4
TELVE Kültür Sanat - Edebiyat Yıl: 2016 - 2017 Sayı: 6 1 Abdulkadir KİRAZ BİRİNCİ GECEM Kaybolmuş ruhların göç vaktinde Bir ben vardım orada. Yalnız ve karanlıkta. Baykuşlar haykırıyordu öfkelerini, Duyan çoktu ama anlayan hiç yok. Tıpkı benim sesim gibi, Taşın, toprağın, rüzgarınki gibi. Tüm dünya alaşağı, Ben hala aynı. Kudurmuş kurtlar, acıkmışlar . Bu gece bitmiyor; Yürüdüğüm yollar, Tutunduğum dallar. Toy bir beden, Mustafa Yavuz BAKİ GEÇ BİTEN KIŞ Hüznün mevsimleri geçti, ama kendisi değil. Tüm özlemler unutuldu mu, yoksa karanlık yüreklere mi gömüldü? Bir nehir gibi akıp giden zamanın içinde, bir nefes boğuldu sesini duyurmadan ağlayanlar. Çorak toprakların zavallı bitkileri gibi yandı hüzün mevsimini atlatanlar. Gidenler gitti, kalanlar da gitmekten beterTam ortasında kalmış gibi fırtınanın, ilahi surete bürünmüş kadar karşı koyulmaz. Ama içten içe kederli, yapayalnız ve bir de; yalnız. Buruk gibi altın rengi bir tutam saçın arasındaki ışıltı. Buz gibi avuçları, soyulmuş dudakları. Geride kalmış. Yağan kar gibi yükünü atamamış, bir bahara daha varamamış. Kapanmış çocuk gözleri; altları morarmış, halka halka kararmış. Ama yine de kaybetmemiş güzellikten bir zerre. İpek çarşafın içinde kuğu gibi göle dalmış. O bile gitmiş kendinden; lütuf muydu zulüm müydü bilemeden, bir başka bahar göremeden. Uçmuş kanadı kırık bir kuş gibi. Gitmesine gitmiş, ama hala bir parça hüzün bırakmış dudaklarının kenarındaki çizgilerde. İlk cemrenin düştüğü sabah kalkamamış derin rüyalardan. Yüreği görülmeyecek kadar karanlık, sesi duyulmayacak kadar kısıktı. Bir başına kuzuydu kurt dolu ormanda. Kanı lekelediğinde bembeyaz düşleri, o çoktan gitmişti. Hiç buraya ait olmamıştı. İrem ABACI ELİF’İNDEN ÖLÜMSÜZ KAHRAMANINA Saçlarımı okşayarak uyutmanı, bayramlarda sırf ben geleceğim diye aldığın çikolatayı, bana büyük halamın ismiyle Elif’im demeni çok özledim dede. Özledim işte, bak mezarının başındayım. Belki hissediyorsundur geldiğimi. Nelerimi vermezdim nasır tutan ellerini öpmek için. Hakkını nasıl öderim? Nasıl unuturum bana öğrettiğin onca şeyi. Ben senden merhameti, dürüstlüğü öğrendim. En önemlisi de saygıyı öğrendim. Sen benim kahramanım, prensim, her şeyimdin… Sen o gün gözlerini yumunca hayata ben uyudun birkaç saate uyanacaksın sanmıştım. Bilmezdim ki böyle olacağını… Beş yaşında çocuktum. Kimse de dememişti bana gerçekleri. Oysa sen dürüstlüğün en güzel örneklerindendin benim için dede. Niye onlara da anlatmadın. En azından bir sefer daha görürdüm seni. Şimdi çok özlüyorum dede. Senin olduğun bayramları, her maaşında aldığın çileğin tadını, dizlerinde uyuyakaldığım akşamları, benimle oynadığın doktorculuk oyununuŞu an sana sensiz geçen günlerimi anlatıyorum. Belki duyarsın umuduyla. Elif’in, Elif gibi dimdik durmayı, vefalı, merhametli olmayı senden öğrendi. Sen parmakla gösterilecek, örnek olacak insanBelki çocuktum kandırılmıştım ama şimdi büyüdüm dede. Şimdi gerçekleri biliyorum. Belki bu dünyada olmaz ama ahirette, rüyalarımda ve dualarımda görüşmek üzere… Torunun ElifVe aceleci bir ruh. Şehvetli bir ateş, Biten her şeye meydan okur. Ya dumanlı gökyüzü? O da boyanmış griye. Kasvet rengi bulutlar, Oynaşır hasretle, Ve yiten ömürlerle… Yine bir kayboluş, Ormanlardan birinde. Soğuk bir sabah vaktinde, Karmaşık bir uyanış, Silkiniş belki de. Gecenin pasından, Ölümün ağından… Yasin SÖĞÜT

TELVE - cubuk.meb.gov.trcubuk.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2017_10/19154209_4-_TELVE-YUNUS_E…2 TarıkTalha DİNÇ İSTANBULSEMALARINDA Devam ediyorumse(s-n)sizliğime İstanbulsemalarında…

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TELVE - cubuk.meb.gov.trcubuk.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2017_10/19154209_4-_TELVE-YUNUS_E…2 TarıkTalha DİNÇ İSTANBULSEMALARINDA Devam ediyorumse(s-n)sizliğime İstanbulsemalarında…

TELVEKültür – Sanat - Edebiyat

Yıl: 2016 - 2017Sayı: 6

1

Abdulkadir KİRAZ

BİRİNCİ GECEM

Kaybolmuş ruhların göç vaktinde

Bir ben vardım orada.

Yalnız ve karanlıkta.

Baykuşlar haykırıyordu öfkelerini,

Duyan çoktu ama anlayan hiç yok.

Tıpkı benim sesim gibi,

Taşın, toprağın, rüzgarınki gibi.

Tüm dünya alaşağı,

Ben hala aynı.

Kudurmuş kurtlar, acıkmışlar.

Bu gece bitmiyor;

Yürüdüğüm yollar,

Tutunduğum dallar.

Toy bir beden,

Mustafa Yavuz BAKİ

GEÇ BİTEN KIŞ

Hüznün mevsimleri geçti, ama kendisi değil.Tüm özlemler unutuldu mu, yoksa karanlık

yüreklere mi gömüldü?Bir nehir gibi akıp giden zamanın içinde, bir

nefes boğuldu sesini duyurmadan ağlayanlar. Çoraktoprakların zavallı bitkileri gibi yandı hüzünmevsimini atlatanlar. Gidenler gitti, kalanlar dagitmekten beter…

Tam ortasında kalmış gibi fırtınanın, ilahi suretebürünmüş kadar karşı koyulmaz. Ama içten içekederli, yapayalnız ve bir de; yalnız. Buruk gibialtın rengi bir tutam saçın arasındaki ışıltı. Buz gibiavuçları, soyulmuş dudakları. Geride kalmış. Yağankar gibi yükünü atamamış, bir bahara dahavaramamış. Kapanmış çocuk gözleri; altlarımorarmış, halka halka kararmış. Ama yine dekaybetmemiş güzellikten bir zerre. İpek çarşafıniçinde kuğu gibi göle dalmış. O bile gitmişkendinden; lütuf muydu zulüm müydü bilemeden,bir başka bahar göremeden. Uçmuş kanadı kırık birkuş gibi. Gitmesine gitmiş, ama hala bir parçahüzün bırakmış dudaklarının kenarındaki çizgilerde.

İlk cemrenin düştüğü sabah kalkamamış derinrüyalardan. Yüreği görülmeyecek kadar karanlık,sesi duyulmayacak kadar kısıktı. Bir başınakuzuydu kurt dolu ormanda. Kanı lekelediğindebembeyaz düşleri, o çoktan gitmişti. Hiç buraya aitolmamıştı.

İrem ABACI

ELİF’İNDEN ÖLÜMSÜZ KAHRAMANINA

Saçlarımı okşayarak uyutmanı, bayramlarda sırf ben geleceğim diye aldığın

çikolatayı, bana büyük halamın ismiyle Elif’im demeni çok özledim dede. Özledim

işte, bak mezarının başındayım. Belki hissediyorsundur geldiğimi. Nelerimi

vermezdim nasır tutan ellerini öpmek için. Hakkını nasıl öderim? Nasıl unuturum

bana öğrettiğin onca şeyi.

Ben senden merhameti, dürüstlüğü öğrendim. En önemlisi de saygıyı öğrendim.

Sen benim kahramanım, prensim, her şeyimdin… Sen o gün gözlerini yumunca

hayata ben uyudun birkaç saate uyanacaksın sanmıştım. Bilmezdim ki böyle

olacağını…

Beş yaşında çocuktum. Kimse de dememişti bana gerçekleri. Oysa sen

dürüstlüğün en güzel örneklerindendin benim için dede. Niye onlara da

anlatmadın. En azından bir sefer daha görürdüm seni. Şimdi çok özlüyorum dede.

Senin olduğun bayramları, her maaşında aldığın çileğin tadını, dizlerinde

uyuyakaldığım akşamları, benimle oynadığın doktorculuk oyununu…

Şu an sana sensiz geçen günlerimi anlatıyorum. Belki duyarsın umuduyla.

Elif’in, Elif gibi dimdik durmayı, vefalı, merhametli olmayı senden öğrendi. Sen

parmakla gösterilecek, örnek olacak insan… Belki çocuktum kandırılmıştım ama

şimdi büyüdüm dede. Şimdi gerçekleri biliyorum. Belki bu dünyada olmaz ama

ahirette, rüyalarımda ve dualarımda görüşmek üzere…

Torunun Elif…

Ve aceleci bir ruh.

Şehvetli bir ateş,

Biten her şeye meydan okur.

Ya dumanlı gökyüzü?

O da boyanmış griye.

Kasvet rengi bulutlar,

Oynaşır hasretle,

Ve yiten ömürlerle…

Yine bir kayboluş,

Ormanlardan birinde.

Soğuk bir sabah vaktinde,

Karmaşık bir uyanış,

Silkiniş belki de.

Gecenin pasından,

Ölümün ağından…

Yasin SÖĞÜT

Page 2: TELVE - cubuk.meb.gov.trcubuk.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2017_10/19154209_4-_TELVE-YUNUS_E…2 TarıkTalha DİNÇ İSTANBULSEMALARINDA Devam ediyorumse(s-n)sizliğime İstanbulsemalarında…

2

Tarık Talha DİNÇ

İSTANBUL SEMALARINDA

Devam ediyorum se(s-n)sizliğime

İstanbul semalarında…

Vazgeçtim demiyorum,

Unuttum sadece.

Ne hikmetse bir kelimede aklıma geliverdin

Bilirim zaten hiç gitmezdin.

Boşluğunu tekrar hissettim sol yanımda

Sen yanımdaydın benim her anımda…

Sessiz sanıyorlar beni sensiz.

Bilmiyorlar,

Kırgınlıklarımı anlatacak kelime bulamadığımdan

Susuyorum sadece…

Sessizce devam ediyorum hayatıma.

Ama

İçimdeki çığlıklardan korkuyorum.

Kendi kendime yardım edemiyorum sensiz.

Adını hep haykırsam da

Çığlıklarım sessiz…

Hazal GÜNAY

GEÇMİŞTEN KALAN

Geçmişini bilmeyen geleceğini bilmez demişler. Doğrudur. İnsan

geçmişini bilmeli, geçmişinden ders almalı, geçmişini hatırlayınca

gülümsemeli güzel yaşanmışlıklar bırakmalı ardında. Anı biriktirmeli

aslında.

Geçmiş bizim tecrübelerimizdir. Bize doğruyu, yanlışı, iyiyi ve

kötüyü gösterir. Hatalarımızı bir daha tekrarlamamayı öğretir. Ben

geçmişte yaptığı hatadan pişman olup yine aynı hatayı sonucunu bilerek

yapan bir insan görmedim. Çünkü yoktur. Adı üstünde o artık bir hatadır.

Ders çıkarılmıştır. İnsan o durum karşısında tecrübe kazanmıştır artık. Bu

da geçmişin bize verdiği bir hediyedir.

Beyzanur SARIKAYA

HAYATA SARILMAK

Mutlu ve güçlü insanların ortak özelliğidir: “Hayata Sarılmak!”

Ama öyle laf olsun diye değil.

Uçurumdan düşmek üzere olan bir insanın son anda tuttuğu incecik

dal parçasına sıkı sıkıya sarıldığı gibi var gücüyle sarılmak.

Son şansın gibi sarılıp az sayıdaki eşsiz güzellikleri görebilmelisin.

Öyle her şeyi kafana takmayacaksın, insanları olduğundan yüksek

yerlere taşımayacak, kendi değerini düşürmeyeceksin.

Bunları yapabilmek için “dur” demeyi bileceksin. Kim olursa olsun

sadece sana ait küçücük bir dünya kurup, kendi dünyanın kahramanı

olacak, arada sonsuz mutluluğa erişeceksin.

Yaşamın kıymetini bilecek, her zorluğu tadacaksın. Düşeceksin,

kalkacaksın ama kimseye boyun eğmeyeceksin. Önemli olan nereye,

nasıl düştüğün değil içinde bulunduğun vakti önemli kılıp oradan

vakitlice kalkıp kalkmadığın.

Zamanın biri, destursuz içeri girdiğinde sen, gerçek zaman ne?

Bileceksin. Dün gitti, bugün varsın. Yarına umut bağlamasan nasıl

yaşarsın?

Geçmiş dediysem, tam da geçmiş değildir tabi. Bazen

geçmez, geçmemeli de zaten. Hatırlamalı. Hatırladıkça

mutlu olduğu anıları olmalı. İyi ki yapmışım demeli, keşke

yapmasaydım dememeli. Her şeyi tam zamanında ve doya

doya yaşamalı. Bir fotoğraf gördüğünde, bir müzik

çaldığında, güzel hatırlamalı geçmiş yıllarını. Geçmişi

koymalı geleceğinin önüne. Daha ileriye gidebilmek için

geçmişten yola çıkmalı. Bence asıl yapılması gereken budur.

“Unutmak” diye bir şey olmamalı. Hiçbir şey unutulmamalı.

Eğer geçmişi unutmaya çalışıyorsanız, bu çok büyük bir

hatadır. Çünkü ben unuttuklarımı bile hatırlamaya

çalışıyorum.

Merve TAŞÇI

Şeymanur TAMER

Page 3: TELVE - cubuk.meb.gov.trcubuk.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2017_10/19154209_4-_TELVE-YUNUS_E…2 TarıkTalha DİNÇ İSTANBULSEMALARINDA Devam ediyorumse(s-n)sizliğime İstanbulsemalarında…

3

Mehmet Kutay UZUNTAŞ

YAĞMUR

Sadece yağmaz yağmur.

Yağarken bize içini döker.

Kimi zaman aşk,

Kimi zaman özlem,

Kimi zaman hüzün.

Sadece yağmaz yağmur.

Yağarken bize destek olur.

Kimi zaman derdime derman,

Kimi zaman acıma tatlı;

Kimi zaman da derin bir nefes.

Gizem KAYABAŞI

UMUT

Bir umudu olmalı insanın herkesten sakladığı, kendinden de gizlediği

sözcüklerle, sözcüklere dökemediği umudu olmalı…

Her sabah gözlerini dünyaya açınca o umudunun peşinden koşmalı insan

yılmadan, yıkılmadan, yorulmadan… Her gece ise umudunu bir adım daha

gerçekleştirebilme hissi ile kapamalı gözlerini dünyaya.

Önüne sürekli engeller çıksa bile bıkmadan usanmadan devam edeceksin

umudunun peşinden koşmaya. Hayat bu. Bu yolda canın da yanacak,

tükeneceksin de. Dışarıdan bir sürü olumsuz cümleler de duyacaksın. Olmaz,

yapamazsın sen hayattan bezmişsin, tükenmişsin… ama bunlara kulak asmaman

gerektiğini bilmen lazım.

O aradığın umudu bulduğun andaki duygularını hislerini düşün mesela. Bir

annenin bebeğini kucağına aldığı andaki mutluluğu gibi. Bayramda torunları

ziyarete gelmiş bir dedenin o andaki mutluluğu gibi. Yüzünde gülücükler açacak,

gözünün içi gülecek. Şimdi bunları düşünerek umuduna bir adım at. Hadi. Sana

iyi gelen insanları seç, onlarla devam et yola. Klasik bir cümle ama bardağın dolu

tarafından bak hayata… Böyle devam ettiğin sürece her şey daha güzel olacak

fakat o engellerin açtığı çukura asla düşme ve unutma senin bir umudun var.

O umudu yaşatabilmekte öldürebilmekte senin elinde.

Hanife KIZMAZ

DENEME

Zamanın hızla akıp gitmesi başta umursanmaz hatta önemsenmez bile; fakat

geriye dönüp bakıldığında her gün aynı şeyleri yaptığımızın, boş boş dolaşıp ve

sadece eğlenmek için vakit harcadığımızın farkına varırız.

Çoğumuz genellikle televizyon izler, oyun oynar, teknolojik aletlerden

başımızı kaldıramayız, bu davranışlarımızı da devamlı tekrar ederiz. Sonunda

işlerin beklediğimiz gibi gitmediğini her defasında aynı sorunlarla karşılaşınca

anlarız. Bu nedenle zamanın değerini bilmeli yapmamız gereken işleri fazla vakit

kaybetmeden yapmalıyız. Bu sayede kendimize de zaman ayırabiliriz. Zamanın

kıymetini anladığımız zaman işleri de vaktinde yapıp rahatlarız, tam tersi olduğu

zaman her şey tepe takla olur. Zamanlama sorunu, olumsuzluklara ve kötü sonuç

doğuracak olaylara neden olur . Zamanı öldürmek yerine güzel şeyler yaparak

günümüzü güzel geçirebiliriz.

Kısacası her işi zamanında yapıp boşa geçecek bir saniyemizin bile

olmamasını sağlamalıyız. Çünkü o bir saniye de yapılacak çok şey olabilir.

Zamanın kıymetini bilip ona göre davranırsak yaşamımız harika olmasa da

rayında ilerler…

Nurcan YERLİKAYA

ARDA KALAN

Ben sana o kızgın kışlarda, soğuk odalarda değil,

gülen baharlarda sıcak umutlarla yazıyordum.

Geçmişten bahsediyorum işte, sen gitmeden

öncesinden. Hayatım ikiye ayrıldı gittikten sonra.

Senden öncesi ve senden sonrası… Senden geriye

kalanlarla yetiniyorum artık. Bıraktığın şarkılar, o

şarkılardaki sözler.. Söylemek gerekirse: ‘’Öyle

ağlarım ki kendime sen benden gittin gideli’’ o

sözlerin içimde bıraktığı acılar. Gidişin hep acı oldu

bana, büyük bir yara açtın kalbimin tam ortasında.

Merhem olmak isteyenleri elimin tersiyle itmemin

sebebi unutamamış olmamdan. Kimseyi merhem

olarak görmedim ben bu yaraya. Sanki herkes tuz,

herkes biraz acı... Ne gariptir ki şunu da öğrendim

senden sonra:

‘’Yaranı açan kişi kapatsın istiyorsun o yeri,

nefesini kesen kişiyle almak o nefesi…’’

Şimdi gelirsek yarım kalan o duygulara…

Yazarak tamamlamak istiyorum. İçimde biraz

özlem, biraz hasret, biraz acı, biraz kızgınlık ve

kırgınlık. Her şeyden biraz var işte sana karşı.

Oysaki senin tamamlayamadığın, benim de yazarak

tamamlayamayacağım tek duygu: AŞK...

Kapatamıyorum içimdeki bu boşluğu, doldurmuyor

hiçbir şey yerini.

Habersiz gidişin geliyor aklıma. İnsan ardında

bıraktığını bu kadar mı umursamaz? Sen mi

vicdansızsın, ben mi çok vicdanlı?

Senden sonrası böyle geçiyor işte. Gittiğin yerde

kimlerin gözü değiyor gözlerine, gülüşüne

bilmiyorum ama onlar gülüşüne âşık oladursun ben

hüznüne deli divane…

Ben artık gülen baharlarda sıcak umutlarla

yazmayacağım sana. Soldurduğun çiçekler ve

dökülen yapraklar kaldı geriye… Şimdi tekrardan o

kızgın kışlar tekrar o soğuk odalar.. Ben yine sana

ben hala sana…

Esra AK

Page 4: TELVE - cubuk.meb.gov.trcubuk.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2017_10/19154209_4-_TELVE-YUNUS_E…2 TarıkTalha DİNÇ İSTANBULSEMALARINDA Devam ediyorumse(s-n)sizliğime İstanbulsemalarında…

4

İMTİYAZ SAHİBİFehmi ALCAN

GENEL YAYIN YÖNETMENİMustafa Enes AKGÜMÜŞ

OKUL ADRES TELEFONYUNUS EMRE ANADOLU LİSESİ

Barbaros Mah. Karagöl Cad. Çay Sok. No :100 Çubuk/ANKARA Tel:0 312 837 42 42

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜOsman SEZER

GÖRSEL DANIŞMANZerrin AYDIN

YAYIN KURULUKübra DERİN

Gülşen CEVİZ PINARBAŞI

Kadir MÜNZEVÎ

ŞEHRİN VAROŞLARI

Huzursuz gökyüzünün,

Serin iniltilerini dinledi.

Ve uyudu bebekler.

Güneş kaybolunca,

Güne erkenden veda ettiler.

Mabetlerde çırılçıplak yakaran,

Yağmurlu gözler birikti yeryüzüne.

Çatlamış aynalardan sızan esrarlı yüzler,

Kırılmış camlarla kesilen solgun bilekler.

Acı uğultularla çalkalanan nefesler,

Düşen yıldırımların ışığıyla,

Aydınlanan bedenler.

Aşkla sızlandı önce yürekler.

Ayrılıkla gölgelendi hayaller.

Damla damla toprağa karıştı,

Tüm o haziran yolcular.

Memleket diyerek büyüdü,

Arka sokaklardaki çocuklar.

Mum ışığında salınan beşiğin gölgesi,

Karasularda yıkanmış ayakların,

Bir o kadar emektar nasırları.

Taze sıvalı duvarların soğukluğu,

Gizlenmiş çatlakların keskin iç çekişleri…

Kurumuş dudakların masum hasreti,

Serpilmiş bedenlerin yılmaz şehveti.

Âşık ruhların sürgün yemişleri,

Kayıp mısraların acı dolu bitişleri.

Esra SARITUÇ

OKUMAMAK

Okumamak, çağımızın belki de en büyük sorunu. Herkes bir şeyler yazıyor.

Şiirler, romanlar, hikâyeler… Ama iş okumaya gelince kimse oralı olmuyor. Bence

bir şeyler yazmak kadar okumak da önemli.

Küçüklüğümüzden beri bize öğretilen bir şey var: “Okumak ufkumuzu açar.” Bu

söze sonuna kadar katılıyorum. Gerçekten de okumak ufku açar, kelime hazinemizi

geliştirir, bizi eğitir, bize bir şeyler öğretir. İnsana ilaç kadar faydası var. Ama

şimdiki neslin bundan hiç haberi yok. Bütün uğraşları sosyal medya. Kim geceleri

kitap okuyup yatıyor ki? Ya da kaçımızın başucunda bir kitap bulunuyor? Kaçımız

güne telefon yerine kitapla başlıyoruz? Bu sayı cidden çok az. Bunun sebebi biraz da

küçüklüğümüzde bize aşılanmayan okuma sevgisi. Eğer küçükken bize okumak

eğlenceli şekillerle öğretilseydi, şu anda bizi esir alan teknoloji yerine kitap olurdu

hayatımızda. Haksız mıyım? Bence değilim.

Böyle sıkıcı başlıklar, renksiz ve zevksiz kitap kapakları yerine daha ilgi çekici,

daha renkli kitaplar olsaydı çok güzel olurdu. Okuma oranı bir nebze olsun artardı.

Bence bizim artık buna bir el atmamız lazım. Bu nasıl olacak peki? Biraz kafa

yormamız lazım ve üzerimize düşeni yapmamız. Bu çağımız için gerekli. Bizi

geliştirmek için çok gerekli. Kısacası, okumak gerekli…

Ramazan YALÇIN

VATAN UĞRUNDA

Ey vatan uğruna can verenler,

Dikilmişti size binlerce kefenler,

Arkanızdan ağlayan mazlum yetimler,

Siz ki, vatanı canından çok sevenler.

Bir yiğit yıkıldı yere,

Vatanını, şerefini seve seve,

Ölürdü bir kere değil, bin kere,

Aklına vatan gele gele.

Var gözleri yaşlı bir anne.

Ölmeye gönderdi oğlunu seve seve,

Bir oğlu olsa onu da yollardı cepheye.

O askerler zaten hazırdı vatan için ölmeye.

Bir söz uğruna yola çıkmışlardı,

Yanlarına aldıkları tek şey buydu.

Yatıp kalkıp bunu söylerlerdi:

Şehitler ölmez, vatan bölünmez!

Aslı KAHRİMAN

SATRANÇ

‘’Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir

dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan

halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir

zaman yukarı çekilmeyeceğini anımsayan bir dalgıç gibi

hatta… Duracak, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve

sürekli ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve

zamandan tümüyle yoksun boşlukta…’’

Yukarıda okumuş olduğunuz söz Stefan Zweig’in Satranç’ta söylemiş olduğu en

çarpıcı sözlerden biridir. Stefan Zweig’in ‘’Korku‘’, ‘’Sabırsız Yürek’’,

‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı eserlerinden sonra en çarpıcı ve en etkili eserlerinden

biri de ‘’Satranç’’ olmuştur. Satranç Stefan Zweig’in Brezilya‘da sürgünde iken

yazdığı en tanınmış eseridir. Rastlantı ile eline geçmiş bir kitabı okuyarak satrancı en

ince ayrıntısına kadar öğrenen Dr. B.’nin öyküsüdür. Görünüşte satranç ama

derinlere inildikçe aslında bir veda mektubu olduğunu açıkça görebiliyoruz. Eserde

gerçek hayat ile satranç arasındaki benzerliklerinin oldukça fazla olduğunu görürüz.

Bir adada yıllarca tek başına kalarak bir beyin ile iki kişi olmak, iki kişi gibi

düşünmek ve oyunu böyle oynamak gerekiyordur belki… Satranç, herkes tarafından

okunmalı ve olmazsa olmazların arasında yer almalıdır.

İsmail ÖRS