19

TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler
Page 2: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*

Prof. Dr. M. YuSUF MUSA

Çeviren: Dr. ABDULKADİR ŞENER

Hz. Peygamber'in irşı;ıdına ve O'nun değerli sahabilerinin gelenekleri-ne uydukları için "tabi'iler" vasfını kazanmak şerefine eren kimselerdenbize nakledilen Fıkıh'la ilgili konularda, araştırıcı, hükümlerin istinbatıhususunda onlarla sahabiler arasında anılmaya layık bir ihtilaf olmadı-ğını görür. Çünkü tabi'iler, teşri'i hükümleri n illetlerini tesbit etme,İslam 'ın amaçlarına riayet ve onun gözetmiş olduğu yararlara önemverme, nass'lar karşısında katı bir şekilde dikilip kalmama bakımın-dan tamamen sahanilerin izinden gitmişlerdir.

Bu ifademiz, onların bütün bu konularda aralarında farklı eğilim-lere sahip olduklarını söylememize engel teşkil etmez. Sözgelişi, dahasonra "Hadisçiler" ve Re'y taraftarları" diye tanınan ekoller bu farklıeğilimlerden doğmuştur ki, bilindiği gİbi, bİrinci ekol Hicaz'da, ikinciside Irak'ta hakimdi.

Üstelik tabi'iler, tabiatiyle füt6hatın genişlemesi ve müslümanlığıniyice yayılması sebebiyle İslam ülkelerine sahabilerden daha çok dağı!-mışlardı. Bu itibarla onlar, seleflerİnin karşılaşmadığı geleneklerle,hukuki örflerle, Allah ve Res6lü'nün hükmüne uygun düşecek şekildeçözüm yolu bekleyen müşkillerle karşılaşmışlardı. Dolayısıyla onlardan,bazan, sahabiler çağında görmediğimiz teşri'i hükümler sadır oluyordu.

Şimdi biz, burada tabi'ilerin ele alıp çözülmemiye çalıştıkları birkısım meseleleri serdederek, onların fıkhı ile fıkıh metodları hakkındavardığımız hüküm ün doğruluğunu ortaya koyacağız.

1) Emanetçinin bir kusuru olmadığı halde ödeme sorumluluğu:

Kitabın baş tarafında 15 numaralı paragrafta sahabilerin fıkhınıanlatırken belirtiğimiz gibi, Ali b. Ebi Talib ve Kadı Şureyh, kendilerine

• Bu yaz., Prof. Dr. M.Yusuf Musa'nın "Tarihu'l-Fıkhi'ı-lslami" (Kahire, 1958) adlıeserinin 108-127. sahifelerinden dilimize çeviriimiştir. çeviren

Page 3: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

276 ABDULKADİR ŞENER

teslim edilen mallar telef olduğu zaman sanatkiir ve işçilerin ödemelerinehükmederlerdi. Halbuki Hz. Peygamber'in "Emanetçi (yed-i emin) içinödeme sorumluluğu yoktur."(.j;. J<> .J~ '1) hadisi ortadaydı. Buna ilave-ten Ebu Bekr Sıddık (R.A.) dağarcık içersinde bulunan ve dağarcığınyırtığından düşüp kaybolan bir emanetin ödenmemesi gerektiğine hük-metmiştirı.

Öyle görünüyor ki Hz. Ali ve Şureyh, emanetin sahibine iadesi içingösterdikleri titizlik ve sanatkar veya işçinin, kendilerine teslim edilenşeylerin kusursuz olarak zayi olduğunu ileri sürerek, yalan söylemelerin-den duydukları endişe dolayısıyle ve onları, ellerinde bulunan başka-larına ait şeyleri korumada ihmal ve kusur etmemeye teşvik gayesiyleo şekilde hükümetmişlerdir. Bu hususta Beyhaki'nin, "Enes b. Malik'inemin bir kimse olduğunu itiraf ettiği halde, Hz. Ömer'in, o'na, teslim ~l-dıktan sonra yitirdiği bir emaneti ödetmesinin sebebi, Enes'in ondakusur etmiş olma ihtimalidir." görüşünü ileri sürdüğünü görüyoruz2•

Bununla birlikte İbn Sa'd, şöyle bir olay rivayet eder:

Urve b. ez-Zubeyr (ö.94 h.), Ebu Bekr b. Abdirrahman b. el-Harisb. Hişam'a, Mus'ab oğullarına ait bir malı emanet olrak teslim etmiş.Ebu Bekr, malın tamamen vaya kısmen zayi olduğunu haber vermiş.Urve de, ona, "Senin ödemen gerekmez; çünkü sen yed-i eminsin"diyehaber göndermiş. Ebu Bekr ise," Ödeme sorumluluğum olmadığını bi-liyoum; fakat Kureyşlilerin benim güvenilir kişi olmaktan çıktığımısöylemelerini istemem." demiş ve kendisine ait bir malı satarak o ema-neti ödemiştir>.

Görülüyor ki bu olayda emanetçi durumundaki Ebu Bkr tarafındanemanete bir tecavüz vaki olmamıştır. Bu husus, Urve'nin ifadesindenve Hz. Peygamber'in sünnet ve yoluna uyarak Ebu Bekr'e ödetmekistememesinden anlaşılmaktadır. Ancak emaneti üzerine alan Ebu Bekr,hiçbir kusuru olmadığı halde elinde iken telef olan emaneti ödemekteisrar etmiştir; çünkü onu ödemediği takdirde itibarının zedeleneceğindenkorkmuştur. Oysa Hz. Peygamber, bu ve benzeri durumlarda ödemesorumluluğu doğmadığını beyan etmişlerdi.

1 el-Beyhnki, el-Sunen el-Kübra, c. VI, s. 289.2 el-Bcyhaki, cl-Sunen el-Kübra, c. VI. s. 290.3 ıbn Sa'd, et -Tabakat el-Kübrii, c.V. s. 154.

Page 4: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

TABİ'iLERİN FıKıH A!'öLAyışLARI 277

2) Kadınların camiiere gitmeleri:

İmam Malik, Abdullah b. Ömer (R.A.)'dan Hz. Peygamber'in,"Allah'ın kadın kullarını, Allah'ın meseidlerinden menetmeyin." buyur-duğunu rivayet etmiştir. Yine İmam Malik, Busr b. Sa'id'den Peygam-ber (S.A.V.)'in, kadınlara hitaben, "Sizden biriniz yatsı namazındabulunursa koku sürünmesin." dediğini nakletmiştir. Keza, İmam Malik,Hz. Ömer'in hanımı ve Zeyd b. Amr b. Nufeyl'in kızı Atike'nin Hz.Ömer'den camiye gitmek için izin istediğini ve "ValIahi sen men edenekadar camiye gideceğim!" diyerek ağladığınİ, Hz. Ömer'in de onu ca-miye gitmekten menetmediğini rivayet etmiştir.

Sonra İmam Malik, Yahya b. Sa'id ve Amra bint Abdirrahman va-sıtasıyle Peygamber (S.A.V .)'in hanımı Hz. Aişe'nin," Rasulallah(S.A.V.), kadınların bugün yaptığı şeyi 4 görseydi, İsrailoğullarının ka-dınları nasıl men edilmişse, öylece onları camilerden men ederdi."dediğini nakletmiştir. Yahya b. Sa'id, Amra'ya, "İsrailoğullarının kadın-ları mabedlerden men mi edilmişler? " diye sormuş, o da "evet" de-miştirs.

Bu konuda Ebu Davud'un rivayet ettiği şu hadisleri de zikredelim6•

a) Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayetetmiştir: "Allah'ın kadın kullarını Allah'ın mescidlerinden men etmeyin;fakat onlar da koku ve saire süriinmeden camiye gitsinler."

b) Abdullah b. Ömer, Peygamber (S.A.V.)'in, "kadınlarınızı cami-lerden men etmeyiniz; onların evleri de kendileri için daha iyidir." de-diğini rivayet etmiştir.

c) el-Ahvas, Abdullah b. Mes' ud vasıtasıyla Hz. Peygamber'in şöylebuyurduğunu rivayet etmiştir: "Kadının evinin bir köşesinde kıldığınamaz. evinin ortasında kıldığı namazdan daha efdaldır; özelodasındakıldığı namaz da evinin bir köşesinde kıldığı namazdan daha üstiin-dür."

Fakat, dünya ile birlikte insanların durumları da durmadan değiş-mektedir. Bundan dolayı görüyoruz ki Peygamber, kadınların camileregitmelerine müsaade ettiği halde onların buralara süslenip püslenip git-

4 cl-Baci, Muvatt'a şerhinde bunu, koku sürünme, süslenme, tesettüre riayetsizlik veçoğunun kötü şeylere koşması diye açıklar. Bak.: Suyuti, Şarhu'I-Muvutta', c. I, s. 157.

5 el-Mııvutta', c.I, s. 156 - 157.6 Ebu Davud, Sunen, c. I. s. 221,222.

Page 5: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

278 ABDULKADİR ŞE :"ER

memelerini emretmektedir. Daha sonra görüyoruz ki O, kadının evindekıldığı namazın camide kıldığı namazdan daha efdal olduğunu, hatta özelodasında kıldığı namazın evinde kıldığı namazdan daha üstün olduğunubeyan duyurmuştur.

Bu yüzdendir ki Hz. Aişe, bazı kadınların camilere gidişIerindekidurumlarından şikayet etmiştir. Hz. Aişe'nin yukarıda geçen sözündenanlıyoruz ki kadınların camilere gitmelerini men etmek daha iyidir.Daha sonra görüyoruz ki hakkı açıkça söyleme hususunda dedesi Hz.Ömer gibi cesur olan Viikıd b. Abdillah b. Ömer kadınların camilere git-melerine müsaade edilmemesi konusunda and içmiştir. Bu husus, şurivayette geçmektedir:

Abdullah b. Ömer, Hz. Peygamber'in, "Kadınların geceleri cami.lere gitmelerine müsaade edin." buyurduğunu söylemiş; oğlu Viikıd da,"ValIahi onlara izin veremeyiz, çünkii bunu fesada vasıta yapıyorlar;valIahi onlara izin veremeyiz." demiştir. Bunun üzerine kızarak oğlunasöven Abdullah b. Ömer, "Ben, Hz. Peygamber, onlara 'müsaade edin,'buyurdu diyorum; sen ise 'onlara izin veremeyiz,' diyorsun," demiştir.

Sonuç itibariyle bu mcselede biribirine zıt iki tutum görüyoruz. Bun-lara sahip olanlardan her birisinin kendisine mahsus görüş açısı vardır:Ab-dullah b. Ömer, nass'ı gözününe almakta ve ona uymanın zarurl olduğunubenimscmektedir ki o, ekseriya nass'lar karşısında böyle yapar. OğluVakıd ise, Hz. Aişe ile hirlikte nass'ı yerinde bulup ona inanmakta; fa-kat hükümleri n konuş sebebIerini teşkil eden illetleri gözönüne alıphükümlerin bu illet ve amaçlara göre müsbet veya menfi olmak üzeredeğişiklik arz edeceği gerçeğini kabul etmektedir. Onun bu tutumundaİslam'ın amacını gerçekleştirme ve fesadı önleme arzusu dikkati çek-mektedir.

3) Narh Koymanın Caiz Görülmesi:

Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Birisi gelip Hz. Peygamber'e,'ya Hasullah, fiatları tahdit et!' dedi. Hz. Peygamber de, 'Bil'akis, sizdua ediniz! 'buyurdu. Sonra bir başkası gelip' ya Rasullah, mallaranarh koy! 'dedi. Bunun öüzerine Hz. Peygamber,' Bil' akis, fiatlarıAllah alçaltır ve yükseltir. Ben hiçkimseye haksızlık etmemiş olarakAllah'ın huzuruna çıkmak istiyorum.' demiştir."

Enes h. Malik de şöyle rivayet etmiştir: "İnsanlar, Hz. Pcygamher'ebaşvurup 'ya Rasulallah fiatlar çok arttı. Bizim için mallara narh ko-

Page 6: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

TABi'ILERİl'i FıKıH ANLAYıŞLARı 279

yunuz!' dediler. Peygamber (S.A.V.) ise, mallara narh koyan, holluk Hdarlık veren ve rızıkları yaratan Allah'tır. Ben, Allah'ın huzurunaöyle çıkmalıyım ki hiçkimse benden mal ve can konusunda şikayetçiolmasın.' buyurdu."

el-Beyhaki, bu iki hadis'i naklettikten sonra Hz. Ömer'den de şöylebir şey rivayet eder: Hz. Ömer, bir kuru üzüm satıcısına, fiatı artırma-sını, aksi takdirde malını evine götürüp orada istediği gibi satmasınıemretmiş; sonra da gelip şöyle demiştir: "Sana söylediğim bir karar veyahüküm mahiyetinde değildir. Ancak o, memleket halkına iyilik istemem-den ileri gelen bir şeydir. Nerde istersen orada sat, nasıl istersen öylecesat! "7.

Bu hadislerden ve Hz. Ömer'den rivayet ettiğimiz sözlerden açık-ça anlaşılmaktadır ki alım - satım işlerinde fiatları tahdit etmeye Pey-gamber razı olmamıştır. Bundan dolayıdır ki daha sonra hilginler narhkoymanın eaiz olmadığını ileri sürmüşlerdir. Onlara göre ucuzluk vepahalılık durumlarıyla, memlekette bulunan ihtiyaç maddeler-i veyadışarıdan getirilen şeyler arasında hir fark yoktur.

Bu anlayışı benimseyenlerin görüş açıları, İmam Muhammed b.Ali eş-Şevkfmi (ö. 1255 h.)'nin deyişiyle şöyledir: "İnsanların kendi mal-ları üzerinde tasarruf hakları vardır. Narh koyma, onların bu haklarınıkısıtlamaktır. Devlet başkanı, müslümanların maslahatlarını (menfa-atlerini) korumakla mükelleftir. Onun, fiatları ucuz tutarak alıcı-nın meslahatını gözetmesi, fiatları artırarak satıcının masıahatını gö-zetmesinden daha iydir. Bu iki husus karşı karşıya gelirse, her iki tarafada kendileri için çalışma fırsatı vermek gerekir. Malsahibini razı olmadığıbir fiat üzerinden satışa zorlamak, ' ... ancak karşılıklı rızalaşmaya da-yanan tiçaretle olması müstesnadır'.8 ayetine aykırıdır."

Fakat, bize göre devlet başkanının bütün müslümanların masla-hatlarını gözetmesi gerekir. Toplumun masıahatını gözetmek, elbetteferdin masıahatını gözetmekten daha iyidir. Bunda daha büyük zararıdef etmek esası vardır. Burada satıcı, ferd veya ferdlerdir. Alıcılar isetoplumu teşkil ederler. Bunun içindir ki, satıcının istediği fiata vermekamaeıyla yaptığı tahakkümü önlemck ve adaletle İslam toplumunungenel menfaatını gerçekleştirmek uğruna, bazan fiat tehdidi zarurı

7 Bu ve önccki hadislcr için bak: Ebu Davud, Suncn, c. lll. s. 270; cl-Bcyl"iki, cs Suncnc1-Kübra, c. VI, s. 29; es-Scm'ani, Sübülü's -Selam, c. III., 5.25.

8 :'oIi5a,29.

Page 7: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

280 ABDULKADİR ŞENER

bir şeyolur. Sanırım ki böyle bir görüş açısıyla bir kısım tabi'iler vebunlardan Sa'id b. el-Museyyeb, Rabi'a b. (Ebi) Abdirralıman ve Yahyab. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi.dini cai;r,görürler.

Bu konuda Ebu'l-Velid el-Baci (ö.474 h.), el-Muvatta' şerhinde,fiat tahdidinin caiz olduğuna dair Eş'ab'dcn rivayet edilen haber üzerindeşöyle der: "Onun gerekçesi, kamu yararları bakımından gözönünealınması ve fiat artışlarıyla kamunun zarar görmesinin. önüne geçil-mesi zaruretidir. İnsanlar, ellerindeki malları satmaya zorlanmaz; an-cak devlet reisi tarafından alıcı ve satıcının yararı gö;r,ününe alınarak,belirtilen fiattan fazlasına satış yapamları önlenir. Satıcının kazancınamani olunmaz; fakat onun insanlara zarar vermesine de müsaade edil-mez"9.

Savaş sıralarında ve savaşlardan sonra, tüccarın, halkın sırtındanzengin~olma arzuları ve bir çok malların, özellikle zaruri ihtiyaç madde.lerinin fiatlarında tehakküm yoluna gitmeleri düşünülürse, hükümetinderhal bu malların fiatlarını tahdit etmesi iyi bir şeyolur; çünkü buicraatla hükümet, hem toplumun genel zararını def etmekte, hem dekamu yararını gerçekleştirmektedir. Aynı zamanda bu, satıcılar içingerçekte bir zarar da doğurmamoktadır.

Bunun içindir ki İmam Malik b. Enes, fiat tahdidinin cevazına kailolmuştur. Nitekim bir kısım Şafiiler de pahalılık bulunduğu zaman fiattahdidini caiz görürler. Zeydi imamlarından bazıları da birçok mallaranarh konulmasını kabul ederlerlO.

Bununla birlikte, işaret ettiğimi;r, sebebIerden dolayı fiat tahdidinicaiz görmek, Hz. Peygamber'in hükmünü neshetmek gibi bir şey de-ğildir; çünkü H;r,. Peygamber, bu işin yasak olduğunu açıkçasöylememiş,hatta buna işaret de etmemiştir. Aksine, sadece, Hz. Peygamber, azolduğu için ve alıcıların çokluğundan dolayı pahalanan mallara narhkonulmasını emretmemiştir.

Bundan yüzyıllarca önce, tüecarın fiatlar kousundaki tahakkümleri ortaya çıkınca, mallara narh koymayı tabi'ilerin caiz gördüklerigibi, bugün biz de, fiatların tahdidini eaiz görürsek, Allah ve Pey-gamher'in emrine aykırı hareket etmiş olmayız; aksine fiatları tahdit

9 el-Baci, cl Mııntaka, c.V. s. 18.LOcş-Şevkfıni, i'ieylu'l-Evtar, c. V. s. 220.

Page 8: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

TABİ'iLERİI'ö FıKıH ANLAyışLARı 281

etmekle, toplumun yararı ancak bununla gerçekleştiği sürece, Aııahve Peygamber'in emrine uymuş oluruz.

4) Bazı Yakınların Şiihitliğini Reddetme İşi :

Sahabi ve tabiilerce, daha sonra da mütaahirin arasında tartışma-lara yol açan bu meseleyi ele almadan önce şu ayetleri gözden geçirelim:

a) "Adamlarınızdan iki erkek şahit tutun. Onlar yoksa razı olacağı-nız bir erkekle iki kadın şahit yeter"ı ı.

b) "Ey iman edenler, Aııah için dosdoğru adil şahidIer olun. İsterkendileriniz, ister ana - babalarınız, isterse akrabalarınız aleyhindeolsun. İster zengin, isterse fakir olsun. Aııah'ın onları koruması dahaiyidir" iı.

c) "Adaletli iki şahit tutun ve Aııah için doğru şahitlik yapın"IJ.

Görüldüğü gibi hu ayetlerde sadece şahitlik için şahidin durumun-dan memnun olunma ve doğruluğuna güvenilme şartı ileri sürülmüş-tür. Bunun manası, şahidin doğru olması, doğru söylediğine güvenil-mesi ve keyfi arzularına uymaması dcmcktirl~.

Bu itibarla İbn Kayyim el-Cevziyye, Abdurrazzakı 5 kanalıylaHz. Ömer'in, babanın çocuğuna, çocuğun babasına vc kardeşin karde-şine şahitlik yapmasını caiz gördüğünü söyler ve ez-Zühri'nin deşöyle dediğini nakleder: "Müslümanların selef-i salihi, babanın ço-cuğu için, çocuğun babası için, kardeşin kardeşi için ve kocanın karısıiçin şahitlik yapmaları konusunda hiçkimseyi itham etmemiştir. Sonrainsanlar karışmış ve bazı olaylar ortaya çıkmıştır ki bunlar, ilgililerceonların itham edilmelerini caiz hale getirmiştir. Nihayet yakınlığı dola-yısıyla yalan söylemekle itham edilen hazı kimselerin bazı yakınlan

II Bakara, 282.12 Nisô, 135.13 Talak, 2.14 el-Cassas, Alıkômu'I-Kur'an, c. 1., s. 602, 608. Sünnet, tatbik ve temsil kabilinden

olmak üzere şôhitliği kabul edilmiyen kimseleri açıklamıştır. Bak: Ebu Davud, Suııcn, c. III.,s. 415-416; el-Cassas, Ahkômu'I-Kur'ôn, c. 1., s. 598 vd.; Şerafuddin el-I1asen el-Haymı,ir-Ra,'du'n-Nadir, c. III, s. 415 vd .. Bu eserlerde haksızlık edeceği veya böyle hir şeyleitham edileceği endişesiyle şahitliği kabul edilmeyen kimseler hakkmda hazı hadis ve ilk fakih.lere .ait görüşler bulunmaktadır.

15 Ehu Bekr es-San'anı Abdıırrazzak h. Bcmmam h. Niıfi' cl-Himyer! (ö. 211 lı.).

Page 9: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

282 ABDULKAoİn ŞENER

ıçın şahitliği kabul edilmemiştir. Bunlar da çocuk, baba, kardeş, karıve kocadır. Esasen bunlar, ancak son zamanlarda itham edilmişlerdir"16.

Bundan sonra İbn Kayyim el-Cevziyye şöyle der: Kadı Şureyh,birçok hadisede bir kadının lehine babası ve kocasının şahitlik yap-masına müsaade etmiştir. Bu hadiselerden birinde hasım taraf, "Bubabasıdır, şu kocasıdır." diye itiraz etmiş; Kadı Şureyh de, "Sen,hunların şahitlik yapmalarına mani bir şey biliyor musun? Her müslü-inanın şahitliği muteberdir." diye cevap vermiştir. Yine İbn Kayyimel-Cevziyye, Ömer b. Abdilaziz (ü.lOl h.)' in, adil ise oğlun babası içinşahitlik yapmasını caiz gördüğünü söyler.

Biraz önce naklettiğimiz gibi ez-Zuhri'ye göre, selef-i salih, yakınakrabalarının birbirleri lehine şahitlik yapmalarını caiz görürlerdi. An-cak sonrakiler onların birbirleri için şahitlik yapmalarını reddetmişlerdir.Bize göre ise, iş bu merkezde olunca, "çocuğun babası için, babanınçocuğu için, kadının kocası için, kocanın karısı için, kölenin efendisiiçin, efendinin kölesi için ve işçinin işveren için şahitliği kabul edilmez."hadisi Hz. Peygamber'den nasıl rivayet edilir?

Fethu'l-Kadır'de İbn el-Humam, bu hadıs'i rivayet ettikten sonra,"Bu hadis garib'tir. Bunu İbn Ebi Şeybe ve Abdurrazzak, Şureyh'insözünden çıkarmıştır." der. Daha sonra İbn el-Humam, el-Has safEbu Bekr er-Razi'nin, bu hadis'i senediyle birlikte Hz. Aişe'den rivayetettiği yolunda bir şey zikreder17•

Ömer b. el-Hattab, Şureyh, Ömer b. Abdilaziz gibi sözü edilen yakınakrabaların şahadetini kabul edenlerin tutumu, bu hadis'in Hz. Peygam-herden sadır olmadığını ileri sürenleri desteklemektedir.

Öte yandan Ebu Hanife'nin talebesi Muhammed b. el-Hasan eş-Şeybani, bu hadis'i Şureyh'den nakleder ve şöyle dcr: ."el-Heysem, Şu-reyh yoluyla bize, dört kişinin, yani kadının kocası için, kocanın karısıiçin, babanın oğlu için, oğlun babası için, ortağın ortağı için ve zina if-tirası (kazf) haddine (cezasına) uğrayanların şi'ihitliği caiz değildir.dedi." Sonra eş-Şeyhani, Şa'bi'den de buna benzer bir şey daha rivayeteder' 8.

16 İlın Kayyim Cı-Cevziyye, İ'Lamu'I-Muvakkl'in, c. I, s. 97; Şerafuddin el-Hasen el--Haymi, er-Havdu'n--:'iadir, c. III, s. 422.

17 Zeyla'i, Naslıu'r-Raye, c. VI, s. 82; İbn Cı-Humam, }'aıhu'l -Kadir, c. VI, s. 31.18 Muhammed lı.cl-Hasen eş-Şeybani, eı-Asar, s. 112.

Page 10: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

T_~Bi'iLF.RİN FıKıH A:"lLA yışLARl 283

İster kendi görüşü olsun, isterse Hz. Peygamber'den nakil yoluylaolsun, Şureyh'den yapılan bu rivayete rağmen biz, kendimizi, "bu Şureh'-den nasıl rivayet edilir? "sorusundan alıkoyamıyoruz; çünkü yukarıdaanlattığımız gibi Şureyh, kadının lehine kocasıyla babasının yaptığışahitliği kabul etmişti. Diğer taraftan Şureyh, kendisinden Şeybani'ninyaptığı rivayetin tatbiki bir şekli olmak üzere, bir Yahudi ilc muhakemeolan babası Hz. Ali'nin lehine şahitlik yapan Hz. Ilasan'ın ifadesinireddetmiş ve Hz. Ali'den, oğlu Hasan'ın yerine başka bir şahit gitirme-sini istemiştil9•

Bize göre bu sorunun cavabı, hem hirinei, hem de ikinci yöndenkolaydır. Birinci yönden; Şureyh'in uzun ömürlü olduğunu hatırlamah-yız. O, İbn Kuteybe'nin Kitabu'l-Ma'arif'inde zikrettiği gibi 120 yılyaşamış; Hz. Ömer devrinde ve Hz. Ömer'den sonra KMe'de yetmişyıldan fazla kadııık yapmıştır. Böyle uzun bir müddet içerisinde, za-man ve insanların değişmesine paralelolarak, hüküm ve re'y de elbettedeğişir.

İkinci yönden, yani Hz. Hasan'ın şahitliğini reddedişi bakımındanise, bu şahadetle ilgili muhakeme işinin Cemel Vak'asından sonra, yanifitneli günlerde olduğunu düşüncbiliriz. Eğer hadise gerçeksc, belkiŞureyh, halkın dedikodusuna yol açmamak için Hz. Hasan'ın doğruve güvenilir bir kişi olduğunu bildiği halde, onun babası lehine yaptığışahitliği kabul etmemiştir.

Nihayet bu misalden anlıyoruz ki tabiilerden babanın oğlu, oğlunbabası, kadının kocası ve kocanın karısı lehine şahitlik yapmasını red-dedenler, elbette masıahatla hükmetmişlerdir. İsterse bu mutlak bir nass'ıtakyid veya genel bir nass'ı tahsis, yahut da nass'ın zfıhirini terk etmekgibi bir şeyolsun.

Bu tabiiler, böyle hükümederlerken Allah ve Peygamber'in emrineaykırı davranmamışlardır. Aksine onlar, her zaman ve mekan için elve-rişli olan Allah'ın huyruklarının amaçlarını gerçekleştirmişlerdir. Onlar,hükümleri, bunuların illet ve amaçlarını incelemişler; hükümlerin builletlerin mevcut olup olmamasına göre değiştiğine inanmışlardır. Buise, fert ve toplumların masıahatları gibi İslami hükümlerin amaçlarınıgerçekleştirmek esasına dayanır.

19 İbn el-Humaın, Fcthu'I-Kadir, c. VI., s. 32; Şcrafuddin el-Haynıi, er-Ravdu'n-.Naılir,c. III., s .. 121, 422.

Page 11: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

• 281. ABDCLKADiR ŞENER

5) Boşaldığı Kadına Mut'a Vermeyenıerin Şahitliğinin Reddi:

Bu hükmü veren, ünlü Mısır kadısı Tevbe b. Nemr al-Hadramidir.Ebu Miheen ve Ebu Abdiilah künyeleriyle çağırılan Tevbe, 115 h.yılının başında Mısır kadılığına tayin edilmişti. O'nu, Mısır kadısı olarak,Mısır Valisi el-Velid b. Rifa'a tayin etmişti. Tevbe, kaza (yargı) yönün-den titizliği ile bilinen bir şahsiyetti. Öyle ki kadı olarak tayin edilincekarısı Dfeyre'ye, "ey Ummu Muhammed, ben, senin için nasıl bir arka-daş oldum?" diye sormuş; o da, "en iyi ve en nezilı bir arkadaş oldun."cevabını vermiştir. Bunun üzerine Tevbe, "öyleyse beni dinle! Banakaza konusunda bir şeyarzetme! Bir hasmın durumunu anlatma! Ver-diğim hüküm hakkında bir şey sorma! Eğer böyle bir şeyler yaparsansen henden boşsun!" demiştirzo.

Paragrafa başlık yaptığımız olay, el-Kindi'nin rivayetine göre 21,hir adamla karısı Tevhc'nin huzurunda muhakeme olmuşlar ve adam,karısını hoşamış. Tevbe de, "Öyleyse onun mut'a hakkını ver! demiş;fakat adam, "hayır vermem!" deyince kadı bir şey söylememiş; çün-kü bu durumda mut'a vermeyi farz kılan bir delil bulamamış. Sonraaynı adam, bir şahitlik için huzuruna çıkınca, Tevbe, "Sen, Bu konudaşahitlik yapmaya yetkili değilsin! "demiş; adam "niçin?" deyince,"çünkü sen, ihsan edenlerden ve mutlakilerden olmaktan kaçındın"diye eevap vermiş ve onun şahitliğini kabul etmemiştir2z.

Aynı kadı, ileri gelenlerin şahitliğini, Mısırlının Yemenli aleyhinde,Yemenlinin de Mısırlı aleyhinde şahitlik yapmasını kabul etmezdi. Onagöre bu, bazı yararların korunmasını ve bir kısım zararlann önüne geçil-mesini sağlıyordu2J.

Bu dindar ve titiz kadı; elbette nass'lara dayanan fıkh'a göre, bo-şadığı karısına mut'a vermeyen kimselerin şahitliğini, doğru - dürüstolup şahadetlerinin muteber olmaması için başka bir engel bulunmayanileri gelen kişilerin şahitliğini kabul etmek gerektiğini hiliyordu. Buna

20 Ebu Ömer Yusuf b. Yakub el-Kindi, Kitabu'I-Vulıit ve Kitabu'I-Kudat, Beyrut1908, s. 37.

21 Aynı eser, s. 38.22 Burada Tevbe, Kur'an'ın, "İhsan sahiplerine bir hak olmak üzere, onlara iyilikle mut'a

verin! Zengin kendi haline göre, eli dar olan da kendi haline göre versin!" (Bakar, 236) ve "Mul-takilere bir borç olmak üzere. boşanmış kadmlarm güzeııikle mut'a hakları vardır." (Bakara,241) ayeılerine işaret etmiştir.

23 el--Kindi, aynı eser, s. 39.

Page 12: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

TABİ'ILERİN FıKıH ANLAYıŞLARİ 285

rağmen o, kendi tabiriyle, "ihsan edenlerden ve muttakilerden olmak-tan kaçındığı" için boşadığı karısına mut'a vermeyen kimsenin şahit-liğini reddetti. Halbuki öyle bir kimse için mut'a vermek farz değildi.Fakat mademki o, karısını boşama gibi ağır bir vebflli, ona vereceği azı-cık bir mali külfetle hafifletmek istememiştir. Öyleyse o, her zaman şuveya bu şahıs için şfıhitlik yapma konusunda elverişli ve güvene layıkbirisi değildir. Bundan dolayıdır ki kadı, onun şahitliğini reddetmiş vehunun, ona ve benzerlerine ders olmasını istemiştir24.

6) Pişman Oldukları Halde Yol Kesenlerin Tevbelerinin KabulEdilmemesi:

Allah Ta'fllii, Kur'an'da, "Allah ve Peygamberiyle savaşanların veyeryüzünde fesat çıkarmak için uğraşanların cezazı öldürülmek, veyaasılmak veya çapraz olarak el ve ayakları kesilmek, yahut da yerlerindensürülmektir. Bu, onlar için dünyada bir rusvaylıktır. Ahirette de onlarabüyük bir azap vardır. Ancak, onları yakalamanızdan önce tevbe eden-ler müstesnadır. Biliniz ki Allah, bağışlayıcı ve merhamet edicidir."25buyurmuştur.

İmam Şafi'i'nin "Musned" inde naklettiğine göre İbn Abbas (R.A.),bu ayet'te geçen yolkesenler (aşkıya) hakkında şöyle demiştir: "Onlarkan dökerler ve mala dokunurlarsa öldürülür ve asılırlar. Cana kıyarlarve mala dokunmazlarsa öldürülür ve asılmazlar. Mala dokunur ve kandökmezlerse çapraz olarak cl ve ayaklarından birer tanesi kesilir. Mala(ve eana) dokunmadan korkup kaçarIarsa sadece memlekctten sürü-lürler26•

Bu konu muhtelif yönlerden tetkik edilebilir. Bizim için önemli olan,yolkesenlerin mala ve eana kıydıktan sonra tevbelerinin kabul edilip

24 Bak: el-Cassas, Ahkamu'I-Kur'an, c. 1., s. 507 vd. el-Cassas, orada, fakihlerin mul'ave bunun boşanan hangi kadınlara verileceği, vacip mi, yoksa mendub mu olduğu konusu üze-rindeki ihtilüflannı anlatır. Ayrıca orada İbn Abbas, Sa'id b. Cubeyr, Şureyh ve diğerlerinin gö-rüşlerini zikreder. Fıkh kitapblarından anlaşıldığına göre mut'anın miktarı üzeridde deihtilüf vardır. Bazılarına göre Mut'a hir entari, bir etek ve bir başörtüsünden ibarettir.

25 Maide, 33, 34.26 Muntaka'l-Ahbar ve bunun eş -Şevkani tarafından yazılan şerhi Neylu'I-Evlar, c. VII,

s. 152, 155, 156. Burada eş-Şevkani, sözü edilen cezaların suçun şekline göre dağıtılması mıgerekir, yoksa devlet reisi (imam) bu cezalardan birisini taıbik etmelte serbest midir konularıylailgili dahn başka hükümker de zikreder. Ayrıca bak: el-Cnssas, Ahkamu'I-Kur'an, c. II., s. 496vd.; İbn el-Ara bi, Ahkamu'l-Kur'an, c. 1., s. 247-249; Çeşilli Fıkıh kitahlun, Ahkamu Kuttn'ıTuruk bahisleri.

Page 13: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

286 ABDULKADİR ŞENER

edilmemesi konusudur. Yani devlet güçlerinin eline geçmeden önce tevbeederlerse işledikleri suçların cezaları düşer mi? Yoksa, tevbeleri kabuledilmeyip cezalandırılmaları mı gerekir?

Ayet-i Kerime, bu tevbenin kabul edileceğini açıkça bildirmektcve bu hususta müslüman ve gayr-i müslim arasnda bir fark gözetilme-mektedir; çünkü bu ayet'in metni genel bir hüküm ifade etmekte ve onutahsis eden bir kayıt bulunmamaktadır.27 Sahabiler de bunu böyleuygulamışlardır. Bu konuda el-Beyhaki şöyle rivayet eder: Osmanb. Affan, bir defa Ebu Musa c1-Eş'ari'yi yerine vekil olarak bırakmıştı.Ebu Musa cl-Eş' ari, bir sabah namazını kıldıktan sonra Mudar Kabi-lesinden birisi gelip, "Burası tevbe edip sığınanların başvurduğu makam-dır. Ben, Allah ve Peygamber'iyle savaşan falan oğlu falanım. Siz beniyakalamadan önce tevbe ederek geldim." dedi. Bunun üzerine EbuMusa el-Eş'ari de, "Siz, onu yakalamadan önce kendisi tevbe ederekgelmiştir. Bu durumda ona iyi davranmaktan başka birşey yapamaz-sınız!" dedi2s•

Buna benzer bir hüküm de Hz. Ali (R.A.),dan varit olmuştur.Şöyle ki: Sa'id b. Kays, Hz. Ali devrinde aşkıyalık yapan ve kendisinesığınan Harise b. Bedr için eman istemeyi kabul etmiş ve Hz. Ali'ninhuzuruna çıkarak, "ya Emir el-Mii'minin, Allah ve Peygamberi'yle sava-şanların cezaları nedir?" diye sormuş. Hz. Ali de, "öldürülmek veya asıl-mak, veya çapraz olarak el ve ayakları kesilmek, yahut da yerlerinden sü-rülmektir." demiş, sonra "ancak, onları yakalamanızdan önce tevbe eden-ler müstesnadır." diye ilave etmiştir. Sa'id de, "Harise b. Bedr olsa, yinemi?" demiş; Hz. Ali ise, "İsterse Harise b. Bedr olsun." karşılığını ver-miştir. Bunun üzerine Said, "İşte bu Harise b. Bedr'dir; öyleyse o da,kurtulmuştur." demiş; Hz. Ali de, "evet" diye karşılıkta bulunmuştur.Bunun üzerine Harise, Hz. Ali'nin elini sıkarak itaat arzetmiş; Hz.Ali de kabul edip kendisine eman vermiştir29•

Bu hiikümler Hz. Osman ve Hz. Ali'den sadır olmuş, diğer saha-biler de onları itiraz etmeksizin kabul etmişler. Onlar bu hususta yuka-

27 Bak: Taberi, thtiliifu'l-Fukaha', Ahkamu"l-Muharibin, s. 242, 243. Burada Taberi,fakilılerin çoğunluğundan rivayet ederek, hükmiin mü"lümanlara ve gııyr-i müslimlere şamilolduğunu anlatır.

28 el-Bey haki, es-Sunan el- Kubra, e. VI., s. 28cl.29 Taberi, Cami'u'I-Reyan ri Tefsiri'l--Kur'an, c. VI., s. B3; el-Cassa", Ahkamu'I-Kur'lID,

c. II., s. 494.

Page 14: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

TABİ'ILERiN FıKıH ANLAYI$LARİ 281rıda zikredilen iki ayete uymuşlar ve bu türlü tevbekar olan suçlularıncezalarını kaldırırken merhametle muamele etmişlerdir. Böylece isyancışakiler, düşmanlıklarını bırakıp İsıam cemaatına katılmışlardır. Nitekimbaşka bir ayette, "De ki: ey kendilerine zulmeden kullarımı Allah'ınrahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah, günahların hepsini yarIıgar.Allah, yarIıgayıcı ve merhametlidir." (Zümer, 53) buyurulmuştur.

Fakat bundan kısa bir zaman sonra, seçkin tabiı bilginlerinden veMedineli yedi fakih'den birisi olan Urve b. ez-Zubeyr (ö.92 h.)'e gö-re bu hüküm değişmektedir.

Burada İmam Muhammed Cerir et-Tabberi'ye başvuralım. O,Hişam b. Urve'den şöyle rivayet eder: Hişam'a, İslam'da,yolkesip cezayıhak ettikten sonra tevbe eden kimsenin durumu hakkındaki hükmüsorduklarında şöyle demiştir: "Öylesinin tevbesi kabul edilmez. Eğertevbeleri kabul edilecek olursa bu gibilerin cesereti artar ve bu da büyükbir bozgunluğa sebep olur Fakat cezalandırılmadan önce düşman birmemlekete kaçar, sonra da tevbe ederek dönerse, bence ona ceza te-rettüp etmez." Bu rivayetin son kısmına Taberı itiraz eder ve "Urve'den bunun aksi rivayet edilmiştir. Şöyle ki: Ali b. el-Velid, Hişam b.Urve'nin, kaçtığı suçun cezasını çeker, hiçkimsenin ona eman vermesicaiz olmaz, yani cezayı hak ettiği halde kaçıp küffare katılan, sonra datevbe ederek gelen kimse affedilmez, dediğini bana anlatmıştır."derJo•

Urve'nin verdiği bu hüküm veya görüş neye dayanmaktadır?O, "eğer tevbeleri kabul elilecek olusa bu gibi kimselerin cesareti artarve bu da büyük bir bozgunculuğa sebep olur." demiştir. Bu gerekçe yerin-de ve doğru olabilir; ancak ayet mutlak ve metin itibariyle genel oluncabu nasıl doğru olur? Bazı tefsirciler, bu ayetin gayr-i müslimler hakkndanazi! olduğunu ileri sürmüşlerdir. Öyleyse müslüman aşkıya, tevbe ede-rek gelip teslim olursa, ona ayrı muamele yapılaeaktırJ'•

Fakat biz, ayetin genel olup müslüman ve gayr-i müslimi ıçın ealdığına dair icma'a yakın bir kanaat olduğunu görüyoruz. Bu konudaCı-Cassas şöyle der: "Bu hükmün ehl-i riddeye (dinden dönenlere)mahsus olmadığı, isterse müslüman olsun, yolkesenler hakkında olduğukonusunda şehirlerdeki fakihlerin eski ve yenileri arasında bir ihtiıar

30 Taberi, Cami'u'l-Beyan, c. VI., s. BS.31 el-Cassas, bu görüşü naklettikten sonra reddetmiş ve ayetteki Iıükmün genel olduğunu,

müslümanları da içine aldığını açıklamıştır. Bak: Alıkamu'l-Kur'an, c. II., s. 494 vd.

Page 15: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

288 ABOULKAOİR ŞENEH

yoktur. Sonraki fakihlerden bazısından, bu hükmün murtedlere mah-sus olduğunu belirten görüşe itibar edilmemesi gerektiği, böyle bir gö-rüşün saçma ve merdut ve ayet'e, eski ve yenilerin iema'ına aykırı ol-duğu rivayet edilmiştir .... ".ı2.

el-Cassas, bu ayetin, Draniler hakında nazil olduğu doğru olsabile onlara hasr edilmesi gerekmiyeceğini, çünkü nüzul sebebinin özeloluşunun, bir delil bulunmadıkça hükmünün özel oluşuna delalet etmeye-ceğini açıkladıktan sonra şöyle dcr: "Ayet, kelimenin içine aldığı (yaniAllah ve Peygamheriyle savaşan) herkese şamildir; hüküm bakımındanmürtediere mahsus değildir .... "33

Anlaşılıyor ki ayetin hükmü genelolup yeryüzünde fesat çıkaran,yolkesen, mal ve cana kıyan herkesi içine almaktaır; isterse böylelerimüslüman olsun. Buna göre yakalanmadan önce tevnekar olanların tev-besi kabul edilir. Burada tevbenin kabul edilmesi, işledikleri suçlardandolayı cezalandırılmamaları demektir; gerçi bazılarına göre gasbettik-leri malları ödemeleri gerekmektedirl4•

Ayetin genel oluşunu gösteren kesin sonuca rağmen Drve'nin, yaka-lanmadan önce tevbe ederek teslim olan kimselerin tevbelerinin kabuledilmemesini, işledikleri suçların cezalarını çekmelerini ileri sürüşü, on-ların tevbelerini kabul etmekten doğacak muhtemel zararların önünegeçmek nokta-i nazarına dayanmış olabilir. Bu ise, nass'ın zfıhirini ter-ketrnek veya onu takyid, yahut da tahsis etmek demektir; çönkü onungenel olarak kalması, maslahata aykırıdır.

Bize göre de Drve'nin görüşü doğrudur. Bilhassa dini duygununzayıfladıbr].ve munafıkların çoğaldığı bu çağda, tevbe ettim diyen heıkesiaffedersek, Allah'ın göstermiş olduğu sınırlar ayaklar altına alınmışolur; dilden"tevbe ettik, pişman olduk!" demek kolayolduğu sürecesuçluların, Allah'ın yasaklarını ihlal etme, mal ve cana saldırma cesa-retleri artar.

7) Şarkı ve Çalgı Aletleri:

Şarkı dinlemenin mübah veya yasak oluşu, çalgı aletlerinin kul-lanılması ve bu aletlerle şarkıcı cariyell'in satışı meselesi; sahabiler, ta.

32 Ahkamu'I-Kur'an, e. ıl., s. 494.33 Aynı eser, e. II, s. 495; Taberi, ihtiIMu'I-Fukahiı', Ahkamu'I-.Muharibin, s. 2,ı2, 243.34 tbn el-Ara bi, Ahkamu'I-Kur'an, e. 1., s. 249, 250; Taberi, thtiIMu'I-Fukahii" s. 252,

253.

Page 16: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

TABi'iLERİN FIKIII Ai'"LA YIŞLARI 289

biiIer ve daha sonraki fakihler arasında birçok ihtilaflara yolaçan meseler-dendir. İmam Gazzali (ö.505 h.) bu meseleyi dikkatle araştırmıştır •.Ondan sonra eş-Şevkaİıi (ö.1255 h. ) Neyln'l-Evtiir Şerhu Muntaka'[-Ahbiir adlı eserinde bu konuyu ele alıp üzerinde yeteri kadar durmuştur.

Bu hususta pekçok hadis vardır. Burada biz, şu iki hadisi zikre-redeceğiz:

a) el-Kasim, Ümame vasıtasiyle Peygamber (S.A.V.)'den şöylerivayet etmiştir: "Allah, beni iilemlere rahmet ve hidayet olarakgöndermiş, bana, Cahiliyye çağında tapınılan ud ve çalgı aletleriniimha etmemi buyurmuştur"J5.

b) Aynı sencdIe Hz. Peygamber'den yine şöyle rivayet edilmiştir:"Şarkıcı kızları satın almayın, onları dinlemeyin, onlara yeni şeyler öğ-retmeyin. Onların alım-satımında hayır yoktur, paraları haramdır.«İnsanlar arasında, (halkı) Allah yolundan saptırmak için boş sözü satınalanlar vardır ... » (.:ilI c4- .Y'J...:J ~,J.ıı .J.l. ı5;'~ .:r- dUI.:r-.J) ayeti(Lukman, 6) bu gibi işler hakkında nazil olmuştur. "Bu hadisi, Tirmizirivayet etmiştir. Ahmed b. Hanbel de bu mealde bir hadis rivayet eder,fakat ayetin bu konuda nazil olduğunu söylemez. cl-Humeydi de ay-nen şöyle rivayet eder: "Şarkıcı kızın parası, alımı-satımı ve onu din-lemek helal olmaz"J6.

Biz bu iki hadis ile yetiniyoruz. Şarkı dinlemenin, ud, davul, zurnagibi çalgı vasıta ve iiletlerini saLın almanın yasak edilişi hakkındaki de-lilin açıklanmasını istiyenler için bunlar kafidir. Dolayısiyle cumhur, buiki hadis ve benzerlerine istinaden şarkı ve çalgı aletlerini dinlemeningünah olduğunu söylemiştir.

Buna rağmen biz, bazı sahabilerin, ud ve benzeri çalgı aletleriylebirlikte bile olsa, şarkı dinlemeyi mübah saydıklarını görüyoruz. Birazönce işaret ettiğimiz gibi, eş-Şevkani bu konuyu ciddiyetle ineelemiş,sahabi, tabii ve sonraki fakihlerden onu yasak edenlerle mübah sayan-ların görüşlerini serdettikten sonra kendisi de yasaklanması eihetinemeyletmiştir3 7.

Üstad Ebu Mansur cl-Bağdadi eş-Şafii, Sema' (şarkı ve çalgı alet-leri gibi şeyleri dinlcme) konusundaki eserinde, Abdullah b. Ca'fer'in

• Bak. ihya'u l"lumi'din, Mısır. el :\Iaıba'atu'I-Osınaniyye, 1933, e. II, s. 236 -269. Çeviren35 Mnntaka'l-Ahbar ve Şerhi Neylıı'l-Evtar, e. VII., s. 99.36 Muntaka'j-Ahber ve Şerhi Ncylıı'I-Evter, e. VII., s. 99.37 Bak: Neyln'I-Evter, e. vnr., s. 100 vd .. Biz, bn konuda esas olarak bu eseri aldık.

Page 17: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

290 ABDULKADİR ŞENER

şarkı dinlernede bir sakınca görmediğini, cariyeleri ıçın besteler yapıponları çalgıyla birlikte dinlediğini ve bunun Hz. Ömer zamanındaolduğunu söyler. Yine adı geçen, buna benzer şeyleri, Kadı Şureyh,Said b.el-Müseyyeb, Ata b. Ebi Rabah, ez-Zuhri ve eş-Sa'bi'den denakleder.

İmamu'l-Harameyn, en -Niha)'e'de, güvenilir tarihçilerin, Abdul.lah b. ez-Zübeyr'in ud çalan caniyeleri bulunduğunu, birgün Abdullahb. Ömer'in ona uğradığını ve yanında bir ud görüp, "Ey Rasulullah'ınsahabisi, bu nedir?" deyince, udu İbn Ömer'in eline uzattığını ve onun,biraz düşündükten sonra, "Bu Şamiılara ait bir terazidir." dediğini,Abdullah b. ez-Zübeyr'in de, "onunla akıllar atartılır." cevabını verdi-ğini rivayet ettiklerini söylerH.

Bundan sonra eş-Şevkani, İbn en-Nahvi'nin el-Umde'de şöyle de-diğini zikreder: Şarkı söyleyip dinleme işi bir gurup sahabi ve tabii-lerden rivayet edilmiştir. İbn Abdilbere'in rivayetine göre Hz. Ömer,Maverdi ve diğerlerinin rivayetine göre Hz. Osman, İbn Ebi Şeybe'ninrivayetine göre Abdurrahman b. Avf, el-Beyhaki'nin rivayetine göreEbu Ubeyde b. el-Cerrah, İbn Kuteybe'nin rivayetine göre Sa'd b. Vak-kas bu sahabiler arasındadır.Sa'id b.el-Müseyyeb, Salim b.Ömer,İbn Has-san, Harice b. Zeyd, Kadı Şureyh, İbn Cübeyr, Amir eş-Şa'bi, Abdull~hb. Ebi Utayk, Ata b. Ebi Rabah, Muhammed b. Şihab ez-Zühri, Ömer h.Abdilaziz ve Sa'd b. İbrahim ez Zühri de şarkı ve çalgı aletlerini din-leyen tabiilerdendir39•

Buna göre kalbi yumuşattığı, insanı duygulandırdığı ve günüldeAllah sevgisini canlandırdığı için şarkı ve çalgı aletlerini dinlemenincaiz olduğunu söyleyenler vardır. Nitekim sahabi, tabii ve onlardan son-raki fakihlerden birçoğu buna cevaz vermişlerdir. Öte yandan birçok-ları da, yukarıda zikrettiğimiz ve burada nakletmeye lüzum görmedi-ğimiz diğer bir kısım hadisIere İstinaden bunun haram olduğunu ilerİsürmüşlerdir.

Şarkı ve musiki dinlemenin yasak olduğunu söyleyenlere göre,dayandıkları deliller karşısında mesele hasittir. Fakat diğerleri, mevcuthadisIere rağmen bu işin mühah, hatta hir kısmı onun müstehah olduğununasıl söyler?

38 Bak: l\eyhl'I-Evlar, c. VIII., s. 100, 101.39 Aynı eser, c. VIII., s. 101, 102.

Page 18: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

TABİ'ILERİN FIKlII Al'öLAYIŞLARI 291

Onlara göre, ne Allah'ın kitabında, ne Peygamber'in sünnetinde,ne de bunlara kıyas yoluyla, güzel sesleri, şarkı ve musiki dinlemeyiyasaklayan bir delil mevcuttur40.

Bunun için İbn Hazm'in, "bu konuda zikredilen hadisler asla sahihdeğildir, hepsi uydurmadır."41 görüşü de ileri sürülebilir. Musiki din-lemeye taraftar olanlilrın dayandığı ve hepsini burda serdetmeye lüzumgörmediğimiz bütün delillerle bunların münakaşalarını Neylu'l-Ev-tar42 gibi eserIerde bulmak kolaydır.

Maliki bilginlerinden İmam Ebu Bekr b.el-Arabi, yukarıda zikret-tiğimiz Lukman Suresi'nin 6. ayetini tefsir ederken bu konuda varidolan bazı hadisten bahseder, ayetin nüzul sebebini açıklar ve bunun,sema'ın y2sak olduğunu söyleyenler için delil teşkil etmiyeeeğini belirt-tikten sonra, "naklettiğimiz bu hadisler, raviterine güvenilemiyeeeğihususunda ileri sürülen tenkitler gözönüne alınırsa, hiçbir zaman sahiholamaz .... "der.43

Şiddetli itirazlarıyla bilinen İbn Hzm, "insanlar arasında, (halkı)Allah yolundan saptırmak için boş sözü satın alanlar vardır." (Lukman,6) ayetine dayanarak sema'ın (musiki dinlemenin) haram olduğunu söy-leyenleri şöyle reddeder: Halkı Allah yolundan saptırmak, karirlerinsıfatıdır. Birisi, halkı Allah yolundan saptırmak maksadıyla Kur'an-ıKerim satın alsa ve O'nu eğlence vasıtası yapsa yine kilfir olur. İşteayettc Allah'ın kınadığı böyle kimselerdir. Yoksa Allah, bu ayette(halkı) Allah yolundan saptrmak için değil, sadece ruhunu neşelendirmekmaksadıyla musiki ve şarkı dinleyen kimseleri kınamamıştır44•

Sonuç olarak diyebiliriz ki içki ve aWilk bozucu şeylerden uzak kal-dığı sürece sema'ın mübah olduğunu söyleyenler, ayetin lafzi manasınasarılıp kalmamışlar, onun nezih bir şekilde şarkı ve musıki dinlemeyiyasaklamayan nüzul sebebini anlamak için akıllarını çalıştırmışlardır.

Bu bilginler, sema'ı yasaklayan hadislerin dayandığı senedIerinzayıf olduğunu, hatta bazıları, bir kısım sebebIerden ötürü onların kesin-likle sahih olmadıklarını söylemişlerdir. Diğer taraftan onlar, kaybolmuşbirisinin dönüp gelmesi, bayram ve düğün gibi özel hallerde kadınların

40 Neylu'I-Evtar, c. VIII., >'. 102.11 Aynı eser, c. VIII. s. 100.42 c. VIII., s. 10l vd ..4.3 Ahkamu'I-Kur'an, e. ll., s. 150.44 Neylu'l .Evtar, c. vnı, s. 104.

Page 19: TABİ'İLERİN FIKIH ANLAYIŞLARI*ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_SENERA.pdf · b. Sa'id el-Ansari, toplumun masıalıatı gerektirdiği zaman fiat tahdi. dinicai;r,görürler

292 ABDULKADİR ŞENER

şarkı söyleyerek çaldıkları defleri dinlemenin caiz olduğna ddalet edenbir hadis-i şerife dayanarak itİrazda bulunmuşlardır. Yani işaret edilenhadis, bu türlü münasebetler olmasa bile, sahih ve sabit bir delil ile Al-lah'ın yasakladığı bir şeye vasıta olmadığı sürece, mutalk bir şekildesema'ın eevazına delalet etmektedir.

Büyük tabiilerin fıkıhından vermiş olduğumuz bu misallerle yetini-yoruz. Bu misaııerde onların, Allah'ın kitabını ve Peygamber'in sünne-tini anlama metodlarını açıkça görmekteyiz. Şimdi bunlarından çıkarıl-ması gereken sonuca gelelim.

Sonuç:

Sahabi ve tabiilerin Kur'an ve Sünnet' e nasıl bağlı olduklarını yu-karıda gördük. Onlar, ortaya çıkan yeni bir olayın hükümünü Kur'anve Sünnet'te buluamadıkları zaman re'y ve ictihada başvuruyorlardı.Birçok haııerde re'y ile fetva vermekten çekiniyorlardı.

Ancak, onlar nass'lar karşısında akl-ı selim nasıl istiyorsa öyledavranıyorlardı. Biliyorlardı ki Kitap ve Sünnet'in bildirdiği hükümler,araştırılması gerekli bir takım gerekçelere (illetlere) duyanmakta ve birtakım gayeleri gerçekleştirmek için sevk edilmiş bulunmaktadır. Diğerbir deyişle, onlar inanıyorlardı ki Aııah Teala'nın koymuş olduğu hüküm-ler, bize raci olan bir takım masıahatlar (yararlar)'la ilgilidir. Bu masIa-hatlar ister ferdiere, ister cemiyetlere dci olsun, iyiliği celbetme ve kö-tülüğü, zararlı şeyleri def etme noktasında toplanır ...

Bu itibarla ileri gelen tabiiler, maslahata aykırı buldukları zamanmutlak veya genel olan nass'larla amel etmeyi bırakmışlardır. Onlar,bu maslahatı gerçekleştirecek olan ciheti benimsemişlerdir; isterse bu,nass'ı takvid veya tahsis veya onun zahirni terk etmeye yol açsın. İş-te fiatları tahdit etme, biribirinin yakın akabası veya karı-kocası olan-ların yekdiğerleri lehine yaptıkları şahitliği redddetme, Tevbe b.Nemr'in boşadığı karısına mut'a vermeyen kimsenin şahitliğini kabuletmemesi, Drve b. ez-Zübeyr'in yolkesen ve soygunculuk yapanlarıntevbderini muteber saymaması hep bu masıahat esasına dayanmıştır.

Verdiğimiz bu misaııerde olduğu gibi sahabi ve tabiilerin fıkhı,harfiyyen nass'a sarılıp kalmama, hükümleri n illet ve maksatlarınıtanıyıp ona göre amel etme, "zaman ve mekana göre bu illet veamaçlar değişince hükümler de değişir" prensipini kabul etme özelliğiyledikkati çeker.