147
ii T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI NECÎB MAHFÛZ’UN ‘ABESU’L-AKDÂR ADLI ROMANININ İNCELENMESİ Nurullah İRVEN 1130207501 YÜKSEK LİSANS TEZİ Danışman Doç. Dr. Ramazan KAZAN ISPARTA 2015

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

ii  

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI

NECÎB MAHFÛZ’UN ‘ABESU’L-AKDÂR ADLI ROMANININ İNCELENMESİ

Nurullah İRVEN 1130207501

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman Doç. Dr. Ramazan KAZAN

ISPARTA 2015

Page 2: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım
Page 3: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

iv  

 

Page 4: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

i  

ÖZET

 

İRVEN Nurullah, Necib Mahfuz’un ‘Abesu’l-Akdar/عبث الأقدار Adlı Romanının İncelenmesi, Yüksek Lisans, Isparta, 2015

Roman yüzyıllar boyunca insanlığın dış dünyasıyla iç dünyası arasında

sentezlenmiş edebi türlerin kendinde birleştiği geniş tahkiye metodudur. Dünyada

genel kabul görmüş bu tür, ifade açısından her milletin kendi edebi geçmişiyle

bütünleşip orijinal bir hal almıştır. Zamanla her millet kendine özgü bir üslûp

geliştirmiştir.

Arap dünyası da roman türü ile karşılaştıktan sonra kendinde bulunan ve tarihi

edebi zenginliğinden gelen miras ile bu türü yoğurmuştur. Daha sonra bu yeni edebi

türü, neredeyse kendine özgü bir tür olarak insanlığın faydasına sunmuştur. Hiç

şüphesiz bunun zirvesinde olan şahsiyetler arasında Necîb Mahfûz’da yerini almıştır.

Ancak Necîb Mahfûz’un kendilerinden istifade ettiği ‘Abbas el-’Akkad, Taha

Hüseyin, Tevfik el-Hâkim, Selâme Mûsa vs. nice edebiyatçıları da unutmamak

gerekir.

Üzerinde çalışma yapılan’Abesu’l-Akdâr adlı roman; yazarın ilk defa kaleme

alıp yayınladığı eserdir. Bu roman kendisinin ilk tarihi romanıdır. Dolaısıyla

Mahfuz’un bu romanı, iki ilki kendinde toplayan bir eser özelliğine haizdir. Kaleme

aldığı pekçok eserde toplumu bilinçlendiren Mahfûz, bu eserinde halkı kendinden

birisinin yönetmesi hususunda bilinçlendirmiştir.

Yapılan bu çalışmada öncelikle Necîb Mahfûz’un yazmış olduğu ilk romanının

tanıtılması hedeflendi. Yazarın üç tarihsel romanı vardır. Bu çalışmamızın, ilk olması

münasebetiyle bu tür üzerinde yapılacak çalışmalara ışık tutmasını ümit ettik.

Bu çalışma bir giriş iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde; Mısır’ın eski

ve yeni tarihi ele alındı. Birinci bölümde; dünya edebiyatında özellikle Arap

edebiyatında roman ve Mahfûz’un hayatı kısaca anlatıldı. İkinci bölümde Necîb

Mahfûz’un yazmış olduğu ilk roman olan’Abesu’l-Akdâr şekil, yapı ve muhteva

açısından incelendi.

Anahtar kelimeler: Necîb Mahfûz,’Abesu’l-Akdâr, Arap Romanı, Arap

Edebiyatı,

Page 5: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

ii  

ABSTRACT

İRVEN, Nurullah, The Investigation of Novel of Naguib Mahfouz That is

Named 'Abesu'l-Akdar/عبث الأقدار, Master's Thesis, Isparta, 2015.

Fiction/novel is a method of narrative which unites literary genres synthesised

between mankind’s outer and inner world in itsef over centuries. This universally

recognised genre has became unique from the viewpoint of expression integrated

with in the viewpoint of every nation’s own literal history. Eventually, every nation

has developed a distinctive style in process of time.

After discovering fiction genre Arab world too has remoulded what it has which

comes from its own historical literal heritage with this genre. Later, they have

presented this new literal genre as almost one of a kind for the benefit of humanity.

Without doubt, seeing Necib Mahfuz as a figure at the top of this would not be

wrong. However, one should not forget many other literarians whom Necip Mahfuz

has benefitted from such as Abbas el-’Akkad, Taha Hüseyin, Tevfik el-Hâkim,

Selâme Mûsa, etc.

The novel titled ’Abesu’l-Akdâr which studied on; is the very first piece has

been written and published by the author. It has the characteristic of two first work

for being the very first piece as well as very first historical novel written by the

author. Mahfuz has been raised awareness in this work too in regard the public to

conduct themselves by their inner self as he raised awareness in the community

through his many many written works.

This study aims to introduce Necib Mahfuz’s first novel which he has written.

Moreover, it is hoped that it will shed a light to the future studies on which the author

has written in this genre in the relation of being the first work among his historical

novels.

This study consists of an introduction and two chapters. On the intoduction, it

examines Eigypt’s old and new history. First chapter explains fiction/novel in world

literature, specifically fiction in Arab literature and the life of Mahfuz briefly.

Second chapter examines the first novel titled ’Abesu’l-Akdâr which has written by

Necîb Mahfûz in terms of its structure and content.

Keywords: Necîb Mahfûz.’Abesu’l-Akdâr, Arab fiction/novel, Arab literature

Page 6: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

iii  

İÇİNDEKİLER

 

ÖZET ............................................................................................................................ i 

ABSTRACT ................................................................................................................. ii 

İÇİNDEKİLER ........................................................................................................... iii 

KISALTMALAR ....................................................................................................... vii 

ÖNSÖZ ....................................................................................................................... ix 

GİRİŞ ........................................................................................................................... 1 

1. Tarihsel Arka Plan.................................................................................................... 1 

2. Müslümanların Fethine Kadar Mısır ........................................................................ 2 

a. İslam Öncesi Mısır’a Genel Bir Bakış ..................................................................... 3 

b. Eski Krallık Döneminde Mısır ................................................................................. 4 

3. Yeni Krallık Döneminde Mısır (M.Ö. 1539-1292) .................................................. 5 

4. Fransız İşgaline Kadar Mısır .................................................................................... 5 

5. Fransız İşgali ve Sonrası Mısır ................................................................................ 6 

6. İngiliz İşgali Dönemi................................................................................................ 9 

7. Krallık Dönemi ..................................................................................................... 11 

I. BÖLÜM .................................................................................................................. 14 

Necîb Mahfûz ve Roman ........................................................................................... 14 

1.1. Necîb Mahfûz’un Hayatı ..................................................................................... 14 

1.2. Edebi Hayatı ........................................................................................................ 15 

1.2.1. Tarihi Dönem ................................................................................................... 18 

1.2.2. Gerçekçi Dönem............................................................................................... 19 

1.2.3. Sembolik Roman .............................................................................................. 20 

1.2.5. Eserleri ............................................................................................................. 21 

1.2.5.1. Hikâyeleri ...................................................................................................... 21 

1.2.5.2. Romanları ...................................................................................................... 22 

1.2.5.3. Diyalog Türü Kitabı ...................................................................................... 23 

1.2.5.4. Çeviri Türü Kitabı ......................................................................................... 24 

1. 3. Roman ve Özellikleri ......................................................................................... 24 

1.3.1. Romanın Tarihçesi ve Gelişimi ........................................................................ 27 

1.3. 2. Batı Edebiyatında Roman ............................................................................... 28 

Page 7: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

iv  

1.3.4. Arap Edebiyatında Roman ............................................................................... 33 

II. BÖLÜM ................................................................................................................. 42 

‘Abesu’l-Akdâr Adlı Roman ...................................................................................... 42 

2.1. Romanın Şekil Bakımından İncelenmesi ............................................................ 44 

2.1. 1. Romanda Bölümlendirme ............................................................................... 44 

2.1.2. Olay Örgüsü ..................................................................................................... 44 

2.1.3. ‘Abesu’l-Akdar’da Olay Örgüsü ...................................................................... 45 

2.1.4. Romandaki Şahıs Kadrosu ............................................................................... 64 

2.1.4.1. Kaderler/65 ............................................................................................... الأقدار 

2.1.4.2. Firavun Hûfû/69 ......................................................................................... خوفو 

2.1.4.3. Dedef /71 ..................................................................................................... ددف 

2.1.4.4. Zâyâ / زايا ....................................................................................................... 76 

2.1.4.5. Bişarû / بشارو Müfettiş ................................................................................... 80 

2.1.4.6. Ra‘haûf/ رعخعوف Veliaht .............................................................................. 81 

2.1.4.7. Nâfâ / نافا ........................................................................................................ 82 

2.1.4.8. Hina / 83 ...................................................................................................... خنى 

2.1.4.9. Meri Si Ank / عنخ سي مري .............................................................................. 84 

2.1.4.10. Mimar Mirabû/ 84 ................................................................................... ميرابو 

2.1.4.11. Diğerleri ...................................................................................................... 84 

2.2.5. Zaman Bakımından İncelenmesi ...................................................................... 85 

2.2.5.1. Nesnel Zaman ............................................................................................... 85 

2.2.5.2. Vak‘a Zamanı ................................................................................................ 86 

2.2.5.3. Olayları Nakilde Aynen Aktarma ................................................................. 87 

2.2.5.4. Anlatma Zamanı ............................................................................................ 87 

2.2.5.4.1. Anında Aktarma ......................................................................................... 88 

2.2.5.4.2. Sonradan Aktarma ...................................................................................... 89 

2.2.6. Mekân ............................................................................................................... 91 

2.2.6.1. Mekân ve Tasvir ............................................................................................ 91 

2.2.6.1.1. Mekânlarda Nesnel Tasvir ......................................................................... 91 

2.2.6.1.2. Mekânlarda Öznel Tasvir ........................................................................... 92 

2.2.6.2. Açık Mekân: .................................................................................................. 93 

2.2.6.3. Kapalı Mekân ................................................................................................ 94 

Page 8: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

v  

2.2.7. Olaylara Bakış Açısı ........................................................................................ 95 

2.2.7.1. Tanrısal Bakış ............................................................................................... 95 

2.2.8. Anlatım Teknikleri ........................................................................................... 97 

2.2.8.1. Özetleme ....................................................................................................... 97 

2.2.8.2. Genişletme .................................................................................................... 98 

2.2.8.3. Anlatma Gösterme Tekniği ........................................................................... 99 

2.2.8.4. Diyalog ........................................................................................................ 100 

2.2.8.5. İç Monolog Tekniği..................................................................................... 101 

2.2.8.6. Montaj Tekniği ............................................................................................ 101 

2.2.8.7. Leitmotiv Tekniği ....................................................................................... 102 

2.2.8.8. İç Çözümleme Tekniği ................................................................................ 103 

2.2.8.9. Karşılaştırma ve Karşıtlık Motifi ................................................................ 104 

2.2.8.10. Tasvir ........................................................................................................ 105 

2.2.8.10.1. Şahıs Tasvirinde Nesnel Tasvir .............................................................. 105 

2.2.8.10.2. Öznel Tasvir ........................................................................................... 106 

2.2.9. Necib Mahfuz’un Kullandığı Dil ve Üslup .................................................... 106 

2.2.9.1. Dil Unsurları ............................................................................................... 106 

2.2.9.1.2. Samimi İfadeler ........................................................................................ 107 

2.2.9.1.3. Terimler .................................................................................................... 108 

2.2.9.1.4. Simge Kelime ........................................................................................... 108 

2.2.9.2. Üslup ........................................................................................................... 109 

2.2.9.2.1. Dramatik Üslup ........................................................................................ 109 

2.2.9.2.2. Abartılı Üslup ........................................................................................... 109 

2.2.9.2.4. Havas Üslubu ........................................................................................... 110 

2.2.9.2.5. Hiciv Üslubu ............................................................................................ 110 

2.2.9.2.6. Alaycı Üslup ............................................................................................ 111 

2.2.9.2.7. Sanatkârane Üslup .................................................................................... 111 

2.3. Romanın Muhteva Bakımından İncelenmesi ................................................... 112 

2.3.1. Romanda Kurgu ............................................................................................. 112 

2.3.2. Olay Bütünlüğü .............................................................................................. 112 

2.3.3. Hal Değişimi Kalıbı ....................................................................................... 113 

2.3.4. Mekanik Yapılaşma: ...................................................................................... 114 

Page 9: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

vi  

2.3.5. Romanda Olay Unsurunun Kaynağı, Niteliği ................................................ 115 

2.3.6. Olay Unsurunun Önemi ................................................................................. 116 

2.3.7. Hedef Kitle ..................................................................................................... 116 

2.3.8. Amacına Ulaşması ......................................................................................... 117 

2.3.9. Gerilim Unsurları ........................................................................................... 117 

2.3.9.1. Çatışma ........................................................................................................ 118 

2.3.9.1.1. İç Çatışma................................................................................................. 118 

2.3.9.1.2. Sosyal Çatışmalar ..................................................................................... 119 

2.3.9.1.3. Askeri Çatışma ......................................................................................... 119 

2.3.9.2. Düğümler..................................................................................................... 119 

2.3.9.2.1. Ana Düğüm .............................................................................................. 120 

2.3.9.2.2. Ara Düğümler .......................................................................................... 120 

2.3.10. Romanın Tema Bakımından İncelenmesi .................................................... 120 

2.3.10.1. Milliyetçilik ve Vatan Sevgisi Teması ...................................................... 121 

2.3.10.2. Aşk Teması ............................................................................................... 123 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ........................................................................... 126 

KAYNAKÇA ........................................................................................................... 129 

ÖZ GEÇMİŞ ............................................................................................................ 133 

 

 

Page 10: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

vii  

KISALTMALAR

a.g.e. adı geçen eser

a.g.t. adı geçen tez

asm. Aleyhi salatü ve’s-Selam

ayr. bkz. Ayrıca bakınız

b. Bin

bkz. Bakınız.

byy. Basım yeri yok

çev. Çeviren

dia. Diyanet İslam Ansiklopedisi

Erişim Erişim adresi

fak. Fakülte

fr. Fransızca

h. Hicri

had. No. Hadis numarası

ing. İngilizce

isam. İslami araştırma merkezi

isp. İspanyolca

Krş Karşılaştırınız

KSÜ Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi

m. Miladi

Mö. Milattan önce

Ms. Milattan sonra

ö. Ölümü

Page 11: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

viii  

s. sayfa sayısı

tdv. Türkiye diyanet vakfı

thk. Tahkik eden

ts. Tarihsiz

vb. Ve benzeri

vd. ve diğerleri

vs. Ve saire

yy. Yüzyıl

Page 12: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

ix  

ÖNSÖZ

Allah Teâlâ insanoğlunu medeni hayat tarzına uygun bir şekilde yaratmıştır. Bu

özelliği ile kendini ifade etmek isteyen insanoğlu, ayrıca hemcinslerini gerek

duyduğu konularda ikna etme ihtiyacı hissetmiştir. Bu sebeple bazen karşıdakilerin

psikolojik yapılarına ve anlayışlarına göre kendi anlatım tarzlarını şekillendirmiştir.

Bu ifadeler bazen bir şiir, destan vs. bazen de roman, hikaye olarak ortaya çıkmıştır.

Çeşitli zaman dilimlerinde ifadeler, kendi bulundukları zamanlara göre şekil

kazanmıştır. Ancak bu şekillenmelerin edebi bir tür haline gelmesi uzun zaman

almıştır. Edebi bir tür olan roman da bu ifade parçasıdır.

Yapısı itibariyle birçok romanda, neredeyse birçok edebi türün yer yer

serpiştirildiği görülmektedir. Böylece kapsamlı bir yapıya sahip olması yönünden

roman, farklı edebi türlerin tek başına insanların duygu ve düşüncelerine tercüman

olamadıkları hallerde, en yüksek yeri almaktadır.

Dünya dilleri içinde roman, bütün milletlerin edebiyatlarında yer almış ve çabuk

yayılmıştır. Neticede, insanlığın efkâr-ı umumisinde kabul gördüğünü söylemek

mümkündür. Ancak romanın genel manada Avrupa’nın diğer tabirle Batı

edebiyatının salt bir ürünü olduğunu düşünmek ya da savunmak, doğruluğu

tartışılabilecek tezlerdendir.

Avrupa’da ilk olarak şövalye anlatıları olmuştur. Fakat gelişim gösterip romana

evirilmesi döneminde, Endülüs Emevileri’nin edebi sahadaki gelişmişlikleri gözden

kaçırılmamalıdır. Çünkü coğrafi anlamda birbirine yakın yaşayan iki toplum kültürel

anlamda etkileşimleri kaçınılmazdır. Ayrıca haçlı savaşları sebebiyle Müslümanların

edebi anlatılarından istifade edildiği akıldan uzak değildir. Yine her halükarda

Avrupa’ya nakledilebilecek İslam dünyasındaki yazılmış eserlerden de istifade

edildiği söylenebilir. Makameler ve esatirler vs. Arapça edebi ürünlerdeki roman

öncesi var olan tasvirler ve kurgular bu tezi desteklemektedir.

Roman türünün, Arap edebiyatına Napolyon sonrasında girmiş olması onların

bu tür ile ilk defa tanışması anlamına gelmez. Romanlarda bulunan özelliklerin İslam

dünyasındaki edebi eserlerde geniş çapta görülmesi Arap edebiyatının buna çoktan

hazır olduğunun göstergesidir. Roman hikâyenin ve makamenin uzun şekli olarak

görülmesi halinde bil fiil Arap edebiyatında romanın varlığından söz edilebilir.

Page 13: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

x  

Arap romancılarının roman türünü çok ustaca kullandıkları, onların yapıtları

incelendiğinde görülmektedir. Hüseyin Heykel’in “Zeynep” adlı romanı ile başlayan

bu oluşum Arap edebiyatının zengin geçmişiyle birleşip pek çok romanın gün yüzüne

çıkmasına neden olmuştur. Batıdaki neredeyse bütün roman türleri, Arapçanın edebi

üslubuyla birleştirilmiştir.

Necîb Mahfûz’un, roman türü eserleriyle temayüz ettiği bilinmektedir. Bu

özelliğini Nobel ödülünü almadan önce ve özellikle de sonrasında edebi sahadaki

herkes fark etmiştir. Mahfuz kendini geliştirirken eski Arap edebiyatında yazılmış

eserleri, ayrıca yaşadığı zaman dilimindeki edebi yapıtları incelemiştir. Bu

çalışmalarının izleri yazmış olduğu romanlarında görülebilmektedir. Mahfûz kadim

Arapça yönünden başta Câhız olmak üzere diğer eski Arap edebiyatçılarından

istifade etmiştir. Bununla beraber çağdaş edebiyatçılardan da ‘Abbas el’Akkad, Taha

Hüseyin, Menfaluti ve özellikle de Tevfik el-Hakim vs. edebiyatçılardan istifade

ettiğini ifade etmektedir. O, bu çalışmalarıyla Mısır siyasetine ve toplumun

yönelimlerine katkıda bulunmuştur.

Mahfûz incelediğimiz ’Abesu’l-Akdâr’ın /Kaderin Cilvesi adlı romanının

yazıldığı dönemlerde oluşan ve günümüze kadar devam ede gelen Eski Mısır ve

Firavun dönemi sempatisi ile Mısır tarihini işleyerek o günün meselelerine çözüm

sunmaya çalışmıştır. Böylece yönetimlerin er ya da geç halkın eline geçeceğine

göndermelerde bulunması ile halkı bu yönde bilinçlendirmeye çabalamıştır

Abesu’l-Akdâr tarihsel roman olması açısından Eski Mısır tarihine ışık tutan

önemli bir yapıttır. Romanın ayrı bir özelliği ise Mahfûz’un ilk yazmış olduğu roman

olmasıdır. Türkiye’de Mahfûz’un sembolik ve gerçekçi romanları üzerine tezler

yapıldığı bilinmektedir. Ancak tarihsel romanları alınıp üzerinde bu anlamda bir

çalışma yapılmamıştır. Abesu’l-Akdâr Mahfûz’un tarihsel romanı olması

bakımından diğer çalışmalara göre farklılık arzetmektedir. Romancılığının tarihsel

boyutunu ele aldığından dolayı onun romanlarıyla alakalı yazılmış diğer

çalışmalardan farklılık arz etmektedir.

Bu çalışma bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde tarihsel

arka plan olarak romanın nesnel zamanı, Eski Mısır olması sebebiyle olaylar ve

şahıslar anlaşılması açısından bu tarih dilimine değinilmiştir. Firavunlar sonrası

Page 14: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

xi  

İslam devri edebi çalışmaların romanın oluşumuna katkıları göz önüne alındığından

dolayı Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan Kral Faruk’un tahttan inmesine kadar zaman

dilimi ele alınmıştır.

İkinci bölümde Mahfûz’un hayatı ve edebi bir tür olan roman sanatı hakkında

doğu ve batı olmak üzere ele alınarak bilgi verilmeye çalışıldı.

Üçüncü bölümde incelediğimiz ’Abesu’l-Akdâr adlı roman şekil, muhteva, yapı,

dil ve üslup açısından incelendi.

Çalışmam boyunca bana yol gösteren ve benden yardımlarını esirgemeyen

değerli Danışman hocam Doç. Dr. Ramazan Kazan’a en içten teşekkürlerimi arz

ederim. Ayrıca tezimi okuyup tashih eden ve gerekli destek ve katkıda bulunan Iğdır

Üniversitesi’ndeki arkadaşlarıma da teşekkürü bir borç bilirim.

Nurullah İRVEN

ISPARTA - 2015

Page 15: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

1  

GİRİŞ

 

1. Tarihsel Arka Plan

İncelediğimiz Abesu’l-Akdâr/Kaderin Cilvesi adlı roman Firavun zamanını yani

Eski Mısır tarihini konu alır. Bu münasebetle Eski Mısır tarihi ile alakalı konulara

değinmek konu bütünlüğünün anlaşılması açısından yerinde olacaktır. Ayrıca Necîb

Mahfûz’un Abesu’l-Akdâr adlı incelediğimiz romanı yazdığı 20.yy. şartlarının ve

yazarı yazmaya sevk eden etkenlerin anlaşılması da gerekmektedir. Bu bağlamda

Eski Mısır ve Mısır’ın modern ve çağdaş tarihini de kısaca ele almakta fayda vardır.

İnsanlık tarihi boyunca medeniyetlere ve çeşitli kültürlere beşiklik etmiş olan

Mısır, güneyden Sûdan’a batıdan Libya’ya doğudan Kızıldeniz ve Filistin’e,

kuzeyden Akdeniz’e bitişen sınırlara sahiptir. Yüzölçümü bir milyon kilometre

kareyi aşan Mısır’ın,1 1956’da Sûdan ile ayrılmasıyla bugünkü sınırları

belirlenmiştir. 2

Kültür ve medeniyet beşiği Mısır, tarih boyunca, kendisinde çeşitli dinlerin de

yaşandığı bir merkezdir. Firavunlar döneminde Mısır’da çeşitli dinler görülmektedir.

Tanrı olarak çok tanrılı inanca sahip olan firavunların tarihinde yaklaşık 30

hanedanın varlığı kabul edilir. Perslerin Asurluların, Roma-Bizans’ın ve

Makedonyalıların da işgaline uğrayan Mısır,3 Amr bin As’ın fethiyle (h. 640) İslam

coğrafyasının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.4

Mısır’da güneye yani Asvan tarafına gidildikçe, Sa‘îd denilen toprakların

aşağısında Nûbîler’e rastlanılmaktadır. Nûbîler, Nûbî dilini kullanırlar. Mısırlılar

Nûbîlerin bu dillerinin firavunların diline en yakın dillerden biri olduğunu

söylemektedirler. Buradan anlaşıldığına göre Mısırlıların firavun dili olarak

kabullendikleri dil tamamen ölü bir dil değildir. Ancak bu durum, Mısır

firavunlarının Nûbîlerle aynı millet olduğu anlamını akla getirmemelidir. Çünkü

                                                            

1 Suna Doğaner, “Mısır” DİA, İstanbul, 2004, XXIX, 553.

2 Büyük Larousse, “Sudan”, Milliyet Gazetecilik, İstanbul, 1986, XXI, 10851.

3 Hornung, Mısır Tarihi, çev; Zehra Aksu Yılmazer, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2013, 193. ayrc. bkz; Abdurrahman Rafi‘i,

Tarihu Hareketi’l Kavmiyye fi Mısri’l Kadime min Fecri’t-Tarih ila Fethi’l Arabî, Daru’l Me‘arif, Kahire, 1989,158.

4 Rafi‘i, a.g.e., 158.

Page 16: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

2  

Mahfûz’un incelediğimiz romanının muhteviyatından da anlaşılacağı üzere Nûbîler,

firavunlar ve Mısırlılara göre farklı bir millettir.

Nûbî dilinden başka kıptice ve Arapça da hiyeroglife yakın diller kategorisinde

değerlendirilmektedir. Kıptilerin de bu gün hala kilise dili olarak kullandıkları dil

olan Kıptice, Hiyeroglif dilinin çözülmesi ve anlaşılması yönünde büyük katkı

sağlamıştır. Kıptice’nin, Arapçaya az da olsa benzerlğinden de söz edilmektedir. Bu

benzerlik yönüyle Arapça ve Kıptice Eski Mısır dilinin anlaşılmasına yardımcı

olmuştur.5 Dolayısıyla her üç dil Hiyerogliflere yakın dil olarak görülebilir.

Hiyeroglif, günümüzde unutulmuş bir dildir. Akıllara İslam’ın etkisiyle

unutulmuş olabileceği gelebilir. Ancak Hiyeroglif dilinin unutulması kesinlikle

İslami fetihten sonra oluşan bir olay değildir. İslam öncesi dönemde, ms. 4. asrın

sonlarında İmparator Teodius Mısırlılar için puta tapmayı yasaklamış, kâhinleri ise

Mısır’dan kovmuştur.6 Dolayısıyla Kıptiler Hıristiyanlığı o zamandan sonra sanki

mecburen kabul etmişlerdir. Bugün, Eski Mısır’ın, çok tanrılı inancına

rastlanılmamaktadır. .

Bu kısa genel bilgiden sonra çalışma içinde çeşitli yerlerde zaman zaman Mısır

tarihine atıfta bulunulacaktır. Romanla ilgili olduğu için, ayrıca mevzunun daha iyi

anlaşılması ümidiyle, kısaa Eski Mısır tarihi ile yakın geçmişe kadar olan zaman

dilimine dönemler halinde değinilecektir.

2. Müslümanların Fethine Kadar Mısır

Mısır, İslam öncesi, Roman-Bizans dönemine kadar birçok yönetime merkez

olmuştur. Binlerce yıl süren İslam öncesi bu zaman dilimi, Mısır’da çeşitli

hanedanlıkların kurulup yıkılmasına tanıklık etmiştir. 3. Hanedan öncesi Mısır

hanedanları hakkında net bilgiler şu an için bulunmadığından dolayı tarih kaynakları

eski kırallık öncesini, tarih öncesi kabul edip bu zaman dilimini kültürel bir uzantı

                                                            

5 Anton Zikri, Miftahu’l-Lugati’l-Mısriyye el-Kadime el-Lugateyn Kıptiyye ve’l-Arabiyye, Mektebe Medbuli, Kahire, 1997,

s. 5-8, ayrc. bkz; el-Daly Okasha, “Kayıp Bin Yıl: İslam Dünyasında Hiyeroglifler ve Eski Mısır” İthaki Yayıncılık, çev; İmran

Küçükislamoğlu, İstanbul, s. 80-81.

6 Anton Zikri, a.g.e., 15.

Page 17: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

3  

olarak kabul etmektedirler.7 Bu sebeple eski Mısır’ı eski krallık yeni kırallık ile

başlayıp İslam fethine kadar süren bir zaman olarak ele almayı uygun gördük. Şimdi

eski mısır tarihi ile ilgili genel bilgi verelim.

a. İslam Öncesi Mısır’a Genel Bir Bakış

Binlerce yıllık geçmişi olan Mısır medeniyeti, bilindiği kadarıyla tarih

kaynaklarında mö. 3050 yılına kadar dayandırılmaktadır.8 Hatta net bilgi olmamakla

beraber Mısır tarihi mö. 4000 yılına kadar götürülebilmektedir.9 Tarihsel açıdan net

sayılabilecek bilgiler üçüncü hanedan ile birlikte başlayan eski kırallık dönemidir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki tarihin net bir şekilde bilinebilmesi her yerde her

zaman mümkün değildir. Geçen yüzyılda bunca kayıtlar olmasına rağmen birçok şey

kaybolabiliyorsa bundan yaklaşık dört bin yıl önce için, değil Champollion’un

Hiyeroglifleri keşfi,10 daha başka buluşlarla da birileri keşfetse bu muamma kıyamete

kadar devam edecektir.

Mısır kralları olan firavunlar yaratıcı olarak nitelendirilmektedir. 4. hanedandan

sonra kralın başka bir tabirle Firavun’un Tanrı Horus ile bedenleşmesi inancı ortaya

çıkmıştır. Söz konusu bu inanç bağlamında kralda tanrısal bir gücün varlığına

inanıldığından söz edilmektedir.11

18. Hanedana kadar bilinen ilk imparatorluğu kuran Kral Menes’tir. Kral Menes

(Narmer) Memfis şehrini kurmuştur. Aşağı ve yukarı Mısır’ın bilinen ilk

birleştiricisidir. Romanda geçen Menf şehri büyük ihtimalle bu şehirdir12. Kralın

dışında kraliyet ile alakalı yüksek işleri krala yakın olan kişiler veya prensler

üstleniyordu. Çünkü bu işler ilahi büyüsüne inanılan kişiler tarafından

gerçekleştirilebiliyordu. Onlar da ilk zamanlar prensler olduğuna inanılmaktaydı.

Eski Mısır’da inanç olarak ahiret inancının varlığından söz edilebilir. Buna binaen                                                             

7 Hornung, a.g.e., 23

8 Hornung, a.g.e., 186.

9 Muhammed Ali Sadullah, fi Tarih-i Mısri’l-Kadime, Merkez İskenderiyye li’l-Kitab, Mısır, 2001, 73. ayr. bkz; Hornung,

a.g.e., 9-10.

10 Hornung, a.g.e., 149.

11 Sadullah, a.g.e. 60

12 Sadullah, a.g.e. 73 ayr. bkz. Hornung a.g.e. 9-10

Page 18: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

4  

krallar ve onlara yakın memurlar, ahirette yaşayacakları düşüncesiyle bir takım anıt

mezarlar yapmışlardır. Daha sonra bu yapıtlar eski krallık döneminde Sinefrû’nun

inşa ettirdiği ilk Piramit olarak kendini gösterecektir. 13

b. Eski Krallık Döneminde Mısır

3. hanedanla birlikte başlayan bu dönem piramitlerin yapımının başladığı

dönemdir. Dört hanedandan oluşan bu dönem Kral Hûtî’den (حوتي ) sonra, Hûfû’nun

ile dördüncü hanedana geçer. Mö 2600 yılında ( سنفرو) babası Sinefro ( خوفو)

başlayan bu hanedanın yönetime gelişi ile gelenekleşen piramit yapımı görülür.

Evvelki hanedanlarda da görüldüğü üzere piramitler ilk defa bina edilmiş bir buluş

değildir. Firavunlar ahiret inançlarının bir gereği olarak öteki dünyada kullanmak

üzere kendilerine mahsus eşyalarını ve olmasını istedikleri şeylerin maketlerini

yaptırıp kendilerine inşa ettirdikleri yerlerde saklatmaktaydılar. Kendisinden alçak

gönüllü yumuşak huylu diye bahsedilen Sinefrû ile başlayan eski krallık despot

olarak nitelendirilen oğlu Hûfû ve sonrasında gelen ve büyük ihtimal ile oğlu olan

Recedef ile devam eden hanedandır. Romanda geçen Dedef (ددف ) adlı kahraman bu

kişidir. Romana konu olan zaman dilimi Hûfû’nun 23 yıllık krallığı zamanıdır. Tarih

kaynaklarında Firavun Hûfû’dan sonra oğlu Kefren ( Harfre‘/خفرع) yerine tahta

geçtiği ifade edilirken kendisinden sonra Hûfû’ya çok büyük bir cenaze merasimi

düzenleyen Dedef’ten de bahsedilmektedir. Buradan hareketle onun tahta Hûfû’dan

sonra geçtiği muhtemeldir. Hûfû’nun yönetim süresi 23 yıl iken, Dedef’in yönetimi

20 yaşında almasına rağmen, krallığı kısa sürmüştür. Firavun hanedanı

dönemlerinde impratorlukların taht kavgası sebebiyle yıkılıp yerine küçük

yönetimlerin meydana geldiği ifade edilir.14 6. Hanedanın sona ermesiyle biten eski

krallık döneminden sonra ilk ara dönem ve sonra mö. 1938 sonrası 12. Hanedan ile

orta krallık kurulur. 15 13. Hanedanla birlikte 2. ara dönem başlar. Mö. 1759-1630 ara

dönemlerin rastladığı zamanlardır.

                                                            

13 Hornung a.g.e. 12-32

14 Hilal Görgün, DİA “Mısır” İstanbul, 2004, xxıx, 556.

15 Hornung, a.g.e. 188.

Page 19: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

5  

3. Yeni Krallık Döneminde Mısır (M.Ö. 1539-1292)

Kral Menes’ten sonraki bu krallık döneminde üçüncü defa 18. Hanedanlık

tarafından parça yönetimler birleştirilmiş ve büyük imparatorluk kurulmuştur. Bu

dönemde göze çarpan önemli şahsiyetlerden birisi, tek ilah inancını kabul ettiğine

inanılan Akenaton 1353-1336’dur.16

Bir diğer şahsiyet 2. Ramsestir. Hititlerle tarihte yazılı olarak bilinen ilk

antlaşmayı yapan kişidir. Ramses’in Hz. Musa zamanında Kızıldeniz’de boğulduğu

ifade edilen kişi olduğu da aktarılmaktadır. 17

Ramseslerden sonra mö. 1475 yılında 21. Hanedanlıkla üçüncü ara dönem

başlarken bu ara dönemde ülkenin önceki ara dönmelerin aksine birliği korumuştur.

Mısır mö. 671-664 yıllarında Asurluların işgaline uğramıştır. Mısır medeniyeti 26.

Hanedanlıkla birlikte mö. 664-525 yıllarında tekrar krallığı kurmuş ve geç döneme

tanıklık etmiştir. 27. hanedan ile Pers iktidarına giren Mısır, mö. 525- 404 yıllarında

28. Hanedan Amirateus ile krallığı elde eder. Mö. 343 tarihine kadar yönetim

Mısırlıların elinde kalır ancak bu tarihten sonra 332 ye kadar ikinci defa persler

iktidara gelirler. 18 Ardından Makedonyalılar, Ptolemaioslar daha sonra mö. 30

yılında ülkeyi ele geçiren Roma-Bizans İmparatorluğu 19 Hz. Ömer’in halifeliği

döneminde, Hz. Amr bin As’ın kendi komutasında bir ordusuyla ms. 642 yılında

fethetmesiyle artık İslam toprakları olarak devam etmiştir.20

4. Fransız İşgaline Kadar Mısır

Mısır’ın fethi ile batıya hatta bu günkü batı Avrupa’ya kadar uzaman İslami

yayılma Hz. Ömer’in halifeliği zamanında başlamıştı. Emevilerden sonra, Endülüs

Emevi Devletinin kuruluşu ms. 756 tarihinde Suriye’de merkezi bulunan Emevilerin

yıkılmasıyla gerçekleşmiştir. Doğu-batı insanına ve özellikle İslam âlemine kendini

                                                            

16 Sadullah, a.g.e. 267 ayr. bkz. Hornung a.g.e. 108.

17 Görgün, a.g.e., xxıx, 556, ayr. bkz Hornung, a.g.e. 115.

18 Hornung, a.g.e. 138-148.

19 Hornung, a.g.e. 193.

20 Cengiz Tomar, DİA “Mısır”, İstanbul, 1988, XXIX, 559.

Page 20: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

6  

unutturmayan eserler bırakan âlimlerin yetiştiği Endülüs Emevilerinin21 dünya

edebiyatına yön veren etkileri görülmüştür.

Emeviler sonrasında ‘Abbasiler, Fatımiler, Eyyubiler, vs. Memluklulardan

Osmanlılara kadar bir seyirle devam eden süreçte Mısır’da ilmi ve fikri alanda en

parlak atılım, el-Ezher Üniversitesi’nin kuruluşudur.22

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı Memluklulardan almasından sonra ‘Abbasi

halifesi, halifeliği Osmanlıya teslim etmiştir. 1517 m. 23 Mısır Osmanlı

hâkimiyetinden sonra da ilmi çalışmalara devam etmiştir. Ezher ulemasının yapmış

olduğu edebi çalışmalar kuruluş tarihi boyunca devam etmiştir.24 Zira bazı

araştırmacılar Mısır’da Osmanlı döneminde yetişmiş nice şair ve yazardan söz

etmektedirler. 25

Osmanlı, Memluk devletine bağlı yönetici paşaları Mısır toprakları dışına

çıkarmadığından içeride tekrar güç kazanan bu Memluk Paşaları, yönetimi tekrar

kısa bir süreliğine ele geçirdi. Bu karışıklıktan istifade ile 1798’de Napolyon Mısır’ı

işgal etti. Bu işgal sonrasında Mısır tarihinde edebî değişim başladı. 26

5. Fransız İşgali ve Sonrası Mısır

1798’de Mısırı işgal eden Napolyon komutasından oluşan Fransız askerleri

ülkeye batı fikirleri ve yaşayışlarıyla birlikte girmişti. Diğer bir tabirle işgalle beraber

gelen değişmeler, toplumu her yönden batıdan etkilenmeye sürüklemişti.

Napolyon’un bu işgali edebiyatçılarca, kadim Arapçayla modern Arapça arasında bir

sınır olarak görülmektedir.27 Fransız işgali Mısır’da üç yıllık bir zaman alsa da

etkileri daha sonra batı hayranlığı, batılılaşma eğilimleri olarak kendini gösterecekti.

                                                            

21 Tomar, a.g.e., XXIX, 559.

22 Temel Britanica, “Mısır”. Ana Yayıncılık. İstanbul, 1992, XII, 197.

23 Büyük Learousse, XVI, 8122

24 Şevki Dayf, el-Edeb el-Arabiyyu’l-Muasır fi Mısır, Daru’l-Me‘arif, Kahire. s. 10-13. ayrc. bkz. Seyid Muhammed Seyyid

“Mısır”, DİA., İstanbul, 1988, XXIX, 567.

25 Nihad M. Çetin, “Arap”, DİA, İstanbul, 2004, III, 303.

26 Dayf a.g.e. s. 13.

27 Mehmet Yalar, Modern Arap Edebiyatına Giriş, Emin Yayınları, Bursa, 2009, s. 42-45

Page 21: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

7  

Napolyon askerleri 1801 de Osmanlı askerlerinin Mısır’ı tekrar savaşla geri alması

ile çıkmak zorunda kalmıştı. Fransızların işgal ile ellerinden aldığı Memlüklülerin

devamı olan yönetimden geriye kalan boşluğu doldurması ve otoriteyi sağlaması için

Osmanlı, Mehmet Ali Paşa’yı 1805’te Mısır’a vali olarak atadı.28

Osmanlı devletine bağlılığı çok fazla sürmeyen Mehmet Ali Paşa Avrupa’ya

yönelir ve Osmanlıya olan bağlılığı zayıflar. Bu durumu Osmanlının batıya karşı

savaşlarda aciz kalması şeklinde sebeplendirmek mümkündür. Paşa’nın, yapmış

olduğu savaşlarda Osmanlıya yardım etmekte geri durmasını sonraki zamanlarda

Osmanlıya savaş açması izleyecektir. Bu tutum Mısır yönetimini Osmanlı

yönetimine karşı istiklal arayışlarına kadar götürmüştür.29

Arnavut olduğu söylenip Türklüğünde ihtilaf edilen 30Mehmet Ali Paşa

Mısırlılarca sevilen bir kişiliğe sahiptir. Çünkü o, Osmanlıya karşı baş kaldırmıştır.

Bazı Mısırlılar geri kalmanın sebebini Osmanlıyla bağdaştırırlar. Bu düşünce bütün

Mısırlılarda görülmese de okullarda olan eğitimdeki yönlendirmeden gelen bilinçaltı

bir kabuldür. Mehmet Ali Paşa’yı ise Avrupalılar ve batının çok sevmesi Osmanlıya

karşı tutumuna dayandırılabilir. Bilindiği kadarıyla Doğu Makedonya’da bulunan

bütün Türk şehir isimleri kaldırılmıştır. Ancak Kavala şehrinin adı, hala

kaldırılmaması düşündürücüdür.

Mısır tarih kitaplarının bazısında Kavalalı’nın kendisinden övgüyle bahsedilir.

Onun Mısır’ı ilerletmesi ve köylü çocuklarını okutturması, Avrupaya öğrenciler

göndermesi, Avrupa’dan öğretmenler eğitmenler getirtmesi anlatılır. Ayrıca oraların

farklılıklarını Mısır’a kazandırması zikredilerek, bu yönden sevilen yönleri ifade

edilmeye çalışılır.31Ancak bunlarla beraber aynı yazarlar, Mehmed Ali Paşanın

ilerlemeyi isterken takındığı tavrını ve halka davranışını yadırgayan tutumlarını

gizlememişlerdir. Onun çağa ayak uydurmasını övgülerle bahsetmişlerdir. Her ne

kadar övgüyle bahsetseler de Kavalalı’nın bu emelleri gerçekleştirmede, insana değer

vermediğini dillendirmişlerdir. Vatandaşın hiçe sayıldığı, çağa ayak uydurma

                                                            

28 Cemal Bedevi, Mısır min Nafizeti’tTarih, Daru’ş-Şuruk, 1994, s. 74-75. ayr. bkz. Seyyid Muhammed Seyyid,. XXIX, 569

29 Mehmet Karataş, “Mehmet Ali Paşa ve Mısır Meselesi”, Ekev Akademi Dergisi, 22. Sayı, Kış 2005, ss. 265-282

30 Dayf, a.g.e., s. 16.

31 Bedevi, Mısır min Nafizeti’t-Tarih, 57-58.

Page 22: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

8  

çalışmasının ne faydası olabilir şeklinde eleştirel bir yaklaşım sergilemektedirler.

Hatta Kral Hûfû’nun despotça yaptırdığı sanat harikasında insana değer vermeyişi ve

piramit çalışanları ile Süveyş Kanalı’nda çalıştırılan Mısırlıların arasında bir

benzerlik kurmaktadırlar.32

Kavalalı Mısır’ın valiliğiyle yetinmeyip başka yerlerinde valiliğine talip olmuşsa

da Osmanlı O’nun bu isteğini veto etmiştir. Bunun üzerine Kavalalı Osmanlıyı uzun

zaman uğraştıracak bir isyana girişmiştir. Avrupa ülkeleri zayıf düşen Osmanlının

Mısır sorununa çözüm bulmada taraflar arasında bir nevi hakemlik yapmışlardır.33

Mısır meselesi 2. Mahmut’tan sonra çözülmüş, fakat Kavalalı, tamamen olmasa

da kendi isteklerinin gerçekleşmesinde başarılı olmuştur. Aslında Mehmet Ali’nin

bütün bu yaptıklarına sebep olarak onun modern bir devlet kurma sevdası içinde

olduğundan da söz edilmektedir.34

Kavalalı’dan sonra yönetim sağlam devam etmemiş; Said Paşa’nın döneminde

Osmanlı’da olduğu gibi Avrupa’dan alınan borçlardan dolayı, devlet Avrupa

bankalarına ciddi borç içerisine girmiştir.35

O dönemlerde Fransızlar Mısır’da farklı bölgeler içinde kız liseleri, Hıdiv

mektebleri, misyonerlik faaliyetleri için okullar açmıştır. 36 Yine aynı dönemde

Fransızlar Mısır’ın farklı yerlerinde çeşitli arkeolojik kazılar yapmışlardır. Kavalalı

sonrası Champlion’un başlattığı Hiyeroglif yazısını keşif çalışmaları sürdürülmüş,

geniş arkolojik kazılar gerçekleştrirlmiştir. Sonrasında da bu çalışmalar gelişerek

devam etmiştir. 37

                                                            

32 Bedevi, Mısır min Nafizeti’t-Tarih, a.g.e. s. 54-55.

33 Nicole Corga, Osmanlı imparatorluğu tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), Yeditepe yayın evi, V, İstanbul, 2012, 300-303, ayr. bkz

Fahir Armaoğlu, 19. yy Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, İstanbul 2006, s. 194-216.

34 Bedevi, Mısır min Nafizeti’t-Tarih, s. 58. ayrc. Bkz, Dayf a.g.e. s. 14

35 Görgün, ,a.g.e., XXIX, 570.

36 Dayf, a.g.e. 13-15.

37 Zikri, a.g.e., 19.

Page 23: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

9  

6. İngiliz İşgali Dönemi

Avrupa’ya karşı borçlanan Mısır üzerine İngilizlerin stratejik olarak söz sahibi

olma isteği Mısır’ın iç işlerine karışmaları ile neticelendi. Hiçbir halk kendi içişlerine

başka milletlerin müdahale etmesinden hoşlanmaz. Dolayısıyla Mısır halkı

Avrupalıların kendi içişlerine karışmasından hoşnut olmadı. Bu duruma karşı

tepkilerini ‘Urabi Paşa etrafında toplanıp ayaklanarak göstermişlerdi.

Ayaklanmaların şiddetlenmesi İngilizler ile ‘Urabi Paşa taraftarlarını karşı karşıya

getirmiş ve bu durum İngilizlerin Mısır topraklarını fiilen işgali ile sonuçlanmıştı. 38

Mısır halkı boş durmamış, en doğal hakkı olan hürriyeti uğruna Mustafa Kamil’in

liderliğinde Vatanperver Hareket adı altında çalışmalarda bulunmuştu. 39

Topraklarının işgalinden rahatsız olan Osmanlı Devleti duruma müdahale ederek

İngilizler ile anlaşmaya oturmuştur. Asayişin düzelmesinden sonra askerini

çekeceğini söyleyen İngiltere XX. Yüzyılın ortalarına kadar Mısır’dan çekilmemiştir.

Anlaşma neticesinde Osmanlı Mısır’da fevkalade bir komiser bulunduracaktır. Bu

karar bağlamında Gazi Ahmet Muhtar Paşa fevkalade komiser sıfatıyla Mısır’a

gönderilmiş, daha sonra Hıdivliğe gelen II. ‘Abbas Hilmi’ye müsteşar-ı has olarak

görevlendirilmiştir.40

Başlarda halkın İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesine destek veren Hıdiv,

sonraları bu desteğinden vazgeçmiştir. Bu sırada 1914’te başlayan I. Dünya Savaşı

patlak vermiştir. Savaş için ilk zamanlarda tarafsızlığını ilan eden Mısır, ilerleyen

süreçte, İngilizlerin baskısıyla Almanya ve Avusturya-Macaristan'a karşı savaş ilan

etmek zorunda bırakılmıştır. 41

Savaş ilanının ardından İngilizler, Mısır’ın bütün devlet kaynaklarına el koymuş,

tek taraflı olarak Mısır’ı himayesine aldığını Osmanlı’nın hükümranlığının

                                                            

38 Bedevi, Mısır min Nafizeti’t-Tarih, 127-129.

39 Süleyman Kızıltoprak, Devr-i Hamid Sultan 2. Abdulhamid, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri, 2013, V, 82-86

40 Görgün, XXIX, 569.

41 Abdullah Abdurrazzak-İbrahim Uksi el-Cemel, Mısır ve’s-Sudan el-Hadis ve’l-Muasır, 1997, Daru’s-Sekafet li’n-Neşr,

Kahire, 187

Page 24: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

10  

kaldırıldığını ilan etmiştir. 42. Mevcut Hıdiv’i görevden alıp yerine Hüseyin Kamil’i

sultan olarak atamıştır. Bu, Mısır’da ilk sultanlığın başladığı anlamına gelmektedir. 43

Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Süveyş Kanalını dolayısıyla Mısır’ı da savaş

alanına kattığını ilgili devletlere duyurmuştur. Savaş boyunca ülke ekonomik açıdan

çok zorluklara giriftar olurken İngilizler ülke medyasına sıkı sansürler uygulamıştır.

Her şeye rağmen ortaya çıkan her türlü bağımsızlık hareketi halk tarafından büyük

destek görmüştür. Savaş sonunda İngiltere’de yapılan barış konferansında Sad Zağlul

Paşa ve heyeti Mısır’ın bağımsızlığı konusunu masaya yatırmak istemiş, 44 İngiltere

böyle bir heyeti muhatap olarak kabul etmemiştir. 1919’da Zağlul Paşa bağımsızlık

taleplerinin hiç dikkate alınmaması üzerine görevinden istifa etmiştir. Bu durum

halkın pek çok tabakasına yayılan geniş ayaklanmalara neden olmuştur. Zağlul Paşa

ve arkadaşlarının Malta’ya sürgün edilmesi ayaklanmaları daha da

şiddetlendirmişti.45 Ezher uleması, öğrenciler, çiftçiler ve çok farklı kesimlerden

oluşan halk kitleleri ayaklanmada etkin olmuşlardır. 46 İngilizler her geçen gün

büyüyen ayaklanmaların önüne geçemeyince 1922’de Mısır’ın bağımsızlığını kabul

etmek zorunda kalmıştır.47

İşte Necîb Mahfûz gibi edebiyatçılar Mısır’ın bu fırtınalı havasını vatandaş

olarak teneffüs ettiler. Bu durumdaki halkın hissiyatını ifade onlara düşüyordu.

Edebiyatçılar her zaman kendi pencerelerinden olaylara bakıp fikir yürüttükleri gibi,

başkalarının pencerelerinden iç dünyalarına girerek onların bakışıyla toplumu ve

bireyleri ölçmektedirler. Fakat en önemli ölçüt yazarın kendi görüşleridir. Mesela,

Seyit Kutup İhvanı Müslimin bakış açısıyla olayları, halkı ve geleceği

değerlendirirken, Necîb Mahfûz kendi ifadelerinden anlaşıldığı üzere Marksist bir

                                                            

42 Görgün, XXIX, 570.

43 Bedevi, Mısır min Nafizeti’t-Tarih, 170-171.

44 Bedevi, Mısır min nafizeti Tarih, 191-192.

45 Cemal Bedevi, Kane ve Ehavatuha, Daru’ş-Şuruk, Mısır. 1986, s. 236. ayr. bkz. ‘Abdurrazzak ‘Abdullah İbrahim- Uksi

Cemel, a.g.e. 288-290

46 J. H. Kramers, “Mısır”, Meb İslam Ansiklopedisi, byy. 1997, VIII, 251. ayrc. bkz.Cemal Bedevi, Nazarat fi Tarih’i Mısır,

Daru’ş-Şurûk, Kahire, 1994 81-83.

47 Kramers, a.g.e. 252-255.

Page 25: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

11  

yaklaşımla veya Vefd partililerin gözüyle olaylara yaklaşır,48 ona göre çıkarımlarda

bulunur. Musa Yıldız Mahfûz’un Hanu Halili romanını değerlendirirken:

“Mahfûz Hanu'l-Halili (1946) romanında Ahmed Raşit isimli roman kişisinin

ağzından çağımızın Peygamberlerine örnek olarak Freud ve Karl Marks'ı vermiştir.

Freud'un felsefesinin günümüzde önemli rol oynayan cinsel hayatın hastalıklarına

kurtuluş fırsatları sunduğunu, Karl Marks'ın da onun yolundan giderek toplumsal

karamsarlıktan kurtulmanın yollarını ortaya koyduğunu belirtmiştir”49 der. Bu

değerlendirmeler Mahfûz’un olaylara Marksist yaklaşımla baktığını göstermetedir.

Çözümleri de sunarken bu bakış açısıyla değerlendirdiğini akla

getirmektedir.’Abesu’l-Akdâr romanının bazı yerlerinde de ileride ifade edileceği

üzere materyalist bakış sergilemesine örnekler vardır.

7. Krallık Dönemi

İngilizlerin Mısır’ın bağımsızlığını ilan etmiş olmakla beraber konulan bazı

şartlar, İngiltere’ye her zaman Mısır’ın işlerine müdahale hakkını veriyordu.

Dolayısıyla bu durum Mısır’ın bağımsızlığını sadece şekilden ibaret kılmıştı. 50

Mısır siyasetçileri bu sınırlı bağımsızlığı tam olarak tanımamışlardı. Ancak bir

taraftan da devlet kurumlarını oluşturmaktan geri durmamışlardır. 1922 yılının 1

Mart’ında Sultan Ahmet Fuat’a Kral unvanı verilmiş parlamento oluşturulmuştu.

Belçika anayasası temel alınarak hazırlanan yeni anayasa 1923’te resmen yürürlüğe

girmişti. Ancak kralın başbakanı atama, azletme, meclisi dağıtma, oturumu erteleme

gibi geniş yetkileri vardı. Sürgünden dönen Sa‘d Zağlul Paşa 1924’te yapılan

seçimlerde meclisteki çoğunluğu oluşturarak51 Vefd Partisi hükümetini kurmuştur.

                                                            

48 Abdu’l ‘Azim Ramazan, Mısır Kable ‘Abdi’n-Nasır, el-Hey’etü’l-Mısriyyeti’l-‘Amme li’l-Kitab, Kahire, 1995, s. 143.

49 Musa Yıldız, Necip Mahfuz’un Sembolik Romanları, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Arap Dili Edebiyatı Ana Bilim Dalı, 1998, 61.

50 Abdul‘azim Ramazan, a.g.e., 219-221.

51 Abdurrazzak Abdullah İbrahim-Uksi Cemel, a.g.e. s. 301.

Page 26: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

12  

Ancak Sûdan meselesi yüzünden İngilizlerle ters düşmesi52 ilerleyen süreçte istifa

etmesine neden olmuştur. 53 Daha sonra yerine Nehhas Paşa geçmiştir. 54

1930’lu yıllara kadar göreve gelen pek çok hükümet Mısır’ın tam bağımsızlığı

konusunda İngiliz heyetleriyle pek çok görüşme yapmışlardır. Ancak bu

görüşmelerden elle tutulur bir sonuç çıkmamıştır. 1937 yılında Kral Fuat vefat etmiş

yerine genç yaştaki oğlu Faruk kral olmuştur.55

Nehhas Paşa yeni Kral’ın yetkilerini sınırlandırmaya girişince görevden

azledilmiştir. (1937) Sonrasında pek çok kısa süreli hükümetler göreve gelmişler,

Kral, meclis ve İngilizler arasındaki mücadele devam etmiştir.56

Görüldüğü üzere Abes’u-l Akdâr romanının yazım zamanı ülke idaresinin

çekişme içinde olduğu bir zamana denk gelmiştir. Ancak bu durumun, bir tesadüften

ibaret olmadığı açıktır. Mahfûz ve onun gibi yazarlar halkın iç dünyasının bir nevi

aynası olmaya çalışmışlardır. Çünkü edebiyatçı toplumun vicdanını aksettirir.

Bunları yaparken kendi iç dünyasının algılarını da katarak dışarıya aktarır.

II. dünya savaşının başlamasıyla Mısır yine tarafsızlığını ilan etmiştir. 1945’te

henüz savaş bitmeden önce Mısır’ın girişimiyle üye olan devletlerin her türlü

haklarının korunmasını amaçlayan Arap birliği oluşturulmuştur. Bu arada 1948’de

İngilizlerin Filistin’den çekildiğini ilan etmesinin ardından İsrail devleti resmen

kurulmuş, başta Amerika olmak üzere pek çok otorite tarafından bağımsızlığı kabul

edilmiştir. Arap birliğini oluşturan ülkeler İsrail’e karşı güçlerini birleştirerek savaş

açmışlar ancak Amerika ve Rusya gibi ülkelerin desteğini alan İsrail, savaşta galip

gelmiştir. Dolayısıyla Mısır bu savaşta yenilen taraf olmuştur. 57

                                                            

52 Abdurrazzak Abdullah İbrahim- Uksi Cemel, a.g.e. s. 297.

53 Bedevi, Mısır min nafizeti tarih, s. 62.

54 Görgün, XXIX, 571. ayrc. bkz. Abdurrazzak Abdullah İbrahim-Uksi Cemel, a.g.e. s. 302.

55 Abdurrazzak Abdullah İbrahim-Uksi Cemel, a.g.e. 305. ayrc. bkz. Görgün, XXIX, 571.

56 Bedevi. “Kane ve Ehavatuha”, s. 236.

57 Fahir Armaoğlu, 20. yy Siyasi Tarihi 1914-1980, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1983, ss. 483-487. ayr. bkz.

Bedevi. “Kane ve Ehavatuha”, 160. ayr. bkz. Abdul‘azim Ramazan, a.g.e. 245.

Page 27: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

13  

II. dünya savaşı sonunda Mısır’da ülke ekonomisinin iyice kötüleşmesi

huzursuzlukların artmasına sebep olmuştu. Mısır hükümetlerinin Sûdan’daki İngiliz

askerlerinin orayı tamamen tahliye etmeleri konusunda görüşmeleri fayda

vermeyince Kahire’de meydana gelen gösteriler kanlı bitmiştir58

Yukarıda da belirttiğimiz üzere sık sık hükümetler değişmiş, ülkede vergiler

arttırılmış dolayısıyla işsizlik de artmıştı. Mısır 1951 yılında, 1936 da yapılan

antlaşmanın Sûdan ile ilgili olan yanını tek taraflı olarak feshetmişti. Bunun üzerine

İngilizler Kral Fârûk’u Mısır ve Sûdan kralı ilân etmişti. Bu süreç içinde halk

arasında İngiliz karşıtlığı her geçen gün artmıştı. İngilizlerin 25 Ocak 1952’de

İsmâiliye'de katliam yapması ülkede büyük bir infiale ve gösterilere sebep olmuş,

bunun üzerine Cemal Abdunnâsır, yönetiminde bulunan subaylarla beraber askeri bir

darbeyle yönetime el koymuş ve Kral Faruk 1952’de ülkeden çıkarılmıştı. Daha

sonra General Necîb cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık görevini üstlendi. (1953).

Böylece ülkede monarşilikten cumhuriyete geçilmiş oldu.59

Abesu’l-Akdâr da Necîb Mahfûz’un idealinde olan Mısırlıların ülkeyi yönetmesi

Osmanlı kadar adaletli olmuş mudur? Sorusunun cevabı merak konusudur. Bu

sorunun cevabı Mahfûz’un beğenmediği yönetimlerden dolayı kaleme aldığı krallık

sonrası eserlerde görülebilir.

Ayrıca görüldüğü gibi’Abesu’l-Akdâr romanının yazım zamanı, ülke idaresinin

zorlu çekişmelere sahne olduğu bir zamana denk gelmesinin tesadüften ibaret

olmadığı açıktır. Mahfûz’un bu eserde yönetim şeklinden ve yönetimdeki kişilerden

duyduğu rahatsızlığı hissettirdiği düşünülebilir.

Sonuç olarak Mahfuz’un ’Abesu’l-Akdâr adlı romanı nesnel zaman açısından

firavunlar zamanının bir bölümünde olan olayları içerir. Bu bağlamda eski Mısır

tarihi ele alındı. ’Abesu’l-Akdâr’ın yazıldığı modern Arap edebiyatının gelişim

zamanının anlaşılması ve yazarın hangi şartlar altında anlatısını gerçekleştirdiğini

aktarmaya çalıştık. Şimdi öne yazar Necib Mahfuz ve avrdından Arap ve Batı

edebiyatında roman türü hakkında kısaca bilgi verelim.

                                                            

58 Görgün, XXIX, 571.

59 Abdurrazzak Abdullah İbrahim-Uksi Cemel, a.g.e. 308-309 ayr. bkz. Görgün, a.g.e. XXIX, 572.

Page 28: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

14  

I. BÖLÜM

 

Necîb Mahfûz ve Roman

Mahfuz edebi kişiliği açısında arap edebiyatında önemli bir yere sahiptir.

Romanlarını yazarken toplumun duygusuna ustaca tercümanlık yapan ünlü yazar

hakkında bilgi verelim.

1.1. Necîb Mahfûz’un Hayatı

Necîb Mahfûz 11.12.1911 yılında çocukluğunu geçirdiği Kahire’nin el-Cemaliye

Mahallesinde doğdu.60 12 yaşına geldiğinde hayatında büyük izler bırakan

Kahire’nin ‘Abbasiye semtine taşındı.61

İlk ve Orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra 1934 yılında Kahire

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirdi.62 Aynı Üniversitenin

Felsefe Bölümünde yüksek lisansa Şeyh Mustafa Abdurrazık’ın danışmanlığında

başladı. ‘‘ İslam Tasavvufunda Güzellik Kavramı’’adlı tezini başlamasına rağmen

tamamlayamadı.63

Necîb Mahfûz 1934-1936 yılları arasında felsefe ve edebiyat arasında gelgitler

yaşamıştır. Bu dönemi şöyle anlatır: bir elimde felsefe kitapları diğer elimde Tevfik

el-Hakîm, Yahya Hakkı ve Taha Hüseyin’in eserleri vardı. Nihayet o, edebiyatçı

olmayı seçtiğini söyler.64

Çalışma hayatına 1939 yılında Kahire Üniversitesinde başlayan Necîb Mahfûz

devletin çeşitli kademelerinde sekreterlik, müdürlük, daire başkanlığı ve kültür

                                                            

60 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s.31.

61 el-Ğitani, a.g.e. s.17.

62 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 65, .

63 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 72.

64 en-Nakkaş, a.g.e. s. 53-54. Hafız İsmaili Alevi, “Necib Mahfuz Sireten ve Hayaten”

http://www.aljabriabed.net/n83_05hfid.(1).htm, erişim.11.28. 2014 ayrc.bkz. İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 73, Mısır,2006.

Page 29: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

15  

bakanlığında emekli oluncaya kadar sinema işlerinden sorumlu müsteşar olarak

sürdürdü ve 1971 yılında emekli oldu.65

Emekliye ayrılan Mahfûz kendisini tamamen yazmaya verme fırsatı bulduğu için

daha üretken olmuştur. Çünkü o, kendi ifadesiyle; görevin bağlayıcılığından

kurtularak iş hayatının gürültü, problem ve sorumluluklarından uzak olarak edebi

ürün vermeye tam bir fırsat bulmuştu.66

Edebiyat alanında pek çok eser bırakan Necîb Mahfûz 2006 yılında vefat

etmiştir.

1.2. Edebi Hayatı

Necîb Mahfûz’un hayatına baktığımızda yaşadığı mahalle ve aile ortamı sade bir

hal arz etmektedir. Evlerinde Kur’an-ı Kerim ve babasına hediye edilen bir kitaptan

başka kitap olmadığı görülmektedir. Böyle bir çevrede yetişen Necîb Mahfûz’un,

doğal olarak edebiyatla tanışması ilkokulda başlar. Hatırladığı kadarıyla ilk okuduğu

romanın “ibn Conson” ( Johnson’un Oğlu )dur. Daha sonra araştırır ve bu serinin

Johnson’un oğlu varsa, babası da vardır düşüncesiyle diğer romanlarını da bulur

okur.67

Ayrıca Hafız Necîb’in tercüme ettiği Sinclair ve Milton Topp’un hikâyelerini de

okur. Aynı zamanda el-Ehram gazetesinde seri halinde yayınlanan daha sonraları

kitap olarak basılan Paul Quin, Charles Jervis gibi yazarların tarihi romanlarından

istifade eder. Kendi ifadesiyle hem okur hem de bunları yazar.68

Necîb Mahfûz her yazarın hayatında olduğu gibi yaşadığı çevrenin, onun edebi

kişiliğini etkilediğini ifade eder. Kendisinin de çocukluğunu geçirdiği Cemaliye

semtini edebi kişiliğinin gelişmesinde, duygularının ve hislerinin başlangıç noktası

olduğunu bildirir.69

                                                            

65 A‘lamun ve Şahsiyyatun Mısriyye, http://www.sis.gov.eg/Newvr/figure2011/arabic/khelden/htm/literaturekh45.htm erişim

11.28. 2014

66 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 228. el-Ğitani, a.g.e. s. 60, ayr. bkz. Musa Yıldız, a.g.e. s. 23,

67 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 102

68 el-Ğinati, a.g.e. s. 25

69 el-Ğitani, a.g.e. s. 20.

Page 30: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

16  

Necîb Mahfûz edebi kişiliğinin oluşmasında daha küçük yaşlarından itibaren

okuduğu edebi şahsiyetlerin başında el-Manfalûti gelmektedir. Bu konuda şöyle der:

“el-Manfalûti beni etkileyen ilk edebi şahsiyetti. O’nu çok küçük yaşta okumaya

başladım. 1925 yılında el-Manfalûti, kendine has kıvrak uslubu ve ergenlik çağına

uygun duygusal konularla kalblerimizi fethetti. Onun romantik hikâyeleri hemen

hemen okur-yazar olan tüm gençler arasında zevkle okunuyor ve taklit ediliyordu.

Okul ödevlerinde öğrenciler sık sık alıntılar yapıyorlardı. el-Manfalûti dile hakimdi,

eski ve yeninin ortasında bir üsûp kullanıyor, cümlelerin müziksel uyumuna ve secili

oluşuna dikkat ediyordu. Bu üslup özelliğinin yanı sıra, okuyucunun zevkini birinci

planda tutuyor, toplumsal sorunları işliyor ve duygulara hitap ediyordu. Bu

bakımdan genç kuşak ona bayılırdı. Gerek üslubundan, gerekse o dönemdeki

düşüncelerinden etkilendiğimize inanıyorum.”70

Necîb Mahfûz lise dönemlerindeyken Cahız (m. 869)’ın “el-Beyân ve’t-Tebyîn”

Ebu Ali el-Kâlî ( m. 976 )’nin “el-Emali”, İbn Abdi Rabbîh ( m. 940)’in “el-‘İkdu`l-

Fer’îd” adlı eserleri yanında bazı ansiklopedik eserleri okudu. Eski Arap

edebiyatına, daha çok da şiire yöneldi. Özellikle Ebu’l-‘Ala el-Me‘arrî (m. 1058), el-

Mutenebbî (m. 965) ve İbnu’r-Rumi (m. 896)’den okudu. Kendisinin bu anlamda

kültürel mirastan istifade ettiğini ifade eden Mahfûz Kur’an ve Hadis’ten özel olarak

bahsetmektedir. Ayrıca, tarih konulu kitaplarada ilgi göstermiş ve bu birikimini

“‘Abesu’l-Akdâr, Radûbîs, Kifahu’t-Tîbe” vs. hikâyelerde ayrıca şiir ve nesir olarak

kullandığını belirtmektedir.71

Necîb Mahfûz okumaya çocukluk döneminde başladı. İlk olarak gazetelerin yazı

birimlerine olaylar üzerine yorumlamalar gönderir. Yazılarda yorum yaparken

kendisinin katıldığını ya da katılmadığını belirten yorumlar ekler. Yazılarının

neşredilmesini isteyen yazar; okuyucular hakaret bile etseler neşredilmesini

istemektedir.72

                                                            

70 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 66-67.

71 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 72. ayr. bkz, Musa yıldız a.g.t.,s. 26.

72 İbrahim abdul aziz, a.g.e. s. 68.

Page 31: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

17  

Mûsıkîye de ilgisi olan Mahfûz, romanlarında işlemiş olduğu leitmotiv

tekniğinde muhtemelen daha önce ilgi duyduğu ve o anlamda az da olsa eğitim aldığı

sanat eğitiminin etkisi vardır denilebilir. Mahfûz’un sanata olan ilgisini:

“Eğer yazar olmasaydım şarkıcı olurdum” sözü pekiştirmektedir.73

Necîb Mahfûz’un düşünce yapısının oluşmasına katkısı olanların başında Taha

Huseyn ile ‘Abbas Mahmud el-’Akkad gelir. Taha Huseyn’den akılcılığı ve batıyla

verimli iletişim kurmayı, ‘Abbas Mahmud el-’Akkad’dan ise kendisini yazar olarak

hazırlamayı öğrenmiştir. Bu iki yazarın yanında Mahfuz’un edebi hayatında Tevfik

el-Hâkim’in etkisi daha çok olmuştur. Ayrıca yazılarında felsefi ve psikolojik

anlamlar yüklü olmasında onu daha önce ilgi duyduğu ve araştıma yaptığı felsefe

alanının da etkisi olmuştur.74

Yine kendi dönemi genç kuşağın üzerinde etkili olan el-Manfalûti, Mahfûz’a

edebiyatı ve yazmayı sevdirmiştir.

Mahfûz’u bu yzarlarda daha fazla etkilyen kişi hiç şüphesiz Tevfik el-Hâkim’dir.

Onun görüşlerini benimsemiş ve onunla tanıştığı 1947 yılından sonra diyaloğunu hiç

kesmemiştir. Mahfûz Tevfik el-Hakimin dilde ve edebiyatta zirve olduğunu

aktarmaktadır. Mahfûz bunları ifade ederken şöyle der:

“Tevfîk Hakîm’in kalbimde ayrı bir yeri vardır. Belki ‘Akkad’ı sevdim ve elinde

büyümüş olabilirim. Belki Taha Hüseyin’den çok istifade etmişimdir. Fakat Tevfîk

Hakîm ruhen ve vicdanen etkilendiğim ve yıllarca yanında bir gölgesi gibi olduğum

tek insandır. Hakim ile ilişkim 1947’ye dayanmaktadır. İşte o tarihte “Zukaku’l-

Midak” adlı eserimi yayınladım. O bir edebiyat yıldızıdır. O benim bir romanımı,

Muhammed Mutevelli, opera müdürü iken tavsiyesi üzerine okumuştu. Sonra

benimle görüşmek istemiş ben de onu görmek için el-Liva kahvesine gittim. Orası

Mısır Ehl’î Bankası’nın karşısındaydı.”75

                                                            

73 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 69.

74 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 67-68.

75 Racâ’ en-Nakkâş, Necîb Mahfûz Safahât min Müzakkerâtih ve Adva’ Cedîde alâ Edebih veHayâtih, Muessesetu’l-Ehrâm,

Kahire, 1998, s. 70.

Page 32: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

18  

Yazar kendisinin ‘Akkad’dan da son derece istifade etmenin yanı sıra Taha

Hüseyin, Corci Zeydan, Hüseyin Heykel vs. yazarlardan da faydalandığını ayrıca

Selâme Mûsa ile ilişkilerinin ölümüne kadar devam ettiğini, onun “Beyne’l-

Kasreyn” adlı romanını okuduğunu ve hakkında bir makale yazdığını

aktarmaktadır.76 Yine Selâme Mûsa’dan da ciddi manada etklenmiştir. Onunla bilime

ve komünisliğe bağlandığını anlatır.77 Bunların yanı sıra marksizmden ve az da olsa

tasavvuftan etkilendiğini aktaran yazar, hangisinde tam karar kıldığına kanaat

getirmediğini ifade eder.78

Yazdığı eserlerden görüldüğü üzere, Mahfûz’un edebi girişimleri kısa hikâye

yazmayla başlar. Daha sonra bu türün sanat alanını daralttığını görür ve romana

yönelir. Yazdığı tüm eserlerinde konu itibariyle aynı şeyleri tekrar etmemiş, sosyal

ve siyasal gelişmelere paralel olarak sürekli kendini yenilemiştir. Bu itibarla

eleştirmenler onun edebi hayatını dönemlere ayırmıştır.79

Bu dönemler tarihi dönem, gerçekçi dönem ve sembolik dönemlerden

oluşmaktadır. Şimdi kısaca bu dönemler hakkında bilgi verelim.

1.2.1. Tarihi Dönem

Mahfuz tarihe önem verdiği ve bu alanda eserler yazdığı için bu döneme tarihi

dönem denilmiştir. İfade edelim ki eleştirmenler ittifakla tarihi romanın ilk ortaya

çıkışının 19. yy olduğunu söylerler. Evvelce belirtildiği üzere bu sürecin ilk öncüsü

İngiliz yazar Wolter Scott’tır.80 Arap edebiyatında tarihi romanın ilk öncüleri

arasında Corci Zeydan’ın olduğu ifade edilir.81

                                                            

76 en- Nakkâş, a.g.e. s. 77.

77 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 72.

78 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 76.

79 Musa Yıldız a.g.t.,s. 32.

80 Taha Vadi, Medhal ile Tarih er-Rivayeti’l-Mısrıyyeh, Mektebe en-Nehda el-Mısriyye, Kahire, 1972, s. 12.

81Muhammed Bekr el-Bûci, ”er-Rivaye” Mecellet’u Cami‘i’l-Ezher Silsilet-u ‘Ulumi’l-İnsaniye, Kahire, 2009, c. 11. Say. 2.

S. 207,

Page 33: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

19  

Necîb Mahfûz genç entelektüeller arasında yaygın olan Eski Mısır’ın devamı

niteliğinde olan firavunlar dönemine merak sarmış ve bununla alakalı 3 roman

yazmıştır. Bunlar ’Abesu’l-Akdâr ( 1939 ) , Radûbîs ( 1943 ) , Kifah Tibe (1944) dir.

Necîb Mahfûz 1944’den sonra tarihi roman yazmayı bırakıp o dönemin

koşullarından dolayı Eski Mısır ile o dönemin koşullarının arasında bir bağ

olmamasından dolayı tarihi roman yazmayı bırakıp kendisine de şöhretin kapılarını

açan gerçekçi romana yönelmiştir.82

Mahfûz ‘Abesu’l-Akdâr’dan önce dört roman yazmıştır. Bu eserler belki de

roman ketegorisinde bir değer ifade etmediği için Selâme Mûsa bunları yırtmasını

söylemiştir. Daha sonra yazmış olduğu“’Abesu’l-Akdâr” eserini ilk olarak “Hikmet-u

Hûfû” diye adlandırmıştır. Selame Musa “Hikmet-u Hûfû” ismini dikkat çekici

bumamıştır. Yazar da buna binaen eserin adını daha sonra “’Abesu’l-Akdâr” olarak

belirleyp neşretmiştir.83 Tarihi romanlardan sonra yazmış olduğu romanlara

bakıldığında “Zukaku’l-Midak”, “Hânu’l-Halîlî”, ve “el-Kahire el-Cedide” vs. bir

takım eserleri romantik türden eserler sayılabilir.

1.2.2. Gerçekçi Dönem

Necîb Mahfûz 1944‘ten itibaren noktaladığı tarihi romanlarının yerini gerçekçi

romanlar almıştır. Her yazarda olduğu gibi o da toplumun sosyal, ekonomik, siyasi

yapısına karşı duyarsız kalmamıştır. Böylece romanlarına Mısır’da yaşayan

toplumun o zamanki durumlarını yansıtmıştır. Mahfûz, ilk gerçekçi romanı el-

“Kahiretu’l-Cedide’” yi 1945 yılında yayımlamıştır. 84

Necîb Mahfûz bu romanlarında Avrupadaki bazı yazarların romanlarında olduğu

gibi aynı çerçevede yazmıştır. Örneğin ana karakterin etrafında diğer karakterlerin

şekillendiği görülmektedir. Roman kahramanlarının başarısızlığından dolayı

okuyucuyu olumsuzluğa ve karamsarlığa ittiği görülür. Bu romanlarda ayrıntının,

                                                            

82 el-Gitani. A.g.e. s. 44.

83 Heyet , Necib mafuz el muellefatul kamile, Mektebetu Lubnân, Lübnan,1990, ك mad.

84 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 77.

Page 34: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

20  

betimlemenin, yani tasvirin fazlalığı dikkat çekmektedir. Mahfûz’un bu romanları

Kahire’de geçmekte ve bu romanlarda toplumun sosyal yapısı anlatılmaktadır. 85

1.2.3. Sembolik Roman

Necîb Mahfûz tarihi ve gerçekçi roman türlerinden sonra Batıda ortaya çıkan

yeni bir akım olan sembolik roman türünü Arapçaya taşımıştır. Mahfûz bununla

Mısır roman türünde olmayan fikri çatışmayı Mısır’a getirmiştir. 86

Mahfûz “es-Sulasiyye” adlı romanını bitirdikten sonra bir müddet roman

yazmaya ara vermiştir. Necîb Mahfûza bu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:

“Ben şimdi düşünme ve olayları kavrama aşamasındayım. Ne zaman yazmaya

döneceğimi bilmiyorum. Fakat yazmaya başladığımda toplumcu gerçekçiliğe tekrar

dönmeyeceğim. Bu akımda yazmaktan usandım. Romanlarıma yüklediğim

gerçekçilik bana yeter. Ben içimde bir gelişme hissediyorum. Bu gelişmede

kesinlikle yazmamda yeni bir yöntemle sonuçlanacak.’’87

Mahfûz’un bu söylemlerinin üzerinden iki yıl geçtikten sonra “Evlâdu

Hâratina” romanını yazar. Sembolik romanın ilk örneği olan bu romanın dil ve

üslubu ile ele aldığı konu itibariyle hem yankı uyandırmış hem de içerdiği dini

karekterlerden dolayı tepkilere sebebiyet vermiştir. Necîb Mahfûz gerçekçi

romanlarında toplumu ve toplumun değişik katmanlarını ve içlerindeki

durumlarından kendini soyutlayıp sembolik romanlarında felsefi konulara girip

onları sembolik olarak ifade etmektedir.88

1.2.4. Nobel ödülü

Mahfuz 1988 yılında Nobel ödülüne layık görülmüştür. Kendisi almak için

gitmemiş, kızları onun yerine ödülü almıştır. Bu ödül, Mahfuz için, bütün arap

edebiyatçılarına verilmiş bir ödüldür. Nobelden evvel bir kaç ödül daha söz

konusudur. Kral Faruk’un vereceği ödülü kendisi reddederken, bir diğerini kendi

isteği dışındaki gelişmeler nedeniyle kazanamamıştır. Hadise şöyle cereyan etmiştir:

                                                            

85 Musa yıldız. a.g.t., s 37.

86 el-Ğitani a.g.e. s. 64, s 110.

87 Nebil Ferec, Necib Mahfuz Hayatuhu ve Edebuhu, Musa Yıldız, a.g.t.,den naklen, s. 38 .

88 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 107

Page 35: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

21  

Arap Dil Konseyinin edebiyatçılara vereceği bir ödül töreni olması

beklenmektedir. Ödüle iki kişi layık görülmektedir. Bunlar Mahfûz ve Said

‘Uryan’dır. Gelenekesel grup ‘Uryana, diğer gruptan Mazini gibileri de Mahfûz’a

verilmesi taraftarıdırlar. Mahfûz, ödülün kendisine değil ‘Uryan’a verildiğini

aktardıktan sonra ‘Akkad’ın vefatından evvel yayımlanan bir televizyon

programında, aralarında birinin Nobel ödülüne layık olduğunu ve onun Mahfûz

olduğunu söylediğini aktarır. Mahfûz, haberin yarım asır sonra gerçekleştiğini ifade

etmektedir. 89

Necîb Mahfûz`un eserleri birçok dile çevrilmesinin yanında Amerikan

kongresinde dünyanın en seçkin yazarları arasında olduğu ifade edilmiştir.90

İlk hikâyesi 1930 yılında eş-Şebeb dergisinde 91İlk romanı ise 1939 yılında

Selâme Mûsa’ya ait bir dergide neşredilmiştir.92

Ülkesinde ve Arap âleminde aldığı birçok ödülün yanı sıra 1988 yılında Nobel

Edebiyat ödülüne layık görülmüştür. Ona göre bu ödül sadece kendisinin değil,

Mısır’ın, Arapların ve tüm Arap edebiyatınındır.1994 yılında bir kişi tarafından

suikasta uğramış, fakat yaralı olarak kurtulmuş, kısmi felç olsa da çalışmalarına

devam etmiştir. 93 Bu kısa bilginin akabinde mahfuzun bir asıra yakın ömüre

sığdırdığı eserlere geçelim.

1.2.4. Eserleri

Bir asırlık hayatına oldukça çok sayıda eser sığdıran Mahfuz’un hikâye, roman,

tercüme olmak üzere birçok kitabı yayımlanmıştır.

1.2.4.1. Hikâyeleri

1. Hemsu’l-Cunûn ھمس الجنون (1938)

                                                            

89 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s 82

90 en-Nakkaş, a.g.e. s. 155. A‘lamun ve Şahsiyyatun Mısriyye,

http://www.sis.gov.eg/Newvr/figure2011/arabic/khelden/htm/literaturekh45.htm 11.28. 2014

91 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 90.

92 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 103.

93İbrahim Abdulaziz. a.g.e. 294, ayr. Bkz. Hafız İsmaili Alevi, “Necib Mahfuz Sireten ve Hayaten

http://www.aljabriabed.net/n83_05hfid.(1).htm 13.11. 2014,

Page 36: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

22  

2. Dunya’l-Allah ·دنيا الله (1963)

3. Beytu Seyyi’u’s-Sum‘ah بيت سيء السمعة (1965)

4. Hammâratu’l-Kıtti’l-Esved خمارة القط الأسود (1968 )

5. Tahte’l-Mizalle ( 1969) تحت المظلة

6. Hikâye bi-la Bidâye ve lâ Nihâye · حكاية بلا بداية ولا نھاية ( 1971)

7. Şehru’l-‘Asel ·شھر العسل (1971)

8. el-Cerime ( 1973 ) الجريمة

9. el-Hubbu Fevka Hedabeti’l-Heram ·ة الھرمالحب فوق ھضب ( 1979 )

10. eş-Şeytan Yaiz ·الشيطان يعظ (1979)

11. Ra’eytu fîmâ Yera‘n-Na’im · رأيت فيما يرى النائم ( 1982 )

12. et-Tanzîmus’Sirri ( 1984) التنظيم السري

13. Sabahu’l-Verd ·صباح الورد (1987)

14. el-Fecru’l-Kezib الفجر الكاذب (1989 )

15. Esdau’s-Sireti’z-Zâtiye ·أصداء السيرة الذاتية

16. el-Karâru’l-Ahîr القرار الأخير

17. Sude’n-Nisyan صدى النسيان

18. Futuvvetu’l-‘Atûf فتوة العطوف

19. Ahlam أحلام

20. Fetretu’n-Nekâhe فترة النقاھة

1.2.4.2. Romanları

1. Abesu’l-Akdâr ( 1939) عبث الأقدار (Kaderin Cilvesi)

2. Radûbîs ·رادوبيس (1943)

3. Kifah-u Tîbe (1944)كفاح طيبة

4. el-Kahiratu’l-Cedide ·القاھرة الجديدة (1945)

5. Hânu’l –Halîlî ·خان الخليلي (1946)

6. Zukâku’l-Midakk ·زقاق المدق (1947)

7. es-Serâb ·السراب (1948

8. Bidâye ve Nihâye · بداية ونھاية (1949)

9. Beyne’l-Kasreyn (1956)بين القصرين

10. ‘Asru’ş-Şevk الشوق عصر (1957)

11. es-Sukkeriyye (1957)السكرية

12. el-Lıss ve’l-Kilâb ·اللص والكلاب (1961)

Page 37: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

23  

13. es-Summan ve’l-Harîf ·السمان والخريف (1962)

14. et-Tarîk (1964) الطريق

15. eş-Şehhâz (1965) الشحاذ

16. Sersera Fevka’n-Nîl ·ثرثرة فوق النيل (1966)

17. Mîramâr ·ميرامار (1967)

18. Evlâd-u Hâratinâ (1967) أولاد حارتنا

19. el-Merayâ ·المرايا (1972)

20. el-Hubbu Tahte’l-Matâr (1973) الحب تحت المطر

21. el-Ker nâk (1974) الكرنك

22. Hikâyât-u Haratinâ (1975) حكايات حارتنا

23. Kalbu’l-Leyl · قلب الليل (1975

24. Hadratu’l-Muhterem (1976) حضرة المحترم

25. Melhametu’l-Harafîş (1977) ملحمة الحرافيش

26. Asru’l-Hubb (1980) عصر الحب

27. Efrahu’l-Kubbe ·أفراح القبة ( 1981)

28. Leyalî Elf-i Leyle · ليالي ألف ليلة (1982)

29. el-Bâkî mine’z-Zemen Sa’a/ (1982) الباقي من الزمن ساعة

30. Rihle İbn Fattûme · رحلة ابن فطومة (1983)

31. el-‘A’iş fil-Hakîka ي الحقيقةالعائش ف ( 1985)

32. Yevme Kutile’z-Zaim · يوم قتل الزعيم (1985)

33. Hadisu’s-Sabah ve’l-Mesa’ ·حديث الصباح والمساء (1987)

34. Kuştumûr ·قشتمر (1988)

35. Es-Sulâsiyye ·ثلاثية نجيب محفوظ

36. Mısru’l-Kadîme 94 مصر القديمة

1.2.4.3. Diyalog Türü Kitabı

Emame’l-Arş (1983): Firavunlar dönemi Mısır’ından Enver Sedat dönemine

kadar yaşamış yöneticilerin bir nevi sorgulanması şeklinde hayali diyaloglar

içermektedir.95

                                                            

94 Yıldız, a.g.t.,s. 43-47.

95 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 183. ayr. bkz. Musa Yıldız, a.g.e., s. 47.

Page 38: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

24  

1.2.4.4. Çeviri Türü Kitabı

Misru’l-Kadime ( 1932) : İngiliz Yazar James Baikie’nin Ancient Egypt (

Londra, 1912) adlı eski Mısır tarihini konu edinen ve 13 bölümden oluşan kitabının

Arapçaya çevirisidir.

Mahfûz evvelce yazmış olduğu tarihi romanları 40 ayrı konuda ele almak

istemiştir. Bundan dolayı bu konuda tafsilli bir bilgiye sahip olmak için araştırmalar

ve tercümeler yapmış olduğu düşünülebilir.96

Necib Mahfuz’un hayatı ve edebi kişiliğine kısaca değindikten sonra çok önemli

eserler verdiği roman türüne az da olsa değinelim.

1. 3. Roman ve Özellikleri

Roman edebiyat içinde bir tür olmakla birlikte, dil çatsı altında bir ifade

unsurudur. Dil/Lisan, insanlar arasında anlaşma, iletişim kurma vasıtası olmasının

yanında, duygu ve düşüncelerin söz veya yazı aracılığıyla başkalarına iletilmesine;

kıymet ifade eden sözün korunmasına yarayan çok mühim bir canlı unsur/ varlıktır.

Toplumu "millet" yapan unsurların başında geldiği için "millî" bir mahiyet arz eden

edebiyatın, biricik/ana malzemesi dildir.97 Böylece dil insanlar arsındaki anlaşmayı

sağlayan faktör olmasıyla, edebiyatın malzemesidir. Bu malzemenin en geniş

kullanıldığı türlerden biri de romandır.

Romanlar insanların iç âlemlerinde gezen gizli duyguları ortaya çıkarmada son

derece anlatıcıya büyük bir saha açmaktadır. Buna karşın şiirde anlatılması mümkün

olmayan şeyler için bu imkân görülmemektedir. Yazarın iç dünyasında bulunan

manaları şiirin hür olmayan dünyasının, daralttığı bir gerçektir. Kalpteki manalar

romanın içinde daha geniş ve hür bir biçimde serdedilebilmektedir. Roman bunu

serbest anlatım tekniğine borçludur. Çünkü onda olaylar duygular vb. şeyler ifade

edildiğinde ince ayrıntılara varıncaya kadar hiçbir kısıtlamaya gitmeden anlatılır.

Şiirde ise; kurallar şairi, duygularını ifadede kısıtlamaya götürebilir. Romancıyı

vezin, kafiye redif, seci‘ vs. şiire özgü şiiri şiir yapan sanatlarda ki gibi mecbur

                                                            

96 İbrahim abdül aziz, a.g.e. s. 102. ayr. bkz. Musa Yıldız, a.g.e., s. 47.

97Turan Karataş,; “ Ansiklopedik Terimler Edebiyat Sözlüğü” Perşembe Kitapları, İstanbul, 2001, 104.

Page 39: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

25  

kılacak bir şart yoktur. Bir şairin içindeki duygularını ortaya koyamadığı sebeplerden

biri de budur.

Bir roman yazarı kelimelerle oynar. Kelimeler onun için bir satranç taşları

gibidir. O taşları o kadar ustaca yerlerine koyar ki birkaç hamle sonrasını düşünür.

Kelimeler onun kaleminin ucundan dökülürken bir çağlayan misali akar. Sözcükler

yazılırken içinde ki duygular romanın vermiş olduğu serbestlikten ötürü sanki bir

heykel tıraşın bal mumuna şekil vermesi gibi o da kelimelerle kahramanlarına ve

mekânlara şekiller verir ve onları niteler. Şiir bu özelliği, bu kadar geniş çerçevede

içinde barındıramaz. Şiirdeki lâfzî güzelliklerin romana yansıması görülür. Bazen

secili sözler romanın içinde kahramanların ağızlarında görülmektedir. Bunu’Abesu’l-

Akdâr’da yazar Zâyâ’nın kocası Karda’yı aramak için gittiği piramitlerde marş

söyleyerek çalışan işçilerin ağzından aktarmaktadır. Bazen roman içinde bu

ifadelerin, lafız yönünden ona renk kattığı görülür.

İfade bakımındaanlatıcıya geniş imkânlar sunması yönünden diğer edebiyat

türlerinden ayrıldığı zikredilen roman, Arapçada rivaye/ الرواية 98 , İngilizcede

novel99, İtalyancada novella olarak adlandırılır. novellanın Latincede yeni anlamında

kullanılan novus kelimesinden alındığını söylemek mümkündür. 100 Bu bağlamda

romanın yeni bir tür olduğu isimlendirmesinden anlaşılmaktadır. Anlatma esasına

bağlı olup metinlerin anlatımca en uzun soluklusu olan roman hikâyenin geniş

biçimde ele alınışıdır denilebilir.101

Romanda salt hayali ve harikulade olan şeylerden sakınılır. Hayali derken

romanın içinde harikulade olup doğaüstü olaylardan uzak olunması

kastedilmektedir.102 Yoksa roman her yönüyle olmasa da birçok yönüyle romancının

fikir ürünüdür. Bilgi yetisinden doğan bir edebi anlatıdır. Edebi tür olarak roman bu

özelliği ile efsanelerden ayrılmaktadır. Efsaneler gerçek dışılığı ile de bilinirler. Yani

doğaüstü olaylar, içlerinde bolca zikredilir. Roman ise romancının muhayyilesinden

                                                            

98 Emrullah İşler-İbraim Özay, Türkçe-Arapça Sözlük, Fecr Yayınevi, Ankara, 2010, 933

99 Serap Bezmez, vd. Redhouse Büyük El Sözlüğü, İstanbul. 1997 Redhouse yayın evi s . 284

100 Anabritanica, “Roman”, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1993, XXVI, 324.

101 Karataş, a.ge. 348

102 Nebîl el-Hısâr , el-Mevsû‘a el ‘Arabiyye, “er-Rivâye”, X,. 2010, Dımaşk, Suriye, isam 138734

Page 40: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

26  

çıkmasına karşın hayalleri gerçekle bağdaşır bir nitelik ortaya koyar. Destanlarda

geniş sahadan ziyade dar çerçevede kahramanlar ve kahramanlıkları anlatılır. İçinde

sıra dışılık çoktur denilebilir. Roman ise daha çok sıradan olayları çeşitli bakış

açılarıyla ayrıntılı bir şekilde geniş bir yelpazeden ele alır ve sunar. İçinde belli yer

ve mekândan ziyade sıradan bir meyhane sokak vb. şeyler ele alınır. Destanda olan

ses tonlaması alışageldiği üzere romanda kullanılmaz.103

Romanın uzun soluklu olması, onu düz yazı, mektup, fıkra, hikâye vs. türlerden

ayırır. Çünkü hikâye daha kısa özelliktedir. Bazı Arapça kaynaklarda roman ة قصال

olarak isimlendirilmiştir. Hatta roman isimlendirilirken hikâye, hikâye ise kısa الطويلة

hikâye şeklinde vasıflandırılmıştır. 104 Roman belki de bunlardan farklı bir şey

olmasıyla beraber bu edebi türler ve sayamadığımız sair türleri içinde

barındırmaktadır. Bu zikredilen bilgilerden yola çıkarak roman için şöyle bir tarif

ortaya koyulabilir; roman; edebiyat içinde insani tecrübelere dayanan, olmuş ya da

olması mümkün şeyleri konu edinen neredeyse edebi türlerin çoğunu ihtiva edebilen

özelliğe sahip uzun soluklu bir ifade sanatıdır.

Zaman, mekân, olaylar ve kişileriyle gerçek hayata ve kurguya dayanan, çok

çeşitli anlatım tekniklerinin kullanıldığı edebi eser türü105 olarak bir tanımlama

yoluna gidilirse romanın sınırları belirlenmiş olur. Roman tanımlandığında gerçeğe

ne kadar uyduğu üzerine konuşulduğunda bu uygunluğun değişkenliğinden

bahsedilir.106

Romanın diğer sanat eserlerinden ayıran özelliğini anlatırken onun başka

eserlerden üstün olduğu tezini kabullenmek doğru değildir. Zira roman bütün anlatı

türlerinin neredeyse bütününün birleşiminden ortaya çıkan bir bina gibidir. Binanın

çatısı kolonlarına tabanı tavanına yahut bütünü onu oluşturan şeyin, esaslara üstünlük

sağlaması düşünülemez. Aynen bunun gibi romanı oluşturan öğelere de bakıldığında

romanın kendilerinden oluştuğu bu türlerden üstün olduğunu söylemek doğru olmaz

kanaati ağır basmaktadır.

                                                            

103 Ana Britanica, XXVI, 324

104 Emrullah İşler-İbrahim Özay, a.g.e. s. 933

105 Rahmi Er, “Roman” DİA, İstanbul, 2004, XXXV, 162.

106 Ana Britanica, XXVI, 224.

Page 41: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

27  

1.3.1. Romanın Tarihçesi ve Gelişimi

Romanın anlatı türünün bir parçası sayılması onun tarihinden söz edilirken

zamansal gelişimindeki oluşumunu üstlenen anlatı/tahkiye merhalelerinin de ele

alınması gerekmektedir.

Tahkiyenin gelişimi romanın oluşumunda etkili olmuştur. Bu çıkarım önceki

veriler ve gelecek ifadeler ışığında anlaşılmaktadır. Roman, gelişimi iz sürülecek

olursa önce romanın doğduğu Batı edebiyatına uzanır. Böylece romanda seyretmiş

olan bu gelişim ile konuya ışık tutulabilir. Sonuçta ortaya koyulan bu veriler

romanın, İslam dünyasına hususen Arap dünyasına nasıl girdiği ve şekillendiği

yönünün de anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Buradan hareketle Manas, Ergenekon vb. destanlar ayrıca hikâyeler şövalye

anlatıları, mekameler vs. anlatı türleri roman için bir doğuş ve kaynaklık

üslendiklerini savunmak doğru olabilir. Bundan dolayı roman destanların bir nevi

uzantısıdır denilirse hata edilmiş olunmaz. Ayrıca bunlarla beraber destanların,

romanın atası olduğunu söylemek mümkündür.107

Roman batı edebiyatında bakıldığında ise destanlar, romanslar, şövalye

anlatıları, Boccacio tarzı hikâye, Çoban hikâyesi, Pikareks roman şeklinde anlatı

türleri romanın çıkışı için bir etken olmuştur. Tüm bunlar göz önünde

bulundurulduğunda Arap dünyasına ya da daha geniş çerçevede, İslam dünyasına

roman türünün girişinde önceden bahsedildiği üzere roman için öncesinde oluşmuş

mukaddimeler de var olduğu görülür. Masal, halk hikâyeleri, meddah hikâyeleri,

mesneviler, vb. türlerin Arap, Fars ve Türk Müslüman edebiyatında görülmesi

mümkündür. 108

Netice olarak; roman tüm dünya edebiyatı içinde ki doğuşu ve spesifik bir boyut

kazanması ile bütün edebi eserler arasında onları da kapsayacak bir nitelik

kazanmıştır. Bu vaziyeti almasına kadar, romanda doğu ve batı olmak üzere iki farklı

oluşum görülmektedir. Bu oluşumların tamamen farklı olduğu düşünülemez.

Farklılık arzeden yerler onların evvelce beslendikleri kaynaklardır. Zamanla beşerde

                                                            

107 Büyük Larousse, XIX, 9890.

108 Nurullah Çetin, Roman Çözümleme Yöntemi, Öncü Kitap, Ankara 2009, s. 22

Page 42: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

28  

oluşan psikolojik değişimler romanların anlatı tarzının da değişmesine sebebiyet

vermiştir. Bunu Necîb Mahfûz’un nedenini kendisinin de bilmediği sebeplerden

dolayı sembolik roman yazmaya yöneldiğini anlatmasında görmek mümkündür.109

Belki onun bu yöneliminin sebebi Mısır’daki siyasi gelişmelerin, insanların

üzerindeki etkisi olarak görülebilir.

1.3. 2. Batı Edebiyatında Roman

Batı edebiyatında farklı anlatı türlerine rastlanmaktadır. Bunlardan bazıları

şöyledir:

1.3.2.1. Romanslar: romance fr. Başlangıçta Orta Çağ’a özgü aşk maceralarını

ve destanlarını ifade etme biçimi olarak manzum eserler şeklinde ifade edilmiş,

ancak sonraları mensur eserler de yazılmıştır.110 Latince kökenli dillerde yazılan bu

türlere romance (romanz) denilmektedir. 111

1.3.2.2. Boccacio tarzı hikâyeler: Bu hikâyeler klasikten moderne geçiştir.

Boccacio, Binbir Gece Masalları’ndan ( Elf Leyle ve Leyle) esinlenerek yazmış

olduğu Decamerone ( Dekameron) “On Gece” adlı eserdir. 112

1.3.2.3. Çoban hikâyeleri:

Çoğunlukla masallara benzer bir şekilde olup, olağanüstü durumlarla konuları

zenginleştiren eserlerdir.113

1.3.2.4. Pikareks roman:

Arapçada (رواية الشطار و العيارين) şeklinde ifade edilen bu roman tarzı serseri,

hırsız, aylak adam kelimeleri ile karşılık bulmaktadır. Yazarı bilinmeyen (La Vida de

Lazarillo de Tormes) ( Tormesli Lazarillo’nun hayatı) adlı roman, örnek olarak

verilebilir. 114

                                                            

109 İbrahim abdul aziz, Ene Necib Mahfuz,, Nefrû li’n-Neşr ve’t-Tevzi‘, Mısır, 2006 , s. 108.

110 Çetin, a.g.e. s. 24.

111 Er, “Roman” DİA, XXXV, 160.

112 Çetin, a.g.e. s. 29.

113 Çetin, a.g.e. s. 31.

114 el-Hısâr, a.g.e. s. 24 ayr. bkz. Çetin a.g.e. s. 32.

Page 43: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

29  

1. 3. 3. Romanın İlk Oluşumu

İlk romanın hangi roman olduğunu belirtirken: “Roman olarak ifade edilen ilk

edebi eserler üzerinde tam olarak fikir birliği olmasa da bu türün İspanyol yazar

Cervantes'in Donkişot'undan itibaren (XVII. yüzyıl başları) geliştiği ve XIX.

yüzyılda zirveye ulaştığı kabul edilir. Romantizm, realizm, sembolizm, sezgicilik,

egzistansiyalizm, psikanalizim gibi estetik, felsefe ve psikoloji doktrinlerin etkisiyle

günümüze uzanan bu gelişmeyle konu, yapı ve anlatım teknikleri bakımından pek

çok roman çeşidi ortaya çıkmıştır”.115 İfadeden anlaşılacağı üzere Cerwantes’in Don

Kişot’u roman olarak kabul edilmese de bir geçiş eseri olarak kabul edilir.

Toplumların zamanla gelişmesiyle istek ve beklentilerin farklılaşması kendini

romanda da göstermiştir. Bu farklılaşma ve değişim zamanla en güzel boyutlara

ulaşmış ve ortaya çıkan eserlerde kendini göstermiştir. Zaman içersinde

romancıların üslup ve kurgularındaki farklılıklarından dolayı farklı anlatılar

oluşmuştur.116 Bu farklılıklar zamanla romanın tarihsel süreci içersinde müstakil bir

edebi tür olarak ortaya çıkmıştır. Şimdi başlıca roman türlerini ele alalım:

1.3.3.1. Romantik Roman:

Bireye ait gerçekler olarak görülen duygular, düşünceler, hayaller, acılar,

kederler, hüzünler, aşk vs. hislerin somutlaşmış varlığını kendi içinde sergiler. Sir

Walter Scott’un (ö. 1832) tarihsel romanları, Jean-Jacques Rousseau’nun (ö. 1778)

eserleri,Goethe’nin(ö.1832) Genç Werther’in Acıları adlı romanları bu türün en güzel

örneklerindendir.117

1.3.3.2. Realistik Roman:

                                                            

115 Rahmi Er, “Roman” DİA, IXX, 161- 164.

116 Çetin, a.g.e. s. 34.

117 Heyet, “Roman” Ana Britanica, XXVI, 326, ayr. Bkz. Joyce ve Jim Lavene, Her Yönüyle Roman Yazımı. Arkadaş

Yayınları Ankara,. s. 40, 2010.

Page 44: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

30  

Realite gerçek demektir. Realistik roman, gerçekçi olarak ifade edilir. Bundan

dolayı gerçekçi roman da denilebilir.118 Balzac (ö. 1850) ve Stendhal’in (ö.1842)

romanları bu türdendir.119

1.3.3.3. İzlenimci Roman:

19. yüzyılın sonlarında oluşan bu roman tarzı, iç dünyadan dış dünyayı

betimleme biçimidir. Nesneleri farklı algılamadan oluşan bir roman türüdür. Ford

Madox Ford’un romanları izlenimcilik romanının en güzel örneklerindendir.120

1.3.3.4. Duygusal Roman

İnsanların hayat içerisinde geçirdikleri bazı olayları duygusal biçimde

betimlenen tasvir eden metinler bütünüdür. Algı oluşturma biçimi her romanda

görülse de bu tür romanlarda daha belirgin bir haldedir. Madame de La Fayette’in

(ö.1693) Prenses de Cleves adlı romanı LaurenceSterne’in(ö.1768) , Rousseau’nun

(ö.1778) romanları, Fransa ve İtalya’da Hissi Seyahat adlı anlatısı bu türe en güzel

örneklerdendir.121

1.3.3.5. Psikolojik Roman

Bireylerin psikolojik durumlarını inceleyerek ayrıntılı bir şekilde ele alan ve

tahlil eden romanlardır. Bu roman türünü diğerlerinden ayıran en belirgin özellik

ruhsal durumu soğukkanlı bir yaklaşımla sergilenmesinden dolayı duygusal

romandan ayrılır. Abbe Prevost (ö.1763) Manon Lescaut adlı eseriyle Fransız

edebiyatında psikolojik roman olarak bir çığır açmıştır. Paul Bourget’in (ö. 1935)

romanları da psikolojik romandır. Bu roman türüne ruh bilimsel roman da

denilmektedir.122

1.3.3.6. Polisiye Roman

                                                            

118 Bezmez, vd. a.g.e. 1997. s. 354.

119 Philip Stevick, Roman Teorisi, Akçağ Yayınları, çev; Sevim Kantarcıoğlu, Ankara, 2010, s. 329-.332. ayr. bkz. Ana

Britanica; “Roman” XXVI, 326.

120Ana Britanica; “Roman” XXVI, 326.

121 Büyük Larousse, XIX, 9890.

122 Ana britanica, XXVI, 326 ayr. bkz. Joyce ve Jim Lavene, a.g.e., s. 40.

Page 45: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

31  

Suç olarak görülen hırsızlık, cinayet, iftira vb. olayları konu edinir. Agatha

Christie (ö.1976 ) bu alanın en meşhurlarındandır. 86 romanıyla 'Polisiye Romanların

Kraliçesi' seçilmiştir. Bu roman türlerinde 'Kim kimi öldürdü?', kim 'Nasıl öldü?' bir

kişinin ölüm sebebini konu edinilir.123

1.3.3.7. Fantastik Roman

Klasik masal şeklinden farklı bir biçimde ortaya çıkmış bir roman türüdür. Gotik

romandaki dehşet korku vs. durumlarından çıkıp daha ılımlı bir hal olarak kendini

gösterir.124 Fantastik romanlara hayali romanlar da denilir. Gotik romanın

karşısındadır. 19. yüzyılda bilimin ilerlemesiyle birlikte yayılmıştır.125

1.3.3.8. Özyaşamöyküsel Roman

Otobiyografik roman, bir kişinin kendi hayatını, ailesini vs. alıp hayatını roman

halinde yansıtmasıdır.126

1.3.3.9. Belgesel Roman

Çeşitli gazete dergi vs vesikalarla bir dizi olay anlatım biçimi belge ile ilgilidir.

Bu tür belgesel anlatım türüne belgesel roman denir.127

1.3.3.10. Tarihî Roman:

Tarihsel romanlar belirli bir zaman diliminde yaşanmış bir olayı belirli bir fikri

empoze amacıyla gerçek şahıslar üzerinden anlatılan roman türüdür. "Tarihsel roman

birçok alt birimi altında, bir tür olarak barındırır. Bunlar pikaresk roman duygusal

roman, gotik (korku) roman, ruhbilimsel (psikolojik) roman, töre romanı, oluşum

romanı" olarak belirli bölümlere ayrılır. Tarihsel romanlar, tarihi süreç içerisindeki

dönemlerde meydana gelen olaylarla ilgilenir. Kahramanlar ise gerçek şahıslar ya da

                                                            

123 el-Hisar, a.g.e. s. 326.

124 Çetin, a.g.e. s. 241-243 ayr. bkz el-Hisar, a.g.e. s. 25.

125 Çetin, a.g.e. s. 240.

126 Stevick, a.g.e. s. 241-242. ayr. Bkz. Çetin, a.g.e. s. 234

127 Çetin, a.g.e. s. 236.

Page 46: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

32  

hayali şahsiyetler olabilirler. Yalnız ifade edilen kahramanlar ve olaylar genellikle

tarihi gerçeklerle çoğu kez örtüşür. Tarihsel Roman Üzerine adlı kitabında Turgut

Göğebakan romandaki kişiler hakkında şu şöyle der:

“Niteliği ne olursa olsun bütün roman türlerinde roman kişilerinin son derece

önemli işlevleri vardır. Ancak diğer roman türlerine nazaran tarihsel roman

kişilerinin daha az önem taşıdıkları yazın bilimcilerinin genel kanısıdır. Bu kanı

tarihsel romanın özellikle konuyu yani olay ya da olguları ön plana çıkarmayı

amaçlayan yapısının doğal bir sonucu olarak algılanmalıdır128.”

“Roman Çözümleme Yöntemi” adlı kitapta yazar Nurullah Çetin: tarihsel romana

şöyle bir tarif getirir:

“Tarihi roman: Tarihi roman, geçmişte belirli bir zaman diliminde olup bitmiş

olayların, yaşantıların, belirgin dönemlerin, önemli kişilerin tarihi gerçekliğe bağlı

kalınarak romancı muhayyilesinde zenginleştirilip yeniden ürettiği metindir.” 129

Tarihsel romanın özelliklerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Romandaki

şahsiyetler gerçek yaşamdaki şahsiyetlerden oluşur. Bunlar tarihte yaşamış

şahsiyetlerdir. Roman içerisinde geçen konuşmalar birebir aynı olmayabilir. Aksine

romancı tarafından kişilere söylettirilir. 130

Bu bağlamda Göğebakan:

“Roman kişilerini oluştururken tarihsel roman yazarının genellikle iki yöntem

arasında bir seçim yapması gerekir; ya yapıtında özellikle başkişi olarak gerçekten

yaşamış tarihi kişilere yer verecektir. Ya da Scottun izinden giderek roman

kurgusunu kurmaca kişiler yaparak oluşturacaktır. Başlangıçtan günümüze birçok

yazar birinci yolu seçmiş bulunuyor. Ancak ikinci tercihi seçenler birincilere göre

daha fazladır.131”der. Bu yaklaşım yazarın ilk nakledilen yazısısını desteklemekle

birlikte Nurullah Çetin’den nakledilenlerle karşılaştırıldığında Göğebakan’ın

ifadelerindeki genelleme de desteklenmektedir.

                                                            

128 Göğebakan Turgut, “Tarihsel Roman Üzerine” Akçağ Yayınları 2006. Ankara s. 39.

129 Çetin, a.g.e. s. 220.

130 Çetin, a.g.e. s. 221.

131 Göğebakan ; “ a.g.e. s. 41.

Page 47: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

33  

Belirtildiği üzere tarihsel romanın ilk örneği İngiliz yazar Walter Scott’ta

görülmektedir. Batı edebiyatına göre en uygun ilk tarihsel Türkçe roman ise, Namık

Kemal’in Cezmi’si olabilir.132

1.3.4. Arap Edebiyatında Roman

Roman Arap edebiyatına girişi 19. Yy. sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Rivaye

kelimesi Arapça sözlüklerde beşinci babtan mazisi روي muzarisi يروي olarak; yani

ayne’l-fiil kısımları kesralı olan kökten türetildiği anlaşılırsa kuyu vb. şeylerden su

çıkarrmaya yarayan deve at, eşek vs. hayvanlara verilen isimdir. Ancak ikinci baptan

yani ayne’l-fiili mazide fethalı muzaride kesralı olan kökten türetilirse rivaye

kelimesi “filan filana şiir rivayet etti” anlamında kullanılır. Bu da roman, anlamına

uygundur. 133 Roman kelimesi Arapça kaynaklarda rivaye (الرواية ) ya da hikâye

tavile ( الحكاية الطويلة) şeklinde karşılanmakla beraber roman yazarına da “el-katibul

rivaiy” ( ئيالكاتب الروا ) denilir.134

Aslında nesir türü edebiyat örneklerinin şiir türü edebi ürünlerden daha evvel

mevcut olması akli olan bir hükümdür. Çünkü az sözle çok mana içermek ve

unutulmaması için de cinaslı kılmak yoluyla ortaya konulan şiirsel ürünlerin nesirden

sonra meydana gelmesi gerekir.

Arap toplumunda İslam öncesi dönemde okuma yazma oranı çok düşüktü.

Zamanla onlar kendilerinde bulunan övgüye layık gördükleri şeyleri, efsanevi

olayları, kahramanlıkları, cömertlikleri vb. durumları kendilerinden sonraki nesillere

aktarabilmek ve hafızada kalabilmesi için ezber yoluyla veciz yani az söz söyleyip

çok mana içeren cümleler kurmaları gerekiyordu. Mesela جبان الكلب tabiri Arapçada

köpeği korkak anlamında kullanılırken kinaye yoluyla köpeğin sahibinin cömert

oluşunu irade etmişlerdir135. Buna benzer örnekler çoktur. Bununla beraber bu sözler

çoğalması halinde yine ezberlenip gelen nesillere aktarılması ayrıca hafızaya alınan

cümlelerin unutulmamasını sağlamak isteğiyle bunların tekerleme veyahut şiir

                                                            

132 Çetin, a.g.e. s. 223.

133 Sâlih Mefkûde, Ebhâs fî er-Rivâye el-‘Arabiyye, Dâru’l-Hudâ, Cezair 2008:, s 6.

134, Emrullah İşler--İbrahim Özay, a.g.e. s 933.

135 Ahmet b. Musatafa b. Ömer al-Haşimi; Cevahiru’l-Belağa, tdk. Yusuf es-Sumayli, Mektebetü’l-‘Asriye, Beyrut, tsz. s. 128.

Page 48: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

34  

tarzında söylenmesi gerekiyordu. Çünkü şiir ezberlenmesi kolay unutulması zor olan

bir edebi türdür. Bunun sebebi ise vezinli ve cinaslı136 bir tarzda yazılması olabilir.

Araplarda nesir (düz yazı) genel manada yok değildi. Nesirin varlığını Kuss b.

Saide’nin hutbelerinde görmekteyiz.137 Ancak nesir türünden eserler genellikle

seci’li138 bir tarzda görülmektedir. Hz. Muhammed’in sav. , أيھا الناس , أفشوا السلام "

hadisi 139 vb. sözler bu وأطعموا الطعام , وصلوا الأرحام , وصلوا والناس نيام , تدخلوا الجنة بسلام ".

secili anlatıma örnek olabilir.

Arap edebiyatında başlıca anlatı/tahkiye türleri şöyle sıralanabilir:

Masallar, efsaneler, mesneviler, biyografiler, kıssalar, hikâyeler, makameler,

seyahatnameler, fıkralar /nevadir, kerâmâtı sûfiyye, menameler/ rüyalar, vb. düzyazı

tarzında eserlerdir.

Doğu edebiyatı çatısı altında bulunan Arap romanı Kur’an’nın ifade tarzından

faydalanmıştır. Hatta ‘Abesu’l-Akdâr’da görüldüğü üzere hadislerden ve ayetlerden

bolca istifade edilmiştir. Arap edebiyatı modern Arapçadan önce klasik Arapça

tarzında kendini göstermektedir. İmam Suyuti’nin ve Hariri’nin mekameleri vb.

Cahız’ın “el-Buhela” adlı kitabı gibi yapıtlar bu kadim Arapça ile yazılan

eserlerdendir. Ancak Modern Arap Edebiyatı Napolyon Bonaparte’ın Mısır’ı işgal

ettiği tarih olan 1798 yılından itibaren kendini göstermeye başlamıştır.140

Napolyon ile beraber Arap âlemine farklı materyaller girmiştir. Bunlar toplumsal

alanda tiyatrolar gazete gibi kendine özgü ifade vasıtalarıdır. Ayrıca Napolyon’un

Mısır’ı işgaliyle birlikte ülkede meydana gelen siyasi gelişmeler ülkenin toplumsal

yapısına doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etki etmiştir. Toplumun bir nevi aynası

                                                            

136 Cinas; iki kelimenin lafızca kısmen yahut bütün olarak benzeşip anlamca farklı olarak aynı cümlede kullanılmalarıdır. Bkz.

Sa‘deddin Taftazani, Muhatasaru’l-Meani, thk, Abdulhamid Hindâvi, mehtebetu’l-‘asriyye, Beyrut, 2005, s.425. Krş, Ramazan

Kazan, Edebî Üslûp Açısından Hadis Metinleri, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2013, s. 305.

137 Tebrani, el-Mu‘Cemü’l-Kebir, Mektebet-u İbni’t-Teymiye, Kahire, 1994, had. no; 12561, XII, 88.

138 Seci‘; sözcüklerin son kısımlarının düz yazıda tek harfte benzeşmesidir. Şiirde kafiye neyse nesirde seci‘ de odur. Bkz.

Taftazani, a.g.e., s.436. Krş, Kazan, a.g.e., s. 309.

139 İbn-i Mâce; “Sünen” thk. Şuayb Arnavuti, Daru’r-Risale el-‘Alemiyye, Beyrut, 2009 c. 2, s 360.

140 Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, Ankara, 1997, s. 16-17.

Page 49: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

35  

ya da toplumun vicdanının sesi olarak nitelendirebileceğimiz yazarlar bu etkileşimi

dile getirmeye çalışırlar. Böylece kültürler arası edebi etkileşime zemin hazırlanmış

olur. İnsanların toplumsal etkileşimi bireysel etkileşim kadar hızlı olmadığı bir

gerçektir. Bu bağlamda Fransız işgalinin etkileri de toplumsal düzeyde uzun soluklu

bir etkileşimdir. Dolayısıyla Fransız işgalinden sonra Mısır’da halkın yaşadığı

olayların neticesindesöz konusu etki geç ortaya çıkmıştır. Edebi alandaki bu değişim

yarım yüzyıldan fazla bir zaman sonrasında fark edilecek düzeyde görülmüştür. 141

Bu yüzden Napolyon’un işgalinin klasik edebiyat ile modern edebiyatı birbirinden

ayıran bir sınır olarak kabul edilmemesi mümkündür.

Fransız işgaliyle birlikte bir nevi reform hareketleri sayılabilecek kalkınma

faaliyetleri baş gösterdiğinden dolayı, Avrupa’dan etkilenme sanayide olduğu gibi

edebiyatta da meydana gelmiştir. 142 Roman ile ilk tanışma tercüme yoluyla

gerçekleşmiştir. Arap dünyasına giren ilk roman Necîb el-Haddad’ın Alexander

Dumas’tan tercüme ettiği “Rivayetu’l-Fursani’s-Selase” فرسان الثلاثةالرواية romanıdır.

Batı romanlarını tercüme ederek Arap edebiyatına kazandıran Tanyus ‘Abduh bu

çalışmalarını Mecellet’ür-Ravi dergisinde yayımlayarak gerçekleştirmiştir.

Makamelerdeki rivayet الرواية ve ondan türeyen kelimelerin her makamenin

başlangıcında kullanılmasıyla mekame eserlerinin telif edilmesindeki içeriklerine

bakıldığında roman türüyle Arapça’da rivaye kelimesi arasında alaka kurulabilir. 143

Osmanlının son zamanlarında Mehmet Ali Paşa Napolyon’un Mısırı işgali

sonrası İstanbul yönetimi tarafından Mısır’a atandı.144 Mehmet Ali Paşa’nın

yeniliklere açık olması halkın fikri ve siyasi anlamda değişmesine yol açmıştır.

Bunun edebiyata da yansıması doğaldır. Tüm bunlar göz önüne alındığında romanın

Arap âleminde doğuşu bu değişimlerin bir ürünü olarak görülebilir. 145

Örneğin Necîb Mahfûz’un incelediğimiz ’Abesu’l-Akdâr’da firavun ailesinin

yönettiği Mısır işlenir. Romanda nesnel zaman eski Mısır olmakla beraber anlatının

                                                            

141 Er, Modern Mısır Romanı, s. 18.

142 Ahmet Savran, XIX. Yy. Osmanlı Dönemi Yeni Arap Edebiyatı, Erzurum 1991,s.170.

143 Er, “Roman” DİA., XXXV, 163.

144 Büyük Larousse; XIII, 6527 .

145 Muhsin Casim El Musevi,; er-Rivayetü’l-‘Arabiyye en-Neş’etü ve’t-Tahavvul. Menşuratu Darul Âdâb, Beyrut, 1988, s.11

Page 50: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

36  

rivayet edilidiği zaman dilimi 20. Yy. başlarıdır. O tarihlerde daha önce belirtildiği

üzere Kavalalı ailesi yönetimdeydi. Romanda tema; Eski Mısır’da yaşayan Dedef’in

halktan birinin evladı olması ve sonrasında firavun Hûfû’nun tahtının varisi olmayı

hak kazanması olayının kaderin bir cilvesi olduğunu hissettirmektir. Bu bağlamda

Mahfuz’un yaşadığı o günün Mısır’ında ise Kral ailesinin er geç oradan ineceği ve

yerine Mısırlıların yönetimi ele geçireceği arzusu söz konusudur. Böylece sanki

yazar tarafından bu kaçınılmaz son öngörülerek 1952’de146 Kral Faruk ve ailesinin

ülkeyi terketmesiyle halkın bu emelinin gerçekleştiği söylenebilir.

Mahfûz’un kedisinden çok etkilendiği eserlerden biri de Tevfîk Hakîm’in

‘Avdetu’r-Ruh adlı romanıdır. Bu yeni Arap milliyetçi akımının etkisiyle oluşan ya

da bu akımın oluşumunu sağlayan romanlardandır. Yine bu romanların arasında

Mahfûz’a ait Kifahu’t-Tîbe ve Radûbîs gibi romanlar zikredilebilir. 147

Arap romanının şekillenmesi sadece Mısır’da değil diğer Arap ülkelerinde de bu

seyre göre gerçekleşmiştir. Mısır’da krallığın sona ermesiyle birlikte beklenilen

değişimleri yönetimde göremeyen yazarlar, bu değişmelerin kaydedilmesini roman

araılığıyla sağlamışlardır. Mahfûz seksenli yıllara kadar genellikle toplumsal

romanlara eğilim göstermiştir. 148

Fransızcadan Arapçaya çevrilmiş olan “Mevaki‘u’l-Eflak Vakai‘u fi Telimak”

( كليماوقائع في تك مواقع الأفلا ) adlı Rifâ‘a Râfi‘î et-Tahtavi’nin çevirisi bazı kesimler

tarafından batı tarzı roman benzeri sayılavilecek ilk eser olduğu üzerinde görüş

zikredilmektedir. Romandan ayrıldığı taraflardan birisi ilmi bazı meseleleri

içermesidir. 149

“ed-Dîânu’n-Nefîs bi Îvâni Bârîs” ( الديوان النفيس بإيوان باريس) adlı eserinde Rifa‘a

Tahtavi hocasının isteği üzerine, Avrupa’dan aldığı intibahları kaleme almıştır. eser

bilgi içerikli olmasına ağırlık verildiği için edebi yönden zayıf kaldığı ifade

edilmektedir. Kitapta Avrupa’nın İslami yaşayışla alakası bulunmayan birçok bilgiyi

                                                            

146 Büyük Larousse XVI, 8124.

147 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. Mısır, 2006, s. 67-68, 103-104.

148 el-Musevi, a.g.e. s.12.

149 Er, “Roman”, DİA, XXXV, 163.

Page 51: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

37  

överek anlatması hoş karşılanmamıştır. Hatta Avrupa kanunlarını da övgü ile

kitapta zikretmiştir. 150 Vermiş olduğu bilgilerden bu şekilde bahsetmesi Ezher

ulemasınca tepki çekeğini hisseden yazar kitabın girişine hocası Hasan el-‘Attar’a bir

takriz yazdırmakla bu sorunun çözümüne gitmiştir. 151

Romanın ilk olarak kendine özgü yapısına Cerwantesle kavuştuğu

söylenmektedir. Binbir gece masallarına paralel olarak kaleme alınan Boccacio ve

korku romanları olarak bilinen Pikareks tarzı romanlarda konular ve olaylar

makamelerle benzerlik arzetmektedir. Bazı Arap edebiyatçıları romanın kendine

özgü yapısının varlığını kabul etmekle beraber tamamen kendine özgü olmadığını

ancak İslam dünyasındaki türlerden istifade ettiğini savunmaktadırlar. Roman

sanatının, İslam dünyasıyla batılıların uzun zamandan beri olan komşulukları

sebebiyle İslam kültüründen beslendiği ve Fransız İhtilali ile ortaya yeni bir tarz

olarak çıktığı görüşündedirler. 152

Yapı itibariyle roman benzeri eserlerin Arap âleminde özellikle Mısır’da roman

türü daha oluşum aşamasındayken kaleme alındığı görülmektedir. Bunlara örnek

olarak Mahmut İbrahim Celal’in telif ettiği “el-Emir Haydar” الأمير حيدر eseri,

Süleyman Feyzi’nin 1919’da kaleme aldığı “er-Rivaye el-Îkaziyye” الرواية الإيقاظية

eserini, Ahmet es-Seyyid’e ait olan 1922 telif tarihinde yazdığı “Masirud-Du‘afa”

eserini gösterilmektedir. Bunun sebeplerinden bir tanesi Arap âlemi مصير الضعفاء

roman yazmaya hazır bir vaziyet kazanmış olmasıdır. İslam dünyasında roman

türünün ataları sayılabilecek Kelile ve Dimne, Elf-u Leyle ve Leyle yani binbir gece

masalları vb. eserler gösterilebilir. Bu eserlerin roman oluşumuna yakınlıkları ve

meyilleri olmasına rağmen bu türün İslam dünyasında gerçekleşmemesinin temel

nedenlerinden bir tanesi de siyasi ve toplumsal gelişimde ve kalkınmadaki

durgunluktur. Eğer bu durgunluk evresi göz önünde bulundurulursa bu edebi türün

gecikmesi daha iyi anlaşılır. 153 Çünkü romanın oluşumu tam olarak Fransız ihtilali

                                                            

150 Er, Modern Mısır Romanı s. 44- 47.

151 Er, Modern Mısır Romanı, s. 45.

152 İbrahim es-Se‘afîn, Tatavvuru’r-Rivaye el-‘Arabiyye el-Hadise fi Biladi’ş-Şam, Daru’l-Menahil, Beyrut, 1987, s. 31.

153 El Musevi a.g.e. s.21- 23.

Page 52: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

38  

sonrasına tekabül etmesi siyasi ve sosyal olgunlaşmanın edebiyatçılara ve dolayısıyla

edebi türlere yansıması olarak da görülmesini gerektirmektedir.

Yine romanın Arap dünyasında gelişmesinde en evvel makamelere yakın bir

nevi makameleri geri getirecek kısa hikaye şeklinde yazılar serdettikleri

görülmektedir. Bu eserler bilgi ağırlıklı olması nedeniyle makamelerden

ayrılmaktadırlar. Abdullah Fikri, Aişe et-Teymuriyye ve Lübnan'da Nasıf el-

Yazici'ye ait yapıtlar ayrıca Ahmed Faris eş-Şidyak'ın “es-Sak ale’s-Sak fi Ma

Hüve’l-Faryak” adlı çalışmalar makame olarak bilinmeseler de makamenin devamı

romanın başlangıcı olabilecek türden eserler sayılabilirler. Yine Muveylihi’nin

“Hadis-u ‘Îsâ bin Hişâm” adlı eseri Bediüzzaman Hemezani’nin mekamesini

andırması açısından örnek olabilir.154

Bütün bu öncü eserlerden sonra ilk olarak roman denilebilecek batılı anlamda

eser Hüseyin Heykel’in 1914 yılında “Mısru’l-Fellah” olarak neşrettikten sonra

diğer basımını “Zeyneb” olarak değiştirdiği155 eseridir. Eserin ismini

değiştirmesinin sebebi bayan isminin ilk yayımlamada tepki alma endişesidir. Daha

sonra bu endişesi ortadan kalktığından emin olması ile ismini “Zeyneb” olarak

değiştirmiştir. Ancak bu eserin ilk Arap roman’ı olduğunda ihtilaf olduğundan da söz

edilmektedir156 Hüseyin Heykel’in telif ettiği bu eser ilk olması yönünden

Donkişot’un Batı romanına eski yapıtlardan geçiş dönemi teşkil etmesi ile

benzetilmektedir.157

Arap dünyasında roman birçok yerde gazete ve dergide yayımlanmıştır. 19 yy.

sonlarına doğru kendini bu şekil gösteren roman, yıllar içinde genellikle haftalık

siyasi durumları yansıtan bir araç olarak da görülmüştür. 158 İçerik olarak aşk ve

                                                            

154 es-Se‘afîn, a.g.e. 1987, s. 31-38.

155 Allen Roger; “Edebiyat Tarihi ve Arap Romanı” çev; Faruk Çiftçi, KSÜ İlahiyat Fak. Dergisi, 2005, s. 134.

156 Er,; Modern Mısır Romanı, s.44.

157 Çetin, a.g.e. s. 31.

158 Er, “Roman” Dia, XXXV, 164.

Page 53: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

39  

macera yönünden oluşan bu eserler halkın seviyesine indirgenmiş edebi değeri hafif

kalan eserler olarak da bilinmişlerdir. 159.

Roman türlerine bir ilk olarak Lübnan basımlı Cinan dergisinde sunulan tarihsel

ve toplumsal içerikli yayımların dergi olarak telif edilen roman olduğunu

savunanlarda vardır.

Cûrci Zeydan Arap romanında en kapsamlı tarihsel romanı yazan kişi olarak

bilinir. 22 farklı romanıyla bu rekoru kıran kişi olmuştur. Sonra gelen yazarlar

Zeydan’ın yazdığı eserlere benzer eseler ortaya koymuşlardır160

Arap romanı ilk oluşumun ardından birçok yazarla zenginleşmiştir. Bunlardan

bazıları; Ali el-Carim, Ali Ahmed Bâkesîr ‘Âdil Kâmil Muhammed, Abdülhamid

Cûde es-Sehhar, Ferid Ebu Hadid, Muhammed Sa‘id el-‘Uryan, ve Necîb Mahfûz

gibi yazarlardır. Yine o dönemde, Lebibe Haşim, Zeyneb Fevvaz ve Ya'küb Sarruf,

Ferah Antun 161 roman türünde eser veren öncü edebiyatçılardandır.162

Mahfûz’un son derece istifade ettiği ‘‘Abbas Mahmud el-’Akkad, Taha Hüseyin,

ayrıca İbrahim Abdülkadir el-Mazini nakd/eleştiri alanında öne çıkan

şahsiyetlerdendir. Bunlarla beraber kısa hikâye türünde Mahmud Teymur, tiyatro

yazarlığında ise; Mahfûz’un, ömrünün sonuna kadar alâkasını kesmediği; Tevfik el-

Hakîm gibi yazarların öne çıktıkları görülmektedir.163

Roman türünün gelişmesinde kadınların konu, ve kitlesel güç olmaları

bakımından katkıları da vardır. Kadınların toplumda ikinci planda tutulması

yazarların dikkatini çekmişti. Bu duruma roman aracılığıyla karşı duruş sergilemeleri

ile kadınlar tarafından roman türünün önemsenmesi de gözden kaçmayan

hususlardandır. Bu durum sadece Mısır değil Lübnan, Irak vs Arap ülkelerinde

kendini göstermiştir.164

                                                            

159 El Musevi, a.g.e. s. 23.

160 Er, Modern Mısır Romanı s. 58.

161 İbrahim ‘Abduh, A‘lamu’s-Sahafe el ‘Arabiyye, Mektebetu’l-Âdâb. Ts. s. 91.

162 Er, “Roman” DİA. XXXV, 164.

163 Er, “Mısır”, DİA, XXXV, 164.

164 Muhammed ‘Ubeydullah “er-Rivaye ve’l-Kıssa Kasîra ‘İnde’l-‘Arab” s. 5, ts. erşm; www.philadelphia.edu.jo. 11.06. 2014.

Page 54: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

40  

Kadının hürriyeti konusunu işleyen yazarlara ve eserlere Cibran Halil Cibran’ın

“el-‘Ecnihatu’l-mutekessire” (الاجنحة المتكسرة) romanı örnek teşkil edebilir. Kadının

toplumsal hayatta ahlakî değeri koruma adına, koruyucu ve geleneğe sahip çıkan

yazarlar içinden öne çıkanlardan biri de Mustafa Lutfî el-Menfaluti’dir.165

II. Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlık olgusu ‘Arap dünyasında gelişme

göstermiş. ‘Arap İsrail savaşarında yenilgiler Süveyş savaşı ve Filistin yenilgileri,

siyasi olaylara dikkati arttırması, ayrıca toplumun köyden kente olan göçleri

sonrasında okuma yazmanın gelişmesi, o zamanki toplumu okumaya sevketmiştir.

Dolayısıyla bu etkenler romanın en üst seviyede kendini göstermesine ve ona ilgi

duyulmasına sebep gösterilmektedir. 166

Müslüman âlemi içinde bulunan siyasi ve idari anlamda olumsuz gelişmelerin,

realist roman türünün güçlenmesine neden olduğu söylenebilir. Necîb Mahfûz ilk

başta ’Abesu’l-Akdâr, Radûbîs ve Kifahu’t-Tîbe adlı romanlarıyla ikinci dünya savaşı

öncesi tarihi roman olarak teliflerine devam ederken savaş sonrası toplumsal-

gerçekçi romanlara yönelmiştir. Kral ailesinin yönetiminden sonra Mısır

yönetimindeki başarısızlıkların, Mahfûz’u sembolik eleştirel-gerçekçi romana

yönelttiği görülür.167

1960’lı yıllarda sosyalizmin Arap âleminde yayılmasından dolayı Araplar

üzerinde bu akımın etkisi gözlemlenmektedir. O yıllarda özellikle Mısır’ın Sovyetler

Birliği ile yakınlığı, Mısır’da bu akımın etkili olmasına sebebiyet vermiştir.168

Bundan dolayı o zamanlarda yetişen aydınlarda, özellikle edebiyat alanında eserler

verenlerde bu akımın etkilerine fazlasıyla rastlanmaktadır. ‘Abdurrahmân eş-Şarkâvî,

Latîfe ez-Zeyyât, Yûsuf İdrîs, Cemâl el-Ğîtânî, Yahyâ Tâhir gibi yazarların

eserlerinde toplumsal konulara yoğunlaştıkları görülmektedir.169

                                                            

165 İbrahim Es-Seafin, a.g.e., s.192.

166 Roger; a.g.e. s.136.

167 İbrahim ‘Abdul ‘Azîz, a.g.e. 101 ayr. bkz. Roger; a.g.e. s.137.

168 Heyet, “Arap Afrikasında Devrimler”, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul

1988, s. 1297-1300.

169 Er, “Roman”, DİA, XXXV, 164-165.

Page 55: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

41  

Arap âleminde 1960’lı yıllardan sonra kadınların edebiyat alanında eserler

verdiği görülmektedir. Örneğin Mısır’da Latife Zeyyat, Irak’ta Deysi el-Emir,

Lübnan’da İmili Nasrullah, Fas’ta, Hannase Bennune, Filistin’de Seher Halife vs.

romancılardan bahsetmek mümkündür. 1970’lerden sonra farklı türden romanlar

yazılmıştır. Cemal Abdu’n-Nasır’dan sonra gerçekleşen bu durum izlenen

politikaların etkisinden kaynaklanmaktadır.170

1980'lerden sonra Kuzey Afrika’daki yazarlar roman yazmada çok ilerleme

göstermişlerdir. Fas, Tunus, Cezayir de Fransızca çok kullanılmasına rağmen Arapça

tercümeden ziyade, telif eserler yazılmasıyla roman türünün çok ilerlemesine katkıda

bulunulmuştur.171

Özellikle Necîb Mahfûz’un 1988 yılında Nobel ödülüne layık görülmesinden

sonra Arap dünyasında pek çok yazar yetişmiş ve yetişmeye devam etmektedir. Bu

sayede Yeni Dönem Arap Edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmaktadırlar.

                                                            

170 . Roger, a.g.e. s.138.

171 ‘Ubeydullah, a.g.e. s 9.

Page 56: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

42  

II. BÖLÜM

 

‘Abesu’l-Akdâr Adlı Roman

İncelediğimiz ‘Abesu’l-Akdâr Adlı bu roman\ 1939 yılında yayımlanmıştır. “el-

Mecellet’ul-Cedide” adlı derginin sahibi ve fikir adamı; Selâme Mûsanın

yayımladığı bu roman, yazarın ilk romanı olmasıdan dolayı, eserleri arasında özel bir

yeri vardır. İlk olarak 500 adet basılmıştır. 172 Biz romanın Lübnan’da 1990 yılında

Mektebetu Lubnân yayınevi tarafından basılmış “Necib Mafuz el Muellefatul

Kamile” adlı baskısını, esas aldık.

Yazar, Wolter Scot’ın kendi ülkesinin tarihinden etkilenerek yazdığı

romanlardan esinlenerek Mısır’ın tarihini romanlaştırmaya karar vermiştir. Bu

sebeple yazar kırk adet farklı konuda roman yazmaya niyet ettiğini, ancak daha sonra

bu fikrinden dönüp gerçekçi romana yöneldiğini ve sonra da toplumsal romana geçiş

yaptığını belitmektedir.173

Mahfûz bu romanında yönetimin Mısırlılara geçeceğine ve bunun

gerçekleşmesinin büyük gayretler gerektirdiğine ayrıca askeri ayaklanmalarla

olabileceğine dikkat çektiği düşünülebilir. Bununla beraber Kifahu’t-Tîbe adlı

romanda geçmişte Mısır işgaline karşı o dönemde ki halkın direnişini tasvir etmiştir.

Romanda sunduğu bu karşı duruş ile kendi dönemindeki İngiliz işgali altında

bulunan Mısır halkına bu duruşun nasıl olması gerektiğine işaret etmiştir. 174

Mahfuz tarihsel romanların konusu belli olduğundan, verilmek istenen mesajı

kısıtlayabilir düsüncesi yahut istediği anlamda halkı etkilemede yetersiz olacağı

kanaatine varmıştır. Bu kanaat onu tarihsel roman yazmaktan vazgeçirmistir.

Böylece 2. Dünya savaşıyla birlikte gerçekçi roman yazmaya başlamıştır.175 Mahfûz

kısmen de olsa hedefine ulaşmıştır. Çünkü Mısırlılar kısa süre sonra İngilizlerden ve

sonrasında monarşi ile yönetilmek olan krallıktan 1952’de kurtulmuşlardı.176

                                                            

172 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 96.

173 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 77.

174 İbrahim Abdulaziz a.g.e. s. 106-108.

175 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 103-104

176 Görgün, a.g.e. Dia, XIX, 572.

Page 57: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

43  

‘Abesu’l-Akdârın anlamı olan “Kaderin cilvesi” de bunu teyit etmektedir. Sanki bu,

yönetimin halktan birisinin eline geçeceği gerçeğini ifade etmektedir.177

Romanda geçen mecera; Firavun’un Dedef’in doğduğu gün, kendi tahtının

Dedef tarafından ele geçirileceğini bir kâhinin haber vermesiyle başlamaktadır. Bu

haberin ilahların takdiri olduğunu duyan Firavun kaçınılmaz sonu kabullenmez.

Onlara savaş açma kararı alır. Çocuğu öldürmeğe giderken çocuğun babası Kâhin

Mûn Ra‘ çocuğunu annesiyle beraber Zaya’ya emanet ederek kendi köyü Sanka’ya

gönderir. Kâhinin evinde hizmetçilik yapan Zaya Firavun gelmeden Kâhinin

sarayından uzaklaşır. Firavun kâhinin sarayına varır, ancak başkasının çocuğunu

bebek Dedef zannederek öldürür. Hizmetçi Zâyâ kısır olduğu için çocuğunun

olmasını çok ister. Firavundan kaçmalarına yardım ederken yolda bir çocuğunun

olması arzusu kalbine gelir. Dedef’i kaçırmayı planlar. Sonunda Dedef’in annesini

yolda uyurken terk ederek bebek Dedef’i kaçırır. Firavunun piramitlerinin yapımında

kocasının öldüğünü duyan Zaya ortada kalır. Daha sonra piramitlerin başmüfettişi

Bişarû adında bir adamla hayatını birleştirir. Dedef’le beraber bu yeni hayata devam

ederler. Çocuk zamanla büyür. Askeri okula kaydolur. Başarılı olduğundan dolayı bir

şekilde Firavun’un oğlu Ra‘haûf’un sarayına komutan olarak atanır. Ra‘haûf,

babasının devlet yönetiminden hoşlanmaz. Yönetimde olan ihtirasları yüzünden

babasını ortadan kaldırmayı amaçlar. Planladığı şekilde harekete geçer. Firavunu

öldürmek için bir gece yarısı saldırı düzenler. Ancak Dedef Ra‘haûf’u öldürüp

Firavun Hûfû’nun canını kurtarır. Dedefin kendini kurtardığını gören Firavun, kendi

çocuklarından birisinin Mısır’ın yönetminde kalmasını istemez. Yönetime en uygun

olarak canını kurtaran bu gence tahtını bırakmak ister. Sonunda onun bir zamanlar

öldürmek istediği kâhin Mûn Ra‘ın oğlu Dedef olduğunu duyar. Bu haber onda

herhangi bir infiale neden olmaz. Ne olursa olsun ilahların takdirlerinin sonunda

gerçekleştiğini ve ilahların hatta Firavun Hûfû’nun kendi rızasıyla Dedef’in, tahta

geçtiğini itiraf eder. Bu ise, romanın ismiyle --“Abesu’l-Akdâr’Kaderin Cilvesi”--

anlatılmak istenenin yani içeriğinin anlamca bağdaştığını göstermektdir.

Mahfûz, bu romanı yazdıktan sonra masasının gözünde bir müddet bekletmiştir.

Beğenilmez düşüncesiyle kimseye göstermemiştir. Selâme Mûsa ile bir

görüşmesinde “batı tarzı bir roman yazılmayacak mı artık?” sitemine karşılık bir                                                             

177 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 101 ayr. Bkz. Musa yıldız a.g.t.,s. 32

Page 58: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

44  

cevap vememiştir. Daha sonra Selâme Mûsa bunu ezherlilerin yapabileceği

görüşünde olduğunu aktarır. Kısa bir süre sonra Mahfûza; bu anlamda elinde

romanın olup olmadığını sorar. Mahfûz var olduğunu söyler. Ondan getirmesini ister.

Mahfûz getirir. Selâme Mûsa içeriğini görünce basılmasını uygun görür. İlk olarak

romanın ismi üzerinde konuşulurken Mahfûz “Hikmet-u Hûfû” olmasının uygun

olup olmayacağını sorar. Selâme Mûsa bunun etkileyici olmayacağını söyler. Daha

sonra ’Abesu’l-Akdâr olması uygun görülür.

Selâme Mûsa, Mahfûz’un lise çağından beri yazılarının yayımlamada yardımcı

olmuş ve ona bir nevi hocalık etmiş bir şahsiyet olarak Mahfûz’un hayatında önemli

yeri vardır.178

2.1. Romanın Şekil Bakımından İncelenmesi

Bu kısımda, incelediğimiz romanın, bölümlendirilmesi, olay örgüsü, şahıs

kadrosu, zaman, mekân, dil ve üsluptan meydana gelen konuları alt başlıklarla

birlikte ele alacağız.

2.1. 1. Romanda Bölümlendirme

Romancının bölümlendirme yapmaktaki hedefi romanın olaylar arası metin

ilişkilerini daha etkin bir seviyeye getirmek istenmesidir.

Bazı romancılar sayıyı, kimisi de bölümü esas alır, mesela 1. bölüm 2. bölüm vs.

Bazıları ise başlık atmayı tercih ederken, kimisi gelen anlatıdaki ismi geçecek önem

arz eden şahsiyetin adını ya da önemli bir olayı başlık olarak koymayı uygun

görür.179 Mahfûz, ‘Abesu’l-Akdâr’da sayılar ile bölümlendirmeyi tercih etmiştir. Bu

tercih, tamamen kendi isteğine bağlıdır. Çünkü roman diğer bölümlendirme

tarzlarına da uygun durumdadır. Olaylar tarihsel romanlarda olduğu üzere ön

plandadır.

2.1.2. Olay Örgüsü

Roman sanatı, anlatıcı tarafından aktarılan bir hikâyeye dayanır. Anak hikâyeye

göre daha geniş kapsamlı bir anlatım tarzına sahiptir. Roman vakaların birbirini

                                                            

178 İbrahim Abdulaziz, a.g.e. s. 103-104.

179 Çetin, a.g.e. s. 208-209.

Page 59: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

45  

izlediği bir silsile bütünüdür. Dolayısıyla olay derken kastedilen vaka kelimesidir.180

Romandaki olaylar, yekünde bir anlam ifade etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla olay

örgüsü romanın hikâyesinde/anlatımında yer alan olayların sıralanış ve düzenleniş

sistemidir.181 Vakalar arasındaki ilişkilerde kuvvetli bağları olan roman, genellikle

kişilerin birbirileri arasında olan bir zaman dilimi içinde meydana gelir. Yazar olması

mümkün ya da olmuş olayların komik, trajik, trajikomik vb. şekillerde okuyucuya

mesajını ulaştırır. Olay olup bitenleri salt aktarmaktan ibarettir. Örneğin “Şanlı

ordumuz milli mücadele’de emperyalist işgalci batılılara karşı kahramanca savaştı.”

sözü bir olayı ifade etmektedir.182 Buradan şu çıkarıma varabiliriz; olay yalnızca

vakayı aktarmaktır. Ancak olayın, örgü haline gelebilmesi için her bir olayın

kendinden öncekine sebep ve bir sonrasına alaka kesp etmiş bir sonuç havası içinde

meydana gelmesi gerekmektedir. Dolayısıyla olay örgüsü, romanı meydana getiren

bütün unsurlar arasında organik ve anlamlı bir irtibata dayalı yapı kurmaktır, diğer

bir ifadeyle romanı kurgulamaktır. Buna organik bütünlük de denilir.183 Klasik

roman olayının yapılanma aşamaları; Giriş, gelişme ve sonuç şeklindedir.184 Bu

çalışmada araştırma konusu olan ‘Abesu’l-Akdâr romanı da; giriş, gelişme ve sonuç

şeklinde yazılmıştır. Bu bakımdan, klasik roman sınıfında değerlendirilebilir.

Romanlar oluşum açısından ele alındığında, baştan, ortadan ve sondan anlatma

başlıkları altında ele alınabilir.

Şimdi ‘Abesu’l-Akdar adlı incelediğimiz romanın olay örgüsüne geçebiliriz.

2.1.3. ‘Abesu’l-Akdar’da Olay Örgüsü

‘Abesu’l-Akdâr’da Necîb Mahfûz’un olay örgüsündeki sıralamada izlediği

metodu, baştan anlatma tarzıdır. Bu onun romanın tarihi gidişatına göre bir tarz

                                                            

180 Vak’a / وقعة Arapça bir kelime olupوق ع kelimesinden türetilmiş mastardır. Sarf ilminde bina-i merra adı verilir. Manası da

bir defa olmak, bir defa meydana gelmektir. Romanda ise birden fazla olay söz konusudur. Bkz. Şaban Sadoğlu, “Muvazzah

Sarf İlmi” el-Mektebetu’l-Mahmudiye, İstanbul, s.122.ayr. bkz. Kadir Güneş, Arapça-türkçe sözlük, Mektep Yayınları,

İstanbul, 2013, s. 1319.

181 Çetin, a.g.e. s. 187.

182 Çetin, a.g.e. s. 187-188.

183 Çetin, a.g.e. s. 197.

184 Çetin, a.g.e. s. 189.

Page 60: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

46  

sergilemesi neticesidir. Dolayısıyla kişilerin biyolojik gelişimleri, şahısların tedrici

ilerlemeleri gibi, olay ve halleri aktarması esnasında, hatırlama gibi geriye dönüş

tekniklerine başvurmaksızın çoğunlukla anında aktarımın kullanılması ile roman

oluşmuştur.

Mısır Firavunu Hûfû b. Hınum (خنوم ) altın tahtına oturur, evlatlarını ve

dostlarını seyreder. Bazen sarayın karşıya bakan balkon tarafındaki saray bahçesine

ve Ebu’l-Hûl’e, (ابو الھول ) çevresine ve ufka bakar. Hûfû evlatları, yakın dostları ile

olan ve üstündeki resmi ağırlıktan onu kurtaran bu tip sohbetleri çok sevmektedir.

Firavun bu gibi meclislerde şefkatli bir baba, sevecen bir arkadaş oluverir. Bu

oturumlarda basit meseleler konuşulur, dillerde fıkralar dolaşır. İşte yine böyle bir

günde kral Hûfû ebedi kalacağı mekânı olan piramidin inşasını ister. Mimar yapmaya

başlar. Ancak uzun yıllar geçmesine rağmen bitmez. Bir gün Mısır’ın, kendisiyle

beraber sanat açısından zirve yaptığı usta mimar Mirabû (ميرابو ) bu yapıtın planını

uzunca krala anlatır. Kral sanatkâr dostunu dinler, aradan geçen on yılı hatırlar ve

Mîrabû’ya geciktiğini söyler. Mimar, firavuna bir takım gerekçeler sunar.

Bir süre sonra veliaht Ra‘haûf, babasının sıkıntı ve vesvesesinden dolayı rahat

olmadığını anlar. Bu yüzden sorar:

لقد وليت الحكم بمشيئة الآلھة لا بإرادة إنسان، ولك لماذا تكدرون صفوكم يا مولاي بأمثال ھذه الوساوس؟

)146أن تحكم الناس كيف تشاء لا تسأل عما تفعل وھم يسألون! (ص:

“Saygıdeğer Efendim! Niçin endişeleniyor, huzurunuzu bozuyorsunuz? Siz

yönetimi ilahların iradesiyle aldınız insan iradesiyle değil, insanlara istediğiniz gibi

hükmedebilirsiniz. Onlar (halk) yaptıklarından hesaba çekilir. Siz sorgulanmazsınız.”

( s. 146)

Bunun üzerine kral Hûfû cevap verir. Ancak içe dönük bir şekilde zor

duyulabilen bir sesle konuşur. Salonda bir sessizlik hâkim olur. Orada bulunanlar

kralın bir eğlence tertipleyip yönetimden gelen ağır yükü unutturmasını isterler.

Sonra Kral’a eğlence için çeşitli teklifler gider. Ancak hiç birini kabul etmez.

Veliaht Hûrdadif (ھردادف ) kralın reddedemeyeceği ilginç bir teklifte bulunur ve

şöyle der:

أبي الملك، إني أستطيع أن أقدم بين يديك لو تشاء ساحرا عجيبا يعلم الغيب ويميت ويحيي، ويقول للشيء

كن فيكون.

Page 61: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

47  

“Efendim! Babacığım! Eğer isterseniz ben size gaybı bilen, öldürüp dirilten, bir

şeye ol dediğinde oluveren acayip bir büyücü getirttireyim.” (s 146)

Kral gelmesini uygun görür ve veliaht Hûrdadif büyücüyü getirmeye gider.

Kısa bir süre sonra Veliaht Hûrdadif büyücünün önünde yürüyerek huzura girer

ve

“Efendim! Huzurunuzda kulunuz itaatkâr büyücü Didi’yi (ديدي ) takdim

ediyorum.” (s. 147) der. Büyücü Firavunun karşısına geçer, secde eder ve iki ayağı

arasındaki yeri öper;

مولاي ابن خنوم، نور الشمس المشرقة ورب العالمين، دام له المجد وحلت به السعادة!

“Hınum oğlu efendim! Doğan güneşin nuru ve âlemlerin rabbi… Efendimizin

övgüsü devam etsin ve saadet onunla olsun.” der.

Kral sorar:

أحقا أن لك معجزات يا ديدي؟ أحقا أنك تستطيع أن تذعن لإرادتك الإنسان والحيوان، وأن تجلو عن وجه

الزمان غشاوة الغيب؟

“Gerçekten senin mucizelerin var mı? Ey didi! Gerçekten sen insanları

hayvanları isteklerine boyun eğdirebiliyor musun? Zamanın üstündeki gaip perdesini

kaldırabiliyor musun?” (s. 147) Diye sorar. Adam başını yere eğerek; “Evet

doğrudur” der.

Firavun bu mucizelerden birini görmek istediğini ifade eder.

Didi etrafı süzer ve karşıda bulunanların içinden birisi ona inanmadığını söyler.

Firavun o kimsenin kim olduğunu sorar. Biraz sonra komutan Arbû kendisinin

inanmayan kişi olduğunu söyler. Firavun bir aslan getirilip adamın önüne salınmasını

ve adamın aslanı nasıl dize getireceğini göstermesini ister. Arbû ise ona inanabilmesi

için aslanı değil, kendini etkisi altına alıp boyun eğdirmesini ister.

Komutan Arbû, büyücüye karşı kibirli bir bakış fırlatır ve gözünü ondan

çevirmek isterken birden bir şeyin onun gözlerini ve bakışlarını kendine cezp ettiğini

hisseder. Fakat kendini alıkoyamaz. Ve gözleri birden büyücünün gözlerine sabitlenir

ve ona teslim olur. Onu yanına çağırır, o da itaat eder. Didi Firavun’a onu her sözüne

itaat ettirebileceğini söyler. Ancak onun vatanın bir komutanı olduğu için küçük

düşürmek istemediğini söyler. Firavun kabul eder. Büyücü, Arbû’yu uyandırır. Arbû

özür diler.

Page 62: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

48  

Sonra Firavun büyücüyü takdir eder ve sorar

ھل لك على الغيب سلطان كالذي لك على الخلق؟

“Peki, senin yaratılmışlara olan hükmettiğin gibi gaibe de hükmedebilir misin?”

( s. 148) Diye sorar. Adam:

نعم يا مولاي.

“Evet efendim.” (s.148) Der

Firavun kendisinden sonra zürriyetinin ne zamana kadar tahtta kalacağını sorar.

Büyücü korkar. Fakat Firavun ona ne olursa olsun emniyette olacağı güvencesini

verir. O da Firavunun kendisinden sonra zürriyetinden kimsenin tahta geçmeyeceğini

söyler. Firavun öfkelenir ve onun kim olduğunu sorar. O da Avon Ra‘ın (اون رع )

büyük kâhini Mûn Ra‘ (من رع ) olduğunu, annesinin de Ride Didit olduğunu söyler.

Firavun hemen hazırlanır ve bir kısım askerle yola koyulur. Firavun kadere imanın

yanlış bir şey olduğunu söyler ve: “Haydi şu yakındaki çocuğa doğru!” der.

Firavun birliği iki yüz savaş arabası ile Avon şehrine doğru yola çıkarlar. Onlar

hızlı bir şekilde şehre doğru ilerlemekteyken, ilerde bazı askerlerin atlarla

koşuştuğunu fark ederler. Ancak durumu önemsemezler. Askerlerin bir vazifeyi ifa

ettiklerini sanırlar. Ancak biraz daha yaklaştıklarında onların bir bayanı yakalamak

için kovaladıklarını fark ederler. Kadın onlara doğru imdat çığlıkları atarak

yaklaştığını fark edince, Firavun birliği durdurur ve kadını kovalayan adamlara

kadını neden kovaladıklarını sorar. Fakat askerler cevap vermezler. Kendilerinin

büyük kâhinden başkasının sözünü dinlemeyeceklerini söylerler. Bir kişinin öfkeyle

bağırarak kadını serbest bırakmalarını emrettiğini duyunca ve Firavunluk amblemi ve

kartal resmini de görünce, onun Firavun olduğunu anlarlar ve kılıçlarını havaya

kaldırarak selam dururlar. Kadına adını sorarlar. Kadın, adının Sarcâ (سارجا )

olduğunu söyler. Sarcâ o gün sabah Mûn Ra‘ın bir oğlunun olduğunu ve onun Tanrı

Atom (أتوم ) tarafından Mısır’ın tahtına geçeceğini, Mûn Ra‘ın ağzından duyduğunu

söyler. Bunun üzerine Firavun ve yanındakiler şaşkına dönerler. Çünkü büyücünün

kehaneti doğru çıkmıştı. Sarcâ’yı kovalayan askerler onun anlattıklarını duyunca

savunmaya geçerler ve kendilerinin Mûn Ra‘ tarafından kadının yakalanması için

emir aldıklarını söylerler. Başka bir şey bilmediklerini ifade ederler. Firavun

Sarcâ’ya şimdi ne yapmak istediğini sorar. Sarcâ, Kûnâ’ya (قونا ) babasının yanına

gitmek istediğini söyler. Firavun onun bu sadakatinin mükâfatsız kalmayacağını

Page 63: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

49  

söyler ve bir asker korumasında onu istediği yere gönderir. Kâhinin mabedine doğru

gidilmesini emreder.

Firavunun askerlerinin geleceğini bilen Kâhin, ailesini Zaya adlı hizmetçiye

emanet eder ve gönderir. Zaya yoldayken Firavun’un askerlerine rastlar. Bir süre

sonra Zâyâ, Kâhin’in ailesiyle beraber Firavunun adamlarının sorularından sıyrılıp

yola koyulmuştur.

Durumu gören Kâhin derin bir nefes alır. Döner sehpa üstünde durmakta olan

gümüş sürahiden bir bardak su içer. Çok geçmeden Firavun’a ait kuvvetlerin, kapının

tokmağına vurduklarını fark eder. Kâhinin hizmetçisi endişe ve korku içinde kralın

ordusundan bir kuvvetin saraya girdiğini ve odalara baktığını bir diğer hizmetçi ise

birlik komutanının onu acilen istediğini haber verir. Kâhin soğukkanlılığını korur.

Kararlı, yavaş adımlarla birliği karşılar ve onlara selam verir. Birden titreten ses

duyar ve bu sesin Firavun’a ait olduğunu anlar.

Kâhin:

مولاي فرعون ابن الرب خنوم، نور الشمس المشرقة وواھب الحياة والقوة، -

ير بالاغضاء عن سھوي وجھلي، كي أفوز بعفوك إني يا مولاي أضرع إلى الرب أن يوحي إلى قلبك الكب

ورضاك.

“Tanrı Hınum’un oğlu Firavun efendim! Aydınlatan güneşin nuru! hayat ve

kuvvet bahşeden! Efendim sizin affınızı ve rızanızı kazanmam için rabbimden

niyazım, sizin yüce kalbinize benim hatamı ve cehaletimi görmezden gelmenizi

ilham etmesidir.

Firavun:

إني أعفو عن ھفوات الصادقين.

“Ben sadıkların hatalarını affederim.” der.

Kâhin:

أما وقد تفضل مولاي بزيارة قصري الوضيع فليتفضل ويحل أشرفه.

“Efendim benim mütevazı sarayımı ziyarete gelmiş. Buyursun en şerefli

mekâna.” (s. 155) der.

Firavun tebessüm eder, arabadan iner. Onu arkadan emir Ra‘haûf, kardeşleri,

Hûmini, (خوميني ) Arbû ve Mirabû takip eder. Kâhin ikram için hazırlıklara başlamak

ister. Ancak Firavun:

يحتمل الأناة.نحن نعفيك من واجب ضيافتنا لأننا جئنا في أمر خطير لا

Page 64: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

50  

“Biz seni ziyafet hazırlamandan muaf tuttuk. Çünkü biz sabır ve tahammül

kaldırmaz tehlikeli bir iş için sana geldik.” (s. 155) der.

Kâhin eğilir ve:

إني رھن إشارة مولاي

“Ben efendimin emrine amadeyim.” der.

Böylece kral oturuşunu düzeltir ve korkunç sesi ile Kâhine:

أنت رجل من صفوة رجال المملكة ومقدم عليھم بالعلم والحكمة، فھل تستطيع أن تقول لي لماذا تولى -

الآلھة الفراعنة على عرش مصر؟

“Sen krallığın seçkin adamısın, bilgi ve hikmette onların önündesin. Peki,

söyleyebilir misin? Niçin ilahlar Firavunları Mısır’ın krallığına görevlendirdiler?” (

s. 155).

Kâhin sağlam ve inançlı bir şekilde:

“Tanrılar ülke düzeni ve oradaki kulların mutluluğu için onları/firavunları

oğullarının arasından seçerler ve içlerine ilahi ruh gönderirler.” der.

Firavun:

أحسنت أيھا الكاھن. -

“Güzel söyledin ey kâhin.”( s. 155) der. Memnuniyetini bildirir. Ardından

Firavun’un tahtı için ne söylemek gerektiğini sorar. Kâhin de tahtın ilahların bir

emaneti olduğunu ve ona sadık kalınması gerektiğini bildirir. Firavun razı bir eda ile

başını sallar ve kâhini taltif ettikten sonra asıl soruyu sorar:

“Firavun’un tahtını biri tehdit ederse ona ne yapmak gerektiğini bana söyle.” (s.

155) der.

Bu soru ile Kâhin’in dünyaya yeni gelmiş oğlu Dedef’in kendi tahtını ele

geçireceğini ima eder. Kâhin de bu kimsenin öldürülmesinin gerektiğini istemeyerek

de olsa ititraf eder. Çocuğu annesiyle beraber Firavun’dan kaçan Kâhin bir çare arar.

Aklına hizmetçi Kâtâ gelir. Firavun’a hizmetçinin çocuğunu kendi çocuğu diye

sunmayı yeğlemiştir. Sonra Kâhin, Kâtâ’nın odasına girer. Kadın durumu anlamaz,

Ride Dîdît ile aynı gün doğurduğu çocuğundan dolayı tebrike geldiğini sanır. Fakat

Kahin Firavun ve adamlarından kurtuluş olmadığını anlar ve kendini öldürür.

Firavun ve adamları içeri girerler. Kadın ve çocuğunu beraber Kâhin’in ailesi sanıp

öldürürler, oradan ayrılırlar.

Page 65: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

51  

Kâhin’in ailesinin kaçmasına yardımcı olan Zâyâ’nın yönetimindeki araba,

oldukça yavaş bir şekilde yola devam etmektedir. Avon yolunu iki saat içinde kat

ettikten sonra Kâhin’in köyü olan Sanka’ya ulaştıran çöl yoluna sapan araba, şehrin

doğusuna yönelir. Zâyâ başından geçenleri unutamaz. Firavun’un askerlerinin yolda

onu yakalamasını ve soru sormalarını, sonra sorularla sıkıştırmalarını hatırlar.

Zâyâ kendisi kısır olduğu için eşi Karda’yı çocuk sahibi yapamamanın acısını

hisseder. Daha evvel tabiplere, büyücülere başvurduğunu, ancak hiçbir fayda

sağlamadığını düşünür. O anda bir ses işitir. Sesin, Ride Didit hanıma ait olduğu

farkına varır. Halini sorar, o da Zâyâ’ya herhangi bir tehlikenin olup olmadığını

sorar. O da gölünü ferah tutmasını ve önlerindeki tehlikenin kalktığını haber verir.

Tekrar kısırlığını hatırlar ve ilahların merhamet etmediğini, eşi Karda’nın da

özür kabul etmediğini düşünür ve hayallere dalar. Uykuya dalar ve rüyada kendini

Kâhin’in sarayında olduğunu görür. Uyandığında karanlık çöktüğünü fark eder ve

endişelenir. Çölde kalıp bedevilerin kendilerine saldırmaları ve onları, köle ve cariye

olarak esir almalarından korkar. En azından bebek Dedef’i alıp kaçmayı düşünür ve

öyle de yapar.

Ride Didit’in başına daha sonra neler geldiği bilinmemektedir. Bebeği alıp yola

koyulur. Karanlıkta bir atlı arabanın ve süvari gelmekte olduğunu fark eder. Onlara

seslenir. Kafile sese yönelir. Zâyâ gelenlere, yolda kaldığını ancak dönemeyeceğini

Menf’e (منف )gitmesi gerektiğini söyler. Kafile aslında bebek Dedef’i öldürmeye

gelen Firavun’un kendisinin de içinde bulunduğu, Menf’e dönmekte olan askeri

birliğidir. Kafilenin başında olan kişinin yani Firavun’un da uygun görmesiyle Zâyâ

ve bebek Dedef bir arabaya bindirilir ve Menf’e götürülür.

Menf’e ulaşıldığında Firavun Hûfû Zâyâ’ya birkaç altın para verir ve Zâyâ

şehirde o zaman otel diyebileceğimiz bir yere, çok yorgun olduğu için kalmaya gider.

Zâyâ, Ride Didit’i çölde o karanlıkta bıraktığını ve başına gelecek şeyleri hatırlar.

Gece sabaha kadar yatağında dönmeye başlar. Aşırı yorgunluğun verdiği

güçsüzlükten dolayı artık baygın bir şekilde uykuya dalar ve orada sabahlar.

Zaya çocuğun sesine uyanır. Güneş, evin penceresinden ışığını içeri

göndermektedir. Bebeğin ağlamasının açlıktan olduğunu fark eden Zâyâ, dışarından

bir hizmetçiye seslenir, ondan keçi sütü getirmesini ister. Hizmetçi sütü getirene

kadar kendisi bebek Dedef’i oyalar. Bu arada kendi kendine:

Page 66: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

52  

“Acaba bunca şeye rağmen bu işi başarabilecek miyim? Annesinin işi bitmişti.

Babasının da öyle…” der.

Sonra şöyle devam eder:

“Eğer ben çocuğu alamasaydım, annesini de beni de cariye, çocuğu ise köle

yaparlardı. Ya da Firavun onları yakalar ve öldürürdü.”

Bütün bunlardan sonra Zâyâ’nın gönlü artık ferahtır. Asıl ferahladığı taraf

kendisinin Dedef’in annesi oluşudur. Artık kendisi şeriksiz annesi ve Karda ise

babası… Çocuğun karnını getirttiği süt ile doyurduktan sonra Karda’ya gitmek için

otelden ayrılır. Bir araba kiralar ve piramitlerin bulunduğu tepeye doğru yol alır.

Zaya tepeye giderken eşini hayal etmeye başlar. Kendi kendine sevinir.

Ulaştığında eşinin çalıştığı yeri sorar, ona bir yer gösterilir. Gösterilen yer,

piramitlerin yapımından sorumlu yönetim yeridir. Burada Piramit’in başmüfettişi ile

konuşur kocası Karda’yı sorar. O ise orada bulunan defterleri karıştırdıktan sonra

Karda’nın ölüm haberini Zâyâ’ya verir. Kocasının ölüm haberini alan kadın

yıkılmıştır. Ne yapacağını bilemez.

Yöneticiye kimsesiz olduğunu ve gidecek bir yerinin olmadığını arz eder. O ise

Firavun’un bu şekilde eşi veya herhangi bir kimsesi Piramit yapımında ölenler için

bir şehir inşa ettirdiğini ve onları burada barındırdığını söyler. Zâyâ’yı orada bir

yerde oturması için o mahalleye sevk eder.

Zâyâ, ilerleyen zamanlarda Bişarû (بشارو ) ile evlenir. Bişarû’nun önceki

karısından olan çocuklarına da bakar.

Bişarû ailesinde zamanla bir takım fiziksel değişiklikler baş göstermeye başlar.

Adam ellisine basar ve sesinde hareketlerinde değişmeler baş gösterir. Ara sıra

Firavunun huzuruna çağırılır. Piramitlerdeki çalışmalar hakkında bilgi alınır. Çünkü

o Piramitlerin genel müfettişidir. Zâyâ kırkına varmıştır. O günlerde Hina yüksek

tahsilini bitirir. Ancak tam olarak bitirmesine daha üç yıl vardır. Çünkü rahiplikte

uzlet de gereklidir. Tersine kardeşi Nâfâ sanat okulunu yüksek derce ile bitirir.

Babasının katkısıyla çarşıdan bir dükkân kiralar. Orada sanatını sergilemeye koyulur.

Bu arada Camurka da artık büyür ve kocaman bir köpek olur. İlerleyen zamanla

birlikte Dedef büyür ve askeri okula başlar.

Bu sıralarda mimar Mirabû Firavun’un huzuruna çıkmak için izin ister. Firavun

onu karşılama salonunda kabul eder. Mimar, Firavun’un karşısına geçer ve onu

Page 67: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

53  

ederek yapmış ve tamamlamış bulunduğu Piramidi, överek hazır olduğunu söyler.

Firavun onu tebrik eder. Vatanına böyle bir eser bıraktığı için ona teşekkür eder.

Firavun Piramidin açılışı için büyük bir kutlama hazırlar. Büyük bir geçiş alayı

düzenlenir. Halk da orada toplanır. Halk tarafından yolun her iki tarafı da sarılmıştır.

Firavun’un gelişini beklemektedirler. Firavun ve etrafında veliahtlar, yanlarında

mimar Mirabû ve komutan Arbû ile geçer ve kutlama yapılır.

Firavun’un etrafındaki yardımcılarının gözlerine, onun yavaşça dünyadan

sıyrıldığı ve züht hayatına meyil ettiği görünür. Firavun dini kitaplar ve filozof

Kakimna’nın hikmetli sözlerinden oluşan kitabını mütalaa eder. Bir gece Firavun’un

içine bir sıkıntı ve endişe gelir. Mirabû O’na bu endişenin ve sıkıntının sebebini

sorar. Sıkıntının ve endişenin sebebini bilmeyen mimar, eseri beğenmemesinden

olduğunu düşünerek, bu yapılan eserin gerçekten güzel olduğunu ve sevinmesi

gerektiğini belirtir. Firavun, bu yapılan eserin gerçekten güzel olduğunu ancak ölümü

engelleyemediğini söyler. Piramitlerin, ölümü hatırlattığını ifade eder. Mirabû

ölümün ebedi hayatın başlangıcı olduğunu anlatır.

Onlar bu konuşmayı yaparken, veliaht Ra‘haûf’un sıkıldığı görülür. Firavun

konuşmaların onu sıktığını zanneder ve neden sıkıldığını sorar. O da teemmül ve

dikkatin düşünceli olmanın filozofların vazifesi olduğunu, ancak yöneticilerin

vazifelerinin savaş olduğunu söyler. Kral veliahdın eskiden beri gelen bir meseleyi

tekrar gün yüzüne çıkarmak istediğini anlar. Ona:

“Güçlü ve iyi niyetli bir krala barış halini devam ettirmek savaşmaktan daha

gereklidir.” (s. 175) der.

Kral veliahdın Sina kabilelerine bir savaş yapılması gerektiğini daha evvel

söylediğini hatırladığından dolayı, onlarla savaşmak gerekmediğini, çünkü onların

haddini birkaç askeri birliğin bile bildirebileceğini, ancak onların kaleleri için

eskiden beri niyetinin olduğunu ve bunu yakın zamanda gerçekleştirmek istediğini

söyler. Bir ara suskunluk hâkim olur. Firavun sarayda toplanan insanlara:

أيھا السادة إني دعوتكم ھذه الليلة لأكاشفكم برغبة عظيمة تخفق في صدري. -

“Ey efendiler! Ben bu gece içimde olan büyük bir isteği sizlere de açmak için

çağırdım.” der.

Page 68: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

54  

Mısır için bir şey yapamadığını, bundan dolayı halka, onların ruhlarını ve

bedenlerini ilgilendiren tıp, psikoloji vs. konularda faydalı bilgiler içeren eski

mukaddes kitaplarına ek olarak bir kitap yazmak istediğini söyler.

Firavun kitabı telif edeceği bu yerin kendisi için yapılan Piramit olacağını,

çünkü dünya saraylarının ebedi bir eser yazmaktan insanı alıkoyduğunu ifade eder.

Toplantı sona erer. Kral evine çekilir.

Bişaru’nun evinde sevinç rüzgârları esmektedir. O gün askeri okula giden

Dedef’in aile ziyaret günüdür. Dedef eve gelir. Hepsi ailece Dedef’te büyük

değişmeler olduğunu fark ederler. Az konuşması duruşu soğukkanlı olması vs. Nâfâ,

Dedef’i kendi resim sergisine götürmek ister. Fakat Zâyâ karşı çıkar. Nâfâ kardeşinin

portesini çizmeye karar verir. Böylece annesinin Dedef olmadığı zamanlarda onunla

teselli olmasını ister. İşte bu tür ziyaretler oldukça, Dedef de olgunlaşır ve güzel

cesur bir genç olur. Dedef’in ilk yılı biter, yaz tatili gelir. Zâyâ ve Camurka’nın en

mutlu günleridir. Her yıl adeten olduğu gibi kırlara çıkılır. Kayıklara binilir. Nil’de

gezinti yapılır. Balık avlanır. O günlerde Nâfâ, Dedef’i resim sergisine götürür ve

ona mimar Mirabû adına çizdiği resmi gösterir. Dedef:

Bunu hafızandan mı çiziyorsun diye sorunca Nâfâ;

“Evet, çünkü ben onu ancak bayramlarda görebiliyorum” der.

Okul başlar, yıllar geçer. Dedef okulda şöhret bulur. Annesi olgunluk çağına,

babası yaşlanma çağına ve Nâfâ sanatta ustalaşmaya varır.

Dedef, Senefrû çarşısında yürürken kendi kardeşinin dükkânına uğrar. İçeriye

girer, selam verir. Nâfâ sevinir ve O’nu kucaklar eve gidip gitmediğini sorar. O da

eve gittiğini ve çünkü orasının kendisi için küçük bir cennet olduğunu söyler.

Konuşma devam ederken Dedef abisine:

“Sen benim için annem gibisin.” der.

Abisi güler ve bunun daha evvel kendisine birkaç kişi tarafından da söylendiğini

anlatır.

Kendisinin kadınlara benzetildiğini söyleyen Nâfâ’ya Dedef:

Page 69: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

55  

Sen erkeksin kadın değilsin sadece kadınlarda bulunan ince kalplilik sende var,

der.

Nâfâ, Dedef’e birine âşık olduğunu ve onunla evlenmek istediğini söyler. Dedef

merakla onun kim olduğunu sorar Nâfâ:

“Maliye Bakanlığında Kamadi’nin kızı Mata” ( 179) der.

Dedef ilk defa aşk ile tanışmış olur.

Nâfâ kardeşine sanatsal icraatlarından bahsederken ona bir resim gösterir.

Resimdeki çiftçi kızı gören Dedef, kendinden geçer ve kıza vurulur. Nâfâ bu kızın

resimde göründüğünden daha güzel olduğundan bahsederken Dedef onun yaşayan bir

şahıs olduğunu ve Nâfâ’nın hayal dünyasıyla ilgisi olmadığını öğrenir.

Dedef, kızın Nâfâ’dan bir çiftçi kızı olduğunu duymasına rağmen hiç

önemsemez hatta:

“Bu çiftçi değil aksine bir hanımefendidir.” der.

Daha sonra kızı görmek için Nil’e gider ve Nil’de bir kayık kiralar. Hayalindeki

sevgilisine gitmeye başlar. Önce onu bulamaz. Fakat biraz daha ilerleyince çiftçi kızı

görür.

Ona doğru kayığı yöneltir ve ona yaklaşır kayıktan iner ve:

طيب الرب مساءك أيتھا الفلاحة الجميلة. -

“Rabb senin akşamını güzel kılsın, ey güzel çiftçi kız!” (s. 182)

Kız ondan ne istediğini sorar. Dedef kendisinden selamlaşmak, sohbet etmek

istediğini ifade eder. Kız ise yabancılarla konuşmadığını söyler. Orada bulunan

bayanlar da onunla konuşulmayacağını söylerler. Dedef kıza âşık olduğunu ve onun

resmini çizdiğini söyler. Daha sonra göğsünden resmi çıkarır kıza gösterir. Sonra

kızın arkadaşlarından biri kızın hoşnutsuzluğu ve bağırmasıyla Dedef’e saldırır

elindeki resmi almaya çalışır. Dedef elini yukarıya kaldırır ve:

“Gördün mü içim nasıl da senin sevginle dolu!” der.

Kızla aralarında tartışmalı bir konuşma geçer ve daha sonra kızın etrafındaki

arkadaşları onu alır götürürler.

Kızla karşılaşmasından sonraki ay, Dedef’in öğrenim müddeti içinde o zamana

kadar ki aylık izinlerinden en uzunu olur. Dedef, çiftçi kızın resmini hiç koynundan

Page 70: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

56  

ayırmaz. Kendi kendine cevabını bulamayacağı sorular sorar. Fakat her şeye rağmen

ona delicesine aşık olur. Ancak bu acımasız ve onu takmayan güzelin kim olduğunu

merak eder. Gözleri çiftçi kızların gözlerine benzemiyor. Tavırları dahi benzemiyor.

Okuldaki bir aylık eğitim yine son bulur. Dedef, sanki hapisten kaçar gibi okuldan

ayrılır. Güzel kız ile karşılaştığı o yere tekrar gider. Onu bekler fakat bir eser

göremez. Ona ulaşırım ümidiyle yakında bulunan bir köye gider. Ancak orada da

bulamaz. Köyün adını sorar. Köylülerden biri oranın Aşir köyü olduğunu söyler.

Üzgün ve ümitsiz bir halde geri döner. Eve geldiğinde abisi Nâfâ ile karşılaşır.

Kardeşi ona nerede kaldığını sorar ve kardeşi Hina’nın içeride olduğunu söyler.

Dedef kendine gelir ve içeri Hina’nın yanına gider. Birbirilerini uzun zamandır

göremeyen Hina ve Dedef kucaklaşırlar. Birbirilerini gördükleri için çok sevinirler.

Uzun bir sohbete koyulurlar. Bir kâhinlik okulunda olan bitenlerden bahsederken

diğeri askeri okul ile ilgili yaşadıklarını anlatır. Hina kardeşi Dedef’e tavsiyelerde

bulunur. Gece yarısı Dedef abisi Hina’nın odasından ayrılır ve kendi odasına gider.

Uyumak üzereyken annesi odaya girer ve endişeli bir şekilde yerde olan Camurka’yı

gösterir. Camurka ölmek üzeredir. Can çekişen Camurka’nın ölümü Dedef’i çok üzer

ve ilk ayrılığı tatmış olur.

Dedef’in harp okulundaki altıncı ve son senesi gelir. Mezuniyet için kral ve

yakınında bulunan kimselerin katılacağı büyük bir parti ve gösteri düzenlenir. Törene

kral, veliahtlar, kralın kızları, vezirleri, savaş komutanları katılırlar. Gösterilerde

Dedef büyük başarı gösterir ve her katıldığı gösteri oyununda birinci olur. Kralın

oğlu Ra‘haûf, Dedef’i kutlar ve kendine koruma olarak tayin eder. Gösteri yapan

okul öğrencileri selam durmak üzere kralın huzuruna çıkarlar ve selamlarlar. Burada

Dedef, birden aradığı güzeli, kralın yanında oturur vaziyette görür. Gözlerine

inanamaz. Onun çiftçi kıza benzeyen bir kişi olduğunu düşünse de buna pek

inanmaz. Ancak o, gördüğü güzelin ta kendisi ise boş bir sevgi, imkânsız bir aşk

yaşadığını düşünür. Çünkü onun Dedef’le evlenmeyeceği kanaatine varır. Hatta

gördüğü güzelin, çiftçi kız olmasını bile temenni eder.

Dedef, Bişarû’nun köşkünden ayrılıp Ra‘haûf’un sarayına gitmek için hazırlanır.

Anne Zâyâ oğlunu gönderirken Dedef’in yanaklarını gözyaşlarıyla ıslatır. Hina onu

tebrik eder ve kendisi de mabede gitmek için hazırlık yapar. Nâfâ da onu yolcu

ederken;

Page 71: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

57  

“Dedef! Zaman benim kehanetimi doğruladı.” der.

Baba Bişarû oğlunu öpüp ona:

“Sen babanın yolunda ilk adımları attığından dolayı çok mutluyum.” (s. 190)

der.

Ailenin yeni üyesi Kamadi’nin kızı Mata da Dedef’i uğurlar. Dedef çıkarken

sadık arkadaşı Camurka’nın mezarına lotus ağacının bir çiçeğinden bırakır. Saraya

geldiğinde orada küçüklük arkadaşı Senefer (سٮفر) ile karşılaşır. İkisi de bundan

mutluluk duyar. Uzun bir süre sohbet ederler. Ona Ra‘haûf’un çok sert mizaçlı

olduğunu söyler.

Dedef, sarayda beklerken birden etkileyici ve ihtişamlı bir yüzün geldiğini fark

eder. Onun, kayıktan indiğini ve merdivenlerden saraya doğru çıktığını görür.

Karşılayan askerlerin de olmadığını fark edince, koşarak çıkışta bekler. Kraliçe Meri

Si Ank (مري سي عنخ ) gelince, kılıcını havaya doğru kaldırıp selam durur. Kraliçe ona

bakmadan içeri gider. Biraz sonra çıkarken yine Dedef kılıcı çıkarıp selem dururken

Kraliçe durur ve ona bakarak alay edercesine:

ھل تعرف واجباتك أيھا الضابط؟

“Yapman gereken işleri biliyorsun değil mi ey asker!”( s. 192)

Dedef:

نعم يا صاحبة السمو. -

“Evet, ekselansları.”( s 192)

Kraliçe sert bir şekilde:

ھل من الواجب أن تخطف الفتيات في غير زمن الحرب؟

“Senin, savaş zamanı dışında genç kızları kaçırmak görevin mi?”( s. 192)

Şeklinde O’nu zor durumda bırakan sorular sorar ve ondan Nil kenarında

kendine gösterdiği resmi ister. Dedef ise elini koynuna sokar ve resmi çıkarır ona

verir. Hiç beklemediği bir şekilde resmi göğsünden çıkaran Dedef’ten resmi alır

fakat şaşırır. Ancak bunu hissettirmeden soğukkanlı şekilde oradan bir kraliçe gibi

ayrılır.

Page 72: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

58  

Birkaç gün sonra Emir Abavur ve diğer emirlerin geziye çıkacakları öğrenilir. O

gün Kraliçe Meri Si Ank, Ra‘haûf’un sarayına gelir. Arkasından emir Abavur

beraberindekilerle birlikte saraya girer. Dedef’in içine kıskançlık düşer. Kendi

kendine sorular yöneltir. Hazırlıklar yapılır yola çıkılır. Dedef yolda düşüncelere

dalar. Varılması gereken yere ulaşıldığında çadırlar kurulur. Atlara binilir. Meri Si

Ank da bir ata biner ve emirleri seyreder. Bir ara kimseyi göremeyen Meri Si Ank

onların nerede olduklarını sorar.

Dedef:

“Saygıdeğer ekselansları! Onlar dağın arkasına gittiler. Birazdan rahatsız edilen

hayvanlar, ses çıkararak gelirler.” der.

Veliaht Ra‘haûf avlanmaya yeltenir. Ancak avlamak istediği şey aslandır. Aslan

onun atına saldırır ve pençesiyle onun atını yere devirip öldürür. Ra‘haûf ona

saldırmak için mızrağını hazırlar. Ancak başarısızlıkla sonuçlanır. Herkes aslana

doğru saldırıya koyulur. Ancak Dedef önceden yetişip aslanın ağzına mızrağını

saplar, aslanı bir tarafa atar. Diğerleri arkadan gelir ve her biri aslana elinde olan oku

atar. Ra‘haûf kalktığında Bitah’a hamd eder, onu kurtarana bakar, Dedef olduğunu

görünce, teşekkür eder. En yakın zamanda ona layık olduğu mükâfatı vereceğini

söyler. Çadırlar toplanır yola çıkılır. Ra‘haûf canını kurtaran Dedef’in en yakınında

olmasını ister.

Daha sonra O’nu Firavun’un huzuruna çıkarır. Dedef, Firavun’un huzuruna

çıktığında önünde secdeye varır. Yeri öper. Kral ona iltifatlar eder. Firavuna hayatını

ona borçlu olduğunu söyler. Onu askerlerine başkomutan yapmak istediğini ifade

eder. Firavun Veliahd’ın tercihini yine kendisine bırakır. Orada yeminini eder.

Saraydan ayrılırken komutan olarak ayrılır. Eve gelir. Bişarû’nun evinde sevinç

vardır. Nâfâ, O’na verdiği müjdelerin ortaya çıktığını söylerse de Bişarû kabul

etmez, oğlun babaya benzeyeceğini ilahlar takdir etmişler, der. Zâyâ bunların daha

evvelden verilmiş müjdeler olduğunu hatırlar.

Ağlasın mı sevinsin mi bilemez. Dedef yine karşılıksız aşkından ötürü hüzünlü

bir şekilde odasına çekilir. Üzüntüsünü yıldızlarla paylaşır. Dedef ikinci gün

elbisesini giyer ve askerin karşısına çıkar. Arkadaşı Senefer onun yanına gelir.

Tebrik eder, ancak üzgün bir şekilde ondan ayrı kalacağını söyleyince Dedef,

Page 73: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

59  

gülümser ve onu kendi muhafızı olmasını ve yakınında bulunmasını ister. Senefer

O’na zor ve sıkıntılı zamanda yanında olacağını belirtir.

Biraz sonra Veliahd’ın karşısına çıkar. Veliahd; Dedef’e artık askerlerinin

komutanı olduğunu belirtir. Yakında onu başka mükâfatlarla da mükâfatlandıracağını

söyler. Dedef merak eder.

Dedef’e Firavun’un yanına çıkılacağını ve Sina’da ki kabilelerle savaşmak

gerektiğini ve onu ikna etmek gerektiğini ifade eder. Dedef bunu kendisinin

yapabileceğini söyler. Ra‘haûf bundan hoşlanır.

Toplantı günü gelir ve Dedef ve Ra‘haûf diğer emirlerle birlikte toplanırlar.

Sina’daki kabilelerle bir savaş kararı alınır. Askerlerin başına Dedef seçilir. Firavun

kararı resmileştirerek tekrarlar herkesin duymasını sağlar. Yirmi bin asker Dedef’in

komutasına verilir.

Geniş bir çerçevede bütün Mısır’ı içine alan bir çalışma ve gayret başlar. Menf

şehrine güneyden ve dört bir yandan askerler gelir, marşlar söylenir. Silahların sesleri

şehre askerlerin geldiğini hissettirir. Emir Abavur da savaş hazırlıkları için Arsina’ya

gider. Dedef ise onun bu siyasi kazancı gerçeklestirmesiyle kıraliçeyi almada başarılı

olabileceğini düşünür. Bunun kaçınılmaz olduğunu hissedince, kendisi nerede o

nerede diyerek içinden söylenir. Böylece kraliçe ile evlenme hakkına sahip

olmadığına kanaat getirir. Bir gün sonra savaş için yola çıkacaklardır. Ama hala

kraliçeden gönlünü alamamıştır. Dedef Meri Si Ank ile görüşmek ister. Görür ki

Meri Si Ank, abisinin ziyaretine gelir ve Dedef onu karşılar. Çıkışta yakınına gelir ve

orada ilanı aşk eder. Kraliçe ağırdan alır ve ne yaptığı ile ilgili uyarıda bulunur. O ise

bunu artık söylemesi gerektiğini ifade eder. Ertesi gün savaşa gideceğini ve son bir

şeyler söyleyip söylemeyeceğini sorar. O da rabbin ona yardım etmesini dilediğini ve

ona emanet ettiğini söyler. Aslında Dedef başka bir şeyler de duymak ister. Ancak

Kraliçe oralı olmaz. Dedef çok üzülür. Kendisinin Kraliçe’ye söyledikleri karşısında

Kraliçe’nin aslında yapabilecek çok şeyi varken hiçbir şey yapmamasına da bir

anlam veremez.

Dedef Bişarû’nun evine gider. Orada babası Bişarû, annesi Zâyâ, kardeşi Nâfâ

ve onun eşi Mana aynı sofrada beraber eğlenirler. Dedef elinden geldikçe güler yüzlü

ve neşeli görünmeye çalışır. Bişarû bol bol savaş zamanlarından bahseder. Gevezelik

Page 74: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

60  

yapar. Dedef ise bazen takılır, bazen dikkatlice dinler. Ancak Zâyâ ise Dedef’e

dikkatlice bakar ve bir şeyler hisseder. Çünkü Dedef yiyecek ve iceceklerden çok az

alır. Daha sonra Nâfâ, ona verdiği güzel çiftçi kızın resmini hatırlatır. Dedef ise O’na

susmasını çünkü Nâfâ’nın bir şey bilmediğini söyler. Mana’nın şarkıları Nâfâ’nın

sözleri onu etkiler ve ayrılır odasına gider.

Ertesi gün sabah, Dedef çadırda otururken birden içeri Senefer girer ve Veliaht

Ra‘haûf tarafından bir elçinin geldiğini ve kendisiyle görüşmek istediğini söyler.

Dedef derhal içeri almasını emreder. Elçi içeri girdiğinde üzerinde bir kâhin

elbisesi bulunduğu ve yüzünün ise hafif kapalı olduğundan garipser. Elçi kendisiyle

yalnız görüşmek istediğini söyler Dedef ise Senefer’e dışarı çıkmasını emreder.

Senefer dışarı çıkarken kimsenin oraya gelmemesini emreder. Elçi emin olunca

yüzünü açar ve Dedef şaşkına döner. Çünkü bu sevdiği kız kraliçe Meri Si Ank’tır.

Burada Meri Si Ank da Dedef’i sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söyler.

Dedef, Firavun’un O’nu kendisine verecek mi sözüne:

بي أول فرعون يصاھر أحد أفراد شعبه المقربين!لن يكون أ -

“Babam, kendine yakın olan halkından birine kızını veren ilk Firavun (kral)

olmayacaktır.” ( s. 204) şeklinde cevap verir.

Emir Abavur’u sorar, Meri Si Ank da onunla olan münasebetinin bir dostluk

münasebeti olacağını söyler selamlaşarak ayrılırlar. Dedef bu rüya gibi karşılaşmann

etkisinden Senefer’in içeri girip, ordunun hazır olduğunu söylemesiyle kurtulur.

Ulaklar ve gözcüler etrafı gezip araştırırlar. Sonra komutana haber verirler ve

Doma tepesinde bedevilerin konuşlandığını söylerler. Komutanlardan birisi Dedef’e

onlara saldırmanın en uygun durum olduğunu söyler. Dedef bu ve benzeri yerlerde

onlar gibi çoklarıyla karşılaşabileceklerini söyler. Eğer onlarla uğraşırlarsa zayiat

vereceklerini ifade eder. Asıl hedefin onların kaleleri olduğunu söyler. Arsina’ya

varırlar. Asker dinlenmeye koyulur. Sonra Arsina Emir’i Abavur da Dedef’i karşılar.

Serabyom Zak’a ve Mendes’te bulunan birlikler savaşa hazır bir şekilde

beklemektedirler. Bunu Abavur’dan işiten Dedef, onlara gerek olmadığını Kral’ın da

daha fazla askerle muhasara altına alınmasını istemediğini söyler ve yola çıkılır.

Page 75: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

61  

Biraz sonra koca kale görünür. Kaleyi doğudan ve batıdan muhasara altına

alırlar. Dedef ve yanındaki subayının fikri beklemenin fayda vermeyeceği

yönündedir. Önce kalkanlarla yarım daire şeklinde kaleye yaklaşılır ve karşıdaki

düşmanın gücünün ne olduğu anlaşılır. Dedef kalenin üzerinde burç olmadığını fark

eder. Böylece onların kendilerini koruyamayacaklarını anlar. Karşı tarafın güçsüz,

zayıf olduğu anlaşılınca, kaleye arabalarla yaklaşılır.

Dedef’in yolunu gözlemekte olan Meri Si Ank, onu merak eder. Ancak kimseye

de söyleyemez. Çareyi abisinin yanına gitmekte bulur. Abisi Ra‘haûf, babası

hakkında ilerigeri konuştuğunu gören Meri Si Ank:

لا تتكلم عن فرعون بھذه اللھجة أيھا الأمير، لقد خدم والدنا الوطن يوما بقوة، وسيخدمه أضعافا -

بحكمته.

“Firavun hakkında bu şekilde konuşma ey emir! Babamız bir zamanlar

kuvvetiyle vatana hizmet etmiş şimdi de hikmetiyle ona daha fazla hizmet edecek.”

(s. 207) der.

Aslında kraliçenin gelişi bu basit meseleleri konuşmak için değil, aksine sevdiği

Dedef’i konuşmak içindir.

Abisinin yüzünü sevinç kapladığını gören kız, ne için böyle olduğunu sorar. O

da birkaç gün önce savaşa giden, Dedef’in ordusundan iyi haberler aldığını söyler.

Kız bunu duyunca, mutlu haberi biraz anlat der. O da orada olan bitenleri anlatır.

Bu haber Ra‘haûf’tan hayatında duyduğu en sevindirici haberdir.

Mısır askerleri surlara oldukça yaklaşırlar. Okçular artık kaleden başını çıkaran

kimseyi aşağıya ölü olarak düşürürler. Birazdan Dedef, arabası üzerinde olan biteni

seyrederken askerlerin bir kısmının içeri girdiklerini ve merdivenlerden çıktıklarını

görür. Sonra hurma ağaçlarının gövdelerinden yapılmış olan şahmerdanlarla kapıya

yaklaşır ve kalenin kapısına vurmaya başlalayınca, düşman kaçmaya başlar. Nihayet

kale fethedilir, savaş biter. Düşman kaçar ve yakalananlar esir alınır. Dedef

askerlerin yaralı olanlarının alınıp tedavi edilmesini söyler. Kaç ölü kaç yaralı

olduğunu sorar. Bin ölü üç bin yaralı olduğu söylenir. Dedef’in yüzü asılır ve:

“Bedeviler bize pahalıya mal oldu.” der.

Page 76: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

62  

Onlardan ne kadar öldüğünü sorar, üç bin ölü beş bin yaralı olduğu haberini alır.

Esirlerin içinde güzel giyimli bayanlar da vardır. Dedef onların kim olduğunu sorar.

Onlar kabile büyüklerinin eşleri derler. Onlardan bir tanesi arı bir Mısır dili kullanır.

Dedef şaşırır. Onun Mısırlı olduğunu anlar. Ona niçin orada olduğunu sorar. Bayan

kendisinin yirmi yıl evvel kaçırıldığını ve türlü işkencelere maruz kaldığını sonra bu

bedevi kabileleri büyüklerinden birisinin onu alıp koruduğunu ve kendine eş ettiğini

söyler. Dedef kadını himayesine alır. Kadın, kendisini serbest bırakmasını söyler.

Fakat Dedef ona/kadına; artık Firavun’un mülkü olduğunu ve onu Firavun’un emri

olmadan serbest bırakılamayacağını söyler. Savaştan geriye kalan her şey toplanır.

Ordu hazırlanıp Menf’e doğru yol alınır.

Dedef, ordusuyla birlikte Sina kabilelerini büyük hezimete uğratıp kaleyi ele

geçirdikten sonra Menf şehrine geri döner. Şehirde karşılama töreni hazırlanır, halk

elinde zeytin dalları ve çiçeklerle askerleri karşılar. Firavun, ailesi ve kızları sarayın

balkonuna çıkıp onları karşılamaktadırlar. Dedef, Firavuna gidip saygı duruşu

yaptıktan sonra, askerlerin kazandığı zaferi haberini verir. Firavun ona kaç ölü kaç

yaralı olduğunu sorar. Dedef yüzü yere eğik bir şekilde bin kişi olduğunu söyler.

Firavun milletin selameti için böyle canların feda olması gerektiğini söyler. Dedef’e

oğlunu ölümden kurtardığını, sonra da vatana büyük hizmet ettiğini ve bundan dolayı

kendisinden ne dilediğini sorar. Dedef:

Efendim ben her ikisinde de bir şey yapmadım. Ancak bir askerin yapması

gerekeni yaptım. Bundan dolayı bir karşılık istemem. Ancak bir dileğim var, der.

Firavun: “Nedir o dileğin ey komutan?” der.

Dedef:

فتعلق بأقدام مولاتي إن الآلھة يا مولاي لحكمة تعلمھا سمت بقلبي البشري إلى سموات مولاي الملك،

الأميرة مري سي عنخ.

“İlahlar kendilerinin bildiği bir hikmete binaen benim beşeri kalbimi kralı

efendimin semasına yükseltti. Ondan dolayı hanım efendim Kraliçe Meri Si Ank’ın

ayaklarına takıldı”. ( s. 212) der.

Firavun döner kızına ne düşündüğünü sorar. Kız susar ve böylece olumlu cevap

vermiş olur. Firavun halkın karşısında her ikisini uygun gördüğünü ilan eder. Dedef

Page 77: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

63  

sonra çıkar ve yanında getirdiği kadını evinde misafir etmek için arabaya alır. Ancak

emir Ra‘haûf tarafından çağırıldığını duyunca saraya gider ve emir onu kutlar. Sonra

bu gece askerlerini şehrin dışında tutmasını ister. Ne olursa olsun içeri almamasını

tembihler. Daha sonra ona mükâfat vereceğini iletir. Dedef bir anlam veremese de

emir aldığı için uygundur dercesine çıkar. Eve gelir, misafirine yer gösterir. Misafir

odasında otururken ailesine uğrar ve olanları anlatır. Kraliçe Meri Si Ank ile olan

olayı da söyler. Bunu duyan aile bireyleri çok sevinirler. Annesine anlattığı kadının

yalnız kalmasını söyler. Annesi kadının yanına gider. Biraz sonra kadın onu tanır.

Bağırmaya başlar. Zâyâ’ya hakaret ederken Dedef içeri girer ve kadına neden bu

yanlışı yaptığını sorar. Kadın annesi Zâyâ’yı gösterir. Ona sormasını ister. Dedef

annesine sorar. Zâyâ cevap vermekten kaçınır. Çünkü gizli gerçekler ortaya çıkmaya

başlamıştır.

Kadın kendisinin kâhin Mûn Ra‘ın karısı olduğunu ve Zâyâ’nın onun oğlunu

kaçırdığını ve yirmi yıl sonra Bişarû’nun evinde karşılaştıklarını söyler. Dedef annesi

Zâyâ’ya bunların doğru olup olmadığını sorar. Zâyâ kadını doğrular. Fakat sonra

kadına döner, çocuğunu kaçırmadığını, aksine kurtardığını ve bu güne kadar gözü

gibi baktığını ve onu kimsenin ulaşamayacağı yerlere getirdiğini anlatır. Karşısında

duran gencin yani Dedef’in onun kendi oğlu olduğunu itiraf eder, oradan çıkar.

Dedef asıl annesini bulur, ondan olayları dinler. Annesi Ride Didit olanları bir bir

anlatır. Oğlunun hala tehlike içinde olduğunu ve oradan ayrılmaları gerektiğini

söyler.

Bişarû, Ride Didit ile Dedef’in arasında geçen konuşmayı istemeyerek de olsa

duyar. Aslında Bişarû oğlu Dedef’in misafiri ile ilgilenmek için, oraya gelmiştir.

Konuşulanları duyduktan sonra şaşkın bir şekilde içeri giren Bişarû çok üzülür ne

yapacağını ve yapması gerektiğini bilemez. Sonra bunu Firavuna sadakatinden dolayı

anlatmaya karar verir. Fakat çok sevdiği Dedef’i hatırlarsa da sadakatın Dedef’ten

önde geldiğini kendi kendine söyler. Bişarû bunu ilahlar tarafından bir imtihan olarak

kabul eder, resmi elbiselerini giyer, saraya doğru yol alır. Çıkarken Dedef’le

karşılaşır. Dedef nereye gittiğini sorar. O da geciktirilmemesi gereken bir ödevi

yerine getirmeye der.

Ride Didit hikâyeyi ağlayarak bitirir. Sonra oğluna şimdiki kâhinin adının ne

olduğunu sorar o da Şûda Ra‘ der. Babasının da öldürüldüğünü söyler. Dedef

Page 78: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

64  

durumdan çok etkilenir. Annesi ona Firavun bunu duyarsa ona zarar vereceğini

söyler. Kendisinin bir suç işlemeden kaçmasının doğru olmadığını annesine söyler.

Sonra birden kapı çalınır ve Senefer, Dedef’le görüşmek istediğini söyler. Dedef’e

Firavuna komplo kurulduğunu o gecenin sabahında hayata geçirileceğini ve yapacak

kişinin oğlu ve veliahdı Ra‘haûf olduğunu söyler. Dedef, Ra‘haûf’un neden askerleri

şehrin dışında bekletmesini istediğini anlar ve yola koyulur.

Firavun, Hûmini ile beraber yola çıkınca Vadi Mevt denilen yere geldiklerinde

saldırıya uğrarlar. Dedef onu kurtarır. Saldıranın, oğlu Ra‘haûf olduğunu ve onun

öldürüldüğünü görür. Çok üzülür ve yıkılır. Dedef’e canını kurtardığı için teşekkür

mü etsin. Oğlu öldüğü için kendine taziye tesellisi mi versin, şaşırır.

Kral ve arkadaşları saraya gelirler. Olayı duyan Firavun’un eşi Kraliçe Mir Tît

Fis yıkılır. Gönlündeki ateşi bütün Nil nehri de olsa dindiremez. Kocasının yanına

giden kraliçe, çok üzülür. Onu ağlar bir şekilde gören Firavun:

أتبكين أيتھا الملكة القاتل الأثيم؟

“Sen günahkâr bir katil için mi ağlıyorsun?” (s. 222) diyerek onu azarlar. O da

kendisinin teselliye ihtiyacı olduğunu söyler ve:

“Ben kötü bahtıma ağlıyorum.” ( s. 222) der.

Firavun kendi kendine başını tutarak rabbe yakararak bunların neden başına

geldiğini söyler. Ve bütün adamlarının yanına gelmesini emreder. Emirler, veliahtlar,

vezirler, Dedef, kraliçeler vs. herkes gelir yaşlı kralın etrafına toplanır. Firavun orada

Dedef’in kendinden sonra kral olmasını istediğini söyler. Veliaht Ra‘baûf kabul

etmez. Çünkü onun kanında Firavun kanı olmadığını söyler. Firavun kızını gösterir

ve onun karısı olduğunu ve bu şartlarda olabileceğini ifade eder. O arada Bişarû

huzura çıkmak ister ve huzura çıktığında kendisinin Dedef’in babası olmadığını

söyler. Dedef’in kâhin Mûn Ra‘ın oğlu olduğunu anlatır. Bunları duyan Firavun,

kendisine bunları kaderin yaptığını ve bizzat kendisine de kabul ettirdiğini kabul eder

ve Dedef’in krallığını ister. Böylece vefat eder.

2.1.4. Romandaki Şahıs Kadrosu

Olay örgüsünde de anlaşılacağı üzere olaylara renk kazandıran en önemli öğe

kişilerdir. Romanın bilinen estetik dünyası oluşturulurken, vakaya, kişi veya kişilerle

canlılık kazandırılır ve bu canlılık dil ve anlatım teknikleriyle dışa yansıtılır,

Page 79: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

65  

okuyucuya hissettirilir.185 Kişi kadrosu, birçok romanda çeşitli yönleriyle farklılık arz

eder. Bazı romanlar geniş bir şahıs kadrosuyla oluşurken, bazıları ise dar bir kadro ile

meydana getirilebilir. Her ne kadar kişi kadrosu geniş olsa da, romanlarda asıl olayı

yaşayanlar, az sayıda olmaktadır. Şimdi incelediğimiz romanın şahıs kadrosuna göz

atalım.

2.1.4.1. Kaderler/الأقدار

Romanda olayları oluşturan ve bütün motiflerin merkezi olan; “başkişi” tabiri,

“başkahraman” olarak da nitelendirilir.186

Necîb Mahfûz, romanda asıl kahraman olarak kaderleri ele alır. Çünkü her şeyde

onların etkisi görülmektedir. Romanın başlarında Ra‘haûf’un, bir çocuğun ve

annesinin başlarını kesmek suretiyle öldürmesi anlatılır. Sonunda ise Ra‘haûf’un

Dedef’in kılıcıyla ölmesi ifade edilir. Ra‘haûf’un bu ölümüyle kötü sonu, kaderlerin

takdiri ile ilgili olması ile onların etkisini kolay bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Romanın içinde bulunan kader cilveleri sadece bu ikisi değildir.

Kaderler, başkahraman olarak ortaya çıkarken aslında kaderlerden maksat,

Mahfûz’un romandaki bütün ifadelerine göre ilahlar olarak düşünülmesi gerekir.

Yani romandaki anlatımda ilahlar, başkahramandır.

‘Abesu’l-Akdâr adlı romanda bir yandan Firavun, rab ve rabb-ul

âlemin/âlemlerin rabbi, başka yerlerde Bitah adlı Eski Mısır ilahı, bir diğerinde

Ûziris vs. ilahlardan çeşitli sebeplerle bahsedilmektedir. Anlaşıldığı üzere romandaki

başkahraman, fiziki değil metafiziksel kahramandır.

Örneğin Hûfû yeni doğan bebek Dedef’in haberini Sahir Didi’den alınca,

bebeğin öldürülmesine karar verir ve kendisinin de bizzat o savaşı yönetmeye

gideceğini söyler. Sonra vezir Hûmini şaşkın bir şekilde, bizzat kendisinin de mi

geleceğini Firavun’a sorar. Firavun ise şöyle cevap verir:

ي الذھاب؟.. ھيا أيھا السادة.. إني أدعوكم إلى ركابي لتشھدوا إذا لم أذھب للدفاع عن عرشي فمتى يحق ل

معركة ھائلة بين خوفو والأقدار..

                                                            

185 Mehmet Tekin, Roman Sanatı 1 Romanın Unsurları, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2001, s.79.

186 Tekin, a.g.e. s. 95

Page 80: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

66  

“Eğer ben tahtımı bizzat savunmaya gitmezsem. Peki, ne zaman savaşa gitmeye

hakkım olacak? Haydi, efendiler! Hûfû ile kaderler arasındaki korkunç savaşı

görmeniz için Beni takip edin.” (Akdar; s 149)

Firavun’un bu sözüyle, kendini ilahların üstünde gördüğü anlaşılmaktadır. Aksi

halde, ilahların takdirine karşı çıkması mümkün değildir. Dolayısıyla ilahlara savaş

açmış bulunmaktadır.

Yazarın anlatımında Kader, kendini Hûfû’nun gözlemiyle tahtına göz dikmiş

göstermektdedir. Zâyâ’nın çocuğu olmamasıyla ilgili yazarın bakış açısında bir

haksızlık şöyle dillendirmektedir:

رباه! لماذا تحرمنا الآلھة من الأمومة! ما حكمة خلقھا امرأة إذن! إذ ما امرأة بلا أمومة؟ إن امرأة بلا

أمومة كخمر بلا نشوة، أو وردة بلا رائحة، أو عبادة بلا إيمان فوا يا أساه

“Ey rabbim! Niçin ilahlar bizi annelikten mahrum ederler? Kadını yaratmanın

hikmeti nedir o halde? Çünkü annelik olmadan kadın olmaz. Anneliği olmayan kadın

sarhoş etmeyen şarap, kokusuz gül ve imansız ibadet gibidir. Ah yazık!” (Akdar s.

157)

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre ilahlar; sanki acımasız zalim ve adil olmayan

bir varlık olarak gösterilmektedir. Aslında acımasız olan kader mefhumu değil,

kaderin yazar tarafından nispet edildiği, ilahlar olmaktadır.

Romanın sonlarına doğru, ilahların Hûfû’ya kendisinin bile haberi olmadan bir

şeyleri yaptırması söz konusudur. Bu yaptırdıkları şeylerde Firavun’u da razı

etmişlerdir. Onun razı olduğunu, Dedef’i kendi yerine, veliahtlarına rağmen

seçmesinden anlamaktayız. Firavun, Dedef’i krallığa seçtikten sonra Dedef’in

Bişaru’nun değil de Mûn Ra‘ın oğlu olduğunu öğrenince:

حدث منذ نيف وعشرين عاما أن أعلنت علي الأقدار حربا شعواء تحديت بھا إرادة الآلھة، فجردت -

جيشا صغيرا سرت على رأسه بنفسي لقتال طفل رضيع، وكان كل شيء يبدو لي كأنه يسير وفق مشيئتي، فلم

يت كلمتي، وإذا بالحقيقة اليوم تھزأ يزعجني داع من دواعي الشك قط، وظننت أني نفذت إرادتي وأعل

بطمأنينتي، وإذا بالرب يصفع كبريائي،

وھاأنتم أولاء ترون كيف أني أجزي طفل رع على قتله ولي عھدي باختياره خلفا لي على عرش مصر

فما أعجب ھذا أيھا الناس!

Page 81: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

67  

“Yirmi küsur yıldan beridir, kaderler bana her taraftan saran bir savaş ilan etti.

Ben ilahların iradesine meydan okudum. Ve başını benim çektiğim küçük bir askeri

birlikle daha süt emen çocukla savaşmak için yola çıktım. Herşey gösteriyordu ki

onların hepsi sanki benim rızam dairesinde meydana geliyordu. Bundan dolayı beni

hiçbir sebep rahatsız etmiyordu. Ben sandım ki istediğimi yaptım ve sözümü

kabullendirdim. Aslında onlar benim öz güvenimle alay ettiler. Ardından rab benim

büyüklenmemi tokatladı.

İşte görüyorsunuz nasılda ben Ra‘ın oğlunu kendi rızamla ilahların meşieti

doğrultusunda getirdim veliahdımı öldürmesinden dolayı Mısır tahtıyla

ödüllendirdim. Bu ne garip bir şey ey insanlar!” (Akdar, s 225) demesiyle kaderin

adil olduğunu ve en despot bir kralı dahi dize getirebileceğini krala itiraf ettirerek

sunmaktadır.

Mısır inancında çok tanrılı inanç vardır. Bu, romanda adı geçen birden fazla ilah

isimlerinden anlaşılmaktadır. Çok tanrılı inançlarda ilahların mahiyetleri ve neye

nasıl inanıldığı hususunda net bir bilgiye kaynaklarda rastlanılmamaktadır. Romanda

adı geçen ve başkahraman olmaları yönünden şahıs kadrosunu oluşturan ilah ve

tanrılara kısaca değinelim:

Ra‘/رع: Güneş tanrısı olarak bilinmektedir ve yaratıcı tanrılar arasında

sayılmaktadır. Mısır’da hâkim bir inanç devamlılığı sağladığı görülmektedir.187

Ûziris /اوزوريس : Eski Mısırlılar’da kendisine yer altı tanrısı, yani öteki dünyanın

tanrısı ve efendisi olarak inanılmaktadır. İsis’in kocasıdır. Seti tarafından

öldürülmüştür.188

Bitah/بتاح : Ûziris’le olan alakası ve onunla diğer âlemdeki ilişkilerine

bakıldığında en eski ve ilk ilahlardan olduğuna inanılmaktadır. İnsan suretinde elinde

asası üzerinde gerdanlıklar, takılar bulunan erkek ilahtır.189

Seti/ست: Bu, kötülük tanrısı olarak bilinen Mısır tanrısıdır. Mısır’ın

hükümdarlığını ele geçirmek için Ûziris’i öldürmüş fakat Ûziris’in çocukları Seti’yi

                                                            

187 Semir Edib, Mevsua Hadareti’l-Mısriyye el-Kadime, el-‘Arabî li’n-Neşr, Mısır, 2000, s. 447.

188 Selim Hasan, Mevsu‘atu’l-Mısriyyeti’l-Kadîme, Hey’etu’l-Mısriyyeti’l-‘Ammet-i li’l-Kitab, Kahire, 1992, VI, و.

189 Edib, a.g.e. s. 225

Page 82: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

68  

öldürerek hükümdarlıklarını devam ettirmişler.190 Seti tanrısı Yezidilikteki Melek-i

Tavus’u da akla getirmektedir.

Amûn/امون: Yaratıcı olarak kendisine inanılan insan şeklinde bir tanrıdır.191

Apis/ابيس: Mısırlılar’ın kutsadıkları sığır. Beden kuvveti ve nesli

simgelemektedir. Siyah görünümlü boynunda beyaz halkalar olan bir niteliğe

sahiptir. Bitah’ın ruhu olarak da isimlendirirler. Menf’te tapılırdı.192

Aton/آتون: Mısırlılar semavi olan güneş halkasını mabut olarak görüp ona Ra‘

dedikleri kaydedilmektedir. Bu Akenaton zamanında kabullenilmiştir. Tek ilah

inancı ile güçlü bir alakası vardır.193

Atom/أتوم: Heliyopolais için en büyük tanrı ve tapılan varlık olduğu belirtilir.

Şekli insan şekli olmakla birlikte başında bir güneş halkası taşıyan figürle tasvir

edilmiştir.194

İsis/إيزيس: Bereket tanrıçası olarak bilinir. Ûziris’in hem eşi hem de kardeşidir.

Ûziris’ten sonra onun ruhunu bedeniyle birleştirip tekrar ondan evlat edindiğine ve

onlar Ûziris’i öldüren Seti’yi öldürdüğüne inanılır. Başının üzrinde taşıdığı şeyin

kocası Ûziris’in tahtı olduğuna inanılır.195

Hınum/خنوم: Yaratıcı tanrılardan biri olarak bilinir. İnsanlığı yaran kişi olduğuna

inanılır. Başlangıçtan beri yaratıcının o olduğuna itikat edilen tanrılarıdır. 196

Görüldüğü gibi bu tanrıların vazifelerinin farklı bir durumda olduğu

söylenmektedir.197 Bir ilahta olan vasfı bir diğerinde bulmak mümkündür.

Dolayısıyla sanki bir ilahın farklı veçheleri ortaya çıkmış da insanlar onu ayrı

düşünmüşler anlamı akla gelmektedir.                                                             

190 Hasan, a.g.e., VI, ز-و . ayr. bkz. Edib, a.g.e. s. 507

191 Edib, a.g.e. s. 33.

192 Edib, a.g.e. s. 31.

193 Edib, a.g.e. s. 33.

194 Hasan, a.g.e., IX, ل.

195 Edib, a.g.e. s. 418.

196 Edib, a.g.e. s. 413.

197 Ali Fehmi Huşeym, Alihet-u Mısri’l-Kadime, Daru’l-Afakı’l-Cedide, Libya, 1990, s. 273.

Page 83: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

69  

Romanda geçen isimler bir bütün olarak hepsi Hiyeroglif dilini

yansıtmamaktadır. Aksine bu kelimeler Kıpticedir; yani bugünkü Mısır

Hıristiyanlarının dilidir. Bu dil kilise ehli ve onların inananları tarafından

yaşatılmaktadır. Hatta Hiyeroglif dilini Arapçada bile kısmen bulmak mümkündür

diyenler de vardır.198

2.1.4.2. Firavun Hûfû/خوفو

Romanda ikinci önemli şahıs Firavun Hûfû olarak karşımıza çıkmaktadır.

Firavun kelimesi aslında kanun anlamında kullanılmıştır.199 Bu kelimenin “saray”

“Büyük ev” anlamında kullanıldığını belirtenler de vardır.200 Muhtemelen halk,

sarayı kesdederek “büyük ev” olarak isimlendirmiştir. Bu bilgilerden de anlaşılacağı

üzere, Firavun kanun koyan anlamında kullanıldığı düşünülürse kanun koyulan yer

olarak, halkın kanunların Firavun’un olduğu yerden çıkması münasebetiyle saraya

Firavun demeleri çok normaldir. Yine kanun koyucu olarak ta Firavun’un kendisine

bu ismin verilmesi, fiilinin gereğidir.

Romanda Hûfû, büyük Piramit’in banisidir. Piramitlerin İslami kaynaklarda

yapılışı farklı anlatılmaktadır. Bazıları onu tufandan evvel firavunlardan birisi olacak

tufanı gördüğü için bina ettirmiştir şeklinde rivayetleri olmuştur. Suyuti bu gibi farklı

rivayetleri kitabına almıştır. 201

Hûfû, Romanda 40 yaşında azametli, kibirli, despot, güçlü, kuvvetli, heybetli bir

şahıs olarak ortaya çıkmaktadır. Firavun Hûfû’nun babası Snefro’dur.202 Böyle

olmakla birlikte romanda Hınum’un203 oğlu olarak yazar tarafından ifade edilmesi

                                                            

198 Huşeym; a.g.e. s. 11.

199 Huşeym, a.g.e. s . 11. ayr. Bkz. Selim Hasan, Mısru’l-Kadime, Heyetu’l-Mısriyyeti’l- ‘Amme, Mısır,1992, II, 48

200 Ömer Faruk Harman, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (TDVİA), “Firavun” Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara,

1988 XIII, 118- 121.

201 Celaleddin Abdurrahman es-Suyuti, , Husnu’l-Muhadara fi Tarih-i Mısr ve’l-Kahira, thk. İbrahim Ebu’l-Fadl Muhammed,

Daru’l-İhyai’l-Kutubi’l ‘Arabiyye, Kahire, 1976, I. 71.

202 Hornung, a.g.e. s. 25.

203Hornung, a.g.e. s. 28.

Page 84: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

70  

yazarın, Eski Mısırlıların inancına göre Firavunların tanrıların oğulları olarak

nitelendirilmesi ve öylece inanılmasıdır.204

Kişisel yapı olarak despot bir kişiliğe sahip olduğunu romanda:

، وكان على حداثة سنه جبارا صارما شديد القسوة ورث عن أبيه جبروته دون رقة..

“Yaşının daha küçük olmasına rağmen katı sert kılıcı keskin despot… Şefkat

olmaksızın despotluğu babasından miras almıştı.”(s. 144) Şeklinde ifadelerle yazar,

oğlunun üzerinden Firavun Hûfû’yu da nitelendirmektedir.

Firavun Hûfû romanda, başkahraman ilahlarla savaş halinde olması, ayrıca

Dedef’in de, tahtına geçeceği kişi olması sebebiyle romanda önemli bir yer işgal

etmektedir.

Firavun Hûfû, Menf yolunda iken Zâyâ’yı ve kucağında bulunan Dedef’i

arabaya alırken kendisinin yanında bulunan Hûminî’ye kendini anlatırken şöyle der:

، ففرعون رحيم بعباده.

“Firavun kullarına çok merhametlidir.”(s. 159)

Kendinin bu şekilde nitelendirmesine bakıldığında, halkına karşı merhametli,

fakat saltanatına göz dikecek kişiye de çocuk bile olsa, canına kıyacak kadar bir

gaddarlığa sahip olduğu görülmektedir.

Firavun bazı yerlerde, düşünceli ve halkı için bir şeyler yapamamanın endişesini

taşıyan adam olarak da görülmektedir. Mimar Mirabû, Büyük Piramit’in yapımından

sonra açılış için düzenlenen törenden sonra Firavun Hûfû’yu düşünceli görür.

Mirabû, bu durumun sebebini sorar. Firavun Mimara bu halinin normal bir şey

olduğunu söyler. Bunun üzerine Emir Ra‘haûf, bu muhteşem sanat şaheserini

gördükten sonra sevinmesi gerektiğini arz edince, Firavun gülerek şöyle der:

“Benim kabrimi mi kastediyorsun ey emir! Peki, bir kimse kendi kabrinin

inşasından ötürü sevinmesi gerekir mi?”

Emir:

“Rab, kralın bekasını uzun kılsın! Gerçek şu ki üstün işler sevince ve ikrama

değer.

                                                            

204 Hornung, a.g.e. s. 31.

Page 85: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

71  

Firavun:

“Evet evet! Fakat o işler eğer ölümü hatırlatıyorsa teselli olmayı da hiç

gerektirmez mi?(Akdar s. 174)

Bütün bunlar cereyan ederken Firavun’a Mimarın, ölümün bir ebediyet kapısı

olduğunu ifade etmesinden dolayı Firavun’un endişe içinde olduğu anlaşılmaktadır.

Firavun bu sözlerinden kendisinin ölümden korktuğunun anlaşılmamasını

istemektedir. Dolayısıyla bu ölüm değirmeninin kendisi gibi nice kralları bitirdiği

manasını ifade eder. Ayrıca ardından kendisinin halkına bir şey verememesi

sebebiyle onlara bir kitap telifinde bulunmak ister. Bütün bunları da içindeki ölüm

endişesini bitirmek için bir teselli kapısı olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Çünkü o

kitap ile halkın arasında manen yaşamak ister.

Romanda Firavun, Mirabû’ya on yıldan beri daha piramitlerin yükselmediğini

söyler. Bu söz Dedef’in doğduğu zamana tekabül eder. Dedef’in yirmi yaşından

sonra kral seçilmesine kadar olan zaman da bu on yıla eklenirse otuz yıl olur. Bu

bilgiler ışığında romandaki Hûfû’nun krallığı otuz yıl olmasına karşın bazı tarih

kitaplarında bu zaman dilimi 23 yıl olarak kaydedilmektedir.205 Bu bilgilerden

anlaşılıyor ki, incelediğimiz roman bazı yönleriyle tarihi gerçek anlamda

yansıtmamaktadır. Çünkü bu durumda Hûfû otuz yıldan fazla krallık yapmış olması

gerekmektedir.

Hûfû, kızı Meri Si Ank’a karşı ise çok şefkatli bir babadır. Zamanla yaşlanan

Firavun, artık ruhi değişimler gördüğünden dolayı devlet işlerini bırakıp uzlet hali

yaşaması onun düşünmeyi seven bir kişi olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak

yukarıda da belirtildiği üzere Firavun despot olmasına rağmen boyun eğebilecek bir

kişiliğe de sahiptir.

2.1.4.3. Dedef / ددف

Dedef romanda başkahramandan sonra göze çarpan en etkin kişidir. Şahıs ilk

defa ismiyle olmasa da ileride Firavun’un tahtını ele geçirecek kişi olarak kendini

göstermektedir. Daha sonra yeni dünyaya gelmişken anne babası ölümle yüzleşir.

                                                            

205 Hornung, a.g.e. s. 187.

Page 86: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

72  

Annesini göremeden büyüyen Dedef babasını bir daha göremez. Çünkü babası

Firavun tarafından öldürülmüştür.

Dedef tarih kaynaklarında Hûfû’nun oğlu diye geçmektedir.206 Ancak

Mahfûz’un ele aldığı olaylar dizisi, gerçekle uyuşmaktadır. Çünkü Hûfû’dan sonra

yerine oğullarının, kral olarak tahta geçmeleri, tarih kaynaklarında kesin olarak

görülmektedir. Bazı kaynaklarda Dedef’in bu tarzda tahta gelmesi bir efsane olarak

nitelenir.207 Yoksa Dedef hakkında kesin bilginin 1954 yıllarında yapılan kazılar

sonrasında bulunduğu ifade edilmektedir. 208 Bu da Dedef’in tarihçe ispatlı olarak

Hûfû’nun oğlu olduğu anlamına gelir. Ancak tarihi gerçeklerle terstir. Mahfûz kendi

zamanında bulunan tarihi bilgilerin tuttuğu ışık ile olayı anlatmaya çalıştığını

düşünmekteyiz. Çünkü o günkü verilere göre düşünülürse yazar, doğru ve gerçeğe

uygun bir eser ortaya koymuştur.

Romanda Zâyâ’nın yanında büyüyecek olan Dedef’in küçüklüğü, yazar

tarafından tasvir edilirken şu ifadeler kullanılır:

ذا الذي كان يستطيع ألا يحب ددف ذا العينين السوداوين الدعجاوين والأنف كان سعيدا محبوبا، ومن

الطويل المستقيم والروح الخفيف الضاحك؟

كان يحب إذا تكلم وإذا سكت، يحب إذا لعب وإذا سكن، ويحب إذا رضي وإذا غضب، وقد تمتع بنعمة

حياة قواھا الحب واللھو والخيال، يعيش كالخالدين دون أن يسأل عن غد.الحب واللھو في

“Sevimli ve mutluydu. Neden sevilmesin ki! Şöyle iri kara gözlü burnu düz-

uzun, ruhu ise güleç ve sıcak Dedef’i kim sevmez. O konuşsa sussa, sakin dursa

oynasa, kızsa razı olsa yine herkes sever. Hayatta sevgi, eğlence ve hayalin güç

verdiği eğlence ve sevgi nimetini tatmıştı. Yarını sormaksızın; ebedi yaşayacak

gibi…” (Akdâr, 166) Bu ifadeler yazarın, Dedef’in çocukluk dünyasını bir psikolog

gibi okuduğunu ortaya koymaktadır.

Dedef’in okula başladığı ilk zamanlarda okula alıştığı ve dersleri sevdiği

görülmektedir. Bu durum romanda şu şekilde ifade edilir:

                                                            

206 Rafi‘i, a.g.e. s. 38.

207 Edib, a.g.e. s. 65.

208 Sa‘dullah, a.g.e. s. 105.

Page 87: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

73  

على أنه أبدى استعدادا للتعلم، وأقبل بشوق عظيم على درس اللغة الھيروغليفية الجميلة، وبرع في فھم

مسائل الطرح.

“Dedef eğitim için çok güzel bir kabiliyet sergiledi. Güzel Hiyeroglif yazısına

çok büyük bir şevkle yöneldi. Toplama çıkarma işlemlerinde üstünlük kat etti.”

(Akdâr 166)

Burada ayrıca Dedef’in zekâ bakımından üstünlük kaydettiği bilgisi de vardır.

Sonrasında Dedef’in okuma yazmayı iyi derecede söktüğü şöyle dile getirilir:

سبع سنوات أتم فيھا مبادئ العلوم وأتقن الكتابة والقراءة. ي ل وأمضى في تعليمه الأو

“İlköğrenimini 7 yılda tamamladı. Burada temel bilgiler aldı ve okuma yazmayı

da iyice söktü.” (Akdâr 167) Bu ifadeler Dedef’in eğitim ve öğrenime ilgisini

göstermektedir.

Dedef daha sonra kendi eğitimi için askeri okulu seçer. Bunun sebeplerinden

biriside fiziki yapısıdır. Her ne kadar kardeşlerinden biri kâhin olmasını istese de

annesi Zâyâ, abisi Nâfâ ve en önemlisi de kendisinin askeri okulu istediğini,

annesinin konuşması ve devamında Dedef’in şu şekilde olumlu tavrı göstermektedir;

لا داعي لكثرة الأسئلة، فإن من ينظر إلى وجه ددف الجميل وقامته الفارعة وقوامه المعتدل لا يرتاب

ضابطا من ضباط العجلات الفرعونية. لحظة في أنه يرى

“Hiç fazla sormaya gerek yok. Kim Dedef’in bu güzel yüzüne, uzun boyuna,

dengeli yapısına baksa bir an bile şüphe duymadan onun Firavun askeri arabalarında

bir subay olduğunu bilir.” (Akdâr 169)

Buraya kadar ve gelecek olaylarda Dedef’in sanki meziyetleri ve başına gelen

olaylar onu bir nevi tahta namzet olmaya müsait hale getirmek için ön hazırlıklar

olduğunu akla getirmektedir.

Dedef her gencin başına gelmesi mümkün olan aşk duygusu ile tanıştığı

merhale, abisi Nâfâ’nın kendisine gösterdiği bir çiftçi kızın resmi ile başlamaktadır.

Abisi ona resmi verdikten sonra, Dedef resme büyük hayranlıkla bakıp dururken

onun abisinin hayalinden çıkan bir sima olduğunu zannetmiştir. Abisi onun yaşayan

biri olduğunu söyler ve önemsemeksizin alnını kırıştırıp bakan Dedef’e:

لا تنس أنھا فلاحة.

Page 88: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

74  

فتمتم ددف قائلا:

بل ربة جميلة. -

“Unutma O bir çiftçi kız!

Dedef kekeleyerek:

Aksine o güzel bir tanrıça! (Akdâr 181) şeklinde cevap vererek ilk defa aşk ile

tanışır.

Dedef sevgisinde ciddidir. Ayrıca kim olduğu da pek önemli değildir. Yani ister

çiftçi ister kraliçe… Hatta sevdiğinin kraliçe Meri Si Ank olması ihtimaline karşı

elindeki resimle konuşarak;

ھل حقا أنت الأميرة الجليلة! كوني فلاحة بسيطة، فرب فلاحة مفقودة أقرب إلى القلب من أميرة -

موجودة!

“Gerçekten sen o şaşaalı kraliçe misin? Ne olurdu basit bir çiftçi kızı olsan!

Göremediğim çiftçi kızı, gördüğüm kraliçeden kalbe daha yakındır.” (Akdâr 189)

demesi bunu göstermektedir.

Dedef boylu poslu, fiziki yapısının yerinde olmasının yanında cesaretiyle de

dikkatleri üzerine çekmiştir. Firavun’un oğlu Ra‘haûf’la gitmiş oldukları bir gezi

esnasında avlanırken aslan tarafından saldırıya uğramıştır. Dedef onu bu durumdan

kurtarmıştır. Kendisini aslanın pençesinden kurtaran Dedef’i mükâfatlandırmak için

Ra’haûf, babası Firavun’un karşısına çıkarır. Babasından onu kendine ait askerlerin

başına komutan tayin etmesini ister. Dedef’in buna kabiliyeti olup olmadığından

şüphelenerek yaşını sorar. Durumu anlayan oğlu Ra‘haûf, babasına şöyle der:

طويل والحكمة والعرفان فضائل تؤھل للكھنوت يا مولاي. أما الجندي الباسل فتتخطى به الإن العمر -

شجاعته عوائق السن.

“Şüphesiz uzun ömür, irfan ve hikmet, kâhinleri ehil kılan faziletlerdir ey

efendim! Kahraman bir askerin ise cesareti, onun yaş engellini geride bırakır.

(Akdâr 197)

Bu kahramanlık örneğiyle birlikte Dedef milliyetçi, askerini seven ve onları

önemseyen bir şahsiyet olarak nitelendirilebilir. Bunu savaş bittikten sonra

Page 89: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

75  

askerlerden birinin Dedef’e savaşın bittiğini haber vermesi üzerine aralarında geçen

diyalog teyit etmektedir. Konuşma şöyledir:

وكم عدد ضحايانا؟ -

فقال:

قتل منا ألفا وجرح ثلاثة آلاف. -

فاكفھر وجه الشاب وقال:

كلفتنا قبائل البدو غاليا. -

“Kaç kurbanımız var?

Dedi:

Bin kurban üç bin yaralımız var.

Gencin benzi soldu ve şöyle dedi:

Bedevi kabileleri, bize pahalıya mal oldu.” (Akdâr 209)

Aslında Dedef’in böyle bir şahsiyet olarak gösterilmesi milli bilincin de ön

safhada olduğuna güzel bir misaldir. Dedef, Mısır halkını temsil ettiği için, onun

üzerinden tüm Mısırlılar’ın milliyetçiliğine de vurgu yapılmış olması mümkündür.

Dedef’te toplanan olumlu hasletler, Mısırlılar’ın şahsiyetlerini yansıtmış olabilir.

Yine annesi olmadığını sonradan öğrendiği Zâyâ için, Zâyâ’yı kötüleyen asıl

annesi Ride Didit’e, onu kendi annesi olarak kabul ettiğini ve onu terk

edemeyeceğini ifade ederken:

زايا! لقد دعوتھا أمي عشرين عاما طويلا، وإذا كانت الأمومة رحمة ومحبة وبذل نفس فھي أمي أيضا -

امرأة بائسة كملكة مخلصة فقدت عرشھا على حين فجأة..يا أماه، لن تشي بنا زايا أبدا.. إنھا

“Zâyâ mı? Hayır, ben onu yirmi yıldır annem olarak çağırdım. Eğer annelik

fedakârlık, sevgi ve merhametse, o takdirde o da benim annemdir ey anneciğim! Sen

onu benim yanımda kesinlikle kötüleme! O aniden tahtını kaybetmiş iyi kalpli bir

kraliçe gibi şanssız bir kadındır.” (Akdâr 218) şeklinde karşılık vermesi onun vefalı

bir şahsiyet olduğunu göstermektedir.

Yazar kahramanı, hayvan sever ve sadık bir arkadaş olarak yansıtmıştır. Yerde

yatmış Camurka adlı köpeklerini ölmek üzereyken gören Dedef ile Zaya’nın

arasındaki diyalog bunu yansıtmaktadır. Diyalog şöyledir:

Page 90: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

76  

ما له يا أماه؟ -

فقالت المرأة:

تشجع يا ددف إنه يحتضر ! -

فارتاع الشاب لتلك الكلمة المرعبة وقال محتجا:

ه.كيف حدث ھذا؟ لقد لاقاني في الصباح كعادت -

لم يكن كعادته ياعزيزي. إلا إذا كان فرحه بك محا آلامه ساعتئذ، -

“Anneciğim neyi var bunun?

Kadın dedi ki:

Metin ol Dedef o ruhunu teslim etmek üzere.

Genç bu korkunç cümleyi duyar duymaz bağırıp:

Bu nasıl oldu? Sabah beni her zaman ki âdeti gibi karşıladı, dedi.

Annesi:

Ey azizim! Her zamanki âdeti gibi değildi. Ancak seni gördüğündeki sevinci o

vakit acilarini giderdi..” (Akdâr 187)

Yazar, burada karşılıklı bir vefayı da somutlaştırmaktadır. Ayrıca kahraman,

burada ilk ayrılık acısını da tatmış bulunmaktadır.

Bütün bu anlatılanlardan şunu çıkarabiliriz ki; Dedef Mısır halkının bir nevi

yansımasıdır. O, halktan biri, vatan perver, cesur, kahraman, halkını seven, şefkatli,

aşktan anlayan, duygusal vefalı ve saygılı bir kişiliktir. Böylece Mısır’ı yöneten

kişide olması gereken vasıflara da ince göndermelerde bulunulmuştur.

2.1.4.4. Zâyâ / زايا

Dedef’ten sonra romandaki önemli şahsiyetlerden birisidir. Çünkü o Dedef’in

tahta geçişine kadar süren serüven içinde en önemli figürdür. Dedef’in ortaya

çıkmasıyla, varlığı başlayan kişilik olmasıyla, romanın sonuna kadar etkin rol alması

onu diğer kişi kadrosundan ayırmaktadır.

Zâyâ, kâhin Mûn Ra‘ın sarayında hizmetçilik yapan kişidir. Kendisi kâhin Mûn

Ra‘a sadakatiyle malumdur. Nitekim bunu kâhinin şu sözüyle görmekteyiz:

Page 91: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

77  

ا.تا؟ وعلى كل حال فزايا لا تقل إخلاصا عن كاتأولدت كا -

“Kâtâ doğurdu mu? Her durumda Zâyâ, ihlâs ve samimiyetinde Kâtâ‘dan geri

kalmaz.”(153)

Zâyâ kısırdır. Kocası Karda, Firavun için yapılan Piramit için Menf’e çalışmak

üzere gitmiştir. Zâyâ kısır bir kadın olduğu için kocasından azar işitmektedir. Kocası,

üzerine ikinci bir kadınla evlenmekle onu tehdit etmektedir. Zâyâ’nın bir evlat

isteğini yazar şöyle yansıtmaktadır:

زايا زوجا عاقرا تذھب نفسھا حسرات على طفل تتمناه على الآلھة كما يتمنى الأعمى رؤية النور، تكان

“Zâyâ kısır bir kadın idi. Bundan dolayı çok üzülüyordu. Körün ışığı görmeyi

istemesi gibi o da ilahlardan bir evladı olmasını arzuluyordu.”(s.157)

Kadının çocuk isteği bu kadar şiddetli bir hal alınca, bastıramadığı bu arzusu, --

kâhin ve ailesi tarafından çok sadık olarak bilindiği halde-- onlara hıyanet

düşüncesine sevk edecek bir hale kadar onu götürmüştür.

بعد أن أبت علي الآلھة ابنا طبيعيا!لو كان لي مثل ھذا الطفل؟ لو آخذ ھذا الطفل وأصطنعه ابنا

“Keşke bu bebek gibi bebeğim olsaydı. İlahlar beni çocuktan mahrum etti. Ben

de keşke bu bebeği alsam ve kendime evlatlık etsem.” (s. 158)

Zâyâ çok sadık bir kişi olmasına rağmen bebek Dedef’i kaçırmak olan bu

hıyaneti yapmıştır. Ancak yaptığının yanlış bir şey olduğunu vicdanında hissettiği

için bunu bir iç hesaplaşma şeklinde yaşamıştır. Bu durumu kâhinin ailesini

Sanka’ya götüren Zâyâ’nın yaşadığı olaylarda görmekteyiz.

Şöyle ki; Zâyâ, yolda kâhinin köyüne doğru seyahat devam ederken uyuya

kalmıştır. Birden uyandığında kendini çölün ortasında karanlıklar içinde hisseden

Zâyâ, orada geceleri yolda kalanlara saldıran bedevi kabilelerin adamlarını hatırlar,

çocuğu alıp kaçar. Menf’e ulaştığında otele gelir ve orada sabahlamak için oda

kiralar. Odada uyumaya çalışan Zâyâ’nın acı verici ruh halini yazar, şöyle ifade

etmektedir:

وازدادت زايا عذابا وخوفا ومضت تتقلب على فراشھا ذات اليمين وذات الشمال، وأشباح فعلتھا النكراء

والرعب، واستصرخت النوم العزيز لينقذھا من ويل ليلتھا تطاردھا مطاردة عنيفة وتنھال عليھا بالوخز والألم

.ھدت طويلاالوبيل ولكنھا تقلبت كثيرا وس

Page 92: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

78  

“Zâyâ’nın içindeki acısı ve korkusu arttıkça arttı. Yatağında sağa sola dönmeye

başladı. Yapmış olduğu çirkin işin kâbusu gece boyu onu kovaladıkça kovaladı.. Ve

onun üzerine korkular elemler azaplar yağdırdı. Kendisini bu korkunç kâbustan

kurtarması için güzel uykusundan yardım istedi. Fakat fayda vermedi. Yatağında

döndükçe döndü. Gece boyu uyuyamadı.”(s. 160)

Kadının bu duyguları onu yıpratır. Ciddi manada rahatsızlık verdiği için

üstesinden gelemez. Daha sonra yazar bu acı verici durum içinde oluşan gerilimin

çözülmesini aktarmaya başlar. Kadın yaptığı yanlışı bilinçaltında bastırmaya çalışır.

Böylece kendini haklı pozisyona sokma gayreti ile teselli yoluna gider. Yazar burada

bilimsel bir şekilde iç dünya çözümlemesine gitmektedir. Suçlu pskolojisini

bildiğinden dolayı iç çözümlemede de başarı göstermektedir. Burada yazarın

sembolik ve gerçekçi romanlarda işlediği felsefi konuları209 tarihsel romanlarda az da

olsa kullandığından söz edilebilir.

أن تفعل شيئا لإنقاذھا. ولو ترددت لحظة - أي زايا–أما أمه فقد أخذھا البدو أسيرة وما كانت تستطيع ھي

أخرى عن الھرب لوقعت معھا غنيمة باردة في أيدي البدو المعتدين، فلا يجوز أن تحمل نفسھا وزر جريمة لم

لى ارتكابھا. وأما أبوه فلا شك أن قتله جنود فرعون انتقاما منه لتھريبه زوجه.ترتكبھا ولم تعن ع

“Annesine gelince; bedeviler onu esir almışlardı. Zâyâ’nın kendisi onu

kurtaracak bir şey yapamazdı. Eğer kaçmakta bir an tereddüt etseydi o da Ride Didit

gibi o inatçı bedevilerin elinde soğuk bir ganimet olarak kalıverecekti. O halde

işlemediği ve işlenmesine yardım etmediği suçu kendine yüklemeye gerek yoktu.

Babasına gelince; Onu, oğlunun ve eşinin kaçmalarına müsaade ettiği için firavunun

askerleri intikam almak için öldürmüştü.” (s. 160)

Bebeği kaçırmaktan dolayı, içine gelen ıstırap verici bu duyguları bastıran Zâyâ,

kocasını aramaya gittiğinde ansızın büyük bir şok yaşar. Çünkü kocası ve kendisini

bir çocukla sevindirme hayali kurduğu hayat arkadaşının ölüm haberini almakla

yıkılmıştır. Bu haber karşısında acılar içinde bağırarak:

يا لسوء حظي يا سيدي.. ألم تجد الأقدار ھدفا لسھمھا غير صدري الضعيف؟

“Ah benim kötü şansım! Ey efendim! Kaderler benim bu zayıf sinemden başka,

oklarını atacak kimse bulamadı mı? (s. 163)

                                                            

209 İbrahim Abdul aziz, a.g.e., s. 74

Page 93: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

79  

Kocası, Karda’nın ölüm haberini aldıktan sonra kimsesiz kalır. Firavun

Piramitlerin yapımında ölen kişilerin aileleri için yaptırdığı küçük mahalle

kurdurmuştur. Mahallede ki evlerden birine müfettiş Bişarû tarafından yerleştirilen

Zâyâ’nın bu kadar acılardan sonra romantik bir yapı sergilediği de görülmektedir.

Yazar bu durumu şöyle aktarmaktadır;

وقالت زايا لنفسھا وھي مستغرقة في لجج التأمل والتفكير: ما أطيبه من رجل، إنه بدين قصير، غليظ

القسمات، في الأربعين من عمره أو يزيد، ولكنه طيب القلب عظيم المودة.

Zâyâ tefekküre dalmış bir halde kendi içinden söylendi;

“Ne iyi adam! Yapılı, kısa kaslı, kalın vücut hatları, kırkında ya da biraz fazla,

fakat o iyi kalpli ve çok sevecen.” (s. 164).

Benzer bir tasvirde Bişarû’nun bakışlarıyla anlattığı ifadelere de rastlanmaktadır.

Hatta bu tasvir daha fazla Zâyâ’nın yapısı hakkında bilgi vermektedir.

فأدام إليھا النظر وشاھد وجھھا الخمري المستدير وعيناھا العسليتين الساخنتين، وشبابھا الغض، فعز عليه

أن يجثم الخوف على مثل ذاك الوجه الصبيح

“ Ona bakmaya devam etti. Bronz renkli yuvarlak yüzünü seyretti. Ömrünün

baharında olan taze gençliğini ve sıcak bal rengi gözlerini fark etti. Bu parlak yüze

sert davranmak ona ağır geldi.” (s. 162).

Bişarû’nun evine bir hizmetçi olarak giren Zâyâ, onun evinde gönlünü ve kalbini

kazanarak başköşeyi kapar.

ونجحت في مسعاھا حتى حملته على الزواج منھا، وسرعان ما صارت زوج المفتش بشارو وربة قصره.

“Zâyâ çabalarında başarıya erişti. Bişarû’yla evlendi ve çok geçmeden eşi,

sarayının da hanımı oluverdi.”(s. 165)

Kırkına geldiğinde güzelliğini hala yitirmeyen ve ellisinde yaşlılığın vermiş

olduğu durumdan dolayı değişme gösteren Zâyâ evlatlığı olan Dedef’i büyütür,

yetiştirir, komutan olmasında öncülük eder.

Ancak bir müddet sonra, kendini çöl karanlığında bırakıp bebeğini kaçırdığı

Dedef’in annesi Ride Didit’le karşılaştığında bütün hayatı değişmiş ve çok farklı bir

Page 94: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

80  

ruh haline bürünmüştür. Yazarın bunu tasvir ederken yapmış olduğu benzetme

oldukça dikkat çekicidir.

ورأت زايا استسلامه، وشاھدت في عينيه نظرة حنو وعطف، فأنت يائسة وولتھا ظھرھا، ثم فرت من

الحجرة كالدجاجة المذبوحة.

“Zâyâ oğlu Dedef’in boyun eğmesini ve ona merhametle bakışını fark edince

ümitsizce inledi. Sırtını döndü ve kesilmiş tavuk gibi odadan çıkıverdi.” (s. 215)

Sonuç olarak; Zâyâ, şefkatli güzel görünüşlü alımlı, sadık bir bayandır. Fakat

her ne kadar sadık olsa da insanda bulunan hıyanet etme ihtimalini sembolize

etmiştir. Bir diğer yön de Dedef’in kişisel oluşumunda ön plana çıkması ona karşı

merhameti, Hina ve Nâfâ’ya adaletli bir şefkat sergilmesi, onun dürüst kişiliğinin

olduğunu yansıtmaktadır. Yaptığı hıyanetle bu olumlu şahsiyetin bağdaştırılmasını;

çok dürüst insanların da bazen ciddi hatalar yapabileceklerini sembolize edebilir.”

şeklinde ifade edebiliriz.

2.1.4.5. Bişarû / بشارو Müfettiş

Romanda Bişarû Dedef’in Mısır yönetimine çıkması için, kaderlerin vermiş

olduğu hükmü gerçekleştirmede çok önemli bir yer tutmaktadır. Dedef’in

küçüklüğünden gelişimine, gençliğinden, okuması ve mezun olmasına ve sonunda

tahta çıkışına kadar her merhalede kendini okuyucuya göstermektedir. Özellikle

Dedef’in saraya ve Firavun’a en yakın olabileceği mesleğin sebebi sayılabilecek harp

okuluna girmesinde onun katkısı vardır. Çünkü oraya girenler Firavuna yakın

kişilerin çocukları arasından seçilmekteydiler.

Bişarû’nun bedensel yapısını anlatırken yazar, Bişrû’nun bulunduğu yeri

kastederek;

رجل ربعة القوام، بدين الجسم، يميزه رأس كبير وأنف - خلف مكتب فخم–وكان يجلس في ركن منھا

ضخم، قصير في وجه ممتلئ، عظيم الشدقين، منتفخ الخدين كقربتين صغيرتين، وكانت عيناه جاحظتين وجفناه

كبرياء وعظمة.ثقيلين، وقد جلس جلسة

“ Köşede büyük bir masanın ardırnda dolgun vücutlu, iri cüsseli, büyükçe başlı,

iri burunlu, büyük avurtlu, iki su kırbası gibi yanağı olan patlak gözlü, baygın bakışlı

azametli ve kibirli kişiler gibi duran bir adam oturuyordu.”(s. 162)

Page 95: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

81  

Son olarak Bişarû’nun Dedef’in Zâyâ’ya ait evlat olmadığını aksine onun Mûn

Ra‘’ın oğlu olduğunu Zâyâ’nın O’nu kaçırdığını ve kendisinin de ona yirmi yıl

boyunca habersizce baktığını öğrenmesi onda büyük bir ruhsal gerilim meydana

getirir. Firavuna olan bağlılığı ile Dedef’e olan sevgisi arasında gel git yaşar. Bunu

ilahların bir imtihanı olarak telakki eder;

بشارو! أيھا الشيخ البائس إن الآلھة تبتليك بمحنة شديدة.

“Bişarû ey bahtsız yaşlı adam! İlahlar seni ağır bir imtihanla sınamakta!” (216).

Netice olarak; Bişarû da vatanını seven Firavun’a bağlı bir Mısırlı portresini

yansıtmaktadır. Genel anlamda vazife başında kibirli oluşu görev gereğidir. Evinde

ise gayet sevecen, şakacı, konuşkan, şefkatli bir kişi olarak roman da karşımıza çıkan

Bişarû, vatanperver bir bireyi temsil etmektedir.

2.1.4.6. Ra‘haûf/ رعخعوف Veliaht

Eserde adı geçen bu şahıs Firavun’un büyük oğludur. Romanda baba Hûfû 40

yaşındayken kendisi 20 yaşındadır. Daha önce geçtiği üzere; yirmi yıllık bir serüveni

konu alan eser sonunda Ra‘haûf’un ölümüyle sona yaklaşır. Davranış olarak yapısını

babasına benzeten yazar, onu şöyle anlatır:

وضحك الملك وابتسم الصحابة، إلا الأمير رعخعوف ولي العھد، فقد جد في الأمر، وكان على حداثة سنه

شديد القسوة ورث عن أبيه جبروته دون رقة..جبارا صارما

“Kral güldü. Beraberin de etrafındakiler de gülümsedi. Fakat veliaht Ra‘haûf

hariç. O, mesele karşısında ciddi durdu. Ömrünün baharında olmasına karşın despot,

sert, acımasız, babasından merhametin dışında sadece despotluğu miras almıştı.” (s.

144).

Sabrı sevmeyen ve sabrı krallardan başkalarına layık gören Ra‘ hauf aslında çok

merhametsiz ve yeri geldiğinde kundaktaki masum bebeği dahi katledebileceğini,

yazar, fiilen dramatize üslûbuyla aktarmaktadır. Bu duruma örnek olması açısından

mesela; Mûn Ra‘’ Kâtâ’nın odasına girer ve elindeki hançeri kendine saplar orada

yığılır kalır. Devamında yazar şöyle bahseder;

ودخل الملك الحجرة غاضبا وتبعه رجاله، وجعلوا ينظرون إلى جثة الكاھن والنفساء المرتعبة بعيون من

مير رعخعوف فلم يلھه شيء عن ھدفه، وأشفق من ضياع الفرصة السانحة فاستل سيفه من غمده زجاج.. إلا الأ

Page 96: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

82  

ورفعه بقوة في الھواء، وھوى به على الطفل.. إلا أن الأم أدركت بغريزتھا غرضه. فألقت بسرعة البرق نفسھا

واحدة. على طفلھا.. ولكنھا لم تمنع القضاء، فأطاح السيف رأسھا ورأس الطفل بضربة جبارة

“Kral odaya kızgın bir halde girer. Arkasından adamları takip eder. Kâhinin

cansız bedenine bakarlar. Kadının gözleri korkudan baka kalmıştır. Ra‘haûf

müstesna, onu hiçbir şey hedefinden alıkoyamaz. Eline geçen fırsatın kaçmasından

endişe eder. Kılıcını kınından çıkarır. Var gücüyle havaya kaldırır. Sonra çocuğun

üzerine indirir. Ancak o esnada içgüdüsüyle Ra‘haûf’un amacını anlayan çocuğun

annesi bir şimşek hızıyla çocuğunun üzerine atılır. Ancak olacağı önleyemez. Kılıç

annesinin ve bebeğinin kafasını acımasız bir darbeyle koparmıştır.” (Akdar, 157)

Yazar, Ra‘haûf’u, romanda ilk zamanlar gidişatı değiştirebilecek bir şahsiyet

olarak okura tanıtmaktadır. Ancak son derece kritik bir kişilik olan Dedef’le

karşılaşması, onun bu gidişatını sonlandıracaktır. Dedef’in hassas olduğu noktalar,

krala ve vatanına düşkün olması ve onlara hıyanet etmemesidir. Ra‘haûf, babası

Hûfû’yu öldürmek istediğinde Dedef ona karşı koyar ve onu öldürür. Ra‘haûf’un,

babasını öldürme teşebbüsü onun yönetime geçme arzusunun bir gereği idi. O

babasının savaşçı kişiliğinin öne çıkmasını istiyordu. Ancak babası barışı devam

ettirmenin savaşmaktan daha zor olduğu görüşündeydi. Babası, kendini kitap

yazmaya ve uzlete vermeye sevk etmesi, onun hoşuna gitmiyordu. Bu yüzden yirmi

sekizinci bölümde Meri Si Ank ile aralarında diyalog çatışması yaşanmıştır. Bütün

bu olaylar Ra‘haûf’u babasını öldürme hırsına sürüklemiştir. Bu komplo, onun ne

kadar da hırslı, yeri gelince gözü dönmüş bir cani olabileceği, maktulünün babası

olması veya küçük masum bir bebek olması hiçbir önem arz etmemektedir.

Ra‘haûf, veliaht olarak kraliyet içinde tamahkâr bir kişiliğe sahip idi. Acımasız,

despot olan veliahtın cezasını Dedef vermiştir. Böylece o hırsın ve acımasızlığın

sonucunun kötülüğünü sembolize etmiştir.

2.1.4.7. Nâfâ / نافا

Nâfâ, Dedef’in üvey kardeşi ve Bişarû’nun büyük oğludur. Romanda Nâfâ

leitmotiv tekniğinin210 kendisinde canlandırıldığı tek kişidir demek mümkündür.

Nafa şakacı, gülmeyi seven bir kişilik sergilemektedir. Romanın esas konusu olan

Dedef’in tahta geçişidir. Gerçekleşmesi yahut gerçekleşmemesi önemli bu ana                                                             

210 Tekin, a.g.e., s. 273.

Page 97: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

83  

düğümün roman boyunca çözümüne gidilir. Nâfâ’nın, taht yolundaki kişiliğinin

gelişmesinde, Dedef’te bıraktığı izlenimler oldukça önem arzeder. Ayrıca en

önemlisi de, resmini çizdiği çiftçi kızını Dedef’e göstermesiyle tahta varis olması

yolunda katkısı çok önemlidir. Dedef’in Meri Si Ank ile tanışması gayet garip

olmuştur. Nâfâ’nın çiftçi kız diye çizdiği resim aslında Firavun’un kızı Meri Si

Ank’a aittir. Dedef abisi Nâfâ’yı iş yerinde ziyarete gider. Nâfâ bu resmi Dedef’e

kendisini iş yerinde ziyaret etmesi münasebetiyle gösterir. Resmi gören Dedef,

resimdeki kızın yaşayan bir kişi olmadığını sandığı halde ona âşık olur. Sonradan

Nâfâ’dan onun yaşayan bir şahsiyet olduğunu öğrenir. Resmi gördüğünde ilk verdiği

tepki şöyledir;

يا للأرباب.. إنه جسم لدن.. له استقامة الرمح. -

البدري !ما أجمل الوجه الخمري -

ما أجمل العينين السوداوين.. إن لھما نظرة الھية. -

Ey tanrılar! Bu tam alımlı düzgün bir vücut. Mızrak gibi dosdoğru!

Ne güzel ay gibi bronz bir yüz!

Ne güzel kara gözleri var. Onlarda ilahi bir bakış var.”(Akdar, 180)

Dedef’in romanın sonunda Meri Si Ank ile evlenmesi onu tahta varis olmaya

layık kılar. Kaderlerin isteği hâsıl olur. Hûfû’nun isteği bile, kaderlerin isteğini

tasdikten başkası olamaz.

Nafa güleç yüzlü şakacı ve hayat dolu duygusal ve zarif kişiliğiyle romana ayrı

bir güzellik katmıştır. Hayatta insanlara faydalı olan ve onlara moral vermeye çalışan

pozitif kişileri sembolize eder.

2.1.4.8. Hina / خنى

Hina Bişarû’nun en küçük oğludur. Dedefin de üvey kardeşidir. Eserde ismi

çokça geçen şahıslardan birisi olan Hina, kişilik olarak kahinlik ve din adamlığına

karşı sempatisi bulunan bir şahsiyet sergilemektedir. Dedef’in tahta oturmasına kadar

olan serüveninde Dedef’e çok önemli bir katkıda bulunmamıştır. Ancak tahta oturan

kralların bilge olması ve hikmetli hareket etmesi gerekir. Bu bağlamda Dedef’in bu

Page 98: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

84  

açıdan kişiliğinin oluşmasında Hina’dan etkilendiği söylenebilir. Mahfûz’un

Dedef’in hocası olarak nitelendirdiği Hina dokuzuncu bölümde şöyle

anlatılmaktadır;

أعظم ما كانت تستولي وكان يمطر خنى بالأسئلة، فيجيبه الشاب عنھا بصبر، ويروي له الأساطير، وما

عليه!.. كان يجلس القرفصاء مصغيا إلى أخيه وجاموركا أمامه يوليه وجھه ويولي الأستاذ وأساطيره الدينية

ظھره!

“Hina’yı soru yağmuruna tutuyordu. Gençse sabırla soruları cevaplıyordu. Ona

efsaneler anlatıyordu. Efsaneler onu ne de çok etkiliyordu! Dedef kardeşi Hina’yı

dizlerini karnına çekip elleriyle ayaklarını sarar vaziyette oturmaktayken dikkatle

dinliyordu. Camurka da Dedef’in önünde duruyordu. Ona/Dedef’e yüzünü, Hina ve

anlattığı dini efsanelere ise sırtını çevirmişti.” (s. 167).

2.1.4.9. Meri Si Ank / مري سي عنخ

Abesu’l-Akdâr romanının, yarısından sonra ortaya çıkan bu kahraman,

Firavunun kızıdır. Ra‘haûfun aynı anneden kardeşidir. Tahtın Ra‘haûftan sonra tek

varisidir. Bu yönünün olması Dedef’in tahta giden yolculuğunda önemli bir fırsattır.

Meri Si Ank, Dedef’e babası Firavun tarafından verilir. Bu evlilik sebebiyle olay

örgüsünde de görüldüğü gibi Dedef Firavun’un rızası ile tahta varis olur. Sonunda

tahta geçer.

2.1.4.10. Mimar Mirabû/ ميرابو

Firavun’un etrafında bulunan en etkin kişilerden biri olan Mirabu roman

boyunca romana çok renklilik kazandırmasına karşın, asıl düğümün çözülmesinde bir

rol üstlendiği görülmemektedir. Roman içinde onun Firavun’la konuşmaları

piramitlerin yapımından bitimine kadar olan sürede olan olayların içinde yer alması

gibi durumlarda romanın zenginleşmesine katkıda bulunmaktadır. Ayrıca romanda

kendisinin biyolojik değişimi de yazar tarafından aktarılmaktadır.

2.1.4.11. Diğerleri

Eserde sonuç için çok ciddi katkıda bulunmamış, ancak onların gidişatına renk

katmış kişiler olarak bakıldığında, çok sayıda kişiden söz etmek mümkündür. Ancak

bunların bazısı neredeyse romana hiç katkıda bulunmamıştır. Onlar için “olmasalar

da olurdu” denilebilecek bireyler de vardır. Bunlar:

Page 99: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

85  

Firavunun Veziri Hûmini, başkomutanı Komutan Arbû, Hûfû’nun babası ve

dördüncü hanedanın ilki Hûfû’dan önceki Eski kral Sinefro, Eski kıral Hûti, ve onun

veziri Kral Hûti’nin filozofu Kakimna, (قاقمنا) Hursadif veliaht, Hûrdadif, (ھردادف)

efsanelerde adı geçen Sahir Didi, hûrdadif ve Mûn Ra‘ kâhin, Mun Ra‘ın yanında

hizmetçilik yapıp Dedef’in müjdesini onlar aleyhinde kullanıp Firavuna gizlice

aktaran hizmetçi Sarcâ, Ra‘ hauf’un Firavun da oradayken Dedef diye çocuğu ile

beraber kestikleri hizmetçi Kâtâ, romanda pek faal bir şahıs olmasa da bir renk katan

Mata (ماتا) Nâfâ’nın eşi, yine romanın sadece sonunda karşılaşılan firavunun özel

doktoru tabip Kari (كاري), Dedef’in sağ kolu ve eskiden okul arkadaşı asker Senefer,

Meri Si Ank ile evlenmesi söz konusu olan ve Firavun’un dayısı oğlu emir Abavur

Ra‘haûfun ve Meri Si ,(شودا رع) ‘Mun Ra‘ın yerine geçen kahin Şûda Ra ,(اباور)

Ank’ın annesi Firavunun eşi kraliçe Mir Tit Fis (مر تيت فس), romanda sadece isimleri

geçen Kraliçeler Hanutis, (حانوتس) Nfer Hatis, (نفر حاتس), Hutep Hurs (حتب حورس).

Diğer emirler; Herdef (حردف), Ka‘ib (كاعب), SeDedef (سددف), Hûfû Ha‘ef (خوفو خعف),

Heta (حتا), komutan Mirab, (مراب) ve Saka, (ساكا) Sina’da savaşı kaybeden kabile reisi

Hanu (خانو) . Bunlar romanın diğer kahramanlarını teşkil eden şahsiyetlerdir.

2.2. Zaman Bakımından İncelenmesi

Romanda anlatılan olayların bütünü, zamana tabidir. Her anlatının zamanı bir

nesnel ve bir de vak’a zamanı olmak üzere iki yönden oluşur. Şimdi nesnel ve vak’a

zamanına kısaca değinebiliriz.

2.2.1. Nesnel Zaman

Bu zaman kozmik zaman, çerçeve zaman ve asıl zaman olarak da nitelendirilir.

Bu, romanın hangi zaman diliminde yaşandığını genel manada anlatan zaman

dilimidir. Mesela, Birinci Dünya Savaşını konu olarak anlatan zaman dilimi, 1914 ve

sonrası zaman dilimidir.211‘Abesu’l-Akdâr ise Eski Mısır tarihinde gerçekleşmiş bir

olayı ele almasından dolayı Eski Mısır tarihi ile alakalıdır. Dördüncü hanedandan

olan Hûfû diğer adıyla Keops devri göz önünde bulundurulursa Milat’tan önce 2571

ve sonrasını anlatmaktadır.212

                                                            

211 Çetin a.g.e. s 127

212 Hornung, a.g.e. s 187

Page 100: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

86  

2.2.2. Vak‘a Zamanı

Romanda olayların belli zaman dilimleri içinde gerçekleşmesi söz konusu olursa

ve bu şekilde anlatılmışsa ona vak‘a zamanı denilir. 213‘Abesu’l-Akdâr’da zaman

olarak belli bir zaman tam olarak belirtilmemiştir. Yani “şu olay filan zamanda

olmuştur.” şeklinde ifadeler gayet az bir şekilde icra edilmiştir. Vak‘a zamanı

romanda Dedef’in okula gittiği zamanlarda söz konusudur. Bunlar Tut, Bermude,

Hatur, Kehiyk aylarıdır. Bu aylar Kıpti aylarıdır. Bu aylar hakkında geniş bilgi, şöyle

aktarılmaktadır:

“Nitekim Eski Mısır takviminden alınma olan Kıptî/Diokletianus Takvimi, Roma

İmparatoru Diokletianus’un (284-305) tahta çıkış tarihi olan 29 Ağustos 284 Cuma

gününü takvimin başlangıcı olarak esas alınmakta ve bu takvimin bir senesi 360 gün

ve bir çeyrek gün yani altı saat iken, her bir ay otuz gün sürmekte ve şemsî olan bu

takvimde her sene sonuna beş gün ilave edilmektedir. Kıpti takvimin ayları; Tût

(Thout / 11 Eylül - 10 Ekim), Bâbe (11 Ekim - 9 Kasım), Hatur (Hatour / 10 Kasım -

9 Aralık), Kyhak (Kia’k / 10 Aralık - 8 Ocak), Tubah (Toubeh / 9 Ocak - 7 Şubat),

Amchir (8 Şubat - 13 Mart), Baronihat (14 Mart - 8,9 Nisan), Baramftdah

(Baramouda / 9,10 Nisan - 8,9 Mayıs), Bashens (Bashans / 9,10 Mayıs - 7, 8

Haziran), Bau’umih (Baounah / 8,9 Haziran - 7, 8 Temmuz), Abib (8, 9 Temmuz - 6,

7 Ağustos), Misrî (7,8 Ağustos - 5, 6 Eylül); artık günü ise Nasy (6, 7 EylüI – 10

Eylül)’dür. Bu takvimin bir benzeri Firavunlar döneminde de hazırlanmıştır. Her iki

takvimin yapılmasındaki temel hedef; Nil’in taşma vakitlerini, ekin ekme ve toplama

vakitlerini ve vergi dönemlerini belirleyip bir sistematik tesis etmeye çalışmaktır.

Ekilebilecek araziler tespit edilip sicil defterlerine kaydedilirdi. Ziraî ve mâlî yıl,

Kıptî takvimine, dolayısıyla güneş yılına göre belirlenirdi.

Mısır’da Tût ayının ilk günü, yılbaşı olması hasebiyle bayram olarak kutlanırdı.

Tût ayının ilk gününün bayram olarak kutlaması geleneği ‘Abbasiler, Fatımiler ve

Memlüklüler döneminde de devam etmiştir. Bu âdet öyle benimsenmiştir ki

Memlüklüler döneminde bu bayramda yapılacak şenlikleri ve kutlamaları organize

etmesi için “Emir-i Nevruz” adında bir görevli belirlenmiştir. Tût ayının ilk gününün

bayram olarak kutlanması geleneği 1385 yılına dek devam etmiştir. Osmanlı

                                                            

213 Çetin, a.g.e. s. 131

Page 101: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

87  

Devletinin Mısır’a hâkim olduğu dönemde de Kıptî takvimi kullanılmaya devam

etmiştir. Fakat takvimin kullanılması Mısır eyaletiyle sınırlı kalmış ve yalnızca mâlî

ve idarî işlemlerde, Mısır eyaletine yapılan atamalarda, eyalette verginin tahsil

edilme dönemlerinin belirlenmesinde ve devlet harcamalarının düzenlenmesinde

kullanılmıştır. Osmanlılar, Kıptî takvimine; Tût-ı Kıptî senesi, Şemsiyye-i Kıptiyye

gibi isimler vermişlerdir.”214

2.2.3. Olayları Nakilde Aynen Aktarma

Olayları nesnel zamanda nasıl olmuşsa aynen aktarmaya, ya da oluş sırası nesnel

zamanın akışına göre düzenlenmiş anlatıma aynen aktarma denilir.215‘Abesu’l-Akdâr

romanında Mahfûz’un bu düzeni takip ettiği görülmektedir. Zira serüven Firavuna

sihirbazın kehanetiyle birlikte yeni doğmuş Dedef’in öldürülmesi için harekete

geçmesiyle başlar. Dedef’in Zâyâ tarafından bakılıp, büyütülüp, okutulumasıyle

devam eder. Firavun’un oğlu Ra‘haûf’un sarayına girer. Romanın sonunda, tahta

Firavun’un isteğiyle geçer. Böylece bu sıralamayla gerçekleşen bir olaylar dizisi

ortaya çıkmaktadır. Bu olaylar gözetildiğinde romanın anlatım zamanı aynen

aktarma şeklinde kendini göstermektedir.

2.2.4. Anlatma Zamanı

Yazar hayat boyu tecrübelerinden esinlenerek zengin fikir dünyasında bilgileri

bir potada eritip, entegre ettikten sonra aktardığı ve sunduğu zamana denilir. Bu

zaman içinde, nesnel ve vak’a zamanlarından kırpılır. Ya da geriye dönüşlerle

uzatılır veya romancı bu anlatı esnasında kendi zamanından katkıda bulunabilir.

Anlatma zamanı romandaki nesnel ve vaka zamanları içinde kırpılarak geri dönüş vs.

şekillerdeki anlatımlardır.216 İncelediğimiz romanda anlatma zamanı iki şekilde

görülmektedir. Anında aktarma ve sonradan aktarmadır. Şimdi bu her iki kısma

ayrıca göz atalım.

                                                            

214 Artokça İzzettin; Ankara 2013 Stratejik Rapor, no 51, s. 8 naklen: TOK, Özen, “Osmanlılarda Kıptî Takviminin İdarî ve

Malî Alanda Kullanımı”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Kayseri, 2006

215 Çetin, a.g.e. s. 142.

216 Tekin, a.g.e. s. 132-135, krş, Çetin a.g.e. s.131.

Page 102: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

88  

2.2.4.1. Anında Aktarma

Romanda olaylar daha olup bitmekteyken sıcağı sıcağına aktarılır. Bunda

genellikle şimdiki zaman kipi kullanılır.217 “Genellikle” ifadesi ile şimdiki zaman

olmasa da, şimdiki zaman anlaşılabilir.

Mesela:

صارخ على الشكوى، والقلب إن البقعة خلاء لا تجيب، صماء لا تلبي نداء، فما من معين على البلوى أو

يستشعر وحشة ويحس بدبيب الخيبة ويجثم عليه روح تشاؤم وقنوط.

“O bölge boş cevap vermiyor. Sağır, sese karşılık vermiyor. Peki, bu musibete

karşı kim yardımına koşacak? Bu acılara karşı kim haykıracak! Orada kalp

vahşetten yalnızlıktan başka bir şey hissetmiyor. Yürek hicranın ayak seslerini

işitiyor. Uğursuz kötü ruhlar kâbuslar onun üzerine çöküyor.” (s. 185).

Ancak Arap dilinde mazi fiil kullanım açısından bazen mazi kullanılsa da,

muzari yani şimdiki zaman anlaşılması gerekir.218 Mahfûz,’Abesu’l-Akdâr’da bu tip

anlatımı kullanmamaktadır. Ancak anlatımları geniş zaman kipinde düşünmek

mümkündür. Örneğin; romanda, Sahir Didi’nin gelişini aktarırken:

وبعد حين قليل رجع الأمير ھورداديف يسير بين يديه رجل طويل القامة عريض المنكبين، حاد البصر

نافذ النظرات، يكلل رأسه شعر أبيض ھش وتغطيصدره لحية كثة، وقد تلفع بعباءة فضفاضة وتوكأ على عصا

طويلة غليظة

“Kısa bir süre sonra Emir Hûrdadif önünde, uzun boylu geniş omuzlu keskin ve

derinden bakışlı, başını taçlandıran bembeyaz saçlı, sinesini örten sık sakallı bir

adamla döndü. Adam geniş bol bir aba ile sarılmış ve kalın ve uzun bir asaya

yaslanmış vaziyetteydi.”(s. 147)

Cümlesini Arap dilinde mazi fiilin muzari anlamında kullanılmasının caiz

görülmesi, dolayısıyla aşağıdaki şekilde, geniş zaman anlamıyla çevrilebilir:

“Kısa bir süre sonra Emir Hûrdadif karşısında uzun boylu geniş omuzlu keskin

ve derinden bakan, başını taçlandıran bembeyaz saçlı, sinesini öreten sık sakallı bir

                                                            

217 Çetin, a.g.e. 131.

218 Muhammed b. Ali es-Sabban, Sabban ale’l-Uşmuni, Mektebetu’l-İslamiyye, Mardin-Midyat, ts. I. 7-8.

Page 103: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

89  

adamla döner... Adam geniş bol bir aba ile sarılmış ve kalın ve uzun bir asaya

yaslanmış vaziyettedir.”(s. 147)

2.2.4.2. Sonradan Aktarma

Romanda bu anlatım tarzı, birçok yerde kullanılmaktadır. Çünkü bu romanda

insanların evvelden yaşadıkları şeyleri birbirilerine anlatma nevinden bir üsluptur.

Ancak bu üslûp, insan yaşamında olmazsa olmaz kabilinden olduğu için kullanılması

gereklidir. Firavunun Mûn Ra‘ın evine giderken yolda karşılaştığı Sarcâ ile

aralarında geçen konuşma bu üslûba örnek olabilir;

ما اسمك؟ وأين تقيمين؟ -

أدعى سرجا يا سيدي، وكنت إلى صباح اليوم خادمة في قصر كاھن رع الأكبر. -

ولماذا كانوا يطاردونك؟ ھل وجه مولاك لك إحدى التھم؟ -

ولكن كان سيدي يسيء معاملتي.إني امرأة شريفة يا سيدي، -

وھل ھربت فرارا من معاملته لك؟ ھل تلتمسين رفع شكواك إلى فرعون؟ -

كلا يا سيدي، إن الأمر لأعظم خطورة مما تظن، -

“Komutan Arbû:

İsmin ne ve nerede oturuyorsun?

Sarcâ: Sarcâ diye çağırılırım efendim! Bu sabaha kadar büyük kahin Ra‘ın

sarayında onun hizmetçisi olarak kalıyordum.

Arbû: Peki seni neden kovalıyorlardı? Senin efendin sana bir suç mu isnat etti?

Sarcâ: Efendim ben şerefli bir kadınım. Ancak efendim bana kötü davranıyordu.

Arbû:

Peki, sana kötü muamele ettiği için; Firavun’a onu şikayet edecek misin?

Asla efendim! İş sizin zannettiğinizden daha tehlikeli.”(151).

Konuşma devam ederken Firavun o gün sabah kahinin oğlu olup olmadığını

kadına sorar. Kadın şaşkın bir şekilde bunu gizledikleri halde nasıl bildiklerini sorar.

Firavun meseleyi anlatmasını ister.

لقد أحست مولاتي السيدة رده ديديت بدبيب آلام الوضع منذ الفجر، وكنت ضمن الوصيفات اللائي أحطن

بفراشھا يخففن عنھا العذاب بالحديث تارة وبالعقاقير أخرى،

Page 104: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

90  

وقبيل الوضع بزمن يسير دخل علينا الكاھن الأكبر، وبارك سيدتي وصلى للرب رع صلاة حارة،

وكأنه أراد أن يشرح صدر سيدتي المعذب ويخفف عنھا ويلات الساعة، فبشرھا بأنھا ستلد طفلا ذكرا،

وأنه سوف يرث عرش مصر المكين، ويحكم وادي النيل خليفة للإله رع أتوم

“Kadın:

Efendim Ride Didit bu sabahtan itibaren doğum sancılarının habercisi olan bir

depreşme hissetti. Ben de efendimin etrafında onu çevreleyen ve bazen konuşarak

bazen de ilaçla acılarını azaltmaya çalışan nedimelerin arasındaydım. Doğumunun az

öncesinde Kâhin Mûn Ra‘ içeri girdi. Hanımefendimi tebrik etti ve çok hararetli bir

duaya koyuldu. Sanki hanım efendinin içinde bulunduğu acıyı dindirmek, onu teselli

etmek için, ona bir erkek çocuk doğacağını ve onun da Mısır’ın tahtına geçeceğini

Atom Ra‘ın halifesi olarak Nil vadisinde hükmedeceğini müjdeledi.”(s. 151)

Bu konuşma daha evvel olmuş, fakat sonradan aktarılan bir hadise olması

açısından bir örnek teşkil etmektedir. Bu tarz anlatımlar gayet çok zikredilmektedir.

Buna benzer Ride Didit’in Dedef’in annesi olduğu ortaya çıkınca annesinin ona olan

biteni tekrar anlatması da bir misal olabilir. Yukarıda verdiğimiz misal romanda

kişinin ağzından yapılan sonradan aktarma örneğidir. Yine romanın sonunda Ride

Didit’in başından geçenleri oğlu Dedef’e aktardıkları da yazarın, sonradan aktarması

olabilir;

ستعلم كل شيء يا بني.. -

قالت ذلك ثم سردت عليه قصتھا الطويلة، وحدثته عن ولادته وما أحاطه بھا من التنبؤات الخطيرة وما

.أعقبھا من الحوادث الجسام حتى الساعة السعيدة التي ردت روحھا إلى صدرھا برؤيته حيا سعيدا جليلا

“Her şeyi öğreneceksin yavrum!

Bunu dedikten sonra ona uzun hikâyesini anlattı. Ona doğumundan, tahta

geçeceği müjdesine, akabinde başına gelen kötü hadiseleri ve sonunda kendine can

yeniden bahşedilmiş gibi durum olan; O’nu mutlu, hayatta ve heybetli görmesi anına

kadar başına gelen her şeyden bahsetti. (216).

Dedef ile Kraliçe Meri Si Ank arasında geçen aşk itirafları da bu kabilden

sayılabilir.

Page 105: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

91  

2.2.5. Mekân

Mekân; “kevn” kelimesinin mimli mastarıdır.219 Romandaki olaylar kadar

önemlidir. Eğer hareket varsa mekân da vardır. Hareket ve mekân birbirin ayrılmaz

parçasıdır. Bu kabilinden olan iki unsur bir başka zamanı da gerektirir.

Ancak bazı romanlarda mekân olaylara göre biraz daha arka planda yer

alır.’Abesu’l-Akdâr romanına, genel anlamda bakıldığında, ağırlıklı olarak olaylar

üzerinde yoğunlaşıldığı görülür. Mekânlar ise olaya göre sönük olarak ele alınmıştır.

Romanda Firavun Hûfû’nun sarayının bulunduğu yer olan Menf şehri Yunancada

Menfis olarak bilinmektedir.220 Yine’Abesu’l-Akdâr’daki Tibe denilen yer

günümüzün Luksûr denilen Asvan’a yakın Karnak’ın bulunduğu yerdir. 221

2.2.5.1. Mekân ve Tasvir

Tasvir kelimesi bir şeye suret vermek, suret giydirmek anlamında kullanılan

tef’il babının mastarıdır.222 Mekân; oluşun eylemin meydana geldiği yer anlamında

kullanılmaktadır.223 Mekân tasviri ’Abesu’l-Akdâr’da iki şekilde ele alınabilir.

2.2.5.1.1. Mekânlarda Nesnel Tasvir

Romanda buna objektif realist betimleme de denir. Romancı olayların gerçek

hayatta geçtiğini hissettirmek için mekânı uzun uzadıya anlatır.224

Yazar, romanda Zâyâ’nın gece kalmak için Menf şehrindeki bir otele gittiğini

aktarırken nesnel tasvir kullanarak otelin odasını şöyle tasvir eder;

أرضھا بساطا من واستيقظت على عويل الطفل، وكانت أشعة الشمس تنفذ من كوة الحجرة وتفرش

الأنوار،

                                                            

219 ez-Zübeydî, Tâcu’l-‘Arûs, thkk. Abdussettar Ahmed Ferac, Matbaat-u Hukûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt, 1965, XXXVI, 70.

220 Rafi‘î, a.g.e. s 31.

221 Jims Henry, Tarih-u Mısr min Akdemi’l-‘Usûr ila Ahdi’l-Farisi, Ar. Çev; Hasan Kemal, Mektebe el-Medbuli, Kahire

1996, s. 6.

222 Güneş, a.g.e., s. 687.

223 Güneş, a.g.e., s.1041,

224 Çetin, a.g.e. s. 138

Page 106: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

92  

“Kadın bebeğin ağlamasına uyandığında güneş ışıkları odanın küçük

penceresinden içeriye girmekte, odanın zeminine ışıklardan bir halı sermekteydi.”(s.

160).

Ayrıca Mahfûz, Firavun’un piramitlerde çalışıp ta hayatını kaybeden işçilerin

aileleri için yaptırdığı küçük bir mahalleyi andıran yerdeki evleri tasvir ederken şöyle

aktarmaktadır;

وكانت البيوت التي أمر فرعون لأسر العمال المستشھدين تقع خارج أسوار منف البيضاء شرقي الھضبة

وكل طابق من أربع حجرات متسعة.المقدسة، كانت بيوتا متوسطة الحجم يتكون كل منھا من طابقين،

“Firavun’un şehit olan işçilerin aileleri için bina ettirdiği evler, Menf şehrinin

beyaz surlarının dışında kalmaktaydı. Mukaddes tepenin de doğusuna düşüyordu.

Evler orta büyüklükteydi ve ikişer kattan meydana geliyordu. Her katta geniş dört

oda vardı.”(164).

Görüldüğü gibi yazar burada evlerin içini ve mahalleyi kendi duygu

dünyasından bir şey katmadan aktarmıştır.

2.2.5.1.2. Mekânlarda Öznel Tasvir

Buna, izlenimci romantik tasvir de denilir.225 Öznel kelimesinden de

anlaşılacağı üzere, romancı şahsi izlenimlerini, betimlemelerini sunmaktadır.

’Abesu’l-Akdâr’da Dedef, güzel çiftçi kızla karşılaşma ümidiyle ikinci defa

gittiğinde bulamaz. Mahfûz, Dedef’in iç dünyasındaki ruhi ızdırapla seyre koyulduğu

Nil kenarındaki o yeşil alanı anlatırken;

إن البقعة خلاء لا تجيب، صماء لا تلبي نداء، فما من معين على البلوى أو صارخ على الشكوى، والقلب

يستشعر وحشة ويحس بدبيب الخيبة ويجثم عليه روح تشاؤم وقنوط.

“O bölge boş, cevap vermiyor. Sağır, çağrısına karşılık vermiyor. Peki, bu

musibete kim yardıma koşacak? Kim şikâyetlere verecek. Orada kalp vahşetten

yalnızlıktan başka bir şey hissetmiyor. Yürek hicranın ayak seslerini işitiyor.

Uğursuz kötü ruhlar kâbuslar onun üzerine çöküyor.” (s. 185) sözlerini aktaran yazar

Dedef’in duygularını, oraya bakış açısını, kendi iç çözümlemesiyle aktarmıştır.

                                                            

225 Çetin, a.g.e. s. 139.

Page 107: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

93  

2.2.5.2. Açık Mekân:

Buna dış mekân da denilir.226 Yani olayların cereyan ettiği köy, kasaba, şehir

gibi yerlerdir. Yazar ana fikirle alakalı olarak Firavun Mısırı’nı ele almaktadır.

Romanda açık mekân olarak Mısır; Yukarı Mısır, Aşağı Mısır olmak üzere iki

kısım olarak ele alınmaktadır. Romanda bu, şöyle ifade edilir:

“Efendim Firavun! Yukarı ve aşağı Mısır’ın hâkimi doğu ve batı sahranın

efendisi!” (Akdar, 185)227

Belki Mahfûz, Kral Fuad’ın gidişiyle birlikte boşalan, Mısır reisi cumhurluğuna

Muhammed Necîb’in gelmesiyle kaçınılmaz bir sona bu kitapla işaret etmiştir. Yani

Firavun Hûfû nasıl kaçınılmaz bir son olarak kaderlerin takdiriyle -onlarla savaşsa

bile- oradan indi ve yerine halktan biri olan Dedef geldi. Aynen bu şekilde bir gün

bu devletin başında olan kral gidecek ve bu vatanın öz evladı yöneticiliğe geçecektir

anlamında gönderme yapmaktadır.

Yazar açık mekân tasvirinde ilk olarak o zamanki Mısır’ın başkenti olan Menf

şehrinin tasvirini yaparken şu şekilde aktarır;

جلس صاحب العظمة الإلھية والھيبة الربانية (خوفو بن خنوم) على أريكته الذھبية بشرفة مخدعه التي

بين رھط من أبنائه وخاصته -جنة منف الخالدة ذات الأسوار البيضاء–المترامية الغناء تطل على حديقة قصره

المقربين، كانت عباءته الحريرية تلمع حاشيتھا الذھبية تحت أشعة الشمس التي بدأت برحلتھا نحو الغرب،

وكانت جلسته ھادئة وديعة، فكان يسلم...

ق رءوس النخيل والأشجار، أو ينحرف بھا ذات اليمين ويرسل بناظريه إلى الأمام حيث يغيب الأفق فو

فيشھد عن بعد تلك الھضبة الخالدة التي يرقب مشرقھا أبو الھول العظيم، ويسكن جوفھا رفات الآباء والأجداد.

“İlahi azamet ve rabbani heybet sahibi tanrı hınum oğlu Hûfû, beyaz surlarla

çevrili Menf şehrinin cenneti mesâbesindeki/konumundaki saray bahçesine nâzır

yatak odasının balkonunda, birkaç oğlu ve bâzı nedîmleri arasında, altından

divanına oturmuştu.

                                                            

226 Çetin, a.g.e. s. 134.

227 Dedef’in Firavun’a olan bu övgüsünde kullandığı “yukarı Mısır-aşağı Mısır” ifadesi, bugünkü Mısır’da hala

kullanılmaktadır.   

Page 108: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

94  

Firavun Hûfû bakışlarını, hurma ve diğer ağaçların başları üzerinde kaybolan

ufka çevirdi. Sağa baktı, orada kutsal ebedi tepeyi ve doğusundan ona bakan Büyük

Ebu’l-Hûlü/Sfenksi seyretti. Kutsal tepe, içinde babalar ve dedeler oturuyor.”

(Akdar, s.143)

Yine başka bir yerde emir veliaht Ra‘haûf ile diğer emirler beraber avlanmak

için gittikleri açık mekânı tasvir ederken şöyle der;

وانتبه بغتة على صھيل جواده إلى ما حوله، وكانت القافلة تتقدم تقدما مطردا حتى بلغت مقدمتھا بقعة

الريان وأناخت عندھا، وكانت بقعة الريان من أصلح نواحي الصحراء للصيد.

وكان يمتد بھا جبل ست من الشمال إلى الجنوب، وھي مأوى للحيوانات المخلتفة التي يغرم الھاوون

بصيدھا، ويمتد من سفح جبلھا إلى ما يليه شرقا تلان عظيمان يحصران بينھما رقعة واسعة من الصحراء ثم

لمثال، أعدته الطبيعة للصيد يضيقان كلما امتد شرقا حتى لا يفصل بينھما إلا عشرون ذراعا في مكان نادر ا

والقنص والطرد.

“Bir an atının, etraftaki şeylere kişnemesi üzerine kendine geldi. Kafile normal

seyrinde ilerliyordu. Nihayet kafilenin başı Reyyan mıntıkasına ulaştı ve orada

konakladı. Reyyan bölgesi av için çölün en uygun yerlerindendi. Kuzeyden güneye

Seti dağı onu sarıyordu. İşte orası hevesi olanların avlamak istedikleri yabani

hayvanların yuvalarıydı. Dağın eteğinden doğuya doğru iki büyük dağ uzanmaktaydı.

Her iki dağ genişçe bir bölgeyi çevreliyordu. Dağlar doğuya doğru uzandıkça

aralarında ki mesafe daralıyor ve sadece yirmi kulaç kalıyordu. Bu mekân kovalama

ve avlanma için doğanın hazırladığı nadir örneklerindendi.”(s. 195)

Dedef sıkıldığında dışarı çıkmasındaki ruhi sıkıntısının sebebi, dar mekan

olabilir. Oradan ayrılarak mekan değiştirmesiyle dışarıdaki geniş, diğer ifadeyle açık

mekanın etkisinden dolayı sıkıntısını gidermesi zihinlere gelmektedir. Bu şekilde

ruhsal rahatlamanın oluşacağı bir zemin oluşturulmaktadır.

2.2.5.3. Kapalı Mekân

Ev, oda, işyeri gibi yerler dar mekânlar olabilir. Romanda kişileri dar mekâna

sokan sebepler den birkaçını şöyle sıralayabiliriz: Dedef’in kardeşinin tapınakta

inzivaya çekilmesi. Firavun’un Piramidin içine çekilmesi…228

                                                            228 Kapalı mekânın tasviri için daha önce geçtiği gibi Menf şehrinin surlarının içinde kalan sarayın özelliklerinin sayıldığı yere bakınız. (Akdar s. 143) 

Page 109: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

95  

Başka bir yerde kapalı mekân tasviri yapılırken Zâyâ’nın kocasını ararken

bulamadığında, gelip sormak için uğradığı Bişarû’nun çalışma yeri girişinin

niteliklerini şöyle ifade etmektedir:

فسارت زايا إلى ھدفھا وكانت البناية متوسطة الحجم، جميلة المشھد، ويقف على بابھا حارس من الجند،

ته بما جاءت من أجله فأوسع لھا، فدخلت حجرة واسعة تصطف في وقد اعترض طريق زايا، ولكنھا أخبر

جوانبھا المكاتب ويجلس خلفھا الموظفون،

دي، وفي اتجاه الداخل يرى باب موارب دلھا الجندي يوكانت جدرانھا ملأى بالرفوف المكدسة بأوراق البر

خلف –يجلس في ركن منھا عليه بعصاه فاجتازته إلى حجرة أصغر حجما وأجمل منظرا وأثمن أثاثا وكان

رجل مكتب فخم

“Zâyâ hedefine doğru yürüdü. Binanın yapısı orta büyüklükte güzel görünümlü

idi. Kapısında askerlerden bir muhafız durmaktaydı. Zâyâ girmek isterken ona engel

oldu. O da kendisinin niçin geldiğini ona söyleyince, yolunu açtı. Genişçe bir odaya

girdi, odada masalar dizilmiş arkasında çalışanlar oturmaktaydı. Duvarları üzerleri

sıkışmış bir şekilde posta kâğıtları bırakılmış raflarla doluydu. İç tarafta ise yarı açık

kapıyı asker elindeki asasıyla işaret etti. O kapıyı aştı diğerinden hacimce daha

küçük görünüşçe daha güzel mobilyası da daha kaliteli bir odaya girdi. İçeride bir

köşede büyükçe bir masanın arkasında bir adam oturmaktaydı.” (s. 162).

2.2.6. Olaylara Bakış Açısı

Bakış açısı bir anlamda perspektif olarak ifade edilebilir. Romanda olayların

zamanların, mekânların, kimden kime anlatıldığı esnada gözetilen anlatım kişisi ve

tarzıdır. Bakış açısı en kısa tanımıyla; çevre ve kişilere bakılan optik açı, şeklinde

anlaşılabilir.229 Olaylara bakış açılarından biri de tanrısal bakış açısıdır. Kısaca buna

değinelim.

2.2.6.1. Tanrısal Bakış

Bu bakış açısı romanlarda anlatıcının her şeyin öncesini, sonrasını, insanların

içinde geçen duyguları, en gizli yerde kalmış şeyleri vs. bilerek anlatması şeklinde

ifade edilebilir. Yazar romanın tümünde olayları tanrısal bakış ile anlatır. Üçüncü

tekil şahıs “o” kipinde aktarımını gerçekleştirir. Bu bakış yazara olabildiğince imkân

sağladığından dolayı bu imkânları olabildiğince kullanmıştır. Anlatıcı sanki romanın

                                                            

229 Tekin a.g.e., s. 54-55

Page 110: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

96  

içinden biri olacakmış görünümü ile romana başlamaktadır. Fakat anlatıcı olarak eser

üzerindeki konumu tanrısaldır. Her şeyi öncesi ve sonrası ile bilen yazar, romanın

farklı yerlerinde kendini gösterir. 230 Bu bakış açısını Necîb Mahfûz birçok yerde

kullanmakla okuru geçmişe götürüp geleceğe ise merak ile baktırmayı hedeflediğini

söylemek mümkündür. ’Abesu’l-Akdâr’da yazar Dedef’in askeri okuldan mezun

olduğu günkü gösterilerdeki büyük başarısında babası Mûn Ra‘’ yerine babası

olduğunu sandığı Bişarû’yu babası olarak ilan etmelerini şöyle yansıtmaktadır.

وقد أذاع المدرب اسم الفارس الفائز"ددف بن بشارو" فاستقبل بھتاف شق عنان السماء، ولو أتيح للشاب

أن يسمع أباه وھو يھتف "لابن بشارو" بصوت كالرعد لما تمالك نفسه من الضحك!

“Antrenör kazanan kahramanın adını ilan etti. “Bişarû oğlu Dedef !” gökteki

bulutları dağıtan/gökleri inleten naralarla karşılandı. Eğer yiğite babasının adını

duyma fırsatı verilip de, şimşek gibi bir sesle Mûn Ra‘’ yerine, Bişarû oğlu Dedef

olarak çağırılsaydı, gülmekten kendini alamazdı.”

Burada yazarın Dedef’in doğumundan başlayan evveli bilmesi ile onun

bilmediklerini de bilmesi söz konusudur. Yine gencin gerçek babasının Mun Ra‘

olduğunu ve onun nasıl öldüğüne kadar gizli şeyleri bilmesiyle romana hakim bir

bakışa sahip olduğu ve sanki kahramanların bilmediğini bilmesi söz konusudur.

Yine mesela, Zâyâ ile Bişarû zamanla birbirilerinden hoşlanmışlardı. Yazar,

Bişarû için Zâyâ’nın içinden geçen duygularını ve iç söylemlerini tanrısal bakış ile

aktarırken şöyle demektedir:

وھي مستغرقة في لجج التأمل والتفكير: ما أطيبه من رجل، إنه بدين قصير، غليظ وقالت زايا لنفسھا

القسمات، في الأربعين من عمره أو يزيد، ولكنه طيب القلب عظيم المودة.

“Zâyâ derin düşüncelere dalmış bir halde kendi kendine söylendi:

(Bişarû’yu kasdederek) Ne iyi adam! Yapılı kısa kaslı, kalın vücut hatları,

kırkında ya da biraz fazla, fakat o iyi kalpli ve sevgi dolu... (s. 164)

Tanrısal bakışta gözlemlenilen özelliklerden birisi de yazarın romanda olan veya

olması muhtemel olayları anlatırken genişletme yapması ve bir nevi müdahalede

bulunmasıdır. Şahıs kadrosundaki bireylerin alemlerini iç çözümlemeyle açığa

çıkarır ve onların muhakemesini iyi ya da kötü yönde ifade eder.                                                             

230 Tekin a.g.e., s. 57-58

Page 111: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

97  

2.2.7. Anlatım Teknikleri

Romancı ifadelerine güç kazandırmak ve okuyucuyu icra ettiği sanata

çekebilmek için bir takım anlatım tekniklerine ihtiyaç duyacaktır. Yani anlatım

teknikleri, anlatıya dinanizim, çeşitlilik ve anlamda derinlik katmaktadır. Romancı

bu tekniklerle romandaki olay örgüsünü sağlam temellere oturtabilir.231 Anlatım

tekniklerinde özetleme, geriye dönüş, anlatma gösterme, genişletme vs. başlıklarla

romanımızı inceleyeceğiz.

2.2.7.1. Özetleme

Romanda bu anlatım tarzı, birçok yerde görülmektedir. Özetleme daraltma

anlamında da kullanılmaktadır. Yani nesnel zamanda gerçekleşen olaylar bütün

ayrıntılarıyla değil de en belirgin yönleriyle kabataslak anlatılır.

Bu tarz anlatımı Mahfûz, ’Abesu’l-Akdâr’da birçok yerde uygulamaktadır.

Zâyâ’nın Hina, Nâfâ ve Dedef’e tatilde oyun sonrası anlattığı uzun olması hikâyeyi

yazarın bir iki cümlede özetlemesi buna bir örnektir;

فتقص عليھم قصة البحار الذي تحطمت سفينته وقذفت به الأمواج على لوح من الخشب إلى جزيرة

الجزيرة، وكيف كاد يفتك به.مھجورة، وتروي لھم كيف ظھر له الثعبان الھائل صاحب

لولا أنه علم أنه رجل مؤمن محمود السيرة وأنه من رعاية فرعون، فطمأنه ووھب له سفينة من عنده

محملة بالنفيس من الكنوز عاد بھا سالما آمنا إلى وطنه.

“Onlara gemisi alabora olan ve dalgaların kendisini bir ağaç parçasının üzerinde

boş bir adaya attığı ve orada onu neredeyse parçalayacak bir ejderha ile karşılaşan

denizcinin hayatını anlattı ve onun iyi biri olduğunu bilmiş. Firavun’un halkından

olduğu için ona güven vermiş ve onu serbest bırakmış, sonra onu içi hazinelerle dolu

bir gemiyle, selametle vatanına yolcu etmiş.”(166)

Başka bir yerde Bişarû ailesinin, zamanla nasıl değiştiğini özetle şöyle

anlatmaktadır:

“Sene devretti Dedef tekrar okula gitti. Zaman çarkı döndü. Baba ihtiyarlığa

anne olgunluğa erişerek mukadder yola koyuldular. Hina din âlimi, Dedef savaşçı ve

Nâfâ ise ressam olma yolunda ilerlediler.”(178)

                                                            

231 Tekin, a.g.e., s. 201-203

Page 112: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

98  

2.2.7.2. Genişletme

Anlatım tekniklerinden biri de genişletme olup, iç zaman, psikolojik deruni

zaman olarak da tabir edilebilen bu tarz, hatıralar yoluyla araya sokulmuş zamandır.

Bunu yazar ya da roman kişisi, hatırlama yoluyla anlatır. 232 Romanlarda bu,

genellikle gelişme ve sonuç bölümlerinde özellikle nesnel zaman gözetilerek ele

alınırken görülmektedir.

Romanda Zâyâ, Mûn Ra‘ın sarayından hanım efendi Ride Didit’le beraber

kâhinin planlamasıyla kaçtıktan sonra nasıl kurtulduğunun anlatıldığına bakıldığında

bu konuya uyduğu görülmektedir;

تلك الساعة الرھيبة التي أحاط بھا الجند فيھا يسألونھا ويمعنون النظر في وما كانت زايا تستطيع أن تنسى

بأنھا حافظت على رباطة جأشھا رغم ھول الموقف، وأنھا أقنعتھم بثباتھا - فخورا–وجھھا، ولكنھا تشعر

فتركوھا تسير بسلام، وآه لو أنھم علموا بما تحمل عربتھا!

ما حييت عظمة ذلك الرجل الذي يتقدمھم ولا ھيبته ولا جلاله، وإنھا لتذكر أنھم جنود أشداء، ولن تنسى

حتى لكأنه تمثال إله ودبت فيه حياة إنسانية.

ولكن يا للعجب! لقد أتى ذلك الرجل لقتال طفل لم ير نور الدنيا إلا ھذا الصباح!

“Zâyâ o korkunç anı unutamıyordu. Askerler onun etrafını çevrelemiş, yüzüne

dikkatlice bakarak sorular soruyor. Etrafını sarmışlar. Fakat o, bu tehlikeli durumda

soğukkanlılığını muhafaza ettiğinden dolayı övünç hissediyordu. Kendisi sebat ve

metaneti sebebiyle onları ikna etti. Sonra onlar onu yoluna devam etmesi için

bıraktılar. Aman eğer arabasında kimin var olduğunu bir bilselerdi vay haline!

O, onların ne kadar sert asker olduklarını hatırlayacaktı. Onların önünde giden

ve kendisine saygı duruşunda bulunduğu heybetli ve celalli adamı hiç unutmayacaktı.

Sanki bir ilahtı da içine insani bir hayat girmişti. Hayret, bu büyük adam daha bu

sabah dünyaya göz açmış bu çocukla savaşmak için mi geldi buraya! (s. 157).

Yazarın ifadesinde genişletme aktarımına başka bir örnek olarak şu cümleler

verilebilir;

                                                            

232 Çetin, a.g.e. s. 130.

Page 113: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

99  

السعيدة، أطياف من ماضي قلبه، من معرض نافا الجميل وشاطئ النيل ت مخيلته في تلك اللحظة روزا

نه ويأسه وتلف نفسه الجلدة الصبور، ثم ذكر الأمل زالأخضر الفسيح، وقطيع الفتيات الحسان، ثم ذكر ح

المشرق الذي أدركه في غمرات القنوط والأحزان،

لق أزھاره وتغرد أطياره ما جرى ماؤھا فتمثلت له حقيقة الحب والحياة كنھر يسقي بستانا ناضرا تتأ

عذبا، فإذا نضب معينه خوى البستان على عروشه وذوى حسنه وتجرد كفلاة مھجورة.

“O mutlu anda itibaren kalbinin derinliklerindeki güzel şeyler hatırına geldi.

Nâfâ’nın güzel resim sergisi, yeşil Nil’in geniş kıyısı, güzel kız toplulukları… Daha

sonra üzüntüsünü, ümitsizliğini, dayanıklı ve sabırlı nefsinin helak oluşunu,

psikolojikmen yıkılışını hatırladıktan sonra, hüzün ve ümitsizliğin derinliklerinden

kendisine ulaşan parlak emelleri hatırladı”.

“Ona sevgi, ve hayatın gerçeği, suyu tatlı, kuşları ötüşen, çiçekleri, ışıl ışıl

parlayan suyu, kuruduğunda bütün güzelliğiyle her şeyiyle olduğu gibi yere yığılıp

terk edilmiş bir çöle benzeyecek olan bahçeyi sulayan nehir gibi gözlerinin önünde

canlanıverdi.” (s. 205).

2.2.7.3. Anlatma Gösterme Tekniği

Anlatma; romancının, olaya ve kişilere götürmesi ve kendini araya sokmasıdır.

Genel olarak romanlarda ve anlatılarda bu durum hâkimdir. Romanlardaki

romancının tasvirleri buna örnek olarak gösterilebilir. Gösterme ise; romancının

aradan çekilmesi ve romanın olayla, eserle okuyucuyu baş başa bırakmasıdır.

Karşılıklı diyaloglar bu tarzın en tipik örnekleridir.233 Genel manada örneklerden

anlaşılacağı üzere anlatmada haberî cümle234 tekniği, göstermede ise inşaî cümle235

şekli kendini göstermektedir 236

                                                            

233 Tekin a.g.e. s. 207- 210.

234 Haberi cümle, doğruluk ve yanlışlık barındıran cümlelerdir. Yani işitildiğinde bu kişi doğrudur yahut yanlıştır denilebilecek

sözlerdir. Bkz. Taftazani, a.g.e., s.44. Krş, Kazan, a.g.e., s.176.

235 İnşaî cümle, gerçeğe uygunluğu düşünülemeyen, doğruluk yahut yanlışlık barındırmayan cümlelerdir. Bkz. Taftazani,

a.g.e., s.44. Krş, Kazan, a.g.e., s. 197. Ayrıca Hz. Peygamberin Vecizelerindeki Örnekler için Bkz. Kazan, Hz. Peygamberin

Vecizeleri ve Edebi Özellikleri, Nobel Yayınları, Ankara, 2013, s. 31, 34, 37- 40,43,47.

236 Tekin a.g.e. s. 214.

Page 114: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

100  

Anlatma göstermeye karşılıklı diyalogdan bir misal verilirse baş müfettiş

Bişarû’nun Zâyâ’ya;

حسن.. من أي بلد زوجك؟ -

من أون يا سيدي ومسقط رأسه طيبة. -

وما اسمه يا سيدة؟ -

كاردا بن عن يا مولاي. -

“Peki, kocan hangi memleketten?

Avûn’dan efendim! Doğum yeri ise Tibe.

(Onun)Kocanın adı ne hanımefendi?

‘An oğlu Karda, efendim!” (Akdar s. 163)

2.2.7.4. Diyalog

Diyalog iki kişi arasında konuşulan sözler anlamında kullanılır. Roman, ilk

bölümde de ifade edildiği üzere dil çatısı altında neredeyse bütün edebi sanatların

kullanıldığı bir üründür. Bu bağlamda roman bir diyalog ürünüdür denilirse çok hata

yapılmış olunmaz. İki veya daha fazla kişinin konuşması anlamına gelen “diyalog”

kelimesi, 237 roman sanatı için düşünüldüğünde önemli bir tekniği ifade eder.

Diyalog, ifade sanatı olan romanda, oldukça yoğun bir şekilde işlenmektedir.

Buna romandaki Meri Si Ank’ın Dedef’e sorduğu sorulara Dedef’in diyalog

esnasında vermiş olduğu cevaplar örnek verilebilir:

Meri Si Ank;

واجباتك أيھا الضابط؟ھل تعرف -

فقال ددف وقد زلزلت نفسه:

نعم يا صاحبة السمو. -

فسألته بلھجة مرة:

ھل من الواجب أن تخطف الفتيات في غير زمن الحرب؟ -

“Vazifelerini biliyor musun ey asker?!

                                                            

237 Tekin, a.g.e. s. 277.

Page 115: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

101  

Dedef titreyerek:

Evet ekselansları.

Sert bir ağızla:

Peki, genç kızları kaçırma savaş zamanı haricinde senin vazifen mi? (s. 192)

2.2.7.5. İç Monolog Tekniği

İç konuşma, iç diyalog, iç söyleşme olarak da ifade edilebilir.238 Buna misal

olarak Zâyâ’nın Bişarû’yu alıcı gözlerle süzerken kendi içinden geçirdiği konuşma

aktarılabilir;

لنفسھا وھي مستغرقة في لجج التأمل والتفكير: ما أطيبه من رجل، إنه بدين قصير، غليظ وقالت زايا

القسمات، في الأربعين من عمره أو يزيد، ولكنه طيب القلب عظيم المودة.

“Zâyâ tefekkür denizine dalmış bir halde kendi içinden söylendi:

Ne iyi adam! Yapılı, kısa, geniş vücut hatları, kırkında yada biraz fazla, fakat o

iyi kalpli ve çok sevecen..! (s. 164).

Diyalog ile anlatma gösterme arasındaki fark; diyalog sadece iki kişi arasında

geçen konuşma iken gösterme yazarın anlatı esnasında aradan çekilip okuyucuyu

konuşmaya tanıklık ettirmesidir. Anlatma ise geçmiş zaman kullanılarak “filan şöyle

dedi, falan şöyle dedi” şeklindeki ifadeden ibarettir.

2.2.7.6. Montaj Tekniği

Yazarın romanda anlatı esnasında geçmişteki birikimlerinden yola çıkarak bir

bilimsel bilgiyi ya da anonim bir cümleyi yahut ilahî bir cümleyi herhangi bir sebeple

eserine intikal ettirmesidir. Buna iktibas da denilir.239 Metin dönüştürme yöntemi

olarak da ifade edilen bu teknik, başka metinlerden ya da metin parçacıklarından

aynen veya değiştirilerek kullanılması şeklinde de tanımlanır240

Mahfûz, bu romanda ifade kalıpları taklidini çok fazla kullanmıştır. Aslında

bakılırsa neredeyse her sayfada bu kalıplar Kur’an ve hadis literatüründe geçen

ibarelerden alıntı şeklinde kendini göstermektedir. İfade kalıpları taklidi; başka                                                             

238 Tekin, a.g.e. s. 289.

239 Tekin, a.g.e., s. 264.

240 Çetin, a.g.e. s. 214.

Page 116: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

102  

metinlerden o metinlere has ifade kalıpları mahiyetçe benzetilerek kullanılmasıdır.241

Mesela veliaht Ra‘haûf’un Firavun’a لاتسأل عماتفعل وھم يسألون “sen yaptığından mesul

değilsin, onlar mesuldürler.” (s146) bu ifade Kuran-ı Kerim’de ki ا يفعل وھم لا يسأل عم

ayetinden döndürülüp ifade aktarımında kullanılmıştır. Yazarın kendi 242 يسألون

ifadelerini Kuran’ın yüksek üslubuna benzetmeği kendisi için bir artı olarak görmesi

mümkündür. Bu durum, onu romanlarındaki ifadelerinde de iktibas etmeye

sevketmektedir. Çünkü Kur’an’dan daha yüksek bir üslup insanlık âlemine

gelmemiştir. İşte bu hayranlıklarından ötürü belki bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek

ya da istemeyerek yazarlar eserlerinde işlemektedirler. Mahfuz’un bu ifade

kalıplarını romanlarında,’Abesu’l-Akdârda işlediği ve o ifadelerden istifade ettiği

söylenebilir.

Yine Mûn Ra‘’ın duasında وجعلت من الماء كل شيء حي “sen her hayat sahibini sudan

yarattın.” İfadesi حي وجعلنا من الماء كل شيء 243 ayetinden iktibas edilmiştir.

Hadislerden de, ifade kalıbı taklidi yaptığı çokça görülmektedir. Örnek olarak şu

hadisi gösterebiliriz:

ا لم ينزل، وإن البلاء ا نزل، ومم عاء ينفع مم عاء فيعتلجان إلى لا يغني حذر من قدر، والد لينزل فيتلقاه الد

Mahfûz bu hadisten faydalanıp’Abesu’l-Akdâr’da filozof Kakimna’ya 244 يوم القيامة

nispet ederek söylediği;

tedbir kaderden kurtarmaz. (149) sözünü, alıntı yaparak الحذر لا يغني عن القدر

kendine özgü bir tarz ile romanın akışı gereğince başkasına nispet ederek aktarmıştır.

2.2.7.7. Leitmotiv Tekniği

Leitmotiv telaffuz farklılıkları, jest ve mimikler, yaratılış özelliklerinin birçok

kez tekrarlanması olarak tanımlanır. Bu teknik müzikteki devamlılığı sağlamak adına

bazı seslerin tekrarından esinlendiği söylenmektedir.245 ‘Abesu’l-Akdâr’da bu

tekniğin Dedef’in abisi Nâfâ’da kendini gösterdiğini söylemek mümkündür. Dedef

hangi okula gitmesi hususunda aile içi tartışma olduğunda annesi ve abisi Nâfâ onun

                                                            

241 Çetin, a.g.e. s. 216.

242 Enbiya, 21/23.

243 Enbiya, 21/30.

244 Hakim, Müstedrek, Thk. Abdulkadir ‘Atâ, Daru’l-Kutubi’l-‘İlmiye, Beyrut. 1990, hds. No. 1813, I. 695 .

245 Tekin, a.g.e., s. 273-274.

Page 117: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

103  

harp okuluna gitmesi yönünde görüş ortaya koyarken, Hina aksine onun kâhin

okuluna gitmesinin uygun olduğunu savunur. Dedef’in de öyle düşündüğünü

zannederek Dedef’e sorar ve o cevaplarken;

يؤسفني أن أخيب رجاءك ھذه المرة أيھا الأخ، ولكن الحق أني راغب في الجندية.

فوجم خنى، أما نافا فقد ضحك ضحكة عالية

“Senin ümidini boşa çıkaracağım için üzgünüm kardeş! Ben aslında askerliği

istiyorum.” Hina şaşkın bir şekilde sustu. Nâfâ ise yüksek sesle güldü.” (169).

Başka bir yerde:

فضحك نافا كعادته

“Nâfâ her zamanki gibi güldü.” (171).

Bunun gibi, roman içinde farklı yerlerde yirmiden fazla leitmotiv tekniğini

oluşturan tavır, Nâfâ’nın gülmesiyle kendini göstermiştir. Yazar bu kullanımıyla

okuyucuyu okumaya sevk etmede ayrı bir maharet sergilemiştir. Yani bu teknikle,

okuyucuyu romanın içinde olayları seyreden bir kişi kılmaya çalışır.

2.2.7.8. İç Çözümleme Tekniği

Roman sanatında en çok kullanılan bu teknik romancının araya girerek

romandaki kişinin duygu düşüncelerini anlatması olarak ifade edilebilir.246 Romanda

bu teknik sıklıkla kullanılmıştır. Bu teknikte tanrısal bakış kendini göstermektedir.

Kahramanların iç dünyasında okura gezinti yaptırarak romanla özdeşleşmesini

sağlar.

Dedef’in ilk defa âşık olduğu zaman görmüş olduğu çiftçi kızın resmine

bakarken içindeki duyguları yazar açıklarken;

و كأنه ارتاع لجمال الصورة التي جذبته من وديان الأحلام،

“Kendisini, hayal vadilerinden çekip alan resmin güzelliğinden ötürü, sanki

şaşkına döndü.” (s. 180).

Yirmi birinci bölümde Dedef arkadaşı Senefer ile konuşurken arkadaşı ona âşık

olup olmadığını sorar. Dedef âşık olmadığını söyler. Adam inanmaz. Sonra Senefer,

                                                            

246 Tekin, a.g.e. s. 285.

Page 118: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

104  

Meri Si Ank'ın evleneceğini söylediğinde, Dedef daha da sıkılır. Dedef’in iç

dünyasında olan bitenleri yazar şöyle aktarır;

فتماسك وكتم عواطفه وتلقى الضربة بصبر عجيب، ولم يعلن وجھه عن شيء مما يعترك في قلبه، وأمن

خطر عيني صاحبه النافذتين ولسانه الثرثار الأليم،

وحذر أن يعلق على كلام صاحبه بكلمة أو أن يستزيده من الإيضاح خشية أن تفضحه نبرات صوته،

مت صمتا ثقيلا رھيبا كأنه جبل شامخ أقيم على فوھة بركانفص

“Kendini tuttu. Duygularını gizledi. Bu darbeyi anlatılmaz bir sabırla karşıladı.

Kalbinde olup bitenleri kesinlikle yüzü dışarı yansıtmadı. Arkadaşının tehlikeli derin

bakışı ve geveze dilinin tehlikesinden emin oldu. Kendini bir kelime ile olsa bile

açıklama yapmamaya veya onun söylediklerine eklememeye dikkat etti. Sesinin

tonundan dolayı rezil olabileceği korkusuyla hiç konuşmadı. (s. 193).

2.2.7.9. Karşılaştırma ve Karşıtlık Motifi

Bu bir mukayese şeklinde anlatım ve mukayeseli aktarımdır. Bazen yazar bazen

de kişiler tarafından karşılaştırma olabilir. Yazar tarafından yapılan karşılaştırmaya

şu cümleleri örnek verebiliriz:

حقيقة أنه كان يزور كثيرات من الأرامل ولكن زيارته لزايا امتازت برحمة ومودة، وما من شك في أن

ن يفقنھا شقاء، الأخريات لم يكن أقل بؤسا من زايا ومنھن م

ولكن لم يكن لواحدة منھن عينان عسليتان ساخنتان كعيني زايا، ولا جسم ممشوق لدن كجسمھا.

“Gerçekten Bişarû dul kadınları ziyaret ederdi. Fakat Zâyâ’ya olan ziyareti sevgi

ve şefkat yönünden onlarınkinden farklıydı. Diğerleri de hiç şüphesiz başlarına gelen

musibet açısından Zâyâ’dan farkları yoktu. Hatta bazıları Zâyâ’dan daha kötü

durumdaydı. Ancak onların hiç birinde Zâyâ’nın gözleri gibi sıcacık bal rengi gözler

ve onun bedeni gibi cazibeli esnek vücut yoktu. (s 164).

Burada yazar kendi dünyasında oluşturduğu bu kahramana diğer mahalle

kadınlarından ayırt edici özellikler yüklemiştir.

Romandaki kahraman tarafından yapılan karşılaştırmayı da Bişarû’nun Dedef’in

harp okuluna gitmesi hususunda fikrine danışıldığı esnada;

وھز بشارو منكبيه وقال:

Page 119: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

105  

سواء لدي اخترت الجندية أم الكھنوت، وعلى كل حال أمامك عدة أشھر فيھا متسع للتفكير والرؤية: إيه

لكم أيھا الأبناء!

يخيل إلي أنه لن يخلف أحدكم أباه، وأن واحدا منكم لن يعيد تمثيل الدور الخطير الذي قمت به في الحياة

“Bişarû umursamazcasına omuz silkti ve:

Bence kahinlik ya da askerliği seçmen fark etmez. Her ikisi de eşittir. Her

halükarda önünde düşünmen için genişçe birkaç ay var. Yeter artık çocuklar, bana

öyle geliyor ki hiç biriniz babanızın arkasından gelmeyeceksiniz. Sizden birisi benim

hayatta üstlendiğim önemli görevi üstlenmeyecek!” şeklinde vermiş olduğu cevap

örnek olarak alınabilir. Çünkü burada Bişarû kendini oğullarıyla kıyaslamaktadır.

2.2.7.10. Tasvir

Bir nesnenin ya da şahsın hal, tavır renk, şekil duruş vs. yapı ve konumlarını

aktarma, tasvir tekniği olarak açıklanabilir.247 Bu teknik okuyucunun biraz daha

romanın iç dünyasına girebilmesini sağlar. Böyle sanki üç boyutlu düşünme ve

roman kahramanlarını, ayrıca yer ve mekânı hissedercesine o âlemde yaşamayı

sağlayan faktörlerdendir. Mekân tasviri daha önce verilmiş olduğundan burada şahıs

tasvirine dikkat çekilecektir.

2.2.7.10.1. Şahıs Tasvirinde Nesnel Tasvir

Yazar romanda gecen şahısları ve nesneleri realist bir tarzda yani gerçekçi bir

şekilde, olduğu gibi ifade ediyorsa bu nesnel yani objektif anlatım olur.248 Romanda

bu anlamda örnekler çoktur. Örneğin; yazar Firavun’a, emir Hûrdadif’in bahsettiği

Sahir Didi’yi nitelendirirken;

ديه رجل طويل القامة عريض المنكبين، حاد البصر وبعد حين قليل رجع الأمير ھورداديف يسير بين ي

نافذ النظرات، يكلل رأسه شعر أبيض ھش وتغطي صدره لحية كثة، وقد تلفع بعباءة فضفاضة وتوكأ على عصا

طويلة غليظة،

“Kısa bir süre sonra emir Hûrdadif karşısında uzun boylu geniş omuzlu keskin

ve derinden bakan, başını taçlandıran bembeyaz saçlı, sinesini örten sık sakallı bir

adamla döndü. Adam geniş bol bir aba ile sarılmış, kalın ve uzun bir asaya yaslanmış

vaziyetteydi.”(s. 147).                                                             

247 Çetin a.g.e. s. 293.

248 Tekin, a.g.e. s. 227.

Page 120: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

106  

Burada yazar kendinden bir bakışı hissettirecek öznellik sergilemeden tamamen

objektif bir aktarım göstermiştir. Çünkü Sahir Didi’yi tasvir ederken bütün vasıflarını

olduğu gibi anlatmaktadır.

2.2.7.10.2. Öznel Tasvir

Yazar kendi iç dünyasında algıladığı şekilde ya da romandaki kişinin algıladığı

manayı sübjektif olarak, romantik şekilde sunuyorsa buna öznel tasvir denilir.249 Bu

kişiden kişiye aynı şeyi algılama noktasında değişir.

Mahfûz, romanda Dedef’in kundaktaki durumunu babası Mûn Ra‘ın ona

bakışlarını çevirdiği esnada nitelerken söyle aktarmaktadır:

ھادئا يرفع جفنيه عن عينين صغيرتين صغيرتين سوداوين، ثم نظر إلى الطفل الصغير وكان ساكنا

ويسبلھما جفولا من ذلك العالم الغريب

“Sonra küçük bebeğe baktı. Bebek sakin ve durgundu. Göz kapakları açıldığında

kara iki göz beliriyordu. İçlerine bu garip âlemden korkular iniyordu.” (Akdar s.

152).

Görüldüğü üzere “bebeğin gözlerine korku iniyor” şekilde nitelendirilmesi kesin

ve rasyonel bir yaklaşım değildir. Aksine yazarın kendi öznel ifadeleridir.

2.2.8. Necib Mahfuz’un Kullandığı Dil ve Üslup

Mahfuz bütün eserlerinde fash dili kullanmıştır. Yer yer Arapçaya başka

dillerden giren kelimeleri kullandığı görülür. Örneğin Türkçeden giren usta ve oda

kelimelerini romanlarında görmekteyiz.

2.2.8.1. Dil Unsurları

Abesu’l Akdar adlı roman eski Mısır tarihini ele aldığı için günlük anlamda

kullanılacak kelimeler kullanmadığı görülmektedir. Dolayısıyla tarihi gerçekliğe

uygun düşmesi için romanda avamın konuştuğu/ammice dil kullanmadığını

belirtebiliriz.

.

                                                            

249 Tekin, a.g.e. s. 119-120.

Page 121: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

107  

2.2.8.2. Samimi İfadeler

Romanda okuyucuyu olayların havasına daha iyi adapte edebilmenin yolu

kahramanlar arasında geçen diyaloglara, samimi hava vermekten geçmektedir.

Böylece okuyucunun duygu dünyasındaki yansımaların tezahuru gerçekleşir. Dedef

ve abisi Nâfâ ile aralarında geçen ifadeler buna örnek gösterilebilir. Firavun’un

oğluna “oğulcuğum”, Dedef’e Bişarû ve Zâyâ’nın “oğulcuğum” gibi ifadeleri

romanda çok kullanılmaktadır. Dedef’in Bişarû’ya “babacığım” Zâyâ’ya

“anneciğim” şeklindeki hitapları bu kabildendir.

Romanda Dedef, annesi Zâyâ’nın onu kaçırdığını ve gerçek annesinin ortaya

çıktığını anladığında Zâyâ;

فائدة. تحطمت حياتي..لا -

فصاح الشاب بصوت كزئير الآساد:

أماه لا تقولي ھذا. فدتك نفسي يا أماه! -

“Fayda vermez. Hayatım yıkıldı. Sözüne

Genç, aslanlar gibi kükredi:

Anneciğim öyle deme! Sana canım feda olsun anneciğim!”(s. 215) der.

Daha sonra içeride Dedef’in Zâyâ’ya ait olmadığını istemeden duyan Bişarû,

durumu Firavun’a bağlılığından dolayı anlatmak için acilen Firavun'a giderken yolda

Dedef’le karşılaşır. Dedef, Bişarû’ya;

إلى أين أنت ذاھب يا.. أبت؟ -

فقال بشارو وھو يسرع في خطاه:

لى واجب لا يؤجل يا بنيإ

“Babacığım nereye? Sorusuna;

Geciktirilmemesi gereken bir işi yerine getirmeye oğulcuğum” demesi de buna

misal verilebilir.

Page 122: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

108  

2.2.8.3. Terimler

Bir bilim ya da sanat içinde kullanılan özel kavramlara terim denir.250 Terim

kullanımını romanın Dokuzuncu bölümde Dedef okula gittiğinde Hiyeroglif yazısını

sevmesi, toplama çıkarmada büyük bir üstünlük kazanması ifadelerinde görmekteyiz.

Malumdur ki Hiyeroglif Eski Mısır’da kullanılan bir tür alfabenin adıdır. İlmi bir

terim olma özelliği taşımaktadır. Toplama çıkarma da matematiksel terimlerdir ki

bunlar da örnek teşkil etmektedir.

على أنه أبدى استعدادا للتعلم، وأقبل بشوق عظيم على درس اللغة الھيروغليفية الجميلة، وبرع في فھم

مسائل الطرح.

“Bunlarla beraber Dedef eğitim için kabiliyetli olduğunu ortaya koydu. Güzel

Hiyeroglif yazısına büyük bir zevkle yöneldi. Toplama çıkarmada üstünlük

kaydetti.”(s. 166).

2.2.8.4. Simge Kelime

Kimi yazarlar romanın içinde bazı kelimelere simgesel değerler yüklerler.251 Bu

değerlerle anlatmak istedikleri şeylere göndermeler yaparak okuyucuyu

biliçlendirmeyi hedefledikleri söylenebilir. Romanımızın içinde simgesel anlam

yüklü kelime; “Kaderin Cilvesi” olarak tercüme edebileceğimiz; Abesu’l-Akdâr’dır.

Bu çalışmamızın uzmanlarından Musa Yıldız da, bu ismi, "kaderin cilvesi" şeklinde

tercüme etmiştir. 252Ancak bu mana ile beraber “kaderin abesliği” olarak ya da

“kaderin alay etmesi” veyahut “kaderin sabote etmesi” şeklinde de tercüme

edilebilir.253 Romanın ismi “kaderin abesliği” hariç diğer bütün anlamlarda kaderin

istediğinin er geç olacağını, saltanatın bitmesi ve sonunda kaderin istediği şeyin

olacağı manasını simgelemektedir. Firavun yönetimindeki aile hanedanlığı

şeklindeki Mısır ile Hidiv ailesinin yönetimindeki hanedan yapısına göndermede

bulunulduğu düşünülebilir.

                                                            

250 İsmail Parlatır, vd. “Tdk okul sözlüğü” Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara,2000.s. 966

251 Çetin, a.g.e., s. 262.

252 Yıldız, a.g.e. s. 32.

253 Güneş, a.g.e. s. 749.

Page 123: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

109  

2.2.9. Üslup

Üslûp, bir ustaya, sanatçıya ya da kişiye, yapıta özgü bir teknik ve tarz, yapış

biçimi ve biçimlendirmedir.254 “ya da yazarın fikirlerinin duygularının,

düşüncelerinin kişisel anlatış biçimidir.”255 diyebiliriz. Roman incelendiğinde birçok

üslup özelliği görülmektedir. Başlıcaları zikredilecek olursa:

2.2.9.1. Dramatik Üslup

Romanda kişinin kendisiyle, toplumla, fertlerle, tabiatla üzücü şeyler meydana

getirebilecek çatışmalar yaşamasıdır.256 İlk dramatik üslubu romanın beşinci

bölümünde Ra‘haûf’un Mûn Ra‘ın evinde daha yeni doğmuş olan Kâtâ’nın çocuğunu

Mûn Ra‘ın çocuğu zannedip annesiyle beraber feci bir şekilde katletmesidir.257

Romanın otuz üçüncü bölümünde, yazar, Dedef’in kılıcıyla katil Ra‘hauf’un

Dedef tarafından öldürülmesini aktararak, bu acı sonun sanki bir nevi tesellisini

vermektedir. Ayrıca yedinci bölümde Zâyâ’nın kocası Karda‘nın Firavun için

yapılan piramitlerin yapımında kaza sonucu olarak gerçekleşen ölümünü duyması ve

on yedinci bölümde, Dedef’in Camurka’nın ölümüyle duyduğu dramatik olay

konuya örnek olabilir.

2.2.9.2. Abartılı Üslup

Romanda abartılı üsluba yer yer rastlanmaktadır. İlk olarak yazarın Firavun

Hûfû’yu tasvirinde bu abartılı anlatım kendini göstermektedir;

جلس صاحب العظمة الإلھية والھيبة الربانية (خوفو بن خنوم) على أريكته الذھبية بشرفة مخدعه التي

تطل على حديقة قصره المترامية الغناء

“İlahi azamet ve rabbani heybet sahibi tanrı Hınum oğlu Hûfû sarayının bol

ağaçlı geniş bahcesine bakan balkonunda altın divanına oturmuştu.(Akdar, s. 143).

Her ne kadar Mısırlılarca firavunlar tanrının oğlu sayılsalar bile, onu bu şekilde

rabbani bir heybet, ilahi bir azamet sahibi olarak yansıtması abartılı bir ifadedir.

                                                            

254 Parlatır, vd. a.g.e., s. 1028.

255 Kazan, Edebi Üslûp Açısından Hadis Metinleri, s. 42.

256 Çetin a.g.e. s. 276.

257 Ra‘hafuf’un bu gaddarcasına olayını daha öncede ifade etmiştik. Dramatik üslûp için de o olayı bu çalışmamızda sayfa

86’ya bakınız.

Page 124: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

110  

Yine yirmi altıncı bölümde;

“Neredeyse yer onların taşıdığı yükün ağırlığından şikâyetçi olacaktı. (Akdar, s

205) cümlelerinde abartı söz konusudur.

2.2.9.3. Havas Üslubu

Bu üslupta kişiler birbirilerine karşı görgülü, kültürlü, yüksek seviyeli ifadeler

kullanırlar.258 Anlatımda ekselansları, hanım efendi, efendim gibi sözler havas

üslubunu yansıtmaktadır. Romanda Firavun’a karşı veya alt rütbelinin üst rütbeliye

karşı olan bu üslup kullanımı romanın ekseriyetle yönetim kademesinde olan

şahıslarla alakalı olmasından kaynaklanır.

Sahir Didi, Firavun’un karşına çıktığında;

مولاي ابن خنوم، نور الشمس المشرقة ورب العالمين، دام له المجد وحلت به السعادة!

“Tanrı Hınum oğlu efendim! Doğan güneşin nuru… Âlemlerin rabbi. Şanı

devam etsin… Saadet içinde olsun. (Akdar, s. 147) dedikten sonra Firavun’la

aralarında konuşma devam ederken;

وھبك الرب الحياة والصحة والقوة، إن مثلي لا يحظى بالمثول بين يديك إلا إذا دعوته

“Rab sana hayat, sıhhat ve kuvvet bahşetsin! Benim gibiler ancak siz

çağırdığınızda huzurla nasiplenirler.” (Akdar, s. 147).

Dedef’in, Meri Si Ank ile karlaştığında ona karşı konuşmasında “Saygı değer

Ekselansları” (Akdar, s. 192) ifadesi bu kabildendir.

2.2.9.3. Hiciv Üslubu

Romancı bu üslûpla bir kurumu, toplumu, bireyi, inancı, uygulamayı veya kötü

bir durumu teşhir edebilir. Eleştirel üsluba Mirabû’nun Mısırlı olmayan işçiler için

“öküz” benzetmesi örnek verilebilir. Bu durum romanda şöyle geçmektedir:

العمال يا مولاي طائفتان:

طائفة الأسرى والمستوطنين، وھؤلاء لا يدرون ماذا يفعلون، ويروحون ويغدون بلا شعور سام كما يدور

الثور حول الساقية، ولولا قسوة العصا ويقظة الجند ما وقفنا لھم على أثر.

                                                            

258 Çetin a.g.e. s. 280.

Page 125: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

111  

“Efendim işçiler iki kısımdır. Bir kısmı esir ve Mısır’ı sonradan vatan

edinenlerdir. Bunlar ne yaptıklarını bilmezler. Başıbozuk şuursuz gibi gider gelirler.

Değirmenin etrafında sabah akşam dönen öküzler gibidirler. Eğer sopanın zoru ve

askerin dikkati olmasa, onlarla bir işi başaramazdık.” (Akdar, s 145).

2.2.9.4. Alaycı Üslup

Bu üslup romanın akıcılığına önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır. Okuyucu

adeta kendini romanın içinde hisseder. Romanda bu alaycı üslup leitmotiv tekniğinin

de yazarın bolca icra ettirdiği Nâfâ’da görülmektedir. Nâfâ çiftçi kıza âşık olan

Dedef’e;

أصابني السھم فترديت في قصر كامادى، وأخشى إن كان أصابك أن تقع على واھا يا ددف العزيز، لقد

كوخ متھدم!.

“Vah aziz Dedef! Bana aşkın oku değdi de ben Kamadi’nin köşkünün önünde

düştüm. Eğer sana da dokunursa korkarım ki sen de harabe bir kulübenin önünde

düşersin.” (s. 181).

Dedef ailesinin yanına geldiğinde kendisinin Meri Si Ank ile evlendiğini

söylemeden önce Nâfâ’ya evlenenin sadece onun değil, kendisinin de evleneceğini

söyler. Fakat Nâfâ şakacı ve mizahçı yapısıyla;

أنت قادم من ميدان القتال، فھل عشقت إحدى السبايا؟ -

“Sen savaş meydanından geliyorsun, sakın esir kadınlardan birine âşık

olmayasın? der. (s 214).

2.2.9.5. Sanatkârane Üslup

Şiirsel konuşmalar ve ifadeler içeren yazılara şairane, diğer bir ifadeyle üslubu

müzeyyen de denilebilir. Romanda bazı şeyler coşkun bir şekilde nesnel tarzda ifade

edilebilir.259

Yazarın bu romanda sanatkârane üslubu kullandığından pek söz edilemez.

Ancak Firavun’un Piramidini yaparken Zâyâ’nın duyduğu marşlar bu kategoriden

sayılabilir.

                                                            

259 Çetin, a.g.e. s. 294.

Page 126: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

112  

نحن رجال الجنوب نأتي مع مياه النيل من تلك الأرض التي اختارتھا الآلھة سكنا والفراعين، نسوق بين

أيدينا الخصب العميم والعمران.

خرائب تأوي إليھا الأوابد والغربان. - قبلنا–انظر إلى المدن العامرة والمعابد ذات العمدان، كانت

“Biz güney insanları, ilâhların ve firavunların mesken olarak seçtikleri şu

topraklardan Nil sularıyla birlikte geliriz. Geniş ve verimli şeyleri sürükler, katar,

götürürüz.

Mamur şehirlere, kalın direkli mabetlere bak. Onlar, bizden önce yabani ve

acayip varlıkların uğradıkları harabelerdiler.”. (s. 161).

2.3. Romanın Muhteva Bakımından İncelenmesi

Romanın muhteva bakımından incelenişinde kurgu, olay bütünlüğü, hal değişimi

kalıbı, hedef kitle vs. içeriğe katkıda bulunan öğeler önem arzatmaktedir. Şimdi

kısaca bunlara başlıklar halinda değinelim.

2.3.1. Romanda Kurgu

Kurmaca olan bir yapıtın, bir bakıma uydurma olduğu söylenebilir. Fakat

gerçekten ayrı bir şey değildir.260 Romancının hayal dünyasında gerçeğe uygun

olarak kendi idrakinden damlayan ürünlerdir. Yazar gerçeklerle uyum içinde kendi

düş dünyasında planını çizer. Mefkûresinin genişliğinden istifade ederek

betimlemeler, gerilim aktarımları ve düğümler ile anlatısını zenginleştirir, süsler.

Bunları aktarırken okuyucunun zihninde dağılıp unutulmaması için geriye dönüş,

sonradan aktarımlar vb. şeyleri de kullanıp okuyucunun düş dünyasında toparlanma

sağlar. Dolayısıyla bütün bunlar kurgu ile gerçekleşmektedir.

2.3.2. Olay Bütünlüğü

Olay halkaları arasındaki ilişkilerin oluşturduğu bir bütünsel anlam için koyulan

sistem, bizi olay bütünlüğüne götürür. Bu ise bazı kurgusal şekillerle sağlanabilir.261

Bu kurgusal şekillere kısaca değinelim.

                                                            

260 Çetin, a.g.e. s. 185.

261 Çetin, a.g.e. s. 192.

Page 127: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

113  

2.3.3. Hal Değişimi Kalıbı

Anlatılarda olayların halden hale geçişidir. Örneğin iyi halden kötü hale geçiş bir

nevi hal değişimini göstermektedir. Nurullah Çetin Roman Çözümleme Sanatı adlı

eserinde şöyle der: “Romanlardaki hal değişimi kalıbı bazen semavi dinlerin hayat

süreci kalıbını bilinçli ya da bilinçsiz olarak bir yansıması olarak ta görülebilir.”262

Romandaki tanrı anlayışı Firavunlara ve o zamanda yaşayan inanç sistemini ortaya

koyan bir biçimde sunulduğu için, Nurullah çetinin bu zikrettiği hayat “süreci

kalıbı”263 romana uygulanabilir. Şöyle ki romanda hayat süreci kalıbı: ilk varoluş

süreci, sınav süreci ve sonuç olarak üç kısımdan oluşur. Bunların romanda şöyle

uygulandığını söyleyebiliriz.

1. İlk varoluş süreci olarak; Sahir Didi’nin yapmış olduğu kehanet ve sonrasında

Dedef’in dünyaya gelmesi ile şekillenen daha sonra Dedef’in anne görevini Zâyâ’nın

üstlenmesi, akabinde Bişarû’nun evine geçmeleri sonrası okula girene kadar olan

bölümü ilk varoluş serüveninden saymak mümkündür.

2. Sınav süreci ise; Dedef’in harp okuluna kayıdından itibaren başlayıp okulu

birincilikle bitirip, yarışları birinci sırada kazanması sonrasında Ra‘haûf’un

askerlerinin arasına katılması ile başlayıp Ra‘haûf’u gittikleri bir av sonrası

askerlerinin başına komutan olarak ataması ile beraber Sina kabilelerine karşı

savaşmaya görevlendirilmesiyle son bulan bir serüven olarak yansıtılabilir.

3. Sınav sonucu süreci ise; Dedef’in dönüşte Firavunun kızı Meri Si Ankı

Firavun’dan istemesi ve onun da bu teklifi kızının muvafakatiyle kabul etmesi,

sonrasında Ra‘haûf’un babasının siyasi politikalarını beğenmeyip ona komplo

kurması, Dedef’in bu komplo esnasında saldıran Ra‘haûf’u bizzat öldürmesi ve

Firavun tarafından krallığa layık görülüp tahtın ona verilmesi ile son bulan kısmı,

sınav sonucu merhalesinden saymak uygun düşmektedir.

‘Abesu’l Akdârdaki olay örgüsünde de görüldüğü üzere her bir bölüm pekçok

olaydan meydana gelmektedir. Olaylar kendi aralarında tasvirler, metin döndürmeler,

sonradan aktarımlar, sanatlar ve anlatım teknikleri ile bir yekûn teşkil etmektedir.

                                                            

262 Çetin, a.g.e. s. 192.

263 Çetin, a.g.e. s. 192.

Page 128: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

114  

Hal değişimi kalıbı ise olayların oluşturduğu bölümlerin bir kısmını zihinde

toparlayıp aralarında alaka kurmayı ve “bu budur” dercesine bir halde onun bir bütün

olarak tasavvurunu zihinde sağlamaktadır. Sonra her üç süreci düzenli bir şekilde

zihne yaklaştırıp bütün romanın tasavvuruna yardımcı olmaktadır.

2.3.4. Mekanik Yapılaşma:

Buna paralel bağlantı ya da eş zamanlı kurgu da denilebilir.264 Romanda ya da

hikayelerde bir olaydan farklı bir olaya aynı zaman dilimi içinde geçişe mekanik

yapılaşma da denilir. Tabi bu zincirleme şeklinde birbirinin devamı olmayan

olayların devam ede gelen bir tertibidir.265

Romanda ise bunu bazen görmek mümkündür. Mesela, Bişarû’nun evinden

ayrılıp harp okuluna gelen Dedef’in orada katılmak için girdiği ve yapılan

muayenenin ardından kabul edildiği ayrıca ilk gecesinde Dedef’in ailesini

özlercesine kurduğu hayallerini anlatan on ikinci bölümden on üçüncü bölüme

girildiğinde yazar “ işte o zaman mimar Mirabû Firavunun huzuruna çıkma şerefini

talep etti.” Sözünden de anlaşılacağı üzere aynı zaman dilimlerinde oluşmaktadır.

Bir başka eş zamanlı yapılaşmayı yirmi yedi, yirmi sekiz ve yirmi dokuzuncu

bölümlerde görmekteyiz. Yirmi yedinci bölümde; Dedef ve askerleri savaşırken

yirmi sekizinci bölümde; halkın onları beklediğini, anlatmaktadır. Ayrıca âşık olan

Meri Si Ank’ın, bir haber almak için abisi Ra‘haûf’un sarayına gittiği

aktarılmaktadır. Bu olaylar Menf’te meydana gelirken, savaşı da yirmi dokuzuncu

bölümde eş zamanlı bir halde işlemektedir. Yine beşinci bölümden altıncı bölüme

geçiş yapılırken Firavun ve askerlerinin Mûn Ra‘ın evine gelmeleri ile meydana

gelen olaylar anlatılmaktadır. Eş zamanlı olarak birden gözleri aynı zaman içinde

oluyormuşçasına Zâyâ ve yanında bulunan Ride Didit ve Dedef olayına

çevirmektedir. Böylece aynı zamanda farklı yerlerde cereyan eden olaylar

aktarılmaktadır.

                                                            

264 Çetin a.g.e. s. 214.

265 Çetin a.g.e. s. 198.

Page 129: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

115  

2.3.5. Romanda Olay Unsurunun Kaynağı, Niteliği

Bir romanın kaynağının niteliği, romanın okunuşundan sonra olayların zaman

mekân şahıs konusu vb. unsurlarla ortaya çıkar. Ancak yazar canibinden bakıldığında

yazarın bunu nerelerden alabileceği bellidir. Mesela günlük hayat, görülüp yaşanmış

olaylar, romancının hayalinde kurguladığı, icat edilmiş muhayyel olaylar, rüyalar,

fanteziler günlükler, gezi notları, hatıralar, mitoloji destanlar vs. 266 şeylerden

yararlanabilir.

‘Abesu’l-Akdâr’da olaylar Eski Mısır’da gerçekleşmektedir. Yani bu roman Eski

Mısır’ın içinde Firavun hanedanlarından bir yöneticinin başına gelen serüveni konu

almaktadır. Mahfûz daha evvel ifade edildiği gibi, Mısır tarihini konu alan kırk tane

roman tarzında edebî eser ortaya koymak istemiştir. Tarihsel üç romanı bu anlatılan

istek doğrultusunda kaleme alınmıştır. Mahfûz’un, burada konu edindiği kişilerin

birçoğu yaşamış ve tarih kitaplarında adları geçen kimselerdir. Örneğin Hûfû/keops

en büyük piramidi yaptıran şahsiyettir. Kendisinden sonra yerine geçen Dedef’in

onun oğlu olduğuna dair tarih kaynaklarında malumatlar yer alır. Dedef’in tarih

kaynaklarında geçen ismi recedeftir.267 Piramit sorumlusu Mirabûya tarih

kaynaklarında hemiyun olarak rastlanılmaktadır. Bu bir bakıma Arapça telaffuzu ile

İngilizcedeki telaffuz farklılığından kaynaklanabilir. Yine romanda adı geçen fakat

Firavundan sonra kral olduğu sabit olmayan Hûrdadif, tarih kitaplarında Cedefhour

olduğu görülmektedir.268

Romanda Mahfûz’un olayları birbiriyle ilişkilendirerek aktarması ve Eski Mısır

tarihi gibi daha tam keşfedilmemiş bir tarihi romanlaştırması onun dönemin tarihi

hakkında bilgiye sahip olduğunu göstermektedir. Örneğin, romanda Kıpti aylarından

olan tut, Bermude, Kehiyk ve Hatur aylarını da içinde olabilecek hadiselere uygun

bir aktarım sergilemektedir. Kehiyk ayı daha evvel belirtildiği gibi Kıptilerde

sonbahara tekabül eden bir ay olması münasebetiyle Zâyâ, oğlu Nâfâ’nın dışarıda Nil

gezisi yapma teklifine karşı garipseyerek:

“Kehiyk ayında mı?” (Akdar, s. 177) deyip soruyla bu teklifi reddeder.

                                                            

266 Çetin a.g.e. s. 209.

267 Horung, a.g.e. s. 30-31.

268 Horung, a.g.e. s. 32.

Page 130: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

116  

2.3.6. Olay Unsurunun Önemi

Olay unsuru bazı romanlarda geri plandadır. Özellikle modern romanlarda olay

unsuru oldukça önemini kaybetmiştir. Bunun yanında klasik romanlarda olay unsuru

ön plandadır. Bu tür romanlarda insan ve diğer unsurlar önem arz eden bu unsur için

birer araç vazifesi görürler269 Abes-ü l Akdâr’ da klasik bir roman olması

özelliğinden dolayı yukarıda ifade edilen husus görülmektedir. Romanda yer mekân

tasviri son derece az görülürken olaylar çok ince ayrıntılara girilerek tafsilatlı bir

şekilde aktarılmıştır. Olay unsuru ile romanın genelinde kaderin, insanlar ne

yaparlarsa yapsınlar önüne geçemeyeceklerini ve elbet kader ne takdir etmişse, onun

gerçekleşmesinin zorunlu olduğunu bildirilmektedir. Bu takdiri engellemek isteyen

güçlü bir yönetici, hatta büyük piramidi yaptıran Hûfû bile olsa, sonucun

değişmeyeceği göz önüne serilmektedir. Mısır halkına yazar, ayrıca bir bilinçaltı

mesaj vermektedir. O da, Kral Faruk ve Kral Fuad’ın yönetiminin bir gün --er ya da

geç-- Mısır’ın kendi evlatlarının eline geçeceği mesajıdır. Ayrıca Mahfuz’un

yaşadığı dönemdeki Kral Faruk Türk asıllı bir yönetici olmasından ve onun ve

ailesinin Mısır yönetiminden ellerinin çekilmesi hususundaki ince mesaj, akıllara

Firavunun da Mısır kökenli olmadığı sorusunu getirmektedir.

2.3.7. Hedef Kitle

Hedef kitleden maksat yazarın eserinde kimlere ya da hangi topluma mesaj

verdiğidir. İşte bu bağlamda incelediğimiz romana bakıldığında hedef kitle Mısır

halkıdır. Tarihsel arka plandan da anlaşılacağı üzere roman 1937 yılında yazılmış

1939 yılında yayımlanmıştı. Bu dönemde Mısır’ın yönetimi Hıdiv ailesinin

elindeydi. Necîb Mahfûz, romanında bir şekilde Mısırlıların yönetimi ele

geçireceğini vurgulamaktadır. Bu da ancak 1952 de gerçekleşmişti. Kral Faruk’un

yönetimi henüz doğmuş olan oğluna bıraktırılıp ülkeyi terk ettirilmesi sonrasında,

oğlunun yönetimi yapmaya salahiyeti olmadığı hükmüyle yerine cumhurbaşkanlığı

yapmak üzere General Muhammed Necîb gelmişti. Böylece her iki Necîbin emelleri

gerçekleşmiş oldu. Bir diğer husus da; Mısır’ın bu sonuca gelmesinde Mahfûz’un

yazmış olduğu eserin, halkı bilinçlendirmede tek etken olmamasıdır. Çünkü orada

                                                            

269 Çetin a.g.e. s. 209.

Page 131: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

117  

ondan başka bu emelin gerçekleşmesi için nice yazarlar çalışmaktaydı. Dolayısıyla

bu toplumun genel anlamda çalışmasının ürünüdür.

Mahfûz’un romanına bakıldığında hedef kitlenin Mısır halkı olduğu her ne kadar

hissedilse de, onun diğer yapıtlarından anlaşılıyor ki, bu romanda verilmek istenen

mesaj, sadece Mısır halkıyla ilgili değil, bütün milletleredir. O da, her milletin kendi

kendilerini yönetmeleri yönündeki genel mesajıdır.

2.3.8. Amacına Ulaşması

Abes-u’l-Akdar romanı kendi başına amacına ulaşmıştır denilemez. Bu imkan

dahilinde bir şey değildir. Çünkü toplumu ilgilendiren bir sorunu bir kişinin tek

başına cüz’i çalışmayla çözmesi imkân dışıdır. Ancak Mahfûz gibi düşünürlerin

oluşturduğu edebî akımı, düşünürsek o akımın başarıya ulaşmasında katkısı

bulunmuştur demek daha uygundur. Ancak başarılarına katkıda bulunduğu akım

amacına ulaşmış mıdır? sorusu ise halkın ekseriyetinin Müslüman olduğu Mısır’da,

çoğunluğun istediği bir yönetim görülmemektedir. Dolayısıyla, millet kendi kendini

yönetememiştir. Yakın tarihte halkın seçmiş olduğu cumhurbaşkanının darbe ile

indirilmesi bunu ispatlamaktadır. Dolayısıyla o akım da amacına ulaşamamıştır.

2.3.9. Gerilim Unsurları

Ruhta dış âlemdeki fiziksel ya da metafiziksel reaksiyondan ötürü oluşan

teessürle beraber meydana gelen aksiyona gerilim demek mümkündür. Bu,

sinemalarda özellikle gerilim filmlerinde sıkça görülür. Romanlar, sinema ve

filmlerin ilham kaynağı mesabesinde kullanılmaktadır. Dolayısıyla romanlarda

gerilim olması, romanın doğasından gelen bir durumdur. Tabi bunlar yer yer tekrar

edilmesi gerekir ki, okuyucuda bir nevi merak uyansın. Zihninde soru işaretleri

meydana gelsin. Roman Çözümleme Yöntemi adlı kitabın yazarı Nurullah Çetin:

“Gerilim olayların nereye varacağı, nasıl sonuçlanacağı, ne gibi yenilik veya

değişiklikler olacağı konularında okuyucuyu merak ve endişe içinde bırakarak

romanın sürükleyici bir şekilde okunmasına sebep olan ruhsal gerginlik halidir.”270

derken yukarıda gerilim hakkındaki tarife bir açıklık getirmektedir.

                                                            

270 Çetin, a.g.e. s. 203.

Page 132: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

118  

Mahfûz, ’Abesu’l-Akdâr’da okuyucuyu merak ve endişeye büründürerek

sürükleyicilik sağlamak için bu unsurlardan faydalanmıştır. Şimdi incelediğimiz

romandaki çatışmalara göz gezdirelim:

2.3.9.1. Çatışma

Çatışmalar iç ve dış çatışma olmak üzere ikiye ayrılır. İç çatışmanın yeri deruni

yani insanın hayal dünyasıdır. Dış çatışma ise kişiler arasında olan dış âlemdeki

çatışmalardır. Dış çatışma sosyal, askeri vb. dış dünya ile ilgili çatışmalardır. Şimdi

bu kısımların romanımızla ilgili olabilecek yönlerine göz gezdirelim.

2.3.9.1.1. İç Çatışma

Romandaki kişinin kendi iç âlemindeki duygularının ve düşüncelerinin veya iki

farklı eğilimin çatışması durumudur.271

Buna romanda Zâyâ’nın Dedef’i kaçırırken kendi içinden geçirdiği konuşmalarla

iligili olarak yaşadığı acı verici ruh haleti örnek gösterilebilir.

وازدادت زايا عذابا وخوفا ومضت تتقلب على فراشھا ذات اليمين وذات الشمال، وأشباح فعلتھا النكراء

تطاردھا مطاردة عنيفة وتنھال عليھا بالوخز والألم والرعب، واستصرخت النوم العزيز لينقذھا من ويل ليلتھا

الوبيل ولكنھا تقلبت كثيرا وسھدت طويلا، وذاقت مر العذاب والخوف.

“Zâyâ’nın çektiği acı ve korku arttı. Yatağında sağa sola dönmeye başladı.

Yapmış olduğu çirkin işin hayalleri, gece boyu onu kovaladıkça kovaladı ve ona

sancı, elem ve korkuyu tattırdı. Kendisini bu korkunç gecesinin azabından kurtarması

için güzel uykusuna bağırarak ondan yardım istedi. Ancak o, gece boyu yatağında

döndü durdu, uzunca bir süre uykusuz kaldı. Azap ve korkunun acısını tattı..”(s. 160)

Yine Bişarû’nun kendi kendiyle çatışmasına bakılacak olursa:

بشارو! أيھا الشيخ البائس إن الآلھة تبتليك بمحنة شديدة. -

“ Bişarû ey bahtsız yaşlı adam! İlahlar seni ağır bir imtihanla sınamakta!” (216)

der. Zâyâ’nın kendi kendine vermiş olduğu teselliden de anlaşılıyor ki yukarıdaki

durumda kendisi de vicdanen bunu kabul etmemektedir. Daha sonra vicdanında

gelen sesleri susturmak için bir teselli kapısı aramış ve bunu kendi içinden icat

etmiştir.

                                                            

271 Çetin, a.g.e. s. 201.

Page 133: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

119  

Ayrıca Dedef yerine, bir bebek ve annesini öldürdükten sonra Menf şehrine

hemen gitmek istememesini Hûfû’nun iç çatışmasına örnek verebiliriz.

2.3.9.1.2. Sosyal Çatışmalar

Birden fazla kişi arasındaki çeşitli zıtlıklar ve sosyal çatışmalardır.272

Sosyal çatışmaların bir türü olan iki cins arası çatışma, romanda görülmektedir.

Mesela Meri Si Ank, Dedef ile olan konuşmasında aralarında geçen sert diyalog buna

örnek olabilir. Meri Si Ank, Dedef’e:

“Vazifelerini biliyor musun ey asker?!

Dedef titreyerek:

Evet ekselansları.

Sert bir ağızla:

Peki, genç kızları kaçırma savaş haricinde senin vazifen mi? (s. 192)

Hûfû’nun Mûn Ra‘ ile çatışmasını da sosyal çatışmanın diğer bir örneği olarak

gösterebiliriz.

2.3.9.1.3. Askeri Çatışma

Dedef’in orduyla bedevilere karşı savaşı başlatması ile devam eden askeri

çatışma, romanda yirmi yedinci bölümde görülmektedir. Buna yazarın şu cümlelerini

örnek gösterebiliriz.

وابتدأت أول معركة بين الفريقين، وكانت السھام تنطلق جماعات كثيفة كسحب الجراد، ولكن كأن أكثرھا

يضيع ھباء لبعد المسافة.

“Her iki taraf arasında ilk savaş başladı. Oklar çekirge sürüsünü andırırcasına

fırlıyordu. Ancak mesafe uzak olduğundan bazıları boşa gidiyordu.” (s.206)

2.3.9.2. Düğümler

Düğümler romanda okurun bir olayın ve durumun sonucunun ne olacağını

kestiremediği entrik unsurlardır. Bunlar ana ve ara düğümler olarak kısımlanır.273

Her iki kısma romanımızdan örneklendirmelere yer verelim.

                                                            

272 Çetin, a.g.e. s. 203.

273 Çetin, a.g.e., s. 204.

Page 134: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

120  

2.3.9.2.1. Ana Düğüm

Romandaki en büyük merak konusu sonuçtur.’Abesu’l-Akdâr’da ilk olarak

merkezde ki kişi Dedef olarak görülmektedir. Ancak biraz daha dikkat edildiğinde

Dedef’in değil de Dedef ve diğerlerine yön veren ayrıca herkesin diline doladığı

şahıs olarak kaderler görülmektedir. Romanda Dedef’in tahta geçmesi olayı bir

muammaya dönüşüp sona kadar bu halini koruyarak devam etmektedir. İkinci

bölümde Sahir Didi’nin kehanetiyle ana düğüm ortaya atılır. Macera, son bölümde

Firavun Hûfû’nun kendi isteğiyle Dedef’in tahta geçmesini uygun görmesiyle

çözülmeye yaklaşır. Kralın Dedef’i yerine geçirme sözünü ağzından çıkardıktan

sonra, Dedef’in Mûn Ra‘’ın oğlu olduğunu öğrenmesi ile kritik bir hal alan ana

düğüm daha sonra bu verdiği sözden dönmemesiyle çözülerek okuyucunun aklındaki

muamma halledilmiş olur.

2.3.9.2.2. Ara Düğümler

Ara düğüm roman devam ettiği müddet içinde ana düğümün gerçekleşmesini

teyit edercesine okuyucuya sorular sordurarak, acaba dedirterek onu meraklandıran

bir anlatı zenginliği olarak görülebilir. Romanda üçüncü ve dördüncü bölümlerde

Sahir Didi’nin kehaneti sonrası Avun’a Mûn Ra‘’ın bulunduğu saraya gittikten sonra

“Dedef’i öldürecekler mi?” sorularını örnek olarak verebiliriz..

Altıncı ve yedinci bölümlerde ise Zâyâ’nın Dedef’i kaçırmasıyla birlikte Dedef

bu istenen kişiliğe ulaşacak mı? Cevap evet ise, peki bu nasıl olacak? sorusu akla

geliyor. Ayrıca Zâyâ Dedef’e annelik yapıp ona sahip çıkabilecek mi? Karda onun

kendi oğlu olduğuna inanacak mı?” sorusu akla gelmektedir.

On birinci bölümde Dedef harp okuluna girebilecek mi? Giremezse, bu taht

yolundaki savaş başarısızlıkla sonuçlanmaz mı? Yirminci bölümde Meri Si Ank’a

sevgisini aşkını ilan eden Dedef için acaba Meri Si Ank şikâyet eder mi ki Dedef’in

bütün hayatı basit bir kişinin hayatına dönüşme sebebi olsun ya da bu şikâyet

Dedef’in hayatının sonu olsun? Gibi sorular birer düğüm olup, okuru okumaya sevk

etmektedir.

2.3.10. Romanın Tema Bakımından İncelenmesi

Bir eserde okuyucuya dolaylı yoldan iletilmek istenen mesaja tema denir. Ana

fikir de denilen bu unsur simge kelimenin gördüğü vazifeyi olaylar ve durumlarla

Page 135: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

121  

anlatır.274 Simge kelime ise ifade ettiği anlam ile bilinçaltına mesaj vermektedir.

Şimdi romanda geçen başlıca temalara değinebiliriz.

2.3.10.1. Milliyetçilik ve Vatan Sevgisi Teması

Yazar sık sık milliyetçilik ile alakalı olayları aktarmaktadır. Mısırlıların

günümüzde de milliyetçilik hislerinin çok güçlü olduğu, onlarla yaşayanlar

tarafından görülmektedir. Öyle ki onlar Eski Mısır dönemini, İslamî Mısır’dan daha

çok benimsedikleri yer yer hissedilir. Ancak Mısır insanının İslami kimliği ve orada

yetişen ilim insanlarının İslami olan hizmetleri halka da yansımış, Eski Mısıra olan

bağlılıkları sevgileri bu İslami kimliği zayıflatamamıştır. Mısırla Türk toplumu

arasındaki vatan sevgisi ve milliyetçilik büyük bir benzeşme göstermektedir. Ancak

romanda bu Firavun ve ailesine bağlılık ve sadakat tarzında yansıtılmıştır:

Firavun Hûfû sorduğunda:

من الذي ينبغي أن تبدل حياته لصاحبه؟ الشعب لفرعون أم فرعون للشعب؟! فوجموا جميعا واستولى

عليھم الارتباك،

وكان القائد أربو أربطھم جأشا، فقال بصوته القوي النبرات:

شعبا وقادة وكھنة، فداء لفرعون! - إننا جميعا-

أبناء الملك بحماس شديد:وقال الأمير حارسادف أحد

والأمراء أيضا.

“Dostuna hayatını feda etmesi gereken kimdir? Firavun mu halka, halk mı

Firavun’a?

Herkes sustu ve bir şaşkınlık ortalığı sardı. Komutan Arbû, onların en

soğukkanlısı idi. Tok ve yüksek sesiyle dedi:

Bizler halk, komutanlar ve kâhinler olarak hepimiz, canımız feda Firavuna!

Kralın çocuklarından biri olan Hursâdif ise büyük bir hamasetle:

Emirler de! Dedi.” (145)

İncelediğimiz romanda Firavun’un etrafında bir nevi dalkavukluk yapan bazı

insanlarla 1952’de krallıkları biten hıdiv ailesinin yönetimine de bir gönderme

                                                            

274 Parlatır, vd. a.g.e., s. 958.

Page 136: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

122  

bulunmaktadır. Mahfuz ve çevresindeki sosyalist ve Marksist görüşü

benimseyenlerin kral tarafındakileri dalkavuk olarak görmeleri mümkündür. Yalnız

yazar roman da Hûfû’nun despotluğu ile beraber başka yerlerde Firavun’un insaflı

bir kişilik sergilediğini ifade etmektedir. Bu da Mısır’da bir Firavunculuk sevdasının

yazarın yaşadığı dönemden hemen önce baş gösterdiğini akla getirmektedir.

Dolayısıyla firavunların, Mahfuz’un zamanındaki krallardan iyi oldukları

düşünülebilirdi.

Mısırlılar günümüzde de bilinçaltlarında Firavun sempatisi taşımaktadırlar.

Belki de bu devlet siyasetinin arzularından sayılabilir. Hatta bunların bu günlere olan

yansımaları ise paralarının üzerinde bulunan resimler ve şehirlerdeki Firavun ile

alakalı yeni yapılmış heykeller, kabartmalar ayrıca askeri sahadaki Eski Mısır savaş

figürleri olarak kendini göstermiştir.

Mısırlıların Firavuna olan bağlılıkları dini bir inançtan ileri gelmekteydi. Çünkü

Firavunu tanrının oğlu olduğu inancına sahiplerdi. Dolayısıyla tanrıya olan

bağlılıkları oğluna da bağlılığı gerektirmekteydi. Dolayısıyla bu milli duygu ilahi bir

inancın öğretisi olmaktadır. Bunun diğer örneklerini çoğaltabiliriz. Mesela, Sarcâ’nın

üçüncü bölümde Firavunun tahtına kast eden bebek Dedef’i ihbar etmek için gitmesi

yönetime olan bir bağlılık göstergesidir. Yazar, romanda halk ile yönetimin milli

duygularını farklı yansıtmaktadır. Bu bağlamda halkın vatan sevgisi, Firavun’a

bağlılığı saf temiz içine birşey karıştırılmamış dini bir anlam taşıdığını

gözlemlemekteyiz. Ancak yönetimdekilerin özellikle üst düzey olan kısmı, krala

karşı bir nevi dalkavukluk yapanlar şeklinde yansıtılmıştır. Bunun sebebi; makam

sevdası, rant vb. şeyler olduğu söylenebilir. Mesela kralın, çocuğu Ra‘haûf’la

beraber öldürmekle yaptığı zulme, karşı duruş sergilemeden, hiç bir şey yokmuş gibi

davranan vezir Hûmini, şöyle der:

“Efendim buyursunlar bu kanlı mekândan ayrılmakla lütfetsinler.” (157)

Halktan gelme bir komutan olan Dedef ayrıca Bişarû, vatanlarına ve Firavuna

sadakat timsali, halkı temsil eden kişiler olarak yansıtılmıştır. Yazar, Firavun’u ise

tam bir despot olarak aktarmanın yanında onu, aynı zamanda halkını seven bir kişi

olarak da yansıtmaktadır. Nitekim çocuğu öldürdükten sonra Menf şehrine dönerken

Zâyâ’yı aldıktan sonra yanındaki Mirabû’ya şöyle bir konuşma yapar:

Page 137: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

123  

جريرة فإياك أن تتھم لقد شق على قلبك الرقيق يا ميرابو أن ترى طفلا بريئا وأمه يذبحان بلا ذنب ولا -

مولاك بالقسوة.

انظر إلي كيف أرضى أن أحمل امرأة جائعة وطفلھا الرضيع لأقيھما شر البرد والجوع، وأبلغ بھما بلدا

ما كان بالغيه إلا بشق الأنفس، ففرعون رحيم بعباده.

“Mirabu! Masum bir çocukla annesinin günahsız bir şekilde ve yok yere

kesilmesi senin nazik kalbine ağır geldi. Efendini despotlukla suçlamaktan sakın!

Bak nasıl aç bir kadını ve çocuğunu soğuktan ve açlıktan korumak için arabada

taşımaya rıza gösteriyorum? Ve onları büyük güçlükle ulaşabilecekleri yere

ulaştırıyorum. Çünkü Firavun kullarına merhametlidir.” (159)

Bu trajikomik konuşmadan sonra yazarın büyük ustalıkla Firavunları okurun

gözünde halkın efendisi ve Mısır’ın fedakâr kumandanları olarak gösterdiğini

anlıyoruz. Ayrıca onlar her ne kadar despot olsalar da sonradan değiştiklerini ve halk

canlısı insan olduklarını yansıttığını söylemek mümkündür. Çünkü daha önce olay

örgüsünde belirttiğimiz üzere Firavun, halkına faydalanacakları hikmetlerle dolu bir

kitap yazmak istemektedir. Halkına bir şeyler verememenin ızdırabını çekmektedir.

Bu bilgilere bakıldığında, yazarın insanların zihninde, nasıl bir kral bırakmak istediği

düşündürücüdür.

Özet olarak Mahfuz, Mısır halkının saf, temiz bir milliyetçiliğe sahip olduğunu

Firavun’u sevdiklerini, Firavun’da her ne kadar despot olsa da, halkını sevdiğini,

sonradan düzelen kişiliğe sahip olduğunu, düşündürmektedir.

2.3.10.2. Aşk Teması

‘Abesu’l Akdârda bu tema iki yerde ve iki kişi üzerinde gerçekleşmektedir.

Birisi Nâfâ, diğeri, kardeşi Dedef’tir. Dedef abisinin, evlenmeyeceğini ailenin ise

evlenmesini istediğini bildiğinden dolayı, onun dükkânına uğradığı bir zamanda ona

evlenip evlenmeyeceğini sorar. O da artık evleneceğini söyler. Dedef’e bir bayana

âşık olduğunu anlatır. Yazar bu olayı şöyle aktarır.

فوضع نافا يده على قلبه وقد تبدت على وجھه آيات الجد وقال:

أحببت يا ددف.. أحببت بغتة! -

فتجمع وجدان ددف في انتباه واحد وسأله في لھفة:

بغتة؟! -

Page 138: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

124  

نعم، كنت كالطائر الذي يحلق في السماء آمنا وما يشعر إلا وسھم يستقر في قلبه فيھوي! -

“Nâfâ elini kalbinin üzerine götürdü. Yüzünde ciddiyet alametleri belirdi. Sonra

dedi:

Sevdim Dedef ansızın sevdim!

Dedef’in duyguları dikkat kesildi. Merakla sordu:

Ansızın?

Evet, gökte güvenle uçan kuş gibiydim. Sonra kalbine ok isabet edip hiçbir şey

hissetmeyen kuş gibi yere düştüm.”

Nâfâ’nın ilk aşk yaşaması Dedef’in ilk aşka tanıklık yapması anlamını

taşımaktadır. Nâfâ Dedef’e kendi sergisini göstermek ister. Dedef kabul eder ve

bakmaya koyulurlar. Dedef resimlerin içinde birine dikkat kesilir. Bunu gören Nâfâ

sevinerek

ألا ترى أنھا صورة غنية بالألوان والظلال؟ انظر إلى النيل والأفق! -

فقال ددف بصوت الحالم:

بل دعني أنظر إلى الفلاحة. -

وكان نافا يتأمل صورته فقال:

إن الريشة تخلد مشية النيل ذات الإجلال. -

فقال ددف بلا اكتراث لما يقول الفنان:

الرمح.يا للأرباب.. إنه جسم لدن.. له استقامة -

انظر إلى الحقول وإلى الزرع المائل، علام يدل ميله؟ -

فقال ددف وكأنه لا يسمع ما يقول صاحبه:

ما أجمل الوجه الخمري البدري ! -

إنه يدل على ريح الجنوب. -

ما أجمل العينين السوداوين.. إن لھما نظرة الھية. -

“Renkler ve gölgelerle dolu şu resmi görmüyor musun? Nil’e ve ufka bak!

Dedef yumuşak bir tonla:

Page 139: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

125  

Dur ben şu çiftçi kıza bakayım.

Nâfâ resme dikkat kesilmiş ve:

Fırça Nil’in heybetli akışını ebedileştiriyor.

Dedef yanındakinin ne dediğine dikkat etmeden:

Ey tanrılar! Bu tam alımlı cezzap bir vücut. Mızrak gibi dosdoğru!

Nafa: Bak şu tarlalara şu yana meyilli ekinlere. Meyilleri neyi işaret ediyor?

Dedef adamın dediğini sanki duymamışçasına:

Ne güzel! Ay gibi bronz bir yüz!

Nafa: Güney rüzgârlarına işaret ediyor.

Dedef: Ne güzel kara gözleri var. Onlarda ilahi bir bakış var.”(180)

Böylece devam eden konuşma sonrasında Dedef kızı arar, bulur. Aşkını ilan

eder. Kızın Firavunun kızı Meri Si Ank olduğu ortaya çıkar. Daha sonra Dedef,

Firavunun ilerleyen zamanlarda hoşuna giden işler yaparak sevdiğine kavuşur.

Page 140: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

126  

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Necip Mahfuz, Arap âleminde genel manada Arapçılığın, özel anlamda,

Mısır’da firavunculuğun hakim olduğu bir dönemde ‘Abesu’l-Akdar’ adlı romanını

yazmıştır. Kaderin cilvesi anlamındaki ‘Abesu’l-Akdar’dan anlaşılan metafizik bir

kavram olan “kader”, romanın başkahramanıdır. Neredeyse olayların tamamında

etkin role sahiptir. Romanda önemli bir karakter olan ve halktan birisini temsil eden

Dedef hakkındaki, “Firavun ne kadar çabalarsa çabalasın, sonuç değişmeyecek,

Dedef tahtı ele geçirecektir.” şeklindeki yargıyla yazar, Mısır halkına “Er geç bir gün

kendi kendimizi yöneteceğiz, bu kaderin cilvesidir” mesajını vermektedir.

Romanın, firavunlar zamanını anlattığı göz önüne alındığında sadece halkı kendi

kendini yönetme yönünde bilinçlendirmekle kalmayıp eski Mısır’a, yani İslam öncesi

Firavun Mısır’ına özentileri arttırmayı hedeflediğini söyleyebiliriz. Bunu Firavun’un

romanda halkı için faydalı bir şeyler yapmak istediği zaman, yapamamanın ızdırabını

çekmesinden anlayabiliriz. Yine yazar eski Mısır’a özentisini onlara ait olan

hiyeroğlif yazısını “güzel” sıfatıyla nitelendirmesiyle ortaya koymaktadır.

Bir eser geleceğe hitap etmeyebilir. Geçmişte yazılmış bir eseri de o zamana

göre değerlendirmek gerekebilir. Kanaatimizce bu roman, halktan olmayanların o

halkı yönetmesine karşı, bilinç oluşturması için telif edilmiş bir eserdir. Bu yönüyle

ilk bakışta özelde günümüz Mısır’ına, genel anlamda dünya devletlerine hitap ettiği

düşünülebilir. Halktan birilerinin yönetimi esnasında başka yönetimlerden ve

devletlerden etkilenmeden sadece halkın faydasına yönelik çalışmaları gerektiği

bilincini de kazandırdığını söyleyebiliriz

Mahfûz, ‘Abesu’l-Akdar’da halktan biri olan Dedef’in Mısırın tahtını ele

geçirmesiyle, topluma bilinçaltı mesaj verdiği söylenebilir. Yazar kısmen de olsa bu

hedefine ulaşmıştır. Zira Mısırlılar, kısa bir süre sonra İngilizlerden ve daha sonra da

monarşi yönetiminin bir türü olan krallıktan 1952’de kurtulmuştur. 1953 yılında

ülkede monarşilikten cumhuriyete geçilmiş oldu. Abes’u-l Akdârın “kaderin cilvesi”

anlamında olması da bunu teyit etmektedir. Buradan yola çıkarak; sanki yazara göre

halktan birinin yönetime geçmesi er geç gerçekleşecektir.

Page 141: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

127  

Ayrıca yazarın bu romanıyla Mısırlıların milli kimliklerinin güç kazanmasına da

katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunu Mısırlıların sadakatle, işlerini düzgün ve

bilinçli yaptıklarını aktarmasından çıkarıyoruz. Örneğin yazar, Piramit mimarı

Mirabû vasıtasıyla, çalışanları, yabancılar ve Mısırlı yerliler diye ikiye ayırır. Hiciv

üslûbuyla Mısırlı olmayanları ne yaptıklarını bilmeyen değirmenin etrafında dönen

öküze benzeterek yapar.

Milliyetçilik konusunu işlerken Mısırlıların savaştan kaçmadıklarına, vatanları

için her türlü tehlikeye atıldıklarına temas eder. Bunu da Dedef’in bedevi

kabileleriyle savaş sonrası zaferini aktarırken göstermektedir. Savaş sonrası yaralı ve

ölüleri soran Dedef, kendi yaralı ve ölülerinin karşı tarafın yarısı kadar olduğunu

duyunca üzülür. Dolayısıyla yazarın vatandaşlarına karşı olan sevgisini, milliyetçilik

duygularıyla işlediğini söyleyebiliriz.

Mahfûz ilk zamanlar Eski Mısır tarihini konu alan kırk farklı roman yazmayı

planlamış ve bu işe incelediğimiz romanıyla başlamıştır. Ancak tarihsel romanların

konusu belli olduğundan, verilmek istenen mesajı da kısıtlı olacağından istediği

anlamda halkı etkileyemeyecektir. Bu sebeple tarihî roman yazmaktan vaz geçmiştir.

Dolayısıyla II. Dünya savaşıyla birlikte gerçekçi roman yazmaya koyulmuştur.

Mahfûz, ülkesi insanlığın sıkıntı çektiği bir dönemde yaşamıştır. Avrupa

devletleri, stratejik konumu nedeniyle Mısır'ı kontrol altına almak istemişlerdir.

Fransız işgalinden sonra Avrupalıların elini üzerinden çekmediği Mısır’da, İngiliz

işgaliyle birlikte sık sık hükümetler değişmiş, ülkede vergiler artırılmış dolayısıyla

işsizlik de artmıştı. Necîb Mahfûz, zamanındaki her edebiyatçı gibi Mısır’ın bu

fırtınalı havasını bir vatandaş olarak teneffüs etti. Artık bu durumdaki halkın neler

hissettiğini ifade etmek onlara düşüyordu. Dolayısıyla halkın içinde olan kendi

kendini yönetme arzusunu yazar bu şekilde dışa vurmuştur

Edebiyatçılar her zaman kendi pencerelerinden olaylara bakıp fikir yürüttükleri

gibi, başkalarının pencerelerinden onların iç dünyasına girerek, onların bakışıyla

toplumu ve bireyleri ölçme yeteneğine de sahiptirler. Fakat en önemli kriter, yazarın

kendi görüşleridir. Şöyle ki kimi İslamcı bir bakışla karşısındaki haksızlığa: “Dur.”

derken kimi de seküler bakışla bu duruma karşı tepkisini ortaya koyar. Böylece her

Page 142: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

128  

yazar, kendi ideolojisi açısından topluma yön vermeye çalışır. Biz bu çalışmamızda

Mahfuz’un iç dünyasının, dışa seküler bir bakış açısıyla yansıdığını görmekteyiz.

Sonuç olarak günümüz de hala Mısır’da, halkın çoğunluğunun istediği bir

yönetim bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Mahfuz’nun düşlediği milletin kendi

kendini yönetmesi hala hakiki manada gerçekleşememiştir. Yakın tarihte halkın

seçmiş olduğu Cumhurbaşkanının darbe ile indirilmesi bunu göstermektedir.

 

 

Page 143: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

129  

KAYNAKÇA

‘Abduh İbrahim, A‘lamu’s-Sahafe el ‘Arabiyye, Mektebetu’l-Âdâb, Kahire, ts.

Abdul Aziz İbrahim, Ene Necib Mahfuz, Nefrû li’n-Neşr ve’t-Tevzi‘, Mısır,

2006, s. 108

Abdurrazzak Abdullah - el-Cemel İbrahim Uksi, Mısır ve’s-Sudan el-Hadis ve’l-

Muasır, Daru’s-Sekafet li’n-Neşr, Kahire, 1997.

Alevi Hafız İsmaili, “Necib Mahfuz Sireten ve Hayaten

http://www.aljabriabed.net/n83_05hfid.(1).htm

Anabritanica, “Roman”, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1993.

Armaoğlu, Fahir, 20. yy Siyasi Tarihi 1914-1980, Türkiye İş Bankası Kültür

Yayınları, Ankara, 1983.

Artokça, İzzettin, “Osmanlılarda Kıptî Takviminin İdarî ve Malî Alanda

Kullanımı”, Ankara Stratejik Rapor no; 51, 8. Erciyes Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Dergisi, Kayseri, 2006.

Bedevi, Cemal, Mısır min Nafizeti’t-Tarih, Daru’ş-Şuruk, 1994.

Bedevi, Cemal, Kane ve Ehavatuha, Daru’ş-Şuruk, Mısır. 1986.

Bedevi, Cemal, Nazarat fi Tarih’i Mısır, Daru’ş-Şurûk, Kahire, 1994.

Bezmez, Serap, vd. Redhouse Büyük El Sözlüğü, Redhouse yayınevi İstanbul,

1997.

Birgivi, Muhammed b. Ali, Şuruhu’l-İzhar, (thk. Seyfeddin Oğuz), Furkan

Yayınevi, İstanbul, 2006.

el-Bûci, Muhammed Bekr, “er-Rivaye” Mecellet’u Cami‘i’l-Ezher Silsilet-u

‘Ulumi’l-İnsaniye, Kahire, 2009.

Büyük Larousse, “Sudan”, Milliyet Gazetecilik, İstanbul, 1986.

el-Carim, Ali - Emin Mustafa, el Belağatu’l-Vadıha, Daru’l-Kuba el-Hadise,

Kahire, 2010.

Casim, Muhsin el-Musevi, er-Rivayetu’l-‘Arabiyye en-Neş’etu ve’t-Tahavvul,

Menşuratu Darul Âdâb, Beyrut, 1988.

Corga, Nicole, Osmanlı İmparatorluğu tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), Yeditepe

Yayın Evi, V, İstanbul, 2012.

Çetin, Nihad M., DİA, “Arap”, Ankara, 2004,

Page 144: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

130  

Çetin, Nurullah, Roman Çözümleme Yöntemi, Öncü Kitap, Ankara, 2009

Dayf, Şevki, el-Edeb el-Arabiyyu’l-Muasır fi Mısır, Daru’l-Me‘arif, Kahire.

el-Daly, Okasha, “Kayıp Bin Yıl: İslam Dünyasında Hiyeroglifler ve Eski Mısır”,

İthaki Yayıncılık, İstanbul, 2013.

Doğaner, Suna, “Mısır”, DİA, Ankara, 2004.

Edib, Semir, Mevsua Hadareti’l-Mısriyye el-Kadime, el-‘Arabî li’n-Neşr, Mısır,

2000..

en-Nakkâş, Racâ’, Necîb Mahfûz Safahât min Müzakkerâtih ve Adva’ Cedîde alâ

Edebih veHayâtih, Muessesetu’l-Ehrâm, Kahire, 1998

en-Nisaburi ,Hakim, Müstedrek, (thk. Abdulkadir ‘Atâ), Daru’l-Kutubi’l-‘İlmiye,

Beyrut. 1990.

Er Rahmi, DİA, “Roman” İstanbul, 2004.

Er Rahmi, Modern Mısır Romanı, Ankara, 1997

Göğebakan, Turgut, “Tarihsel Roman Üzerine” Akçağ Yayınları, Ankara, 2006.

Görgün, Hilal, “Mısır”, DİA, İstanbul, 2004.

Harman, Ömer Faruk, “Firavun”, DİA, İstanbul, 2004.

Hasan, Selim, Mısru’l-Kadime, Heyetu’l-Mısriyyeti’l- ‘Amme, Mısır,1992,

el-Haşimi, Ahmet b. Musatafa b. Ömer; Cevahiru’l-Belağa, (tdk. Yusuf es-

Sumayli), Mektebetül asriye, Beyrut, ts.

Henry, Jims, Tarih-u Mısr min Akdemi’l-‘Usûr ila Ahdi’l-Farisi, (Çev; Hasan

Kemal), Mektebe el-Medbuli, Kahire 1996.

el-Hısâr, Nebîl, el-Mevsû‘a el ‘Arabiyye, “er-Rivâye”, Dımaşk, Suriye, 2010

Hornung, Erik, Mısır Tarihi, (çev; Zehra Aksu Yılmazer), Kabalcı Yayınevi,

İstanbul, 2013.

http://www.sis.gov.eg/Newvr/figure2011/arabic/khelden/htm/literaturekh45.htm

Huşeym, Ali Fehmi, Alihet-u Mısri’l-Kadime, Daru’l-Afakı’l-Cedide, Libya,

1990.

İşler, Emrullah, Özay, İbrahim; “Türkçe Arapça Kapsamlı Sözlük”, Fecr

Yayınları, Ankara, 2010.

J. H. “Mısır”, Meb İslam Ansiklopedisi, byy, 1997.

Üzerine Görüşler”, Ekev Akademi Dergisi, Sayı 19, Bahar 2004.

Page 145: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

131  

Karataş, Mehmet, “Mehmet Ali Paşa ve Mısır Meselesi”, Ekev Akademi Dergisi,

22. Sayı, Kış 2005.

Karataş, Turan; “ Ansiklopedik Terimler Edebiyat Sözlüğü” Perşembe Kitapları,

İstanbul, 2001

Kazan, Ramazan, Edebî Üslûp Açısından Hadis Metinleri, Nobel Yayın

Dağıtım, Ankara, 2013

Kazan, Ramazan, İbn Dureyd’in el-Mucteba Adlı Eserindeki Hz. Peygamberin

Vecizeleri ve Özellikleri, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2012.

el-Kazvini, İbn-i Mâce Muhammed; “Sünen” (thk. Şuayb Arnavuti), Daru’r-

Risale el-‘Alemiyye, Beyrut, 2009.

Kızıltoprak, Süleyman, Devr-i Hamid Sultan 2. Abdulhamid, Erciyes Üniversitesi

Yayınları, Kayseri, 2013, V, 82-86

Lavene, Joyce ve Jim, Her Yönüyle Roman Yazımı, Arkadaş Yayınları, Ankara,

2010.

Mafuz, Necib, el Muellefatul Kamile, Mektebetu Lubnân, Lübnan,1990.

Mefkûde, Sâlih, Ebhâs fî er-Rivâye el-‘Arabiyye, Dâru’l-Hudâ, Cezair, 2008.

Moran, Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.

Rafi‘i, Abdurrahman, Tarihu Hareketi’l Kavmiyye fi Mısri’l Kadime min Fecri’t-

Tarih ila Fethi’l Arabî, Daru’l Me‘arif, Kahire, 1989.

Ramazan, Abdu’l ‘Azim, Mısır Kable ‘Abdi’n-Nasır, el-Hey’e el-Mısriyye el-

‘Amme li’l-Kitab, Kahire, 1995

Roger, Allen, “Edebiyat Tarihi ve Arap Romanı” (çev; Faruk Çiftçi),

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) İlahiyat Fak. Dergisi, 2005, ss.

134.

es-Sabban, Muhammed b. Ali, Sabban ale’l-Uşmuni, Mektebetu’l-İslamiyye,

Mardin-Midyat, ts.

Es-Se‘afîn, İbrahim, Tatavvuru’r-Rivaye el-‘Arabiyye el-Hadise fi Biladi’ş-Şam,

Daru’l-Menahil, Beyrut, 1987

Sadoğlu, Şaban, “Muvazzah Sarf İlmi” el-Mektebetu’l-Mahmudiye, İstanbul,

2006.

Sadullah, Muhammed Ali, fi Tarih-i Mısri’l-Kadime, Merkez İskenderiyye li’l-

Kitab, Mısır, 2001.

Page 146: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

132  

Savran, Ahmet, XIX. Yy. Osmanlı Dönemi Yeni Arap Edebiyatı, Erzurum, 1991.

Seyid, Muhammed Seyyid, “Mısır”, DİA, İstanbul, 2004.

Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, “Arap Afrikasında

Devrimler”, İletişim Yayınları, İstanbul 1988

Stevick, Philip, Roman Teorisi, Akçağ Yayınları, (çev. Sevim Kantarcıoğlu),

Ankara, 2010,

Suyuti, Abdurrahman Celaleddin, Husnu’l-Muhadara fî Tarihi Mısr ve’el-

Kahira, (thk. İbrahim ebu’l-Fadl Muhammed), Daru’l-İhya el-Kutubi’l-‘Arabiyye

Kahire, 1976.

Taberani, Suleyman b. Ahmed, el-Mu‘cemül Kebir, Mektebet-u İbni’t-Teymiye,

Kahire, 1994.

Taftazani, Sa‘deddin, Muhatasaru’l-Meani, (thk. Abdulhamid Hindâvi),

MeKtebetu’l-‘Asriyye, Beyrut, 2005.

Tekin, Mehmet, Roman Sanatı 1 Romanın Unsurları, Ötüken Neşriyat, İstanbul,

2001.

Temel Britanica, “Mısır”. Ana Yayıncılık. İstanbul, 1992.

Tomar, Cengiz, “Mısır”, DİA, İstanbul, 2004.

Ubeydullah Muhammed “er-Rivaye ve’l-Kıssa Kasîra ‘İnde’l-‘Arab” , ts. erşm;

http://www.philadelphia.edu.jo

‘Ukberi, Ebu’l-Beka Abdullah b. el-Hüseyn el, İmla ma Mene Bihi’r-Raman,

Matbaat-u Baba Halebî, Mısır, 1961.

Vadi, Taha, Medhal ile Tarih er-Rivayeti’l-Mısrıyyeh, Mektebe en-Nehdah el-

Mısriyyeh, Kahire, 1972.

Yalar ,Mehmet, Modern Arap Edebiyatına Giriş, Emin Yayınları, Bursa, 2009,

Yıldız, Musa, Necip Mahfuz’un Sembolik Romanları, (Yayımlanmamış Doktora

Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arap Dili Edebiyatı Ana

Bilim Dalı, 1998.

Zikri, Anton, Miftahu’l-lugati’l-Mısriyye el-Kadime el-Lugateyn Kıptiyye ve’l-

Arabiyye, Mektebe Medbuli, Kahire, 1997.

ez-Zübeydî, Tâcu’l-‘Arûs, (thk. Abdussettar Ahmed Ferac), Matbaat-u

Hukûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt, 1965.

Page 147: T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL ...tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01782.pdfasm. Aleyhi salatü ve’s-Selam ayr. bkz. Ayrıca bakınız b. Bin bkz. Bakınız. byy. Basım

133  

ÖZ GEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler :

Adı ve Soyadı : Nurullah İRVEN

Doğum Yeri ve Yılı : ERCİŞ / VAN 01.01.1982

Medeni Hali : Evli

Eğitim Durumu :

Lisans Öğrenimi : Mısır el-Ezher Üniversitesi / Isparta Süleyman

Demirel Üniversitesi denklik tamamlama

Yabancı Dil ve Düzeyi :

1. Arapça (ileri düzey)

İş Deneyimi :

1. Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Mantık A.B.D Araştırma Görevlisi

2. 2012-2013 Diyanet İşleri Başkanlığı İmam Hatipliği

3. 2010-2013 Fahri Kuran Kurs, Arapça Öğreticiliği

4.Yeminli Arapça Mütercimliği

5. Arapça Kitap Tercüme Tashihi