ra), Medine dönemi boyun-ca İslam’ın yücelişini etkileyen her adı-ma öncü olmuştur. Rasulallah’ın(-sav) önemli kararlar alacağı zaman Hz. Ömer’in(ra) görüşlerine başvururdu. Hz. Ömer’in(ra) sunduğu görüşler o ka-dar isabetli olurdu ki; bazı ayetler onun daha önce işaret ettiğini doğrular ni-telikte inerdi. Hz. Ömer’in görüşlerinin doğruluğunu Rasulallah(sav) bir hadi-sinde belirtir:

"Allah, hakkı Ömer'in dili ve kalbi üzere kıldı."Hz. Ömer'in(ra) fazileti ve üstünlüğü hakkında çok sayıda sahih hadis bulun-maktadır. Bunlardan birkaçı şunlardır:Rasulallah(sav) Hz. Ömer’in(ra) din ko-nusunda taviz vermeyişini bir hadisin-de şöyle anlatır:

"Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, şeytan sana bir yolda rastlamış olsa, mutlaka yolunu değiş-tirirdi."

Başka bir rivayette Resulallah(sav) Hz. Ömer’in(ra) asaleti için şöyle buyur-muştur:

"Gökte bir melek bulunmasın ki Ömer'e(ra) saygı duymasın. Yeryü-zünde ise bir şeytan bulunmasın ki Ömer’den(ra) kaçmasın."

Rasulallah, hakkı görmek ve anlamak konusunda Hz. Ömer’in üstünlüğünü şöyle ifade eder:

"Sizden önce geçen ümmetlerde ba-zen ilham sahipleri bulunurdu. Eğer benim ümmetimde onlardan bi-ri bulunursa, Ömer b. Hattab onlar-dandır."

Bir defasında da Hz. Ömer'i(ra) göste-rerek şöyle demiştir:"Bu aranızda yaşadığı sürece, sizinle fit-ne arasında kuvvetlice kapanmış bir kapı bulunacaktır."

Daha dün Mekke’nin en hiddetli gen-ci iken, bugün Medine’nin en asalet-li sahabesi olan Hz. Ömer(ra), Rasu-lallah’ın(sav) gölgesinde kendisini ye-tiştirir. Ardından birçok hadisine konu olur… Rasulallah’ın(sav) Medine’sinde olmazsa olmazlardan olan Hz. Ömer’e, gün gelir “Halifelik” nasip olur. Bu ma-kamın da hakkını veren Hz. Ömer(ra), adaleti İslam’ın gölgesinden uzak diyar-lara taşımaya kendini adar.

Hz. Ömer(ra) adaletin timsalidir. Allah yolunda kınayanın kınamasından kork-mazdı. Hak bildiği yolda yürür, insan-ların ne diyeceğine hiç aldırmazdı. Hz. Ömer(ra), inandığı şeyi yerine getirme hususunda şiddetli davranmakla tanı-nır… Hz. Ömer(ra) halife olduktan son-ra da doğruların uygulanması ve hak-kın elde edilmesi konusunda titiz dav-ranmaya ve en ufak ayrıntıları bile biz-zat takip etmeye aşırı dikkat göster-miştir.

O, bir şeyi emrettiği veya yasakladığı zaman ilk önce kendi ailesinden baş-lardı. Aile fertlerini bir araya toplayarak onlara şöyle derdi:

"Şunu ve şunu yasakladım. İnsanlar sizi yırtıcı kuşun eti gözetlediği gi-bi gözetlerler. Allah'a yemin ederim ki, herhangi biriniz bu yasaklara uy-mazsa onu daha fazlasıyla cezalan-dırırım."

Sert bir mizaca sahip olmasına rağmen insanlara karşı oldukça mütevazı dav-ranırdı. Geniş toprakları, güçlü ordula-rı olan bir devletin başkanı olması, onu, diğer insanlar gibi mütevazı ve sade bir

hayat yaşamaktan alıkoyamamıştır. Pa-halı elbiseler giymekten kaçınır, diğer insanlar gibi gerektiğinde alelâde işler-le uğraşmaktan çekinmezdi. Simasını tanımayan, onun Müslümanların hali-fesi olduğunu asla anlayamazdı. Çün-kü çoğu zaman giydiği elbise yamalar-la dolu olurdu.

Hz. Ömer(ra) ibadet ederken bütün benliğiyle Rabbine yönelirdi.Halife olduktan sonra gündüz işle-rinin yoğun olmasından dolayı nafi-le namazlarını gece kılar, ev halkını sa-bah namazına; "Namazı ailene emret!" (TÂHÂ/132) mealindeki ayeti okuyarak uyandırırdı. O, her sene haccetmeyi as-la ihmal etmez ve hac farizasını yerine getirmek için Mekke'ye gelen hacılara bizzat riyaset ederdi.

Rabbine karşı duyduğu sorumluluğun altında öylesine ezilirdi ki, kıyamet gü-nü hesaptan, cezasız kurtulmayı başa-rabilirse sevineceğini söylerdi. O, ölüm döşeğinde bu endişesini şu sözlerle di-le getirirdi: ‘Müslüman oluşum, namaz-ları kılıp, orucu tuttuğum müstesna, nefsime zulmetmiş bulunuyorum.’

Hz. Ömer(ra), toplumu ilgilendiren me-selelerde karar vereceği zaman Müslü-manların görüşüne başvurur, onlarla istişare ederdi. Nitekim bu hassaslığını şu sözleriyle ifade etmiştir:

"İstişare etmeden uygulamaya konulan işler başarısızlığa mahkûmdur."

Hz. Ömer(ra) hem okuyor, hem de okudukları üzerinde düşünüyordu. Kur'an’ı Kerim’in kalbine dokunmasıyla, ruhuna tesir etmesiyle yumuşamıştı Hz. Ömer(ra). Sanki biraz önce kılıcını kınından çıkarıp Rasulallah’ın(sav) vücudunu ortadan kaldırmaya giden Ömer kendisi değildi.

40 www.mirasimiz.org.tr

BİYOGRAFİ

İstişarede takip ettiği yöntem şuydu:Önce meseleyi Müslümanların ulaşa-bildiği çoğunluğu ile görüşür, peşinden Kureyşlilerin düşüncesini sorar, son olarak da sahabelerin görüşlerini alırdı. Böylece en isabetli fikir ortaya çıkar ve uygulamaya konulurdu.

Hz. Ömer(ra), Müslümanların yaptığı iş-lerde bir hata gördükleri zaman kendi-sini uyarmalarını isterdi. Başka dinlere mensup olup, zımmî statüsünde bulu-nan kimselerle alâkalı işlerde de onların görüşlerine başvurur ve meseleyi onlarla istişare ederdi. Bu durum Hz. Ömer'in(-ra) adâlet anlayışının ne kadar kapsamlı olduğunu ortaya koymaktadır.

Hz. Ömer(ra) idarede görevlendirdi-ği memurlarına karşı oldukça sert dav-ranır, onların bir haksızlıkta bulunma-larına asla göz yummazdı. Halka karşı ise son derece şefkatle yaklaşır, onların varsa gizledikleri problemlerini öğrenip çözümlemek için gece-gündüz uğraşıp dururdu.

Hz. Ömer(ra) bu hassasiyetini: "Fırat kı-yısında bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer'den sorar diye korkarım." sözü ile ortaya koymaktadır.Devletin temel görevlerinden birisi il-min insanlara ulaştırılmasıdır.

O, her yönüyle devleti teşkilatlandırma-ya çalışırken, diğer taraftan da bu teş-kilatlanmanın alt yapısı olan ilmî geliş-meyi sağlayabilmek için gayret sarf edi-yordu. Hz. Ömer (ra) fethedilen bölge-lerde okullar açmış, buralara müderris-ler tayin etmiş ve Kur'an-ı Kerim'i oku-mak ve onunla amel edebilmek için ge-rekli olan eğitimin verilmesini sağlama yolunda gayret göstermiştir.

İslam ordularının fethettiği bölgeler-deki halk, Müslümanlardan gördükle-ri müsamaha ve âdil davranışlardan et-kilenerek kitleler halinde İslam’a giri-yorlardı. Asırlarca Bizans ve İran dev-letlerinin zulmü altında ezilen, horla-nan topluluklar İslam’ın kuşatıcı mer-hameti ile yüz yüze geldiklerinde Müs-lüman olmakta tereddüt etmiyorlardı. Kendi dinlerinden dönmek istemeyen-ler ise hiç bir baskıya maruz kalmadık-ları gibi, geniş bir inanç hürriyetine ka-

vuşuyorlardı.

Hz. Ömer(ra) bir taraftan İslam’ın in-sanlığa tebliğinin önündeki engelle-ri kaldırmak için ordular sevk ederken, öte taraftan da devleti teşkilatlandır-maya çalışıyordu.

Rasulallah’ın (sav) sağlığında Arap yarı-madası İslam’ın nuruna kavuşmuş, in-sanlar bölük bölük Müslümanlara katıl-mıştı. Hz. Ebu Bekir(ra), Rasulallah’ın(-sav) vefatından hemen sonra ortaya çı-kan “Ridde / Dinden çıkma” hareketle-rini bastırmış, Bizans hâkimiyetindeki topraklara ve dönemin zalim devletle-rinden İran İmparatorluğu’na karşı as-kerî faaliyetlere girişmişti. Hz. Ebu Be-kir vefat edince Hz. Ömer’in (ra) üzeri-ne düşen, Hz. Ebu Bekir’in bu siyasetini devam ettirmekti. Öyle de oldu.

Hz. Ömer (ra), bir taraftan Suriye'nin fethinin tamamlanması için gayret gös-terirken, öte taraftan İran cephesinde netice almak için ordular sevk etmiş, Suriye'nin fethi tamamlandıktan son-ra İslam ordularını Filistin topraklarına doğru kaydırmış, Bizans işgali altında olan kutlu belde Kudüs kuşatılmıştır.Şehirdeki Hristiyanlar bir süre direndi-lerse de sonunda barış istemek zorun-da kalırlar. Ancak, şart olarak şehri biz-zat halifeye teslim etmek istediklerini İslam ordusu komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah’a bildirir. Bu durum Ebu Ubey-de b. Cerrah tarafından bir mektupla Hz. Ömer’e (ra) bildirilir.

Hz. Ömer (ra) mektubu okuduktan sonra Hz. Ali (ra) ve Hz. Osman’la (ra) istişare eder. Fikir ayrılığına düşülse de Hz. Ömer (ra) gitmeyi tercih eder.

KUDÜS’ÜN HEYBETLİ FATİHİHz. Ömer(ra) halifelik yıllarında, Efendi-miz’in(sav) miraç yurdu Kudüs’ü İslam topraklarına katmaya niyet eder. Ra-sulallah’ın (sav) dünyaya veda ederken mübarek yüzünü döndüğü şehri, gay-rimüslime bırakmaz Hz. Ömer (ra). Bir devlet başkanı, İslam halifesi, Hz. Ömer (ra) gibi bir yiğit, hiç kan dökmeden tes-lim alır Kudüs’ü.

Rasulallah’ın (sav) “Beytü’l-Makdis” di-ye hitap ettiği, “Mukaddes ev” anla-mına gelen Kudüs’ün ruhunu incitme-

den, İslam hâkimiyetini bu güzide top-raklara Hz. Ömer (ra) getiriyor. Bugün Kudüs’te Müslüman kimliğim ile gu-rurla dolaşma ve namaz kılma hakkımı bana, Allah’ın izni doğrultusunda Hz. Ömer (ra) veriyor. Kudüs, tarihinde ilk kez 638 yılında Hz. Ömer (ra) dönemin-de Müslümanların eline geçiyor… Hz. Ömer (ra) Kudüs’e varmadan Kudüs halkına güvence verdiğini yazılı olarak şu sözlerle beyan etti:

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla! Bu sözleşme, müminlerin emiri ve Allah'ın kulu Ömer tarafından İli-ya halkına verilen bir emandır. On-ların canlarına, mallarına, kilisele-rine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün fertlerine verilen bir te-minattır.

Kiliseleri mesken yapılmayacak, yı-kılmayacak ve kısmen dahi olsa iş-gal edilmeyecektir. İçindeki kutsal eşyalara dokunulmayacaktır.

Mallarına el sürülmeyecektir.

Kimse dinî inançlarından dolayı zor-lanmayacak, kendilerine asla zarar gelmeyecek ve yurtlarına Yahudiler iskân olunmayacaktır. Buna karşı-lık onlar da cizye vereceklerdir. Bunlardan kim yurdunu terk etmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdun-da kalmak isteyenler ise, güvende olacaklardır ve cizye vereceklerdir. Dileyen Rumlarla gidecek, dileyen

Hz. Ömer(ra) benliğini kuşatan imanın verdiği heyecanla, küfre karşı açık ve net bir şekilde, hiç bir tehdide aldırış etmeden mücadele eder. Müşrikler, Hz. Ömer’in(ra) hiddetini, şiddetini ve kararlılığını eskiden beri bildikleri için ona karşı gelmeye cesaret edemezler.

41www.mirasimiz.org.tr

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

de toprağına dönecektir.

Hasat elde edinceye kadar onlardan bir şey istenmeyecektir.

Bu, Allah'ın Resulü'nün, halifelerin ve müminlerin Kudüs halkına verdi-ği güvenlik ahdidir. Cizye ödedikleri müddetçe geçerlidir. Şahitler: Halid bin Velid, Amr bin As, Abdurrahman bin Avf ve Mu'aviye bin Ebi Süfyan, hicri 15 yılında hazır-landı ve yazıldı."

İslam halifesi olan, tek emriyle ordula-rı dize getirebilecek kudrette olan Hz. Ömer(ra), bir deve ve bir yardımcı ile yola düşer. Yolculuk boyunca deveye sırayla binen yardımcı ve Hz. Ömer(-ra), Kudüs yakınlarına geldiklerinde de-veye binme sırası yardımcıya gelir. Yar-dımcısı şehre girerken deve üzerinde halifenin olmasının münasip olduğu-nu her ne kadar mahcupluğuyla dillen-dirse de, Ömer’in (ra) adaleti, bunu ka-bul etmez...

Hz. Ömer(ra), devenin yularını çeke-rek şehre girer ve Patriğin yanına gider. Yardımcılardan biri Kudüs’ün anahtar-larını deve üstündeki adama değil de, devenin yularını çeken adama teslim eder. Yardımcı şaşırıp sorar:

-“Siz, Halife Ömer’i nasıl tanıdınız?”Patrik ise cevap verir:“Bizim kutsal kitaplarımızda Ku-düs’ün anahtarını elbisesi yamalı,

devesinin yularını çekerek şehre gi-ren bir adama teslim etmemiz söy-lenmiştir. Halifeyi böyle tanıdık.”İslam Halifesi Hz. Ömer (ra) Rasulal-lah’ın (sav) miraç mekânını yani Mes-cid-i Aksâ’yı merak ettiğini Patriğe bil-dirir. Patrik ise Hırıstiyan kutsallarını Müslümanlar da kabul etsin diye Hz. Ömer’i (ra) Kıyamet Kilisesi’ne götü-rür. Hz. Ömer (ra) Peygamber Efendi-miz’den (sav) Mescid-i Aksâ’nın tarifini bildiği için inanmaz. Hz. Ömer (ra) “Ha-yır, burası Mescid-i Aksâ değil” der. Ça-resiz kalan Patrik, Hz. Ömer’i (ra) Mes-cid-i Aksâ’ya götüreceğini söyler. Tam da bu esnada namaz vakti girer. Patrik, Hz. Ömer’e (ra) burada namaz kılabile-ceğini söyler ama Hz. Ömer (ra) bu tek-lifi kabul etmez: “Eğer ben burada na-maz kılarsam benim ardımdan ge-len Müslümanlar burayı mescit ya-par ve siz kilisenizde rahatça ibadet edemezsiniz,” der.

Hz. Ömer (ra) Kıyamet Kilisesi’nin avlu-suna çıkarak biraz ilerisinde namazını eda eder. Aynen belirttiği üzere, namaz kıldığı mekâna, sonrasında Müslüman-lar tarafından bir cami yapılarak ismi “Ömer Camii “ olarak koyulur. Bugün Kıyamet Kilisesi ile Ömer Camii yan ya-na durmaktadır.

Patrik, namazını bitiren Hz. Ömer’i (ra) Mescid-i Aksâ’ya götürür. Hz. Ömer (ra) Rasulallah’ın (sav) Miraç sonrası Mekke halkına tarif ettiği Mescid-i Aksâ’yı tanır. Mukaddes Kaya (Kubbetüssahra) üze-rindeki çöpleri toplayan Hz. Ömer (ra), Haçlı döneminden kalma tapınak ka-lıntılarının üzerine palmiye ağaçlarının yapraklarından içerisinde namaz kılına-cak bir gölgelik yapar…

Kudüs’e giden İslam ordularının içeri-sinde bağrı yanık bir siyahî vardır; Bi-lal-i Habeşi.

Müslümanlar Hz. Ömer (ra) önderliğin-de Mescid-i Aksâ’ya girdiklerinde yine bir namaz vakti gelir. Tüm avlu İslam ordusuyla dolup taşmıştır. Tüm göz-ler, Rasulallah’ın (sav) vefatından beri-dir ezan okumayan Bilal’in üzerindedir. Bilal-i Habeşi, Rasulallah’ın (sav) miracı-na yurt olan beldenin fethi ve bilhassa Mescid-i Aksâ hatırına, fetih günü Re-sulallah’ın (sav) vefatından sonra ilk kez

ezan okumuştur. Mescid-i Aksâ bahçe-sinde Medineli bir siyahînin, Bilal-i Ha-beşi’nin yanık sesi yankılanır. İslam or-dusundaki tüm sahabenin gözlerinden yaş akar. Mescid-i Aksâ, sahabe göz-yaşlarıyla adeta yıkanır.

***

Hz. Ömer(ra) önderliğinde ilk kez Müs-lümanların eline geçen, Salahaddin Ey-yubi’nin Haçlıları mağlup etmesiyle tek-rar İslam'ın eline geçen, Yavuz Sultan Selim Han önderliğinde 12 bin askeriy-le fethedilerek Osmanlı himayesine gi-ren Kudüs’ü savunmak birinci vazife-mizdir. Kudüs direniyor zaten, önem-li olan biz ne kadar yanında oluyoruz Kudüs’ün? Hz. Ömer(ra) bugün Müslü-manların izin ile girebildikleri Mescid-i Aksa’yı görse, mabedine mi üzülürdü, yoksa heybetiyle bizlere mi kızardı bi-lemedim!

Kudüs yolunda sefere çıkılacaksa ve biri örnek alınacaksa, bu neden Hz. Ömer(ra) olmasın? Hz. Ömer(ra); bir gün İslam’a katılanlara öfkesini akıtır-ken, ertesi gün İslam’a saldıranlara öf-kesini akıttı. O, İslam’ın ve bu dinin da-vasının karakter değil, kalp davası ol-duğunu anlattı bizlere. Sert mizacını İs-lam’a ve davasına değil, arkasında dur-duğu değerlere saldıranlara karşı kul-landı. Onun sert karakteri bu davaya hizmetinde engel olması bir yana dur-sun, bilhassa Müslümanların cesaret kaynağı oldu.

Hz. Ömer(ra), Medine dönemi boyunca İslam’ın yücelişini etkileyen her adıma öncü olmuştur. Rasulallah’ın(sav) önemli kararlar alacağı zaman Hz. Ömer’in(ra) görüşlerine başvururdu. Hz. Ömer’in(ra) sunduğu görüşler o kadar isabetli olurdu ki; bazı ayetler onun daha önce işaret ettiğini doğrular nitelikte inerdi.

Halife olduktan sonra gündüz işlerinin yoğun olmasından dolayı nafile namazlarını gece kılar, ev halkını sabah namazına; "Namazı ailene emret!" (TÂHÂ/132) mealindeki ayeti okuyarak uyandırırdı. O, her sene haccetmeyi asla ihmal etmez ve hac farizasını yerine getirmek için Mekke'ye gelen hacılara bizzat riyaset ederdi.

42 www.mirasimiz.org.tr

BİYOGRAFİ

Tevhid yolculuğuna Mekke sahraların-daki hiddetiyle başladı. İslam’ın nuru-na hiçbir katı kalbin dayanamayacağı-nı bizlere gösterdi. İmandan sonra ar-tık meydan Ömer’indi ve imkân da Ömer’indi( ra)…

İslam’da vazife alınmaz, verilirdi. Hz. Ömer, kendisine verilen “ Halifelik” va-zifesini öyle bir ifa etti ki, Medine’nin en asil sahabesi ve en asaletli yönetici-si oldu.

Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde, bir muhacirdi. Medine ona kucak açtı, Ensar onu misafir etti. Kendisine yurt olan Medine’de halife olan Ömer(ra), öyle bir gün geldi ki ümmetin Medine’si oldu. Kendisine kucak açan beldede, ümmete kucak açtı.

Hattab’ın oğlu Ömer, Hz. Ömer(ra) oldu.Hz. Ömer(ra), Ümmet-i Muhammed’in Medine’si oldu…

Onu Mekke’nin hiddetli genci iken, Me-dine’nin asaletli sahabesi yapan güç;Asil bir yönetici iken Emir’ül-Mü’minin yapan güç;

Mü’minlerin Emiri iken, sırf anahtar al-mak için yollara düşüren güç; Şüphesiz ki İslam’dır!. Abdullah ibn Mesud der ki; “Hz. Ömer’in(ra) Müslüman oluşu bir

fetihti.”

İslam’la şereflenişi fetih olan Hz. Ömer’e (ra), halifeliğinin ikinci yılında bir de mukaddesatın fethi nasip oldu. Ra-sulallah’ın (sav) vefat ederken müba-rek yüzünü döndüğü şehri İslam ile şe-reflendirmek, gençliğinde Rasulallah’ı (sav) öldürmeye gelen bir sahabeye na-sip olmuştur. Sübhanallah!

Daha dün Rasulallah’ı(sav) elindeki kılıçla öldürmeye gider-ken Hattab’ın oğlu Ömer;

Bugün, Kudüs’ün anahtarını teslim al-mıştır. Hem de kan dökmeden. Süb-hanallah!

Ey Emirül Müminin! Sen öyle bir yola gir-miştin ki, bir ucu Mekke’nin Safa Tepesi diğer ucu Kudüs’ün Moriah Tepesi idi.

Seninle, Müslümanlar ilk kez cemaat halinde Kâbe’de namaz kıldılar ve yine seninle ilk kez Mescid-i Aksa’da saf saf oldular. Ve bu ne büyük şeref idi.

Hz. Ömer(ra) Rasulallah’ın(sav) Miraç sonrası Mekke halkına tarif ettiği Mescid-i Aksa’yı tanır. Mukaddes Kaya (Kubbetüssahra) üzerindeki çöpleri toplayan Hz. Ömer(ra), Haçlı döneminden kalma tapınak kalıntılarının üzerine palmiye ağaçlarının yapraklarından içerisinde namaz kılınacak bir gölgelik yapar…

43

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

Osmanlı Devleti’nin Yahudi Göçüne Mani Olma ÇabalarıOsmanlı Devleti, Theodor Herzl öncü-lüğündeki Siyonizm hareketinin sin-si planlarını sezmişti. Bu yüzden, Ha-riciye Bakanlığı’na talimat göndere-rek Filistin’e gitmek üzere vize talep eden şüpheli Musevilere izin verilme-mesi yönünde sefaretlerin uyarılma-sını talep etti. Bunun üzerine Avrupa ve Amerika’daki Osmanlı Büyükelçilik-leri, Siyonistleri yakından takip etme-ye ve şüpheli buldukları kişilerin hare-ketleri hakkında elde ettikleri bilgileri şifreli telgrafla Bâb-ı Âli’ye bildirmeye

başladılar. Bir taraftan da, Siyonizm aleyhtarı olan Yahudi guruplarla itti-fak kurma arayışı içine girdiler. Mesih gelmeden Yahudilerin Filistin’e dön-memesi gerektiğine inanan Ortodoks Yahudiler ve Yahudiliğin bir ulus değil din olduğuna ve Musevilerin bulun-dukları ülkelerde dinlerini yaşamala-rı gerektiğine inanan Reformcu Yahu-diler ile temasa geçilmişti. Ayrıca, Batı medyasında makaleler yazılarak Bâb-ı Âli’nin Siyonizm hakkındaki görüşleri beyan ediliyordu. Washington Büyü-kelçisi Ali Ferruh Bey, Amerikan gaze-telerinde "Turkey Will Not Sell Pa-

Yusuf Ziya el-HalidiMehmed Tevfik Bey

İSRAİL’İ DOĞURAN HAREKET SİYONİZM (6)Suna DURMAZ

44 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

lestine / Türkiye Filistin’i Satmaya-cak” başlığıyla verdiği beyanatta, Av-rupa’da yaşayan Musevilerin sıkıntılı bir yaşam sürdüklerini, buna mukabil Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan-ların huzur içinde olduklarını, hatta mühim görevlerde istihdam edildik-lerini, Siyonistlerin ortaya attığı “Os-manlı Devleti paraya muhtaç” iddi-asının asılsız olduğu ve Filistin toprak-larının asla satılmayacağını açıkladı.

Hariciye Bakanlığı görevlileri bunla-rı yaparken, Dahiliye Bakanlığı ise “İb-rani Misafirler İçin Mukaddes To-paklara Duhuliyye Şartları” başlı-ğı altında dört maddelik bir tedbir pa-keti hazırlamıştı. Bu şartlar şu şekil-deydi:· Filistin’i ziyaret etmek isteyen her Musevi; milliyetini, mesleğini ve ziya-ret sebebini beyan eden bir pasaport taşımalı. · Filistin’e varınca, pasaport memura teslim edilmeli ve karşılığında 30 gün süreli kırmızı renkli geçici ziyaret bel-gesi alınmalı.· Karakollar, Filistin’e giriş yapan Mu-sevi’nin kimliği, giriş tarihi ve ikamet adresini kayıt altına almalı.· Bir ayı doldurduğu halde karako-la başvurmayan Museviler derhal ko-vulmalı. Karşı koyanlar cezalandırıl-malı. (1)

Filistin’e Yahudi sızmasının önüne geçmek için alınan önlemler arasın-da Kudüs’e atanan memurların titiz-likle seçilmesi de vardı. Önceki yıllar-da Hariciye Bakanlığı tarafından ata-nan Kudüs mutasarrıfları, artık doğ-rudan Sultan tarafından ve Mâbeyn(-saray) memurları arasından seçilerek atanmaya başlanmıştı.

Bunca önleme rağmen; Siyonistle-rin, özellikle de Doğu Avrupa kökenli olanların Filistin’e sızmalarının önüne bir türlü geçilememişti. Zira, türlü tür-lü hileye başvuruyorlardı. Mesela; öl-müş akrabalarının belgelerini kendile-ri üzerine geçiriyorlardı. Önce Ameri-ka ve İngiltere’ye gidiyorlar, burada o

ülkelerin vatandaşlığını aldıktan son-ra Filistin’e geliyorlardı. Osmanlı Mu-sevileri ile irtibata geçerek onlar va-sıtasıyla arazi satın alıyorlardı. Tabi buna sebep, Osmanlı toprakları üze-rinde yaşayan yabancılara ayrıcalık-lar tanıyan Kapitülasyonlar* idi. Sırtı-nı kapitülasyonlara dayayan devletler; özellikle de Fransa, Siyonistler tarafın-dan kullanıldıklarını bildikleri halde, Osmanlı' nın sızmacı Yahudilere karşı uyguladığı Filistin’e giriş-çıkış zorlukla-rını sert dille kınıyorlardı.(2)

1897-1901 tarihleri arasında Kudüs mutasarrıflığı yapan Mehmet Tevfik Bey, Siyonistlerin Filistin’e sızmala-rının önüne geçmek için hükümetin ve kendisinin almış olduğu önlemleri şöyle anlatır:

“Osmanlı hükümeti 1884 senesinde ecnebi tebaasından olan Musevilerin Filistin’de yerleşmelerini yasaklamış-tı. Bu yasak 1891’de te’kid edilmek-le beraber, her nasılsa Kudüs muta-sarrıflığı tarafından yalnız beş devle-tin teb’asına mahsusmuş gibi telak-ki olunarak, başka ecnebi devletlerin tabiiyetinde bulunan Musevilerin Fi-listin’e gelip yerleşmelerine müsaade olunduğu gibi mevzubahis beş devlet teb’asından olanlar hakkında dahi ya-sağın ciddi bir şekilde tatbik olunma-dığını ben Kudüs’e geldiğim zaman vaziyeti tetkik ederek anlamıştım.

Bunun sebebini tahkik edince, ziyaret için gelen Musevilerin buraya bir kere girdikten sonra çıkmadıklarını müşa-hede ettim. Musevilerin bu imkânı te-min edebilmeleri hususunda esasen bir takım güçlükler mevcut olmakla beraber rüşvet müessesesinin de ara-ya girip adeta bir teamül halini almış olması bu işin hükümetçe takibini ta-mamen gevşetmişti.

Yasağın tatbik edilmesinin temini için alınmış olan tedbirlerde mevcut bulu-nan noksanları gördükçe, bu husus-taki mütalaalarımı bildirmek ve gizli-ce burada yerleşmeye teşebbüs et-

miş eden Musevileri ve bunlara yar-dım eden veya göz yuman memurları meydana çıkarmak için bir komisyon teşkil ettim. Ayrıca hususî tahkikat da icra ederdim. Ecnebi teb’alı Museviler Yafa’ya indiklerinde bir veya birkaç ay sonra geri döneceklerine dair suretâ (hızla) kefalete rapt olunuyorlarsa da (bağlanıyorsa da) sonra bunların ken-di arzuları ile avdet edenlerinden ma-adası(başkası), haklarındaki araştır-malar devam edilmediği ve sair muh-telif şekillerde müsamahalar göste-rildiği gibi Museviler de çeşit çeşit hi-lelere saptıkları için, burada ikamet-leri yasak olmasına rağmen, birçoğu-nun yerleşmiş ve sadece yerleşmekle kalmayıp, evlenmek çoluk çocuğa ka-rışmak ve ticarete girişmek şeklinde memlekete bağlanmış oldukları anla-şılıyordu.

Tedbirlerin daha sıkı tutulması iltizam olunarak, Yafa’ya gelen Musevilerden alınan kefalet ve tazminat daha ciddi bir hale konulmakla beraber, bu taz-minatı ödememiş olanlara, Yafa’da bi-rer ay için ikamet tezkeresi verilmek Kudüs’e vasıl olan Musevi yolculardan tekrar bir ikamet tezkeresi istemek gi-bi bazı tedbirler daha alındı ve bu işin yakından takibine mahsus komisyon-lar teşkil olundu. Bu suretle konulan

O dönemlerde Yahudilerin bir etkisi yok. Başlangıç döneminde zaten Yahudiler batılılar tarafından dışlanan bir topluluktu. Rusya, Almanya, Avusturya, Polonya, İspanya gibi ülkelerde şehirlerde koloniler halinde yaşıyorlardı. Ama Müslümanların yaşadığı bölgelerde mesela Endülüs’te ve Osmanlı Devleti sınırlarında Yahudiler hep özgür olmuştur.

45

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

yasağın uygulanmasına evvelkinden daha ziyade dikkat edildiği halde yine de bu takyidat tamamı ile tatbik olu-namıyordu”(3)

Herzl, Osmanlı Hariciyesine Rüşvet Teklif EdiyorHerzl, Osmanlı Devleti’nin Siyonizm karşıtı sert tutumunun değişmesi için eline geçen her fırsatı kullanıyordu. Uluslararası konferans ve toplantı-lara katılarak delegelere Siyonizm’in güttüğü davayı anlatıyor, delegeler-den hükümetlerinin Filistin’e yapıla-cak olan Yahudi göçü konusunda Os-manlı Devleti’ne baskı yapmalarını ta-lep ediyordu.

Bir taraftan da, Osmanlı Devlet adam-larına yaklaşmayı ihmal etmiyordu. Herzl’in görüştüğü Osmanlı bürokrat-larından biri Osmanlı Hariciye Sekre-teri Nuri Bey idi. 3 Haziran 1899 tari-hinde Lahey’de yapılan Barış Konfe-ransı’na katılan Nuri Bey’le 17 Haziran 1899 tarihinde görüşme imkânı el-de eden Herzl, Nuri Bey’e rüşvet teklif eder; karşılığında ise kendisini Sultan Abdülhamid ile görüştürmesini ister.

Şahsına yapılan bu çirkin teklifi büyük bir izzet-i nefisle reddeden Nuri Bey, Yahudilerin Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu geniş topraklardan istedikle-ri yere yerleşip burada kanunların hi-mayesinde baskı ve zulümden uzak, rahat bir yaşam sürebileceklerini, an-cak Filistin’e, özellikle de Kudüs’e asla yerleşemeyeceklerini bildirir. (4)

Bu cevaptan oldukça rahatsız olan Herzl, Nuri Bey’e bahşiş kabul ettire-mediğini hatıralarında şu cümleler-le yer verir.

“ Nuri Bey bizim düşmanımızdır. Çün-kü henüz rüşvet almayı kabul etme-miştir. Ancak bu rüşvet konusunda kendisiyle görüşmeye devam edece-ğim....”(5)

Herzl ve Yusuf Ziya el-Hâlidi YazışmasıFilistin topraklarının büyük bir tehli-keyle karşı karşıya kaldığını fark eden Filistin eşrafı Osmanlı Devlet ricaline durumu izah eden mektuplar gönde-rerek çok sıkı önlemler alınmasını ta-lep etmişlerdi. Kudüs Şer’i Mahkeme Reisi Kadı Muhammed Ali el-Hâlidi’nin Yunan asıllı eşinden olan oğlu Yusuf Ziya el-Hâlidi ise farklı bir yola başvur-muştu. Theodor Herzl’e bir mektup göndermiş, Filistin topraklarının Filis-tinlilere ait olduğunu beyan etmişti.

Yusuf Ziya el-Hâlidi’nin Herzl’e yazdı-ğı mektubun içeriğine geçmeden ön-ce bu önemli şahsiyet hakkında biraz malumat verelim. Yüksek öğrenimi-ni İstanbul Robert Koleji ve Malta Pro-testan Üniversitesinde yapmış olan el-Hâlidi, Viyana Üniversitesi Şarkiyat Kürsüsü’nde bir müddet (1875) Arap-ça ve Türkçe dersler verdi. Politik Si-yonizm’in doğuş yeri olan Viyana’da bulunması sebebiyle, Siyonist faali-yetleri yakından izleme fırsatını bul-du. Öte yandan, Viyana devlet erkâ-nıyla ve “Yahudi Hayırseveri” olarak tanınan Baron Rothschild ile görüşme imkânı elde ederek, bu görüşmeler-de Osmanlı Devleti’nin Kudüs’e yaptı-

ğı hizmetleri anlattı.

Tanzimat’ın kuvvetli savunucuların-dan olduğu bilinen el-Halidi, 1877 yı-lında yapılan Mebusan seçimleri neti-cesi Kudüs Mutasarrıflığı’nı temsilen meclise girdi. Mecliste yaptığı ateşli konuşmalarda, zaman zaman Sultan Abdülhamid idaresini şiddetli bir dille eleştirse de, ailesinden miras olarak aldığı Osmanlı Devleti’ne bağlılık fik-rinden asla vazgeçmedi. Yafa ve Mer-ciayun(Lübnan) Kaymakamlıkları, Poti Konsolosluğu, Doğu Anadolu'da vali-lik görevlerinin kendisine verilmesi bu sadakatinin neticesi olsa gerek.

Arapça, Türkçe, Kürtçe, İngilizce, Fran-sızca ve Almancayı çok iyi konuşan Yusuf Ziya el-Hâlidi, bir müddet de Bâb-ı Âli’ye bağlı olan ‘Tercüme Oda-sı’nda görev yaptı. Doğu Anadolu’da görev yaptığı esnada öğrendiği Kürtçe ile ‘el-Hediyye el-Hamidiyye fil Lü-ğati’l Kürdiyye’ adlı Osmanlıca-Kürt-çe Sözlüğü 1893 yılında İstanbul’da yayınladı. Aralıklarla on yıl kadar Ku-düs Belediye Başkanlığı yapmış olan Yusuf Ziya el-Hâlidi’nin şahsiyeti hak-kında verdiğimiz bu kısa bilgilerden sonra gelelim Herzl’e yazmış olduğu mektubun içeriğine...

Alman İmparatoru ve Herzl’in İstan-bul’da bulundukları sıralarda, Yusuf Ziya el-Hâlidi de İstanbul’da ikamet ediyordu. Bu yüzden Âsitane’ deki ge-lişmeleri yakından takip edebiliyordu. Birkaç dil bilmesi ve bir müddette Vi-yana’da ikamet etmiş olması, kendi-sine Siyonizm’ in esaslarını ana kay-naklarından öğrenme fırsatı vermişti. Dolayısıyla, Herzl’in planlarının hem Yahudiler, hem de Hristiyan ve Müs-lümanlar için büyük tehlike içerdiği-ni uzun zaman önce keşfetmişti. Ay-rıca, Kudüslü olduğu için Siyonistlerin türlü türlü hileyle Filistin’e sızıp bura-da koloniler kurduklarını ve gittikçe bu kolonilerin sayısının arttığını bizzat görmüştü. Bir Osmanlı aydını olarak Yusuf Ziya el-Halidi, ne pahasına olur-sa olsun Filistin’in Siyonistlere kaptırı-

Bir Osmanlı aydını olarak Yusuf Ziya el-Halidi, ne pahasına olursa olsun Filistin’in Siyonistlere kaptırılamayacağını düşünüyordu. Osmanlı Devleti’nin Siyonizm hakkındaki resmi görüşüyle de mutabık olan bu fikirleri Herzl’e bildirmeye karar verdi. 1899 yılı Mart ayının başlarında Fransızca olarak yazdığı mektubu Herzl’in yakın arkadaşlarından biri olan Fransa Yahudi Cemiyeti Başkanı Zadok Kahn aracılığıyla Herzl’e gönderdi.

46 www.mirasimiz.org.tr

MAKALE

lamayacağını düşünüyordu. Osmanlı Devleti’nin Siyonizm hakkındaki resmi görüşüyle de mutabık olan bu fikirle-ri Herzl’e bildirmeye karar verdi. 1899 yılı Mart ayının başlarında Fransızca olarak yazdığı mektubu Herzl’in ya-kın arkadaşlarından biri olan Fransa Yahudi Cemiyeti Başkanı Zadok Kahn aracılığıyla Herzl’e gönderdi.

Mektubuna Yahudi milletini överek başlayan el-Hâlidi, Siyonizm’in fikir olarak adil ve doğal(!) bir hareket ol-duğunu (Protestan okullarında almış olduğu eğitimin tesiriyle olsa gerek), Yahudilerin geçmişte olduğu gibi bu-gün de Filistin’e dönme haklarının(!) bulunduğu ifade eder. Bu sözlerinin hemen akabinde milletlerin gelecek-lerinin tarihi haklara göre değil, orta-da bulunan realiteye göre bina edil-mesinin vazgeçilmez bir kaide oldu-ğunu vurgular. Hali hazırda Filistin’de Müslüman ve Hristiyanlardan oluşan bir Filistin halkı mevcuttur. Dolayısıy-la coğrafi olarak Filistin, Siyonistlerin gerçekleştirmeyi hedefledikleri ”Ya-hudiler İçin Bir Vatan” projesi için müsait değildir. Filistin’i istila etmeye kalkışmak önce Yahudilere zarar ve-recektir. Siyonist projeyi gerçekleştir-meye kalkışmanın neticesi olarak ge-rek Filistin’de gerekse İmparatorluğun diğer bölgelerinde yaşayan Yahudile-re karşı düşmanlık baş gösterecektir.

300 milyon Müslüman ve 390 milyon Hristiyan’ın mukaddes saydıkları top-rakların ancak şiddetli bir harbin so-nunda Siyonistlere kaptırılabileceği-ni ifade eden el-Hâlidi, böyle bir har-be Yahudilere karşı sempati duyan İn-giliz ve Amerikalıların dahi girmeyece-ğini(!) işaret eder.**

Son olarak Herzl’dan Siyonist fikirle-rinden vazgeçmesini ve ‘Allah hakkı için, barış hakkı için Filistin’i kendi haline bırakmasını önerir. (6)

Herzl, Yusuf Ziya’nın Mektubuna Cevap VeriyorYusuf Ziya el-Hâlidi’nin mektubunu teslim aldığı zaman Viyana’da bulu-nan Herzl,19 Mart 1899 da mektuba karşılık verir.

Yahudi milletine karşı beslemiş ol-duğu dostluk duygularından dola-yı el-Hâlidi’ye teşekkür ederek mek-tubuna başlayan Herzl, İspanya’dan göçe zorlanan Musevilere kapılarını açan Sultan Selim’den beridir, Yahudi-lerin Türklerin en iyi dostu oldukları-nı belirttikten sonra, Siyonist projeye açıklık getirir.

Herzl’e göre, Siyonist proje Osmanlı-ya asla zarar vermeyecektir. Bilakis, Osmanlı bu projeden faydalanacaktır. Osmanlı yurduna göç eden Yahudiler, beraberlerinde mali imkânları ve za-naatları getireceklerdir. Bu da devle-tin kalkınmasına sebep olacaktır. Ya-hudilerin savaşa kudreti yoktur. Barış ve sükûnet içinde yaşamak istedikle-rinden(!) onlardan korkulmaz. Yahudi olmayan Filistin halkına gelince; kim-se onları yerinden etmeyecektir. Göç neticesi olarak arazi fiyatları da on kat artacağı için, Filistin halkı Yahudi gö-çünden şahsi menfaat sağlayacaktır. El-Hâlidi’nin “Allah aşkına Filistin’i kendi haline bırakın” sözlerine ce-vap olarak da şu cevabı verir: 'Sul-tan’a sunulan öneriler reddedildiği takdirde, Yahudilerin kendilerine baş-ka yer seçecekleri hususunda şüphe duyulmamalıdır!' (7)

Kaynaklar(1) Doç.Dr. Osman Umar” Osmanlı Döne-minde Yahudiler’in Filistin’e Yerleşme Fa-aliyetleri” http://web.firat.edu.tr/sosyal-bil/dergi/arsiv/cilt12/sayi2/421-438.pdf(2) Öke Mim Kemal “ Filistin Sorunu” sh:83, 89(3) Karaköse Hasan “Yahudilerin Filistin’e Yerleşme Girişimleri Ve Süleyman Fet-hi Bey’in Layihası (1911) G.Ü. Kırşehir Eği-tim Fakültesi Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, (2004), 43–57(4) Hallâk Hassan Ali “Mevkıf ed-Devle-el Osmaniyye min Hareketis-Sihyoniyye 1909-1897” sh:162 Beyrut 1978 (5) Herzl Thedore ” Diaries” sh:126 New York Press(6) Dr. Menna Âdil “Tarihu Filistin fi Avâ-hiri’l Ahdi’l Osmani sh:200-2001,234,235- Müessetü Dirasaati’l Fılıstıniyye Beyrut 1999. (7) age: sh:234,235

*Kapitülasyon, "Avrupalı devletlerin ken-di ülkeleri dışında sürekli ya da geçici ola-rak bulunan yurttaşlarının, ülkesinde bu-lundukları devletin yetkilerine değil de, kendi devletlerinin yetkilerine tabi olmak biçiminde elde ettikleri ayrıcalıklarla, ti-caret ve gümrük konularında elde ettik-leri kolaylıklar ve ayrıcalıklar düzeni" şek-linde tarif edilebilir.” (Bkz. Dr. Aybars Pa-mir” Kapitülasyon Kavramı Ve Osmanlı Devleti'ne Etkileri”)

**Yusuf Ziya el-Hâlidi maalesef büyük güçler olarak adlandırdığı İngiltere ve Amerika’nın Siyonistler için harbe girme-yeceği görüşünde yanılmıştır. Osman-lı İmparatorluğu’nu parçalayan büyük güçler, mektubun yazıldığı tarihten tam 18 sene sonra 2 Kasım 1917 de ‘Balfour Deklerasyonu’nu ilan ederek Filistin’i Si-yonistlere vatan olarak vermişlerdir.

47

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

Şeyda UÇAR KARAMAN

Tarih 21 Ağustos 1969...Mescid-i Aksa'nın hoparlöründen du-yulan anons Müslümanları hayre-te düşürdü. Olayın şokundan der-hal kurtulup insanları yardıma çağı-ran o sese doğru koştular. Kıble Mes-cidi'nin minber kısmından dumanlar yükseliyordu. Kadın, erkek, genç, yaş-lı yüzlerce Fllistinli seferber oldu. Tek-birler, salavatlar eşliğinde toprak ve kum yardımıyla yangına müdahale et-tiler. Bölgeye ulaşmaya çalışan itfaiye ekiplerinin İsrail tarafından engellen-mesi yangının geç sönmesine ve bü-yük tahribatlara neden oldu. Yaklaşık beş saatin sonunda sönen yangının neticesinde Kıble Mescidi'nin batı ka-nadındaki çatının ahşap bölümü çök-müş, büyük hasar meydana gelmiş, en mühimi ise bizatihi Selahaddin Ey-yubi tarafından mescide hediye edi-len, fethin sembolü ahşap minber kül olmuştu. Birkaç saat sonra mescide gelen İsrail başbakanı Golda Meir, ya-şanan felaketin müsebbibi olarak Fi-listin'i İsrail'e karşı kışkırtma niyetinde olan bazı terör gruplarını göstermişti. Filistinliler ise bunun aksini düşünü-yor, yangından sorumlu Mescid-i Ak-sa'yı tamamen ortadan kaldırıp yerine Süleyman Mabedi'nin yeniden inşa-sını mümkün kılmak isteyen Yahudi-leri suçluyorlardı. Görevlilerin verdiği

eşkal üzerinden yürütülen arama ça-lışmaları sonucu fail bulunmuştu. De-nis Michael Rohan, Avustralya vatan-daşı Hristiyan bir siyonistti. Çok geç-meden mescidi kendisinin yaktığını itiraf eden Rohan, tanrıdan emir aldı-ğını ve Mesih'in gelişini hızlandırmak için yangını çıkardığını söyledi. Filis-tinlileri ikna etmeyen bu ifadeler İs-railli yetkilileri tatmin etmişti. Rohan, bir süre gözaltında tutulduktan son-ra akli dengesi yerinde olmadığı ge-rekçesi ile ülkesi Avusturalya'ya gön-derildi. Ecdadımıza dair birçok hatıra yok olmuştu. Bunun üzerine ayaklan-ması gereken İslam Coğrafyası ade-ta ölümcül bir sessizliğe büründü. İs-rail Başbakanı Golda Meir şunu düştü notlarına: "O gece sabaha kadar kor-kudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanlar dört bir taraftan İs-rail'e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi yapabiliriz, zi-ra Müslüman ümmeti uyuyan bir üm-mettir.”

Yangın sönmüş değil...

Bugün ezan yasağı, Müslümanların mescide girişinin engellenmesi, kazı çalışmaları gibi birçok hali var...Ya Ku-düs'ün işgalci İsrail'in başkenti olarak

tanınmasına ne dersiniz?

Bir Ömer'imiz olursa bizim, bugün bu azılı siyonistler, zulümlerini yapmaya cesaret edemeyecek...

O'nu tanıtmaya gerek var mı?

Allah Resulü'nün vefatının üzerinden dört yıl geçmiş, dayanmış İslam or-duları Kudüs'ün kapılarına. Komutan Ebu Ubeyde bin Cerrah ve onlarca sa-habi o ordunun içinde... Fetih tamam-lanır, Hristiyan din adamları Komutan Ebu Ubeyde bin Cerrah'a bir talepte bulunup Kudüs'ün anahtarını bizzat İslam halifesinin ellerine teslim etmek istediklerini söylerler. Komutan İb-ni Cerrah, derhal Hz. Ömer'e bir mek-tup yazarak durumu izah eder. Mek-tup eline ulaşır ulaşmaz Halife Ömer, sahabeye danışır. Sahabelerin bir kıs-mı gitmemesi taraftarı olsa da Hz. Ali kalkar ve 'Gideceksin ey Ömer! Gi-deceksin ve kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanlara Kudüs'ün önemi-ni göstermiş olacaksın!' der. 'Hasan'ın babası olmasaydı Ömer helak olurdu' sözü bir kez daha çıkar Hz. Ömer'in ağzından ve düşer Kudüs yollarına... Ömer'i, Ömer yapan bir hareketle bir deveye kölesi ile dönüşümlü biner. Günler süren yolculuğun ardından va-

YARIM ASIRDIR SÖNMEYEN YANGIN

48 www.mirasimiz.org.tr

DENEME

rırlar Darus'selam'a...Şehrin anahtarlarını teslim alır Hz. Ömer ve varır fetih komutanının ça-dırına, bakar ki çadırda hiçbir şey yok...'Ey Ubeyde!'der, dünya sen ha-riç hepimizi değiştirdi!' Kudüs'ün fethi şöhret ve gösteriş ile değil, tevazu ve adalet ile olur...

Şayet yetiştirebilirsek Nureddin Zen-gi gibi Kudüs sevdası ile, Selahaddin misali evlatlarımızı, bu ümmet 'Özgür Kudüs' sabahlarına uyanacak..

Şarkın en sevgili sultanı...

Tarih onu 'Tahtı olmayan sultan' di-ye kaydetti. Onun yüreğine altı yaşın-da bir çocukken Kudüs sevdası na-sıl düştü bilir misiniz? Halep sokakla-rında yürürken bir marangozun yap-tığı minber gözüne ilişti, dayanamadı o marangoza bu minber hangi mesci-dindir, diye sordu. Marangoz göz yaş-ları içinde 'İşgal altında olan Mescid-i Aksa'nın!' dedi. 'Ezan susturulmuş, Hris-tiyanlar orada baş üstünde baş bırak-mıyorken ben ne yapabilirim diye sor-dum kendime ve sonra bu minberi yap-tım. Biliyorum ki Allah bir kulunu gön-derecek ve o bu minberi ait olduğu yere koyacak!' Orada karar verdi Nureddin Zengi; minberi yapan o marangoz-

sa, onu yerine koyacak olan da be-nim!' dedi ve bu sevda ile yeşerdi. Da-nışmanlarından biri olan Bahauddin Şeddad, Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs aşkını şöyle ifade eder: 'Nasıl ki bir anne evladını yitirir bu dert ile yastığa başını koyamazsa, işte onun hali de budur. Kiminle görüşse onlara kalkın ve Kudüs için bir şeyler yapın! derdi.'

Söyleyin Allah aşkına, bugün Kudüs, evlerimizin ne kadar gündeminde? En çok sevdiğimiz dizi, tuttuğumuz futbol takımı veya savunduğumuz siyasi par-ti kadar önceliğimiz mi? Yahudiler kaç bin yıldır her güne 'Unutursam Süley-man Mabed'ini sağ elim hünerini kay-betsin! diye yemin ederek uyanıyor-ken, bunu Tevratta ayet olarak okuyup inanıyorken, meydanlardan 'Kahrol-sun İsrail!' diyerek Kudüs'ün bu zillet-ten kurtulacağını mı zannediyoruz?

Zaferin yalnızca dua ederek, rahle-ye gömülerek, zikir çekilerek gelme-yeceğini idrak edersek İzzettin El-Kas-sam gibi, bu uğurda şehadet nasip olacak...

Ezher'i başarı ile bitirmiş, herkes çağın âlimi olmasını beklerken, onun gönlün-de Kudüs yangını başlamıştı. Neticede on üç-on dört arkadaşı ile darağacına

çekildi ve ardından yürüyenlere unutul-maz bir menheç bıraktı.

Engelin yalnızca kalplerde olabilece-ğini, inanmışlara korku olmayacağını, bilakis düşmanın yüreğine korku sala-cağını bilip iman edersek Şeyh Ahmet Yasin gibi, Siyonizmin çarkına çomak sokmuş olacağız...

On beş yaşında felç kalıp hayatının geri kalanını bu şekilde geçirdi. Buna rağmen bir gün dahi sabah namazın-da camiyi, cemaati aksatmadı. Şeyh Ahmet Yasin İsrail'in en çok korktuğu insandı, öyle ki yedi sekiz kere suikast düzenlediler, en son bir sabah nama-zında şehadet şerbetini içerek Rabbi-ne yürüdü...

İşte bugün işgalci devletin planı tıkır tıkır işliyorsa iddialı cümlelerimizin al-tını dolduramadığımızdandır. Kürsü-lerde devlet kurup, devlet yıkıp, mey-danlarda slogan atmak, sosyal med-yada Kudüs aşkından dem vurup ol-duğu yerde bırakmak, bu işi normal-leştirip siyonizmin ekmeğine yağ sür-mektir.

Uyuyan ümmetin yüzüne dökülen bir tas su, önden gidenlerin ayak izlerini takip edebilme duasıyla...

49www.mirasimiz.org.tr

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

Cübbeli Ahmet Hoca@c_ahmethoca Yemen’den Doğu Türkistan’a İslam Yurdu Yanıyor Ama Müslümanlar Kilise’nin Yandığına Ağlıyor! Önümüzdeki Günlerde İran-İsrail Savaşı Çıkartılmak İsteniyorsa da Asıl Hedef İran Değil Mescid-i Aksâ’yı Yıkmaktır!

İslam Asalya@abumokatel İşgalci siyonist yahudiler ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa'mızda tepinirken, kutsal değerlerimiz ayaklar altında iken, kimse duymuyor, kimse görmüyor, ümmetin hiç sesi çıkmıyor, bundan cesaret alan yahudi, iyice azgınlaşıyor.

Mustafa ÖZEL@h_mustafaozel Mescid-i Aksâ, 9 Aralık 1917'den beri yanıyor.

'' MuHâfız ''@SalhAkyuz "Âh Mir'âc-un Nebî, Pek gündemimizde değil ama; Kudüs hala tutsak, Mescid-i Aksa hala hüzünlü...

Rıdvan Özalp@ozalpridvan Notre Dame katedraline üzülen üzüldüğünü belirtenler; Emeviye Camisi'ne bombalar yağarken tepki gösterebildi mi? Mescid-i Aksa yahudi çizmesiyle kirlenirken sesleri çıktımı acaba? Bırakın Allah aşkına şu entel-dantel görünme çabalarını... #NotreDame

TWİT KÜRSÜSÜ

/mirasimiz

SOSYAL MEDYA’DA KUDÜSGünay@gunayturak "O hedefini belirlemişti: Kudüs'ü haçlılardan geri almak. 88 yıl evvel haçlıların katliamla aldıkları Kudüs'e o 'selam'la girdi. Peki 1948'den bu yana kaç yıl geçti ve biz Kudüs bizim elimizde diyebiliyor muyuz?"

Muhammed Danış@M_danis49 Üç kutlu belde, üç Derdini kalbinle yaşa. Aşkını haykırmaya başla.. De ki; ZAFER İSLAM'INDIR...! KUDÜS İSLAM'INDIR...!

Murat Kurt‏ @twitmuratkurt #Kudüs’ün taşını, duvarını öpen hristiyan ve yahudiler kadarda mı olamaz bir müslüman..? Şairin dediği gibi: “Mescidin memlekettir, Seni sevmek namustur Kudüs”

bahar@mevsimibahar_ "Kudüs sevdası yüreğimizin en kutlu yükü olmalı Selahaddin gibi..."

ŞuraNur@Suranurrr0 Ya Resûlallah ben Kudüsüm.! Allahın dokunulmaz kıldığı üç hareminden biriyim. Yeryüzünün süslerinden bir süsüm kalbinde Mescid-i Aksâ’yı taşıyan !! #Kudüs #MescidiAksa @dalierzincanli

Aksiyon Edebiyat ve Fikir@muifaksiyon Kudüs sadece Filistin veya Arap meselesi değildir. O bütün Müslüman halkların sorunudur. Kudüs'ü elinde tutabilmeleri için Yahudiler İslam ve Müslümanları yenmek zorundadırlar ve bu -Allah' a şükür- onların gücü dışındadır. (İslam Deklarasyonu/Aliya İzzetbegoviç)

yusuf kaplan @yenisafakwriter Aynı gün iki mabed yandı: * Paris'te #NotreDame Katedrali ve Mescid-i Aksa'da Mervan Camii. * Herkes Notre Dame Katedrali'ni konuşuyor. Konuşacak elbette. * Ama İsrail'in Mescid-i Aksa'nın altını oymasını, yakıp yıkmasını kimse konuşmuyor bile! * İyi de, neden?

50 www.mirasimiz.org.tr

SOSYAL MEDYA

/mirasimiz

SOSYAL MEDYA

secdedebiromurrSevban b. Yemred (r.a) dedi ki: "Yâ Rasûlallah! Şayet biz senden sonraya kalıp sıkıntıya düşecek olursak bizim nereye gitmemizi emredersin?" O (s.a.s): "Sana Beyt-i Makdis'e gitmeni tavsiye ederim. Umulur ki Allah sana oradaki mescide gidip gelecek nesiller verir."

/mirasimiz

Siz de sosyal medyada yaptığınız Kudüs ve Mescid-i Aksa konulu

paylaşımlarınızda bizi etiketleyebilir veya paylaşımlarınızı mail

yoluyla bize gönderebilirsiniz. [email protected]

miftahnlTevrat'ta deniliyorki: "Eğer seni unutursam, ey Kudüs! "Sağ elim hünerini unutsun. Dilim damağıma yapışsın, Eğer seni anmazsam, Eğer Kudüs'ü en yüksek sevincimin üstünde tutmazsam"

Ibadetlerinde mutlaka Kudüse "Yeruşalayime" yer verir Yahudiler.Sağ elim hünerini unutsun.. diyebiliyorlar her defasında.

O halde biz ilk kıblemiz için, Mirac beldemiz için, Haremi Şerifimiz için şunu diyebilirmiyiz?

Ey Kudüs! Eğer unutursam ben seni, Allah da unutsun beni!

Diyebilirmiyiz? Demeliyiz.

Rabbim bizlere Haremimizi, bizim olanı unutturmasın. Özgürlüğü için çabalayanlardan, en azından dualarından eksik etmeyenlerden eylesin.

kudus._.asigiKuşların havada özgürce uçtuğu bende senin özgür olmanı bekleyeceğim ey Kudüsüm...

seyda.semizzFilistin'de taş atan, çocukların aşkına, Bu apaçık gafleti, görün Allah aşkına! Bir buçuk milyar insan, bir kez ayağa kalksa; Hiç garip kalır mıydı, böyle Mescid-i Aksa? Hiç garip kalır mıydı, böyle Mescid-i Aksa?

ayvz.haticeZeytindagi - Mountain of Olives

51

OCAK - ŞUBAT - MART 2019

www.mirasimiz.org.tr

Sertçe çevirmek/Yaramaz Çocuklar

(halk ağzı)

Yemek yemek (İng)

Edirne Havsa ilçesine bağlı

belde/Zihin

Dokuma liflerinden

yapılan bağ/Ukraynabaşkenti

Sodyum simgesi/

CalculatorKilovolt

Amps Kısaca

Nitrilo Triasetik

Asit Kısaca

Mısır’ın plakası

Mescid-i Aksa bulunan bir cami/ Mescid-i Aksa'da bulunan bir cami

Tartı/Bir şeyi üst

üste katlamak

Eski Türk evlerinde

erkek misafirleri

karşılama yeri

Mescid-i Aksa'nın doğu surlarında bulunan kapalı kapıCevap: Rahmet Kapısı (Babürrahme)

(Resim)Mescid-i Aksa'nın doğu surlarında bulunan kapalı

kapı (Babürrahme)

İsteğine ulaşan

anlamında

Dikenli ardıç ağacı

(..)TereneTıpta kalp

yetmezliği için kullanılan ilaç/

Bir hitap

Birlikte (esk.)/Defa

Utanç veren

Malezya'da Büyük yelkenli gemi

Önce/Nazlı

Tıpta bir hücre/Flor'un Simgesi

Bir basın ajansı/

Bal yapan böcek

Bir nota/Korkusuz-

luk,Emniyet

Nefret/Büyük kutu

European Students'

Union kısaca

Bir kürk hayvanı/

Erkek tilki

yavrusu

(Fince) değil/

Asparajin amino asiti

(kısaca)

Tatlı olmayan

Kargaşa/ Amel

Bir renk/

Hakan

Hile, düzen

Şehir dışında

kalan,boşve geniş yer

Finlan-diya'lı

Mescid-i Aksa

bulunan bir kubbe/

Ün

Fende yarıçap simgesi

Arjantin Plakası/Yemek

Armut kurusu/

Su (E.D.)

Şan ve şeref/

İyilikbilir kişi

Kade-meli

BİR AYETŞüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mü’min

erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle

sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkeklerle, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle

sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını

koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle Allah’ı çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük

bir mükâfat hazırlamıştır. (Ahzâb Sûresi 35)

BİR HADİS“Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır.

Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.”(Tirmizî, Savm 82) (Müslim, İman: 70, No:153,1/134)