16

DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık
Page 2: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

DEGER VE FA.RA.Bl*

Prof. Dr. MÜBAHAT TÜRKER KÜYEL

Biliyorsunuz, İnsıın, hangi kökten gelmiş olursa olsun, -ister,bilimsel yöntemle ortaya konulmuş olduğu gibi, maymunlarla ortakbir atadan türeyip evrimlenmiş olsun, isterse, Kutsal Kitaplardabuyur uldu ğu üzere, ya da Mitologyalarda betimlendiği gibi,Tanrı isteğiylebirden bire yaratılmış olsun-, yeryüzünde öteki eanlılarda bulunmayanbir özellik gösterir: Kültür ve Uygarlık yaratmak. İnsan, her ne kadar,yeşil yaprak gibi kendiliğinden besin yapamaz ise de, hem Doğa ile hemde diğer insanlar ile ilişkilerini kurmak, düzenlemek, sürdürmek vegeliştirmek için Kültür ve Uygarlık dediğimiz Değerleri yaratır.

Gerçekten, insansız bir doğada Değer var-değildir. Doğa, Değer'eyabancıdır. Oraya Değer'i insan getirir, insan ekler, insan katar. Değer-ler insan yaratısıdır, onlar insanın varlığa katgısıdır. Başka deyim-le, insan, Değer denen ve Doğada bulunmayan yeni bir varlık alanıoluşturur, yeni bir varlık alanı yaratır. İnsan, insan olarak, başkayönle değil, işte bu yönle tanımlanır: Değer (ya da Norm) yaratan var-lık. İnsanın özü hu!

Değerler, aralarında sıralandıklarında, onların bitkis(~l ve hayvan-sal köklüleriyle yednmek istemeyen herkesin "Yüksek" diyebilecekleriseçilip ayrılırlar. Bunlar, alınabilecek en geniş anlamlarıyle ve çeşitlibölme ilkelerine göre, Dil, Bilim, Bilgelik Sevgisi, Teknik, Sanat, Din,Hukuk, Ahlak ... gibi değerlerdir.

Bu yüksek değerler, ya da normalar, nasıloluşurlar? Nasıl varlığagelirler? Prometeus servüveninde coşkunca betimlendiği gibi, Tanrı-dan mı çalınırlar ? Yoksa, Tanrının kendisi mi lııtfundan, keremin-den, inayetinden, cevadından ötürü "Gizli Gömü"sünün insan eliyle

• Bu yazı D.T.C. Fakültesi büyük konferans salonuna Farabi Salonu adı verilmesisırasında yapılmış olan konuşmadır (20 Mart 1974).

Page 3: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

72 MOBAHAT TORKER KOYEL

l

yağmalanmasına izin verir ? Yoksa, yüksek değer, yalnız, Doğaylainsan, insanla insan ilişkilerinden ileri gelen ve ruhbilim laboratuvarınasokulup sağlamalı gözlemler yoluyla ölçülebilen ruhsal-toplumsal birolay, bir norm oluşma süreci midir? Bu, yüksek değerin nasıl yaratıl-dığını mı, yoksa, bir kere yaratılmış olan Değer'in nasıl bellendiğini,öğretildiğini ve diğer deneklere nasıl geçirildiğini mi gösterir? Geçmiş-te ve şimdi, yüksek değerler yaratan bireylerin ya da toplumların genelçizgileri hep bir mi, yoksa, ayrı ayrı mı olmuştur? Hangi toplumlar,ya da bireyler daha çok sayıda yüksek değerler yaratabilmişlerdir? Ni-çin? Yaratamamış olanlar var mıdır, niçin? Yüksek değerler toplumdantopluma nasıl geçerler? İşte size tartışılacak bir çok sorun!

Durum ne olursa olsun, yüksek değerler yaratmak, üretmek, in-sanın, bilgece değilse bile, bilgeliksever görünerek, Tanrı ile yarışması-dır; insanın tanrısalolanı, yüksek değeri istemekte, Tanrı ile boy öl-çüşmeye kalkmasıdır. Çünkü, Bilgelik denen şey, her şeyin, Gerçekin,Doğrunun, iyinin ve Güzelin ta özünün en katıksız, en tam ve doğrubilgisini elde tutmak, yalnız Tanrıya vergidir, Tanrınındır, tanrılık-lıktır, tanrısaldır, kutluktur, kutsaldır. Sanırım, işte, tam da bu yüz-den, insan, Kutsal Kitaplarda, Yaratıkların En Onurlusu (Eşref-i Mah-lukat) sayılmaktadır. Yalnız canlıların değil, bütün yaratıkların en onur-lusu! Tanrıdan başka hcl' şey, Kutsal Kitaplarda geçen Melekler bile,yaratık olduğuna göre, Tanrının insanı bu denli yücelterek, kendi katınayaklaştırması, ya da insanın kendi kendini yiicelterek Tanrı katına yak-laşması çok anlamlı!

Biliyorsunuz, bilgeliği seven büyük kişiler de, insanı bitki ve hayvan-larla ortak olan yanıyle değil, yüksek değerler yaratmak yanıyle tanım-lamıştır. Sanki, belirlenmiş gibi, boyuna kulanılıp 'duran, ama hiç debelirlenmemiş kavram, şu "1nsanca yaşamak", yalnız, toplumdakibitkisel ve hayvansal yaşamayı kolaylaştıran üretim ve tüketimdenbeııi ölçüde payalmak değil, asıl, yüksek değerlerle yaşamak demektir.Çünkü, insan, istediği payı alıp, yine de bitkisel ve hayvansal yaşantı-sını sürdürerek "İnsanca" yaşamayabilir! Yüksek değerlerle yaşamakise, insanın, kendi içinde yüksek değerleri yaşatması, kendisinin de yük-sek değerler içinde yaşamasıdır. Bu da, ilkin, var olmuş bulunan o yük-sek değerlerden edinmek, sonra, onları saklamak, karşılaştırmak, koru-mak, başkalarına geçirmek, genişletmek, artırmak, üretmek, onlarayepyenilerini katmak, onlardan yepyenilerini yaratmakla olur. Yük-

Page 4: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

nECER VE FARABİ 73sek Değer yaratısında, onların kendinin sayılmasında, biliyorsunuz,toplumların, açık ya da gizli, örgütlü ya da örgütsüz, bile isteye ya da bil-meden, savaşı vardır. Öyleki, yüksek değerlerden kim daha çok edinmiş,onları kim daha çok benimsemiş, saklamış, korumuş, yaymış, başkalarınageçirmiş, genişletip artırmış ise, yüksek değerlere kim daha çok sahipçıkmış, kim onlara daha çok katmış ise, yer yüzü onun! Değil yeryüzü, öyle görünüyor ki bütün gök yüzü onun! Bütün evren onun!Nasıl ki bütün evren Tanrının. İşte öyle! Sanki Tanrı o! Sanki evrenin"ahibi o!

Biz bugün, Dil ve Tarih-CoğrafyaFakültesi'nin en büyük salonuna,büyük Türk bilgelik sever kişişi ve bilim adamı, müzik kuramcısı sanatçıF5.rilbi'nin adını vermek için toplanmışsak, bu, onun, hem insanı insan ya-pan o özü bütün derinliği ve genişliğiyle görüp, kavrayıp bilgelik severcetemellendirmiş olmasından, hem de o özü bütün ömrü boyunca içtenlikleyaşamış ve yansıtmış olmasından ileri gelir. O öz, onda, onun bütünyaşayışı olarak görünmüştür. Çünkü, Fanlbi, insanı insan yapan özünBitkisel ve Hayvansal Ruh değil, ama, İnsan Ruhıı olduğunu anlamış-tır. Ona göre, insanı insan yapan ne beslenmek ve ürernek gibi Bitki,Hayvan ve insanda ortak olan edimleri yaratıp yöneten Bitkisel Ruh-tur, ne de isternek ve devinmek gibi, Hayvan ve insanda ortak olan edim-leri yaratıp yöneten Hayvansal Ruhtur, ama, Düşünce gibi, ne bitkide'ne de Hayvanda olmayan edimi yaratıp yöneten insan Ruhudur. Bunusöylemek, insanı Bitki ve Hayvandan ayıran özün, insanı insanyapan özün, Kültür ve Uygarlık gibi yüksek değerleri yaratmak ol.duğunu söylemek demektir.

Bilindiği gibi, yüksek değerler, ancak, Çin, Hind, Mısır, Mezopo-tamya, Yunan, İslam, Avrupa ve Orta Amerika Kültür ve Uygarlıkçevrelerinde oluşup, varlığa gelmişlerdir. Ama, hangi takvim yılı, ya datarihsel zaman bölümleri, temcle alınmış olursa olsun,-Çünkü, bunlar dakültür ve uygarlık çevresince belirlenip saptanırlar-, söz konusu çevre-reler yüksek değerler demeti bakımından, aynı zamanlarda, eşit gür-büzlük ve olgunluğa erişmiş değilllerdir. Öyleki, bir bu 'çevre, bir ötekiçevre önderliği ele alarak ileriye doğru yürümüştür. Bununla birlikte, buçevreler, çeşitli nedenlerle, bir çok yüzeylerde biribirlerine değmeyibaşarabilmişler, yaratılmış ürünlerden, bir parçası ya da çoğu, bir çev-renin önde gidenlerinin ellerinde, çevreden çevreye taşınarak, tüm in-sanların ortak malı 'olmuştur. Her ne kadar, kültür ve uygarlığın bir çev-

Page 5: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

74 MÜBAlfAT TÜRKER KÜYEf.

Teden öteki çevreye geçişi olayı, gerçekte, yalnı7. bir tek insanlık kül-tür ve uygarlığı olduğu düşüncesini doğrulamakta ise de, bu, herhangibir kültür ve uygarlık çevresinin tam kendinin olan katgılarını, hemo çevrenin kendi kendisine, hem de öteki çevrelcre oranlanıp değerlen-dirilmesine ve yüksek değerler demetinin, orada, çoğalıp artarak mı,yoksa, azalıp eksilerek mi el değiştirdiğinin görülmesine engelolmaz.

Yaklaşık olarak, M.S.1500-1900 yılları arasında. ö7.ellikle, Rönesanslabaşlayan Modern Çağıyle bugün dünyamızın en parlak kültür ve uygar-lık çevresi sayılan Avrupa, ilkin, büyük ölçüde, Eski Yunan Kül-tür ve Uygarlığı'nın yüksek değerleri ü7.erine dayanmış, oturmuş, sonra,onlara kendi katgılarını yaparak dikilmiş ve yükselmiştir. Gerçek birkültür tarihçisi, gündelik etkili siyasal sonuçlar, ya da kişisel çıkarlartoplamak amacı gütmedikçe, kalıtımla geçmeyen tüm insan ürünlerininbilimsel yönden araştırılması önünde, artık, bir "Yunan Muci7.esi"ndende sÖ7.açamaz. Çünkü, Yunan Kültür ve Uygarlığının, kendi temellerindede, ya doğrudan doğruya, ya dolaylı yoldan, Mısır ve Me7.0potamyaKültür ve L"ygarlıklarının etkisinde kalmış olduğu doğru düşüncesi,çoktandır, U7.man çevrelerden taşarak yaygınlaşmaktadır.

Arada bir, yer yer, güçlü ışık pırıltıları ve aydın çizgileri olmaklabirlikte, genellikle, karanlık olan Orta Çağ Avrupasının yıkılıp, ModernAvrupanın yaratılmasında, çok aydınlık İslam kültür ve Uygarlığının Si~cilya, İtalya, Endülüs ve Güney Fransa yoluyla, Avrupaya geçip ağır-lığını koymuş olması, kültür tarihçilerinin, birer birer ve ayrıntılı olarakortaya sermiş bulundukları, sayısız somut kanıt ve belgeleI'le aydınlattık-ları bir gerçektir. XII. Yüzyılda, İslam dünyası Kültür ve Uygarlık yük-sek değerlerinin, ya doğrudan doğruya, ya yerli diller ya da ibranca aracı-lığıyle Arapçadan Latinceye, özellikle Bilim ve Bilgelik Sevgisi alanındayapılmış olan çevirilerle, Avrupaya geçmiş, bunun ardını da geç kalma-dan üniversitelerin izlemiş olduğu bi!inmekte~ir. Kültür tarihçilerininbu olaya "XII. Yüzyıl Rönesansı" adını vermiş olmaları boşuna değil-dir. Demek, karanlık Orta Çağların Avrupası, Modern Çağa, Rönesansile değil, ama,' asıl, "XII. Yüzyıl Rönesansı" ilc adım atmış olmak-tadır. Salemo Tıb Okulu'nun XI. YÜ7.yllda eylem ve etkinliğe geçmişolması göz önünde bulundurulacak olursa, islam etkisinin karanlıkOrta Çağlar Avrupasına nasıl geçmiş olduğunu görmek için, XII. YÜ7.-yılı bile beklemek mrunluluğu kalmaz. Karanlık Orta Çağlar Avrupa-sının aydınlık İslam Kültür ve Uygarlık çevresine ilk değdiği tarihlerin

Page 6: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

DFGFR VE F.4.RABi 75

kökünün, hele, Harun Reşid-Karlus Magnus olayı ile ilk Haçlı Sefer-leri düşünülürse, daha da eskilere varmış olduğu anım,anır.

İşte, Farabi bu iki kültür ve uygarlık çevresinin birbirine verim-li olarak değmelerinin pek çok yakınlarında yer almış bulunmaktadır. O,X .Yüzyılda yaşamıştır. Bu yüzyılda İslam çevresi, bütün dünyanın enyüksek ve neredeyse, her bakımdan en ileri ve başka yarışmacısı bulun-mayan bir kültür ve uygarlık elçisidir. Bu kültür ve uygarlık da, sıra-sında, yüksek değerlerin büyük bir parçasıyla, özellikle Bilim ve BilgelikSevgisinde, VIII. Yüzyılda başlamış, IX. Yüzyılda çok yoğunlaşmış,Yunancad an Arapçaya, ya doğrudan ya da rlolaylı yoldan çevirileraracılığıyle, Yunan Kültür ve Uygarlığına dayanmaktadır. Çeviri işideğişik 'yoğunluklarda, gerek Farabi zamanında, gerekse daha sonraları,XIII. Yüzyıllara kadar, sürüp gitmiştir. Beyruni'nin İslam çevrenini,Yunan Kültür ve Uygarlığıyle birlikte Batılı sayması boşuna değildir.Ona göre, Doğu Uygarlıkları Hind ve Çindir.

Tarkan ve Uzluk gibi üçüncü ve dördüncü göbeklik dede adlarına,Farab (Ma Vera ün-Nehr'deki eski Otrar) gibi doğum yerine, yüzüne,genel kılığına, giysisine ve kaynakların tanıklığın bakılacak olursa,Yarabi'nin türk olduğu, tartışmasız, gün gibi açıktır.

İslamiyette, bilimsel uğraşının belirgin biçimde başlamasıyle birlikteIIorasanda, Ma Vera ün-Nehr'de birçok bilim adamının yetişmiş, İslamdüşünürlerinin çoğunun ve Mu'tezile Akımı'nın ilk elçilerinin bu türkellerinden çıkmış ve Merv, Merverruz, BelI., ve Nişapur'dan bilgelik sever-lerin yetişmiş olduğu bilinen bir gerçekliktir. O yönden, Türkler, isıam-da, yalnız savaş ve yöneticilik işinde değil, kültür ve uygarlığın oluşupgelişmesinde de çok etken ağırlıklar koymuş bulunmaktaydılar. İslamiyetdoğalı 250 yıl, çeviriler başlayalı 150 yılolduğu gözden uzak tutulma-dığında, Farabi'nin gerek Kur'an, Hadis Fıkıh, Lisan, Kelam gibi is-lam Bilimlerinde, gerekse, Bilgelik Sevgisi, Matematik, ve Doğa Bilimlerigibi islama Giren Bilimlerde öğrenim yapmak ve eğitim görmek için, ilkin,kendi ülkesinde uygun ortam bulmuş olması doğrudur. Onun türk ellerin-den kalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran veŞam gibi yoğun kültür ve uygarlık ortamlarında uzun zaman dolaşıpdurması, oralarda yaşaması, onun olgunluk ve yaşlılığı sırasındadır.

İlk çağ Yunandan sonra, Bilgelik Sevgisi öğreniminin HellenistikDevir bitiminde, İskenderiyede tek öğretici kalıncaya değin sürdüğü, son-ra Antakyaya geçtiği, orada kalan son <iğreticiden biri Harranlı diğeri

Page 7: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

76

MervIi, iki kii?inin okuyup öğrendiği, Merv'li Ebu Yahya'dan, yine Mervliİbrahim ile Yohanna b. Haylan gibi iki kişinin, Harranlıdan 'da İRrailve Kuveyri gibi iki kişinin okuduğu, Merv'li İbrahim'in Bağdad'a gittiği,orada, Ebu Bişr Metta b. Yfman'ı yetiştirdiği, Farabi'nin Im Ebu BişrMetta'dan yaşea daha küçük, ama, akılca daha büyük olduğu, Yohannab. Ilaylan'dan ise Farahl'nin öğrenim gördüğü, Kindi'nin, daha çok, birhekim, sayılar ve yıldızlar bilgini olduğu, kaynakların gerçek bilgeliksever olarak Farfıbi'yi andığı, İbn Sina'nın önünde Farabl'nin bulunma-sında olduğu gibi, Farabl'nin önünde bir başka Ffırabi daha olmadığıgöz önünde bulundurulacak olursa onun, Muallim-i Sanı (İkinci Öğ-retmen, Birincisi Aristotdes'tir) adıyle anılacak kadar yüce bir bilgeliksevme olgunluğuna, ancak, Platon, Aristotdes ve Plotinos uzerindedüşüne düşüne ve kendi kendisine varmış olduğunu söylemek doğru olur.

Yöneticilerden ve gündelik siyasal eylemlerden uzak durmayı bilmişve başarmış olduğu için, F,habi, kendini Bilim, Bilgdik Sevgisi ve Sanat-la uğraşmaya ve öğrenci yetiştirmeye büsbütün verebilmiştir. O, herne kadar, Kur'an ayetlerinden bir kaçını genişletmeyle anlam vererek,"Cin", "Millet", Fıkıh ve TaRavvuf gibi din, ve Şiir, Kafiye, Kinaye,Lugat gibi edehiyat konularını ele almış ise de, asıl Bilim, Bilgelik Sevgisive Sanat konularında uğraşmış bir hilim adamıdır, derin müzik bilgisiyleiin salmış bilgin hir sanatçıdır, İslam Kültür ve Uygarlık Çevresinin tutar-lı yapı kuran üç büyük bilgelik severinden ilkidir.

Farabi, bilim alanında, Matematik, Yıldız Bilim, Müzik, Doğa Bilim,Biyoloji, Ruh Bilim ve Tıb üzerine yazmış, bu arada, Firaset, Mizae,Simya ve Astroloji ilc de ilgilenmi~tir. O, bilimlerin sayılması, sıralan-maRı, bilmin sonuçları gibi genel konuları ele almış olmakla birlikte,insanın zihin yeteneklerine önem verip, alışkanlıkları yıkarak, Hareket,Kuvvet, Ağırlık, Zaman, Mikdar, Boşluk, Lzam, Nicelik, Sınırsız, Sonlu,Işık, Ses, hı, hava katmanı olayları, gök neRnderi gibi Doğa konularını,ya tek başına ele almış, ya da o konularda Aristotdes'in yapıtlarını ge.nişletip açmış, Biyolojide canlıları incelemiş, Yıldızlar Bilminde Ptolema-ios'u genişletmiş, açmış, Mat{~matiğc Giriş yüzmış, tasari gcometriyi elealmış, Ökleidcs'İ genişletip açmış, Tıpta Hippokrates ve Galenos ile,Ruh Bilirnde Aristotelcs ile ilgilenmiş, Müzikte, 'giriş kitapları yanında,çok özel uzmanlık gert~ktiren müzik konularına yanaşmış, o alanda yineçok büyük giirünüşlü genişletmeler ve derin etkili yapıtlarıyle bilimselkatgılarda bulunmuştur.

Page 8: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

bEGEH VE FAHABİ 77

Bilgelik Sevgisinde, giriş kitapları, bilgelik sevgısının tanımı, adı,ortaya çıkıŞı, gerekliliği, bilgelik severlerin adları gibi genel konularda,"Zat", töz, "Mahiyet", "Huviyet", "Tabiat", bir, birlik, atom, kuvvet,sonlu, sonsuz, maddeden ayrı tözler gibi özel konularda yazmış, ya daeklentiler bırakmıştır. Ama, bilgelik sevgisinin Bilgi, Varlık ve Değergibi üç temel alanında monografiler, özetler, AristotelcsIc ilgili küçük,orta, ya da büyük boyda kısaltmalar, çok büyük görünüşlü genişletme-ler yapmıştır. Bilgelik Sevgisinin Bilgi alanında, Bilgi Teorisi ve Mantık,ve Bilgi Psikolojisi dallarında, her konuyu ya parça parça, ya da tümce,ayrıntılı monografiler halinde ele alarak Aklı ve Organon'un yedisi Aristo-teles'in biri de Porfirios'un olan sekiz mantık kitabını giriş, eklenti, özet,orta ve büyük boyda kısaltma ve genişletmeler yoluyla işlemiştir. BilgelikSevgisinin Varlık ve Değer alanlarında ise, örgülü ve temelli ana yapıtlarvermiştir. Ayrıca, Aristote1es'in ve Platon'un bilgelik severce görüşlerinive yapıtlarını tanıtmış, aralarında bir uyum aramış, Afrodisyas'lı Alck-sandros'un, Yohannes Filopponos'un, Ravendi'nin, Razi'nin düşünce-lerini tartışmıştır.

Farabi, doğrudan doğruya, ya da dolaylı yoldan, İbn Sina, İbn Tufeyl,İbn Bace, İbn Hüşd gibi müslüman, Yahya b.' Adi, Albertus Magnus,Hoger Bacon, Gundissalinus, Aquiono'lu St. Thomas gibi hiristiyan,İbn Meymun gibi yahudi olan apayrı ve karşıt dinlerden büyük öğren-ciler yetiştirmiş, onları kuvvetle etkilemiştir. Bu durum, o zamanın dinortamına ve yöneticilik anlayışına aykırı gibi görünebilir, ya da sayıla-bilir ise de, Farabi gibi, kökünü tanrısal esinden değil de İnsan aklındanalan Jfümaniteler ile durup dinlenmeden uğraşanların biribirlerine insanürünlerini sunarken, genellikle, dinlerinin özden uzaklaşmış biçimlerinideğil, tam tersine, dinlerinin ö:.derini, kendi konularını ve İnsan'ı dü-şünmüş olmaları gerekir.

Farfıbi'nin doğrudan doğruya liğrencisi olan Yahya b. 'Adi, özgürMüslüman yönetiminde arapça yazan hıristiyanlardan biridir. O, hı-ristiyan topluluğu, bütün hırıstiyan görüşlerin üzerine çıkarak, Müs-lümanlara karşı savunmuştur. Ama, işin kökünde, o, ödevi gereği birdin savunucusu, beğenisi gereği ise bir bilgelik severdir. Onun "Mantıkçı"adıyle anılmış olmasının nedeni de bu olmalıdır. Ona giire mantık "Ku-ramsal bilirnde doğruyla yanlışı, eylemsel bilirnde iyiyle kötüyü birbirin-den ayırdeden araç işini gören bir sanattır". Düşünce alanında, var olan-ların var olmaları bakımından, ne olduklarını anlatmaktan, yani, bi-limde doğruyu bilmekten, eylem alanında ise, iyiyi elde etmekten, kö-

Page 9: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

78 MbuAHAT TDRKER KDYEL

tüden kaçınmaktan, yani, ahlakta iyiyi yapmaktan daha tam bir mut-luluk yoktur. Mantık, işte bu iki tür mutluluğun da anahtarıdır. Yah-ya b. 'Adi'nin diğer öğretmeni hıristiyan Ebu Biş Mettil'da, MantığınDoğru ile Yanlışı ayırdetme görevi var ise oc, İyi ilc Kötüyü ayırdetmegörevi olmadığına göre, Mantığın mutluluğun anahtarı olduğu düşün.cesinin ona öğretmeni Farabi'den gelmiş olması pek çok akla yakındır.Çünkü, Farabiye göre, bilgi mutluluktur. Bilgiye ulaştıran kapının açıl-ması işini bir giriş sanatı olan Mantık üzerine almıştır.

Yahya b. 'Adi, her ne kadar, insanlığa yön veren dehalardan birideğil ise de Bilgelik Sevgisi, Din, Ahlak ve Mantık alanlarında yazmış,öğreticisi Farııbi ilc İbn Sina arasında M. S. 900-1000 yıllarında yaşamışolan bilgelik severleri yetiştirmiş bir kişidir. Zamanın ünlü çevirmeni,çeviri düzelticisi, kitaplarla çok sıkı ilgisi olan yorulmak bilmez yazmakarşılaştırıcısı ve çoğaltıcısıdır. Platon, Aristoteles ve Teofrastos gibiYunan bilgelik severleri ve bilim adamlarının en önemlilerinin yapıt-larının gerek çevrilmesi, çevirilerin düzeltilmesi, çcvirilerin kimler eliylcve hangi yolla, doğrudan doğruya mı Süryanca aracılığıyle mı yapıl-dığını gösteren dizgelcr düzenlemesi, gcrekse, yazmalara eklentiler yap-ması, bu yapıtları öğrencilcri yardımıyle karşılaştırarak, olabildiği ölçü.de düzeltmeli metinler kurup, bunları kendi ellcriyle çok sayıda çoğalt-ması vc öğrenci yetiştirmesi yoluyla olsun, Yahya b.' Adi, Yunan Kül-tür ve Uygarlık yüksek değerlerinin saptanması, geçirilmesi, taşınmasıve yayılmasında önemli bir' ağırlık koymuştur.

Farabi, Yahya b. 'Adi'den sonra da hıristiyan bilgelik severlerüzerindeki etkisini sürdürmüştür. Hınstiyan Orta Çağların en büyükve resmi bilgelik severi Aquino'lu St. Thomas, çok uzak görüşlü biruygarlık davasının, Din ilc Bilim ve Bilgelik Sevgisinin uzlaştırılmasıdavasının çözümlenmesinde, Farabl'ye dayanmış olduğu gibi, tümce-lerine varıncaya değin, Tanrının varlığını belgitlemekte, Tanrının adlarınıve nitcliklerini anlamakta, Tanrının yaratma gibi eylemlerinin açıklan-masında, Tanrının Aklının İdeaların yeri olduğu düşüncesinde, Farabi'.den esinlenmiş, onun görüşlerini benimsemiştir. Aquino'lu, etkisini götür-müş olduğu her yere, Deseares'a, Leibniz'e ve Çağdaş yeni-Tomacılara,ister istemez, Farabi'nin çözümlerini de getirmiştir. Farabi'nin Aquino'ludan önce, Gundissalinus, Roger Bacon, Albertus Magnus gibi düşünürleri,Aquino'ludan sonra da Geç IIırıstiyan Orta Çağları, özellikle, GenellerKavgasında etkilemiş olduğuda çok iyi bilinmektedir.

Page 10: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

DEGER VE FAH.4.Bİ 79

Farabi'nin dolaylı öğrencileri arasında, sırada ilk gelen, İslamın tutar-lı yapı kuran ikinci büyük hilgelik severi İbn Sinadır. İbn Sina, daha ilkadımda, kendi haşına uzun zaman hiç anlayamamış olduğu Aristoteles'inDoğabilim Dtesi Kitabı'nı, Farabi'yi okuduktan sonra anlayabilmiş ol-duğunu söylemektedir. O bununla durmayıp, aynı zamanda, Mantı-kiyyat, Tabiiyyat, ve llahiyyiit alanlarında da, doğruca, ve çok yaygınolarak, baştanbaşa Farabi'nin etkisinde kalmıştır.

İbn Sina'dan sonra, Farabi'nin dolaylı öğrencilerinden sırada ikin-ci gelen İsliimın tutarlı yapı kuran üçüncü hüyük bilgelik severi İhnRüşd de, hep o etkiyi sürdürmüş, özellikle,Bilgelik Sevgisi ve Din arasın-daki uyumu sağlamakta, Farabi'den geniş ölçüde yararlanmıştır. Onagöre Bilgelik Sevgisi doğrudur, Din de doğrudur. Doğru doğruya aykırıolamaz. O bakımdan, Din ile Bilgelik Sevgisin arasında da bir ayrıeal~kbulunamaz. Din Bilgelik Sevgisini iteklemek ve kovalamak şöyle sursun,tam tersine, çağırır ve zorunlu -kılar. Çünkü, Din, gerçek bilmi, yaniTanrıyı, diğer varlıkları, öte dünyadaki mutluluğu, mutsuzluğu ve ger-çek eylemi, yani, mutluluk veren şeylere yönelmeyi, mutsuzluktan kaçıpkurtulmayı öğretir. Bilgelik Sevgi,i ise," Varlıkları, onları düşünmek veonların yapılışIarını bilmek yolundan, bir yapıcıyı göstermek yönleriyledeğerlendiril''' Din, Tanrıyı ve yaratıklarını akıl yoluyla benzetme yapa-rak bilme buyruğunu verdiği için, onunla özcek bir olan Bilgelik Sevgisi,Din yönünden yapılması kaçınılamaz bir eylemdir.

Yahudi dünyasının, Filon hir yana, tutarlı yapı kuran birincibüyük bilgelik severi İbn Meymun (Maimonides) da, tümcelerine varın-caya değin, Mantıkta, baştanbaşa, Farabi'nin etkisinde kalmıştır. O,Yahudi bilgelik severi Samuel b. Tibbon'a "Sana, Mantıkta, Fiirabi'ninyapıtlarından başkasını sağlık vermem" diye yazmıştır. Fiiriibi'ninYahudi bilgelik sevgisi içerİsindeki yeri, İbn Meymi'ından, İspanya veGüney Fransa yahudilerinden ta Spinoza'ya ve Spinoza'nın çağdaşetkilerine varıncaya değin, belirlenehilecek ölçüde alabildiğine büyükbir önem taşır.

Fiiriibi'nin hilgelik sevgisi konusunda ortaya koymuş olduğu yapıt-larından anlaşıldığına göre, o, J;ıemyerinde anlayış, köklü kavrayış, derineiniş, tümü sindiriş gibi kendi yeteneklerine ve çevirileI'e dayanarak, yaz-mış olduğu çok sayıda monografileri, özetleri, küçük, orta ve büyük boykısaltmaları, ya da genişletmeleriyle, Aristoteles'in Varlık, Bilgi, veDeğer alanlarındaki düşüncelerini ve Platon'u, gerektikçe Plotinosçuyoldan, İslam çevresine geçirmiş, anlatmış, açıklamış, tanıtmış, öğretmiş,

Page 11: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

yerleştirmiş ve benimsetmiştir, hem de, yürekli girişim, yüksek bireşim,geniş görüş, olgun bütünleyiş, engin düşünüş ve yetkin çözümleyiş güç-leri, özgün tutumu ve bakışıyle yazmış olduğu kendi yapılarında sonuç-ları etkin, çözümleri seçkin, uzun geçerlikli, uyumlu, özgün ve yüksekdüzeyden, kendi bilgelik sevgisinin ürünlerini vermiştir.

Onun bütün bilgelik sevgi, baştanbaşa özgün ve kendi buluşu olanşu en dipteki temel düşünceye dayanır: Öz ilc töz, Tanrıda bir ve özdeş-tir; oysa Tanrıdan başka her şeyde bir ve özdeş değildir. Tamının özüher ne ise Tanrının tözü işte odur, Tanrının Tözü her ne ise, Tanrının özüde işte odur. Töz bireysel varlıktır, Öz ise, bir şeyi -o şey her ne ise-iştp. o şey yapandır, bir şeyi başka bir şeyolarak değil de işte ° şeyolarak, kendisi olarak belirleyen ilkedir. Bu belirleme ilkesi, yoklukdemek olan hiç belirleme almamış olan ilk Ana Maddeyi, onun üzerinegelerek, belirler, yani, İlk Ana Maddeye, ya da Yokluğa -Hiçliğe değil!-belirlp-me vermek demek, bireysel varlığı varlığa getirmek, bir tözü otöz olarak oluşturmak demektir. Bu durumda, bireysel varlık, ya da töz,belirsizin belirleme almış olmasıdır.

"Tanrı olarak var olmak" belirlemesini, Tanrı hiçbir kimseden al-maz, kendi kendisinden alır. O'nun varlığı, başkasıyle değil, kendikendine zorunludur. Oysa, Tanrı, Kendisinden başka her şeye, bireyselvarlığını, onları maddeden ayrı birtakım Akıllar aracılığıyle düşünerek,verir. Bu, Tanrının belirsizi belirlemesidir; bu, Tanrının sonsuz iyilik,yetkinlik ve güzelliğinden ötürü, kendi varlığının taşıp yayılmasıdır.Tanrıdan başka her şeyin varlığı kendiliğinden zorunlu değil, başkasıile, Tanrı ile, zorunludur. Öyleki, Tanrının varlığı ortadan kaldırılsa,bunlar baştan başa varlıklarnı yitirirler, ama bunlar ortadan kaldırıl-sa, Tanrı öyleee varlıkta kalır.

Tanrı dışında, varlığı başkasıyle zorunlu olan tüm bireysel varlıkalanı: Maddeden ayrı Akıllar, Göksel cisimler, Dört unsur ve bunlararasındaki ilişkileriyle ya zorunlu, ya da çoğunluk, eşitlik ve azınlıkbasamaklarında olanaklı olan Ay-üstü ve Ay-altı evrenidir.

Farabi'nin biribirinden özgün ve derin düşünce ürünleri olarak Bilge-lik Sevgisine yapmış olduğu bir çok katgıları arasında,özellikle, şu üçü, ar-ka arkaya işte şimdi söylemiş olduğumuz bu en dipteki temel üzerine da-yanırlar: ı. Gerçek, Doğru, İyi ve Güzel'in bir ve özdeş olduklarını göster-mek. Uzak görüşlü bir kültür ve uygarlık davası olan Din ileBilgelik Sevgi-si ve Bilim arasındakiçatışmayı ortadan kaldırmak, onları uzIaştırıp uyum

Page 12: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

.'~'.

iI;.i

'-.-t

~...

J~.., f-

Page 13: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

DEGER VE FARABİ SI

sağlamak. 3. İnsanın ve toplumun mutluluğu sorununa bir çözüm getir-mek. Bu üç öne~li bilgelik sevgisi sorununu çözmek için, Farabi, büyükbir beceriyle, yeni bir akıl öğretisi geliştirmiş, bunu Aristoteles'in eldekiruhbilim yazılarında çözmeden bırakmış olduğu çok önemli bir düğümüaçarak ve Platon'un gerçek varlıklar olan idealarına bir yer bularak,onları bir yere yerleştirerek başarmıştır.

Bilindiği gibi, Aristoteles'te, her bireysel varlık, varlığa gelmekiçin belirlenecek bir madde ile, belirleyecek bir suret ister. Madde edil-gin, suret ise etkin ilkedir. Edilgin olan kendi kendisine etkinleşmez,onu bir etkinleştiren gerekir. Bireysel varlığın maddesine, o bireyselvarlığın suret'ini verme işini bir başka etkin neden yapar. Akıl denenbireysel varlık için de durum böyledir. Edilgin aklı, etkin akıl durumunageçiren bir Hep Etkin Akıl vardır, bu, insana dışarıdan gelir. Acabanereden? İşte Aristoteles'in çözmeden bırakmış olduğu düğüm budur.

Ffid.bi, hem Aristoteles'in kendisine kadar gelmiş olan bilgelik severkişilerde bir türlü uygun yer bulamamış olan bu Hep Etkin Akıl'a hem dePlaton'un gerçek varlıklar olan idealarına yer bulmuştur. Bu, değişmeyenAy-üstü evreniyle, değişen Ay-altı evreninin tam arasında, sınırda yer al.mış olan Ay'ı devindiren Akıldır. Bu Akıl, Hep Etkin Akıl'dır. İlk kökleri-ni Mezopotamyadan almış olan ve Sabiller arasından çıkıp yayılmış veYıldız Bilimde, ta, "Çekim" kavramı ortaya atılıncaya değin varlığınısürdürmüş bulunan Göksel Cisimlerin herbirinin birer akıl eliyle çev-rimsel olarak devindirildikleri görüşü unutulmayacak olursa, ortadaşaşıracak bir yön kalmaz.

Hep Etkin Akıl, gölgelerin değil, i deaların, özlerin, gerçek varlık-ların yeridir ve hep etkindir. Onun hiç bir edilgin yanı ve yönü yoktur.Bu demektir ki, O, hiç durmadan, Gerçek, Doğru, İyi ve Güzel ideala-rını düşünür. Bu idealar Tanrıdan-Tanrı onları düşünmekle-yayılıptaşarak, diğer Maddesiz akıllar aracılığıyle gelmişlerdir. Tanrıda Bilen,Bilinen ve Akıl hepsi bir olduğu için, Hep Etkin Akıl'da yer almış veTanrıdan taşıp gelmekte olan bu Gerçeklik, Doğruluk, İyilik ve Güzel-likler de, öylece, özeek birdirler. Gerçeklik, Doğruluk, İyilik ve Güzel-likler taşıp yayılmış oldukları kaynağa bir kaç adım ötedeki Tanrı dü-Şünceleridir.

Beslenme ve üremeyi yöneten bitkisel, isteme ve devinmeye yönetenhayvansal ruh düzeyini aşıp ta, düşünceyi yöneten i nsan Ruhu'nungereklerine uyanlar ve erlilgin akıllarını hep etkin tutanlar, işte bu

Page 14: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

82 :lIÜBAHAT TÜnKER KÜYEL

Hep Etkin Akıl ile ilgilerini hiç kesmeyenlerdir, bu akla ulaşanlardır.O'nun ile birleşenlerdir. O'na varıp oradaki İdeaları yüzyüze, akıl gözüy-le görenlerdir. Bunlar hilgelik severler, bilim adamları, Peygamberler, ger-çek yöneticiler ve gerçek sanatçılardır,bizim deyimizle, kültür ve uygarlıkyüksek değerlerini yaratmış olanlardır. O halde, Doğruluklarm tutucu subilim adamı, iyiliklerin tutucusu Peygamber, ya da gerçek yönetici, Gü-zelliklerin tutueusu gerçek sanatçı, Farabi'ye göre, özde birdirler. Doğ-ru, İyi ve Güzel birer Gerçek olmakla gerçekliğin tutueusu hilgeliksever ile bilim adamı, Peygamber ile yönetici ve sanatçı arasında,özcek, bir ayrıcalık kalmaz. Ayrıcalık görünüştedir. Ayrıcalık, Gerçek-liği, hilgelik severin gerçek olmak, bilim adamının doğru olmak,Peygamber ya da yöneticinin iyi olmak, sanatçının ise güzel olmakbakımıarından ve açılarından ele almış olmalarındandır.

Fanibi'nin geliştirilmiş olduğu bu öğretiye göre, Bilgelik Sevgisive Bilim gerçek, doğru, iyi ve güzeldir. Din de öyle. Gerçek gerçeğe,doğru doğruya aykırı olmaz. Bilim ve Bilgelik Sevgisi de Dine aykırıolmaz. Bilgelik sever ya da bilim adamı Gerçeği ve Doğruyu kendiyolundan, bilimsel yöntemle, Hep Etkin Akla ulaşarak, O'na vararak,onunla birleşerek, onunla bir olarak tanır, orada gördüklerini kanıtlamave belgelerne yolundan, dile getirir. Peygamber de, Gerçeği, Doğruyu,İyiyi ve Güzeli, kendi yolundan, tanrısal esinle Hep Etkin Akla ulaşa-rak tanır, orada gördüklerini lnandırma yolundan, dile getirir. Bilge-lik Sever ve Peygamber, her ikisi de, bir Gerçeği, bir Doğruyu görür-ler, ama, onlar ayrı ayrı biçimlerde dile getirilmişlerdir.

Hep Etkin Akla varanlar, orada hep bir şeyi, Gerçek, Doğru, İyive Güzeli, tanrısalı, en sonda, Tanrıyı görmekle, bizim deyimimizle,Bilim, Bilgelik Sevgisi, Teknik, Ahlak, Din, Sanat gibi kültür ve uygarlıkyüksek değerlerini yaratmakla, höyleee, tanrısal, kutsal, tanrılık, kutlukeylemleri yapmakla biribirleriyle birleşirler, kenetlenirler, hir tek olurlar.Böylece, özde, Din ile Bilgelik Sevgisi ve Bilim, Peygamber ile bilimadamı ve Bilgelik Sever arasındaki ayrıcalık ortadan kalkar, yok olur.

Hep Etkin Akla varmak, bu dünyada Gerçek, Doğru, İyi ve Güzel'itanıtan Bilgelik Sevgisi,Bilim ve Sanatla uğraşmak,böyleee, insan ruhunuarıtmak, temizlemek, yıkamak yoluyla olur. İnsan için ölümsüzlük gize-mi işte burada saklıdır. Bu, Hep Etkin Akıl aracılığıyle, Tanrı Aklıylebirleşmektir, Tanrıya yönelmektir, Tanrıya varmaktır, Tanrıyı görmek-tir. Bu da insan mutluluğundan başka bir şey değildir. İnsanın tada-

Page 15: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

DEGER YE FARABi 83

bileceği en yüksek mutluluk işte budur. Topluluğun mutluluğu ise,toplum yöneticisinin, Gerçeklikler, Doğruluklar ve Güzellikler yeri olanbu Hep Etkin Akıl ile birleşmesiyle, onun Gerçeği, Doğruyu, İyiyi veGüzeli tanıyıp bu bilgilere göre toplumu yönetmesi, bireylerin de oyöneticiyi izlemesi yoluyle olur.

Bireyin kendi mutluluğuna ermek, Yöneticinin toplumu mutlu-luğa erdirmek için Hep Etkin Akıl ile birleşmeleri demek, insanRuhu'nunkendine özgü edimlerini gerçekleştirmesi demektir. Bu, söylemiş oldu-ğumuz gibi, kültür ve uygarlık yüksek değerlerini edinmek, öğrenmekbenimsemek, korumak, saklamak, biriktirmek, başkasına geçirmek,artırmak, geni~letmek ve yaratmaktan başka bir şey değildir. İ~te bireyve topluluk için mutluluk yolu budur.

Farabi, bütün yaşantısını Bilim, Bilgelik Sevgisi ve Sanat gibi kül-tür ve uygarlık yüksek değerlerini öğrenmek, edinmek, diğerlerineyaymak, genişletmek ve onlara yepyeni, göz alıcı katgılarda bulun-makla geçirmiştir. Yaşayışı sırasında, yönetici ctckleyecek yerde, hem,kökünü Tanrısal esinden değil, Bilgelik Sevgisi Bilim ve Sanat alan-larında insan aklından alan Hümaniteler ile, hem de, Doğa ortasındaöylece kalmış insan sorunuyla ardı arası kesilmeden, bıkıp usanmadanuğraşmış olması, dili, dini, ırkı ne olursa olsun, öğrenmek isteyen herİnsana, yine insanın ürünlerini ve yaratılarını sunmakta eli ve gönlüçok açık davranmış bulunması, ona, mantıkçı, bilgelik s~ver, bilimadamı, sanatçı gibi büyük yönlerini en anlamlı biçimde ve bütün var-lığıyle yansıtan İkinci Öğretmenliği yanında, bir anakronizmadan çe-kinmeden, gerçek hümanist gözüyle bakmak olanağını da sağlamaktadır.Bu yönleriyle, Faralıi'nin Orta Çağda, Modern Çağda ve Çağımızda,Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi düşünürler, bilim adamları, bilgeliksevenler ve sanatçılar üzerindeki etkisi geniş ve derin olmuştur. Özel-likle, XIX. Yüzyıl sonlarına doğru başlamış bulunan Farabi inceleme-lerinin 1930'lardan bu yana, Batıda ve ilgili çevrelerde, niçin hemenhemen bir yarışma halini almış olduğu sorusu yanıtını işte bu gerek-çelerde bulmaktadır.

Kültür ve uygarlık yüksek değerlerini yaratanları değerlendirmek,değerliye değerini değerince verebilmek, her halde, değerli sayılanlarınbir haylisini yokladıktan sonra olur! İnsan, böylece, değerliler arasındayüksek değerlileri arayıp bulur, seçip çıkarır, onları görünce insanlıkadına sevinç duyar, kıvanır, yüzü gözü ışır, aydınlanır.

Page 16: DEGER VE FA.RA.Bl*isamveri.org/pdfdrg/D00001/1975_c20/1975_c20_KUYELMT.pdf · denkalkıp Orta Doğuda gezgincilik yapması, Bağdad, Halep, Harran ve Şam gibiyoğun kültür ve uygarlık

84 MVBAHAT TDRKER KDYEL

Bugün, hangi değcr ya da değerlerin yüksek ve seçkin olduğunu sap-tamakta, kökten bir değerler sarsıntısı geçirmekte olan dünyamızda, biryaşama tutamağı, bir yaşama dayanağı, bir değer ya da değcrler sığınağıarayan yaşlı, gcnç her insana-İnsanın ne olduğunu ve ne olmadığını,insanın kendi yetencklerine dayanarak, doğayı aşıp yüee Tanrı katınaBilim, Bilgelik Sevgisi ve Sanatla erişip sonsuzlaşma ve gcrçek mutluluğutatma olanakları yoluyla göstererek- Farabi'nin yakmış bulunduğu ışığınvermekte olduğu umutla diyebiliriz ki: Düşüncelerinin ve yaşayışının özübu olan çok yüksek değerli büyük Farabi'nin adını Bilim, Bilgelik Sevgisive Sanat Fakültesi olan Fakültemizin en büyük salonuna vermek, onuniçin yapılabilecck şeylerin en küçüğüdür; görevi, kültür ve uygarlığınkökü olan bilgiyi edinmek, saklamak, korumak, yaymak, başkalarınageçirmek ve artırmak olan en yüksek örgütlü öğretim ve araştırmatopluluğu üiı.iversitenin amacına uygun bir davranıştır; hayatta gerçekyol göstericinin bilim olduğunu söylcyerek, bizden, çağdaş uygarlıkdüzeyine ulaşmamızı isteyen ölmez Atatürk'ün anısına en katıksız veiçten saygıdır.