138
5 T.C. ÇUKUROVA ÜNVERSTES SOSYAL BLMLER ENSTTÜSÜ TEMEL SLÂM BLMLER ANABLM DALI KUR’ÂN VE HADSLERDE ALE KAVRAMI SÜMEYYE KAHRAMAN SÜRÜCÜ YÜKSEK LSANS TEZ ADANA-2006

T.C. ÇUKUROVA ÜNVERSTES SOSYAL BLMLER …library.cu.edu.tr/tezler/5949.pdf · kaynaklardan; ayrıca hadislerin deerlendirilmesi aamasında rical, cerh, ta’dil, ve erh çalımalarından

  • Upload
    lecong

  • View
    219

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

5

T.C. ÇUKUROVA ÜN�VERS�TES�

SOSYAL B�L�MLER ENST�TÜSÜ TEMEL �SLÂM B�L�MLER� ANAB�L�M DALI

KUR’ÂN VE HAD�SLERDE A�LE KAVRAMI

SÜMEYYE KAHRAMAN SÜRÜCÜ

YÜKSEK L�SANS TEZ�

ADANA-2006

5

T.C.

ÇUKUROVA ÜN�VERS�TES�

SOSYAL B�L�MLER ENST�TÜSÜ

TEMEL �SLÂM B�L�MLER� ANAB�L�M DALI

KUR’ÂN VE HAD�SLERDE A�LE KAVRAMI

SÜMEYYE KAHRAMAN SÜRÜCÜ

Danı�man : Prof. Dr. Ali Osman ATE�

YÜKSEK L�SANS TEZ�

ADANA-2006

i

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü�üne,

Bu çalı�ma jürimiz tarafından Temel �slâm Bilimleri Anabilim Dalında YÜKSEK L�SANS TEZ� olarak kabul edilmi�tir.

Ba�kan : Prof. Dr. Ali Osman ATE� (Danı�man)

Üye : Yrd. Doç .Dr. Muhammed YILMAZ

Üye : Yrd. Doç. Dr. Abdullah ALPEREN

ONAY

Yukaridaki imzaların adı geçen ö�retim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

…/…/……

Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVA�

Enstitü Müdürü

Not : Bu tezde kullanılan özgün ve ba�ka kaynaktan yapılan bildiri�lerin çizelge, �ekil ve foto�rafların kaynak gösterilmeden kullanımı 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.

i

ÖZET

KUR’ÂN VE HAD�SLERDE A�LE KAVRAMI

Sümeyye KAHRAMAN SÜRÜCÜ

Yüksek Lisans Tezi, Temel �slâm Bilimleri Anabilim Dalı

Danı�man : Prof. Dr. Ali Osman ATE�

Haziran/2006, 137 Sayfa.

Bu çalı�mada Kur’ân ve Hadislerde Aile kavramı ara�tırılmı�tır. Her �ey

insanın mutlulu�u ve huzuru içindir. �nsanın mutlu olması ve neslinin devamı ise,

evlilik ile mümkün olabilmektedir. Çünkü aile kurumu, hem birey hem de toplum için

hayati öneme hâizdir.

Çalı�mamız üç bölümden olu�maktadır.

Birinci bölümde : Aile Kavramı, mahiyeti, toplumdaki yeri ve �slâm öncesi

dönemde aile hakkında bilgi verilmi�tir.

�kinci bölümde : Ailenin kurulması, e�lerin kar�ılıklı görev ve sorumlulukları,

çıkan sorunların çözümleri gibi konular i�lenmi�tir.

Üçüncü bölümde : Hz. Peygamber’in Sünneti I�ı�ında ailenin çocu�a kar�ı

görev ve sorumlulukları ele alınmı�tır.

Anahtar Kelimeler : Aile, Toplum, Kur’ân, Hadis, Din, Peygamber, Ahlâk.

ii

ABSTRACT

THE CONCEPT OF FAMILY IN THE KORAN AND THE SAYINGS OF THE

PROPHET MUHAMMAD

Sümeyye KAHRAMAN SÜRÜCÜ

High Licence Thesis, Basic Islam Sciences Department

Advisor: Prof. Dr. Ali Osman ATE�

June/2006, 137 Pages. In this study the concept of family in the Koran and the sayings of the prophet

Muhammad have been researched. Everything is for the human’s happiness and peace.

Human’s happiness and peace and also the continuity of his generation is able to be

possible with the family. Foundation of family is the focus where the person and the

society meet. For that reason it is vital for both the person and the society.

Our study consists of entry and two parts:

At the beginning; the concept of family, the nature of that, its place in the

society and the information about the family before Islam.

In the first part, the foundation of the family, couples’ reciprocal mission and

responsibility, the solution of some possible problems have been studied. In the second

part; under the prophet Muhammad’s practices and rules the reciprocal duty and

responsibility between children and family have been elaborated.

Key Words: Family, Society, Koran, Sayings of the prophet Muhammad, Religion, Prophet, Ethics.

iii

ÖNSÖZ

Her �ey insanın mutlulu�u ve huzuru içindir. �nsanın mutlu olması ve neslinin

devamı ise, evlilik ile mümkün olabilmektedir. Bu sebeple Kur’ân, Hadis ve Fıkıh

kitaplarında, evlilik kurumunun olu�umu, aile fertlerinin görev ve sorumlulukları, çıkan

sorunların çözümü, evlilik sözle�mesinin nasıl sona erdirilece�i konularında detaylı

ilkelere ve bilgilere yer verilmi�tir. Hadis ve Fıkıh kitaplarında bu konular “kitâbü’n-

nikâh” ve “kitâbü’t-talâk” bölümlerinde incelenmi�tir.

Kur’ân’da en detaylı anlatılan konular; evlenme, bo�anma ve aile fertlerinin

görev ve sorumlulukları ile ilgili konulardır. Namaz, oruç, hac ve zekât ile ilgili konulara

bu kadar detaylı yer verilmemi�tir. Çünkü aile kurumu, hem birey hem de toplum için

hayati öneme hâizdir.

Yüce Allâh ve Hz. Peygamber’ in aile kurumuna bu kadar de�er vermesi,

insana, insan neslinin devamına ve insanın huzur, mutluluk ve barı� içinde ya�amasına

verilen önemin bir göstergesidir.

Aile hayatının güven, huzur ve mutlulu�u, e�ler ve aile fertleri arasında sevgi ve

merhamete, kar�ılıklı görev ve sorumlulu�un yerine getirilmesine, adalet ve hakkaniyete,

yardımla�ma ve dayanı�maya ba�lıdır.

Ailelerin en büyük görevleri; çocukları sa�lıklı, terbiyeli, ahlâklı, saygılı ve

e�itimli yeti�tirmeleridir. Ailelerin özellikle çocuklarının ihtiyaçları ve sorunları ile

yakından ilgilenmeleri, onların vatana ve millete hayırlı evlatlar olarak yeti�meleri

konusunda gereken özeni göstermeleri elbette çok önemli bir husustur.�

“Kur’ân ve Hadislerde Aile Kavram���ismini verdi�imiz bu çalı�ma “Giri�”, “�ki

Bölüm” ve bir “Sonuç” tan olu�maktadır.

Giri� bölümünde; öncelikle aile kavramı, mahiyeti, toplumdaki yeri ve �slâm

öncesi dönemde aile hakkında bilgi verilmi�tir.

Birinci bölümde; ailenin kurulması, e�lerin kar�ılıklı görev ve sorumlulukları,

çıkan sorunların çözümleri gibi konular i�lenmi�tir.

�kinci bölümde ise Hz. Peygamber’in Sünneti ı�ı�ında ailenin çocu�a kar�ı

görev ve sorumlulukları ele alınmı�tır.

Çalı�mamızın hedefine ula�ması için ba�ından itibaren tavsiyelerde bulunan,

okuyup tashih eden, bilgi ve tecrübelerinden istifade etti�im danı�man hocam, Prof. Dr.

iv

Ali Osman ATE�’e ve Yrd. Doç. Dr. Muhammed YILMAZ hocama te�ekkürü bir borç

bilirim.

Ayrıca �F2004YL10 nolu projemi destekleyen Çukurova Üniversitesi Ara�tırma

Projeleri Birimi Fon Merkezine te�ekkür ederim.

Sümeyye KAHRAMAN SÜRÜCÜ

2006, ADANA

v

��NDEK�LER

ÖZET ................................................................................................................................ i

ABSTRACT..................................................................................................................... ii

ÖNSÖZ ...........................................................................................................................iii

��NDEK�LER ............................................................................................................... v

KISALTMALAR .........................................................................................................viii

G�R�� ............................................................................................................................... 1

B�R�NC� BÖLÜM ...................................................... 3

A�LE KAVRAMI VE �SLÂM ÖNCES� DÖNEMDE A�LE................. 3

1.1. Aile Kavramı, Mahiyeti ve Toplumdaki Yeri............................................................ 3

1.1.1. Aile Kavramı..................................................................................................... 3

1.1.1.1. Sözlük Anlamı ...................................................................................... 3

1.1.1.2. Terim Anlamı........................................................................................ 3

1.1.2. Ailenin Mahiyeti ............................................................................................... 4

1.1.3. Ailenin Toplumdaki Yeri.................................................................................. 6

1.2. �slâm Öncesi Dönemde Aile ...................................................................................... 7

1.2.1. Eski Türklerde Aile........................................................................................... 7

1.2.2. Yahudilikte Aile.............................................................................................. 10

1.2.3. Hıristiyanlıkta Aile ......................................................................................... 14

1.2.4. Câhiliye Döneminde Aile ............................................................................... 16

�K�NC� BÖLÜM...................................................... 19

KUR’ÂN VE HAD�SLERE GÖRE A�LE...................................... 19

2.1. Ailenin Kurulu�u...................................................................................................... 19

2.1.1. Ni�anlanma ..................................................................................................... 19

2.1.2. Evlilik.............................................................................................................. 21

2.1.2.1. Monogami (Tek E�lilik)..................................................................... 22

2.1.2.2. Poligami (Çok E�lilik) ........................................................................ 23

2.1.3. Nikâh............................................................................................................... 23

2.1.3.1. Nikâhın Tanımı ................................................................................... 23

2.1.3.1.1. Sözlük Anlamı .................................................................... 23

2.1.3.1.2. Terim Anlamı...................................................................... 24

vi

2.1.3.2. Nikâhın �artları................................................................................... 24

2.1.3.3. Mehir................................................................................................... 31

2.1.3.3.1. Mehrin Tanımı .................................................................... 31

2.1.3.3.1.1. Sözlük anlamı .................................................. 31

2.1.3.3.1.2. Terim Anlamı................................................... 31

2.1.3.3.2. Mehir ile Ba�lık Arasındaki Fark........................................ 31

2.1.3.3.3. Mehrin Hükmü ve Dayandı�ı �er’i Deliller ....................... 32

2.1.3.3.4. Mehrin Çe�itleri ve Miktarı ................................................ 34

2.1.3.4. Nikâhta Gaye ...................................................................................... 35

2.1.3.5. �slâm’da Aile Kurumunun Gereklili�i Ve Önemi ............................. 38

2.1.3.6. �slâm Aile Yapısı Ve Fonksiyonları ................................................... 43

2.1.3.6.1. Kadının Durumu ................................................................. 43

2.1.3.6.1.1 Kur’ân’da Kadın ............................................... 43

2.1.3.6.1.2. Hz.Peygamber Ve Kadın ................................. 52

2.1.3.6.2. Kocanın Durumu................................................................ 62

2.1.3.6.3. Hz. Peygamber’in E�leriyle Olan �li�kileri......................... 63

2.1.3.6.4. Karı-Kocanın Birbirlerine Kar�ı Hak Ve Sorumlulukları... 67

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM................................................... 70

HZ. PEYGAMBER’ �N SÜNNET� I�I�INDA A�LEN�N ÇOCU�A KAR�I,

ÇOCU�UN A�LEYE KAR�I GÖREV VE SORUMLULUKLARI ....................... 70

3.1. Hz. Peygamber’in Sünneti I�ı�ında Ailenin Çocu�a Kar�ı Görev Ve Sorumlulukları

........................................................................................................................................ 70

3.1.1. Güzel �sim Koyma .......................................................................................... 70

3.1.2. Sünnet ............................................................................................................. 71

3.1.3. Çocu�un E�itim- Ö�retim ve Terbiyesi.......................................................... 72

3.1.3.1. Ailede Çocuklara Kazandırılacak Temel Alı�kanlıklar ...................... 72

3.1.3.1.1. Temizlik ve Tertip-Düzen................................................... 72

3.1.3.1.2. Yemek Yeme ...................................................................... 76

3.1.3.1.3. Uyku.................................................................................... 80

3.1.3.2. Dinî E�itim ........................................................................................ 81

3.1.3.2.1. �man Esaslarının Ö�retimi .................................................. 81

3.1.3.2.2. �badet E�itim-Ö�retimi....................................................... 85

3.1.3.2.3. Kur’ân-ı Kerim Ö�retimi .................................................... 88

vii

3.1.3.2.4. Duâ Ö�retimi ...................................................................... 90

3.1.3.3. Ahlâki E�itim...................................................................................... 94

3.1.3.3.1. Ailede Çocu�un Ahlâk E�itiminde Dikkat Edilecek

Hususlar .......................................................................................................................... 98

3.1.3.3.2. Konu�ma Adabı: ............................................................... 100

3.1.3.3.3. Oturma Adabı ................................................................... 104

3.2. Çocu�un Anne-Babasına Kar�ı Görev Ve Sorumlulukları.................................... 105

3.2.1. Anne-Babaya �yilikle Muâmele Etmek ........................................................ 105

3.2.2. Anne-Babaya Saygısızlık Etmemek ............................................................ 109

3.2.3. Çocu�un Karde�lerine Kar�ı Vazifeleri ........................................................ 111

3.2.4. Anne-Babanın Vefâtından Sonra da Yakınlarıyla �lgilenmek................. 111

SONUÇ ........................................................................................................................ 113

KAYNAKÇA............................................................................................................... 114

K���SEL B�LG�LER.................................................................................................. 127

viii

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale b. : Bin ( o�lu) bt. : Binti (kızı) Bkz. : Bakınız b.y. : Baskı yeri yok c. : Cilt Da�t. : Da�ıtım D.E.Ü. : Dokuz Eylül Üniversites��D.�.B. : Diyanet ��leri Ba�kanlı�ı�D.�.D. : Diyanet �lmi Dergi Hz. : Hazreti �.F. : �lahiyat Fakültesi�Mad. : Maddesi Ö. : Ölümü s. : Sayfa S. : Sayı T.A.A : Türk Aile Ansiklopedisi T.C. : Türkiye Cumhuriyeti T.D.V.�.A. : Türkiye Diyanet Vakfı �slâm Ansiklopedisi Terc. : Tercüme eden Thk. : Tahkik t.s. : Tarihsiz t.y. : Tarih yok v. : Vefâtı v.b. : Ve benzeri v.d. : Ve di�er v.s. : Ve sâir yy. : Yüzyıl

1

G�R��

Ara�tırmanın Konusu ve Alanı

�nsan hayatında toplumun yei ne ise, toplum hayatında da ailenin yeri odur. Aile

olmaksızın ne toplum, ne de insanlı�ın varlı�ı tasavvur edilemez. Aile insanlı�ın varlı�ı�

ve devamı için zaruri oldu�u gibi, dünyevi sulh ve saadeti için de zaruridir. Aile yapıları

sa�lam toplumlar sıhhatli, aileleri huzurlu, fertleri mes’ud ve bahtiyardır.

Ayrıca aile, bugüne kadar kurulmu� olan bütün medeniyetlerde, dinlerde ve

hukuk sistemlerinde toplumsal hayatın birli�ini, bütünlü�ünü sa�lamaya yönelik

düzenlemelerde en önemli objelerden birisi olarak kar�ımıza çıkmaktadır. Bu yönüyle de

ailenin, insanlık tarihi boyunca en temel ve tabiî bir sosyal birim olarak varolageldi�i

görülmektedir. Ailenin önemi, de�i�meler kar�ısında süreklili�ini her zaman korumu� bir

kurum olmasından kaynaklanmaktadır. Aile, tarihi ve sosyolojik bir vâkıa olmanın

ötesinde toplumlar için daima “hayatî” bir önem ifade etmektedir. Biz bu çalı�mamızda

Kur’ân ve Hadislerde aile kavramı konusu üzerinde duruyoruz. Bu konuyu ele alırken

temel hadis kaynakları, ayrıca �slâm Hukuku, Tefsir gibi alanlarda yazılmı� olan �slâmi

kaynaklardan; ayrıca hadislerin de�erlendirilmesi a�amasında rical, cerh, ta’dil, ve �erh

çalı�malarından da istifade edilmi�tir. Yahudilik ve hristiyanlık’ta aile kavramı için

Kitab-ı mukaddes gibi kaynaklara da müracaat adilmi�tir. Aynı zamanda Cahiliye

dönemindeki aile anlayı�ı da kısaca gözden geçirilmi�tir.

Ara�tırmanın Amacı

Aile toplum yapısının ilk dokusudur. Ailenin ferdi yeti�tirme, yönlendirme ve

ona ahlâki bir yapı kazandırmadaki rölü �üphe götürmez bir gerçektir. Aynı etmenler

toplum yapısının olu�turulmasında da söz konusudur. Yani, fert üzerinde bu denli etkili

olan aile sonuç itibariyle toplum yapısı üzerinde de etkilidir. Toplumun yükselmesi ya da

çökmesi bu temel dokuya ba�lıdır. Çünkü aile fertle toplumun bulu�tu�u bir odak

naktasıdır. Bütün bunlardan dolayı biz bu çalı�mamızda Kur’ân ve güvenilir hadislerde

ifadesini bulan aile yapısı üzerinde yo�unla�tık.

Bu çalı�mamızda,

Birinci bölümde : Aile kavramı, mahiyeti ve toplumdaki yeri ve önemi hakkında

bilgiler verildi ve �slâm öncesi dönemde aile konusu üzerinde duruldu.

�kinci bölümde : Kur’ân ve Hadislere göre aile konusu incelendi.

2

Üçüncü bölümde : Hz. Peygamber’in sünneti ı�ı�ında Ailenin Çocu�a kar�ı

Görev ve Sorumlulukları konusu ele alındı.

Ara�tırmanın Metodu

Konumuzu ara�tırırken öncelikle Kur’ân-ı Kerim ve ilk dönem tefsirlerinden

faydalanarak, Kur’ân’da aile kavramını inceledik. Daha sonra hadis kaynaklarındaki aile

ile ilgili rivayetleri tarayarak, bu rivayetlerin de�erlendirilmesi yapıldı. Bunun için de

rical, cerh, ta’dil, �erh ve lügat (kitaplarından) faydalandık. �slâm öncesi dönemde aile

konusunu ele alırken Kitab-ı Mukaddes gibi kaynaklara müracaat edilmi�tir. Konumuzla

ilgili yazma eserler ve temel kaynaklar için kütüphane çalı�ması yapılmı�tır. Bilgiler

toplandıktan sonra de�erlendirilerek Kur’ân ve Hadislerde aile kavramı konulu tez

çalı�mamız ortaya konulmu�tur.

3

B�R�NC� BÖLÜM

A�LE KAVRAMI VE �SLÂM ÖNCES� DÖNEMDE A�LE

1.1. Aile Kavramı, Mahiyeti ve Toplumdaki Yeri

1.1.1. Aile Kavramı

1.1.1.1. Sözlük Anlamı

Arapça’da daha ziyade “üsre” kelimesiyle kar�ılanan “aile” kelimesini A-v-l

fiilinden türetilmi� olup�sözlükte de�i�ik anlamlara gelmektedir. Bunlardan bazıları; arttı,

yükseldi, nafakasını kar�ıladı, muhtaç oldu, mai�etlerine kâfi geldi vb.dir. Bu kelimenin

ismi fail olarak manası ise; ki�inin, e� ve çocukları, ana, baba vb. yakınları, yani

geçimlerini, yiyecek, giyecek vb. ihtiyaçlarını temin etti�i kimselerdir.1 Dilimize de

geçmi� olan bu kelimenin Türkçe sözlük anlamı ise, “evlilik ve kan ba�ına, bir ba�ka

ifadeyle karı-koca, ana-baba- çocuklar, karde�ler vb. arasındaki ili�kilere dayalı olan bir

toplum çekirde�i”2 �eklindedir. Di�er taraftan, “bir erke�in ailesi” denildi�inde de, bu

tanımlamadan, o erke�in hanımı, çocukları ve bakmakla yükümlü oldu�u ki�iler ile

babasının akrabaları anla�ılmaktadır.3

1.1.1.2. Terim Anlamı

Terim olarak aile ise; Akrabalık ili�kisiyle birbirlerine ba�lanan fertlerin bir

araya getirdi�i toplulu�a verilen isimdir.4

Aile ayrıca kan ba�ına dayanan karı, koca, çocuklar ve karde�ler arasındaki

ili�kilerin olu�turdu�u, toplum içindeki en küçük sosyal “birlik” olarak

tanımlanmaktadır.

Literatürde, aile hakkında yapılmı� tanımlar incelendi�inde genellikle, aile

sosyal ya�amın temel birimlerinden biri olarak kabul edilmekte, birimin niteli�i ise

sosyal bir grup, birlik, örgüt, topluluk sosyal bir kurum ve yapı gibi biraz farklı �ekillerde

ifade edildi�i görülmektedir. Biraz daha kapsamlı olarak Aile, “aynı çatı altında ya�ayan,

gelirlerini payla�an, evlilik ve kan ba�larıyla birbirine ba�lı, çe�itli rollerle birbirlerini

1 �bn Manzur, Lisânü’l-Arab, “a-v- 1 maddesi” XI, 482- 486. 2 Özankaya, “Aile”, Toplumbilim Terimleri Sözlü�ü, s. 1. 3 Demiray, Ansiklopedik Türkçe Sözlük, s. 15. 4 Aydın, “Aile mad.”, T.D.V. �.A. , II, 196.

4

etkileyen bireylerin olu�turdu�u, yasal, toplumsal ve ekonomik bir kurum” �eklinde

tanımlanmaktadır. Ailede, karı-koca yasal evlenme yoluyla, ana-baba ve çocuklar ise kan

ba�ı ile birbirine ba�lıdırlar. Aile üyeleri birlikte, aynı çatı altında ya�arlar,

sorumluluklarını i� bölümü halinde yerine getirirler ve gelirlerini payla�ırlar; duygusal

ba�larla birbirine ba�lıdırlar.5

Aileyi te�kil eden fertler devirlere, bölgelere, sosyal ve iktisadi yapıya göre

de�i�mektedir. Geni� aile, bir aile reisinin ba�kanlı�ında e�, çocuk, torun, gelin, damat,

amca, dayı, hala ve teyzelerden olu�maktadır. Ailenin ataerkil veya anaerkil olu�una göre

onu meydana getiren fertler de de�i�mektedir. Dar veya çekirdek aile ise bir karı koca ile

çocuklardan meydana gelmektedir. Ailedeki hâkimiyetin baba veya annede olu�una göre

aileler ikiye ayrılmaktadır. Baba hâkimiyetine dayanan, onun çocuk ve yakınlarını içine

alan aileye ataerkil (peder�ahi-patriarkal ), anne hâkimiyetine dayanan, onun çocuk ve

yakınlarının te�kil etti�i aileye de anaerkil (mader�ahi- matriarcal ) aile denir.

Ataerkil aile daha yaygın olmakla birlikte insan topluluklarında her iki tip aileye

de rastlanmaktadır.

1.1.2. Ailenin Mahiyeti

Temelde bir kadınla bir erkekten meydana gelen ve dünya hayatının mihveri

sayılan aile, insanlar arasındaki tanı�ma ve dayanı�manın ilk a�amasıdır. Bilindi�i üzere

toplumsal bir varlık� olan insano�lunun bir de ki�isel hayatı vardır. Yemek, içmek,

uyumak… Bütün bunlar bir insanın tek ba�ına yapabilece�i �eylerdir. Bununla beraber

kar�ı cinsten bir e�le birlikte olmak da temel bir ihtiyaçtır. Fakat insan bu ihtiyacını

giderebilmek için özel bir çevreye muhtaçtır. ��te bu çevrenin ismi “aile”dir. Aile çevresi

olmadı�ı zaman tüm bekâr insanların pansiyonda ya da yakın akrabalarının yanında

ya�amak gibi tabii olmayan çevrelerde hayatlarını sürdürecekleri muhakkaktır.

Kur’ân-ı Kerim’de “Kayna�manız için size kendi cinsinizden e�ler yaratıp

aranıza sevgi ve merhamet koymas�� Onun varlı�ının delillerindendir.” 6

buyurulmaktadır. Bu âyet, aile ortamının insanın ruh ve beden sa�lı�ı için ne kadar

gerekli oldu�unu açıkça ifade etmektedir. Ruhi sukûnet bulmak, huzura kavu�mak ve

kayna�mak için bir kadınla bir erke�in aile olmak üzere karar vermeleri gerekir. Çünkü

gerek erkek gerek kadın tam anlamıyla kendi kendilerine yeterli de�illerdir. Her birisinin

5 Ayhan, “ Aileye Yönelik Hukuki Düzenlemeler”, Türkiye Aile Yıllı�ı, s.81. 6 30. Rum, 21.

5

kendi çapında bazı eksiklikleri mevcuttur. Bu eksiklikleri gidermenin tek yolu ise aile

olmak için bir araya gelmekle mümkün olabilmektedir.

�üphesiz aile olmanın maddi ve manevi birçok gerekli sebepleri mevcuttur.

Bunları kısaca �u �ekilde özetlememiz mümkündür:

Aile hayatı dünyevi mutluluk için bir cennet, bir sı�ınak ve bir kaledir. Çünkü

kadın ile erkek, iki ayrı cins olmaktan çok bir bütünün iki parçası yani bir elmanın iki

yarısı gibidirler. “Kadınlar yaratılı�ta erkeklerin benzeridirler.”7 sözü erkekle kadının,

aynı �ahsiyetin iki ayrı elemanı oldu�unu vurgulamaktadır.

Aile küçük bir dünyadır, hatta küçük bir cennettir. Ekonomik, politik ve de�i�ik

i� hayatları gibi hayatın önemli kesitleri ictimai hayatımızın sadece bir kısmını

olu�turmaktadır. Bu demektir ki evlenmeyen veya aile hayatına sahip olmayan yeti�kin

bir kimse, ömrünün büyük bir kısmını bo� geçirmeye mahkûmdur. Bunun sonuçları

gerçekten çok kötüdür. Zira yalnızlık yüzünden intihar edenlerin sayısı az de�ildir. Tek

ba�ına ya�ayan bir insan intihar etmezse bile, yalnızlı�ın verdi�i sıkıntı ve bunalımdan

dolayı gayri me�ru ili�kilere ba�vuracaktır. Bu gayri me�ru ili�kiler, onu kısa zaman için

yalnızlıktan kurtarsa bile, maruz kaldı�ı ruhi yalnızlıktan kurtaramayacaktır. Aile ise,

insanın ruhunu ok�ayan ve kalbini tatmin eden en yakın bir çevreyi olu�turmak suretiyle

onu yalnızlıktan ve ruhi buhranlardan kurtarır. Bundan dolayı diyebiliriz ki, her insanın

evi kendine has küçük bir dünyası, hatta küçük bir cennetidir.

Ailedeki mutluluk ebedi bir beraberlik inancına ba�lıdır. Bilindi�i gibi insanın

hayatı birçok tehlikelere maruzdur. Beden ve ruh sa�lı�ını birlikte temin edebilmek için

maddi ve manevi tehlikelerden uzak bir muhitte ya�amalıyız. Bizi anlayacak, bize teselli

verecek ve yaralarımızı saracak bir insana her zaman muhtacız. Bir ba�ka deyimle, insanı

en çok mutlu eden �ey, “kalbine kar�ı bir kalbin bulundu�unu” hissetmesidir.

Samimiyetine inandı�ımız o kalb sahibi ço�u kez erkek için bir kadın oldu�u gibi, kadın

için de bir erkektir. Bir aile olu�turmak için her zaman bir e� bulunabilir. Fakat ortaklı�ın

sa�lıklı bir �ekilde devam edebilmesi, kar�ılıklı sevgi, saygı, �efkat ve fedakârlı�a

ba�lıdır. Bu de�erlerin var olabilmesi için, bir e�le sırf cinsi duygularla bir araya gelmek

yeterli de�ildir. Gerçek bir hürmet ve samimi bir saygı, ancak ebedi bir arkada�lık

ba�ıyla mümkün olabilir.

7 Tirmizî, Tahâret, 82.

6

Aileye mutluluk veren imandır. Çünkü aile maddi münasebetlerden çok manevi

unsurların hâkim oldu�u bir müessesedir. Bu unsurların ba�ında iman gelir. Bunun için

diyebiliriz ki, insanın huzur buldu�u biricik yuvası ailesidir.

1.1.3. Ailenin Toplumdaki Yeri

Toplum, tıpkı bir vücudun hücre ve azaları gibi çe�itli parçalardan müte�ekkil

olup, bütün bu parçaların çekirde�ini ise aile te�kil eder.

�üphesiz, insanlı�ın temeli ailedir. Çünkü insanın ba�lıca karakter ve özellikleri

burada �ekillenmektedir. Bu yüzden küçük olmasına ra�men toplumun çekirde�i

mesabesindedir. Hatta denebilir ki, aile sadece be�eriyetin de�il, aynı zamanda

medeniyetin de ilk kayna�ı sayılmaktadır.8

Aile bireyleri arasında insancıl duygulara dayalı samimi ve sıkı bir ili�ki kurulur

ve gerekli birlik ve beraberlik olu�turulursa, toplumda sa�lam ve mükemmel bir yapı

meydana gelmi�, neticede toplumun saadet ve ba�arı yolunda ilerleyip kalkınması

mümkün olmu� olur.

Ne var ki, toplumun çekirde�i olan aile bireyleri arasında bu samimiyet ve uyum

sa�lanmaz ve aile içinde sürekli anla�mazlık olu�up bireyler arasında dengeli bir ili�ki

hâkim olmazsa toplumun çarkları da tekâmül ve geli�me seyrini takip edemez, o topluma

da�ınıklık, düzensizlik ve kopukluk egemen olur. �nsano�lu yaratılı�ı gere�i kalıcı bir

hayat sürdürmeye ve kendisinden kalıcı bir iz bırakmaya meyillidir. Bu do�al e�ilimin

gerçekle�mesi ise neslin devamıyla mümkündür; zira evlat, insano�lunun kendisinden bir

parça ve onun hayatının devamıdır. Bu fıtri e�ilim aile kurmak ve sorumluluklarını

üstlenmekle gerçekle�tirilmi� olur. Toplumun hayatının devamı ve bu hayatın çarklarının

i�lemesi için gösterilen çaba ve gayretlerin en önemli bölümü aile sevgisi, aile geçim ve

bekası için gösterilen çalı�ma ve faaliyetlerdir.

Aile çekirde�inin olu�um nedenleri konusunda çe�itli fikirler öne sürülmü�tür;

kimine göre insanların evlenip bir aile kurmalarının yegâne nedeni cinsel içgüdülerin

giderilmesi ve �ehvetperestlikti; ya�am boyu sadece çıkarı esas olanlara göre de evlili�in

nedeni aile arasında bir nevi çıkar ili�kisi olup evlilik bir ticaret ve menfaat i�lemidir.

Elbette �nsan neslinin devamı için sosyal bir zorunluluk olan evlilik olayıyla bu yorumlar

arasında hiçbir ba�lantı kurulamaz.

8 Yılmaz, “�slami Aile”��slâmda Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, s. 18.

7

Evlenen e�ler arasındaki samimiyet ve sıcak sevgi; insano�lunun fıtrat ve

tabiatına hakaret sayılan ve bazıları tarafından kadının erke�e yegâne ihtiyacı olarak

tanımlanan “evlili�i ekonomik ihtiyaçla yorumlama tezi”ni çürüten en güçlü belgedir

aslında… Dahası, ekonomik açıdan kadına muhtaç olmadı�ı halde erke�in tek ba�ına

mutluluk ve huzur duyamıyor olması gerçe�idir.9

1.2. �slâm Öncesi Dönemde Aile

1.2.1. Eski Türklerde Aile

�slâmiyet öncesi Türk toplumunda ilk sosyal birlik olan ve “ogu�” (veya ugu�)

sözü ile ifade edilen aile,10 sosyal bünyenin çekirde�i durumunda idi. Bu sebeple, aile

sisteminin esasları siyasi, sosyal hemen bütün Türk kurulu�larına ve fertlerin

davranı�larına yansımı�tır. �slamiyet öncesi Türk toplumundaki özel mülkiyette, özel

hukukta, insanları himayeye yönelik sosyal davranı�larda, soya saygıda, adalet, dini

ho�görü anlayı�larında ve bütün bunları gerçekle�tirmek ve korumakla görevli olan

devletin “baba” telakki edilmesinde, Türk ailesinin (ana, baba, çocuklar ili�kilerinde

temellenen) prensiplerini görmek mümkündür. Esasen bu dönemde aile, devletin

dayandı�ı iki temel sosyal birlikten birisi idi.11 Nitekim Ögel, “ Türk devlet anlayı�ının

kökleri daha çok aile ile aileden daha büyük olan boy ve köy düzenlerinden geliyordu”

�eklinde ifade etti�i bu olu�umu, “aileden imparatorlu�a” �eklinde sistemle�tirmi�tir.12

Sosyologlar ve antropologlar, “evlilik biçimleri” ve “yapı evrimleri”

bakımlarından çe�itli aile tipolojileri geli�tirmi�lerdir.13 �slâmiyet öncesi Türk ailesi ile

ilgili olarak da çok fazla tipoloji tartı�ması yapılmı�tır. Avrupalı sosyologlardan bir kısmı

Grenard’ın “Türkistan’da Türk ailesi peder�ahidir” ifadesinde birle�mi�lerdir. Bu görü�e

kar�ılık Ziya Gökalp, “Hiçbir Türk �ubesinde Türk ailesinin peder�ahi bir �ekilde

9 Yılmaz, “�slâmi Aile” �slâmda Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, s.18. 10 “O�u�” sözüne “aile” anlamı yanında “kabile, boy, soy, akraba, nesil” gibi anlamlarda verilmi�tir. Bunların toplu bir de�erlendirilmesi için bkz. A. Donuk, “ Çe�itli Topluluklarda ve Eski Türklerde Aile” Aile Yazıları, I, 297. 11 Kafeso�lu, Türk Milli Kültürü, s. 202. 12 Ögel, Türklerde Devlet Anlayı�ı, (13.yy. sonlarına kadar) s. 11, 13. 13 Ögel, Türk Kültürünün Geli�me Ça�ları, s. 237. Mesela Orta Asya’da Türklerle kom�u olan Mo�ollarda “ana ailesi” vardı. Bununla ilgili olarak bkz. Ögel, a.g.e. s. 238 vd. �zgi, “Mo�ollarda Evlenme Âdeti ”, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV. s. 256- 257.

8

olmadı�ını”, ileri sürmü�tür.14 Ögel ise Türklerde “ana ailesi ( mader�ahi )’ nin ” en ufak

bir izine bile rastlanmadı�ını”15 söylemektedir.

“Peder�ahi aile” ile “pederi aile” arasında önemli farklılıklar vardır. Çe�itli

topluluklarda görülen peder�ahi aile, babanın sultasına dayandı�ı halde; pederi aile,

velayet esasında baba hukukunun hâkim oldu�u bir aile tipidir.16 Pederi ailede baba söz

sahibi olmakla birlikte, ananında aile i�lerinde fikri alınmaktadır. Pederi ailede miras ve

akrabalık, iki taraflıdır. ( agnatik ve kognatik ) ; yani hem baba soyunu, hem ana soyunu

takip eder.17

Gerçekten de Türklerde çok geli�mi� bir “baba ailesi” vardı. Evin ve devletin

sahibi ve ba�ı, baba idi. Bunun için Dede Korkut Kitabı’nda da, evden söz açılınca “atam

anam evine dönsem” deniyor ve ev ile oca�ın sahibi baba ile ata, daha önce anılıyordu.

Türkleri esaretten kurtaran ve ikinci Göktürk Devleti’ni kuran �lteri� Kutlug Ka�an da

�öyle demektedir: “Türk milleti yok olmasın diye Tanrı tarafından Hatunu �l Bilge Hatun

ile birlikte tahta çıkarılmı�tır.”18

Bu Türkçedeki aile ve akrabalık ile ilgili kelime ve kavramların evlilik sistemi

ile ilgili gelenek ve törenlerin, miras hukukunun, nihayet kadının aile ve sosyal hayattaki

statüsünün gösterdi�i üzere, “kan akrabalı�ı esasında”19 yapı bakımından kuvvetli,

geli�mi� bir “baba ailesi” (pederi) biçiminde olan Türk ailesinin temeli “dı�arıdan

evlenme”, (exogomy) ye dayanıyor.20

Büyük Hun �mparatorlu�u’nda, hakanların kız aldıkları belirli boylar vardı.

Aynı gelenek Göktürkler’de, Uygurlar’da ve Kırgızlar’da da görülüyor. Yenisey

Kitabeleri’nden birindeki “yatta tünürime ardıldım” ( yâd eldeki dünürümden ayrıldım )

ifadesi de gösteriyor ki, �slâmiyet öncesinde Türklerin dünürleri yâd elden oluyordu.

Dı�arıdan evlenme gelene�i Dede Korkut Hikâyeleri’nde de açıkça görülmektedir.

Mesela, �ç O�uz Beyi Kazan’ın dayısı, Ta� (Dı�) O�uz Beyi Oruz idi. Baybeyrek ile 14 Bunlar hakkında bkz. Gökçe , “Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir �nceleme”, Aile Yazıları I, s.205 -223; Gökçe “ Evlilik Kurumu ve Aile Yapısı ile �li�kileri”, Türk Aile Ansiklopedisi II, s. 508- 516; Erdentu�, “Çe�itli �nsan Topluluklarında Aile Tipleri”, Aile Yazıları, I, 321- 358. 15 Gökçe “Evlilik Kurum ve Aile Yapısı ile �li�kileri” , s. 512. 16Kafeso�lu, Türk Milli Kültürü, s. 201; Donuk, a.g.e. s. 297. 17 Eröz, “Türk Ailesi”, Aile Yazıları, I, 266. Gökalp, pederi ailede babanın e�i ve çocukları üzerinde sadece “demokratik” bir hakkı oldu�unu; peder�ahi ailede ise babanın e� ve çocuklar üzerinde sultaya dayanan bir hakkı oldu�unu belirtmektedir: “Hülasa pederi aile hürriyetçi ve müsavatçı bir ailedir.” (Bkz. Türk Medeniyeti Tarihi, Hazırlayan: Aka, K.Y. Kopraman, s. 294.) 18 Ögel, “Türk Ailesinde Kadın”, Tercüman Kadın Ansiklopedisi. I, 76. 19 Kafeso�lu, a.g.e. s. 200. 20 Ögel, a.g.e. s. 237, “Grup Dı�ı Evlenme” de denilen exogomy; ki�iye ait oldu�u grubun içinden de�il, dı�ından e� seçme imkânı tanımaktadır. Dı�arıdan evlenme sistemi, insanların kendi aileleri ya da grupları dı�arıdan evlenmelerini öngörmekle, bir toplumun çe�itli grupları arasındaki haberle�me ve i�birli�i imkânlarını artırmakta, sosyal kayna�mayı sa�lamaktadır.(Bu konuda bkz. Gökçe a.g.m. s. 510).

9

ni�anlısı Banu Çiçek birbirini tanımıyordu. Kazan Bey’in o�lu “yâd kızı hebilime destur

versin” diye vasiyet ediyor; Deli Dumrul “yâd kızı helalim var” diyordu.21

Birçok Türk lehçesinde yer alan “dünürcü” ve “görücü” ile ilgili kelimeler22

”anne tarafından akrabalık” ifade eden “tay” sözü23 ve “kalın” gibi müesseseler de,

dı�arıdan evlenme gelene�ini kuvvetli bir �ekilde göstermektedir.

“Kalın”, bir aile malıdır.24 Evde erkek çocukların kalın üzerinde miras hakkı

vardır. Kalın verilen gelin, artık erkek ailesinin bir malı olmu�tur.

Kalın, babanın o�ullara, evlenme payıdır. Ba�lıksa, kız ailesine verilen bir

arma�andır. Baba malından kızlara bir pay dü�üyorsa bu da kızın çeyizidir. Kalınsız kız

verme gelene�ine yine anıtlarda rastlanmaktadır.25 Genellikle öldürülen bir ki�inin

ailesine, kalınsız bir kız veriliyor ve böylece, anla�ma yoluna gidiliyordu.26

Türklerde, ölen karde�in dul kalan zevcesi ile veya çocuksuz üvey anne ile

evlenme �ekli (leviratus) mevcuttu. Üvey anne ile yapılan evlenmelerde o�ulları

kendilerinin do�umundan sonra babası tarafından alınan kadınlarla evlenebilirdi.

Türklerde bu gelene�in gayesi; dul kalan kadınları himaye ve onların hayatını garanti

altına almak ve aile mülkünün parçalanmasını önlemekti.27

Levirat gelene�i aynı zamanda “ailenin bölünmezli�i” anlayı�ının bir sonucu

olarak de�erlendirilmektedir. Ölen bir karde�in e�i ile çocuklarının sahipsiz kalarak,

yoksulluk içinde ya�amalarına, töre gere�ince izin verilmiyordu. Sahipsiz kalan

çocukların ba�larını alıp gitmesi de onlar için büyük bir kayıp sayılıyordu.28

�slâmiyet öncesinde Türk ailesi yapı bakımından “geni� aile” (veya büyük aile)

�eklinde de�il, “küçük aile” tipinde idi.29 Eski Türk ailesinin en küçük aile oldu�u bazı

tarihi kayıt ve mü�ahedelerle belirlenmektedir. Mesela, W. Eberhard, Tabgaç ailesinin

böyle oldu�unu tespit etmi�tir.30

21 �nan, “Türk Dü�ünlerinde Exogomie �zleri”, Makaleler ve �ncelemeler, s. 341 vd. Ayrıca bkz. Ögel, a.g.e. s. 237- 238. Kafeso�lu, a.g.e. s. 201. 22 Mesela, Kazak ve Altay Türkçesinde “yavçı” (yüçı), Yakutlar’da“tüngün körüççü” O�uzlar’da “yorıgçı”, görücü veya dünürcü anlamına gelmekteydi. Bk. �nan, a.g.m. s. 347. 23 Ögel. a.g.e, s. 249. Mesela, “dayı” (tayı, togay) ve “teyze” (tey-eze-si)… 24 Ögel, Türk Kültürünün Geli�me Ça�ları, s. 256. 25 Tezcan, Türk Ailesi Antropolojisi, s. 16. 26 Tezcan, a.g.e. , s. 16. 27 Donuk, a.g.m. s. 297 -298, Kafeso�lu, a.g.e. s. 201, Arsal, Türk Tarihi ve Hukuku, s. 336- 337. 28 Ögel, a.g.e. s. 244 vd. Levirat gelene�inin uygulamasında “dulun iste�i ve rızası” esastı (Bk. Ögel, a.g.e. s. 257). 29 Bu tipler için bkz. Gökçe, “Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir �nceleme”, s. 217 vd. 30 Donuk, a.g.m. s. 298. Bu özelli�i ile Türk ailesi, aile reisinin, mülk gibi muamele gören aile fertleri üzerinde kesin söz sahibi oldu�u eski Yunan’daki “genase” ve Roma’daki “gens” den çok farklıdır. �slavlardaki aile büyü�ünün bütün aile halkına köleleri gibi hükmetti�i, ortak mülkiyete dayalı, tipik “geni� aile” olan “zadruga” ya da hiç benzemez. (Bk. Kafeso�lu, a.g.e. s. 201).

10

Eski Türklerde görülen dı�arıdan evlilik (exogomy) ve “küçük aile”

yapılanması, “tek e�le evlilik” i (monogamy) de beraberinde getirmi�tir.31 Türklerde

genellikle tek e�le evlilik görülmektedir.32

Ba�ta Dede Korkut Hikâyeleri olmak üzere O�uzlarla ilgili bütün destanlarda,

hepsi “be�lerden” olan kahramanların tek bir kadınla evli oldukları görülüyor.

Destanlarda, Divânü Lügati’t-Türk’te, Kutadgu Bilig’de “kuma” ve “ortak”tan bahis

yoktur. Mesela, Be�lerbe�i Kazan’ın bile tek bir karısının ( “boyu uzun Burla Hatun” )

adı geçiyor. X yy.da O�uz ülkesini gezen �bn Fadlan, O�uz Suba�ısının ve misafir

kaldı�ı bir O�uzun tek kadınla evli oldu�unu görmü�tü.33

Çok e�le evlilik Türk ailesinde kendine has özellikleri olan bir durumdu.

Türkler, ilk kadının rızası ile ve çocu�u olmaması halinde ikinci bir e�le evlilik

yapıyorlardı.34 Daha çok zenginlerin birkaç kadınla evlendi�i görülüyordu. Fakat

Türklerde ilk kadın evde “ba� kadın” idi. Ve her zaman saygıde�er ve üstün tutulmu�tur.

Mesela, Göktürkler’de, hakanlık tahtına sadece birinci kadınların çocukları

çıkabilmi�lerdir. Orta Asya’da Kırgızlar, ilk kadına “ev sahibesi” anlamında “Boy-Biçe”

diyorlardı. Bir Kırgız atasözünde “evin birinci sahibi (erkek olarak) evde do�ar, ikincisi

de Boy –Biçe olarak dı�arıdan gelir.” ifadesiyle ilk kadının statüsü vurgulanmaktadır.35

Ka�garlı Mahmud, birinci kadının “oglogu hatun”, yani “do�uran ve do�urdu�u

iyi olan hatun” olarak tanıtmı�tır.36 Dede Korkut’ta, “ba�ım tahtı, evim bahtı, kadınım,

dire�im, dölü�üm” diye anılan kadınlar da, evde ya “ba� kadın” ve yahut “tek kadınlar”

olmalıdır.37

1.2.2. Yahudilikte Aile

Evlenme Yahudili�in büyük önem verdi�i konulardandır. Talmud’un de�i�ik

yerlerinde evlenme için gerekli i�lemler belirtilerek, kurallara ba�lanmı�tır. Evlenme bir

Tanrı buyru�u niteli�indedir. Tevrat, Yüce Allâh’ın, Âdem ve Havva ‘ya, semereli olup,

31 Çünkü sosyolojik bakımdan, küçük ailenin meydana geli� nedenleriyle, tek evlili�e duyulan istek ve ihtiyaç arasında büyük bir paralellik vardır. ( Bk.Gökçe, Evlilik Kurumu ve Aile yapısı �le �li�kileri, s. 511. 32 Fındıko�lu, “Türklerde Aile �çtimaiyatı”, Aile yazıları, I,17. Kafeso�lu a.g.e. s. 201. 33 Sümer, O�uzlar, s. 403. Ayrıca bkz. �bn Fadlan Seyahatnemesi, (Hazırlayan, �e�en), s. 35- 38. 34 Akkutay, “�slâmiyet’ten önce Türk Ailesi”, TAA. , I. s. 57. Hatta Türkler’de ilk kadının bizzat evlendirdi�i erkekler vardır. Mesela, Göktürkler’de Bilge Ka�an’ın Ulu Hatun’u kocasını bir Çinli prenses ile evlendirmek istemi�ti. 35 Ögel. a. g. m. s. 114 vd. 36 Ögel. a. g. m. s. 114. 37 Ögel. a. g. e. s. 252.

11

ço�almalarını, yeryüzünü doldurup, ona hâkim olmalarını emretti�ini kaydetmektedir.38

Evlenme ile ilgili hükümler, daha çok Tevrat’ın Tesniye bölümünde yer almaktadır.

Yahudilikte evlenme, dini bir hükümdür. Evlenmek isteyen çift, nikâh gününden

önce nikâh muamelesini yerine getirecek hahamı ziyaret eder. Haham da onlara Yahudi

dininin evlilik konusundaki esaslarını anlatır. Bu konuda hahamlar çok geni� yetkilere

sahiptir. Haham, yerine göre evlili�e izin vermeyebilir. Yahudilerde ba�ka din

mensuplarıyla evlenmek câiz de�ildir. Bununla beraber böyle bir evlenme olursa,

do�acak çocu�un Yahudi, Dini kurallara göre yeti�tirilmesi �art ko�ulur. (Uzun bir

deneme devresinden sonra, bazı gayelerin gerçekle�mesi için, ba�ka din mensuplarıyla

evlenmeye müsamaha gösterilmi�tir.)39

Yahudilik’te aile sadece sosyal de�il, aynı zamanda dini bir topluluktur. Atalar

kültü bir aile ibadetidir. Geleneksel ibadeti muhafaza eden ve onu yeni nesillere aktarma

görevini üstlenen, aile ve onun reisi olan babadır. �lk metinlere göre Yahudilerin ataları

(�brahim, �shak, Ya’kub) kurban yerleri hazırlamı�lar ve Tanrı’ya kurban takdim

etmi�lerdir.40 Aynı zamanda baba, bir aile ibadeti olarak evde icra edilen fısıh (pesah)

bayramına da ba�kanlık etmektedir.41 Bu yüzden babanın ruhani bir hüviyeti vardır ve

sınırsız otoritesi de buradan geçmektedir. Aile ba�larını koparan kimse atalarının

himayesinden mahrum olur. Evlenmeyerek ailenin ortadan kalkmasına sebep olan kimse

ise sadece bir sosyal birimin de�il, bir kültün yok olmasına da sebep olmaktadır. Bu

yüzden Yahudilik’te bekâr kalmak büyük günahtır.42

Yahudi ailesi esas itibariyle ataerkil bir aile ise de en eski dönemlerde anaerkil

ailenin var oldu�u, sonra yerini babanın üstünlü�üne bıraktı�ı söylenebilir. Ataerkil

ailede, evlenen kadın kocasının kabile veya klanına geçer. Akrabalık, kabile ili�kisi ve

miras erke�e göre belirlenir. Bu yüzden ailenin ve aile isminin devamında erkek çocuklar

önemli bir rol oynar. Yine bu aile yapısının bir gere�i olarak kocasının karısı üzerinde

büyük bir hâkimiyeti vardır. Bu hâkimiyet ilk insanın karısının (Havva) Cennet’teki

itaatsizli�i ve kocasını yanıltması sebebiyledir.43 Kitâb-ı Mukaddes’teki bazı ifadeler

kadının evlenme akdinde taraf de�il, akdin konusu oldu�unu ortaya koymaktadır.44

�branice baal kelimesi hem “koca” hem de “mal sahibi” demektir. Bu kökten türeyen fiil

38 Tevrat, Tekvin,1/ 28; Ayrıca bkz.�Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 459. 39 Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, s. 257. 40 Tekvin, 12 / 7 vd; 13/ 18; 26/ 25; 37/ 5. 41 Çıkı�, 12/ I- 51. 42 Aydın, “Aile Mad.”, T.D.V �.A. , II, 197. 43 Tekvin, 3/ 16. 44 Tekvin, 4/ 19; 6/ 2; 11/ 29; 29/ 28; 34/ 8; Hâkimler 1/ 12- 13.

12

de “evlenmek” ve “malik olmak” anlamlarına gelir. Bu, kocanın karısı üzerindeki

hâkimiyetinin mal sahibinin hâkimiyetine benzedi�ini göstermektedir. On emirde kadın,

ev, köle, cariye, öküz ve e�ek ile birlikte kocanın mal varlı�ı arasında sayılmı�tır.45 Bu

anlayı�ın tabii bir sonucu olarak kadının miras hakkı da yoktur; yalnız kendisine verilen

hediyelere sahip olur ve sadece kocasının malik oldu�u hizmetçi kölelerin efendisidir.

Ataerkil olan Yahudi ailesi aynı zamanda geni� bir ailedir. Sadece kan ve

hısımları de�il, köle cariye ve hizmetçileri de içine alır. Hz. Yâ’kub’un ailesi o�ullarını,

karılarını, o�ullarının o�ullarını, kızlarını, o�ullarının kızlarını ve bütün zürriyetini içine

almaktaydı.46 Ailenin bu geni� yapısı �srail toplumunun sosyal, dini ve iktisadi yapısıyla

ilgili oldu�u kadar, �srailo�ulları arasında uygulanmı� olan çok evlilik ( poligami ) ile de

yakından ilgilidir. Çok evlili�in �srailo�ulları’nda özellikle ilk dönemlerde yaygın bir

uygulaması vardır.47

Tevrât’ın bildirdi�ine göre, Hz. �brahim, karısı Sâra’dan ba�ka, Sâra’nın

câriyesi Hacer’le de evlenmi�tir.48 Yine Tevrât, Hz. �brâhîm’in Ketura adlı bir kadınla

evlendi�ini kaydetmektedir.49 Hz. Ya’kûb da, dayısının iki kızı olan Rahel ve Lea’yı

kuma olarak nikâhlamı�tır.50 Daha sonra Hz. Ya’kûb’a karısı Lea, câriyesi Zilpa’yı karı

olarak vermi�lerdir.51 Hz. Ya’kûb’un karde�i Esav da, Ada, Oholibama, Basemat adlı

hanımlarla evlenmi�tir.52

Hz. Dâvûd da çok kadınla evlenmi�tir. Hz. Dâvûd’un, Makaa, Haggit, Abital,

Egla adlı kadınlarla evlendi�i zikredilmektedir.53 Hz. Dâvûd bunlardan ba�ka, Nabal’ın

karısı Abigail’i, Yizreel’den Ahinoam’ı kendisine karı olarak almı�tır.54

Kitab-ı Mukaddes’te bildirdi�ine göre, Hz. Dâvûd’un o�lu Süleymân

Peygamber de, çok kadınla evlenmi�tir. Hz. Süleymân’ın aldı�ı hanımlar arasında Mısır

kıralının kızı da vardır.55

Yahudilik’te çok kadınla evlenme hususu, sadece peygamberlere veya idare

mevkiinde bulunan kimselere mahsus olmayıp, di�er kimseler arasında da yaygındı.56

45 Çıkı�, 20/ 17. 46 Tekvin, 46/ 5- 7. 47 II. Samuel,5/ 13; I. Krallar,11/ 3. 48 Tevrât, Tekvin, 16/ 1- 4. 49 Tevrât, Tekvin, 25/ 1. 50 Tevrât, Tekvin, 29/ 16- 30. 51 Tekvin, 30/ 3- 13; 32/ 22. 52 Tekvin, 36/ 2- 5. 53 Kitâb-ı Mukaddes, II. Samuel, 3/ 2- 5. 54 Kitâb-ı Mukaddes, I. Samuel, 25/ 39- 43, 30/ 5, 18; II. Samuel, 2/ 2. 55 Kitâb-ı Mukaddes, I. Kırallar, 3/ 1. 56 Ate�, �slâm’a Göre Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, s. 325.

13

Nitekim, Kitab-ı Mukaddes’de Efraimli Elkano adlı bir kimsenin Hanna ve

Peninna adlı iki karısı oldu�u zikredilmektedir 57�Gideon’un da çok kadınla evli oldu�u

nakledilmektedir.58 Bunun sebepleri arasında birinci e�in çocuk, özellikle erkek çocuk

do�uramaması, çok evlilikle sa�lanan i� gücü ve yengeyle evlenme kuralı (levirat)

gösterilebilir. Ailenin erkek çocukla devam edece�i anlayı�ı, onun ailesi içinde önemli

bir yer tutmasına yol açmı�tır. Hanna’nın , “Ey orduların rabbi… câriyeni unutmazsan ve

cariyene erkek bir çocuk verirsen hayatının bütün günlerince onu rabbe verece�im…” 59

Ve Rahel’in Yâkub’a “Bana çocuklar ver, yoksa ölürüm” 60 �eklindeki niyazları da bunu

do�rulamaktadır. Bu sebeple o�ulu olmayan koca, ailesinin sönmemesi için ikinci veya

üçüncü defa evlenir veya cariye istifra� edebilir. Bazen de bunu bizzat çocu�u olmayan

birinci e� sa�lamaktadır.61

Koca çocuksuz ölürse, bu defa dul e�iyle karde�i evlenir ve do�acak ilk o�ul,

ölen karde�in ailesini devam ettirir.62 Çok evlilik aileyi annenin ba�kanlı�ında alt

gruplara böler ve adeta babanın ba�kanlı�ındaki ataerkil aile, alt gruplarda anaerkil bir

hale dönü�ür. Bu �ekilde alt gruplara ayrılma ilk dönemlerde o ölçüde kesindir ki, aynı

kimsenin farklı kadınlardan olan çocukları birbirleriyle evlenebilirler.63 Fakat bu

uygulama daha sonra yasaklanmı�tır.64 Burada �u hususu da belirtmek gerekir ki

sosyoekonomik sebeplerle fakir halk tabakaları daha çok tek evlilikle yetinmi�lerdir.

Ölen kocanın karde�inin dul e�le evlenmesi kuralı (levirat), bu karde� evli oldu�unda çok

evlili�i de beraberinde getirmi�tir. Çünkü bu evlilik ölen kocanın isminin ve ailesinin

devam etmesi için gereklidir. Ayrıca bunu yapmamak karde�in aile oca�ının sönmesine

yol açaca�ından toplum buna �iddetle kar�ı çıkacaktır.65 Aynı zamanda bu uygulamada

aile mülkünü koruma ve dul e�in mutlulu�unu sa�lama dü�üncesi de vardır.66

Yahudilik’te evlenme bir bakıma endogamik, bir bakıma egzogamik bir karakter

ta�ımaktadır. Genel bir kural olarak var olan �srailo�ulları dı�ından birisiyle evlenmeme,

içten evlenmenin (endogami) geni� bir uygulaması olarak yorumlanabilir. Ne var ki bu

uygulamaya da istisnalar getirilmi�tir. Babil sürgününden sonraki dönemde Yahudilerin

57 Kitâb-ı Mukaddes, I. Samuel, 1/ 1- 2. 58 Kitâb-ı Mukaddes, Hâkimler, 8/ 30- 31. 59 I. Samuel,1/ 11. 60 Tekvin, 30/ 1. 61 Tekvin, 16/ 2; 30/ 2,9. 62 Tesniye, 25/ 5 -6. 63 Tekvin, 20 / 12. 64 Levililer, 18 / 9- 11. 65 Tesniye, 25/ 5- 10. 66 Aydın, “Aile Mad.”, T.D.V.�. A. , II, 197.

14

Hititi ve Kenaniler’le evliliklerine rastlanmaktadır. Kitab-ı Mukaddes bu yabancı

evliliklerine i�aret etmektedir.67 Daha sonra bu tür evlilikler yasaklanmı�tır.68 Bu

endogamik sınırlar içerisinde belli sayıdaki akrabalarla evlenmeme kuralı da, dı�tan

evlenmeyi (egzogami) olu�turmaktadır. Evlenme sırasında kadının ailesine bir para veya

mal verilir (mohar). Ba�langıçta bunun üzerinde evlenen kadının hiçbir hakkı yoktu.

Sonraları aileye verilen para ve mal bizzat evlenen kadına ödenen bir hediyeye

dönü�mü�tür.69

Yahudilik’te bo�anma me�ru bir olay kabul edilmektedir.70 Yahudilikte kadının

bo�anma hakkı yoktur. Erkek, istedi�i zaman karısını bo�ayabilirdi. �imdi ülkelere göre

de�i�ik uygulamalara rastlanmaktadır���

Tevrat’ta bo�anmanın caiz oldu�unu gösteren ifadeler vardır: “Bir adam bir

kadın alıp da evlendi�i zaman vaki olacak ki, onda utanılacak bir �ey buldu�u için, kadın

onun gözünde lutuf bulmazsa, onun için bo� kâ�ıdı yazacak ve onun eline verecek ve

onun evinden gönderecektir…”72 “Fakat dul yahut bo�anmı� kadının ada�ı, canını onunla

ba�ladı�ı her �ey onun üzerinde olacaktır…”73 Ancak Yahudi hukuk ekolleri arasında

bo�anma sebepleri konusunda görü� birli�i yoktur. Genel olarak bo�anmalara Yahudi

toplulu�unda sıkça ba�vuruldu�u ve bu konuda a�ırılı�a kaçıldı�ı görülmektedir.74

1.2.3. Hıristiyanlıkta Aile

Hıristiyan aile yapısı, Yahudi ailesinden çok farklı de�ildir. Esasen �ncil’de de

belirtildi�i gibi Hz. �sa önceki �eriatları la�vetmek için de�il, tamamlamak için

gelmi�tir.75 Bu bakımdan burada Hıristiyanlık’taki aileden bahsedilirken sadece

Yahudilik’ ten farklı olan noktalar üzerinde durulacaktır.

Hıristiyanlık, evlili�i, cemiyetin birlik ve bozulmazlı�ını sa�layan kutsal bir

müessese olarak görür.76 Hıristiyanlı�a göre, fuhu� ve zina i�leyenlere Allâh

hükmedecektir ve bu yüzden evlilik muteber olmalıdır.77 Ayrıca; Hıristiyanlık’ta evlilik,

67 Ezra, 10 / 2. 68 Ezra, 10 / 11. 69 Aydın, “Aile Mad.”, T.D.V.�.A. , II, 197. 70 Tensiye, 24/1. 71 Tümer-Küçük, a.g.e. s. 258. 72 Tesniye, 24 / 1- 4. 73 Tevrat, Sayılar, 30 / 9. 74 Aydın, “Aile Mad.”, T.D.V.�.A. , II, 197. 75 Matta, 5 / 17. 76 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 304. 77 �branilere Mektup, 13 / 4.

15

bir Tanrı buyru�u, bir din görevi olarak nitelenir.78 Bundan dolayı Hıristiyanlık aileyi

sosyal veya medeni bir kurum olarak de�il, tamamen dini bir kurum olarak kabul

etmektedir. Bu bir ölçüde Yahudilik’ teki maddeci anlayı�a bir tepkidir. Hz. �sa’ ya göre,

aile fertleri arasındaki ili�ki, insanla Allah arasındaki ili�kinin bir aynası ve insanın ruhi-

manevi alandaki geli�mesinin vazgeçilmez bir unsurudur.79

Yahudilik’ te oldu�u gibi Hıristiyanlık’ ta da, aile, kocanın hâkimiyetine

dayanan bir ailedir. �sa Mesih kilisenin ba�ı oldu�u gibi erkek de ailenin ba�ıdır. Hatta

kadın kocasına, Rabbine tabi oldu�u gibi tabi olacaktır.80 Bundan dolayı onun erke�i

üzerinde herhangi bir �ekilde hâkimiyet kurması kabul edilemez. Bu dü�ünce, kayna�ını

Hz. Âdem ile Havva’dan almaktadır. Zira önce Âdem, sonra Havva yaratılmı�tır. Bir

di�er husus da Havva, Âdem’i aldatıp suça sevketmi�tir.81 O halde erke�in, kendisini

aldatıp suç i�lemesine sebep olan kadının hâkimiyeti altına girmesi dü�ünülemez. Bütün

bunlara ra�men Hıristiyanlık’ ta kadın, Yahudilik’te oldu�u gibi kocasının adeta

mülkiyeti altındaki bir mal da de�ildir.

Aileyi meydana getiren evlili�e Hıristiyanlık’ta o ölçüde kutsi bir mahiyet

verilmi�tir ki, evlenmekle karı kocanın tek bir beden haline geldi�i ve artık

ayrılmalarının mümkün olmadı�ı sonucuna varılmı�tır.82 Buna göre Hz. �sa: “Ve ben size

derim, kim zinadan ötürü olmayıp karısını bo�ar ve bir ba�kası ile evlenirse, zina eder.”83

“Karısını bo�ayan ve bir ba�kası ile evlenen her adam zina eder. Ve bir kocanın bo�adı�ı

ile evlenen zina eder.”84 “Ve kim karısını bo�arsa, ona bo� kâ�ıdı versin denilmi�tir.

Fakat ben size derim ki, zinadan ba�ka bir sebeple karısını bo�ayan adam onu zaniye eder

ve kim bo�anmı� kadınla evlenirse zina eder.”demi�tir.85

Bütün bu nakillerden, Hıristiyanlık’ ta bo�anmanın caiz olmadı�ı, bo�anan

kadınla evlenmenin zina sayıldı�ı anla�ılmaktadır. Hıristiyanlık zinayı bir bo�anma

sebebi kabul etmi�tir. Hıristiyanlık’ ta bo�anmı� bir kimseyle evlenmek zina kabul

edilmi�, böylece bo�anan kimsenin yeniden evlenmesi önlenmi�tir.86

Hıristiyanlı�a göre me�ru ve kutsallanmı� bir evlili�in bozulması imkânsızdır.

Yalnız ölüm evlenme anla�masını bozabilir. Katolik Kilisesi, cemiyet ve ailenin

78 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 304. 79 Aydın, “Aile mad.”, T.D.V.�.A. , II, 197. 80 Efesoslular’ a Mektup, 5 / 22- 23. 81 Timoteos’ a Birinci Mektup, 2 / 12- 14. 82 Markos, 10/ 8- 12. 83 Matta, 19/ 9. 84 Luka, 16/ 18. 85 Matta, 5/ 31- 32. 86 Ate�, “�slâm’a Göre Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri” s. 356.

16

sa�lamlı�ına, karı-kocanın bahtiyarlı�ına, kadının �erefine, çocukların saadet ve

yeti�mesine engel olarak gördü�ü bo�anmayı kabul etmemektedir.87 Her ne kadar bu

yasak, Yahudilik’teki bo�anmaların a�ırılı�ına bir tepki olarak ortaya çıkmı�sa da,

bo�anmayı bütünüyle reddetti�i için bu defa da bir ba�ka a�ırılı�a sebebiyet vermi�tir.

Hıristiyan dünyasında ya�anan çe�itli sosyal çalkantıların bir sebebi de, bu yasak

olmalıdır. Zira bu durum bir taraftan Kilise dı�ındaki evlenme ve bo�anmalara yol açmı�,

kilisede bo�anıp ikinci defa evlenemeyenler bunu kilise dı�ında yapma yoluna

gitmi�lerdir. Di�er taraftan bu usulün henüz uygulamaya girmedi�i dönemlerde

birbirlerinden ayrılma imkânı bulamayan çiftler bu evliliklerini istemeyerek kâ�ıt

üzerinde muhafaza etmi�ler, evlilik dı�ı me�ru olmayan ili�kiler içerisine girmi�lerdir. Bu

sebeple Batı dünyasında ahlaki problemlerin ve çözülmelerin temelinde Hıristiyanlık’da

ki bu bo�anma yasa�ının bulundu�unu ileri sürmek mümkündür.88

Yahudili�in aksine, Hıristiyan ailesinin tek evli (monogami) oldu�u

söylenebilir. Ne var ki, bu da kesin de�ildir. Çünkü Eski ve Yeni Ahid’ in hiçbir cümlesi,

çok evlili�i yasaklamamı�tır. Hıristiyanlı�ın ilk dönemlerinde hiçbir konsil veya dini�leri

kurulu da birden çok kadınla evlenmeye kar�ı çıkmamı�tır. Nitekim IX. yüzyılda

Charlamagne’nin çıkardı�ı bir kanun, papazların bile birden fazla kadınla evlendiklerini

göstermektedir.89 Bazı Hıristiyan mezhepleri (Protestanlı�ın kurucusu Martin Luther,

Hıristiyanlık’ ta taaddüd-ü zevcat’ın helal oldu�unu söylemi�tir) de çok evlili�i kabul

etmektedir. Hatta Anabaptistler 1531’de çok evlili�i tavsiye ettiler. Mormonlar da çok

evlili�i ilahi bir müessese olarak kabul etmektedirler. Di�er Hıristiyanlar arasında çok

kadınla evlenme yasa�ı sonraki dönemlerde ba�lamı�tır.90

1.2.4. Câhiliye Döneminde Aile

Cahiliye devri Arapları’nda ailenin müstakil bir varlı�ı oldu�unu söylemek

zordur. Gerçekte o, mensubu bulundu�u kabilenin bir parçasıdır. Zira bu toplumda bir

ailenin üyesi olmaktan çok bir kabilenin üyesi olmak de�er ta�ımaktadır. Kabile adeta

büyük bir aile gibidir. O dönemde aile koca, e� veya e�ler, çocuklar ve kölelerden

olu�maktaydı. Akrabalık ili�kisi erkek akrabalar (asabe) yoluyla kurulurdu. Bu yönüyle

eski Arap ailesi ataerkil bir ailedir. Arabistan’da, peder�ahili�e dayanan bir evlenme

87 Descuffi, Hıristiyan Dini, s. 300, 303. 88 Aydın, “Aile mad.”, T.D.V. �.A. , II, 197. 89 Ate�, �slâm’a Göre Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, s. 327. 90 Aydın, “Aile mad.”, T.D.V.�.A.. II, 197,198.

17

usulü vardı. Bu usul, erke�e büyük bir serbestlik bırakıyor, fakat eski mader�ahi nizamın

izlerini de ta�ıyordu.91 Bazı sosyologlar da Arap toplumunun ilk dönemlerde anaerkil bir

aile yapısına sahip oldu�unu söylemekte ve Beni Rukayye, Beni Becile gibi kabile

isimlerinin bunların bir anneden türemi� olduklarının i�areti sayıldı�ını ileri

sürmektedirler. Bunun gibi, Arapça aile veya kabile anlamında kullanılan batn

kelimesinin de belli bir dönemde Arap ailesinin anadan geldi�ini ortaya koydu�u iddia

edilmi�tir. Ne varki bilinen en eski dönemlerden itibaren Araplar’da ataerkil bir aile

yapısının var oldu�u görülmektedir. Ad, Semud, Beni Mudar, Beni Ha�im, Kurey� gibi

kabile isimlerinin ço�u da bu bu kabilelerin mü�terek bir atadan geldi�ini

göstermektedir.92

Eski Arap toplumunda erkek kadından daima daha önemlidir. Zira o, kadının

aksine alelade bir fert de�il, bir sava�çı olarak ailenin ve kabilenin güç kayna�ıdır. Bu

yüzden asabe ili�kisi aile ve kabile ba�larının temelini te�kil eder. Yine bu yüzden kız

çocu�una sahip olmak utanılacak bir �eydir. Hatta bazı kabilelerde kız çocuklarının diri

diri topra�a gömüldü�ü bilinmektedir. Bunda açlık korkusunun da etkisi vardır. Böyle bir

durumda ailenin en de�ersiz ferdi feda edilerek bu tehlike savu�turulmaya çalı�ılır.

Bu dönemde evlilik herhangi bir �ekil �artına veya merasime tabi de�ildir. Yine

de velîme; güveyin evinde, dü�ünün ertesi günü, ailenin dost ve yakınları ile semtin

fakirleri davet edilerek, onların bir dü�ün-ziyafet sofrasına oturtulması ile gerçekle�irdi.93

Bu genel bir uygulama olarak görünmektedir.

Câhiliye döneminde çok kadınla evlili�in yaygın oldu�unu görmekteyiz. Bu

devirde, evlenilecek kadınların sayısı konusunda bir sınırlama mevcut de�ildi, dileyen

diledi�i kadar kadınla evlenebilir, cariye alabilir, mut’a nikâhı yapabilir veya �slam

tarafından ilga edilmi� �ekillerde kadınlarla ilgi kurabilirdi.94 Câhiliye döneminde

erkeklerin hiçbir sınır tanımaksızın istedikleri kadar kadınla evlenebilmeleri, ailenin

erkek evladını ço�altmak, dü�manlara kar�ı güçlü olmak arzusundan do�mu� bir

husustur.95 Bunun yanı sıra nikâhsız ya�ama, süreli nikâh (nikâh-ı muvakkat, nikâh-ı

mut’a), e�leri kar�ılıklı de�i�tirme / nikâh-ı bedel) veya asil bir erkekten çocuk sahibi

olmak için e�i ona sunma ve çocuk olana kadar ona yana�mama (nikâh-ı istibda) gibi

muhtelif evlenme �ekillerinin de var oldu�u görülmektedir. Üvey anneyle evlenme

91 Aydın, “Aile mad.”, T.D.V.�.A. , II, 197,198. 92 Aydın, “Aile mad.”, T.D.V.�.A. , II, 198. 93 Hamidullah, �slâm Peygamberi, II, 111- 114. 94 Ate�, �slâm’a Göre Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, s. 329. 95 Ça�atay, Câhiliye Ça�ı, s. 135.

18

�eklindeki nikâh-ı makt da, o dönem Arap toplumunda var olan bir uygulamadır. Bu

nikâhta ilk söz sahibi olarak büyük o�ul, babasının ölümünden sonra üvey annesiyle

evlenebilmekte ve bunun için üvey annenin rızası gerekmektedir. Büyük o�lun böyle bir

istekte bulunmaması halinde di�er o�ullar ve asabe akrabalar belirli bir sırayla bu hakka

sahip olabilirler.96

Evlilik daha ziyade kabile içerisinde olmaktadır. (Endogami): yabancı bir

kadınla evlenmek ho� kar�ılanmaz. Kız çocuklarının amcao�ullarıyla evlenmeleri

özellikle te�vik edilmi�tir. Amcakızı sözü bu dönemde e� anlamına gelmektedir.

Câhiliye Devrinde evlili�i sona erdirme hakkı, yalnız kocaya aitti. Bo�ama,

erke�in keyfine ba�lı olup, kocanın ölümünden sonra, kocanın ailesi, dul kadını

yanlarında alıkoyabilirlerdi.97 (Bu uygulamaların dı�ında Câhiliye devrinde mevcut di�er

talak çe�itleri de vardır. Hul’, �l�, Zıh�r,)98

Câhiliye devrinde mevcut bo�ama �ekillerini �slâm iptal etmi�, hükmünü

keffaret vermek suretiyle geçici bir süre haramlı�a çevirmi�tir.99

Velayet hakkı asabe akrabalara tanınmı�tır; annenin çocukları üzerinde böyle bir

hakkı yoktur. Velinin velayeti altındaki kimseler üzerinde, Roma hukukunda aile reisinin

sahip oldu�u haklara benzer geni� hak ve yetkileri vardır; veli velayeti altındaki çocu�u

satabilir, rehin verebilir, miras ve himayeden mahrum edebilir ve hatta öldürebilir. Kız

çocuklarını öldürme hakkına sahip olmaları, bu dönemde velinin yetkilerinin geni�li�ini

göstermektedir. Buna göre Arap toplumunda da, kadın ve çocukların bu dönemdeki

statüleri köleden çok farklı de�ildir. Bunların miras haklarının olmaması da bu tespiti

do�rulamaktadır. Eski Arap ailesinde evlatlık kurumu vardır ve evlatlık ili�kisi bir evlilik

engeli te�kil etmektedir. Ayrıca evlatlı�ın, evlat edinenin malları üzerinde miras hakkı da

bulunmaktadır.100

96 Aydın, “Aile mad.”, T.D.V. �.A. , II, 198. 97Aydın, “Talak maddesi ”, XI, 683; “Nikâh maddesi”, T.D.V.�.A. , IX; 258. 98 Geni� bilgi için bakınız: Ate�, �slâm’a Göre Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, s. 99 Ate�, a.g.e. s. 366. 100Aydın,. “Aile mad.”, T.D.V.�.A. , II, 198.

19

�K�NC� BÖLÜM

KUR’ÂN VE HAD�SLERE GÖRE A�LE

2.1. Ailenin Kurulu�u

Ailenin kurulu�unda ilk safha kadın veya erkek tarafının evlenme niyet ve

arzusunu bir teklif �eklinde kar�ı tarafa iletmesiyle ba�lar. �slâm hukuk terimi olarak bir

tarafın kar�ı tarafa evlenme niyet ve arzusunu bildirmesine “hıtbe” denilmi�tir. Bu niyeti

açıklayan taraf genellikle erkek oldu�undan “hâtıb”, teklife muhatap olan taraf da

genelde kadın oldu�undan “mahtûbe” adını alır. Türkçe de hıtbe terimi ni�anlılı�ı ifade

eder.101

2.1.1. Ni�anlanma

Hıtbe (ni�anlanma) bir tarafın kar�ı tarafa evlenme niyet ve arzusunu

açıklamasıyla ba�lar. Kar�ı tarafın bu teklifi ya reddetmesi veya kabul etmesi halinde

nihayet bulur.

Evlenecek kimselerin kar�ılıklı olarak görü�üp birbirlerini be�enmeleri ve

birbirlerinin dengi olmaları, evlili�in sa�lıklı olarak devamı için önemli bir husustur.102

Hz. Peygamber e� seçimi ile ilgili olarak �öyle buyurmu�tur: “Biriniz bir kıza / kadına

talip olup evlenmek istedi�inde, ona baksın.”103

�slâm bilginleri, denklik / küfüv konusunu �u hadise dayandırmaktadırlar:

“Kadın dört �ey için; malı, soyu, güzelli�i ve dindarlı�ı için nikâhlanır. Sen dindar

olanı seç ki, mutlu ve huzurlu olasın.”104 Hadiste zikredilen dört husus “mütekabiliyet”

ilkesi gere�i hem kadının hem de erke�in seçimi için söz konusudur.105

Denklik, evlili�in olmazsa olmaz �artı de�il, ünsiyet, geçim ve uyum için

gerekli olan bir husustur.

101 Karaman, “�slam’ın Getirdi�i Aile Anlayı�ı”, Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Türk Ailesi��Aile Yazıları��s. 397.�102 Karagöz, Aile ve Gençlik, s. 16. 103 Ebû Dâvud, Nikâh, 19. 104 Buhârî, Nikâh, 15; Müslim, Rada, 53; Tirmîzî, Nikâh, 4; Nesâi, Nikâh, 10; �bn Mâce, Nikâh, 6. 105 Karagöz, a. g. e. s. 17.

20

E� seçimi ve görü�me esnasında bir hususa daha dikkat edilmesi gerekir ki, o

da; talibi olan kıza / kadına ilk taliplisi vazgeçmedikçe veya kız tarafı olumsuz cevap

vermedikçe talip olunmamalıdır. Çünkü Hz. Peygamber: “Biriniz mümin karde�inin

dünürü üzerine dünür olmasın...”106 buyurmu�tur.

Ni�anlanma safhasında dikkat edilmesi gereken bir husus da evlenme engeli

bulunup bulunmadı�ıdır. Konu ile ilgili âyet107 ve hadislere108 dayanılarak evlenme

engellerinin neler oldu�u ortaya konulmu�tur.

Ni�anlanma safhasında dikkat edilmesi gereken bu iki husus (E� seçimi,

denklik ve evlenme engelleri), evlilik öncesi çok önemlidir.

Ni�anlılık tarafların birbirlerine bazı ödemelerde bulunmalarını icap

ettirmiyorsa da, taraflar birbirlerine, özellikle erkek tarafı kız tarafına örfe göre bir

takım hediyelerde bulunmu� ve hatta mehrin bir kısmını veya tamamını pe�in olarak

ödemi� olabilir. Bu �artlarda ni�anlılardan biri veya her ikisi ölmü� ya da ni�anın

bozulmasına karar verilmi�se ni�anın bozulmasından dolayı maddi kayba u�rayan taraf,

zararlarının tazminini talep edebilecek midir? Fakihler tazmin edilecek zararı daha önce

erkek tarafından ödenmi� olan mehir ile kar�ılıklı verilmi� hediyeler bakımından ayrı

ayrı incelemi�lerdir.

Erkek pe�in olarak verdi�i mehri ya misliyle, ya aynen, aynı mevcut de�ilse

kıymetiyle tazmin ettirebilir. Fakihler arasında bu konuda ittifak vardır. Zira mehir bir

izdivaç bedelidir. Ni�anlılık izdivaç ile tamamlanmayınca aldı�ı mehir üzerinde kadının

herhangi bir hakkı olamaz.

�ki tarafın birbirlerine verdikleri hediyelerin geri alınıp alınamayaca�ı

konusunda ihtilaf edilmi�tir. Hanefilere göre, hediyeler hibe hükmünde oldu�undan

ni�an bozulsa dahi kar�ı tarafın harcayıp tüketti�i, ba�kasına devretti�i, de�i�tirdi�i,

ba�ka �ekil verdi�i hediyeler geri alınamaz. Ancak verilen hediye, kar�ı tarafın elinde

aynen mevcutsa kerahetle birlikte alınabilir. �afiilere göre ise, her halükarda aynen

mevcutsa aynen, aynen mevcut de�ilse kıymetiyle geri alınabilir. Malikilere göre ise,

ni�anı kimin bozdu�u dikkate alınır. Ni�anı bozan erkek ise kadından hiçbir �ey talep

edemez. Ni�anı bozan kadın ise, erkek, verdi�i hediyeleri aynen veya kıymetiyle talep

edebilir. 106 Buhârî, Nikâh, 45; Ebu Davud, Nikâh, 18; Tirmîzî, Nikâh, 38. 107 4. Nisâ,3, 22, 23, 24; 2. Bakara, 221, 230; 5. Mâide, 5; 60. Mümtehine, 10. 108 Buhârî, Nikâh, 27; Müslim, Nikâh, 33- 37; Tirmîzî, Nikâh, 3, 26; Rada’, 3; Ebû Dâvud, Nikâh,7, 13; �bn Mâce, Nikâh, 3, 34.

21

Ni�anı bozan taraftan maddi kayıpların tazmini dı�ında ayrıca manevi tazminat

talep edemez. Ancak son dönemlerde Dr. Mustafa es-Sibai gibi bazı müellifler, sebepsiz

olarak ni�anı bozan tarafın manevi tazminat ödemesi fikrindedirler.109

Ni�anlanma safhasıyla kurulu� a�amasına giren aile, tarafların bizzat

kendilerinin veya velilerinin hür iradeleriyle ya da vekilleri marifetiyle bir nikâh akdiyle

kurulur.110

2.1.2. Evlilik

�slâmda aile kurmak için evlilik esastır. Evlilik �slâm’da aile te�ekkülünün

temelidir. Hz. Peygamber onu, kendi Sünneti olarak tavsiye etmi�tir. �nsanın sonuna

kadar bekâr ya�aması do�ru de�ildir ve Hz. Peygamber tarafından yasaklanmı�tır.

Sahabelerden bazıları takva olsun diye kalın aba kuma�lar giymek, bütün gece namaz

kılmak, devamlı oruç tutmak ve seksi terketmek istemi�lerdi. Hz. Peygamber bunu

ö�rendi�i zaman öfkelenmi� ve böyle yapanları a�a�ıdaki �ekilde uyarmı�tır:

“Üç grup insan Hz. Peygamberin evine gelerek onun ibadet �eklini sordular.

Kendilerine anlatıldı�ında sanki onu azımsadılar ve dediler ki, ‘ Allah’ın Râsûlü ile biz

nasıl kıyaslanabiliriz, onun geçmi� ve gelecek bütün günahları Allah tarafından

affedilmi�tir’. �çlerinden birisi “ben bütün gecelerimi namazla geçirece�im” dedi.

Di�eri ‘devamlı olarak oruç tutaca�ım’, sonuncusu da ‘kadınlardan uzakla�ıp hiç

evlenmeyece�im’ dedi. Hz. Peygamber geri gelip, ‘�öyle �öyle söyleyen sizler misiniz’

diye sordu ve dedi ki: “ Allah’a yemin ederim Allah’tan en çok korkanınız ve en takvâl�

olanınız benim. Fakat ben, bazan oruç tutarım bazan tutmam, namazımı kılar uykumu

da uyurum ve evlenirim. Benim Sünnetimi terkeden benden de�ildir.”111

�slâm bilginleri âyet ve hadislere dayanarak farz, sünnet ve mekruh olmak

üzere evlenme konusunda üç hüküm zikretmi�lerdir.

a)-Mehir vermeye, evlili�in getirdi�i yükümlülükleri yerine getirmeye gücü

yeten ve evlenmedi�i takdirde zinaya dü�me tehlikesi bulunan kimsenin ( haletü’t-

tevekan) evlenmesi farzdır.

109 Karaman, “ �slâm’ın Getirdi�i Aile Anlayı�ı”, Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Türk Ailesi, s. 397- 398. 110 Karaman, a.g.m. s. 397- 398. 111 Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, �man, 5.

22

b)-Mehir vermeye, evlili�in getirdi�i yükümlülükleri yerine getirmeye gücü

yeten ancak evlenmedi�i takdirde zinaya dü�me tehlikesi bulunmayan kimsenin (

haletü’l – itidal) evlenmesi sünnettir.

c)-Mehir vermeye, evlili�in getirdi�i yükümlülükleri yerine getirmeye gücü

yetmeyen ve e�ine zulmetme tehlikesi bulunan kimsenin ( haletü’l- havf) evlenmesi

mekruhtur.112

2.1.2.1. Monogami (Tek E�lilik)

�slâm’da evlilik te�vik edilmi�, onun yükümlülü�üne riayet edebilecek bir

kimsenin bekâr ya�aması ho� görülmemi�tir. Ki�i, bir kadınla evlenince topluma kar�ı

bu görevini yerine getirmi� olur. Birden fazla kadınla evlenmeye gelince, bunun

caizli�i �artlara ba�lanmı�tır. Bu �artlar: Ferdi veya toplumsal bakımdan buna ihtiyacın

olması. Birden fazla kadınla evlenmenin gerektirdi�i ek yükümlülükleri yerine getirme

gücüne sahip olmak. Adalete riayet etmek. Nitekim ayet-i kerimede; “E�er yetim

kızların haklarını gözetemeyece�inizden korkarsanız, size helal olan di�er kadınlardan

iki�er, üçer, dörder nikâhlayınız. E�er adalete riayet edemeyece�inizden korkarsanız

bir tane seçin yahut sahip oldu�unuzla (cariye ile) yetinin. Bu (tek kadınla evlenme)

adaletten sapmamanız bakımından daha uygundur.” 113 buyrularak konuya açıklık

getirilmi�tir. Bu ayetten sonra da, aslında bunun mümkün olmayaca�ını bildiren �u

âyet, tek e�lili�i tavsiye etmektedir:

“ Ne kadar çabalasanız da kadınlar arasında adalete riayet edemezsiniz. O

halde birine büsbütün meyledip de di�erini ihmal etmeyin. E�er iyilik ve düzen için

çalı�ır, günahtan sakınırsanız, bilin ki Allah günahlarınızı çok ba�ı�layıcı ve çok

merhamet edicidir.”114

Ebu Hureyre’nin bildirdi�ine göre, Allah Rasûlü; “�ki e�i olup da bunlardan

birine meyleden ki�i, Kıyamet Gününde bedeninin yarısı e�ik olarak gelir”

buyurmu�tur.115 Yukarıda kaydetti�imiz iki âyet ile Ebu Hureyre’nin rivayeti birlikte

de�erlendirildi�i zaman, �slâm’da,�tek kadınla evlenmenin esas oldu�u, adalete riayet,

dirlik ve geçim için bunun daha uygun bulundu�u anla�ılacaktır.

112 el-Kasani, Bedayius-Sanayi fi Tertibi’�- �erai’, II, 229, el- Mevsili, el-�htiyar li Ta’li’l- Muhtar, III, 81- 82, el-Cezeri, el- Fıkhu Ale’l-Mezahibi-l-Erbe’a, IV, 4- 8, Bilmen, a.g.e. II, 41- 44, 113 4. Nisâ, 3. 114 4. Nisâ, 129. 115 et- Tirmîzî, , Nikâh, 4; Ebû Dâvud, Nikâh,38.

23

2.1.2.2. Poligami (Çok E�lilik)

Poligyny, çok kadınla evlenme, poliandry, çok kocalı olma, poligami ise

bunların her ikisi de demektir.116

Çok e�lilik tarih boyunca toplumlarda var olagelmi�tir. Ça�ımızda tek e�lilik

tercih edilmektedir.

�slâm’da çok evlilik yaygın oldu�u için de�il, caiz oldu�u için dile dü�mü�tür.

Maalesef bazı Müslümanların bu ruhsatı istismar ettikleri ve bunun �arta ba�lı bir izin

oldu�unu görmedikleri kesinlikle do�rudur. Ancak bu gerçe�e ra�men yine de çok

evlili�in yaygınlık oranı %3’ü geçmemektedir. Kadınların e�itimi arttıkça ve �slâm’ın

do�ru anla�ılması gerçekle�ince polygyny oranı dü�mektedir117.

Evlenilecek kadın sayısını sınırlamakla birlikte çok evlili�e izin veren ayet

�öyledir:

“�ayet yetim kızlar ve dul kadınlar� akkında adaleti yerine

getiremeyece�imizden korkarsanız size helal olan kadınlardan iki�er üçer dörder

nikâhlayın. Onlar arasında da adalet yapamayaca�ınızdan korkarsanız bir tane”118

Aynı sûrede yine �öyle buyurulmaktadır: “ Ne kadar isteseniz de kadınlar

arasında (tam) adalet yapamazsınız.”119

Sonuç olarak kaydetmemiz gerekirse, günümüz ilahiyatçıları, tek e�lili�in

�slâm’ın hedefledi�i ideal evlilik oldu�unu önemle vurgulamaktadır.

2.1.3. Nikâh

2.1.3.1. Nikâhın Tanım��

2.1.3.1.1. Sözlük Anlam��

Nikâh kelimesi sözlük olarak, cinsel ili�ki demektir. Bu kelime evlilik ve evlilik

akdi anlamına da gelmektedir. Çünkü evlilik mübah cinsel ili�kinin bir sebebi olarak

görülmektedir. Bu çerçevede “Nekehat el- mer’e” denince, “Kadın evlendi”, “enkehat

el- mer’e” denilince de, “Kadını evlendirdi” mânaları anla�ılmaktadır.120

116 Omran, Famıly Planıng In The Legacy Of Islam, s. 24. 117 Omran, Famıly Planıng In The Legacy Of Islam, s. 24. 118 4. Nisâ, 3. 119 4. Nisâ, 129. 120 Bkz. �bn Manzûr, Lisânü’l-Arab, ” n-k-h mad.”, II, 625- 626.

24

Hz. Peygamber Câbir’e “ Evlendin mi Ey Câbir!”121 derken, benzer �ekilde

âyette de �uayb (a.s.), Musa Peygamber’e “�ki kızımdan birini… seninle evlendirmek

istiyorum” derken bu kökten türetilen “enkeha” kelimesi geçmektedir.

2.1.3.1.2. Terim Anlamı

Nikâhın terim anlamı, iki e� arasındaki cinsî münâsebetin kendisiyle helâl

kılınaca�ı akit demektir.122

“Nikâh ya da bir di�er ifade ile evlilik önemli bir akittir. Kur’ân nikâhtan söz

ederken onu a�ır ve önemli bir sözveri� (mîsâk-ı galîz) olarak vasıflandırmaktadır.123.

Bu nedenle nikâh sözü verilmeden önce tarafların iyi dü�ünmesi ve ömür boyu sürecek

birlikteli�in mes’ut geçmesi için gereken tedbirlerin alınması gerekmektedir.”124

Evlili�in asıl gayesi, aileye huzur ve mutluluk, topluma da iyi bir nesil temin etmektir.

Nitekim âyette de bu hususa i�aret edilirken �öyle denilmektedir: “ �çinizden,

kendileriyle rahatlayaca�ınız e�ler yaratıp, aranızda sevgi ve merhamet koyması, O’nun

varlı�ının delillerindendir. Bunlarda dü�ünen millet için dersler vardır.”125 Yine bir

ba�ka âyette de; “Onlar (kadınlar) sizin için bir elbise, siz de onlar için bir

elblsesiniz…” buyrulmaktadır126. Bu âyette vurgulandı�ı üzere, bir ki�iye elbise ya da

giyinme, ne kadar gerekliyse e�i de onun için o kadar lüzumlu ve önemlidir. Elbise

�nsan vücuduna ne kadar yakın ve onu nasıl ku�atıp sarıyorsa, e�ler de birbirine o kadar

yakın ve sargın olmaya çalı�malıdır.127

2.1.3.2. Nikâhın �artları

E�ler arasındaki hak ve hukuktan söz edebilmek için öncelikle kurallara uygun

olarak yerine getirilmi� bir nikâh akdi yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde evlenme

geçersiz sayılaca�ından e�ler birbiri üzerinde hak iddia edemeyeceklerdir. Bu sebeple

nikâh akdinin bazı �artları bulunmaktadır��

121 Buhâr, Megâzi, 18. 122 �evkânî, Neylü’l-Evtâr min Ehâdîsi Seyyidi’l-Ahbâri �erhi Münteka’,VI, 227.�123 Kur’ân’da bu konuda �öyle denilmektdir: “Birbirinizle kayna�ıp ba� ba�a kalmı�ken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat almı�ken verdi�iniz mehri nasıl geri alabilirsiniz?” Bkz. 4. Nîsâ, 21. 124 Karaman, Mukayeseli �slâm Hukuku, I, 238. 125 30. Rum, 21. 126 2. Bakara, 187. Bu ayette geçen libas kelimesi ile ilgili olarak de�i�ik yorumlar yapılmı�tır. Geni� açıklama için bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîl-i Âyi’l-Kurân, II, 162- 163; Kurtubi, el- Câmi’u li Ahkâmi’l- Kurân, II, 316; Ebu’s-Suud, �r�âdü’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l- Kurâni’l-Kerim, I, 201.�127 Yasdıman��Kur’ân-Sünnet-Fıkıh Ba�lamında Kadının Evlilikteki Hakları, s. 4.

25

� Hadislere baktı�ımızda “Nikâhın �artları �unlardır” �eklinde bir rivâyete

rastlanmamaktadır. Ancak Hz. Peygamber “En ziyade yerine getirilmesi gereken �artlar

fercleri kendisiyle helal kıldı�ınız �artlardır.”128 Buyurmu�tur.�

� Hz. Peygamber’in tebli� hayatındaki zaman ve �artlara göre verdi�i hükümler

hadis külliyatında nikâh bahsinde de�i�ik bablar altında i�lenmi�tir. Fukahâ ise

“Nikâhın �artları” ba�lı�ı altında ilgili hadisleri birkaç maddeye indirgeyip,

düzenlemede bulunmu�tur�����

� Bu düzenleme sonucunda ortaya çıkan ba�lıklar ve kısaca açıklamaları�

�unlardır:

1- Îcâb (evlenme teklifi) ve Kabul Sözleri: Nikâhın hukukî anlamda geçerli

olabilmesi için gereken �artların ba�ında “Îcâb” ve “kabul”ün olması fukaha tarafından

iitifakla belirtilmi�tir.130 Yine “seni onunla evlendirdik”131 ve “Babalarınızın

nikâhladı�ını nikâhlamayınız.”132 âyetlerinde oldu�u gibi “evlenme” ve “nikâh” lâfızları

Kur’ân’da geçmektedir. Dolayısıyla nikâh akdini gerçekle�tiren ki�ilerin, akid esnasında

söyledikleri îcâb ve kabul sözlerinin “evlilik” ve “nikâh” kelimeleri veya bu iki

kelimeden birisini ihtiva etmesi durumunda nikâhın geçerli oldu�u fukaha tarafından

ittifakla kabul edilmi�tir.133 Ayrıca Hz. Peygamber “Kur’ân’dan bildiklerin(i ö�retmen)

mukabilinde seni onunla evlendirdim”134 diyerek “evlilik” kelimesini kullanmı�tır.

Âyette ve hadiste görüldü�ü üzere îcâb ve kabul sözleri için “evlilik” ve “nikâh”

kelimeleri geçerli sayılmı�tır.

2-Evlenme Manilerinin Bulunmaması: Bu hususa Ni�anlanma konusunda

de�inmi�tik.

3-Bekâr kız ve Dul Kadının Evlili�e rızası: Nikâhın geçerli olabilmesi için

bekar kızın evlili�ine rızasının zorunlu oldu�u ile ilgili �u hadis bize bilgi vermektedir.

128 Buhârî, Nikâh,52; Müslim, Nikâh, 8; Tirmizî, Nikâh, 32; �bn Mâce, Nikâh, 41. 129 Yasdıman��Kur’ân-Sünnet-Fıkıh Ba�lamında Kadının Evlilikteki Hakları, s.5. 130 Zuhaylî, �slâm Fıkhı Ansiklopedisi, IX, 33. Meselâ �irbînî’nin ifadesine göre, Îcâb; velinin “Seni evlendirdim veya seni nikâhladım” demesi, kabul de; evlenecek erke�in “O kadınla evlendim veya onu nikâhladım” demesidir. Bkz. �irbînî, Mu�ni’l-Muhtâc �lâ Ma’rifeti Meânî Elfâzı’l-Minhâc, III, 139. 131 33. Ahzab, 37. 132 4. Nisâ, 22. 133 �irbînî, Mu�ni’l-Muhtâc, III, 139; Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi’ fî Tertîbi’�erâi’, II, 229;��îrâzî, el- Mühezzeb fî Fıkhi’l-�mâmi’�-�âfiiy, II, 41; �bnü’l- Müflih, el- Mübdi’ fî�erhi’l- Mukni’, VII, 18; el- Behûti, Ke��âfu’l-Kınâ’ an Metni’l-�knâ, V, 37; Davyân, Menâru’s-Sebl, II, 134; Dimyâtî, �ânetu’t-Tâlibîn, III, 274; el-Câvî, Nihâyetü’r-Rezn, s. 301; Zuhaylî, �slâm Fıkhı Ansk. IX; 34; Yasdıman, a.g.e. , s.6. 134 Buhâr, Nikâh, 14, 32, 35, 44; Müslim, Nikâh, 76. Ayrıca bkz. Abdürrezzak, Musannaf, VII, 77; Nesâ, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 312, 320; Taberân, el- Mu’cemü’l-Kebr, VI, 173, 183, 190; Beyhak, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII, 144.�

26

Hz. Ai�e’nin anlattı�ına göre;� �Bir genç kız Hz. Ai�e’nin yanına girerek: -“Babam,

itibârını benimle yükseltmek için, gönlüm olmadı�ı halde, beni karde�inin o�luna

verdi” dedi. Hz. Ai�e: -“Hz�� Peygamber gelene kadar otur” dedi. Hz. Peygamber

gelince kız ona durumu haber verdi. Hz. Peygamber babasına adam göndererek ça�ırdı

ve evlenme i�ini kıza bıraktı. Bunun üzerine kız:- “Ey Allah’ın Resûlü! Ben �imdi,

babamın yaptı�ına izin verdim. Esasen, ben bu meselede babalarının kadınlara yetkisi

olup olmadı�ını ö�renmek istedim!” dedi.135 Bu hadisten anladı�ımıza göre evlenecek

olan bekâr kızın rızası olmadı�ı müddetçe nikâh kıyılamaz. Ayrıca dul bir kadının da

rızası olmadı�ı zaman nikâh kıyılamaz. Bu konuya ili�kin delil olan hadis �udur:

“Hansâ’yı babası, (iznini almadan) evlendirmi�ti. Halbûki Hansâ dul idi ve bu evlili�i

istemedi. Resûlulah’a gitti ( ve �ikâyette bulundu). Resûlulah da onun nikâhını red ve

iptal etti.”

4- Velâyet ( Nikâh akdini taraf olarak kadın yerine velînin icra etmesi) :

Velâyet “ Bir kimsenin söz ve tasarruflarının, di�eri namına geçerli olması ve onun

i�lerini idâre etmesidir.”136 Yani, hukukî mânâda velâyet, “kabul etsin veya etmesin,

birinin bir ba�kası üzerinde söz sahibi olmasıdır”. Di�er bir tarife göre, “Re�id bir

kimsenin, ehliyeti noksan olan birinin �ahsî ve mâlî i�lerini yürütmede yetkili

olmasıdır.”137

Bülu� ça�ındaki akıl sahibi erke�in velîsiz evlenebilece�i hususunda fukâhâ

görü� birli�i içindedir. Ancak, bülu�a ermi� kızın ya da dul kadının velîsiz ve nikâh

akdinde taraflardan biri olarak kendi beyanlarıyla evlenmelerinin geçerli olup olmadı�ı

hususunda görü� ayrılı�ı bulunmaktadır����� Hanefi bilginlere göre bulu� ça�ına gelen

erkek ve kadın kendi irade beyanlarıyla evlenebilir.

“Bekâr bir kız, Resûllullah’a gelerek, istemedi�i halde, babasının kendisini

evlendirdi�ini söyledi. Resûllullah, (bu nikâhı) kabul edip etmemede kızı muhayyer

(serbest) bıraktı”139.

Hz. Peygamber: “Dul, Kendi hakkında velîsinden daha çok hak sahibidir.

Bâkirenin kendisini ilgilendirn konuda (nikâh) izni ile alınır. Onun izni susmasıdır.”140

buyurmu�tur.

135 Nesâî, Nikâh, 36; �bn Mâce, Nikâh,12; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 136. 136 Karaman, Mukayeseli �slâm Hukuku, I, 250. 137 �ener,�“�slâm Hukukunda Velâyet”, D.E.Ü, �.F. Dergisi, II, 204. 138 Karaman, �slâmda Kadın ve Aile, I, 248; Zuhaylî, a.g.e. , IX, 153. 139 Ebû Dâvud, Nikâh, 23, 24; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 273; �bn Mâce, Nikâh, 12.

27

Buhârî bu hadisi kaydetmeden önce bâbın adını �öyle koymu�tur: “Ne baba ne

de ondan ba�kası, dul yahut da bekâr kızı rızası olmaksızın evlendiremez”141.

�âfiî mezhebinde nikâh akdinin geçerli olabilmesi için kadın ve erkek bulu�a

ermi� olsalar bile, velinin izni �arttır.142

“ Nik�h ancak velinin izni ile gerçekle�ir.”143

“Kadının velisinin izni olmadan kıyılan nik�h akdi geçersizdir.”144 anlamında

ki hadisleri delil almı�lardır.145

Nikâhta velinin izninin gerekti�ine:

“...Kadınları bo�adı�ınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman,

kendi aralarında güzellikle anla�tıkları takdirde eski e�leriyle yeniden evlenmelerine

engel olmayın...”146

“...�man etmedikleri sürece Allah’a ortak ko�an erkeklerle kadınlarınızı

evlendirmeyin...”147

“ �çinizden bekâr olanları evlendirin...”148 anlamındaki âyetleri de delil olarak

zikredilmektedir.149

Sonuç olarak kaydetmemiz gerekirse, Bu konuda fakihler arasında görü� birli�i

olmasa da, bizce, akıl sahibi ve re�id bir kadına engel koymak �slâmın ruhuna ters

dü�mektedir. Bekâr bir kızın ve dul bir kadının nefret etti�i birisi ile evlendirilmesi

hayatının zindan olması demektir. Halbûki yuva, huzur ve mutluluk için kurulur. Bir

kadın için zorla evlendirilmenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Çünkü evlili�i ya�ayacak

olan ne baba ve ne de di�er velîlerdir. Bu nedenle kendisi adına karar vermek kadına

kar�ı büyük bir haksızlıktır ve zulümdür.

5- �ahitlerin Bulunması ve Evlili�in �lanı: Hz. Peygamberin buyurdu�u gibi:

“Nikâh akdi ancak iki �ahidin huzurunda yapıldı�ı zaman geçerli olur.”150

140 Müslim, Nikâh, 66; Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 280; Ebû Dâvud, Nikâh, 24,25; �bn Mâce, Nikâh, 11; Tirmizî, Nikâh, 18; Nesâî, Nikâh, 31; Dârekutnî, Sünen, III, 238, 239, 240, 241; Dârimî, Sünen, II, 186; �âfiî, Müsned, II, 172, 220; �bn Hibban, Sahih, IX, 395, 397. 141 Buhârî, Nikâh, 41. 142 el-Mergînânî, a.g.e. I, 189- 191; Bilmen, a.g.e. , II, 15, 23, 24, 26, 28, 30. 143 Buhârî, Nikâh, 36; Tirmîzî, Nikâh, 14; �bn Mâce, Nikâh, 15; Dârimi, Nikâh, 11; Ebû Dâvud, Nikâh,20; �mam Malik, Nikâh, 2. 144 �bn Mâce, Nikâh, 15; Ebû Dâvud, Nikâh, 19; Tirmîzî, Nikâh, 14. 145 el- Cezeri , IV, 12- 22. 146 2. Bakara, 232. 147 2. Bakara, 221. 148 24. Nur, 32. 149 Buhârî, Nikâh, 366, 150 Buhârî, �ehâdât, 8,

28

Evlilik akdinde �ahit bulundurmasından maksat, evlili�in herkes tarafından

bilinmesi, evlili�in ciddiye alındı�ının ve nikâh akdinin me�ru olarak yapıldı�ının

duyurulmasıdır. Mâlikîlere göre, nikâhın ilan edilmesi yeterlidir, tanık �art de�ildir. Ebu

Sevr, Zührî ve Ahmed b. Hanbel’in de bu görü�te olduklarına dair rivayet vardır.151

Dolayısıyla kadın ve erke�in ailelerinin ve çevresinin haberi olmadan yabancı iki

�ahidin huzurunda kıyılan gizli nikâhın, “iki �ahit bulundurma �artı” �eklen

gerçekle�mi� olsa bile, �ahit bulundurma amacına uygun dü�memektedir. Bu sebeple

Hz. Peygamber;

“Gizli nik�hı ho� görmezdi”152

“Nikâhı ilan ediniz, nikâh akdini camilerde yapınız ve (evlili�i duyurmak için)

def çalınız.”153

“Helal olan nikâh ile haram olan nikâhı birbirinden ayıran �ey, nikâhı sözlü

olarak ve def çalarak ilan etmektir.”154 anlamındaki hadisler nikâhın gizli yapılmamasını

ve aleni olmasını öngörmektedir.

6- Resmî Nikâhın Hükmü: Bugünkü “Medenî Kanun” madde 97- 104 ile

“Evlendirme Yönetmeli�i”nde (madde 16- 25) nikâh için ne gibi �ekli i�lemlerin

yapılaca�ını belirtmi�tir. Buna göre, “Birbirleriyle evlenmek isteyen kimselerin

yapacakları ilk i�, “evlenme beyânında bulunmak”, yani “evlenme kararlarını”

bildirmektir. Evlenecek olanlar bu kararlarını bizzat veya vekillerinin dört nüsha olarak

dolduracakları “evlenme beyannamesi”ni oturdukları yerin evlendirme memurlu�una

vermek suretiyle bildirirler. Ba�vuru “sözlü” olarak da yapılabilir. Bu taktirde sözlü

ba�vuru evlendirme memuru önünde, evlenme beyannâmesine geçirilerek taraflarca

imzalanır (Evl. Yön. M. 16- 18)155

“Evlendirme memuru, evlenme dosyasının incelenmesi sonucunda evlenmeye

engel bir durumun bulunmadı�ını be belgelerin de tam oldu�unu tesbit ederse, akdin

yapılaca�ı gün ve saati bildirir, istedikleri taktirde evlenecek olanlara “evlenme izin

belgesi”ni verir”156 . “Medenî kanun, akit esnasında ni�anlılardan birinin irâdesini

açıklamamı� olması durumunda, o evlili�i yok sayar”157. Yani, kız yerine velîsi nikâh

151 Bilmen, a.g.e. , II, 32. 152 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Nikâh. IV, 78; �mam Malik, Muvatta, Nikâh, 26. 153 Tirmîzî, Nikâh, 6; Ahmed, b. Hanbel, Müsned, Nikâh, IV, 5. 154 Nesai, Nikâh, 72, 155 Akıntürk, a.g.e. , s.205. 156 Akıntürk, .a.g.e. , s.205- 206. 157 Akıntürk, .a.g.e. , s.223.

29

akdi yapamaz. “E�lerden birinin irâdesi ile bunu açıklaması arasında hata, hile veya

tehdit yüzünden meydana gelen uygunsuzluk, evlili�in iptalini mümkün kılar”158.

“Evlenme töreninde re�it iki de �âhidin bulunması gerekir. Ni�anlılar evlendirme

memurunun kendilerine yöneltti�i soruları �ahitlerin önünde sözle cevaplandırırlar ve

iradelerini açıkladıkları anda evlenme akdi tamamlanmı� ve evlenmi� olurlar”159.

Evlenme akdi alenî, yani herkese açık olarak yapılır (Evl. Yön. M. 27). Evlenme

merâsiminden sonra, evlendirme memuru, evlenmeyi kendisinin tuttu�u “evlenme

kütü�üne” tescil ederek, e�lere ve �ahitlere imzalattıktan sonra kendisi de imzalar…

“Evlenme merâsimi sona erdikten sonra, evlendirme memuru derhal e�lere bir “aile

cüzdanı” verir ki, bu belge onların evlenmelerinin yapılmı� oldu�unu gösterir. E�ler bu

belgeyi göstermeksizin dinî merasim yaptıramazlar (M.K. mad. 110)160.

Yukarıda bahsetmi� oldu�umuz Medenî Hukuk’daki uygulamayla ilgisi olması

bakımından burada Hayrettin Karaman’ın yorumuna yer vermek istiyoruz. Karaman

�öyle diyor: “�slâm Tarihinde bazı zaman ve yerlerde evlenme akdinin camilerde

yapılması, akdin Allah’ın nimetlerine �ükür, karı- koca arasındaki hak ve vazifelere dair

âyet ve hadisler gibi hususları muhtevî bir hutbe ile ba�laması, akdin sıhhatinin

�artlarından olmayıp evlili�in önemli bir medenî akit oldu�una dikkat çekmek,

kudsiyetini telkin etmek gibi tâlî gayelere ba�lı bir sünnettir. Esas ve �artlarını dinî

nasların ve bunlara müstenid ictihadların tesbit etmi� olması, evlili�in dinî olmasını

icab ettirmez. �slâmda ruhbanlık ve din adamlı�ı gibi bir mukaddes sınıf mevcut

olmadı�ı gibi, evlenme akdinin imam tarafından veya camide yapılması da �art de�ildir.

Bugün belediye dairelerinde kıyılan nikâhların ço�u süt akrabaları arasında evlenmeler,

iki �âhidin de kadın olması gibi161 bazı istisnaları bir tarafa- �slâm Hukuku bakımından

mûteber bir evlenmedir”162. “Nikâhın ibâdet de�il, muâmelattan oldu�unu fıkıh

bilginleri açıkça ifade etmi�lerdir”163.

Cemal Sofuo�lu da bu ba�lamda günümüzde halk arasında yer alan “dinî

nikâh” ve “resmî nikâh” ayrımıyla ilgili olarak eserinde �u ifadelere yer vermektedir:

“Hukûkî bir de�eri bulunmayan ve adına “dinî nikâh” denilen nikâh, bilindi�i üzere

158 Akıntürk, .e.g.e. , s.226. 159 Akıntürk, .a.g.e. , s.207. 160 Akıntürk, .a.g.e. , s. 207. 161 Bu konunun farklı de�erlendirmeleri için bkz. Kırba�o�lu, “Kadın konusunda Kur’ân’a yöneltilen Ba�lıca Ele�tiriler”, s. 276; Karaman, “Kadının �ahitli�i, Örtünmesi ve Kamu Görevleri”, s. 286- 287; Bulaç, “Mekasıdu’�-�eria Ba�lamında Kadının �ahitli�i Konusu”, �slâmî Ara�tırmalar: Kadın Özel Sayısı, c. V, sayı: 4, s. 292- 309. 162 Karaman, Mukayeseli �slâm Hukuku, I, 236. 163 Karaman, .a.g.e. , I, 237 (Dipnot 28/1).

30

tarafların kalplerinin mutmain olması bakımından, isteklerine ba�lı olarak

yapılmaktadır. Hukûkî de�eri olmamakla birlikte, bunun yapılmasında fayda mülâhaza

edildi�i de belirtilmelidir. Hatta millet- devlet birli�ini sa�lama bakımından her iki

nikâhın birle�tirilerek yapılması, din görevlilerine de nikâh kıyma yetkisinin verilmesi

mümkün ve her açıdan da faydalı olacakbir husustur.”164 Sofuo�lu devamla “Tekrar ve

kısaca ifade etmek gerekirse, Belediye evlendirme Dairelerinde yapılan nikâhlar dînen

geçerlidir”165 demektedir.

Sonuç olarak kaydetmemiz gerekirse, konuyla alakalı âyet ve hadislerin tahlili

bize göstermektedir ki, günümüzde “resmî nikâh” adıyla gerçekle�tirilen akit, bizzat

�slâm’ın elde etmek istedi�i maksat ve gayeleri gerçekle�tirmektedir. �ahitlerin seçimi

ve süt akrabalı�ı meselesi, zaten ki�ilerin özel hayatını ilgilendiren ve tercihin

kendilerine bırakıldı�ı bir konudur. Ki�iler bu akdin sonunda Yüce Allah’ın a�ır ve

önemli bir anla�ma (misâk-ı galîz)166 adını verdi�i nikâhın ömür boyu ba�arılı ve mutlu

geçmesi için istedikleri gibi dua edebilirler. Ancak bugün yapılan ve herhangi bir

sebeple ayrılmanın gerçekle�mesi söz konusu oldu�unda, resmî kayıtlara geçmedi�i

için, ço�unlukla kadının ma�dur olmasıyla sonuçlanan dinî nikâh, bu yönüyle dinin

özüne yakı�mayan sonuçların ortaya çıkmasına da neden olabilmektedir.

Halbuki Hukûkî niteli�e sahip olan resmî nikâh, ba�ka faydalarının yanı sıra,

günümüz �artlarında dört hususu garanti etmektedir. Bu garantileri de kesinlikle dinî

nikâh ile sa�layamayız. Bu hususlar; ili�kinin yasallı�ı, do�an çocuklar için nesebin

sahihli�i, ölüm halinde mirasçı olabilme ve kadının nafaka haklarıdır.167

Kanaatimizce kadınların bu konuda daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

Yarının ne getirece�ini kimse bilemez. Özellikle de herhangi bir i�i olmayan bir ev

hanımının resmî olmayan “dinî nikâh” �eklindeki birlikteli�in ardından ayrılmaları

neticesinde yalnız ve çaresiz kaldı�ı muhakkaktır. Bu acı faturayı çok a�ır bir �ekilde

ödedi�i herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu yüzden nikâh akdiyle gerçekle�tirilen

bir evlili�in tarafların haklarının ve hukuklarının gözetildi�i resmî nikâhla ba�laması

gerekir.

Ni�anlılık Döneminde Nikâh Kıyma Meselesine gelince; Ni�anlılık dönemi,

tarafların birbirlerini tanıma dönemidir. Bazı aileler birtakım gerekçelerle ni�anlılık

döneminde nikâh yaptırmaktadırlar. Bizce bu, do�ru bir davranı� de�ildir. Çünkü

164 Sofuo�lu, �slâm Dini Esasları, s. 544. 165 Sofuo�lu, a.g.e. , s. 544. 166 4. Nisâ, 21. 167 Yadsıman, a.g.e. , s.101.

31

ni�anlılık döneminde tarafların herhangi bir sebeple ayrılmaları söz konusu oldu�unda,

özellikle kadın ayrılıp da erkek ayrılmak istemedi�inde problem çıkmaktadır. Bu

itibarla resmi nikâh öncesinde nikâh kıyılmaması daha do�ru bir davranı�tır.

2.1.3.3. Mehir

2.1.3.3.1. Mehrin Tanımı

2.1.3.3.1.1. Sözlük anlam��

� Sözlük anlamı sadâk kelimesiyle kar�ılanan mehr kelimesi masdar olarak gelir.

Mehera’l-mer’ete; kadına mehir tayin etti mânasında if’al bâbından “emhera” fiili

kullanılır168. Mehr ya da di�er ifadesiyle sadâk, �er’an kadının istifade edece�i �ekilde

kadının sadâkı, yani kocanın nikâh akdi sebebiyle karısına ödeyece�i maldır169.

2.1.3.3.1.2. Terim Anlam��

� Terim olarak mehir; ister miktarı belirlenmek suretiyle olsun, ister akid

esnasında miktar belirtilmesin, nikâh akdi dolayısıyla kocanın karısına ödemek zorunda

oldu�u maldır170. Mal ile mübâdelesi (de�i�tirilmesi) mümkün olan bir menfeat de

olabilir171.

2.1.3.3.2. Mehir ile Ba�lık Arasındaki Fark

Mehir ile ba�lık birbirinden ayrı de�erlerdir. Çünkü terim anlamında da

görüldü�ü üzere, mehir, kadının bizzat kendisine ödenen kıymet olurken ba�lık parası

ise, erke�in, kızın ailesine verdi�i mal veya paradır. Eski Türklerde buna kalın

denilmekteydi172. “Ba�lık parası bugün de yer yer uygulanmakta olan bir âdettir. Bu

uygulama, bazı benzerliklerle birçok toplumda oldu�u kadar, �slâmdan önceki Arap

toplumunda da vardı. Kızın babası ya da velîsi evlendirdi�i kız kar�ılı�ında erkekten

belli bir miktar mal alır ve bunu istedi�i gibi harcardı. Oysa kız ailesinin malı olmak

168 Bkz. �bn Manzûr, Lisânü’l-Arab , “m.h.r. mad.”, V, 184. 169 Bkz. �bn Manzûr, Lisânü’l-Arab, “s.d.k. mad.”, X, 197. 170 Zuhaylî, �slâm Fıkhı Ansiklopedisi; IX, 198. 171 Bilmen, Hukuk-u �slâmiyye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kâmusu, II, 122. 172 Geni� bilgi için bkz. Ögel, Türk Kültürünün Geli�me Ça�ları, s.256.

32

üzere, erkek tarafından mal alınması, di�er bir ifâdeyle ba�lık uygulaması kadını

küçültmekte, onu alınır satılır bir mal haline getirmekteydi”173. Bu yüzden günümüzde

halâ bazı bölgelerimizde uygulanan ba�lık parası dinimizin özüne yakı�mayan bir

uygulamadır.

2.1.3.3.3. Mehrin Hükmü ve Dayandı�ı �er’i Deliller

Mehir vermek farz bir görevdir174. Fukahâ arasında buna muhâlif kimse

çıkmamı�tır175.

“Kadınlara mehirlerini farz olarak verin...” 176

Âyetlerde mehrin verilmesi “ferîza” ve “nihle” kelimeleriyle ifade

edilmektedir. Sözlükte ba�ı�, teberru anlamına gelen “nihle” kelimesi, âyette farz

anlamındadır.177 “Farîza” kelimesi, gereklilik, zorunluluk ifade eder.178

Evlenen erke�in kadına mehir vermesi gerekti�i âyetlerle sabittir. Bu

âyetlerden birinin anlamı �öyledir:

“Kadınlara mehirlerini gönül ho�lu�u ile veriniz. E�er kendi istekleriyle o

mehrin bir kısmını size ba�ı�larsa onu da afiyetle yeyin”.179

Mehir Kur’ân’da “saduka” ço�ulu “sadukât” ve “ücret” kelimeleriyle ifade

edilmi�tir:

“ Onlara ücretlerini/mehirlerini iyilikle verin...”180

Bo�anma durumunda mehrin geri alınmayaca�ı �u âyet ile bildirilmektedir:

“E�er bir e�in yerine ba�ka bir e� almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak ) yüklerle

mal vermi� olsanız ondan hiçbir �eyi geri almayın, iftira ederek ve açık günaha girerek

mi verdi�inizi geri alacaksınız. Hem siz e�lerinizle birle�mi� ve onlar da sizden sa�lam

bir söz almı� iken onu nasıl (geri) alırsınız?”181

Hadisler ise �unlardır:

I. Sehl �bnu Sa’d anlatıyor:

173 Bayındır, “Mehir ve Ba�lık”, �slâm’da Evlilik ve Aile, s. 149- 150.�174 Kâsânî, Bedâi, II, 274; �bn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, III, 152. 175 �bn Davyân, Menâru’s-Sebîl, II, 182; �bn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, III, 152. 176 4. Nisâ, 24; Ayrıca bkz. 2. Bakara, 237. 177 Karagöz, a.g.e. s. 34. 178 Karagöz, a.g.e. s. 34 179 4. Nisâ, 4. 180 4. Nisâ, 25; ayrıca bkz. 5. Mâide, 5. 181 4. Nisâ, 20- 21.

33

“Resûlullah’a bir kadın gelerek: - “Ey Allah’ın Resûlü! Sana nefsimi

ba�ı�lamaya geldim.” Dedi. Hz. Peygamber, kadını �öyle bir ssüzzdü sonra ba�tan a�a�ı

gözden geçirdi ve sonunda (hiçbir �ey söylemeden) ba�ını yere e�di. Kadın,

Resûlullah’ın, hakkında hiçbir hükme varmadı�ını görünce oturdu. Derken ashabından

bir adam do�rulup: - Ey Allah’ın Resûlü! Sizin ona ihtiyacınız yoksa onu bana

nikâhlayın!” dedi. Resûlullah: - “Yanında (mehir olarak verecek) bir �eyler var mı?”

diye sordu. Adam: - “Vallahi yok ey Allah’ın Resûlü!” deyince: - “Ailene git, bir �eyler

bulabilecek misin, bir bak!” dedi. Adam gitti ve az sonra geri geldi: -“Hayır, vallahi ey

Allah’ın Resûlü! hiçbir �ey bulamadım!” dedi. Resûlullah tekrar: - “�yi bak, demirden

bir yüzük de mi yok!” buyurdu. Adam tekrar gidip yine geri geldi ve: - “Hayır! Vallâhi

ya Resûlullah, demirden bir yüzük bile yok! Ancak i�te �u îzârım var, yarısı onun

olsun” dedi. Sehl’in dedi�ine göre: “Adamın ridâsı da yoktu”. Hz. Peygamber: -“�zarın

ne i�e yarar? Onu sen giyecek olsan onun üzerinde bir �ey olmayacak, �âyet o giyecek

olsa senin üzerinde bir �ey kalmayacak!” dedi. Bunun üzerine adam oturdu. Bir sürse

sonra kalktı ve gitti. Resûlullah onun gitti�ini görünce, geri ça�ırılmasını söyledi.

Adamı ça�ırdılar. Geldi�i zaman ona: - “Kur’ân’dan ne biliyorsun (hangi sûreler

ezberinde?)” diye sordu. Adam: - “�u �u sûreleri biliyorum!” diye bildiklerini saydı. –

“Evet!” deyince, Resûlullah: - “Haydi git, ben kadındı sana temlîk ettim (Onu sana

verdim)” dedi.182

II. Enes (r.a.)’den rivâyet edilmi�tir:

“Abdurrahman b Avf Medine’ye hicret etti�inde oranın pazarında ticaret

yapmı� ve bir miktar kazanç elde etmi�ti. Bir müddet sonra, Resûlullah onunla

kar�ıla�ınca, kendisinsin güzel koku kullandı�ını farkeetti ve: - “Hayırdır! Neler oldu

Ey Abdurrahman?” diye sordu. – “Ensardan bir kadınla evlendim!” dedi. Resûlullah: -

“�yi de kadına (mehir olarak) ne verdin?”buyurdu. Abdurrahman: - “Bir nevat (be�

dirhem) altın!” deyince, Hz. Peygamber: - “Bir tek koyunla da olsa, bir de ziyafet ver!”

dedi183.

Âyetlerin ötesinde, mehir için delil olarak kullanılan rivâyetler bu kadarla da

sınırlı de�ildir. Ancak konunun önemini belirtmek açısından yeterli oldu�u

kanaatindeyiz.

182 Buhârî, Nikâh, 14, 32, 35, 44; Fedâilu’l-Kur’ân, 22; Müslim, Nikâh, 76; Ebu’l-Mehâsin, Mu’tasaru’l-Muhtasar, II, 54; Abdürrezzak, Musannaf, VII, 77. 183 Buhârî, Nikâh, 7,49, 54, 56, 68; Büyu, 1; Da’avât, 53; Menâkıbu’l-Ensar, 3, 50; Müslim, Nikâh, 79; Mâlik, Muvatta, Nikâh, 47; Tirmizî, Nikâh, 10; Birr, 22; Ebû Dâvud, Nikâh, 28, 29; Nesâî, Nikâh, 67.

34

2.1.3.3.4. Mehrin Çe�itleri ve Miktarı

Mehir, nikâh anında belirlenip belirlenmemesine göre ikiye ayrılır. Nikâh

anında belirlenmi�se mehr-i müsemma, nikâh esnasında belirlenmemi�se mehr-i misil

denir. Evlilik sırasında mehrin belirlenmemesi veya belirlenen mehrin bir sebeple

geçersiz sayılması hâlinde, evlenen kadın mehr-i misile hak kazanır. Mehr-i misil,

evlenen kadının akrabaları arasında her bakımdan kendi konumunda olan kadına verilen

mehir demektir.

Mehir, ödenme zamanına göre, Mehr-i muaccel ve mehr-i müeccel olmak

üzere ikiye ayrılır. Mehr-i muaccel, pe�in olarak ödenen mehirdir. Kadın mehr-i

muacceli almadan kendisini kocasına teslim etmeme hakkına sahiptir. Mehr-i müeccel

ise, ödenmesi sonraya bırakılan mehirdir. Bu mehrin ödenmesi için herhangi bir zaman

belirlenmi�se, bu tarih geldi�inde kadın mehre hak sahibi olur. Bir vakit

belirlenmemi�se, nikâhın sona ermesiyle mehrin hemen ödenmesi gerekir. Ölüm halinde

mehir verilmemi�se ki�inin bırakmı� oldu�u parası ve servetinden ödenir.

“Allah’ın Resulü, iki ki�inin, birbirlerinin kız karde�leri ile kar�ılıklı de�i�erek�

mehir almamak üzere evlenmelerini yasaklamı�tır.”184 Bu tür bir eyleme “�i�ar” denir.

Bu tür bir evlilik, �mam �afiii, �mam Mâlik ve �mam Ahmed’e göre geçersizdir. �mam

Ebu Hanife’ye göre nikâh geçerlidir ancak mehr-i misil gerekir.185

Mehrin en üst sınırı ile ilgili ; “Evvelkine bir kantar (yük) altın vermi� olsanız

bile (bo�anma durumunda) o verdi�inizden bir �ey almayın. �ftira ederek ve apaçık

günaha girerek ona verdi�inizi geri alır mısınız?”186 âyeti uyarınca mehrin belli bir

düzeyde sınırlandırılabilece�ine dair �eraitte bir delil bulunmadı�ını ifade eden fukahâ,

mehrin bir üst sınırının olmadı�ı üzerinde ittifak etmi�tir. Mehir olarak e�lerin üzerinde

anla�mı� oldukları herhengi bir miktar câizdir. Çünkü belli bir düzeyde

sınırlandırılabilece�ine dair �eriatte bir delil bulunmamaktadır187.

Mehrin en azı için bir sınırın olmadı�ına delil olan âyet: “Bunlardan ba�kasını,

zinadan kaçınıp, iffetli olarak mallarınızla istemeniz size helâl kılındı”188. Bu âyette

184 Buhârî, Nikâh, 28; Ebû Dâvud, Nikâh, 15. 185 Tirmîzî, Sünnet, 432. 186 4. Nîsâ, 20. 187 Adevî, Hâ�iyetü’l-Adevî, II, 52; Nefrâvî, el-Fevâkihu’d-Devânî, II, 5; �irbînî, el-�knâ, II, 424; Desûkî, Hâ�iyetü’d- Desûkî, II, 302; �evkânî, Neylü’l-Evtâr, VI, 314; �bn Rü�t, Bidâyetü’l-Müctehid, II, 14; �îrâzî, el-Mühezzeb, II, 55; Yadsıman, a.g.e. , s.130. 188 4. Nîsâ, 24.

35

geçen mallar lafzı aza da ço�a da hamledilebilir. Dolayısıyla bu âyete göre, miktar az

bile olsa mehir olması câizdir ve en az için bir sınır yoktur189.

“Benî Fezâre’den bir kadın bir çift ayakkabı mehir mukabilinde evlendi.

Resûlullah: - “Nefsin ve malın için bir çift ayakkabıya razı mısın?” diye sordu. Kadın: -

“Evet!” dedi. Resûlullah da bu evlili�e müsaade etti.”190 Konuyla ilgili bu hadis;

Mehrin en azı için bir sınırın olmadı�ını göstermektedir.

Ayrıca mehrin en azı için bir bir sınır olması gerekti�ini savunanlar ise Hanefi

Mezhebi191, �mam Mâlik192, Said b. Cübeyr, Nahâî ve �bn �übrümedir193.

Mehrin en azı için bir sınır oldu�una delalet eden rivâyetler �unlardır:

Hz. Ali �öyle demi�tir: “Mehir, 10 dirhemden daha az olmaz”194. Di�er bir

rivâyete göre Hz. Peygamber �öyle buyurmu�tur: “Kadınları ancak velîleri evlendirir ve

ancak denkleriyle evlenirler. 10 dirhemden daha a�a�ı mehir de yoktur”195.

Sonuç olarak kaydetmemiz gerekirse; mehrin en az sınırı konusundaki görü�

ayrılıkları bir yana bizce, bugünün �artlarında ki�inin gücünün yetti�i, yine hatırı sayılır

bir miktarı karısına mehir olarak ödemesi gerekir. Çünkü, âyetteki “kantarlarla vermi�

olsanız dahi…” cümlesi sanki ço�a te�vik eder gibi bir anlam ta�ımaktadır. Bu

hakkından vazgeçip onu kocasına veya ba�kasına ba�ı�layan kadınlar için “…Size bir

�ey ba�ı�larlarsa afiyetle yiyin”196 ifadesinin kullanılması da oldukça anlamlıdır. Aklını

kullanan bir kadın sadece �imdiki �artları de�il, gelece�i de dü�ünecektir. Çünkü, kadın

e�er çalı�mıyor ve ba�ka yerden bir geliri de yoksa kocasından bo�anması veya onun

ölümü durumunda tazminat veya mirasına ek olarak, ödenmemi� mehrini de alacaktır.

Böylece hiç kimseye muhtaç olmayacaktır. Tabii ki, tüm bunlar için temel �art ki�inin

gücünün yetti�i miktar olmasıdır.

2.1.3.4. Nikâhta Gaye

Nikâhın asıl amacı; nesli devam ettirmektir. Nitekim Bakara sûresinin 223.

“Kadınlarınız sizin ekinli�inizdir…” âyeti bu gerçe�i ifade etmektedir. Elbette nikâhın 189 �âfiî, el-Ümm, V, 58; �irbînî, Mu�ni’l-Muhtac, III, 220; �bn Kudâme, el-Mu�ni, VII, 161. 190 Tirmizî, Nikâh, 22; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 45; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII, 138, 238, 239. 191 Kasânî, Bedâi, II, 276; �bn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, III, 152; Yadsıman a.g.e. , s. 148. 192 Zürkânî, �erhu’- Zürkânî, III, 207; Abderî, et-Tâcu ve’l-�klîl, III, 508; Nefrâvî, el-Fevâkihu’d-Devânî, II, 5; �bn Abdilber, Temhîd, XXı, 115; Yadsıman a.g.e. , s. 148. 193 �bn Kudâme, el-Mu�ni, VII, 161; Yadsıman a.g.e. , s. 148. 194 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII; 240; Darekutnî, Sünen, III, 245, 246; Abdürrezzak, Musannaf, VI, 179. 195 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII, 133, 240; Darekutnî, Sünen, III, 244, 245. 196 4. Nîsâ, 4.

36

tek amacı nesli devam ettirmek de�ildir. Bunun yanı sıra iffeti korumak ve huzura

ermek de amaçlarındandır. Bu amaçlara hizmet etmeyen nikâh, �ekil �artları yerine

gelmi� olsa, kazâen caiz görünse bile diyâneten câiz de�ildir.197

Hz.Peygamber, “Sadece nefsi arzularını tatmin için evlenenlere Allah lanet

etsin”198 buyurmu�tur. Flört yapma, bir süre birlikte ya�ayıp sonra bo�ama niyeti

gizlenerek kıyılan nikâhlar diyaneten câiz de�ildir.199

Nitekim Nûr sûresinin 33. âyetinde: “Evlenmeye gücü yetmeyenler, Allâh

kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar…” buyurulur. Yine

Bakara suresinin 187. âyetinde “…onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz”

buyurularak iffeti korumanın önemi açıklanmı�tır.

Ayrıca Hz. Peygamberin; “ Allâh kime sâliha bir kadın ile evlenmeyi nasip

ederse, ona bu �ekilde dininin yarısında yardım etmi� olur; geriye kalan yarısında da

Allah’a kar�ı gelmekten sakınsın”;200 anlamında sözü buna delildir.

Huzura ermek konusunda; Yüce Allâh âyetinde �öyle buyururur: “Kendileri ile

huzur bulasınız diye sizin için türünüzden e�ler yaratması ve aranızda bir sevgi ve

merhamet var etmesi O’nun (varlı�ının) delillerindendir. �üphesiz bunda bilenler için

elbette ibretler vardır.”201

Yalnızlık Yüce Allâh’ a mahsustur. �nsanlar ancak hem cinsleriyle huzur

bulurlar. Yüce Allâh, Havva annemizi Âdem, huzura ersin, mutlu olsun ve nesli devam

etsin diye yaratmı�tır.

Kadın ve erkek, evlilik ba�ı ile bir bütün olup huzur ve sükûna erer. Âyetteki

“kendileri ile huzur bulasınız diye” cümlesi, bu gerçe�e i�aret etmektedir. Bu cümle,

psikolojik rahatlamayı, e�lerin birbirlerinin yanında huzurlu olmalarını ifade eder.

Kadın ve erkekte birbirlerine kar�ı bir meyil ve arzu vardır. Bu tabii olan bir durumdur.

Evlilik ba�ı ile bu husus, zirveye çıkar. “Evlilikte keramet vardır” atasözü de, bu

gerçe�e vurgu yapmaktadır. E�ler arasında huzur ve sükûn var oldukça aile yuvası

sa�lam, tabii durum bozulmamı� demektir. �ki yabancı insanın evlilik ba�ı ile

kayna�ması, huzur ve sükûna ermesi, aralarında sevgi ve merhametin varlı�ı Yüce

Yaratıcı’nın varlı�ının ve gücünün üstünlü�ünün açık bir delilidir.

197 Karaman, “ �slâm’ın Getirdi�i Aile Anlayı�ı”, Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Türk Ailesi, s. 399. 198 el- Hindi, Kenzü’l - Ummâl, I- XVI, 661. 199 Karaman; a.g.m. s. 399. 200 Suyûti, el- Câmi’u’s- Sa�ir, II, 932. 201 30. Rûm, 21.

37

Yüce Allâh, evlilik ile e�ler arasında “sevgi” ve “merhamet” var eder. E�ler, bu

sayede birbirlerini severler. “Aranızda sevgi ve merhamet var etmesi” anlamındaki

cümle bu gerçe�i ifade etmektedir.

Bu iki kelimenin birlikte kullanılması çok anlamlıdır. Birisinin varlı�ı di�erinin

varlı�ına ba�lıdır. Sevgi varsa merhamet de vardır, merhamet yoksa sevgi de yok

demektir. Yüce Allâh, kendisini tanıtırken de bu iki niteli�i birlikte zikretmi�tir:

“…Gerçekten Rabbim çok merhametlidir (rahîm), çok sevendir ( vedûd)”.202

E�ler, anne-baba ve çocuklar arasında sevgi ve merhamet olmazsa, o ailede

huzur olmaz. Sevgi ve merhametin hem söz hem de davranı�la gerçekle�mesi gerekir.

Ancak âyetteki sevgi ve merhamet, biyolojik olmaktan çok psikolojik ve içsel

bir sevgi ve merhameti ifade eder. Bununla birlikte âyet bu hususa da i�aret edebilir.

Çünkü erkek ve kadının cinsel yönden tatmin olmaları ve ailenin çocuk ile �enlenmesi,

sevgi ve merhametin, huzur ve mutlulu�un devamında önemli etkendir.

Cinsellik, yaratıcı Kudret’in insanda var etti�i tabii bir ihtiyaçtır. Evlili�in

amaçlarından biri de, bu ihtiyacın giderilmesidir. E�leri bir araya getiren ve onları bir

aile çatısı altında birle�tiren ve motive eden �ey, fıtri temayül ve arzulardır. Cinsellik,

yeme ve içme, açlık ve susuzluk gibi insanın do�u�tan sahip oldu�u biyolojik yönü a�ır

basan bir duygudur.

Fizyolojik bir ihtiyaç olan cinsel arzu, Kur’ân’ da “�ehvet” kelimesiyle ifade

edilmektedir. �nsandaki bu arzu ve iste�e Bakara sûresinin 187. ve Yûsuf sûresinin 24.

âyeti ile, “Bana dünyanızdan üç �ey sevdirildi. Kadın, güzel koku ve gözümün nuru

namaz”203 anlamındaki hadis i�aret etmektedir.

Cinsellik vücuda yönelik ve bedensel bir ihtiyaç iken, sevgi, ki�ili�e yönelik ve

duygusal bir gereksinimdir. Sevgi de cinsel arzu gibi bir ihtiyaçtır. Sevgi, e�lerin

huzurunun olmazsa olmaz �artıdır. Âyetteki “huzura kavu�ma” ifadesi, sevginin e�te

aranması gerekti�ini ifade eder.

Sevginin yönlendirilmeye ve geli�tirilmeye ihtiyacı vardır. “Yakınlık”, “ki�isel

etkinlikler”, “tanı�ıklık”, “ödüllendiricilik”, “bili�sel denge” ve “ilgi” sevginin

olu�masında etken olan unsurlardır. Ki�i, kendisine de�er veren, saygı duyan, fedakârlık

yapan, seven, kendisi gibi inanıp dü�ünen kimseleri sever.

202 11. Hud, 90. 203 Nesâi, I�retü’n- Nisâ, 1, VII, 61.

38

“Merhamet” de, “sevgi” gibi ki�ili�e yönelik duygusal bir gereksinimdir. E�lerin

merhametli, ho�görülü ve saygılı olmaları ve birbirlerinin kusurlarını ba�ı�lamaları

esasına dayanır.

Sevgi ve merhametin varlı�ı, söz, davranı� ve uygulamalarla, kar�ılıklı görev

ve sorumlulukları yerine getirmekle, iyi ve kötü günlerde, acı ve tatlı olayları

payla�abilmekle açı�a çıkar. Sevgi ve merhamet; toplumun en küçük kurumu olan

ailenin sa�lıklı, huzurlu ve güvenli olarak varlı�ını sürdürebilmesi için de hayati öneme

haizdir204.

2.1.3.5. �slâm’da Aile Kurumunun Gereklili�i Ve Önemi

�slâm’a göre, Allâh Teâlâ insanı yaratmı�, ona bilgi edinme ve bilgiyi kullanma

kabiliyeti vermi�205, onu ba�ıbo� bırakmamı�206, yeryüzünde halifesi kılmı�207, ba�ka

hiçbir varlı�ın yüklenemedi�i emaneti (yükümlülük ve sorumlulu�u) ona yüklemi�208,

kendi irade ve çabasıyla koku�mu� çamur mertebesinden k�inatın gözbebe�i

mertebesine yükselmeyi ona amaç kılmı�tır.209 Ana çizgileriyle �slâm insanı budur. Bu

insan varolup ço�alacak, toplum ve kültür olu�turacak ve bunu nesillere aktaracaktır.

�slâm insanının kendini gerçekle�tirebilmesi ve amacına ula�abilmesi için

kendi irade ve çabası yanında dayanı�ma ve yardımla�maya ihtiyacı vardır. �slâm’da

aileye çok önemli bir rol yüklenir. �lk dini e�itim, ahl�ki karakterin yükseltilmesi, yakın

sosyal ili�kilerin kurulması, fertler arasında ve toplumla ilgili sorumlulukların

kazanılması hep aile içerisinde gerçekle�ir. Aile içindeki destek sistemi (mali, sosyal ve

duygusal), hayat yolculu�unda ihtiyaç duyulan ruh ve beden sa�lı�ı ve huzuru için çok

önemlidir.

�slâm toplumunun temeli ailedir. Ailenin temel ferdleri de, karı-kocadır.

Çocuklar ikinci derecede ailenin ferdleri arasındadır. Erkek ve kadının birbirine kar�ı

ilgi duyan iki cins olarak yaratılması, evlili�in ve aile ortamını olu�turmanın en itici

gücüdür. Kur’ân-ı Kerim’de, kadın ve erke�in birbirine e� olarak yaratılması, e�ler

arasında sevgi ve �efkatin olu�ması Allah’ın âyetlerinden kabul edilmi�tir.210 Ancak

204 Karaman, “ �slâm’ın Getirdi�i Aile Anlayı�ı”, Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Türk Ailesi, s. 399. 205 55. Rahmân, 4. 206 75. Kıyâme, 36. 207 6. En’âm, 165; 10. Yûnus, 14. 208 33. Ahzâb, 72. 209 95. Tîn, 5; 91. �ems, 10. 210 30. Rûm, 21.

39

insanlar alı�kanlık ve ülfet perdesi altında kalarak, ço�u kez bu derin sevgi ve �efkatin

Allah’ın varlı�ına ve birli�ine delil oldu�unu idrak edememektedirler.

Evlilik rastgele bir anla�ma de�il ciddi bir akittir. Kur’ân-ı Kerim’de “…ve

onlar sizden sa�lam teminat almı�lardı.” buyurulmaktadır.211

Batılı yazarlar �slâm’da evlili�i kolaylıkla gerçekle�ebilen veya bozulabilen

bir kurum olarak tanımlamaktadırlar. �üphesiz onlar, �slâm’da bo�anmanın me�ru

oldu�una dayanmaktadırlar. Batı literatüründe �slâmî bo�anmanın olumsuz �öhreti, daha

çok onun câiz olması üzerine dayanmakta olup, yaygın olup olmadı�ına pek

bakılmamaktadır. Bo�anma her ne kadar câiz ise de, �slâm bunu hiç tavsiye etmez, fakat

e�er ba�ka çare yoksa uygulanır.212

Hz. Peygamber �öyle buyurmu�tur: “Allâh indinde en sevilmeyen helal

bo�anmaktır.”213 Evlilik büyük bir sorumluluk i�idir ve bu yüzden de planlı olması

gerekmektedir. Özellikle erkekler, bir eve, bir kadına bakabilecek, sa�lıklı, ahlâklı ve

e�itimli, dindar, topluma yararlı çocuklar yeti�tirebilecek durumda olmayı

dü�ünmelidir. Kur’ân-ı Kerim’de �öyle buyurulur: “Evlenme (imk�nı ) bulamayanlar,

Allâh kendilerini lutfundan zengin edip evlenme imk�nına (kavu�turuluncaya ) kadar

iffetlerini korusunlar…”214

�slâm’ın �umulllü bir sosyal bir karakteri vardır ve aile bu toplumun özüdür.

Toplumun özü olan aile, kendine özgü kuralları içinde toplumun devamını sa�layan

saygıde�er bir yuvadır.

Bu yuvanın huzurlu ve mutlu bir �ekilde varlı�ını devam ettirebilmesi için

öncelikle kadın ile erke�in birbirine inanması, güvenmesi ve birbirinin haklarına saygı

göstermesi temel �arttır.

Gerçekten de aile yuvası ne kadar sa�lam temeller üzerine kurulur, kadın ve

erkek arasındaki ili�ki ne kadar çok sevgi, saygı, sadakat ve iyi niyete dayanırsa o aile, o

derece sa�lam temeller üzerine oturmu� olur. Buna dayalı olarak sa�lam ailelerden

olu�an toplumda elbette o nispette güçlü olur.

Ailenin bütün ça�larda ve bütün toplumlarda geçerli bir kurum olması, onun

insanlık için ba�ka yollardan ula�ılamayacak amaçlara hizmet etmesinin bir sonucudur.

211 4. Nisâ, 21. 212 Omran, a.g.e. , s. 21. 213 Suyûti, el- Câmiu’s- Sa�îr, I, 10. 214 24. Nur, 33.

40

�slâm ahlâkçılarının tamamı, insanlı�ın üreme yoluyla ya�ayabilece�i gerçe�inden

hareketle, evlenmek yoluyla insan soyunun devamına katkıda bulunmayı insanlı�a kar�ı

ahlâki bir ödev ve sorumluluk olarak de�erlendirmi�lerdir. Bu ödevin yerine

getirilmesini evlenmenin en temel amacı olarak gören büyük dü�ünür ve ahlâk bilgini

Gazali (öl.505/1111) konuyu metafizik temele kadar götürerek evlenmeyi, Yüce

Allâh’ın evrende hâkim kıldı�ı genel düzene bir uyum olarak de�erlendirmi�tir. Buna

göre her do�al gerçeklik gibi cinsel arzunun da genel düzen için de bir yeri, anlamı ve

i�levi vardır. Bu i�lev, insan türünün yani-�slâm ahlâkçılarının deyimiyle- “neslin

devamı”dır. Gerçekte evlenmenin asıl amacı cinsel hazza ula�ma de�ildir; asıl amaç

çocuk yeti�tirme olup ilâhi hikmet, cinsel hazzı buna bir araç olarak koymu�tur.215

Çocu�u dünyaya getirmekle ailenin i�levi tamamlanmı� olmaz. Bundan öte,

aile çocukların beden, zihin ve ahlâk bakımından sa�lıklı ve dengeli yeti�melerinde

birinci derecede rol almak suretiyle insanlı�ın her bakımdan geli�mesine ilk ve en

önemli katkıyı sa�lamaktadır. Tarihin çe�itli dönemlerinde ve çe�itli kültürlerde aile az

çok de�i�ik fonksiyonlar üstlenmi�se de çocuklarla ilgili bu i�levleri kesintisiz devam

etmi�tir. Çünkü di�er bütün canlılardan farklı olarak insan denilen canlı türünün

fizyolojik, ruhsal, zihinsel ve ahlâki geli�mesi ancak kadın ve erke�in sürekli birlikte

ya�amaları, böylece uzun yıllar ilgiye muhtaç olarak yaratılan çocuklarını beslemeleri,

her türlü tehlikeden korumaları, e�itmeleri, di�er maddi ve ruhsal ihtiyaçlarını

kar�ılamaya birlikte çalı�malarıyla mümkündür.216

Bu yüzden Kur’ân-ı Kerim’de çocukların yalnızca emzirilme dönemleri için iki

yıllık bir süre belirlenmi�;217 ayrıca Kur’ân ve Sünnet’teki özel veya genel hükümlere

dayanılarak fıkıh kitaplarında çocu�un do�umundan evlenip aile kurmasına kadar türlü

ihtiyaçlarının kar�ılanması için ebeveyne birçok görev ve sorumluluk yüklenmi�tir.

Bütün bu görevlerin yerine getirilmesi aile kurmakla mümkün oldu�u içindir ki Hz.

Peygamber “Nik�h benim sünnetimdir. Benim sünnetimden yüz çevirenler benden yüz

çevirmi� olurlar” 218 buyurmu�tur.

E�itimciler aileyi ilk ve en etkili e�itim kurumu kabul ederler. Ailenin bu

i�levi yalnız içe dönük bir faaliyet olmayıp genel olarak toplumsal ve ahlâki hayata da

büyük bir hizmettir.

215 Gazali, �hyâu Ulumi’d-Din, II, 24- 25. 216 Geni� bilgi için bk. Geçtan. Ça�da� Ya�am ve Normal Dı�ı Davranı�lar, s. 93- 97. 217 2. Bakara, 232; 31. Lokman, 14. 218 �bn Mâce, Nikâh,1.

41

Aile düzeni, toplum düzeninin teminatıdır. Çünkü insan sevgisi, vatan sevgisi,

milli duygular örf ve âdetler, basit �ekilleriyle de olsa ilk önce aile yuvasında ö�renilir.

Aile yuvası yeni geli�en çocuk için ilk temel okuldur. Çocuk aileden gördüklerini ve

ö�rendiklerini bir ömür boyu kalbinden ve hafızasından silip atamaz. ��te bu

gerçeklerden ötürüdür ki, “�nsanı insan yapan ilk ocak, aile oca�ıdır.” denilmi�tir.

Bizim dinimize, örf ve âdetlerimize ve klâsik ya�am tarzımıza göre ailede

dirlik düzen, kar�ılıklı güven ve saygı temel esastır. Bizim toplumumuzda çocuklarına

bakmayan ana-baba ne kadar yadırganırsa, ana-babasına kar�ı gelen, onları saymayan,

onları horlayan evlât da o derece kınanır ve yadırganır. Müslüman Türk toplumu, tarihi

boyunca, aile denen kutsal çatının altında milli ve ahlâki de�erleri benimseyip düzenli

ya�amanın gayreti içinde olmu�lardır. Bizler de aynı ölçüler içerisinde bu kutsal aile

yuvasının manevi de�erlerini muhafaza etmeliyiz.

�slam ahlâk literatüründe ço�unlukla “terbiye”, “edep” ve “tedip”

kavramlarıyla ifade edilen e�itim hakkında Hz. Peygamber �öyle buyurmu�tur: “Hiçbir

baba, çocu�una güzel ve yararlı e�itimden daha de�erli bir miras bırakamaz.”219

Ku�kusuz çocu�a bu “de�erli miras”ı, en iyi ailesi verir. Daha önce de

belirtti�imiz gibi çocu�un ilk tanıdı�ı, güvendi�i, özendi�i, sevdi�i, ve en köklü

duygusal ba�larla ba�landı�ı ki�iler ana ve babadır. Bu yüzden aile yuvasından yoksun

kalan çocukların e�itim ve ö�retiminde, hatta ahlâk ve ruh sa�lı�ında ciddi problemlerle

kar�ıla�ıldı�ı bilinmektedir. Yapılan bir ara�tırmada ülkemizdeki hükümlü gençlerin

%22’sinin “parçalanmı� veya eksik aile”den geldi�i tesbit edilmi�tir.220

Aile kurumunun i�levi sa�lıklı nesiller yeti�tirmekten ibaret de�ildir. Aile,

kadın ve erkek arasında cinsel ili�kilerin de�er yargılarına ve ahlâk kurallarına uygun

olarak sürdürülmesini sa�layan, bu suretle cinsel arzuların gayri me�ru yollardan

kar�ılanmasını önleyen, dolayısıyla ahlâki gayeye hizmet eden bir kurumdur. Bu kurum

sayesinde cinsel kıskançlıkların ve bunun do�uraca�ı çatı�ma ve sürtü�melerin önüne

geçilmek suretiyle sosyal düzenin sa�lıklı i�lemesi mümkün olur. Aile kurumu ve

onunla ilgili olarak konulan kurallar, kadın-erkek ili�kilerine içgüdülerin ve

hayvanili�in üstünde de�erler ve anlamlar katar. �slam dininin bir yandan zinaya kar�ı

sert tedbirler alırken öte yandan evlenmeyi te�vik etmesinin amaçlarından biri de ailenin

bu i�levini kolayla�tırmaktır. Hz. Peygamber’in “Gençler! Evlilik zahmetlerine 219 Tirmîzî, Kitâbü’l- Birr ve’l- Vasayâ, 28. 220 Baltacıo�lu, Sosyoloji, Halk Kitaplar���s. 300- 301.

42

katlanabilenleriniz evlensin. Çünkü evlilik gözü ve cinsel arzuları zinadan korur.” 221anlamındaki hadisi ailenin bu önemini açıkça göstermektedir.222

Bazı sahâbiler kendilerini daha çok ibadete verebilmek için hiç

evlenmeyeceklerini, evli olanlar da e�lerine yakla�mayacaklarını söylemi�lerdi. Bu

durumu ö�renen Hz. Peygamber onlara “ Sizlerin �öyle �öyle dedi�inizi duyuyorum.

Bakın; ben –yemin ederim ki- Allah’a hepinizden daha çok saygılıyım. O’ndan daha çok

korkarım. Bununla birlikte oruç tuttu�um günler de olur, tutmadı�ım günler de; namaz

da kılarım; uyku da uyurum; kadınlarla da evlenirim… Kim benim sünnetimden yüz

çevirirse benden uzak kalır” buyurdu.223 Hz. Peygamberin evlenmeyi zorla�tıran �artları

ortadan kaldırdı�ını veya kolayla�tırdı�ını, uzun süre bekâr ya�ayan erkekleri ikaz

etti�ini, kızların ça�larını a�madan evlendirilmelerine ili�kin tavsiyelerde bulundu�unu

bildiren hadisler vardır. Bütün bunlar, aile düzeni ve disiplini açısından gerek birey

gerekse toplum için çok önemli konulardır.

Kur’ân-ı Kerim’de �öyle buyurulur: “Allâh’ın ayetlerinden (varlı�ının ve

gücünün kanıtlarından) biri de kendileriyle kayna�manız ve huzur bulmanız için kendi

nefislerinizden (bir kadınla bir erkekten) sizlere e�ler yaratması, (e�ler olarak) aranızda

sevgi ve merhamet sa�lamasıdır”.224 Bu âyeti ve hayatın tecrübelerini dikkate alan

�slâm ahlâkçıları, insanların beden ve ruh sa�lıklarını koruyabilmeleri, dini görevlerini

ve dünya i�lerini daha kolay yürütebilmeleri için en uygun ortam olan aile yuvasına

muhtaç oldukları bildirmi�lerdir. Hz. Peygamber’in “yüzüne baktı�ında içini mutlulukla

dolduran bir e�le”225 evlenmi� olmayı, ki�i için en de�erli nimetlerden sayan hadisi aile

mutlulu�unun �slâm ahlâkındaki önemine güzel bir örnektir. Ayrıca karı- koca

arasındaki sevgi-saygı ve ho�görünün, yalnız e�lerin kendi mutlulukları için de�il,

çocukların ruh sa�lı�ı ve ahlâk terbiyesi için de son derece etkili ve verimli oldu�u

psikoloji ve pedagojinin gözlemleriyle kanıtlanmı�tır.226

Evlenme, sadece evlenen erkek ve kadını bir araya getirmekle kalmayıp iki

tarafın aileleri arasında da yeni ve özel bir ba� kurmak suretiyle sosyal dayanı�ma,

kayna�ma ve barı�a güç katmaktadır. Nitekim birbiriyle zıtla�ma ve çatı�ma halinde

bulunan kabileleri, hatta zaman zaman ülkeleri ve milletleri uzla�tırma yolarından biri

221 Buhârî, Savm, 10. 222 Ça�ırıcı, “�slam Dü�üncesinde Aile Ahlâkı”, Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Türk Ailesi, s. 346. 223 Buhârî, Nikâh, 1. 224 30. Rum, 21. 225 Ebû Dâvud, Zekât, 32. 226 Bkz. Kanad, “Ailede Çocuk Terbiyesi” Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Türk Ailesi, s. 43- 47; Yavuzer, a.g.e, s. 40- 41, 53- 60.

43

olarak, bunlar arasında hısımlık ba�ları kurmak, her dönemde uygulanagelen bir önlem

olmu� ve bundan ba�arılı sonuçlar elde edilmi�tir. Tanınmı� �slam bilgini Ebü’l-Hasen

Mâverdî’nin (öl.450/1058) Edebü’d- Dünyâ ve’d- Dîn adlı ahlâk kitabında Hz.

Peygamber’in “Evlilik taraflar arasında sevgi ve �efkat do�urur.” anlamındaki bir

hadisini kaydederek, bu açıdan evlilik yoluyla kurulan yakınlı�ı, sosyal barı� ve

kayna�ma (ülfet) için önemli bir imkân olarak de�erlendirir.227 Bu konuda Endülüslü

�slam bilgini �bn Hazm’in (öl.456/1064), �slâm ahlâk kültürünün �aheserlerinden olan

el- Ahl�k ve’s- Siyer fi Müd�v�ti’n- Nüfus adlı kitabındaki görü�leri bir istina te�kil

eder. Yazar burada kendi gözlemlerine dayanarak, hısımlık kurma ve sözle�melere

girmenin ço�unlukla insanların birbirinden kopmasına yol açtı�ını belirtir ve hısımlık

veya sözle�melerle dostlukların tehlikeye dü�ürülmemesini tavsiye eder.228 Aynı bilgin,

ilki�kilerin düzgün sürdürülmesi için akraba evlili�inin en uygun yol oldu�unu öne

sürmü�se de, Hz. Peygamber akraba evlili�ini, do�acak çocukların sa�lı�ı açısından

do�ru bulmamı�tır.229

2.1.3.6. �slâm Aile Yapısı Ve Fonksiyonları

2.1.3.6.1. Kadının Durumu

2.1.3.6.1.1 Kur’ân’da Kadın

Kur’ân kadın olsun erkek olsun bütün insanlara gönderilen ilahi bir kitaptır.230

Arap dilinin özelliklerinden dolayı erkeklere yapılan hitaplar, aynı zamanda kadınlara

da yapılmı�tır. Çünkü kadın ve erkeklere yapılacak ortak hitaplarda müzekker (erkek)

sigası kullanılır.231

Kur’ân’a göre kadın yaratılı�ta erkek gibidir. �kisi de aynı �eylerden

yaratılmı�tır.232 Bu konuda bir ayırım olmamasına ra�men, konuyla ilgili ayetler de�i�ik

�ekillerde tefsir edilmi�tir.233

Kur’ân, Hz. Âdem ve Havva’nın Cennet’ten çıkarılmalarını gerektiren suçu

beraberce i�lediklerini bildirir.234 Hatta bu suç tek ba�ına Hz. Âdem’e de nisbet edilir.235

227 Baltacıo�lu��a.g.e, s. 154. 228 Ça�ırıcı, “�slam Dü�üncesinde Aile Ahlâkı”, Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Türk Ailesi, s. 346. 229 Bkz. Gazali, �hy�, II, 41. 230 6. el-En’am, 130. Bkz. 2. Bakara, 185, 72. Cinn, 6. 231 Mesela “Ey inananlar” müzekker sigasıyla oldu�u halde hem erkek hem de kadınlara hitaptır. Bkz. 2. el-Bakara, 25, 82, 172, 178, 183; 3. Ali �mran, 130; 4. en-Nisa, 43,136; 5. el- Maide, 6; 8. el-Enfal, 74. 232 4. en-Nisa, 1; 6. el-En’am, 2; 7. el-A’raf, 189; 30. er-Rum, 20; 35.Fatır, 11; 39. ez-Zümer, 6; 40. el-Mü’min, 67. 233 De�i�ik bir açıklama için bkz. Ate�, Yüce Kur’an’ın Ça�da� Tefsiri, II, 189- 194.

44

Kadın da, erkek gibi inanılması gereken esaslara inanmak mecburiyetindedir.

Bu konuda kadınla erkek arasında hiçbir ayırım bulunmamaktadır.236 Nitekim bir âyette

�öyle buyurulmaktadır.

“ Ey inananlar! Allâh’a, Peygamberine, Peygamberine indirdi�i Kitab’a, ve

daha önce indirdi�i Kitaba inanın. Kim Allâh’ı, meleklerini, kitaplarını,

peygamberlerini ve Ahiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklı�a dü�mü�tür.”237

�badetlerden namaz, erke�e oldu�u gibi kadına da farzdır. Ancak kadın, her ay

belli günlerde ve do�um sonrası devrede temizleninceye kadar bu ibadetten muaf

tutulmu�tur.238 Aynı hallerde kadın, oruç tutmaz ve sonra tutamadı�ı günleri kaza eder.

Haccederken ise bu durumda bazı i�leri yapmaz.

Kadın ekonomik konularda erkek gibidir. Kazandı�ı para kendine aittir,

parasını ve malını tam bir yetki ile kullanabilir. Zengin erke�in mesul oldu�u mali

ibadetlerden zengin kadın da mesuldür.239

Kur’ân’ın kadına verdi�i en önemli hakların ba�ında, ona tam bir ki�ilik

kazandırması gelir. Kadın bir insan olarak mükellef sayılmı�, yapaca�ı iyi ve kötü

i�lerin sorumlulu�unun kendisine ait oldu�u bildirilmi�tir.240 Bir âyette �öyle

buyurulmaktadır: “Kim yararlı i� yaparsa kendi lehinedir; kim de kötülük i�lerse kendi

aleyhinedir. Rabbin kullara kar�ı zalim de�ildir.” 241

Kur’ân, Arap toplumunda pek de iyi bir yerde olmayan kadını, olması gereken

yere getirmek için pek çok emirler ve yasaklar getirmi�tir. Daha dünyaya gözlerini açar

açmaz kız çocuklarını horlayan erkekler kınanmı�tır.242 Onları diri diri topra�a gömme

cinayeti yasaklanmı�tır.243 Esasen Kur’ân, toplumda ezilen ve horlanan her insanın

yanında olmu� ve onların haklarını savunmu�tur. Câhiliye toplumunda kadına kar�ı

i�lenen suça, ço�u kez misilleme yapılmazdı. Kur’ân bu e�itsizli�i kaldırdı. Kadına

kar�ı i�lenen suçlar, ister �ahsına, ister malına, isterse �erefine kar�ı olsun erke�e kar�ı

234 2. Bakara, 35, 36; 7. el-A’raf, 19, 22; 20. Taha, 117. 235 20.Taha, 120- 122. 236 2. Bakara, 62, 177, 285; 5. Maide, 69. 237 4. Nisâ, 136. 238 5. Mâide, 6; Buhârî, Hayz, 20, 239 2. Bakara, 43, 110, 254; 3. Al-i �mran, 97. 240 3. Al’i �mran, 195; 16.Nahl, 97; 33.Ahzab, 35. 241 3. Fussilet, 46

242 6. En’am, 139, 140; 16.Nahl, 58, 59. 243 6. En’am, 151;17; �srâ, 31;81; Tekvir, 8, 9. 244 24. Nur, 4.

45

i�lenen suçlar gibi kabul edilmi�; hatta kadın bazı hallerde erke�e göre daha çok

kayırılmı�tır.244

Kur’ân, ya�ının hiçbir döneminde kadına zulmedilmesine müsaade etmez.

Kadının ekonomik hakları konusunda ve bilhassa yetim kızların malları hususunda

Müslümanların çok titiz davranmalarını emreden Kur’ân, onların mallarına tecavüzü

yasaklamı�tır.245

Erkek evlenece�i kıza veya kadına, razı olaca�ı miktarda mehir vermek

mecburiyetindedir.246 Yine erkek, e�inin ve çocuklarının geçimlerini ve masraflarını

kar�ılamak durumundadır.247 Yalnız; Günümüzde kadınların çalı�masını gerektiren

hayat �artlarından dolayı geçim sıkıntısı payla�ılmaktadır. Bu yüzden kocaların

hanımlarına ev i�lerinde ve di�er i�lerde yardımcı olmaları gerekir. Kanaatimizce, hayat

bir payla�ımdan ibaret ise, bu payla�ım hayatın her safhasında olmalıdır. Nitekim

a�a�ıdaki âyette bunu açıkça dile getirmektedir.

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdır. �yiyi

emreder, kötülükten alıkorlar. Namaz kılarlar ve zekât verirler. Allah’a ve

Peygamberine itaat ederler. ��te Allah bunlara rahmet edecektir. �üphesiz Allah

güçlüdür, hâkimdir.

“Allah mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, temelli kalacakları içlerinden

ırmaklar akan cennetler, Adn Cennetlerinde ho� meskenler va’detmi�tir. Allah’ın ho�nut

olması en büyük �eydir. ��te büyük kurtulu� budur.”248

Cenab-ı Allâh, Kur’ân-ı Kerim’de Müslümanlara model olarak, peygamber,

resul ve salih müminlerden pek çok örnekler göstermi�tir. Hz. Meryem’in güzel ahlâkı

müslüman kadınlara verilen örneklerdendir. Hz. Meryem’in Allâh korkusu, her i�inde

O’na dönüp yönelmesi, iffeti, iman eden kadınlar için çarpıcı bir örnektir249.

Yüce Allâh kadını adeta bir inci gibi yaratmı� ve kadının korunup gözetilmesi

için birçok âyet indirmi�tir. Bunlardan birkaçı �öyledir:

- Bir �eyden haberi olmayan mümin kadına zina iftirası atanların dünya ve

ahirette lanetlenmesi ve onların büyük bir azapla azaplanması…250

- Kadınların hamileyken bo�andı�ı takdirde nafaka alması251

245 4. Nisâ, 2, 6, 10, 19; 6. En’am, 152; 17. �srâ, 34. 246 4. Nisâ, 4, 19, 20. 247 2. Bakara, 233.

248 9. Tevbe ,71- 72. 249 3. Âli-�mrân, 42- 43. 250 24. Nur, 23. 251 65.Talak, 6.

46

- Kadınların darlık ve sıkıntıya dü�ürmek amacıyla zor duruma sokulmansın

yasaklanması252

- Kadınlara zorla mirasçı olmanın haram olması253

- Kadınların bo�andı�ı zaman iddetleri süresince çirkin bir hayasızlıkda

bulunmamak �artıyla evlerinden çıkartılmaması254

- Geni� imkânları olanların, nafakayı imkânlarına göre geni� vermesi255

Kur’ân-ı Kerim’de daha bunun gibi, kadının korunup gözetilmesini emir ve

tavsiye eden pek çok âyet mevcuttur.

Kur’ân’da kadın–erkek e�itli�ini kesin bir �ekilde ortaya koyan âyetleri

inceledi�imizde, Kur’ân’da kadın- erkek ayırımı yoktur.

Mekke’de nazil olan 59. Leyl sûresinde Yüce Allâh, do�ru yola davet ederken

kadı ve erkek ayırımı yapmadan �öyle seslenmektedir:

“…Erke�i ve di�iyi yaratana and olsun ki sizin çalı�manız çe�it çe�ittir.

Bundan dolayı kim fakirlere verir, (günahlardan) korunursa ve en güzel (sözlü)

do�rulursa, ona en kolayı kolayla�tırınız. Fakat kim cimrilik ederse kendini Allah’dan

müsta�ni görür ve en güzel (sözü) de yalanlarsa en gücü kolayla�tırınız…”

Açıkça görülmektedir ki, Yüce Allâh daha �slâm’a davetin ba�ında erkek ve

kadın arasında hiçbir ayırım yapmamaktadır.256

� � Kur’ân’da mü’min kadın ve mü’min erkeklerden bahsedilir. Üstünlük ne

kadına ne de erke�e verilmi�tir. Aralarındaki fark ancak takvadan dolayıdır. Kur’ân der

ki: “Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir di�iden yarattık ve birbirinizi tanımanız için

sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en seçkininiz, (kötülüklerden) en çok

korkanınızdır.”257

Ayrıca Nisâ suresinin 124. âyetinde, erkek –kadın kim olursa olsun ahirette

hiçbir haksızlı�a u�ratılmadan kar�ılık görecekleri vurgulanmı�tır. “Erkek olsun, kadın

olsun inanmı� olarak kim salih amelde bulunursa, onlar Cennete girecek ve onlar bir

çekirde�in sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlı�a u�ramayacaklardır.”258

Yine 16. Nahl sûresinin 97. âyetinde, Yüce Allâh, �öyle buyurmaktadır:�

252 65.Talak, 6. 253 4. Nisâ, 19. 254 65. Talak, 1. 255 65.Talak, 7. 256 Akdemir, “Tarih Boyunca ve Kur’an-ı Kerimde Kadın”, �slâmî Ara�tırmalar Dergisi, s. 264.�257 49. Hucurat, 13. 258 4. Nisâ, 124.

47

� “Erkek, kadın inanmı� olarak kim iyi i� i�lerse ona ho� bir hayat

ya�ataca�ız…”

Görülece�i üzere, bu âyet-i kerimede de Yüce Allâh, kadın-erkek ayırımı

yapmadan inanıp iyi i� i�leyenlere ho� bir hayat ya�ataca�ını müjdelemektedir.

9. Tevbe sûresinin 71. âyetinde, kadın-erkek e�itli�ini vurgulamanın da

ötesinde her iki cinsin birbiriyle dost olmaları ve dolayısıyla tesanüd içinde bulunmaları

gerekti�ini açıkça gözler önüne sermektedir: 259

“�nanan erkekler ve kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. �yili�i emrederler,

kötülükten alıkorlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler.

��te onlara Allah rahmet edecektir. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.”

Bu âyete göre, mü’min erkek ve kadınların sıkı bir dayanı�ma içinde

bulunmaları gerekmektedir. Çünkü toplum içinde iyili�i emretmek, kötülükten

alıkoymak böyle bir dayanı�mayı gerekli kılmaktadır. Kadını eve kapatıp� toplumdan

soyutlamak isteyen zihniyet acaba bu âyet kar�ısında söyleyecek söz bulabilecek

midir?260�

Dikkat edilecek olursa, Cenab-ı Allâh a�a�ıdaki âyeti kerimede, hükümleri

açıklarken kadın veya erkek diye ayırım yapmamı�, “mümin erkekler” ve “mümin

kadınlar” diye ayrı ayrı hitap etmi�tir.

“�üphesiz müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve

mümin kadınlar, gönülden Allâh’a itaat eden erkekler ve gönülden Allâh’a itaat eden

kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla Allâh’tan korkan erkekler ve

saygıyla Allâh’tan korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar,

oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını

koruyan kadınlar, Allâh’ı çokça zikreden erkekler ve Allâh’ı çokça zikreden kadınlar;

i�te bunlar için Allâh bir ba�ı�lanma ve büyük bir ecir hazırlamı�tır.”261

Âyette de görüldü�ü gibi, Yüce Allâh’ın dininde e�itlik ve e�itsizlik

mücadelesi yerine hayırlarda yarı�ma söz konusudur.

Kur’ân’da kadını ezmek, ezdirmek yoktur. Mümin kadın Yüce Allâh’ın

kendine verdi�i asaletle onurlu ve saygın bir ki�ili�e sahiptir.

259 Akdemir, “Tarih Boyunca ve Kur’an-ı Kerimde Kadın”, �slâmî Ara�tırmalar Dergisi, s. 265.�260 Akdemir, “Tarih Boyunca ve Kur’an-ı Kerimde Kadın”, �slâmî Ara�tırmalar Dergisi, s. 265.�261 33. Ahzab, 35.

48

Dini Görevlerde kadın ve erke�in e�itli�ine gelince, �slâm kadın ve erkek için

aynıdır. Kadınlar ibadette, tebli� görevinde ve di�er dini vazifelerini yerine getirmede

erkeklerle e�ittirler.

Kur’ân’ı Kerim �öyle buyurur:

“�nanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisidirler. �yili�i emrederler,

kötülükten menederler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a Resulüne itaat ederler.

��te onlara Allâh rahmet edecektir.”262

E�itimde kadın ve erke�in e�itlik konusunda ise; �slâm inancı ve kültüründe

ö�renme ve ilim merkezi bir yer alır.263 �slâm e�itim-ö�retim konusuna son derece

önem veren bir din olup, bu konuda kadın-erkek ayrımı da yapmamı�tır. Çünkü

insanlı�ın geli�ip yücelmesi ancak bu sayede mümkündür. �nsan cinsinin di�er yarısını

te�kil eden kadınların, akıl, zekâ, ve yeteneklerinden yararlanılması, insanlı�ın

geli�mesinde, ilim ve medeniyet yolunda ilerlemesinde kadın cinsinin devre dı�ı

bırakılması akıl ve mantık dı�ı bir husustur.264

Son din �slâm’ın böyle bir hususu benimseyerek kadınları e�itim ve

ö�retimden mahrum bırakması, bu konuyla ilgili buyruklar getirmesi asla söz konusu

de�ildir. �slâm dininin temel iki kayna�ını olu�turan Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet’in

verileri, böyle bir yargıya varmamızı zorunlu kılmaktadır.265

Kur’ân-ı Kerim’in yüce Allâh katından gelen ilk emri, “Oku” dur266. Kur’ân-ı

Kerim’in birçok ayetlerinde ilmin önemi vurgulanmı�, ilim ö�renme konusunda asla

kadın- erkek ayırımı yapılmamı�tır.

A�a�ıda kaydedilen ayetler bunlardandır:

“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”267

“Kulları arasında Allâh’tan en çok �limler korkar”268

“De ki: Rabbim ilmimi artır!”269

Burada hemen belirtmek gerekir ki, Kur’ân’ı Kerim’de, “ilim” ve bu kökten

türeyen kelimelerin bulundu�u yakla�ık 780 ayet yer almaktadır. Hikmet kökünden 117

262 9. Tevbe, 71. 263 Omran, a.g.e, s. 54. 264 Ate�, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, s. 141. 265 Ate�, a.g.e. , s. 141. 266 96. Alak, 1- 5. 267 39. Zümer, 9. 268 35. Fatır, 28. 269 20. Tâhâ, 114.

49

ayet vardır. Yine “okuma” anlamına gelen “karae” kelimesinden türeyen kelimelerin

bulundu�u 87 ayet mevcuttur. Yine Kur’ân-ı Kerim’in 68 yerinde, “okuma” yı telkin

eden Kur’ân kelimesi geçmektedir. Ayrıca Kit�b kökünden türemi� 320 ayet vardır.

Bundan ba�ka, “yazmak” anlamına gelen 336 kelime Kur’ân’da yer almaktadır. Akıl ve

aklı kullanmakla ilgili olarak da, 49 ayet mevcuttur. Yüce Allâh’ın, tefekkürle ilgili

buyruklarının yer aldı�ı ayet sayısı, 18’dir. Ayrıca dü�ünmeyi te�vik eden, bunun

önemini vurgulayan “zikr” kökünden türeyen ayet sayısı yakla�ık olarak, 370’dir. Bu

ayetlerin hiç birinde kadın-erkek ayrımı yapılmamı�tır.270

Hz. Peygamberden gelen hadisler de, bu konuda Kur’ân-ı Kerim’le aynı

do�rultuda mesajlar ihtiva etmektedir. Nitekim bir hadislerinde “ilim ö�renmek her

müslümana farzdır” buyurmu�lardır.271

Bazı hadis kitaplarında, hadisin sonuna (Müslimetün) kelimesi eklenerek

nakledilmi� ve ilim ö�renmenin kadın-erkek tüm müslümanlara farz oldu�u

vurgulanmı�tır.272

Yeni kurulan �slâm toplumu ve devletinde yazı yazan ve okuyan kadınlar da

eksik olmamı�tır. Hz. Peygamber hanımlarının yazı yazmayı ö�renmelerini te�vik

etmi�tir. Nitekim e�lerinden Hz. Hafsa, ashâbdan �ifâ bint Abdillâh adlı bir hanımdan

yazı yazmayı ö�renmi�tir.273

Me�hur sahabiyye e�-�ifâ’ bint Abdillâh el-Adeviyye, islâmiyetten evvel dahi

okuma-yazmayı biliyordu. Kendisi böylece islâmiyette ilk kadın yazı ö�retmeni

olmu�tur274.�

Kaynaklarda yer alan bilgilerden sahâbe’nin de imkânları ölçüsünde

hanımlarına okuma-yazmayı ö�rettikleri görülmektedir. Nitekim el- Belâzüri’nin

kaydetti�ine göre, Sa’d b. Ebi Vakkâs kızına yazı yazmayı ö�retmi�ti.275

Ayrıca Ricâl kitaplarının kadınlara ayrılan bölümlerinde hadis nakleden birçok

hanımdan söz edilmektedir. Nitekim �bn Sa’d, et- Tabakâtül- Kübrâ adlı eserinin son

cildini hanımlara ayırmı� ve burada 700’den fazla kadın hadisçiden söz etmi�tir.276

270 Ate�, a.g.e, s. 142. 271 �bn Mâce, Mukaddime, 17, 224. 272 Aclûni, Ke�fu’l- Hafâ, II,57; Ate�; a.g.e. s. 142- 143. 273 Ebû Dâvud, Tıb,18; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 372. 274 Okiç, �slâmiyette Kadın Ö�retimi, s. 22. 275 Belâzüri, Futuhu’l-Buldân, s. 458; Terc. Fayda, s. 692- 693. 276 �bn Sa’d, Tabakât, cilt: VIII.

50

El-Buhâri’nin el- Câmiu’s- Sahih’indeki bir bâb ba�lı�ı da konumuz açısından

önem arz etmektedir. Bu ba�lı�ın Türkçe anlamı �öyledir. “Allâh’ın Kendisine Ö�retti�i

�eyleri Hz. Peygamber’in Kadın ve Erkek Bütün Ümmetine Ö�retmesi Bâbı”277

Kısaca belirtmek gerekirse �slâm Dini, ilim ö�renmekle ilgili te�viklerini

kadın-erkek ayrımına yer vermeden bütün müslümanlara yönelik olarak yapmı�tır.

Kadınların e�itim ve ö�retiminin ihmal edilmesini tavsiye veya imâ eden hiçbir delil, ne

Kur’ân’da ne de Sünnet’te mevcut de�ildir.278 Ancak, Kütüb-i Sitte dı�ında kalan bazı

kaynaklarda yer alan bazı rivâyetler de, kadınlara yazı yazmayı yasaklayan ifadeler yer

almı�tır. Kur’ân’a ve Sünnet’e, �slâm’ın ruhuna, tarihi gerçeklere aykırı olan bu nakiller,

muhakkik âlimler tarafından titizlikle ele alınmı� ve uydurma oldukları ortaya

konmu�tur.279

Cihadda kadın ve erke�in e�itli�i hakkında da söz etmek istiyoruz�� �slâm’a

göre kadın da dinin ve vatanın savunmasında e�it �ekilde sorumludur. �u âyette yer alan

hükme kadınların da dâhil oldu�u tefsir edilmi�tir.

“Gerek hafif garek a�ır olarak hepiniz sava�a çıkın. Allâh yolunda mallarınızla

canlarınızla cihad edin…”280

Elbette kadınların aynen erkekler gibi silah ta�ımaları ve sava� meydanında

sava�maları beklenilemez. Onlar e�lerini ve karde�lerini daima hazırlarlar, te�vik

ederler, hasta ve yaralılara bakarlar, ölüleri meydandan toplarlar, silah ve di�er gerekli

malzemelerin ta�ınmasına yardım ederlerdi. Böyle yaparken onlar da ölüm ve buna

benzer tehlikelere e�it olarak maruz kalırlardı. Evli kadın bütün vazifeleri e�inin izniyle

yaparken bekârlar için böyle bir izin gere�i yoktur. Ancak e�er bir dü�man saldırısı

varsa bütün kadınlar serbestçe cihada katılabilirler ve dinleriyle topraklarını korumak

için erkeklerin yapabildi�i her �eyi yapabilirler.

Ayrıca üzerinde çok konu�ulan iki kadının �ahitli�inin bir erke�in �ahitli�ine

denk olması hususundan da söz etmek istiyoruz.

�slâm’da iki kadının �ahitli�inin bir erke�in �ahitli�ine denk oldu�u,

dolayısıyla �slâmın erke�i kadından üstün tuttu�u iddiası da, gerçeklerle hiçbir ilgisi

olmayan asılsız bir iddiadır281.

277 Buhâri, �’tisâm, 9. 278 Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, I, 433. 279 Bu konuda bkz. Hatibo�lu, “�slâm’da Kadın E�itimi”, Türkiye Din E�itimi Semineri, I, s. 23- 25; Canan, Hz.Peygamber’ in Sünnet’inde Terbiye, s. 351 vd; Ate�; Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, s. 144. 280 9. Tevbe, 41.

51

“E�er iki erkek bulunmazsa, razı olaca�ınız �ahitlerden olmak �artıyla, bir

erkek ile iki kadını �ahit tutun ki, onlardan biri yanılırsa di�eri onu düzeltsin”282.

“Âyetten açıkça anla�ılmaktadır ki, iki kadın �ahit önerilmesinin sebebi, birisi

yanılırsa, di�erinin ona hatırlatması içindir. Ancak âyette iki kadın �ahitten biri mutlaka,

yanılır -veya unutur- denmemektedir, yanılırsa –veya unutursa- denmektedir. Burada �u

sorunun sorulması kaçınılmazdır: Peki iki kadın �ahitten birisi, �ahitlik etti�i borçlanma

akdiyle ilgili olarak yanılmaz veya unutmaz- ise durum ne olacaktır? Bu durumda

�ahitli�ini tam olarak yaptı�ı için kadın �ahitlerden birine di�erinin hatırlatmada

bulunması sözkonusu olamıyaca�ına göre, erkek �ahit ile kadın �ahidin �ahitlikleri

yeterli, aynı zamanda e�it de�erle olacaktır”. Bu ise kadının �ahitli�inin erke�in

�ahitli�ine denk olabilece�ini gösterir”.283

Ayrıca miras hakkında, 4. Nisâ sûresinin 11.âyetinde ileri sürülen “erke�e

kadının payının iki misli” ifadesi hususunda dikkatten kaçmaması gereken konu �udur:

Mirastan kadına, erke�in hissesinin yarısı kadar pay verilmesinin erke�i

kadından üstün tutmak dü�üncesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bilakis bu taksimat kadın ile

erke�in külfetleriyle nimetlerinin dengelenmesi ve sosyal adâletin sa�lanması amacına

yöneliktir. Nitekim kadının mal varlı�ı erke�in mal varlı�ından ayrıdır. Dolayısıyla

kazandıkları kendisine aittir. Kadının hiç kimseye kar�ı mali bir yükümlülü�ü

sözkonusu de�ildir. Olay tamamen sosyal adâleti sa�lamak içindir. Ayrıca mirastan

kadının ve erke�in e�it aldı�ı durumlarda söz konusudur284.

Kur’ân-ı Kerim, gözler önüne sermektedir ki, her bakımdan kadın ve erkek e�it

ve hiçbir ayırım yapmamakta, hiç birini birbirinden üstün tutmamakta ve her ikisine de

aynı hak ve sorumlulukları vermektedir. �urasını hiçbir zaman unutmamız gerekir ki,

mutlu bir gelecek, kadın ve erke�in el ele vererek düzenli ve disiplinli bir �ekilde

çalı�malarına ba�lıdır.

281 Kırba�o�lu, “Kadın Konusunda Kur’ân’a Yöneltilen Ba�lıca Ele�tiriler”, �slâmî Ara�tırmalar Dergisi, s. 276. 282 2. Bakara, 282. 283 Kırba�o�lu, “Kadın Konusunda Kur’ân’a Yöneltilen Ba�lıca Ele�tiriler”, �slâmî Ara�tırmalar Dergisi, s. 276. 284 Geni� bilgi için bkz. Kırba�o�lu, “Kadın Konusunda Kur’ân’a Yöneltilen Ba�lıca Ele�tiriler”, �slâmî Ara�tırmalar Dergisi, s. 276- 279; Akdemir, “Tarih Boyunca ve Kur’an-ı Kerim’de Kadın”, �slâmî Ara�tırmalar Dergisi, s. 268.

52

2.1.3.6.1.2. Hz.Peygamber Ve Kadın

“Bana dünyanızdan kadın ve güzel koku sevdirildi...”285 diyen ve saliha kadını

dünyanın en de�erli varlıklarından sayan286 Hz. Peygamber’in, kadınlara bakı�ını ve

onlarla olan ili�kilerini buna göre ele almanın gereklili�ine inanıyoruz. Hz.

Peygamber’in, toplumda kadının ezilmesine, horlanmasına ve haklarının elinden

alınmasına kesinlikle kar�ı çıktı�ını ifade eden pek çok rivayetten bazılarına de�inmek

istiyoruz.

Kadının hayat hakkına büyük önem veren Hz. Peygamber, sava�a giderken

geride kalan kadın ve çocukların emniyetini dü�ünüp tedbirler aldı�ı gibi, dü�man

tarafının kadın ve çocuklarının hayatlarına da aynı önemi verir ve onların öldürülmesini

kesinlikle yasaklar.287

Arap yarımadasının do�usunda, Bahreyn taraflarında ya�ayan Temîm

kabilesinden Kayle bint Mahreme, kocasının ölümünden sonra amcaları tarafından

elinden alınan kızlarını kurtarmak ve kendisine yapılan haksızlıkları önlemek için

Medine’ye gelir. Hz. Peygamber, Kayle ve kızlarına haksızlık yapılmamasını, onların

evlili�e zorlanmamasını ve her müminin onlara yardım etmesini ifade eden resmi bir

yazı verir.288

Hz. Peygamber, kendisini görmeye gelen kadınlara iltifat eder, onlarla

yakından ilgilenir, hal ve hatırlarını sorar,289 hatta bazen üzerine oturmaları için

cübbesini yere serdi�i ifade edilir.290

Hz. Peygamber, ailelerine ve topluma faydalı birer fert olmaları için çe�itli

konularda bilgi verir ve onları ümitlendirici konu�malar yapar. Bir defasında Hz.

Peygamber, Ensarlı kadınlara: “Siz Ensâr bana insanların en sevimlisisiniz.” der ve

yine Ensar kadınlarının biri olan el-�umeysa bint Milhan’ı cennette gördü�ünü ifade

etmi�tir.291

285 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 128, 199, 285, �bn Sâ’d, et- Tabakat, I, 398. 286 Müslim, Reda’, 17, 64. 287 Buhârî, Cihad, 147,148. 288 �bn Sa’d, et- Tabakat, I, 317- 320, VIII,312; Hamidullah, el-Vesaiku’s Siyasiyye, No:142. 289 �bn Kuteybe, Uyunu’l-Ahbar, III,15; el- Belâzuri, Ensab, I, 98; �bnu’l Esir, Usdu’l- �abe, VII, 47; Sava�; Hz. Muhammed (s.a.v) Devrinde Kadın, s. 54. 290 �bn �ebbe, Tarihu’l-Medine, II, 421; Sava�, a.g.e, s. 54. 291 Ahmeb b. Hanbel, Kitabu Fezaili’s- Sahabe, II, 808, 849.

53

Namazını kılıp orucunu tutan, kocasıyla iyi geçinen ve namusunu koruyan

kadının cennetlik oldu�unu açıklayan Hz. Peygamber, her zaman kadınları iyili�e te�vik

eder.292

Kızı Fâtıma, yanına geldi�i zaman Hz. Peygamber’in aya�a kalktı�ı, onun

elinden tutu�u, onu öptü�ü ve yanına oturttu�u rivayet edilmektedir.293

Hz. Peygamber’in, hürriyete kavu�turdu�u ve annesi gibi sevdi�i Ümmü

Eymen’le zaman zaman �akala�tı�ı anla�ılmaktadır. Bir yolculuk sırasında Hz.

Peygamber, Ümmü Eymen’e: “Seni deve yavrusu ile ta�ıtaca�ım.” deyince Ümmü

Eymen: “Deve yavrusu istemem, çünkü o beni ta�ıyamaz”der. Hz.Peygamber tekrar.

“Seni deve yavrusundan ba�ka hiçbir �eyle ta�ıtmam.” diyerek Ümmü Eymen’le

�akala�ır.294

Hanımlarının yanına girerken her birine selam verip hal ve hatırlarını sorar.295

Hz. Peygamber’in, aynı �ekilde di�er müslüman kadınlara da u�rayıp selam verdi�i,296

hal ve hatırların sordu�u297ve dertlerini dinledi�i anla�ılmaktadır. Nitekim Medine

mescidinde oturan bir grup kadını el i�aretiyle selamladı�ı rivayet edilmektedir.298

Hz. Peygamber’in, hastalanan müslüman kadınlarla ilgilendi�i, hatta evlerine

kadar gidip “geçmi� olsun” dedi�i ifade edilmektedir. Ummu’l-Alâ, hastalandı�ı zaman,

gümü�ün pisliklerini giderdi�i gibi hastalı�ın da müslümanın günahlarını

temizleyece�ini söyledi�i rivayet edilir299. A�ır bir rahatsızlık geçirdi�i anla�ılan

Ummu’s- Sâib’i ziyarete gelen Hz. Peygamber, ona hastalı�ının ne oldu�unu sorar.

Kadın, “Humma, Allah belasını versin” diye cevap verince Hz. Peygamber, ona, böyle

konu�mamasını, çünkü hastalı�ın, günahları temizledi�ini ifade eder.300

Hamrâu’l-Esed seferinden dönen Hz. Peygamber, Abdullâh b. Ka’b el-

Mâzinî’yi, Uhud sava�ında yaralanan Ummû Umâre’nin durumunu sormaya gönderir ve

iyi oldu�unu ö�renince sevinir.301

Hz. Peygamber’in bu konuda hiçbir ayırım yapmadı�ı ve toplumdaki statüsü ne

olursa olsun hastaları ziyaret etti�i anla�ılmaktadır. Nitekim Medine mescidini

292 �bnu’l- Cevzi, Kitabu Ahkami’n-Nisa, s. 215; Sava�, a.g.e, s. 55. 293 �bn Abdirabbih, a.g.e. VIII, 164- 165; Sava�, a.g.e, s. 55. 294 �bn Sa’d, a.g.e, VIII, 223- 224. 295 Muslim, Nikâh,14, 87. 296 Ebû Dâvud, Edeb,148. 297 �bn Abdirabbih, el-�kdu’l-Ferid, II,186; Sava�, a.g.e, s.55- 56. 298 et -Tirmîzî, �sti’zan, 9. 299 Ebû Dâvud, Cenaiz, 3. 300 �bn Sa’d, et-Tabakat, VIII, 308; Müslim, Birr,14, 54. 301 el-Vakıdi, el-Me�azi, I, 270; �bn Sa’d, a.g.e. VIII, 413; Sava�, a.g.e, s. 56.

54

temizleyen zenci bir kadının hasta oldu�unu ö�renince Hz. Peygamber’in, onu da

ziyaret etti�i ve e�er ölürse kendisine haber verilmesini istedi�i rivayet edilmektedir.

Daha sonra bu kadın, bir gece vefat eder. Gece oldu�u için Hz. Peygamber rahatsız

edilmek istenmez ve cenaze defnedilir. Durumu ö�renen Hz. Peygamber üzülür ve

kadının kabrine gelerek cenaze namazını tekrar kılar.302

Hz. Peygamber’in gayri müslim kadınlara da iyi davrandı�ını söylemeliyiz.

Mekke’den Medine’ye gelen ve müslüman olmadı�ını da açıklayan bir kadına yardım

eden Hz. Peygamber303, di�er taraftan bir sefer esnasında �slâm ordusuna gerekli

haberleri veren bir kadın ve kocasını serbest bırakır.304

Hz. Peygamber’in inanmayan kadınları dine girmeye zorlamadı�ı, hatta en

zayıf durumdaki esir kadınları bile, iman konusunda tam bir fikir hürriyeti içinde karar

vermeleri için serbest bırakmı�tır.305

Kadınların, Hz. Peygamber’den gördükleri bu ilgi ve deste�e müsbet kar�ılık

verdikleri anla�ılmaktadır. Hastalandı�ı zaman Hz. Peygamber’i ziyarete gelen kadınlar,

vefat etti�i zaman da çok üzülürler.306

Uhud sava�ından dönen �slâm ordusunu kar�ılayan Hind bint Amr, Sa’d b.

Muâz’ın annesi Keb�e bint Abid ve daha ba�ka kadınlar, Hz. Peygamber’in hayatta

olmasından son derece mutlu olduklarını ifade ederler.307 Bu kadınlardan Hind bint

Amr’ın, bu sava�ta o�lunu, karde�ini ve kocasını kaybetti�i halde Hz. Peygamber’in

hayatta oldu�unu ö�renince “...Bundan sonra her musibet hafiftir” 308 dedi�i rivayet

edilmektedir.

Yukarıda kaydetti�imiz rivayetlerden anla�ılmaktadır ki Hz. Peygamber,

Kadınlarla yakından ilgilenir, onların problemlerine hiçbir ayırım yapmayarak hepsine

iyi davranırdı.

Kadın-erkek ayırımı yapmadan, Hz. Peygamber’in, insan cinsinin yarısını

te�kil eden kadınlarla da erkekler gibi ilgilendi�i anla�ılmaktadır.

Özellikle Hz. Peygamber kadınların e�itimine çok önem veriyordu� Bu yüzden

302 el- Buhârî, Salat, 72; Müslim, Cenaiz, 71. 303 el- Vahidi, Esbabu’n- Nüzul, s. 281, 282; Sava�, a.g.e. , s. 58. 304 �bn Sa’d, a.g.e. II, 86. 305 �bn Sa’d, a.g.e. VIII,130. 306 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 369; �bn Hi�am, es-Sire, III, 353; Sava�, a.g.e, s. 59. 307 el- Vakıdi, el- Me�azi, I, 316, 315; �bn Sa’d, a.g.e, II, 332; Sava�, a.g.e, s. 60. 308 el- Vakıdi, a.g.e, I, 265; Sava�, a.g.e, s. 60.

55

Hz. Peygamber, verdi�i derslerden kadınların da istifadesini sa�lamak üzere, onlara ayrı

bir ders yerinde ve ayrı günlerde lazım gelen dinî bilgiyi bizzat vermi�tir.309

Ebû Sa’îd el-Hudrî’nin rivâyet etti�i bir hadiste belirtildi�ine göre; Medineli

kadınlar, toplanıp Hz. Peygamber’in yanına gelmi�ler ve ona: “Erkeklerden bize sıra

gelmez oldu. Onlar, daima meclislerinize gelirler, ilim ve dinî konuları ö�renirler. Biz.

erkeklere nazaran güçsüsüz. Bizim için bir gün tahsis edin, gelip sizi dinleyelim ve

bilmediklerimizi ö�renelim” demi�lerdi. “Bunun üzerine Peygamberimiz, onlara

ayırdı�ı bir günde v’aaz eder, tavsiyelerde bulunurdu”310. Böylece Ensâr kadınlarının

dinî konularda Hz. Peygamber’den bilgi aldıkları bilinmektedir.

Hz. Peygamber, tebli� faaliyetine yakın akrabasından ba�ladı�ı gibi e�itim ve

ö�retime de kendi hanımlarından ba�lar. Hz. Peygamber’in, ilk e�i Hz. Hatice’ye abdest

almayı ve namaz kılmayı ö�retti�i ifade edilmektedir.311 Yine onun, genç ve zeki olan

hanımı Hz. Ai�e’nin yeti�mesine ayrı bir önem verdi�i anla�ılmaktadır. �lk

müslümanlardan olan Hz. Ebubekir’in evine sık sık giden Hz. Peygamber, Mekke

devrinde bu evde ebeveyninin terbiyesinde bulunan Âi�e’ye iyi davranmasını annesi

Ummu Ruman’a tavsiye eder.312

Hz. Âi�e, bir ayet indi�i zaman onun ifade etti�i helal, haram, emir ve yasa�ı

iyice kavramaya çalı�tıklarını söyler.313 Bunun için Hz. Peygamber’in en çok sevdi�i

insan olan Hz. Âi�e’nin, bu sevginin verdi�i rahatlık içinde ayetlerden anlamadı�ı

yerleri Hz. Peygamber’e sordu�u nakledilmektedir. Hatta Hz. Âi�e, bazan hiç kimsenin

dü�ünmedi�i sorular yönelterek Hz. Peygamber’den ayetlerin tefsirini ö�renir. Nitekim

o, : “Yerin ba�ka bir yerle, göklerin de ba�ka göklerle de�i�tirildi�i gün...”314 ayeti

hakkında “Bu sırada insanlar nerededir? diye sorunca Hz. Peygamber: “�nsanlar, o gün

sırat üzerindedir.” diye cevaplar.315

Yine Hz. Âi�e, aynı konuda Kur’ân’da yer alan bazı ayetler arasındaki anlam

farklılıklarını ve anla�ılmayan hususları Hz. Peygamber’den ö�renir.316

Hz. Peygamber, sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra Hz. Âi�e uyanmı�sa

onunla sohbet eder.317

309 Okiç, �slâmiyette Kadın Ö�retimi,�s. 25. 310 Buhârî, �lim, 36; Müslim, Birr ve Sıla, 152; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 34. 311 �bn Hi�am, es-Sire, I, 261; el-Belâzuri, Ensab, I, 112; Sava�, a.g.e, s. 129. 312 �bn Sa’d, et- Tabakat, VIII, 78. 313 �bn Abdirabbih, el-Ikdu’l-Ferid, II, 89; Sava�, a.g.e, s. 129. 314 14. �brahim, 48. 315 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 101, 218; Müslim, Fedail, 1, 8. 316 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 218; et-Taberi, Câmiu’l- Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, V,295; Kurtubi, el- Câmi’ Li Ahkâmi’l- Kur’ân , V, 398.

56

Bu sohbetlerde, Hz. Peygamber, genç e�ine yeni bilgiler ö�reterek onun

ilminin artmasını sa�lamı�tır diyebiliriz. Hz. Peygamber, yanından ayrılan kısa boylu

bir kadının kısalı�ına i�aret eden Hz. Âi�e’ye bu hareketinin yanlı�lı�ını söyler.318

Bu örnekte oldu�u gibi Hz. Peygamber, di�er hanımlarının yanlı�lıklarını da

düzelterek onların do�ruları daha iyi ö�renmelerini sa�lamı� olur. Nitekim o, cuma

günü oruç tutan Cuveyriyye bint el- Haris’e orucunu bozmasını söyler.319

Hz. Peygamber’in hanımlarından Ummu Seleme, anlayamadı�ı konuları

kocasına sorarak ö�renir. Bazı konularda onun Hz. Âi�e’den daha bilgili oldu�u

anla�ılmaktadır.320

Hz. Peygamber’in Ümmü Seleme’ye ak�am ezanında okunacak bir dua

ö�retti�i rivayet edilir.321

Hz. Peygamber’in kadınlara mahsus verdi�i dersler, toplu haldeki kadınlar için

olurdu. Yoksa tek olarak kadınlar Hz. Peygamber’e gelip bilgi istemekte tereddüt

etmezlerdi322��E�itim ve ö�retimin en önemli yollarından birinin de Hz. Peygamber’e

kadınların �ahsen ba�vurmalarıdır denebilir. Bu konuda kadınların erkeklerden biraz

daha �anslı oldukları anla�ılmaktadır. Kadınların ba�vuruları konusunda Hz.

Peygamber’in çok fedakârlıkta bulundu�unu, günün her saatinde ve her yerde kendisine

gelen kadınların dertleriyle ilgilendi�ini, onların sorularına cevap verdi�ini ve son

derece sabırlı oldu�unu tesbit ediyoruz.

Hz. Peygamber’in kadınlarla diyalo�u çok iyi oldu�u için, onlar, pek çok

konuda Hz. Peygamber’e ba�vurup bilgi alırlar. Kadınların rahat hareket etmeleri için

Hz. Peygamber’in bazı açıklamalar yaptı�ı da dikkat çekicidir. Ensardan Ummu Kesir

bint Zeyd isimli bir kadın, kız karde�iyle birlikte Hz. Peygamber’in huzuruna girip ona:

“Kız karde�im sana bir �ey sormak istiyor, fakat utanıyor” deyince Hz.

Peygamber:”Soraca�ın �eyleri sor, çünkü ilim talebi farzdır.” buyurur. Bunun üzerine

kadın sorusunu sorar.323

E�er kadın iyi bir e�itim almı�sa, çocuklarını da aynı �ekilde e�itebilece�i ve

bu sebeple onların e�itim ve ö�retiminin son derece önemli oldu�unu biliyoruz. Hz.

Peygamber’in, zaman zaman sahabilerin evlerine gitti�i ve ev hanımlarının yanlı�

317 el-Buhari, Teheccüd, 24. 318 et-Taberi, a.g.e, XXXI, 136. 319 �bn Sa’d, a.g.e, VIII, 119. 320 el-Buhari, Me�azi, 69. 321 �bn Kayyım, Zadu’l-Mead, II, 393, Sava�, a.g.e, s. 130. 322 Okiç, a.g.e. s.26. 323 �bnu’l Esir, Usdu’l-�abe, VIII, 381; �bn Hacer, el- �sabe, IV, 464, Sava�, a.g.e, s. 131.

57

davranı�larını gördü�ü zaman bunları düzeltti�i anla�ılmaktadır. Bir gün Hz. Peygamber

evlerinde oldu�u sırada Leylâ bint Ebî Hasme’nin, o�lunu, hurma verece�i va’diyle

yanına ça�ırırken yalan söyledi�i anla�ılır. Hz. Peygamber, ona hareketinin yanlı�lı�ını

söyler ve onun aleyhine yalan söyleme günahı yazılaca�ını bildirir.324

Hz. Hamza ile evli olan Ensardan Havle bint Kays, amcasını ziyarete gelen Hz.

Peygamber’den hadisler rivayet eder.325 Bu ziyaretlerde Hz. Peygamber’i dinleme

imkânı bulan kadınların, bilgilerini artırma yanında yanlı�larını da düzelttikleri

anla�ılmaktadır.

Kadınların e�itim ve ö�retimi derken, bununla sadece dini bilgileri

ö�renmelerini kastetmiyoruz. Ara�tırmamızın ilerleyen konularında görülece�i üzere,

Hz. Peygamber devri kadınlarından bazıları �iir, tıp, neseb ilmi vb. birçok konuda

erkekleri geride bırakacak �ekilde bilgili oldukları anla�ılmaktadır. Buna göre kadınlara,

bu konularda kendilerini yeti�tirme ortamlarının sa�landı�ı veya onların ilim konusunda

engellenmedi�i açıkça görülmektedir.

Hz. Peygamber devrinde çalı�ma hayatına kadının yeri ise; ilk önce

zanaatkârlık ve el i�lerinde dikkatimizi çekmektedir.

Kadının fiziki bakımdan erke�e göre daha narin oldu�unu hepimiz biliyoruz.

Kadınların bazı a�ır i�leri yapma yerine, el i�leri ve maharet isteyen ince i�leri,

erkeklerden daha iyi yaptıkları bilinmektedir.

Hz. Peygamber devrinde kadınların, çalı�ma hayatında, özellikle özel beceri

gerektiren el i�lerinde faal olarak çalı�tıkları anla�ılmaktadır. Hz. Peygamber’in

hanımlarından olan Zeyneb bint Cah�’ın diki� dikti�i rivayet edilmektedir.326 Yine

Esma bint Umeys’in de aynı beceriye sahip oldu�u kaydedilmektedir.327 Kadınların,

evciller kadar vah�i hayvan derilerini de i�ledikleri ve bunlardan kocalarına elbiseler

yaptıkları anla�ılmaktadır.328

Bu devirde tabaklanmı� deriden, elbise, ayakkabı, mest, üzerinde oturmak için

sergi, yatak, minder ve yastık yüzü, sıvı veya katı yiyecekleri koruyan kaplar ve sava�

ve barı�ta çok yaygın olarak kullanılan su kırbası gibi e�yalar yapıldı�ı dü�ünülürse,

dericili�in önemi daha da iyi anla�ılır.

324 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 447. 325 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 410. 326 Muslim, Nikâh, 9; Ebû Dâvud, Libas, 22. 327 Ahmed b. Hanbel, Musned, VI, 370. 328 el- Buhârî, Libas, 28.

58

Beceri gerektiren mesleklerden biri de hiç �üphesiz terziliktir. Kadınların bu

dalda erkeklere göre daha ba�arılı olabilecekleri herkes tarafından kabul edilmektedir.

Hz. Peygamber devri Arap yarımadası kadınlarının, i�e, ip imalatından ba�ladıkları,

sonra bundan kuma� ve elbiseler ürettikleri anla�ılmaktadır.329 Hz. Âi�e: “Kadının

elindeki ip e�irme aleti (kirman, i�, te�i), Allâh yolundaki mücahidin elindeki mızraktan

daha güzeldir” der.330 Çünkü bu, o dönemde toplumun çok önemli bir ihtiyacıdır�

Arap yarımadasının güneyinde ve kuzey batısında dokuma tezgâhları oldu�u

ve kadınların buralarda kuma� üretti�i anla�ılmaktadır.331

Bir kadın, kendi eliyle özel olarak imal etti�i hırkayı Hz. Peygamber’e hediye

ederken “Ya Rasulallah bu hırkayı elimle dokudum ve sana giydirmek için getirdim”

der.332

Hadramut’lu bir kadın, Hz. Peygamber için dikti�i bir elbiseyi o�luyla ona

gönderir.333 Kadınların ailede eskiyen elbiseleri yamaladıkları ve tamirini yaptıkları

anla�ılmaktadır. Yine Hz. Ai�e’nin, Hz. Peygamber’e de bir hırka dikti�i gelen

rivayetler arasındadır.334

Hz. Peygamber devri sava�larında kadınları, önemli tıbbi hizmetler yaptıkları

da bilinmektedir.

Medine’de barı� zamanlarında da bu hizmetleri yürüten kadınlar

bulunmaktadır. �slâm tarihinin ilk resmi hastanesi diyebilece�imiz bir çadırın, Hz.

Peygamber’in mescidi içinde bulundu�u ve burada hicretten sonra bey’at ederek

�slâm’a giren Elsem kabilesinden Kuaybe bint Sa’d’ın hastaları ve yaralıları tedavi etti�i

kaydedilmektedir. Esasen Kuaybe’nin aç, kimsesiz ve bakıma muhtaç kimselerle de

ilgilendi�i ifade edilmektedir. Hendek sava�ında yaralanan Sa’d b. Muaz’ın da bu

çadırda Kuaybe tarafından tedavi edildi�i mevcut rivayetler arasındadır.335

�lk Müslümanlar arasında yer alan ve kocası Cafer b.Ebi Talib ile beraber

Habe�istan’a hicret eden, zeki, görgülü ve tecrübeli bir kadın olan Esmâ bint Umeys’in

de iyi bir doktor oldu�unu söyleyebiliriz. Ummu Seleme, Esmâ bint Umeys’in Hz.

Peygamber’e “Hindistan ve Yemen’den getirilen bitkiler ve zeytinya�ı ile bir ilaç”

329 �bnu’l Cevzi, Telkih, 158; Kettani, Teratib, II, 119; Sava�, a.g.e, s. 224. 330 �bn Abdirabbih, el-�kdu’l-Ferid, II, 258; Sava�, a.g.e, s. 224. 331 �bn Sa’d, et-Tabakat, I, 277, 351, 253��Sava�, a.g.e, s. 224. 332 el- Buhârî, Cenaiz, 29; �bn Sa’d, et-Tabakat, I, 454. 333 �bn Sa’d, a.g.e, I, 351. 334 Muslim, Nikâh, 9; �bn Sa’d, et- Tabakat, VIII, 108. 335 el-Vakıdi, el- Me�azi, II, 510, 525; �bn Hi�am, es-Sire, III, 250; �bn Sa’d, et- Tabakat, VIII, 291; Ahmed b. Hanbel, Musned, VI, 56.

59

yaptı�ını söyler. Bu rivayette, Esmâ’ nın, bu ilacın yapımını Habe�istan’da ö�rendi�i de

ifade edilmektedir.336

Esmâ bint Umeys’in daha ba�ka bitkilerden de ilaçlar yaptı�ı rivayet

edilmektedir.337 Hz. Peygamber vefat etti�i zaman bazıları onun sa� oldu�unu

söylerken, Esmâ, elini Hz. Peygamber’in iki omuzu arasına koyarak muayene ettikten

sonra “Rasulallah sallallahu aleyhi ve sellem vefat etmi�tir” diyerek bu konudaki

�üphelere son verir.338 Bu rivayet, Esmâ’nın tıbbi konulardaki bilgilerine güvenildi�ini

göstermesi yanında onun, kalp atı�larını dinlemek istemi� olabilece�ini de ifade

etmektedir.

Hz. Âi�e’nin kız karde�i Esmâ bint Ebi bekir’in, tedavi için yanına getirilen

hummalı kadın hastaları, so�uk su ile tedavi etti�i anla�ılmaktadır.339

Kadınların tıbbi hizmetleri arasında ebeli�i de sayabiliriz. Hz. Peygamber’in

ebesinin, Abdurrahman b. Avf’ın annesi e�- �ifâ bint Avf oldu�u nakledilmektedir.340

Hem cahiliye hem de Hz. Peygamber devrinde e�-�ifa isimli kadınlar

bulunmaktadır. Bu ismin konulmasının, tıbbi hizmetleri yürütmeleri ile ilgili olabilece�i

akla gelmektedir341.

Ticaret konusunda, Hz. Peygamber’in ilk e�i Hz. Hatice’nin ticaretle u�ra�tı�ı

ve Mekke’nin en zengin tacirlerinden biri oldu�u bilinmektedir. Mekke’de ticaret

amacıyla dı�arı gönderilen kervanlarda, malları olan ba�ka kadınların da bulundu�u

anla�ılmaktadır.342

Ticarette aktif olarak u�ra�tı�ı anla�ılan Kayle el-Enmâriyye isimli Müslüman

bir kadın, alı�-veri� konusunda Hz. Peygamber’le yaptı�ı bir görü�meyi �öyle

anlatmaktadır: “Resulallah (s.a.v) umrelerinden birinde ihramdan çıkmak için el-

Mesve’ye geldi. Bastonuma dayanarak onun yanına gelip oturdum ve �öyle dedim: Ya

Rasulallah ben, alı�-veri� yapan bir kadınım. Bir malı almak istedi�im zaman, almayı

dü�ündü�üm fiyatın altında bir fiyata kadar yava� yava� fiyatı artırırım. Bir malı

satmak istedi�im zaman ise, o mala, satmayı dü�ündü�üm fiyatın üzerinde bir fiyat

isterim, sonra dü�ündü�üm fiyata ininceye kadar fiyatı indiririm. Bunun üzerine,

Rasulallah bana �öyle dedi: “Ey Kayle, böyle yapma, bir �ey alaca�ın zaman, satıcı

336 �bn Sa’d, et-Tabakat, II, 236. 337 Ahmed b. Hanbel, Musned, VI, 369. 338 �bn Sa’d, a.g.e, II, 272. 339 Mâlik b. Enes, el- Muvatta, 586, Ahmed b. Hanbel, Musned, VI, 346. 340 �bn Sa’d, a.g.e, II,124. 341 Sava�, a.g.e. , s. 225.�342 el- Vakıdi, el- Me�azi, I, 27; Sava�, a.g.e. , s. 225.

60

versin veya vermesin, dü�ündü�ün fiyatı vererek mü�teri ol. Bir malı, sataca�ın zaman

da, satılsın veya satılmasın, satmayı dü�ündü�ün fiyatı iste.”343

Kaynaklar, Hz. Peygamber devrinde, Medine’de atarlık (güzel koku satıcılı�ı)

yapan kadınlardan bazılarının isimlerini vermektedir. Bunlardan biri olan mulayke

Ummi’s-Sâib es-Sakafiyye, güzel koku satmak için Hz. Peygamber’in huzuruna girer.

Hz. Peygamber ona: “Ey Muleyke, bir iste�in mi var?” diye sorar. Kadın “evet”

deyince Hz. Peygamber “istedi�ini açıkla, onu yerine getireyim” der. Kadın “Hayır, bir

iste�im, yok, sadece �u o�luma dua etmeni istiyorum” deyince Hz. Peygamber, çocu�un

yanına gelir ve onun ba�ını ok�ayarak dua eder.344

Ticaretle u�ra�an kadınlar arasında, attare diye me�hur olmu� Havlâ bint

Tuveyt isimli kadını da sayabiliriz.345

Esasen Anne olarak kadın; Evlenen kadın çocuk sahibi oldu�u zaman

hayatında yeni bir devre olan annelik ba�lamı� olur. Kur’ân’ın ifadesiyle “dünya

hayatının süsü”346 olan çocuk, “emin ve sa�lam bir karargâh”347 olan “anne rahminde

yaratılır.”348 Belli bir müddet sonra anne rahminde ondan beslenen çocuk, esasen

dünyaya geldikten sonra da yine ona muhtaç bir �ekilde hayatını sürdürür.

Ana kelimesinin, Kur’ân’da, asıl, temel, merkez, kaynak gibi manalar da

kullanıldı�ı ayetler bulunmaktadır.349

Kadın, insan neslinin devamında çok önemli vazifeler üstlendi�i için bu

yönüyle anne, insanlı�ın esası, temeli ve kayna�ı sayılır.

Kur’ân, anne ve babayı iyilik etmekten bahsederken350 annenin çocu�u için

çekti�i sıkıntılara yer verir. “…annesi onu (çocu�u) zahmetle ta�ıdı ve zahmetle

do�urdu…”351 ve “…annesi onu (çocu�u) nice sıkıntılarla ta�ımı�tır…”352 gibi ayetler

buna i�aret eder.

Anne çocu�unu dünyaya getirdikten sonra, çocukluk ça�ında hemen hemen

onun yükü yine annenin üzerindedir. “Emzirmenin tamamlanmasını isteyen baba için,

343 �bn Sa’d, et- Tabakat, VIII, 321; Sava�, a.g.e, s. 186. 344 �bnu’l Esir, Usdu’l-�abe, VII, 270; Sava�, a.g.e, s. 186. 345 �bnu’l Esir, a.g.e. VII, 75- 76; �bnu’l Hacer, el-�sabe, IV, 270; Sava�, a.g.e, s. 186. 346 18. el- Kehf, 46, 57; el- Hadid, 20. 347 23. el- Mü’minun, 13; 77.el-Murselat, 21. 348 39. Ez-Zumer, 6; 53. en- Necm, 32. 349 3.Âli �mran, 7; 6. el- En’am, 92; 13. er- Ra’d, 39; 28. el- Kasas, 59; 42. e�- �ura, 7; 43. ez- Zührüf, 4. 350 6. el- En’am, 151; 14. �brahim, 41; 17. el- �srâ, 23, 19.Meryem, 14, 32; 29. el- Ankebut, 8; 31. Lokman, 14,15; 46. el- Ahkab, 15,17; 71. Nuh, 28. 351 46. el- Ahkab, 15. 352 31. Lokman, 14.

61

anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler”353 ayetine göre anne çocu�unu emzirir, fakat

bu ayetin devamında “…Hiçbir anne, çocu�u sebebiyle zarara u�ratılmamalı…”

buyurulmaktadır. Günümüzde doktorların, anne sütünü çocuk için faydalı buldukları

bilinmektedir. Buna göre çocu�un geli�mesini iyi tamamlaması ve sa�lıklı büyümesi

için annenin çocu�unu emzirmesi gerekir. E�er kadın ba�ka birinin çocu�unu emzirirse,

ortaya “sütannelik” ile ilgili bazı yeni hükümler çıkar. Kur’ân bu konuya da yer

vermi�tir.354

Bir ki�i Hz. Peygamber’e gelir ve: “Ya Rasulallah kim benim iyiliklerime daha

layıktır?” der. Hz. Peygamber: “Annen” diye cevap verir, Adam: “Sonra kim?” diye

tekrar sorar, Hz. Peygamber: “Annen” der, Adam üçüncü defa, “Sonra kim?” deyince,

o tekrar “Annen” der ve aynı soruya dördüncü defa “Baban” diye cevap verir.355 Bu

ve daha ba�ka hadislerden anla�ıldı�ı üzere, ki�inin iyilik yapacakları arasında anne, ilk

sırayı alır.356

E�er annenin ihtiyacı varsa, geçimini temin etmek o�lunun görevleri

arasındadır.357

Hz. Peygamber, Allâh Teala’nın, anneye itaatsızlı�ı haram kıldı�ını ifade

eder.358

Esmâ bint Ebî Bekir, mü�rik annesi ile görü�üp görü�emeyece�ini, Hz.

Peygamber’e sorunca, o, annesiyle görü�mesini söyler. Hatta “Allah, sizinle din

u�runda sava�mayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adil

davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adaletli olanları sever.”359 Âyetinin bu konuda

nazil oldu�u rivayet edilmektedir.360

�slâm’da kadının konumu ile ilgili son bir not belirtmemiz gerekirse; �slâm’a

göre kadın, Yüce Allâh’ın yeryüzündeki halifesidir. Yaratılmı�lar içerisindeki en de�erli

varlıktır. Her �eyden önce Yüce Allâh’ın kuludur ve bu yönüyle çok kıymetli bir

konuma sahiptir. �slam anlayı�ına göre, merhamet dolu kalbi ve �efkatli yaratılı�ıyla

kadın, Yüce Allâh’ın yeryüzü’ne en büyük lütuflarındandır. Yüce Allâh’ın rahmet

353 2. el- Bakara, 233. 354 2. el- Bakara, 233. 355 el-Buhârî, Edeb, 2. 356 Ebû Dâvud, Edeb, 129, 357 �bn Kayyım, Zâdu’l-Meâd, V, 546; Sava�, a.g.e, s. 186. 358 el- Buhârî, �stikraz, 19, Edeb, 6. 359 60. el- Mümtehine, 8. 360 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 344; el- Buhârî, Hibe, 29, Edeb, 7; Müslim, Zekât, 14.

62

sıfatının tecellisidir. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde, “Dünya bir geçimden

ibarettir. Bu dünyanın en güzel nimeti de iyi bir kadındır” buyurmu�tur.361

2.1.3.6.2. Kocanın Durumu

�slâm’da evlilik birli�i, kendine has sorumlulukları olan bir beraberliktir. Bu

beraberlikte Yüce Allâh’ın tayin etti�i ve Hz. Peygamberin tarif etti�i sınırlar

açılmamalıdır. Bundan dolayıdır ki �slâm’da evlilik birli�ine “Hududullah” denir. Bu

Yüce Allâh’ın tayin etti�i sınırlar çerçevesinde evlili�i sürdürmek demektir.362

Bütün toplumsal kurumlar gibi aile de sa�lıklı ve düzenli i�leyebilmesi için en

son yetki ve sorumluluk mercii olan bir otoriteye muhtaçtır. Her tarihte hem de

günümüzde hâkim olan anlayı� ve uygulamayı �slam dini de benimsemi� ve “aile

reisli�i” denilen bu yetki ve sorumlulu�u belli �artlara ba�lı olarak erke�e vermi�tir.

Kur’ân-ı Kerim’de bununla ilgili ayetin anlamı �öyledir: “Erkekler kadınlar üzerinde

yöneticidirler… �yi kadınlar saygılıdırlar; Allah’ın kendilerini korumalarına kar�ılık

gizliyi (iffet ve namuslarını) korurlar.”363 Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır, ayette geçen

ve “yöneticiler” diye tercüme edilen “kavvamun” kelimesinin “kadının i�ine bakan ve

onu korumaya ihtimam edenler” anlamına geldi�ini, bunun mutlak ve sorumlulu�u

olmayan bir yöneticilik ve hâkimiyeti olmayıp, “ Bir toplumun efendisi onların

hizmetçisidir.” Özdeyi�inde ki dü�ünceye uygun dü�en bir yöneticilik oldu�unu önemle

belirtir.364 Nitekim yine Kur’ândaki “Onlarla (e�lerinizle) iyi geçininiz.”365 buyru�u da

bu anlayı�ı desteklemektedir. Bütün �slâm ahlakçıları bizzat Hz. Peygamber’in aile

bireylerine kar�ı son derece nazik, ho�görülü ve �efkatli olmasını delil göstererek

Müslüman aile reisinin, öteki konularda oldu�u gibi aile reisli�inin nasıl olması

gerekti�i hususunda da Hz. Peygamber’i örnek alması gerekti�ini ifade ederler. Buna

kar�ılık kadının kocasına saygısında da Peygamber e�lerinin tutumu örnek

gösterilmi�tir.

361 Müslim, Rada, 17. 362 Topalo�lu, �slâmda Kadın, s. 72. 363 4. Nisâ, 34. 364 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, II, 1348. 365 4. Nisâ, 19.

63

2.1.3.6.3. Hz. Peygamber’in E�leriyle Olan �li�kileri

Hz. Peygamber hayatta iken, kadınlara (ataerkil toplum ve toplu-

luklardaki ) kalıp yargılarda telkin edilen hususların aksi yönde muâmele etmi�,

onları a�a�ılayıp incitecek, toplumdan dı�layacak herhangi bir davranı�a izin

vermemi�tir.366

Hz. Peygamber’in aile ba�ları, sevgi, saygı ve anlayı� esası üzerine

kurulmu�tu. E�lerine kar�ı büyük bir sevgi ve yakınlık gösteren Hz. Peygamber

zaman zaman onlarla �akala�ır, onların ho�una gidecek hitap tarzlarıyla

kendilerine hitâbeder ve sevgisini gösterirdi. Hz. Âi�e’ye, Ay�e Uvey� (Ay�ecik) Aî�

ve Humeyra gibi O’nun ho�una gidecek hitaplarda bulundu�u, kendisiyle ko�u

yarı�ı yaptı�ı ve Hz. Âi�e’nin ba�ını omzuna dayayarak birlikte sava� oyunları

oynayan Habe�lileri seyrettikleri bilinmektedir.367

Hz. Peygamber’in aile reisi olarak en fazla önem verdi�i husus, aile

fertleriyle olan sohbetidir. Bunun ihmâl edilmemesi için özel bir gayret gösterdi�i,

tedbir bile aldı�ı söylenebilir. Rivayetler, Hz. Peygamber’in ailevî sohbeti iki

istikamette telâkki etti�ini göstermektedir:

1. Aile fertlerinin her biri ile �ahsen temâsı ve ba�ba�a sohbeti.

2. Aile fertlerinin tamamının birbiriyle temâs ve sohbeti.

Bu her iki sohbetin, günlük siyasî ve ir�adi faaliyet ve di�er me�guliyetler

içerisinde ihmâle u�ramaması için Hz. Peygamber birkaç tane kesin prensibe yer

vermi�tir: Hanımlarıyla geçirece�i gece belli bir esasa ba�lanmı�, kura ile tespit

edilen bir sıra ile her gece birinin yanında kalmak prensip yapıl- mı�tır. Ayrıca

her sabah mescitten çıktıktan sonra 368 ve her ikindi vakti namaz kıldıktan

sonra369 kadınların her birine teker teker ziyaretler yapar, alı�ılan belirli bir

müddet boyunca onlarla sohbet ederdi. Özellikle aile fertlerinin topluca bir araya

gelmesini sa�lamak amacıyla da her ak�am, bütün hanımlar, Hz. Peygamber o

gece kimin yanında geceleyecek ise, topluca oraya gelirler, sohbet ederlerdi.370 Bu

toplantılarda Hz. Peygamber’in e�lerine “hurâfa” denilen ibretli kıssalar anlattı- �ı,

hepsinin güldürücü �akalar yaptı�ı rivayet edilmi�tir.371 Rivayetler, günlük sabah ve

366 Ate�, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, s.385. 367 Fayda, “Âi�e mad. “, T.D.V.�. A. , II, 202. 368 Heysemî, Mecmâu’z Zevâid ve Menbâu’l–Fevâid, IV, 316. 369 �bn Sa’d, Et-Tabakâtü’l Kübrâ, VIII, 85,170. 370 Müslim, Nikah,46. 371 Heysemî, a.g.e. , IV, 315.

64

ikindi ziyaretlerine Hz. Peygamber’in izinsiz girip 372 selâm vererek ba�-ladı�ını 373

hanımlarına yakla�ıp elini (omuzlarına, ba�larına) koydu�unu, öptü�ünü 374 hâl–hatır

sorup, sorunlarıyla ilgilendi�ini göstermektedir.375

Hz. Peygamber her konuda oldu�u gibi kadın ve aile konusunda da son

derece gerçekçidir. O, her �eyi kendi kapasitesine, bünye ve yaratılı�ındaki ruh ve

beden yapısına göre de�erlendirmi�tir. Hz. Peygamber kadınların ruh ve beden

yapılarındaki hassasiyet dolayısıyla da, onlara kar�ı daha dikkatli davranıl- masını,

kaba ve kırıcı tavırlardan sakınılmasını tenbih etmi�tir.376 Bu a�a�ıdaki

rivayetlerden de açıkça anla�ılmaktadır:

Muâviye b. Hayde anlatıyor: “Yâ Rasûlallah! Kadınlarımızın bizim üzerimiz-

deki hakkı nedir?” Diye sordum. O �öyle buyurdu: “Yedi�iniz gibi yedirmek,

giydi�iniz gibi giydirmek, yüzlerine vurmamak, yaptıkları i�in ve kendilerinin

çirkin oldu�unu söylememek, onları yataklarında yalnız bırakmamak, yalnız

bırakmak icâb ederse bu i�i yalnız ev içinde yapmaktır.”377

Hz. Peygamber: “Mü’minlerin îman bakımından en olgun olanları, en güzel

ahlâklı olanlarıdır. Sizin en hayırlınız, en iyiniz ise, hanımlarınıza kar�ı en iyi

davrananlarınızdır.”378 buyurmu�lardır.

Enes b. Mâlik’ten rivayet edildi�ine göre; “Rasûlullah seferlerinin birinde

bulunuyordu da deve sürücüsü Ence�e na�meleriyle develeri hızlı bir �ekilde

sürdü. Develerin üzerinde hanımlar bulunuyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

“Yava� ol, ey Ence�e; camları (cam gibi nâzik-kırılgan olan kadınları incitmekten

sakın) hızlı yürütme.” buyurdu. 379

Hz.Âi�e bir gün “harîra” denen bir çorba pi�irmi� ve orada bulunan Hz.

Sevde’ye de yemesini teklif etmi�tir. O’nun olumsuz cevap vermesi üzerine, Hz.

Âi�e bu yemekten Hz. Sevde’ nin yüzüne bula�tırmı�, o anda Rasûlullah’ın te�vi-

kiyle Hz.Sevde de aynı �eyi yaparak kar�ılık vermi�, Rasûlullah da bu olay

kar�ısında sadece gülümsemi�tir.380

372 �bn Sa’d, a.g.e. , VIII, 104. 373 Heysemî , a.g.e. , IV, 316. 374 �bn Sa’d, a.g.e. , VIII, 170. 375 Canan, Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber, s. 25. 376 Yardım, Peygamberimizin �emâili, s. 325. 377 �bnu Mâce, Nikah, 3. 378 Tirmizî, Ridâ, 11. 379 Buhârî, Edeb, 116; Müslim, Fezâil, 70- 73. 380 Heysemî, a.g.e. , IV, 315- 320.

65

Hz. Âi�e anlatıyor: “Hz. Peygamber balı ve tatlı �eyleri severdi. Ayrıca

ikindi namazlarını kıldıktan sonra kadınlarını teker teker ziyaret eder, her birine

yakla�ırdı. Bu ziyaretlerinin birinde Hz. Hafsa’nın yanına girmi�ti. Bu defa onun

yanında her zamankinden fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini Rasû-lullah’ın

di�er hanımlarından sordum. Bana: “Yakınlarından bir kadın Hafsa’ya bir okka

Tâif balı hediye etti, Rasûlullah’a ondan �erbet yapıp ikram etmi� olmalı.” Dediler.

Ben:

-- “Öyleyse, yemin olsun biz de O’na mutlaka bir hile kurmalıyız!” dedim.

Sevde’ye:

-- “ Hafsa’dan sonra sıra senin, O girince sana yakla�acak. Sana yakla�ınca

O’na: “Ey Allah’ın Rasûlü! Sen me�âfir mi yedin ?” diyeceksin. O, sana: “Hayır!” O

zaman sen de: “Öyleyse senden burnuma gelen bu koku da ne ?” diyeceksin.

Rasûlullah kendisinden kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez, buna çok

üzülür, bu sebeple gerçe�i itiraf ederek muhakkak “Hafsa bana bal �erbeti ikram

etti.” diyecek. O zaman sen kendisine “Demek ki arı, balı urfut a�acından almı�.”

diyeceksin. Ben de bana u�radı�ında böyle hareket edip, aynı �eyleri

söyleyece�im. Ey Safiyye, sana u�radı�ı zaman sen de aynı �eyleri söyle!” dedim.

Daha sonra Sevde bana dedi ki: “ Kendinden ba�ka ilâh bulunmayan Allah’a

yemin olsun, bana tenbih etti�in �eyleri, Rasûlullah kapıdan görünür görünmez,

senden korktu�um için hemen unutmadan söylemek istedim. Neyse Rasûlullah

kendisine yakla�ınca Sevde: “Ey Allah’ın Rasûlü, me�âfir mi yediniz?” der.

“Hayır” cevabını alır. Bunun üzerine aralarında �u konu�ma geçer:

-- “ Öyleyse bu koku da ne?”

-- “ Hafsa bana bal �erbeti ikram etti.”

-- “ Demek ki arı urfut yemi�.”

Hz. Âi�e anlatmaya devam ediyor: Rasûlullah bana u�rayınca ben de aynı

�eyleri söyledim. Safiyye’ye u�rayınca O da aynı �eyleri söyledi. Daha sonra

Rasûlullah Hafsa’nın yanına girince, O da “Ey Allah’ın Rasûlü, sana o �erbetten

ikram edeyim mi ?” diye sorar. Hz. Peygamber:

-- “ Hayır, ihtiyacım yok!” cevabını verir. Bu durumu i�itti�inde Sevde:

-- “Allah’a yemin olsun balı O’na haram ettik!” dedi. Ben kendisine:

-- “Sus, sesini çıkarma!” dedim.381

381 Buhârî, Talâk, 8, Nikah, 103, Et’ıme, 32, E�ribe, 10, 15, Tıb, 4, Hiyel ,5; Müslim, Talak, 20; Ebû Dâvud, E�ribe, 11; Nesâi, Talâk, 16.

66

E�lerini ayrı ayrı ziyareti sırasında hepsinin ittifakla me�âfir kokusundan

bahsetmesi Hz. Peygamber’i üzer. Bir daha bal yememek üzere yemin eder. Bunun

üzerine Tahrim sûresi nâzil olur: “Ey Peygamber! Allah’ın sana helâl kıldı-�ı �eyi

kendine niçin haram kılıyorsun? Bununla, e�lerini ho�nûd mu etmek isti- yorsun?

Allah çok ba�ı�layıcıdır, çok merhametlidir. Allah yeminlerinizin keffa- retle

çözülmesini size me�rû kılmı�tır.”382 Hz.Peygamber bu olay üzerine e�leriyle bir

ay ayrı kalmaya karar vererek me�rûbe denen ve hurma kütü�ünden yapılmı� bir

merdivenle çıkılan odasına çekilir. Burada dikkatimizi çeken ve vur- gulanması

gereken �ey; Hz. Peygamber’ in hanımlarına bir aylık “uzak kalma” cezası vermi�

olmasına ra�men, kendisini bu cezaî karara sevk eden naho� davranı�ları

sebebiyle, onlara kar�ı, kalplerini kırıcı söz sarf etmemesidir. Bu olayı anlatan

rivayetlerin hiçbirinde Hz. Peygamber’ in hanımlarına sarf etti�i kırıcı, rencide

edici bir söz ve davranı�a rastlanmaz.383

Hz. Peygamber’in e�lerine kar�ı sadâkât ve vefâkârlıkları da ne kadar

kuvvetli olmalı ki, vefatlarından sonra bile onları sevgiyle, hatıralarını da hürmetle

yâd etmi�ler, vefânın en güzel örne�ini sergilemi�lerdir.

Hz. Âi�e’ den rivayet edildi�ine göre, Hz. Peygamber, Hz. Hatice’ nin

yakınlarına olan ba�lılı�ı ve Hz. Hatice’ye vefâsı sebebi ile, Hz. Hatice’nin

vefatından sonra her koyun kesi�te onun arkada�larına mutlaka bir pay gönde-

rirdi.384

Çe�itli zamanlarda Hz.Âi�e’ye Hz. Peygamber’in evde ne i�le me�gul

oldu�u soruldu�unda: “Rasûlullah da bir insandı. Elbisesini diker, koyunlarını sa�ar,

kendi i�lerini yapardı.”385 “O evinde sizler gibi ayakkabısını tamir eder, elbisesini

dikip yamardı.”386 “Allah Rasûlü evinde ailesinin i�leriyle me�gul olurdu. Ezanı

duyunca da hemen namaza çıkardı.”387 buyurmu�tur.

Hz. Âi�e’den rivayet edilen hadislerden Hz. Peygamber’in sıradan bir insan

gibi, ev hayatında kendi i�lerini gördü�ü ve bugün kimi çevrelerce “ev i�lerinin

sadece kadın i�i oldu�u” dü�ünce ve yargısına asla prim vermedi�i anla-

�ılmaktadır.

382 65. Tahrim, 1-2. 383 Canan, a.g.e. , s. 59- 60. 384 Tirmizî, Birr, 70. 385 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 256. 386 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 106. 387 Buhârî, Nafakat, 8.

67

“Aile hayatında e�lerin birbirleriyle ili�kilerinin olabildi�ince sevgi-saygı

çerçevesinde yürütülmesi gerekirken, aile dı�ında, sokakta, çar�ı-pazarda, i�yerinde

v.b. kadın–erkek ili�kilerinde bazı �eylere dikkat edilmesi gerekmektedir: Kadın-

erkek ili�kilerinde ciddî ve mesafeli olmalı, yakın temas ve münâsebetlerden

sakınmalıdır. Ancak kar�ı cinsle temas ve münâsebetlerde mesafeli ve ihtiyatlı

olmak bu konuda sert ve kaba olmak anlamına asla gelmez. Tam tersine bu

hususta nazik, kibar, zarif, mü�fik, yumu�ak ve ho�görülü olmak, kadınlık guru-

runu ok�amak, izzeti nefislerini rencide edecek hâl ve hareketlerden sakınmak,

onları mahcup etmemek, gönüllerini almak, saygılı davranmak hem �slâm’ın iste-

di�i hususlardır , hem de �slâm’a davet konusunda olumlu sonuç almanın yolları-

dır. Bu hususta küçük günah i�lememek için kadınların kalplerini kıran bir tavır

alarak daha büyük günah i�leme gibi bir duruma dü�mekten sakınmalıdır. �slâm’da

kadın, erkek kadar önemli, de�erli ve onurlu bir varlıktır. Bu sebeple Hz. Peygam

ber bu husus üzerinde önemle durmu�lardır.388

2.1.3.6.4. Karı-Kocanın Birbirlerine Kar�ı Hak Ve Sorumlulukları

Kur’ân-ı Kerim’de, Ahzab Suresinin 72. ayetinde göklerin, yerin ve da�ların

çekemeyece�i bir “emanet”i insanın yüklendi�i ifade edilmi�tir. Hemen bütün

tefsirlerde buradaki “emanet” kavramına verilen anlamların ba�ında yükümlülük,

sorumluluk veya bunların yüklenmesine temel olan akıl gelmektedir. Gerçekten

dünyada yükümlülük ve sorumluluk duygusuna ya da bilincine sahip olan tek varlık

insandır. Öte yandan, yine Kur’ân da i�aret edildi�i üzere, insanlar ço�unlukla kendi

yararlarına uygun dü�tü�ü için haklarına, sorumluluklarından daha çok dü�kün

görünürler.389 Bununla birlikte, gerçekte sorumluluklarını görmezlikten gelenlerin,

haklarına saygı gösterilmesini beklememesi gerekir. Mesela bir ki�i babasına kar�ı

sorumluluklarını umursamıyorsa kendi çocukları üzerinde babalık ya da analık hakkı

oldu�unu belirterek onlardan bu hakkı ödemelerini istemesi bir çeli�kidir. ��te ahlâk

bilimi insanlara, kendi haklarını korumaları yanında, ba�kalarının haklarına da riayet

etmeleri yani görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekti�i bilincini a�ılar.

E�er bireylerde bu bilinç güçlendirilmezse toplumda hak almanın tek yolu güç, yani

388 Uluda�, �slâm’da �r�ad, s. 124- 125. 389 24. Nur, 48- 49.

68

kaba kuvvet olur; o takdirde daha çok güçlü olan daha çok haklara sahip olur ki bu, en

büyük haksızlık ve zulümdür.390

Görev ve sorumluluk bilincini geli�tirmenin, böylece ahlâk ve erdemlerin

yaygın oldu�u mükemmel ve huzurlu bir toplum gerçekle�tirmenin en ba�ta gelen �artı

olan bu hak –sorumluluk dengesi aile hayatı için de son derece önemli ve gereklidir.

Çünkü aile toplumsal yapının çekirde�idir. Sorumlulukların umursanmadı�ı, dolayısıyla

ana, baba, e� veya çocukların haklarının çi�nendi�i ailelerden meydana gelen

toplumlarda hak ve sorumluluklar bilincini canlı olması, i�lerin düzenli olması gerekti�i

gibi, hak ve adalet ölçüleri içinde yürütülmesi beklenemez. Bu sebepledir ki, geceleri

nafile namaz kılmak için bile e�i Hz. Âi�e’den izin isteme inceli�ini gösteren Hz.

Peygamber, aile bireylerinin haklarını çi�nemek, zamanını ve imkânlarını onlardan

esirgeyerek gayrime�ru yollarda harcamak �öyle dursun, aile fertlerini ihmal ederek

nafile namaz kılmayı, oruç tutmayı vb. ibadetler yapmayı dahi onaylamı�tır.391

�slâmi aile yapısında kocanın karısına, karısının da kocasına kar�ı birtakım

görevleri ve sorumlulukları vardır. Türk-�slâm ahlâk kültürünün de�erli örneklerinden

olan Kınalızade Ali Efendi’nin Ahlak-ı Alai’sinde bu görevlerin ba�lıcaları özetle �öyle

sıralanmı�tır:

- Erkek, karısına kar�ı iyi davranmalı, haklarına riayet etmelidir.

- Gücü ölçüsünde güzel ve de�erli elbiseler giydirmelidir.

- Evin yönetimine onu da ortak etmeli, evin iç i�lerini, hizmetçilerin yönetimini

ona bırakmalıdır.

- Kadının aile ve akrabasına da saygı ve ikramda bulunmalıdır,

- Erkek, e�iyle yetinip üzerine evlenmemelidir. Çünkü çok evlilik kıskançlık ve

geçimsizlik do�urur; bir erkek ve bir eve ve bir kadına ait olmalıdır.392

Ahlâk-ı Alâi’nin bundan yakla�ık be� buçuk asır önce yazılmı� oldu�u

dü�ünülürse bunlar o döneme göre son derece ileri fikirlerdir. Ayrıca bunlar erke�in

akla gelebilen ilk sorumluluklarıdır.

Bunun yanında kadının da kocasına kar�ı birtakım görev ve sorumlulukları

vardır. Kadının, kocasının aile içinde ve dı�ında itibarını koruması; makul ve me�ru

olan isteklerini yerine getirmesi; kocasının onurunu ve namusunu lekeleyecek

davranı�lardan sakınması; malını, evini ve çocuklarını en iyi �ekilde koruyup kollaması,

390 Ça�ırıcı; “�slâm Dü�üncesinde Aile Ahlâkı”, Sosyo- Kültürel De�i�me Sürecinde Türk Ailesi, s. 347. 391 Bkz. Buhârî, Savm, 51; Tirmîzî, Zühd, 64. 392 Kınalızade , “Devlet ve Aile Ahlâkı (Ahlâk-ı Alâi), baskıya hazırlayan Ahmet Kahraman, s.47- 48.

69

ailesinden, yoksullu�undan veya kusur olarak gördü�ü ba�ka herhangi bir sebepten

dolayı kocasını küçümsemekten kaçınması; aile sırlarını saklaması; kocasının ölmesi

durumunda onun hatıralarına kar�ı da kocasını memnun ve mutlu kılacak bir davranı�

tarzı sergilemesi, ahlak kitaplarında kadının kocasına kar�ı ba�lıca sorumlulukları olarak

gösterilmektedir.393

Hz. Peygamber “ Kadın kocasının hakkına riayet etmedikçe Rabbinin hakkını

(buyru�unu) yerine getirmi� sayılmaz”;394 �eklindeki ifadeleriyle kocanın e�i üzerindeki

haklarının nekadar önemli oldu�una dikkat çekmi�tir.

Bütün bu saydı�ımız sorumluluklar akla gelen ilk sorumluluklar olup, ilke

olarak ba�ka herhangi birine kar�ı yapılması kötülük ve günah sayılan tutum, davranı�

ve sözlerin koca tarafından karısına veya kadın tarafından kocasına reva görülmesi

�slam dininde haram kılınmı�tır. Bu açıdan Hz. Peygamber’in “Müslüman, ba�ka

Müslümanların, elinden ve dilinden zarar görmedi�i ki�idir”395 anlamındaki hadisinin

aile bireyleri için de geçerli oldu�unda ku�ku yoktur. Nitekim o, “Sizin en hayırlınız

ailesine kar�ı en iyi olanlarınızdır” buyurmu� ve bu hususta kendi temiz ya�ayı�ını

örnek göstermi�tir.396 Hz. Peygamber’i en iyi tanıyanlardan biri olan Enes b. Malik

“Ailesine, Hz. Peygamber’den daha �efkatli olan ba�ka bir kimse görmedim”

demi�tir.397

393 Gazali, �hya, II, 56- 60. 394 �bn Mâce, Nikâh, 4. 395 Buhârî, �man, 4,5; Müslim, �man, 64- 65. 396 Buhârî, Edeb, 86. 397 Müslim, Fezâil, 63.

70

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HZ. PEYGAMBER’ �N SÜNNET� I�I�INDA A�LEN�N ÇOCU�A KAR�I,

ÇOCU�UN A�LEYE KAR�I GÖREV VE SORUMLULUKLARI

3.1. Hz. Peygamber’in Sünneti I�ı�ında Ailenin Çocu�a Kar�ı Görev Ve

Sorumlulukları

3.1.1. Güzel �sim Koyma

Öteden beri uyulagelen sosyal adetlerimizden biri de, çocuk do�unca, ana-

babasının ona, tanınıp ça�rılması, di�er çocuklardan ayırd edilmesi için ad koymasıdır.

Anne-baba çocu�a ad koyarken dikkat edece�i husus, ona en güzel ve en

anlamlı bir isim seçmektir ki Hz. Peygamber’in bu konudaki ir�adlarını uygulamı�,

tavsiyelerine kulak vermi� olsun. Hz. Peygamber’in �öyle buyurdu�u rivayet edilmi�tir:

“�üphesiz ki sizler kıyamet günü isimlerinizle, babalarınızın ismiyle

ça�ırılacaksınız. O halde isimlerinizi güzel koyun.”398

Çocu�u ba�kalarına alay ve e�lence konusu olacak isimlerden uzak tutmak,

anne-babaya vaciptir. Nitekim Tirmizi’nin Hz. Âi�e’ den yaptı�ı rivayete göre, Hz.

Peygamber çirkin isimleri de�i�tirirdi.

“Nitekim Hz. Ömer’in bir kız çocu�u oldu, adını Asiye (isyankâr anlamına

gelir) koymu�lardı. Hz. Peygamber bu adı ho� kar�ılamadı�ı için Cemile ile de�i�tirdi,

yani kıza Cemile adını koydu399.

Ne anne-babaya, ne de ba�kasına çocu�a çirkin lakablar takmaları caiz de�ildir.

Örne�in kısa, kör, dilsiz, böcek ve benzeri lakablar bu cümledendir. Bu husustaki yasak,

ilahi buyru�un kapsamına da girmektedir.

“ Ey inananlar, bir topluluk, (di�er) bir toplulukla alay etmesin. Belki (alay

edilenler) kendilerinden daha hayırlı bulunurlar. Bir takım kadınlar da di�er kadınlarla

e�lenmesin; olur ki e�lenceye alınanlar kendilerinden daha hayırlı olurlar. Hem

birbirinizi ayıplamayın ve kötü lakablarla atı�mayın. �mandan sonra fasıklarla

adlanmak ne kötü isimdir! Kim de tevbe etmezse, i�te onlar kendilerine

398 Ebû Dâvud, Edeb, 69. 399 Müslim, Edeb, 14; Tirmîzî, Edeb, 66; Ebû Dâvud, Edeb, 70.

71

zulmedenlerdir.400 �üphesiz ki çirkin lakablar takmada hem çocu�un, hem de toplumun

edep ve terbiye, sevgi ve saygı do�rultusundan sapması söz konusudur. Anne ve

babaların isim koyarken dikkat etmeleri gereken husus �udur: Çocuklarına isim

koyarken en sa�lıklı yolu tutmaları, çocuklarını küçük dü�ürecek, ki�iliklerini

zedeliyecek ad ve künyelerden sakınmaları; onlara �eref ve itibar verecek, ki�iliklerini

sa�lam ayakta tutacak, maneviyatlarına hep destek olacak isimleri seçmeleridir.

3.1.2. Sünnet

Öteden beri uyulagelen sosyal âdetlerimizden di�eri de, çocuk do�unca ya

da sonra ailesi tarafından erkek çocukların sünnet ettirilmesidir.

Bir kısım hadislerde Sünnet be� fıtrattan biri olarak zikredilmektedir: “Be� �ey

fıtrattandır: 1- Sünnet, 2- Erkek tra�ı, 3- Koltk altındaki kılları gidermek, 4- Tırnakların

kesilmesi, 5- Bıyıkların kesilmesi401.

Sünnet, çok eskilere uzanan ve çe�itli milletlere ait bir örf olması icabeder.

Kitâb-ı Mukaddes’te sünnetle ilgili en eski haberler Yahûdiler ve Mısırlılar üzerine

gelmi�tir402.

Bir kısım hadislerde, Hz. Peygamber, sünneti ilk defa Hz. �brahim’in yaydı�ını

bildirir403.

Ayrıca bu konu ile ilgili, Yüce Allâh �öyle buyuruyor:

“Sonra da biz, Hanif olan, mü�riklerden olmayan �brâhim’in dinine uy, diye

sana vahyettik”404.

Böylece ba�ta Hz. Peygamber olmak üzere O’nun ümmeti de �brâhim’in

milletine (dinine) uymakla emrolunmu�lardır. Sünnet olmak da, �brâhim’in dininin

gereklerinden biridir405.

Sünnetin yapılaca�ı zaman hakkında, do�umun ilk gününden (ba�layıp yedinci

günü, yedi ya�, 7-10 ya� arası onuncu ya�, bülu� ya�ı gibi çe�itli vakitler üzerine yapılan

ihtilâfı Mâverdi �öyle sonuca ba�lar: Sünnet için iki vakit vardır: 1- Vakt-i Vücûb, 2-

400 49. Hucurat,11. 401 Buhârî, Libâs, 63; Müslim, Tahâret, 39; Ebû Dâvud, Tereccül, 16; Tirmizî, Edeb, 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 229; Nesâî, Tahâret, 10, 11; Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy, 3. 402 Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, s.89. 403 Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy, 2, 220. 404 16. Nahl, 123. 405 Ulvan, �slâm’da Aile E�itimi, s.

72

Vakt-i istihbâb. Vücûb vakti bülû� zamandır. �stihbâb vakti bülû�dan önceki ya�lardır.

Mâverdî ve Nevevî, do�umun yedinci gününde sünnet etmeyi uygun bulur406.

Sünnette merâsim konusuna gelince, sahih oldu�u kabul edilen rivâyetler de

Ashâb’dan bir çocu�un sünnette e�lenceye de yer veren husûsî bir merâsim yaptıklarını

ifâde etmektedir407. Buhârî, el-Edebü’l-Müfred’de Abdullâh �bnu Ömer’in iki o�lunu

birlikte sünnet ettirip koç kesti�ini kaydeder408.

Sonuç olarak kaydetmemiz gerekirse, Sünnet olmak, fıtratın ba�ıdır ve �slâm’ın

bir emridir. Erkek çocuklarının bülu� ça�ından önce sünnet olmaları gerekir. Bu husus,

erkek çocuklarının sa�lı�ı açısından çok önemlidir. Çünkü doktorların açıklamalarına

göre, sünnet, birçok tehlikeli hastalıklardan korur. Ayrıca sünnet merâsimi’nin,

e�lenceli olarak yapılmasın da da dinen hiçbir sakınca yoktur.

3.1.3. Çocu�un E�itim- Ö�retim ve Terbiyesi

3.1.3.1. Ailede Çocuklara Kazandırılacak Temel Alı�kanlıklar

Anne-babaların çocuklara ailede kazandırabilecekleri temel alı�kanlıkları kısaca;

çocu�un sa�lıklı beslenmesini, temizlik alı�kanlı�ı kazanmasını, sa�lık kurallarına

uymasını, düzenli uyku uyumasını, giyim ku�amını becermesini ve tertip-düzen

alı�kanlı�ı elde etmesini temin etmek �eklinde sıralamak mümkündür. Nitekim bu

konular bazı ailelerde, çocukla anne-baba arasında anla�mazlık ve huzursuzluk kayna�ı

olabilmektedir. Anne-babaların yanlı� tutumları ise bu huzursuzlu�u artırmakta ve

sonuçta çocuk ile anne-baba arasındaki ili�kilerin iyice bozulmasına ve bir takım

sorunların ya�anmasına neden olmaktadır. Hem çocukların geli�melerini sa�lıklı

sürdürebilmeleri, hem de anne-babaların mutlu olmaları için bu sorunların çözüme

kavu�ması gerekmektedir409.

�imdi bu konuyu üç ana ba�lık altında inceleyerek, bu sorunların çözümüne

katkıda bulunmaya çalı�aca�ız.

3.1.3.1.1. Temizlik ve Tertip-Düzen

Temizlik ve tertip-düzen çocuk e�itimi konuları arasında önemli bir yere

sahiptir. Çünkü temizlik ve tertip-düzen hem insanın kendine, hem de çevresine saygı

406 Canan, a.g.e. , s.90, 91. 407 Canan, a.g.e. , s. 93. 408 Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 426- 27. 409 Sa�lam, “Ailede çocuklara kazandırılacak Temel Alı�kanlıklar”, Mehir Aile Dergisi, s. 133.

73

duymasının bir ifadesi olarak kabul edilebilir. Bu alı�kanlık, ömür boyu insan hayatında

hep gündemde olan bir konu�ur. Çünkü temizlik ve tertip-düzen, gündelik ya�amın bir

parçası durumundadır.

Ayrıca ibâdetlerin kabul edilmesinin ilk �artı, maddî ve manevî temizlik oldu�u

gibi, îmanda olgunlu�un ilk �artı da temizliktir. Hz. Peygamber, “Temizlik îmanın

yarısıdır.”410 buyurmu�tur.

Yüce Allâh âyette: “ Orada, günahlardan ve pisliklerden temizlenmeyi seven

adamlar vardır. Allah çok temizlenenleri sever.”411 buyurmaktadır.

Sa�lıklı bir hayat için insanın beden ve çevre temizli�ine dikkat etmesi bilinen

bir gerçektir. Bunun için de, ailede temizlik ve tertip-düzen açısından çocuklara

kazandırılması gereken alı�kanlıkları, iki kategoride ele alabiliriz.

Bunlardan birincisi; çevre temizli�i ve tertip-düzenidir. Çocu�un ev içinde ve

dı�ında (sokakta, kırda vs.) çevresine kar�ı olumlu tavır geli�tirmesi, çevre temizli�i ve

tertip-düzeni açısından önemlidir. Gerek özel olarak kullanılan, gerekse ailece ve

toplumca kullanılan e�ya ve mekânları, çocu�un temiz ve tertip-düzen içerisinde

kullanması, çevre temizli�i ve tertip-düzeni açısından beklenen bir davranı�tır.

Bu konu ile ilgili Hz. Peygamber, “�nsanları rahatsız eden her �eyin melekleri

de rahatsız etti�ini”412 belirtmi�tir. Yol kenarlarında, köprü altlarında bazen pis

kokularla kar�ıla�ırız. Çünkü bazı dikkatsiz kimseler buralarda küçük abdestlerini

bozmaktadırlar. Hz. Peygamber: “Lânete u�ramı�lardan olmaktan sakının!” emrini

verince, Ashâb: “Bunlar da kim Ey allah’ın Rasûlü?” diye sormu�, O da �u cevabı

vermi�tir: “Halkın gelip geçti�i yolla, gölgelendikleri kuytu yerlerde abdest

bozaqnlardır.”413 Hz. Peygamber’in çevreyle ilgili temizlik konusunda çok ısrarcı

oldu�u görülmektedir414��

� Bu cümleden olarak çocu�un da hem kendi odasını ve evini temiz ve tertip-

düzen içerisinde kullanabilecek �ekilde; hem de okul, cami, sokak ve toplu ta�ıma

araçlarını, ayrıca günümüzde büyük bir önem ta�ıyan piknik alanlarını/park ve çocuk

bahçelerini kurallara uygun bir �ekilde, temiz ve tertip-düzen içerisinde kullanabilecek

�ekilde yeti�tirilmesi gerekti�ini belirtebiliriz.

410 Müslim, Tahâret, 1. 411 9. Tevbe, 108. 412 Müslim, Mesâcid, 72. 413 Ebû Dâvud, Tahâret, 14. 414 Ünal, Kur’ân ve Sünnet I�ı�ında Görgü, s. 23- 25.

74

�kincisi ise; ki�isel temizlik ve tertip-düzendir. �slâm dini daha uykudan

kalkıldı�ı an, temizli�i ba�latır. Hz. Peygamber, ilk i� olarak ellerin yıkanması

gerekti�ine dikkat çeker: “El nerede geceledi bilemezsiniz.”415 buyurur.� Çocu�un

geli�im seyrine göre tuvalet kontrolünü sa�lamasını, tuvalet temizli�ini (taharet)

yapmasını, tuvaletten önce ve sonra ellerini yıkamasını, tırnak temizli�ine dikkat

etmesini, yemekten önce ve sonra ellerini yıkamasını, di�lerini fırçalamasını, Hz.

Peygamber, süt içti�i vakit bile a�zını çalkalamı�tır.416 Gerekli sıklıkta banyo yapmayı

kabullenmesini, elbisesini ve vücudunu kirlerden mümkün oldukça korumayı bilmesini,

ki�isel temizlik ve tertip-düzen içerisinde sayabiliriz.

Ayrıca beden temizli�i ile ilgili olarak Hz. Peygamber �öyle buyurmu�tur:

“Be� �ey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları tıra� etmek, koltuk altı kıllarını tra�

etmek, tırnakları kesmek, bıyıkları kısaltmak.”417

Yukarıda iki kategoride alınan temizlik ve tertip-düzenin, çocuk tarafından

kazanılıp uygulanabilmesinin, hem çocu�u, hem de e�itimciyi ( anne-babayı)

ilgilendiren yönü vardır. Çocu�u ilgilendiren yönü, yeterli bedensel ve zihinsel geli�imi

kazanmı� olmasıdır. E�er el ve parmak koordinasyonu, çe�itli objeleri kavrayabilecek (

mesela, logoları takıp çıkarabilecek) kadar geli�mi�se yava� yava� tuvalet e�itimini

tamamlayacak bedeni hazırlı�a kavu�mu� olarak kabul edilir. Zihinsel geli�me düzeyini

tespit etmek için de; çocu�un yüzündeki organları gösterebilmesi, belirli bir yere

(mutfak, tuvalet, kendi odası vb.) kendi kendine gidebilmesi, basit i�lerde büyükleri

taklit edebilmesi, istenen bir oyunca�ı getirebilmesi ve bir objeyi istenilen bir yere

yerle�tirebilmesi ölçü olarak alınabilir. Bunları ba�arabilen çocuk, tuvalet e�itimi için

gerekli zihni geli�meye kavu�mu� olarak kabul edinilebilir.418

Çocu�un ilerleyen geli�me düzeyine göre, temizlikle ilgili di�er konuları yava�

yava� kavraması ve uygulaması sa�lanabilir.

Çocu�un temizlik ve tertip-düzen ile ilgili davranı�ları kazanmasının anne-

babayı ilgilendiren yönü ise; önce anne-babaların bu konularda örnek davranı� ortaya

koymaları ve do�umundan itibaren çocu�a kar�ı bilinçli ve tutarlı, bir yakla�ım

içerisinde olmalarıdır. Çünkü bu alı�kanlı�ın kazanılması bebeklik yıllarına kadar

inmektedir. Bu dönemde çocuk, temizlik ve tertip-düzen ihtiyacını kendisi

415 Buhâr, Vudû, 26. 416 Buhâr, Vudû, 26. 417 Buhârî, Libâs, 63; Müslim, Tahâret, 39; Ebû Dâvud, Tereccül, 16; Tirmizî, Edeb, 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2, 229; Nesâî, Tahâret, 10, 11; Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy, 3. 418 Yavuzer, Çocuk E�itimi El Kitabı, s. 146- 147.

75

kar�ılayamadı�ından, bu ihtiyaç büyükler tarafından kar�ılanmaktadır. Büyüklerin bu

konuda gösterecekleri dikkat, özen ve kararlılık, çocuklar için ilk temizlik ve tertip-

düzen tecrübeleri niteli�indedir. Saatlerce altı ıslak duran, üstü-ba�ı kirli, sabah-ak�am,

yemekten önce ve yemekten sonra beden temizli�i yapılmayan, gerekli sıklıkla banyo

yaptırılmayan, tırnak temizli�i yapılmayan ve çevre temizli�ine dikkat edilmeyen bir

ortamda büyüyen çocuk, ileride temizlik ve tertip-düzen alı�kanlı�ına sahip olmakta,

elbette güçlük çekecektir. Ayrıca çocuklar iyi bir gözlemci olduklarından ve büyükleri

taklit ettiklerinden, büyüklerden görmü� oldukları temizlik ve tertip-düzen

uygulamalarını kendilerine örnek alacaklardır.

Fakat temizlik ve tertip-düzen alı�kanlı�ı olan ve çocuklarını bu �ekilde

yeti�tirme arzusu duyan bazı anne-babalar, bunu ba�aramadıklarını söyleyebilirler.

Bunun sebebini de; çocukları e�itmedeki metot hatasında aramak gerekmektedir

diyebiliriz. Mesela; normal bir çocuk ancak iki ya�ına do�ru böbreklerini, dört ya�ına

do�ru da büyük abdestini tam manasıyla kontrol edebilecekken,419 annenin a�ırı titiz ve

aceleci davranması, çocu�un bu konudaki e�itimini olumsuz yönde etkileyebilir.420

Onun için, anne-baba çocu�un bu tür temel alı�kanlıklar kazanmasını temin ederken, ne

ihmalkâr davranmalı ne de a�ırı titiz ve aceleci davranmalıdır. Bu tür konular çözüme

kavu�turulurken, çocu�un psikolojik yapısını bozucu davranı�lardan kaçınmak önemli

bir husustur.

Uygulanacak di�er bir yol da, her çe�it temizli�in ve tertip-düzenin dinimizin

gere�i, Yüce Allâh’ın ve Hz. Muhammed’in emri oldu�unu uygun bir tarzda çocuklara

hatırlatarak, onların bu konuya motivasyonunu sa�lamaktır.421 Bununla beraber Hz.

Peygamberin ya�antısında temizli�e ve tertip düzene nasıl dikkat etti�i ve uyguladı�ı,

örnekleriyle çocuklara anlatılırsa, iletilmek istenen mesajın kayna�ının biz de�il, yüce

Yaratıcımız ve O’nun Peygamberi oldu�u kanaatinin onlarda olu�ması sa�lanmı� olur.

Bu da çocukta kutsallık fikrinin yerle�mesini beraberinde getirir.422 Bu ba�lamda

çocukların temizli�e ve tertip-düzene kar�ı motivasyonu’nu artırabilmek için, temizli�in

ibadetle olan ili�kisi belirtilebilir. Bu vesile ile abdest almaları, di�lerini fırçalamaları

ö�retilebilir. Yine çocuklara banyo yaptırılırken, psikolojik olarak rahatlamalarını

sa�lamanın, istenmeyen sıcaklıkta su ve yakıcı sabun/�ampuan kullanmamanın, bir de 419 Apak, , “ Geli�im Nörolojisi, �st. Ünv. Çocuk Sa�lı�ı Ens, (naklen) Oktay, Okulöncesi Dönemde Temel Alı�kanlıkların Kazandırılması (tebli�) ” , II, III, s. 44; Sa�lam, “ Ailede Çocuklara Kazandırılacak Temel Alı�kanlıklar” s. 134- 135. 420 Oktay, a.g.t, s. 45. 421 Ayhan, Din E�itimi ve Ö�retimi, 3. bs, s. 104. 422 Bilgin, �slam ve Çocuk, s. 131.

76

çocu�un üstüne su dökerken nasıl rahatça nefes alaca�ının ö�retilmesinin yanında,

gusül abdestinin alını� �eklinden de bahsedilebilir.

Çocu�un gusül abdestinin gere�i hakkında bilgisi olmasa da, namaz abdesti

gibi ibadetle ili�kisini hissetmesi, ö�renmesini kolayla�tırıcı bir neden olabilir. Bununla

beraber çocukları temizlik ve tertip-düzen alı�kanlı�ına motive etmek için, mükâfat vb.

ba�ka yöntemler de kullanılabilir.

3.1.3.1.2. Yemek Yeme

Beslenme bütün canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan

bir i�tir. Çocuk anne karnında te�ekkülünden itibaren beslenmeye ihtiyaç duymaktadır.

Ancak a�ız yoluyla beslenme do�umdan sonra ba�lamaktadır. Genellikle ilk besin

maddesi de anne sütü olmaktadır. (Bu konu ile ilgili Bakara sûresi’nin 33. âyetinde iki

yıl çocu�un emzirilmesinden bahsedilmektedir). Böylece çocuk ilk beslenmesinden

itibaren yemek yeme tecrübelerini ya�ı ilerledikçe ailede kazanmaktadır. Bu alı�kanlı�ın

kurallara uygun bir �ekilde kazandırılması ise anne-baba için önemli görevlerden birisi

durumundadır. Çünkü bu konuda yapılan ara�tırmalara göre, çocu�un iyi beslenmesi ve

beslenme e�itimine sahip olması bütün ba�arılarına etki eden bir faktördür.423

Yemek yeme davranı�ı ile ilgili olarak çocukların �u alı�kanlıkları kazanmaları

gerekti�ini söyleyebiliriz:

- Görgü kurallarına riayet etmesi,

- �htiyacı olan gıdayı alma konusunda olumlu tavır göstermesi, fakat oburluktan

kaçınmayı bilmesi,

- Dinimizin öngördü�ü usul ve kaideleri bilip uygulayabilmesi.

Burada, yemek yeme ile ilgili dinimizde dikkat etmemiz gereken görgü

kurallarından bahsedece�iz��

- Yeme�e ba�lamadan önce elleri yıkamak, yemek yemede gözetilecek

görgü kurallarının ilkidir: Selman anlatıyor: “Tevrat’ta okudum: “Yeme�in bereketi,

yemek ten sonra el ve a�ız yıkamadadır.” diyordu. Bunu Rasûlullah’a söyledim:

“Yeme�in bereketi yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır!” buyurdular.424

Bundan sonra yeme�e ba�larken “besmele” çekerek ba�lamak da âdâbtan

dır. Hz.Peygamber’in bu konudaki hadisleri de �öyledir: Âi�e’den rivayet edildi�ine

423 Poyraz, “Anaokulu-Anasınıflarının Beslenme Pro�ramları ve Ö�retmenlerinin Beslenme Alanındaki Bilgi Düzeyleri Üzerine Bir Ara�tırma”, s. 137; Sa�lam, a.g.m, s. 135. 424 Ebû Dâvud, Et’ıme,12; Tirmizî, Et’ıme, 39.

77

göre Rasûlullah �öyle buyurdu: “Sizden biriniz yemek yedi�i vakit, Allah’ın adını

zikretsin, (besmele çeksin) e�er yeme�in evvelinde besmele çekmeyi unutursa

hatırladı�ı vakit evveline de sonuna da Allah’ın adı ile ba�larım, desin”425

Umeyye b. Mah�i’den: Bu ki�i Rasûlullah’ın ashâbından idi. �öyle dedi:

Rasûlullah oturuyordu, bir ki�i de yemek yiyordu, yeme�in son lokma sına kadar

besmele çekmedi. Son lokmayı a�zına almak üzere kaldırdı�ında “Ye- me�in

evveline de sonuna da Allah’ın adıyla ba�larım.” dedi.426

Yeme�i sa� elle yemek de �slâm âdâbındandır. Yemek yerken dikkat

edilmesi gereken önemli bir görgü kuralı da, kendi önünden yemektir. Bu

konudaki hadisler �öyledir :

Ömer b. Ebu Selem’den rivayet edildi�ine göre: “Rasülullah’ın terbiyesinde

bir çocuktum.Yemekte elim, taba�ın her tarafında dola�ıyordu. Rasülullah bana

îkazda bulundu: “ O�ulcu�um! Yakla�, besmele çek, sa� elinle ve önünden ye!”

buyurdu.” 427

�bn Abbas’tan rivayet edildi�ine göre, Rasülullah �öyle buyurdu: “Sizden

biriniz yemek yedi�i vakit kabın üstünden yemesin. Yeme�in a�a�ısından, kendi

önünden yesin. Gerçekten bereket yeme�in üstünden a�a�ı iner .” buyurdu.428

Yukardaki hadislerin toplu halde yemek yerken gözetilecek âdâba dâir

olması muhtemeldir. Bununla birlikte, günümüzde hemen herkesin ayrı tabaklardan

yemek yemesi yaygınla�mı� olsa da bu âdâbın gözetilmesi gerekir.

�nsan her zaman her yeme�i aynı i�tahla yemeyebilir. Ancak böylesi

durumlarda yeme�e bahâne bulmamalı, nîmeti küçümsememelidir. ��tahı çekmedi�i

takdirde vazgeçmelidir: Ebu Hureyre’den rivayet edildi�ine göre �öyle demi�tir:

“Rasülullah katiyyen hiçbir yeme�i ayıplamazdı. E�er onu i�tahı çekerse yer,

ho�lanmazsa onu yemez bırakırdı.”429

Yeme�e toplu hâlde oturup, birlikte yemek de Hz. Peygamber’in

tavsiyeleri arasındadır: Vah�i b. Harb babasından, O da Vah�i’nin dedesinden rivayet

etti: Rasülullah’a ashâbı “Ey Allah’ ın Rasülü, biz yemek yiyoruz doymuyoruz.”

dediler. Rasülullah: “Herhalde siz ayrı ayrı yiyorsunuzdur.”dedi. Ashab “Evet öyle”

425 Ebû Dâvud, Et’ıme,16. 426 Ebû Dâvud, Et’ıme,16. 427 Buhâri, Et’ıme, 2,3; Müslim, E�ribe, 108; Ebû Dâvud, Et’ıme,19; Tirmizi, Et’ıme, 47; Muvattâ, Sıfatu’n-Nebiyy, 32. 428 Ebu Dâvud , Et’ıme, 19; Tirmizi, Et’ıme,12. 429 Buhâri, Et’ıme, 21, Menâkıb, 23; Müslim, E�ribe, 187; Ebû Dâvud , Et’ıme,14; Tirmizi, Birr, 84.

78

dediler. Rasülullah: “Yeme�inizin üzerine toplanın ona besmele ile ba�layın. Böyle

yaparsanız yeme�iniz sizin için bereketli olur.” buyurdu.430

Yeme-içmede ölçülü olmak, sa�lı�a zarar verecek boyutta abartılı yememek

de Hz. Peygamber’in tavsiyelerindendir: Mikdad b. Ma’dikerib’ den rivayet edilmi�tir:

“Rasülullah’tan �öyle dedi�ini i�ittim : “�nsano�lu, karından daha zararlı bir kap

doldurmamı�tır. �nsano�luna kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. �ayet (bu

miktarın a�ılması) kaçınılmaz ise bu durumda üçte biri yeme�e, üçte biri içmeye,

üçte biri de nefes için ayrılmalıdır.”431

Yemekten sonra ellerini yıkamak da asla ihmâl edilmemesi gereken

�eylerden biridir: �bn Abbas, Peygamber’den rivayet etti�ine göre, Peygamber �öyle

buyurdu :“Kim elinde (et ve yemekten kalma) ya� oldu�u halde onu yıkamadan

yatıp uyursa ve öylece ona bir zarar dokunursa, kendinden ba�kasına dil

uzatmasın. (ancak kendini ayıplasın.)” 432

Yemekten sonra Allah’a �ükretmek ve yeme�i hazırlayanlara da te�ekkü-

rü ihmâl etmemek önemli bir husustur.

Ebu Umame’ den rivayet edildi�ine göre �öyle demi�tir: Rasülullah, sofra

kaldırıldı�ında �öyle derdi: “Allah’a, en güzel �ekilde, bol, mübarek ve kar�ı- lı�ı

ödenemez, ardı arkası kesilmeyecek, kendisine daima muhtaç oldu�umuz nîmet-

lerine hamd olsun, Ya Rabbi!”433

Câbir b. Abdullah’tan rivayet edildi�ine göre �öyle demi�tir: Ebu’l

Heysen b. Teyhan, Rasülullah’a yemek yaptı. Rasülullah’ ı ve ashâbını davet etti.

Yemekten ayrıldıkları vakit Rasülullah: “Karde�inizin yeme�ine kar�ılık verin.”

buyurdu. Ashâb: “ Bu yeme�in kar�ılı�ı nedir Ey Allah’ın Rasûlü? ”dediler.

Rasülullah: “Bir kimsenin evine girilip, yeme�i yenip , içece�i içilip de yiyenler

ona duâ ettiklerinde i�te bu duâ yenen yeme�in kar�ılı�ıdır.” buyurdu.434

Yemekte çi� sarımsak ve so�an yiyen kimselerin, çevrelerindeki insanlara

rahatsızlık vermeme adına, a�ızlarındaki kokuyu gidermeksizin topluma karı�mama

ları da âdâbtandır: Câbir’den rivayet edildi�ine göre Rasûlullah �öyle buyur

430 Ebû Dâvud, Et’ıme, 15; �bnu Mâce, Et’ıme, 17. 431 Tirmizî, Zühd,34; �bnu Mace, Et’ıme, 50. 432 Ebû Dâvud, Et’ıme, 54 ; Tirmizî, Et’ıme, 48. 433 Ebû Dâvud, Et’ıme, 53. 434 Ebû Dâvud, Et’ıme, 55.

79

mu�lardır: “Kim sarımsak ve so�an yerse bizden ayrı ve uzak dursun veya mescitle-

rimizden uzak dursun ve evinde otursun.”435

Ebu Said el-Hudrî’den �öyle rivayet edilmi�tir: Rasûlullah’ın yanında

so�an ve sarmısaktan bahsedilerek “Ey Allah’ın Rasûlü, bunların en �iddetlisi

sarmısaktır, onu haram kılıyor musun?” denildi. Rasûlullah: “Sarmısa�ı yeyin. Kim

onu yerse, yiyenden sarımsa�ın kokusu gidinceye kadar �u mescide yakla�masın .”

buyurdu436.

Yukarda geçen rivayetler yemek yemede gözetilecek âdâba dâirdir. Me�ru-

bat içerken de uyulması gereken bir takım görgü kuralları mevcuttur. Bunlardan

biri içecek ikramına sa�dan ba�lamaktır: Enes b. Malik’ten rivayet edildi�ine göre

demi�tir ki “Ben on ya�ında iken Hz. Peygamber Medine’ ye geldi .Yirmi ya�ın- da

iken de vefat etti . Annelerim beni ona hizmete te�vik ediyorlardı. Derken evi-

mize gelerek yanımıza girdi. Biz de kendisine evde besledi�imiz bir koyundan süt

sa�dık, süte evdeki bir kuyudan su katıldı ve Rasûlullah içti . Bunun üzerine Ömer

O ‘na, Ebû Bekr solunda oldu�u halde: “Ya Rasulallah! Ebû Bekr’e ver!” dedi. Fakat

Rasûlullah onu sa�ındaki bedeviye verdi . Ve: “Evvelâ sa�, sonra onun sa�ı!”

buyurdular.437

�çilecek su ya da me�rubatın içine solumamak da Hz. Peygamber’ in

tavsiyelerindendir: �bn Abbas’ tan rivayet edildi�ine göre �öyle demi�tir:

“Rasûlullah, su içilen bardak içine nefes alıp-vermekten veya çanak içine

üflemekten nehyetti .”438

Ebû Katâde anlatıyor: Rasülullah buyurdular ki: “Biriniz su içerken su

kabına nefes etmesin.”439

Yukarıda açıklamaya çalı�tı�ımız konularda çocuklara olumlu davranı�

kazandırabilmek için, yeti�kinlerin örnek bir model olu�turmaları ve ö�retici davranı�

içerisinde bulunmaları gerekmektedir. “E�ri sopanın gölgesi düz olmaz” sözünden

hareketle, büyüklerin çocuklardan olumlu davranı� beklemeleri için, önce bu konularda

çocuklara örnek olmaları gerekir. Çünkü çocuklar büyükleri bir gölge gibi takip etmekte

ve onların davranı�larını bilerek veya bilmeyerek alıp benimsemektedirler.

435 Ebû Dâvud, Et’ıme, 41. 436 Ebû Dâvud, Et’ıme, 41. 437 Buhârî, Hibe, 4, E�ribe, 14,18; Müslim, E�ribe, 125; Ebû Dâvud, E�ribe, 19; Tirmizî,E�ribe, 19;Muvattâ, Sıfatu’n-Nebiyy, 17. 438 Ebû Dâvud, E�ribe, 20. 439 Buhârî, E�ribe,25, Vudû, 18,19; Müslim, Tahâret, 64, E�ribe, 121; Tirmizi, E�ribe, 16; Nesâî, Tahâret, 42.

80

Örnek model olu�turmanın yanında, çocuklara ö�retici yakla�ım içerisinde

olmak da gerekmektedir. Sözgelimi; sofraya otururken büyüklerin açıktan besmele

çekmeleri, bir �ey isterken nezaket kurallarına –uymaları, yeme�in sonunda hep beraber

dua etmeleri, çocuklar için birer ö�retici yakla�ım niteli�indedir.

Ayrıca çocukların ortaya koydu�u yanlı�/eksik davranı�lara, dolaylı yollardan ve

onları rencide etmeden vurgu yaparak dikkatlerini çekmek önemlidir. Çünkü

istenmeyen bir davranı� gösterdi�inde çocu�un �iddetli ve sürekli bir ele�tiriye

u�raması, e�itimciyle ( anne-babasıyla) arasındaki sa�lıklı ileti�imi koparabilir. Bu

durumda ya arzu edilen davranı�a bir türlü ula�ılamaz, ya da ula�ılsa bile çocu�un

psikolojik yapısında birtakım yaralar açar.440

3.1.3.1.3. Uyku

Beslenme ve temizlik gibi, çocu�un psikolojik ve fizyolojik geli�imiyle

yakından ilgili temel alı�kanlıklardan biri de düzenli uykudur. Birçok anne-baba

çocu�unun düzenli uyku alı�kanlı�ı kazanamadı�ından bahisle bunun nasıl

ba�arılabilece�ini ilgililere sormaktadır. Di�er alı�kanlıklar gibi, düzenli uyku

alı�kanlı�ının kazanılmasında da ilk tecrübeler bebeklik döneminde edinilmektedir.

Onun için bu dönemde çocu�a düzenli uyku ortamı hazırlamak önemlidir. Di�er bir

mesele ise, çocukların ya�larına göre uyku ihtiyaçlarının giderilmesini temin etmektir.

Çocukların günde, bebekten 18- 20 saat, 1 ya�ında 15- 16 saat, 2-5 ya�ında 13-15 saat,

6-8 ya�ında 12 saat, 8-10 ya�ında 11 saat ve 10 ya�ında ergenli�e kadar 10 saat uykuya

ihtiyaçları oldu�u belirtilmektedir.441 Çocukların yatı� ve kalkı� saatlerinin düzenli

olması ve ihtiyaçları olan uyku miktarını alabilmeleri için �u hususlara dikkat etmek

gerekmektedir.

- Uyku saati konusunda tutarlı ve kararlı davranmak. “Hadi bu seferlik böyle

olsun” diyerek uyku saatini ileri-geri almamak.

- Çocu�u uykuya hazırlamak. Di�lerini fırçalamasını, tuvalet ihtiyacını

gidermesini vs. temin etmek.

- Çocuk kendi ba�ına hazırlı�ını yapıp, yata�ına geçerek uyuma alı�kanlı�ını

elde edinceye kadar, ona yardımcı olmak. Bu yardım çocu�un yata�ının yanında

oturarak uyurken okunacak duaları ö�retmek, masal anlatmak ve kitap okumak �eklinde

olabilir. 440 Yavuzer, a.g.e, s. 141. 441 Yavuer, a.g.e, s. 142.

81

- Uyku saatine yakın zamanlarda çocu�un a�ırı hareketli oyunlar oynamamasına

dikkat etmek, uykusunu da�ıtacak oyuncak vb. �eyler vermemek ve �iddet içeren

korkulu filmler izletmemek.442

Çocu�un belli bir saatte hazırlı�ını yaparak odasına geçip kendi kendine

uyuması hedef davranı�tır. Bu davranı�ın olu�umunu sa�lamak için yukarıda

bahsetti�imiz hususlara dikkat etmenin yanında, çocu�un ruhsal yönden rahat olmasını

temin etmek de gerekmektedir.443 Nitekim bazı çocuklar, uyuyunca anne-babasının

kendilerini terk edece�ini zannederek veya odada yalnız kalmaktan korkarak, kendi

odalarında yatmak isteyebilir. E�er varsa, önce bu tür olumsuzlukları ortadan

kaldırmak, sonra hedef davranı�ı elde etmek için u�ra�mak gerekmektedir.

Ailede temel alı�kanlıkların kazandırılması konusunda son olarak önemli bir

noktaya de�inmek istiyoruz. Ailede anne-baba; e�itimci, çocuk ise; e�itilen

durumundadır. Hayatın normal akı�ı içerisinde, çocuk bu davranı�ları anne- babasından

almaktadır. Anne-baba ile çocuk arasında sa�lıklı bir ileti�imin kurulması çocu�a

davranı� kazandırmanın ön �artıdır. Bunun içinde çocu�un varlı�ını kabul etmek,

görü�lerini, ihtiyaçlarını ve haklarını dikkate almak gerekmektedir. “Ben emrediyorum

sen yapacaksın” yakla�ımı, çocuklarda olumlu sonuçlar vermemektedir. Çünkü böyle

bir yakla�ım ancak otoriter bir anlayı�a uymaktadır.

Oysaki çocuktan istenilen davranı�ın mantıksal ve duygusal temeli onun

seviyesine göre izah edilmesi gerekmektedir. Çocuk da, yapmı� oldu�u davranı�ın,

kendine göre gerekçesini anlatabilme (soruldu�unda veya tenkit edildi�inde kendini

savunabilme) imkânına sahip olmalıdır. Çocu�a hiç savunma/konu�ma hakkı

verilmeden otorite kullanarak yaptı�ı davranı�tan vazgeçmesi istenmemelidir. Çocu�u

ve onun bir birey oldu�unu dikkate almak bunu gerektirmektedir. Bu �ekilde kar�ılıklı

anlayı� içerisinde kurulacak anne-baba –çocuk ili�kisi birçok olumsuzlu�u ortadan

kaldıracaktır diyebiliriz.

3.1.3.2. Dinî E�itim

3.1.3.2.1. �man Esaslarının Ö�retimi

“�man” kelime olarak; bir ki�inin sözünü tasdik etmek, bir �eye kesin olarak ve

tereddütsüz yürekten inanmak, kar�ısındakine güven vermek gibi mânâlara gelmektedir.

442 Yavuzer, a.g.e, s. 142- 144. 443 Bkz. Yörüko�lu, Çocuk Ruh Sa�lı�ı, s. 289- 294.

82

Dini mânâ da ise; Allah’ın varlı�ına, birli�ine, bütün isim ve sıfatlarına, Hz.

Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi oldu�una, Hz. Peygamber vasıtasıyla Allah’tan

geldi�i kesin olarak bildirilen bütün haberlere tereddütsüz inanıp, bunların hak ve do�ru

oldu�unu içtenlikle kabul etmektir diyebiliriz.444

Çocuklara iman esaslarının ö�retiminden neyin anla�ılaca�ına gelince;

yukarıdaki tarifte sözü edilen meselelerin ö�retilmesi ve bu do�rultuda yeti�tirilmeleri

�eklinde anlamlandırılabilir. Bu açıdan çocukların Allah’ı kendi seviyelerinde gere�i

gibi tanımaları ve di�er iman esaslarını bilip kabullenmeleri, yine bu çevreden Allah-

kâinat-insan arasındaki ili�kiyi, iman esaslarının ö�retimi içerisinde de�erlendirebilir.

��te bu anlayı�la Hz. Peygamber’in çocuklarla olan ili�kilerine baktı�ımızda,

her fırsatta onların tazecik kalplerine �slâm �nancını yerle�tirmek için u�ra�tı�ını, hatta

ilk konu�maya ba�layan çocuklara dahi imanla ilgili kelimeleri ve cümleleri

tekrarlattı�ını söyleyebiliriz. Bu kelime ve cümlelerden bazıları �unlardır:

“Hamd O Allah’a olsun ki, O ne bir çocuk edinmi�tir, ne de mülkünde bir

orta�a sahiptir.”445, “Allah’an ba�ka ilâh yoktur.”446, “Allah’a inandım ta�utu

reddettim.”447

Yukarıdaki ifadelerden Hz. Peygamber’in, çocuklara iman esaslarını

ö�retmeye çalı�tı�ı anla�ılmaktadır. Hz. Peygamber’in konu ile ilgili �u uygulamalarını

rivayetlerden ö�renmekteyiz.

Hz. Peygamber yeri ve zamanı geldikçe küçük çocukları da iman etmeye

ça�ırmı�tır. Nitekim henüz ergenlik ya�ına gelmemi� �bnu Seyyad’a “Benim Allah’ın

elçisi oldu�uma �ahadet eder misin?” diyerek, bu çocu�u iman edip Müslüman olmaya

ça�ırdı�ını448, yine kendisine hizmet eden Yahudi bir çocuk hastalanınca, onu ziyarete

gitti�ini ve bu esnada onu �slâm’a davet etti�ini, çocu�un da babasından izin alarak

Müslüman oldu�unu449 rivayetlerden ö�renmekteyiz.

Hadis-i �eriflerden de anla�ıldı�ı gibi Hz. Peygamber çocu�u önce Yüce

Allâh’a imâna ir�ad etmi�tir ve bize bu konuda örnek olmu�tur.

Abdullah Nasih Ulvan’a göre; iman terbiyesi hususunda kademeli bir metot

takip edilmesi gerekir, �öyle ki;

444 Geni� bilgi için bkz. Akseki, �slam Dini, s. 50; Kılavuz, Anahatlarıyla �slâm Akaidi ve Kelama Giri�, s. 17, 445 17. �srâ, 111, Bkz. Abdurrezzak, Musannaf, IV, 334. 446 Abdurrezzak, Musannaf, IV, 334. 447 �bn Ebi�eybe, Musannaf, I, 348. 448 Buhârî, Cihad, 182; Tirmîzî, Fiten, 63. 449 Ebû Dâvud, Cenâiz, 5.

83

“Çocu�u önce Allâh’a imâna ir�ad etmek gerekir. Onun mucizevi kudretini,

hayretleri mucib anlamda yoktan var kılmasını, tanıtmaları; göklerin ve yerin

yaratılmasında iyice dü�ünmelerini sa�lamaları gerekmektedir. Bu da, ancak idrâk ve

temyiz ça�ına ayak bastı�ında olur. Çocukları duyguyla idrâkten, akılla idrâk etme

basama�ına yava� yava� yükseltmeleri uygun olur. Bunun gibi parçadan bütüne,

basitten mürekkebe do�ru dikkatlerini çekerler. Öyle ki, çocuklarla birlikte imân

konusunda kesin deliller, ispatlı neticelere, sıhhatli delillere ula�ırlar. Böylece çocuk

küçük ya�ta imân’ı isbat eden delil ve belgeleri zîhnine ve dü�ünce kalıbına yerle�tirir.

Ancak yıkıcı kazmalar onun bayındır hale gelen kalbine eri�emez, kötülü�e davet

ederler.”

�kinci takip edilmesi gereken yolu Allah’a kulluk olarak açıklar ve �öyle der:

“Çocu�un kalbinde ve dima�ında Allah’a kulluk, O’ndan gerekti�i �ekilde

korkmak ve O’na üstün saygı duyup ürperme duygusunu ekip dikmeleri gerekmektedir.

Bu da ancak çocukların kalp gözünü mucizevi kudrete ve her �eyin küçü�ünde

büyü�ünde muhte�em görünümünü yansıtan melekûti saltanatına; cansızda, canlısında,

bitkisnde, a�acında, renk renk çiçek ve güllerinde, milyonlarca hılkat ve sanat harikası

sayılan canlılarda ilâhi kudret ve sanata açmalarıyla gerçekle�ebilir. O kadar ki, bunlara

kar�ı insan kalbi ancak saygı ile korku duyar ve ilâhi azamet kar�ısında titrer. Ve insan

nefsi bu harika sanatlar kar�ısında ancak Allah’tan gerekti�i gibi korkmayı ve O’nun

devamlı murakabesini hisseder; varlı�ının bütünüyle, vicdanın her yanıyla taât ve

Allah’a ibadetin tatlılı�ını, lezzetini için için duyar.”450

Abdullah Nasih Ulvan’ın bu sözlerini Hz. Peygamber’in sözleriyle teyid etmek

istiyoruz. Hz. Peygamber, çocukların Allah’a olan imanlarını güçlendirecek ve fikri

temel bulacak uygulamalara ba�vurdu�unu görmekteyiz. Bu manâ da on üç ya�ına

kadar Hz. Peygamber’in yanında kalan Abdullah b. Abbas’la aralarında geçen �u

konu�ma dikkat çekicidir:

Bir gün Hz. Peygamber, devesine binmi�, ben de onun terkisindeyim, bana

�öyle buyurdu;

“Abdullah! Öncelikle sana �unları söylemek isterim. Gençlik zamanında

kendini Allah’a sevdir ki, O da seni sıkıntılı zamanında sevsin, Allah’ın emir ve

yasaklarına önem ver ki, Allah da sana önem versin, seni gözetsin. Allah’ın hakkını

gözet ki, O’nu yanı ba�ında bulasın. Bir �ey istedi�in zaman Allah’tan iste. Yardım

450 Ulvan, �slâm’da Aile E�itimi, s. 179- 181.

84

diledi�inde Allah’tan dili… �unu bil ki bütün varlıklar elbirli�i ile sana zarar vermek

isteseler, Allah’ın takdir etti�inden ba�kasını yapamazlar. Kaderi yazan kalemin i�i

bitmi�, yazılanlar ise kurumu�tur. Bilmi� ol ki, Allah’ın yardımı ancak sabredenler

içindir ve her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık vardır.”451

Tüm bu anlatılanlar bize �u gerçe�i göstermektedir ki; çocu�un geli�imine

paralel olarak iman esaslarının detayına inilebilece�idir ve Hz. Peygamber’in çocuk

e�itimde, iman esaslarını ö�retmeyi hedefleri arasına aldı�ıdır. Dolayısıyla bizlerde

günümüzde, çocukları e�itirken bu hedefi gözden uzak tutmamalıyız. Hz. Peygamber’in

gösterdi�i bu hedefi gerçekle�tirmek, çocuk yeti�tiren her anne-babanın önemeli

görevlerinden biridir diyebiliriz. Her anne-baba çocu�una iman esaslarını ö�retmelidir.

Ö�retecekleri ilk �ey “tevhid inancı” olmalıdır. Elbette sadece tevhid inancı de�il,

Kur’ân-ı Kerim, peygamber inancı olmadan Allâh’a inanmanın hiçbir kıymet ifade

etmedi�ini, Allâh’a inananların Peygamberlere de inanmaları gerekti�ini bildirir!

“Allah’ın ve peygamberini inkâr eden, Allah’la peygamberleri arasını ayırmak

isteyen, “Bir kısmına inanır, bir kısmını inkâr ederiz.” diyerek ikisi arasında bir yol

tutmak isteyenler, i�te onlar gerçekten kâfir olanlardır. Kâfirlere a�ır bir azab

hazırlamı�lardır. Allah’a ve peygamberlerine inanıp, onlardan hiçbirini

ayırmayanlara,, i�te onlara Allah ecrini verecektir. O, ba�ı�lar ve merhamet eder.”452

Peygamber inancı, kaçınılmaz bir �ekilde kitap ve melek inancını da

beraberinde getirecektir. �u halde, bir olan Allâh inancını, çocuklara ö�retmeyi,

mükerrer ayetlerde ele alan Kur’ân-ı Kerim, dolayısıyla imanın bütün rükünlerinin

çocuklara ö�retilmesini emretmi� olmaktadır.453 Kur’ân-ı Kerim’de mü’minin inanması

gereken bütün esaslardan bahsedilir: “Peygamber, Rabbinden ne indirildi ise ona iman

getirdi, mü’minler de her biri: Allah ve melaikesine ve kitaplarına ve peygamberlerine,

peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırmayız diye iman getirdiler ve �öyle dediler:

��ittik, itaat ettik, Rabbimiz affını dileriz, dönü� sanadır.”454

�nsan, beden ve ruh olmak üzere iki yönlüdür. �nsanın maddi ve manevi

ihtiyaçları vardır. Maddi ihtiyaçları bedenini, manevi ihtiyaçları ise ruhunu besler.

�nsanın sa�lıklı ve huzurlu bir hayat sürmesi için bu iki ihtiyacında bütün olarak

giderilmesi gerekir. Biri ihmal edilirse bu denge bozulur. Gıda alamayan bir beden nasıl

ki zayıflar, hastalanırsa, inanç yönünden gıdasını alamayan ruhun da dengesi bozulur ve

451 Tirmîzî, Kıyamet, 60. 452 4. Nisâ, 150- 152. 453 Canan, Çocuk E�itimi, s. 76- 79. 454 2. Bakara, 285- 286.

85

huzursuz olur. Bu yüzden çocukları daha küçükken en köklü duygu olan saygı ile

beslemeliyiz. Çünkü çocu�un duygusal geli�iminin her safhasında sevgi önemeli bir

yere sahiptir. Allah inancını çocu�a sevgi ve ba�lanma duygusundan hareket ederek

vermek uygun bir yoldur.

Temel e�itimin ilk yıllarında çocukta egosantrizm duygusu hâkimdir. Bunun

iman ö�retimi açısından önemli bir de�eri vardır. Çocuk bu duygunun etkisiyle

dünyadaki her �eyin kendisine hizmet için yaratıldı�ını dü�ünür. Çocu�a ona hizmet

eden her �eyin, unun yararına ve faydalanması için Allâh tarafından yaratıldı�ı

anlatılmalıdır. Allah’ın yarattı�ı her �eyi çok sevdi�i özellikle çocukları daha çok

sevdi�i, onları kötülüklerden korudu�u anlatılmalıdır. Ayette Allâh’ın Vedüd ismi �öyle

geçmektedir, “Çok seven ve ba�ı�layan O’dur.”455

3.1.3.2.2. �badet E�itim-Ö�retimi

“�badet” kelime olarak; boyun e�mek, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapma,

tapınma gibi anlamlarına gelmektedir. Dini açıdan ise; ki�inin Allâh’a sevgi, saygı ve

itaatini göstermek, O’nun ho�nutlu�unu kazanmak maksadıyla gerçekle�tirdi�i tutum,

davranı�, duyu�, dü�ünü� ve sözleri içermektedir.456 diyebiliriz. �slâm dininde ibadete

çok büyük önem atfedilmi� olup, imandan sonra bu imanın bir gere�i olarak ki�iden,

ibadet davranı�ını göstermesi istenmi�tir.457

�badette önemli olan niyettir. Yüce Allâh’ın rızasına uygun olması ve çıkar

amaçlı olmamasıdır. �badet, insanın her an Yüce Allâh ile irtibat halinde olmasını

sa�lar. �nsan, Yüce Allâh’ın kendisine verdi�i her �eye ibadet vasıtasıyla �ükreder,

te�ekkür eder, ibadet, inanç, eylem bütünlü�ünü sa�lar.

�badetleri ikiye ayırmak mümkündür:

1) Belli bir zamana ve kurallara göre yapılan ibadetler; Bunlar inanılan dinin

bildirdi�i �ekilde yapılır. Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler böyledir.

2) Zaman ve mekâna ba�lı olmayan ibadetler; Burada insanın bütün yapıp

etmeleri ibadet olarak adlandırılabilir. Ancak bunun için temel �art bu eylemlerin geli�i

güzel de�il, bilinçli, samimi ve Allâh inancı ve rızasıyla yapılması gerekir. Bu �ekilde

insanın uyuması, yürümesi, tarlada çalı�ması, yolun ortasındaki insanlara zarar verecek

455 85. Burûc, 14. 456 Bkz. Sinano�lu, “�badet” maddesi, T.D.V. �.A. XIX, 233. 457 Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan konulardan birisinin de ibadet oldu�unu göstermekteyiz. Sadece “abd” kelimesi ve bunun türevlerinin geçti�i ayet sayısı 265’tir.

86

bir �eyi kaldırması bile ibadet olacaktır. �badet, insanın faaliyetlerinin bilincinde

olmasını sa�lar.

�badetler, Allâh ile birey arasında ili�kiyi bir düzene koyar ve bu ili�kiyi sürekli

canlı tutar. Hedef, Allâh’ı, insanları, bitkileri, hayvanları ve di�er tüm varlıkları tanımak

ve sevmek, onlara sevgiyle yakla�maktır. �badet insanı, kötü davranı�lardan uzak tutar

ve iyi davranı�lara yöneltir.

�badetin bir bilgi boyutu, bir de davranı� boyutu vardır. Yukarıda bilgi

boyutunu kısmen de olsa vermeye çalı�tık. Davranı� boyutu ise, bu konuda bize örnek

olacak �ekilde zengin bir ibadet hayatına sahip olan Hz. Peygamber’dir.

Hz. Peygamber’in, çocukların ibadet e�itim-ö�retimlerinin üzerinde

durmasının sebepleri arasında, �slâm dininde ibadetin önemli bir yeri olmasının

yanında, ibadetin hem bilgi hem de davranı� boyutunun olması yer almaktadır. Çünkü

asıl hedef ibadetlerini yerine getiren fertler yeti�tirmek oldu�una göre, sadece

ibadetlerin neler oldu�unu ve nasıl yapıldı�ını bilen insanlar yeti�tirmek, bizi hedefe

ula�tırmaktadır. Onun için de Hz. Peygamber ibadetle ilgili bilgileri ö�retmenin

yanında, hem kendisi ibadetlerini yerine getirecek çevresine örnek olmu�, hem de

etrafındaki insanların ibadetleri yerine getirmelerini önemsemi�tir.

“(Ey Muhammed): Ailene namazı emret. Kendin de ona sabırla devam et.”458

Âyette, Hz. Peygamber’e ibadete dikkat etmesini ve ailesinin de ibadete yönelmesini

buyurmaktadır.

��te bu ba�lamda Hz. Peygamber’in, çocukların ibadet e�itimi ve ö�retiminde

de aynı hassasiyeti gösterdi�ini, eri�kinlikle beraber ibadetlerini severek isteyerek

yapabilen insanlar olmaları için, küçük ya�lardan itibaren onlarla ilgilendi�ini ve

rehberlik etti�ini �u uygulamalardan ve hadislerden anlamaktayız.

Hz. Enes anlatıyor:

Bana Peygamberimizin ilk tavsiyesi �u oldu: “Sana sır olarak verdi�im �eyleri

kimseye açıklama. Güvenilir bir ki�i ol!” Bundan dolayı annem ve hanımları benden

Hz. Peygamberimize ait gizli konuları sorduklarında kesinlikle bir �ey söylemezdim.

Hz. Peygamber’ in bana di�er tavsiyeleri �öyle idi:

“O�ulcu�um abdestini tam ve güzelce al ki, ömrün uzun olsun. Koruyucu

melekler de seni sevsin ve korusun.

458 20. Tahâ, 132.

87

Enes! Gusül abdesti alırken güzelce yıkan. Saç diplerini iyice ıslat ve tenini de

güzelce temizleyerek yıka. �ayet böyle yaparsan, yıkandı�ın yerden ayrılırken günah ve

hatalardan da arınmı� olarak çıkarsın.

O�ulcu�um, elinden geldikçe abdestli ol. Çünkü kim abdestli olarak ölürse ona

�ehitlik sevabı verilir.

Enes! Namaz kılarken, rükûa gidince ellerinle dizlerini sıkıca tut. Parmaklarını

birbirinden ayır. Dirseklerini yanlarına yapı�tırma. O�ulcu�um, rükûdan kalkınca her

uzvun tam olarak yerine gelsin. Çünkü Allah, kıyamet gününde rükû ile secde arasında

belini do�rultamayana merhamet etmeyecektir. O�ulcu�um secde edince de alnını ve

ellerini yere tam olarak koy. Horozun yeri gagalaması gibi sen de secdeden çabuk

kalkma. Secdede kollarını yere serme. Namazda sa�a sola bakmaktan sakın.

O�ulcu�um, namazını devamlı kılmaya özen göster… E�er buna özen

gösterirsen, melekler de senin için rahmet dile�inde bulunurlar. Müslümanların

büyüklerine hürmet, küçüklerine de sevgi göster…”459

Hz. Hasan’da Hz. Peygamber’in kendisine �u tavsiyede bulundu�unu haber

vermektedir:

“Hasan! Be� vakit namazını aksatmadan kıl. Sana �üpheli gelen her �eyi terket.

�çinde �üphe uyandırmayan �eye yönel. Çünkü do�ruluk insanın gönlüne huzur verir.

Yalan ise huzursuzluk uyandırır.”460

“Yedi ya�ına geldiklerinde çocuklarınıza namazı ö�retin…”461

Yukarıda rivayetlerle beraber Hz. Peygamber’in çocukları ibadetlere alı�tırma

konusunda dikkatli davrandı�ını; tek secde ile de olsa çocukların namaza

alı�tırılmalarına,462 vakit namazları yanı sıra bayram, cuma463 ve cenaze namazlarına464

götürülmelerine ili�kin rivayetlerden de anlamak mümkündür.

Yine bir seferinde hacc esnasında çocu�unu kaldırarak Hz. Peygamber’e,

“Bunun için de hacc caiz olur mu?” diye soran bir kadına, “Evet, ayrıca senin için de

ecir vardır.”465 �eklinde cevap verilmesinden, kadın ve çocuklarla beraber hacc

459 Bkz. Buhârî, Vesâyâ, 25; Ebû Dâvud, Edeb, 1; Tirmizi, Birr, 69; �lim, 16; Müslim, Fedâil, 54. 460 Tirmîzî, Kıyâmet, 61. 461 Ebû- Dâvud, Sa’at, 25; Tirmîzî, Mevâkit, 182. 462 Abdurrezzak, Musannaf, IV, 154. 463 Buhârî, �deyn, 16. 464 Buhârî, Cenâiz, 59. 465 Müslim, Hacc, 409; Nesâi, Menasik, 15; �bn Mâce, Hacc, 11.

88

ibadetinin yapıldı�ına dair ba�ka rivayetlerden,466 çocukların hacc ibadetine de

alı�tırdıklarını anlamaktayız.

Hz. Peygamber döneminde çocukların oruç ibadetiyle de küçük ya�lardan

itibaren tanı�tıklarını ve alı�tırıldıklarını görmekteyiz. Oruç tutmaya heveslenen ve buna

güç yetirebilecek durumda olan çocukların, bu ibadete te�vik edildikleri, hatta iftar

saatine do�ru e�lenmeleri için çe�itli e�lencelerin tertip edildi�i, böylece bu saatlerde

artan açlı�a tahammül etmelerini sa�lama hedefinin gözetildi�i dikkat çekmektedir.467

Muavviz kızı Râbi, rivayet ediyor: “Hz. Peygamber Ensardan köylerde

oturanlara a�ure yeme�i gönderir, “a�ure gününe oruçlu çıkan orucunu tamamlasın.

A�ure gününde oruç tutmayan da gününü yiyerek tamamlasın.” haberini yollardı. Biz

A�ure günü hem kendimiz, hem çocuklarımız oruç tutardık.”

Mülim’in rivayetinde �u fazlalık da vardır. “Çocuklara da oruç tutturduk.

Onlara yünden oyuncak yapardık. Onlardan biri yemek iste�i ile a�larsa oyunca�ı

verir, iftar vaktine kadar onu oyalardık.”468 Rivayetlerinden de anla�ıldı�ı üzere

çocuklara oruç ibadeti alı�tırmak için a�ure orucuyla ilk oruca ba�latılıyor. Aynı

zamanda küçük çocukları yoksullara, fakirlere merhamet etmeyi, cömert davranmayı

alı�tırmak gerekir. Bu alı�tırma onları zengin oldukları zaman zekât ibadetine hazırlar.

Fakirlere kar�ı duygusal davranmak, çocuklarının fakirlikten dolayı Okul’a

gidemediklerini, okuyacak kitap alamadıklarını söyleyerek onları etkilemek gerekir ve

kendisin için de bulundu�u iyi duruma Allah’a �ükretmesi gerekti�i söylenmelidir.

Belki de çocuk öyle �efkat duygusuna kapılacaktır ki hatta günlük harçlı�ından fakirlere

yardım etmek isteyecektir. Çocuklarımıza tüm bu ibadetleri sevdirerek alı�tırmamız

gerekir.

3.1.3.2.3. Kur’ân-ı Kerim Ö�retimi

Kur’ân-ı Kerim okumanın ibadet olu�u, okuyanın övülmesi ve ibadet esnasında

okunması hususunda; hem Kur’ân-ı Kerim’de hem hadis kaynaklarında hem de di�er

kaynaklarda oldukça geni� bilgi verilmektedir. Kur’ân-ı Kerim’den �u ayetleri örnek

alarak gösterebiliriz:

“Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdi�imiz rızktan

(Allah için) gizli ve açık sarf edenler, asla zarara u�ramayacakları bir kazanç

466 �bn Mâce, Hacc, 68. 467 Bkz. Abdrrezzak, Musannaf, IV, 154- 155; Buhârî, Savm, 47; Müslim, �iyam, 136. 468 Nevevi, el-Minhâc, VIII, 14.

89

umabilirler. Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını

da verir. Çünkü O, çok ba�ı�layan, �ükrün kar�ılı�ını bol bol verendir.”469

“Mü’minler ancak, Allah anıldı�ı zaman yürekleri titreyen, kendilerine

Allah’ın ayetleri okundu�unda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen

kimselerdir.”470

“(De ki) ben ancak her �eyin sahibi olan ve burayı kutlu kılan bu �ehrin

(Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Yine bana Müslümanlardan olmam

ve Kur’an okumam emredildi. Artık kim do�ru yola girerse, yalnız kendisi için gelmi�

olur, kim de saparsa ona da de ki, ben sadece uyarıcılardanım.”471

“(Resulüm) sana vahyedilen Kitabı oku ve namaz kıl. Muhakkak ki namaz,

hayasızlık tan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah

yaptıklarınızı bilir.”472

“�nkâr edenler: “Bu Kur’ân-ı dinlemeyin, okurken gürültü yapın. Umulur ki

galip gelirsiniz.” dediler.473

Konuyla ilgili olarak hadis kaynaklarında da çok geni� bilgi bulunmaktadır. �u

örnekleri verebiliriz:

“Kur’ân okuyan mü’min, kokusu ve tadı güzel olan turunç gibidir. Kur’ân

okumayan mü’min, tadı güzel ve kokusu olmayan hurma gibidir. Kur’ân okuyan

münafık, kokusu güzel, tadı acı olan fesle�en otu gibidir. Kur’ân okumayan münafık ise,

kokusu olmayan acı yaban kele�i gibidir.”474

“�u Kur’ân-ı ö�reniniz. �üphesiz ki onu okumakla her harfine kar�ılık on

sevapla mükâfatlandırılırsınız.”475

“Ümmetimin ibadetinin en faziletlisi, Kur’ân okumaktır.”476

“Ancak iki ki�i gıpta edilmeye de�er; birisi Allah’ın kendisine Kur’an ihsan

etti�i ve gece gündüz Kur’ân okuyan kimsedir. Di�eri de Allâh’ın verdi�i malı gece

gündüz (fakirlere) infak eden kimsedir.”477

469 35. Fatır, 29- 30. 470 8. Enfal, 2. 471 27. Neml, 91- 92. 472 29. Ankebut, 45. 473 41. Fussilet, 26. Di�er ayetler için bkz. 2. Bakara, 121; 3. Âl-i �mran, 113; 7. Araf, 204; 17. �sra, 45; 18. Kehf, 27; 19. Meryem, 58; 25. Furkan, 30; 57. Hadid, 16; 74. Müzzemmil, 4. 474 Buhârî, Fezâilü’l-Kur’an, 17. 475 Bkz. Dârimi, Sünen, II, 429. 476 Bkz. Münâvi, Feyzü’l-Kadir, II, 44. 477 Bkz. Buhârî, Fenâilü’l-Kur’an, 20. Konu ile ilgili di�er hadisler için bkz. Buhârî, Fezâilü”l-Kur’an, 19, 21, 34; �bn Mâce, Mukaddime, 16; Müslim, Müsafirin, 232 / 234; Tirmîzî, Dâvet, 23; Sevabü’l-Kur’an, 14,15.

90

Kur’ân-ı Kerim okumanın önemi ve fazileti ile ilgili yukarıdaki ayet ve

hadislerin yanında Hz. Peygamber’in �u sözleri, çocuklara Kur’ân ö�retmenin gere�ini

açıkça ortaya koymaktadırlar:

“Çocukları üç hususta yeti�tirin; Peygamber sevgisi; Ehl-i Beyt’in sevgisi ve

Kur’ân okutulması, çünkü Kur’ân hafızları hiçbir gölgenin bulunmadı�ı kıyamet günü,

Peygamberlerle ve Asfiyalarla beraber Allâh’ın gölgesindedirler.”478

“Yine Enes b. Malik, Hz. Peygamber’in kendisine:

“O�ulcu�um, Kur’ân kıraatinden gafil olma, çünkü Kur’ân ölü kalbe hayat

verir, kötü ve çirkin �eylerden, bir de haddi a�maktan korur…”479

Kur’ân insana en de�erli bilgiyi verir ve imanı ziyadele�tirir. Bundan dolayıdır

ki, Yüce Allâh’ın Peygamber’ine ilk indirdi�i emir:

“Yaratan Rabbinin adıyla oku” olmu�tur.480 Hiç �üphesiz insanların �slâm

dininin en temel kayna�ı olan Kur’ân-ı Kerim’den istifade edebilmeleri için, onu çokça

okumaları ve anlamaları gerekmektedir. Dolayısıyla yeti�kiniyle genciyle herkesin

Kur’ân’ı Kerim’i okuması için, Hz. Peygamber büyük gayretler göstermi�tir. Tabii ki

çocukların Kur’ân’ın bilgisinden ve feyzinden uzak kalmamaları için de mümkün olan

her çareye ba�vurulmu�tur. Gerek yukarıda çocukların Kur’ân okumaları ile ilgili

nakletti�imiz hadisler, gerekse Hz. Peygamber’in Bedir esirleri içerisinde okuma yazma

bilenlerden büyük mebla�lar yerine, Müslümanların çocuklarından on ki�iye okuma

yazma ö�retmelerini fidye olarak kabul etmesi,481 çocukların okumayı (dolayısıyla

Kur’ân-ı Kerim okumasını) ö�renmelerine ne derece büyük önem verdi�inin

göstergesidir diyebiliriz.

3.1.3.2.4. Duâ Ö�retimi

Kelime olarak duâ, ça�ırmak, davet etmek, istemek gibi anlamlara gelir. Terim

olarak ise, insanın büyüklenmekten vazgeçip, Yüce Allâh’a boyun e�mektir.

Duâ her insanın günlük hayatında yer alan bir gerçekliktir. �nsanlar kendi

acizliklerinin farkına vardıkları her durumda güçlü ve yüce bir varlı�a hallerini arzetme

ve ondan yardım isteme ihtiyacı hissederler. �nsan dua ederken Yüce Allâh’la

konu�makta sanki bir diyalog içerisine girmektedir. Bu diyalogda insan özel bir ileti�im

478 Münâvî, Feyzü’l-Kadir, I, 225. 479 Deylemi, Müsnedü’l-Firdevs, II, 377. 480 96. Alak, 1. 481 Geni� bilgi için bkz. Hamidullah, �slâm Peygamberi, s. 245.

91

kurmaktadır. Bu ileti�imde insan tüm acizli�i ile isteklerini Yüce Allah’a sunmakta,

Allâh da onu dinlemekte ve cevap vermektedir. Nitekim Kur’ân’da Yüce Allâh �öyle

buyurmaktadır:

“Kullarım senden beni sorarlarsa, benim onlara pek yakın oldu�umu söyle.

Bana dua edenlerin dualarına mutlaka kar�ılık veririm. O halde onlar da benim

ça�rıma kulak versinler ve bana iman etsinler. Böylece do�ru yola ula�mı� olsunlar.”482

Duâ da en önemli husus, insanın vasıtasız, aracısız do�rudan Allâh’la ileti�ime

geçebilmesidir. �nsan yüce varlı�a bizzat kendi halini kendisi anlatır. Araya bir ba�ka

varlı�ın girmesine gerek yoktur. Bu, �u açıdan önemlidir; insan her zaman duygularını,

dü�üncelerini, korkularını, endi�elerini, arzu ve isteklerini çe�itli sebeplerden dolayı bir

insana açamaz. Böylesi durumlarda evreni sonsuz bir güç sevgi ve ba�ı�lamayla ku�atan

Yüce bir varlı�ın olması onu rahatlatır. Hiçbir kaygı ve korku ta�ımadan insan her türlü

dile�ini O’na bildirir. Böylece insan Allâh’a olan sevgisini ve saygısını

somutla�tırmadan yolunu da bulmu�tur.

Çocuklar sıkıntılı zamanlarında özellikle anne-babalarının evde problem

ya�adıklarını gördüklerinde ve hissettiklerinde çok etkilenerek sı�ınacak bir yer ararlar.

Çocuklar için bu zor durumlarında Allah’a sı�ınma ve dua önemeli bir yer tutar.

Çocuklar bir de tabiat olayları kar�ısında çok etkilenirler. Mesela; ya�mur,

�im�ek, deprem, sel gibi tabiat olaylarında dua ederek çocuklar o anki korkularını Allâh

ile payla�ıp rahatlamaya çalı�ırlar. Çocuk böylece kendisini daha iyi hisseder.

Çocuk kendi cümleleriyle dua edebilmelidir. Bu, onun geli�imi açısından daha

uygundur. Asla Arapça olarak dua etmesi için zorlanmamalıdır. Kendi anladı�ı dili

kullanarak Allâh’a dua etti�inde daha samimi ve içtene oldu�u görülmektedir. Zaten

insanın anlamadı�ı bir dille dua etmesinin de bir anlamı ve mantı�ı yoktur. Çocuk

istedi�i her zaman ve her yerde dua edebilir. Dinimizde dua için zaman ve mekân

sınırlaması yoktur. �nsan istedi�i her yerde ve saatte Yüce Allâh’a yönelebilir. Ancak

bazı vakitler dua için özellikle tavsiye edilir. Ki�i’nin tercihine bırakılmı�tır. Fakat

belirli gün ve geceler bazı dini mekânların önemli oldu�u çocu�a vurgulanmalıdır.

Özellikle Cuma ve Bayram günleri, cenaze merasimleri, kandil geceleri gibi dua

edilecek günlerde çocu�a dua ö�retimi için bir fırsattır.

482 2. Bakara, 186.

92

Duâ’nın her zaman içten, samimi, bilinçli ve sürekli olması gerekir. Sadece

geçici ve anlık ihtiyaçlar için de�il her zaman duanın edilmesinin do�ru oldu�u

hatırlatılmalıdır.

Hz. Peygamber’in hayatında da dua önemli bir yer tutmaktadır. �badetlerin

içerisinde, sava� anında, darlık anında, geni�lik anında hep duâ ile iç içe oldu�unu

görmekteyiz. Müslümanlara tavsiyeleri de bu yönde olmu�tur.

Hz. Peygamber’in uygulamalarında, çocuklarla duâ arasındaki ili�kiye gelince,

bunu iki madde de ele alabiliriz:

- Birincisi, Hz. Peygamber’ in çocuklara yaptı�ı duâdır. Bu duâ �ekline �u

hadisleri örnek olarak gösterebiliriz;

“Ensar’dan birinin hurma bahçesini ta�layan Rafi b. Amr isimli çocu�u bahçe

sahibi yakalayıp Hz. Peygamber’in huzuruna çıkarmı�tı. Hz. Peygamber çocu�u serbest

bıraktırıp; “Yavrucu�um a�açları niye ta�lıyorsun” diye sorar. Rafi; “Açtım Ya

Rasûlullah, karnımı doyurmak için ta�ladım.” cevabını verince, “Bir daha a�açları

ta�lama yavrum, altına dü�enleri al, ye!” buyurmu�, sonra da Rafi’nin ba�ını ok�ayarak,

“Allâh’ım bu yavrunun karnını doyur” diye duâ da bulunmu�tur.483

Yine torunları Hasan ile Hüseyin’i öpüp onlara duâ etti�ini484 bir defasında da

Üsame b. Zeyd ile torunu Hasan’ı dizlerine oturtup onları ba�rına basarak; “Ey Rabbim!

Bunlara merhamet et, çünkü bunlara kar�ı ben de merhametliyim.”485 dedi�ini

rivayetlerden ö�renmekteyiz.

- �kincisi ise, Hz. Peygamber’in çocuklara yapmaları için ö�retti�i duâdır. Bu

�ekildeki dualara örnek olarak Hz. Peygamber’in, Kays b. Sa’d b. Ubade isimli çocu�a

ö�retti�i �u duâyı zikredebiliriz:

“Sana Cennet kapılarından birini ö�reteyim mi?” dedikten sonra, “Allah’tan

ba�ka güç ve kudret sahibi yoktur.” cümlesini ö�retti�ini”486 bir örnek olarak

zikredebiliriz. Yine Hz. Peygamber’in “Allâh’ım fakirlikten, cimrilikten, a�ırı

ya�lılıktan, dünyanın kötülüklerinden ve kabir azabından sana sı�ınırım” duâsının,

sahabe tarafından çocuklara ö�retildi�ini görmekteyiz.”487

483 �bn Mâce, Ticaret, 67. 484 Tirmîzî, Menakib, 31. 485 Buhârî, Edeb, 22. 486 Tirmîzî, Da’vet, 141. 487 Buhârî, Cihad, 25; Nesai, �sti’aze, 6; Tirmîzî, Da’vet, 124.

93

Hz. Peygamber’in çocuklara yatarken �u duâ’nın ö�retilmesini, onların

uyurken bedenen dinlenmelerinin yanında ruhen de dinlenmelerini sa�layaca�ını

bildirmektedir:

“Uyumak için dö�e�ine geldi�in zaman, namaz abdesti gibi bir abdest al, sonra

sa� yanına yat ve Allah’ım kendimi sana teslim ettim, yüzümü sana döndüm, durumumu

sana ısmarladım, sırtımı sana dayadım, senden ba�ka ne bir sı�ınak ne de kurtulu� yolu

yoktur. Senin gönderdi�in kitaba inandım, peygambere iman ettim, bunu en son

söyleyece�im söz kıl, diyerek uyu.”488

Dua, bir yükseli�in, yüceli�in ifadesidir �üphesiz. Çünkü hiç kimse, kendi

gayretleriyle kolayca elde edebilece�i bir i� için dua etmez. Dua, günlük ya�amın

üzerinde bir olaydır. Ayrıca dua edebilen insan güçlü insandır. Yapabilece�ini yapmı�,

çalı�mı�, çabalamı�, yapılmayan, yardım gereken yanı bulmu� en güçlüye yönelmi�tir.

Yukarıdaki tüm bu örneklerin ı�ı�ında e�itimcilerin, anne-babaların, çocuklara

Allah’ın varlı�ını hissettirecek ve Allâh’a olan inançlarının güçlenmesini sa�layacak

duâlar ö�retmeleri gerekti�ini, yine çocuklara kar�ı bir sevgi i�areti olarak da kabul

edilebilecek duaları yaparak onların ahlâklarının düzgün, rızklarının bol, zihinlerinin

açık, vücutlarının sa�lıklı ve sıhhatle olması için Allâh’a yalvarmanın, Hz.

Peygamber’in uygulamalarına paralel olaca�ını dü�ünmekteyiz.

DUÂ

Bismillâhirramânirrahîm

Âlemlerin Rabbi Yüce Allâh’ a hamdolsun. �üphesiz O, esirgeyen ve

ba�ı�layandır. Hesap gününün sahibi O’ dur. O’nun için fânilik yoktur. Yer ile gö�ü,

güne� ile ayı, zaman ile mekânı ve bütün mahlûkatı O yarattı.

Salâtü selâm; halkın en seçkini, insanların en iyisi, karanlık gecelerin

me�’alessi, hidayet davetçisi, hayâlıların en hayâlısı, �efkatli, cömert Peygamber Hz.

Muhammed’e, O’nun ailesine ve kıyamete kadar onun yolunda gidenlere olsun.

Ey gözden uzak, fakat gönüle yakın Yüce Allâh’ ım! Ancak sana ibadet eder ve

ancak senden yardım dileriz. Bizi do�ru yola; kendilerine nîmet verdi�in

peygamberlerin yoluna ilet, gazaba u�rayanların ve sapıkların yoluna de�il. Sana

sı�sındık Ya Rabbî, ümidimiz sendedir. Mah�er günü bizi sevgili Peygamberinle

beraber kıl, onu bize �efaatçi eyle.

488 Buhârî, Vudû, 75.

94

Rabbimiz! Senin yoluna gönül ba�ladık, bütün dediklerine inandık ve severek

sözsünü tuttuk. Gönlümüzü gözet. Seni oldu�un gibi methedemiyoruz; seni sen methet.

Ey Rabbimiz! Sen i�itensin, her �eyi bilensin Bizim namazımızı, orucumuzu,

dualarımızı ve di�er ibadetlerimizi kabul buyur. Sen çok merhametlisin, tövbeleri kabul

edensin. Tövbelerimizi kabul eyle.

Yüce Allâhım! Bizi, dinimizi koru. Bizi hiçbir zaman imandan mahrum

bırakma. Bize dünyada ve ahirette hayır ihsan eyle. Muhakkak senin her �eye gücün

yeter. Rabbimiz! Senden dinde anlayı�, ilimde ziyade, kâfi gelecek rızk, vücutlarımıza

sıhhat, dünya ve ahirette güzel bir hayat istiyoruz. Bizleri bo� çevirme Allâhım.

Kur’ân’ın her ayetine bir saadet, her suresine bir selâmet ver. Bize Kur’an’ı

dünyada arkada�, kabirde yolda� eyle. Ya Rabbi! Vatanımızı ve bütün �slâm âlemini

dü�manlardan koru, Allâhım.

Ya Rabbi! Babalarımıza, annelerimize, hocalarımıza sevgide bizleri daim kıl.

Rabbimiz! Unutursak veya hataya dü�ersek bizi hesaba çekme. Bizden öncekilere

yükledi�in gibi bize de a�ır bir yük yükleme Ya Rabbi.

Bizim gücümüzün yetmedi�i i�lerden bizi sorumlu tutma, bizi affet, bizi

ba�ı�la, bize merhamet et. Çünkü sen çok merhametlisin. Lütfu en bol olan sensin, bize

tarafından rahmet ba�ı�la Ya Rabbi.

Rabbimiz! �man ettik, el açtık, kapına geldik; bizi cehennem azabından koru,

cenneti nasip et.

Yüce Allâh’ ım! Geceyi gündüze, gündüzü de geceye katarsın. Diledi�ine de

sayısız rızık verirsin. Bize tarafından hayırlı bir nesil ba�ı�la. �nanıyoruz ki sen duaları

hakkıyla i�itensin Ya Rabbi.

Yüce Allâhım! Bizim günahlarımızı ba�ı�la, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu

iyilerle beraber al489. ( Âmin)

3.1.3.3. Ahlâki E�itim

Ahlâk; huy, tabiat ve karakter manalarında kullanılır. Güzel huy, iyi özellikler

ve davranı�lar anlamlarını da içeren kelime, terim olarak insanın iyi ve kötü olarak

nitelendirilmesine neden olan özellikleri, huyları ve bunları göz önüne alarak

gerçekle�tirdi�i iradi davranı�lara denir.490

489 Diyânet ��leri Ba�kanlı�ı’nın câmilere gönderdi�i duâlardan bir derlemedir. 490 Geni� bilgi için bkz. Kandemir, Örneklerle �slâm Ahlâkı, s. 24 vd.

95

Ahlâk sadece iyi huylar ve kabiliyetler demek de�ildir, aynı zamanda

kelimenin asıl mânâsı ile iyi ve kötü huyların tamamını kapsar. Yani bu durumda

ahlâksız insan yoktur ama iyi ya da kötü ahlâklı insan vardır. Ahlâki davranı�ın zorlama

olmaksızın, kendili�inden olması gerekir, zorla yaptırılan davranı�ın iyi ya da kötü

�eklinde bir de�erlendirilmesi yapılamaz.

�slâm’da ahlâk, hayatın her yönünü içine alan insan faaliyetinin tamamını

düzenleyen mükemmel bir sistemdir.

Ahlâkın derin bir iman ile �iddetle ba�lantısı vardır. Hatta diyebiliriz ki, Allah

duygusu, Allah’a imanın zorunlu ve do�al sonucudur. O inanılan Allah ki, âdildir,

merhametlidir, affedicidir, sevgi kayna�ıdır, kötülükten ho�lanmaz, iyili�i sever, kerem

sahibidir, gözlerde ve gönüllerde gizli tutulanı bilir. Bu özellikleri olan bir yaratana

inanmanın sonucu ahlâki olmaktan ba�ka bir �ey de�ildir.491

�üphesiz ki, imanla ilgili terbiye, do�ru yoldan sapmı� karakteri düzeltir,

bozguncu e�ri bir tabiatı do�rultur ve insan nefsini ıslah edip düzene sokar. Bu terbiye

olmaksızın sözü edilen düzeltme, do�rultma ve ıslah mümkün de�ildir, aynı zamanda

istikrar da sa�lanmaz, ahlâk da olu�up sapasa�lam ayakta duramaz.492

Güzel ahlâk, sa�lıklı toplum yapısının üzerinde yükseldi�i önemli bir temeldir.

Nasıl ki beden, e�itim ve beslenme ile geli�ir ve mükemmelle�irse, ruh da

ahlâk güzelli�i ile ruhi mükemmelli�e ula�ır. Çocu�u küçük ya�ta do�rulu, emânet,

istikamet, ba�kasını nefsine tercih, peri�an kimsenin yardımına ko�mak, büyüklere

saygı, misafire ikram, kom�uya iyilik, di�er insanlara sevgi ahlâkı üzere e�itip

yeti�tirmek hususunda dikkat etmemiz gerekir. Çocu�un dilini kötü sözlerden,

ba�kasına dil uzatmaktan, uzakla�tırıp tertemiz tutmak; ahlâkı bozacak, kötü terbiye

do�uracak her türlü söz ve davranı�tan sakındırmak gerekir. Çocu�u âdi, baya�ı i�lerden

alıkoyup, kötü, saptırıcı âdetlerden ilgisini, fenâ ahlâktan alâkasını kesip ki�ili�ini, �eref

ve itibarını zedeleyen her türlü temayülden uzak tutulması gerekir. Çocukların insani

hasletleri ya�ayıp âdet haline getirmelerini, güzel ve olumlu duygularla donatılmalarını,

yetimlere iyilikte bulunmalarını, fakirlere yardımcı olmalarını, yoksullara kar�ı

merhametli, �efkatli davranmalarını i�leyip onları bu güzel duygularla donatıp ahlâklı

491 Kutup, Fi’zilâl’il-Kur’an, (VI, 3966). Ahlâki faziletler, izlenecek faziletli yollar, vicdanı geli�tiren hususlar, kök salıp derinle�mi� bir imân’ ın meyvelerinden biridir. 492 Ulvan, a.g.e, s. 193- 196.

96

bir insan olarak yeti�tirmeliyiz.493 E�er bu konuda çocu�a bir dua ö�retmemiz

gerekiyorsa �u dua ne kadar güzel bir duadır.

“Allâh’ım! Yaratılı�ımı güzel yaptı�ın gibi ahlâkımı da güzelle�tir.”494

Kur’ân’da yer alan �u ayet bize bazı gerçekleri hatırlatmaktadır.

“Nefsini kötülüklerden arındıranlar kurtulmu�tur.”495

��te bütün bu gerçeklerden yola çıkarak; �slâm dini çocuk terbiyesinde en

sa�lam yöntemi ortaya koymu�, çocu�u en asil ve �erefli anlamda faziletli ahlâk sahibi

yapmayı amaçlamı�tır. Aynı zamanda çocu�u ahlâkın en üstün anlamıyla

edeplendirmeyi planlamı�, en güzel âdetlerle i�lemeyi emretmi�tir.

Hadislerde bu çok güzel ifade edilmi�tir:

“Hiçbir baba o�luna güzel edepten daha üstün bir hediye veremez, bir ba�ı�ta

bulunamaz.”496

“Çocuklarınıza ikrâmda bulunun ve onların edebini güzelle�tirin.”497

“Bir kimsenin çocu�unu terbiye etmesi, bir (bir ölçek herhangi bir �ey) sadaka

vermesinden daha hayırlıdır.”498

Terbiye ile ilgili bu hadisler bize gösteriyor ki öncelikle anne-babalara ve

ö�retmenlere çok büyük sorumluluk dü�mektedir. Çocukların güzel ve çirkin

davranı�larda bulunmasında anne-babaların rolü çok büyüktür. Bu yüzden biz burada

ailede ahlak e�itiminin öneminden bahsetmek istiyoruz.

Ahlâk’ ın insan hayatındaki yeri ve önemi, hiçbir zaman tartı�ma kabul

etmeyecek kadar büyüktür. Çünkü güçlü toplumların en önemli hususiyetlerinden birisi

de güçlü bir aile yapısına sahip olmalarıdır. Güçlü aileler de hiç �üphesiz ki güçlü bir

ahlaki alt yapıya sahiptir. Bu tip ailelerin varlı�ını devam ettirebilmeleri de, o ailede

yeti�tirilen çocukların, hem bedenen, hem fikren, hem de ahlaken iyi e�itilmelerine

ba�lıdır.

Ailenin, çocu�u dünyaya getirdikten sonraki en önemli görevlerinden birisi de

terbiyedir. Çünkü insanın en temel özelli�i e�itilebilir olmasıdır. Bu nedenle, onu

yaratan Allah’ın sıfatlarından birisi de “Rabbu’l-alemin”dir. E�itim, bir insana, kademe

kademe onu kemale erdirecek davranı�ları kazandırmaktır. �nsan dünyaya gelirken ne

493 Ulvan, a.g.e, s. 198. 494 Suyûti, el-Câmi’u’s-Sa�ir, I, 92. 495 91. �ems, 10. 496 Tirmîzî, Birr ve’s-Sıla, 33. 497 �bn Mâce, Edeb, 3. 498 Tirmîzî, Birr ve’s-Sıla, 33.

97

bir �er, ne de bir hayırla gelir. Ona, bütün iyilik veya kötülük yollarını gösterecek olan,

alaca�ı dini ve ahlaki e�itimdir. Çünkü insan, dünyaya, tamamen bombo� da gelmez;

Hz. Peygamber onun “�slam fıtratı üzerine dünyaya geldi�ini”;499 yani Yüce Allâh’ı,

iyilik ve güzellikleri tanıyabilecek bir yetenekte yaratıldı�ını belirtmi�tir.

Bilindi�i gibi, çocu�un esas terbiye mahalli aile oca�ıdır. Bunun e�itimi ise

be�ikte, ailede ba�lar ve insan hayatı boyunca devam eder. Bu nedenle, küçük çocu�u

bozmak veya mükemmelle�tirmek daha kolaydır. Bazı �slam ahlakçıları yeni do�an

çocu�u, hayat kitabının beyaz bir ahlak sayfasına benzetirler. Onlara göre, o sayfalara

her ne yazılmak istenirse kolayca yazılabilir. Orada görünen izler, büyük ölçüde

annenin �ahsi terbiye imzasını ta�ımaktadır.500

�slâm ahlâkçıları, ahlak e�itiminin mutlaka küçük ya�tan itibaren

verilmesinden yanadır; bu e�itimin de gelece�e yönelik olmasını isterler. Çünkü e�er

bir insanda ahlak yoksa, o insan, dü�üncede, ilim ve fende ne kadar ileri olursa olsun,

yine de eksik sayılır. Zira, iyiyi kötüden ayırt ettirecek bir güce sahip olmayan bir

bilginin, insana ne faydası olabilir? Bu nedenle, Türk �slâm ahlâkçılarından Ali �rfan,

âlim fakat ahlaksız birini, �ahane görünümlü, ama pis kokulu, zakkum gibi bir çiçe�e;

cahil, fakat çirkin görünümlü olan bir ba�ka çiçe�e benzetmektedir.501 Bilindi�i gibi

çocuklar, dünyaya gelirken nötr fıtratlı yaratıldıkları halde, onları sürekli kötülü�e

do�ru yönlendiren birçok faktörler vardır. Ba�ka bir ifadeyle, çocukları kötülü�e

yönlendiren e�ilimler, onu iyili�e yönlendirenlerden daha fazladır. Çünkü çocuklar her

yönden bu do�rultudaki uyarıcılarla uyarılmakta ve yönlendirilmektedir. ��te ahlak

e�itimine küçük ya�tan itibaren ailede ba�lanmasının önemi de buradan

kaynaklanmaktadır. Ayrıca her ailenin, okul ve devletin esas gayelerinden birisinin,

hatta en önemlisinin ahlaklı bir toplum ve nesil yeti�tirmek olması gerekir. Çocuklara

ailede ahlak e�itimi verilirken, bu e�itimin mutlaka dini bilgilerle desteklenmesi halinde

hedefine ula�aca�ı ve bir i�e yarayaca�ı bilinmektedir. Zira din ile ahlakın yakın bir

ili�kisi oldu�u herkesçe bilinen bir gerçektir. Hz. Peygamber bu konuyla ilgili olarak

“Sizin dinen iyi olanınız, ahlaken de iyi olanınızdır”502 buyurmu�tur.

499 Müslim, Kader, 22. 500 Mehmet Said, Makes-i Fazilet, s. 16; Ali Seyidi, Terbiye-i Ahlakiye ve Medeniye, s. 10 vd. 501 Ali �rfan, �lm-i Ahval-ı Ruh, s. 91. 502 Buhârî, Edebü’l Müfred, s. 81.

98

3.1.3.3.1. Ailede Çocu�un Ahlâk E�itiminde Dikkat Edilecek Hususlar:

Öncelikle ana-baba, çocuk ister kız olsun, isterse erkek olsun, onun Yüce

Allâh’ın bir arma�anı ve bir emaneti oldu�unu bilmelidir. Bundan sonra ilk yapılacak

�ey, çocu�un sonraki hayatında hayırla anılması için zamanına uygun güzel bir isim

verilmesidir. Biz daha önce bu konuya de�inmi� olmamızdan dolayı burada ayrıntıya

girmiyoruz.

Çocuk, anne sütüyle ve emzirenin huyuyla huylanaca�ı için, önce çocu�un

annesinin dindar, iffetli, iyi ahlaklı olmasına ve kötülü�e e�ilimli biri olmamasına

dikkat etmelidir.503 Bu sebeple, e�er çocuk sütanneye verilecekse, sütannenin huyu ve

ahlâkının iyi olmasına itina göstermek gerekir. Çünkü çocuk bu süt emme süresinde

sütannenin ahlakıyla ahlaklanır.

Ahlâkçılar çocukta ilk geli�en duygunun hayâ duygusu oldu�unu belirtirler.

E�er bu duygu, yeterince düzenli yönlendirilirse, çocuk daha sonraki hayatında asil ve

efendi biri olur. Bu nedenle, çocu�un ahlâki e�itimine ta bu ilk yıllardan itibaren dikkat

ve titizlik göstermek gerekir.

Çocu�un ahlâk e�itiminde dikkat edilmesi gereken di�er bir husus da çocu�un

ili�ki kurdu�u, dü�üp kalktı�ı çevresidir. Çocukların özellikle çocukluk ça�ında

ba�kalarını taklit etme yönü fazla geli�ti�i için, onun oyun ve okul arkada�larını iyi

seçmeli, sürekli iyi örnek olacak kimselerle ili�ki kurmalarını ve oyun oynamalarını

sa�lamalıdır. Ayrıca aile fertleri, ana, baba, a�abey ve abla birer canlı örnek olarak

çocu�un her türlü e�itiminde, özellikle de ahlak e�itiminde önemli bir rol

üstlendiklerini hiçbir zaman unutmamalıdır. Çünkü çocuk en yakın ve en çok ili�ki

içinde olduklarına benzemeye, onlar gibi davranmaya ve onlar gibi hareket etmeye

çalı�ır. M.M. Ra�it Öymen, J.J. Rousseau’nun “Emil” inden bir nakille bu fikri çok

güzel bir �ekilde örneklendirmektedir. “Çocuk, adil bir baba vasıtasıyla, dünyanın en

muktedir ö�retmenlerin eseridir. Çocuklara hakikati söylemeyi ö�retmek, onlara yalan

söylemeyi ö�retmekten farklı bir �ey de�ildir. Ö�retmenler! Siz faziletli ve iyi olunuz

ki, sizin örnek hareketleriniz ö�rencilerinizin hafızasına kazınsın ve onların kalplerine

yerle�sin.”504

Çocukların karakter olu�umu döneminde, onlara iyi ve de�erli insanları övmeli,

kötü ve dü�ük insanları da yermelidir; bu sayede çocuklar iyi insanlara imrenir ve onları

503 Tusi, Ahlak-ı Nasıri, s. 309. Erdem; “Ailede Ahlak E�itiminin Önemi”, Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Aile, s. 6. 504 Öymen, Psikoloji, Sosyoloji ve Pedagoji Açısından Ahlak E�itimi, s. 86.

99

örnek almaya çalı�ır; kötülerden de tiksinir ve nefret eder. Yine bu a�amada, çocuk

hatalı davranırsa, ona hemen kızıp öfkelenmemeli; suçunu yüzüne vurmamalı; yava�

yava� sabırla ve bazı ba�ka çocuklardan örnekler göstererek yapılan i�in hatalı ve yanlı�

oldu�unu anlayaca�ı �ekilde imalı olarak ona anlatmaya çalı�malıdır. Bu yol bile Hz.

Peygamberin, ashabının yeti�kinlerinin hatalarını düzeltmek için sıkça müracaat etti�i

yollardan birisidir.505

Ailenin, çocukların e�itiminde dikkat edecekleri bir ba�ka husus da, her zaman

onları iyi yemeklere, güzel giyim-ku�ama alı�tırmamalı; zaman zaman sade giyim ve

gerekirse kuru ekmekle yetinmeyi ö�retmeli; çocu�u a�ırı para sevgisi ve mal hırsından

sakındırmalıdır.506

Daha önce de temas etti�imiz gibi, çocu�un esas terbiye yeri aile oca�ı, en

önemli terbiye de ahlak terbiyesidir; bu görevin, ne �ekilde olursa olsun, hiçbir zaman

bir ba�kasına devredilemeyece�i bilinmelidir. Bu nedenle, ailede çocu�un ahlâk e�itimi

bizzat ana-baba tarafından yapılmayıp da bir e�iticiye, ö�retmene bırakılmı�sa, bu

e�itimcinin de akıllı, dindar, ahlâklı, terbiyeli, büyüklerin edep ve görgüsüne vakıf,

öfkesine hâkim, yumu�aklı�ını hissettirmeyecek kadar uyanık biri olması gerekir.

Çünkü a�ırı sertlik ve korku ö�renmeyi engeller.

Bir çocuk bulu� ça�ına eri�ti�inde, ona, malına, mülküne sahip çıkması

gerekti�ini, her çe�it e�yayı kullanmaktan esas maksadın sa�lam bir ahlâki karakter

meydana getirmek oldu�unu, bunun esas amacının ise ahiret mutlulu�una ula�mak

oldu�unu kavratmalıdır. Ailede çocu�a ö�retilmesi gereken önemli bazı ahlâki

davranı�lar arasında çocu�un yapması, üstlenmesi gereken vazifeleri ve mua�eret

kurallarını ana-babaya, yakın akrabalar ve di�er insanlara kar�ı yapılması gereken

vazifeler �eklinde sıralamak mümkündür.

Ailenin üstlenmesi gereken önemli bir ahlak e�itim çe�idi de mua�eret adabı ve

kurallarını ö�retmektir. Çünkü insanların huzur içinde, dostça ya�ayıp geçinmeleri, bu

kurallara uymalarına ba�lıdır. Yakın kom�u, akraba, arkada� ve dostlarıyla iyi ili�kiler

kuramayan, davranı�larını ayarlayamayanlar, toplum içinde daima yadırganırlar.

Hâlbuki Müslüman bir kimse “insanlarla iyi geçinen, kendisiyle de iyi ili�kiler

kurulabilen kimsedir. Geçimi iyi olmayan kimseden hayır gelmez.”507

505 Bkz. Ebû Dâvud, edeb, 6, Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, II, 717- 718. 506 Tusi, a.g.e. s. 313- 317. Erdem; “Ailede Ahlâk E�itiminin Önemi”, Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Aile, s, 7. 507 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/ 400; V/ 335.

100

�nsanlar arasındaki kar�ılıklı münasebetlerin dostluk, sevgi ve nezaket ölçüleri

içinde yürütülmesi büyük ölçüde �slam ahlakının mua�eret kaidelerine uymakla

mümkün olur. Bunlar, konu�urken, oturur-kalkarken, yiyip-içerken, yürürken uyulması

gereken bir takım kurallardır.

3.1.3.3.2. Konu�ma Adabı:

Ailede çocuklara kazandırılması gereken önemli adaptan biri ve en önemlisi

konu�ma adabıdır. Onlara, konu�urken sözü uzatmamaları ö�ütlenmeli, ne kadar kısa ve

öz konu�urlarsa o kadar edebe uygun olaca�ı, sözün en uygun olanının kısa ve anlamlı

olanı oldu�u anlatılmalı ve bu alı�kanlıklar kazandırılmalıdır.

Bir toplulukta bir ba�kasını konu�turmayacak kadar sürekli konu�mamalı,

ba�kalarının da konu�ma hakkı oldu�unu bilmeli ve bu hakkına saygı göstermelidir.

Ba�kasından bir �ey soruldu�unda, kendisi bilse bile atılıp cevap vermemeli;

sorulan soruya cevap verilmemi�se o zaman güzellikle ve terbiye sınırları içinde,

soranın muradı yerine gelecek �ekilde soruya cevap vermelidir. �ayet kendi cevabından

ba�ka bir cevap verilirse, ona kızmamalı, verilen cevap kendisininkinden daha güzelse

onu anlayı�la kar�ılamalıdır.

Bir mecliste yeri gelmedikçe söze karı�mamalı, ba�kalarının sözünü

kesmemeli, büyüklerin bulundu�u toplulukta kendi üstünlü�ünü hissettirecek �ekilde ilk

soru soran olmamalıdır. Konu�urken sesi çok yükseltmemeli,508 duyulmayacak kadar da

sesini kısmamalıdır. Kötü söz, küfür, a�ır �aka, kaba mizah, hakarete varan ifadelerden

kaçınmalı; lüzumsuz münaka�a ve mücadeleye girmemelidir; çünkü kabalık, küfür ve

a�ır �aka, gereksiz münaka�a, insanın insanlık seviyesini dü�ürür, kin, nefret ve

dü�manlık tohumlarının ye�ermesine neden olur. E�er insan illa münaka�aya girmek

zorunda kalırsa, o zaman, ölçülü olmalı, hak hangi tarafta ise o tarafa meyletmeli, hakkı

tutmalıdır.

Büyüklerle konu�urken senli benli ve laubali konu�mamalı, “siz” diye hitap

etmeli, akranlarıyla konu�urken de güzel konu�malı, fazla tevazu göstermemeli, kendini

küçük dü�ürecek sözler söylememeli, bu sözlerin konu�uldu�u yerde de

bulunmamalıdır. Çünkü “ho� ve güzel söz, bir sadakadır.”509

508 31. Lokman, 19. 509 Buhârî, Cihad,128; Müslim, Zekât, 56.

101

�kili ili�kilerde nezâketli konu�manın etkisini atalarımız “ Tatlı dil

yılanı deli�inden çıkarır.” sözüyle ifade etmi�lerken, Yunus Emre de yerinde ve

zamanında söylenecek bir sözün yaptırım gücünü:

Söz kılar kayguyu �âd, söz var eder bili�i yâd.

E�er horluk e�er izzet her ki�iye sözden gelir.510

Keleci bilen ki�inin yüzünü a� ede bir söz,

Sözü bi�irip diyenin i�ini sa� ede bir söz,

Söz ola kese sava�ı, söz ola kestire ba�ı,

Söz ola a�ulu a�ı ya� ile bal ede bir söz,

Ki�i bile söz demini demeye sözün kemini,

Bu cihan cehennemini sekiz uçma� ede bir söz.511

mısralarında dile getirmi�tir.

Konu�mak insanlar arasındaki ileti�imi, muhabbeti ve anla�ıp-kayna�mayı

sa�layan büyük bir ilâhi lütuftur. Yani insanlar duygu ve dü�üncelerini, arzu ve

taleplerini ço�u kez konu�arak ifade ederler. Bir kimsenin kullandı�ı dil ve üslûp,

onu hayatta ba�arılı kılabildi�i gibi hüsrana da u�ratabilir. �nsan iki dinleyip, bir

söylemeyi bilmelidir. Olur-olmaz yerli-yersiz hemen her konuda a�zına geleni

söylememelidir. Ki�inin dilini muhafaza etmesi cenneti elde etme vesileleri ara-

sında zikredilmi�tir. Hz. Peygamber: “Kim bana iki çenesi arasındaki dili ile iffet

ve namusunu koruma sözü verirse, ben de ona cenneti söz veririm.” 512

buyurmu�lardır.

Hz. Peygamber konu�ma âdâbıyla alâkalı bir kısım kaideler koymu�tur ki

bunlar:

1. Açık ve anla�ılır bir �ekilde, muhatabın seviyesine göre konu�ulmalı,

gerekti�inde önemli görülen ifadeler tekrar edilmelidir. Nitekim ashâbın, açık ve

net bir üslûp ile konu�an Hz. Peygamber hakkındaki ifadeleri �öyledir:

510 Yunus Emre, Divan, s.81. 511 Yunus Emre, a.g.e., s. 159. 512 Buhârî, Rikak, 23.

102

“ Rasûlulah’ın konu�ması, her dinleyenin rahatlıkla anlayabilece�i �ekilde açıktı.”513

“ Konu�tu�unda O’nun kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi.”514 “ O, iyice anla-

�ılmasını istedi�i kelime ve cümleleri, üç kere tekrar ederdi.”515

2. Bilgiçlik taslama ve kendini ba�kalarına üstün göstermek niyetiyle

yapmacık konu�malarda bulunmak veya insanların anlayamadıkları kelimelerle

onlara hitâbetmek �iddetle yasaklanmı�tır: “ �üphesiz ki Yüce Allahu, sı�ırın otu

yerken a�zında evirip-çevirdi�i gibi, sözü a�zında evirip-çevirerek lügât paralayan

kimselere bu�z eder.” 516

3. Ba�ırıp-ça�ırmak sûretiyle yüksek sesle konu�ulmamalıdır. Ki�inin

kar�ısında sa�ır varmı�çasına ba�ırarak ya da kavga ediyormu� gibi öfkeli bir ses

tonuyla konu�ması do�ru de�ildir. Kibar ve nâzik bir üslûbun benimsenmesi, her

zaman için en isâbetli yoldur. Ayrıca insanların kusurlarını dile getirirken, direkt

olarak onları muhatap almadan sözü ortaya söylemek de Hz. Peygamber’in (s.a.v.)

sünnetindendir. Hz. Âi�e ’den rivayet edildi�ine göre, �öyle demi�tir: “ Rasûlullah’a

bir ki�inin kötü davranı�ı ve sözü ula�tı�ında “Falanın hâline ne oldu ki, �öyle

söylüyor.” demezdi. Lâkin “ Falan kavmin haline ne oldu ki, �öyle �öyle

söylüyorlar.” buyururdu. 517

Bu konudaki bir di�er rivayet de �öyledir: Enes’ten rivayet edildi�ine

göre, �öyle demi�tir: “ Hz. Peygamber insanda ho�lanmadıkları bir �eyi görünce onu

kar�ılarına almazlardı (ona hitâbederek mahcup etmezlerdi). Bir gün bir adam Hz.

Peygamberin yanına girdi, üzerinde zaferân sarılı�ı izi vardı. Adam kalkınca (i�ine

gidince) Hz. Peygamber ashâbına �öyle dedi : “ Ke�ke bu sarılı�ı ve kokusunu

gidereydi, yahut izini çıkaraydı.”518

4. �ki ki�inin yanlarında bulunan üçüncü ki�iyi dı�layarak aralarında fısıl-

da�maları yasaklanmı�tır: Abdullah’tan rivayet edildi�ine göre demi�tir ki, Hz. Pey-

gamber �öyle buyurdu : “Üç ki�i oldu�unuz zaman, bunlardan ikisi üçün- cüyü

kederlendirmemek için ondan ayrı, gizli konu�masın! Tâ ki bu üç ki�i insanlara

karı�ıncaya kadar.”519

513 Ebû Dâvud, Edeb, 18. 514 Buhârî, Menâkıb, 23. 515 Tirmizî, Menâkıb, 9. 516 Ebû Dâvud, Edeb, 94. 517 Ebû Dâvud, Edeb, 6. 518 Ebû Dâvud, Tereccül, 8. 519 Buhârî, �sti’zan, 47; Müslim, Selâm, 38; Ebû Dâvud, Edeb, 29; Muvattâ, Kelâm, 13.

103

5. Bir mecliste herhangi bir konu görü�ülüyorsa veya cevaplandırılmak

üzere bir soru sorulmu�sa, ilk söz hakkı meclisin büyü�üne aittir. Bununla birlikte

di�er ki�iler de yeri geldi�inde, edebe uygun bir �ekilde fikirlerini beyan edebilirler:

Rivayete göre, Abdullah �bn Sehl ve Muhayyisa �bn Mes’ud Hayber’e geldiler.

Sonra (i�lerini görmek için) hurma bahçesinde birbirlerinden ayrıldılar. Sonra (kim-

likleri bilinmeyen ki�iler tarafından) Abdullah �bn Sehl öldürüldü. Haberin duyul-

ması üzerine �bn Mesud’un iki o�lu Huveyyisa ve Muhayyisa ile (maktülün kar-

de�i) Abdurrahman �bn Sehl , Hz. Peygamber’e gelip (maktül) arkada�larının i�i

hakkında konu�tular. Toplulu�un en küçü�ü olan Abdurrahman söze ba�ladı.

Bunun üzerine Hz. Peygamber �öyle buyurdu: “Senden büyük olanlara, konu�mak

için öncelik ver.”520

�bn Ömer’den rivayet edildi�ine göre, demi�tir ki: “ Rasûlullah �öyle

buyurdu: “ Bana bir a�aç gösterin ki onun hâli müslümanın hâli gibi olsun. Bu

öyle bir a�açtır ki, her vakit rabbinin izniyle meyvesini verir, yapraklarını da

dü�ürmez.” Benim kalbime hurma a�acı do�du, (kendi kendime bu hurma a�acıdır

dedim) konu�mayı ho� görmedim. Orada Ebû Bekir ve babam Ömer vardı, Allah

her ikisinden razı olsun bu ikisi yani babam ve Ebû Bekir konu�mayınca, Hz.

Peygamber buyurdu ki: “ Bu, hurma a�acıdır.” Ben babamla beraber dı�arı

çıktı�ım zaman dedim ki: Ey babacı�ım! Benim de kalbime hurma a�acı do�du.

Babam bana �öyle dedi: “Bunu söylemekten seni engelleyen ne oldu? E�er bunu

söylemi� olsaydın, bana �undan ve �undan daha sevgili olurdu.” Hz.Ömer’in o�lu

�u cevabı verdi: “ Beni konu�maktan alıkoyan, seni ve Ebû Bekir’i konu�muyor

görmü� olmamdır. Bunun için konu�mayı ho� görmedim.”521

6. Az ve öz konu�malı, lüzumsuz tafsilâttan kaçınmalıdır. Di�er bir

ifadeyle çok konu�mamayı, yerinde ve ölçülü konu�mayı âdet edinmek gerekir.

7. Maddî veya mânevî hiçbir faydası olmayan, aksine zararı bulunan

konu�malardan �iddetle kaçınılmalıdır. Hz.. Peygamber: “ Allah’a ve âhiret gününe

inanan ya hayır söylesin ya da sussun!”522 buyurmu�lardır.

8. �kili ili�kilerde insanı zor duruma sokacak anlamsız sözlerden kaçın-

mak, dostlukların devamı açısından son derece önemlidir.

520 Buhârî, Edeb, 89; Müslim, Kasâme, 2. 521 Buhârî, Tefsir-Sûre-i �brâhim, 172; Müslim, Sıfâtü’l–Münâfıkîn, 63-64. 522 Buhârî, Edeb, 31,85.

104

9. Mü’min her hâlükârda do�ruyu konu�malı, yalan söz ve yalan haber-

den �iddetle sakınmalıdır.

10. Gelecekle ilgili konu�urken “ �n�allah!” demek, konu�mayla alâkalı bir

di�er edeb kâidesidir. Kulun cüz’i irâdesi herhangi bir �eyin olması için yeterli

bir sebep de�ildir. Önemli olan Allah’ın dilemesidir. Çünkü gelece�e âit bir �ey

dilerken “�n�allah!” demek Allah’ın irâdesinin farkında olmak ve O’nun irâdesinin

üstünde bir irade tanımamak demektir.523 Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “ Hiçbir

�ey için “Yarın ben bunu yapaca�ım.” deme! Ancak “ Allah dilerse-in�âallah! “ de” 524 buyurmakla, insanın ilâhi iradeyi dü�ünerek konu�masını emretmektedir.

3.1.3.3.3. Oturma Adabı

Ailede çocu�a ö�retilip kazandırılması gereken bir alı�kanlık da oturup kalkma

adabıdır. Çocuklar ve küçükler büyükler yanında otururken ayaklarını ulu orta

uzatmamalı, bacak bacak üstüne atarak oturmamalıdır. Kendi arkada�ları arasında ise

rahat bir �ekilde oturabilir.

Büyüklerin yanında gerinmemeli, burnunu karı�tırmamalı, parmak

çıtlatmamalı, a�zını açarak esnememeli, illa esnemesi gerekirse elini a�zına tutmalıdır.

Bir meclise gitti�inde makam ve mertebesine uygun bir yere oturmalıdır. Misafir veya

büyükler yanında sırt üstü uzanıp yatıp uyumamalı, illa uyuması gerekiyorsa izin alıp

uygun ba�ka bir yerde uyumalıdır.

Çocu�a ailece verilmesi gereken di�er bazı muâ�eret kuralları arasında güler

yüzlü tatlı dilli olmak, selâmla�mak, tokala�mak, selâm ve iyilik temennileriyle

kar�ıla�ıp ayrılmak, hataları görmezlikten gelmek, seviyeye uygun davranmak,

ziyaretle�mek, dargınlıktan kaçınıp dargınları barı�tırmak vb. sayılabilir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, ailede, çocu�un terbiye devresinde ahlâkî

terbiyeden daha önemli bir �ey yoktur. Bu dönemde en iyi e�itim yolu da her yönden

çocu�a iyi bir canlı örnek olabilmektir. Zirâ, bu devrede ana-baba çocuk için ula�ılması

güç, en yüce, en mükemmel ve taklide en uygun varlıktır.

Herkesi taklit etmeye çok müsait olan çocuk, ana-baba arasındaki sevgi veya

münaka�adan çok çabuk etkilenir. Annenin üzülmesi, babanın ba�ırıp ça�ırması çocu�u

sıkar ve çocukta silinmesi çok güç izler bırakır. Neticede çocu�un karakteri bozulur; içe

523 Çelik, Öztürk, Kaya, a.g.e., s.411-416. 524 18. Kehf, 23-24.

105

dönük bir �ahsiyet geli�tirerek bedbinle�ir. Bu nedenle, ana-baba çocu�a çok iyi ve

kusursuz bir ahlaki örnek olmak zorundadır.

Ailede çocu�a ahlâk e�itimi verilmeye çalı�ılırken gelece�e yönelik olmasına

dikkat etmek gerekir. Çünkü çocuklar, geçmi�ten çok gelece�e aittir. Onları gelece�in

problemlerini çözebilecek yetenek be beceride yeti�tirmek gerekir. Bu da vicdanı hür,

dü�üncesi hür çocuklara 6- 7 ya�ından sonra yava� yava� �slâm’ın adabı, dini inançlar

ve iyi ahlâk ö�retilmeye çalı�ılmalıdır. Yine bu devrede çocukları farzlara alı�tırmak

dine alaka ve muhabbeti artırmak, gerekli ö�ütlerle helal ve haramı ö�retmek gerekir.

Çocu�un e�itimi ve fikirlerinin iyilik ve güzelliklerle beslenmesi aileye dü�en

bir borçtur; çocu�un sadece zihnini de�il, ruh ve iradesini de geli�tirmek gerekir.

Çocuklara her alanda örnek olmak, onu kendisi, ailesi, milleti ve insanlık için her

bakımdan iyi bir insan olarak yeti�tirmeye çalı�mak, ailenin çocu�a ve cemiyete kar�ı

büyük sorumlulu�unu gerektiren bir vazifedir.

3.2. Çocu�un Anne-Babasına Kar�ı Görev Ve Sorumlulukları

3.2.1. Anne-Babaya �yilikle Muâmele Etmek

�nsanın do�du�u andan itibaren, iyi günde-kötü günde hep yanında yer alan ve

bunu da hiçbir kar�ılık beklemeden, ko�ulsuz sevgileri dolayısıyla yapan anne-

babasına hürmette kusur etmemesi de �slâm âdâbındandır. Yüce Allah Kur’ân-ı

Kerim’ de: “Biz insana, ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmi-�izdir.

Anası onu karnında, giderek artan bir güçlükle ta�ımı�tır. Memeden ayrılması iki yılda

olur. Bu itibarla insana , “Bana ve ana-babana �ükret. Dönü� banadır.” diye tavsiye

etmi�izdir.”525 buyurmaktadır.

“Âyetin ilk kelimelerinde: “Biz insana ana-babasına iyi davranmasını tavsiye

ettik” ifadesi yer almaktadır. “�nsan” kavramıyla tüm insanlık kastedilmek- tedir.

Sâdece Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler de�il, yeryüzündeki tüm insanlar muhatap

alınmaktadır. Bu yüzden, ana-babalık müessesesi evrenseldir, inançüstü bir mevkiye

sahiptir. Çocu�u müslüman olan kafir babalar da, ayetin kapsamına gir- mektedir.

Müslüman, kafir olan ebeveynine saygısızlık yapamaz, horlayamaz ve ihmâl edemez.

Din farkı ana-babalık müessesesinin de�erini azaltmaz. Ana-babası kafir olan

müslümanın onlara sahip olması, ilgilenmesi bir tercih de�il, Allah’ın emridir. Aynı

525 31. Lokman,,14.

106

sûrenin bir sonraki ayetinde: “E�er ana-baba, hakkında bilgin olmayan bir �eyi bana

ortak ko�man için seni zorlarlarsa onlara itâat etme. Dünya i�lerinde onlara iyilik

üzere muâmele et.”526 Âyette, ebeveyn kendi farklı inançlarını eylem hâline getirerek

çocu�unu �irke zorlarsa, onların dedi�inin yerine getirilemeyece�i- ni, buna kar�ılık

onlarla yine de iyi geçinilmesi gerekti�i ilkesini görüyoruz. Ana-babanın mü�rik

olması, ana-babalık haklarını dü�ürmemektedir. Yine Kur’ân-ı Kerim’ de Yüce

Allah: “Biz insana anasına, babasına iyilikte bulunmasını tavsiye ettik. Anası onu

güçlükle ta�ımı� ve güçlükle do�urmu�tur. Onun ta�ınması ile memeden kesilmesi otuz

ay sürer”527 buyurmaktadır. Lokman sûresinde de, Ahkâf sûresinde de annenin sarf

etti�i emek öncelenmektedir. Babaya olan saygı da, annenin eme�inden

kaynaklanmaktadır. Baba bu kutsal eme�i sarfeden annenin kocası olması nedeniyle

çocukların gösterece�i ihtimama, saygıya ve bakıma lâyık görülmektedir. Onun içindir

ki, her iki âyette de do�um ve emzirme olgusu hatırlatılarak, bunların anneye verdi�i

zahmetler anılmakta ve böylece annenin eme�i kutsanmaktadır.528

Annenin, evlâdına sarf etti�i eme�in fazlalı�ı dolayısıyla hürmet ve saygıda

babaya öncelendi�ini Hz. Peygamber’in hadislerinde de görmekteyiz:

Ebû Hureyre’ nin �öyle dedi�i rivayet edilmi�tir: “Biri sordu: “Ey Allah’ın

Rasûlü! �yi davranıp ho� sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir?”

-- “Annendir.” Dedi. “ Sonra kimdir ?” dedi.

Hz.Peygamber:

-- “Annendir.” Dedi. “ Sonra kimdir ?” dedi.

Hz.Peygamber yine:

-- “Annendir.” Dedi. “ Sonra kimdir ?” dedi.

Hz.Peygamber bu kez:

-- “Babandır.” Dedi.529

Hâkim’in babası Behz’den, O da dedesinden rivayet etti�ine göre: “Dedim ki:

-- “ Yâ Rasûlallah, kime iyilik edeyim ?”

-- “Annene” dedi. “Kime iyilik edeyim ?” dedim.

-- “Annene” dedi. “Kime iyilik edeyim ?” dedim.

-- “Annene” dedi. “Kime iyilik edeyim ?” dedim.

-- “Babana, sonra en yakına, ondan sonra en yakına dedi.” 530

526 31. Lokman, 15. 527 46. Ahkâf, 15. 528 Bayraklı, Bayraktar, Kadın Sevgi ve Temel Haklar, s.46- 48. 529 Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr ve Sılâ, 1,2.

107

“Anneler insanlı�a kanlarıyla, canlarıyla büyük emek vermektedirler. Bu

eme�in üstünde tek bir emek vardır, o da Allah’ın yaratmasıdır. Allah yaratır ve

rızık verir, ana da do�urur ve besler. Bu nedenle Lokman sûresi ayet 14’te

Allah’a �ükürden sonra ana-babaya �ükredilmesi emri yer almaktadır. Annenin,

çocu�unu karnında saklayıp do�urması ve emzirmesi, sonra da onu besleyip

büyütmesi, Allah’ın yaratması ve rızıklandırmasının yanında ikincil bir de�er

ta�ımaktadır. ��te bu emek, inançüstü bir de�er ta�ımaktadır. Ana-babanın, îmanlısı,

îmansızı, dinlisi, dinsizi olmaz. Ana-baba hangi inançta olursa olsun ana-babadır.

�imdi soruyoruz, çocuk do�urup yeti�tirmekten daha üstün bir meslek ve emek

var mıdır? �nsan denen yavruya hayat vermek ve onu yeti�tirmek kadar kutsal bir

meslek dü�ünülebilir mi? Hele i� hayatına atılıp da bir taraftan çocuk büyüten

anneler, kelimelerle ifade edilemeyecek derecede büyük emek sarf etmekte ve

de�er üretmektedirler. Demek ki dünya kadın denen varlı�ın kanı, sütü ve elleriyle

�ekillenmekte, büyümekte ve beslenmektedir. Bu nedenledir ki; bu eme�i görmek,

onu de�erlendirmek, önemsemek ve gereken iyili�i yapmak bir ibâdet olmaktadır.

Ana-babanın bakımını Yüce Allah ibâdet olarak kabul etmektedir. Fakire yapılan

infak, verilen zekât bir ibâdet oldu�u gibi, ana-babanın bakımı da, bir ibâdet

olmaktadır. Ana-baba rızasını kazanamayan insanın, Allah’ın rızasını kazanması ve

cennete girmesi imkânsız denecek kadar zordur.”531

Babanın çocukları üzerindeki eme�i de küçümsenemez. Her ne kadar anne

gibi çocuklarla birebir ve sürekli me�gul olmasa da, evin geçimini temin, dı�arı

i�lerini idâre gibi sorumluluklar altında yorulan babanın hukuku da en az anne

kadar gözetilmelidir.Bu konudaki hadisleri inceleyecek olursak:

Abdullah b. Amr �bni’l As’tan rivayet edildi�ine göre: Rasûlullah buyurdu

ki: “Rabbin rızası, babanın rızasında ve Rabbin hı�mı, babanın hı�mın- dadır.”532

Ebu’d Derdâ’dan rivayet edildi�ine göre kendisi Hz. Peygamber’den �u

buyru�u i�itmi�tir: “Baba cennetin orta kapısıdır. Artık dilersen (baba hakkını ihmâl

etmekle) o kapıyı terk et veya (onun hakkına riayetle) o kapıyı muhafaza et.”533

Babanın “Cennetin orta kapısı olu�u” ve Allah’ın rızasının babanın rızasına,

memnuniyetine ba�lı bulunu�undan anlıyoruz ki “babalık hakkı” da asla ihmâl

edilmemelidir.

530 Ebû Dâvud, Edeb, 129; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 1. 531 Bayraklı, a.g.e., s. 4 8- 49. 532 Tirmizî, Birr ve Sılâ, 3. 533 Tirmizî, Birr ve Sılâ, 3; �bn Mâce, Edeb, 1.

108

Daha önce geçen âyet ve hadislerde annenin hakkının babaya öncelenmesi;

annenin çocu�un zahmetlerine daha o dünyaya gelmezden önce katlanmaya ba�la-

ması ve babaya göre -yaratılı�ı itibariyle- daha duygusal, zayıf ve ilgiye muhtaç

olu�u dolayısıyladır. Çünkü âyetlerde “ana-baba” birlikte zikredilmektedir.

Yukardaki âyetlerden ba�ka, Kur’ân-ı Kerim’de Ankebût Sûresi’nde de: “Biz

insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik.”534 buyrulmaktadır.

Abdullah �bn Mes’ud anlatmı� ve �öyle demi�tir: “Peygamber’e sordum ki

amellerin hangisi �ânı Azîz ve Yüce olan Allah’a daha sevgilidir?”

Buyurdular ki:

-- “(Müstehab olan) Vaktinde namaz kılmak.”

-- “Sonra hangisidir ?”dedim.

-- “Sonra ana-babaya iyilik etmek.” dedi.

-- “Sonra hangisidir ?” dedim.

-- “Sonra Allah yolunda cihad etmektir.” dedi. 535

Ana-baba hakkının önemi ve büyüklü�ü konusundaki rivayetler de �öyledir:

Ebû Hureyre’ den rivayet edildi�ine göre, Hz. Peygamber �öyle buyurmu�tur:

“Çocuk, hiçbir iyilikle ana-babanın hakkını ödeyemez, ancak onu köle bulup da

onu satın alarak hürriyetine kavu�turursa öder.” 536

Yine Ebû Hureyre’den rivayet edildi�ine göre, Hz. Peygamber �öyle

buyurdu: “ Burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün!”

Ashâb: “Yâ Rasûlallah, kimin?!” dediler. Hz. Peygamber: “�htiyarlı�ı ânında annesi

ile babasından birine yahut her ikisine yeti�ip de, onlar sebebiyle cennete

giremeyenin.”537

Abdullah b. Amr b. el-As’tan rivayet edildi�ine göre, bir adam Hz. Peygam-

ber’in yanına gelerek: “Yâ Rasûlallah! Ben Allah’ın rızasını ve Âhiret mut-

lulu�unu dileyerek seninle cihada gitmek niyetiyle geldim. Ve (Andolsun ki) babam

ve annem (geli�im nedeniyle) a�lamakta oldukları halde ben geldim.”dedi. Rasûlul-

lah: “O halde sen onların yanına geri git de onları a�lattı�ın gibi güldür.” (Onlara

hizmet de cihad sayılır, sen onlara hizmet ederek cihad yap!) buyurdu.538

534 Ankebût, 29, 8. 535 Buhârî, Mevakıtu’s–Salât, 5, Edeb, 2; Müslim, Îman, 138, 139, 140. 536 Müslim, Itk, 25,26; Ebû Dâvud, Edeb, 129; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 8; �bn Mâce, Edeb, 1. 537 Müslim, Birr, 9, 10; Tirmizî, Daavât, 110. 538 Buhârî, Cihad, 138, Edeb, 3; Müslim, Birr, 5; Ebû Dâvud, Cihad, 33; Tirmizî, Cihad, 2; �bn Mâce, Cihad, 11; Nesâi, Cihad, 5.

109

3.2.2. Anne-Babaya Saygısızlık Etmemek

Ebeveyne afra-tafra yaparak isyankâr davranmak büyük günahlardandır.

Enes b. Mâlik, Hz. Peygamber’ den naklen büyük günahlar hakkında

�öyle buyurdu�unu haber verdi: “Allah’a �irk ko�mak, anne-babaya âsi olmak,

insan öldürmek ve yalan söylemektir.”539

Abdullah �bn Amr’ın �öyle dedi�i rivayet edilmi�tir: “Hz. Peygamber

buyurdu ki: “Adamın ana-babasına sövmesi büyük günahlardandır.”

Ashâb: “Nasıl söver? !” dediler. Hz. Peygamber: “Bir kimse bir adama kötü

söz söyler (söver) de tutar bu adam, o kimsenin ana ve babasına söver.

buyurdu.”540

Ana-babaya kar�ı isyankâr tavırlar sergilemek, onlara sövülmesine

sebebiyet verebilecek durumlara dü�mek, onlara lânet etmek ya da ettirmek �öyle

dursun, onlara herhangi bir sebeple “üf” bile dememek gerekir. Çünkü Yüce Allah

Kur’ân-ı Kerim’de: “Rabbin kendisinden ba�kasına ibâdet etmemenizi ve anaya

babaya iyilik etmenizi emretmi�tir. E�er onlardan biri, yahut her ikisi de senin

yanında ihtiyarlarsa onlara “ üf “ bile deme. Onları azarlama. Onlara güzel söz

söyle. Onlara merhametten ileri gelen tevâzu kanadını indir ve “Rabbim! Onların

küçükken bana bakıp terbiye ettikleri gibi, sen de onlara merhamet et.” de.” 541

Bayraklı âyeti �öyle tefsir eder:

“Onlara “üf” bile deme!”

De�il kavga etmek, yüksek sesle konu�mak ve incitmek gibi davranı�lar,

Yüce Allah “üf” bile denmesini yasaklamaktadır. Ana-baba hakkı , öyle yüce bir

haktır ki “üf, aman, bıktım” gibi sözcükleri bile kaldırmaz.

“Onları azarlama!”

�htiyarladı diye azarlanan ana-babaların hakkı çi�neniyor demektir. Yüce

Allah, ana-babaların itilmesini, horlanmasını, a�a�ılanmasını yasaklamaktadır. Bu

durum bir kültür meselesi de�ildir, bir ilâhi yasaktır. Ana-babaların itildi�i, azar-

landı�ı ve horlandı�ı bir toplum mutlulu�u yakalayamaz. Asâletini, erdemini ve

mânevî yerini kaybetmekle kar�ı kar�ıya kalır.

“Onlara güzel söz söyle!”

539 Müslim, Îman, 144. 540 Buhârî, Edeb, 4; Müslim, Îman, 146; Tirmizî, Birr, 4. 541 17. �srâ, 23-24.

110

“Üf deme” , “azarlama” gibi iki olumsuz emirden sonra “güzel söz söyle”

emrinin gelmesi dü�ündürücüdür. Âyette “güzel” diye tercüme edilen “kerîm”

kelimesi Allah’ın isimlerinden biridir. Ana-baba hakkına riayet eden insan, ana-

babasına kar�ı daimâ kibar davranıp güzel söz söylemelidir. Gönül kırıcı de�il,

gönül yapıcı ve gönül alıcı sözler söylemenin önemini vurgulayan bu âyet, ana-

baba hakkının gönülde yattı�ına i�aret etmektedir.

“ Onlara merhametten ileri gelen tevâzu kanadını indir.”

Ana-babalarımız, bizleri, yavrularını kanatlarının altına alan ku�lar gibi

kanatlarının altına alarak büyütmü�lerdir. Onların bizleri ba�ırlarına basmaları,

sarılıp kucaklamaları ve ihtimam göstermeleri zamanla yer de�i�tirerek, bizim

onlara aynı �eyleri yapmamızı zorunlu kılmaktadır. Yüce Allah, bizden

merhametten olu�an alçakgönüllülük kanatlarımızı takmamızı istemektedir. �u iyi

bilinmelidir ki, ana-baba üzerine gerilen bu merhamet kanatları, aynı zamanda

çocukları Allah’a uçuracaktır. Kanatlanıp Allah’a uçmak isteyenler, ana-babalarına

kol kanat gersinler.

“Ve de ki: Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl büyütüp terbiye ettilerse,

sen de onlara merhamet et .”

Kendi çocuklu�unda nasıl merhamet içinde büyütüldü�ünü hatırlamak, bir

kadir�inaslıktır. Bunu bilen ve hatırlayan insanın, aynı muâmeleyi Yüce Allah

tarafından ebeveynine göstermesinin istenmesi ilâhi bir emirdir. Böylece Yüce

Allah ana-baba için Allah’a nasıl duâ edilece�ini bile ö�retmektedir.

“Dünya i�lerinde onlara iyilik üzere muâmele et.” (Lokman 15)

�nsano�lu, ebeveynine bakarken, onların haklarını yerine getirirken inanç-

larına bakmamalıdır. Dünya hayatında daimâ onlara iyi davranmalı, onları inançüstü

tutmalıdır.

“Bana ve ana-babana �ükret.” (Lokman 14)

Allah bizi yarattı�ı, ana-baba da do�urup büyüttükleri için �ükredilmeyi

hak etmi�lerdir. �ükretmek bize yapılanların kıymetini bilmek demektir.

Yapılanların kıymetini bilen insanlar, �ükrederler. Çocuklarımıza, Allah’a ve ana-

babaya �ükretmesini ö�retmeliyiz. Çocuklar (Yüce Allah tarafından) önerilen bu

ahlâki eylemlere titizlikle uyarak, aile hayatını cennete çevirmelidirler. Cennetin

111

aranaca�ı ilk yer, anne ve babaların gönülleridir. Allah’ın rızasının ana-babaların

gönül rızası ile ili�kili oldu�u da unutulmamalıdır.542

3.2.3. Çocu�un Karde�lerine Kar�ı Vazifeleri�

� Karde�lerine Kar�ı Vazifelerine gelince, karde�lik insanlar arasında en güçlü

bir ba�dır. Karde�li�in esası, himaye, hürmet ve yardımla�ma fikirlerine dayanır. Çünkü

en samimi dostlarımız, karde�lerimizdir. “Karde�lik” ifadesi en kalpten gelen, en

kuvvetli, en büyük fedakârlı�ı gerektiren bir ba�ı dile getirmektedir. Bu sebeple,

karde�lere kar�ı ya�larına, üstünlük ve olgunluklarına göre davranmak, ihtiyaçları

anında manen ve maddeten onları desteklemek, haklarını korumak vazifelerimiz

arasında yer alır. Türk �slâm örfünde bir ailenin büyük karde�i (a�abey) di�erlerine göre

üstün görülür. Çünkü büyük karde�, küçükleri için bir baba mevkiindedir; bu nedenle

onlara babaya hürmet eder gibi hürmet etmek, sevip saymak ve dü�manlık etmemek

gerekir. Karde�lerin aile içindeki ahlaki vazifelerini hakkıyla yerine getirebilmeleri için,

sevgi, yardımla�ma ve birbirine ba�lılık çok önemli bir yer tutar. Ailenin önemli

görevlerinden birisi de, karde�ler arasındaki bu sevgi, saygı, ba�lılık ve yardımla�mayı

tesis edecek �artları hazırlamaktır. Aile böyle önemli bir ahlaki görevi üstlenip yerine

getiremedi�i zaman, ailede huzursuzluk, karde� kavgaları ve anar�i meydana gelir; bu

hal ise toplumun ahenk ve düzenini bozar.

Ailede, çocuklara, ana-babaya, karde�lere kar�ı vazifelerden sonra

kazandırılması gereken ahlaki davranı�lardan birisi de akrabaları sevmek, onlara hürmet

etmek, onları zararlardan korumak, onlara kar�ı dü�manlık ve alçaklık yapmamak,

i�lerine yardımcı olmak, yanlarında edepli ve a�ırba�lı olmaktır.

3.2.4. Anne-Babanın Vefâtından Sonra da Yakınlarıyla �lgilenmek

Ana-baba hayattayken onların hakkının gözetilmesi gerekti�i gibi, vefât-

larından sonra da çocuklarının, onların yakınlarıyla ilgiyi kesmeyip, ileti�imi devam

ettirmeleri �slâm âdâbındandır. Bu konudaki rivayet �öyledir:

Ebû Ubeyd, Mâlik b. Rebia’dan �öyle demi�tir: “Biz Hz. Peygamber’in

yanında bulundu�umuz esnâda Benî Selime’den bir adam O’nun yanına gelerek:“

542 Bayraklı, a.g.e., s. 153-155.

112

Yâ Rasûlallah, babam ve anama kar�ı yükümlü oldu�um ödevlerden ölümlerinden

sonra yapaca�ım bir �ey kaldı mı?” diye sordu. Hz. Peygamber:

“ Evet. Onlara rahmet dilemek, onlar için isti�far (yani günahlarının ba�ı�lanması

için duâ) etmek, ahidlerini (vasiyetlerini) ölümlerinden sonra yerine getirmek, dost-

larına ikram-hürmet etmek ve yakınlı�ı ancak onlar vasıtasıyla olan akrabalarla

ilgilenip onlara kar�ı üzerine dü�eni yapmak, buyurdu.”543

543 Ebû Dâvud, Edeb, 129; �bnû Mâce, Edeb, 2.

113

SONUÇ

Aile, millet ve toplumların temelini te�kil eden çok önemli bir kurumdur.

Ailenin birli�i, bütünlü�ü ve devamı ise, karı-koca arasındaki sevgi, saygı, kar�ılıklı

anlayı� ve uyuma ba�lıdır. Milletlerin gelece�ini meydana getiren sa�lıklı nesiller

yeti�tirmek, çocuklarımızı e�iterek yarınlara hazırlamak mutlu bir aile yuvası sayesinde

mümkün olabilir. Mutlu bir yuva ise, ancak e�ler arasındaki sevgi, saygı ve anlayı� ile

kurulabilir. Anne ve babanın birbirlerine derin bir sevgi ve saygı ile ba�lı oldu�u

ailelerde çocuklar mutlu ve huzurlu olurlar ve yarınlarına daha güvenle bakabilirler.

E�ler arasında anlayı�sızlı�ın, sık sık kırıcı kavga ve tartı�maların ya�andı�ı, en ufak

kusur ve eksikli�in büyütüldü�ü, sonu karı- koca arasında dargınlık ve küskünlü�e yol

açan olayların meydana geldi�i ailelerde bireyler huzursuz ve mutsuzdur. Çocuklar

yarınlarına güvenle bakamaz, gelecekten ümitli olamazlar. Evlatlarımız sı�ındıkları,

barındıkları yuvalarının çatırdadı�ını ve bir gün yıkılaca�ını dü�ünür, için için korkulara

kapılır, içlerine kapanır, atılım güçlerini yitirirler. Hâlbuki e�lerin birbirini sevdi�i,

saydı�ı, yavruların bir sevgi çemberi olu�turdu�u yuvalar ne kadar sıcak ne kadar mutlu

yerlerdir. Burada yüzler güler, burada dayanı�ma vardır, zorlukları payla�ma, güçlükleri

birlikte omuzlama mevcuttur. ��te yüce dinimiz �slâm’ın hedefledi�i husus böyle

yuvaların kurulmasıdır.

Yüce dinimiz �slâm, e�ler arasında sevgi, saygı, kar�ılıklı anlayı� ve

birbirlerinin haklarına saygıyı emretmektedir. Her �ey insan için, onun mutlu ve huzurlu

olması içindir. �nsanın en mutlu, huzurlu ve güvende oldu�u yer evidir, ailesidir, e�i,

annesi, babası ve çocuklarının yanıdır. Bu çerçeve içinde birbirine sevgi ve saygı ile

ba�lı bulunan, kar�ılık beklemeden yardımla�an ve dayanı�an, bu sayede huzura,

güvene ve mutlulu�a kavu�an fertlerin meydana getirdi�i aileler birbirine eklenerek

mutlu ve huzurlu bir toplumu olu�tururlar. Böyle fertleri ve aileleri içeren toplum aynı

zamanda bütün insanlar için barı�, güven ve huzur unsuru olacaktır. Bu yüzden Kur’an

ve Sünnette en detaylı olarak aile hayatına yer verilmi�tir. Kur’an ve Sünneti kendimize

örnek alarak; aile içi davranı�larımızda, e� ve çocuklarımıza kar�ı tavırlarımızda,

çevremize kar�ı tutumlarımızda daha dikkatli olmalıyız.

114

KAYNAKÇA

Abdürrezzâk, Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm es- San’ânî, (1380- 1392 /

1970- 1972), (v.211/ 826), el-Musannaf, (Tahkik: Habîburrahmân A’zamî ), I-

XI, 1.bask���Beyrut.

Aclûni, �smâil b. Muhammed el- Aclûnî el- Cerrâhî, (1408 / 1988), (v. 1162), Ke�fu’l-

Hâfâ ve Müzîlü’l- �lbâs, (Tahkik: Ahmed el- Kalâ�), I- II, Müessesetü’r-

Risâle, 5.baskı, Beyrut.

Adevî, Ali es-Saîdî el-Adevî el- Mâlikî, (1412), (ö. 1189/1775), el-Hâ�iyetü’l-Adeviye,

I-II, (Thk. Yusuf e�-�eyh Muhammed el-Bekâî), Dâru’l-Fikr, Beyrut,

Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed, (1982), (ö.241/855); Müsned,

IV, Ça�rı Yayınları, �stanbul.

…………,(1987), Kitâbü’l-�lel ve Ma’rifeti’r- Ricâl, �stanbul.

Ahmed Naim (1957- 1973), Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi,

Diyanet ��leri Ba�kanlı�ı Yayınları, Ankara.

Akdemir, Salih (1991), “Tarih Boyuncave Kur’ân-ı Kerim’de Kadın”, �slâmî

Ara�tırmalar: Kadın Özel Sayısı, C.V, S. 4, Ankara, Ekim.

Akıntürk, Turgut, (1996), Medeni Hukuk, Sava� Yayınları, Ankara.

Akkutay, Ülker, (1991), “ �slamiyetten Önce Türk Ailesi”, Türk Aile Ansiklopedisi, I,

Ankara.

Akseki, A. Hamdi, (1973), �slâm Dini, Diyanet ��leri Ba�kanlı�ı Yayınları, 25. baskı,

Ankara.

Aktan, (1991),“ Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Aile”, �slâm Aile Hukuku, Aile

Yazıları, Ankara,

Apak, Selçuk, (1984), Geli�im Nörolojisi, �stanbul Üniversitesi. Çocuk Sa�lı�ı

Enstitüsü, �stanbul.

Arsal, Sadri Maksudi, (1947) Türk Tarihi ve Hukuk, �stanbul.

Ate�, Süleyman, (1988), Yüce Kur’ân’ın Ça�da� Tefsiri, Yeni Ufuklar Ne�riyat, I-XII,

�stanbul.

Ate�, Ali Osman, (1996), �slâm’a Göre Câhiliye ve Ehl- i Kitab Örf ve Âdetleri, Beyan

Yayınları, �stanbul.

115

…………., (2000), Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yayınları, �stanbul.

Ayhan, Halis, (1997), Din E�itimi ve Ö�retimi, 3. bs. �stanbul.

…………,(1998), “Çocuklara �badet E�itimi”, Çocuk Geli�imi ve E�itimi

Sempozyumu, �stanbul.

Aydın, Mehmet Âkif, (1988), Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, I, �stanbul.

Aydınlı, Abdullah, “ Hz. Peygamber’in Terbiyesinde Yeti�en Çocuklar”, �lmi Ne�riyat

12, �SAV, Tartı�mada �lmi Toplantılar Dizisi: 18.

Baltacıo�lu, �smail Hakkı,( 1939), Sosyoloji, Halk Kitapları, �stanbul.

Bayındır, Abdülaziz, (1990), “Mehir ve Ba�lık”, �slâm’da Evlilik ve Aile, Vefa

Yayınları, �stanbul.

……….., (2000), Kadın, Sevgi ve Temel Haklar, ��aret Yayınları, �stanbul.

Baykan, Suna,( 1989), “ Okulöncesi Kurumlarda Artık Yiyecek Bırakma Alı�kanlı�ı”,

Ya- Pa, 6. OEYS, (Okulöncesi E�itimi Yaygınla�tırma Semineri), �stanbul.

Bayraklı, Bayraktar, (2000), Âyetler ı�ı�ında imân, ibâdet ve ahlâk üzerine sohbetler,

��aret Yayınları, �stanbul.

Behûtî, Mansur b. Yunusb. �dris el- Behûtî, (1390), (ö. 1051/1641), er-Ravdu’l-

Murabba’, I-III, Mektebetü’r-Riyâdi’l-Hadîse, Riyad.

Belâzürî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir, (1987), (ö. 279 / 892), Futûhu’l- Buldân, Kâhire

1932. ( Çev. Mustafa FAYDA, Ankara.

Belik, �zzeddîn, (1992), (Minhâcü's- sâlikîn) Âyet ve Hadislerle �slâmi Hayat: Temel

Kavramlar, �tikat, �badet, Ahlâk, Muamelat, Siyaset, �ktisat, Yasama, Adab,

Cihad, Siyer, çev. �brahim Cücük, Vecdi Akyüz, Salim Ö�üt, yay. haz.

Mehmet Erdo�an, �klim Yayınları, �stanbul.

Beyhak�, Ebûbekr Ahmed b. Hüseyn, (1414/1994), (ö.458/1066), es-Sünenü’l-Kübrâ, I-

X, (thk. Muhammed Abdü’l-Kadr Atâ), Mektebetü Dâri’l-Ba’z, mekketü’l-

Mükerreme.

Bilgin, Beyza, (1991), �slâm ve Çocuk, Diyanet ��leri Ba�kanlı�ı Yayınları: 2. baskı,

Ankara.

Bilmen, Ömer Nasuhi, (1973), Büyük Tefsir Tarihi, I-II, Bilmen Yayınevi, �stanbul

116

………..., (1950), Hukuk- �� �slâmiyye ve Istılâhat-ı Fıkhıyye Kâmusu, �stanbul

Üniversitesi, Hukuk Fakültesi yayını.

Buhârî, Ebû Abdillâh Muhammed b. �smail, (1982), 256 / 870, el- Câmi’u’s-Sahîh, I-

VIII, Ça�rı Yayınları �stanbul;

…………, (1409/1989), el-Edebü’l-Müfred, Dâru’l-Be�âiri’l-�slâmiyye, Beyrut;

…………, (1985), ed-Duafâü's-Sagir; tahk. Abdülazîz �zzeddîn Seyrevân. Dârü'l-

Kalem, Beyrut,

…………, (1943), et-Târîhü'l-Kebîr,I-IX, el-Mektebetü'l-�slamiyye, Haydarabad.

…………, (1977), et-Târîhü's-Sagîr, I-II, thk. Mahmud �brahim Zayed. Dârü'l-Vai,

Haleb.

Bulaç, Ali, (Ekim, 1991), “Mekâsıdu’�-�eria Ba�lamında Kadının �ahitli�i Konusu”,

�slâmî Ara�tırmalar: Kadın Özel Sayısı, C. V, S. 4, Ankara.

Cânan, �brâhim, (1988), Kütüb- i Sitte Muhtasarı Tercüme ve �erhi, I- XVIII, Akça�

Yayınları,1.baskı, Ankara.

………… (2005), Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber, Ra�bet Yayınları, �stanbul.

Cezerî, Abdurrahman, el- Fıkhu Ale’l- Mezahibi’l- Erbe’a, b.t.y.

…………, (1982), Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, 2. basım, �stanbul.

el-Câvî, Ebû Abdi’l-Mu’tî Muhammed b. Ömer b. Ali b. Nevevî el-Câvî, Nihâyetü’r-

Rezîn, Dâru’l-Fikr, 1. baskı, Beyrut, t.y.

Cihan, Sadık, (1997), Uydurma Hadislerin Do�u�u ve Sosyo-Politik Olaylarla �lgisi,

Etüt Yayınları, Samsun.

Ça�atay, Ne�et, (1982), �slâmdan Önce Arap Tarihi ve Câhiliye Ça�ı, 4. baskı, Ankara.

Ça�ırıcı, Mustafa���1992), �slâm Dü�üncesinde Aile Ahlâkı, Sosyo Kültürel De�i�me

Sürecinde Türk Ailesi, I-III, T.C. Ba�bakanlık Aile Ara�tırma Kurumu,

Ankara.

Çakan, �smail Lütfi, (1982), Hadislerde Görülen �htilaflar ve Çözüm Yolları, �slami

�limler Ara�tırma Vakfı, �stanbul.

Çelik, Ömer, Öztürk, Mustafa, Kaya, Murat, (2003), Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları, �stanbul.

117

Çolak, Ali, (2005), �slâm’a Göre Anadolu’da Dü�ün Âdetleri, Bayrak Matbaası,

�stanbul.

Dârimî, Ebû Muhammed Abdullâh b. Abdirrahmân, (1982 ), ( ö. 255 / 869 ), Sünen, I-

II, Ça�rı Yayınları, �stanbul.

Davyân, �brâhim b. Muhammed b. Sâlim b. Davyân, (1405), (ö. 1353/1934), Menâru’s-

Sebîl, I-II, (Thk. �sâm el-Kalac) , Mektebetü’l-Meârif, 2. baskı, Riyad.

Demiray, Kemal, Alaylıo�lu, Ru�en, (1993), Ansiklopedik Türkçe Sözlük, �nkılap

Kitabevi, �stanbul.

Derveze, Muhammet �zzet, (1383 / 1964). et-Tefsîru’l-Hadîs, I-XII, Mısır.

Desûkî, Muhammed Arrafe ed- Desûkî, Ha�iyetu’d- Desûkî alâ �erhi’l-Kebr, I-IV,

(Thk. Muhammed Al�), Dâru’l-Fikr, Beyrut, t.y.

Deylemî, Ebû Mansûr �ehrdâr b. �irveyh, (1406/1986), (ö. 509 / 1115), el- Firdevs bi

Me’sûri’l-Hıtâb, I- V, tahk. es-Sa’îdî Besyûnî Za�lûl, Dâru’l-Kütübi’l-

�lmiyye, Beyrut.

Descuffi, Gluseppe, (1995), Hristiyan Dini, 2. baskı.

Dimyâtî, Ebûbekir es-Seyyid el-Bekrî b. es-Seyyid Muhammed �atâ ed- Dimyâtî (ö.

705/1305), �ânetu’t-Tâlibîn, I-IV, Dâru’l-Fikr, Beyrut, t.y.

Donuk, Abdülkadir, (1991), Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Aile, “Çe�itli

Topluluklarda Aile”, Aile Yazıları, Ankara.

Ebû Dâvud, Süleymân b. E�’âs es- Sicistânî, ( v. 275 / 888 ). es- Sünen, I- IV, Beyrut,

tsz.

Ebu’l-Mehâsin, Yusuf b. Mûsâ el-Hanef, el-Mu’tasar mine’l-Muhtasar min Mü�kili’l-

Asâr, I-II, Alemü’l-Kütüb, Mektebetü’l-Mütenebb, Beyrut, Kâhire, t.y.

Erdem, Hüsamettin, “ Ailede Ahlâk E�itiminin Önemi”, Mehir Aile Dergisi, 2001 / 1.

Erdentu�, Aygen, (1991), Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Aile, “Çe�itli �nsan

Topluluklarında Aile Tipleri”, Aile Yazıları, C. I, Ankara.

118

Erdentu�, Nermin, (1972), “ Türkiye Türk Toplumlarında Kültürel Antropolojik

�ncelemeler”, Ankara.

Eröz, Mehmet, (1991), Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Aile, “ Türk Ailesi”, Aile

Yazıları I.

………., ,( 1991), Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Aile, “ Evlenme ve Dü�ün

Töreni �le �lgili Türk Gelenekleri”, Aile Yazıları, Ankara.

……….,(1990), Sosyo Kültürel De�i�me Sürecinde Aile,“ Türk Ailesi”, Aile Yazıları.

Ankara.

Ezrak�, Ebu’l-Veld Muhammed b. Abdillâh b. Ahmed, (1977), (v. 244/855), Geli�im

Dinler Tarihi Ansiklopedisi, I-III, �stanbul.

Fayda, Mustafa, (1994), “Âi�e” Mad., T. D. V.�.A, �stanbul.

Fındıko�lu, Z. Fahri, (1962), �çtimaiyat Dersleri I, �stanbul.

…………, (1990), “Aile Hukukumuzun Tedvini Meselesi”, Aile Yazıları- 2, Ankara.

…………,(1945), “Ahlâk Tarihi” - I, �sanbul.

…………,(1944), “ Ziya Gökalp’de Aile Telakkisi ve M. �zzet Mukayesesi”, Do�u

Büyük Ülkü Gazetesi, Sy: 42- 43, Mayıs- Haziran.

………..,(1971), “ Türk Aile Sosyolojisi”, Refii �ükrü �uvla’ya Arma�an, �st.

………..., (1991), “ Türklerde Aile �ctimaiyyatı”, Aile Yazıları- I.

Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, (1996), (ö. 505- 1111), �hyâü

Ulûmiddîn, Dâru �hyâi’t-Türâsi’l-Arabî, I-IV, Beyrut.

Geçtan, Engin, (1984), Ça�da� Ya�am ve Normal Dı�ı Davranı�lar, Ankara.

Gökalp, Ziya, (1917), “ Asri ve Milli Aile”, Yeni Mecmua, Cilt: I, Sy: 20.

………..., (1917 ), “ Türk Ailesinin Bünyesi”, Yeni Mecmua, Cilt: I, Sy: 22.

…………, (1917), “Aile Ahlâkı” I-II-III-IV. , Semiyye, Ocak, Konak, Yuva, Gev�ek

Yuva, Asrî Aile ve Millî Aile, Türk Ailesinin Temelleri, Türk Ailesinin

Bünyesi, Yeni Mecmua, Sy: 10- 23.

Gökçe, Birsen, (1976 ), “ Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir �nceleme”, Hacettepe Sosyal

ve Be�eri Bilimler Dergisi, VIII / 1- 2.

119

………..,(1991), “Evlilik Kurumu ve Aile Yapısı ile �li�kileri”, Türk Aile Ansiklopedisi,

II, Ankara.

……….., (1991), “ Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir �nceleme”, Aile Yazıları- 1, Ankara.

Görmez, Mehmet, (1997), Sünnet ve Hadisin Anla�ılması ve Yorumlanmasında

Metodoloji Sorunu: Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara.

Haddâdî, Ebu Bekr b. Ali, (1978), el- Cevhe retü’n- Neyyire, Fazilet Ne�riyat,

�stanbul.

Hâkim en-Nisâbûrî, Ebû Abdillâh �bnü'l-Beyyi Muhammed, (1977), (405/1014),

Ma'rifetü Ulûmi'l- Hadîs thk. Muazzam Hüseyin, Medine.

Hamidullah, Muhammed, (1980 / 1400), �slâm Peygamberi, ( Tercüme: Salih Tu�), I-

II, 4. baskı, �stanbul.

Hatîb el-Ba�dâdîi, Ebû Bekr el-Hatîb Ahmed b. Ali b. Sâbit, (1985), (463/1071),

�ktidâü'l��lmi'l-Amel, thk. Muhammed Nâsırüddîn Elbânî Dârü'l- Erkam, 2.

bs. Kuveyt. �

……….., (1418), el-Faslü li’l-Vasli’l-Müdrec, (I-II), tahk. Muhammed Matar ez-

Zehrânî, Dâru Hicre, Riyad.

Hatibo�lu, M. Saîd, (1981), “ �slâm’da Kadın E�itimi”, Türkiye Din E�itimi semineri

1, s. 23- 25, Ankara.

Heysemi, Nûreddîn Ali b. Ebî Bekr, (1967), ( v. 807 / 1404 ), Mecmeu’z Zevâid ve

Menbe’u’l- Fevâid, I- X, Beyrut.

Hindi, Alâüddin Ali b. El- Müttaki b. Hüsâmüddin, (1398 / 1978), ( V. 975 / 1567)

, Kenzü’l- Ummâl fi Sünneni’l- Akval ve’l- Ef’al, I- XVI, Beyrut.

�bn Abdirabbih, Ahmed b. Muhammed el- Endelûsî, (1954 / 1373), ( 327/ 929), el-

�kdu’l- Ferîd, I- VIII.

�bnü'l-Cevzî, Ebü'l-Ferec Cemaleddîn Abdurrahmân b. Ali, (1983), (ö. 597/1201)

, Kitabü'l-Mevzû’ât; tahk. Abdurrahmân Muhammed Osman. Dârü'l-Fikr, 2.

bs. y.y.

120

�bn Ebî �eybe, Ebû Bekr Abdullâh b. Muhammed b. �brâhîm, (1409), (ö. 235/849), el-

Musannef fî’l-Ehâdîs ve’l-Âsâr, tahk. Kemal Yusuf el-Hût, Mektebetü’r-Rü�d,

Riyad.

�bnu’l Esîr, �zzüddîn Ebu’l- Hasan Ali b. Muhammed el- Cezerî, (1970 / 1390), ( 630 /

1232), Usdü’l- �âbe fi Mârifeti’s- Sahâbe, I- VII, Kahire.

�bni Fazlân, (1975), Seyahatnâme, Haz: R. �e�en, �stanbul.

�bn Habîb, Ebû Ca’fer Muhammed b. Habîb b. Umeyye b. Ömer el- Hâ�imî el

Ba�dâdî, ( ö.245 / 859), Kitâbu’l- Muhabber, Beyrut.

�bn Hacer el-Askalânî, Ebü'l-Fazl �ihâbûddîn Ahmed ( 852/1449), el- �sâbe Fi

Temyizis- Sahâbe, I- VIII+Fihrist, Beyrut tarihsiz ( Kalküta 1853 baskısından

Ofset).

�bn Hi�âm, Ebû Muhammed Abdulmelik ( 218 / 833), es- Sîretu’n- Nebeviyye, I- IV,

Beyrut.

�bn Kayyim el-Cevziyye, Ebû Abdillah Muhammed b. Ebî Bekr, (1981 / 1401), ( v.

751 / 1350), Zâdu’l- Meâd Fi Heydi Hayri’l- �bâd, Tah: �uayb el- Arnaût,

Abdulkadir el- Arnaût, I-V, Kuveyt.

�bn Kesîr, Ebu’l- Fidâ �madü’d- Dîn �smâil b. Kesîr (Ö. 774 / 1372), el- Bidâye ve’n-

Nihâye, Mektebetü’l- Maârif, Beyrut, t.y.

�bn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullâh b. Müslim, (1973 ), ( v. 276 / 899), Uyûnu’l-

Ahbâr, I-IV, Beyrut, ( Kâhire 1925’ten ofset).

�bn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el- Kazvini, (1413 / 1992), ( Ö. 273 /

886), Sünen, I-II, Ça�rı Yayınları, 2. baskı, �stanbul.

�bn Manzûr, Ebû Amr Abdü’l- Vehhâb b. Muhammed Manzûr el �frıkıyye, el-

Mısrıyye, (Ö. 711 / 1311), Lisânü’l- Arab, I- XV, 1. baskı, Dâru Sâdir,

Beyrut, t.y.

�bnü’l-Müflih, Ebû �shak �brâhim b. Muhammed b. Abdillah b. Müflih el-

Hanbelî��1400), (ö. 884/1479), el-Mübdi’f �erhi’l-Mukni’, (I-X), el-

Mektebü’l-�slâmiyy, Beyrut.

121

�bn Nüceym, Zeyyin b. �brâhim b. Muhammedb. Muhammed b. Bekr (ö. 970/1562), el-

Bahru’r-Râik, I,VII, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, t.y.

�bn Rü�d, Ebu’l-Veld Muhammedb Ahmed el-Kurtub (ö. 595/1203), Bidâyetü’l-

Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesıd, Dâru’l-Fikr, Beyrut, t.y.

�bn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed, (1968 / 1388), ( 230/ 844), et- Tabakâtü’l- Kübrâ,

I- VIII, Beyrut.

�bn �ebbe, Ebû Zeyd Ömer en- Numeyrî el- Basrî, (1979 /1399), ( 262 / 876), Kitâbu

Târîhi’l Medîneti’l- Münevvere, Tah: Fehim Muhammed �eltut, I- IV, Cidde.

�nan, Abdülkadir, (1950), “ Türk Dü�ünlerinde Egzogami �zleri”, Türk Dili ve Tarihi

Hakkında Ara�tırmalar, I.

…………, (1968), “ Türk Dü�ünlerinde Exogamie �zleri”, Makaleler ve �ncelemeler,

Ankara.

�zgi, Özkan, (1982), “ Mo�ollarda Evlenme Âdeti” , II. Milletlerarası Folklor Kongresi

Bildirileri, IV, Ankara.

Kafeso�lu, �brahim, (1991), Türk Milli Kültürü, Bo�aziçi Yayınları, 8. Baskı, �stanbul.

Kanad, Fikret, (1976), Ailede Çocuk Terbiyesi, �stanbul.

Kandemir, M. Ya�ar, (1991), Mevzu Hadisler: Men�ei, Tanıma Yolları, Tenkîdi, 5.

basım, Diyanet ��leri Ba�kanlı�ı, Ankara.

Karagöz, �smail, (1997), Kur'ân'da �bâdet Kavramı, �ule Yayınları, �stanbul.

………….., (2005), Aile ve Gençlik, Türkiye Diyanet Vakf� Yayınları, Yayın No: 331,

Ankara.

Karaman, Hayreddîn , (1993), �slâm’da Kadın ve Aile, Ensar Ne�riyat, �stanbul.

…………., (1992), “ �slâm’ın Getirdi�i Aile Anlayı�ı”, Sosyo Kültürel De�i�me

Sürecinde Türk Ailesi, I-III, T.C. Ba�bakanlık Aile Ara�tırma Kurumu,

Ankara.

…………, (Ekim, 1991), “Kadının �ahitli�i, Örtünmesi ve Kamu Görevleri”,

�slâmîAra�tırmalar: Kadın Özel Sayısı, c. V, S. 4, Ankara.

…………., (1986), Mukayeseli �slâm Hukuku, I-III, Nesil Yayınları, �stanbul.

122

Kasapo�lu, Abdurrahmân, (1997), Kur’ân’da �badet Psikolojisi, �zci Yayınları,

�stanbul.

Kâsânî, Alâuddîn, Ebû Bekr b. Mes’ûd, (1982), (ö. 587/1191), Bedâiu’s-Sanâi’ fî

Tertîbi’�-�erâi’, I-VII, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabiyy, ikinci baskı, Beyrut.

Kettânî, Muhammed b. Câfer b. �drîs Abdulhay b. Rabbânî ( 1345 / 1927), et- Terâtibu’

�dâriye, I- II, Fas, tarihsiz.

Kılavuz, A. Saim, (1987), Ana Hatlarıyla �slâm Akaidi ve Kelama Giri�, �stanbul.

Kınalızade, Ali Efendi, (1248), Ahlâk-ı Alâi, Bulak.

Kırba�o�lu, M. Hayri, (1999), �slam Dü�üncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu

Yayınları, Ankara.

…………, (1996), �slam Dü�üncesinde Sünnet: Ele�tirel Bir Yakla�ım, Ankara Okulu

Yayınları, 2. basım, Ankara.

………...., (1949), Kitab-ı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit, �stanbul.

Koçyi�it, Talat, (1987), Hadis Usulü, Ankara Üniversitesi �lahiyat Fakültesi, 3. basım,

Ankara.

…………, (1967), “Mevzu Hadislerin Do�u�u”, AÜ�FD, c. V, Ankara.

…………., Hadislerin I�ı�ında �man, �badet, Ahlak, Diyanet ��leri Ba�kanlı�ı, Ankara.

Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, (1966), ( 671/ 1272), el- Câmi’ Li Ahkâmi’l- Kur’ân,

I- XX, Beyrut.

Kutub, Seyyid, ( 1386/ 1966), Fî Zilâli’l- Kur’ân, Çev: M. Emin Saraç, �. Hakkı

�engüler, I- XIII, �stanbul, tarihsiz.

Mâlik b. Enes, el- �mâm, (1981), ( v. 179 / 795), el- Muvattaa, Ça�rı Yayınları, I- II,

�stanbul.

Mevsıli, Ebû Nasr Muhammed b. Ali, (1987), (402/494), el-Erbeûne'l-Ved'âniyyetü'l-

thk. Ali Hasan, Ali Abdülhamid. el-Mektebetü'l-�slâmiyye, Beyrut.

Mevsılî, Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd, (1975), ( 683 / 1284), el- �htiyar Li Ta’li’l-

Muhtâr, Dâru’l- Marife, I- V, Beyrut.

123

Mergınânî, Burhânüddîn Ebu’l- Hasan Alî b. Ebî Bekr b. Abdülcelîl, el- Hidâye �erhu

Bidâyetü’l- Müctehid, baskı yeri ve tarihi yok.

Meydâni, es Seyyid Abdü’l�anî, (1978), el- Lübâb, Fazilet Ne�riyat, �stanbul.

Mübârekfûrî, Muhammed b. Abdurrahmân b. Abdirrahîm, el- Mübarekfûrî, ( V.

1353), Tuhfetü’l- Ahvezî, I- X, Dâru’l- Kütübi’l- �lmiye, Beyrut.

Münâvî, �emsuddîn Muhammed Zeynüddîn Abdurraûf, (1972), Feyza’l- kadir �erhu

Camiu’s- Sa�ir (IV), Beyrut.

Müslim, Ebu’l- Hüseyn Müslim b. El- Haccâc el- Ku�eyri, (1981), ( v. 261 / 874), el-

Câmiu’s- Sahih, I- III, Ça�rı Yayınları, �stanbul.

en-Nefravî, Ahmed b. Ganim b. Sâlim en-Nefravî el-Mâlikî, (1415), (ö. 1125/1713),

Fevâkihu’d-Devvânî, I-II, Dâru’l-Fikr, Beyrut.

Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Ali b. �uayb, (1985), (303/915), ed-Duafâ ve'l-

Metrûkîn, thk. Kemal Yusuf Hut Müessesetü'l-Kütübi's-Sakafiye, Beyrut;

………., (1996), Gündüz ve Gece �badetleri: Hazreti Peygamber'in Dilinden Dualar ve

Zikirler; çev. Naim Erdo�an; yay. haz. Yusuf Özbek, �z Yayıncılık, �stanbul.

Nevevî, Ebû Zekeriyya Muhyiddîn Yahyâ b. �eref, (1994), (676/1277), Kitâbü'l-�zâh fi

Menâsiki'l-Hac ve'l-Umre: Dârü'l-Be�airi'l-�slâmiyye, 2. basım, Beyrut.

Okiç, Tayyib, (1979), �slâmiyette Kadın Ö�retimi, Diyanet ��leri Ba�kanlı�ı Yayınları,

Ankara.

Oktay, Ayla, (1985), “Okulöncesi Dönemde Temel Alı�kanlıklarının kazandırılması

(tebli�),Ya- Pa, OEYS: (Okulöncesi E�itimi Yaygınla�tırma Semineri), II-III,

�st.

Omran, Abdel Rahim, (93), Famıly Planıng In The Legacy Of Islam, H. Q. 766.37.047/

1992. London and NewYork, Bag. Yayınları.

Ozankaya, Özer, (1984), “Aile”, Toplumbilim Terimleri Sözlü�ü, Sava� Yayınları,

Ankara.

Ögel, Bahaeddin, (1971), Türk Mitolojisi, I, Ankara.

……….., (1982), Türklerde Devlet Anlayı�ı, Ankara.

124

……….., (1991), Türk Kültür Tarihine Giri�, Cilt: I- IX, Ankara.

……….., (1988), Türk Kültürünün Geli�me Ça�ları, �stanbul.

………..,(1982), “Türklerde Kadın ve Ba�lık” , II. Milletlerarası, Türk Folklor

Kongresi Bildirileri, C: IV, Ankara.

Öymen, M. Münir Re�it, (1975), Psikoloji, Sosyoloji ve Pedagoji Açısından Ahlâk

E�itimi, �stanbul.

Özyürek, Mehmet, (1989), “ Yemek Yeme Davranı�larının Kontrolü” ( tebli�), Ya- Pa,

6. OEYS, (Okulöncesi E�itimi Yaygınla�tırma Semineri), �stanbul.

Poyraz, Hatice, (1989), “ Anaokulu- Anasınıflarının Beslenme Programları ve

Ö�retmenlerinin Beslenme Alanındaki Bilgi Düzeyleri Üzerine Bir Ara�tırma,

Ya- Pa, 6. OEYS: (Okulöncesi E�itimi Yaygınla�tırma Semineri), �stanbul.

Sa�lam, �smail, (2001), “ Ailede Çocuklara Kazandırılacak Temel Alı�kanlıklar” ,

Mehir Aile Dergisi, S. 1.

Said, Mehmet, (1319), Ma’kes- i Fazilet, �stanbul.

Sava�, Rıza, (1991), Hz. Muhammed, ( s.a.v) Devrinde Kadın, Ravza Yayınları,

�stanbul.

Seyyidi, Ali, (1329), Terbiye-i Ahlâkıyye ve Medeniye, �stanbul.

Sezgin, M.Fuad, (2000), Buhârî’nin Kaynakları, Kitâbiyât, Ankara.

Sofuo�lu, Cemal, (1997), �slâm Dini Esasları, �zmir �lahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları,�

�zmir.

Suyûtî, Ebü'l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr, (1401 / 1981), (ö. 911 /

1505), el-Câmiu’s-Sa�îr fi’l- Ehâdisi’l- Be�iri’n-Nezîr, Dâru’l- Fikr, I-II,

Beyrut.

�âfi’î, Ebû Abdillah Muhammed b. �dris, (1393), (ö. 204/819), el-Ümm, I-VIII, (Thk.

Muhammed Zühri en-Neccâr) , 2. baskı, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut.

�ener, Mehmet, (1985), “�slâm Hukukunda Velâyet”, Dokuz Eylül Üniversitesi �lahiyat

Fakültesi Dergisi, C.II, s. 203- 221, �zmir.

125

�evkânî, Muhammed b. Ali, (1973), (ö. 1250/1834), Neylü’l-Evtâr min Ehâdîsi

Seyyidi’l-Ahbâri �erhi Münteka’, I-IX, Dâru’l-Ceyl, Beyrut.

�îrâzî, Ebû �shak �brâhim b. Ali b. Yusuf, el-Mühezzeb fî Fıkhi’l-�mâmi’�-�âfiiy, I-II,

Dâru’l-Fikr, Beyrut, t.y.

�irbînî, Muhammed, e�-�irbînî el-Hatb, Mu�ni’l-Muhtâc �lâ Ma’rifeti meân Elfzı’l-

Minhâc, I-IV, Dâru’l-Fikr, Beyrut, t.y.

……….., el-�knâ, I-II, Mektebetü’l-Buhûs ve’d-Dirâsât- Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1415.

Taberî, Ebû Câfer, Mıhammed b. Cerîr, (1988), Câmiu’l- Beyân an Te’vîli Âyi’l

- Kur’ân, Beyrut.

Tezcan, Mahmut, (2000), Türk Ailesi Antropolojisi, �mge Kitabevi, 1. Baskı.

Tirmîzî, Ebû �sâ Muhammed b. �sâ, (1413 / 1992), ( Ö. 279 / 892), Sünen, I- V, Ça�rı

Yay. 2. baskı, �stanbul.

Tuksal, Hidayet �efkatli, (2000),Kadın Kar�ıtı Söylemin �slâm Gelene�indeki

�zdü�ümleri, Kitâbiyat, 1. baskı, Ankara.

Tümer-Günay, Küçük-Abdurrahman, (1997), Dinler Tarihi, Ankara.

U�ur, Mücteba, (1992), Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlü�ü, Tükiye Diyanet Vakfı

Yayınları, Ankara.

Uluda���Süleyman, (1997), �slâm’da �r�ad, Marifet Yayınları, �stanbul.

Ulvân, Abdullâh Nasih, �slâm’da Aile E�itimi, I-II, ( Çev. Celal Yıldırım), �stanbul,

tarihsiz.

Ünal, �brâhim, (1994), Kur’ân ve Sünnet I�ı�ında Görgü, Ankara.

el-Vâkıdi, Muhammed b. Ömer, (1966), ( v. 207 7 822), Kitâbu’l-Me�azi, ( Ne�reden:

M. Jones) , Âlemü’l-Kütüb, I-III, Beyrut.

Yardım, Ali, (2002), Peygamberimiz’in �emâili, Damla Yayınevi, �stanbul.

Yasdıman, Nejla, (2003), Kur’ân- Sünnet- Fıkıh Ba�lamında Kadının Evlilikteki

Hakları, �zmir.

Yavuzer, Haluk, (1998), Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitabevi, �st. 15. basım.

………….,(1997), Ana- Baba ve Çocuk, Remzi Kitabevi, �st. 10. basım.

…………..,(1998), Çocu�un �lk 6 Yılı, Remzi Kitabevi, �st. 2. basım.

126

…………..,(1996), Çocuk E�itimi El Kitabı, Remzi Kitabevi, �st. 6. basım.

Yazır, Elmalılı Hamdi, (1979), Hak Dini Kur’ân Dili, I- IX, Eser Ne�riyat ve Da�ıtım,

�stanbul.

Yılmaz, Musa Kazım, “ �slâmda Aile ve Çocuk Terbiyesi” �slâmi Aile Sempozyumu,

�lmi Ne�riyat 12. �.S.A.V Tartı�malı �limler Dizisi: 18.

Yörüko�lu, Atalay, (1993), Çocuk Ruh Sa�lı�ı, 18. Basım. �stanbul.

Yunus Emre, (1981), Divan, Dergah Yayınları, �stanbul.

ez-Zemah�eri, Ebu’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer, (1995), ( v. 538 / 1143), el-

Ke��âf an Hakâiki’t-Tenzil ve Uyûni’l-Ekâvîl Fi Vucûhi’t-Te’vîl, I-IV, Dâru’l-

Kütübi’l-�lmiyye, Beyrut.

Zuhaylî, Vehbe, (1992), �slâm Fıkhı Ansiklopedisi, Ter. Ahmet Efe, Be�ir Eryarsoy; H.

Fehmi Ulus; Abdurrahim Ural; Yunus Vehbi Yavuz; Nurettin Yıldız, Risale

Yayınları, �stanbul.

127

K���SEL B�LG�LER

Adı, Soyadı : Sümeyye KAHRAMAN SÜRÜCÜ

Telefon : Ev : 0-322-2486951

: Cep : 0-505-6777154

Do�um Tarihi : 16. 09. 1976

Medeni Durumu : Evli

E��T�M DURUMU

2002-2006 Yüksek Lisans, Çukurova Üniversitessi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Temel �slâm Bilimleri Anabilim Dalı- Adana.

1994-2000 Lisans, Dokuz Eylül Üniversitesi �lâhiyat Fakültesi, �zmir.

�� DENEY�M�

2000- II.Yarıyıl Döneminde Sarıhamzalı �lkö�retim Okulu, �ngilizce

Ö�retmenli�i, 2000-2002 Özel Gündo�du Okulları Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi

Ö�retmenli�i,

2002-2003 Özel Çukurova Bilfen Okulları, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi

Ö�retmenli�i,

2004-… Özel Ba�kent Üniversitesi Ba�kent Lisesi, Din Kültürü ve Ahlâk

Bilgisi Ö�retmenli�i,

YABANCI D�L : �ngilizce, Arapça.

B�LG�SAYAR B�LG�S� : Word, excel, powerpoint, internet uygulamaları.