Upload
others
View
3
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Kürt Ulusal Sorunu-2
� Teorik
Prograınatik
Perspektifler
ve
Siyasal
Değerlendirıneler
� �E K SE N Y A Y I CJLIK
Kürt Ulusal Sorunu-2 Teorik-Programatik Perspektifler
ve Siyasal Değerlendirmeler
EKSEN YAYINCILIK
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti Laleli Caddesi, No: 52/5
Aksaray/İstanbul Tel: (2 12) 638 28 83 Fax: (2 1 2) 5 17 39 49
Baskı Tarihi: Eylül '97 Baskı: Ceylan Matbaacı l ık
ISBN 975-7271 -12-8 (Tk) ISBN 975-727 1 -14-4 (2. cilt)
İÇİNDEKİLER
7 Sunuş
9 I; BÖLÜM
Teorik ve Programatik Perspektifter
11 Dünya ve Türkiye: Durumdan Çizgiler 17 EKiM 3. Genel Konferansı Bildirisi'nden .. . 22 EKiM 3. Genel Konferansı
Ulusal Hareket ve "Siyasal Çözüm" üzerine 44 EKİM. 3. Genel Konferansı (Tutanaklar)
·
Ulusal Hareket; Sorunlar ve Görevler 75 Türkiye'nin Yakın Tarihinde Bir Dönemin Sonu 77 Devrimci ve Devrimci Çözüm 82 Devrim. Dışında Çözüm Yoktur! 85 Güncel Gelişmeler ve Devrimci Görevler
91 II. BÖLÜM
PoJemikler ve Siyasal Perspektifler
93 İP'in ipliği 1 ll Kürt Sorununa Çözümler t 1 6 Emperyalizmin Kürt Politikası ve PKK 122 Özgürlük M ücadelesinin 10. Yılı 127 Sorunlar ve Sorumluluklar 129 Siyasal Süreçlerde Tikanma 136 Sermayenin. Kontrgerilla Cumhuriyeti 141 Türkiye Halkıyla Devrime �e ! . . 149 Düzene "Sol''dan Şovenist Payanda 157 Kürt Sorunu ve_ EMEP Oportünizmi 161 Şovenizme KarŞı Mücadele
III. BÖLÜM
Siyasal Değerlendirmeler
173 Yerel Seçimler Yaklaşırken 1 7 8 Yerel Seçimlere Boykot 1 83 Kürt Halkına Tam Destek 1 88 Kirli Savaşın İktisadi Yönü 1 93 Kirli Savaşın Kaynakları 1 97 Kürt Halkı Devrimci Mücadelede Israr Etmelidir 202 Kirli Savaşın Yeni Adımı: Toplama Kampları 207 Kirli Savaş Ortamında Yeni Bir Oyun 2 1 2 İki Olayın Gösterdikleri 2 1 7 Devletin Kürt Politikası Açısından Son Geli�meler 222 TOBB Raporu: "Devrimci Özünü Boşalt ve Ehlileştir" 226 Siyaıial Tabloda Gelecek Görüntüleri 23 1 Çözüm Devrimde, Kurtuluş Sosyalizmde! 241 Saldırıya Karşı Birleşik Direniş! 245 İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği ! 248 Refahyol Hükümetinin Kürt Halkına Karşı Savaş Gündemi 260 "Siyasal Çözüm" ve Reformİst Hayaller 264 Kürt Halkı Direnerek Kazanacaktır 267 · Ulusal Köleliğe Karşı Mücadele Emperyalizme
Karşı Mücadeleden Ayrılmaz · 274 Ordu, İrtica ve Ulusal Hareket
IV. BÖLÜM
HEP'den HADEP'e ...
283. DEP Kapatıldı 286 DEP Davası: Yargılanan Kürt Halkıdır 290 Seçimler ve Sol Hareket 298 Seçimler ve Reformist Sol 303 Devlet Bunu Hep Yapıyor!
V. BÖLÜM
Güney Kürdistan
311 KDP-YNK Çatışması 317 Sömürgeci Devletin Güney Kürdistan İşgali 320 Türk Ordusu Kürdistan'dan Dışarı ! 325 Bataklıkta Bir Çırpınış 329 Türk Ordusu Kürdistan' dan Defolsun! 333 Güney Kürdistan 'da Devrimci Atıl ım 342 Ortadoğu Halklarına Çevrilmiş Emperyalist Namlu 353 Emperyalizmin Ortadoğu Hükümranlığı 356 Güney Kürdistan Üzerinde Kirli Oyunlar 365 Devrimi Boğma Planları 370 Emperyalizm Ortadoğu 'dan Defol! 373 Kirli Ellerinizi Kürdistan •dan Çeki n! 376 Türk Burjuvazisi Emperyalist Hayaller Peşinde 380 Güney Kürdistan ve İflas Eden "Ulusal Birlik" Hayalleri 385 ABD-Türkiye-İsrai l ittifakı 391 Türk Devletiı:tin Türkmenlere Dönük İkiyüzlü Politikası 400 "Turan" Atının Dizginleri Kimin Elinde? 403 "ihanet Belası" Bu Kez Aşılacak mıdır? 410 Güney Kürdistan İşgali; Sorunlar ve Sorumluluklar
EKLER
419 Güney Savaşı ve Sol 423 Zorla Göçün Sosyal Sonuçları ve Devrimci imkanları 433 Özgür Basın Susturulamaz!
SUNU Ş
Komünist hareketin Kürt ulusal sorununa ili�kin teorik perspektiflerini ve politik değerlendirmelerini içeren ilk derleme ki-tup, Ocak 1994 'te yayınlandı. Okurun yoğun ilgisinin bir kanıtı olarak bu ilk baskı yaklaşık bir yıl içinde tükendi. 1995 ba�ından beri yeni bir baskı, ya da genişletilmiş bir ikinci baskı, gündem-deydi. Bu ihtiyacın karşılanması çeşitli nedenlerle bugüne dek ertelendi.
Aradan geçen iki yılı aşkın gecikme, komünist hareketin bu aynı zaman dilimi içindeki yeni ürünleri nedeniyle geni�letilmi� bir ikinci baskı-sınırlarını aştı. Toplam birikimi iki kitap halinde düzenlemek, teknik açıdan bir zorunluluk haline geldi.
Okurun bir bölümünün 1994 Ocak'ına kadarki metinleri içeren kitaba şimdiden sahip olduğu gözetilerek, bu durum iki kitap halindeki düzenlernede esa<; alındı. Bu 1. kitabın Ocak 1994' kadar olan metinleri içerdiğini gösterir. Bu durumda 2. kitap ise, doğal olarcık bunu izleyen �önemin, Ocak 1994 sonrasının metinlerini içermektedir. Bunun beraberinde getirdiği bir başka zorunluluk ise, bu yeni dönemin metinlerini de ı. kitaptakine benzer bir iç sınıflandırmaya tabi tutmak olmuştur.
Bugün ı. kitabın ilk baskısına okurların gösterdiği çok özel ilgi, komünist hareketin Kürt ulusal sorununa ilişkin değerlendirmelerinin anlam ve önemine yeterli bir kanıt olmuştur. 2. kitap ilki ile aynı çizgidedir, daha açık bir ifadeyle, aynı temel ideolojik ve ilkesel yaklaşımın sorunun sonraki seyrine uygulanmasından başka bir şey değildir. Bu gerçek burada kitabın içeriğine ilişkin bir şeyler söylemeyi bir ihtiyaç olmaktan çıkannaktadır.
Eylül '97
I. Bölüm
Teorik ve Programatik
Perspektifler
Dünya ve Türkiye: Durumdan çizgiler
_(Parça)
Toplumsal kaynaşmalar ve üç başlıca hareket
Kapitalist gelişme tümüyle emperyalizmin güdümündeydi ve buna kaynakların açgöziü bir yağmalanması ile yoğun bir sömürü eşlik etmekteydi. Bu süreç işçi ve emekçilerin· tepkisini ve mücadelelerini doğurmakta gecikmedi; Cumhuriyet tarihinde ilk kez olarak kentin modem alt sınıfiarına dayalı büyük kitle hareketleri doğdu. '60'1ı ve '70'li yılların ikinci yanlarına damgasını vuran bu hareketlerde, üç belli başlı sosyal-siyasal hareket belirgin biçimde ortaya çıktı. İşçi sınıfı hareketi, küçük-burjuva demokratik hareket ve Kürt yurtsever hareketi.
Bunlardan ilki, işçi sırufı hareketi her iki dönemde de kendi siyasal önderliğini bulamadı ve devrimci bir politik gelişme süreci yaşayamadı. Her iki dönemde de burjuva ya da küçük-burjuva reformisı akımların ideolojik ve örgütsel denetiminde kaldı. ileri
ll
işçiler katmanı sosyalizm adına burjuva ve küÇük-burjuva sosyalizmi fikirleriyle yüzyüze kaldı .
Büyük bir kitlesel hareketl i l ik olarak kendini ortaya koyan küçük-burjuva demokratik hareket ise, devrimci ve reformİst kanatlarıyla güçlü bir politik temsil olanağına her iki dönemde de sahip oldu. Böylece politik ve örgütsel olarak gelişip serpilme olanağı buldu. 12 Mart'ta ezildiği halde, '74'den itibaren daha güçlü ve .daha yaygın, politik bakımdan ise çok daha etkin bir biçimde ikinci bir büyük gelişme dalgası yaşadı . Ne var ki, 1 2 Eylül karşı-devrimi, küçük-burjuva katmanların mücadele gücünü ve coşkusunu kırdı. İki yükseliş ve onu izleyen iki karşı-devrim döneminin ağır yükü küçük-burjuva katmanları yordu, şevk ve heyecanını tüketti, onları siyasal yaşamın gerisine itti . Bu, bu hareketin temsi lcisi durumundaki akımların saflannda büyük bir parçalanma ve dağılmaya yolaçtı. Geçmişte devrimci l ik bayrağı taşıyan insan kitlelerinin ezici bir çoğunluğu, düzenin uysal eklentileri haline geldiler ya da sosyal-demokra'>inin kadro ihtiyacının kaynağına dönüştüler.
Üçüncü bir temel toplumsal hareket olarak Kürt yurtsever hareketi ise, i lk gücünü ve oluşumunu kent küçük-burjuvazisi i le büyük kentlerde okuyan Kürt öğrenci kitlesi içinde buldu. Devrimci ve reformisı kesimleriyle K ürt sol akımları, ideolojik-politik gelişmelerini ve ilk örgütsel şekil lenmelerini bu politik taban üzerinde, öğrenci gençlik ve kent küçük-burjuvazisinin öteki aydınlanmış kesimleri içinde yaşadılar. 1 2 Eylül 'ü izleyen dönemde reformİst kesimler büyük ölçüde yozlaşıp tasfiye olurl arken, devrimci kanat PKK şahsında ulusal hareketin ası l kaynağına, Kürt köylülüğüne ulaşmayı tam da 1 2 Eylül 'ü izleyen bu zor dönemde başardı. Kürt halkının onlarca yıl l ık devrimci ulusal birikimini büyük bir başarıyla açığa çıkardı. B u, Kürt yurtsever hareketini u l us lararası bir kuvvet hal ine getirdi ve özgürlük mücadelesini şöyle ya da böyle bir çözümü dayatan gelişme düzeyine u laştırd ı .
Bugün Kürt u lusal hareketi kendi doğasına uygun düşen heterojen sosyal-siyasal kuvvetlerle kendi mecrasında i lerliyor.
12
Geleneksel devrimci-demokratik hareketten kök alan, onun dolaysız uzantıları olan geleneksel sol grupların büyük bölümü ise bunalımı, tıkanıkl ığı ve tasfiyeyi yaşıyorlar. İçlerinden bazıları şimdiden tasfiye olmuş durumdalar. Diğer bazı ları sorunları örtmeyi , erteleyip biriktirmeyi bugüne kadar bel l i ölçülerde başardılar. Fakat buna hem sürekli bir ideolojik ve örgütsel erozyon (tasfiye) eşlik etti. Daha da kötüsü, şu veya bu yolla ertelenip biriktirilen sorunların toplu bir faturaya dönüşmesi, bir parçalanma ve dağılınayla sonuçlanınası bu gruplar için büyüyen bir risk haJine geldi. Demek oluyor ki, kısa dönemli aldatıcı bir ba�arının bedel i günü gelecek ağır ödenecektir. Küçük-burjuva demokratik hareketin bazı temsilcileri ise, soınutta Devrimci Sol, küçük-burjuva katmanların hala diri ve dirençli öğelerinden besIenmeyi başararak, yeni dönemde geçmişin devriınci ruhunu bir ölçüde sürdürmektedirler.
İşçi sınıfı hareketine gelince. Bu hareketin yeni dönemde gösterdiği geniş katı l ımlı ve uzun süreli eylemlil ik, işçi sın ıfının toplumsal muhalefetin en diri, canlı ve soluklu gücü olduğunu bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. İşçi sınıfının toplumdaki yeri, harekete geçme yeteneği , taşıdığı eylem enerjisi üzerine hiç bir tanışma kalmamıştır. Bu hareketin tüm sorunu, devrimci bir pol it ik ve örgütsel gelişmeyi hala yaşayamamış olması, hala da kendisinin taşıdığı büyük mücadele enerj isini kucaklayacak ve temel pol itik hedeflere yönlendirecek bir devrimci sınıf öncüsüyle buluşamamış olmasıdır. Bu sorun, bir başka yönden, komünist hareketin sorunudur. Komünist hareket bugün sınıfın önderl ik ihtiyacını karşılayacak bir ideolojik ve örgütsel gelişme düze-yine ulaşma özel çabası içindedir. '
İşçi sınıfı 12 Eylül dönemini izleyen kitlesel hareketlil iğin temel gücü ve tartışmasız ekseni hal ine gelerek, toplumsal muhalefet ve mücadelenin yeni bir dönemini başlatmış oldu. Eğer devrimci sınıf programı ve perspektifleriyle donanmış komünistler sınıf hareketiyle ciddi bir buluşmayı başarabilirlerse, bu da Türkiye'nin devrimci siyasal mücadele tarihinde, tümüyle yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.
13
( . . . ) Toplumları derin acılar içinde tüketen bu kısır döngüden,
devrim dışında bir çıkış yolu yoktur. Türk buıjuvazisi, 1 2 Eylül süngülerinin gölgesinde uyguladığı
24 Ocak Kararları ile, güya bu kısır döngüyü "dışa açılma" ve dünya ekonomisi içinde rekabet gücü kazanma yoluyla kendi cephesinden kırma yoluna gitti. "Çağ atiayan Türkiye" efsanesi i le toplum buna inandırtlmaya çalışıldı. Bugün sonuç ortadadır. Türk burjuvazisiniokİ olmayacak duaya amin demek gibi bir şeydi. Onun dış pazarlara açıldığı dönemde, kapitalist dünya ekonomisinin genel durgunluğu nedeniyle bu pazarlar bir daralma içindeydi ve kıran kıran bir ticari savaşın alanıydı. Türk burjuvazisinin elindeki tek silah ise düşük ücretl i işgücüydü. Yatırım, ara malları ve enerji bakımından dışa bağımlı bir ekonomide ucuz maliyet için tek imkan korkunç düzeyde düşürülmüş ücretler olabil irdi. B!! aynı zamanda, yabancı sermayeyi çekmek için "ucuz emek cenneti" yaratrna politikasıydı . Bu politikalar işçi sınıfını açlığa, kent ve kır emekçilerini sefalete itti. Toplumda servetsefalet kutuptaşmasını görülmemiş boyutlara vardırdı (ulusal gelirin % 70'i faiz, kar ve rantla beslenen asalak sınıflara aktı), fakat sorun buna rağmen hiçbir biçimde çözülemedi. Komünistler ve devrimciler, Türkiye kapitalizminin çözümsüz sorunları derlerken, bu açık gerçekiere işaret etmiş oluyorlar.
Türkiye otuz yı ldı r bu kısır döngüyü yaşıyor. Topl um bu otuz yıla büyük sosyal-siyasal çalkantıları, iki büyük devrimci hareketl i l ik ile iki kanl ı karşı-devrim dönemi sığdırdı. Şimdi yeniden öyle bir noktaya gelinmiştir ki, bugün devrimci yükseliş sancısı i le sermayenin yeni bir karşı-devrimci bastırma hazırlığı içiçe gelişiyorlar.
Türk burjuvazisinin bu yeni duru·mda işi kuşkusuz çok daha zor. Bunun biri dış öteki iç iki önemli nedeni var. Dıştaki neden, kapitalist dünya ekonomisinin yaşamakta olduğu bunalımın gitgide ağırlaşmasıdır. B unun sonuçları içe büyüyerek yansımaktadır, daha da büyüyerek yansıyacaktır. İçteki neden ise, Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşın yarattığı muazzam ekonomik israftır.
14
Sömürgeci Türk devleti bu savaş için büyük kaynaklar, yüz trilyontarla ifade edilen paralar harcıyor. Bu da ekonomiye binen bir başka yük oluyor. Kuşkusuz her durumda olduğu gibi burada da fatura halka ödetliyor. Fakat tam da bu yolla kitlelerin hoşnutsuzluğu 'bir de bu yönden çoğaltılmış oluyor.
Sermaye düzeninin işi siyasal planda daha da zor. Kürt sorunu ve Kürt özgürlük mücadelesi yıllardır nefes aldırmıyor. Koca bir ulusun varlık ve özgürlük sorununu yok sayma çabası içinde, Türk de�leti yalnızca büyük ekonomik kaynaklarını ti.iketmekle kalmıyor. Daha da önemlisi politik ve manevi açıdan bizzat kendisini tüketiyor. Eğer bu aynı dönemde, Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri de devrimci bir politik çıkış yapmayı başarabiimiş olsalardı, kurulu düzen için işlerin nerelere varmış olabileceğini kestirrnek gerçekten zor olurdu.
Kürt sorunu yakıcı önemini, Kürt özgürlük mücadelesi ise çözümü zorlayan basıncını bütün ağırlığıyla halen sürdürüyor. Ve böyle bir dönemde, Türk burjuvazisi, "Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik bunalımı" ile yüzyüze olduğunu itiraf ediyor. Bunu yeni istikrar tedbirleriyle, demek oluyor ki, işçi sınıfına ve tüm çalışan kesimlere yıllarca sürecek bir saldırıyla göğüslerneye çalışıyor. Tüm sorun, saldırıya uğrayanların bunu nasıl ve ne ölçüde göğüsleyeceğinde düğümlenmektedir.
"Bugünün Türkiye'sinde siyao;al süreçlerin seyrinde bir zorlanma, bir tıkanma sözkonusudur. Bu özellikle Kürt sorununun bugünkü seyri üzerinden kendin i göstermektedir. Bunun temel nedeni ise Türkiye işçi sınıfının siyasal mücadelede kendi yerini bir türlü alamamasıdır. Türkiye işçi sınıfı siyasal mücadelede kendi yerini alamadığı içindir ki, Türk burjuvazisi topluma kanlı ve keyfi bir polis rejimini dayatıyor ve mazlum bir ulusa her türlü zulıiıü reva görebiliyor. Türkiye işçi sınıfı siyasal mücadelede kendi devrimci rolünü oynayamadığı içindir ki, gösterdiği tüm fedakarlıklara, katlandığı tüm acılara ve sergilediği tüm kahramanlığa rağmen Kürt halkı özgürlük mücadelesini bir sonuca bağlamak ta zorlanıyor."
"Tıkanıklığı yaratan durum, Türk burjuvazisinin en büyük
15
şansı , Kürt özgürlük mücadelesinin ise en büyük açmazıdır. Bu aynı zamanda işçi ve emekçi hareketinde bugün halen yaşanan kısır döngünün düğümlendiği noktadır." (Kiirt Ulusal Sorunu, s.226-227, Eksen Yayıncıl ık)
Burada bugünün temel sorunu da temel görevi de içiçe olarak özlü bir biçimde konulmuştur. Herşey bu sorunu anlamaya ve bu göreve sarılmaya bağl ı . Herşey bu doğrultuda ortaya konulacak devrimci inisiyatife ve pratik çabaya bağ l ı .
16
Kızıl Bayrak Haziran '94
EKiM 3. Genel Konferansı Bildirisi (Parça)
Her zaman böyle olmayabilir; fakat bugünün Türkiye 'sinde, sınıf hareketinin ileriye sıçrayamaması ile yaşadığı devrimci önderlik boşluğu arasında kopmaz bir ilişki vardır. Komünistler bu düşünceyi ve bundan ç ıkan sonuçlan bir dönemdir özel bir ısrarla işlemektedirler. İşçi sınıfı hareketinde bir türlü aşılamayan darlığa ve bunun ifade ettiği tıkanıklığa, sermaye d üzeninin devrimci öncü oluşumlan ezme ya da ehlileştirme politikalarına, tasfiyeci oportünizmin sürrnekte olan ta�ribatına ve sınıf hareketi için hazırladığı yeni tuzaklara, nihayet kendi sorumluluklarına ve bu çerçevede bir an önce parti kimliği kazanma görevinin yakıcıhğına, hep bu kritik ilişkiden bakmaya çalıştılar. Aynı şekilde, daha genel planda, işçi sınıfı hareketinin politik bir sıçrama yapamaması ile toplum genelinde sosyal-siyasal g e lişme süreçlerinde yaşanan çürütücü tıkanıkhk arasındaki dolaysız bağlantıya olduğu kadar, Kürt sorununun. çözümünde bugün yaşanmak-
17
ta olan kilit lenmeye ve bunun devrimci ulusal harekette yarattığı sağlıksız arayışlam da yine sözünü etttiğimiz kritik ilişki üzerinden baktılar.
Sermaye düzeni bugün tüm Cumhuriyet döneminin en ağır bunalımını yaşamaktadır. Yapısal nedenlere dayalı bu bunalım sosyal bünyeyi çürütmekte, görülmemiş bir ideolojik-kültürel dejenerasyonun kaynağını oluşturmaktadır. Kendisini yıkacak toplumsal siyasal güçler yaşanmakta olan toplumsal bunalımı devrimci bir çıkış doğrultusunda kullanmayı başar.ımadıkları ölçüde, çürümekte olan sermaye düzeni kendisiyle birlikte tüm topl umu da bu çürüme sürecinin bir parçası haline getirebilmektedir. Bunalımın işçi sınıfı ve emekçi katmanlar için ekonomik ve sosyal faturası ise, yaşam koşullarının çekilmez boyutlarda ağırlaşması olmaktadır.
Topluma hükmeden tekelci burjuvazinin bu bunalım için herhangi bir çözümü yoktur. izlenen politikalarla başarılmaya çalışılan şey, bunalımın yarattığı ekonomik yükleri işçi sınıfı ve öteki çalışan sınıfların omuzlarına yüklemek ve kitlelerin buna karşı gelişecek mücadelelerini dizginlemek ve saptırmak için de çeşitli önlemler almaktan ibarettir. Baskı ve terör aygıtının tahkim edilmesi, reformist ve dinci akımların desteklenmesi, çalışan sınıfların sahte ayrım lar ve ikilemler içinde bölünüp atomize edilmeye çalışılması , devrimci örgütlerin vahşi bir terörle ezilmek ve sindirilmek istenmesi, bu önlemlerin bazılarıdır.
Bugünkü koşullarda rejimi tehdit eden gerçek ve potansiyel toplumsal-siyasal kuvvetler; işçi sınıfı hareketi , büyük kentlerin yoksul emekçi yığınları ve Kürt özgürlük hareketidir. İ lk ikisi, yaşadıkları derin hoşnutsuzluğa rağmen, henüz kendilerini etkin bir politik tutumla ortaya koyabiimiş değiller. İşçi sınıfı yı l lardır inişli çıkışlı bir hareketli l ik içindedir. Ne var ki iktisadi mücadelenin dar ve kısır zeminini kıracak politik sıçramayı bir türlü gerçekleştirememenin sancısını ve sorunlarını yaşıyor. Politik · mücadele sahasına bir türlü çıkamamak ile bunu kolaylaştıracak ve hızlandıracak bir devrimci önderlikten yoksunluk, sınıf hareketinin birbirine sıkısıkıya bağlı iki temel zaafı durumundadır.
18
Devrimci bir parti önderliğinden, onun öncü müdahalesinden yoksun durumdaki işçi hareketi, bugün için, kendi dinamiziniyle militan bir politik mücadele mecrasına girmekte zorlanıyor.
Fakat devrimci bir sınıf önderl iğini bir an önce yaratmak ihtiyacına yapılan vurgu, hiç de yaln;. -.:a, bugünün bu zorlanmasının aşılmasında öncü bir devrimci müdahalenin taşıdığı özel önemden dolayı değildir. Sermayenin sınır tanımaz keyfi l iklerinin işçi sınıfı satlarında sürekli çoğalttığı hoşnutsuzluk ve öfke, yarın kendini beklenmedik patlamalar biçiminde de ortaya koyabilir. İdeolojik ve örgütsel açıdan iyi hazırlanmış, mücadele içinde kendini bulmuş ve sınıfla ciddi bağlar kurmuş bir devrimci öncü örgütlenmenin yokluğu durumunda, sınıf hareketi rejimle bu tür bir politik çatışmayı güçsüz, dağınık ve hedefsiz olarak yaşayacak, kolay yenilgilerle yüzyüze kalacak, böylece yıl ların mücadele birikimi de boşa gitmiş olacaktır. B undan çıkacak sonuç, taşıdığı genel i lkesel önemden öteye, komünistlerin sınıfın öncü partisini vakit geçirmeksizin inşa etme sorununu sınıf hareketinin bugünkü durumu ve yakın geleceği açısından e le almak zorunda olduklarıdır.
Öte yandan, bugünün Türkiye 'sinde ve öze l l ik le büyük kentlerin varoşlarında, işçilerle içiçe yaşayan muazzam bir kent yoksulları kitlesi var. Ekonomik, toplumsal, ulusal ve mezhepsel sorunlar karmaşası bu kitlerle rej ime karşı büyük bir hoşnutsuzluğu ve nefreti mayalamaktadır. B ir çok bel irt! ve bu arada Gazi emekçilerinin konferansımızl!l aynı günlere denk gelen geniş çaplı devlet karşıtı direnişi, bu hoşnutsuzluk ve nefretin sarsıcı patlamalara dönüşebileceğini göstermektedir. Gazi Mahal lesi halkı-� nın direnişi göstermiştir ki, şehrin yarı-proleter kitleleri i le küçükburjuvazinin yoksul alt katmanlarının politik aktivite kazanacaklan bir döneme giriyoruz. Öncü kesimi örgütlü bir kimlik kazanarak partileşmiş bir sınıf hareketi, bu katmanlan kolaylıkla kendi politik etkisi altına alabilecek, sermaye iktidarıyla çatışmasında onlardan büyük bir destek görebi lecektir. B unun başarılamadığı koşul larda ise, kent yoksul larının bu hareket l i l iğ i , burj uvaziyle hesaplaşmaya yetenekli biricik sınıfın önderliğinden yoksun olma-
1 9
nın tüm olumsuz sonuçlarıyla yüzyüze kalacaktır. '80 öncesinin politik mücadeleleri bu konuda fazlasıyla aydınlatıcıdır.
Aynı şeyler, bugün nispi bir palitizasyon düzeyi yakalamış bulunan kamu çal ışanları hareketi için de geçerlidir. Bugünkü kitlesel gücü, coşkusu ve i leri sürdüğ.ü taleplerdeki kararlı lığı ne olursa olsun, devrimci bir işçi hareketinin önderlik koşullarına kavuşamayan bir kamu çalışanları hareketi kendi başına hiç bir yere varamaz. Herşey bir yana, bu hareketin heterojen dokusu bile buna müsait deği ldir. Onun bugünkü gücü, başta grevli-topl usözleşmeli sendika hakkı olmak üzere bazı demokratik hakların elde edi lmesi çerçevesinde kazandığı kendine özgü dinamizminden gelmektedir.
Kürt hareketinde durum daha farklıdır. Kürt halkı devrimci bir önderl ik altında ulusal özgürlük ve eşitlik talepleriyle ayağa kalkmıştır. Siyasal planda gerçek bir kuvvettir ve rejimin bugün için ciddi başağrısıdır. Kürdistan'daki. devrimci sürecin en büyük avantajı , toplumsal güçlerle devrimci politik öncünün buluşması, mücadelede devrimci bir önderliğin varlığıdır. Fakat tam da bugüne kadarki mücadeleyle katedilen f!lesafe ve yaratı lan birikim, Kürt özgürlük hareketini bel li bir gelişme sınırına da getirip dayamış bulunmaktadır. Son bir kaç yıl ın olayları , Kürt ulusal hareketinin bu sınırları kendi gücüyle aşamadığını, tüm çabalarına rağmen bunda zorlandığını göstermektedir. Bunun hareketin önüne çıkardığı ikilem de bugün artık· netleşmiştir. Ya Türkiye i şçi sınıfı ve emekçilerinden alınacak destekle Kürdistan'daki devrimci sürecin derinleştirilmesi yoluna gidi lecek, gerçek bir eşitlik ve özgürlük mücadelesinde ısrar edi lecektir. Ya da, bugüne kadarki kazanımlar sömürgeci düzeni bir "siyasal çözüm"e zorlamak doğrultusunda değerlendirilmeye, emperyalistlerin "siyasal çözüm" baskısından da yararlanı larak bu iğreti sonuca ulaşı lmaya çahşı lacaktır.
Birinci altematifın gerçeklik kazanması, Kürdistan cephesinde .değil fakat Türkiye'de yaşanacak gelişmelere, daha somut olarak işçi hareketinin yaşayabi leceği gelişmelere bağlıdır. Fakat sınıf hareketinin bugünkü zayıflığı ve genel planda Türkiye'deki sınıflar mücadelesinin güçsüzlüğü, Kürt u lusal hareketini son zamanlarda
20
"siyasal çözüm"e özel bir ağırlık vermeye yöneltmiştir. "Siyasal çözüm" arayışlarına uygun düşen politik ve diplomatik açılımlara sürekli yenileri eklenmektedir. Böyle bir süreç kaçınılmaz olarak ulusal hareket içinde Kürt burjuvazisine yeni- etkinlik alanları açmakta ve onun ağırlığını artırmaktadır. Sürgünde Kürt parlamentosu adımı bunun en son örneğidir. Türkiye'de devrimci siyasal mücadele bugünkü siyasal güç ilişkilerini değiştirecek bir sıçrama yaşayamazsa eğer, Kürt sorununa adına "siyasal çözüm" denilen sistem içi çözüm arayışı , kendi mecrasında derinleşmeye devam edecektir. Türkiye devrimci ve işçi hareketinden gerekli desteği yıllardır bulamayan Kürt özgürlük hareketinin bugünkü bu yönelimi şaşırtıcı değildir. Zira temelde köylülüğe ve şehir küçük-burjuvazisine dayanan b ir hareket kendi b!lşına ulusal sorunun kurulu düzeni aşan bir çözümünü gerÇekleştiremez. Dolayısıyla sorun har.eketin �nderliğinin kararlılığıyla deği l , dayandığı toplumsal güçlerin gücü ve ufkuyla ilgilidir.
Tüm bunlar birarada, bugünün TürÜye'sinde, işçi hareketinin · devrimci bir çizgide sağlıklı bir gelişme yaşayabilmesinin temel önkoşulu olan öncü parti sorununun taşıdığı olağanüstü 'önemi· ve aciliyeti göstermektedir.
EKİM 3. Genel Konferansı Mart 1995
2 1
EKİM 3. Genel Konferansı Ulusal Hareket ve "Siyasal
.. Çözüm" Uzerine
Komünistler, Kürt hareketinin tempolu bir gelişme sürecinin ardından gelip dayandığı en kritik safilayı tam zamanında ve tüm açıklığı i le 'tespit ettiler. 1 993, A teşkesi 'ni tam bir yıl öneeleyen bir tarihte, 1 Nisan 1 992'de ve "Kürt Hareketi Yol Ayrımında" başlığı taşıyan bir değerlendirmede, ulaşılan safilada ortaya çıkan yol ayrımını şu kesinlikle ortaya koydular:
"Bugüne kadar devrimci bir temel üzerinde gelişen Kürt ulusal hareketinin, bugün artık önemli bir dönüm noktasına gelc:Jiğinin ciddi belirtileri vardır. B u, hareketin u laştığı bugünkü gelişme aşamasında, objektif bir durum olarak çıkmaktadır ortaya. Bu yol ayrımında, ya kaderini Türkiye devriminin kaderiyle daha sıkı perçinleyerek köklü ve kal ıcı bir çözüm için devrimci bir mecrada derinleşmek, ya da "siyasal çözüm" adı altında düzen içi bir kısmi çözümle reformcu bir mecraya girmek alternatifleri vardır." (Kürt Ulusal Sorunu içinde, Eksen Yayıncılık, s.l37- 1 38)
22
Bir yı l sonra gündeme gelen ateşkese eşlik eden ve PKKPSK Protokolü'nde somut ifadesini bulan yeni politik yönelim. yukarıdaki değerlendirmenin açık bir doğrulanması oldu. Sözü edilen iki temel alternatiften ikincisi doğrultusunda bel i rgin bir yön değişimine girildiğini gösterdi. Ateşkesi izleyen son iki yılın toplam bilançosu ise, bu konuda herhangi bir tereddüt bırakmadı. PKK başta si lahl ı direniş olmak üzere tüm mücadelesini ve faaliyetini Türk devletini anayasal bir "siyasal çözüm"e zorlama, buna mecbur etme ana eksenine ve amacına oturttu. Bu beraberinde iç ve u luslararası politikada bir dizi yeni ideolojik-politik <;�çı l ım ve yaklaşım getirdi .
Bunların Kürt sorununun geleceği için olduğu kadar, Türkiye devrimi ve güncel sınıf m ücadelesi için de temel önemde etkileri ve sonuçları vardır. Bunları değerlendirmek, ortaya çıkardığı sorunları ve görevleri �çıklıkla tespit etmek gelinen yerde apayrı bir önem taşımaktadır.
"Siyasal çözüm" nedir, ne değildir'?
"Siyasal çözüm", bugün uluslararası politikanın temel sorun larından biri hal i ne ge lmiş bul unan Kürt sorunu üzerine tartışmaların anahtar kavramlarından biri durumundadır. "Siyasal çözüm"; bir bakışaçısı, bir politik platform, bir tartışına ekseni, bir slogan ve nihayet barışa somut bir çağrı olarak, çok değişik biçimlerde ve pirbirinden çok farklı siyasal güç ve çev-
. relerce kullanılmaktadır. Başta ABD olmak üzere emperyalist odaklar, kendi başına
askeri çabaların sonuç vermeyeceğini ısrarla 'söylemekte ve Kürt sorununa "siyasal çözüm" i stemektedirler. Kürt burjuvazisinin politik temsilci leri olarak K�rt reformisıleri, başından itibaren "savaş"ın çözüm olmadığını, Kürt sorununa "barışçı l ve adil bir siyasal çözüm" aranması gerektiğini söylüyorlardı ve söylüyorlar. Türkiye 'deki Kürt sorununu da· u luslararası i l işkilerde kendisi için bir politik etkinlik alanı olarak kul lanan YNK lideri Celal. Talabani bir kaç yıl önce PKK 'yı "devrimler, döneminin bittiği"ne
23
inandırmaya çalışırken, bunu "siyasal çözüm" adına yapıyordu. Sonuçsuz kalan "ateşkes"ten kısa bir süre sonra, 1 993 sonbaharında, bizzat TÜSİAD tarafından düzenin gündemine Kürt sorununa "siyasal çözüm" tartışması sokuldu. Bundan bir süre sonra da eski TÜSİAD başkanı ve büyük bir holdingin patronu olan, yeni dünya düzeni, piyasa ekonomisi ve tam özelleştirme şampiyonu Cem Boyner'in YDH 'sı , "siyasal çözüm"ün hararetli savunucusu olarak sahneye çıktı. (Ve herşey gösteriyor ki , gelecekteki bir "siyasal çözüm"ün düzen cephesinden muhatabı olacak muhtemel güçlerden biri olarak gündemde tutuluyor). Türkiye'nin en Amerikancı medya mensupları "sahibinin sesi" olarak hararetle "siyasal çözüm" istiyorlar.
Ve nihayet, kendini uzun yıllar için Kürdistan'da emperyalizme, sömürgeci liğe ve feodalizme karşı bir "milli demokratik devrim" programı üzerinden tanımlayan PKK, 1 993 Ateşkesi'nden beri, iç ve uluslararast alanlardaki faaliyetlerinin esasını Türk devletini bir "siyasal çözüm"e zorlamak, buna mecbur etmek politik eksenine oturtmuş bulunmaktadır.
Tüm bunlara, reformisı solun yanısıra , "akan kardeş kanı dursun" duygusal l ığı üzerine oturttukları propagandaları ile İnsan Hakları Dernekleri başta olmak üzere çeşitli demokratiksendikal kuruluşları da ekleyebi li riz.
Görünüşe göre Türkiye'de Kürt sorununda "siyasal çözüm"e karşı duran iki kesim var. Bunlardan biri bugünkü devlet politikasının yürütücüleri , ötekisi ise büyük bir bölümüyle Türkiye devrimci hareketidir. İ lki "askeri çözüm"de, ikincisi ise devrim çözümünde ısrarlı görünerek "siyasal çözüm" arayışlarının dışında kalıyorlar.
Kuşkusuz yukarıda sıralanan tüm bu siyasal güç odaklarının ve kuru luşların "siyasal çözüm" derken kastettikleri farkl ı farkl ı şeylerdir. Cazibesi ölçüsünde muğlak ve belirsiz olan "siyasal çözüm" kavramı bunlar için ortak anlam taşımamaktadır. Fakat genel planda kastedilen şey; "savaş"ın Kürt sorununda çözüm olmadığı, hiç değilse kendi başına bir çözüm olmadığı, olmadığının da görüldüğü, bu nedenle de, "Kürt realitesi"nin kabulü
24
temeli üzerinde, Kürtlerin siyasal ve kültürel haklarının siyasal ve anayasal düzenlemelerle şu veya bu ölçüde tanınması, bunun için de Kürt halkının temsilcilerinin muhatap alınma.sı gerektiğidir. Aradaki farklı lıklara rağmen tüm kesimler açısından soruna aranan çözümün emperyalist dünya sistemi ve kurulu düzenin genel toplumsal·siyasal çerçevesi içinde olacağı, olması gerektiği üzerine herhangi bir tartışma yoktur. Tümünün propagandasında ortak olan noktalardan birinin, Güney Afrika ve Filistin 'deki "siyasal çözüm"ler ile Kuzey İrlanda sorununda bu doğrultudaki gelişmeler olması bu açıdan dikkate değerdir.
Farklı güç odaklarının kendi konuıniarına ve çıkarlarına uygun düşen farkl ı amaçlarla Kürt sorunu için sihirli bir formül olarak ileri sürdükleri "siyasal çözüm" istemi yalnızca muğlak ve belirsiz değil, aynı zamanda sahte bir iki lemin ürünüdür. Muğlaklığı ve bel irsizliği, kendi başına çözümün içeriği ve sınırları konusunda hiçbir açıkl ık sunmamasındadır. "S iyasal çözüm" çağrısının biricik açık yanı, ·görüşmeler ve karşı l ıkl ı tavizler temeli üzerinde bir uzlaşma çağrıs ı olmasından ibarettir. Peki uzlaşma sağlanamazsa ne olacaktır? Doğal olarak çatışma yeniden başlayacaktır ve "sav.aş" sürecektir. Bu basit gerçek, "siyasal çözüm" çağrısının en zayıf yönüne ışık tutmakta ve "siyasal çözüm mü-askeri çözüm mü" tartışmasının sahte bir iki lemin ifadesi olduğunu göstermektedir.
Kürt sorunu siyasal bir sorundur ve tüm siyasal sorunlar gibi ancak siyasal bir çözüme konu olabi l ir. Sorunun tüm özü ve en kritik noktası , bunun nası l bir siyasal çözüm olacağıdır. Bu ise, toplumdaki sınıfların çeŞitl i l iği ölçüsünde yanıtı farklı farklı plabilecek bir sorundur. Yine de buna toplumdaki ezen-ezilen sınıflar kutuplaşması ekseninde temelde iki ana yanıt verilebilinir.
Ya, emperyalist egemenlik i l işkilerine dokunmayan ve kurulu toplumsal düzenin sınıfsal çerçevesini esas alan, bu temel üzerinde yeni siyasal düzenlemeleri ve bunun a.nayasal bir dayanağa kavuşturulmasını amaçlayan, bir başka ifadeyle, u lusal eşitsizlikleri şu veya bu ölçüde giderecek biçimde mevcut düzenin
25
refonndan geçiritmesine dayanan bir çözüm . . . Bu bir "siyasal çözüm"dür; sorunun düzen içi, refonncu, anayasal çözümüdür.
Ya da, sorunu, sömürgeci egemenliği iç ve dış dayanaklarıyla yıkmak ve kurulu düzene son vennek yoluyla, yani mevcut sınıf i l işkilerini temelden değiştiren bir devrimle çözmek. Bu da bir "siyasal çözüm"dür; sorunun kurulu düzeni aşan devrimci çözümüdür.
Bu iki çözüm arasındaki fark, yalnızca i lkinin kısmi, iğreti ve geçici; oysa ikincinin ise, sorunun toplumsal-sınıfsal kaynaklarını kurutarak çözeceği için, tek gerçek ve kalıcı çözüm olmasında değildir. Bununla da bağlantıl ı olan ası l fark, her iki çözümün kendine özgü sınıfsal anlamıdır. Bu birbirinden temelden farkl ı iki çözümün gerisindeki sınıfsal güçlerin temelden farkl ı l ığıdır. Bunların sınıfsal konum ve çıkarlarının uzlaşmaz niteliğidir. İlkinde sınıfsal varlıkları kurulu toplumsal düzene sıkı sıkıya bağlı burjuva sınıfların değişik kategorileri sözkonusuyken; ikincisinde, işçi sınıfı ve yoksul köylülük başta olmak üzere, ezenezilen ulusun emekçi sınıf ve tabakaları sözkonusudur.
Kuşkusuz tüm siyasal sorunlarda olduğu gibi Kürt sorununda da ara sınıf konuıniarına uygun düşen çözüm şekil leri vardır. Fakat Kürt sorununun bugünkü safhasının da somut ve canlı bir biçimde gösterdiği gibi , bu ara sınıf çözümleri uzun süre bağımsız kalamazlar; toplumun temel sınıtlarının ortaya koyacağı etkinliğe ve ağırlığa göre, yukarıdaki iki ana çözümden birine meyleder, giderek bu çözümlerden birinin unsuru haline gelirler.
Tüm bunlardan çıkan basit ve tartışmasız sonuç ise şudur. Kürt sorunu çerçevesinde gerçek seçenekler; askeri çözüm ya da siyasal çözüm biçiminde değil , kurulu düzeni aşan devrimci çözüm ya da kurulu düzen tabanı üzerinde anayasal-reformcu çözüm biçimindedir. "Siyasal çözüm" üzerine süren gürültülü propagandanın kararttığı basit gerçek tam da budur.
Siyasal sorunlara yaklaşım i le s ın ıf konumu ve çıkarları arasındaki kopınaz bağ, siyaset biliminin abc 'sidir. Bu basit gerçek unututmadığı ya da bilinçli ve hesaplı bir çabayla karartı l madığı sürece, bundan çıkan bir başka basit sonuç daha var.
Bugünün Türkiye'sinde ve K ürdistan ' ında mevcut tüm temel sınıfların ve onların farklı kesimlerinin, bunların yanısıra, soruna taraf olan tüm uluslararası güçlerin, Kürt sorununa i lişkin olarak kendi konuıniarına uygun düşen politik yaklaşımları ve bu çerçevede "politik çözüm" arayışları var.
Dolayısıyla, "politik çözüm"ün sözünü bile duym�tk istemez gibi görünen sömürgeci Türk burjuvazisinin de gerçekte kendine göre bir "politik çözüm"ü var .. B una rağmen "savaş''ta bu kadar katı biçimde ısrar ediyorsa, bu tam da kendi düşündüğü politik çözüme uygun koşulları yaratmak içindir. "Savaş" burada basitçe "politikanın başka araçlarla devamıdır". "Önce ez-sonra çöz·" olarak veciz bir biçimde formüle de edilen bu politik çözüm arayışı , sanı labileceği gibi , temelde ne ABD emperyal izminin ne de TÜSİAD oligarklarının "politik çözüm" arayışına terstir. PKK tümüyle bir yoksul sınıflar hareketiyken, emperyalizmi cepheden hedef alıyor ve sorunun devrimci çözümünde kesin bir ısrar gösteriyorken, "önce ez-sonra çöz" üzerine hiçbir tartışma ve anlaşmazlık yoktu. Kaldı ki formülün kendisi de zaten ABD patentlidir ve devrimci gel işmeleri durdurmanın, devriınci gelişmelere yolaçan sorunları sistem içi çözümlere kavuşturmaya uygun koşullar elde etmenin bir ifadesidir. 1 989'daki ünlü Malta Zirvesi 'nden beri bu formül esneti lmiş, "savaş" ehlileştirmenin, devrimci akımları düzen . içi. çözümlere razı etmenin bir aracına dönüştürülmüştür. '89 çöküşü emperyalist dünyanın işini bu açıdan hayli kolaylaştırmış, çeşitli kriz bölgelerinde sistemin çıkarlarına uygun "siyasal çözüm"ler peşpeşe gelmiştir.
Fakat tüm bunlara rağmen, Türk devletinin yürüttüğü sömürgeci kirli savaşın karşısına "siyasal çözüm" baskısıyla çıkmanın ve bu çözümü "askeri çözüm"e bir alternatif olarak sunmanın tarihsel ve güncel ne?enlere cjayalı bir temeli ve mantığı da vardır. Bunun tarihsel temeli, Türk 'devletinin geleneksel inkar ve imha pol i tikasıdır. Türk devleti, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt kimliğini hep inkar etmiş, Kürtlerin ulusal kimlik ve haklar uğruna her çıkışını kanla bastırmıştır. Her bastırmanın ardından ise, inkarcı politikayı zora dayalı bir sistematik asimilasyonla ke-
27
sin bir sonuca bağlamaya, Kürt sorununa Kürt kimliğinin yokedilmesi temelinde tarihsel bir "çözüm" butmaya çalışmıştır. Dolayısıyla "siyasal çözüm" baskısı, 28 Kürt isyanı için başarılanın 29. 'su için olanaksız olduğunu, geleneksel inkar ve imha politikasının tam bir iflasla sonuçlandığını, Kürt kimliğini tanımaktan
- ve ulusal hakları konusunda "Kürt ler"e tavizler vermekten başka bir çaresi olmadığını Türk devletine hatırlatmak amacına yöneliktir. İstisnasız tüm "siyasal çözüm"cüler için bir ortak amaçtır bu.
Güncel olan yön ise, geleneksel olanın bir uzantısıdır. Kürt sorununun varlığını resmiyette kabul etmeyen bir devletin, savaştığı gücü bir ulusal siyasal hareket değil de bir "terörist" örgüt olarak nitelemesi, özgürlük mücadelesini "terör", yürütülen savaşı ise devletin "terör"e karşı "asayiş"i tesis etme mücadelesi sayması normaldir. Fii liyatta hiçbir anlamı olmayan, kitleleri aldatmanın yanısıra, yalnızca hukuksal kaygılara dayalı ideolojik argümanlardan ibaret olan bu savlar nedeniyle, somutta savaşan taraf olarak PKK resmen m uhatap alınmamakta ve doğal olarak Cenevre Savaş Sözleşmesi hükümleri de uygulanmamaktadır.
Bu "siyasal çözüm"cülerin farklılaştığı bir konudur. Emperyalistler ve ülke içindeki "siyasal çözüm"cü uzantıları, büyük bir ikiyüzlülükle ve Türk devletinin yürüttüğü kirli savaşı zora sakmamak kaygısıyla, bu konuda devletin resmi politikasına şimdilik ses çıkarmamaktadırlar. Dolayısıyla işin bu yönü, şimdil ik yalnızc!l PKK'nın yürüttüğü "siyasal çözüm" propagandasının temel amaçlarından biridir. Bu çerçevede "siyasal çözüm" baskısı, PKK cephesinden, bir taktik hedef olarak, aynı zamanda siyasal meşrulaşma amacına yöneliktir.
"Siyasal çözüm" arayışı ve ulusal harekette yön değişimi
PKK, bir siyasal meşrutaşma aracı ve olanağı olarak "siyasal çözüm" )d da görüşme talebini erken bir tarihte i leri sürmeye başladı. Bu aşamada ve çerçevede sorun, bu taktik tutumla Türk devletini zora sokmak ve özgürlük mücadelesinin manevra im-
28
kanlarını çoğaltmaktı. Dahas ı , "siyasal goruşm<: çağrısı , bir zorlanmanın ve uzlaşma arayışının ürünü olmak bir yaoa, tersine başarıl ı bir gelişmenin verdiği güç ve güvenle yapı lan bir taktik açı l ımdı.
Ne var ki 1 993 Ateşi �si 'yle birl ikte girilen yeni süreçte, durumun mahiyeti ve gerçe� anlamı artık tümüyle başkadır.. Aradan geçen iki yıl içinde u lusal hareketin yapısında ve sosyal bileşiminde yaşanan değişimle de bağlant ı l ı olarak PKK 'nın yaptığı bir dizi yeni politik açı l ırnın toplu bir bi lançosu, bu konuda bir tartışma ve tereddüt bırakmamaktadır. PKK 'nın Kürt sorununun çözümünde yeni bir yola girdiği , "siyasal çözüm" çağrısının bu çerçevede artık tümüyle farkl ı bir anlama geldiği, tüm yeni taktik tutum ve açılımların da bu yeni çözüm çizgisine göre ayarlandığı gelinen yerde açık bir gerçektir.
PKK önderl iğindeki devrimci u lusal hareketi bu yön değişikliğine götüren sürecin mantığını komünistler ateşkesi izleyen değerlendirmelerinde ortaya koydular. B unun bazı yönleri üzerinde ayrıca duracağız. Şimdilik bu yön değişikl iğinin ifadesi ve göstergesi bazı temel olgu ları sı ralayalım.
* Gelinen yerde ulusal özgürlük müc.adelesinin yoksul köylü-emekçi tabanına dayalı halkçı-devrimci karakteri belirgin biçimde geri plana düşmiiş, u lusal hareket en saf biçimiyle ulusal istemler çizgisine oturmuş, bu anlamda ulusal burj uva karakteri belirgin biçimde önplana çıkmıştır.
Bunun bir yansıması ve göstergesi olarak, PKK Kürdistan toplumuna i l işkin sınıfsal kategorileri neredeyse anmaz olmuştur. PKK için artık bir bütün olarak "Kürtler", "Kürt toplumu" ve "Kürt kimliği" _ vardır. "Kürt toplumu:'nda çıkarları birbirine taban tabana zıt uzlaşmaz sınıflar değil , her sınıftan "yurtseverler" ve her sınıftan "ulusal· hainler" ya da "sömürgecil iğin ajanları" vardır.
Yine bunun bir uzantısı olarak, · Kürt büyük burjuvazisi ve toprak sahiplerine karşı ve u l usal hareketin esas yükünü taşıyan yoksul köylülük ve şehir emekçilerinin sınıfsal çıkarları doğrultusunda herhangi bir propaganda-ajitasyon yapılmamakta-
29
dır. Aynı şekilde, Kürt emekçileri Türk burjuvazisinin yalnızca ulusal baskı ve zulmüne karşı uyarılmakla ve eyleme çağrılmakta, sınıfsal ç�lişkiler ve bunun ürünü istemler görmezlikten gelinmekte, kul lanılmamaktadır.
Tüm bunların bir i fadesi ve sonucu olarak, devrimci temeller üzerinde gelişen bir u lusal özgürlük mücadelesinin temel ayırdedici özel l iklerinden biri o lan halkçı-devrimci sınıf çizgisi neredeyse kaybolmuştur. PKK devrimci bir halk hareketi kimliği yerine, saf şekliyle bir ulusal hareket kimliğini önplana çıkarmış, onu geliştirmeye yönelmiştir.
* '89 sonbaharında patlak veren ve '90-91 yı l ları boyunca gelişip serpilen halk hareketi u lusal istemierin dar çerçevesine hapsedilmiş, sınıfsal bir çizgide derinleştiri lmemiş, kalıcı laştırılıp kurumlaştırıiamamıştır. Kürt feodal-bu�juva sınıflarını karşıya almamak kaygısıyla, yoksul köylülüğün ve kent emekçilerinin sınıf enerji lerini tüm yönleriyle açığa çıkaracak bir devrimci mücadele çizgisinden özenle geri durulmuştur. '9 1 seçimlerinde HEP üzerinden Kürt bu�juvazisiyle i l işkiler gel işince de, bu emekçi halk potansiyelinin HEP-SHP itt ifakı üzerinden düzen kanallarına akmasının önü açı lmıştır. HEP-SI-IP ittifakının ve onu izleyen koalisyon hükümet inin yarattığı ·dayanaksız hayaller ve politik rehavet in kitle h"•cketine biiyük bir darbe olduğunu ise 1 992 Newroz olayları en çarpıcı biçimde göstermiştir. PKK'nın yerel ayaklanma çağrıları karşı l ıksız kaldığı gibi, Newroz kut lamaları da önceki yı l larla kıyaslanamaz ölçüde sönük geçmiştir.
1 992 Newroz'u , bu açıdan bir dönüm noktasını işaretlemektedir. Yerel ayaklanmatarla ordutaşmaya geçmeyi ve bir Bot_an-Behdinan hükümeti kurmayı hedefleyen PKK, kitle hareketindeki geri leme nedeniyle bunu başaramayacağını anlayınca, geri lla savaşında tutunmayı ve bunu Türk devletini siyasal görüşme ve tavizlere mecbur etmenin bir olanağı olarak değerlendirmeyi giderek bir yeni politik yönelim haline getirmiştir.
* Bunun birbiriyle bağlantı l ı iki sonucu, Kürt burjuvazisinin gitgide genişleyen kesimleriyle yasal politik zeminler üzerinden hızla gelişen i l işkiler i le bu çerçevede artan "siyasal çözüm"
30
arayışları olmuştur. Güney Kürdistan'daki kukla devlet üzerinde kurduğu denetimin verdiği olanakları da kullanarak ABD emperyalizminin izlediği çok yönl ü kuşatma ve eh l i leştirme çizgisinin basıncı , bu süreci ayrıca beslemiştir.
1 993 Mart ' ındaki ateşkes bu -sürecin mantıksal bir ürünüdür. Tartışmalı olan kendi başına ateşkes deği ldir. Dişe diş sürmekte olan bir savaşta bir soluklanma molası ya da düşmanı bel li açmaziara düşüren bir taktik manevra o larak, bu tür ateşkesler kendi başına_ reddedilemez. Ne var ki, ateşkesin politik platformu olarak gündeme gelen PKK-PSK Protokolü ile bunu tamamlayan "geniş ittifaklar" ve "Kürt ulusunun her düzeydeki birl iği '' çizgisi, somut anlamı bakımından, Kürt sorununun çözümünde Kürt burjuvazisinin politik platformuna kaymak olmuştur·. Özal şahsında muhatabını kaybeden ve başarısızl ığa uğrayan ateşkes geride kaldığı halde, Ünlü protokolde anl amını bulan yeni çizgi devam ettirilmiştir. Her yeni politik açıl ım bununla uyumlu olarak formüle edilmiştir. Ye en önemlisi , özellikle diplomatik alandaki girişimieric ve son olarak Sürgünde Kürt Parlamentosu yoluyla, Kürt buıjuvazisine ulusal hareket içinde geniş bir politik inisiyatif alanı yaratı lmıştır.
·
* Türk burjuv<ızisinin bel l i kesimlerine yönelik yaklaşımlar, bu aynı sürecin bir başka yönüdür. Bil indiği gibi, sömürgeci Türk burjuvazis i , başarısız ateşkesin ardından azgın bir şovenizm eşliğinde kirli savaşı akı l almaz boyutlara vardırdı . Fakat geril la hareketinin dayanma gücü i le kitlelerin bu harekete kınlamayan desteği , bu politikayı hızla iflasa götürmektedir. Bu, emperyalist destekçiler kadar Türk burjuvazisinin TÜSİ AD'da t�ınsil edilen �e uzun vadeli çıkarları konusunda hassas olan en güçlü kesimleri tarafından da görülmekte. çıkınaza giren politikanın alternati lleri bir süredir dipten dibe hazırlanmaktadır. TÜSİAD 'ın kirli savaşın tırmandırıldığı bir tarihte, daha I 993 sonbaharında, ortaya bir "siyasal çözüm" tartışması atınası boşuna değildir. Özal ' ın ardından bu eğilimi Cem Boyner' in YDB 'sı seslendirmektedir. Bugün için açıkça telaffuz etmeseler de, asl ında bu k_esimlcr savaşın taralları konusunda gerçekçidirler. Bu çerçevede, PKK şahsındaki gelişme-
3 1
ler i le Kürt burjuvazisinin harekette artan ağırlığını dikkatle değerlendirmektedirler.
Dikkate değer olan ise, PKK'nın, sermaye sınıfının her türlü devrimci gel işmeye düşman olan bu en gerici ve Amerikancı çevrelerinin, salt Kürt sorununun devrimci birikimini yoketmeyi ve düzeni bu temel sorunun yarattığı sıkıntılardan kurtararak düze çıkarmayı amaçlayan çıkışlarını cesaretlendirmesidir. PKK'nın, Kürt sorununu bu çevreleri.! çözmeyi uman bir Kürt hareketinin Türkiye işçi sınıfı ve emekçi leri için ne anlam ifade edeceğine fazlaca aldırmadığı görülüyor. Öte yandan, sorunu Türk burjuvazisiyle nası l çözebi leceğini her fı rsatta yineleyen PKK ' nın, bu aynı sorunu Türkiye işçi sınıfı v e emekçileriyle nası l çözebileceği üzerine susması da aynı şekilde dikkate değerdir.
* Bu sonuncu nokta yeni gelişmelerin · ışığında çok da şaşırtıcı değildir. Kürdistan'da devrimci sınıf çizgisinden uzaklaşan ve Kürt sorununu kurulu düzen çerçevesinde bir "siyasal çözüm"e kavuşturmayı bir pol i tik mücadele ekseni olarak benimseyen bir hareketin, Türkiye için devrim perspektifini koruması zaten beklenemez. PKK'nın izledigi yeni politik çizgi, Türkiye i�in devrimi deği l , fakat demokrasiye geçişi esas alan bir çizgidir. PKK, Türkiye 'nin işçi -emekçi hareketini ve onun devrimci-politik güç-
. lerini devrim sürecinin dinami kleri olarak deği l , fakat Kürdistan 'daki özel savaş baskısını azaltacak, giderek Kürt sorununun "siyasal çözüm"ünü kolaylaştıracak "demokrasi güçleri" olarak görüyor. Bu bakışaçısının bir yansıması olarak, 1 993 yazında gündeme geti ri len ve çok geçmeden dağı lan DevrimciDemokratik Güç Birliği için hazırlanan mücadele platformunda, devrim ve iktidar hedeflerinin açık bir tanımından şaşırtıcı bi r ısrarla kaçınılmıştır. PKK 'nın bu politik yaklaşımın ın, "siyasal çözüm" çizgisine de bağl ı olarak, Türkiye solunun reformİst kesimlerinden ve sendika bürokrasisinin refomıist temsilci lerinden destek bulması anlaşı l ır bir durumdur.
PKK i ideri Abdullah Öcalan, son zamanlarda sık sık Türkiye'nin yaşamakta olduğu "ağır kriz"in çözümünün Kürt sorununun çözümünden geçtiğini, bunun ise Türkiye'yi di.ize çıka-
32
racağmı vurgulamaktadır. "Politik" niyetlerle söylendiği kabul edilse bile, bu vurgunun kitlelere verdiği mesaj son derece çarpıktır. Kaldı ki bunun, emperyalist odaklara hitap edilirken sık sık tekrarlanan "Ortaaoğu'nun istikrarı" Kürt sorununun çözümünden geçmt!ktedir vurgusuyla mantıksal t i r bütünlüğü de vardır. Kürt reformİstlerinin formülü "Dünyaya barış, Türkiye 'ye demokrasi ve Kürdistan 'a otonomi" biçimindeydi. B ugün "siyasal çözüm" çizgisine bağlı olarak bu adeta, "Ortadoğu 'ya istikrar, Türkiye'ye demokrasi, Kürdistan 'a federasyon" biçimini almıştır. Nitekim PKK-PSK Protokolü'ndeki biçimi de özü itibarıyla böyleydi. Aynı şey Brüksel Kürt Konferansı'na gönderilen mesaj, AGİK Zirvesi 'ne gönderilen mektup ve nihayet Sürgünde Kürt Parlamentosu'nun kuruluş bildirisinde yeralan mantık için de geçerlidir.
* Türkiye için devrim perspektifi nin yilirilmesinin temel sonuçlarından biri , Türkiye devrimci hareketine karşı eleştiri sınırlarını çok çok aşan hasmane bir dilin ısrarla ve bizzat Öcalan tarafından döne döne kullanı lmasıdır. Türkiye devrimci hareketi kasıtl ı bir tutumla reformİst-kemalist ve sosyal-şoven sol çevrelerle aynı kategori içinde ele al ınmakta, bir çok noktada haksız biçimde ve en ağır sözlerle suçlaniTiaktadır.
Türkiye için devrim perspektifinin yilirilmesinin bir öteki sonucu i se, Türkiye'nin metropollerindeki işçi-emekçi Kürt kitlesinin ulusal hareketin "siyasal çözüm" çizgisi içine hapsedilmesidir. Bu amaçla milliyetçi ideoloj i ve duyguların bilinçli biçimde kullanılm�ı. bu kitlenin Türk işçi ve emekçileriyle birlikte genel sınıf mücadelesine etkin bir biçimde katılmasını zaafa uğratmaktadır.
* Fakat denebilir ki, "siyasal çözüm" çizgisinin en vahim ve devrimci kimlik yönünden en tehlikeli adımı, anti-emperyalist perspektifin ve emperyalizme karşı açık ve kararlı mücadele çizgisinin bir yana itilmesidir. Emperyalizmin varlığını ve çıkarlarını doğrudan hedeflemeyen, ona karşı açık bir tutuma ve politik mücadele çizgisine sahip olmayan devrimci herhangi bir akım düşünülemez. Emperyalizm çağdaş dünyada her türlü gerici l iğin, baskının ve sömürünün ıemcl kaynağı ve esas dayanağıdır. Türk
33
sömürgeciliğine karşı mücadele, içteki feodal-burjuva dayanaklanot olduğu kadar dıştaki emperyalist dayanaklarını da hedeflediği ölçüde devrimcidir. U l usal sorunda devrimci çizgi i le ulusal refomıist çizgi arasındaki temel ayrım noktası_ tam da budur. Bu dün PKK'nın izlediği_ çizgi i le Talabanileıin ve Surkayların izlediği çizgi arasındaki temel farktı ve bu, iki farkl ı u lusal akımı bir uçurum gibi birbirinden ayırıyordu. .
Başta Talabani olmak üzere K ürt reformisılerinin PKK üzerindeki basıncının temel amaçlarından biri PKK'yı bu alanda geriletmek, emperyalizmle diyalog ve uzlaşma çizgisine çekmekli. Onlar; ulusal haklar için, sömürgeci devletlere karşı , fakat "büyük devletler"le, yani emperyalistlerle birlikte diyorlardı. Surkaylar daha çok Avrupalı emperyalistlerden destek umarlarken, Talabaniler Kürt sorununda ABD" taşeronu gibi hareket ediyorlardı. Talabani 'nin ateşkesten bir süre önce Öcalan'a gönderdiği mektupta söyledikleri aynen şöyleydi: "Devrimler dönemi bitmiştir, silahl ı direnme dönemi bitmiştir, artık tarihe karışmıştır. Yeni dünya düzeni siyasi görüşmeler yoluyla, ABD'nin himayesinde, serbest piyasaya dayalı , burjuva demokrasiler sistemi hakim tek nizamdır. Sizin de bunu kabul etmekten başka bir çareniz yoktur."
PKK uzun yll lar bu teslimiyetçi-hain çizgiye karşı devrimci Kürt hareketinin bağımsızlık çizgisini net bir anti -emperyalist tutumla temsil ediyordu. Ne var ki bugün bu çizgiden rahatsız edici düzeyde bir ayrılma vardır. PKK cepheden hedef alacağı emperyalist odakları ikna etmek çabası gösterebiliyor. Onları Kürt sorununa hakem olmaya çağırabi l iyor. Ve hatta, bu doğrultudaki "olumlu" adımlarında onlara destek olmaktan bile sözedebil iyor. Bu amaçla emperyalist şefiere çağrı lar çıkarabi l iyor. AGİK'e mektuplar yazarak "Kürt sçırununa müdahale"Ier isteyebiliyor.
Tüm bunlar bir "politik manevra" ya da "taktik" değil, Kürt burjuvazisiyle geliştirilen i l işkilerin ve Türk buı:juvazisiyle kurulu toplumsal düzeni temel alan bir "siyasal çözüm"ün mantıksal uzantısıdır. K ürdi c;tan ' da sınıf çizgisinden uzaklaşmanın ve Türkiye 'ye i l işkin olarak devrim perspektifini yitirmenin doğal sonucudur. Bu Talabani 'nin önerdiği çizgiye uygun düşen bir
yönelime giriştir. Sorunu başka türlü anlamanın olanağı yoktur. * ' Tüm bunları tamamlayan son bi r nokta ise PKK 'nın
· sosyali�me ilişkin yeni "açılımlar"ıdır. PKK artık kendini marksistleninist olarak tanımlamamakta, Öcalan bunu bir "yakıştırma" sayabilmektedir. Marks ve Lenin ' in temsil ettiği bil imsel sosyal izm P.KK için bir referans olmaktan çoktan çıkn:ııştır. PKK bunun yerine yaratıci "ulusal sosyalizm"den ya da dar sınıf bakışaçısından kurtulmuş " insanlık sosyal izmi"nden sözetmektedir. PKK'nın bu "yaratıcı" ve "ulusal" sosyalizmi, proleter sınıf içeriği ve kimliğinden sıyrı lmıştır. PKK için artık proletarya, proleter sınıf idealleri ve amaçları, proleter sınıf değerleri deği l , "insanlık", "insanlık ldealleri ve amaçları" ve ."insani değerler" önemlidir. "Dar sınıfsal amaçlar"dan kopmak adına savunulan bu yeni sosyalizm anlayışı, gerçekte proletarya sosyali�mine karşı burjuva sosyalizminin bir savunusudur. Ve bu .sosyalizm anlayışı Kürt toplumunun uzlaşmaz sınıf yapısını görmezlikten gelen, tüm Kürtleri u lusal istemler etrafında birleştirerek u lusal ve insani kimliğine kavuşturmayı amaçlayan politik çizgiye tamamen uygun düşmektedir.
PKK Marksizm-Leninizm dememek kaygısıyla da olsa, hala "bil imsel sosyalizm"den sözediyor. Fakat unutmuş göründüğü şudur ki, sosyal izmin bilim haline gelmesi, onun proletarya şahsında maddi bir dayanağa kavuşması, proletaryanın tarihsel rolü eksenine oturması i le olanak l ı olmuştur. Marks' ın yaptığı ve Lenin 'in geliştirip gerçekleştirdiği budur. Dolayısıyla Marks ve Lenin ' in adlarından koparı lmış bir sözde bi l imsel sosyalizm, tarihsel gerçeklerle ve sosyalizm bilimiyle alay etmektir.
Sosyalizm uygulamaları hiç de ·"dar sınıfsal" bakışaçısıyla hareket ettikleri için deği l , PKK 'nın iddia ettiğinin tam tersine, çok fazJa "geniş" baktıkları ya da bakmak zorunda kaldıkları için başarısızlığa uğradılar. "Geniş cephe"den "bütün halkın partisi" ve "bütün halkin devleti"ne, "dünya barış"ından "genel insan1ık sorunları"na kadar bu böyle. PKK bu açıdan yeni bir şey söylemiyor. Kruşçev'den Avrupa komünistlerine uzanan çok bil inen bir lakırdıyı . tekrarlıyor. Öte yandan PKK, zaafların eleştirisi adı
35
altında, 20. yüzyıl ın sosyalizm uygulamalarına karşı inkarcı bir tutuma da hızla kayıyor. PKK 5. Kongre'sinin bu açıdan verdiği işaretler hiç de hoş · değildir.
Fakat bizim için burada önemli olan PKK 'nın sosyalizm anlayışını ele almak değil, bu alandaki bir dizi geri adımın tam da "siyasal çözüm" çizgisine bağlı olarak ve aynı süreç içinde gündeme geldiğine işaret etmektir. PKK, son o larak 5. Kongre'sinde "Orak-Çekiç" amblemini terkederek bu tutumunu yeni bir boyuta vardırdı .
Kendini artık marksist-leninist görmeyen, proletaryanın devrimci sosyalizmi yerine içi boş ve belirsiz bir "insanlık sosyalizmi"ni savunduğunu söyleyen ve Orak-Çekiç 'in simgelediği bir tarihsel ve manevi mirasın yükünden kurtulan bir PKK'ya, içerde burjuvazinin ve dışarda emperyalizmin bundan böyle bir başka gözle bakmaya başlayacağından kuşku duyulam�.
Ulusal hareketteki değişimin nedenleri üzerine
Komünistler başından itibaren Kürt ulusal sorununu marksist-leninist ilkelerin ışığında ele aldılar ve bu çerçevede açık bir siyasal tutuma sahip oldular. 1 991 yılı başında toplanan EKİM I . Genel Konferansı, Kürt sorununa ilişkin görüş, değerlendirme ve tutumuna toplu ve sistematik bir ifade kazandırdı. Sorunun tarihsel temellerini, sosyo-politik içeriğini, kendine özgü yönlerini, güncel durumunu, gelişme olanaklarını, proletaryanın ulusal soruna ilişkin devrimci görevlerini ve sorunun devrimci çözümüne ilişkin marksist-leninist perspektifleri bütünlük içinde ortaya koydu. Komünistler bu genel açıklık sayesinde sorunun somut seyrini her aşamada ayrıca değerlendirmelere tabi tuttular. Bu çerçevede, ateşkesle birlikte gündeme getirilen "siyasal çözüm" platformu ve Kürt hareketinin bunda ifadesini bulan temel yön değişimini izleyen değerlendirmelere, özellikle dikkat çekmek istiyoruz.
EKİ M I. Genel Konferansının toplandığı tarihte, Kürt hareketi tempolu bir gelişme seyri içindeydi ve Kürdistan'da '89 yılı
sonu ve '90 yı l ı başında patlak veren ve u lusal hareketi yeni bir safhaya sıçratan politik kitle hareketleri (serhildanlar) güçlenerek devam etmekteydi. Gelişmenin henüz sorunsuz göründüğü bu safhada, Konferansımız hareketin yakın geleceğine i l işkin bazı temel riskierin önemle altını çizdi. B u çerçevede, birbiriyle bağlantı l ı iki temel tespit yaptı.
Bunlardan i lki şuydu: "Kendi mecrasında gelişen devrimci ulusal hareket, kendi öz gücüyle bugün sorunu çözüm gündemine sokmuş bulunuyor. Ama çözüm gündemine girmek i le çözüme kavuşmak arasında her zaman önemli bir mesafe vardır. Onlarca yıldır kendisini çözüm gündemine sokmuş bulunan, fakat hala çözülemediği gibi, bugün trajik bir biçimde emperyalist politikaların etki alanı haline gelen Güney Kürdistan'daki hareketin deneyimi de bu gerçeği ortaya koymaktadır. Türkiye Kürdistanı 'nda sorunun kendi öz devrimci birikimiyle çözüm gündemine girmiş olması, onun kendi sınırları içinde bir çözümünün son derece güç olduğunu, ao;ı l çözümün sömürgeci Türk burj uvazisini bir sınıf olarak tasfiyeden geçtiğini , gitgide daha açık gösterecektir." (Kürt Ulusal Sorunu, Eksen Yayıncı l ık , s.64-65)
Bununla bağlantı l ı o lan ikinci tespit ise şöyleydi: "İşçi hareketinin bugünkü politik geri l iği ve burjuva bilincin genel etkisi , onu Kürt sorunu ve Kürt halkının devrimci özgürlük mücadelesi karşısında kayıtsız ve edilgen bir konumda tutu-yor hala. Buna son vermek göreviyle yüzyüze olan komünistler, bugün için Kürt yoksul sınıfiarına dayal ı o larak devrimci bir çizgide gelişen ulusal hareketin gelecekteki seyrinin ne olacağı sorununun, önemli , hatta belki belirleyici ölçüde, devrimci süreçlerin Türkiye'nin batısında nasıl seyredeceği sorununa bağlı olduğunu hep gözönünde tutmak zorundadırlar. Eğer işçi hareketi güçlenemezse, politik bir mecraya giremezse, d,evrimci ulusal harekete do-
. !ayl ı ve dolaysız yeterli desteği sunamazsa, böyle .bir durumda, devri�ci ulusal hareketin ihtiyaç duyduğu kuvvetleri kendi mülk sahipleri s ınıflarıyla uzlaşarak yaratmak eği l imi göstermesi m uhtemeldir. Bunun ise ona nas ı l bir akibet hazırlayacağını kestirrnek çok güç olmasa gerek." (a.g.e., s.7 1 )
37
1 993 Ateşkesi 'yle birlikte gündemleşen ve o zamandan beri u lusal hareketin temel politik doğrultusu haline gelen "siyasal çözümü" iki yıl öneeleyen bu değerlendirmeler, sonrdki gelişmelerin nesnel mantığına da ışık tutmaktadır.
Kürt özgürlük hareketinin h ızlı ve başarı l ı gelişmesi, Kürt sorununu çözümünü dayatan bir sorun olarak toplumun gündeminin birinci sırasına koydu. Fakat tam da bu başarının kendisi, hareketi getirip bell i bir gel işme sınırına dayadı . Sorun çözüm gündef!line konuldu, ne var ki sorunun devrimci çözümü için gerekl i toplumsal-siyasal kuvvete u laşı lamadı.
Komünistler, bugüne kadarki değerlendirmelerinde, bu sınırın aşı lmasının Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinden alınacak destekle mümkün olduğunu, böyle bir desteğin veri lmesinin Kürdistan 'daki devrimci sürecin derinleşmesini kolaylaştıracağını, hareketin gerçek bir eşitl ik ve özgürlük mücadelesi çizgisinde ilerlemesini güvenceye alacağını vurguladılar. Bu çerçevede, bunun başarılarnamasının tarihsel ve siyasal sorumluluğunu da Türkiyeli komünistlerin ve devrimel lerin omuzlarında gördüler. Bu değerlendirme tümüyle doğru olmakla birlikte, PKK şahsında Kürt özgürlük hareketinin izlediği politik çizgiden kaynaklanan sorunları ve sorumlulukları yeterince hesaba katmadığı için eksiktir. Bu nedenle burada sorunun bu eksik bırakılan yönü üzerinde kısaca durmak, dolayısıyla çlevrimci süreci i lerletememenin bir sonucu ve bu anlamda bir açmazın ürünü o larak gündeme gelen "siyasal çözüm" çizgisinde bizzat PKK'nın taşıdığı sorumluluğa işaret etmek istiyoruz.
* * *
PKK'nın 1 984'te başlattığı si lahlı u lusal direniş, ' 80'1 i yıllar boyunce esas olarak bir geri l la savaşı olarak gel işti. B u savaşın kadro kaynağı ve kitle desteği , ezici ağırlığı i le Kürt yoksul ve orta köylülüğüne dayanıyordu. Hareketin devrimci kimliğinin, savaş kararl ı l ığının, gelişme dinamizminin toplumsal dayanağı bu sın·ıf katmanları idi.
Si lah l ı direnişin sarsıntıs ı , devletin artan baskı ve terörünün yarattığı tepki ve n ihayet geri l la savaşına eşlik eden poli-
38
tik çalışma, 1 990 yılı başından itibaren bir çok kent ve kasabada yaygın bir politik kitle hareketine yolaçtı. Hemen tüm ii yle ' kent ve kırın yoksul emekçi tabakalarımı dayanan bu biiyiik hareketlil ik, Kürt özgürlük mücadelesinde bir sıçramanın i fadesiydi ve yeni saOıaya geçişin açık göstergesiydi. O gline kadar kırda bir geri l la savaşı olarak gelişen hareket, artık kent ve kasabalarda devrimci kitle hareketr�riyle birleşerek yeni bir güce ulaşıyordu. Hareketin aktif bir kitle dayanağına kavuşması, aynı zamanda sosyal tabanında bir geni�lcıne anlamına geliyordu. Şimdi artık yoksul ve orta köy lülüğün yan·ısıra, kent yoksul ları, küçük-burjuvazinin değişik katmanları, öğrenciler ve kısmen i�çiler ulusal hareketin kitle gücü içinde yeralıyorlardı. .
·
1 990-9 1 yılının gel işmeleri, hareket henliz Kürdistan 'ın genel ine yayılmamış olsa da, u lusal hareketin gerçek bir halk tabanına oturduğunu, güciinü ve dinamizmini buradan aldığını bütün açıklığı i le göstermekteydi . Aynı dönemde, o güne kadar sömürgeciliğin toplumsal dayanağını oluşturmuş feodal-burjuva sınıfların gelişen u lusal harekete karşı tutumları da gitgide daha açık bir hal aldı. Bunlar belirgin biçimde geli�en ulusal hareketin karşısında yeraldılar. Ulusal uyanışın ve hareketin o gline kadar feodal-aşiretsel bağımlı l ık i l işki leri içinde bulunan Kürt köyliilüğünlin bu ortaçağ ilişkilerinden kurtulması ve özgiirlc�mcsi süreci olarak i lerlediğini gördükleri ölçüde, buna daha açık bir gerici sınıfsal tepki gösterdiler. Aşiret reisleri, toprak ağaları ve şeyhler, ulusal hareket biçiminde kendini ortaya koyan devrimci toplumsal-siyasal gelişıneye karşı bu gerici sınıfsal tepkilerini . sömürgeci Türk buı:juvazisiyle daha sıkı bir kenetlcnıneyc giderek. onun militarist aygıtlarıyla bütünleşerek ve "koruculuk sistemi" yoluyla sömürgecilik cephesinden bizzat sava�a katılarak ortaya koydular.
Özetle, ulusal hareketin bu gelişme safhası, kendi toplumsal dayanakları ve kendisine karşı mevzilenen sınınar şahsında. belirgin bir sınıfsal kutuplaşma ortaya çıkarmış bulunmaktaydı. Devrim sürecinde derinleşme; bu nesnel olguyu gözeten politik açılımlar yapmak, ulusal özgürlük mücadelesine açık bir halkçı içe-
39
rik kazandırmak, ulusal çelişki ve özlemler üzerinden kendini göstermiş hareketi aynı zamanda sınıfsal çelişki ve özlemler yoluyla da gel iştirerek gerçek bir devrimci halk hareketi düzeyine çıkarmakl a 2I.anaklıydı .
Kaldı ki, sürecin gelişme seyri bunu kendil iğinden zorluyor, dayatıyordu. U l usal özgürl ük mücadelesin in gel işmesi , Kürdistan'daki feodal kalıntılann ulusal boyunduruğun temel toplumsal dayanakları olduğu gerçeğini tüm açıklığıyla ortaya sermişti. Dolayısıyla, u lusal özgürlük mücadelesinin ayni zamanda feodal kalınllların tasfiyesi olarak; yani köylülüğün yalnızca ulusal kölel ik i l işki lerinden deği l , fakat aynı zamanda bunun en sağlam dayanağı olan feodal bağımlı l ık i l işki lerinden de tümüyle özgürleşmesi biçiminde gel işmesinin nesnel bir zorunluluk olduğu açığa çıkmıştı. Belirtmeye gerek yok ki , gözetilmesi gereken bu nokta ulusal özgürlük mücadelesinin gerçek bir halk devrimi olarak gel işmesinin temel bir önkoşuludur.
Fakat sorunun bunu tamamlayan bir başka yönü daha var. U lusal baskı ve kölelik, her zaman sınıfsal baskı ve köleliğin bir biçimidir, ona hizmet eder. Kürdistan üzerindeki sömi.irgeci egemenlik ve u lusal baskı , aynı zamanda Türk burjuvazisinin Kürdistan ve Kürt halk kitleleri üzerindeki sınıfsal baskı ve sömürüsünün bir biçimi ve .aracıdır. Böyle olunca, u lusal özgürlük mücadelesi, ası l ve temel olarak, Kürt halk kitlelerinin bu baskı ve sömürüden kurtularak özgürleşmesi mücadelesidir, böyle olmak zorundadır.
U lusal özgürlük mücadelesinin ası l dayanağının, feodal , yarı-feodal bağımlı l ık i l işkilerinin yanısıra, sermayenin baskı ve sömürüsünden bunalmış köylü yığınları i le öteki yoksul-emekçi kesimlerden oluşmasının nesnel -toplumsal mantığı buradadır. Dolayısıyla, sömürgeci egemenliğe karşı mücadelenin bir halk devrimi olarak gelişmesi , derine kök salması ve yeni lmez bir zemine oturması, bu mücadelenin halkçı sınıfsal içeriğini gözetmeye ve gel iştinneye sıkı sıkıya bağlıdır.
Temel önemde son bir nokta daha var. Türk sermaye sın ı fının Kürdistan'daki sömürgeci egemenliğinin iç toplumsal
40
dayanaklan Kürt-feodal burjuva sınıfları ise, dış dayanakları da Türkiye üzerindeki emperyalist egemenl ik olgusudur. Kürdistan'daki Türk sömürgeciliğinin arkasında emperyalizm vardır. Bu sömürgeci egemenlik, emperyal izmin aynı zamanda Kürdistan' ı d a kapsayan sömürü v e yağmasının bir dayanağı v e aracıdır.
Sonuç olarak, Kürdistan'daki özgürlük mücadelesinin bir halk devrimi halinde gelişmesi, onun, içte Kürt feodal-burjuva sınıftannı, dışta ise Türk burjuvazisinin sömürgeci egemenliğini ve ti.im bu köleliğin u luslararası dayanağın� o luşturan emperyalizmi hedeflernesi i le mümkündür. Ulusal özgürlük mücadelesinin halkçı özünü ve devrimci toplumsal-siyasal içeriğini koruyabilmesinin, sınıfsal. iktidar değişimini hedefleyen g<>rçek bir demokratik halk devrimi olarak gelişebilmesinin bundan başka hiçbir yolu yoktur. Bu da ulusal sorunun bir "siyasal çözüm"üdür. Fakat bu çözüm, kurulu düzenin sınırlarına sığmayan, onu aşan, mevcut sınıf ilişkilerinde köklü bir değişimi sağlayan bir "siyasal çözüm''dür. Ulusal sorunun çözümünde bu devrimci perspektif, doğal olarak, ulusal hareketi yalnızca salt u lusal istemiere dayalı bir hareket olmaktan çıkarınakla kalmayacak, fakat aynı zamanda, Kürdistan'daki devrimci süreci Türkiye'deki sınıflar mücadelesi sürecine dolaysız ve organik olarak da bağlayacaktır. Bu gelişme, ulusal sorunu ve istemleri karartmak ya da geri plana itmek bir yana, onun köklü ve kalıcı çözümü için olanaklı tek gerçek zemini ve toplumsal güç i lişkilerini sağlayacaktır.
Özgürlük mücadelesinin en büyük gelişme atı l ımını yaşadığı 1 990-91 yı l larında hareketin sınıf yapısı bu tür bir yönelime son derece uygundu. '90-9 1 yı l ı gelişmeleri tüm açıklığı i le göstermiştir ki , u lusal hareketin bu yeni u.yanışı ve gelişmesi d�neminde, u lusal istemierin taşıyıcısı olan ve özgürlük mücadelesinin dinamizmfni oluşturan toplumsal güçler, yalnızca Kürt toplumunun alt sınıflarıdır. En başta ise yoksul köylülük ile kent emekçileridir. Bu sınıflar ise, sömürgeci Türk burjuvazisiyle yalnızca ulusal değil , fakat aynı zamanda uzlaşmaz sınıf çelişıneleri de olan topl umsal katmanlardı. Bunlar Türkiye'nin geneline hakim sınıf i lişkileri içinde Türkiye işçi sınıfının ve emekçilerinin
4 1
temel müttefikleri- durumundadırlar. U lusal hareketin toplumsal tabanını oluşturan bu sınıf güçle
rine· i şaret eden EKi M 1. Genel Konferansı, bunun anlamı i le mevcut ve potansiyel sonuçları hakkında şunları söylüyordu:
" . . . Sm!f.f;a/ istemlerini henüz açık olarak ifade ediyor olmasalar hile, hu emekçi kimliğin dinamizmi on/an kendi mülk sahiplerinden uzaklaştırmakta, Türkiye işçi smıjina ve Türkiye' deki devrimci sınıfsal ,çıireçlere yakmlaştırmaktadll'. Bugünkü hareketili hu emekçi tahamna dayalı olarak ve devrimci hir temel iizerinde gelişiyor olması, aym şekilde. Kürt feodal-burjuva sımjlarımn harekete diişmanlı,�mm. Kiirt ara katman/annın ise harekete ürkek ve temkinli yaklaşmalanmn asti nedenidir. Sımfsa/ çıkarlar. Kürt feodal-hwjuva smifları Tiirk hwjuvazisinin kuca.�ına itmiştir. Kürt orta hwjuva katmanlanm. reformisi hir progranı temelinde, aym hıujuvaziyle uzlaşmaya itiyor. Kürt yoksul köylüliiğiiniin nesnel konumu ise. onu h ir haşka güce, Türkiye işçi sın(/ina yakmlaştmyor. " (a.g.e . , s.66)
Kaldı ki , yalnızca Türkiye'de değil , fakat Kürdistan'da bi le varlığı Türk ve öteki mi l l iyetlere mensup işçi lerd.en ayrı düşüni.ilemeyecek Kürt işçisi de, bu doğrultuda apayrı bir birleştirici kuvvet etkeniydi .
1 9R4 çıkışıyla Kürt halkının ulusal uyanışında ve Kürt so.rununun çözüm gündemine girmesinde tartışmasız bir tarihi rolü olan PKK, mücadelenin ulaştığı bel l i bir gelişme düzeyinden itibaren, bütün bu gerçiklcri izlediği politik çizgide gözelememenin açmazlarıyla da yüzyüze kaldı. U lusal hareketin halkçı ınuhtevasını gözetmek ve bu çizgide derinleşrnek yerine, u lusal sorun ve istemleri gitgide daha saf bir biçimde ele alan bir mil l iyetçi dargörüşlülük örneği sergi lcdi . .
Böylece yalnızca emperyalizm ve proleter devrimler çağında ulusal hareketin özünü ve gerçek devrimci olanaklarını gözden kaçırınakla kalmadı. Fakat aynı zamanda, '60' 1arla başlayan yeni tarihsel cvredc. u lusal istemierin devrimci bir temel üzerinde taşıyıcısı olan sınıfların Ki.irt emekçi sınıfları olduğunu, bunun ise, u lusal hareketin, belirgin toplumsal içeriği olan bir halk dev-
42
rimi olarak gel i şmesi zorunlu l uğuna i şaret ettiğini gereğince gözetmedi.
Sonuç olarak, K_ürdistan'daki devrimci sürecin bugün yüzyüze kaldığı sorunlar ve "siyasal çözüm'; yönelimj: yalnızca Türkiye işçi sınıf}nın ve Türkiye devrimci hareketiniri içi�de' bulunduğu durumla değil , fakat aynı zamanda PKK'nın izlediği p�litik çizgiyle de sıkı sıkıya bağlantıl ıdır. PKK, mülk sahibi sını flarla buluşma zem_ini yaratan saf u lusal istemiere dayalı bir çizgi yerine, Kürt emekçilerinin .toplumsal-siya:;.al istemlerini de gözçtcn bir devrimci politik çizgide gel işmey! esas alsaydı. kuşku yok ki, bunun Tü.rkiye ,işçi s ınıfı ve emekçilerinin s!nıfsal uyanışına çok etkili bir dolaysız katkısı o lurdu. Bu her iki u lustan · işçi ve emekçilerin mücadele içinde yakın laşmasını v
.e kaynaşmasını
görülmemiş ölçüde kolaylaştırırdı . Ve Türk burjuvazisi için, işçileri ve emekçileri , mil l iyetçi öriyargı larla ve şovenizmle zehirlcyip toplumsal mücadeleden alıkoymak o kadar kolay başarılır bir iş olamazdı .
3. Genel Konferans Belgeleri'nden ...
Mart 1995
43
EKİM 3. Genel Konferansı (Tutanaklar) Ulusal hareket; sorunlar ve
görevler . . .
Cihan: Kürt sorununa il işkin programımiz i lkesel çerçevesi yönünden yeterince açık!ır. I. Genel Konfransımıza ait metnin ilgil i bölümünde sorunun i lkesel çerçevesiyle ilgi l i temel düşünceler net bir biçimde ifade edilmiştir. B urada, ulusal soruna i l işk in m arksist programı n üç tl�mel unsurdan oluştuğu ve bu unsurların kendi içerisinde tam bir bütünlük ifade ettiği, ancak bu bütünlük iç-erisinde ele al ınmak ye uygulanmak durumunda, ulusal soruna i lişkin marksist sınıf tutumuna bağlı kalınabiieceği özenle belirti liyor.
Bu üç teı:nel unsur, aynı zamanda hareket noktasıdır da. B unlardan i lki, bir ilke sorunu olan ulusların tam hak eşitliğidir. İkincisi, bu ilke sorununun bir sonucu olarak, .ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkının kayıtsız şartsız savunulmasıdır. Üçüncü ise, bir devletin sınırlan dahilinde, hangi ulustan, hangi milliyetten geliyor olursa olsun, proletaryanın mücadele ve örgüt birliği
44
konusunda tavizsiz davranabi lmektir. Bunlar ulusal soruna i lişkin marksist programın kendi içinde
bir bütünlük taşıyan üç ana unsurudur. İ lk iki unsurdan, ezilen ulusun meşru hakları karşısında açık bir tutuma sahip olmak ve bu meşru haklar uğruna kararlı l ıkla mücadele etmek, verilen mücadeleyi desteklemek poli tik sonucu ve görevi çıkıyor. Üçüncü unsurla ise ezen ulus mi l liyetçi l iği ile araya kesin bir sınır çizi lmiştir. Bu kesin sınırlar temel i üzerinde, çeşitli mi l l iyetlerden işçilerin sınıf birl iği, dolayısıyla mücadele ve örgüt birl iği konusunda ısrarlı davranmak, bu doğrultuda tavizsiz bir mücadele yürütmek görevleri çıkıyor. Dolayısıyla ikili bir görev alanı doğuyor burada. Lenin, net bir biçimde, görevlerin bu ikinci alanına da özel bir vurgu yapıyor. Bunun gözden kaçırıldığı bir durumda, ulusal soruna i l işkin marksist program ile en i leri bir burjuva ulusal demokratik program arasındaki ayrım çizgisi kaybolur, diyor. M arksist programın ay ı rdedic i öze l l iğ i , i l k iki unsuru üçüncüsUyle birleştirmeyi başarabilmektir.
Bu, sorunun genel . ikesel programatik çerçevesidir. Peki bunun bizim bugünkil politikalarımız ve pol itik görevlerimiz için pratik sonuçları nelerdİr?
Bugün iki gelişmeyle yüzyüzeyiz. Biri genel planda ve nesneldir. Diğeri ise daha çok bizim gelişme düzeyimiz ve bununla bağlantı l ı olarak önümüze çıkan görevlerimizle i lgi l idir.
Genel planda ve nesnel olan gelişme. Kürt ulusal sorununun bugünkü gelişme düzeyi ve bu düzeyiı1 ortaya ç ıkardığı yeni sorunlardır. Siyasal gel işmelere il i�kin tartışma gündeminde de değinildi. Kürt u lusal hareketi son bir kaç yı ldır bell i bir gelişme düzeyine ulaşmış bulunuyor ve bu gelişme düzeyinde çözümünü zorluyor. Fakat çözüme gitmekte, bu çözümü kendi bugünkü güç düzeyinde gerçekleştirmekte zorlanıyor. Bu durumun yolaçtığı eğil imleri bir çok vesileyle ortaya koyduk. Bu bir ki l itlenme durumudur. Taraflar yüklenmekte, fakat kendi çözümlerinin önünü açamamaktadırlar. Burada devlet kendi çözü.münde, hiç değilse resmiyette, katı bir ısrar göstermek durumunda kalmaktadır. Fakat PKK devletin bu ısrardaki zayıflığından da yararlanarak
45
bir "siyasal çözüm" önerisiyle hareket etmektedir. Bu noktadan devleti açmaza almaya çal ışmaktadır. Tabi bu politikanın başka uzantıları da vardır. "S iyasal çözüm'' arayışı beraberinde, Kürt burjuvazisiyle i l işkilerde bel l i bir yumuşamaya ve belirgin bir işbirliğine; Türk egemen sınınarının bazı kesimleriyle bel l i i l işkiler geliştirmek eği limine; bu arada uluslararası planda emperyalist devletlerle bazı politik ve diplomatik i lişkilere yolaçabilmektedir. Bütün bu gelişmelerin gündeme getirdiği sorunlar vardır. Bu, işin bir yanıdır.
Öte yandan, ulusal hareket yaşadığı gelişme gücü sayesinde, yalnızca Kürdistan 'daki Kürt kitleleri üzerinde deği l . Türkiye genelindeki Kürt kitleleri iizerinde önemli bir politik etki yaratmış bulunuyor. Bu pol i tik etki ise doğal olarak beraberinde ulusal hareketin ideolojik etkisini getiriyor. Bunun sınıf mücade-
. · lesi açısından yarattığı sorunlar ve sonuçlar vardır. işin bu cephesi yeni bir olgu değildir. Ama "siya•;al çözüm" arayışının yoğunlaştığı bir dönemde, bunun kazandığı özel bir anlam ve önem vardır. Bu yeni bir olgu değil diyorum ; zira PKK Kürdistan'da kitlesel taban bulmaya başladığı andan itibaren, bunun etkisi doğal bir biçimde büyük kentlerde kendini gösterıneye başladı . Buna rağmen biz bugüne kadar sorunun bu yanı üzerinde çok fazla durmadık. K uşkusuz ideolojik ayrım çizgilerini bu noktada neı çizdik. Ulusal soruna, onun teorik-i lkesel çerçevesine ilişkin olarak, farkl ı mil l iyetlerden proletaryanın sını f birliği konusunda herhangi bir taviz veremeyeceğimizi , bunu bir i lke sorunu olarak gördüğümüzü hep vurguladık ve savunduk. Belgelerimiz bu konuda yelerince açıktır. Ama bu sorun bugüne kadar pratik politikada bizim önümüze çok özel ve zorlayıcı bir tarzda çıkmadı. Hareketimizin genel gelişme süreçlerine ve politik mücadele içindeki yerine i l işkin olarak bu konferans boyunca yaptığımız tartışmaların kendisi, bu sorunun bizim karşımıza neden özel bir tarzda ç ıkmadığı' ve tersinden bugün artık neden çıkmakta o lduğu konusunda bel l i bir açıklık sağlayabilmektedir.
Gerçi bu sorunun karşımıza yer yer pratik olarak çıktığı durumlar da oldu . Çıktığı ölçüde ideolojik ayrım çizgisi zaten
46
pol it ik sonuçlarını gösterdi . B üyük kentlerde biz, Kürt sınıf · kitleleriyle demeyeyim ama, Kürt işçi bireylerle karşı kar� ı ya kal-· · dığı m ız her durumda, kendi sın ırları içerisinde ulusal · hareketin hakl ı l ığını ve meşruluğunu savunduğ��uzu, verilen mücadeleye bizim tam destek verdiğimizi belirtmekle kalmadık •. fakat öt� yandan, büyük kentlerdeki Kürt işçilerini işçi sınıfının bir parçası olarak gördüğümüzü, onların görevlerinin kendi bağımsız sınıf konumundan sınıf mücadelesinin görevlerini üstlenmek ve ulusal sorunun çözümünü de bunun içinde anlamiandırmak olduğunu hep söyleyegeldik.
. ,.
1 . Genel Konferansımızdaki tartışma tutanaklarında, ulusal sorunun genel bir nitel ik taşıdığı, ama Kürt toplumunu oluşturan her bir sınıfın bu genel sorun karşısında kendi sınıf konumundan hareket ettiği, sorunun çözümüne �endi sınıf çıkarlarından hareketle yanaştığı, önplana sınıf çıkarlarını koyduğu üzerine son �erece aydınlatıcı açıklamalar vardir. Bu aç·ıdan bizde Kürt ulu
. sal sorununa i l işkin olarak genel. bir ideolojik açıkl ık ve sorun pratik olarak önümüze çıktığı ölçüde de doğru bir politik tutum sözkonusuydu.
Fakat bugün durum biraz daha farklıdır. B iz artık işçi kitlelerini hedef alan çok daha etkin bir politik çalışma yürüteceğiz. Böyle bir çalışmada, sınıf kitleleri içerisinde Kürt işçileri özel bir oran teşki l ettikleri ölçüde, bu sorun pratikte karşımıza daha yakıcı bir biçimde çıkacaktır. Çünkü Kürt kökenli işçi ler, değişik ideolojik etkilerin yanısım (özellikle politize olmuş ileri kesimleri) belirgin bir biçimde ulusal harekete duygusal bir bağl ı l ık duymakta ve bu temel üzerinden de onun pol itik ve ideolojik etkisi altında bulunmaktadırlar. Eğer onları kendi bağımsız sınıf çizgimize kazanmak istiyorsak, bu ideolojik-pol itik etkiyi kırmak zorundayız. Bu ise, aradaki ayrım çizgilerini net bir biçimde çizmek ve bu ayrım çizgilerini .açık bir ideolojik mücadeleye, gerektiği yerde pol itik mücadeleye konu edebilmek demektir . . Görevlerimiz bunu gerektirmektedir. Parti sorununu çözmek, sınıfın ileri kesimlerini parti olarak örgi.itlemek, sınıfı devrimcileştirrnek görevinde ciddi mesafeler katetmeye yöneldiğimiz bir nok-
47
tada, k�ndi sınıf iddiamızdan ve i lkesel konumumuzdan uzaklaşmadığımız sürece, bu konuda herhangi bir taviz veremeyiz. '
Biz ulusal hareketi bugünün kendine özgü koşullarında kendi coğrafya" ında bütün gücümüzle destekleriz. Ama. hiçbir biçimde Türkiye işçi sınıfının birl iğinden taviz veremeyeceğimizi, Türkiye coğrafyasında verilmesi gereken mücadelenin sınıf i lkesi temel i üzerinde ortak bir sınıf mücadelesi ve örgütlenmesi olması gerektiğini ısrarla propaganda ederiz. Bununla da yetineıneyiz·, bunu bizzat örgütlerneye çalışırız. Ama biz bunu örgütlerneye çalıştığımız andan itibaren de za.ten kendi irademiz dışında bu sorunun muhatabıyla yüzyüze geliriz. İşte bu noktada, yeni bir mücadele ala_nı doğacaktır. Bu mücadelenin ideolojik ve i lkesel çerçevesi ve pratik sorunları konusunda açık olmak durumundayız. Sorunun bir diğer öneml i yanı da budur.
Sorumın bir öteki yanı ise şudur. "Siyasal çözüm'' alanındaki gelişmelerden sözetmiştiın. Kürt hareketi bel l i bir karşıl ıkl ı denge durumunu aslında erken bir tarihte yakaladı. Ancak bu denge kavramını doğru anlamak gerekiyor. Devletin gücü i le PKK 'nın gücü arasında eşit bir i l işkiyi anlatmıyor bu. Taratla�ın kendi çözümlerini daha ileri bir düzeye sıçratamamak noktasında yaşadıkları karşılıklı tıkanmalardır sözkonusu olan. Denge durumu ile aniatılmak istenen budur. Bu durum Kürt ulusal hareketini zorladı. Türk emekçi sınıflarından gerekli desteği göremediği ve dahası göremeyeceğine kanaat getirdiği andan itibaren, (yaklaşık iki-üç yıl l ık bir dönemdir bu) ihtiyaç duyduğu desteği başka alanlardan yaratmak için belli açılımlar yapmak yoluna girdi. Bu çerçevede, kazandığı mevzilerini elde tutmak, mümkünse daha ileri mevzilerle birleştirmek, değilse o mevziterin gerektirdiği tavizlerle sorunu belli bir ara çözüme bağlamak eğilimi içerisindedir. Eğer soruna gerçekçi yaklaşılacaksa, yani ulusal hareketin imkanları ve dayandığı toplumsal tabanın sınıfsal özell iklerinden gidilerek bakılacaksa, bunu basit bir "taktik manevra" kapsamında görrtıemek gerekiyor. Burada gerçek bir sını fsal i l işkiler alanı vardır. Bu temel üzerinde şekil lenen yeni siyasal tutumlar ve yönelişlerdir sözkonusu olan. Bunun ürünü politikalar olarak değer-
4
tendirrnek gerekiyor. Bu "siyasal çözüm" arayışları, gelinen yerde, diplomatik çaba
adı altında, bizim prensip olarak kabul edemeyeceğitniz bel l i biçimler de almaktadır. Diplomatik çabalardan sözederken, bununla hiçbir biçimde, Kürt ulusal hareketinin dünya çapında kamuoyu oluşturma, bu arada uluslararası hukuk çerçevesinde kendini Kürt halkının meşru temsilcisi olarak kabul ettirme, bu açıdan meşrulaştırma girişimlerini kastetmiyorum. Sözkonusu olan bir ulusal hareket olduğuna göre, bu tür girişimiere i lke olarak karşı çıkılamaz. Bu, karşısındaki sömürgeci gücü geriletmek bakımından da bel l i bir imkandır. B iraz zor bir alandır, kaygan bir zemindir. Ama buna i lke olarak karşı çıkılamaz.
Problem ise daha başkadır. Özellikle yakın dönemde, AGİK Zirvesi vesilesiyle, A . Öcalan ' ı n büyük emperyal ist devletlere yaptığı bir çağrı vardır. Bu çağrıyı prensip olarak ·asla kabul edemeyiz. Bunun pol itik sonuçları konusunda emekçileri, en başta �a Kürt emekçilerini aydınlatmak sorumluluğuyla yüzyüzeyiz. Çağrının özü şudur: Biz "büyük devletler"in Kürt sorununa müdahalesine açığız! Bu, "büyük devletler" denilen emperyalist güç odaklarını basitçe hakem tutmak deği ldir sadece. Fakat bu savaşın yarattığı sonuçlara da dikkatleri çekerek, büyük devletlerin bu duruma seyirci kalmamaları ve bizzat müdahale etmeleri çağrısıdı-r. "Büyük devletler" denilen güçler, emperyalist di.inyanın ta kendisidir. B ütün gericil iğin, u lusal köleliğin, sömürgecil iğin, her türlü kötülüğün kaynağıdır. Biz_ bunu i lke olarak kabul edemeyiz. Dahası bunu devrimci kimliğin terkedilmesi sayarız. Bu konudaki tutumumuzu kitleler önünd� tüm açıkl ığıyla ortaya koymak zorundayız. Bu konuda en ufak bir duygusal baskı lanma altında kalmamal ıyız. Duygusal baskılanmadan şunu kastediyorum. Bugün, geçtik Doğu Perinçek gibi sosyal şovenlerden, Türk burjuvazisi bile, PKK 'nın Kürt sorununda büyük devletlerden ya_!dım istemesi üzerine demagoji yapabi liyor. "Büyük Türkiye"yi çekerneyen büyük devletler bu SG!·unu kışkırtıyorlar; Türkiye'yi bölmek istiyorlar; işte kanıtı, dıyebi l iyor.
Zayıf bir devrimci kimlik, bu durum karşısında gerilerneyi
49
getirir. Ama bizim burada gerilememiz için hiçbir neden yoktur. Biz ulusal sorun ve u lusal sorunun öncü pol i tik kuvveti olan PKK'nın mücadelesinin desteklenmesi konusunda en başından i tibaren çok açık tutum almış bir h,ııreketiz. PKK devrimci bir çizgide i leriediği sürece destekte tereddütsüz davranmı§ bir hareketiz. Bugüne kadar bu alandaki i lkesel ve pol itik tutumumuzdan taviz vennemiş, herhangi bir zayıflık göstennemiş bir hare·ketiz. Bu gücü gösterebiimiş bir hareket, zaafın ortaya çıktığı noktada, ona en açık şekilde vurmak hakkına sahiptir ve bunu yapmak zorundadır. Bu bizim için PKK 'nın zayıflıkianna karşı al ınacak i lk tavır da değildir. Biz aynı tavrı "siyasal çözüm" arayışları sırasında, yani ·:ateşkes" sürecinde de gösterdik. Dikkal edil irse, bizim orada altını çizdiğimiz nokta, ateşkes sorununun kendisi değildi. Bizim için öneml i olan, ateşkesin bir paket proje olarak gündeme gelmesiydi. Yani bir ucunda Talabani 'nin, öteki ucunda PKK-PSK Protoko lü 'nün olmasıydı, bu protokolün içeriğiydi . Bu girişim akan kanı durdurmak duygusal propagandasıyla birleştiri l iyordu. PKK cephesinden de bu böyleydi . Askeri çözüm-siyasal çözüm iki lemi içerisinde durum formüle ed!liyordu. Bizim o zamanki değerlendinnelerimizde altı önemle çizilen bir nokta vardır. Denilen şey şudur. Askeri çözüm-siyasal ç�züm; bu sahte bir iki lemdir. Temel seçenekler böyle konulamaz; devrimci çözüm, kurulu düzeni ve uluslararası sistemi aşan bir çö�üm, ya da mevcut düzen ve sistem içi bir çözüm olarak konulabil ir gerçek seçenekler. Yani devrimci çözüm ya da anayasal refonncu çözüm! B unların ikisi de siyasal çözümlerdir.
Dikkat ediniz; bütün sınıflar ve bütün temel kuvvetler, gerçekte bel l i bir siyasal çözüm programıyla ortaya çıkmaktadırlar. B ir tek Türk devleti bunun istisnası gibi görünüyor. Oysa gerçekte onunki de bir siyasal çözüm girişimidir aslında. Savaş burada politikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir. Kürt hareketini ezmek, sonra belli kültürel tavizler i le, kültürel kimlik taviziyle bu sorunu düzen içine alarak zaman içerisinde halletmek, hiç deği lse oyalamayı başarabilmek ... Bu da bir tür siyasal çözümdür. Ama askeri araçların da devreye girdiği,
50
onun özel bir yer tuttuğu, yani çatışmanın askeri boyutta sürdüğü türden bir siyasal çözümdür. Öte yandan, başta Amerika olmak üzere emperyalist dünyanın değişik alternatifiere dayalı siyasal çözüm paketleri vardır. Beri yandan Kürt burjuvazisinin bir siyasal çözüm paketi vardır. Beri yandan PSK şahsında Kürt reformculuğunun, Kürt küçük ve orta burjuvazisinin bir çözüm paketi vardır. Öte yandan Türk sosyal şovenizminin, yani Doğu Perinçek' in bir siyasal çözüm paketi vardır: "kardeşl ik paketi" demektedir buna. Bizim de bir bakışımız, dolayısıyla bir siyasal çözüm yaklaşımımız vardır bu soruna. Sonuç olarak her sınıf, gerçekte kendi sınıfsal konumundan, kendi siyasal perspektifinden sorunun bir siyasal çözümünü aramaktadı r ve gerçekleştirmeye çal ı şmaktadır. Kimis i bunu askeri , k imisi barışçı l biçimler içerisinde, kimisi emperyalist devlet olmanın güç ve imkanlarını kullanarak, çok değişik araç ve yöntemlerini devreye sokarak, neticede kendi çözümünü gerçekleştirmeye, bu çerçevede Kürt sorununa bi� "siyasal çözüm" bulmaya çalışmaktadır.
Kürt u lusal hareketi Kürdistan'daki öz dinamiklerin bugünkü olgunlaşma düzeyiyle varabi ldiği yere. varmış, bu arada Türkiye işçi sını fı ya da emekçi sınıflarından umduğu ve beklediği desteği alamamıştır. Bell i bir noktadan itibaren de, kısa vadede böyle bir gücün çıkamayacağına kanaat getirmesine de bağlı olarak başka arayışlara girmiştir. Onurlu bir uzlaşma çözümü aramaktadır aslında. Buna İnanmak, bundan kuşku duymamak gerekiyor. Çünkü bir savaş yaşanmaktadır. PKK epeydir hayli b·aşarı l ı bir dayanma gücü göstermektedir. Ama bunun bel l i noktalarda bir zorlanmaya dönüşeceğini de politik bir öngörüyle görebilmektedir. Kazandığı mevzileri bel l i ara çözümlerle (bu ara çözümlerin kendisi için hangi akibeti yaratacağı sorunııyla çok da bağl ı olmayarak), bir takım tavizlerle, bel li bir sonuca bağlamayı umabilmek�edir. Buna yönelik bir politika izleyebilmektedir. Ama tam da böyle bir dönemde, kendi burj uvazisinin bazı katmanlarıyla da güç birliği içerisinde sistem içi bir çözüm arayısı içerisinde olmak, bell i kaçını lmaz sonuçları da zaman içüretmektedir.
51
Bu sonuçların en bel irgin yönlerinden biri, bugün Türkiye devrimci hareketine al ınan tavırda kendini somutlamaktadır. PKK, büyük kentlerdeki Kürt emekçi kitlelerinin Türk emekçi kitleleriyle birl ikte Türkiye 'de devrimci kuvvetler tarafından mücadeleye sürülmesine karşı çok özel bir direnç göstermektedir. HADEP' ten · Öcalan ' ın Türkiye devrimci hareketi değerlendir-melerine kadar herşey buna hizmet etmektedir. Genel olarak mil l iyetçi temaların önplana çıkarı lması , her yerde Kürt kitlesinin ancak PKK'dan sorulabi leceği türünden bir mil l iyetçi temanın işlenmesi , bütün bunlar aranan çözümlerle bağlantı l ıdır. Biz bu tür bir arayışı kabul edemeyiz. Ulusal hareketin Kürdistan'da, kendi coğrafyasındaki gelişmesine herhangi bir güçlük çıkarmak bir yana (bu konuda gücümüzün olup olmamasını saklı tutuyorum), dahası buna güçlük çıkaranlara karşı bir ideolojik politik mücadele yürüttük, yürüteceğiz de. Ama ulusal istemler temeli üzerinde, ulusal dava ekseni üzerinde gelişen bir hareketin, büyük kentlerde sınıf mücadelesini yönlendirmek bakımından yapabileceği hiçbir şey yoktur. Nesnel konumu, mi l l iyet kimliğine dayalı politik mücadele platfonnu, buna aşılmaz bir engeldir. Büyük kentlerdeki Kürt kitleleri içinde, Kürdistan'daki mücadeleye bel l i bir duygusal lıkla da içiçe sınırlı bir politik destek yaratmanın, genel demokrasi mücadelesi içerisinde o desteği bel l i bir biçimde seferber etmenin ötesinde, yapabileceği fazla birşey yoktur. Nitekim fazla birşey de yapamıyor. Burada Çukurova/Adana bölgesi biraz özel bir istisna olarak ortaya çıkıyor. Bence bu da Çukurova'daki sınıf mücadelesinin gcri l iğiyle çok bağlantı l ı bir sonuçtur. Buradaki mücadeleler de gerçekten ancak destek mücadeleleri olarak ortaya çıkabi lmektedir.
Büyiik kent lerdeki Kürt işçi ve emekçi kitleleri burada toplumun organik bir parçasıdır. Mi l l iyetleri farklıdır onların, ama gettolarda yaşamıyorlar. Kürtlerin ağırl ıkl ı olduğu malıailelerin varlığı çok fazla birşey anlatmıyor. Bazı yörelerden gelenlerin ağırl ıkta olduğu mahal leler de vardır büyük kentlerde. Örneğin Erzincanlı lar, Yozgatl ı lar, Sivas l ı lar vb. gibi . . . Çoğu kere Kürt mahalleleri de gerçekte aynı zamanda bel l i kent mensuplarının
52
mahal lelerid ir. ,Büyük kentlerdeki i lerici işçi potansiyelinin önemli bir bö
lümünü Kürt kitleleri oluşturmaktadır. Eğer biz devrimci siyasal mücadele görevlerinin hakkını vermek durumundaysak, bu iddia i le ortaya çıkıyorsak, tam da bu noktada, mil l iyetçi şartlanmaya ve darl ığa karşı belirgin bir ideolojik ayrım çizgisi çizmek ve metropol lerde bunun gerektirdiği mücadeleyi tavizsiz bir biçimde vermek durumundayız. Bu, marksist i lkesel konum bakımından son derece açık bir sorundur. B u sorun örneğin bolşeviklerde zamanında uzlaşmaz, hatta geri l imli bir mücadelenin konusu da olmuştur. Bu yalnızca i lkesel bir tutumun değil , fakat pratik sınıf mücadelesinin zorunlu bir gereği de olmuştur. Çünkü Rusya'da marksist hareket sınıf kitleleri üzerinde dolaysız bir etkiye ve güce sahiptir. M ücadelede dolaysız olarak taraftır ve sorun onun karşısına dolaysız olarak çıkmıştır. Lenin, sosyal şovenizme karşı verdiği mücadeleyi , gerektiği yerde ezilen ulus mil l iyetçiliğine karşı da aynı sertlikte vermekte bir an bile tereddüt etmemiştir. Bizim bu konudaki nispi sessizliğimizin ya da bu alandaki pratik görevleJimizi bugüne kadar gereğince üstlenmememizin gerisinde, gerçekte sınıflar mücadelesi alanına etkin bir güç olarak çıkamamamızın ve etkin bir sınıf çalışmasına yöndememizin çok özel bir payı vardır. Ama tam da bu konumu kırmaya çalıştığımız bir evrede, marksist programımızın bütün gereklerini bir bütünlük içerisinde ele almak ve pratikte yerine getirmek sorunuyla yüzyüzeyiz.
Hele de PKK'nın "siyasal çözüm" arayışları içerisinde, bilerek ya da bi lmeyerek, fakat izlediği çizgi ile kaçınılmaz olarak Türk ve Kürt emekçileri arasında bel l i sınır çizgi leri çizmeye çalıştığı bir evrcde . . . Bu, büyük kentlerdeki Kürt işçi ve emekçi sınıflarını Türk işçi ve emekçi sınıflarından farklı bir politik tutuma, yani u lusal özlemler, ulusal talepler eksenine oturan bir mücadeleye .;:.::brıt'sinde açık ifadesini bulmaktadır. PKK, Kürt işçilerine ve emekçilerine, Ti.irk burjuvazisine karşı kendi sınıf konumunuzdan devrim ve iktidar mücadelesi yürütün dememektedir. PKK 'nın yayınlarında buna i l işkin neredeyse tck keli-
53
me yoktur. Büyük kentlerdeki Kürt işçi ve emekçi leri Kürt burjuvazisine karşı sını fsal bir m ücadele vermeye de çağrılmamaktadırlar. Bütün sorun, ulusal istemlerle sınırlı bir mücadeleye büyük kentlerden bel l i bir desteğin verilebilmesidir. Bu ise kirli savaşa karşı demokrasi m ücadelesi , yani Kürdistan'daki kirli savaş baskıs1nın hafifJetilmesi m ücadelesi olarak çıkmaktadır mtaya. PKK 'nın bu alanda sınıf mücadelesi perspektifinden uzakl ığı , kendini büyük k�ntlerin Kürt orta sınıflarıyla ve burjuvazisiyle kurduğu i l işki lerde de göstermektedir. Büyük kentlerde legal parti lere dayanı lmaktadır. B u parti lere Kürt burjuva sınıfları yön vermektedir. Kürt burjuvazisinin sınıf konuınunun ifadesi politik perspektifler ıŞığında
. hareket etmektedirler bu partiler. Kürt
işçi ve emekçi sını fları da bu partilerde politika yapmaya çağrılmaktadırlar.
Akşamki komisyon tartışmasında açığa çıktı, çok i lginç bir gözlemdir. Büyük kentlerde PKK'nın ideolojik-politik etkisi altında olan Kürt işçi ve emekçi sın ıflarının ya da onların büyük kentlerdeki politik temsilcilerinin davranış biçimleriyle, Türkiye devrimci hareketinin reformisı kanadının davranış biçimleri bir çok alanda örtüşmektedir. Bundan 3-4 yı l önceki bir kongrede Tüm Sağ-Sen Diyarbakır temsilcileri komünistlerle ittifak kurmaktan yana iken, Tüm Sağ-Sen' in büyük kentlerdeki "yurtsever" temsilci leri Dev Yol ' la ve TDKP'yle ittifak yapmaktadırlar. Bu durum büyük kentlerde pol i likanın çok büyük ölçüde Kürt orta burjuvazisinin perspektifleri üzerinden sürmesinden kaynaklanmaktadır. Öte yandan Gebze direnişinde Kürt yurtseverl iğinin ideolojik pol i tik etkisi altındaki işçi ler, oradaki uzlaşma çizgisiyle çok belirgin bir biçimde paralel düşebi lmektedirler. "İşEkmek-Özgürlük mücadelesi" tipik bjr biçimde büyük kentlerdeki yurtsever kitlenin de perspektifidir. Bunlar büyük kentlerdeki devrimci sınıf mücadelesi görevlerine uzak durmaktadırlar. Yalnızca "iş"i , bu çerçevede "ekmeği '' tehl ikeye girdiğinde, ekonomik istemieric sınırl ı bir mücadeleye destek vermektedirler. Pol i tik i lgi leri ise yalnızca Kürdistan'daki savaşa, oradaki mücadeleye i l işkindir. Ye ona i l işkin bir destek çerçevesiı;ıdedir.
54 "
Büyük kentlerdeki genel politik m ücadeleye karşı ise bir i lgisizlik sözkonusudur. Bu i lgisizlik yakın zamana kadar (son durumu bilmediğim için yakın zamana kadar diyorum) üniversitelerdeki "yurtseverler''in siyasal mücadele karşısında yerine göre "tarafsız" twır almalarına kadar bile gidip varabi l iyordu.
PKK 'nın bir süredir Türkiye devrimci hareketine karşı gel iştirmekte olduğu tavırdan sözetmiştim. Buna bir kaç nokta daha eklemek istiyorum. Türkiye devrimci hareketi eleştiriyi fazlasıyla hakeden bir harekeıtir. EKi M 'in bunu anlamasında hiçbir güçlük yoktur. Çünkü EKİ M yı l lardır Türkiye devriınci hareketinin zaafları üzerinden bir mücadele yürütüyor. Tasfıyecil iğe karşı, tasfiyec i l iğin değişik görünüm lerine karşı sert bir mücadele yürütüyor. Bütün bunlar bunun zaafl ı bir hareket olduğu, misyonunu oynayamayan, bundan çok büyük ölçüde uzak olan bir hareket olduğu gerçeğini bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Bu çerçevede Türkiye devrimci hareketi çok özel bir e leştiriyi hakediyor. PKK'nın bir dönemki eleŞtirisi bu sınırlar içerisinde kav, ranabi t ir bir eleştiriydi. Hakl ı ve devrimci bir elcştiriydi. Aı'J!a·
son zamanlardaki artık eleşti ri deği ldir, kaba bir düşmanl ık y�ratmak eği l iminin bir ürünüdür.
Türkiye devriınci hareketi o sınırlı pol itik propaganda ve ajitasyonunu bile büyük ölçüde Kürt sorunu üzerine yoğunlaştırıyor. Gerçekleşen kitle eyleml i l iklerinde mümkün mertebe kirl i savaşa karşı ve Kürt u lusunun meşru hakları için şiarlar yükseltıneye çal ışıyor. Devletin Özgiir Ülke şahsında u lusal özgürlük mücadelesinin sesini boğmaya çalıştığı bir saldırı ·karşısında kararlı bir tam destek veriyor ve imkanlarını sefe�ber ediyor. Özetle, Türkiye deyrimci hareketi , Kürt özgürlük mücadelesine karşı görevlerini yerine getirmeye çal ış ıyor. Ama bugün için Kürt özgürlük mücadelesine aktif bir kitle desteği örgütleyemiyor. Bu açık bir zaaf ve kusur. Ama bu u lusal soruna karşı zayı flığından ya da duyarsızlığından deği l , genelde sınıf mücadelesi içindeki zayıfl ığından geliyor. Genelde kitleleri politik mikadeleye yöneltemediği ölçüde, kitleleri Kürt özgürlük mücadelesine destek için de 'a�ti( bir eylemli l iğe yöneltemiyor. Bu da�a genel bir
zaaf. Ama Al i Fırat pe�peşe yazdığı yazılarda, ısrarla Türkiye devrimci hareketinin "Kemalizmin çocuğu" olduğunu, bunun hiçbir ist isnası o lmadığını . bunların mutlaka ezi l ip dağıtı l ması gerektiğini söylüyor. Hatta hatta Türk halkının da zaten kendi önderliklerini bek lediklerini, bu önderliği de yerine getireceklerini vb. söylüyor. Burada Türk emekçi kitlelerinin PKK'ya nasıl baktıklarını, PKK 'dan ne bekledikleri olgusunu bir yana koyuyorum. Ben bu propagandanın, Türk emekçi s ınıflarının önderliğine tal ip o lmaktan çok� bu görünüm içerisinde, Kürt k i t le leri ve devrimcileri arasında Türkiye devrimci hareketine karşı kaba önyargı lar yaratmaya, ve biraz da araya kalın duvarlar örmeye yönelik olduğunu düşünüyorum.
Sorun, görünüm olarak Türk emekçi sını flarının önderliğine tal ip olmak biçiminde konulmak durumundadır. Çünkü bu aynı
· zamanda büyük kentlerdeki Kürt işçi ve emekçi kitlelerini ikna etmenin de bir yoludur. Büyük kentlerdeki Kürt emekçi leri, gerçekten ulusal hareketten duygusal eıkilenmişlikleri ne olursa olsun, yanıbaşııidaki Türk işçi ve emekçileriyle birl ikte mücadele etmek gerektiğini az-çok hissedebil iyor. Bu mücadelenin gereklerini henüz belki yerine getiremiyor, ama bunu hissediyor. Kürt işçi ve emekçisinin kafasında bu doğrultuda uyanabilecek bir soru, bence, onun da öndedi ğini biz yapacağız iddiasıyla karşılanıyor. Tam da bu temel üzerinde, Kürt işçi ve emeRçisi üzerindeki ideolojik-politik etki giderek perçinlenmeye çalış ı l ıyor. Ben olayı böyle görüyorum. Bunun kendisi , bizim bugün siyasal mücadele alanına çıkı� iddia:n ı ·:'>. ri:: lxığ!• rıhnık, ezi len ulus mil l iyetçil iğine karşı açık bir tutumu, gerektiği yerde açık bir mücadeleyi zaten kendi l iğinden gündeme geti rmektedir. Eğer biz .proletaryanın devrimci sınıf önderi olmak iddiasındaysak, kastettiğim şey bu formülasyonun içinden bile çok rahat anlaşı labil inir. Bu iddia bunu zaten ayrıca gerekti rmektedir.
Son bir sorun var. Bunu özel bir sorun, biraz da bir ayrıntı sayıyorum. Ama poli tik öneminin sanıldığı kadar da bir ayrıntıyı ifade etmediğini düşünüyorum. PKK 'nın metropollerdeki bazı kör terör eylemlerine karşı da bir tavır almak ·zorundayız. Bu
56
tür eylemleri asla kabul edemeyiz. Bunlar zorunlu eylemler değildir, yapılmak zorunda değildir. Hiçbir yararı olmadığı gibi, beklenenin tam tersi sonuçları olmaktadır. Böyle eylemler yapıldığı ve PKK 'nın gerçek dostları da bunları eleştirmediği ölçüde, bu alanda devrimci bir baskı ve deneti� imkanı kaybolmaktadır. Bu hatada ısrar edi lmektedir. Dahası PKK bu hatal ı çizgisinin örneklerini sadece metropollerde deği l , fakat yıl lardır Kürdistan ' da da sergilemektedir. Bu hatanın Türk emekçi kitleler üzerindeki etkisi son derece olumsuz olmaktadır. Bu bizim Türk emekçi sınıfiarına karşı görev leri mizi gerçekleştirmem izi ayrıca zora sokmaktadır. Biz sivil kalabalıkların bulunduğu yerlere bomba konulmasını asla kabul edemeyiz. Devrimci ölçülerden hareket ettiğimiz sürece , bütün bunları hiçbir biçimde meşru kabul edemeyiz. Elbette bunları hedef alan çok özel bir teşhir yürütmeyiz, mesele bu deği l . Ama bu tutumu ideolojik olarak mahkum ederiz. Bunun yolaçtığı politik sonuçlar konusunda devrimci uyarı görevimizi ısrarla yerine getiririz. Türk emekçi kitleleri buna karşı tavrımızı sordukları bir noktada ise, biz esas olarak vurgumuzu Kürt ulusunun haklı mücadelesine, meşru taleplerine, Türk emekçisinin Kürt halkına karşı görevlerine çekmekle birl ikte, böyle eylemleri tasvip etmediğimizi de açık bir dil le belirtiriz, belirtmek zorundayız.
Bütün bu söylediklerimin kapsamından kendil iğinden çıkıyor; biz, Kürt buıjuvazisinin legal parti lerine (HEP, DEP, HADEP) karşı da açık bir ideoloj ik-pol i ti k tavır almak dur.umundayız. Kuşkusuz demokrasi mücadelesi içerisinde onlarla yanyana, paralel düşeceğimiz durumlar vardır, bunu kastetmiyorum. Bu noktada Kürt orta sınıfların ın kendi ulusal özgürlük mücadelelerinin bir parçası olmalarından gelen ayrı bir konumu vardır. Ama biz büyük kentlerin Kürt işçi ve emekçi sınıfları içinde, bu partilere egemen poli�ikanın Kürt işçisi ya da emekçisinin sınıf politikası olmadığını, bu politikanın Kürt burjuvazisinin ulusal soruna i lişkin çıkarlarına ve konumuna denk düştüğünü açık bir di l le anlatmak göreviyle de yüzyüzeyiz. Bu sorun 20 Tenınıır::. Ders
leri' nde öncü işçi gerçeği i rdelenirken ele al inmaktadır. Bu
57
meselenin üzerine g idi l mesi , b u alandaki mücadelenin artık üstlenilmesi gerektiği bel irtilmektedir.
Bir de Sürgünde Kürt Parlamentosu sorunu vardır. Daha özel bir konudur. Ben bu parlamentoya karşı iki l i bir tavır al ınabileceğini düşünüyorum. iki l i tavrın bir yönü şudur; Kürt halkının ulusal demokratik bir mücadelesi vardır; bu mücadele çerçevesinde çeşitl i u lusal demokratik platformlarda ku(umlaşması tümüyle meşru ve son derece doğaldır. S ürgün parlamentosu bunun bir biçimidir, genel u lusal demokratik· gelişmenin bir parçasıdır. Demokratik ulusal karakterli bi r meclistir. K ürt halkının böyle kurumlaşmalara gitmesi onun meşru bir hakkıdır. Biz bu oluşumu bu demokratik yönüyle destekleriz. Ama bu demokratik muhtevanın burjuva demokratik bir muhteva olduğunu, dahası somutta meclisin gerek oluŞum biçimi, gerek yapısı ve bileşimi, gerek işleyiş biçimi , gerekse önüne koyduğu poli ti k platform bakımından, tipik bir burjuva ulusal demokratik meclisi olduğu gerçeğini de gözden kaçırmayız. PKK , bu mecl isi kitlelere ve uluslararası kamuoyuna Kürt halkının meşru temsi lcisi olarak sunuyor. Bu "ulusal meclis" imajından, kimliğinden giderek politikdiplomatik açı l ımlar · yapmak istiyor. Ama gerçekte PK K 'nın mücadelesi içerisinde yalnızca. çok özel bir taktik alandır. Yerine göre bir taktik ayrıntıya da dönüşebi l İyor ve bir yana itilebil iyor. 1 992 'deki i lk sürgün parlamentosu buna somut bir örnektir. Ama Türkiye devrimci hareketinin bu konudaki zay ıfl ığ ı , (mesela geçmişte, i lk · meclisi devrimci açıdan e leşti ren, ama bu ikinci meclisi "Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesinde Yeni Bir Atıl ım" manşetiyle selamlayanların tutumu) biliniyor. Oysa 1 992'deki ilk parlamento bel l i bakı'mlardan çok daha i leri bir konumdaydı . Avrupa'daki Kürt kitlelerinin (yaklaşık 80- 1 00 bin kişinin) seçim sandıkları kurarak oylarını kul lanmas! temeli üzerinde oluşmuş bir parlamentoydu. ,Bu yönüyle o da burjuva bir meclisti , ama ki tlelerin oyuna dayanıyordu. Oysa bu yeni mecl is kuruluşu bakımından, yalnızca bir takım Kürt i lerici burjuva çevre ve kuruluşların (ki bunların bir kısmının ulusal sorun karşısındaki tutumu dışında i lericiliği de tartışı l ır) temsilcilerinden ve tümüyle
58
tepeden oluşan bir meclistir. B ir programı vardır: PKK-PSK Protokolü'nden çok daha geridir, emperyalist dünyanın müdahalesine açık bir programdır bu.
PKK kendi genel mücadelesi içerisinde sürgün parlamentosunu taktik bir imkan olarak görüyor ve değerlendiriyor. Ama yeri geldiğinde, böyle meclisleri bir yana itmesini de bi liyor. 1 992'de oluşan eski parlamento nerededir diye sorulduğunda. kimsenin verebileceği bi r yanıt yoktur. Bu aynı meclisin, PKK 'nın politikasıyla çeliştiği bir noktada, aynı akibeti yaşamaması için de hiçbir neden ya da güvence yoktur. Ama PKK. onu bugünkü şekliyle, "Kürt halkının i radesinin en üst düzeyi" olarak sunabiliyor. Gerçi bunun üstünde yeralacak bir "ulusal kongre"yi sakl ı tutuyor. Ama bugün, hiç değilse dünya kamuoyu karşısında, bunu Kürt halkının meşru iradesinin bir temsi l i olarak sunuyor. Bu cömert propagandayı yaparken kuşkusuz bu meclisteki politik denetimine güveniyor. Ama bu poli tik denetimin her an kırılması , zayıflaması, bir ihti lafla karşı laşması ihtimali vardır. Böyle bir durumda ise, PKK, bugün "ulusal irade" saydığı bir oluşumu, bir taktik ayrıntı olarak bir yana bırakmak yoluna gidebil iyor.
Ama biz bir u lusal demokratik hareketin, özell ikle de "reel politika" içerisinde attığı taktik adımların, bir takım taktik manevralann basit destekçileri olamayız. Bizim sorunumuz bu meclisin PKK'nın mücadelesi içerisinde bir yer tutup tutmadiğı değildir. B izim için sorun şudur ki , bu meclisin yeri geldiğinde bir taktik ayrıntıya dönüşebilmesi ihtimalinin gerisinde onun köksüzlüğü vardır. Oluşturulma biçimi ve kullanım amacı vardır. Bu meclisin oluşum tarzına, temsil gücüne, temsil özel l iklerine. programına bakıldığında, bu bir Kürt burjuva meclisidir. Aslında PKK'nın Kürt burjuvazisinin uluslararası politikada oynayabilcceği rolden yararlanma perspektifinin bir ürünüdür. Kürt halkının iradesinin gerçek temsilcisi olacak örgütlenmeler ve oluşumlar (meclis ya da bir başka isim altında olabi lir; komite. konsey, ulusal kurtuluş p latforrnl�rı, vb.), ancak Kürdistan'daki mücadelenin kendi içinden fışkırabilir, oradan oluşup gelişebi lir. Bu meclisin ise böyle
59
bir özel liği yoktur. Sürgündeki Kürt burjuva öğelerden oluşturulmuş ve diplomatik sahada bel l i açı l ımlar yapmak, özel l ikle emperyalist dünyanın PKK' ya ilişkin "terörist" nitelemesiyle ördüğü duvarları parçalamak, diplomatik alana sızmak için oluşturulmuş bir özel politik platformdur. Bunu böyle çözümlemeli ve anlamal ıyız. Ama bunu i l le de bu şekliyle koymak, böyle tartışmak çok da gerekl i değildir. Oluşum biçimi ve platformu onun kimliğini veriyorsa eğer, biz bu yönünden giderek meseleleri ortaya koyarız.
Yoldaşın arada sorduğu soruya gelince. Ulusal programımızın bir bütün olduğunu, bu programın özellikle ezilen ulusun hakl ı mücadelesine, meşru taleplerine i lişkin olan yönüne, buna i l işkin olan alanına dair görevlerimizi bugüne kadar yerine getirmeye çalıştığıınızı, bu konuda i lkesel ve politik tutumda herhangi bir zorlanma yaşamadığımızı söylemiştim. Şovenizme karşı mücadele, kirli savaşa karşı mücadele, Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini Türk emekçi sınıfları içerisinde yaygınlaştırmak ve onların desteğini örgütlernek mücadelesi . . . Bunlar bizim her günkü, her anki mücadelemizin bir parçası . Merkez Yayın Organı'mızda sık sık, döne döne, Türkiye işçi sınıfı içindeki mücadelede şovenizme karşı mücadelenin çok özel bir alan olduğu, yürütülen çalışmada çok özel bir yer tutması gerektiği vurgusu yapı lmıştır. Ama tarihin her evresinde u lusal harekete karşı tutu� iki yönlüdür. Bu ikili yönün gerektirdiği mücadelenin kucaklanamadığı noktada, ya sosyal şovenizme ya da ezilen ulus mil liyetçi liği karşısında tesl imiyete düşülüı'. B irincisi egemen burjuvazinin yedeğine; ikincisi, ezilen ulusun işçi ve emekçi kitlelerinin kendi burjuvazisiyle birleşmesine seyirci kalmaya götürür. Bu mücadele bu bütünlüğü içerisinde kavranamııdığı sürece, bu konuda sağlam devrimci sınıf tutumundan sözetmek mümkün değildir. Orada bir enternasyonalizm belki yine vardır. Ama asla proleter enternasyonalizmi değildir. Sosyal izmin çıkarlarını , proletaryanın temel tarihsel perspektiflerini başa koyan bir bakışaçısı değildir. Bizim bu ·konudaki programatik metnimiz yeterince açıktır. Ben onu bu yaptığım açıklamaların son bölümüne eklemek de istiyorum. Belki buna i l işkin başka pasajlar da vardır. Ben göz gez-
60
dirirken görebi ldiğim i lk pasajdan okuyorum : "Bu komünistlerin ulusal soruna i l işkin iki l i , iki yönlü
görevleri olduğu anlamına gel i r. Bu iki yönlü görev, farklı sınıflardan olu�an bir ulusun u l usal meşru hakhfrı i le ayrı bir sınıf olarak proletaryanın kendi bağımsız sınıf çıkarları ve amaçları arasındaki farkl ı l ıktan doğar. Bu farkl ı l ığın ortaya çıkardığı en kritik sorunlardan bıri, bir devletin sınırları içinde e�en-ezi len tüm uluslardan ve azınlık mi l l iyetlerden işçilerin her düzeyde mücadele ve örgüt birliğidir. B u ulusal soruna i l işkin marksist programın temel ilkelerinden biridir. Lenin 'in sözlcıiyle, "Marksiz
min ulusal programıyla, en 'ileri' türden hurjuva ulusal prog•·anıı
arasındaki temel fark tam da huradadır" . Çok uluslu bel irl i bir devletin sınırları içinde proletaryanın temel sınıf çıkarları ve sosyalizm amacı, farklı u lusal topluluklardan işçilerin en tam ve en sıkı birliğini gerektirir. Oysa aynı devletin sınırları içinde kendini ulusal sorun temeli üzerinde ifade etmiş bir hareket, u lusal sorunun bu platformdan olanak l ı olabi lecek en devrimci e le al ınışını başarabi lse bile, farkl ı uluslardan işçi lerin birliğini sağlayamayacağı gibi, konumunun doğası gereği bu birliği böler. Zira ulusal istemierin en devrimci bir ele alınışı bile, kendi başına işçiler için birleştirici bir temel oluşturınaz. Ancak ortak sını f çıktırları ve amaçları üzerine oturtulmuş, onun bir parçası olarak ele alınmış ve onunla uyumlulaştır ı lmış bir 'u lusal program'dır ki, farkl ı uluslardan işçiler için birleştirici ve kaynaştırıcı bir zemin olabilir.
"Kuşkusuz proletaryanın mücadele ve örgüt birliği, soruna marksist dünya görüşünden ve proletaryanın sınıf amaçlarından bakmanın ortaya çıkardığı bir genel i lkedir. B unu pratikte başarıyla gerçekleştirebiirnek ise, u lusal baskıya ve eşitsizliklere karşı mücadele etmek, ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkı doğrultusunda içtenlikle ve kararl ı l ıkla mücadele etmek ölçüsünde olanakl ıdır. Bu m(icadele olmaksızın , ezen u lusa karşı haklı bir güvensizlik ve kendi ulusunun meşru hakları konusundaki haklı bir hassasiyet içinde olan ezilen ulusa mensup bir işçinin. ezi len ulus mil l iyetçiliğinin tuzağına düşmesini. sınıfsal ülküleri ulusal ülkülere feda etmesini önlemek olanaksızdır. Bu durum, ulusal
6/
soruna i l işkin marksist prograınııı bir bütün olduğunu, onun ortaya çıkardığı iki l i görevlerin de bu bütünlüğün içinde kavranınası gerektiğini gösterir.
"Türkiye devriınci hareketinin yakın geçmişteki deneyimi i le bugünkü deneyimi birarada ele alındığında, ulusal sorunun marksist ele alınışına i l işkin öneml i çarpıklıklardan birisinin, kendini bu ik i l i görevin bütünlüğünü doğru kuramamakla gösterdiği görülür." (Kiirt Ulusal Somnu, Eksen Yayıncıl ık, s.53,54)
Devamını okumak istemiyorum. Kürt ulusunun haklı ve meşru istemlerini savunmak, bu temel üzerinde yürüyen mücadeleye tam destek vermek, bu mücadeleye yönelen saldırı ları göğüslemek, Türk işçi ve emekçi lerini bu mücadele konusunda aydınlatmak ve harekete geçirmeye çal ışmak, bütün bunlar ezilen ulusa karşı görev lerdir. Aynı zamanda bunlar, ezen ulus şovenizmine, ezen ulus egemenliğine karşı, iki ulus arası ndaki varolan eşitsizl iğe karşı kararl ı bir mücadele demektir.
Ezilen ulus mi l l iyetç i l iğinin taşıdığı hak l ı demokratik muhtcva, i lkesel bakımdan da pratik bakımdan da tümüyle açıktır. Mill iyetçi ideolojik biçimler içinele sürüyor olsa bi le, ezilen ulusun özgürlük mücadelesinin haklı l ığı ve meşruluğu tartışmasızdır. Bu mücadelenin ideolojik biçimi m i l liyetçil iktir, ama hakl ı l ığı ö lçüsünde ve demokratik muhtevası nedeniyle biz onu pol itik planda "yurtseverlik'' olarak tanımlıyoruz. Haklı ve meşru olduğunu vurguluyoruz. Elbette ki kendi ulusal kimliği , ulusal hakları, u lusal kültüri.i . devlet kurma da dahi l kendi ulusunun siyasal hakları için mücadele etmektedir. Onun haklı devrimci demokratik muhtevası zaten buradadır. Ama bunun ezilen ulus işçi ve emekçi leri üzerindeki ideolojik yansıması, mi l l iyetçil ik olarak kendini gösterir. Kendini mi l l i sınırlar içerisinde, mi l l i dava ekseninde ifade eder. Ama bir Kürt işçisi, bir Kürt emekçisi meseleyi bu eksen etrafında i fade edemez. Bu sorun aslında yarın bizim karşımıza Türk devletinin bugünkü sınırlarının genelinde çıkacaktır. Kürdistan da içinde "Misak-i mil l i'' sınırları içerisindeki toplam Türkiye'yi kastediyorum.
Bizim çok temel bir tczimizdir. Biz Kürt u lusunun temel
62
haklarını savuı:ıuruz; ama biz, K ürt u lusunun temel sını flardan oluştuğunu asla unutmayız. Biz Kürt ulusunun ulusal istemlerini savunuruz; ama biz, bu u lusun toplam olarak ezen ve ezilen sınıflardan, mülk sahibi ve emekçi sını flardan oh�ştuğunu unuimayız. Eğer Kürdistan'daki ulusal sorun, eşitsiz gelişmenin de bir sonucu olarak; kendine daha ileri bir devrimci sürecin içinde bulmuşsa, o daha i leri devrimci sürecin imkanlarını bu doğrultuda kullanmaya çalışırız. Bu sorunu tam da proleter devrim ekseninde kul lanmaya çalışırız.
Ekim Devrimi bu konuda başarı l ı bir tarihsel örnek olmuıj ve zengin bir deneyim biriktirmiştir. Farkı yalnızca şuradadır; Ekim Devrimi 'nde proletarya, politik bakımdan i leri bir gelişmişl ik düzeyine ulaşmış ve bütün öteki devrimci dinamiklerden önce, Rusya'nın büyük kentlerinde iktidarı almayı başaracak bir politik aktivite ve öncülük gösterebilmiştir. Tam da bu sayede, köylülüğün toprak ve özgürlüğe dayalı demokratik hareketini olduğu kadar ezilen ulusların özgürlük han�ketini de kendi iktidar eksenine bağlamayı başarabilmiştir. Ve bu sorun, zaten genel tarihsel akışı içerisinde bu çerçevede çözümünü bul�uşlllr.
Oysa bugünün Türkiye 'sinde, bugün içinden geçmekte olduğumuz tarihsel evrede, ulusal özgürlük mücadelesi tersinden bir eşitsiz gelişmeyle, bu toplumun modern i lişki leri içerisinde en ileri yeri tutan sınıftan daha erken bir zamanda, kendisini oluşturabi lmiş, geliştirebi lmiş, bel l i bir sosyal-siyasal kuvvete ulaştırabi lmiştir. Bu tersten eşitsiz gelişmenin bugün için ortaya değişik bir durum çıkardığını , ama bu durumun i lkesel kavrayışı bozmaması gerektiğini, yalnızca sorunlara politik yaklaşımlarda fark l ıl ıklar getirdiğini söylüyoruz. Tam da bu çerçevede. Türkiye'nin metropol lerinde işçi sınıfını örgütleyip kendi politik amaçları doğrultusunda devrimcileştiremediğimiz sürece, kendi dinamikleriyle harekete geçmiş bulunan ve bizim kendisine karşı iktidar mücadelesi verdiğimiz bir s ınıfın sömlirgeci egemenliğini sarsan bir hareketi, kendi toprağı üzerinde zora sokmanın bir anlam taşımadığını anlatmaya çalışıyoruz. Dcrsim olayhırı sırasındaki tartışmalarda da bizim döne döne hep vurgulamaya çalıştığımız
63
şey bu oldu. Ama Türkiye işçi sınıfı iktidar alternatifi bir kuvvet olarak kendini geliştinneye, toplumda politik bir ağırlık kurmaya başladığında, biz K ürdistan 'daki emekçi kitleleri Türkiye işçi sınıfının dolaysız etkisi altına alınaya çal ışırız. Orası Kürdistan toplumudur, meşru ulusal temsi lcisi de ulusal harekettir türünden daha şimdiden seslendirilen mil liyetçi argümanlara aldınnayız. Böyle bir gelişme aşamasında bunu asla tanımayız. Biz orada
"kendi programımızı Kürt ve Türk işçi ve emekçi sını narına taşıımiya çalışırız. Dalıası proleter devrimimizin gücüne, imkanlarına, u luslararası koşul larına ve Kürt sorununun bölünmüşlüğünün getirdiği imkanlara da bağlı olarak, kendi programımızın öteki parçalardaki Kürt emekçi kitleleriyle kuracağı bağın da imkanları üzeriıJdcn, ünlü "Misak- ı mi l l i ' ' sınırlun dışına da taşı ımaya çal ışırız. Biz tüm bunları daha önce de yazdık ve söyledik . . .
Kazım: Sorunun i lkesel çerçevesi bence son derece açık. Bizim 1 . Genel Konferans bclgclerimizdc var. Yalnız şöyle bir sonın var. Sorunun i lkesel çerçevesi ile onu somut pratik pol i t i ka hal ine getirmek, y<mi taktiklerde bunu çeş i t l i biçimlerle ifade etmek arasında, bu ikisi arasında i l işki kurmak oldukça güç ve karınaşık bir sorun. PKK 'nın katettiği gelişme düzeyi bu karmaşık lığı ve güçlüğü biraz daha arliıran bir etken.
Bence bunun bir kaç temel nedeni var. B i r tanesi Türkiye devriınci hareketinin tarihidir. -Son birkaç yı l ı bir kenara bırakmak gerekir.;,..:, kirli bir tarihtir bu. Ş. Hüsnü'den bugüne kadar kel imenin gerçek anl am ıyla sosyal-şoven bir tarihtir bu. '70' l i h�reket bi le bir yerde böyle tanımlanabil i r diye düşünüyorum. Son yı l lardaki ideoloj ik tutum d ışında, Türkiye sol hareketi Kürt u lusal hareketine karşı kendi pol i t ik görevlerini yerine getirebi imiş deği ldir . Çok c iddi zaaftarla karşı karşıyadır. Somut bir örnektir; PKK ateşkes sürec iyle birl ikte siyasal çözüm önerisini gündeme getirdiği zaman. Türkiye sol hareketinin bazı kesimleri PKK 'nın güçlerinin nas ı l dağılacağı ve bu güçlerin nasıl paytaşı lacağı üzerine çok garip tartışınalar yürütebi ldi ler. Devrimci hareketin bugüne kadarki en anlam l ı tutumu, legal günlük gazetenin bombalanması sırasında aldığı tutumdur. Bunu kendi içerisinde
d
kuşkusuz anlaml ı bir manevi değeri vardır. Ama i lkesel planda Kürt sorununa karşı takındıkları tutum bir kenara bırakıl ırsa, pratik görevler açısından ne Türkiye devrimine karşı, ne de Kürt hareketine karşı görevlerini yerine getirememiştir. Sözünü ettiğim karmaşık l ığı yaratan etkenlerden bir tanesi budur.
Bir diğeri , Türkiye işçi sınıfın ın en belirgin özel l iklerinden birisi, Kürt sorunu konusunda Türk mil l iyetçisi bir zihiliyetle eğitilmiş olmasıdır. Önemli bir etkendir bu . Tarihi boyunca öndersiz ve örgütsüz olduğu için de, Kürt sorunu konusunda brrakalım enternasyonalist tutumu, demokrat bir tutum almayı dahi başaramamıştır. Son yı l ların işçi eylemlerinde henüz zayıf bir şekilde "Yaşasın halkların kardeşliği" sloganının atılmaya başlanmış olması da elbette olumluluk hanesine yazılabil ir. Ama henüz bu kadar ...
Bir diğer etken, biz de bütün çabamıza rağmen, bi l inen nedenlerden dolayı, Kürt sorununa karşı gerçekten pratik planda görevlerimizi yapmayı başarabiimiş bir hareket deği l iz. Bu konuda söylediklerimiz son derece anlamlıdır, ama politik mücadele alanında etkin bir güç haline gelemediğimiz ölçüde, bunu pratikleştirrnek bel l i bir zorluk taşıyor.
Bütün bunlar gözetildiğinde, bugün ona karşı ideolojik mücadeleyi bahsedilen nedenlerden dolayı öne çıkardığımızda, gerçekten tutumumuz . doğru anlaşılabilecek midir? Böyle bir zorluk vardır ortada. Şundan dolayı doğru anlaşı labi lir mi diye düşünüyorum. Sorunun aniaşı lmasını kolaylaştırmak açısından söylüyorum. Türk işçisinin Kürt sorununda bilinen politik pozisyona sahip olduğu, burjuva zihniyetin egemenliğinin olduğu bir yerde, bizim aldığımız bu tutum, bizim niyetimiz ne olursa olsun, nesnel olarak onların zihinlerinde nas ı l bir etki alanı yaratacaktır?
Bir diğeri, gerçekten görevlerin yerine getirilemediği bir yerde, Kürt işçileri veya Kürt halkı bizim tutumumuzu ne kadar anlayabi lecektir? Mesela evrensel bir i lkedir. · Uluslar arasında bir güvensizlik varsa, proletarya pratik bir kuvvet haline gelip kendi enternasyonal ist görev lerini yerine getiremediği' sürece, bu güvensizlik kolay aşı labi l ir bir sorun değildir. Bunun kendisi de onu güçleştiriyor.
Kuşkusuz sorunun i lkesel planda nasıl ortaya konulacağı açıktır. Ama bizim tutumumuzu bu n?ktada güçleştiren başka etkenler de var. Örneğin bence TDKP'nin tutumu, adı ne konutursa konulsun, incelti lmiş bir Kemalizmden başka birşey değil dir. B u noktada Kürt u lusal hareketinin Türkiye so l hareketine i lişkin yaptığı lanımlama·ıann, devrimci radikal kesimi bir kenara
_ bırakı l ırsa, yerine oturduğunu da ' düşünüyorum. Dev-Yol Türk mil l iyetçisi bir siyasal akımdır. İ P/Aydınlık bir ihanet akımıdır. Böyle başkaları da vardır.
Cihan: Senin saydıklarının hepsi tasfiyeci reformistlerdir. U lusal sorun konusunda tutarsız l ık göstermeleri , dahası İ P örneğinde olduğu gibi kemalist- sosyal şoven bir tutum izlemeleri . son derece doğaldır.
Kazım: B i r örnek vermek istiyorum. Mesela bugünkü devrimci gruplardan biri, daha iki yıl önce, "PKK dağılacak, biz PKK'nın bu güçlerini acaba nası1 örgütleyebiliriz" diye utanç verici bir tutuma girebilmiştir. Türk milliyetçiliğine karşı son derece zayıf olduklarını göstermiş siyasal akımlardır bunlar. Bu koşullarda, bizim bu tutumumuzun gerçekten anlaşılabilmesinde belli güçlükler olduğunu düşünüyorum.
Diğer bir nokta özel bir ayrıntıdır, ama bunu tamamlayan bir etkendir. PKK metropollerde çeşitli eylemler yapıyor ve bunu gerekçelendiriyor. Bunların başıbozuk eylemler olduğu kuşkusuz. Ama bunun dışında, i lkesel planda, bir u lusal hareketin kendi ulusunu imhaya yönelmiş bir devlete, değişik politikaları ve her Firlü aracı kullanarak yönelmesi ve onu etkisizleştirmesi meşrudur. Bir yerde Vakko'yu yakar, başka bir yerde köprüyü havaya uçurur. Bu son derece meşrudur. B unun karşısında kuşkusuz başıbozuk eylemler vardır. Bu eylemiere karşı tutum almanın, saydığım diğer etkenlerle beraber düşünüldüğünde, işimizi güçleştireceğini düşünüyorum.
Bütün bunlarla beraber düşünüldi.iği.indc, sürgünde parlamento sorununun da şöyle bir güçlüğü vardır. Ulusal meclis taktik amaçlıdır, bir yönü budur. Ama öte yandan da, Kürdistan'da halkın dinamikleriyle bir devrimci meclis yaratmak konusunda nesnel
güçlükleri de vardır bu hareketin. Örneğin, iktidarı alına noktasına geldiği zaman zaten iktidar organları olarak ortaya çıkartır. Ama bug�nkü koşullarda nası l başaracaktır bunu? Bir yerde olanaklı değildir.
Cihan: İyi ama, köylerde, kasabalarda, kentlerde komiteleri, milisieri var ulusal hareketin. Pekala onların temsilci lerinden seçilerek de oluşturulabil ir. B unun bütün kitlelerin genel oyuyla olması gerekmiyor ki . Kaldı ki devrim süreci içinde bu zaten genel oyla olmaz. B u oluşumlar mücadele içindeki k i tlelerin dinamik örgütlenmeleri olarak çıkar ortaya.
Bugünkü meclis ise Kürt burjuvazisinin dışarıya sığınmış · temsilcilerinden oluşuyor. Tam da PKK 'nın "terörist" nitelemesiyle kuşatmaya alındığı bit noktada, bu kuşatmayı yarmak gibi dar amaçlara hizmet ediyor.
Kazım: Ama şöyle bir yönü var. Bu bir ulusal hareket. Kendi ulusal burjuvazisiyle ittifaka girınesinin zaten anlaşı lır nedenleri var. Bu son derece doğal .
Cihan: Ben demokratik bir yön taşıdığını zaten söylüyorum. Helin: Doğal olması savunmamızı gerektirmiyor k i . Kazım: Elbette savunma�ızı gerektirmez. Kuşkusuz, biz bu
harekete, proletaryanın sınıf perspektiflerine niye uygun davranmıyorsun, sen niye marksist bir tutum takınmıyorsun diyemeyiz. Bu başka birşey. Ama ona karşı çıkmak daha başka birşey.
Cihan: Hayır, sorunu ikili yönü içinde almak durumundasın. Böyle sorunlarda hep bu ikili yönünü gözetmek durumundasın.
Mesut: Bazı şeyler doğal olarak bir tedirginlik alanı yaratıyor. Bel l i yeni unsurlara da bağlı olarak ulusal hareketıeki son gelişmeler ile hareketimizin sınıf. hareketine müdahale sorunları ve partileşme iddiası çerçevesinde aldığı mesafe, önümüze bazı yeni görevler ç ıkarıyor. Daha çok birinci nedene dayanarak biz, belki de i lk kez bu kapsamda, sorunun i lkesel çerçevesinin tartışmakta olduğumuz yönüne çubuğu daha net bir biçimde büküyoruz. B urada ulusal hareketin bell i reformİst yönelim lere girınesi, bu yönelimlerle bağlantıl ı olarak da Kürt işçi ve emekçilerini ezilen ulus mi l liyetçil iği temelinde örgütleme çabası var.
67
Şimdi çubuğu bükmek, sorunun bu yanını özel l ik le belirtmek çabas ı , bizim bütünsel yaklaşımımızia bugüne kadar şovenizme karşı mücadeleye veri len önem ve bundan sonra da oıiun belirleyici bir pol i t ik çizgi olacağı konusunda, çok da isabetli olmayan bir endişe alanı yaratıyor. ·sanıyorum sorunun yoldaşlar tarafından allı çizi lmek istenen yönü budur.
Bir de pratik politika alanında gerçekten bir zorluk vardır. Bu nas ı l bir zorluktur? Birincisi, gel işkin b ir işçi hareketli l iği yoktur. ik inc i s i , PKK "siyasal çözüm" arayış ı çerçevesinde reformizme yöneliyor, ama PKK 'nın reformizme yöneldiği koşullarda ona alternatif olabilen ve devrimci çözümde ısrar eden ciddi bir devrimci Kürt hareket l i l iğ i de yoktur. B i r tür nesnel gelişmenin gelip dayandığı bir "siyasal çözüm" çerçevesi vardır. Aydınlık vb. başta o lmak üzere bazı gruplar buna; işte emperyal izmle işbirl iği yapıyor, emperyalizmin burada konumlanmasını sağl ıyor, biçiminde yaklaşıyor. PKK 'yı emperyalizmin bir aleti konumunda göstermek ve anti -emperyalist m ücadele kisvesi altında, Kürt u l usal hareket i n i n meşru u lusal h ak larına sah i p ç ıkmak ve şovenizme karşı mücadele etmek temel görevini gölgede b ırakı r bir tarzda, anti-PKK 'cı l ı k yapıl ıyor. Ki yalnızca İP/Aydınlık değil , fakat TDKP de yer yer bunu bu şekilde ele alıyor, bu şekilde kullanıyor. Bizim kuşkusuz i lkesel çerçevede bu sorunlara nasıl baktığımız bel lidir ve yeni gelişmelerin ortaya çıkardığı sorunlara ve görevlere bunun ışığında yaklaşmak durumundayız. Biz bu refomıist yönelimin Kürt halkının ulusal kurtuluşunun· sağlanması açısından bir çözüm olmayacağını, düzen içi bir çözüm olacağını, onu yeni bir esaret biçiminin beklediğini vurgulamak durumundayız. Bu konuda K ürt emekçi k i t leleri ni uyarmak, onlarda devrimci bir çözüme yeniden yönelme potansiyeli varsa onu teşvik etmek, onların bu tür bir yöneliş in payandası haline getiri lme çabalarına karşı çıkmak, tüm bu konularda açık ·bi r poli t ik tutum almak zorundayız. Ama bunu İP/Aydınlık ya da TDKP'nin yaptığı gibi gerici bir tarzda ele almayacağımız da açıktır. Biz ayrım noktalarımızı net bir biçimde çizeceğiz.
i lkesel çerçevede kuşkusuz söyleyeceğimizi söyleyeceğiz. Kürt
68
i�çilerine Kürt u lusal mücadelesi i le i�çi sını fının birliğinin ünemini anlatacağız. Küçük-burjuva m i l liyetçil iğinin gülgesi altına giııncnin anlamını anlatacağız. Kürt ezilen u lus m i l l iyetçi l iğinin s ınıf hareketinin mücadele ve örgüt birliğini zaara uğratma giri�iınlerinin olduğu her yerde, i l kesel düzeyde ve polit ik taktik tutum çerçevesinde buna müdahale edeceğiz, bununla mücadele edeceğiz. Bunun dı�ında elbette K ürt u lusal mücadelesinin hak l ı l ığını ve meşruluğunu savunmayı temel bir çizgi olarak sürdüreceğiz, bir. ik i , "siyasal çözüm"ün anlam ı n ı kit le lere anlatacağız. Bunun devriınci bir mücadele perspektifi nden uzaklaşmak olduğunu. Kürt halkının gerçek kurtu lu�unu sağlamayacağını . reformcu bir yöne l iş olduğunu anlatacağız.
Fakat şöyle bi r durum daha farkl ıdır. Talabani ve B arzani 'nin girişimi gerçekten gerici bir girişimdir. Sen onun emperyalizmin bir uydusu, bir aracı huline geldiğini söyl üyorsun. Ama bugün PKK 'nın konumu kesinl ikle aynı değildir. Ona karşı izlenecek politik tutum bu çerçevede tümüyle farklıdır. Bir işçi hareketl i l iği olur, bir devriınci gel işme yaşanır. B u noktada refoııııist gelişmeyle devriınci gel işme bel irgin biçimde karşı karşıya gelir. Böyle bi r durumda reformi zme karşı a lacağımız tutum. onun taşıdığı politik anlamı ifade ediş ve ona vuruş biçimimiz farkl ıdır. Ama böyle bir gel işmenin olmadığı koşul larda, gerçekten biraz nesnel bir dayalına olarak ortaya çıkan bir süreçsc eğer. buna i l işkin politik lutuında, i lkesel düzeydeki açıkl ığı sürek l i vurgu konusu yapmak, K ürt. kit lelerini sürekl i uyarmak çabası dışında, PKK 'yı pol i tik bir hasım olarak karşımıza alamay ız bugünkü koşul lar içerisi,nde.
Kazım: Zaten yapıyorduk , bu konuda aç ıkl ıyorduk sürekl i . . . Mesut: Yapıyorduk ama şimdi bir tak ım yeni gel işmeler
var. Cihan yoldaş bu gelişıneler karşısında, özel l ik le bu sorunlar konusunda alacağ ımız tutumu ifade ediyor. Bu, PKK 'da bel l i bir düncmden beri varo l an )'üne l iş i n ge l inen yerde bi raz daha şeki l lenmesidir asl ında.
Cihan : Ben bazı yoldaşların güsterdiğ.i hassasiyeti olum l u karş ı l ıyoru m . Şovenizme karş ı t u t unıda b u özel hassasiyel i n
kuşkusuz bir anlamı ve önemi vardır. Ama ulusal soruna dair bütünsel bir marksist-leninist programın gere�lerinin karşıt iki tutum olarak anlaşı l ınasını anlamakla güçlük çekiyorum. Bugün için özell ikle vurguladığımız görevler aynı tutumumuzun yalnızca bir uzantısı ve bütunleyicisidir. Ama düne kadar pratik politika bakımından bizim önümüze çok özel bir zorunluluk olarak çıkmamıştır, gündemimize gelmemiştir, bu bir.
İkincisi , Mesut yoldaşın yaptığı özet kuşkusuz önemlidir. "Siyasal çözüm" karşısında bizim alacağımız genel tavır, sorunun bu yönü elbette çok öneml idir. Ama benim vurgulamamda özel önem taşıyan bir yön daha vardır. Ben genelde PKK'nın "siyasal çözüm" yönel imine karşı tavrın yanısua, ezilen ulus mil l iyetçi l iğinin işçi ve emekçi ler üzerindeki etkisini kırmanın, Türkiye işçi sınıfını örgütleme misyonuyla ortaya çıkmış bir hareket olarak bizim için bir pratik sorun, bir pol it ik görev haline geldiğini söylüyorum. Bu görev dün de, PKK'nın henüz "siyasal çözüm'\� yönelmediği, devrimci u lusal bir çizgide kendi mücadelesini deıinlcştirdiği bir dönemde de· son derece önemliydi. Çünkü bu etki metropollerde i şçi ve emekçi lerin birleşik mücadelesini zaafa uğratıyor. Bugünkü geri iktisadi mücadeleyi belki bölmüyor. Ama politik mücadele politik biçimlenmeleri, öncü partiler etrafında birleşmeleri beraberinde getirecektir. q noktada biz zaten PKK'yla karşı karşıya gelmek durumundayız.
Mesut: Elbette, ben, PKK "siyasal çözüm"e yöneldiği için artık bu sorun gündeme gelmişt ir- anlam ı nda söylemiyorum. PKK'nın "siyasal çözüm"e yönelmesiyle beraber, senin · anlatımın içerisinde bir vurgu var. Özetle, Türkiye devrimci �areketine karşı hasmane bi r tutumun geliştiri lmeye çal ışıldığını , Kürt kökenli işçi ve emekçileri kendi etkisi altına almak doğrultusunda bir çabanı n yoğunlaşt ığını , ötekinin bunun b ir parçası olduğunu bel i rttin . Ben de bu çerçevede bu görevi n b iraz daha özel bir planda biziJTI önümüze geldiği doğrultusunda bir sonuç çıktığını söyledim.
Cihan: Yoldaşın son söylediğine eklemek istiyorum. Yaratılmaya çal ışı lan hasmane tutumun · gerisinde, tam da "siyasal
70
çözüm" arayışı karşısında Türkiye devrimci hareketinden gelebilecek devrimci eleştiri ve baskının göğüslenmesi kaygısı vardır. Eğer bugün Türkiye devrimci hareketi bir bütün olarak "Kemalizmin çocuğu"ysa, kendisinden hiçbir şey beklenemeyecckse, doğal olarak reformcu yönelimler karşısında göstereceği eleştirinin de Kürt işçi ve emekçileri nezdinde zaten bir değeri olmayacaktır. Bizzat A. Öcalan bu çarpık düşünüş tarzını yaratmaya çal ışıyor. Yani Kürt i şçi ve emekçilerini bizim ulusal hareket üzerindeki devrimci basıncımıza karşı önyargı duvarlarıyla sağırlaştırılmaya çalışıyor. Siyasal mücadelede PKK açısından bu son derece doğal bir davranıştır. S iyasal mücadelede PKK "reel-politik" bir harekettir. B unu yapar.
Ama benim anlayamadığım şudur. PKK Türkiye'nin komünistlerine, devrimcilerine, devrimci demokratianna karşı bu kadar net, açık bir tutumla kendi platfonnundan kendi mücadelesini· yürütüyor. Bunu yaparken en u fak bir kaygı bi le duymu- · ydr. Bizim mücadelemizi bu k adar yürekl i l ikle destekleyenleri incitmeyelim demek bir yana, bizi en ağı r bir biçimde kamuoyu önünde yerden yere vurabil iyor. Ama buna _rağmen biz ona karşı i lkesel konumumuzdan yöneltebileceğimiz bir eleşt irinin yaratacağı sonuçlar karşısında bu kadar çok tedirginlik duyabil iyoruz. PKK pol i tik mücadele veren b i r akım olarak tutarlı davranıyor. Biz politik mücadele vermek iddiasındaki bir akım olarak tutarsız davranabi l ir miyiz? Bu tam da politik .ı;nücadele verememenin getirdiği bir zayı fl ık olmaz m ı ? İktidar mücadelesi veren ve bu konuda güç biriktirmiş hiçbir akım bu konuda zerre kadar tereddütlü davranmaz. M: -�<sist-leninistler ezilen u lus mi l l iyetçil iğine yeri geldiğinde son derece sert eleştiriler yönelttiler. Ama proletaryanı n sınıf konumundan, ama ezilen ulusun meşru hakları, kendi kaderini tayin hakkı konusunda gösterdikleri tereddütsüz tavrın ve verdikleri samimi mücadelenin verdiği ideolojik ve manevi güçle. Bu konuda bir kuşku mu var bizde?
Şimdi sorunun bir başka yanına değineceğim. Bu mücadeleyi vermenin kendisi ; a) PKK'ya karşı devrimci eleştiri görevinin, yani eleştirel bir basınçla onu devrimci platformda tutmak göre-
71
vının bir gereğidir. PKK 'ya karşı gerçek bir dost luk görevidir bu noktada. b) Bu aynı zamanda Kürt ulusal özgürlük mücadelesine büyük kentlerden veri lcbi lecek en anlamlı dcsteğin bir gereğidir. B ugünkü durumda Kürt i�çi ve emekçileri yalnızca yedek bir güç. edi lgen bir güç olarak kalınaktadı rlar. Biz Türkiye'n in büyük kentlerinde, Türkiye ' ni n kalbinde devrimci siyasal mücadeleyi örgiitlcmeyi ba�arab i l i rsck. yedek güç değil gerçek bir destek, giderek iincü b i r destek yaratmak imkanı bulabi leceğiz. Sömürgeci burjuvaziyi sömürüeti sınıf konumundan, sömüriicü sınıf k iml iğinden tehdit eden bir hareket gel i�t iri leb i ldiği ölçüde, Küı1 u lusal sorum;nun devrimci çözümünün de önü açı lmış olacaktır. Yapab i l ir m iyiz, bunu ba�arabi l i r miyiz? Soruyu böyle soran bir hareket zaten misyonunu kaybetmi �t ir. Böyle soru sorulmaz. Biz önümiizc görev ve hedef koyuyonız .. Biz biitiin öteki görev leri mizle uyum içerisinde bu göreve i�aret ediyoruz. Ba�arınak için e l imizden ge len çabayı göstereceğiz. Fakat sonucu prat ik gösterecekt i r. !>onuç üzerine önden bir tartı�ma yapılamaz.
TDK P ve i P' Ie aram ızdaki fark ne olacak? sorusunu da anlaml ı hulmuyorum. iP "j zaten bir yana koyuyorum. Kemalist sosyal �oven b i r hareket t i r. TDKP. u lusal programın bir yönü konusunda son dcreec sam i nı iyetsiz ve tutarsızdır. Soyut bir takım kabul ler dı� ında. pol i ı ik planda bu doğrul ıuda herhangi bir ciddi . inandır ıcı ve güven veren mücadele yürütmeyen bir harckellir.
Dönüp ulusal programın öteki yiinüni.i bu noktada gerici bir tarz
da kul lanmaktad ır. Sosyal i zmi savunmak adı altında ince bir sos
yal �oven çizgi izlemektedir. Bizim t utuımımuzu bununla karışt ı rmak mümkün deği ldi r.
Çok güç gibi görünen son noktaya da dcğincyinı. Peki nası l
olacak �imdi? Şoveni zme kar�ı miicadcleyi zay ı flatmanıası için ne yapacağız? San ı l ıyor k i afi� lerimizle. pankartlarımızla. pull arım ız la . b i ld iri lerimizlc bu alanda bir cephe açacağ ız. Hay ır
yolda�lar. soruının bunun la hiçbir alakası yok . B iz Tlirkiyc işçi sını fına ve emekçi lerine yi\ne l ik olarak Kürt halk ını meşru talepleri . hak l ı mücıdc lcsi . K lirt halkına karşı yiiri.itiilcn kirl i s-ava
şın anlamı üzerine aydıntat ıc ı b i r pol i t ik faal iyet yüriitnıekıcyiz.
72
yürüteceğiz. Kitleleri kucaklayan geniş politik faaliyetiınizi:ı anlamı. kapsaını zaten budur. Kürt işçi ve emekçileri bu faal iyelimizi büyük bir sempatiyle karşı layacaklardır. Ama ötesinde de. "bunları iyi yapıyorsunuz heval", "biz bundan dolayı da zaten size sempati de duyuyoruz", "ama yine de biz yurtseveriz'" diyeceklerdir. Biz onlara siz neden yurtseversiniz, neden sosyal ist deği lsiniz? Siz işçi deği l misiniz? Siz emekçi değil misiniz? Siz kapitalist üretim i l işkileri içinde bulunmuyor musunuz? B� i l işkiler içinde Türk ve öteki mi l l iyetten işç i lerle kardeş değil _ misiniz? Siz neden buradaki sınıf kardeşlerinizle birlikte kendi sın ı f hedefleriniz, kendi sınıf perspektifleriniz doğrultusunda örgütlenmiyorsunuz? Neden kendi birleşik parl inizi kurınuyorsunuz? diyeceğiz.
Mücadele budur yoldaşlar. Bunun yaratacağı karışıklık ve karmaşa nerede? Bu aslında bel l i bir dostluk çizgisinde. yani tam da ezilen u lusun mücadelesine karşı görevlerini yerine getirmek zemini üzerinde, buluştuğumuz Kürt i şçi · ve emekçi lerini daha i leri bir çizgiye çekmek mücadelesidir. Daha i leri bir çizgiye gelmelerini engelleyen ise K ürt ö�gürlük mücadelesinin onlar üzerindeki politik etkisinin aldığ ı ideolojik biçimdir. Yani ezilen ulus mi l l iyetçi l iği , ya da dar görüşlülüğüdür. B iz bunu k ırmak zorundayız. Burada bir karşı karşıya gel i ş yoktur. M ücadeleyi zayıffalan bir B undcu anlayışın kırı lması sorunu vardır. Kiirt işçisi ve eınekçisi bizim cephemizde mücadeleye katıl ınakla ne kendi u lusal özgürlük mücadelesini zayıflatmış oluyor, ne de Kürt u lusaJ hareketine, somutta PKK 'ya karşr herhangi b ir düşmanca önyargıya giriyor. Onun sınırl ı l ığinı görüyor, daha i leri bir platformda mevziye g iriyor. Hepsi bu.
Nadir: Bence kritik bi r nokta şudur. ideolojik ve i lkesel perspektiflerimiz in doğru kavramımadığı koşu l larda, giderek şovenizmin k uyruğuna takılan b i r konuma düşmek gibi bir risk vardır burada. Örgütü bu açıdan iyi eğitebilmek ve donatabilmek gerekiyor. Demokrasi mücadelesi konusunda da yaşandı bu. Demokrasi mücadelesinin kendi içinde anıaçlaştırılmm;ına, stratejik bir hedef olarak ele alınmasına karşı çıktık. Sorun demokratik haklar m ücadelesini siyasal sınıf ikt idarı mücadelesine
73
bağlamak sorunudur dedik. Ama bu bizim saflarımızda yer yer demokrasi mücadelesinin küçümsenmesi gibi kavranabildi. Burada da böyİe bir risk vardır. ( . . . )
Cihan: Az önce 1 . Genel Konferans metninden bir bölüm okurken, asıl kritik parag�afları atlayarak okumuşum. Okuduğum bölümün başlangıç paragrafiarını da okumak istiyorum:
. "Bununla birlikte, komünistler ulusal sorunu kendi başına, kendine .yeten tecrit edilmiş bir sorun olarak ele almazlar. Bu soruna proletaryanın devrimci sınıf çıkarları ve tarihsel amaçları açısından, devrim ve sosyalizm mücadelesinin uluslararası çıkarlan açısından yaklaşırlar. Ulusal ilke ve esaslardan değil , sınıfsal ilke ve esaslardan hareket ederler; tutum, politika ve görevlerini bu ikincileri temel alarak saptarlar. Ne kadar haklı ve meşru olurlarsa olsunlar, u lusal istemleri ve özlemleri kendi başına, kendi içinde bir amaç olarak deği l , proletaryanı n sınıf çıkarları ve tarihsel amaçlarına bağlı ele alırlar. Tüm bu farklıl ıklar, mil liyetçilik i le sosyalizm arasındaki ilkesel uçuruma işaret eder. Haklı bir temele ve devrimci bir içeriğe sahip olsa bile, mill iyetçilik ile sosyalizm iki ayrı ilke, iki ayrı platform, iki ayrı sınıf tutumudur. Devrimci milliyetçil ik ile sosyalist enternasyonalizm, iki ayrı dünya görüşüdür. Bu küçük-burj uva demokratizmi i le proleter enternasyonalizmi arasındaki farklı l ığa tekabül eder.
"Bu nedenledir ki ulusal eşitsizliğe ve baskıya, her türlü ulusal ayrıcalığa karşı ve ezilen ul usun meşru hakları için herşeyden önce kendi kaderini tayin hakkı için kararl ı l ıkla mücadele eden komünistler, kendilerini hiç de yalnızca bununla sınırlamazlar. Bunu ulusal dargörüşlülüğe, ulusal sınırl ı l ığa, uluslar arasına çitler örme eğilimlerine ve girişimlerine, genel olarak milliyetçiliğin her türlüsüne karşı mücadeleyle birleştirirler. işçi sınıfının milliyetçi ideoloji ve ülkülerle şaşırtılmasına karşı mücadele ederler. Bu doğrultudaki çabalara karşı özel bir hassasiyet gösterirler." (Kürt Ulusal Sorunu, Eksen Yayıncılık, s.52-53)
B ugün için önemlidir dediğim görevler, gerçekte bu genel bakışın somutlaştırılması ve güncelleştirilmesinden başka bir şey değildir.
Mart 1995
74
Türkiye'nin yakin tarihinde bir dönemin sonu
(Parça)
Kürt küçük-burjuvazisi: Ulusal kurtuluş misyonu
. Sömürgeci egemenlik sisteminin geleneksel kurum ve ilişkilerini olduğu kadar bir bütün olarak toplumu da derinden sarsan bu mücadele onlarca yıllık bir birikimin üzerinde yükseldi, onun ürünü oldu. Mücadele bugünkü gücünü,. sürekliliğini ve soluğunu bu geçmiş tarihsel. birikimden aldı. Cumhuriyetin ilk dönemlerinden farklı olarak ve toplumun genelinde mod�rn sınıf ilişkilerinde yaşanan gelişmeye bağlı olarak, yeni dönemde bu birikim Kürt alt sınıfları içinde oluŞtu. Yıllar içinde mayalanan ulusal hareket, '60'h yılların sonundan i tibaren kendini dışa vurmaya başladı.
Ne var ki asıl patlamasını '80'li yılların ikinci yarısında yaşadı. Ulusal demokratik içerikteki bu mücadelenin sürükleyici gücü, '60'lardaki başlangıç döneminde olduğu gibi '80'1erin ikinci
75
yarısındaki patlama döneminde de, küçük-burjuvazi oldu. Küçükburjuvazi , yalnızca ideolojik-politik planda önderli k öğesi olarak değil , fakat aynı zamanda öneml i bir kadro kaynağı ve kitle gücü olarak da Kürt u lusal özgürlük mücadelesi içinde özel bir yer tuttu ve halen de tutmaktadır. Demek oluyor ki, Türkiye'de hakim politik öğe olarak oynadığı devrimci rolü geride bı raktığı bir dönemin ardından küçük-burjuvazi, Kürdistan'da benzer bir politik rolü etkin biçimde sürdüren bir sınıf olarak ortaya çıktı. Geçmişte Türkiye 'nin geleneksel-devrimci demokrat hareketine önemli bir toplumsal dayanak olan ve onu kadrosal bakımdan sürekl i bes-leyen Kürt küçük-burjuvazisi , bundan böyle artık büyük bir bölümüyle ulusal hak ve özlemler ekseninde bir mücadeleye kaymış oldu. Böylece aı1ık farklı bir politik mötivasyonla hareket edecek, fark l ı bir politik misyonun taşıyıcısı olacaktı .
Bu mücadelenin katettiği başarı devrimci bir çözüm için zorunlu koşul olan işçi sınıfının devrimci rolüyle birleşemediği ölçüde, mücadeleyi sürdürmek ve beJ i i u lusal hedefler doğrultusunda başanya ulaşlfrmak kaygıs ı , PKK şahsında temsil edilen bu sınıfı , Kürt burjuva sınıflarıyla yakın ve gelecek için tehl ikel i politik i l işkilere yöneltmiş bulunmaktadır. Geçmişte kendi üst sınıfları yerine Türkiye devrimci hareketi şahsında Türk işçi ve emekçi s ınıflarıyla mücadele ve kader birl iğine eğil im duymuş olan Kürt küçük-burjuvazisinin, tam da ulusal sorun çerçevesinde oynadığı devrimci rol ve sağladığı başarı sonucunda bugün düştüğu bu paradoksal durum dikkate değerdir. Daha da kötüsü, o bu politik yönelime büyük kentlerin Kürt işçilerini de kazanmaya çal ı şmakta, bu doğrultuda bir çaba içinde bulunmaktadır. Böylece işçi s ın ıfının m ücadele ve örgüt birliğini zaafa uğratan son derece olumsuz bir rol de oynamaktadır.
76
Kızıl Bayrak
Haziran '94
Devrimci ve devrimci çözüm
Türkiye devrimcisinin önündeki güncel manzaranın temel unsurları nelerden oluşmaktadır?
i lkin, kriz içindeki düzen. Bu bir yapısal kriz, çok boyutlu, Türkiye'niı1 son 30 yıl ımı damgasını vurmuş. Fakat bugün hızla ağırlaşınakıa, kapital ist ekonomi derin bir sarsıntı geçirmekte. Bunu s iyasal planda bir yöneıeıneme krizi tamamlamakta. Sermaye düzeni gi tgidc daha geniş b i r ölçekte , varl ığını ç ıplak zora d_ayandımıakta. egemenliğini bu yolla si.irdürmeye çal ışmakta. Rejimin general ler, kontr-geri l la ve siyasi polis şeneri yönetimine dayalı karakteri gitgidc daha ço� açığa çıkmakta. Pol is rej imini perdeleyen parlamento i lc siyasi parti ler işlevlerini y i ı i rmckte. Özetle, "Cumhuriyet tarihinin en büyük krizi" tammı, bugünkü krizin boyutları konusunda bir fikir vermekte.
İkinci olarak, 70 yılın birikimiyle kendini tüm şiddetiyle oı1aya koymuş bir Kürt sorunu. Ezici ağırlığı i le Kürt köylii lüğüne ve
77
kentsel halk katmaniarına dayanan güçlü ve örgütlü bir Kürt özgürlük mücadelesi. Bu mücadeleye hakim bir devrimci önderlik ve bu önderlikte Türkiye'nin devrimci kuvvetleriyle birleşme isteği.
Üçüncüsü, hoşnutsuzluğu sürekli büyüyen bir işçi-emekçi hareketi. İşçi sınıfında açık bir mücadele isteği, yı l lardı r süren ve zaman zaman geniş bir k i t le katı l ımına u l aşan b ir işç i eylemliliği.
Dördüncüsü, 12 Eylül yenilgisine, Doğu B loku'nun çöküşüne ve bu nedenlerle yaşadığı ağı r kan kaybına rağmen, bell i bir kesimiyle mücadelede ısrar gösteren bir devrimci hareket. Örgütlü devrimci hareketin ancak çok küçük bir bölümünü kucaklayabildiği önemli bir· devrimci birikim.
Bunlara, son bir unsur olarak, Türkiye'yi çevreleyen coğrafya da eklenebilir. Türkiye bugün dünyanın en istikrarsız, en bunalımlı bir dizi bölgesinin tam orta yeri nde duruyor. B i r tarafında Balkanlar, öteki tarafında Kafkasya, ve nihayet, güneyi nde Ortadoğu. O Ortadoğu ki, Fil istin sorununu denetim altına almada sağlanan öneml i başanya rağmen, emperyal ist dünya için bir "istikrarsızlık kuşağı" olmayı sürdürüyor ve sürdürecek. Türkiye'nin devrimci süreçlerinin başarıl ı b i r seyri , onu çevreleyen kriz coğrafyasındaki o l ay ların ge.l işme seyrin i etkileme ve yön değişikliği yaratma şansına da önemli ölçüde sahip o lacak.
K uşkusuz, sıralanan tüm bu unsurların, farkl ı bir yönden bak ı ldığında görülebilecek olan başka özellikleri de var:
Düzen ağır bir kriz içindedir ama, toplum üzerinde zora dayalı tahakkümünü perçin lemek l e ka lmamakta, yığınları da halen ideolojik politik açıdan denetim altında tutabilmektedir. En yoz kozmopolit kültürden dinsel biçimler içindeki ortaçağ İdeolojisine, Türkçü ve is lamcı akıml ardan reformisı ve sosyal-reformisı parti lere, devasa bir medya tekel inden sendika bürokrasisine, düzeni·n sayısız etki kanalı ve emniyet sübabı var.
Kürt hareketi kendini çözüm gündemine sokmuştur am_a, emperyalizm sorunun bölgesel karakteri ve barındırdığı devrimci potansiyeli gözeterek', Filistin ya da Güney Afrika'da olduğu gibi, onu denetim altına almak ve sistem içi bir çözüme bağlamak
78
için seferberlik içindedir. Kürt özgürlük mücadelesi halen devrimci bir önderlik altındadır ama, Türkiye'nin devrimci toplunisal-siyasal dinamikleriyle buluşamadığı ölçüde zorlanmakta, bu zorlanma onu her türlü olumsuz akibet riskiyle yüzyüze bınıkmaktadır. Yenilgiden sistem içi bir çözüm üzerinde uzlaşmaya kadar . . .
i şçi v e emekçi k it le ler büyüyen bir hoşnutsuzluğu yaşamaktadırlar ama, henüz dolaysız biçimde politik mücadele sahnesine çıkmayı başanıbitmiş de değil ler. Yıllardır izlediği ihanet çizgisine, bunun işçi tabanında yarattığı açık tepkiye rağmen, devrimci önderlik alternatifinin kendini pratikte ortaya koyamadığı bir durumda, sendika bürokrasisi s ın ıf hareketi üzerindeki denetimini sürdürmeyi başarabilmektedir. Kapitalisılerin sömürü politikalarına karşı öfkeyle eyleme geçen işçi kitlelerine, kapitalist egemenl ik s isteminin tarihsel- ideol oj ik sembo llerini dayatma kolaylığını bi le bulabilmektedir.
Geleneksel devrimci hareketin ayakta kalmayı başarmış kesimleri mücadelede belirgin bir inat gösteriyorlar ama, sağlam bir devrimci perspektiften ve kitleleri sürükleme yeteneğinden çok büyük ölçüde yoksun durumdadırlar. Tek. tek güçsüz oldukları halde, düzenin emekçilere ve devrimci harekete karşı topyekün bir mücadeleyi sürdürdüğü bir ortamda, kendi aralarında devrimci bir eylem birliği gerçekleştirme, mücadele cephesini birl ikte örme sorununa i lgisiz kalabil iyorlar. Birleşik devrimci bir cereyanın yaratılamamasının devrimci potansiyeli kucaklayamamanın en temel elkeni olduğunu gözden kaçırabi liyorlar.
Son olarak, Türkiye'nin odağında yeraldığı coğrafya bir dizi ist ikrarsız bölgeden o luşmaktadır. Ama, buralarda devrimci dinamiklerden çok,. gerici dinamikler hareket hal indedir. B u ülkelerde gericilik, istikrarsızlığın gerçek temeli olan ağır iktisadi ve topl umsal sorun ları bu gerici çat.ışmalarla örtmeyi başarabilmektedir. Ortadoğu elbette bunun belirgin bir istisnasıdır, fakat burada da sisteme yönelik toplumsal tepkiyi sistem içi bir güç o lan dinsel akımlar kontro l etmekte, böylece devrimci dinamikler bir başka yoldan tahrip edilmektedir vb. vb.
Bütün bunlar da aynı manzaranın öteki yüzüdür. Burada, bir
devri mci n i n gözden kaç ı ramayacağı kritik bir ayrı m var. i l k kategoride sıralanan gerçekler, esa-;ı itibarıyla, objektif imkanlardır. Oysa ikinci kategoride sıralananl ar, önemli ölçüde, sislernin karşı çabalarla yaraııığı engeller, ya da devrimci müdahaleye konu olması gereken subjekti f zaaflardır. Ve zaten devrimcil ik de, objektif imkanları en iyi biçimde değerlendirerek karşı çabalan ve hareketin subjektif zaafların ı aşabilmek demektir. Bu yapılabildiği ölçüde böyle adlandırılmaya hak kazanabil ir. Elbette bu perspektife dayalı bir devrimc i l ik , modern s ın ıf i l i�kilerinin egemen olduğu bir topluında ancak işçi s ın ıfı devrimci l iği olabilir.
Türkiye'nin geçmiş döneminde, küçük-burjuva devrimciliğinin bel irgin zaafı kolay devrim hayallcriydi . 1 2 Eylü l yeni lgisinden sonra ve öze l l i k l e de bugün, ters i nden bir eği l im kend i ni "devrimcil ik" anlayışı olarak ortaya koyuyor. Devrim belirsiz bir geleceği n sonrası n a atı l ı yor, " gerçekçi l ik" adına devriınci l ik misyonunu boşa çıkaran bir düşünüş ve davranış tarzı sergileniyor. Bu düşünüş tarzı. koşulların bu ele al ınış biçimi. en pespaye bir "reel politik''in, refom1iznıin ve ıa-;fiyccil iğin zeminini oluşturuyor. Buna yalnızca bir örnek:
Kürt devriınci hareketi herşeyin bittiğinin san ıldığı bir sırada ve en geri bir noktadan başladı , bugünkü büyük gelişmeyi yaraıt ı . Bugün b u hareketin kaderi, çok bi.iyük ölçüde. Türkiye'nin devriınci dinamiklerinin ne ölçüde gelişebilcceğine sıkı s ıkıya bağlanmış durumda. B ugün Türkiye'de devrimci olmak, bunun bil i ncinde olmuk ve bu çerçevede kendi rolünü oynamaktan geçer. Oysa açık ya da örtülü bir biçi mde btmdan kaçanlar. Kürt halkının 70 y ı l l ı k devrimc i birikimini sistemin kanalları içinde t üketecek çtizüın kri rasyonalizc etmekle ıneşgql ler. Türkiye solunda bugün devrinıcı geç inenlerden olu�an bir "Kürt halkının dost ları'' kulübü var. Bu ku lübün üyeleri Kürt halkının mücadelcsinc dışarıdan destckler ini veriyorlar. Ama desteği ası l anlaml ı olacak alanda devrimci bir gelişmeni n önünü açarak vermekten ·geri durdukları ölçüde. devrimci l i kten uzaklaşıyorlar ve Kürt halkının. devrimci mücadelesinin karşı karşıya kalabi leceği riskiere seyirci kalmak yoluyla ona gerçekle kötülük yapmış oluyorlar.
80
Kürt halkının beş-altı yılda devrim yoluna ginneyi başannasına alkış tutanlar; i ş-ç i s ınıfının çok daha kısa bir zamanda bunu başarabileceğine, burada çok şeyin gösteri lecek devriınci çabaya bağlı olduğuna inanmıyorlarsa eğer, neden kendilerine devrimci diyorlar ki? . .
Kızıl Bayrak
Haziran '94
8 1
·Devrim d1ş1nda çözüm yoktur!
Zindan direnişinin zaferiyle �mmadığı serdikte bir tokat yiyen Refah Partisi. hükümeti, bunu unutturmak, gündemi değişti�ek ve kitleler nezdinde 'prim yapinak amacıyla yeni yeni manevralar deniyor. Kürt sorununa barışçıl çözüm tartışmaiar� �uşkusuz bunların en önemlisi ve en çok yankı yaratanı oldu. Bazı açıklama ve girişiml�rle hızla gündemi kaplayan ve bazı kesimleri heyecanlandıran bu tartışma, generallerin bizzat Erbakan'a verdiği ültimatqmla aynı hızla gündemin dışına itildi. Erbakan, bizzat yönlendirdiği tartışma ve girişimleri inkar etmek zorunda kalarak, kişilik ve karakterden yoksunluğunu tüm toplum önünde bir kez daha ortaya koydu.
Bu birkaç günlük tartışmanın generaller müdahale edince bir anda bıçak gibi kesilmesi, Türkiye'de rejimin nasıl işlediği, gerçek politika ve karar merkezinin neresi olduğu konusunda geniş halk kesimleri için çıplak gözle izlenebilen yeni bir politika dersi
82
olmuştur. Olay bu açıdan son derece yararlı bir işlev gönnüştür. Yapılan Kürt özgürlük mücadelesini daha ince ve daha sinsi
yöntemlerle boğmı;ıya zemin hazırlamayı amaçlayan bir manevra olsa da, tartışmalarla açığa çıkan bazı yeni sonuçlar görmezlikten gelinemez. Rejim hükümet düzeyinde ilk kez olarak Kürt sorununda gerçek muhatabının PKK olduğunu zımnen de olsa ifade etmiştir. PKK'yla "dolaylı" i l işk i ve diyaloğun kurulabileceğine ilişkin RP ve DYP'nin açıklamaları, rejim cephesinde yeni bir davranış biçiminin örnekleri ve elbette açık bir zaafiyetİn göstergesi olmuşlardır.
Fakat bunu rejim içinden "siyasal çözüm"e doğru bir eğiliminin bir ilk göstergesi saymak için de bir neden yoktur. PKK Kürt ulusal uyanışına ve özgürlük mücadelesine önderlik eden bir politik kuvvettir. Bu konumu ve rolü çerçevesin_de zaten yıllardır devlet in dolaysız muhatabıdır. Devlet Kürdistan'da dosdoğru PKK'yla savaşmaktadır. Tüm bunlara rcığmen bugüne kadar muhatabını görmezlikten ve bilmezlikten gelmesi, devlet açısından 70 yıllık inkar politikasının ciddiyetten yoksun bir yansımac;ından öte bir anlam ifade etmemektidir. Bugün muhatabını "dolaylı" olarak da olsa kabul etmeye .eğilim duyması, bu ciddiyetsizliğin ortadan kaldırılmasına ve düşmanını dosdoğru tanımlamasına yönelik bir adımdır yalnızca.
Kürt sorununda bugünkü muhatabını açıkça �elli etmek ile sorunun kendisini çözmek arasında herhangi bir doğrudan ilişki yoktur. Düzenin Kürt sorununa özgürlük hareketini ezmek ve Kürt halkını ulusal köleliğe bir kez daha razı ve mahkum etmek dışında bir başka çözümü yoktur. Ulusal köleliğin sınırlı bazı haklar ye yeni bazı düzenlemelerle bir parça gevşetilmiş yeni bir biçimi hiçbir biçimde bir çözüm değildir. Oysa bazı düzen çevrelerinde var olan ve son tartışmalar vesilesiyle bir kez daha seslendirilen "siyasal çözüm" önerilerinin en ileri olanı bile bundan öteye geçememektedir. Geçe.mez de. Zircı burjuva sınıf egemenliği ayakta kaldığı sürece, Kürt halkı için gerçek özgürlüğe ve eşitliğe dayalı ·bir. çözüm olanağı yoktur. Bu egemenlik ayakta kaldıkça, sınırlı tavizlere dayalı her sözde "siyasal \· iizüm", gerçekte, yeni bir
83
çözümsüzlüğün, bu temel üzerinde yeni bir çatışmanın zemini olmaktan öteye gidemeyecektir.
Kürt halkının, ulusal köleliğin bir parça gevşetilmiş, geçmişe göre daha da incelti lmiş yeni biçimlerine deği l , gerçek bir ulusal özgürlüğe ve eşitliğe . iht iyacı vardır. Bunu ise ancak Türkiye işçi sın ı fı ve emekçileriyle kader birl iği yaparak, mevcut baskı ve sömürü düzenine karşı onlarla birlikte savaşarak, sınıfsal baskı ve sömürünün y�nısıra u lusal baskı ve sömürünün de asıl kaynağı olan burjuva sınıf egemenl iğini yıkarak elde edebil ir.
Kürt sorununun devrim dışında gerçek ve kalıcı bir çözümü yoktur.
84
Kızıl Bayrak Ağustos '96
Güncel gelişmeler ve devrimci görevler
(1. Bölüm'deıı parça)
Güncel durumun tarihsel arka planı
Devrimci politika için doğru sonuçlar çıkarılmak isteniyorsa eğer, sermaye düzeninin güncel durun:ıuna tarihseJ bir p�rspckı i f içinde bakılmalıdır. Güncel dururıtın ayırdedici üzel l iği dev letin çeteleş't:iği .ve kokuştuğu gerçeğinin i nkar cd i l ciııez ve ' üst ü örtti lemez bir biçimde açığa çıkmış iılınas ı dır. B u olgu, dahası,. çcteleşme ve kokuşmanın daha genel planda kurulu düzenin pol itik. yaşamına egemen olduğu gerçeği. bugün artık s ı nıdan insanların tartışma konusu haline gelmişt ir. Son döncıniıı bu gel işmeleri yığ ınlar üı;erinde çok karmaşık etki ler yaratmakta. tepki lere, öfkelere, ş'aşkınl ığ<i, güvensizliğe, umutsuzluğa. ve ·eıbet teki, bu durumun değ işmesi için yeni ve i leriye dönük arayışlara neden olmaktadır. Ama böyle bir etki, toplumun· genelini kapsayan bu tür bir sarsıntı . ancak güncel gel işıneler uzun bir sürecin yarattığı
!?5
birikimlerin dı�a v urmasının bir i fadesiyse olanak l ı olabil ir . Türkiye'nin son 35-40 yılı büyük bunalıml ar ve büyük
çalkantılar içinde geçti. Bunalımın toplumsal mücadele boyutunu dizginierrıek ve ezmek, ürettiği iktisadi ve sosyal faturalan emekçi halk kitlelerine engelsizce ödetebilm.ek için, kurulu düzen kendini belirli aralıklarla yeniden tahkim etme yoluna gitti. Askeri darbeler ve özellikle '90' 1 ı y ı l larda örneği çok görülen daha örtülü ara müdahaleler bu işlevi gördü.
1 2 Eylül burada bir kilometre taşıdır. '60'1ı ve '70'l i yıl ların bunahmları ve bunun beslediği büyük toplumsal hareketl i l ikler, düzenin artık tekiernekte olduğu konusunda burjuvaziye ve onun emperyalist dayanaklarına daha açık bir görüş sağladı. 1 2 Eylül askeri faşist darbesi , bu çerçevede, kendini öneeleyen 20 yı l l ık sürecin toplam deneyimlerini gözeten bir karşı saldın oldu.
Bununla birlikte, güncel duruma 1 2 Eylül saldırısını izleyen son 16 yıl ın toplam tablosu üzerinden baktığımızda hayli dikkate değer sonuçlarla yüzyüze kalıyoruz. Toplumsal muhalefeti v� örgütlÜ devrimci hareketi ezen faşist askeri rejim, düzeni düze çık�rmak ve tahkim etmek için çare ve çözüm olarak görülen tüm pol i tikaların engelsizce uygulanacağı koşulları yarattı . '80' 1i yı l ların üçte ikisine bu koşullar egemen oldu. Uzun vadeli bir "istikrar" adına gerekl i görülen her türlü iktisadi, siyasal, kültürel, ideolojik ve eğitsel önlem alındı. Tüm siyasal, idari, yasal ve kurumsal düzenlemeler buna göre yapıldı.
Peki sonuç ne oldu? Daha 1 987 yıl ında, daha askeri rejim koşulları fii len sürüyorl.<en, daha darbeci general ler Çankaya'da oturuyorken, toplumsal m uhalefetin ise kendisini henüz yeni yeni ve en geri biçimler içinde gösterdiği bir s ırada, düzen sözcüleri ekonomik ve siyasal istikrarsızlık etkenlerinin hızla büyüdüğünü itiraf_etmek zorunda kaldılar. Bu daha başlangıçtı. '90' 1 ı y ı l lara dönöldüğünde bu kez sermaye düzeninin "Cumhuriyet tarihinin en ağır iktisadi, sosyal ve siyasal sorunlan" ile yüzyüze bulunduğu, "ekonomik ve siyasal yaşamın tıkandığı", düzenin bu sorunlar karşısında herhangi bir çözüm perspektifinden yoksun olduğu bizzat düzen satlarında yaygın kabul gören bir görüş oldu. 2. Cumhuriyet
tartışmaları ve TÜSİAD kaynakl ı YDH, bu itirafın somut ifadesi ve dolaysız ürünüydüler. 1 994 yı l ı başında ekonomik ve mali krizdeki ani ağıdaşmanın ortaya koyduğu tablo ise bizzat TÜSİAD sözcüleri tarafından "Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizi" olarak tanımlandı. Tüm temel ekonomik göstergelerin negatif tablosu karşısında bu inkar edi lemez bir olgu durumundaydı . Susurluk kazasıyla birl ikte art ık gizlenemeyerek açığa çıkan çeteleşmiş devlet gerçeğinin ardından, bugün de yaygın olarak Cumhuriyet dönemin in en ağır s iyasal çürüme ve kokuşmuşluğundan söz edil iyor .
. '90 ' 1 ı yıl ların kurulu düzen ıçın peşpeşe gelen bu türden Cumhuriyet tarihi rekorlanna sahne olması ra<;tlantı mıdır? Rekor alanlarının iç bağlantı ları ve organi k bütünlüğü hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Sözkonusu olan, kurulu düzen için bir tükenmişlik ve i flas tablosudur. Politika her zaman ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir. Sennaye devleti Türkiye kapitalizminin yalnızca resmi i fadesi değil, fakat aynı zamanda en yoğunlaşmış halidir. Orta yerde duran çeteleşmiş ve_ kokuşmuş devlet, onu saran kokuşmuş burjuva siyasal yaşam, mevcut iktisadi ve sosyal düzenin siyasal ifadesinden başka bir şey değildir. Demek oluyor ki, temelde çürüyen ve kokuşan kapitalist ekonomik ve sosyal düzenin kendisidir. Bu sonucun devrimci politika için, izlenmesi gereken devrimci taktik çizginin stratejik doğrultusu için taşıdığı önem yeterince açıktır.
Devrimci toplumsal muhalefetin aşırı zayıfliğına rağmen • . .
Fakat bu sonuç tablosunu doğru okuyabi lmek için gözden kaçın lmaması gereken iki önemli nokta var. Bunlardan birincisi, aslında yukarıda özetleneo sürecin kritik bir yönünün yeniden bir vurgulanması olacak. Önemle gözeti lmelidir ki , bu negatif rekorlar serisi, düzeni düzc çıkarmak için yapı lmış, . bu çerçevede burjuvaziye çok yönlü ve kapsamlı bir önlemler dizisini engelsizce uygulama olanağı sağlamış bir askeri faşist darbe döneminin hemen
87
ardından ba�göstermi�t ir. B u gerçek, düzenin· karş ı karşıya
bulunduğu sorunların yapısal olduğunu, en elverişl i koşul larda ve yı l larca uygulanmış reçeteterin bile. herhangi bir iyi leşme ya da çözüm sağlamadığı n ı , yalnızca faturanı n i şçi s ını fına ve emekçi tere ödetme kolayl ığı (bu çerçevede geçici rahatlamalar) yarattığını gösterir.
İk inci nokta bununla bağlant ı l ı fakat daha da öneml idir. '90' 1 ı yıl ları kaplayan bu sonuçlar dizisi, devrimci muhalefetin
son derece c ı l ız olduğu yı l ların ürünüdür; Türkiye'de sınıflar mücadeles i n i n çok 'geri bir d üzeyde seyrett iğ i , top l umsal muhalefetin henüz devrimcileşcmediği koşullarda ortaya çıkmıştır. Kürt özgürlük mücadelesi etkenini bir an için bir yana bırakacak olursak, toplumsal muhalefetin kitle hareketleri biçiminde yeni bir canlanma dönemine girdiği son 9 yı l içerisinde, sermaye düzenini sıkıntıya sokan ve ona iktisadi kazanımlar alanında bazı geçici geri adımlar attıran tek ciddi çıkış ' R9-90 yıl larının işçi cylemleridir. ( Bunun yaratt ığı s ınırl ı etkileri i se tekelci sermaye zam, enflasyon ve tensikatlarla çok geçmeden telafi etmiştir.) Bunun ötesindeki sayısız kitlesel hareketl i l ikler, kendi içindeki ö�emlcri ne olursa olsun, sermaye düzeni için. iktisadi ya da politik açıdan öneml i bir sıkıntıya dönüşme gücü gösterememişlerdiL
Sennaye düzeni için son yı l larda büyük avantaj oluşturan bu durum, gerçekte onun aşırı zayıfl ığının da bir kan ıtıdır. işçi s ın ıfının ve emekçi halk kitlelerin in henüz ciddi bir devrimci muhalefeti ile karşılaşmayan bir düzen, buna rağmen iktisadi, sosyal ve siyasal cephede kendi tarihinin en ağır sorunlarıyla yüzyüze kalabilmiştir. Bu olgu, devrimci s ın ıflar mücadelesi etkeninin de kendisini gösterdiği bir durumda, mevcut krizin hangi boyutlar alabileceği konusunda da bir fikir vermektedir.
Am_a, denecekti r, Kürt sorunu etkeni , Kürt özgürlük mücade lesin in düz!!nin tüm dengelerinde yaratt ığı çatlamalar ve ürettiği sonu gelmez fatura, tam cla bugünkü durumun gerisindeki asıl ve belirleyici etken değil midir? Bu
· iddiada büyük bir gerçek
payı i le büyük bir ·yanı lgı içiçe duruyor. iddianın apaçık gerçek payı bugüne kadar herkes tarafından ifade cdi lcgeldi . Oysa bu
88
iddia aynı zamanda Türkiye'n in kapital ist düzeninin temel gerçeklerini gizlemekte, bu çerçevede büyük yanı lgı lanı neden o lmaktadır. Bu yanı lgı lar bugüne kadar doğru dürüst tartışılmadı.
Kürt özgürlük mücadelesinin rej imin ideolojik kiml iğinde, iç siyasal dengelerinde büyük sarsıntı lar yarattığı , iç ve dış pol itikada devleti büyük çıkınaziara sürüklediği açıktır. Dahası , bu mücadeleyi boğmak iç in yürütülen kirli savaşın bugünkü çeteleşmede ve siyasal kokuşmada temel l i bir rol oynadığı da yeterince açıktır. Bunlar çok bi l inen, çok tartışılan. döne döne vurgulanan gerçeklerdir. Fakat Kürt sorununun siyasal gündemde tuttuğu özel yerin de etkisiyle bu gerçekler öylesine abartıldı ki, Kürt sorunu adeta düzenin bugün karşı karşıya bulunduğu her türlü çözümsüzlüğün asil kaynağı . o larak algılanmaya başlandı. İşin i lginç ve d ikkate değer yan ı , karşı-devrimci düzen propagandasının da sürekl i olar�k bu fikri işleınesidir. Düzenin ideologları. sözcüleri, medyadaki popüler yonımcular iddia ederler ki, eğer Kürt sorunu o lmasaydı. ya da bu soruna bir biçimde bir çözüm . bulunabilseydi, Türk iye'nin ekonomisi çoklan düzc çıkm1ş, politik yaşamı normale dönmüştü. Düzen propagandası . tüm sorun ve sıkıntı ların kaynağının Kürt sorunu olduğu temao;ını işleyerek , her şeyi "bölücü terör belası"na bağlayarak, bu yolla emekçi kit le lerden kapi lal ist düzeni n yapısal ve çözümsüz gerçeklerini gizlerneye çal ı�ır.
Öncelikle vurgulanmal ıdır ki, Türkiye kapitalizminin bugün yaşamakta olduğu ağır iktisadi, sosyal ve siyı:tsal sorunlar hiç de Kürt sorunundan kaynaklanmamakta, fakat yalnızca bu sorun tarafından daha da ağırlaştırı lmaktadır. Bunu görebilmek için Türkiye'nin son 40 y ı l l ı k tablosuna toplamı içinde bak-mak · yeterl idir. Fakat daha da büyük önem taşıyan bir ba�ka temel nokla var. 'fürkiye kapitalizminin yapısal ve çözümsüz sorunlarının ağırla�masındcı bu denli öneml i bir rol oynayan ayı:ı Küit sorunu. öle yandan. bunun beslediği topl umsal muhalefetin dizginlenmesi ve saplı rı l ınasında da öneml i bir rol oyıwını�t ır.
Burjuvazi Kürt sorununu üç ünemli yi;nden kull .. ını;·ıı�ıır. i lkin. ti.im düzen güçleri arasınd�ı 1 2 Eylü l darbesinin· ardından ordu
" 0 (' .
zoruyla sağlanan genel siyasal birlik ("mil l i mutabakat"), ' 80 ' 1i yılların sonundan itibaren, bu kez "bölücü teröre karşı mücadele" adına Kürt sorunu -üzerinden sağlanmıştır. Kürt halkının özgürlük mücadelesini boğmak için yürütülen kirli savaş tüm gerici politik güçleri MGK çizgisinde birleştirmiştir. İkinci olarak, yine teröre karşı mücadele adı altında, dizginsiz bir devlet terörü, her türlü faşist baskı ve terör uygulamaları meşrulaştırı lmış, gerekli yasal ve kurumsal yeni dayanaklara kavuşturulmuştur. Ve son olarak, ülkenin birliği ve bütünlüğünü korumak adı altında dizginsiz bir
-şovenizm tüm topluma pompalanmış, bu yolla düzenin kitle tabanı korunmaya çalışılmış, bunda başarıl ı da olunmuştur. İşçi sınıfı da içinde, Türk emekçi kitlelerinin büyük bir bölümü bu doğrultuda şartlandırı lmış, bu yol l a emekçi lerin dikkatleri kendi gerçek sorunlarından uzaklaştınlmaya çalışılmıştır. Dahası, bunda başantı olunduğu ölçüde, kitleletin, kendi mevcut sıkıntı larının kaynağı olarak Kürt özgürlük mücadelesini görmeleri ve böylece şovenizmin tuzağına daha kolay düşmeleri sağlanmıştır.
Bu üç faktör birarada toplumsal muhalefet dinamiklerini sınırlamış, sınıf ve kitle hareketinin gelişip serpilmesini zora sokmuştur. Bunda kuşkusuz devrimci hareketin belirgin zayıflık ve zaaflarının da temel bir rolü vardır. Bu zaten bilinen ve hep ifade edilen bir gerçektir. Fakat tersinden, sınırlı güçlerle gösterilen tüm çabalara rağmen elle tutulur bir gelişmeyi başaramamanın gerisinde de, yukarıda sıralanan faktörlerin, bunların toplumsal muhalefeti sınırlayan ve saptıran sonuçlarının belirgin bir rolü vardır.
90
Ekim
1 Ocak '97
II. Bölüm
Polemikler ve Siyasal
Perspektifler
Kemalizme so{'dan taze kan kampanyasi IP'in ipliği
İP/Aydın l ık grubu devrimci hareket . tarafından birkaç on yı l ın zengin pratikleri sayesinde kuşkusuz çok iyi tanınan bir çevre ·duru.ınundadır. Böyle olunca "İP' i n ipl iği" üzerinde yeniden dunnak çok gerekli görülmeyebi l i r. ... Oysa tersine. içinde �ul unduğumuz şu dönemde bu özell ikle gereklidir.
Hunun bir nedeni. bu çevrenin 1 2 Eyl ül sonrası yeniden toparlanma döneminde ('87 sonrao;ı.nda), devrimci harekcıc venneye çalıştığı "değişim" mesaj ıd ır. Elbette gösterilen tüm çabalara ve bir dönem özellikle Kürt sorunu üzerinden yapılan tüm çıkışlanı rağmen, bu mesaj inandıncı bulunmamış, bu çevrenin devrime karşıtl ıkıaki temel .özell iklerin i sürdürdüğü inancı korunınuştur. Fakat yine de, özell ikle 1 978-80 dönemindeki kaba gerici karşıdevrimci konumunu artık terkettiğine dair de bel l i belirsiz bir düşünce oluşmuştur. Oysa bir süred i r Kürt sorunu ve PKK düşmanlığı üzerinden gösterilen lutumlar, gel inen aşamada artık
93
cepheden devrimci harekete karşı bir pol itik tutuma dönüşmüştür. Bu çevre artık daha net bir biçimde devrimin ve Kürt özgürlük mücadelesinin yeminli düşmanı olan kemalist düzen güçleriyle birlikte saf tutmaktadır. 1 9 Mayıs'ta dağıtılan "Şimdi Samsun'a Çıkma Zamanıdır" B ildirisi ve bu B i ldiri 'nin imzacıları, bu çevrenin tuttuğu yeni safı tüm açık l ığı i le ortaya koymuştur.
Fakat bununla bağlantıl ı ya da bunun somut pratik bir i fadesi olan daha öneml i bir neden var. Sermaye düz�ni bugün tarihinin en büyük krizini yaşamaktadır. Çok yönlü ve çok boyutlu bu kri zi n ortaya çıkardığı olanaklar doğru devrimci bir çizgide değerlendiri lebi l i rse, Türkiye devrimi büyük bir atı l ım yapabi l ir. Krizin kaynaklarından b i ri Kürt sorunudur ve K ürt özgürlük mücadelesi bugün halen devrimci bir mecrada sürüyor. Krizin asıl kaynağı ise Türkiye kapital izminin yapısal sorunlarıdır. Bu sorunlardaki ağırlaşma, işçi ve emekçilerin hoşnutsuzluğunu sürekli derinleştirmektedir. İşçi sınıfı daha 1 2 Eylül kayıplarını bi le telafi etmeden sermayenin büyük bir yeni saldırısıyla yüzyüze kalmıştır. Yı l lardır kesikli dalgalar halinde ge� işen fakat kendi dar istemleri dışına bir türlü çıkamayan işçi hareketli l iği, bu zaaftan nihayet kurtulabileceği koşullara bugün her zamankinden daha yakındır.
Bu koşullarda sermaye düzeni , bir yandan emperyalizmin de tam desteğinde Kürt devrimci hareketini ezmek, öte yandan ise, hain sendika bürokrat lar ın ı n da yardım ından · en iyi şek i lde yararlanarak, sınıf hareketini dizginlemek, onun devrimci siya<;al mecraya doğru gel işmesini engel lemek çabası içindedir.
İşte tam da bu ortamda, İP/Aydınlık çevresi , politika ve pratikleriyle düzene gönül lü hizmette kusur etmiyor. Bu çevre bir yandan, K ürt halkı kirli b ir savaşın tüm acılarını yaşarken, tüm çabasını PKK düşmanlığı üzerinde yoğunlaştırarak düzene soldan destek çıkmakta tereddüt etmiyor. Öte ya�dan ise, sendika bürokratlarına yönelttiği son derece yumuşak bir eleştirinin arkasına saklanarak, gerçekte onların sınıf üzerinde kurdukları denetime koltuk çıkıyor. Onların kitlelerin . baskısıyla ve kuşkusuz kitleleri yatıştırmak amacıyla gerçekleştirdikleri eylemlerde çizdiği boğucu
94
sınırları "sınıf disiplini" adına olunı luyor. Bu "disiplin"'c gönüllü avukatl ık yapıyor. Sendika bürokratlarının düzenin resmi ideolojisinin yığınlar üzerindeki etk isini pekişii rmek amacıyla kitle eylemlerine dayattıkları İstiklal Mar�ı ilc devletin resmi bayrağını büyük bir hararetle savunuyor. Sendika bürokrat larının 1 Mayıs eylemlerine kadar taşınna arsızlığı gösterdikleri bu ıiain politika devrimciler ve i şçiler tarafından boşa çıkarı l ınca, devrimci harekete gerici bir ağızia en arsız saldırıyı yöneiten de gene bu geçmişi kirl i çevre oluyor.
B ütün bunlar bu çevreye karşı mücadelenin bugün taşıdığı özel önemi ortaya koymaktadı r. Devrimci hareket bu çevreyi kuşkusuz çok iyi tanıyor. Fak�t mücadeleye yeni katılan güçler. hareketli l.ik içindeki i şçiler bu çevreyi yeterince tanımıyor. Devrimci hareketin bugünkü zay ı fl ığı . sendika bürokrasisinin değerini bi lerek bu çevreye verdiği özel destek, ve nihayet diizcn legali tesi içine gönül rahatl ığıyla sere serpe oturmanın . sağladığı avantajlar birarada ele al ındığında, bu çevre kendi gerici çizgisiyle mücadeleyi zaafa uğratmada bel l i bir rol oynama olanağı bulabi l iyor.
Türkiye'de sosyalist hareket daim doğumundmı it ibaren Keımılizmin derin bir biçimde etkisini yaşadı ve tam da bu nedenle çok uzun yıl lar kötürüm kaldı . TKP bağımsız bir s ınıf partisi olmaktan çok kemalisı akımın sol kanadı rolünü oynadı. '6{riardaki yeniden doğuş ve ki t lcscl leşmc sürecinde ise. bu kez orta burjuva aydınların ideolojik hegemonyası sayesinde, Kemal izmin "çağdaş yoruımı"yla yoğrulanık gel işti ve düzen içi bir hareket olmaktan kurtulamadı. Düzenden kopuş ancak '7 1 devrimci çıkışıyla başladı ve kopuşun derinleşmesiyle Kemalizmin etkisinden kurtulma süreci elele giui. B ugün devrimci hareket ciddi zaaflarla yüzyüzedir. Fakat hiç deği lse Kemali zm mikrobunun tarihsel tahribatından kendisini nihayet kurtannı�tır. Tam da bu nedenledir ki , devriınci çizgi izlemedeki çeşi t l i kusurlarımı karşın. Kürt halkının hakl ı devriınci mücadelesine açık bir desıek vennekıe tereddüt ıaşımanıakıadır.
Öte yandan, Cumhuriyet düzeninin çürümesi . son otuz yı l ın
95
devriınci toplumsal mücadelelerinin yaraııığı birikim, ve nihayet, Kürt özgürlük mücadelesinin son on yı lda toplumun li.im katlarında yarattığı derin sarsıntı, bu etkenler birarada, i lerici kitleler üzerindeki kemalisı etkiye de büyük darbeler indirıniştir.
Bunlar devriınci gelişme sürecimizin çok önemli kazanımlarıdır.
işte ıam da bu ortamda, iP/Aydınlık grubu. Cumhuriyt'f gazetesi yazarları, SHP'nin sol kanadı ve diğer bazı düzen solcuları elele vererek, i lerici kitlelere yeni bir Kemalizm aşısı yapınaya çalışmaktadırlar. i P yöneticileri Aydm/ık'ıaki köşelerinde bir Kemal izm rüzgarı estirıneye çalışmaktadırlar. ikinci Cuınhuriyeıçilere. özel leştirme pol it ikasına ve dinsel gerici l iğe karşı mücadele adı alt ında, sol kemalistlerin "laik ve anti -emperyalist güçler cephesi" kurulmakta; Doğu Perinçek, "emperyal izmin yıkıma uğratıığı geniş bir iç pazardan ç ıkarı olan bi.iti.in güçleri" bu cephenin unsurları içinde saymaktadır (Aydınlık, 2 1 Mayıs '94). Bu, burjuvaiiye hayl i geniş bir yer açan '60' 1arın o ünlü kemalisı "geniş cephe" politikasıdır.
iP/ Aydınl ık grubunun bugünkü politikası burjuva m i l liyeıçi bir platformun ifadesidir. Bu çevre özel leştirıneye karşı mücadeleyi mi l l iyetçi bir çığırtkanlığın zemini olarak kul lanma çabasındadır. Bunun işçi hareketine yansıtı lması liberal işçi politikac ı l ığı biçiminde olmaktadır. işçi lerin bi l incindeki burjuva mi l l iyeıçi önyargılar, onların bugün Kürt sorununda etkin bir tutum almalarınının, genel olarak da devriınci politika sahnesine sıçramalarının en büyük engeli durumundadır. iP/Aydınlık grubu bugün Lam da bu zayınığa seslenmekte, bu gerici burjuva önyargı ları okşayan bir politika izlemektedir. Bu yalnızca "Samsun 'a Çıkış" kampanyalarıyla dotay l ı bir biçimde deği l . fakat devletin resmi baynıği ve ırkçı-şoven mi l l i ınnrşı açıkça savunularak doğrudan da yapı lmaktadır. B unda . ölçü öylesine kaçıniınışı ır ki, iP tabanından bi le tepki gelmeye başlamıştır. (Bunun 2R Mayıs tarihli Aydınlik ' ta yayınlanan bir örneği.ni . sayfalanınıza ayrıca al ıyoruz. Bu mektup, iP'e genel olarak olumlu bakan birine bile bu kemalist kanıpanyanın nası l göri.indi.iğii konusunda dikkate de-
96
ğerdir.) Bütün bunlar, "İP'in ipliği'' sorununun güncelle!?en önemi
konusunda bir fikir vermektedir. Bu mücadele komünistler için vazgeçilmezdir ve sınıfı devrimcilcştinne mücadelesinin bir parças�dır.
"Şimdi Samsun'a çakma zamanıdır"!
9 Nisan Zonguldak mitinginden bir gün önce günlük Aydmftk gazetesinde bir mitinge çağrı i lanı. i lan "Şimdi 'Samsun'a Çıkma' Zamanıdır" başlığı taşıyor. Hükümet poli t ikalarına i l işkin teşhir ifadelerinin ardından şunları okuyoruz.:
"Türkiye' yi yönetenler, Mustafa Kemal Atatürk' ün lh•yişiy/e, 'gaflet. delalet ve luymıet' it_;indedirler. Ülkemiz yeniden /9/9'1ara gidiyor. Ama wıutnıayalmı, /9/9' dan sonra devrim gelir. Bu kez işçi sımji önderli,�inde . . . . Şimdi Samsun' a çıkma zamamdtr! . . . Emperyalizme ve serbest piyasa diktasına karşt Kurtuluş Savaşımızlll ilk adınımt Zonguldak' ta atıyoruz. "
İ lanın altında bir imza: " Doğu Perinçek, İşçi Partisi Genel Başkanı."
Bundan 25 yıl kadar önce, '60'1ann sonu ve '70'1erin hemen başında, 1 5 günlük bir gazete. Log o 'da ismin hemen al t ında şu ifade: "Mil l i Demokratik Devrim Mücadelesinde Omuz Omuza." Yine Logo'da, sol üst köşede ayyıldızlı Türk bayrağı ve bir Atatürk resmi. B u gazetenin 7. sayısının o günkü taı1ışmalarla çok ünlenen başyazısında, şunlar söyleniyor: "Bizim partimiz MiLLi KURTULUŞ Cephesidir. Bizim partimizin konıutam Mustafa K<•ma/' dir. Bizim partimizin iiyeleri Anıerikan sömiiriiciileriy/e ortaklık etmeyen bütiin bir MiLLET' tir. Bizim partimizin diişmanlan. Anıerikan sömiiriiciileri. Anıerikan ortajtı işadamları ve tof'rak afta larıdır."
Bu gazete bugünkü İP/Aydın l ık grubunun ilk yayını olan işçi-Köyiii 'dür ve başyazarı bugünkü İP Genel Başkanı Doğu Perinçek 'tir.
Demek ki 25 yı l l ık bir gelenektir bu ve bugün de sürüyor.
97
Bunlar sici l l i keınal istlerdir. Bunlar için her zaman sözkonusu olan "Smnsun ' a çıkış''tır, " ikinci M i l l i Kurtu l uş Savaşı ''dır. "Başkonıutan"ı her zaman için M ustafa Keınal'(!ir, i lham kaynakları onun "Gençliğe H itabesi"dir.
Ne var k i sorun gerçekten bir geleneğin kendini tekrarlamasından ibaret olsayd ı . y ine de önemsiz ve bir parça masum kalabi l irdi . Oysa bu konumu, anıdan geçen 25 yı l içinde toplumun yaşadığı değişim ve toplumsal-siyasal mücadelenin bugünkü durumu ve i l işki leri içinde ele aldığımızda, temelden farkl ı b i r gerçekl ik le yüzyüze kaldığımızı görürüz.
' 60' 1 ı yı l lar Türkiye'nin yakın geçmişindeki büyük toplumsal uyanışın başlangıç yı l larıydı. Bu uyanış sosyalizm iddiası taşıyan sol harekete büyük bir kuvvet kazandınmş, onu toplum yaşamının temel bir siyasal öğesi haline getirmiştir. Ne var ki, bu başlangıç dönemi sosyal izmi , düzen sın ı rlarını ve düzen kurumlarını aşamayan bir tür burjuva sosyal izmidir. Devrimci iktidar perspekti finden yoksundur ve dolayısıyla reformisttir. Bu y ı l larda sosyalizm iddiasındaki sol, bir büt ün olarak "sol kemalist"tir. " İkinci Mi l l i Kurtu luş Savaşı" genel kabul gören bir programdır. Farkl ı l ık , gerçek leştiri lmesi nin yol ve yöntemleri sahasında kendini göstermektedir. Toplumsal uyanış alt sını rı ara dayal ıdır, ne var ki ideolojik cepheyi oı1a sınıf aydınları tutmaktadır. Onların ideolojik-siyasal ufkunu ise, ortaçağ kalıntt iarına karşıt l ık i lc emperyal izme bağıml ı bir kapi talist gel işmeye duyulan tepki şeki l lendirmektcdir. Bumın şeki l lendirdiği bir sosyal izm anlayışı ise buı:juva bir çcrçevcyi aşnıanıaktadır. Zaten sosyal izm de işçi sınıfının ve emeğin kurtuluş yolu olarak deği l . bir çağdaştaşma ve kalkınma model i olarak e le a l ınmaktadır . .
Fakat li.im bu olgulara rağmen yine de gözden kaçın lmaması gereken bir gerçek var. İdeolojik içeriği ilc burjuva sosyalizmini aşamayan bu hareket, pol itik planda o günün, '60 ' l ı yı l ların biricik i lerici akımıdır. Toplumun i lerici geli�mesine büyük bi r ivme kazandırmış, ona öneml i bir katkı olmuştur. Oysa aynı ideolojik içerik bugünün politik sahnesinde. bugünün politik mücadele i l işki leri içinde gerici bir akım olmanın, düzen gerici l iğinin
98
bir parçası. onun sol hareket içindeki uzantısı olmanın bir ifadesidir. Bugünkü İP/ Aydınl ık grubunun konuımı da budur.
iP Parti Meclisi'nin "Saınsun'a çıkış" şovu ve seçim hezimeline açıklama: "Toplum sağa kaym ışlır"
iP Part i Mec l isi 27 Mart seçimlerinden sonraki toplantısın ı 9 Nisan mitingine denk getirerek Zonguldak'ta yaptı . K u!-?kusuz bu burjuva pol i tika t arzına uygun bir şovdu. Amaç i �çi lcrin partisine yakışan da budur mesaj ı vermckti . N itek im ıoplanııya törensel bir hava veri lmiş ve sereınoni Parti Mec l isi 'n in kısacık bi ldirisinde ciddi ciddi anlatı lmış: ''Parti. kongre siirecini sm!{
miicadl'lesinin ijn saflarll/da yer alarak ilerletccektir. Parti
Medisi'nin son çalışması lm konudaki tutumumu:a bir iimektir.
9 Nisan .mal 9.30' da Parti Medisi nlara k toplatu/ik. saat 14.00' de
Zonguldak mitingine katı/dık. saat 1 7. 00 ' dc Parti Ml'clisi
toplallfmw:.a kaltli.�muz yerden devam ettik." (Teori. sayı: 53, Mayıs '94, s.4)
K uşkusuz bu screınoni, İP' in "sın ı f ıniicadclesinin ön safl arında yer al ımık"tan ne an ladığını da yeterl i açık l ıkta ortaya koymaktad ır. Yi ne de buna ek bir açık l ık kazandıracak bir ayrıntıyı daha ekleyclim. fliirriyl't gazetesinin İ P ' I i lcr Şemsi Denizcr' i yuhladı haberi tekzip edi l i rken, b i r tck İP' I inin b i l e bunu yapınadığı bel i rt i ki ikten sonra. "ön saflar''da nası l yer alındığı üzerine şu açıklayıcı bilgi ler veril iyor: "Sjjzkomısu mitinge partimiz. Zon
gııldak Demokrasi P/atj(>rmu' 1/1111 ça,�nsıy/a kan/mıştır. Partimiz
pankartını açarak yiiriiyiişe katılmış re mitingle yerini almıştır.
Partimiz Demokrasi Pla(frmnll' 111111 aldı,� ı hiitiin kararlara disiplinli
hir hiçinule uymuştur" (Aydmlık, l l Nisan ' 94). H içbir �ey sendika bürokraı larıyla tanı uyunıun bu i ti rafı kadar bu l iberal işçi pol it ikacıların ın konumun daha açık ortaya koyanıaz.
Serenınniden ası l soruna geliyoruz. iP Part i Meclisi 'nin 9-1 0 N isan toplantısın ın sonuç b i ldirisi i lc toplant ıdaki tartı�malardan b<ızı bölümler. Teori dergisinin Mayıs sayısında yayınlandı. Burada 27 Mart seçimleri üzerinden yapı lan bazı dcğcrlcn-
99
dinneler üzerinde kısaca durmak istiyoruz. Tariışı lan ağırl ıklı konunun iP'in seçim hezimeti olduğu an
laşı l ıyor. 27 Mart seçimlerine devriınci boykot cephesine karşı gerici bir kampanya yürüterek katılan bu parti sürekli olarak "oy paılaması" yapacağı temasını işledi. Oysa ' 9 1 genel seçim lerinde aldığı oy oranının yarısına ancak ulaşabildi. Bu bir hczimctti. Fakat yarat ı lan hayal lerin, şişirilcn balonların hezimcti . . . Yoksa bu parti kendi gerçek gücüne göre fazla oy alınış bile sayı labilir. Partinin başı yaratı lan "oy patlaması" havasını i lkin part i örgüılerinin yanı l t ıcı cnformasyonuyla, ikinci olarak ise Mersin 'deki yerel radyoların yanıli ıcı kamuoyu yoklamalarıyla açıkl ıyor. Bu kadarı nı işin eğlcndirici yanı saymak mümkün. Fakat bu vesileyle yaplığı bir açıklama var ki gerçckıcn dikkate değer. Dediği şu; sennaye medyası yanı l t ıc ı olan ve asl ı nda seçmeni yönlendinneyi amaçlayan "kumuoyu araştınnaları"nı öteki buı:juva partileri için yayınlarken, biz neden aynı şeyi kendi lehimize yapmayal ım'? Ye ciddi ciddi ekliyor: "Bu bir sınıf !;avaşıdır ve basın alanında da yürüyor." (agd. , s.4 1 ) Demek ki yalana ve yanıl ımaya dayalı propagandaya i lke ve yöntem olarak it iraz yok.
Bunları geçiyoruz ve seçim yeni lgisine get iri len ası l izaha geliyoruz. Parti Meclisi Bi ldirisi 'nde şunlar söyleniyor: "işçi Partisi hu seçimlerde hir haşan elde edememiştir. Milliyetçi kutup/aşma ve toplumun sa,�a kayışı nesnel hir olgudur ı·e Partimizin elde etti,� i sonucun esas açıklanıasulir" (agd . , s.4 ). Yerel seçimlerin hemen ardından ve seçim sonuçlarından hareketle "toplumun sağa kaydı ğı". bi.itün bir düzen cephesinin ortak iddiası ve propagandasıydı . K omünist ler seçim değcrlcnd i rınelcrindc bu propagandayı da yanıtladı lar. ( Bkz. Yerel Se�·inıler Üzerine. Ekim. sayı : 94, 1 Nisan ' 94 , başyazı). Burada bunu yindenıcycccğiz. Asıl işaret etmek istediği miz, seçim öncesinde buı:juva parti lcrine özgi.i yöntemlerle yarattığı sahte "başarı " havası gerçekiere çarpıp tuz buz ol unca iP' in de bu aynı propagandadan nıedet uınınasıdır. Ama kuşku duyulınasın. bu parti bindc bi lmem kaç yerine yüzde birlik bir oy oranı tuttunmış olsaydı, yapacağı değerlendirınc tümüyle farkl ı olurdu. Burada sözkonusu olan derin
/00
bir subjcktivizın ıni, yoksa açık bir ba�arısızlığı örtme hokkabazlı ğı ını? Bizcc ikis i birarada.
i:jin hokkabazl ık yönüne bi r başka örnek vermek istiyoruz. Teori dergisinin sunuş yazısında şunlar söyleniyor: "Parti Meclisi' nin saptadt,�t en önemli gerçek şuydu: 28 Mart' ta de.� il. 5 Nisan sonrasmdaytz. 28 Mart' ta sa.�a kaymtş hir Tiirkiye manzarast vardt. 5 Nisan' dan sonra ise Amerikan emperyalizminin ı•e işhir/ikçilerinin 'Sa/dm Paketi' ne karşt aya,�a kalkmış hir emekçi Tiirkiyc'si vardtr. " (agd., s.2)
Bu baylar, toplumsal diyalektiği safsatayla, toplumun siyasal yaşamı n ı ise çocuk sahneağıyla karıştırıyorlar.
Fakat ası l gerici l ik kendini boykot takt iğine ve onun Kürdistan'daki sonuçlarına i l işkin değcrlcndirınelerdc gösteriyor. iştc Perinçek'in söyledikleri: "Bu seçimin ma.�/up/armdan hiri sosyal-demokrasi. hir di.�eri de PKK'dtr. " (s.42) Bir başkası aynı konuda şunları söylüyor: "Boykot takti,�ini izleyenler haşarw: n/du. Neden haşarwz oldu? Öncelikle boykot takti,�inin kendisinde hir yanlışlık vard1. Zorla. iiliim tehditiyle hoykot olmaz." (s.47) Bu sözlerin sahibi h ızını alamıyor: "Tiirk luılkmdan kopmak. milliyetçi kutup/aşma. Tiirklerin ve Kılrtlerin hirhirine düşman o/most K iirt milliyetçili,�inin mesa)tydt" . PK K 'nın ıncsajıydı demek istiyor. Aynı zat rejimin Kürtleri kazandığını ya da kontrol alt ına aldığını, "Doğu 'da'' k i tle hareketinin ölınüş bulunduğunu, mücadelenin PKK 'nın dağdaki "askeri kuvveti ''ndcn ibaret kaldığını da söylüyor (s.47-4X).
Bütün bu ağızların özel savaş süzcülerinin kul landığı ağızdan, medya aracıl ığıyla yürütiilen üzel savaşın psikolojik propagandasından ne farkı var?
Kürt sorununda tam boy şoven gericilik
iP/Aydın l ık çevresi yeni döneme, geçmişteki karşı-devriınci kimliğini uııutıurınak gayreti içi nde. K ürt sorununa sahiplenıniş görünerek girdi. Zaman buradak i saınimiyetsizliği. ikiyi.izli.i li.iğii. dahası Misak-ı �'I i l i i 'yi koruımı uğruna gösteri len sinsiliği açığa
/Ol
çıkarınada gccikmcdi . Bugün bu parti 70 yıldır i nkar edi len. yok sayı lan, her Ilirili u lusal zulme reva görii len bir mazlum halka s ı rımı dönmüş. tüm gücüyle M i sak-ı M i l l i için savaşıyor. Bunu yaparken de en utanç verici yol ve yöntemleri denemekten geri dunnuyor. Tıpkı tüm özel savaş t:ephesinin yaptığı gibi, sözde Kürt halkıyla PKK'yı .birbirinden ayırımı, i l kine sahip çıkarken ikincisiyle mücadele etme tutumu güslenncsini bir yana bırakal ım. Ası l iğrcndirici olan, "mi l l iyetçi kuıuplaşnıa'' söylemiyle. ezilen bi r u l usun özgürilik mücadelesinin k açın ı lmaz olarak taşıdığı m i l l iyetçi yön i lc ezen ulusım şoven m i l l iyetçi l iğini aynı kcrcyc koymasıdır. Tam da bu yol la, "mi l l iyctçi l iğe k arşı mücadele" adı alıında Kürt halkının kurtuluş mi.icadclesine cephe alnıası ve buna da "kardeşlik' ' pol i t ikası demesidir.
Her sıradan marksist bi l i r k i , ezen-ezilen u lus ayrımının bulunduğu bir devletle, emekçi halklar arasında kardeşliği sağlamanın temel önkoşul u , ezi len ulusun kendi kaderini tayi n hakkını kayıtsız şarıs ız savunmakıır. G ündel i k propaganda ve bil iıiçlendirme çabasında, bu savtınuyu sürekl i önplanda tutmak ı ı r. B u marksisı ulusal program ın tamamı değil , fakat e n önemli , e n hassas. en canal ıcı yönüdür. Bunu unulan ya da gözden kaçının demiyoruz, yı::terincc öncmscmcycn biri, kendine ne ad takarsa taksııı, gerçekte tastamam bir sosyal-şovcndir. kendi buıjuvazisinin uşağıdır. Bu koşul yerine getirilmedi mi. bu konuda en büyük içtenl ik le tam bir çaba gösteri lmedi mi. u lusal soruna i l işkin marksisı program ı n iitcki yönlerini (örneğin ezen-ezi len u lus ayrı m ın ı gözetmeksizin tüm u lus lardan prolcterlerin s ın ıf birl iği ) gerçekleştirmek olanağı da peşincn kaybed i l ir.
Fakat i P/Ayd ı n l ı k şoven l eri bu basi t gerçeği tamamen unuhmışlardır. Onlar tümüyle demagojik bir boş laf olan "iki halk kardeşl iğe'' mecburdur ıcraneleriyle ve Küıt halkına birl iği. gerçektc incel ti lmiş biçimiyle bugi.inkü statükoyu dayatıyorlar. Perinçek, Parti Meclisi ' nde şunları söylüyor: "K iirt lıalkmm empayali::me direnme imkallı Türkiye halkına yapışmasıyla miimkülldiir. T1pk1 1919' larda oldu.� u gihi. " (s.42)
Evet, "Tıpkı 1 9 1 9'1arda olduğu gibi''! Bu tarihsel perspektif-
?
le Kürt halkının karşısına çıkmaya ancak güzleri Kemalizm ve
şovcn izınle kararımş olanlar cesaret edebi l irler. Bu, Kürt halkı
nın bugünkü uyanışına ve tarih b i l incine yapı labi lecek en bii
yük hakarcllir. 1 9 1 1J'u izleyen tarihsel olaylar Kürt halkına 70
yı l l ık bir inkar ve zu li.im dünemi yaşaı t ı . Ama Kemalizm ateşi yükselmiş Perinçek. anı i-emperyal izm lafazan lığı arkasına sığı narak Kürt halkının karşısına böyle bir arsızl ıkla ç ıkabi l iyor.
Fakat bu kadar da deği l . Aynı paragrafın g irişinde i se �unlar var: .. PK K esas olarak Batı 'ya yönelmiştir ve Barzani' nin modelini izlemektedir. Barzani'nin modeli ise. yeniterek deı·lc·t kurmak/ır. Mustaj(ı Kemal' i nk i gihi empc•Jyalizmi yc•nerek de-.�il. ye!ıilip diinyamn dalıa j(ızla ilgisini c,.·ekip derfet kurmak. Bu-1111 net olarak görelim. "
Bu sözlere gct iıilccek her ymum ya da açıklama bir fazlalıktır.
Şu kadarı süylencbil i r; Perinçek Mustafa Kemal ' in şahsında kendi
sınıfını , PKK'nın şahsında devrimci Kürt köylii lüği.inü görüyor.
Doğal olarak i lkine hayranl ı k duyarken. ikicisine mülk sahibi sın ı n arı n o küçiimscyici kibirli l iği i lc yak laş ıyor ve karal ıyor.
Misak-ı Mi l l i Perinçek ' in ruhudur, bi l incidir. ti.im dünyasıdır.
Kürt devrimci hareketinin bu zora dayal ı dünyayı parça parça
ettiğini gördükçe, ona ancak gizlcnemeyen bir kin ve dü�manl ıkla bakması kaçını lmaz oluyor. Aynı ruh halini Cumlmriyet gazetesinin
kemalist yazarlarında da izlemek mümkün.
Lenin ' in y ı l larca önce K autsky ' i lledeneyen şu sözlerini , iP/ Aydın l ık grubunun düzen içi ndeki konumu ve Kürt sorumı karşısındak i tutumu i lc karşı laşurın ız:
"Ne var ki iş uygulamaya gelince Kautsky. ulusal programı giiniin sosyal-şovc•nizmine uyarlamış. çarpılmış ve kıza.�a çekmiştir; ezen uluslar sosyalistlerine diişen görn/erin ne o/du,�wıa ilişkin kesin hir tamm/ama yapmamaktadır; her ulus için 'dnlet ha.�mısı:lı,�ı· isteminin 'çok fazla' şey istemd: olaca.�ım söylaken de demokratik ilkenin kendisini açıkça hozmaktadır. E,�a lwşww:a giderse, 'ulusal özerklik' yeter de artar hile! Kawsky. temel sonmdmı. empl'lyalist huıjuvazinin tartışılmasına izin vernıeyece,�i temel sorundem yani. ulusların ezilnıesi iizerine temel/mdiriimiş devlet
/ 03
sınırlan .mnmmulan kaçuuyor; hw:jul'ltziyi hoşnut edebilmek için
e11 temel olan şeyi programuu/mı attyor. Proletarya yasaflt.�ttı çerçel'esi içinde kaldt,�t ve devlet smırları .mmtuuula hwjuraziye
'sessizce' haşe.�di.�i siirece. htojuva::.i lıer tiirlii 'ulusal eşitlik ' ve dilerseniz 'ulusal iiurkfik' sihii vermeye lwzırdtr. Kautsky sosyal-demokrasiiiiii ulusal progranıtlll del'rimci hir biçimde de.�il. nJornıcu hir a11laytşla
'(tiizenlemiştir. " (Uiu.wtl Sorun ve Ulusal
Kurtuluş Savaş/an, Sol Yayın ları , s.235, vurgular Lenin 'e ait.)
Kemalist histerinin doruğu: Bayrak, milli marş ve
canlanan "Atatürk sevgisi"
Ne var ki �oven kemal isı histerinin doruğu "stratejik sorun
lar" araba�l ığı a l t ında verilen söylevde yaşanıyor. Burada önce
bir "devrim stratej isi" çizi l iyor: "Birinci Cumhuriyetili emekçi
halk için ola11 kazallım/amu komyarak bir Emekçi Cumlwriye
tine gidehiliriz. Bugiin hi::.im dnrim stral<�iimiz hudur. " Tam da
Perinçeklcr'e yakı�ır bu "devrim'' sıartejisini bir de sıarıej ik tes
pit izl iyor. "Sol , kemalisı devrimi anlamadığı için inas eıti.'' Ku�
ku yok k i , Perinçek bu sıralejik tespit iyle solun " i nas'' nedenine deği l , fakat kendi asl i "ya�am'' damarına i�aret etmi� oluyor. Bu aynı zamanda Kemal izmin bit t iği yerde kendisinin de biteceğine i şaret etmek demek oiuyor. Kemalizm mi.icahitl iği için gösterilen
bunca eneıj in in de kaynağın ı açıkl ıyor.
Ve nihayet final : "Sm!f' miicade/esillde ilerleyeceksek hayat
hizi hwjın•a del'rimi11i11 ii11deri olarak Mmll!{a Kemal' e dalw çok
de.�er vermeye zorlayacak/tr . . . . Tiirkiye'nin hayra,�t koli/ISlllUla
da diişii11celaim aynultr. Bu hayrak ha,�mıstzltk .mvaşoıda ortaya
çıkmış/tr . . . . Bir uluswı anti-emperyalist miicadelesi11den ge/m
de,� erieri vardır . . . . Bu tarihsel de.�a/cre sanlmadali Tiirkiye ' de
lıi�·hir devrim ilerleyenıeyecektir ı·e /ıalk hi::e h111111 dayatacaktır.
Bu dayatma sa,�da11 de.�il. soldmı olacak/tr. Tiirkiye herşeyiyle
/ 9/9'/ara do.�m gitmektedir. Bugiin Atatiirk sevgisillin hirden hire
cwılwınwsı yapay de.� i/dir." (s.43)
Sondan ba�layal ım. "Birden bire canlanan Alati.irk sevgisi"!
/04
Bundan kastedi len Hasan Mezarcı 'ya karşı yi.irütlilcn kanıpanyanın sözde meyvesi. Kampanyayı bi l indiği gibi şeriaıçı kesimler dışında hemen ıi.iın düzen cephesi elbirliği ilc yüri.itıü. Medya konuyu haftalar boyu işled i . H ükümet Taksim 'de m il ing yapt ı . ordu rozcl kampanyası açt ı , C H P ' l i hanımlar sokaklarda imza topladılar, rotary kulüpleri ve sosyetc gül leri toplantı lar düzenledi ler, ve bu arada çoğu emekl i devlet memurlan ile bazı cv hanıınları Anıtkabir'i ziyaret cl l i ler. Rejim bunu �eriatçı l ığı dcngelcyecek bir Ataıi.irkçülüğe bulunmaz fırsat saydı. kampanya en hararetl i biçimde büyük kentlerde yürüti.ildü. Sonuç ise gerçek bir fiyasko oldu. Taksim mitingi bir yana. RP'nin büyük kentlerde ve emekçi semtlerinde yaptığı oy patlaması bile bunu gösterıneye yeter.
Fakat bir an için kaınpanyanııı başarı l ı geçt iğini varsayal ım, bu tümüyle düzenin bir başarısı olacaktı . Perinçek buna sevinebi l iyor! Perinçek bunu 1 9 1 9 ' 1ara gidiş, Saınsun'a çıkış sayabil iyor. Şaşırtıcı değil . Zira Perinçek de bu düzenin bir parçasıdır, onun kemalist sol kanadıdır. Programı ; "globalkşıne''ye karşı "i�Jiyasa" ya da " Kemal ist Devrimle kurulan az çok geni� iç patarın'' savunulması ; "özcl leştirınc''ye karşı kemalist devletçilik; "Türkiye· ekonomisinin çökcrti lınesi ve söıniirgclcşıirilmcsi"nc karşı bugünkü statükonun korunınası ve "kanuılaştırma"larla güçlcndiri lınesi vb.dir. Bu programın siyasi cephesi ise ''mi l l i bağımsızl ığı ıı'' savunulması ve "yüzy ı l l ık demokrasi mücadclcsi"nin sürdürülınesid i r. Bu sonuncusunun muhtevası ve s ı ıı ı rları konusunda, Kürt sorumı karşısı ııda al ınan tavırdan giderek bir sonuca ulaşmak mümkün. Şoven-ırkçı mil l i marş i lc Kürt halkı üzerindeki söınürgeci zulınün simgesi resmi bayrak konusundaki ateşl i savunnıalar. Perinçek 'in tasarladığı siyasal düzen konusunda bir fikir verebi l ir. Boş Ianann bir kıymeti yoktur, gerçek tavır yaşaını ıı tartışma ve çatışma gündemine soktuğu bu gerçek sorunlar üzerinden ortaya çıkar. Perinçekler ise bu konuda hiçbir tereddüt göstcrmiyorlar.
Perinçek ' in mil l iyetçi burjuva hezeyanları üzerinde gereğinden fazla durmak bir bakıma emek israfıdır. Fakat bu "Türkiye
/05
bayrağı" konusu üzerinde biraz daha durmak gerekiyor. iki açıdan. i lkin bugünkü güncel üneminden dolayı. Ye ikinci olarak, Perinçekler'in "devrim'' anlayı�ı konusunda son derece açıklayıcı olduğu için.
Türk bayrağı bugün sermaye düzeninin en gerici amaçlarla kullandığı bir s i lah dunımundadır. Y ı l lar önce Kürt özgürlük mücadelesi serhildanlar a!?amasına geçince. Kürdistan'daki özel savaş kuvvetleri, askeri araçları Türk bayraklarıyla donatarak bunun karşısına çıktı lar. Bununla işgal kuvvetleri gibi davranıyorlar ve sömürgcci kölel iği dayatm ı� oluyo�lar, bu mesaj ı veriyorlardı . Bundan önce ve bundan sonra, scıınayc düzenini gerici-şoven histeri ler her tuı ıuğunda "bayrak as !" kampanyaları açı l ı r. serınaye basını okurlarımı bayrak dağıtml ı . Bugün Hiirriyet gazetesinin logo'sunun sol üst köşesinde bir Türk bayrağı , al ıında bir Atatürk resmi ve onun alı ında 'Türkiye Türklerindir'' i fadesi vardır. (Perinçekler ' in 25 yı l önceki gazetesinin bundan tck farkı , Atatürk 'ün kalpakl ı o luşu ve "Türkiye Türklerindir" ifadesinin bulunmamasıdır.)
Fakat bugün çok daha çarpıcı b ir başka tutumla yüzyüzeyiz. Sermaye düzeninin sadık uşak ları olan sermaye bürokratları, dizginleyemcdiklerr işçi kitleleriyle meydanlanı çıkımı zorunluluğu duyuyor! ar. Fakat bu meydanlarda sın ı fı tam da bu bayrak (ve mill i marş) sayesinde kurulu düzene en sıkı biçimde pcrçinlemeye çal ışıyorlar. Bu çok bilinçl i , hain ve Kürt sorunuyla birl ikte düşi.inüldüğü zaman iğrenç bir poli t ikadır. 9 N i san 'da Zonguldak ' t a bunu yaptılar. 24 N isan 'da Ankara'da bunu yaptılar. I Mayıs ' ta İstanbul 'da bunu yapmaya çal ışt ı lar. işte Perinçekler bu pol i t ika
nın gönüllü destekçi leri ve hararet l i savunucuları durumundadırlar.
Gerici buıjuva düzenin bu alanda sendika bürokratları aracı l ığıyla ne kadar bilinçli bir pol it ika izlediğ ine bir örnek verel im. Düzenin en deneyimli yazarlarından Metin Toker 1 Mayıs güni.i Milliyet'te şun ları yazıyor:
"Taksim Meydam hir dc:f'a, / 980 öncesinde Marksistler tarajindcm işgal edildi. KlZII Bayraklar aç1ld1 ve Marxlar' m.
/06
Engels/er' in . hatta Stalin ' in portreleri taşındı . . : "Taksim Meydanı ikinci defa, öteki şer kul'ı·et/erin egemen
oldukları hir siyasal parti tarafindan hası!dı . Bu sefer hayraklar. kızıl de.�i/ yeşildi . . .
"Şimdi iiçiincii hir olay yaşıyoruz. Bugiin gene 1 Mayıs. Fakat öyle duyumldu ki iş�·i. artık n<' kızıl. ne yeşil hayrak altındadır. Taşıdı.�ı avyıldızlı hayraktır. Ayıp: Ona Taksim Meydam' nı vermediler. "
Meseleyi daha açık nas ı l koyabi l irlerdi ki? i�çi yeter ki ayyı ldızl ı bayrağı ta�ısın, ona 1 Mayıs' ta Taksim Meydanı 'n ı verıneye bi le hazırlar. Bu gerçek, Perinçekler'in diizen hesabına i�çi harekeıi içindeki misyonların ı da açık l ığa kavu�tunıyor.
Şimdi geliyoruz sorunun öteki yüzüne. Dcni l iyor ki . "halk bize bunu dayatacaktır. Bu dayatma sağdan deği l . soldan olacaktır." Bu deınagojiyi birazcık ir<lelcmek bi le Pelinçekierin "devrim" ve "kitlelerin devrimci leşmesi" konu lanndaki reformisı burjuva düşünüş tarzlarını açığa çıkarmaya yeter. Önce kaba demngojik öğelere bir düzeltme. Halk bunu bize gelecekte değ i l . fakat bugün dayatabil ir; soldan deği l , kuşkusuz sağdan. Zira "halk''ın bugünkü bi l inci egemen s ınıfın, kuru lu düzenin bil incidir. Bu basit gerçek bir açıklama gerektim)ez. Alman ideolojisi ' nden beri bunu her marksist, bu arada marksist geçinen Perinçek de bi l i r. Ye aynı Alman ideoh�iisi ' nden beri aşağıdaki basit gerçek de bi l inir:
" Yı.�ın içinde hu komiinist bilincin yaratı/nıası için ı·e gene hu işin kendisinin de iyi hir smıııca giitiiriilehillllesi i�·irı insanların yt,�ınsal hir de,�işiklif.ie ıt,�ranıası :nrwılu olarak kendini ortaya koyar. iiylc hir hi�·im de,�işikl(�i ise ancak pratikteki hir hareketle. devrimle yapı/ahi/ir; hu del'rim. demek ki. sadece egemen .wııfi devirmenin tek yolu oldu,�u için zorunlu kılınmamıştır. iiiekini
devireli sınıfiı. eski sistemin kendisine lmlaştırdı,�ı pislikleri siipiirmek ı·e toplumu yeni tenıd/er üzerinde kurmaya elı·eriş!i hir hale gelmek o/ana.�ım ancak hir devrim vereeciii için de zorunlu olmuştur. '' (Marx-Engels, Seçme Yapıtlar, C. l , s.47, Sol Yayınları)
Bu klasik dü�ünce büyük Fransı z burjuva devriminden yapı lmış teorik bir soyutlaınadı r. O Fransız devrimi ki , "halk''
107
gerçekten devrimcilere bir �eyler "dayatmı�t ı r." Fakat bu, kurulu düzenden devralınan ve o güne kadar "halk"ın bi l incinde ağır bir tortu oluşturan değerlerin en i leri noktada reddi biçiminde olmu�tur. K i l iseleri yakan ve k it lesel bir din düşman l ığı gel i�t iren "halk"ı Robespicrre' Jer d i zgin lemek zorunda kalmışlardı . Büt ün öteki devrimler bu olguyu bir kural olarak doğrulamı�lardır. Devrim biiyük insan kit lelerinin bi l incinde, düşünüş tarzında. onyı l lar ve yüzyı l lar sürmüş değer yargı larında, kökleşmi� önyargı larında, muazzam bir altüst olu� değilse nedir? Perinçekler gerçekten hiç devrim dii�ünmii�ler midir?
I X4H Devrimi esnasında ve Fransa'da yaşamm olay konumuz bakım ından ayrıca açık lay ıcıdır. Tartı�ıml ve çatı�ımı tam da "bayrak'' üzerinedir. B i r kaynaktan �unları okuyoruz:
"Cumhuriyetin hayra,�/11111 ne' olmasi gerekti.�i sonmu iizcrinde ateşli hir savaŞII11dlr haşlad1. işf,·iler km/ hayra.ifm cumlmriyetin hayra,�l olarak ilan edilmesini istiyorlardi. Bwjul'lllar iiç renkli hayra.�l istiyorlardı . Savaşnıı . Şuhat giinleri için tipik hir uzlaşmayla .mnuçlandt. Cwulıuriyetin hay ra,�/, kırmlZI h ir mzeti olan iiç renkli hayrak olarak ilan edildi. " (age., s.66)
Şubat'taki uzlaşmanın birkaç ay sonra, Haziran' da. işçilerin kız ı l bayrak alLı nda ve tar ih in gördüğü i l k proleter devrim girişimiyle son bulduğunu, "Uç renKli" bayrağın ancak işçi katliamıyla egemen kı l ın dığını bi l iyoruz. Perinçek "Ti.irk iye 'nin bayrağı''nın kemal ist burjuva devrimden miras olduğunu söyl iiyor. Fransız burjuvalarının "üç renkl i" bayrağı , tarihin görüp gördüğü en büyük ve en radikal devrimden mirastı . (Bu devrimin büyükl üğünü giidük kemalist hareke t l e k ı yaslamaya kalkmak, Robespierre ' i Atatürk' le kıyaslamaya kalkmak ttiründen bi r abes i�ıir.) Bu bayrak jakobenlerin, Robespierreler'in bayrağıydı. i�çilcr i�tc bu bayrağın karşısına kendi kızıl bayraklarıyla çıkıyorlardı . Perinçekler diyebi l i rler k i , bu işçilerin "devrimci" dönemiydi. Elbette! Fakat "işçi sın ı fı ya devrimcidir. ya da hiçbir �ey"! Bunu unulanlar devrimci deği ldir. Sorun da zaten budur. Perinçekler devrimci değ i l , kaba burj uva re fonnistleridir. Onlar için "halk" bugünkü "bi l inci'' ve değerleriyle vardır ve her zaman öyle var
108
olacaktır. Rerorınist-evriınci bir kara daha ötesine akl ı erdiremez deıneyeccğiz, ötesine geçmek istemez . . .
Aynı konuda son b i r ayrı nt ı . B ugünün Türkiye's inin en "sol" kit lesi PKK destekçisi K ürt köylüleri ve şehir emekçileridir. Ve onlar "bize" daha bugünden ve kuşkusuz "soldan'' başka şeyler "dayatnıakta''dı rlıır. K i Perinçekler' in maskesini indiren. gerici kimliklerini açığa çıkaran tanı da bu "dayatnıa" deği l midir?
Kızıl Bayrak Haziran '94
/P'li Gani Turan'dOJLİP'li Hasaf!_XqJçuı'a:
istiklal Marş• birleştirici bir değer midir?
Sayın Hasan Yalçın, 14 Mayıs tarihl i Aydın l ı k ' tak i yazını zın s ın ırsal
içerikten yoksun, tam bir Kemal izm ruhuyla yazı lmış olduğu hemen göze çarpıyor. B una dcğinmcyi önemli görüyorum çünkü; İşçi Partisi 'n in Türkiye cephesinde devriınci bir dalgayı kucaklayabileceğine inan ı yorum. Bu dalganın zayıflamasına neden olabilecek her türlü anlayışı eleştirmenin, devrimci bir görev olduğuna inanıyorum.
İstiklal M arşı gibi şoven-mi l l iyetçi bir değere sıırılınak ve onu yüceltmek gibi bir derdimiz olamaz. Oysa siz öyle yaklıışıyorsunuz ki, sanki "ya yuhıılayacaksın ya da 1 sarı l acaksın''. Hayır. Burada sözkonusu olan kit le j hareketlerinde, kendi kabuğunu k ı ramamış olanların ki tleden 1 kopuk davranışları ise. başka örnekler çoktur. Ye daha
ı açıklayıcıdırlar. İstiklal M arşı örneğine sarıl mak, açıkçası: geri bi l inçl i kit lenin gönliinü okşamak, ki t le k uyrukçuluğu 1
yapmaktır. İ stanbul 'daki 1 M ay ı s mit ing i nde ben de bulundum . Gerçekten, s ını ftan kopukluğun örnekleri de yaşandı . Sınıfın gündeminde 1 M ayıs, öze l leştinne ve K İT' lcri���ap�� ı l ınasına karşı mücadel e ağırl ıktay
_K�n. b���) !09
örgütler hala kendilerini tatmin ve tekmrdan kurtaramamanı n acizliği içindeydiler. Fakat bizim tartı!jlığımız i stiklal Marşı . Her satırı kendini üstün gören şoven bir anlayışla yazılmış bir marşi:ı sarılarak, Türk iye'de yaşayan çe�it l i halklardan emekçileri birleştiremezsiniz.
Yazınızda · toplumun çe!}itli kesimlerini birleştiren değerlerden bahsediyorsunuz. istiklal Mar!jı ve baymk gibi Türk ulusunu simgeleyen, Türk devletinin sembolü olan değerlerin, K ürt halkı üzerinde bnskı ve tahakküm anlamı taşıdığını ise, h iç göz önüne almıyorsunuz. Bu değerler, gerçek anlamda birleştirici özel l ik de taşımaınaktadırlar.
Öncü partinin görevi, özell ikle bugün, emperyalist tekel lerin ve yerli i!jbirlikçilerinin azgın saldırısı karşısında, emekçi alternati fi yanıtmak olmalıdır. Bu alternat if oluşturulurken, burjuvazinin emekçi k it leler üzerinde yaratmış olduğu her türlü şoven etkilerin kırı l ınası için de m ücadele edi lmelidir. Bir u lusun çeşi tl i katınanlarını birlc!jtirici bir rol oynayan bazı değerler, diğer bir u lusun bütününe itici gelebi l ir. Bunu unutmamak gerekir. Türk devletinin bayrağı, Kürt halkının üzerinde zulınün sembolü hal ini alınışken, bu gerçeğe s ırt dönerek, bayrağı n birleştirici l iğinden nası l söz edi l i r.
iP dışındaki solla i lg i l i değerlendirmede de 'RO öncesinin zaafları vardır. O zaman "sahte sol" kavramı i lc, diğer sol hareketlerle aramıza kal ın duvar çeki lerek bir nevi tecritlik yaşanmışt ı . Şimdi de i stiklal Marşı söylcmcycnleri, ona sırtını dönenlcri, beşinci kol gibi gören bir yaklaşımla elcştirme hatasına düşülmektedir.
Sonuç olarak; kit le çizgisi izlemı;k, sınıfla birleşmek adı altında uç noktalara savrulınak gibi bir tehl ike önümüzde duruyor. Buna karşı uyanık olmalıyız.
\_ __ . Gani Ttiran 1 Zonguldak
/ /O
Kürt sorununa çözümler
Kürt sorunu çözümler zorlayan bir gel işme aşamasına yı llar öncesinden ulaştı. Çözüm değil çözümler diyoruz; zira sorun tck olmakla birlikte çözümler bir dizidir. Sorunun içinde ya da sorunla bağlant ı l ı olan her sınıfın. bu sını narı temsi l eden her bir siyasal kuvvetin, soruna taraf söınürgeci devletleri n. Kürt sorununu tehl ikel i bir devriınci dinamik olduğu kadar bir nüfuz mücadelesi alanı olarak da gören emperyali stlerin. tüm bu güçlerin kendi "çözüın'"lcri var. Her bir çözümü doğal olarak sözkonusu sınıf. parti ya da dev letin s ın ı fsal-siyasal konumu, bu konuımı dayal ı çıkarları bel irlerncktedir. Her bir s ınıf. parti ya da dev letin "Kürt politika:-;ı'', bu çıkarlanı dayalı bi r bakı�ın pol itik i fadclcndiril işinden başka bir şey değildir.
Söıni.irgeci konuınuyla sorunun baş ımıhataplarından olan TC 'nin yı l lardır kendini ki l i t iediği sözde çözüm ise. tarihin bir yeni tekerrürünü gerçekleştinnek sevdasından ibarett ir. O geç-
l l l
rnişte sorun kendini her gösterdiğinde vahşi bir şiddet uygulayarak. Kürdistan'a ıcııki l seferleri düzenleyerek çözme yoluna gitmiş, bunda başarı l ı da olmuştu. Bu onu "29. Kürt isyanı'' olarak nitelediği yeni özgürlük çıkışını da bu yolla hal letme hevesine itti . Ne var k i . Kürt halkının oı1aya koyduğu kahramanca direniş, özgürlüğünü kazanmak doğrultusunda yı l lardır göstermcktc olduğu ısrarlı direnç. TC'yc unutulmaz bir ders oldu. Onun bütün dengelerini ve kurumların ı derinden sarstı . Düzenin yapısal krizini iktisadi. mal i , siyasi, ideolojik. askeri . diplomatik. tüm alanlarda boyutlandırdı. Kürt sorununun bu kez kendini bu büyük dircni�lc ortaya koyuş u, Kürdistan 'ı TC ' nin boynundaki bir değirmen taşı hal ine getirdi . Sömiirgeci düzen bu taşa sıkıca sarı l ınaya kalkışt ı , böyle yapııkça da batağa batt ı .
Bugün Kürt sorununda değişik çözümler kendini daha yakıcı bir biçimde dayatıyor. Ne var ki bunlar içinde TC'nin aradığı kendine özgü çözüm çoktan i rlas etmiş durumda. Bu sonuç kar�ısında şaşkımı dönen, kuduran . iyice barbarlaşan Türk dev
leti, kendis ine bu utanç verici sonucu ya�atan Kürt halkından bugün kanl ı b ir iiç alınaya çal ış ıyor. Yık ı l ıp yakı lan köylerin. kitlesel kall ianı l arın , zorla toplu göç leri n . Kürt ayd ın l arımı karşı kontr
geri l la ciııaye1 1erinin. her t ürl ü zu l mün ve işkencenin gel inen yerde bundan başka bir anlamı kalınanı ışll r. Bu bir çözüm pol i t ikası
deği l , gözü dönın ü� bir öç uygu laımıs ıd ır.
TC ' n inki basi t b i r değerlend i rme hatas ıyd ı . 2R. K ürt i sy an ı
i lc 29.sunu yalnızca 50 y ı l l ı k bir zaman d i l i m ı değ iL fakat ulusal hareket in topl umsal yapıs ında gerçekleşen ve m ücadelenin tüm
ın uhtevas ın ı ve seyri n i temelden değiş t i n;ıı köklü fark l ı l ı k l ar
ayı rmaktaydı . Bunu gözden kaçı rınak, K ürtlerin geçm işte gencl
l i kle yerel kalmış . k ır ı lgan ve tutars ız bir lopl umsal -kü l türcl da
yunağa sah ip , ve en öneml isi de, reodal m ü l k sah ib i s ın ı n arın
önderl i k ettiği i lkel i syanl arı mı tak ı l ı p kalınakt ı . Modern u lus
taşınada büyük ıncsarclcr katctm ı:;; bir halkın, devrimci b i r ön
derl ik altında ve alt s ı n ı rl ara dayal ı ol arak gel i şen yen i devrim
ci hareket in i doğru değcrlcndircıncınekli . 70 yı l l ık inkar pol i t ika
s ının kiirlqtirdiği TC bunu giircmcdi . Ş imdi n ihayet görüyor, ra-
J / 2
kal kendisine pahal ıya çıkan b i r i Oasın ardından. Görüp de ne yapıyor? Kendini düne kadar uzak durduğu t:m
pcryalist çöziim öneri lerine göre ayarlamaya çal ı�ıyor. Demiıd "in devletin başı olarak ağzında gevclediği bazı yeni görüşler bunun bir yansımasıdır. Çoğu kere kendi gerçek s ın ıf çıkarları konusunda kentlisini temsi l eden pol i t ikacı lardan daha duyarl ı ve gerçekçi olan burj uvazi . örneğin TÜSİAD şahsında. Kürt sorumındaki çıkınazı gönniiş ve emperyalist öneri leri daha erken bir tarihte telaffuz etmişti .
Aslın da bel l i b ir noktadan sonra ve kuşkusuz emperyalistleri n de etkin tclkiniyle, hareketi ezmek başarı lsa bile bel l i tav ızler veri lmeden Kürt sorununu yat ıştırı lamayacağını TC de hesaba katmaya başlam ıştı . Fakat bunun için bi le önce ezmek gerekiyordu . Özel savaş makinası bunun için harekete geçiri ldi , fakat ne yapı ldıysa sonuç al ın amadı . Sömi.irgeci devlet in bugünkü vahş i kudurgan l ığ ı bunu bir türlü başaramamış olmaktan gel i yor. Emperyal i st ler bir süredir hareketi ezme alanındaki başarıdan bağımsız o larak, fakat elbetıe bu başarıy ı kolaylaşt ırmak üzere, Kürt halkına bel l i tavizler veri lmesini TC'ye daha etkin bir biçimde dayatıyorlardı . Çaresizl ik ve ç ıkışsızlık nihayet onu buna yöneltmiş bulu nuyor.
Dev let in ş i mdiki pol i t i kası şudur: Bir yandan. bütün kuvvctin i . imkanlarını ve vahşetini seferber ederek devrimci kurtuluş güçlerine karşı yeni bir "sonuç a l ıc ı" genel harekatı sürdi.imıek. Fakat öte yandmı . bunda bir sonuç alınıp al ınmamasından bağımsız olarak . üzerinde yeni koşul l ara uytırlanm ış b ir pol i t ik Kürt i§bi rl ikçi l iğini inşa edebileceği be l l i adım lar atmak . B u açıdan. Demirel ' i n açık lanıalanyla korucu taban ına dayalı bir Kürt part is i hazırl ı kları birbirlerini lamaıniayan gel i �nıelerdir. Buna medya arac ı l ığ ıyla sürdürülen " te rör i ş i hal lcdi ld i" propagandası eşl ik ediyor. Bununla atı lacak adınılar için gerekl i psikoloj ik ortamı oluşturmak amaçlanıyor.
Şimdi emperyal ist ler kend i çözünı lerin i dayatmak konusunda daha dolaysız bir faal iyet içi ndedi rler. B i r yandan TC 'yi "siyasal çözüm" doğru l tus unda be l l i reform lara zorluyorl ar. Öte
1 / 3
yandan ise PKK'n ın ezi hnes i için TC'nin son bir ham ley le girişt iği genel harekatı tüm güçleriyle destekliyorlar. Bu destck Avnıpa'da öze l l ik le Alnıanya tarafmdaıı PKK 'ya yönel l i imiş sürekl i sald ırı larla birleşti ri l iyor.
TC'n in ul uslararası hukuka ayk ırı smır ötesi operasyon ları nı çoktan berid ir meşru gören emperyalist devletler, ş imdi de G üney Kürd istan 'da k ışkırtı lan iç savaşı TC 'y i nıhatlatacak b i r gcl i�mc seyri ne yön lendirmeye ç<ı l ı ş ıyorlar. Barzani 'n in konumunu güç lend irerek emperya l izmin ve TC ' ıı in bu kadim uşağı arac ı l ığ ıy la gel işıne ler üzerinde kontrol lerin i pck i�t irmck istiyorlar.
Emperyal i st merkezler tarafmdan gi.indcmc get i ri len bugünkü "çözüm �leri n anlamının ve esas amacın ın farkmda olan PKK i se, bugüne kadar yarattığ ı devriınci ge l işmey i savunmak, tes l im olmak değ i l fakat zafer kazanmak konusunda bir kararl ı l ı k koyuyor ortaya şu günlerde . Ne var ki Kürt devrimci hareketin in en büyük şanss ız l ığı devam edi yor. Karşı cephede sistemin güçleri ve tüm dayanak larıy la TC var. Oysa kendi yanında Türkiye işçi s ımfı ve emekçi hareketi yok. Bu yı l lard ır Kürt özgürlük mücadeles in in en büyük handikapı ve "siyasal çözüm" arayışlarının tck değilse bile en ıcınci nedenidir. PKK 'nin "siyasal çözüm" arayışiarım haklı bir eleştiri konusu eden ve diplomatik alandaki etkinliklerinden tedirginlik duyan Türkiyeli devrimci, ortaya çıkan durumdaki kendi beli rleyici sorumluluğunu görcmediği zaman, siyasal ve ahlaki açıdan tam bir t utarsızl ık sergiiemiş olur.
Kürt hareketi Kürd istan 'da muazzam bir devriınci gelişınenin önünü açt ı . Oysa Türkiye devrimci hareketi henüz poli t ik bir kit le hareketi gelişti rmeele bile sözü edilebi l i r bir mesafe katedemedi. Bugün sömi.irgcci devlet Kürdistan'da bir tenkil hareketi yürütüyor. K ürdistan yak ı l ıp yıkı l ıyor. i nsanlar kat lcdi l iyor, sürülüyor. Fakat buna karşı Türkiye'de bir kitle tepkisi anlamında henüz yaprak kımıldamıyor. Ekonomik-sendikal hak arayışları esnasında arada bir kirl i savaşa karşı ve halkların kardeşl iği lehine atı lan sloganlarla tesel l i bulmak, kendi poli t ik misyonuna ve yükümlülüklerine yabancı laşmak demek olur. Kürt halkı hergün acı , işkence ve kaı l i amla içiçe yaşıyor. Hergiinü böyle ge-
1 14
çen bir halk gerçeği i le karşı karşıyayız. Komünistler bu gerçeği bir an bile gözden kaçı raınazlar ve
kendi hergünkü devriınci soruın lu luk larına bunun gerektirdiği bir b i l inç ve duyarl ı l ıkla yaklaşırlar. Kürt halk ın ın Türk i�çi ve emekçi leri nin dcsteği ne, onların açacağı devrimci mücadele cephesine her zamankinden çok iht iyacı var. Bu destck veri lmez ve bu cephe açı l ınazsa Kürt sorununda o çok arzulanan köklü devri ınci çözümün ko�u l ları ol u�maz, böylece kend i ni dayatacak bir s istem iç i çözüme söylenebi lecek sözün de prat ik bir değeri kalmaz.
Ekim
I Haziran '94
1 15
Emperyal izmin Kürt politikasi ve PKK
Emperyal is t güçler in Ortadoğu 'da baş ı n ı ağrı t an öneml i sorun lardan b i ris i Kürt u l usal özgürlük hareketidi r. Kürt sorununa yöne l ik emperyal ist p lanın i l k adımları Körfez Sava� ı sırasında Güney Kürd istan'da kurulan kuk la "Kürt Feciere Devleti" i lc atı ld ı . Emperyal i st ler bölgede Kürtlerin hamis i rolünü oynayarak, Kürt "kozunu" e l lerinde tu tacak lar, bunu bölgede nüfuzlarını pekişt irmcnin b i r aracı olarak ku l lanacaklard ı . Emperyalistlerin bu p lanı hayata geçirmelerin i n önündeki ba�lıca engel Kuzey Kürc\ i stan " c\a PKK önderl iğ inele gcl i �en devriınci u lusal harekettir. Kürt ulusal hareket i 'n in bölgede Türkiye, İran, Irak ve Suriye'deki güç i l işki lerini ve siyasi dengeleri doğrudan etkileyen geniş bir kapsamı vardır. Kürdistan ' ın dört parçası dışında da, bölgedeki anti-emperyal ist toplumsal dinamikleri atqleyebilccck özel l ikleri içinde barındırmaktadır. Emperyalizm in zayıf halkası Türkiye'de sosyal ist bir devrim için işçi s ın ıfı hareketine
J J6
sunduğu ol anaklar da gözönünde ıuı u lduğunda . emperyal is t lerin Kuzey Ki.irdistan 'daki dev rimc i ul usal hareket i n tasfiyesini neden
aci l bir görev o larak önlerine koydukları daha iyi kavranabil ir .
Türk devleti ile taktik farklılıklar
Emperyal istler i lc bölgedeki sönıürgeci devletlerin ve özel olarak da Türk Devlet i 'n in çı karları Kuzey Kii rdistan · daki dev
rimci ulusal hareketin tasfiyesi amacında birleşmektedir. Ama tas
fiye taktikleri nde kimi farkl ı l ıklar söz konusudur. Emperyalist le
ri n . Türk Dcvleti ' ne , büli.inüylc i nkarcı l ığa dayanan pol i t ikasın
dan vazgeçmesini ve bazı kül liirel hak kırıntı ları çerçevesinde
bir " K ürt reformu''na yönelmesini telkin ettiği uzunca zamandır
bi l in iyor. Emperyal ist ler devrimci hareket czi lse bile, bu ti.ir bir
"reform" gerçekleştirilmediği sürece Kürt sorununun bir siire son
ra yeniden a lev lcneceği konusunda Türk devletini ikna etmeye
çalı şınaktalar. Türk devleti buna çoklandır ikna oldu ama, "taviz"
verıneden önce devri ınci hareketi ezmek gerektiğini savunuyor.
Emperyal i st ler bu pol i t i kayı ba�ta an lay ış la karş ı lad ı lar. PK K '
y e v e Kürt halkına yönel ik imha hareket ine bii t i.in destcklerini
sundu lar. Önce devrimci hareket i n ezi hnesi ve sonra " tav iz" veri lmesi , sadece Türk burjuvazis i aç ıs ından deği l , emperyalist ç ıkar lar aç ı s ı ndan da en iyi "çözüm" yolu idi . Ancak bu imha hareketi kar�ı sında PKK önderl iğ indeki K ürt ha lk ın ın d i ren iş çizgisinden geri adı nı atımınıası ve daha da gel i şmesi hesaplarını boşa çıkart t ı . P K K ' n i n e7,i l em emesi ve K uzey K ü rdi stan 'daki
devrimci yangın ın söndü rülcmenıcsi gerçeği karşıs ı nda emper
yal istler Ti.irk dev let i ne , devrimci u lusal hareket in tas fiyesi p lanında taktik değişikl iklere gı ınıek gerekt iğ in i te lkin ediyorlar. Türkiye burjuvazis in in s ın ı f ç ıkarları ve ii lkcdeki s iyasi "denge ler''
devrimc i hareket ezi hneden "reform " adını ların ın at ı lmasın ı kald ı rabi lecek durumda deği l . Emperyal istler i se soruna Türkiye ' nin çıkar ve dengeleriy le sın ı rl ı bir perspekt i ften yaklaşınıyorl ar. Ken
di ç ıkarlar ı doğru l tusunda Ortadoğu ' nun (ve buna bağ l ı ol anık dünyan ın) hesap ve denge lerin i gözeterek, Kuzey Kurdis tan 'da
1 1 7
söndürülcmeycn devrimci yangına artık daha fazla tahammül edemiyorlar. Böylece, devriınci u lusal hareketi tasfiye politikasında hiç bir değişiklik yapmadan, üstelik bunun önünü açmak için, "reform" adımların ı da atmak gerektiğini savunuyorlar.
PKK'deki yön değişikliğinin Kürt sorununda emperyalist strateji ve taktikler
açısından anlamı
PKK, 1 993 Newroz öncesindeki ateşkes kararı ve arkasından PSK-PKK Protokol ü 'ylc yalnızca Türk devleti i lc uzlaşma arayışına gimıem iş, yüzünü emperyalist lere de dönmüştür. Emperyalizmin Ortadoğu politikası çerçevesinde Kürt sorununa bir "çözüm" arayışı içine girıniştir. PKK'yi bu yön değişikliğine göliiren süreç ve koşul lar kavramımadığı sürece, önümüzdeki dönemde farkl ı yönde işieyebilecek gelişme olasıl ıkları ve yanısıra u lusal hareket in devrimci karakteri ve dinamikleri gözardı edilebi l ir. Türkiye işçi ve emekçi hareketinin Kürt u lusal mücadelesine gerekl i desteğ i sunanıadığı; söm ürgcci sermaye devletinin egemenliğine karşı devrimci mücade leyi yi.ikscltmcdiği koşu l larda, bütünüyle kendi devriınci öz dinamiği ve güçleriyle Kürt sorununu çözüm gündemine sokan ulusal hareket in, sorunun devriınci çözümüne salt kendi güç ve imkanlarıyla u laşabi lmesi mümkün değildi r. U lusal hareket, dayandığı yoksu l köylü tabanı ve öndediğin in sosyal izmden etkilenıniş l iğiylc, u lusal ve topl umsal kurtu luşun yolunda devriınci bir işçi hareketiyle i t t i fak içinde i lcrlcycbilccck bir karaktere sahiptir . Ama yukarıda bel i rt i len olumsuz koşullardan dolayı . Kürt burjuvazisiyle uzlaşma ve emperyal ist dünyadan s iyasal destck areuna po l i t ikasıyla , soruna emperyalisı-kap i ta l is t düzen içinde bir çözüm arayışma girmişt i r. Kimi sözde "marksisı"lerc göre bu yön değişikl iğ i , PKK ' n i n devriınci karaktcrin i bütünüyle y i t i rmes i , Kürt halkına i lıaneli , emperyalizm ilc işbi rl iği , Türk devleti 'yle uz! aşması vb. anlamına gelmektedir. Oysa bu son derece mekanik, tck yönlü, hatal ı bir yak laşıındır.
/ J R
***
PKK 'nin y uzunu cmperyalistlere dönmesi , henüz onunla uzlaşma sürecine girdiği ve b u yolda i leriediği anlam ına gelmemektedir. Henüz, ne emperyal izmin bölgedeki çıkarları PK K ' nin mevcut taleplerini karşı layabi lecek, n e de PKK emperyalist "çözüm''ün dayalmaları n ı kab u l lenebi lccek durumdadır. Emperyalizm ile "teoride" uzlaşmak önemli bir yön değişikliğinin i fadesi olmakla birl ikte, b u sorunun sadece bir yönüdür. Emperyalizm i lc "pratikte" uzlaşmak için tesl imiyet kapısını açmak ve ihanet koltuğuna ot urmak gerekmektedi r. PKK emperyal ist "çözüm"ün Tah�bani, B arzani , Arafat, Mandcla vb. arac ı l ığıyla sergilenen anlamını ve dağuracağı sonuçları çok iyi bilmektc ve buna karşı direnmcktedir. K uzey Kürdistan'daki u lusal hareket bütün geri leme eği l imlerine rağmen henüz Güney Kürdistan'daki gibi emperyalizm işbirlikçisi bir burjuva-feodal kliğin önderliği altında değ i l d i r. Kürt burj uva kesimleriyle uzlaşma yolundadır, ama i şbirl iği ve tes l imiyet çizgisinde değildir. Emperyalist "çözüm" yoksul köylü tabanına sahip bu hareketin ve önderl iğin tahamm ül sını rlarınııı çok ötesindedir. PKK, emperyalizm ile tesl imiyeıçi bir uzlaşmanın, süreç içinde hem kendisinin ve hareketin e;ıilmesi, hem de Kürt halkının u lusal ve sını fsal taleplerine karşı jandarmal ık yapmak anlamı na geleceğinin bi l incindedir. Ulusal hareket onlarca yıl l ık devrimci birikimini boşa çıkarmak, kültürel hak kırıntı ları karş ı l ığında emperyal istlcre ve sömürgeci Türk devleti ' ne pazarlanmak niyetinde değildir.
Bu yüzden PKK'deki yön değişikliği emperyalistlerin PK K'ye yönelik pol i ti kalarında temel bir değişik l ik gündeme getirmemiştir. Emperyalistler PKK 'ye yönelik politika belirlerken, onun yüzünü emperyalizme dönmüş olmasına ya da öne çıkardığı taleplerin düzen içi niteliğine bakarak karar vermiyor. Emperyal istler ası l u l usal hareketi n üzerinde yükseldiği yoksul köylü tabanına, bu s il ahl ı ve örgütlü tabanın taşıdığı devrimci birikim ve dinamiklere, onun ulusal ve sınıfsal taleplerine bakıyor. PKK talepler düzeyinde ne kadar geri lese de, bu birikim ve dinaın iğin temsi lcisi olduğu sürece emperyal ist lerin bölgedeki hesap ve çıkar-
1 / 9
l arını tehd it etmeye devanı edecekt i r. B u yüzelen emperyal ist ler Türk devletinin PKK 'yi ezme pol i tikasına tüm destck lerini sunmaya devam ediyorlar. Emperyal izmin siyasal ımıhatap olarak kabul edeceği ve uzla�ma m a s a s ı n a oturtacağı bi r "önderl ik"i n , sadece kendi hal k ına i hanet etmekle ka lmamas ı . aynı zamanda emperyal i zmin ve sömürgeci devletin ç ıkarları doğrul tusunda janelannal ı k görevin i de üstlcnecek karakterde olması gerekiyor. Emperyal izmin "yeni dünya düzeni" ve söın ürgeci Türk dev leti i�le an
cak böyle bir "siyasi çözlim"li ka ld ırabi l iyor. PK K 'deki yön dcğ i� ik l iğ i , emperyal is t lerin PKK po l itikas ın
da temel amaç doğrul tusunda k imi takt ik fark l ı l ıkları da gündeme
getirm i�ti r. Emperyal i st ler PK K 'y i K ü rt halkının siyasi temsi l
cis i ve emperyal ist çözümün m u lıatabı o larak kabul etmemekle
birl i kte. bu yön değ i� i k l i ğ inin ortaya çıkard ığ ı imkanlardan en
iy i �ekilde yararlanmak ve bu yoldan da u lusal harekete burjuva
reformisı önderl iğ i hakim kı lmak amacı ndadır. Bu yüzden bır
yandan perde arkasından Türk devleti 'nin PKK'yi ezme hareke
t ine tam destck verirken, bir yandan da uluslararası diplomasi
alanında PK K ' yi eskisi kadar doğrudan karşısına almamakta ve
Türk dev leti ' ne yönelttiği kimi taktik eleştiri leri sanki anılarında
temel l i görüş ayrı l ıkları varmış gibi ortaya koymaktadır. Amaç
ul usal hareketi devriınci mücadele yo l undan diplomasi yoluna
çekmek, onun dolambaçlı yollarında yormak, emperyalist "çözüm"
hayal lerini körükleyerek ul usal hareketi burjuva reformisılerinin
pol i tik etkis ine daha fazla açmaktır. Böylece devri ınc i dinamikle
rin a l t ın ı içten içe oyanık. hareket üzerinde burjuva reformisı
hak i m iyet i sağ lamaya çal ı �ın ak tad ı r. Emperyal istleri n eskiden
"terörist örgüt" olarak gördükleri PK K hakkında artık ''terörist
yöntem lerle mücadele eden s iyas i örgüt'' vb. i fadeler kullanma
ları , K ü rt devrimci u l usal hareketin i tasfiye ve P K K 'yi ezıne
planlarında temelde herhangi b i r değişik l iğ in olduğunu göstermez.
PKK 'nin, emperyal izm in Ortadoğu pol i tikası çerçeves inde b ir "çözüm" arayı ş ı iç ine girmes in in , uzl aşma sürecin in önünü açt ığ ı ve bu yolda i leriediği an l amına gelmediğini bel i rtt ik. Yanı-
1 (
:-;ı ra PKK 'nin bu çerçevede emperyal ist devlet lerden siyasal ve diplomatik destck arayışı içine girmekle, i�birl ikçi . tcsl iıniyctçi , devrimci karakterini yit irmiş vb. görülemcycccğini. henüz sürecin böyle bir aşamaya ulaşmadığını da vurguladık. Ama uzlaşma yolundaki bu karşı l ıkl ı "ki l i t lcnmc''. sürecin yerinde sayd ığı . belirl i bir yönde gel işmeler ya�anmadığı, gelişmelerin bel irl i s ın ı rların yararına. beli rli s ın ınarın ise zararına işlemediği anlamına gelmez. Her ne kadar hukuk amaçlı olduğu öne sürüise de. emperyal izm ve Türk devleti hakkında ekilen boş hayallerin meyvesini devşiren güçler Kürt burjuva reformisLieri ve onların tesl imiyetçi , işbirl ikçi çizgi leri olmaktadır.
* * *
Em peryal i z m i n K ü rt po l i t i kası , devrimci u lusal hareket in tasfiyesi ve k ü l t ü rel hak kırınt ı l arına karş ı l ık, kendi halkına ve bölge halkları na karşı janelarma l ık yapacak bir "önderl ik" yaratma planıd ır. PKK, bütün olumsuz k oşul lanı rağmen. bu emperyal i st p l ana karşı d i renmek amac ındad ı r. Ama bu direnişi kararl ı kı lmak, yüzünü emperyal izmdcn , Kürt buıjuvazisinin işbirlikçi kesiminden , d i plomasi yol undan çev ir ip. K ü rt halkının emekçi kesimiyle daha sıkı birleşınek ve m üc adel e yolunda i lcrlcıneklc mümkündür. U l usal h areketi geçm işte vareden ve bugüne kadar geti ren devrimci i rade ve kararl ı l ı k i le di reniş çizgisini korumak ve ge l i şt irmek mümkündür. Türkiye l i devri mci ler ise ucuz PKK eleşt i ri leri yapmak yerine kendi görevlerine canla başla sarılmalı ve söm ürgeci sermaye dev leti ne karşı işçi s ını fının devriınci savaş un ını yiiksellmel i d i rler. PKK ' deki yön değişikl iğinin tersine çevri l mes i n i n ve ulusal hareketin tutarlı bir ant i -emperyalist mücadele çizgi s i ne çeki lmesinin yolu buradan geçer.
Bu görev başarı l dığı taktirde, emperyal izmin Ortadoğu 'daki egemenliğinin temel leri sarsı lacak ve sosyal izmin devriınci ateşi Türk iye ve Kürdistan topraklarının ötesine yayı lacaktır.
Kızıl Bayrak Ağustos '94
12 1
Özgürlük mücadelesinin 1 O. y1ll
1 5 Ağustos 1 9H4, Kürt halkının u l usal özgürlük m ücadelesinde tarihsel b ir dönüm noktasıdır. 1 5 Ağustos 1 9H4, sermaye iktidarının her t iirl ü ımıhalefeı i uzun y ı l lar iç in ezdiğini sandığı bir s ı rada, b i r avuç geri l lanın şahsında K ürt halk ın ı n özgürlük mücadelesinin baş ladığı tarihtir. Bugün bu mücadelenin 1 O. yı l ındayız . Katedi le n mesafe gerçekten o lağanüstüdür. 1 5 Ağustos 1 9R4 ' te sömürgeci egemenl i ğe başkaldıran bir grup geri l l ayd ı . bugün sömi.irgeci egemenl ik ulusal özgürlük isteminde kararl ı bir halkla karşı karşıya. Yaşanan gel i�men in muazzam boyutlarını an layab i lmek için çalışan güç lerin i l i şk i lerindeki b u değiş ime bakmak b i l e yeterl id ir .
Kuşkusuz bu mesafe kolay al ınnıad ı . Kürt halk ının_eı�-iyi ev latlarından bin lereesi bu mücadelede şehi ı düştü. Kürt halk kitleleri kirl i savaş ın görü lmedik zulmüyle karşı karş ıya kald ı lar, biiyük acı lar çekt i l er. Kürd istan 1 O y ı l l ı k b ir savaş alanı o larak
122
siimiirgeci ler t arafından yakı ld ı , yıkı ldı , viraneye çevri ldi. Ama Kürt halkı bu barbarlığa ve zulme karşı mücadele içinde büyi.idii. kimlik ve kişi l ik kazandı , i lerici i nsanl ığın mücadelesini saygı ve sempatiyle izlediği onurlu bir halk mertebesine ulaşt ı . Bugün Kürtler henüz özgür deği l , hala sömiirgeci egemenliğin ve zulmün koyu karanlığı içindeler. Fakat artık çaresiz deği l ler, özgi.irli.iklerini kazanmada ısrarl ı lar ve bunun için savaşıyorlar. Gerçek ulusal özgürlüğü elde etmek için henüz önlerinde uzun ve acı l ı bir yol var. Fakat Kürt halk ı işin zor yamm çoktan başı.ınnışt ır, o tarih sahnesine tüm varl ığıyla çıkmışt ır.
Kürt halkının bugünkü mücadelesi onlarca yı l l ık bir birikimin ürünüdür. Gücü, derin l iği , yeni lmezl iği bu birikimden kök alıyor. Cumhuriyetin ilk döneminden farkl ı olarak, yeni dönemde bu birikim Kürt emekçi sın ınarı içinde oluştu ve mayalandı . Kürt halkının özgürlük isteminin taşıyıc ı ları bu s ını nar oldular. Modern Kürt ulusal akınıları bu sını fiara yakın aydınların önderl iğinde şeki l lendi . PKK da bu akımlardan biriydi . Bugün art ık tarih in hir parçası hal ine gelmiş 1 0 yı l l ık mücadele göstermiştir ki. PKK . yeni dönem Kürt u lusal akınıları içinde. Kürt halkının ulusal özgürlük birikimini en iyi değerlendiren, onu açığa çıkamıak ve bir özgürlük hareketine dönüştürmek için biiyük bir yiğitl ik ve tartışmasız bi r ustalık gösteren tek hareket olmuştur. PKK ·nın muazzam başarıs ı askeri olmaktan önce politiktir. 1 5 Ağustos bir askeri ç ık ış t ı r fakat poli tik bir perspekti fin i.iriiniidiir. Polit ik bir çal ışınanın üzerinde yi.ikselmiş, Kürdistan'daki köklü pol i t ik altüst ol uşun yolumı açmışt ır.
1 5 Ağustos ' la başlayan büyük özgürlük yürüyüşünün Kürt halk kitlelerinde ve Kürdistan'daki toplumsal i l işki lerde yarattığı büyük sars ınt ı ve değişimi değerlendirmek bir güçlük taşımamaktadır. Dün Kürt feodal leri, feodal-burjuvaları. aşi ret reisIeri ve şeyhleri tarafından kontrol edi len ve sömürgeci köleliğe uysal lıkla razı edilen bir halk vardı. B ugün modem kiml iğe sahip, devrimci bir parti tarafından ulusal özgürliik mücadelesine yönelt i lmiş, eşitsizliği ve köleliği reddeden onurlu bir halk var. 1 0 yı l l ık mücadelenin Ki.irt halkında yaraıt ığı muazzam değişimin
123
iizcti budur.
Fakat aynı mücadele Tiirk burjuva egemenlik sistemini ve
bir bütün o larak Türk toplumunu da derinden sarsmış ve ondan
biiyük değişimlere yolaçınıştır. ' 60 ' 1 ı ve '70 ' l i y ı l ların toplunı
sal çalkanlı lan ve devriınci miicadclclcri devletin resmi ideolojisi
olan Kemalizmde büyük gedikler açmış, bu ideoloji art ık mevcut hal iyle rej imi taşıyamaz hale gel mişt i . Ne var k i , 10 yı l l ık özgürI lik nılicadeles i . Kürt halk ın ın inkarımı dayal ı resmi i deoloj iye ası l öldi.i rlicü darbeyi v urdu ve rej im i bu alanda büyük bir karı ş ık l ığa i t ı i . K ü rt halk ın ın özgürlük mücadelesi içindeki görkem li doğumu, aynı zamanda 70 yı l l ık resmi ideolojinin çöküşü anlamına geld i .
Öte yandan, ulusal özglirlük mlicadcles in in burjuva egemenl i k s istem in in iç yap ıs ında ve i ş ley iş inde yaraı ı ığ ı deği ş im çok daha dikkate değerdir. Devlet bugün her alanda ve her anl amda tam bir özel sava� ayg ı t ı ha l ine gelm iş t i r. Özel savaş ın karakterine ve gerekleri ne uygun olarak, kumanda merkezleri m ut lak anlamda mi l i tarisı odak ların e l ine geçmişt ir. Hükümet . parlamen
to. part i ler resm i planda M G K el iyle Genelkurmay, M iT ve si
yasal polis merkezlerinin lam deneliminde ve hizmetinde hareket
etmektedi rler. Konır-geri l la bu yapının beyni ve ruhudur. Son bir
kaç yı lda Türkiye'de zulüm makinasının işleyişi ve İcraatı en ko
yu askeri rejim dönemlerini aral ır hale gelmiştir. Kirli bir yokcı
me savaşı içinde oluşmuş ve günden güne gelişen bu özel aygıt.
son on y ı l ın Türkiye'deki s ın ıfl ar mücadelesinin seyrini ve ge
leceğin i yakından ilgi lendi ren en önemli sonuçlarından biri oldu.
Fakat burjuva egemenl ik sistemindeki değişim dar anlamıy
la dev let aygıt ın ın bu tür b i r biçi mlennıesiyle s ınırl ı kalmad ı .
Basın ı , iin ivers i teleri . k ı smen sendikaları devlet aygı t ın ın uyunı
lu ve organ i k b i r parçası hal i ne geli rmek planı ve prat iğ i , 1 2 Eyl li l 'ün en öneml i İcraatlarından biriydi . Kürt halkının özgürlük başkaidır ıs ı bu süreci kolay laşt ı rcl ı ve hızlandırd ı . K i rl i savaş ay
g ı t ı bu kurumları da kapsayarak büyüyüp geniş ledi . Genel anlamda burjuva egemen l ik si stemi değ i l . rakat dur an lamda devlet ş imdi bütün bunların organik bir topl aın ı huline gelmişt i r.
124
Son olarak düzen cephesindeki iç bölünme ve çatı�ınaları n. Kürt özgürlUk mücadelesine karşı t l ık sözkonusu olduğunda liiııı anlamını yitirdiğini . sosyal-demokratından fa�istinc. sol kemal islinden şeriatçısına tüm düzen kuvvetlerinin özel sava� aygıtı etrafında ve k irl i savaş pol i tikası temel inde bütünleşliklerini de bunlara eklememiz gerekiyor.
10 yı l l ık özgürlük miicadelcsinin Türk halk kitleleri üzerindeki cıkisi daha karım1şık bir görünüm taşımaktadır. 70 yıldır inkar edilen bir ulusun varl ığ ını haykırarak ve ulusal eşit l ik ve özgürlük talep ederek ayağa diki lmesinin Türk halk k i t le leri üzerindeki etkisi çok yönlü oldu. B ir yandan resmi ideoloj i ve iddiaların katı gerçeklik karşısında çöküşü, öte y<uıdan misak-ı mi l l i şovenizminin derin tarihsel etkisi . Türk halk kitlelerini Kürt özgürlük mücadelesi karşısında karınaşık bir ruh hal i içine soktu. Kuşkusuz devletin güçlü ve etki l i bir aygıı la sürdürdüğü "terör" propagandası . k i t le lerin edi lgenlcşınesinde ve devletin kirl i sava� uygu lamalanna karşı hay ırhah bir tavır içine gimıesinde öneml i b ir rol oynad ı . Fakat y ine de, t üm çabalarına ve bu doğrultuda M H P ' l i fa� isl çeteleri etk in biç imde kul lanmasına rağmen. devlet henüz akt i f b i r k i tlesel şoven akını yaraıanıad ı . Yi ne de, sermaye düzeni tarafından açl ığa ve sefaicle mahkum edi len emekçi k i lelcierin edi lgen tarafsız l ığı . kardeş b i r halka karş ı yürüt ii len k i rl i sava�ı bo� gözlerle izlcınes i . sermaye ikt idarı payına önem l i b i r ba�arı say ı lnıal ıd ı r.
Şunu da kaydedclim ki . kit leler nezd inde çöken yal nızca resmi ideoloj in in Kürt ulusal gerçekl iğine i l i şk in yalan ları olnıanı ı�t ır . En az bunun kadar öneml i bir başka olgu. ki t leler nezd indcki ge leneksel devlet ve ordu inuülarının Kürt halkının yiğit özgürlük mücadelesi kar�ısında aldığı büyük darbelerdir. Yüzbinlerce mevcudu ve en modern donan ını ıy la "ycn i l ıncz" sayı lan sermaye ordusu, 1 0 - 1 5 b in s i lah l ı geri l la karşısında çaresiz kalmış, i flas etnı i � ı ir. Bunun ki l lclerin bi l incinde yarallığı izler gelecekteki mücadeleleri açısından ayrı bir iinenı taşımaktadır.
Ulusal özgürlük mücadelesinin bugüne kadarki yükünü ba�ta köylülük olmak üzere Ki.irl a l ı s ın ı flan taşıdı ve halen de on-
125
lar taşıyorlar. Bu hakl ı ve meşru m ücadelede işçi sınıfından ve Türk emekçi sını flarından gerekl i desteği hemen hiç alamaması , alt sını nara dayalı K ürt özgürlük mücadelesinin e n temel sorunu olagcldi . Kürt mülk sahibi sın ı flarıyla günden güne artan yakınlaşma i lc uluslararası diplomasiye verilen çok özel ağırlık, aynı zamanda bu temel soruıuın yarattığı zaafı dengeleme çabası olarcık anlaşı lmalıdır.
Özgürlük mücadelesi 1 0 y ı l l ı k bir sürecin ardından bugün bir denge durumunu zorluyor. Fakat bu denge bir tUr k i l i t lenme anlarnma da geliyor. Sömürgeci devlet mücadeleyi ezem iyor. Fakat Kürt hareketi de kendi güçleriyle kendi çözümüne gidemiyor. Bu kili t lenmeyi bozacak iki temel kuvvetler alanı, Türk emekçi sınıfları i lc emperyalist dünyadır. Birincisi hareketi bir toplumsal devriııı doğrultusunda dcrinlcşmeye götürür, ikincisi ise "siyasal çözüm" adı alt ında Kürt sorununun sistem içi bir çözümü i çin yolu açar.
1 0. yıl ını geride bı rakan Kürt hareketi hala da son birkaç y ı l d ı r vardığ ı yol ayrımında duruyor. Taraflar karşı l ık l ı yüklcniyorl ar, ama du rum değ i�miyor . Türkiye işçi sını fı bel i rgin bir pol i t i k k ıp ırdmı ı� giisterınediği takd i rde , bugüne kadar kendi gii
ciiy lc çok biiyük bir mesafe katelın i � o l an Kürt özgürlük mücadelesi . bundan sonra ancak s istem iç i bir k ısm i çözüm ba�arı
sına u l a�abi l i r. Soruna s ın ı f i l i şk i leri nden ve mantığından bakt idı
ğı sürece bundan öte bir başarı y ı uınnıak gerçek l ikten kopnıaktır.
Şunu da ek leyc l im k i , s istem içi çözi.inı gibi arzu cd i l ıncyccck b ir durumun liiın tarihsel sorum lul uğu Türkiye işçi s ı ıı ı fı nı n
v e o n u n temsi lc i leri o lmak iddiasındaki lerin omuzları nda ol acakt ı r. Zi ra on y ı l l ık mücadele Kürt halkının ve iizgürlük hareket in in üzerine düşeni fazlas ıyla yapt ığın ın da tar t ı�nıasız b i r göstergesi olm u�tur .
126
Ekim 15 Ağustos '94
Sorunlar ve sorumluluklar (Parça)
Duruma bir de Kürt özgürlük mücadelesi cephesinden bakalım. Kürt hareketinin bugün bir denge durumuna ulaştığı ve tamnarın tüm yüklenmelere rağmen kendi cephclerinden durumda esas l ı bir değişikl ik yapacak bir başarı sağlayamadıkları . bunun aynı zamanda1bir ki l i tlenme olduğu olgusu bugün neredeyse genel bir kabul görüyor. Kürt hareketi çok yeni görünen bu gelişme düzeyine aslında daha erken bir tarihte ulaştı. Komünistler bunu iki yı l ı aşkın bir süre önce (Nisan '92) değerlendirdi lcr. (Kürt Ulusal Sorunu, s. I JS-140) B i r çok vesileyle bu kil itlenmenin yarattığı potansiyel tehlikelere ve bu çerçevede devrimci görevlere işaret ettiler. Sorunun özü-özeli şuydu: Kürt hareketi bu yol ayrımında ya "siyasal çözüm" adı altında düzen içi bir çözüme kayacak, ya da kendi içinde bir ayrişmayla da yüzyüze kalarak toplumsal devrime doğru dcrinleşecekti . Ası l kritik nokta ise. bu ihtimallerden hangisinin baskı n çıkacağının. Kürt hareketinin ken-
127
di gücü ve sınıf dinamiklerinin ötesindeki gelişmelerle belirlenecek olma<ııydı. Bugünkü yalnızlığının sürmesi, Türkiye işçi sınıfı cephesinde bir devrimci gelişmenin yaşanmaması durumunda, Kürt hareketine kendisi için mümkün olan en uygun kazanımlarla düzen içi bir "siyasal çözüm"e yüklenmekten başkaca bir yol kalmayacaktı. Fakat öte yandan, Türkiye işçi sınıfı hareketinin yaşayabileceği bir devrimci sıçrama, güç i lişkilerini ve olayların seyrini temelden etkileyecek; Kürt ulusal hareketi, mülk sahibi sınıfların hareketten kopması anlamında, bir iç ayrışma ve devrimci yolda derinleşme olanaklarına kavuşacaktı.
Bu durumun ortaya koyduğu basit bir gerçek var. Kürt sorununa bunca i lgi duyan, onun bugi.ine kadarki olumlu devrimci kazanımları karşısında heyecan duyan bir işçi sınıfı devrimcisi; tam da b u gelişmenin kendi önüne çıkardı-ğı büyük tarihsel görev ve sorumluluklara uygun davranmıyorsa eğer, tutarlı olamaz. İşçi sınıfı devrimeisi olarak adiandın imaya hak kazanamaz.
Gerçekte tablo nettir. Kürt sorununun beslediği büyük tarihsel devrimci birikimin kaderi sınıf hareketi cephesindeki gelişmelere sıkı sıkıya bağlıdır. Sınıf hareketi cephesindeki gelişmeler ise, özellikle bugünkü kriz ortamında, sınıf devrimcilerinin kendi rollerini ne ölçüde oynayabileceklerine sıkı sıkıya bağlıdır. Dönemin sorunlarına, görev ve sorumlulukianna bu çerçevede yaktaşabildiğimiz ölçüde kendimize atfettiğimiz misyona uygu.n hareket eden tutarlı devrimciler olarak adiandınimaya hak kazanabiliriz.
128
Ekim
1 Eylül '94
Siyasal süreçlerde t1kanma
(EKİM 8. Yılında değerlendirmesinden parça)
Bu yıldönümü vesilesiyle üzerinde durma gereği duyduğumuz en önemli kQnu, "siyasal süreçlerde tıkanma" dediğimiz olgudur. Zira siyasal süreçlerde bir türlü aşılamayan bu tıkanıklık, bugün hala devrimci siyasal mücadelenin en temel sorunu durumundadır. Tüm öteki güncel sorunlar ve en acil devrimci görevler, bu sorunla birleşmekte, bu sorun ekseninde oluşmakta, kesişmekte ya da üstüste düşmektedir.
Siyasal süreçlerde tıkanma ya da kil itlenme olarak tanımladığımız genel olguyu, sermaye düzeninin yaşamakta olduğu kendine özgü tıkanıklıkla karıştı rmamak gerekir. Burada tümüyle farkl ı iki ayrı olgu sözkonusudur. Düzenin kendi içinde yaşamakta olduğu çok yönlü tıkanıklık onun bugün en temel zaafı durumundadır. Oysa toplumun toplam siyasal süreçlerindeki tıkanma, ilkinden farkl ı olarak, düzeni tıkanmış sermaye sınıfı için bugün en büyük şans durumundadır. İlkinde sermayenin kendi
129
iç cephesi . bu ik incisinde ise sını nar mücadelesin in genel alanı
sözkonusudur. Kendi yapısal sorunları ve Kürt özgürlük mücade
/ lesi karşısında bunalan düzen. genel siyasal süreçlerdeki tıkanıkl ık
sayesinde, rahat nefes al ınayı sürdürebi lmektedir.
O halde, daha açı k ohırak, ned ir siyasal süreçlerde tıkanma.
ası l i fadesin i nerede bulmaktadır? Bugünün genel toplumsal-siyasal tablosu bu sorunun yanılına ışık tutmaktadır. Temel sorun
lar karşısında çözümsüz bir sermaye sınıfı ve bu sorunlar temeli
üzerinde çürüyen bir sermaye düzeni bir yanda, bu çözümsüzlük
ve çürümenin tüm sonuçlarını en ağır bir biçimde yaşadığı halde
düzene karşı polit ik bir çıkışı bir liirlü yapamayan bir işçi sınıfı
öte yanda . . . Sermaye, top lumun ve tGplumsal gel işmenin önünü
en boğucu biçimde tıkamıştır. Fakat buna karşın, işçi sınıfı hareke
ti bu engel i parçalayıp atacak bir devriınci gel işme sürecine bir
türlü girememcktedir. Sermaye cephesi konjonktürel deği l , fakat
yapısal nedenlere dayalı bir güçsüzlüğü yaşıyor. Ne var ki. bunun
karşısında, emek cephesi ortaya toplumun geleceğini ve kaderini
bel irleyebi lecek herhangi bir kayda değer güç koyamıyor. İşte bu. çürütücü bir tıkan ık l ıkt ır. Sosyal, siyasal, kültürel
alanlarda tüm topluımı saran çok yöniii yozlaşma ve çürümenin
gerisinde bu vardır. Çiirüyen diizcn. kendine bir devriınci çıkış yolu açanıayan topluımı da kendi siyle birl ikte çi.iriilınektedir. Oysa
işçi s ınıfı n ın başını çekmeyi başaracağı bir pol itik hareketlenme.
toplumun emekçi s ın ı f ve katınaniarına yayı lacak bir mücadeleci
kaynaşma, çürümeyi zaten kokuşmuş bir s ın ıf olan burjuvazi ve
omın düzeniyle sınırlamayı başarabi lecektir. Temiz ve sağl ıkl ı bir devrimci mücadele cereyanı i lc toplumun ezi lenler cephesin i
sarsacak. sarsmakl a kalmayacak. böylece toplumsal gelişme sü
reçlerin in önünü de açacak, ona bir dinamizm kazamlı racakt ı r. Bu durumda, çaresizlik ve umutsuzluk içinde debelencn sermaye
s ın ıfı karşısında. top lum un li.im ezi len ve sömürülen emekçi
yığınlarının önünde, dunnndan bir çıkış için yeni devrimci ufuklar
da açabilecektir. Özet le. çel işki ve çatışmadaki bugünkü ! ıkanık
l ık , devriınci bir doğrultuda kendi çözümünü dayatacak bir dev
riınci sınıf hareketiyle a!?ı labi leccktir ancak.
130
Sermaye düzeninin ne sonıniarı da ne de çüriitücü sonuçları kuşkusuz bir yen i l i k taşım ıyor. B ugiinkü boyut larda olmasa da düzen ayn ı soru n ları '70' J i y ı l l arda da yaşı yordu. Fakat
karşısında çal ışan y ı ğ ın ları n i l eri kesim lerini kapsayan güçlü ve
yaygın bir kitle hareket i ve bu temel üzerinde nispeten etkin devrimci bir hareket vardı . '70 ' 1crdeki tıkanma dönemi n sonlarına doğru kendi ni göstermeye başladı ve devrimci hareket i n ol mamasında deği l . fakat kendine daha üst düzeyde gt: l işme kanalları
açanıaıııasında i fade buldu. Sermayenin o günün ki l i t lenmesini kendi cephesinden, geniş kapsaml ı bir faşist karşı-devrim operasyonu olan 1 2 Eylü l ' le bir süre için görel i bir çözüme bağladığını bi l iyoruz.
Bugün· ise durum daha farkl ıdır. Düzenin bunal ımı ve çiirü
mcsi Cumliuriyet dönem inin hiçbir cvresiylc kıyaslanam ayacak düzeyded ir. Yaşanan evre rej i m i n 70 y ı l l ık ömrünün en son aşaması olduğuna göre, bu sonuç mantıkl ıdır da. Bugünkü siyasal
düzene artık kont r-geril la cumhuriyeti deni l iyor. Kirl i sava� Kür
distan 'da en yıkıcı ve geniş kapsanı lı sonuç larını gösteriyor olsa bi le , hiç de orayla sınırl ı bir alana sahi p deği ldir. tüm Türkiye çapında yürütülüyor. Ülkeyi siyasal planda. bir kaı i l ler. kaı l ianıcı
lar. işkcnceci lcr şebekesi olan gencral ler ve siyasi polis şefleri yönetiyor. Bugüne kadar açığa çıkan sayısız olay yanında. son günlerde pat lak veren skandal lar da gösteriyor ki. ü l keyi bugün aynı zamanda. bir h ı rsızlar ve soyguncular şebekesi yönetiyor. Sermaye kodamanları , devlet bürohasisi ve mafya çeıelcri kokuşmuş i l işki ler içinde Himüyle içiçe geçmişlcrdir. . B u kokuşımış hiyerarşinin başında ise eski i le yeni cumhurbaşkanları ve başbakanlar vardır. Düzen '·sol"u sosyal-demokrasi de yalnızca kirli savaşın hükümet yoluyla icraatçısı olmakla kalımınıakta. fakat aynı zamanda. belediyeler ve bakan l ıklardan aldığı payla bu yağımı ve soygunun çürütüdi batağında y üzmektedi r. Sendika biirokrasisi bu yiyici çüriimcnin bir öteki alanıdır. Kokuşımış ıckclci medya, rüşvet çarkıyla diinen yarg ı . sermaye ve öze l sav<ışı n lam hizmet inde ki üniversiteler. s iyaset ve ticaret şebekelerinin üslcndiği cam i ler ve tarikat yuvaları vb., düzenin çürüyen tablosunu
1 3 1
kendi cephelerinden tamaml amaktadır. Fakat düzenin tüm bu ürpertici ve tiksindirici genel tablosu
karşısında, '70'1i yı l lardan farklı olarak, işçi ve emekçi hareketinde bugün henüz kayda değer bir politik çıkış yoktur. Çözümsüzlükler içinde debelenen ve ömrünü çoktan doldurduğuna işaret bir aşırı çürüme yaşamakta olan bu kanlı ve kokuşmuş düzeni yıkacak, onu tarihe gömecek top lumsal-siyasal güçler cephesine büyük bir zaafıyet egemendir. İşte bu olgu bugünün Türkiye'si n in , bugünün sınıf hareketinin ve nihayet bugünün devrimci hareketinin temel sorunudur.
Komünistler, Siyasal Süreçlerde Kilitlenme başlığı altında ve yaklaşık bir yı l önce, bu sorunun sınıf hareketi ve komünistlerin soruml u luklarıyla bağlantı l ı yönlerini irdelerken, başka şeyler yanında şunları söyledi ler:
''işçi kitleleri son oniiç yılın politika ve uygulamalarımn kendilerinde yarattı,�ı derin memnuniyetsizliği ve mücadele potansiyelini henüz ortaya koyahilmiş değiller. '87 sonrasının hareketliliği hunu zaman zaman zorlanıış, fakat hareket hu düzeye hir türlü u/aşamadan her seferinde geri çeki/miştir. Bunlar sınırlı kalan, politik meCJ·aya akanıayan çıkışlar olarak kalmıştır.
"Bugün yine nispi hir durgunluk var. Bu yılgın/ık ya da yorgunluğun değil, çıkış yolu hulamamanın, politik mücadele ve eylem kanallanna akma gücünü hir türlü gösterememenin ifadesidir. Smıf hareketi politik hir sıçrama yapmak eğilimi ve potansiyeli taşıyor, fakat hunu halen fiilen gerçekleştiremiyor. Bu bugünün Türkiye'sindeki kilitlenmenin odak noktası. dolayısıyla da çôzünı halkasıdır. Politik mecraya akıp devrinıc:ileşec:ek hir işçi hareketi, baskı ve sömürüniin hımalttı,�ı milyonlarca emekçiyi de sarsacak . siyasal-sınıfsal güç dengelerini altiist edecektir."
Sorun bugün de başka türlü konamaz, zira durum aşağı yukarı aynıdır. Tıkanıkl ığın çözümü sınıf hareketinde, onun politik bir sıçrama yapıp yapmamasında düğümlenmektedir.
Sınıf hareketinin aşılamayan bu zayıfl ığının düzen için büyük şans olduğu basit gerçeğin i bir yana koyuyoruz. Fakat bu zayıfl ığın K ürt sorunu ve hareketi ile Türkiye sol hareketi üze-
/32
rindeki etkilerine bu vesileyle k ısaca ve bir bakıma yeniden değini lmelidir.
Komünistler bugün daha genel bir kabul gören "siyasal süreçlerde tıkanma" değerlendirmesini nispeten erken bir tarihte yaptılar. Ne var ki çok yönlü sonuçları olan bu olgunun öncelikle ve daha çok Kürt sorunu ve Kürt özgürlük mücadelesi üzerindeki etkileri üzerinde durdular. Bu normaldi de; zira Türkiye'nin gündemindeki en yakıcı siyasal sorun buydu. Dahası Kürt sorununun şu ya da bu doğrultudaki seyri, gerek düzen gerekse devrim için canalıcı önemde k i li t sorunlardan bi ridir.
Kendini somut o larak sınıf hareketinin bugünkü politik zayıtlığında gösteren devrim cephesindeki tıkanıklığın Kürt sorununa etkisi , "siyasal çözüm" tartışmasında i fadesini bulmaktadır. Kendi toplumsal dinamikleri üzerinde gel işen ve öneml i mesafeler kateden Kürt hareketi, öylesine bir gelişme aşamasına ulaşmış bulunuyor ki, eğer bir devrimci işçi hareketinin sağladığı destek ve yarattığı olanaklarla kendine devrimci çözüm doğrultusunda bir derinleşme imkanı bularnazsa ve bulamadığı ölçüde, düzen içi bir çözümden başka bir şey olmayan "siyasal çözüm" mecrasına akacaktır. Bunu, devrimci mücadele yolu ve yöntemleriyle elde edilmiş bir reformcu çözüm olarak tanımlamak gerekir. Dolayısıyla, Ateşkes ' i izleyen tartışmalar esnasında da hatıriattığımız gibi, "siyasal çözüm mü askeri çözüm mü?" iki lemi, gerçekte çarpıtılmış bir iki lerndir ve sorunun özünü karartmaktadır. Gerçek ikilem "devrimci çözüm mü yoksa anayasal-reformcu çözüm mü?" biçimindedir. Bunlardan hangisi sorusu ve sorununun yanıtı, süreçlerin Türkiye cephesindeki seyriyle sıkı sıkıya i l intil idir. Bugünkü tıkanıklık giderHemediği ölçüde, şu veya bu biçimi kazanacak düzen içi (ya da sistem içi) bir "siyasal çözüm" geriye tek olanaklı yol olarak kal ır. Zira bu durumda, olay Kürt özgürlük hareketinin kendi i radesin i ve öznel tercihini aşacaktır, ya da başka bir ifadeyle, "siyasal çözüm" kendisine "gerçekçi lik" adına olanaklı tek tercih olarak kalacaktır.
Kürt sorunu tartışmalarında bugüne dek yeterince değerlendirilernemiş bir öneml i gerçeğe de bu vesileyle değinelim. Eğer
söınürgeci sermaye devlet i , emperyalizm cephesinden gelen tüm telkinlcre rağmen ''siyasal çözüm''e yanaşmıyor da geleneksel
"askeri çöziim'"de ısrar ediyorsa, bumın temel bir nedeni de. tanı da Türk iye cephesi nde i şçi ve emekçi hareket in in bugünkü
zay ı fl ığıdır. B u cephedeki bugünkü rahatlığı Türk buı:j uvazisini
geleneksel po l i t ikada ısrar etmeye götürüyor ve somıç al ına
umudunu ya�atıyor. Fakat �ınıf hareketinde kendisini gösterecek
az-çok ciddi bir devrimci gelişme, bu cephede kendi sini hissetti
recek bir tehdit , devletin Küıt polit ikasında da önem li değişiklik
lere yolaçabilccektir. "Siyasal çözüm" işte o zaman, emperyal iz
min de etkin bir müdahalesiyle daha ciddi bir a l ternati f olarak
bel i recektir. Ne var ki , sın ı f 1ıareketi cephesinde ya�anacak bu
türden bir gelişme, öte yandan K ürt özgürlük hareketinin bugün
kü çok karımışık topl umsal-siyasal bileşiminde de önemli iç ay
rışınalara ve düzen ilc devrim arasında yeni saflaşmalam yolaçacaktır. Bugün Küıt özgürlük hareketini destekleyen ya da içinde yeralan, fak,at u l usal özg ürlük özlemlerinin ötesini ne gören
ne de gönııek isteyen mülk sahibi sını Oar. reform isı Kürt hareket
leriyle gerçek buluşmalarını işte o zaman sağlayacaklardır. Ye
elbeııe. sömürüeli m i.i lkiyet düzenine yönelen bir devrime karşı . düzen cephesimk yerleri ni alacaklardır.
Kürt sorunu üzerindeki etkisini reformcu bir siyasal çözüme duyulan güçlü eğil imde gösteren !ıkanıkl ık, iite yandan, Türkiye
sol hareketi üzerindeki etkisini de tasfiyeci re forınizmi sürekli bir biçimde besleyerek göstermektedir. Sın ı f hareketinde ve daha genel planda devrimci kit le hareketinde beklenen patlanıanın bir türlü gerçek leşmemesi , umutsuzluğu sürekl i güçlend irmekte. bir
kısım güçleri mücadelenin dışına di.işi.irmekte, sol hareket in önemli bir kesiminde ise, kendini duruma, yani bugünkü geri l iğe uyarlama yoluyla reformeulaşınaya yolaçınaktadır. Önemle bel irti lmelidir ki . geleneksel devrimci hareketin bel l i kesimlerinin yeni dönemdeki tasfi yeci yozl aşmasında s iyasal süreçlerde t ı kanma dediğimiz bu olgu bel irleyicidir. Komünistler buna. bu maddi ıe
mcle, gerek ·�7 yılını izleyen "devrimci hareketieki reformisı eği l im''i tah l i l edcrlerkcn ve gerekse "solda tasfiyecil iğin yeni
134
dönemi"ni çözüın le rlerkcn , bel i rleyici b ir maddi etken olarak
önemle i�aret etmi�lerdi .
Komünistler s iyasal t ıkanmaya, omın s ın ı f hareketi . Kürt
hareketi ve nihayet sol hareket üzerindeki olumsuz etki lerine her dcğindik lerindc. doğal olarak bundan doğan devrimci görevlere
ve bu çerçevede kendi sorumlulukianna da i�arct etıilcr. Bu görev
ve sorum l uluklar çok yönl üdür ve burada yeni b ir yi nelenıeyi
gerekti rmeyecek açıkl ıkta oıtaya konmuştur. Gerekl i olan ve hala
da eksik ve zay ı f kalan, devriınci i rade, devriınci kararl ı l ık ve devrimci in isiyati ft i r. Son dcreec aci l ve yakıcı olan part i lc�ıne görevinin ideoloj ik. pol i t ik ve örgütsel cephelerdeki ı.�ok yönlü sorunlarında somıç al ıcı mc.safeler katetmek de, temelde ve ge
l i nen yerde, b ir kez daha yeter l i ve eneıj ik b ir i rade, kararl ı l ık
ve inisiyat i f göstermekten geçmektedir.
Ekim
1 Ekim '94
/35
71. yildönümünde kokuşmuş bir cumhuriyet Sermayenin kontr-geril la
cumhuriyeti
Kokuşmuş sennaye basınının bir "büyük" temsi lcisinin üç gün üstüste birbirini izleyen manşetleri şöyle: "Halkın Bayramı", "Nice Yıl lara", "Türkiye B üyük Tehlike Atlattı". İ lk ikisi Cumhuriyetin 7 1 . yıldönümü için. Türkiye'yi Amerikan emperyalizminin bir eyaletinden başka bir şey olarak görmeyenler, "cumhuriyet"i yüceltiyor, ona uzun ömürler di l iyorlar: "Nice Y ı llara"! Bu sözlerde bir güven ve iyimserlik deği l , fakat tersine kuşku ve kötümserlik vardır. Yapılan çığırtkanlığın gerisinde gerçekte adına "cumhuriyet" dedikleri bugün artık çürümüş ve kokuşmuş sermaye düzeninin sağlığından ve ömründen duyulan aşırı kaygılar vardır. DünÜn genç cumhuriyeti bugün artık tükenmiş bir kontrgeril la cumhuriyetidir. Onun "halk"la bir i lgisi kalmamıştır. Ya da daha doğru bir ifadeyle, onun "halk"la tek i lgisi, bugün halk için her zamankiqden daha ağı r bir sömürü düzeni, her zamankinden daha hayvani bir baskı ve zulüm rejimi olmasıdır.
/36
Türkiye'de cumhuriyet 7 1 yıl önce güdük bir burjuva devrimi içinde doğdu. Doğdu, yaşadı , tarihsel rolünü oynadı, yaşiandı ve son bir kaç on yı ldan beridir de çürüyor. Bugün çürüme ve
. kokuşma had saflıadadır. Bu , 1 923'te kuru lan cumhuriyetin ömrünü tarihsel bakımdan çoktan tükettiğinin bir göstergesidir. Son bir kaç ayın olayları , uygulamaları ve skandal ları bi le kendi baş ına bunu göstermeye yeter. Eğer, buna rağmen hala yaşayabiliyorsa, bu onun kendi öz yaşama gücünden çok, onu gömecek ve yeni bir cumhuriyeti kuracak güçlerin zay ı flığından dolayıdır. Bu zayıflık giderildiği andan itibarendir ki, b ugünkü sem1aye cumhuriyeti için ö lüm çanı çalmaya başlayacaktır. Yeni cumhuriyet bir emek cumhuriyeti, işçilerin ve tüm emekçilerin sosyalist cumhuriyeti olacaktır.
Ama emek cumhuriyeti güçleri cephesindeki tüm zayıflıklara rağmen, sermaye cumhuriyeti hiç de rahat ve güvenli değildir. O son 25 yı ldır durmadan "tehlike" atlatıyor. 7 I . yı ldönümünü kutladığı günlerde bile "büyük tehlike" atiattığını söylemek durumunda kalıyor. Burada di le gelen bir büyük korkudur. Şimdilik bu korku onlara yeter. Fakat işler bununla kalmayacak, korktukları mutlaka başlarına gelecektir.
* * *
Bugün için atiatı ian değil fakat tersine gitgide büyüyen tehlike "bölücülük"tür. Bununla kastettikleri doğal olarak Kürt halkın ı n her bakımdan hakl ı büyük u lusal özgürlük yürüyüşüdür. Burjuva cumhuriyet daha doğduğu andan itibaren kardeş bir u lusun en temel hak ve özgürlüklerini kan ve zulümle ayaklar altına aldı. Daha doğuşundan itibaren bu büyük insanl ık suçu ve ayıbı ile kendini kirletti. Bir u lusun "doğuşu"nun öteki yüzü, bir başka u lusun yokedilmek istenmesi ve bu doğrultudaki akılalmaz uygulamalar oldu. Fakat bu gerici- ırkçı tarihsel heves hüsranla sonuçlandı . Kardeş Kürt u lusu katledildi, kırımdan geçiri ldi, her türlü zorla asimi lasyona tabi tutuldu. Yine de yok edilemedi. O
bugün mücadele içinde ve binlerce eviadını kaybelrnek pahasına. yeniden doğuyor.
Ömrü tükeneo sermaye cumhuriyetinin bu doğumu kanla,
137
zulüınl.e. eşine az rastlanan barbarl ıkla boğmaya çal ışması beyhude
bir çabadır.
Fakat dahası var. Çürümü� ve kokuşınu� sermaye cumhu
riyet ini bekleyen ası l tehlike "yıkıc ı l ık"t ı r. "Bölücülük" başarı ka
zansa bile, bu sermaye cumhuriyetinin ölümü deği l , fakat yalnızca
hiikünı sürdüğü topraklann daralnıası anlamına gelecektir. Oysa
omın ölmes i , y ık ı l ıp gitmesi gerekir. Ondan taş üstüne ta� kal
ımıması gerek ir. "Yıkıeı l ık'' işte bunu başaracakt ır ve bu nedenle
onun için asıl tehl ike budur. Bu tehl ike tam da bugünlerde ctıın
huriyet şekeriyle sersemlcti lmeyc çal ış ı lan o "halk"tan gelmektedir. hçi lerden, emekçi lerden, top lumun Ilim ezi len ve söınüriilen katmanlarından gel mektedir. Düne kadar bayramlarda halkı
hatırlamayanların, kutlamaları devlet erkanıyla, askeri bir l iklerI c yapan ların, bugün "Halkın Bayramı '' propagandası ve dcma
goj isine sarı lmaları, bu tehl ikenin büyümesinden dolayıdır, bun
dan duyulan korkunun bir i fadesidir.
Kiirt halkının özgürlük mücadelesi ömrü tükenen cumhuriyet
tc büyük sarsınt ı lar yaratm ışt ı r. Bununla birlikte, sermaye s ını
fı ku�kusuz henüz akl ın ı yit i mıcmişt i r ve onu en iğrenç amaçlarla
kul l anınayı si.irüdürmektedi r. Türk emekçisini hak l ı bir özgürilik
mücadelesi için harekete geçm i ş bu lunan Kürt halkına karşı kış
kı rtması . Cumhuriyet Bayram ı kutlamaları adı altında en iğrenç bir şovenizm kampanyası iirgütlemesi bunu gösteriyor. Amaç
"yıkıcı l ık" tehl ikesi i l c "biilüciilük" tehl ikesi nin buluşmasını . ay
nı anlama gel mek üzere. emek güçleriyle iizgiir llik güçleri nin birleşmesini engellemek, daha da iğrenç ol<tnı. birin i diğerine kar
�ı kul lanmaktır. Zira bu bul uşma ve bi rleşme gerçekleşirse neler olacağın ı , kendi başlarına nelerin geleceğini en iyi onlar b i l i
yorlar. Ve onlar. bugün henüz Türk işçisiyle K ürt kiiylüsü bunu bi lmediği ya da yeterince b i lmediği içindir ki hala yaşama olana
ğı bulabi l iyorlar.
Sermaye s ın ı fın ın her yol u . her o lanağ ı . her vesilcyi en iyi b içimde
.kul lanarak kendi düzenini ayakta tutmak, ömrünü uzat
mak alanındaki çabasını, bu çabanın somut sonuçlarını . bu alandaki
138
açık başarıyı hiçbir biçimde küçümseıniyonız. Onlar gerçekten
bunu halen iyi ba�arıyorlar. Bu sayededir ki baskı. zulüm. işkence.
toplu cinayet. rüşvet, yolsuzluk, h ı rsızl ık. emperyalizme en onur
kırıcı uşakl ık. kardeş bir halka karşı soykınm. velhasıl bir düzc
nin çürümesinin ve kokuşmasının tüm belirl i lerinin had sanıaya
vardığı ve ayyuka çıkt ığı bir durumda bile. hükmeınıeye ve yö
netıneye devam ediyorlar. Buradaki başarıyı küçi.iııısemek. yal
nızca bu aşağı l ık sınıfı n ömrüne ek bir katkı anlamına gelecektir.
Bu başarıyı küçüınscıııcmck. fakat yine de. kendi ba�ıııa Kürt halkının özgürli.ik mücadelesinin bile 7 1 . y ı l ında sermaye cunı
hur{yctini ne duruma düşürdüğünü de görmek gerekir.
Dün " Kurtuluş Savaşı'' içinde doğan cumhuriyet. bugün bir
halkın kurtu l uş mücadelesini boğıııak için emperyal ist dünyaya
uşaklıkıcı her li.irlü sın ı rı aşabi l iyor. Dün modern burjuva geliş
mcnin ihtiyaçları doğnıltusunda şcriaıç ı l ığt kaldıran cumhuriyet.
bugün büyük kentlerin yoksul larıyla Kürdistan' ın köylülerini kont
rol altında tutabi tmek iç in ortaçağı n şeriaıçı ideoloj is ine ve
akımiarına sığınabi l iyor. Dün K ü!t hal kına gözdağı vermek için
K ürt feodal ağalarını ve aşiret reisierini şamar oğlanımı çeviren
cumhuriyet, bugün özgürlük hareketini boğabilmek için bu güçlerin
desteğinc mahkum kalabi l iyor ve onların fi i l i yerel yönelinılerini
sineye çekcbil iyor. Dün kurduğu mil let meclisini kendi doğu�unun
temel i yapan cumhur i yet, bugün aynı mecl isin s i yasal şube
polisleriyle kuşaı ı l ıııasına. m i l letveki l lerin in enselerinden tutula
rak sürüklenmesine normal uygulamalar gözüyle bakabil iyor vb.
Tüm bunlar omın i flasının ve tükenişinin kanıt larıd ır. Fakat
tükcncn bir sitem değildir yaln ızca. ası l olarak onun dayandığı
toplumsal sınıft ır. Bu s ın ıfı n çiirümcsi , onun siyasal sistem inin
aynasından yansımaktadır. Olan budur.
Dünün cumhuriyeti bugün art ık açıkça bir gencral ler ve polis
şefleri rejimi halini a lmıştır. Demek oluyor ki o artık bir kontr
geri l la cumhuriyetidir. Onun en i tibarsız ve en iş levsiz kurumla
rı nın siyasal partiler ile parlamento olması rastlantı deği ldir. O
siyasal parti ler ve parlamentodur k i , <ınlarsız bir buı:juva cum
huriyeti düşünmek mümkün değ i ldir.
139
Türkeş gibi bir faşist çete şefi ve onun bayraktarlığını yaptığı en iğrenç bir ı rkçı şoven ideoloji gelinen aşamada mevcut cumhuriyetin siyasal alandaki gerçek umudu haline gelmişse eğer, onun çürümüşlüğüne ve tükenmişliğine başka kanıtlar . aramak tümüyle gereksizdir.
Ekim
1 Kasım '94
Türkiye halkiyia devrime de! . .
"Çözümün her türlüsüne varım. Türk halkıyla devrim yapmaya da, diyalog yoluyla çözmeye de" .
. Bu sözler PKK Genel Sekreteri A. Öcalan ' a ait. Behçet Avşar' ın yaptığı röportajdan seçilmiş bir spot olarak 1 3 Ağustos '94 tarihli Özgür Ülke ' de yayınlandı. Bu küçücük spot çok şey anlatıyor. Herşey bir yana, Kürt ulusal hareketinin Kürt ulusal sorununun çözümünü güncelleştinneyi başardığını, hangi çözüm yolunun• seçileceğinin ise, gelinen aşamada, m uhatapların ortaya koyacağı irade ve inisiyatife bağlı olduğunu en özlü biçimde tanımlıyor: Türk halkıyla devrime mi, diyalog yoluyla sistem içi çözüme mi?
Bu sözlerden hareketle Öcalan' ı , ya da PKK 'yı, "gördünüz mü, düzen içi siyasal çözüm savunuluyor" diyerek, sözümona eleştinnenin hiçbir anlamı yoktur. Buna yeltenmek, havanda su dövmeye çalışmaktır. Devrimci eleşti ri , devrimci alternatif gös-
1 4 1
teriterek ve yaratı larak yapılabi l inir. Türkiye halkını devrim için ayağa kaldır, bu doğrul ı uda mesafe alınaya çalı�, dön "siyasal çözüm" savunucu larılll da teşhir cl. Böylelikle eleştiri devrimci bir alternat i f üzerinden doğru bir zemine oturur.
U lusal hareketin tarihsel . toplumsal ve siyasal perspl!kti fini doğru değerlendiren, onun sınıf dinam izminin tarihsel-toplumsal sın ı rlan n ı n b i l inc i nde o lan, b u al anda herhangi b i r hayal beslemeyen bir devrimci için, yukardaki sözler hiç de şaşırtıcı deği ldir. Zira, Kürt özgürlük mücadelesi bugün artık, sorunun gerçek ve kalıcı çözümünün "söınürgcci Türk burjuvazisini bir sınıf olarak tasliyeden geçtiğini'' çok daha açık gösterir bir aşamaya u laşmıştır. Ne var ki , bu Ilir bir çözümün önünü açınaya u lusal hareketin kendi toplumsal -siyasal olanaklan yetmez. Biiyle b i r çözümün öncülüğünü kendi başına devrimci bir u lusal hareket deği l . onu da kucaklayıp yedekleyecek yetenekte devriınci bir sın ı f hareketi yapab i l i r.
Bugün Türkiye'de böyle bir devriınci siyasal sın ı f hareketinin yokluğu, Kürt dev ri ınci u l usal hareket inin açmazını derinleştirıncktcdir. Komünistler, Kürt u l usal mücadel esinin gelecekteki seyrinin, işlerin Türkiye ' nin metropol lerinde nası l scyrcdcceğine sıkı sıkıya bağlı olduğunu bugüne kadar birçok vesileyle yinclcdi lcr. "E,qer deı•rimci hir işçi hareketi gelişme,::se.
hw:jum::inin karşısına öncii del'rinıci hir kurvet olarak dikitmeyi
haşarama::sa. hu rer�·eı·ede dnrinıı.:i ulusal harekete dotayit ı·e
dolaysız yeterli deste,�i sunamazsa. hiiyle hir dummda. devrimci
uhtsa/ hareket. ihtiyacı olan deste,qi Kiirt miilk sahihi stn(flarla
uzlaşarak elde etmeye �·alışacak. hu ise onu Kiirt nıiilk sahihi
.l'llujhm iizainden Tiirk hıo:iuva:isiyle ıt:laşmaya itecektir. "
" Kiirt devrimci ulusal hareketin in yalnızlıktan do,�an
açmaziamu gitgide daha iyi mı/ayan Tiirk hw)tll•azisi de. hareketi
ezmek için gösterdi,�i tiim �·alnı/am ra,�men . aynı zamanda, onu
hir tı::./aşma �oizgisinde elılileştirehilmenin olmıaklamu da gitgide
daha çok yok/amaktad/1'. Emperyalist çevreler de Tiirk hwjuvazisine
hunu telkin etmektedirler . ..
(Kiirt Ulusal Sonoıu. s. 1 3R- 1 39) i kibuçuk yı l öncesinde yapı lan bu değerlendirme şu çağrı yla
/42
birle�iyordu: "Buradan ötesi nmm de.�il. fakat hir hiitiin olarak
Türkiyeli komünistlerili ve devrimcilerin tarihsel snrımtlulu.�udur. ·• Bu !'Oruml uluk bugün daha da büyüktür. PKK lideri Öca
lan'ın yaptığı da bu sorumluluğu bir kez daha hatırlatmak olmu�tur. Peki , geçmiş 1 0 yıl üzerinden bakıldığında. Enıh ve Şeın
dinli 'de patlayan ilk kur�unlardan Türkiye 'nin i�çi leri , emekçileri ve devrimcileri hangi mesaj ı almıştır? 1 9X4' le re gelindiğinde kölelerin kölesi durumunda olan, varl ığı . kimliği yok sayılan. "kuyruklu", "Quro" diye aşağı lanan ve ezi lmişliği kaderiymi� gibi ya�ayan Kürt u lusu dünyanın en onurlu u lus larından biri haline gel irken, Türkiye'de insan l ık cephesi bundan birşey öğrendi mi?
Onca zulme ve vahşctc rağmen, insanlık onuruna ve ulusal kimliğine sahip çıkmayı , eğik boynunu kaldırarak başını dik tutmayı başaran devrimci bir u lusun pratiğinden Türkiye devriminin "öncü'' örgüt leri ne öğrcndi ler?
Tarihte büliin büyük devrimci sava�lar ancak temel devrimci sın ıfiara dayan ı larak başarılmıştır. Kürt emekçi s ınıflar tabanın a dayanarak u lusal özgürlük hareketini yükselıen PKK. bu gerçeği pratiği i le bir kez daha kanıt lad ı . Öğrenciden aydına, mcımırdan i�çiye gezinip hala da bir karar veremeyenler. istikrarsızl ığı gelenek haline get i renler, bu deneyimden birşeyler öğrenebildiler mi?
Önderlik bir sanattır! Harekete geçiıınekıir. İrade kullanmaktır. Olamaz denilcni gerçeklik hal ine getinnekti r. Söylediğini prat iğe döniişliiıınektir. Eskiyi. geriyi yıkmak, yeniyi inşa etmek kuvvetidir. Günü yarına bağlayabil mcktir. Öğrenme ve öğreıme gücüdür. Stratejik hedeften şaşmadan geniş bir esnek l ik ve kıvrakl ıkı ır. Kendi yetersizliğine yüklenmckıir. Kırk kez denemek. ama mutlaka başarmaktır. Kendini tekrar etmemcktir. İ lkeleri ve idealleri herşeyin üstünde tulmaktır. Günlük tarzıyla. teınposuyla, manevra kabi l iyetiyle, etki leme gücüyle bir dünya yaratmak, bu dünya içinde yoğnılmak ve yoğurmaktır vb. vb. U l usal devrimci hareket önderl iği r o yıl içerisinde kendi tarzında bunun anlamlı örneklerini sundu. Peki , öncesi bir yana. son 10 yıldır
143
kendi ekseni etrafında dönüp duran 20-25 yılın örgüt ve "parti"leri bu pratikten ne öğrendiler?
A. Öcalan ' ın "Türk halkıyla devrime de varım" çağrısının muhatabı olunmak isteniyorsa, tüm bu noktalardan ciddi bir sorgulama gereklidir. Bu çağrıyı devrimci içeriğiyle muhatap almayan asla devrimci sıfatına layık deği ldir. Komünistler, devrimci ler ve Türkiye 'nin işçi ve emekçileri bu çağrıya kendi cephesinden cevap vermeli , sahip çıkmalıdır.
Devrimci bir halk celladını affetmez!
Kürt halkı ve devrimcileri sömürgeci lerin elini değil , boğazını sıkmak istiyor. Bu, Çi ller ve Karayalçın alçaklar güruhunun son Kürdistan gezileriyle · yeterince açığa çıkmıştır. Sömürgecilerin siyasal kuklaları alkışlarla değil , yuhalanarak karşı landıl ar. Basının itiraf ettiği gibi, zor yoluyla alanlara toplanan az sayıdaki insanlar "baskı lar, katliamlar, köy boşaltmalar, işkenceler ne zaman sona erecek" diyerek, seslerini duyurdular. Hem de dörtbir yanları tepeden tırnağa silahlı canilerce çevril i olmasına rağmen. Diyarbakır'da "Gençler nerede?" sorusuna Kürt emekçileri "gençlerimiz dağlarda" cevabını verdi. Şırnak'ta korucu aileleri ve sömürgeci militarİst k uvvetlerin dışında meydanda hiç kimsenin olmadığını Cengiz Çandar i t}raf etti . Burjuva basının, ÇillerKarayalçın güruhunun tek tesel l isi, Dersim'de yaşlı ve cahil bir kadının Çiller'in yanına giderek yardım istemesi oldu. Kürt emekçilerinin gösterdiği i lginin sınırı budur. Bu tablo Kürt halkının tercihini de açıkça gösteriyor: Özgürlük! Özgürlük ! Özgürlük!
Kürt emekçi leri ve Kürt devrimci leri eğer Türkiye'nin işçi ve emekçilerinden gerekli desteği bulursa, yüzyıllardır çekilen acıların intikamını, sömürgecilerin sınıf egemenliğine son vererek almak istiyor. Acı çekmiş, açlık görmüş, en taze fidanlarını toprağa vermiş, horlanmış, aşağı lanmış bir halk, tarihte eşine az raslanır bir barbarlığa rağmen ayağa dikilerek yürümeye başlamış ise, böyle bir halk celladını kolay affetmeyecektir. Dünyanın en çok aşağılanan, varlığı dahi kabul edilmeyen, onuru per-
144
vasızca çiğnenen bir halk, bugün dünyanın en onurlu halklarından biri haline gelmiş ise, bu halk onurunu korumasını bi lecektir. Zira o bunu büyük fedakarl ıklar göstererek kan ve can bedeli sağlamıştır. "Dirilişi başardık. Şimdi sıra kurtulma hamlesinde" parolası büyük bir özgüvenin ifadesidir.
Devrim çağrısına devrimci yamt için
PKK'nın devrim çağrısının muhatabı Türkiye ' nin komünistleri, devrimcileri , işçi ve emekçileridir. Devrimci yanıtı da bu güçler v·erebilir, vermelidir.
İşçi ve emekçiler cephesi 1 0 yıldır sömürgeci kirli savaşı yalnızca seyretmekle kalmıyor, istemeyerek de olsa sömürgecilerin suçuna ortak oluyor. İşçiler· ve emekçiler kendi sınıf kimliğine yabancıdır. Toplumsal-siyasal süreçler karşısında edilgendir. Kaderinin sömürücü egemenler tarafından tayin edilmesine sessiz kalmaktadır. Ağızlarındaki lokma kendi öz emeklerinin ürünü olduğu halde, kendilerine sadaka olarak veril iyor. Zamlarla, ücret kesintileriyle, sosyal hakların gaspıyla işçi ve emekçilerin boğazından kesilenler sömürgeci kirli savaşa fon olarak aktarılıyor. Gitgide daha çok ezilen bu kesim, kirli savaşın faturasını sessizce kabulleniyor. Devlet yetkilileri bu -zayıfl ık ve suskunluk karşısında Türk halkının onuruyla pervasızca oynuyor.
Devrim çağrısına devrimci yanıt bu durumun aşılmasına bağl ıdır. Peki, yalnızca aç kaldığı zaman sesini yükselten, yalnızca işten atıldığı zaman tepki veren işçi lere ve emekçilere, devrimci geçinen 'sol ' siyasi hareketler ne söylüyorlar? Öcalan 'ın çağrısından "işte gördünüz mü uzlaşmak istiyor", "biz demedik mi satacaklar" diye çığlTtkanlık yapanlar, kendi gerçeğini görmekten korkanlar, işçilerin ekmek kavgasını yüceltip göğe çıkaranlar, işçi ve emekçilerin bu korkunç tepkisizliğini nasıl izah ediyorlar? Ve bunlar hala nasıl parti, örgüt, önderlik iddiasını sürdürüyorlar? Onlar hala yalnızca iş ve ekmeği hedef gösteriyorlar. insanlık onurunun, politik sınıf kimliğinin ekmekten daha önemli olduğunu görmek istemiyorlar. Devrimcilerin "Kirli savaşa
145
son ! ", "Yaşasın halk ları n kardeşl iği ! " sloganlarını atma çağrısına
karşı çıkarak devriınci lere saldı rıyorlar. işçi lere dönerek, "atımı
yın. bu bizim işimiz deği l" diye sesleni yorlar.
1 0 yı ld ır halkların kardeşl i ğini örgütlemeyi bir yana bıra
kıp iş ve aş di lenenler, "halkların birl iği" isteminin samimi savu
nucuları olabi l i rler m i ? * * :�
K Urt halk ı , devrim miieadclcsi ıçın hazır örgütlü bir güç
tür. Bu büyük bi r imkan demektir. Ş imdi , Türkiyel i komünist
lerin ve devriınci lerin cephenin batı yakasına yüklenerek işçi ve emekçi leri örgütleyip harekete geçinnesi gerekiyor. K ürt halkı
na veri lecek desteğin ası l alanı artık bu cepheyi örmekt i r. Türki
ye devriminin yol unu açmak buna bağ l ıd ır. i ş ve ekmek iç in hareket geçen yığın lara gerçek kurtulu
şun devrim ve sosyalizmde olab i leceğini anlatmak, m ücadeleyi
k ıs ı r döngüden kurtararak esas hedefine yönellmck, devrimci önderl iğ in çabasıy la mümkündür. Bu kıs ır döngü yeni saldır ı lar
için devlete cesaret vercl iği gibi , işçi ve emekçi leri güçsüzlük.
umutsuzluk ve inançsızl ık ruh hal i ne sürüklemektedir. Bu da so
nuçta burjuva bi l incin esiri olan i şç i ya da cmekçiyi sonuçsuz
bir b ireysel kurtuluş çabasına i tınekıedir. Bireysel kurtul uş yolunun ve iş ve ekmek m ücadelesi kısır döngüsüniin çıkışsızl ığı , yaşanan süreç ve edi ni len bunca deneyim ıcınci inde yığın lanı
kavratı ldı ğında, yeni b i r sürecin önü açı lacakt ır. Bu yeni süreç, toplumsal-siyasal yaşamın kaderine cl koyımı tutumuna yiinclınekıir.
Türkiye bir kriz coğrafyasıdır. U l usal özgürlük hareketi krizin daha da derin leşmesin in ıcınci nedenlerinden biridir. K riz tepeden t ı rnağa liim toplumu sarmışıır. Bu. Him toplumda bir arayış demektir. K rizi devrimci b ir çözüm le aşma hedefi işçi sın ı fı
ve emekçi ler için tek çıkış yol udur. Onl ara bu çözüm yolunu ancak komünistler ve devriınci ler anlaıabi l i r/göstcrebi l i r. Öyleyse, genelde işçi ve emekçi hareketine, soımıtta mevzi direnişiere
bugünkü veri l i b i l inç ya dt� mevzi d irenişierin kendi iç talepleri
ve olanakları üzerinden deği l . toplumsal-siyasal yaşamdaki geliş
mc olanakları ve sorumlul uklan üzerinden yaklaşı lmal ıdır. Bu-
/4()
nu yapınayan devrimci değil reformisı ve scndikalisı ı i r.
işçi sını fı içindeki diri ve devrimci öğeler büyük bir sonıınl u lukla karşı kar�ıyadırlar. Mensup oldukları s ı n ı fı n harekete geçirilmesinde en büyük pratik sorum l u l uk onlarındır. Laf edip i� üretmeyen. keskin konuşup pratikte düzenin hizmetkarı olarak iş gören sendikacısından "sol" görünümlü tesl im iyeıç i öğesinc
kadar tümü de işçi hareket i önündeki cngel lerdir. B unları n et
kinl iğini k ırmak. ikiyüzl ü l üklerin i açığa çıkartmak ve süpürüp hareketin dı�ına atmak için s ın ı fın d iri ve devriınci öğeleri nin cesaretle i leri atı lmas ı kaçı nı l ımızdır. Gerekl i tek şey doğru bir m ücadele ç izgis inde dev rimci i şç i l eri n bedel ödemeyi göze almasıdır.
* * ')'c
Türkiye'nin metropollerinde çal ı�aıı Küıt kökenli işçi ve emekçiler, Kürt genç leri Türkiye devriınci hareketine mesafeli dur
mayı , onu küçümsemeyi bir yana b ı rakmalıdırlar. Kendi u lusu
nun özgürlük hareket ine destek vermek devriınci bir görevdir, buna karşı çıkı lamaz. Ne ki, bu Türkiye'deki sını f mücadelesinde pasif kalmanın, örgütlenmeden uzak durmanın gerekçesi hal ine getirileınez. Hele de "bu sizin işinizdir" demek. sınıf düşmanına karşı mücadeleden kaçmak olduğu gibi, Kürt halkına verilmesi gereken desteği de esirgemek anlam ına gelecektir. Bu da bir düzen kişil iğidir. Kürdistan 'daki söınürgeci güçler metropollerdeki hakim sını flardır. Ul usal özgürilik hareketinin yalnızca loj istik desteğe deği l , esas olarak etk in bir sın ı f mücadelesinin sağlayacağı olanaklara ihtiyacı vardır. Sömürgeci sını f egemenliğine son vennek, Türkiye devrimini başanya u laşt ırmakla mümkündür.
10 yılın kişiliksizleri
"Türkiye devrimi" iddiasıyla yola çıkanlar. fakat "Kürt halkına destek'' adı allında Türki ye' de mücadeleyi yi.iksel tınekten kaçarak u l usal devriınci hareketin olanakları üzerinden hazıra konabileceklerini düşi.inenlcr, Türkiye devriminin kişil iksiz öğeleri
147
olarak anılacaklardır. _Kuşkusuz sözümüz, Türkiye'de alternatifini bulamadığı için PKK saflarında mücadeleye katılan samimi devrimci lere değil . Sözümüz önderlik iddiasında olanlaradır. Böyleleri pratikte yaşandığı üzere, yeni bir u
·mutsuzluk çabası
nın başını çekecek, burjuvazinin yenilmezliğinden dem vuracaklardır. Devrimin önündeki bir başka engele dönüşecekledir. İki yol vardır: Ya Kürt ulusal özgüdük cephesinde savaş, ya da Türkiye devrimini örgütlerneye tam adanma. İkisine de mesafel i duranlar, devrimci süreci n kişiliksiz unsurlarıdır.
* * *
"Savaş zamanı b ir ordu iç in neyse, devimci b ir dönem de sosyal-demokrasi için odur", "Örgütlenmek için, hiçbir zaman çok geç değildir.", "İşçi sınıfının en iyi öğeleri, kararsızları sürükleyerek, uyuyanları uyandırarak ve güçsüzleri coşturarak, başta" giderse, "proletaryanın ne olağanüstü ve görkemli bir güç gösterebilecek durumda olduğunu ve gerçekten ,yüce bir erek uğruna, gerçekten devrimci bir biçimde savaşım vermek sözkonusu olduğunda ne olağanüstü ve görkemli bir güç göstereceğini" (Lenin) hep birlikte göreceğiz. İşte o zaman Türkiye işçi sınıfı tarihteki saygın yerini alacaktır. İşte o zaman bu işçi sınıfına önderlik edenler gerçekten önder, gerçekten saygın kişiler ve hareketler olarak kabul görecektir.
4
Tunç SERDAR Ekim
1 Eylül '94
Düzene "sol"dan . şovenist payanda
Türkiye, gelişmelerin hız aldığı, ardarda gelişen olayların toplumu derinden sarstığı, siyasal atmosferin yoğunlaştığı, süreçlerdeki tıkanmanın çeşitli cephelerden yarılmaya başlandığı sıcak bir evreye girdi. Böylesi dönemler ya!nızca sermaye ile emek cephesi arasındaki son derece hashas dengeleri sarsmakla kalmaz. �yrıca düzen ile devrim güçlerinin saftaşması ve aynşması sürecini de hızlandınr. Büyük Gazi halk direnişi ile Güney Kürdistan işgali bunun son derece çarpıcı iki örneği olmuşlardır
Büyük Gazi direnişinde düzen ile devrim cephesini düşman satlara bölen, bizzat kurulan barikatlar olduysa, Güney Kürdistan işgalinde tumosol kağıdı işlevini gören de işgale yönelik ilkesel ve politik tutumlar olmuştur. Gazi direnişinde barikatın önünde ya da arkasında olmak dışında üçüncü bir yol yoktu. Güney Kürdistan işgal inde ise, i şgale cepheden tutum almakla onu desteklemenin ortası .. . Ya kardeş bir halkın katline ve sömürgeci-
149
emperyal ist cmellere dönük olan, emekçi sınıtlara daha fazla yıkım ve sefaJetten ba�ka birşey �etirıneyeeek olan Kürdistan ' ı işgal ve i lhak harekatiarına arka çıkarak sermayenin çıkarlarına sözeülük edeceksin. Ya da Kürdistan işgaline karşı çıkarak, Kürt halkının ayrı lımı hakkı dah i l , kendi kaderini tayin hakkını kayıts ız şartsız savunacaksın. Eşi t l ik , özgürlük ve gönül l ü birl ik temelinde ezi len ulus i l c proletaryanın gerçek ve ortak çıkarlarına sahip ç ıkacaksın.
Ezen bir ulusun proJetaryas ı özgür olamaz! Bu temel marksist-leninist i lke karşısında Türkiye devriınci hareketinin tutumu, bugün Kürt sorunu et rafında devrimci-reformisı ayrışmasını hızlandırmak l a kalmamakladır. Hala devrimci/sosyal ist olmak iddiasındaki reformisı hareketi de dosdoğru düzenin kucağına oturtmaktadır.
* * *
"Tiirkiye'n in diizenledi,�i Kuzey Irak harekatınlll bölgesel çöziimiiniin gerçekleşmesine Ö11emli katkılarda hıt!wıaca.�t/11 (f'ade eden Perinçek. ancak hwıun için kararlılık gerekiyor . . . şeklinde konuştu" (Cwııhuriyet, 10 N isan '95)
"Köifez Savaşı'nda kara harekatında direnen/er. hugiin Türkiye devletinde a,�ır hasmış bulunuyorlar. Kuzey Irak Harekatı . hu gelişmenin iiriiniidür. Demirel. Çetin . inönii, Genelkurmay ve Dışişleri Bakanlı,�ı 'mn temsil etti.� i kuvvet, Kuzey Irak' tak i 'otorite hoşlu,�una' kendi yorumunu getirmektedir. ABD h u 'hoş/u,� u · Türkiye'ye hir 'Kiirt devletçi,�;' dayatmak i�·in yaratmıştır. Tiirkiye ise 'hoş/u,� u· . ABD' ye Irak' m toprak hiitiinlii,�iinii dayatmak i�·in kullanıyor.
"Bu girişim. hö/ge ülkeleri Tiirkiye. Irak ve iran arasındaki ortak �·ıkar/ardan kuvvet alıyor. Barzani de, ne zamandır Irak ' la anlaşmak i�·in jirsat aramaktadır. Bu konudaki ilk girişimi ABD'nin kanlı provokasyon/arıyla karşılaşmış re haşarısızlı.�a u,�ramıştı. Tiirkiye, 'hoşlu.�a· girerek. Barzani'yi de Irak' la işhirli.�l kmwsımda 'cesaretlendi rm iş' hu/unuyor.
"Anıhargomm kalkmasım isteyen Arap iilkeleri. Rusya. Frama. Çin ve hatta Almanya. h u harekalin potansiyel miitte.flklcridir.
150
Ancak hu potansiyelin de,�crlendirilmesi Türkiye ' nin kararltlt,�tlıa hağltdtr. Hiçhir iilke kazanmayacak ata oynama:. O nedenle hugı'ilt
Türkiye' nin ihtiyacı . ABD ' nin gönlünü etmek de.� il. fakat bölgesel çöziimden ı•a::geçnıeyece,�ini kesin hir ta1'11·1a ve .fiilen ortaya koymakttr. ·· (Aydınlık. 6 Nisan ' 95 , başyazı)
Bir kere düzenin kucağına düşüldü mü, dü�künlüğün sınırı yoktur! İP genel başkanı Doğu Perinçek' in yukardaki sözleri i�te bunu tanımlamaktadır.
Hain Perinçek uşağı ve Aydınl ık güruhu Güney Kürdistan işgal ine yönelik tuıuınlarıyla. b ir kez daha temsi lcisi oldukları iddia ettikleri işçi sını fın ın çıkarların ın deği l . sermaye Türkiye ·s in in çıkarlarının sözcüsü konumundadırlar. i şgalci TC ordusunun harekatına açıktan destck vcrirlerken, bir kez dahi olsun ezilen Kürt halkının ve i şçi-emekçi s ınıflarından bahsetmeınekıedirler. Tüm açıklamalarının odağına Türkiye, bu iğrenç sömürü ve zulüm düzeninin ihtiyaçları otuımuştur. Onun akı l hocal ığına soyunmuşlardır. Savunulan "bölgesel çüzüm"de söz konusu edilen kardeş halkların ve ezilen emekçi kesimlerin çıkar birliği değil, Türkiye, Irak ve İ ran gibi söınürgeci bölge ülkelerinin ortak çıkarlarıdır.
TC'nin, bu katıksız sömürü ve zulüm devletinin ihtiyaçlarının bekçisi kesil ip. sermayenin akıl hocal ığına soyunan bu uşaklar, ihanetlerin i sahte anıi -emperyal i st söylemler ardına gizleyebi leceklerini sanıyorlar. Bunun için. senmıye devletinin ve onun eli kanlı kati llerinin Gazi 'de düzenlediği provokasyon ve katliamları karşısında mil itan bir direnişe geçen emekçi halkın tepkisin i . ABD-emperyal izminin Kuzey I rak işgali öncesinde düzenlediği bir oyun olarak lanse edecek kadar i leri gidebil iyorlar. Sermayenin bu iğrenç ajanları . ABD emperyalizmine sözde bağımsızl ık ve demokrasi aşkıyin karşı durınaktadırlar. Ama iş Güney Kürdistan işgaline destck verıneye gel ince, kollarını "bu harekat ın potansiyel müttefikleri" saydıkları Rusya. Fransa, Alınanya gibi yeni dünya düzeninin emperyal ist ndakiarına utanmazca açmaktadırlar.
Kaldı ki. ABD emperyalizminin. İP'nin savunucusu kesildi-
1 5 1
ği Güney Kürdistan işgaline örtülü de olsa destek verdiği ortadadır. Zengin petrol kaynaklarıyla stratejik, taşıdığı devrimci potansiyel ve kaynaşmalarıyla politik önemi tartışmasız olan bu bölgede bekçi köpekliği Türk burjuvazisine bizzat ABD emperyalizmince veri lmiş 40 yı l l ık bir görevdir. Sömürgeci TC'nin Güney Kürdi stan işgaliyle hedefledik leri i le ABD emperyal izminin Kürdistan'daki emperyalist haydutluğunun çıkarları temelde örtüş/ mektedir. Türk burjuvazisi i le ABD emperyalizmi, Kürt sorunu/ nun çözümü için PKK'nın ezilmesi noktasında kesin olarak an/ laşmaktadı rlar. Türkiye hamiliğinde ve işbirlikçi reformİst Kürt örgütleri işbirliğiyle Güney Kürdistan'da oluşturulacak bir "tampon bölge", Türk sermaye devletinin M usul ve Kerkük üzerindeki yayılınacı emel leri ile örtüşmektedir. Aynı zamanda ABD emperyal izminin Türkiye vesayetinde bir uydu Kürt devleti veya federasyonu planını hayata geçirme olanağı anlamına da gelmektedir.
36. paralelinin kuzeyini fiilen işgal etmiş bulunan ABD gibi, iP güruhu tarafından, "bölgesel çözüme büyük katkı lar sağlayacağı" öne sürülen ve Güney Kürdistan işgal harekatının "potansiyel müttefikleri" sayılan Fransa, Rusya, Almanya da bölgeye ve işgale yalnızca ve yalnızca emperyal ist emelleri ve rekabetleri üzerinden yaklaşmaktadırlar. ABD'nin sivii lere dönük uyarıları ne denl i ikiyüzlüyse, Avrupa'nin insan haklan uğruna kopardığı yaygara da o denl i sahtedir. Sömürgeci Türk burjuvazisi i le emperyalist kamplar arasında herhangi bir çelişki varsa, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin etkisizleştirilmesinin yöntemleri konusundadır.
Emperyalizm Kürt sorununa bölgesel ç ıkarlarından yaklaşmaktadır. Türk sermaye devleti ise dar misak-ı mil l i sınırlarından bakmaktadır . Emperyal ist dünya, K ürt u l usal kunul uş hareketini, devrimci öncüsünü terörle ezerken, kısmi refomılarla ehlileştirmenin yolunu açmaya çalışmaktadır. Türk burjuvazisi ise şu aşamada, tanıyacağı bazı kı rıntı hakların dahi, zaten dizginlemekten aciz olduğu Kürt halkının özgürlük mücadelesine daha fazla ivme kazandıracağından korkmaktadır. B ugün ABD ile
152
Türkiye diplomasisi arasında bazı öı:ıemsiz geri l im iere yol açan da sadece budur.
Sermaye medyasında "PKK uzmanı" olarak lanse edilen Perinçek uşağı, lüm can alıcı sorunlarda olduğu gibi Kürt u lusal kurtuluş hareketinin devrimci öncüsünün etkisizleştirilmesi konusunda da düzen cephesine açık destek sunmakta, dahası akıl hocalığına soyunmaktadır. ABD emperyalizmine tam da bu noktadan saldırmaktadır. "Dikkat edilirse, ABD ne Tiirkiye'nin PKK'yi tasfiye etmesine razı oluyor. ne de PKK' nin gelişmesine destek veriyor. Türkiye' nin çıkmaz ı, ABD' nin çıktşı olacak. (. .. ) ABD senaryosu. Irak' ta 'otorite hoşlu,�uiıu' gerekli ktlıyor. Tiirkiye. hu 'hoşluğım' kendi himayesinde hir Kürdistan ile dolduminıasma mechur htrakılacakur. O zamana kadar PK K' nin yaşanıasi Fe Türkiye'yi zorlaması gerekiyor. " Bunun önüne geçi lmesi gerektiğini söyleyen Perinçek haini de, Türkiye'nin ABD'ye karşı "kendi çözümü"nde ve onun bir parçası olan işgal harekatında kararl ı l ık göstermesi gerektiğini telkin ediyor.
Aydınlık güruhu Kürt sorununa Türk burjuvazisinin temel argümanlarıyla yaklaşmaktadır. Düzenin ayakta tutmak için büyük çabalar harcadığı şoven-faşist kemalist ideolojiye taze kan taşımak için adeta burjuvaziyle yarışmaktadır.
"Kürt Sorununa Acil Kardeşlik Çözümii" (Teori. sayı:65) başlıklı yazıda Perinçek' in sözkonusu ettiği "çözüm", sermaye sınıfının kardeş Kürt halkına on yıllardır kirli bir savaşla ve ırkçışoven propagandalar eşliğinde dayatmaya çal ıştığı, misak-ı milli sınırları içerisinde ve "Türkiyeli kimliğinde" birleşen bir kemalist çözümden başkası değildir. "Kurtuluş savaşı döneminde Kiirt sorununa getirilen �·öziim , özetle. ortak çıkar 1'<' gelece.�e sahip olan Tiirk ve Kürtlerin ortak ı•atanlannda, Türkiyeli kinıli,�inde hirleşerek, özgür iradeleriyle hirlikte yaşama/an, ortak hir meclis
·ve hükümet kurma/arı, ulusal haklara karştiık/ı saygt göstermeleri ve kardeşlik esaslarına dayanmıştir." Bu hain, utanmazca Türk tefeci-ticaret burjuvazisi önderliğinde yürütülen kurtuluş savaşının Kürt sorununa gerçek bir çözüm getirdiğini savunmaktadır. "Kurtuluş savaş' mda s ma nmış anayasal ilkeler ve politikalar.
153
yalmz n koşulların gere,�i olarak aç1klanamaz. Asl111da n �'ii::iimii. Tiirkiye gerçekleri dayatnııştır. Ne var ki. selıepleri h ir yana. kurtuluş savaşındaki anayasal ilkeler. 1 923 yılından sonra terkedildi. " diyen Perinçek resmi tarihçi lcrin ağzından konu�maktadır. Gerçek olan şudur ki, Türk buı:juvazisi kurtuluş savaşı boyunca misak-ı mi l l i sınırları içine Batı Kürdistan ' ı da alabi lmek için, Kürtlerin desteğine ihtiyaç duyuyordu. Bir yandan mücadelesine Ermcnilere ve Yunanl ı lara karşı müslüman öğelerin birliği görünümü kazandıran, öte yandan ulusal eşit l ik haklarının tanımıcağı vaatlerine başvuran Türk burjuvazisi bu konuda başarı da elde etmiştir. O, savaş süresi boyunca tarihsel bir kurnazl ıkla büyük mi l let mecl isini "Türklerin ve Kürtlerin" meclisi saymakta, Lozan Barış görüşmelerini "Türkler ve Kürtler adına" sürdürmekteyeli .
Ne var ki; "Milli Kurtuluş Savaşı haşlarken Kürtlerin (leste,�ini almak i�·in ola,�wıiistii çaha gösteren. 'Tiirk-Kiirt kardeşli,�i'ni a,�zından diişiiimeycn kemalistler. daha sonra onların hiitiilı ulusal haklarını reddettiler. ( . .. ) Lozan Konferamı es1uı.mıda M. Kemal. Kiirt milletvekillerinin milli kıyc!fetlerini giyip Meclis kiirsiisiinden Kiirtler adma nutuk irad etmelerini ve Lozan Km!f'eramı'na Kiirtler adına telegn!f' çekmelerini hizzat istiyordu. Aym M. Kemal ve iktidarı. K iirt ileri gelenlerini akıl almaz komplolarla, iime.�in meclise Kürt milli · kıyafetleriyle geldikleri rh. gerekçelerle de istiklal Mahkeme/eri' nden iclama ynlluynrdu.
"Lozan Konferansı ' nda 'TB M M'nin Tiirkiye ve K iirt/erin lıiikiimeti oldu,�ımu' , 'Kiirt soyullllll iistiin hir soy -ne demekse!oldu,�wıu" söyleyen aynı i. inönii . 1 930' da. ulusal lıak/arım inkar eden Türk hiikiimetine karşı ayaklanan K ii rtlere karşı, 'B w ii lkede sadece Tiirk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme lıakkma sahiptir. Başka hiç kimsenin höyle hir hakkı yoktur' derken, hiikiimetin A(/liye Bakmu Mahmut Esat Bozkurt ise. 'Bu memleketin kendisi Tiirktiir. Öz Tiirk olmayanların Tiirk l'(ltanuıda hir hakkı vardır. o da hi::metçi olmaktır. kiile olmaktır' diyordu. " (Ekim, Şubat ' XX , vurgular bizim)
Kemal istlerin kurtuluş savaşı boyunca Kürt halkına ikiyüz-
154
l ü bir tarzda vaad etlikleri c�it li k haklarına tam 20 sayfa ayının sermaye uşağı Aydınl ık giinıhu , ikıidm·lannı sağlamlaştmlıkıan sonra peşpeşe patlak veren Kürt isyanlarını kan ve atqle boğan kemalisı Türk buıjuvazisinin bugüne dek sürdürdüğü iğrenç jenosid ve asimi lasyon pol it ikasına geçişini üç kel imeyle gcçişıirmektedir. Oysa "sebepleri bir yana·· denen şey, tam da egemen buıjuvazisinin ezi len u luslara dönük dcği�mez mantığıdır: Ezilen halkların ulusal haklarını yok saymak. vahşi bir sömürgeci l ik ve baskıyla ezi len halkları kölelc�ıirnıek, k urıu lıış miicadclelcrini şiddetle ezmek ... Kemalist buıjuva ideolojisinin bu özü kendisini bugün Kürdistan'da sürdürülen haksız kirl i savaşta. Kuzey ve Güney Kürdistan ' ı n i �galindc tüm çıplaklığıyla ortaya koyımıktadır.
Perinçek "Kürt sorunu"na yaklaşırken, iğrenç yüzünü saklamak için berbat sosyal-demoknıt burjuva pol itikacı ların deınagoji lerine ba�vurmaktadır. Büyük devletlere kar�ı küçük devletler, Kuzey 'e karşı Güney, emperyalizme karşı biitgc ülkeleri vb. gibi argümanlarla kendisine sahte anti-emperyal ist. sol bir görünüm vermeye çal ışmaktadır. Oysa marksist-leninistler açısından büyük ülke, küçük ülke yoktur. Egemen buıjuvazi i le ezilen emekçi s ın ıflar. si.imürgcci burjuvazi i lc sömürü len u luslar vard ır. Emperyal izm i lc bölge ülkelerinin kar�ıt ç ıkarlan değ i l . emperyalizm ve onun işbirlikçi buıjuva iktidarlannın çıkarları karşısında ezi len ve sömürülen emekçi sınıf ve halkların ortak çıkarlan vardır. "Bölge ülkeleri ve Kürt örgütleriyle birl ikte ban�çı çözüm" yoktur. Kürt emekçi halkının bölge ülkelerinin sömürgeci buıjuvazisine karşı u l usal kurtu luş uğruna yürüttükleri devrimci savaş vardır. Gerçek ve kal ıcı çözüm için. eşit l ik. özgürlük ve giinüllü birl ik için komünistler bu mücadeleyi , ayrı l ımı hakkı dahi l Kürt u lusunun kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız savunurlar. Anıi-emperyalist görevlerini de csasta. emperyalist bölge ülkeleri burjuvazisinin işbirl iğini teşhir ederek ve kendi burjuvazilerine karşı kararlı bir mücadele yürüterek yerine getirirler.
Kardeş Kürt halkının özgürlüğünlin gerçek ve kalıcı çözümü Kürt u l usal hareketini proleter devrimin güçiii bir bi lcşeni
155
ve yedeği haline getirmekle olanaklı olacaktır. Ancak bu doğrultudaki en acil ve temel görev ezen ulus şovenizmini, ulusal önyargıları kırmak, Türk işçi ve emekçilerini yalnızca sınıfsal baskı karşısında deği l , Kürtlere yönelik ulusal baskı ve onun bugünkü biçimleri olan kirli savaş ve işgal harekatları karşısında da harekete geçirmektir. Proletaryanın ezilen ulustan işçilere ve emekçilere güven vermesi buradan, başta kendi kaderini tayin hakkı olmak üzere, ezilen ulusun tüm meşru ulusal haklarını içtenlikle ve kararlılıkla savunmaktan, bunun gereklerini yerine getirmekten geçmektedir.
Haklı ve meşru da oisa ulusal istemleri kendi içinde. bir amaç olarak değil, proletaryanın sınıf çıkarlarına ve amaçlarına bağlı olarak ele almak başkadır, Kürt sorun_una sömürgeci TC'nin ihtiyaçlarından yaklaşmak başka. Bir devletin sınırlan içinde olunduğu sürece, hangi milletten olursa olsun tüm proletaryanın ortak sınıf örgütlenmesini ve burjuva iktidara karşı birleşik devrimci mücadeleyi savunmak başkadır, Kürt ve Türk halkının sermayenin "Türkiyeli" kimliğinde birleşmesini savunmak başka . . . Biri proletaryanın tutumudur, diğeri burjuvazinin tutumu. Birincisi komünistterin yaklaşımıdır, diğeri sömürgeci sermayenin ve Perinçek uşağı gibi işbirlikçilerinin ...
156
Kızıl Bayrak
Nisan '95
Kürt sorunu ve EMEP'in oportünizmi
6 Nisan '97 tarihli günlük Emek gazetesinde A. Cihan Soylu imzasıyla "Demokratik Bir Türkiye İçin Türk ve Kürtlerin Tam Hak Eşitliği" başlıklı bir yazı yayınlandı. Temsil konumuna haiz bir köşedeki bu yazıda sömürgeci burjuvazinin Kürt halkına dönük geleneksel politikası ele alınıyor. Uzun uzun bu politikanın son 1 5 yıl içerisindeki pratik görünümleri sergit eniyor. B u politikanın kan ve gözyaşından, acı, açlık ve yoksulluktan, Kürt halkının huzurunu bozmaktan ve en önemlisi de Türk ve Kürt halkı arasında güvensizliğe yol aç}llaktan başka bir sonuç doğurmadığına işaret ediliyor. Tüm bu bilançonun ardından yazı nihayet sadede gelip sözü şu son derece dikkate değer sonuca bağlıyor:
"Halkın huzuru ve demokratik bir Türkiye için devletin Kiirt politikası değişme/i, ulusların ve dillerin tam hak . eşitliği anayasal garantiye hağlanmalıdır".
"Demokratik Bir Türkiye İçin Türk ve Kürtlerin Tam Hak
157
Eşitli,�i'' ba�l ıkl ı yazının formüle ettiği bu yeni çizgi, EMEP'in de art ık resmen Kürt sorununda anayasal bir çözümün adı olan "siyas<ıl çözüm'' çizgisinde karar k ı ldığının bir göstergesidir. Dcmagojinin bir yana bırakılarak, artık gerçek konum ve kimliğe uygun dü�en bir çizginin resmen ortaya konulması anlamında bu yeni bir t utumun i fadcs idir.
Bu baylar daha düne kadar Kürt ulusal sorununun bir anayasal sorun olmayıp bir devrim sorunu olduğunu ve ancak bir devrimle çözüme bağlanabi lcccğini söylüyorlardı . Keza "ulusların ve di l lerin tam hak e�itliği"nin ancak bir devrimle sağlanabileccğini ve aynı anlama gelmek üzere, ancak devrimin anayasası i le garanti altına alınabileceğini savunuyorlardı . PKK 'nin '93 "siyasal çözüm" plat formuna serı eleştiriler yöneltip, bu platformun Kürt buı:juvazisinin çözüm platformu olduğunu, PKK'nin bu platforımı benimseycrck asl ında Kürt burjuvazisi ile aynı konuma düştüğünü söylüyorlardı . Bugün ise kendi leri tamı tamımı aynı çizgiyi savunuyorlar.
EM EP, "siyasal çözüm'' platformunun csascn emperyal izmin "yeni dünya düzeni'' stratejisi çerçevesinde Kürt halkına dayattığı bir çözüm platforımı olduğunu i leri sürerek. PKK 'yi aynı zamanda emperyalizm i le uzlaşmakla da suçlamışt ı . Gelinen yerde ise bizzat EMEP'in kendisi daha düne kadar oldukça seı1 cleştiriler yönchip malıkum elli ği bu plat formu benimsemiş bulunuyor.
Açık ve ç ıplak bir çel işkinin ve tutarsızlığın ifadesi olmanın ötesinlle, bu durum, aynı zamanda Türkiye sol hareketinin ve EMEP'in Kürt u lusal sorunuyla i lgil i bugüne dek savunduğu görüşlerin gerçek içeriği konusunda bize yeni açıkl ıklar sağlamaktadır.
Türkiye solunu uzun y ı l lar TKP temsil etmiştir. TKP ulusal sonında tutarl ı o lmak şöyle d ursun, Kemal izmin (eş deyişle burjuvazinin) ideoloj ik-po l it ik cıkisi a l t ında sosyal-şoven bir tutumun savunucusu ol muştur. Sola egemen bu sosyal-şoven gelenekten ancak ' 70' 1crin başında ve '7 1 devrimci hareketi şahımıda kopulabilmişt i . Nedir ki bu kopuş hem ideolojik ve hem de s ın ıfsal açıdan tam ve kesin bir kopuş olmamıştı. Açık ve
158
kaba biçimiyle olmasa da hala geçmışın izlerini !aşıyordu. Dolayısıyla devrinıci-dcmoknıı hareket de genel ideolojik zayıflıkları ve küçük-burjuva sınıf konumunun sonucu olarak bu sorunda tutarlı olamamıştır. Kürt ulusal haklarını savunımıkla ve programına almakla birlikte, pratikte üzerine düşeni gereğince yapmamışt ır. Kendini sosyal izm adına birl i k üzerine soyut vurgulara vermiş, ezi len ulus mil l iyeıçi l iği karşısında ise tam bir tahammiilsi.izliik örneği göstermiştir. Onu adeta aforoz etmiştir.
' 80 sonrasındaki büyiik Kiirt uyanışı dıı Türkiye sol hareketi için uyarıcı olamadı. Ki.irl sorununun kendisini son dcreec somut, pratik ve can l ı bir biçimde ortaya koyduğu, çözümi.ini.i dayatıığı '80' 1 i yı l larda da hala birçok grup bu tuttunu sürdürmcye devam ett i .
Boylu boyunca demokratizmc gömülü olan ve Ilim öteki demokratik istemleri kendi içinde mutlaklaştırıp bir program haline getiren geleneksel devrimci hareketin, Ki.irt ulusal sorumı sözkonusu olduğunda yaman bir "sosyalist kesi lmesi" haliyle şaş ırt ıc ı gelebil ir. Oysa deği l , bu sorundaki aşırı ya da hassas "sosyalist'· tutumun gerisinde gerçekte incelmiş bir sosyal-şoven eğil im vardır. Gelinen yerde bizzat can lı pratik geleneksel hareket in Kürt sorunu konusundaki bu ortodoks marksisıl iğinin gerçek bir içeriğe ve ıemelc sahip olmadığını , bunun yalnızca bir görüniiiden ibaret olduğunu göstermiştir. Bazı grupların ezilen ulus mi l l i yeıçi l iğine sosyal izm adına gösterdik leri aş ırı lahammülsüzlüğün gerisinde gerçekte ince bir şovenizmi sakladıklan bugün daha açık görülmektedir.
Buraya kadar söylenenler belki de en çok EMEP'c uynnkıadır. Yakın döneme kadar Kürt u lusal sorununda orıod . . ks marksisı l iğin en uç örneğini oluşturan EMEP de, diğer devrimci demokrat akımlar gibi Kürt u lusal sorununun gerçek mahiyetini doğru kavramamıştır. Bunun i fadesi olarak sorunun devrimimizdeki yerini de doğru sapıayamamıştır. B u nedenle EMEP Kürt ulusal sorununa hiçbir zaman gereken önemi vermemiş ve sorunu hep kiiçiimscnıişti r. EMEP'e göre her şey Türkiye devriminden ibareııi . Ondan ayrı bir .. Kürt devrimi'' dü�iinülemczdi
159
bile. Dolayısıyla Kürt halkının ulusal hak ve istemleri için ayrı bir mücadele yürütülmesi gereksizdi . Bu proletaryanın sın ı f birliği ve ortak sın ı f örgütlenınesi marksisı i lkesine terst i . Bunun tersini savunmak ezilen ulus mil liyetçiliğinin konumuna düşınekti ve Kürt burjuvazisinin peşine takıl ınak anlamına geli rdi . Ulusal sorunu ancak proletaryanın önderl iğindeki demokratik ve antiemperyalist Türkiye devrimi çözerdi . EMEP Kürt halkına adeta elini kolunu bağlayıp Türkiye devrimini beklemesini öneriyordu. Yaşam EMEP'in sözde marksist, özünde oportünist bu konumu sürdürmesine daha fazl a olanak tanımad ı . Sonuçta EMEP' i her cinsten reformisı akımın Kürt sorunundaki yeni birleşme noktası olan "siyasal çözüm" platfonnunda karar kılmak zorunda bıraktı .
EMEP' in Kürt sorunundaki bu yeni platformu, devrim ve iktidar hedefinden vazgeçmenin dolaysız bir i fadesi olan "demokratik anayasa" "demokratik ordu" ve "demokratik devlet" programı ve şiarlarıyla i fade edi len bugünkü genel platforınuyla tam bir uyum içindedir. Ve EMEP'in 1 2 Eylül sonrası yaşadığı evrimin sonucunda temel l i geçiş yaptığı l iberal demokrat çizgide aldığı mesafeyi anlatınaktadır.
"Demokratik anayasa'', "demokratik ordu", "demokratik devlet" ve bu hedener çerçevesinde Kürt sorununda da "demokratik ve barışçıl çözüm" (bugünkü adıyla "siy<ısal çözüm") platfonııu! Burada tam bir l iberal oportünist iç tutarl ı l ık ve uyum vardır. EMEP'in Kürt sorunundaki sahte sosyalist söylemini b ir yana bırakarak ÖDP ile aynı çizgiyi açıkça savunur hale gelmesini konumların netleşmesi yönüyle olumlu bir geli şme olarak karş ı lamak gerekir.
/60
Kızıl Bayrak
Mayıs '97
Güncel siyasal · faaliyetin temel bir alam Şovenizme . karş• mücadele
Sömürgeci sermaye devleti, Kürt u lusal kurtuluş mücadelesine karşı yürüttüğü kirl i savaşta, askeri alanda da tam bir inas yaşamıştır. Kürt halkını sindirme, yıldırma, tesl im alma politikası, özgürlük uğruna ayağa kalkan bir halkın direnci karşısında hezimete uğmmıştır. Sömürgeci savaş, gelinen aşamada topyekün imha hartkatlan biçimini almıştır. Düzen, çözümsüzlük ve yenilgi psikolojisiyle Kürt insanına ve Kürdistan ' a ait olan her şeye sınırsız bir vahşetle saldırmaktadır. Böylece, gerçekte ulusal kurtuluş mücadelesi karşısındaki iflasını belgelemektedir.
Ancak bugi.in her şeye karşın sömürgeci düzen açısından bir başandan sözedilebilecekse, bu, geniş Türk emekçi kitlelerini kirli savaşın sessiz tarafçısı, düzenin pasif destekçisi potasında tutabiirnek noktasında olmuştur. Düzen, ekonomik ve siyasal plandaki sıkışmışlığına ve çözümsüzlüğüne rağmen, tüm bu sorunları onulmaz bir hızla derinleştiren kirl i bir savaşı tıı·ınan-
/61
dırabiliyor. Emekçi sınınara yönel ik azgın saldırılarını, "mill i birlikberaberlik", "güçlü Türkiye", "mi l l i fedakarlık". "dış ve iç düşımınlara kar�ı u lusal uzlaşma" vb. demagoji leriyle yürütülebil iyor. Karşı tepki leri ise "anar�i yaratı l ıyor", "bölücü kışkırtma", "vatana ihanet'" sopasıyla sindircbi liyor. Tüm bu alanhirdaki ba�arısı, her �eyden önce emekçi s ın ınarı şovenizm kuşatması altında tutabi tmesi sayesindedir.
* Şovenizm yaln ızca sömürgeci zulmün değil, sınıfsal
sömürünün de örtüsüdür! Şovenizm zeh iri, işçi ve emekçi yığınları yalnızca kardeş bir halka karşı sürdüri.ilen kirli bir savaşa karşı duyars ızlaştırmakla kalmıyor. Dahası , s ın ıfsal sömürüyü gizlemekte, iktidarın s ın ıf karakterini örtmekte, dev letin emek düşmanı yüzünü "sınıflar üstü", "ulusal'· kisveler altında saklayabilmektedir. i�çi sın ı fı kirli savaşa açıktan cephe alamadığı içindir ki, sermaye devleti gün geçtikçe derinleşcn i flasımı rağmen ulusal kurtuluş mücadelesi karşısında hala da tutunabi l ınektedir. Öte yandan i se s ı n ı f hareketini d ü zen s ı n ı rları iç inde t utup dizginleyebilmektedir. Burjuva diktatörlliğü için yaşamsal olan da zaten bunlardır.
Tam da bu nedenlerden dolayı. şovenizme karşı mücadele s ı n ı f m ücadeles i n i n seyri açısı ndan tay i n edic i önemdedi r. Şovenizm, s ını fa dönük devrimci propaganda, teşhir ve ajitasyon faaliyeti nin özel bir yüklenme alanı olarak ele al ınmal ıdır. Bu hem faaliyetin kapsam lı , yoğun ve kesintisiz olarak sürdürülmesi anlamına gel i r. Hem de proleter sını f tutumunda en u fak bir belirsizliğe yer bırakmayacak denl i net. vurucu ve açık bir içeriğe sahip olmasını gerekti rir. S ı n ı fı her alanda, en incesinden en kabasına kadar, şoven bir propaganda bombardımanı altında tutan sömiirgeci sermaye devletinin si lahını tersine çevirmek. can� ıcı güncel bir görevdir. Ve bu, ancak marksist bir perspekt i f ve devrimci b i r tutum üzerinde şekil lenen, çok yönili v e kapsamlı bir karşı saldırı i le mümkündür.
* Uluslaı· ı n kendi kader i n i tay i n hakkı cep heden
savun ulmalıdır! B ugün şovenizmin etkisi altında bul unan geniş emekçi yığınlma ve özellikle de öncü işçi lere götürütmesi gereken
1 62
temel bakı�, u l usların kendi kaderlerini t ay i n hakk ı n ın tarihsel
ıne�rul uğu i l e u l usal k urhı l uş m ücadelesinin hak l ı l ığıd ır. B u ise.
her şeyden önce. u lusların kendi kaderlerini tayin hakkı i lc ulusal k uı1ulu� mücadelesi ve onun devriınci öncüsi.inlin cepheden
savunulması demektir. Tersinden ise, sömi.irgcci dev let in zorbalığının ve k irli savaşın haksızlığını n teşhiri demektir. Ne var ki. büyük ölçüde düzenin ideolojik tahakkümü alt ında bulunan emekçi sını fların çarpll ı l ınış b i l incinde böylesi bir propaganda
ve teşhir faal iyetin in yan ı t bulabi l ınesi iç in, çok daha kapsam l ı b i r çabaya gereksinim vardır.
* Şovenizmin panzehiri: Sömürgeci sermaye devletine karşı
sınıf kini! Düzen. en i ğrenç bir ı rkçı l ığı "dcvleıin u l usal bi.ili.in
li.iği.i", "misak-ı m i l l i s ın ırlar ının kutsal l ığı". "Türkiye sevgisi··. "mi l l i birl ik ve beraberl ik'' vb. argümanlar ardında saklamaklad ı r. Düzenin bu ideolojik hegemonyasın ı yarabi lmek iç in yüklcni lmesi gereken en teme l nokta. bizzat "dcvlcı''in kendisidir. Dev letin sın ı fsal n i tel iğinin teşhirinin işçi ve emekçi yığınlara i leteceği mesaj açıktır: Bu dev let s izin dev le t in iz değ i ld ir; bir
avuç sömürgeci ve sömürüeli asalağın. buıjuvazinin dcvlct idir.
Ve başta size. li.im ezilen kesim lere kar�ı örgütlcnıni� bir zor
aygıtıdır. O yalnızca sermayenin çıkarlarını konır ve gözctir. Mi
sak-ı mi l l i sın ırları içi nde kalan toprak da dedelerinizden size kalmı� ckğildir. Dün olduğu gibi bugün de bu toprağın tck sahibi
sermaye sın ı fıdır. Onun ıalan yasaları geçerl idir üzerinde. Devlet i n böl i.inmez büti.inlüğü gerçekte buıjuva çıkarları nı n dokumılmazl ığıdır. M i l l i birlik ve beraberl iğin ise tck bir anlamı vardır. o da i l iğine kadar sömürülen emekçi yığınların azgınca saldınlanı uysalca, kölece boyuneğişidir. Oysa bu devletin bekası ezilen yığınları n sorunu deği ldir, olamaz. Ezi len ve sömürülen yığı nların ne faşist sermaye ikt idarı na yapacak bir fedakarl ığı vard ı r.
Ne de onun iğrenç sömürgeci çı karlan uğruna yürütülen kirli bir
savaşa verecek destckleri. B u devlet emekçi s ın ı fların ol madığı gibi. sömürgeci savaş da on ları n çıkarı için deği ldir.
Kısacası burjuva devlete karşı sın ı fsal kin k ı�kı rt ı lmal ıdır. "Devlet baba'" kavramının i�çi ve emekçi ki t lelerin b i l inci nden
/63
sökliliip atı lması gerekir. B u ise, yukardaki yal ı n gerçekl iğin her
gün ya�anan giincel gelişıneler ı�ığında ve b izzat sınıfın sık s ık
ylizylizc geldiği devlet terörü olgusuyla birlikte, aral ıksız ve çar
pıcı b i r tarzda işlenmesiyle ıniiınklin o lacak t ır. Ancak tck ba�ına sını fı devletten ve ikt idardan soğutınak şo
ven i zme karşı m ü cadelede yeters izd ir. Tepk i ler in i , öfkesi n i ,
mücade le isteğini bizzat ona karşı yöneltmek gerekir. "Sın ı flar
iistii devlet'' olmadığı gibi , "yek v ücud m i l let" de yoktur. Aksine
burjuva devlet s ı n ı f d iktatörliiğüniin, buıjuva ın i l l iyetç i l iği de
s ın ı fsal sömürünün örtüsiidiir. Öyleyse emekçi yığınların bi l in
c inde s ınıfa karşı s ı n ı f, burjuva i kt idarına karşı sosyalizm mü
cadelesi fikri soımıtla�ına l ı dır. B u rj uvazi nas ı l k i resmi tarih
propagandasıyla "bayrak'', "vatan'', "mil let'' sevgisi aşı lamaya
çal ı:ııyorsa. devriınci propaganda da s ı n ı f ınlicadelcsi tarihi ne ba:ıvurarak bel lek leri tazeleınel idir . Kapitalizmin tarihine bak ı l
dığında görülecektir k i , burjuvazi nin bayrağı d a , vatanı da, m i I leti d e paradı r-kardır. Kan-çıkan sözkonusu olduğunda asalak
buı:j uvazi emperyalizme u�ak l ık eder: "vatan·· topraklarını em
peryal is t üslcrc ve "çev ik kuvvet .. lere açar. ekonomiyi i M F'ye.
"mi l l i savu nnıa"yı NATO ve Penlagon · a. iç güvenl iği CiA ' ya ihale eder.
* Şovenizm kuşatmasını yarmak için anında ve sürekli
devrimci teşhir ve propaganda ! B uıjuvazinin ı rkçı-şoven dcma
goj i lcri ni , faşist k ışkırt ıcı l ığını boşa çıkarmak. ancak anında ve sürek l i bir teşh ir faaliyeti ilc mümkündür. "B ir Türk dünyaya
bcdeld ir" ırkçı çığırtkanl ığı ını yapıl ıyor. işçi ve cnıckçilcrc denccek :ıey açıktır: Faşist Türkiye Cumhuriyetinde insanın değeri yoktur. emekçinin ise hiç yoktur. İster Tiirk. ister Laz. ister Kürt,
ister Ermeni, hergün gcncec ik devriınci ler katledi l iyor. kaybctt i ri l iyor, işkenceden geçiri l iyor. D i reni şteki işçi coplanıyor, cy
lcnıdeki memur saçından sürük leniyor. Hakkını arayan öğrenci polis otosunda leeaviize uğnıyor. Aydınlar, gazeteciler. sendika
cı lar zindanlara t ık ı l ıyor. Kısacası düzene ımıhalefet eden herkes dev let terörünlin hedefi hal ine getir i l iyor.
"K ürtler vatanı parçalamak ist iyorlar. Bunları kışkırlanlar ise
164
Türkiye 'n in güç duruma dü�nıcsindcn ıncnfaat i olan d ı � güçlerdir" kışkınınasına ını başvunıl uyor, veri lccek yanı t hazırdır: Ası l böllicüler onlardı r; kardeş hal k l arı birbirine düşi.iıınck. işçi s ınıfını ırk, cins, din, di l ayrımını kışkırlarak bölüp güçlen düşürmek, bi rleşik bir mücadelenin önüne geçmek istiyorlar. K ürt halkının. kendisine karşı siirdürülcn söınürgeci savaşın kirl i yüzünü ve mücadelesinin hak l ı l ığ ını i lerici dünya kamuoyuna duyurmak ve savaşımiarına destck almak doğrul tusunda girişimleri liiıniiyle mqrudur. Oysa emperyal izmle işbirliği içinde olan, emekçi halkın yanıttığı değerleri onlarla b irlikte ıalan eden. ABD'ye bekçi köpckliği eden bizzat scımaye iktidarının kendisidir. Onların ABD pasaporıları , İsv içre banka larında k i r l i para hesap l arı , Cİ A işbirl iğinde geliştirdikleri işkence yönlemleri vardır. Kürı halkının mücadelesini boğımık, kapitalisı sisteme yönelen bir i�çi sınıfı hareketl i l iğinin önünü kesmck için emperyalist dünyayla işbirliği içinde olan onlardır.
Şovenizme karşı mücadelenin bir diğer boyulu ise kir l i savaşın teşhiridir. Sömürgcci düzen bu konuda son dcreec zengin "malzeme"ler sunmaktad ır. Ancak yalnızca bunlar üzerinde yükselen bir ıqhir faal iyet i . hümanist, pasi fisı bir yaklaşımdan üıeye gidcıncyccekt ir. Askeri alanda aşı lamayan ki l i ı lcnmenin etkisiyle, burjuvazi içerisinde dahi, ası l amacı devrimci önderl iği boşa çıkarmak olan sahte "barış yanlıs ı" söylemler mevcu ııur. Yalnızca burjuva değiL reforınist. liberal, ki.içi.ik-buı:juva anlayışlarla ayrım çizgilerini ncı çekmek gerekmektedir. S ın ıf bakışını ortaya koymak için insanlık suçlarının mahkum edi lmesinden daha fazlasına i hı iyaç vardır. Kirl i savaşın ıeşhiri her şeyden önce. siiınürgeci sermaye düzeninin zor üzerinde kurulu olduğu gerçeği ne dayandırılınalıdır. S ın ı fsal sömürü i le sömürgcci zorbal ık arasındaki dolaysız i l işki ortaya konulınal ıdır. Kirl i savaş i lc, başta yurtsever ve devriınci hatcket olmak üzere, işçi sın ı fı ve her türlü toplumsal muhalefete karşı sürdürülen topyekün savaş arasındaki bağ gözler öııiinc scri lıncl idir.
* İşçi sınıfı fedakarlığı söınürgeci sermaye devleti için
değil devrim için yapmalıdır! Derin ve yapısal bir ekonomik-
/(>5
siyasal kriz içinde bulunan sömürgcci sermaye devletin kirl'i savaşa aktardığı devasa kaynakların faturasını işçi ve emekçi sınıflanı kesıncsınektedir. Gerçekte buı:juvazi yalnızca sömürgeci savaşın faturasını deği l , krizin tüm yükünü emekçi yığı nların oımızlarına yıkmaktadır. Buna karşı yükselen tepkileri ise "ulusal çıkarlar". "mi l l i birlik ve beraberlik" uğruna fedakarl ık çağrı ları i lc törpülemeye çalışmaktadı r. M ücadele dinamiklerini kırmak ve etkis izlcşıirınek için sopası hazırdır: "Provokasyona gelmeyin'·, "aranıza sızmış teröristlere ve böl i.ici.ilerc prim vermeyin", "anarşi yaratmayın"! Politik Qir işçi hareket inin Kürt ulusal mücadelesiyle birleşmesi durumunda çan ların kendisi için çalacağını çok iyi bi len sermaye iktidarı , tüm hesaplarını bu doğrultuda yapıyor.
Düzen işçi s ın ıfın ı kirl i savaşı ıı pasif destekçisi potasında ıutabi lmek için kardeş Kürt halk ın ı topyekün terörisı i lan ederken. yarın gelişecek olan mil i tan işçi eylemli liklerine ayn ı argümanlarla saldı racaktır. Yeni Terör Yasası'nda "uzak ve yakın vadede terör tehlikesi yaratan'' tüm fi i l ieri terör suçu kapsaınına alırken, gerçek hedefi, K ürt halkının yanısıra bizzat s ınıfın kendisidir. Bu durumda devriınci propaganda kendisini , "kirli savaşın faturasın ı ödemcyin, fedakarlık yapmayı kabul etmeyin'' i lc sınırland ıramaz. Aksine. bu noktada s ın ıfa yapı lacak çağrı, cepheden sermaye düzenini hedeflcınek, Kürt u lusal kurt uluş mücade lesine tanı destck vermek olmal ıdır. Doğru bakış şudur: "Fedakarl ığı siimürgcci sermaye devleti için deği l . devrim ve sosyalizm için yapacağız! Kirl i savaşın faturasını ödemeycccğiz. ama kardeş Kürt halkına ti.im gücümüzle destck vermenin faturası neyse ödemeye de ödetıneye de hazırız !"
* Şovenizmin güç ald ığı kaynaklara vuı·alım, zayıf hal
kalardan yüklenel im! Genel olarak şovenizmin sını f üzerindeki etkisini koruması , şovenist bil inç çarpıklığın ın yer yer daha zayı f, yer yer daha güçlü olduğu gerçeğini unutturınaınalıdır. Komünistterin görevi bir yandan şovenizmin gi.iç aldığı kaynaklara özel bir ısrar ve acıınasızlıkla vurınak, ama öte yandan onun zay ıftadığı halkalardan yi.iklcncrck, şovenizmden kopuşu dcrinlcşti rnıcktir.
/M
B urada dikkal edilmesi gereken önemli bir nokta �udur. Kürı sorumı kar�ısında sını fın be l l i kesinılerinde geri ıcıncideki bir duyarl ı l ık ve k ir l i sava�a yöne l ik pasi r b ir !epki vard ı r. B u "ıararsız". karars ız tulumlar b i l inçl i . akti r bi r s ın ır desıeğine dilnüşıürülınelidir.. Kuşkusuz bugün, "halk ların kardc�l iği ' " şiarını yüksel ıen, ama henüz ulusların kendi kaderlerini ıayin hakk ın ı savunmayan kitlelerin bu duyarlı l ığına sahip çıkı lmalıdır. Cepheden kirl i savaşa karşı tav ır almaktan geri duran, ama oğlunu da kurban olarak göndermek istemeyen emekçilerin bu ıuıunıu desteklenmelidir. Şovenizmin derin etkisi alı ında olan geni� yığınların veri l i b i l incine nazaran sözkonusu tutumlar görece bir "i leri ci l iğe" sahiplir. Fakat bu onların gerçekle henüz geri. zayı r ve ti ırek olduklarını da unuıunılmamal ıdır. Örneğin rerormist l iberal lerin bu ıuıuma çanak tulması . nabza göre şerbel vererek ince şovenizmlerin i yayması düpedüz gerici l ikt ir. Şovenizme karşı mücadelenin okiarı buraya da yiinelınclidir.
* Sömürgeci kirli savaş derhal durdurulsun ! Kürdistan'a
özgürlük, Kürt halkına kendi kaderini tayin hakkı! Burjuvalar, yalnızca kirl i savaşın ikt isadi raturasın ı emekçi halkın sırtına yüklemekle kalmıyor. Dahası kendi çocukları askerl ik ad ına key i r çalarken , emekçi halkın çocuklarını bu sava�ta kurban lık koyun gibi cepheye sürüyor. Bu çıplak gerçekıen kalkarak ve emekçi sın ınarın orıaya koydukları tepki lerden harekeı lc si\nıürgeci savaş kar�ısında işçi sın ı rı ve bu�juvazinin çıkar ve konumları arasındaki çel işki ortaya konulnıalıdır.
Bu sömürgeci savaş işçi ve enıekçilcre ait olmadığı gibi . gerçekte onlara karşı da yürüli.ilnıekıedir. O bizzaı bağımsız sınır bil inci ve ıavrını hcder almaktadır. Emekçi ki ı lclcr mücadeleyi yüksclıı iğinde. savunma çizgisini aşıp karşı saldırı ya geçıiğindc. devlet de tank, top ve türekieric onun üzerinize yürümekten çckinmcyecekıir. Sömürgeci sermaye devleti Kürı halkına. devrimcilere. i�çi ve emekçi s ın ı rlara karşı lopyekiin bir sava� i lan etın i�ı i r. B unun bir boyutu Kürdistan 'da sürdürülen kirl i sava�t ır. Diğer boyutu başta işçi ve devrimci hareketi olmak üzere toplumsal ımıhaleretc kar�ı sistematik bir tarzda yoğunla�ıırı lan
çıplak devlet teriirüdür. İşçi s ın ı fı kıu·deş Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkıni savunınadan. kendi kaderini de bcl irlcyeıncyecek. kendi geleceğini de kazanaınayacakt ır. Sömürgcci kirli savaşa karşı akt i f bir d ireniş haıı ı örmeden topyekün savaşı da geri püskürteıneyecektir.
* Kürt halkının devrimci öncüsüne sahip çıkmadan, Kürt halkının özgürlük mücadelesi savunulamaz! Düzenin ırkçı-şoven propagandaların ın en fazla yıınkı bulduğu sonıniardan biri. işçi ve emekçi kit lelerin PKK karşısındaki olumsuz tut umdur. B unun bir nedeni burjuvazinin, başta medya, her ti.irlü olanağını seferber ederek ki t lelere empoze etmeye çalıştığı "terörist-cani" PKK imaj ı n ın "inand ı rıcı" olabilmesid i r. Diğer nedeni, s ın ı fın devriınci yol ve yöntemlere yabancı l ığ ı , devrimci zor karşısındaki ürkck liğidir. Devletin kit lelere eınpozc ctmcya çalı�tığı "terörist-cani'' PK K imaj ı nı parçalamanın bir boyutu, PKK i lc Kürt halkı kendi yasalarını dahi ayak lar alt ına alan karşı-devriınci zoru karşısı ııda. pas i fizm-legalizm sınırları içinde kalarak kurtuluş yolunun açamayacağı gerçeğini kavratmaktır.
PKK, mi l l iyetçi kinini terörisı yöntemlerle tatmin etmeye çalışuıı bir grup bölücü anarşist değildir. K ürt halkının en meşru ul usal hak ve talepleri için savaşan. bu uğurda devrimci zora başvuran bir halk hareketi ve onun önderliğidir. K ürt halkının devrimci iincüsünün ınqnı l uğuna sahip çıkınadan, Kii ıt halkının özgürlük mücadelesi savunu lamaz. Sömürgcci egemenl iğini ve çıkarlarını korumak için en akı lalmaz yöntemlere başvuran TC'yc karşı mücadele eden PKK 'nın devrimci zoru meşnıdur. Terörist olan P K K deği l , bizzat sömiirgeci devletin kendisidir.
Söınürgeci devlet bugün "K ürt realitcsini" sözde kabul etmek durumda kaldıysa, sadece bu bi le , PKK 'nın "tcrörizın .. d iye adl andırılan devrimci mücadelesinin bir başarısıdır. Sınıfsal sömürü ve ul usal zulüm üzerinde y ükselen bu terörisı düzende, en basit kazanımlar dahi ancak dişe diş bir miicadelc i lc, zora karşı zor i lc burjuvaziden söküllip a l ınabi l ir.
* Sömiirgeci sermaye d üzeni tükeniş yolunda ilerliyor! Burjuvazi psikolojik üsıünl üğün sömürgeci kirl i sava�ın seyri
16R
açısından be lirleyici bir role sahip olduğunun bil incindedir. Bu nedenle şoven duyguları canlı tutmak için psikolojik sava�a özel bir önem vermektedir. Devrimci ler açısından, bu çabaları boşa çıkarmak, sömürgeci sermaye devletinin çaresizl ik , tüken iş ve yenilgi süreci içerisine girdiğini ortaya koymak özel bir önem taşımaktadır. Özgi.irliik uğruna her tiirli.i bede li göze alan bir halkı teslim almaya, sömürgeci rejimin tankları , topları yetmeyecektir. Sermaye düzeni her operasyonun ardından "PKK 'nın bitirilmcsi''nin bir başka balıara kaldığın ı it iraf etmek zorunda kalmaktadır. Buna rağmen hala "ya bilireceğiz. ya bitireceğiz !" diyebi l iyorsa. bunun tck nedeni, sınıf hareketinin henüz pol itik-mi l itan bir ınceraya akmaması, kardeş Kürt halkın ın müeadelesine cepheden bir destck verınenıcsidir. Teşhir edilmesi gereken yalnızca devletin Kürt ulusal kurtuluş müc;adelesi karşısındaki çaresizl iği deği ldir. Aynı zamanda düzenin tiikenmişliği ve kokuşmuşluğudur. Gelinen aşamada düzen ayakta durabilmek için çıplak zora dayanmak zorundadır. Toplumsal muhalefete ve onun öncü güçlerine karşı sistemli bir tarzda t ırmandırılan devlet terörü bumın i fadesidir. Kısacası , faşist sermaye devletinin yoğunlaştırdığı psikolojik savaşı etkisizleşt irmek çabası: bu düzenin i flas ett iği. yapısal sorunlarına çözüm iirctcmediği, barbarlıktan başka sunacak bir şeyi kalmadığı propagandası üzerinde şeki l lenmel idir.
* İşçi sınıfının Kiirt sorunu karşısındaki tutumu, sınıf
mücadelesinde tayin edici bir rol oynayacaktır! işçi ve emekçi sını fların, Kürt halkının sömürgcci devlete karşı Kürdistan 'da açtığı eepheyc verebilecekleri en anlaml ı destek, hiç kuşkusuz. Türkiye metropol lerinde sermayeye karşı açacakları cephe olacaktır. Kürt özgürlük mücadelesine verilcbilecek en biiyük güç. mil itan ve pol i tik bir işçi hareket in in yarat ı lmasıdır. Ancak. "bizim görevimiz Kürt ulusal kurtuluş mücadelesine destck vermek değil. işçi s ınıfı hareketini yükscltmektir'· demek, işçi s ın ı fını n kardeş Kürt halkı karşısındaki gürevlerine s ırt çevri l mesi anlamımı gelmektedir. M i l i tan-pol itik bir s ın ıf hareketinin yüksel t i lmesi görevinin içinin boşalt ı lması demektir. Bugün kirl i savaşa karşı ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı için s ın ı fın eylemini
/()()
ve direnişini örgüllcmcden, sınıf miicadelesini yükseltmek ve düzen karşıtı bir ınceraya sıçratınak mümkün olmayacaktır.
Kürt sorumı konusundaki ıuıuın. düzen ve devlet karşısındaki devriınci ya da reformisı konumlanışın da ıcınci göstergesidir. Bu konuda kararl ı , devriınci bir tutum içinde olmayanların devrim, sosyalizm, sın ı f mücadelesi i.izcıine siiylcvlcri boş bi r lafazanl ığın ötesine g idcmcyccekt i r. U lusal kurtuluş mücadeles in in "gcri l iği" proletaryanın kayıtsızl ığınl ll bahanesi yapı lamaz. Burada ince bir �ovenizm ve kaba bir oportiinizın vardır. Gerçekten niyeı l i olanların . u lusal kurtu luş mücadelesini daha da i leri çekmcnin yolumın proletaryanın ona vereceği devrimci destekten gcçı iğini bi lmeleri gerekir. Kendi sorumlu lukları alanındaki zaafları u lusal kurıuluş mücadelesinin sırtına yiikleycrek mazur gösterenler, en kaba oporıünisı lcrdir. Şovenizmin bu "ince" türüne karşı mücadele de temel bi r görevdir.
* Kürt ve Türk halklarının gerçek kardeşliği için Birleşik
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği mücadelesini yükselt! Sın ıf içerisi nde yürütülen propaganda çal ışması . bizzat şovenizmin zayı flamaya yüz tuttuğu noktalara yi.ik lcnerck, proleter sın ı f tavrını ncı lcşt irnıcl idir. Emekçi kitlelerin daha gür bir sesle yükselttik leri "Yaşasın halkların kardeşl iği ! '' �iarına sın ı fsal bir içerik kazand ı rımık, bu görev in bugün en yakıc ı halkasıd ı r.
Ezen i lc ezilen u lus arasındaki sömürü i l i�ki lcri ortadan kalkımıdığı sürece. hem ezilen u lusun emekçi halkı ve hem de onu ezen ulusun proJetaryası ii1.gürle�cmez. Dolay ısıyla e�it l ik ve özgiirl iik esasına dayanan halklar arası kardeşçe bir birl ik de sözkonusu olamaz. Halklar arası gerçek kardeşl ik ve e�i t l ik . sömürgcci sermaye devletinin y ık ı lınası ve özgür ve eşit sosyal ist cumhuriyetierin gönül lü birl iği üzerinde yiiksclcccklir. Devriıncikomünist propagandanın üzerinde yükseleceği eksen budur.
1 70
Ekim 1 Şubat '95
lll. Bölüm Siyasal Değerlendirmeler
(Ocak '94-Haziran '97)
Yerel seÇimler yaklaşirken . . .
Bütün bel irtiler Mart ayını n hayl i "sıcak" gcçecegını gösteriyor. B unun bir nedeni Newroz ve yerel seçimlerin üstüste dü�mesi. Ama çok daha önem l i bir neden daha var. Bu da yerel seçimlerin ta�ıdığı "olağanüstü'' öııemdir. Mart yerel seçimleri. gerek düzen gerekse devrim açısından, sonraki geli�meleri yakından etkileyecek denl i öneml i bir siyasal olay.
Türk burjuvazisi, uzunca bir süredir bir "yönetememc·· krizi içerisindedir. Sık sık yapılan seçimler, sık sık deği�tirilen yüzler. düzene y<ılnızca kısa süre l i bir soluklanma imkanı sağlayabil mektedir.
Güriillli l ii bir kampanya eşliğinde kurulan DYP-SHP burjuva koalisyon hükümeti henüz ancak iki yı l ını doldurmu� bulunuyor. Ne var ki, büyük vaatlerle kurulan ve son yıl ların en biiyük kitle desıcğine sahip olan bu hükümet de. kısa süre içinde, daha henüz birinci y ı l ını dahi dolduramadan yıprandı, eskiye ç ıktı . Kendi
1 7
imajını tazelemek için, ba�ta başbakan ve yardımcısı olmak üzere, aşağı yukarı tüm bakanlar kurulunu değiştim1ek zorunda kaldı.
Bugün yeni bir seçim döneminin öngiinündcyiz. Düzen açısından değişen tck şey, bu açmazın çok daha derinleşmiş olmasıdır. Tek bir program etrafında küınelenen burjuva parti ler bugün düne göre çok daha yıpranmış durumdalar. DYP bayan başbakan imajıyla bu yıpranınış l ığı telafi etmeye çalı�maktadır. Ellerinde "gençlik' ' , "güzel lik", "kadınl ık" vb. pazarlamak dışında hiçbir olanak kalmamışt ır. Dün sözümona muhalefet teınaları olan demoknısi, Çekiç G iıiç, sendikalaşına hakkı vb. üzerine demagojiler de art ık eskimiş, inandırıc ı l ıklarını tümüyle yit i rmiştir.
Bütün bunların düzen açısından önemli bir açınaza işaret ettiği kesin. Bir süredir fi i len başlamış olan seçim kampanyası göstermektcdir ki, onların, şovenist kan l ı çığlık ları dışında, Türkiye ' nin böli.inınez bi.itünli.iğii üzerine hamasi nutuklar d ış ında, ki t lelerden destck talep chneye dönük hiçbir ciddi vaatleri kalmamıştır.
:!t**
Mart yerel seçimlerinin en büyük siyasal öneminin Kürt ulusal sorununda yattığı açık. Düzenin seçim kampanyasını tümüyle şoven bir kampanyaya dönüşHirınesi bu yüzden. Ne var k i , şoven izm h isteris indeki bu yüksel iş in tck amacı , düzenin Kürdistan'daki seçimleri kaybetme telaşı deği ldir. Düzen bu katnpanyayı yoğunlaştı rarak, işçi/emekçi yoğunluklu metropol lerde kendi lehine bir kit le desteği yanıtabil ıneyi amaçl ıyor. Dikkat edilecek ol ursa, seçim kaınpanyalarında, eskiden olduğu türden "şaşaalı vaatler" pek duyulınuyor. Deınokrasiden, insan haklarmdan, yoksulluktan, örgütlenme hakkmdan, deınagojik olarak da olsa, hemen hiç sözedilmiyor. Tek bir tema vardır: "Ülke bölünme tehdi t iyle karşı karşıyadır" ve "ülkenin bölünmesini yalnız biz önleriz"!
Zira düzen. yalnızca Kürt emekçi halkı için değiL Türkiye işçi s ın ıfı ve emekçi halkı için de ciddi herhangi bir "umut" yarataınıyor. Gelinen yerde, işçi ve emekçi ler, mevcut düzen
1 74
parti lerinin kendi lerine özel leştinne, işsizl ik. örgiilsi.izlük vb. d ı şında verebilcccği bir şey olduğuna hemen hiç inanmamaktadırlar. Düzen, yeni alternat i Ocr y anıtamadığı ölçüde. bu anl amda, işçi ve emekç i lerin desteğini de her geçen gün yitirmektedir. Dolayısıyla, düzen açısından, yalnı zca K ürdistan 'da değ i l , tüm seçim bölgelerinde destck sağlamak açısından küçümsenmeyecek problem l er vardır. Bu yüzden "baı ı··nın (Türk halk ın ın) desteğini sağlamaya özel bir önem veriyorlar. Bunun tck yolunun ise şovenizm h isterisini yaygınl nştırmaktan geçtiğini düşünüyorlar. Öze l leştinne vb. sald ı rı ları da bu nedenle M arı yerel seçimlerini i z leyen döneme erlel iyorlar.
* * *
Düzenin bu şoven çığl ık ları, yalnızca bir aldatmaca değil e lbelle. Düzen, K ürdistan' daki askeri ve s iyasi otoritesini yit irmek korkusu içindedir. Onun yönetememe krizinin ardındaki en önem l i · neden, K ürt u lusal mücadelesinin aldığı bu öneml i mesafedir. Kürtlerin vasil iği üzerine hayallerin yıkı ld ığı bugün, düzenin bu krizi , "PK K 'yı ezmek'' d ışında atiatma şansı da yok denecek kadar sınırl ıdır. Bir yandan. Kürt sorununu asgari bir zararta çözüme kavuşturına olanaklarının sınırl ı l ığı , diğer yandan da Kürt ulusal mücadelesi nin ik i l i iktidarı zorlamaya başl ayan gel işme düzeyi . . . Düzen, Mart yerel seçimlerine bu sıkıntı ve korkularta girmektedir. Seçimlerin liim Kürdistan coğrafyasını kapsaması ise, bu sıkıntı ve korkuyu katbekat artırmaktadır. Zira bu seçimlerde. Kürt halkının , sömürgeci buıjuva devletin otorites ini reddelliğini gösterecek her sonuç, sömürgeci savaşın kaybedilm iş olduğunu da tesci l edecektir. PKK 'nın da Mart seçim lerine bu bi l inçte özel bir önem verdiği bi l inmektedir.
Mart yerel seçimlerinin gerek devrim ve gerekse düzen güçleri açısından taşıdığı en biiyük siyasal önem de buradadır. Yerel seçimler, siimürgeci sermaye egemenl iğinin, Ki.iı1 emekçi halkı üzerindeki otoritesini l iimüylc kaybelliğinin bir i lanımı döni.işliiri.i lebi l ir. Eğer böyle olabi l i rsc. bu, Kürt ul usal mücadelesi açı sından olduğu kadar. Türkiye devrimi açısından d a muazzam
1 75
önemde bir gcl i�ınc olacakl ır. Düzen , Mart yerel seçimlerine bunun bil inciyle ve özel bir
önemle hazırlanıyor. Bu hazırl ığın temelinde ise şiddet ve hile vardır. Bir yandan Kürt emekçi halkına yönelik şiddet yoğunlaştırı l ıyor, DEP kapatılmak isteniyor, mil letveki l i ve yönetici lerine baskı uygulanıyor. Diğer yandan da Kürt halkın ı n iradesini yansıtmasını engel leyecek seçim hi leleri üzerinde düşünülüyor. Askerlere oy hakkı getiri lmek isteniyor, seçim sisteminde değişiklik yapı lması planlan ıyor vb.
Mart yerel seçimlerinin en büyük önem inin Kürt ulusal sorununda yaıtığın ı bcl i rııik. Dolayısıyla bu temel gerçeği gözetmeksizin seçimlere i l işkin bir tuturq beli rlemek de sözkonusu olamaz. Komünistler de seçimlere dönük hazı rlık ve pol itikalarında bu gerçeği gözeleceklerdir. Kürt ul usal sorunu düzen açısından olduğu kadar. devrim cephesi açısından da, bu seçim kcımpanyasının odak sorumı olmak durumundadır.
Bu noktada Kürt u lusuna veri lecek her destek, düzenin şovenizm cereyanına, soykırım hesaplarına imi iri lecek her darbe. hem enternasyonalist görevleri yerine getirmek, hem de Türkiye devriminin i leriye sıçrama dinamiklerini hazırlamak açısıııdan çok büyük bir önem ıaşıyacaktır.
Komünistler kuşkusuz ki bu görevi , kendi temel görevleri ekseninde, kapilal ist düzenin tcşhiri, sosyalizm ve ihti lalci s ın ıf part isi propagandasının ana ekseninde yerine getireceklerdi r. İ şçi ve emekçi lcre dönük saldırı lar ilc Kürt halkına tliinük saldırıların temeldeki ortak karaktcrin i sergilcmeye çalışacak, işçi ve emekçilerle Kürt halkının çıkarlarını ıı ve savaş ımlarının ortakl ığı perspekt i fini , başta işçi sın ı fı olmak üzere tüm emekçi kesimler içinde yaygın laştırmayı hedcfleyeccklcrdir.
Seçim dönemini , işçi sın ı fı ve emekçiler üzerindeki düzen saldırı larını teşhir için, bu saldırı lara karşı iirgli l lü mücadele isteğini uyarmak amacıyla etkin bir biçimde kul lanabilmek. yine komünisılcrin başl ıca görevleri arasında olacaktır. Özel leştirme,
1 76
işsizlik, taşeronla�t ırına. örgiitsiizlc�t irıne. kamu çalı�anlarının grevl i-toplusözkşıneli sendikal örgüt lenme hakkı vb .. Him bunların birle�ıiği "Genel Grev-Genel Direni�!" çağrısı, seçim döneminde yapı lacak çalışmanın ana propaganda ve aji tasyon konularıdır.
Mart yerel seçimlerinde düzen güçleri aleyhine sayılacak her sonuç, böyle bir sonucun Kürdistan sını rlarını aşan bir kapsaında ortaya çıkması . düzenin Ki.iı1 emekçi halkına döni.ik soykırım pol itikalarını , i�çi ve emekçilere dönük iktisadi-siyasal ti.iın saldırı larını sını rlayacak. geriletecek. devrim güçleri açısından ise daha i leri mev7.ilerin kazanılınası olanaklarını geni�lctcccktir.
Bu yuzdcn Mart yerel seçimlerine. her açıdmı hazırl ık yapmak, bu seçimleri düzenin etk in bir teşhiri , devrim ve sosyalizmin, ihtilalci sınıf partisinin etkin bir propagandası için kul lanabi lmek. Kürt emekçi halkı i l e enternasyonal i st dayanışmanın yiikse llildiği bir sürece dönüştürmek. biz komünistler açısından ertelenemez öneml i bir görevdir.
Ekim ıs Ocak '94
1 77
Kirli savaşın kirli oyununu bozalım Yerel seçimlere boykot!
Önümüzdeki genel yerel seçimler gerek düzen gerekse devrim cephesi açısın.dan özel bir prat ik öneme sahiptir. 1 5 Ocak tarihli Ekim ' in. Yerel Sl'çimler Yak/aşırkl'n başlıkl ı başyazısında, bu özel politik önemin ne olduğu, nereden kaynaklandığı sorunu üzerinde durulmuştu.
B u yerel seçim ler, düzeni n meşruluk krizinin had safhaya vardığı bir döneme denk geliyordu. Ye seçim, Kürdistan başta olmak üzere, düzenin meşruluk erozyonunu çıplak bir biçimde ortaya çıkanın bir siyasal olaya dönüşcbilirdi.
Kürdistan başta olmak üzere dedik. Çünkü devriınci Kürt ul usal kurtuluş hareketinin iki l i iktidarı zorlayan gelişme düzeyi, nesnel olarak Kürdistan sınırları içindeki yerel seçimlere bir referanduın niteliği kazandırıyordu. Nitekim ulusal devrimci harcket de bu sürece bi linçli bir i fade kazandırma çabası içindeydi. Seçimleri. söınürgcci sermaye egemen liğinin K ürdistan 'daki
1 78
i flasının bir göstergesi haline dönüştürmek ve seçimlerde elde edilecek mevzileri u lusal ıncel ise geçişin bir propagandası haline getiıınek amaçlanıyordu. Devriınci Kürt u lusal hareket inin seçimlere i l işkin taktik çizgisi bu ik i l i ıutuında i fadesin i buluyordu. Kürdistan'da yapılacak seçimler, bu nedenle, düzen açısından da son derece kritik bir öneme sahipti.
Özetle seçimler düzenin Kürdistan 'daki siyasi egeıncnl iğini tümüyle tartışmalı hale get i ren sonuçları ortaya çıkarabi l i rdi .
Öte yandan, yerel seçimlerin bu açıdan taşıdığı önem yalnızca Kürdistan ' la da sınırlı deği ldi. Düzen, işçi-emekçi yoğunluklu metropollerde de, kitleleri peşinden sürükleyen seçeneklerin mevcut olmaması anlamında, ciddi bir tükenişle karşı karşıyaydı . Öyle k i , yerel seçimler gelinen yerde muhtemelen bu parti lerin tümünün birer azınlık partisi hal ine dönüştüğünü gösterecekti. Bu nedenle düzen parti lerinin kitle desteğini çoğaltmak için çeşitl i yollar denendi. Bu önce şovenizm cereyanıyla sağlanınaya çal ışı ldı . Daha sonra ise, yapay bir biçimde gündeme getiri len "irtiea tehlikesi" kitlelerin ehven-i şeri desteklemesi için yoğun bir biçimde kul lanı ldı .
Düzenin sıkışınışl ığı ve krizi elbette K ürt sorunuyla sınırlı deği ldir. Ama şurası apaçık ortadadır ki, Kürdistan'da bu "tehlike" çok daha büyük ve somuttur. Herşeyden önce buradaki kitlesel muhalefet tartışmasız bir pol itik içeriğe sahiptir. Bu muhalefeti yönlendiren devrimci bir s iyasal önderlik sözkonusudur. Mücadele düzenin bu coğrafyadaki siyasal otoritesini tehdit eder bir boyuta ulaşmıştır. Dahası var. Düzenin metropol lerdeki ılikcnişini hızlandıran en önemli faktörlerden birisi de bir kez daha Kürt u lusal mücadelesinin varlığıdır. Dolayısıyla düzenin Kürdistan'da kendi siyasal i flasının tesci l i anlamına gelecek bir sonuçla yüzyüze kalması, yalnızca onun Kürdistan 'daki siyasal varlığını tartışmal ı k ı lmayacak aynı zamanda metropol lerdeki s ını f mücadelesi üzerinden de dolaysız bir hızlandırıcı olumlu etki yaratacaktı .
Sömürgeci burjuva düzen de önümüzdeki yerel seçimlere bu gözle baktı. Hazırlıklarını bu temelde yaptı. Bu hazırl ığın ıemc-
/ 79
l i nde ise sözkonusu başyazıda belirttiğimiz gibi şiddet ve hile vardı .
* * *
O günden bugüne geçen iki ayl ık süreçte düzenin şiddet ve hi le politikasın ın sayısız örneklerin i ya�ad ık. DEP adaylarının tutuklanınas ı , propaganda imkanlarının ve seçim çalı�ınalarının fi i len imkansız hale getiri lmesi , DEP merkez. i l ve i lçe binalarının boınbalanınası , DEP' in fi i l i baskı lar nedeniyle pek çok seçim çevresinde aday dahi göstereıneınesi, halka hangi partiye oy vereceği yönünde yapılan bask ı ve tehditler, toplu göçe zorlamalar vb. Bunlar şiddet pol itikasının yalnızca bazı örnekleridir.
Düzen bu süreçte yalnızca fi i l i baskı uygulamakla yetinmed i . Bu fi i l i baskı ları ıneşru laştıracak ve seçim hi lelerinin yapılınasına imkan sağlayacak "yasal" değişikl ik ler de gerçekleştirdi . Seçim yasasında yapılan değişikliklerle seçimlerin burjuva anlamda dahi meşruluğu ortadan kaldırı ldı. Evrensel burjuva seçim i lkeleri bile ayaklar altına al ı nd ı . Özel tim, asker. pol is ve korucuların si lahlı biçimde sandık başlarında beklemelerine imkan sağlandı . Böylece seçiınde fi i len "açık oy gizli sayım'· yöntemi devreye sokuldu. Birçok seçmen seçmen kütüklerine kaydedi lmedi. H i lel i seçim için her ti.irlü ortam hazırlandı .
Bu bi r seçim deği l , bayağı b ir özel savaş oyunudur. Ölüm, tehd it ve tutuklamalur a l t ında ve her türlü h i lenin işe karı�t ırı l ınusına müsait bir ortaında yapılacak bu seçimlerin, bir seçim değ i l de sonucu önceden bel l i bir kirl i savaş oyuını olduğu apaçıktır.
Düzenin büylesi bir seçim mizanseninc başvunnasınm temel nedeni . Kürdistan 'daki siyasal otoritenin eriınişliğini gözlerden ·saklayabilınektir. Bizzat bu olay m kendisi göstermektedir ki , sermaye düzeni Kürdistan· da devrimci ulusal lmreketlc bu burjuva platformda dah i boy ölçüşmeye yanaşınayacak denl i tükenmiştir. Bu nedenle de seçimleri bu tükenmişliği gizleyen, dahası Kürt ulusal hareketinin gücünü perdeleyen bir hileli oyuna dönüştürmek istemektedir.
Açık ki düzen, görüntüde dahi serbest seçim olmaktan çı-
180
karı l ın ış bu tiir bir seçim düzenbazlığıyla, sonucu önden bell i bu oyunla, kendine yapay bir meşruiyet sağlamak çabasındadır. Bu oyunun sonuçları i lc devri ınci Kürt u lusal hareketini güçsüz. kendini ise güçlü göstererek, yeni saldırı ve terör pol itikaları için uygun bir ortam yaratınaya çal ışmaktadır.
Seçimler ve Siyasal Çalışma başl ıkl ı başyazıda kendi tuluınumuzu açıklarken, seçim sürecinin gelebileceği bu noktayı da gözeterek şu özel kaydı koymuştuk:
" ( Komünistler) Kurımı olarak parlanıe11ta11un yı,� ı 11lar açısmdan siyasal önemini konıdu,�u. yı,�uı hareketiliili /m kurtmı/an da,�ıtacak giicc ulaşnıadt,�l dönemlerde se�:inılere katılır/ar. Aksi halde hoykot taktij{ini giindeme getirirla . . .
"Ne var k i hunu mutlak/aştırmak yanlış olur. Öme.�in. Tiirk hw:juvazisi hugiin yerel seçinıleu/e üstiinlük .w.�lamamn hir yolu olarak dozu artan hir şiddet ile her türiii lıileyi içiçe kullanmak ei{ilimindedir. Bu öyle hir noktaya varahi/ir ki. hu durunıda seçimler /ıer tiirlii meşruiyetini yitirir ve seçimlere katılmak hıujuvazinin kaha hir oyımuna (/ö11iişehi/ir. Böyle hir durumda kanıiiilist/er ve devrimciler seçimleri hoykot yolıma da .�idehilir/er. ··
Gelinen nokta burasıdır. Şiddet ve hile politikasının aldığı düzey, seçimleri görüntüde dahi "serbest seçim'' olmaktan çıkarmış, sonucu baştan bel li bir mizansene dönüştürınüştür. Düzen en sınıdan burjuva seçim normlarını dahi ayaklar altına almıştır.
27 Mart yerel seçimlerin in burjuva anlamda dahi hiçbi r meşruluğu yoktur. Bu seç imler düzenin kendine yapay bir meşruiyet sağlamaya çalı�tığı bir özel savaş oyunıı haline gelmi�ti r.
O halde; "İşçiler ı•e emekçiler bu oyuna alet olnıantalıdtrlar. Bu
seçimlerin Kiir1 halkına karşt ye11i bir salc/tn o/({lıa,�ına diiniiştüriilmesine seyirci kalmamalıdtrlar. Bunun için sandı,�a gitmeyi reddetme/i, seçinıleri boykot etme/i, seçim oyunu yerille mücadele yolunu tutnıa!tdtrlar. Sermaye seçimlerin lu:me11 ardtnda11 yeni bir eko11onıik istikrar paketini uygulanıaya lw:trlamyor. Bu, işçiler ve emekçiler için aç/tk. yoksulluk ı·e işsizlikte daha .fc'lah'tli yeni hir diinemin başlaması demektir. Bu. hu11a itiraz edenlere
/ 8 /
siingü. cop ve kurşun demektir. Yeni yasaklar, devlet teriirii. işkence ve cinayet demektir. İşçiler ve emekçiler 24 Ocak ve 12 Ey/ii/' ii n kendileri için hangi sonuçlan yarattı.�ım lıatırlamalı. hu kez aym
şeye izin vernıemelidirler. Bu miimkiindiir. Bunun yolu hirleşmek ve miicadele yolunu seçnıektir. Genel Grev-Genel Direniş şiarmı
hayata geçirmektir.'' (EKİM Bildirisi) Komünistlcrin çağrısı budur. Eğer devrimci ler de bu oyunun basit bir figüranı hal ine
dönüşmek ve düzenin me�ruiyet arayışına sol destekçi ler olmak istemiyorlarsa, seçim leri boykot çağrısını yaygınla�tırarak düzcnin seçim oyununu boşa çıkartmalıdırlar.
182
Ekim
15 Mart '94
Kürt halkina tam destek!
Kürt halkının onyı l lann birikiminden kök alan büyük tarihsel uyanışı ve mücadelesi onuncu y ı l ını doldurmak üzeredir. Bugün dünya çapında kendini duyurmuş bu mücadele, dünyanın ezilen ve sömürülen halkları tarafından giıgidc daha büyük bir ilgiyle ve sempatiyle izlenmekte ve destcklenıncktedir. Fakat yazık ki yanıbaşındaki Türk halk ı , Kürt halkına zulmeden aynı düşınan tarafından ezilen ve sömürülen Türk işçi ve emekçileri, bu hakl ı mücadeleye henüz gerekli i lgi ve desteği gösterememektedirler. Oysa bu, herkesten çok, dünyanın tüm öteki halklarından · önce, kendi görevleridir. Türk emekçi halkı henüz bu görevinin gereklerini yerine geti rmediği içindir ki, Türk sermaye sınıfı ve onun devleti, mazlum bir halka karşı kirl i bir savaşı tüm gücüyle sürdürme kolayl ığını bulabi lmektedir. Baskıda. terördc, işkencede, toplu sürgünde, katliamlarda, kontr-gerilla tarafından sistematik olarak sürdürülen cinayetlerde s ın ır lanı-
/83
mamaktadır. Kürt halkının büyük tarihsel uyanışı ve mücadelesi, u lusal
inkara ve köleliğe karşı bir ulusal eşi t l ik ve özgürlük mücadelesidir. Bu mazlum bir halkın bi r kimlik ve onur mücadelesidir. K ürt halkını n bu ulusal uyanışı ve mücadelesi , 1 2 Eylül saycsinde toplumsal muhalefeti ezen ve uzun süreli bir siyasal istikrarı nihayet sağladığını zanneden sennayc düzeninin üstüne yı llardır bir kabus gibi çökmiiştür. işçileri ve emekçileri açlığu mahkum eden, yüzbinlerce devrimeiyi ve halktan insanı işkenceden ve zindandan geçiren. her türlü karşı koyuştı asker çizmesiyle ezen sermaye iktidarı, Kürt halkından umulmadık bir tokat yemiştir. Gencral ler rej imi , kapital isıler mi lyarlar kazansın diye 24 Ocak Kararları 'nı süngü zoruyla işçi lere ve emckçilcrc dayalmışlardı. Oysa bugün. I 2 Eylül 'ün bu ımığrur generalleri nin, Kürt halkının soylu direnişi karşısında süngüsi.i çoktan düşmi.i�tür.
Scnnayc düzeni 1 2 Eylül döneminde Kürdistan'da gürülmcmiş bir zulüm uyguladı. Bununla henüz fi l iz halindeki u lusal uyanışı daha başından boğınayı umuyordu. Fakat zaman ona yanı ldığını gösterdi. U l usal zulümlc rüzgar ekil iyordu, karşı l ığ ında ulusal direniş fırtınası biçi lccekti. S i lahlı direniş i lk patladığında sömürgcci düzen onu küçümscdi, geçm işte olduğu gibi kolayca czcccğini sandı. Ne var ki bu yanı lsama ona pahalıya patladı. Küçük geri l la grupların ın özgürlük ateşini tutuşturmasıyla başlayan mücadele, bugün bütün bir Kürt halkına malolmuştur. Kürt halkını yeniden kölel iğe mahkum etmek artık mümkün değildir.
Bu bir u lusal eşitl ik ve özgi.irli.ik mücadelesidir. Haklı ve meşru ulusal istemiere dayanmaktadır. Kürtler kimseden kendilerine ait olmayan bir şey istememektedirler. Tersine kendi lerine ait olan. fakat başkaları tarafından zorla ve katl iamla gaspedilen, 70 yıldır inkar edilen temel ulusal haklarını istemektedirler. Her onurlu ulus gibi kendi kaderlerini kendileri tayin elmek istcmektedirler. Bu onların en doğal hakkıdu· ve onlar bu hakkı kullanmak olanağını elde etmek için en büyük acılar içinde, en büyük kahramanlıkları göslenncktedirlcr.
184
Kürt halkı. bugünkü sömüri.i ve zulüm düzeninin bekçisi olan mevcut devletten nefret etmektedir. Fakat Türk halkına karşı büyük kardeşlik duyguları iç indedir ve mücadelesini omın mücadelesiyle birleşti rmek istemektedir. Sömürgeciler tarafından demagojik bir biçimde istismar edilen ·'bin y ı l l ık"' kardeşl iği eşit l ik ve özgürlük temeli üzerinde, bu biricik sağlam ve adi l temel üzerinde geleceğe taşımük, artık ti.imüyle Türk işçi v e emekçilerine bağl ıdır. Onların Kürl halkının hakl ı ve meşru taleplerine sahip çıkmasına. kahramanca mücadelesinde ona tam destek vermesine bağl ıdır. Fakat en öneml is i . iki halkı n arasına bir zulüm ve kat l iam makinası olarak giren bugünkü sermaye devlet inin y ık ı lmasına, bu devletin dayandığı sermaye s ın ı fı n ı n devrilmesine bağ l ıdır.
Sermaye düzeni çüri.imi.iş ve iflı.ıs etmiştir. O bir kaç on yıld ır bir yapısal kriz içindedir. Asalak kapital isı ler ve onların sırt ını dayadıkları emperyalizm. Türkiye 'nin i flas etmiş kapitalist düzenini ordu ve polis zoruyla ayakta tutmaktadır. Halkın muhalefeti ve mücadelesi her seferinde askeri darbelerle, bunlar sayesinde uygulanan kan lı hastırımı operasyonlarıyla ezi lmekte ve kontrol edilmektedir. Fakat bu çözüm olmamakta, sorunlar, muhalefet ve mücadele her seferinde kendini yeniden gösterınekıedir. Çözüm devrimdir; toplumun sırtında asalak bir ur haline gelıniş bulunan , emekçilerin alınterine ve kanına doyımıyan kapital isıler sın ı fın ı devirmekıir. Çözüm işçi s ını fı önderliğinde sosyalizme yürümektir. Sosyalist bir işçi-emekçi cumhuriyeti kurmak için savaşmakı ır.
Kürt halkına sömürgeci zulüm uygulayan bu s ını f, işçi lere ve emekçilcre de en ağır sümüri.iyü ve her türlü demokrat ik haklan yoksuniuğu reva görmektedir. İ MF ve Dünya Bankası istiyor diye ve kapitalisı ekonominin krizini halkın sırt ından hafifletmek için, "paket'' üstüne "paket" açıl ıyor. Halk açlığa mahkum edi l iyor, yüzbinlerce işçi sokağa at ı l ıyor. Bu arada yağma. talan, israf ve bir avuç asalağın safahalı li.im hızıyla sürüyor. Halklan gaspedilen tri lyonlarla kir l i bir savaş sürdürülüyor. Kardeş bir halk ın kanı oluk oluk akıtı l ı yor. Eği t imden, sağ lıktan, temel
185
hizmetlerden kesi len kaynaklar baskı mekanizmasını güçlendirmek için kullan ı l ıyor. Ordu ve polis büyütüldükçe büyütülüyor. Sömürü ve baskı düzeninin kol luk kuvvetleri tahkim edi liyor. Bu, işçi sın ı fıyla, emckçi lerle alay etmektir. Bu, emekçi halkın bugünüyle ve geleceğiyle oynamaktır. Türkiye 'nin işçileri, emekçi leri, tüm ezi lenleri buna art ık dur demclidir.
Kürt halkının u lusal haklarıni ' ayaklar altında çiğneyen bu düzen, Türk halkının ulusal onurunu da emperyal istlerin ayakları altına sermiştir. Emperyalizme göbekten bağımlı Türkiye kapitalizmi artık bununla da yctinmemektcdir. KİT' ler "özel leştirme" adı altında kclepir mal niyetine yerl i ve yabancı tekel lerin yağmasına açı lmıştır. Ekonomiyi ve mal iyeyi İ MF ve Dünya Bankası teknisyenleri doğrudan yönetmektedir. İç ve dış politika A B D ' nin tam hizmetinde ve denetimindedir. M i l l i savunma Pentagon 'un güdümündedir. Ye Türkiye'nin başında bugün, "ikinci vatan"ı ABD i lc övünen Amerikan vatandaşı bir başbakan vardır.
ABD istedi diye Somali 'ye asker gönderdi ler. Şimdi ise Bosna 'ya gönderiyorlar. Bunu "müsliiman Boşmıklar"ın özgürlüğü için yaptıklarını söylüyorlar. Oysa aynı ordunun yüzbinlerce askeri "müslüman Kürtler''in özgürlük mücadelesini boğmak için Kürdistan'dadır. Sermayenin ordusu, nerede olursa olsun, halkiara özgürlük için deği l , kölel ik ve zulüm için vardır.
Kapita l isı s ın ıf, Kürt halk ın ın hak l ı mücadelesine karşı emperyalist dünyadan yardım ve destck almak için uşaklıkta s ınır tanımıyor. Kürt halkın ı u lusal kölel ik altında tutabilmek için, tüm Türkiye halkı üzerindeki emperyalist kölel iği perçinliyor. Türkiye'nin kendi deneyimi bir kez daha gösteriyor ki, "Bir ulusu ezen bir başka ulus özgür olamaz!" Türk burjuvazisi Kürt halkını ezmek için Türk halkını açlığa mahkum ediyor, her türlü demokratik haktan yoksun b ırakıyor, emperyalist kölel ik i l işki leri içinde tutuyor. Bu da gösteriyor ki , Türkiye işçi ve emekçi lerinin Kürt halkının hakl ı özgüritik mücadelesine verecekleri her destek, gerçekte ve aynı zamanda, kendi kurtuluş mücadelelerine bir katkı , bu doğrultuda bir adımdır.
/8(>
Bugün Kürdistan 'da oluk oluk kan akıtıl ıyor, akıtılan kardeş bir halkın kanıdır. Bugün Kürdistan'da yüzlerce köy yerle bir ediliyor, yerle bir edilen kardeş bir halkın yerleri-yurtlarıdır. Bugün Kürdistan 'da işkence ve zulümde sınır tanınmıyor, işkence ve zulme uğrayanlar kardeş bir halkın mensuplarıdır. Bugün Kürdistan 'da onbinlerce köylü zorla sürgün edil iyor, sürgün edilen bu insan kitleleri Türklerin "bin yı l l ık" kardeşleridir. Bugün Kürdistan'da aydınlar ve politikacılar sistematik bir biçimde devletin karanlık güçleri tarafından katledil iyor, katledilenler kardeş bir halkın seçkin evlatlarıdır.
Peki Türkiye işçi sınıfı tüm bunlara neden seyirci kalıyor? Türk işçi ve emekçileri tüm bu olanlara niçin suskun kalıyor? Seyirci kalmak, suç ortağı olmaktır! Suskun kalmak onaylamaktır! Tarih vicdanında sorun her zaman böyle anlaşılmıştır. Haksızlığa, eşitsizliğe ve zulme karşı adaletten ve özgürlükten yana olan hiçbir sınıf bunu kabul edemez, etmemclidir. Hiçbir onurlu halk bu duruma seyirci kalamaz, kalınamalıdır.
Kızıl Bayrak
Haziran '94
/87
Kirli savaş1n iktisadi yönü
Başbakan Çi l ler 1 994 yı l ında dev letin toplam 1 000 trilyona yakın para harcayacağım ve bunun %4<r ının. yani 400 tri lyon l irasının ı<;ürdistan'daki savaş harcamaları için kul lanı lacağını açıklanııştı . 400 tri lyon l ira. yakl aşık olarak Türkiye ekonomisinin Gayrı Safi Mi l l i Hası lasının (GSMH) be�tc birine , y ı l l ık ihracat gel i rlerin in yarısına. iç borçların i se tamamına eşdeğer bir m iktardır. 1 994 yılı için gerçek leşmesi beklenen bütçe açığının 300 tri lyon l i ra olduğu da göz iini.inde tutulursa, k irl i savaş harcanıaların ın ne kadar büyük m iktarda bir kaynak emdiği daha iyi anlaşı l ır. "Bütçenin beş kara dcl iği" diyerek K İT' Ieri. bekdiyekri. SSK'yı . ücretleri . tarım destekleme al ım larını krizin sorumlusu olarak gösteren ve hedef tahtasına yalıran sermaye sın ı fı , yı lda 400 trilyon kaynak yutan kirl i savaşııı bütçcde açtığı koca yarığ ı gizlcmeyc çalışıyor.
* * *
/88
Türk devletinin Kürdistan 'daki egemenliği orduya, pol ise, korucuya, kontr-geri l laya. uçağa, lanka. topa. tüfeğe, yani sadece kirli sava� aygıtiarına dayanmaktadır. İdeolojik varl ığı liikendikçe, sömürgeci varl ığın ı koruyabilmek için düzenin el inde kirli sava�ı t ı rmandırmaktan ba�ka bir yol kalınamaktadır. Bu çıplak zora dayal ı . utanç verici ''egemenl iğin'' ekonomiye yansıması ise. bütçeden kirli sava�a ayrılan payın sürekl i artması . kabaran bütçe açıkları ve buna kar�ıl ık i�çi sınıfının. emekçilerin geçmi� mücadele kazan ımların ın i fadesi olan ücret , sağlık hizmetleri. sosyal hizmetler, eğit im vb. payların da sürekl i a�ağı çeki lmesi olımı�lur. Kirl i savaşın mal iyet i . geçen y ı l bütçenin %30'u, bu y ı l %40' ıdı r. Bu gidişle gelecek y ı l %50'si olac:ıktır. Masranarı her yıl cnnasyon oranının çok üzerinde artan kirli savaşın da önemli etkisiyle, 1 9RR- 1 993 döneminde her y ı l . hedellenen bütçe açıklarında % I oo·e yakın sapınalar gerçekle�mi�ı i r. 1 993 bütçesi i lc I 994 bütçesi karşı laştırıldığında, yüzde oranı en fazla aı1an kalemin Savunma Bakanlığı bütçesi, yani kirli savaş ödenekleri olduğu görülür. Kir l i savaş ödeneklerinin 1 993 bütçesindeki oranı % 1 2.5, 1 994 bütçesindeki oranı ise % I R.4'tür. Buna karşı l ık eğitim harcamalarının payı % I R.2 'den % 1 5 'e, sağl ık harcamalarının payı ise %4.6'dan %3.7 'ye dü�ürülmü�liir. Bütçeden "s:ığl ık" için ayrı lan eski miktar bile bu devletin emekçilcre ne tedaviyi . ne doktoru. ne de ilacı . s:ıdece ölümü layık gördüğünün bir kanıııydı. Şimdi ise sermaye devletinin emekçi halkın sağlığı için ayırd ığı bir yı I lık bütçe payı, Kürt halkını kana boğmak için k irl i savaşa ayırdığı b ir ayl ık bütçe payına qill ir. Her ikisi de yaklaşık 30 trilyondur. Bu miklar emekçi lerin deği l sağlık hizmetlerine. kcfen paralarma bile yetmeyecek b ir miktardır. DevJet aynı senmıye devleıidir. i�ç i sın ı fına ve ezi len halklanı kar�ı düşmanlığı aynıdır. Kürt halkının eşi t l ik ve özgürlük taleplerini nasıl kana boğuyorsa, işçi s ınıfının beslenme, sağlık taleplerine verdiği yanıt da yine ölüm olmaktadır.
Tü ın bunların anlamı şudur: Kürdistan 'daki çözümsüzlüğü derinlqtikçc, S?rmaye devlet i , k i rl i sava� havuzunu i şçi s ın ı fının, emekçi lerin i l iklerini her geçen gün daha da kurutarak dot-
/89
durmaktad ı r . Söınürgec i sermaye dev letin in Kürdistan' daki çözümsüzlüğü derinlc�tikçc, sömürgeci egemenliğin Türkiye işçi sın ı fına ekonomik ve siyasi faturası da bir o kadar biiyüınektedir. K iT' Ierin. tekelci sermayeye doğrudan pcşke� çekilerek yüzbinlerin sokağa atı lmasında, sendikasızlaştı rına, taşeronlaştırına ile kazanı lmış hakların gaspcdi lıncsinde, asgari ücret ve işsizlik sopasıyla mi lyonların sefalet batağına iti lınesinde, maaşların ve ücretierin her yoldan tırpan lanmas ında, SSK 'nın kaynaklarının yağınalanınasında, tarım sübvansiyonlarının kaldırı lınasında, iç ve dış borç bu lmak için faturası daha sonra emekçilere çıkarılmak üzere karşıl ıksız para. tahvil basıl ıp enflasyonun köriiklcnmesindc: işte tüm bunlarda, sermaye sını fının sömürgeci kirli savaş için kaynak emme ihtiyacının öneml i bir payı vardır.
* * *
Ama Çi l ler ' in açıklamasında olduğu gibi , sermaye devleti de bu rakamları (bütçeden kir l i savaşa ayrı lan payın büyüklüğünü) saklamaınakta. tersine özel l ikle vurgulaınakıadır. Onun sakladığı. rakamların kendisi deği l , bu rakamların arkasında yalan sınıf gerçckleridir. İşte s ın ı f bil inçli işçilerin de d ikkatlerini asıl yoğunlaştırınaları gereken yön burasıdır. Yoksa aynı mkmnlar sermaye sını fın ın · el inde şovenist bir s i laha da dönüşebilmektedir. Aşağıdaki sorular ve yanıtları , bizim, rakamların arkasında gizli duran sını f gerçeklerin i görmemize yardımcı olacaktır. Kirli savaş havuzuna her yıl yüzlerce trilyonluk kaynak akıtan, yüzbinlerce kişi l ik orduyu. onbinlerce polis ve jandarma kuvvctini , 50 bini aşkın korucuyu, binlerce özel tinı i , kontr-geri l layı . yüzlerce M iT görev l is ini , ajan provakalörii. nıuhbiri ve her türiii savaş aygıtın ı bölgede seferber eden devlet, sayısı birkaç oııbinden ibaret olduğu söylenen ve arkasında ne yüzlerce trilyonu, ne uçakları . ne de tankları olan bu "terörist örgüt'' ilc nasıl oluyor da bir türlü başedemenıektedir'! Türk devleti, PKK 'ya ını . yoksa PKK'nın önderliği sayesinde kendisini bir güç olarak örgütleyen Kürt halkına. onun yükselttiği ulusal eşitl ik ve özgürlük taleplerine karşı ını savaşnıakıadır? Bu talepler bir halkın sahip olması gereken en doğal hakları değil midir? Kürtler i lc Türkler gerçekten
/ 90
eşit midir? K ürt halkı 70 yıldır sömürgeci Türk devletinin ulusal ve s ın ıfsal zulmüne maruz değil midir? Onun e�itl ik ve özgürilik talepleri meşru, haklı ve desteklenmesi gereken talepler değil midir? Bu taleplerin kana boğulınasında Türk emekçi lerinin çıkarı nedir? 1 9 1 4'te Alman işçi s ınıfının çoğunluğu emperyalist savaşta kendi burjuvazisinin yanında saf tutarken, bu ihanetin üzerinde yükseldiği maddi bir temel vardı; sömürgelerden gelen karlara pay ortakl ığını sürdürmek! Yoksa Türk emekçileri de. devletin Kürt halkını katletmesinden kendisine düşecek böyle bir pay mı beklemektedir? Yoksa Türk emekçileri, kendi oğul larını değil Kürdistan 'da savaşmaya. askere bi le göndermcyen. ülkeyi emperyalistler ile birl ikte yağınalayan bir avuç .sömürücünün çıkarına olan bu kirli savaşın. "teröre karşı vatanın, mi l letin çıkarlarını konırnak için sürdi.irüldüğü" demagojisine mi imınmaktadır? Aynı devlet değil midir, 70 yıldı r sennaye s ını fına hizmet etmekten bir an bile geri durmayan ve Türk emekçilerine ise sadece açl ığı , işsizl iği, yalanı ve zorbal ığı layık gören?
Eğer karşı koymazlarsa, bu haksız ve kirl i savaştan Türk emekçilerine düşecek olan pay, yalnızca, kardeş Kürt halkına karşı katl iaında suç ortaklığı yapmanın onursuzluğu· ve yarası olacaktır. Oğullarının Kürdistan 'dan dönen gencecik cesetleri olacaktır. Yine onlara düşen bir başka pay da, işçileri kendi içinde bölmek, hedenerini şaşı rtımık, gerçek düşmanlarını gizlemek, devletin her türlü baskı ve terörünü mazur göstermek için kurulan şovenist tuzağa yakalanmak olacaktır. Ve en son olarak. kirli savaş harcamaları ile daha da derinleşen sefalct batağının en diplerine doğru yuvarlanmak olacaktır.
K irl i savaş işçi sın ı fının sı rtında kocaman bir k:ıınburdur. Hem de onu sadece ekonomik sefaletc iten deği l , aynı zamanda kendi kurtuluşu yolunda ayağa kalkmasına da engel olan siyasal bir kamburdur. işçi sınıfı , kirli savaşın arkasındaki siyasal sınıf gerçeklerini görmedikçe, bu devletin hem Kürt halkını, hem de kendisini hedef alan sömürgeci ve sömürücü niteliğini kavramadıkça. Kürt halkı i lc ortak mücadele etmesinin gerekli l iğini bil ince çıkarınadıkça, bu savaşın kaynaklarının kendi i l iklerinden
/ 9 1
çekilmesine kar�ı da kararlı b ir mücadele sergileyemeyecektir. Ni tekim sermaye, aynı siyasal zaaflardan yararlanarak sımfı böl menin, zayıf di.işi.irınenin. hedefini �üşırtınanın, onu parÇa parça ezınenin yol larım bulmaktadır.
* * *
Bugün sermaye, Kürt halkına ve Türkiye işçi s ın ıfına karş ı , savaşı iki cephede birden aynı anda yi.iri.itıncktedir. Eğer sınıf bi l inçl i i�çiler �ovenist zaafların üzerine cesaret ve kararl ı l ıkla gitmeyi ba�arırlarsa, Kürt halkı i le devriınci bir itti fakın gerçekleşmesi ve bu itti fak ın sermaye düzeninin temellerini sarsınası işten bile değildir. Yoksa bu sınıf, kendi kurtuluşu yolunda ayağa kalkınayı da başaraınayacaktır.
192
Kızıl Bayrak Temmuz '94
Kirli savaş1n kaynaklari
Nasil karşılamyor?
Sermaye devle,ti bu savaşın masranarını hangi yol lardan karşılamaktadır? Kirl i savaş için başlıca ödeneklerden biri Savunımı Bakanlığı bütçesidir. Savunma Bakanlığı bütçesi, 1 994 bütçesinden 1 23 trilyon l iral ık bir pay almıştır. Ayrıca genel bütçeden bölge valilerinin emrine "örtülü ödenek" adı altında trilyonlarca l iral ık hesaplar açılmaktadır. Sermaye devleti, kendi terörist burjuva hukukunun bile k ı l ı fımı sığımıyan kirli savaş masraflarını . bu "örtülü ödenek"tcn sağlamaktadır. Kontr-geri l la, <\ian provakatörler, muhbirler, gizl i cinayet şebekeleri buradan beslcnmektedir. Yanısıra, bölgede görevli yüksek askeri ve idari erkanın bu ödeneği kendi arpal ı k ları olarak kul lanmalarına da müsaade edilmektedir. En son o larak, Kozakçıoğlu 'nun bu ödenekten kendi özel hesabına büyük miktarlarda para çektiği bel-
/ 93
gclcrle ortaya çıkmış ve o lay daha sonra örtbas edilmişti. Kirli savaşın finansınanında bunlarla da kal ınınıyor. Kurulan kirli savaş fonlarımı akla gelen her yoldan. devletin zoruyla, büyük kaynaklar eın i l iyor. Bun lardan baş l ıcası "Savunma Sanayi ini Destekleme Fonu"dur (SSDF). Gönül lü bağış kampanyaları halktan bir i lgi görmediği için, 323R say ı l ı yasa i le çeşitli temel tüketim maddelerinden "destek'' adı alt ında devlet dayatınası olan fon kesintisi uygulaması getiri lmiştir. Örneğin: TEKEL. içki ve sigara satışlarından elde ettiği toplam mal iyet gel i rinin yaklaşık % I O'unu SSDF'ye aktarır. Mi l l i Piyango işletmesi, her 1 00 l i ral ık satış gel i rinden yaklaşık 30 l irasını böyle bir fona aktarır. 1 992 yı l ında 1 .2 tri lyon l i ra olan net karın %65 '.i bu fona aktarılmıştır. ("S ize de çıkabi l i r !" diye reklamını yaptıkları . devlet terörü olsa gerek. Mi l l i piyango alan lar içinde kafasına cop yiyen, işkence gören, pol is kurşunlarımı hedef olanların sayısı, hiç kuşku yok k i , ikramiye kazananların sayısından çok daha fazl adır!) '92 yıl ında emekçi lerden gaspedi lerek SSDF'de toplanan para miktarı toplam 7. 1 tri lyon l i rayı bulmuştur. Bugünkü değeriyle hesaplandığında ortaya 35 trilyon l ira gibi hiç de küçük olmayan bir miktar çıkmaktadır. Devlet bunlarla da yetinmeıniş ve benzer bir yöntemle "Terörle Mücadele Fonu'' o luşturmuştur. Trafik cezalarından tutun da silah ruhsalı alımlarına. pasaport işlemlerinden çeşitli KİT gel i rlerine kı\dar bu fona %3 i le % 1 0 arası bir kesinti zorunluluğu getiri lmiştir. Tüm bu yukarıda saydıklarımız. kirl i savaşın masranarı arasında önceden az-çok hesaplanabilen miktarlardır ve sadece bunlar. Çi l ler'in açıklamasıyla bu yı l 400 trilyonu bulacaktır. Ayrıca, emperyalist ülkelerden hibe, borç vb. adlar altında al ınan askeri araç gereçlere yapılan ödemelerin, verilen ekonomik ve siyasi imtiyazların mal iyetleri de buna eklenmelidir.
• • • ve nasıl harcamyor?
işçi s ın ıfının ve emekçilerin i l ik lerinden çeki len kirli savaş kaynakları, devletin si lah zoru i lc gaspettiği bu yüzlerce tri lyon; nerede ve nası l harcanıyor?
1 94
Sadece 1 992 yı l ındaki sava� harcamalarının bugünkü kar�ıl ığı 300 trilyon l iradır. TV 'de cmekçilere, sanki bir ımıcem "fi lmi" gibi iziettirilen kirl i savaşın her sorıisi, her bombası , bu "scyirci lcr"i ekmeğinden, işinden etmekle kalmamakta, bir insanl ık suçuna ortak ederek onurlarını da derinden yaralamaktadır. B ir savaş uçağının sadeec bir sorti yapmasının maliyeti 500 milyon, hel ikopterinki ise 350 milyon l i radan az deği ld ir. Ve bir askeri harekat sırasında savaş uçakları ortalama 900, helikopterler ise 1 50 sorti yapmaktadırlar. Sadeec son Zcl i harekatı için 5 trilyon l ira harcandığı bi l inmektedir. Devlet, "PKK'yı bi t irdik" demagojisine görsel malzeme sağlamak için yanına "korucu basın" mensuplarını da katarak sık sık benzeri hava ve kara operasyonları di.izcn lcmektcdir. Ti.irk emekçi leri şovenist demagojinin esiri o lup kir l i savaş karş ıs ında sessiz kaldıkça, kendisine kesilen faturalar da kabarmaktadır. Son dönemde, Genelkurmay, Kürt halkı ve Ortadoğu halkları karşısında emperyal izmin ve Türkiye kapitalizminin hizmetin i daha iyi görebi lmek için Türk ordusunun modernlcştir i lmcsini talep etmektedir. Mal iyeti katri lyonları bulacak olan bu talcbc hükümet ve di.izcn parti lerini n olumlu yaklaştığ ı bi l inmektedir.
Bu düzende. yüksek kar imkanları o lmadığı sürece eldeki kaynaklar yeni yatırımlar yapmak, işsiziere iş alanları açmak için kul lanı lınaz. Ama tck vası fları köy basmak, ger i l laların izini sürmek. kadınlara tccaviiz etmek. devlet zoruyla köylüleri hanıca bağlamak. işkence yapmak olan 50 bini aşkın onursuz korucuya maa�. yiyecek, giyecek ve cephane olarak verilmek üzere kirli savaş havuzuna 1 994 nıkamlarıy la y ı l l ık yaklaşık 20 trilyon l ira akıt ı l ı r.
Bu düzende, i şçi s ı n ı fı n ın . emekçi halkın sağ l ık . sosyal güvenlik. cmck l i l ik, eğitim, külti.ir vb. i ht iyaçları gereksiz masraf olarak görülür ve bunlar için b ir çivi bile çak ı lmaz. Ama bölgede sadece 1 99 1 -92 yı l ları arası nda 7 1 95 polis l ojmanı . 55 cezaevi, 353 jandarma karakolu, 697 jandarma lojınanı inşa edi l ir.
Bu düzende, asgari ücretle çal ı şmak için bi le i ş arayıp bulamayan mi lyonlar vard ı r. Ama Kürdistan 'daki özel tim men-
195
suplarının her biri (tazminatları , öldürdükleri köylü başına aldıkları teşvik primleri , bastıkları köylerdeki !alanlar vb. dışında) asgari ücretin 20 katı maaş almaktadır.
Devletin kamu görevl i lerini bölgede tutabi lmek için verdiği Apo lazminatı olarak bil inen rüşvet, I 994 rakamlarıyla yaklaşık I O trilyon l iradır.
Bölgedeki askeri, adli personelin ve "örtülü ödenek"ten M iT mensuplarının aldığı maaş toplam ı , I 994 rakamlarıyla yaklaşık 20 trilyon l iradır. i mzalanan sözleşmelerdeki sefaJet ücretlerini bile işçi lere ödeycbilecek durumda olmadığını , memurlanı maaş veremez duruma geldiğini açıklayan bu ikiyüzli.i devlet, Kürdistan'daki ordu mensupları, MiT görevli leri. kontr-geri lla, muhbir, ajan provakatör maaşların ı , tazminatlarını tkierken hiçbir sıkıntı çckmemektedir.
Kürt halkı na ölüm kusan Skorsky helikopterinin tanesi 1 1 m ilyon dolara, Cobra helikopterinin tanesi ise 1 3 mi lyon dolara satın alınmaktadır ve sipariş üzerine sipariş verilmektedir. Silah üretimi ve ınontaj ı için emperyalist tekel lerin kasasına akı tılan para yı l l ık yaklaşık 70 trilyon l iradır. Türkiye'de kirli savaşın beslediği silah sanayii özell ikle '90'1ardan sonra en karl ı sektörlerden biri haline gelmiştir. Kürt köylerinin her bombalanı şında, Kürt gençlerinin her kurşunlanışında bu silah tekelleri daha
da palazlanınaktadır.
/ 96
Kızıl Bayrak
Temmuz '94
Kürt halki devrimci mücadelede 1srar etmelidir!
15 Ağustos 1 9R4, Kürt u lusunun tarihinde öneml i bir dönemeçtir. Kürtler'in u lusal baskı ve eşitsizliğe başkaldırışlaı'ının simgesidir. Kuşkusuz, Kürt u lusal mücadelesi 1 5 Ağustos 'ta başlamıyor. Bu mücadelenin 1 9. yüzyıla kadar uzanan kökleri var. Cumhuriyetin i lk yıl larında da, 1 925-40 dönemini kapsayan bir dizi Kürt ayaklanması mevcuı. 1 9. yüzyıldan 1 940' 1 ı yı l lara kadar oldukça geniş bir zaman aral ığına yayı lan ayaklanmaların ortak öze l l iği , üst sınıfiara ve özel l ikle feodal öğclerc dayanıyor olmasıdır. Bu özel l ik bu tarihsel döncmdeki Kürt ayaklanmalarının en zayıf yanını oluşturmaktaydı. Bu temel zayınığından yararlanarak Kürt ayaklanmalarını ezmek ve ardından koyu bir asimi lasyon politikası uygulamak, bu süreçte sömürgcci seıinayc devletinin temel pol i t ikası oldu. 1 940 tarihinde Kürt u lusal mücadelesinin bu dönemi kapandı.
1 950 ' 1 i y ı l larda hıziamın kapi tal i st gel işmenin dolaysız
197
sonuçlarından biri de, Kürt ulusal hareketindeki can lanınaydı. Toplumsal muhalefetin yoğunlaştığı , s ın ıf mücade lesinin kcskinleştiği '60 ' l ı yıl lar, Kürt ulusal uyan ı�ı açısından da bir yükselme dönemi oldu. Kürt aydınları arasında' başlayan ulusal uyan ;ş, giderek Kürt yoksul sın ı fiarına dek yayıldı . '60 ' 1 ı yıl lardaki sol hareketin şovenist yönüne tepkiyle de bağlantı l ı olarak,'70' 1 i yı l larda, bir dizi ayrı Kürt örgütlenınesi kuruldu.
Devriınci ve reformisı kanatlarıyla sol hareketin bir bütün olarak yıkım ve tasfiye yaşadığı ' 80 ' 1 i yıl lar, Küıt ulusal hareketi açısından tam bir sıçrama dönemi oldu. 1 5 Ağ'ustos 1 9X4 ' tc i lk kurşun sıkıldı ve onu izleyen on yılda Kürt u lusal mücadelesinde tarihi önemde bir gel işme yaşandı . O günden bugüne Kürt ulusal mücadelesi sürekl i olarak gi.ici.ini.i ve etkinl iğini artırd ı . 1 984 'tc başlayan mücadele, ı 987 'de oturmuş bir geri l la hareket i , ı 989-90 döneminde ise kır ve kentin Kürt nüfusunu kucaklayabilen bir devrimci kitle hareketi haline geldi. Kürt sorunu uluslaranıs ılaştı, dünyanın i lerici kamuoyunun ve Iabiki emperyal izmin temel gündem maddeleri arasına girdi . Kürı sonınu artık çözümünü dayatan bir soruna döni.işmüşıi.i. Gerek söıni.irgeci Türk buı:juvazisi, gerekse emperyalizm kendi çözümlerini dayatmak doğrultusunda yoğun bir çaba içerisine girdi ler.
Bazı rark l ı eği l imlerin de bulunmasına karşın, sömi.irgeci Türk burjuvazisinin Kürt sorununa i l işkin ıavrı geleneksel inkar ve imha pol i tikası doğrullusunda oldu. Geçmiş dönemlerdeki Kürt ayaklanmaların ı kat l iam pol itikalarıyla ezebi len sömürgeci Türk burjuvazisi . bu yeni Kürt ayaklanmasını da benzer bir pol i t ikayla ezip eıkisizleşt irebilcceğini düşündü. Kürt sorunundaki geleneksel pol iı ikasını bir kez <l<ıha yürürlüğe koydu. Ama bu kez yanı ldı . Zira ıüın diğer Kürt ayaklanmalarından farkl ı o larak bu kez hareket Kürt yoksul s ınıfiarına dayal ı halkçı bir hareket olarak gelişmekteydi ve alt sınıflarııı devriınci eği l imlerini kendinde soınutlayan bir önderliğe sahipt i . Sömürgeci devletin uyguladığı imha pol i t ikasına rağmen. hareket Kürt halkı içinde her geçen gün daha da yayılıp kökleşı i . İnkar ve imha politikası iflas etmeye baş lamıştı ve bu, çok geçmeden sömürgeci sermaye devleti
/ 98
saflarında bi le it iraf edilmeye başlandı . Şiddeti tck ya da temel pol it ika sayan anlayı�la bu sorunun çözülemcycccği yönlindeki düşünceler, buı:juvazinin çc�it l i kesimlerince daha sık ifade edi l ir oldu.
Ne var ki , söınürgeci sermaye devleti bugüne kadar şiddet ve imha politikasından döngeri etmiş deği ldir. Bunun nedenlerinden biri , bu pol i tikanın söıni.irgeci devletin geleneksel pol i t i kası olmasıdır. Ama yalnızca bu deği l . Daha öneml i bir neden var k i . bu da, sömürgeci sermaye devletin in ciddi düzen içi reforın lar yapabi lecek bir güce sahip ol ınaınasıdır. Bu nedenle sömiirgeci devlet kalıcı bir çözüm üreteıncyeccğini bi ldiği hal de . bugiine dek inkar ve imha politikasında ısrar edcgclmiştir. "Ezemezseın hiç olınazsa bi raz geri lctirim" mantığıyla devrimci Kürt hareketine ve Kürt halkına en vahşi yöntemlerle saldırmış, kitlesel katl iamlarla Kürt halkın ı s ind iqneye çal ı�mışt ı r.
Bu azgın şiddet poli t ikasına rağmen k ısmi ve geçici mevzi kayıplan bir yana bınıkıl ırsa; devriınci Ki.irt hareketi sürekl i olarak biiyiimüş, gclişıniştir. Söıniirgeci sermaye devleti . şiddet ve inkar pol itikalarıyla çözüm elde etmekte geciktikçe, empeıyalizm kendi politikasıııı söınürgcci devlete daha kuvvet l i bir tarzda dayatmaya başlamıştır. Emperyal izmin Kürt polit ikasıyla sömürgcci sermaye dev letinin pol i tikası arasında özü itibariyle bir farkl ı l ık yoktur. PK K'nin ezi hnesi ya da devriınci özünlin boşalt ı lması her ikisinin de kaygısıdır. Fark l ı l ık burada deği l . bunlara nası l ulaşı lacağı sorunundadır. Emperyal izm sorunun çözümü için şiddet pol it ikasıııın yanısıra ve bunu daha da etki l i kı lmak için kısmi bazı tavizlerin veri lmesi gerekt iğini düşünürken, sömürgeci sermaye devleti bu tür tavizlerin , ancak PKK ctkisizlqtirildiktcn sonra veri lcbi leccğini düşünıncktcydi . PKK ctkisizlcştiri lmcdcn veri lecek her tavizin ulusal hareketi daha da kuvvctlcndircbilcceği endişesini taşımaktaydı .
Son gelişıneler göstermektcdir k i . sermaye çevreleri emperyal izmin çözüm platformuna gitt i kçe daha s ıcak yaklaşmaktadırlar. Önce TÜSiAD'dan, bugünlerde ise TOBB 'dan "pol i tik çözüm'' doğrultusunda sesler yüksclmcyc başladı . Demir-
/99
e l ' in "anayasa! vatandaşlık" vb. üzerine. Çiller' in Küı1çe üzerine ardısıra gelen açıklamaları, sömürgeei sermaye devletinin bu yöne doğru dümen kırmaya başladığının i lk işaretleri kabul edilebil ir. "PKK' yi ezdik şimdi. sıra polit ik çözümde"; bu söz bugünlerde daha sık duyulur olmaktadır. Böylcc:c bir süredir yürütülen, "PKK bitiri ld i" demagojis inin gerçek nedeni de ortaya çıkmaktadır. Bu demngojik kampanya aracıl ığıyla gündeme gelebilecek tavizlerin yaratabileceği yenilgi havas ın ın önü kesilınek istenmektedir.
"Üniter devleti" korumayı esas alıp. "üniter ulus'" kavramını taı1ışımıya açan, Kürtçe yayın ve eğitiı�i gündeme getiren TOBB raporu, buna paralel olarak açıklanan "Güneydoğu Konut Projesi", yoğunlaşt ırı lan korucu parti girişimleri . . . Tüm bunlar göstermektcdir k i , söınürgcci sermaye devleti sopa politikasını ki.içük çapta da olsa havuç pol i tikasıyla birleşti rmeye çalışacakt ır.
Tüm bunların tck bir amacı vardır: Kürt u lusal hareketinin devriınci önderl iğinin altını boşaltmak, Kürt halkının dcvrir11ci çözüm isteğini zayıflatınak. Bu göstermelik tavizlerin. Kürt halkına dayatılan sömi.irgcci esaretin belki biraz daha inceltilmiş bir biçimde sürmesinden başka hiçbir anlamı yoktur.
***
1 5 Ağustos bir devriınci siçrayış günüdür. Kürt halk ı son on yı ldır elde ettiği Lüm kazanımlarını devriınci mücadeleye borçludur. Bundan on yıl önce Kürt halkı ti.iınüylc yok sayı l ı yonllı. Onunla "dağl ı Türk" dcni lcrck alay edil iyordu. B ugünün en gerici ve şoven burjuva pol it ikacıları dahi sözde de olsa "Kürt realitesini" tanımak zorunda kal ıyorlar. Kürt topluımı aşiret yapı-ının karan l ığından kurtulmaya ba�laınıştır. Kürt kadını savaşın içinde Cizgürlcşıncyc başlamıştır. Kürt halkı onyıl ların miskinl iğinden ve kişil iksizliğinden kurtulup, bugün gururlu ve onurlu bir halk haline gelmiştir. Devrimci mücadeleden başka hiçbir yol ve yöntem, bunları bir gerçekl ik hal ine diinüştüreınczdi . Devrim işte budur: bunun için gereklidir v e bunun için tek gerçek çözüm devriınci çözümdi.ir.
1 5 - 1 6 Ağustos ' un bugün Kürt halkına verdiği en büyük mesaj da bu olmalıdır. Kürt halkı yeniden diri l işini ancak devriınci
200
bir mücadeleyle gerçeklcştirebi lmi�tir. Kurtuluşunu da ancak bi r devrimle. tüm uluslara kendi kaderlerini tayin hakkını ve e�it l ik , özgürlük . gönüllü birl ik koşul larında yaşamanın imkanlarını sağlayacak olan sosy<!list devrimle elde edebilecektir. Bu uğurda Kürt halkına ve oni.ın önderliğine düşense. büyük ac ılar ve fedakarl ık lar pahasına yaral i ık iarı değerlere sahip çıkmak, devrimci mücadele hattında ısrar göstcrebi lmcktir.
r<ızıl Rayrak
Ağustos '94
201
Kirli savaş1n yeni ad1m1: Toplama k.amplar1!
Sömürgcci faşist TC 'nin K ürt ulusal kurtuluş mücadelesi karşısındaki tutumu başından it ibaren şiddet, terör ve vahşet olmuştur. K i rl i savaşın boyutu ve kapsaını ise Kürt halkını n özgürlük yolunda kattetiği mcsarc lcrc paralel olarak t ırınanınıştır. Ancak katınericşen zulüm, baskı ve şiddet Kürt halkını yolundan al ıkoyaınaın ıştır. Aksine elirencini arttı rm ış, kavgadaki kararl ı l ı ğını kaınçılaınıştır. Kanmıın v e canını özgür Kürdistan ' a feda eden geri llanın ardından Kürt halkı ağlayıp dövünmck yerine, davasına daha bir inatla sarı lınıştır. Mücadele bi l inci çclikleşıniştir. Ölen evlat lannın ardından yeni lerini dağa göndcrın iştir. Öncüsünü tüm gücüyle dcstekleıniş, onun arkasında ve yanında olmuştur. K ı sacas ı · geri l l a i lc K ürt halkı adeta kaynaşın ıştır.
Söınürgcci sermaye iktidarı. önceleri "bir avuç tcrörist"c karşı i l aıi etmişti pis savaşını . Koruc'u s istemiyle Kürt halkını kendi içinden bölmeye çal ışıyor, "biti rıne operasyonları" i le ise geri l-
202
laya ve direnen halka yöneliyordu. Ancak her bahar operasyonuının ardından, "böliicü terör'' üzerindeki zaferin bir ba�ka bahara kald ığını da itiraf etmek zorunda kal ıyordu. inandırıc ı l ığını tümüyle kaybetmemek için "35 çapulcu" söylemini terk eden fa�ist Türk devleti, (hangi hesaba dayanarak bil inmez) geri l l a sayısını 1 0-20 bine çıkardı. "Zor bir dönemden geçiyoruz. fakat Tiirk devleti güçlüdür. Bundan şüphe etmez, birlik ve beraberlik içinde davranı rsak Kürt sorununu en kısa zamanda çözeriz". demagojisine sarı ldı .
Kürt halkının gittikçe daha killesel le�cn ve serhildanlarn varan mücadelesi kfır�ısında kitlesel katliamlar gündeme geldi. Ancak söyleındc hala K ürt (senmıycn i n şoven söy lemiyle "güneydoğu" halkı ayrı PKK ayrıydı . Demirel PKK 'yı bitireceğiz derken, Kürt halk ına şefkat vaadetmeyi unutınuyordu. Ardından söıni.irgeci ler "şcfkat"li e l leriyle koca yerleşim bölgelerini. şehirleri yerle bir eııi ler. Lice, ş'ımak ve daha nice yerler kur�un ve bomba yağınuruna tutuldu. Kürt u l usal kurtuluş mücadelesi karşısında gillikçe daha fazla sıkışan faşist TC'nin çarcsizliği, sermaye güçlerini gittikçe kudurganlaştırıyordu. O günün İçişleri Bakanı isınet Sczgin ' in tartışmalara yol açan, "istesek liimünü öldürür, sonra da intihar elli deriz !" sözle.ri i le Genelkurmay ' ın "topyekün savaş" i lanı yaklaşık aynı günlere denk düşlii.
"Topyekün savaş"ın resmi i lanı bir anlamda sivil Kürt halkına karşı sistematik olarak yürütülen kirl i savaşın ıneşrulaştırı l nıası oldu. M ücadele artık resmi olarak da yalnızca "terörist''e karşı deği l , topyekün {yani köyli.isi.iyle, aydınıyla, genci, yaşiısıyia tüm Kürt halkına ve cephe gerisine karşı) sürdiirülecekti. Topyekün mücadelenin psikolojik boyutu, başından beri M G K ' nın gönül lü emir kul luğunu yapan ınehınetçik basın tarafından üst lenilınişti . Deınagojik ve aşağı l ık bir tarzda Kürt hal kı sistematik bir propagandayla suçlu ve terörist i lan edi ldi . Buna rağmen serınaye diktatörlüğü hala da Sezgi n ' i n tüm açıkl ığı i le dile getirdiği gerçeklerden, bir "pot" bir "di l sürçınesi'' ol arak rahatsızl ık duyuyor, iğrenç yüzünü "topyekün savaş" kavram ının teknik soyuı luğu ardına saklamayı tercih ediyordu.
203
Ancak ekonom ik kriz batağında debelcnen, siyasal ve ideolojik tükcni!ii yaşayan sermaye düzeninin sırtındaki "Kürt sorunu" kambunı bugün art ık giı ı ikçc taşınamaz bir hal al mıştır. "Ya bitecek, ya bitecek" diye mını atan sömii rgcci sermaye iktidarının asl ında Kürt halkınm özgürlük m ücadelesi karşısmda gücü gittikçe tiikenıncktedir. Tükeniş ise beraberinde, gerçeği gölgeleyen, muğlaklaştıran Ilim sis perdeleri ni yırtan bir pervasızlığı ve azgınl ığı getirmektedir. Gel inen aşamada sömlirgcci TC'nin yalmzca el lerinden değil ağzından da kan damlamaktadır. Kürt halkmın seçtiği veki l lerin dokunulmazl ığını tiim burjuva hukuk kural larını dahi çiğneyerek kaldıran. onları idam istemiyle yargılamaya kalkan. yurtsever ve devrimci aydınlara karşı sistematik bir imha pol itikasını izleyen, PKK 'ya yardım eden işadamları l istesi açıklayıp ardarda katleden, pervasızca k imyasal si lah tehditini kul lanan sömürgcci TC, hedefinin sivi l Kürt halkı olduğunu artık saklaınıyor. Topyekün i mha harekatl arı , köy yakma, boşaltma, göçe zorlama, tarla ve ormanlan yakma, hayvanlan telef etme yoluyla K ii rdisran ' ın i nsansızlaştı rı l ınası ve çöle çevrilmesi bugünün sürekl i leşmiş uygulamalarıdır. Bu vahşi ve iğrenç pol itikanın askeri d i ldeki anlam ı , geri l iayı yal ıtmak, yalnızlaştırınak ve destcksiz bırakmaktır. Kir l i savaşın sözcüleri bunu gizlemek gereği duymuyorlar. Genelkurmay Başkanı , "yeni taktikle gücümüzü PKK geri l laların ı takip etmek yerine, alan denetiminde yoğunlaştırıyoruz" derken, bu alanın Kürt halkı olduğunu eklemekle bir sakınca dahi görmüyor. Böylece sermaye i ktidarı i lk defa, PKK i lc K ürt halkının bütiinleştiğini i t iraf ediyor. Düne kadar Kürt sorununun dış kaynakl ı güçler tarafından kışkırtı ldığını, "bölücü" mücadelenin sünnetsi z Ermeni yuvası PKK tarafından siirdürüldiiğünli iddia eden faşist devlet, gelinen aşamada K ürt özgürlük mücadelesine karşı yürütülen bu savaşm gerçekte Kürt hal kına karşı bir savaş olduğunu perdclcmc gereğini duymuyor.
Sömürgeci faşist iktidarın sıkışmışlık. çözümsüzlük, çaresizl ik , ti.ikcniş ve giderek de yenilgi yolunda son durağı toplama kamplarıdır. Kimyasal s i lahı çoklandır bir tehdit olmaktan çıka-
204
np Kürdistan'da günlük bi r gerçeğe dönü�türen sermaye düzeni. Kürt halkını tcmerküz kamplarına hapsederken Kürt u l usal kurtulu� mikadelesini art ık zaptedcmcycceğinin bilincindedir aslında. Hitler gaz odalarında yaktığı Yahudi lerde nasıl ki sonunu gördüyse, Türk sermaye devleti de topyekün i mhaya çalı�tığı Kürt halkını tıktığı toplaımı kanıplarında yaklaşan yenilgisini giiımcktcdir.
Bugün sennaye düzeni, Ilim ıükcnmişliğine ve çaresizliğine rağmen. hala k irli sava�ı t ırınand ırına gücü bulabi l iyorsa. bu ti.inıiiyle Türkiye i�çi s ınıfın ın K ürt sorunu karşısındaki duyarsızlığından kaynaklanmaktadır. i �çi sın ı fı K ürt halkının en nıc�nı ve hak l ı u lusal talepleri uğruna yürütl üğü kurt u l uş mücadelesi yanında açık bir tarzda saf tutmadan, kirl i savaşın karşısına eylemi ve birleşik gücü ilc çıkmadan, bu tarihi sorumluluğunu yerine getirmeden. mi.icadclcsinde gerçek b i r ilerleme kaydetmeyecektiL Sallarından şovenizıni . mi l l iyctçi l iği . gerici l iği si.iplircmeyen bir işçi s ın ı fı , sermaye diktatörli.iği.ini.in en iğrenç insanlık suçuna ortak olmaktan kurtu lamayacaktır. Faşizm i n ve ırkçı katl iamların işbirl i kçisi olma lekesini alnından s i lemeyccektir.
Öte yandan, işçi s ın ıfın ın akt i f desteğinden yoksun bırakılan K ürt ul usal kurtuluş mücadelesi. gösterdiği olağanüstü direncine rağmen kendi sınırına dayanmaktadır. Kendi s ın ı rl ı çözümünü dayatmaktadır. K ürt sorunun köklü "devrimci çözi.iın''iinde tayin edici bir sorum luluğu olan işçi s ını fı kendi rolünü oynayaımıdığı içindir ki . gelinen aşamada "siyasal çözüm'' gitıikçc daha fazla ön plana çıkmaktadır. Oysa gerçek çözüm, emekçi Kürt halkıyla Türkiye işçi sını fı n ın sermaye iktidarına karşı ve toplumsal k urtuluş uğruna vereceği birleşik mücadeleden geçmektedir. Tck köklü ve kalıcı çözüm, ul usal eşi t l i k esasına dayanan özgür ve bağımsız bir sosyalist cumhuriyetler birl iğidi r.
Ancak Türkiye işçi sını fın ın Kürt halkın ın li.imüylc meşru ve haklı u l usal kurtu l uş m ücadelesi karşıs ında alacağı t utum, yalnızca K ürt sorununun kaderi açısından değil . sını f mücadelesinin kaderi açısından da tayin edici bir rol oynayacaktır. Bugün düzeni köşeye sıkıştıran, li.im zorlannıalara rağmen devrimci dinamizmini koruyan Kürt ul usal kurtuluş mücadelesi, hala da işçi
205
s ın ıfı için büyük bir şanstır. Bu şansı n kaybedil mesi s ın ıf mücadelesinin seyri açısından tam b ir tal ihsizlik olacaktır.
işçi sınıfı başını kendi dar sorunlarından kaldırmayı başarabi ldiği , kapitalist toplumun gerçek sorunlarına yönelebildiği ölçüde, içine hapsolduğu reformisı sınırları da parçalayabilecektir. Kısacası pol itikleştiği ölçüde bendierini yıkabilecektir. Proletaryanın toplumda ağırlığını siya<;al bir güç olarak koyabitmesi bugün herşeyden önce Kürt sorununda alacağı tutuma bağlıdır. Zim kardeş bir halkın kalline seyirci kalan, burjuva düzenin gericiırkçı ideolojisini aşamayan bir . işçi sınıfı, bırakal ım toplumsal kurtuluş yolunda misyonunu oynamayı, kendi kölelik zincirlerini dahi kıramayacaktır.
Bugün işçi s ınıfı ya kardeş Kürt halkına karşı akı l lam durgunluk veren bir vahşi l ikle sürdürülen kirl i savaşa seyirci kal ıp sermaye diktatörlüğünün soykırımına ortak olacak, ya da devrimci bir sını f olmanın onuruyla bunun karşısına çıkacaktı r. Üçüncü bir yol yoktur!
206
Ekim
15 Ağustos '94
Kirli savaş ortamında yeni bir oyun 4 Aralik ara seçimleri
Rejimin uzun tartışına ve tcreddütlerin ardından nihayet gündeme getirdiği ve 4 Aralık 'ta yapı l ınasını kararlaştı rdığı mi l letveki l leri ara seçimleri i le i lgi l i olarak saptanması gereken bazı kaba gerçekler var.
Herşeyden önce, ara seçimlerde yenilenecek 22 sandalyeden 1 7 'si Kürdistan i l lerine aittir. B u 1 7 sandalye, öteki 5 sandalye gibi ölümler ya da ist ifalardan dolayı deği l , MGK müdahalesiyle zorla boşaltıl ın ıştır. Emir generallerden gelmiş; bir emir kulları topluluğundan başka bir şey olınay<�n parlamentoda gerekleri yerine getirilmiş, ardından emir-komuta zinciri içindeki Anayasa Mahkemesi tarafından DEP kapatı larak bu zorbaca gasp olayına sözde hukuki bir k ı l ı f geçiri lmişti r. Dolayısıyla bu ara seçimler, Kürt halkının oylarıyla seçilmiş bir grup mi l letvekilinin zorla meclisten çıkaı1 ı l ınış olmasının ortaya çıkardığı zorunlu bir durumun ür�nüdür. Bu gerçeklik de ortaya koymaktadır ki , ara
207
seçimlerin mekanı Kürdistan 'dır. Pol it ik bakımdan yeterince açık olan bu olgu. sayısal orandan bakı ldığında bile büyük ölçüde böyledir.
Öte yandan, seçimlerin mekanı Kürdistan'dır ama, bugün Kürdistan'a seçim değil sava� oı1amı egemendir. Sava�ı ise düzen cephesinden odağında kontr-gerillanın bulunduğu bir kirli savaş aygıt ı yürütmektedir. Ba�ta siyasal partiler olmak üzere düzcnin poli t ik kurulu�ları bu aygıtın bir parçasıdırlar. Onun politikaları ve iht iyaçları çerçevesinde hareket etmektedirler. B unun ötesinde ve bunu a�an herhangi bir kimlikleri ve rol leri yoktur. Dolayısıyla, Kürdistan'daki seçim lerin düzen cephesinden muhatabı siyasal parti ler deği l . fakat kirli savaş aygıtıdır.
K irl i savaş aygıtı ise, doğası gereği, siyasal yarı�ma ve çekişmelerle değil, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin görülmemiş yol ve yöntemlerle basıırı l ınasıyla i lgilidir. Düne kadar daha çok geri l iayı hedef alan askeri operasyonlar. bugün çok biiyük iilçüdc bizzat halk ki t lelerinin kendisine yönelti lmiştir. Binlercc köy boşallı lmı�, milyonlarca insan zorla yerlerinden yurtlarından edilmiş. sayısız insan katledi lmiştir. Bu süreç bugün de bütün hızıyla ve büli.i n pervasızl ığıyla devam etmektedir. Seçmen iradesinin fiziki baskı al t ına al ınmasının ötesinde. halk ın kırımdan geçirildiği ve kit leler halinde zorla sürüldi.iğü bir durum sözkonusudur. Bu ortamda yapılacak bir seçimi, en gerici sayı labilecek bir hukuksal çerçeve içinde bile dü�i.inebilmck mümkün deği ldir. Ne var ki özel savaş aygıt ı . iç ve u l uslararası pol itikanın bel l i ihtiyaçları çerçevesinde, bu kaba oyunu sergi lemcyc kalkabilıncktedir. Bu oyunda yerlerinden yurtlarından sürülmüş ve oy hakkından bile fi i len yoksun bırakı lmış Kürt halkı adına "irade" bclirlcyccck olanlar. iizcl savaş aygıt ın ın arllk koca bir seçmen kil lesi oluşturan mensupları i lc korm:u çeteleri olacakı ı r. Onlar doğal olarak. her�eye rağmen s;ındık başına gidcbilcn öteki seçmeniere kendi tercihlerini dayatabi lmek için cl lcrindc.ki silahl ı güci.in basıncını da kullanacak lardır. Dahası bu koşul larda gerçckle�ccck bir seçimin sonuçlarını da di lediklerince açıklayabilcceklcrdir.
208
Dikkate değer bir başka olgu daha var. Seçimler bir d üzen partisi için kendini ortaya koyabiieceği en temel plaıform lardır. Oysa seçimlere kat ı l ına olanağı olan bir dizi düzen partisi buna rağmen bu ara seçimlere kat ı l ın ıyor. B unun ası l nedeni hiç de M H P'nin DYP ilc ya da CHP. nin S H P i l e i ıti fak ı deği ldir. Bu i t t i fakın gerçeklcşmc kolayl ığının da gerisindeki ası l neden. gerçek seçim alanı olan K ürd istan ' la i lg i l i o larak yukarıda özet iediğimiz olgulardır. Seçimin ası l ınuhaıabı siyasal parti ler değ i l devlet olunca. devletin bir özel savaş aracı o larak ele aldığı seçim lere ise. ancak be l l i avantaj ları olan part i lerin kat ı l ınasının bir işlev görebileceği bir durumda. öteki parti ler kendilerini yorınayı anlamsız bulınuşlardır. Özel savaşın mi l i tan destekçisi Ecevit bunu ınünasip bir biçimde i t i raf da etm iştir. DoJayısıyla. 4 Aralık ara seçimlerinin, buı:juva normlar içi nde bi le ne ölçüde bir "seçim" olduğunu. bir dizi düzen partisinin aldığı bu tutum üzerinden de görmek mümkündür.
Son bir nokta, ara seçimin şimdiki koal isyonun kaderiyle i lgisidir. Mevcut koal isyonun oy oranın ın yüzde 20'lcrc kadar dlişHiğli. bu çerçevede, seçmen desteği i lc deği l , fakat seıınaycnin ve özel savaşın tercihi i l c hal ihazırda varl ığını sürdürdüğü bir gerçektir. Bugün Kürdistan'da uygulanan k irl i savaş politikasının dolaysız sorumluluğu devlete aitıir. Yalnızca koalisyon hi.ikliıncıi değil tüm düzen part i leri bu pol i t ikanı n destekçilcri d urumundadırlar. Durum böyle ol unca, hükümet parti lerinin Kürdistan'da alacağı şu veya' bu oy oranı ciddi bi r "özel " etkide bulunmayacaktır. Sonuçlar part i ler arası c ı l ı z ve inandırıcı o lmayan rekabet çerçevesinde bir parça kul l an ı lsa bi le . toplanı düzen propagandasının. olayı , devlet ve özgürilik nıticadelcsi i l işkisi tizerinden sunacağı açıktır. Mevcut d urumda. devlet in ara se�ı�imlcrde Kürdistan'daki ası l dayanağı Refah Parıisi 'd ir. Refah Paı1isi ' nin muhtemel kazançl arı ise devlet in "PKK karşısında" elde ettiği başarı sayı lacaktır. Dolayısıyla. bu seçimlerin koalisyonun kaderi üzerinde çok özel bir etki yaralmayacak olması . bu seçimlerin kendine özgü konumunun bir başka göstergesidir.
Bu hi.ikliınel gerçekte şimd iden ölüdür. Sermaye gerçekten
209
istese ve özel savaşın ihtiyaçları gerekt irse, onu şimdiden bir yenisiyle değişti rmek mümkündür. Ya ara seçim sonuçları da. hükümetin kaderi üzerinde, gerçek bir pol it ik etken olarak deği l , olsa olsa böyle bir girişim için sı radan bir bahane olarak bir rol oynayabi l i r. Ölü durumuna rağmen hükümet bugün varl ığın ı si.irdürüyorsa eğer, sermayenin halihazırdaki kriz pol itikalan ve özel savaşın iht iyaçları çerçevesinde hala bel l i bakımlardan tercih edi ld iği içindir. B u tercihi n nedeni onun SHP üzerinden sağladığı "sol" ortakl ık görünümüdi.ir. Bu görünümün her şeye rağmen kitleler nezdinde ve dış dünya karşısında oynadığı roldür. Özel savaşı zaten tüm gücüyle destekleyen SHP, özel leştirmeye olan göstermel ik muhale fetin i de artık kaldırmış bulunmaktadır. Böyle bir SHP ile koal isyon ortakl ığı , özelleştirme pol i tikasının pratik bir uygulama halini aldığı şu günlerde. hala da bir işe yarayabi l ir. Hükümet seçimlerin her türlü sonucuna rağmen eğer yaşarsa, bu salt bu nedenden dolayı olacaktır. Yani kendi gücüyle yaşamış olmayacak, fakat sermayenin tercihiyle yaşatı lacaktır. (SHP genel başkan ının seçimi yitirmesi halinde. bu partiyi kaçınılmaz olarak saracak yeni bir bunal ım koşul larında, bunun nası l mümkün olabi leceği ise ayrı bir sorundur.)
Buraya kadar söylenenler, ortada, düzenin bugünkü gerici ve alabildiğine dar hukuk normları çerçevesinde bile olağan bir seçim deği l , bir kirli savaş oyunu olduğunu göstermektedir. Durum bu açıdan 27 Mart yerel seçimlerini öneeleyen koşullardan daha da kötüdür. İki nedenle. i lkin. 27 Mart seçimleri, şimdiki gibi Kürdistan ağırl ıkl ı deği l , fakat Türkiye genelini kapsamaktaydı. İkinci olarak, devletin Kürdistan'da "denizi kurulmak" pol i tikasının adı açıkça konmamıştı ; uygulama bu kadar kaba biçimler ve bu ölçüde geniş boyutlar kazanmamıştı .
Durum eğer 27 Mart öncesinden bile daha da köti.iyse, devrim cephesin in seçimler karşısındaki tutumunun çerçevesi ve doğrul tusu da yeterince açık demektir. Bu, ara seçime kat ı lımımak. bunun bir k ir l i savaş oyunu olduğunu. düzen hukuku çerçevesinde bi le hiçbir meşruluk taşımadığını yığınlara anlatmak ve Kürt özgürlük hareketini bu doğrultudaki tutumunda yaln ız
2 1 0
bırakmamaktır. Ara seçimlerin gerçek mekanının Kürdistan olması ve sonuçlarının tiimiiyle ve dolaysızca üzel savaşa bağlanması , bu tutumu özel l ik le v e tereddütsüz ol arak gerektirmektedir.
Dolayısıyla. 4 Aral ık ara seçimleri de, bir kez daha, düzen ve devrim güçlerinin seçime ka!t l ına ve kat ı l ınama olarak kutuplaşacakları bir zemin olacaktır. 27 Mart seçimlerini boykot edip de bu seçimlere şu veya bu biçimde kat ı l acak olanların ise. herşey bir yana, tutarl ı l ıkları ve inandırıcı l ıkları kalmayacaktır.
Ekim 15 Kasını '94
2 1 1
iki olayin gösterdikleri
Devlet, Kürt sorunu konusunda bazı tat l ı-sert uyarıların gündeme geleceği iki u l usl<ırarası t�plantı öncesinde, iki çarpıcı olayla adeta soruna i l işkin tutumunu ortaya koydu. B udapcştc'de yapılan AGİK toplantısı öncesinde Özgür Ülke gazetesi bombalandı. Almanya'nın Essen kentinde yapılan Avrupa Birliği toplantı s ı öncesinde ise DEP Davası sonuçlandır ı larak Kürt mi lletvekil ierine 1 5 yıla varan ağır hapis cezaları verildi. Birinci olay, biçim olarak i llegal bir kontr-geril la eylemiydi; fakat devletin biçim yönünden en yetkil i temsilcisi olan cumhurbaşkanı , yaptığı açıktamada kullandığı münasip d i l le olayı devlet adına üstlendi. ik inci olay ise bağımsızlığına dair iddialara kargaların bile gü1-düğü bir sözde "yargı" kararıydı; mi l letvekilleri salt konuşmalarından dolayı ağır hapis cezalarıyla cezalandırılmışlardı. Bu sonucun siyasal sorumluluğunu da, herkesten önce yaptığı özel bir açıklama i lc, devlet adına bir kez dahi\ Cumhurbaşkanı üstlen-
2 12
di. Ku�kusuz "bizde yargı bağımsızdır'' diyerek. Fakat zaten biiyle durumlarda başka türl ü de dcnıncz k i !
Bahsi geçen uluslararası emperyalist toplantı larda bu iki sarsıcı olay gerçekte çok fazla problem edilmedi . Bir günlük gazeteye devletin yönelttiği bu kadar açık. kaba ve vah�i bir saldırı u lus lararası bir devletler toplantısını zaten i lg i lendirmezdi . Fakat "parlamenter deınokrasi"n in bu temsilci leri ve tacirleri DEP Davası gibi bir politik skandal için bi le, olmasaydı daha iyi olurdu demekten öteye gidemediler. Dahası bizim baskıınız ve telkinlerimiz olmasaydı karar idam olacaktı deme yi.izsi.izli.iği.ini.i bile gösterebildi ler.
Emperyalistler Türk devletin in Kürt politikasını elbette pek akı l lıca bulınuyorlar. Bu nedenle onu sık sık eleştiriyorlar da. Bu arada daha incel ikl i pol i tikalar da telkin ediyorlar. Ne var ki, bugüne kadar izlenmekte ısrar edilen akılsızca pol itikaların bugün için yaratt ığı açmazları da çok iyi bi l iyorlar. Onlar için de, tıpkı Türk devleti için olduğu gibi , Kürt sorununun "siyasal çözümü'' için temel önkoşul , bugün u lusal direnişi sürükleyen PK K ' nın ya ezihnesi ya ehl i lcştiri l ınesid i r. Emperyalistler bu konuda farkl ı di.işi.inmüyorlar da, Türk devletinin bu doğrultudaki gayretlerinde ölçüyü iyi tuuuramadığın ı , iş leri e l ine yüzüne bulaştırdığını, her yeni adımla işleri daha çok zora soktuğunu. açmazı ağırlaştırdığını düşi.inüyorlar. Gelgelelim Türk devletinin yerinde onlar olsalardı, aynı tarihsel miras ve aynı somut koşul larla ·kendileri yüzyüze bulunsalard ı , yapacakları kesin l ikle fark l ı olınayacaktı. Hepsinin tarihsel geçmişi. bu geçmişi o luşturan kirl i savaşlar bu konuda yeterince açıktır. Bugün Kürt s , ınınunda en "radikal" baskı l arı yapıyor görünen ABD de binlerce kilometre ötelerde yi.irüttüğü Vietnam 'daki kir l i savaşında. devriınci güçlerce söküli.ip atı lana kadar ısrar etmemiş miydi? Ya Küba 'ya karşı 30 yı ldır sürdürmektc olduğu ve giderek sertlcştirdiği kirli savaşa ne demel i?
Türk devleti. Kürdistan ' ı bombal ıyor, insanları gruplar halinde katlediyor, köyler boşaltı l ıyor ve yakı l ıyor, mi lyonlarca insan zorla göçcııiril iyor, aydınlara ve politikacılara karşı yıldırıcı aımıçl ı
2 13
sistematik cinayet ler iş l iyor, işkence ve zulümde sınır tanımıyor, "kayıplar" l istesini günden güne çoğallıyor, günlük gazeteleri bombalıyor. legal devrimci basını sustunnak istiyor. kendi "yüce" parlamentosunun mil letveki lierine salt konu�ıukları için ağır hapis cezaları veriyor vb. vb. Peki tüm bunları akı lsızlığından mı yapıyor? Hem evet hem hayır. Evet; zira, bunları yapmakla sorumı çözcınediği gibi ağı rlaştırıyor, bunları yapınak la baıınış bulunduğu batakla debelenınekten öteye gitmemi� oluyor. Hayır; zira, içinde bulunduğu koşullarda her çaresiz ve çürümüş rejimin yapmak yolunu tutacağı biricik şeyi yapıyor, başka türlü yapamayacağı için tüm bunları böylece yapıyor.
Sermaye devletinin zıvanadan çıktığının göstergesi olan son iki sembolik olay, yalnızca düzen politikaları bakımından değil , fakat mücadele içindeki güçlerin durumu açısından da önemli açıklıklar sağlamıştır. Özgiir Ülke 'ye yönel ik saldırının pratik sonuçları legal devrimci b<t'ill1111 ömek dayam�ınasıyla anında boşa çıkarı lmıştır. Kapsam ı , anlam ı ve dolayısıyla önem i yeterli açıkl ıkta olan bu olayın üzerinde çok söz söylemek gerekli değildir. Belki şu söylenebi l i r; bu son olay bir kez daha göstermiştir ki, bazı özel istisnalar dı�ında, Türkiyeli devrimciler Kürt sorunu ve Kürt özgürlük mücadelesiyle dayanı�ına konusunda gerçek bir devrimci sam irniyet içindedirler. Onların bu konudaki bugünkü kusuru, bu doğrultuda işçi ve emekçileri harekete geçirememcktir ki. bunu ise yalnızca Kürt sorununda deği l , fakat genel olarak başaramıyorlar henüz.
B i r de ikinci olayın. sonuçlanan DEP Davasının yargılanan mi l letveki l leri açısından gösterdikleri var. B ir, belki en fazla iki istisnayla. bu adamlar Kürt halkının gerçek temsilci leri ol madıklarını bu dava boyunca apaçık ortaya koydular. Böylece kendi kişi l iklcrinde. Kürt burjuvazisinin m ücadele içindeki yerinin sınırları ve devletin baskısı karşısındaki tutumu konusunda. paha biçilmez pratik açıklıklar sağladılar. DEP davası siyasal bir davaydı; oysa onlar. hukukla zerre kadar i lişkisi olmayan bir mahkemede hukuksal savunma sınırlarını pek az aştılar. Sömürgeci tarihin yargı lanabileceği ve Kürt halkının haklı ve meşru u lusal talepleri-
214
nin kuvvetli ve yankı yaratıcı bir biçimde savunu labi ler.:cği bir platformu ku l lanmasın ı bi lemedi ler. Bu korkak. hcsapç ı ve teslimiyeıçi tutumdan dolayıdır ki , içlerinden salıverilme "lütfuna" kavuşanlar, anında bir tür minnet borcu ödeme yoluna giderek, kirli savaş propagandasını n aleti bi le olabildi ler.
Dolayısıyla. DEP davasının tüm önemi, yalnızca yargı lanan ki�i lerin "Kürt mi l letveki l leri" s ı fatından ibaret kaldı. Sözkonusu mil letveki l leri açık polit ik tutuınlarıyla deği l , fakat yalnızca objekti f ınağduriyetleriyle devletin ul usal ve uluslararası alanda teşhirine hizmet etmiş oldu lar. Elbette bu objektif olayı devletin ve söınürgeci politikanın teşhirinde en etki l i biçimde kul lanınaktır önemli olan. Fakat bu, özgürlük mücadelesinin sırtından "parlamenter"l iğe yükselen, bu konumun nimetlerine evet, fakat günü geldiğinde bedel lerine hayır diyenierin davranışlarının anlamı ve önemini de hiçbir biçimde unutturınaınalıdır. Onlar kendi kişiliklerinde, Kürt özgürlük mücadelesinin politik sonuçlarını kendi bencil çıkarları için devşinneye çal ışan Kürt burjuvazisinin gerçek konuımı hakkında açık bir fikir vermişlerdir. O Küı1 buı:juvazisi ki , Kürt özgürlük mücadelesi planında devrimle düzen arasında mücadelenin devrimci geleceği bakımından tehlikeli bir köprüdür.
Devlet Özgiir Ülke 'nin boınbalanmasını kendi içinden bir kanadın kontrol edi lemeyen bir eği l imi olarak sunmaya çal ıştı . İy i ama DEP davasının bu i lk olaydan farkı ne ki? Dahası , bu ikinci olayın politik anlamı , birincisiyle kıyas kabul etmez ö.lçüde daha ağır desil midir?. En "demokratik'' geçinen burjuva düzenlerde bile devletin bir kirl i i şler bölümü vardır ve gerekt iğinde bombalamadan cinayete her türlü karanl ık işi kolarınakla görevlidir. Oysa kendi parlamenterini karga tuluınba pol ise tesl im eden ve ardından da ağır hapis cezasına çarptıran bir düzen, ancak en kaba ve en gerici diktatörlüklerin bir örneği olabi l ir. Ye kuşkusuz bu, gücün değil fakat büyük bir çaresizliğin göstergesidir.
Dolayısıyla, yasal olanakların kullan ımının karanl ık ve vahşi yöntemlerle engellenınek istenmesi ile K ürt mi l letvekilierine karşı zorbal ık ve cezalandırma, birbirini tamaınlaınaktad ır. Ve birarada, dev letin çaresizl iğe dayal ı bugünkü Kürt polit ikasının
? 'i
özü ve özetini vermektedir. Bu iki olay, iki u luslararası toplantıyı hemen öncelemele
ri yle, bir çok k imse tarafından doğru biçimde işaret edildiği gibi, Türk devletinin mevcut Kürt politikasını bugünkü biçimiyle sürdürmedeki ısrarını bir kez daha göstermiştir.
2 1 6
Ekim
ıs Aralık '94
Devletin Kürt politikasi aç1s1ndan
son gelişmeler
DEP davası nda ağır m ahkumiyet kararları açı klanırken, bombalanarak yerle bir edilen Özgiir Ülke gazetesinden yükselen dumanlar henüz tütüyordu. Ardarda yaşanan bu olayları bir kez daha, her türlü vahşet ve zulüm pahasına K ürt u lusal kurtul uş mücadelesini "biti rmeye" kararlı olan Türk sennayc devletinin legal görünlüsü i le i l legal içyüzünlin nasıl da elele, içiçe · ve paralel çalıştığının göstergesi olm uşlard ı r. MGK D EP' in kapatılması, Kürt halkının vekilierinin mahkum edilmesi, özgür ülke kavgası veren seslerin boğulması emri vermiş; devletin en üst düzey yetkili leriyle gizli toplantı larda kirl i icraaılarının planlarını yapmış; ardından başbakanından cumhurbaşkanına dek tüm siyasi merciler hedef göstermiş; medya kışkırtmış; bir koldan kontrgeril la, diğer koldan ise yargı, polis, M iT gibi kurumlar kararları uygulamaya koyulmuşlardır.
Gerçek karar merciierin MGK. M iT ve kontr-geril la olduğu,
2 1 7
asma yaprağı işlevi gören ' parlamenter demokrasi 'n in faşist scnnaye rejiminin kan l ı çıplaklığını örtmeye muktedir olamadığı bir konır-geril la cumhuriyetinde yaşıyoruz. Bu cumhuriyette yargısız infazlar, gözal tında kaybettirmeler, köy yakmalar, kat l iaml ar, işkenceler, pol is copu, jandarma dipçiği günde l i k "sıradan" olaylardır. Her türli.i burj uva h ukuk kural ını dahi hiçe sayıp çiğneyen 'yargılaına'lar, istiklal mahkemelerini bi le gölgede bırakan "mahkeme"ler sözkonusu uygu laınaların bütünleyici parçasıdırlar. Dolayısıyla DEP davasın ın şu aşamadaki sonucunun, M iT, konır-geri l la raporlarına, korucu ve i t irafçı ifadelerine dayandırılan cezalann şaşırtıcı hiçbi r yanı yoktur.
Bugün burjuva sözcülerinden kiminin cezayı az, kiminin ise fazla bulmasına bakarak ve DEP davasından hareketle, sennaye cephesinde Kürt sorununa i lişkin ciddi bir çatlak aramak boşuna bir çabadır. Sau l ı laşmak sürecine giren bir Türkiye i lc deınokratiklcşıneye ayak dircterck bu süreci dinaın itleıneye çalı şan gerici odaklar deınagojisi, burjuvazi tarafından tam da zihinleri bulandı rmak, tepki leri gerçek hedefinden saptı rmak için gündeme getirilmektedir. Özgiir Ülke'nin bombalanması i lc DEP mil letvekil lerinin 1 5 yıla varan hapis cezalarına çarptı rı l ınasının, devletin Gümrük Birliği'ne ginnek için yoğun çaba saı·fettiği, AG iK toplantısını öneeleyen bir si.irece nısı lmmısı, bu savı destekleyen malzemelere dönüştürülınek istenmektedir.
Kuşkusuz sermayenin öneml i bir kesimi emperyalist odaklar ın yoğunlaşan baskıs ı ndan , bat ı l ı kam uoyunun tepki si nden rahatsızlık duymaktadır. Ne var ki, DEP mil letvekillerinin mahkum edilmesi ve Özgiir Ülke 'nin bombalanması karşısmdaki i tiraz, yalnızca biçime yöneliktir. Onlar k ı l ı fı nıinareye göre hazırlayal ım, bu�juva hukuk kurallarını bu denli kaba, bu denli pervasız çiğnetmeyelim diyorlar. Ancak ya nasihat ve uyarı smırlarını aşmamaya büyük özen gösteriyorlar, ya da Cem Boyner örneğinde olduğu gibi, burjuvazinin daha uzun vadeli hesap ve eği l imlerine zemin döşemeye çal ışıyorlar.
Aslında kirli savaş borazanl ığı ve kışkırtıcı l ığı çerçevesinde DEP'l i lerin idamını isteyenler ile, Türkiye 'nin itibarı iyice
2 1 8
zedelenir. yaln ızla�ma ve tecrit olma akibetiyle yüzyüze kal ı r kaygısıyla mahkeme kararın ı ele�tirenler, madalyonun birbirini tamam l ayan ik iyüzüdi.irler. B i rinci l er, Kürt u l usal k u rt u l u ş mücadelesi karş ısında söınürgeci devletin kirli savaş batağına boğazına kadar saplanmış olduğunu, acz ve çaresizlik içerisinde her geçen gün kan l ı balçığa daha fazla buland ı ğ ı n ı ortaya koyarlarken; ikinciler de burjuvazinin gelinen aşamada kirli sımışın bir çıkmaz sokak olduğunu az-çok görmeye başlııdığın ı ve bu doğrultuda bazı önlemlere ihtiyaç duyduğunu gösterınektedirler.
Ku�kusuz, TC'nin geleneksel inkar ve i mha politikasında ısrar eden i le gel inen a�aınada askeri çözümün gerçekte çiizüınsüzlük olduğunu giderek daha açık tarzda it iraf eden kesimler arası nda çelişkiler mevcuttur. Ne var ki, Kürt özgürilik mücadelesinin şiddetle bastırı laınadığının görüldüğü yerde ve Bat ı l ı emperyalistlerin baskısı doğrultusunda, bazı güdük reformlarla Kiirt halkın ın ehli leştiril ınesinden, devriınci dinamiklerin tecrit edi lmesinden yana eğilim bel irleyenler de, gerçekte bugünkii sürece teslim olmuş durumdalar. Bir yandan. Kürt u lusal k urtuluş mücadelesini kısmi kül tiire l ve sosyal haklarla teslim alına olanakları alabildiğince daralmıştır . Öte yandan ise. TC kendisini kirli savaşa öylesine kil itleıniştir ki , her geri adım ciddi bir zayı .fl ık anlamına gelecek, yenilgi psikozunu derinleştirecektiL K i bu yalnızca Kürdistan cephesi açısından deği l , özel l ikle de Türkiye işçi sını fı ve emekçiler üzerinde yolaçabi leceği olası etki ler bakımından önem taşımaktadır. Buı:juvazi. tahamıniii sınırlarını aşıın saldırı l ar karşısında sınıfın mi l l i birlik ve beraberlik demagoji leri ve şovenizm zehiri ile teslim alınmaya çal ışı ldığı bir sırada, inkar ve imha politikasındaki her değişikliğin, s ınıfsal mücadelenin zaten çok hassas olan dengelerini altüst edebileceğinin bilincindedir. Gelinen aşamada. askeri çözümden TC 'nin çıkarları nı mümkün olan en az düzeyde zedeleyen bir düzen içi "siyasal çiizüın''e düınen kımıak istese dahi, dizginleri l iiınüyle kaybetme tehlikesini hissetmektedir. Daha önem lisi . o bugün için kısmi reformlar gerçekleştirebi l ıne koşul larına dahi sahip deği ldir. Kürt sorunu karşısında manevra ve esneme kabi l iyetini bi zzat kendi poli t ika
2 1 9
ve uygulamalarıyla yit irın i�ti r. Ekonomik bunal ı m ı n gün geçtikçe derinlqt iğ i , s ın ıfsal
çel işki lerin o labi ld iğ i nce kesk inlcşt iği . siyasal k i l i t lcnmenin parlamenter rejimin temel organ larını felce uğrattığı bir süreç yaşanıyor. Böylesi bir dönemde ipierin MGK, polis şefleri, MiT ve kontr-geri l lanın elinde toplanması. parlamentonun tümüyle bir kenara i ti lmes i . denetimin sermayeye rağmen bu güçlerin el ine geçmesini anlatmaz. Tersine , gelinen bu aşamada, buıjuva s ını f egeme n l i ğ i n i n ancak bunlar arac ı l ığ ıy la güvence al t ına alınabildiğini. ayakta durabi lmek için daha sistenıli baskı ve şiddete ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.
Bu açıdan bakıldığında. Kürt sorunu üzerindeki hesapların suya dü�mesiyle birl ikte ara seç imlerin acz içinde iptalinden sonra Özgiir Ülke gazetes in in bombalanması ve ard ından da DEP davasının ağır nıahkumiyet kararlarıyla sonuçlanması bir rastlantı deği ldir. Bu olayların AGiK ve Avrupa Birliği toplantı larına denk gelmesi de, aynı �eki lde "tal ihsiz'' bir rastlant ı deği ldir. Sürecin böyle scyrclmcsi bil inçli hesaplara, açık nıes<ü lara dayanmaktadır.
Buıjuvazi bir yandan. ba�ta ABD olmak üzere emperyalist dünyaya bu aşamada inkar ve imha polit ikasından vazgeçemcyeceğin i vurgulamak, öte yandan PKK ' n ı n yeni d iplomatik giri� imlcrini dinamit lemek ve yanı ı lamak istemiştir. Ne var ki
bunu Batıya bir meydan okuma olarak anlamak yanl ışt ır. Zira TCnin ne gücü, ne de kiş i l iği buna müsaittir. O daha ziyade. Kürt sorununa daha geniş ve bölgesel dengelerden. oradaki ihtiyaçlarından bakan emperyalistlere kıırşı . kendi misak-ı mi l l i ç ıkarlarında d i renebilcceği kadııı· d i reıımek, bu aşamada emperyal istlerin istediği tarzda bir "siyasi çözüm"e hazır olmadığını anlatmak amacındadır. Siizkonusu olan da bu kararl ı l ık gösterisi deği l . "ez"emedeği sürece "çüz''meye geçcmemenin yarattığı bir çaresizl ik ve tükenmişl ik bel irt is idir.
Kısacası düzen, giderek daha kör bir kinle ve ölçüsüz bir şiddetle kir l i topyekün savaş po l i t ikasını sürdürmektedir. Ne var ki buna bakıp, siyasal çözüm ve d iplomatik girişim ler sayfasının tümüyle kapandığını düşünmek yersizdir. Aksine kirl i savaşta-
220
k i k i l i t lenmcnin bir türiii aşılamadığı . askeri alandaki çozumsüzlüğün ve hczimetin gün geçtikçe dcrinleşt iği yerde, sermaye cephesindeki çıkış arayışları da yoğunla�acakt ı r. B u ıj uva iktidarın kısmi reform ve kültürel haklarla sınırl ı bir "siyasal çözüm .. ü olanaklı kı lacak koşu l l ara bugiin için sahip olmaması. bugünden K ürt u lusal kuı1uluş mücadelesini . bazı kısmi tavizleri de içeren siyasal manevralarla teslim alma hesapları yapmasının, bu doğnıl tuda diplomatik girişimlerde bulunmasının önünde engel değildir. Önümüzdeki süreçte düzen in giderek daha açık bir ıarzda "siyasal çözi.im"den yana di.iınen kı rmasının zem ini doğacak ını . yoksa kendi içerisindeki " s i y asal çözüm" sözeli l cr in i dahi susturacak açık bir faşist dikta sürecine mi girilecek? Bu tümüyle iç ve dış dengelere bağlı olacaktır.
DEP dava sonuçlarına döne l i m. Açıktır ki, verilen mesajlar ne yalnızca emperyalizme yönelikt ir, ne de yalnızca P K K ·
nın diplomatik girişimlerini yanıt lamakla � ın ırl ıdır. M . Al ımık ve Ş . Sakık gibi düzenle uzlaşmaya en açık iki vcki l i n tahliye edi lmesi , diğerleri nin üzerinde ise DG M savcısın ın "yargııaya gideceğiz. idam isteycccğiz" tehdidini savurması. devletin bu kcsim üzerindeki hesaplarını n tümüyle bilmediğini d iişündürtmcktedir. Anı seçimlerdeki tutum konusunda DEP ' l i lerin ancak son andaki bir müdahale i l c d izginlencbilen yalpalamaları . t i.imüyle siyasi bir yargı lama i lc yüzyüze olduk larının b i l i ncinde olan DEP ' l i lerin son dcreec t i ı rck ve kaypak bir hukuksal savunma ç izgisini aşaınmnaları , tüm bunlar. söıniirgcci devlete ayrı bir cesaret vermektedir. K ürt orta burj uvazisinin u l usal kurı u l uş mücadelesi karşısındaki kaypak konuımınu çıplak bir tarzda gözler öıliine seren DEP davası , öte yandan eliizenin öni.imi.izdcki si.ircçtc bu kesimler üzerindeki havuç-sopa pol i tikasını yoğunlaşt ı racağının işaret lerini de verm iş ti r. Şeral'cıtin Elçi ajanı aracı l ı ğıyla kurdurtılmak isıencn Kürt partisi bu pol it ikanın b ir boyutuysa, DEP' l i nıi l letvek i l lerinin çcşiı l i baskı ve tehdi t lerle benzer bir çizgiye çekilmek istenınesi de diğer bir boyutudur.
Ekim
Ocak '95
22 1
TOBB Raporu: "Devrimci özünü boşalt ve ehlileştir!"
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği 'nin (TOBB) finanse ettiği ve Doğu Ergil 'e hazırlatılan "Doifu Sorunu Teşhisler ve Tespit/er" ba�lıklı bir rapor geçen günlerde yayınlandı.
Rapor, iddia edi ldiği üzere, Kürt özgürlük mücadelesinin etkinliğinin güçlü olduğu ve geniş bir politizasyonun ya�andığı Serhad ve Botan eyaletlerinde ve tumarnı Kürt olan 1 267 kişi üzerinde yapılan, 1 ,5 yı la yayılan bir anket çalışmasını kapsıyor.
Rapora göre ankete katılanların % 42'si federasyon, % 1 1 ' i bağımsız Kürt devleti, % 5 3 ' ü d e "siyasi çözüm'"le birlikte (raporda "Kürt halkının özgür ulus kimliği üzerinde toplumsal yaşam ı rahatça örgütleyebi ldiği bir düzenleme" diye belirtiliyor) Kürt sorunun çözi.i lebileccğine inanınaktadır. Raporun ortaya koyduğu sonuçlardan bir diğeri, Kürtlerin kültürel haklarının ve kimliklerinin tanınması gerektiğidir. K i.irt halkının ekonomik yatırım ve iş sahalarının açılmasını istediğini vurgulayan rapor, bölgede
222
yu�unan göçün ekonomik kayanakl ı olduğunu ve özel timden bir hoşnutsuzluktan kaynakfanmadığını aktarmaktadır. Rupor ayrıca. Kürt halkının OHAL'den memnun olduğunu öne sürmektedir. "Askeri çözüm"ün gerçekte çözümsüzlUk ürctıiği ise raporda kıvrak ifadelerle tanımlanmaktadır.
Rapor kamuoyumı aç·ıklanır açıkhmmaz kızı ica kıyamet koptu. Burjuva siyasetçi ve yuzarları birbirine girdi. Ortalığın tozu dumanı inince ise, TOBB ruporunun gerçek amacı ve işlevi dahu iyi gürülebitir hale geldi . Rapor esasta, şimdiye kadar açıktan yazılamayanı yazan, aniatı lımıyanı anlat;ın bir işl!!v yliklenerek ortaya atılmıştır.
70 yıldır Kürt halkına karşı asimilasyon, soykırım ve kirli sava� uygulamalarından ödün vermeyen sermaye· dev leti. Kürt halkının ulusul eşitlik ve özgürlük mücadelesi karşısında giderek daha fazla çözümsüzlük batağına batmaktadır. Geleneksel imha ve inkar politikası iOas etmiştir. Derin bir ekonomik ve siyasal kriz içinde bulunan kapitalist düzen açısından kirl i savaş, ekonomik ve siyasal yükü giderek ağırlaşan bir kambur durumundadır.
Rapor bunun tesc i l l i olmuştur. Ve sermaye çcvrelerinin. emperyalist dünyanın basıncının da etkisiyle, ABD patentl i "devrimci özünü boşalt ve chlilcşt ir" çözümüne giderek daha sıcak buktiklarının gi)stcrgcsi say ı lmalıdır.
TOBB raporunun hangi konjunktürdc ortaya al ı ldığının tah� I i i edilmesi, burjuvazi içerisinde neden olduğu sert tartışmaların aniaşılmasını da kolaylaştı racaktır. Bi l.indiği gibi X4'te sıkılan "ilk kurşun"la dirilen Kürt ulusal kurtuluş miicadclesi, ilzclliklc 1 989-90 dönemi arasında hızla gelişerek. kır ve kentin Kürt halkını kucaklayan bir devrimci kitle hareketi haline geldi. Ne var ki, bu süre zarfında Türkiye işçi ve emekçi sını narından anlaml ı bir destck göremeyen hareket giderek kendi sınırlarına dayand ı. Güçlü ve devrimci bir işçi s ınıfı hareketi olmadığı koşul larda. tıkanıkl ığı aşmakta zorlanan PKK, bugün tiim devriınci direncine rağmen yüzünü giderek daha fazla d iplomatik girişiınIere ve reformcu bir "siyasal çözüm"e dönmüştür. Bunların bir çoğu PKK açısından "taktiksel açı l ımlar" olarak göri.i lsc dahi,
22?
uzun vadede geniş Kürt nüfusu içerisinde bilinç b ulandı rıcı yankı lar uyandıracağı , halkın devrimci enerj isini törpüleyeceği gözden kaçı rı lmamal ıdır. Dahası K ürt ul usal kurtuluş hareketi içerisinde Kürt buıjuvazisine giderek daha fazla etkinlik alanı açacağı da açıktır.
TOBB raporu , onbine yak ı n PK K tutsağının "siyasal çözüın"ün zorlanması doğrultusunda kirli savaşa karşı bir dizi istem ekseninde direnişe başladığı, lutsak yakınları ve metropol lerdeki Kürt halkı tarafından sahiplenen eylemlerin dalgalar halinde yay ıldığı bir dönemde açıklandı.
K uşkusuz TOB B raporu, Özal ' dan beri zemini döşenıncye çal ışı lan emperyalist çözüm platformu doğrultusunda ve uzun vadel i bir planın bir parçası olarak hazırlanmışt ır. Ancak tam da bügiin ortaya atı lması tesadüf deği l . bi l inçl i bir tercih olm uştur. Kürt u lusal kurtuluş hareketinin "siyasal çözüm"ü giderek daha fazla gündemleştirdiği bir aşamada devreye sokulan rapor, devriınci mücadelede ısrar eden Kürt halkı içerisinde "düzen içi çözüm" yanı lsamasını yaratmak ve güçlendirmek amacını taşımaktadır. Kürt u lusal sorununun son eylemlerle dünya kamuoyunda güncleın leşınesine paralel olarak artan emperyalist dünyanın basıncını göğüsrcıneye dönük bir adım olarak da anlaşı lmalıdır.
Öte yandan ise, bugün sermaye henüz Kürt lnılkına kısmi kültürel k ırıntı lar dahi verıneye hazır değildir. hatta devriınci direnci tümüyle kır ı l ınadan böyle bir girişimin Kürt u lusal kurtul uş mikadelesini daha da güçlendinnesinden korkınaktadır. Karş ı t tepki ler bunun ifadesidir. Ve gerçekte Kürt u lusal kurtuluş mücadelesinin düzen içi bir siyasal çözümle ehl i leştirilmesine muhalefetten ziyade, t ıkanıkl ıkla yüzyüze olan hareketi. askeri yöntemlerle ezeınese dahi yorarak, geri Jeterek onursuz kırıntı lara razı etmek pol i tikasının bir uzantısıdır.
Raporu savunan i le şiddetle karşı çıkanlar işin esasında hem fikirler. Bu esas da PKK 'nin ezihnesi ya da devrimci özünlin boşalt ı lması gerektiğidir. B ugün geleneksel inkar ve imha politikasında ısrar edenler i lc, giderek ABD patentli "ez ve ch-
224
l i leştir" poli t ikasının adım adım gündeme sokulmasını isteyenler arasındaki tek fark buna nasıl ulaşı laeağı sorunundadır. Kaldı ki tartışmalar büyük ölçüde sahtedir ve hashas bir konjonktürün hassas dengeleri üzerinde yükselmektedir. Burjuvazi pekala, sermaye rejiminin içinde bulunduğu derin ekonom i k ve siyasal kriz_ koşullarında, Kürt hareketinin devrimci direncinin kın lamadığı b ir 'aşamada K ürt sorunu konusunda manevra yapınanın güçl üklerinin farkındadır ve buz üzerinde dans etmenin tedirginl iğiyle hareket etmektedir.
Kaldı ki rapor neden olduğ u tüm gürült üye ve çektiği tüm tepki lere rağmen, gerçekte l iberal burjuva pol itikanın son derece temkinl i bir kamuoyu yoklamasının ötesine gideınemektedir. Raporda yer alan ekonomik ve demokratik h'akların üzeri biraz kazındığında hemen altından tek siyasal kiml ik , tek devlet çatısı, tek resmi di l sonuçları ortaya çıkmaktadır. Raporun özü ve ruhu ise Doğu Erg i l ' i n şu sözlerinde i fadesini buluyor: "Biz raporu ülke bölünmesin diye yapt ık !"
Kürt halkının üzerinde oynanan yeni oyunlar, açılan yeni tuzaklar devrimci mücadelede ısrar etmeyi ve devrimci çözümü d'ıYatmayı çok daha zorunlu k ı lıyor. Kürt halkı kalıcı bir çözüme, gerçek bir kurt�luşa ancak tüm u luslara kendi . kaderlerini tayin hakkını tanıyacak ve-eşitlik, özgürlük, gönüllü birl ik koşullannda yaşamaya imkan sağlayacak, sömürgeci sermaye rejimini yıkacak sosyal ist bir devri m le ulaşabilecektir. Türkiye işçi sınıfına düşen ise kardeş Kürt halkına tam destek vererek, Kürt halkının kendi kaderinin tayin hakkının tavizsiz bir savunucusu olarak, bu m ücadelede Kürt halkını müıtefıği o larak kazanmak ve iktidar mücadelesine önderlik etmektir.
Kızıl Bayrak Ağustos '95
225
Siyasal tabloda gelecek görüntüleri (Parça)
Kürt sorunu: Sermaye düzeni aç1smdan tam bir açmaz
Scnmıyc düzeni Kiirt sorununda, s iyasal çozum ilc . savaş
açmazı arasında gidip gelmektedir. Bir yandan TÜSiAD. TOBB vb. sermaye kuruluşları. Sabancı gibi tckelci burjuvazinin önde
gelen bir ismi K ürt sorununda yo.:ni polit ikaları. siyasal çözümü gündeme getim1enin zorunluluğundan süz etmekte, ama öte yan
dan da aynı dönemde sümürgeci sermaye devleti PKK 'nın i lan ettiği ateŞkesi tümüyle görmezlikten gelme yoluna giderek, dah
ası Güçiiikonak türü katliamlar gerçekleştirerek, Sivas ve Hatay '
da küy bo�altmalarını gündeme getirerek. Mclik Fırat gibi Kürt sorununun en uysal temsi lci lerinden birini cezaevine tıkanık kirl i
savaş poli t ikasını yoğunl aştırmaktadır . B u ne basit bir i k i l i politikadır. n e d e sıradan bir aldatmaca ... Ti.imi.iyle siinıiirgeci ser-
22()
ımıyc devler inin bu sorundaki açmazının bir sonucudur. Düzen bu sonında açmaz içcrisindcdir, zira Kürı ulusal kurıulu� sava�ımı kar�ı .yüriilülcn kirl i sömürgcci sava�lan zafcrle çıkımının mümkün olımıdığinı artık yeterl i açıklıkla görmekıcdir. Öte yandan bu ko�ullarda emperyal istlerin Kürt sorununun siyasi çözümü doğrultusunda sömürgcci sermaye devletine yaptığı baskı her ge\·cn gün arlımıkıadır. Türk tckelci buıjuvazisi içerisinde de giderek farkl ı pol iı ikııhırın devreye sokulması eğilimi güçlcnmcktedir. Zira kirl i sava� hem kronik bi.ilçc a�·ıklarının e n öneml i nedenidir. hem tekelci buıjuvazinin bel i i bir pazardan yararlanamaması sonucunu doğurmaktadır ve hem de siyasal istikrarsızlığı bi.ilün ülke sathına yayarak ve derinlc�ıircrck, sermayenin çıkarlarını bu açıdım da zora sokımıkı:ıdır.
Ne var ki işin bir cephesidir bu. Sömürgeci sermaye devleti PKK czi lip cıkisizleşı iri lmedikçc. si lahsızlandırıl madıkça. bu koşullarda verilccek kısmi tavizlerin u lusal kurı uluş hareketini daim büyük ve tehlikel i bir güç olarak kendi kar�ısına dikcbilcceği kaygısı iÇl'risindedir. Bu kaygı da onu kirli savaşı t ırmandınmıya i ı iyor. işte bir yandım siyasal çöztimden söz edi l ıneyc başlanırken. d iğer yandım da kirli savıışı ı ınmmdınmmın arkasında. düzen açısından böyle bir açmaz ve çaresizl ik durumu var.
Sivas \'C Hatay: Süınürgcci sm·aşta iki kritik alan
Sivas ve Hatay bazı öneml i ortak özell ik lere sahip. Her iki i l de K uzey Kiirdisıan ' ın .sınır i l ieri durumundadır. Ve her iki ilde de önemli bir A levi nüfus bulunımıktadır. B u iki il in sınır kuşağında bulunması: sinılej ik ve pol itik açıdan buralarda denctim i ele geçinneyi son dcreec önemli k ı l ıyor. Eğer ulusal kurtuluş hıırckcti bu sııur i l l erinde dcnct imi e l ine gcçirirsc. bu m)Uil
Kiird isıan ' ı n iç bülgclcrin�lcki deneli m i n i çok daha k uvvctlendirecck. sömiirgeci devletin iç bölgelerdeki askeri varl ığı çok daha kolay eıkisizlc�ıiri lcbilccektir. Bu nedenle buralardaki denctimi ele gcçim1ck. sava�ın kazaıı ı l ın ış ya da kaybedilmiş olması
227
açısından simgesel bir öneme de sahiptir. Sömürgeci sem1ayc devleti bunun bi l incinde oldlığu içindir k i , uzunca bir süreden beri bu bölgeye özel bir askeri yığınak gerçek leştirmekte, bölgedeki Sünni Türk nüfusu si lahiandı ranık ulusal kurtu luş hareketine karşı k ışkırtmaktadır. K ürt ul usal hareketi de aynı bil inçle bu bölgeye yerleşmcyc özel bir önem vermekte, özel l ikle de bölgedeki Alevi köylerini kazanarak orudaki varl ığını kalıcı laştırıp yaygınlaştı rmayı hedeflemektedi r. Sermaye dev leti bugün ulusal kurtuluş hareketinin bu hesaplarını boşa çıkarmak amacıyla, sözkonusu Alevi köylerini insans ızlaşt ırmaya çalışmakta, Alevi nüfus üzerinde baskı ve terörünü yoğunlaştırmaktadır.
Sivas ' ta yaşanan son köy boşaltma olayları bir başka açıdan da büyük bir önem taşıyor. Uzunca bir süre devlet politikalarının da etkisiyle. Kürt ulusal hareketiyle Alevi kit leler arasında belirli bir mesafe bulunageldi. K ürt u lusal hareketinin Dersim 'de örgütlenmeye başlamasıyla, bu durumda da köklü değişiklikler yaşanınaya baş landı. PKK 'nın S ivas ve Hatay 'daki örgütlenme çabaları işte bu açıdan da, Alevi kökenl i Kürtlerle kurulmaya başlanan bağı güçlendirebi lınek açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Sömürgeci sermaye devlet i . kuşkusuz kendisi açısından son dcreec tehlikeli olan bu gelişimi göm1ckte: bunu engel lemek için özel bir çaba harcamaktadır. Ne var k i , A levi k itlelerine baskı ve terör uyguladıkça. onları güçc zorladıkça. ulusal hareketle Alevi kit lelerin arasındaki bağı deği l , tersine TürkKürt Alevi kit leleri i l e kendisi arasındaki bağı koparmaktadır. Sivas ' taki devlet zorbul ığ ı , geniş A levi yığınlarının toplumsal mücadelenin içerisine çekilcbilmesini ve Kürt ulusal hareketi i lc Alev i kitleler arasındaki yal ı tı lmı�lığm ortadan kaldırmasını kolaylaştıran büyük bir olanağa dönüşmektedir.
( . . . ) Düzenin tek çaresi: Daha azgın terör,
d aha fazla şovenizm
Yukarda en genel hatlarıyla çizilen tablo, sermaye düzeninin önümüzdeki süreçte ne tür güçHiklerle, açmazlarla yüzyüze
228
olduğunu yeterl i açıkl ıkta ortaya koymaktadır. Düzenin açmazını derinle�tircn bir başka öneml i olgu daha var: sermaye devleti bu güçlüklerden kurtulabi lmek, emekçileri denetleyebilmck için çok fazla olanağa da sahip değ i ldir. Onun el inde bu açıdan iki öneml i si lah kalınışt ır yalnızca. B irisi terör ve diğeri de şovenizm.
Ni tek im 24 Aral ık seçimlerinden bu yana geçen iki aylık dönemde, yargısız infazlar, fai l i meçhul cinayetler, cezaevi katl iaınları , Kürt halkına yönel ik katliamlar en azgın biçimleriyle uygulanınaya çalışı lmıştır. Ne var ki bu aynı süreçle, dev letin terör pol itikasını artık eskisi denl i rahat uygulayamayacağını ortaya koyan bir dizi olay da yaşanmıştır. Ümraniye katl iamının ve hemen ardından gazeteci Metin Göktepe 'nin katlcdi l ınesinin ardından, bir dizi öneml i ki t lesel protesto eylemi gerçekleştiri ln�iştir. B u eylemlerin emekçi kesimlerdeki yank ıs ı son dcreec olumlu olmuştur. Tüm bu pcşisıra yaşamm gel işmeler, kitlelerde devletin terör politikasına karşı öneml i bir tepkinin birikmeye başladığını göstermiştir. Gazi olayları ilc başlayan. işçilerin Ankara yürüyüşüylc, Metin Göktepe'n in öldürülmesini protesto güsterileriylc, öğrencilerin son eylemleriyle vb. kendisini açık bir biçimde dışa vurmaya başlayan bir olgudur bu. Kısacası, sennaye devleti bu alanda da, önümüzdeki sü·rcçte eskisine göre çok daha büyük güçliiklcrlc karşı karşıya kalacaktır . Eğer devrimci güçler her adıında etki l i ve birleşik bir karşı koyuşu örgiiılcycbil irlersc. devletin terör polit ikasını etkisizleştirip tersine döndürcbil ınenin olanakları her geçen gün daha da çoğalmaktadır.
Sermaye dev letinin kitle hareketini dizginleycbilınek açısından kullandığı ve son dönemde iyiden iyiyc yoğunluk kazandırdığı bir başka si lah da, şovcnizındir. Kürt ulusal mücadelesi karşısında estirilen şovenist rüzgarı n. işçi ve emekçi hareket ini dizginleınede bugüne kadar öneml i bir işlev gördüğünü bi l iyoruz. K irli sömürgcci savaşın uzaması ve bu savaşın faturasını işçi ve emekçilerin ödemek zorunda kalması, bu şovenizm rüzgarının etkisini giderek azaltmaktadır. Ne var ki şovenizm, yine de son dcreec öneml i bir yönetme si lahıdır. Ve sermaye devleti çok çe-
229
şiı l i vesilclcr yaratarak her geçen gün bu kirli si lahı çok daha yoğun bir biçimde devreye sokmaktadır.
Son bir aylık döneme bakı ldığında bile, sennayc düzeninin kit leleri uyuştunnak, onların lcpki ve öfKelerini başka alanlara kanalize etmek amacıyla nası l azgın bir şovenizm dalgası yaratmaya çalışlığını bütün açıklığı ve iğrcnçliği i lc görebiliriz. Kam uoyunda ''Kardak krizi" olarak bilinen. suni olarak yanıtı lan ya da abartılan Egc''dcki kayal ıklar sorunu, sermaye devletincc tam bir şovenizm histerisine döni.işıüriilmeye çalışılmıştır, halen de çalışılmaktadır. "Mil l i çıkar··. "mi l l i onur'' demagojisi eşl iğinde kardeş Yunan halkına karşı özel bir düşmanlık kampanya- · sı örgiillcnmcktedir. Tırmandırıl<ın şovenizm histerisine yiikselıilcn savaş çığlıkları eşl ik etmekledir vb. Sermaye devletinin her olayı azgm bir şovenizme konu etme gayretinin yakın dönemde yaşanan bir başka ilginç ömeği de, Karadeniz'deki "gemi kaçırma" olayı_ olmuştur. Sermaye devleti, bu korsanlık olayını bile "ırkdaşımız Çeçenler", "düşmanımız Ruslar'' Iliründen aşağılık bir şoven kampanya haline dönüştlircbihnişıir. içinden geçtiğimiz şu günlerde ise. "Kardak krizi''nc bir de "Suriye krizi'' eklendi. Bu kez anlaşmazlığa konu olan sorun, sınırdaki birbuçuk kilometrekarelik bir toprak parçw;ı ! Sermaye basınının yürüllliği.i kampanyaya göre bu bi.iyi.ik ve önemli anlaşmazlık nedeniyle iki ü l ke arasında giderek daha da sıcakla�an savaş rüzgarları esiyor! vb . . .
Öyle görünmekied i r k i , sermaye düzeni içerde sıkışı ıkça şovenizm rüzgarını da daha kuvvetl i esJinucyc çalışacak, işçi ve emekçi leri bu yolla denel im alıında ltılımıyı dcncyecekt ir. Bu olgu (ioğal olarak öni.iıni.izdeki si.ircçıe komünistler ve devriınciler açısından şovenizme karşı mücadelenin çok daha özel bir önem kazanacağına da işaı·cı etmektedir. Şovenizme kar�ı "halkların kardeşliği'' bayrağını. yi.ikselıınek, �ovcnizınin sın ı f ve emekçi ki t leler üzerindeki eıki ve denelimini k ınnak, sın ı f mücadelesinin geleceği açısından kritik öneme sahip bir görev al<ını olarak dunmıkıadır. biz koınünisılcrin ve devrimcilerin önünde.
230
Ekim
15 Şubat '96
Çözüm de!rimde, kurtuluş sosyal izmde!
Tek taranı ateşkes ''e gerçekler
Sönıilrgeci devlet öteden beri P K K 'n ın "siyasal çozum konusundaki ısrarını ve bunun yolunu açma .amaçlı ıek tanını
ateşkes girişimlerini PKK 'nın ciddi bir. zaafiyelinin i f:ıdesi ola
rak propaganda etmiştir. Geri l lanın ·öze l l ikle ateşkes döneınierine
, tekabül eden eylem kapasitesindeki düşüşünü/ ya da sınırl ı
harcketl i l iğini de bunun somut kanıtı olarak giisıcrm i�t ir. Veril
mek · istenen mesaj şudur; "terörün" belini kırdık. PK K artık Ku
zey Kürdistan 'da kalıcı mevziler olu�tunmık gücünde değildir.
Gerillanın şurada ya da burada ortaya koyduğu eylemler ise da
ğılmıŞ PKK'den arta kalan küçük grupların sınırlı ve küçük çap
l ı . vur�kaç eylemlerinden ib�reıı ir. Güvenl ik güçleri Kürdistan çapında duruma tamamıyla hakimdir.
Bir kaç yıl öncesine kadar PK K Botan bölgesiyle birlikte anı-
13 1
l ı rdı . Yalnızca gerillanın eylem sahası olarak deği l , siyasal kitle desteği bakımından da Botan PK K için stratejik önemde bir alandı . Tam da bu nedenle, sömürgcci sermaye devleti topyekün savaş stratej isini benimser benimsemez bu bölgeye yi.ikleııdi. Kanlı ve kirl i savaşını esas olarak Botan 'da ve yanısıra Amed'te (Diyarbakır) yoğunlaştırdı. Binlerce köyü yaktı, yıktı ve boşaltt ı . Botan adeta insansızlaştırı ldı . Yalnızca kırsal bölgeler deği l , Ş ırnak ve Cizre gibi yerleşim birimleri de aynı türden saldırıların boy hedefi oldular. O kadar ki , bu kentler "yeniden oluşturuldu"lar. ·Birer "korucu kent" hal ine geti rildi ler.
Tüm bunları.n PKK 'nın öze l l ikle kit le desteği ne bir darbe olduğu açıktır. Ancak sermaye dev letinin güvenl ik güçlerinin Botan 'da ve genel olarak Kürdistan 'da duruma hakim olduğu şeklindeki propagandasının yalana dayalı olduğu gerçeğini değiştinııez. PKK sömürgeci semıaye devletinin Ilim çabalarına karşın Botan'dan sökülüp atı lamanıışt ır. Botan ve yanısıra Amed eyaleti bugi.in de geri l lanın en önemli eylem alanlarıdır. Keza kitle desteği bakımıııdan da eski konumunu korumaktadırlar. Sağgöze kampının PKK 'nın ikinci Be k aa 'sı niteliğinde bir kamp olduğunun açıklanması ve günümüzde savaşın özel l ikle Kulp. Licc ve Gcrs üçgeninde yoğunlaştırı lması da bu gerçeğin it iraf edilmesidir.
Öte yandan Kürt özgürli.ik mi.icadelesinin cereyan ettiği saha yalnızca Botan-Amed (Diyarbakır) ve Serhal ( Kars) eyaJetlerinden ibaret deği ldir. Özgürlük mücadelesi Dersim ve S ivas gibi yeni ve öneml i mevziler de kazanmıştır. Dahası PKK savaşı , Hatay başta olmak üzere, Çukurova'ya da yayınayı başarmıştır. Söınürgeci burjuvazinin tüm bir '95 yı l ını Dcrsiın ' i insansızlaştınna ile geçirmesi , '96'da h ışın1la Sivas'a yüklenmesi ve nihayet Hatay 'ı Olağanüstü Hal kapsamına almak için bi.iyük çaba sarfetmesi. bu olmayınca özel i l stati.isü alternatifini ortaya alınası vb. boşuna değil . Demek oluyor ki , söıni.irgeci sermaye devleti Ki.irdisıan'da duruma hakim değildir. Tüm çabası Kürt özgürlük mücadelesini sözkonusu alanlardan söküp atma ve alamı hakim olma, PK K 'nı ıı güç ve etkisini hiç . değilse sın ı rlama
232
çabasıdır. PKK bel l i dönemlerde bel ir l i gel-gitleri yaşasa ·da güç ve et
kisini korumuş ve yayınayı başarmıştır. Son 24 Aral ık seçimlerinin ortaya çıkardığı tablo dahi PKK'nın Kuzey Kürdistan'daki güç ve etkisini bell i bir başarı ilc koruduğuna somut bir göstergedir.
PKK daha bir kaç yıl öncesine kadar Güney Kürdistan'da daha çok askeri b ir güç olarak an ı l ı rd ı . PKK bu y ı l l arda Güney Kürdistan' ı daha çok Kuzey Kürelistana geçiş alanı olarak kullanır, Kuzey Kürdistan 'a dönük geri l la eylemleri için elverişl i bir saha ve önemli bir lojistik destek kaynağı ol<ırak dcğerlendirirdi. Nedir ki, giderek buraya da yerleşti, burada da önemli mevziler kazanarak kal ıcı hale geldi. TC'nin Barzani ve Talabani i lc işbirliği halinde bu durumu engel lemeye dönük saldırı ları da bunu önlcyemedi . PKK özellikle "İkinci Ağustos At ı l ımı" denilen çıkışı i le "ınisalir güç" olma konumundan çıkıp Güney'deki güçleri etkileyen bir güç ve konum ·elde etti . Gelinen yerde PK K Güney Kürdistan'da yalnızca askeri bir güç deği l , art ık TC ve emperyalist lerin de i tiraf ettikleri Ül.ere Barzani ve Talabani ' den sonra üçüncü sahasal kuvvcttir. PKK ' nın Güney Kürdistan'da etkin b ir siyasal güç olduğunu gelinen yerde Güney Kürdistan ' ın iki büyük gücü KDP ve YNK da kabul etmektedir. A BD'nin bilgisi ve denet iminde. üste l ik TC'nin devre dış ı kalınası pahasına gerçek leş t i ri lmcyc çalışı lan Dubl in toplant ı ların ın başarıs ızl ıkla sonuçlanınasmın arkasında da açıkça PKK etkeni ve PKK 'nın "İk inci Ağustos Atı l ımı" vardır.
PKK 'nın son bir iki y ı l içinde Kuzey Kürdistan'da yeni ve önemli ınczi ler elde etmesi, savaşı Çukurova ve Hatay ' ı kapsayacak denl i yayınası ve en önemlisi de Güney Kiirdistan'da süreçleri etki leyecek kadar etkin bir siyasal kuvvet hal ine gelmesi. başta söınürgeci sermaye devleti TC'yi olmak üzere bölge devletlerini ve ABD başta gelmek üzere emperyalist leri fazlasıyla rahatsız etmektedir.
Sözkonusu gelişmelerden en fazla rahatsızlık duyan söınürgcci TC'dir. Başta Türk Genelkurmayı 'n ın birinci derecede yetki l i leri olmak üzere tüm devlet adam ları sürecin kendi aleyhlcrine ge-
233
l iştiğini gayet açık görmektedirler. TC mevcut durum karşısında büyük bir telaşa kapıl ınışı ır ve korku içinded ir.
TC yakın dönemde gerçekleştirilen Ortadoğu 'daki terür zirvesine çok · büyük önem vermektedir. Cumhmbaşkanlığı katında bu zirveye kat ı l ması başta Filistin hal k ı olmak üzere, tüm bir Arap dünyasını fazlasıyla rahatsız ell i . iu ifak arayışları: Ortadoğu'nun en büyük terürist devlet i israi l " le süzde terüre karşı ik i l i anlaşımılar imzalaması: PKK "yı destekl iyorlar diyerek Yunanistan. Suriye ve iran ' la düşmanca çatışmalara girecek denl i i l işkilerini gerginleşt irmesi : A B D ve diğer empery<ılist leri bu üç (kvlete bask ı yapmaya zorl aması: 1 rak · ın toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak üzere ambargonun kaldırılarak Irak ve Saddam i lc yeniden i l işki kurulması talep ve girişim leri, Barzani ve Tahthani 'ye verdikleri "kırmızı pasaporı '"lan iptal etmeleri ve emperyalist iilkclerin Barzani ve Talabani 'ye hiçbir biçimde güvenmemeleri gerektiğini telkin etmeleri vb. -Ilim bunlar TC" nin içine girdiği korku ve ıcla�m i fadeleridir.
TC. Ecev i t " in son günlerde a<;ıkça dile getirdiği gibi Güney Kürdistan'da PK K ' nın denet imi nde bir K ün devletinin kurulm:ağı korkusuna kapı lmışı ır. TC bi r olası l ık olanık böylesi bir gelişmeyi dü�ünınek dahi istenıemekıedir. Bu nedenle de ç ı lgınlık pahasına sürecin bu yönde seyre!mesiııi engellemeye çal ı�makıadır . . Sömürgeci sermaye devletinin emperyal.isı ü lkelerin telkinlerine karşın kirli savaşı sürdünnek konusundaki ısrar ve direncinin açık göstergesi son operasyonlan da bunun i fadesidir. Siimürgeci sermaye. devleti iğreti bir çiiziinıü dahi içine sindirememektedir. Henüz buna hazır deği ldir ve K ürt hal k ını imha st ratejisinde ısrar etmeye hiç değilse bir süre daha devam etme kararl ı l ığındadır.
Emper�·alistler de sertleşiyorlar
ABD başta gelmek üzere emperyalist ler yakın döneme kadar bülgedeki hesaplarını Barzani ve Talabuni gibi işbirl ikçi ı l ıml ı l iderler üzerinden yupıyorlardı . Ne var k i . diğer k imi etkenierin yanısıra. özel l ikle PKK ·nm bölgede etkin bir siyasal güç hal ine
234
gclıncsi bu olanağı Himüylc olmasa dahi . önemli ölçüde gerilere illi. Güçlükler yanını. P K K ·nın siyasal etki nl iğinin Dublin zirvesini boşa çıkarııcak denli rol oynaması da bunun i fadesi oldu.
Gelinen yerde Kuzey i lc Güney arasındaki sınır çizgi leri sil ik leşmiş, süreçler içiçe geçmiştir. K iirt sorununun çözümü de bu gelişmeye bağlı olarak daha k<ırmaşık ve d;ıha güç bir hal almıştır. Yalnızca Barzani ve Talabani üzerinden iş görmek <Iiinemi geride kalmıştır. Çözüınii PKK 'sız diişiinmck -bugiinkü giiç ve etk in l iğini koruduğu sürece- neredeyse olanaksızdır. PKK bu karınaşık ve içiçe geçen süreçlerin ister istemez ınuhatap alınması gereken bir ünemli etkendir. içlerine sindirsinlcr ya <hı sindirmesinler emperyalistler de bunu görüyorlar. Esasen emperyal istler, PK K ·nın siyasal çöztim konusundaki ısrarının ve buna zemin hazırlaımık amaç l ı tck taranı ateşkes g i rişimlerini de vesil.c ederek topnığı PKK 'lı bir çöziimc hazır hale gctinnek eği l i mini de gösterdi ler. Son olarak Almanya aracıl ığıyla bu yündc bir nabız yoklaması da yaptılar. Ancak onların temel bir koşulu vardı ; PKK 'nın ehli lcşmcs i ! Açıkçası ABD ve diğer Batı l ı emperyalistler PKK ' n ı n bayrağında Onık-Çe k i ç ' i ç ıkilfması n ı . Öcalan ' ı n PKK 'n ın klasik K P' dcn farkl ı b i r part i olduğu açıklaımılarını. ABD başkanımı yazdığı mektupta dile getirdiğiklerini yeterli giirınüyorlar. Son düneınierde daha bel irgin biçimde di le getirdikleri gibi, PKK · nı n adını değiştirmesi de dahi l . stratejisinde ve yöntemlerinde köklü değişiklikler yapmasını , açıkçası silahı bırakıp ı l ımlı siyasal bir partiye dönüşmesini . A. Öcalan'ın da Talabani ya da hiç değilse Kemal Burkay gibi ı l ı ınlı bir lider kiml iği kazanmasını. daha vurucu bir anlaıımla "Öcalaıı ' ın Yaser Arafat' laşması"nı istiyor ve dayatıyorlar.
A. Öcalan ve PKK siyasal çöztim komısuı)daki ısrarımı karşın bu istem ve dayatmalanı açık bir direnç gösterdi ve gtisternıcye de devam ediyor. Emperyalist ülkelerin son dönemde artan PK K 'yı yal ıtma ve kuşatımı gi ri�iın lcri nin nedeni de PKK' nın
ehli lcşıneye açı k bir direni� giistermesidi r. Emperyal i st ler ge l i
nen yerde PKK ·ya karşı bir sert l ik pol i t i kası izlenıcktcdirlcr. Bu
nun son ve somut iirncği ise A lman devlet i n i n P K K 'ya diiniik
saldırı kaınpanyasıdır. Alınan devleti günümüzde PKK'ya karşı TC i le benzer bir politika izlemekte, PKK üzerinde tam bir devlet terörü cstirınektcdir. Bu saldırı ların yegane amacı var; ehl i leşıncyc direnen PKK 'yı zora dayanarak chl i lcştirınek! Ne k i . bu operasyon da öncekiler gibi iimürsi.izdür ve öınürsüz kalacaktır.
TC'nin tarihi yalan ve inkar tarihidir
"Aldatmaca ve Atmaca" ya da daha doğru bir söyleyişle yalancı l ık ve ikiyi.izli.i l ük söınürgcci TC'nin en karakteristik özell iğidir. O kadar k i , genekle ve öze l l ikle de Kürt halkına dönük yönü i lc Cumhuriyet tarihi tüm üyle bir yalan ve i nkar tarihidir. '38 Dcrsim isyanının ınanevi l ideri Seyit Rıza'nın o güne kadarki tüm cumhuriyet hi.iküınetlcrinc atfcn söylediği "hukuınata be sercf u zurekar··. yani "yalancı ve şerefsiz" ni tclemesi, keza ünli.i yazarımız Yaşar Kemal ' in TC' nin Kürt halkına dhnük tüm bir pol i t ika ve propagandasının yalana dayal ı ve Cumhuriyet tarihinin bir "yalanlar seferi"nden ibaret olduğuna i l işkin yazısı da bu bakımdan oldukça isabetl i olmuştur.
Sözge l imi : M . Kemal işgal y ı l ları nda Kürt halkına büyük vaatlerde bulunmuş, ne ki işgal kırı l ıp gelip Türk burj uvazisi ikt idara yerleşince vaatlerini unutmuştur. B ununla da kal ınınadı; Kürtlerin varl ığı dahi inkar edi l ip Kürtler tam bir soykırımdan geçiri ldi . Sonrası tck parti ve tek şef dönemidir ki; Ki.irtlcr bi.iti.in bir dönem jandarma-tahsi l dar ve ağa zulınü alt ındadır, sürgi.inden ve kırımdan başını kaldıraınanı ışt ır. Bu dönemi Bayar ve Menderes ' in Demokrat Parti dönemi izler. Tek parti ve tck şef döneminde sını rsız acı lar çeken Kürtler bu kez Demokrat Partisi ' ne sığın ı rlar adeta. Fakat değişen hiçbir şey yoktur. Demokrat Parti bünyesinde yer alan büyük toprak ağaları da dah i l , s�tld ırı lara i lk uğrayıp yeniden sürgi.inlere gönderi lenler, zulme hedef olanlar yine Kürtlerdir. Bütün bir ' 60 ve '70 ' l i yı l lar boyunca ise Kürdistan ' da komando zulmü kol gezınektedir. Söınürgeei sermaye devletin in karakteristik özel l iği .olan yalancı l ık ve ikiyüzlülük politikası , yükselen devriınci Kürt u lusal hareketi
236
kar!iısında açık bir sıkışınış l ığ ı , acz ve çaresizl iği ya�adığı 'RO' I i y ı l ların ortalarında!' itibaren yeniden devreye girmiştir.
Özal dönemi tümüyle Kürt halkı içinde hayal ler yayma ve boş bcklcntil�r yaratma dönemidir. H içbirinin en küçük bir karşıl ığı olmadığı gibi. bu dönem K ürtlerin hem K uzey'de hem de Güney Kürdistan'da büyük acı lar ve yıkımlar yaşadığı bir dönem olmuştur.
' 9 1 yı l ında kurulan DYP-S HP hükümeti döneminde ise Kürt sorununun yeni bir ıcınci üzerinde gelişip çözümünü dayatması karşısında, dönem in başbakanı Demirel "Kürt real itesini tanıyoruz" demek durumunda kalm ı şt ı r. Ancak bu sözler de önceki ler gibi ç-ok çabuk unutul m uş, Kürt halk ına dönük baskı ve kirli savaşa devaın edil miştir. Demire l 'den boşalan yere oturan Tansu Çi l ler, başbakanl ığ ın ın ilk döneminde birdenbire ortaya "Bask ınodeli"ni atını!i , ama akabinde topyekün savaş parolm;ıyla Kürt halkına dönük tarihin en kapsaml ı saldırısını başlatmıştır. Üç binin üzerinde Kürt yerteşi m birimi yak ı l ı p yıkı lmış ve boşaltılmış, milyonlarca Kürt insanı mecburi iskana tabi tutulmuştur. Türkiye genelinde olduğu gibi işkence, fai l i meçhul cinaycılcr, gözaltı ve tutuklama Kürt halkının -üstelik de kitlesel boyutlardaya�adığı günlük olaylar haline gel miştir.
Kürt halkı içinde dayanaksız hayaller ve bo� beklenıi ler ya
ratmanın yeni ve sön örneğini ise yakı n dönemde işbaşma gelen ANAP-DYP hükümeti başbakanı Mesut Y ı l maz sergil iyor. O da öncekiler gibi Kürt halk ına dönük vaatlerde bulundu .. Kürt sorununu yalnızca askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini, yeni yaklaşımiara başvunnak gerekt iğini i leri sürerek i şe başladı . Olağanüstü Hal'in kaldırı lacağı ve Kürtçe televizyon sözleri verdi. Dahası seçimlerin hemen öncesinde "Yalanlar Seferi'" yazısıyla biiyük yankı lar yaratan Yaşar Kemal ' le Kürt sorunu üzerinde tartı�mak-görü� almak üzere bir görüşme yaptı . Öze l l i k le bu görüşme hemen her çevrede büyük merak uyandı rd ı , belki de dayanı ksız hayal lerin yayı l ınasının en öneml i nedeni oldu.
Mesut Y ılmaz hayal yaymaya sürdürken, söınürgeci serınaye devleti boş durmadı. Mesut Y ı lmaz ' ı n "büyük dostum'" dediği
237
Ym�<ır Kcm.ı l " i ağır cezaya çarptırdı . K ürl halkı ise 5 N i san'dan beridir kanlı ve kirli büyük bir yeni saldırıyı yaşıyor.
Demirel-Çil ler Mesut Y ıl maz ve bu amda çeşit l i sanayici ve iş adamlarının dönem dilnem kamuoyunu meşgul edip, "siyasal çözüm"e i l işkin bcklcnıilcr yaratan sözlerinin gerçek yaşamda hiçbir karş ı l ığı yoktur. Ve esasen böylesi bir çüziim için bile bir ağırl ık koyma kararlı l rğını i fade etmemektedir. Bel l i bir rahatsızlığı, kirl i savaş ·konusunda bel l i bir çatiağı i fade etse bile "siyasal çôzüm" için umut olma üzel l iğini taşımamaktadır. Tümli de özünde ve esasında poli t ik birer ımıncvnıdan, bir kirli savaş taktiğinden başka bir şey deği ld ir. Bu nedenle de hiçbirine inanılmamalıdır.
Çözüm devı·imdedir!
Dönem kirli savaş taktiğinin i fadesi mancvrcılara. şurada ya da burada o luşan çatlaklara, gerçek yaşamda hiçbir karş ı l ığı olmamı� ve olmayacak olan siizlcre takıl ıp , hayallere dalımı ve yığın ları beklenti içine sokımı dünemi değildir. Dönem gerçeğe dönme ve gerçek yaşamın asli unsurlarımı bakma dönemidir.
Ti.im veri ler Türkiye'nin yeni bir si.irece evri lceeğini gösteriyor. iktisadi kriz derinleşiyor. Ekonomi felç olmuş durumda. Türkiye'de iktisadi-toplumsal ve siyasal koşullar işçi ve emekçi ler için her geçen giin daha da çekilmez hale geliyor. Semıaye iktidarı felç doruımı yaşayılll ekonominin -kirli savaşın çıkardığı ek fatura da dahi l- tüm yiiklerini işçi ve emekçi sınınara yüklemek istiyor. Yoğun iktisadi sömürü, düşük ücret politikusı , s ıfır zam dayatması . ardı arkası kesilmeyen zamlar, hayat pahal ı l ığı, açl ık ve sefalet. iktisadi ve toplumsal yaşamda bundan böyle çok daha yakıcı .biçimde kendisini hisset irecek olan özel leştirme saldırısı. hak gaspları ve nihuyel artanık süren siyasal devlet terörii; biiilin bun lar· i�çi ve emekçiler içinde gi.iı1 geçtikçe daha derin ho�ıwısuzluklara yol açıyor. Hak arayışları artıyor. Sümlirliyc, bask ıya. ardı arkası kes i lmeyen devlet terörline karşı kent yoksul imın ın Gazi i lc başlayıp yükselen hareketi, eğitimin tizel lcş-
238
tirilmesi saldırısına kar�ı parasız eğitim talebiyle alanlara çıkan öğrenci gençl iğin bel l i bir kitlesell ik ve ıni l itcın l ık la karaktcrize olan eylemliliği, kamu emekçilerinin özelle�tinncyc ·karşı ve grevl i-toplusözleşmeli sendika talebi için başlattıkları eylemler, işçi sın ı fında t ı rmanan hoşnutsuzluk ve mücadele isıeği vb., bunların tümü Türkiye'de devrimci bir sını f mücadelesinin gelişip-yükseleceğinin ön bel irti lcridir.
Öıe yandan işçi ve einckçi sınıllar giderek yaşannıaz hale gelen iktisadi, toplumsal ve siyasal koşulların Kürt halkına dönük kirli sava�la bağını bugün daha çok görüyor, sonuçlarını çok daha doğrudan yaşıyorlar. B u ise onları k i rl i savaşa kar�ı tutum almaya, suskunluğu bi r yana bırakıp kirl i savaşa karşı seslerini yiiksclııncyc zorluyor. "Kirl i savaşa son, yaşasın halkların kardeşl iği !", "Savaşa deği l , eğilime-sağlığa bütçe!'' vb. şiarları kitle eylemlerinin en çok ve en gür aıı lan şiarları hali ne gelmesi de bunun .gös-tergesidir. Gelişıneler bundan böyle kirli savaşa karşı işçi ve emekçi ağı rlığının daha da hissedileceğini gösteriyor.
Türkiye devriınci hareketinin bel l i. bir güce ulaŞınası ve bu temel üzerinde düne göre daha kapsaml ı bir pol it ik çal ışına ve eylem kapasitesi ortaya koymaya başlaması bi r diğer önemli gelişmedir. İşte bütün bu gelişıneler Kürt özgürilik hareketine (PK K) önemli görevler yükli.iyor. Kürt kurtuluş hareketi gelinen yerde siyasal ya da barışçıl çözüme dayalı stratejiden v<ızgeçınel i , yüzünü Türkiye devrimine çevirınel idir. Kendi orta sını narı üzerinden iş görme isteğine son verip kendi alı sını flarımı güvenınel idir. Mi lyonlarca emekçi ve yoksul Kürt köylüsünUn demokratik ve devrimci potansiyelini açığa çıkannayı ve harekete geçinneyi esas almalıdır. Kirli savaş taktiklerinin i fadesi dayanaksız hayalleric ve boş be�lenti lerle vakit öldi.irıneınclidir. Yüzünü Türkiye işçi sını fı . emekçileri ve devriınci kuvvetlerinden yana çevinneli, onlarla birleşınelidir. Metropollerdeki proleter ve emekçi kitle hareketl i l ikleri içinde aktif bir Kürt işçi ve emekçi potansiyeli var. PKK bu potansiyelin Türk i�çi ve emekçi kit lelerle bi rliktcliğini teşvik etmelidir. Zira, "kirli savaşın sonu'" bu birl ikteliklen geçmektedir. Kürt sonımında köklii. kalıcı ve gerçek
239
bir çözüm ancak sermaye devletini yıkacak devrim ve sosyalizm mücadelesi ve Kürt kurtuluş mücadelesinin buna verdiği aktif desteklc olanakl ıdır.
Öte yandan komünistler Ki.irt kökenl i işçi ve emekçi lerin Türkiye i�çi sın ı fı ve emekçi kit le mücadelesinin ön sanarında tuttukları önem l i konuımı çok iyi dcğerlendirınel id ir. Bu paha biçilmez olanağı birleşik devriınci mücadelenin etkin bir dayanağına çevirınclidirler. Türk işçi ve emekçileri içinde Kürt kurtuluş mücadelesinden yana gel işen duyarl ı l ık etkin bir faal iyetle gel i�tirilınel i ve akt i fle�tiri lınelidir. Komünistler çabalarını başta işçi s ını fı olmak üzere emekçi katınanların Kürt kurtul uş mücadelesine eylemli desteğini örgütleınek üzere yoğunlaştırmal ıdır. Bu görev günümüzde yakıcı bir nitel iğe sahiptir.
240
Kızıl Bayrak Mayıs '96
Faşist rejimin kudurganltğt arttyor Sald1r1ya karşi birleşik direniş!
(Parça)
Öte yandan. seçimlerin hemen ardından· devrimci ve ein_ekçi hareketi . peşpeşe bazı yeni pol i t ik çıkışlar yaptı. Y ı l ı n b�şında zindanlara yönelti len saldırı kararlı bir elirenişle püskürli.ildü. M . Göktepe'nin iildürülınesi büyük b i r anıi-faşist protesto gösterisine neden oldu ve pol isin gerçek yüzünün açığa çıkmasında öneml i b i r rol oynadı, Şubat'ta öğrenci hareketinin· büyük çıkışı yaşandı. Harçlara karşı başlayan protestolar hızla mi l itan kitlesel bir karakter kazandı ve eğitimde özelleştirmeye karşı bir harekete dönüşti.i. Bu. yı l ların durgunluğu içindeki .öğrenci hareketinde öneml i bir politik sıçraınaydı . Mart ayında başlayarak yeni bir çıkışı bu kez kamu çalışanları hareketi yapt ı . N isan ayı içindeki eylemiere geniş bir memur kitlesi katı ldı . 1 4 N isan eylemleri memur hareketinin polit ik karakter ve mil itan tutum bakımından en i leri düzeyini ol uşturdu. Ve nihayet, İ stanb u l ' daki görkemli 1 Mayıs kutlaması, kitle hareketinde�i bu polit ik çıkışların üzerine g"eldi
241
ve onl arı n en i leri noktası oldu. Sermaye cephesi istanbu l 'da yüzbini aıjkın bir kitlenin katıldığı bu görkemli gösteride yalnızca kitlelerin düzene öfkesini ve ıni.ieadele kararl ı l ığını deği l . fakat aynı zamanda devrimci örgütlerin güç ve etkinliğini de yeterli açıklıkta gürdi.i. K itle hareketi ndeki geliıjme ile örgütlü devriınci hareketteki güçlenıncnin organik bir bütünlük olu�turduğu görüldü.
Bu tablo MGK yönelimindeki düzen cephesini harekete geçirdi . 1 M ayıs'ta bel l i bir ba�urıyla gerçekleştirdikleri provokasyonla elde ettikleri atmosfer, saldırının 1 Mayıs' ın hemen ardın<lan başlatı l ınasını kolaylaştırdı . Sermaye medyasının oluşturduğu zemi n üzerinde devlet karşı saldınya geçti. Zindanlar hedef tahtas ına oturtu ldu. Sokak eylem l eri ne, h ak arama doğrul-tusundaki en meşru çıkışlara azgın bir polis terörüyle yanıt ve- rildi . Yüzlerce insan sık sık gözaltına alındı. Bu bir tür fii l i sıkıyönetiındi .
·
Fakat medya tarafından alçakça bir propagandayla destek- . lenen bu saldırılara rağmen devlet açık bir i.islünli.ik sağlaymnadı . Çıplak zorun bu kaba devreye sokuluıju devletin gücünün deği l , aczi nin bir göstergesiydi. Onu bu acze devrim cephesinin ve yığınların direnme kararl ı l ığ ı itiyordu. Arzuladığı türden bir denet imi sağlayabi l mek için çı plak zoru en kaba biçimde sergilemek zorunda k�ıl ıyordu. Bu ise rejimin gerçek kimliğini .ıçığa çıkarıyor. onun teşhirini kolayhııjt ırıyordu. Cezaevlerini tesl im al ımiya yönelik saldı rının binlerce devrimci tutsağın kararl ı d ireniş duvarına ç�ırpması, faşist rejime işinin ne kadar güç olduğunu, çat ışmanın bu en kritik cephesi üzerinden somut olarak göstemıiş durumdaydı :
H ADEP Kongresi 'ndeki "bayrak olayı" bahane edilerek ülke çapında başlatı lan şovenist kampanya bu ortaını n üzerine geldi. Bu, faşist rejim için. dunıınu kendi lehine dcğiştinnek için yapılan yeni bir çık ı ş oldu. Sermaye şimdi en iğrenç karlını oynuyor. Bu. yığınların u lusal duygularının en ikiyüzlü biçimde ve en aşağ ı l ık hesaplarla kışkırt ı l ı p istismar edilmesidir. 'oünyanın emperyalist e fendi lerine w�akl ık edenler. Türkiye'yi her açıdan ABD emperyalizmine peşkeş çekenler, ulusal çıkar ve değer adımı �
242
ne varsa onyı l lardır emperyal ist ağababalarının ayaklarının altına serenler, bugün kalkıp her türiii u l usal haktan zorla yoksun bıraktıkları Kürt halkı karşısında "ulusal gunır'' oyununu oynuyorlar. Daha doğrusu Türk halkını bu oyuna alet ederek serseınletınek, yarattıkları şoven toz-duınan dalgası içinde toplumu arzuladıkları türden bir cendere içine sokmak istiyorlar. Şoveniz;n histerisinin uygun ortaınında çıplak zora, teröre, cinayetlere, infazlara, işkenceye bel l i bir meşruluk kazandı rmak istiyorlar. Bayrak olayının hemen ard ı ndan üç HADEP ' I i y i alçakça kur�unlaınaları , EP taraflarların ın barışçıl eylemine başkentin göbeğinde en vahşi biçimde saldırınaları bunu gösteriyor. Çok özel tarzda yarattıkları bu ortamı koruyab i l i rlerse, pervasız saldı rı ları yeni boyut lara çıkararak sürdürecekler.
Ne var k i . bu oyunu sürdürmek hiç de sandık ları kadar kolay değildir. Topl umun devrimci ve ilerici güçleri bu alçakça oyunu bozmak için gerekl i kararl ı l ık la direneceklerini şimdiden bel l i etmiş durumdalar. Y<ınıtı lan ortaının basınc ımı rağmen HADEP için dile getirilen i lerici dayanışma bunun göstergesidir. B ugün devrimci ve i lerici güçlerin önünde, faşizmin şovenist kampanyasına karşı "Yaşasın halkların kardeşl iği ! " şiarını yükseltmek, Kürt halkının meşru ·ul usal istemlerini her zamankinden daha. büyük bir kararl ı l ıkla savunmak ve K ürt halkını hedef alan sömürgeci kirli savaşa karşı her zamankinden daha etki n bir mücadele yürütmek görevleri durmaktadır. Faşist rej imin topluma egemen kılınaya çalıştığı şovenist histeriye veri lecek en iyi ve en acil yanıt budur.
Faşist sermaye rejiminin hesaplarını bozmak için koşullar fazlasıyla uygundur. Sermaye düzeni iç ve dış politi kada gitgide daha çok bir batağa saplanınaktadır. İçerdeki azgın işçi-emekçi düşmanı uygulama ve pol itikalara, dışarda ABD-İsrai l eksenine dayal ı ve bölge halklarına dü�ınan bir saldırgan pol i tika eşlik etmektedir. Ağırlaşan iktisadi ve toplumsal sorunlara sermaye-nin hiçbir çözümü yoktur. Y ı l lardır yapılan ve halen yapılınakla olan faturayı işçi s ınıfına ve eınekçi lere ödeterek günü kurtarınaktan ibarettir. B una karşı oluşan toplumsal tepki ise, parti ler düzeni-
243
nin i Oasıyla birl ikte, artık gitgide daha geniş bir biçimde çıplak zor i le karş ı lanmaktadır. K ürt sorununda kör bir k irl i savaşı sürekl i tumandırmak dışında düzenin hiçbir stratejik politikası yoktur. Kürdistan Türk devleti için çoktandı r gerçek bir balağa dönüşmüştür. Bu ortamda özel provokasyontarla tezgahianan şovenizm histerileri rejime ancak çok kısa süreli soluklanınalar sağlar. Buna bile fırsat venneınek, sanı ldığı kadar zor değildir. B u nerdeyse tümüyle devrim cephesinin izlcyeccği doğru politik tutum ve göstereceği direnme kararl ı l ığına bağ lıdır.
244
Ekim
IS Haziran '96
işçilerin birliği, halklarin kardeşliği !
"Adil düzen" şarlatanlığı ve din bezirganl ığı ile güç toplayan RP, sonunda iktidara ortak olmayı başardı . Ancak gerek altına imza aıtığı hükümet programı i le, gerekse de işbaşı yaptıktan bu yana attığı her adımda sermaye uşağı .karakterini ortaya serdi. "Bir el diğerini y ıkar;, m antığıyla, yolsuzluk ve vurl!unculukla birbiriyle yarışan iki düzen partisinin k irl i anlaşması sonucunda kurulan Refahyol hükümeti diğerleri gibi azıl ı bir saldırı ve kirl i savaş hükümetidir.
Son günlerde ardarda yağan zamlar, asgari ücret adı altında saptanan sefalet ücreti , "kaynak yaratmak" örtüsü altında gündeme sokulan yeni saldırı paketi ve daha nice emek düşmanı uygulama Refahyol hükümetinin işçi ve emekçi lere saldırmakta sınır tanımadığının göstcrgeleridir.
işçi ye emekçileri sefalctin uçurumuna yuvarlayan, işsizlik kabusuyla yüzyüze bırakan, örgütlülüğünü dağıtan, kazan ı lmış haklarını gaspeden, sosyal güvenceden yoksun bırakan özelleştirme, taşeronlaştırma ve sosyal güvenl ik kurum larının tasfiyesi
245
sermayenin temel prograınıdır. Emperyalizme uşak l ıkta sınır tanımayan sermaye iktidarı İ MF, dünya bankası gibi emperyalist finans kuruluşları tarafından dayatılan bu programı uygulamaya ınahkuındur. Ülke ekonomisi muazzam bir iç ve dış borç kaınburu altında ezi l ınektedir. Sermaye rejimi hem kölece bağımlı olduğu emperyalizme borç ödemelerini yapmak ve hem de kardeş Kürt halkına kaıiŞı yürüttügü kirli savaşı finanse etmek için "kaynak yariıtınak" zorundadır. Zenginl iklerini işçi ve emekçilerin alınteri ve kanı üzerinde inşa eden sermaye sınıfının kendi ç ıkarlarına dokunduğu, kar hı'rsının önüne geçtiği nerede görülmüş? Elbette bu kaynak çalışan yığınların sahip o lduğu son kırıntıları da gaspederek sağlanacaktır!
Erbakan, daha dün "kaşıkla verip kepçeyle geri alınayaeağız" diyordu. Enflasyonun % I OO'leri geçtiği, ekmek fiyatının 20 bin l i ra Qlaeqğı tartışıldığı bugün ise · l l milyon gibi koınik" bir rakamı asgari ücret olarak saptıyor. Emeğiyle geçinenlerin üınınüğüne çökmüş Çil ler çok değ i l , daha bir kaç sene önce herkese iki anahtar vaadetınemiş miydi?
Açıktır ki onların, tüm diğer düzen parti leri gibi işçi ve eınekçilere sunabilecekleri hiç bir şey yoktur. Birbirlerinden farkları olmadık ları gibi asıl yönetenler de onlar değ i l ler. Refahyol hükümeti , faşist sermaye rejiminin ipi MGK 'nın e l inde yeni bir kuklasıdır yalnızca. Scnnayenin azgın saldırı programını uygulamak için elindeki tek silaha, terör sopasına sıkı sıkı sarı lmaktan başka çaresi de kalmamıştır.
Faşist terör rej iminin sonuçlarını hep birl ikte ya�ıyoruz. Yalnızca göz göre göre katledilen zindan direnişçi leri deği l , hak ve özgürlükler için mücadele yükselten tüm ezilen emekçi kesimler azgın bir zulüm ilc yüzyüze geldi. Toplumsal muhalefet en koyusundan faşist uygulamalarla sindiri lınck, ezilınek istenmektedir. Kürdistan ' da Qnyı l lardır yürütülen kirli sömürgeci savaş ise tüm vahşeti i lc sürdürülınektedir.
Sermaye düzeni en meşru haklarını arayan kitleler üzerine ordu boyu pol isini , jandarmas ını . sürmek, kati l · sü'rülerini teçhizatlandınnak için hiç bir harcaımıdan çekinmiyor. Biz işçi ve emek-
246
çilere verecek kırıntı ları dahi yok. Ama hiç bir çıkarımızın bulunmadığı kirl i , söınürgeci bir sava�a gün be gün tri lyonlar akılınaktan da geri dunnuyorlar. Kendileri sefahat sürerken emekçi halkın çocuklarını haksız bir savaşa yem olarak sürüyorlar.
Topyekün imha politikasına yıl lardır direnen kardeş Kürt halkının özgürlük mücadelesi bir yanda, tam bir batak hal ini alan savaş ekonomisi diğer yanda iyice sıkışan söınürgeci sermaye rejimi şimdilerde "siyasal çözüm" demagoji·lerini yeniden piyasaya sürmüş bulunuyor. Kuşkusuz rej im, söınürgeci çıkarlarından asla vazgeçmeye razı gelıncın�ktcdir. Kürtçe TV vb. gibi bazı kültürel hakların tanınınası doğrultusunda yapı lan açı klaınaların birkaç gün geçmeden yine devlet sözcülerince tezkip edilmesi bile "ez ve çöz" formülüne kıl ıf uydunnaktan öteye gitmediklerini J�österıncktedir.
Faşist sermaye rej iminin en büyük korkusu Türkiye'de işçi ve emekçilerin devriınci bir önderlik altında birleşmesi ve devriınci Küıt ulusal hareketiyle aym hedefte buluşmasıdır. Zira ·o da biliyor ki , işçi ve emekçi lerin, ezi len halkların daha fazla sefalet, daha fazla zulüm dışında bu düzenden bir beklentileri kalmamıştır, olamaz. Bu iğrenç söınürgeci, sermaye düzeninin yıkılınası qrtak çıkarlarıdır!
Ücretli kölelik düzenindeiı, · söınürgeci barbarl ıktan kurtulmanın tek bir yolu vardır, o da sömürü ve zulüm düzenine kar�ı işçilerin birliği, halkların kardeşliğidir! Türkiye işçi sınıfı hak ve özgürlük lerine kavuşmak için kavgayı yüksel tmel i , gücünü bi rleştinnelidir. Sokiıklar ve .alanlar s ınıfın birleşik eylemleriyle fethe.dilınelidir. işçi sınıfının hiçbir çıkarının bulunmadığı kirli savaşa dur denın.elidir. Kardeş Türk ve Kürt halkı sömürüye, söınürgecil iğe ve emperyalist kölel iğe karşı mücadelede buluşmal ıdır.
Gerçek ve kal ıcı çözüm devriınci mücadeleden, devrimden geçmektedir. Çözüm söınürgeci sermaye iktiqarını devirınektir. Eşit l ik, özgürlük, gönüllü birlik temel inde bir sosyal ist cumhuriyetler birliği için mücadeleyi bi rleşt irınektir!
Kızıl Bayrak Ağustos '96
24 7
REFAHYOL hükümetinin Kürt halkina karş1 savaş gündemi
K ürt ul usal m ücadelesi bugün düzenin önündeki en önemli sorun olmaya devam ediyor. Kürt sorunu bunun yanısıra RP için özel bir önem de taşıyor. RP gel işme sürecinde kitle desteğini esas olarak Kürdistan bölgesinde sağlamıştı. Kürt halkı RP için hala da" ·önemli bir oy potansiyel i olmaya devam ediyor. RP "Türk- Kürt. tüm müslümanlar kardeştir" demagojisiyle u lusal bil inci din bczirganl ığı i lc boğma, sömürgecil iğin egemenliğini bu yoldan tesis etm� politikasına sahipti . Bir yandan da ve daha çok o bölgeylc
_ sınırl ı bir tutumh-ı "laik batı ! devletin Doğu'daki Kürt müsl üman kardeşlere karşı zulmünü" sözde hedef alıyordu. Mazlum-Der vb. aracı l ığıyla Kürtlerin insan haklarına sahip çı
kar görünüyordu. Peki neydi bu zulmün nedeni? RP'ye göre bunun nedeni rejimin müslüman düşmanlığı idi ! RP sömürgecil iğİn ve ulusal kurtuluş m ücadelesinin aciını ağzına almamakta yeminliych. RP'ye göre bu düşmanlığa ve .eziyetlere sadece Kürtler
248
deği l , Türk müslümanlar da hedef oluyordu, zal im devlet tüm mazlum müslümanlara eziyet ediyordu. RP'nin iktidara gelmesiyle ise bu sorunlar çözülecekt i . RP 'nin Kürt halkına yönel ik demagojik söylemi buydu.
Öte yandan da sömürgeci lerc, ulusal hareketi czebi lccek. Kürt halkını devlet i lc barı�tırabilecek tck alternati fin kendi politikaları olduğunu duyuruyordu. B una göre. sadece askeri yöntemlerle sorun çözi.ilemezdi. Kürt halkının ulusal uyanı�ını boğmak için bölgede din temelinde sözde Türk-Kürt kardeşliği bil incinin geliştiri lmesi gerekiyordu. Askerlerin, kontgcri l lanın. özel t imin. korucuların yanısıra bir de imam ordusu görev yapmal ıydı. Kuran kursları , imam-hatip okul ları açı lmalıydı. RP böylece sömürgeci misyoncrl iğe tal ip oluyordu. Türk devleti ise bölgede dinsel gerici l iği u lusal harekete karşı zaten ku l lanıyordu. Tarikatlarla içli dışl ıydı . H izbullah kontrasını besliyordu. RP'nin politikası özünde aynıydı. yanısıra taktik olarak da fazla bir açıl ım sunmuyordu. Müslümanlık temelinde kardeşlik demagoj isi Kürdistan ' da pek b i r fayda sağlaınazdı , çünkü Kürtler doğal o lanık Türk kardeşleriyle eşit haklara sahip olmayı talep etmeye ve. bunu için devlete karşı mücadele etmeye devam edeceklerd i . Ama devlet yine de bölgede tck sivil dayanağı olan RP'nin etkisine önem veriyordu. RP bölgede devlet tarafından özel - o larak destekleniyordu. RP özünde aynı söınürgeci politikayı savunmasına ve zaman zaman ırkçı MHP i le seçim i t t ifakı örneğinde olduğu gibi bunu kaba biçimlerde sergi lemesine rağmen, iktidarda olmamanın sağladığı avantaj ları kul lanıyordu. Çeşi t l i manevra ve deınagojilerle Kürt halkın ın bel l i kesim leri üzerinde etkisini korumayı , beklenti yaratınayı başannışt ı .
RP hükümete gelince, Kürt halk ına yönel ik deınagoji lerle icracıtlarına başladı. Önce "göç eden lerin artık köylerine geri dönebi leceği" yönünde "müjde" veri ldi . Al t ından
·koca bir yalan
ve koruculuk dayatması çıktı . Kürdistan 'a yönelik "yatırım ve ekonomik yardım paketleri" açıkland ı . Her zaman olduğu gibi fos çıktı. Sonra Olağanüstü Hal.in yakında "kaldırı lacağı" i fade edi ld i . Devletin amacının yeni i l ler Yasası i le Olağanüstü Hali
249
gcnelleşti rınek ve faşist rejimi tahkim etmek olduğu zaten bi l iniyordu. Arkasından da sıra üç günlük "barış" deınagoji lerine geld i .
"Barış" çıkışı
Tüm bu cleınagoji lerin arkasında sadeec RP'nin Kürt halkı içindeki oy desteğini korumak kaygısı yatın ıyor. Bundan önceki her yeni hükümet de i lk iş olarak Kürt halkının karş ısına çıkıp bu tür deınagojik söylemleri öne çıkardı . Kürt halkına bazı kültürel hakların verilmesi gerektiğinden. sorunun sadece terör sorunu olarak _ göri.ikıniyeceğinden, sa(lecc askeri yöntemlerle çözi:ileıniyeceğinden tutun da gerekirse PKK ile masaya oturulabileceğinin ima edi lmesine kadar. ANAP, DYP-SH P, DYP-ANAP hükümetlerinin i lk dönemlerinde bunun örnekleri vardır. Olay RP'ye özgü değildir. Peki olup biten nedir, amaçlanan nedir? B u parti lerin demokratik barışcı siyasal _ çözüm yolunda eği l imledni ortaya koymaları , bu doğrultuda zemin yoklaınaları, adım atmaya çalışmaları, ama daha sonra bu girişimlerin "şahinler" tarafından bast ırı lması ve sonuçsuz kalınası mıdır? Türk ve Kürt reformisıleri gelişmeleri böyle yorumluyor. Ve bu gelişmeleri barış ve demokrasi güçlerinin, dinamiklerinin düzen içinde kuvvetlenmesi, devletin içinde çatlaklar yaratınası vb. olarak 1,1itclcndiriyorlar. Sonra da "biraz "daha zamana ihtiyacımız var, barış dinamiklerini zayıflatacak, devlet ve düzen içindeki demokrasi güçlerini küstürecek, $<\hinlcr'in el ine koz verecek aşırı tutumlardan kaçınalım, devriıncilerin provokasyonlarına izin verıneyel iın, her alanda · uzlaşma pol itikasını öne çıkartalı m" diyorlar.
Amaçlanan nedir diye sorınuştuk. Önce fai l in kim olduğu sorusunu yanıt lamak gerekir. B undan öncekilerde olduğu gibi, RP-DYP hükümetinin de "barış" çıkışı ve diğer deınagojileri, asıl yönetici güç olan MGK ' nın denetimi dışında, ona rağmen ya da ona karşı atı lmış olan adımlar deği ldir. B izzat MGK 'nın olur demesiyle hükümete gelenlerin , hükümetleri döneminde Kürt halkına yönelik söınürgeci katliam ve terörün uygulayıcısı olanla-
250
rın, MGK 'nın "tavsiye" kararlarının . ınceliste noterl iğin i yapınaktan ba�ka bir yönetici i�levc sahip olmayanların, hele Erbakan gibi Genelkurmay şahsında devlete ve egemen sınıfa güven vermek için yaltaklanmada hiç b ir s ınır tanı ınayanların. MGK 'nın güdüınii d ı�ında hareket etmelerini beklemek ancak yorgun deınokratlara has bir safl ık olabi l i r. Bu tür çıkı�lar, devletin geleneksel söınürgeci politikasında bir açınazın da i fadesi olmakla birlikte, i�in esasında K ürt ulusal mücadelesini ezmcye yönel ik bir saldırıdır. Bu devletin yıl lardır uyguladığı bir sava� ve saldırı taktiğidir. RP bir yandan bu taktiği izl iyor, bir yandan da demagojik çıkı�larla Kürt halkı içindeki teşhir ve tecrit sürecinin önünü kesmeye çal ı�ıyor. Yarın K ürdistan 'da seçim meydanlarında "biz barış istiyorduk, bunun adımlarını attık, ama gördüğünüz gibi ortağımız ve devlet içindeki güçler buna izin vermedi, bugün gücümüz bu kadarımı yctiyor, bizi tck başımıza iktidara get irirseniz sorunlannızı çözcceğiz"' diyebi lme fırsat ını heba etmek istemiyor.
Devlet destekli "barı�" savunucularının maskesi i ndiri ldiğinde görülecek ki arkasındaki sömiirgeci devletin yüzüdi.ir. Sözde "barış" çıkı�ını yapanların ve buna devl�ı katında utangaçca destek verenlerin öne sürdüğü şartların başında PKK 'nin s i lah bırakması ve tesl im olması gelmektedir . Diğer bütün va(ıtler buna bağlı olarak giindeme getirilmektedir. Devlet böyle bir "çözüme'' dünden nızıdır! Devlet böylece ,;biz de sava�ın bitme�inden yamıyız. biz de sorunun çözümünden yamıyız, ama PKK si lah _bırakınıyor, PKK tesl im olmuyor" deımıgoj isiyle hem Kürt halkı içinde hayal ler yaymakta, hem de PKK 'yi Kürt halkından tecrit etmeye çal ışmaktadır. Devletin bu tür ·'barışçı" çıkı�larla amacı Kürt halkını PKK 'yi desteklemekten vazgeçinneye çal ı�ınaktır. PK K'yi ve s i lahlı mücadeleyi hedef göstererek , Kürt halkı içinde PKK'ye ka�ı k itle tabıını yaratınaya çalışmaktır. K ürt halkı içinden yeni korucular dcvşirmeyc çalışınaktır. K ürt halkının söınürgcci savaş nedeniyle ya�adıklarının sorumlusunun PKK olduğu yalanını propaganda etmektir. Kendisinin Kürtlerle bi"r sorunun olmadığını. hatta belli kültürel haklar dahi verebileceğini, Kürtlere
25 1
iş ve ekmek sağlamak niyetinde olduğunu. ama PKK'nin ve si lahlı mücadelesinin bunun önünde engel tqkil ettiği yalan ın ı propaganda etmektir. Devlet eliyle, PKK 'siz ve düzen içi bir çözüm hayal i Kürt halkı içinde körüklcnmcyc çal ış ı lmaktadır. Arkasından da yanıt ı b i le beklcmcyc gerek duymaksızın "günah bizden gitti" diyerek PK K 'ye ve Kürt halkına yönel ik sava�ı yükseltmekte, papazvari demagoji lcrle gcvşetmeye. yumuşatmaya, çözmeye çalıştığı ulusal hareket güçlerini bu sefer kanlı yöntemlerle ezıneye yönelmektedir. İşte devlet içindeki bu "barış" savunucuları papazl ık ya da i maml ık rolünü icra etmektedirler.
HADEP'e saldırı
Bu sözde "barış" çıkışı . HADEP'e dönük saldırı larla aynı döneme denk gelmiştir . HA DEP yönetici leri . kongredeki bayrak indirme olayı bahane edilerek eczaevine atı lmışlardır. Şimdi de DG M . HADEP ' i kapatmayı hede fleyen ve her satırından kan danı layan ırkçı faşist bir dava dosyası hazırlamıştır. Devlet bunu daha önce de denedi. Ancak hiçbir girişim iyle istediği sonucu elde edemedi. DEP ıni l lctvckil leri hala cczacvindclcr. H EP'ten sonra DEP de kapat ı ldı . Kapatılmadan önce yoğun bir devlet teröri.ine maruz kaldı. B i r çok üyesi devlet tarafından kaı ledi ldi . "Barış" deınagojisi ve HADEP'c dönük saldırı, kıştırtılan şovenisı heyezanlar hep aynı amaca dönlikt ür. Aynı s_öıni.irgcci savaş taktiğinin birbirini tamamlayan iki ytinüdi.ir. Devletin verınek istedi ğ i mesaj " P K K i l e , _dolayısıyla Kürt u lusal mücadelesi i le bütün bağlannızı kopartın, ona karşı devletle birl ikte hareket edin, safınızı bizden yana seçip işbirlikçi olun. yoksa sizi yaşatınayız" tehtididir. Devriınci güçleri czenıediği koşullarda bu devlete refom1i znı de ki'ır etınenıektedir. Onlar sömi.irgeci düzenlerini ayakta tutabi l nıek için ancak tesc i l l i i şbirl ikçi krc güvenmek, onlara d�ıyanmak zorunda kalıyorlar. Devlet HADEP'e dönük saldırısıyla Kürt ulusal hareketi içindeki ı l ı m l ı , reformisı kesimleri baskılarla yı ldıranık i�birli kçi konuımı getinncyc, tesl im almaya, PKK 'ye karşı konumlandırmaya çal ışıyor.
252
Yeni İller İdaresi Yasası
Refahyol hükümetinin diğer bir demagojisi de Olaganüstü Hal ' in kaldırı lmasının gündeme alınınası oldu. Böylece Kürdistan 'da "normal'' yönetim koşullarına geçilecek propagandası yapıldı . Devlet "Olağanüstü Hali'' kaldırıyor. Ama yerine onu aratmayacak, dahası Kürdistan i l leriyle sınırlı olmaktan çıkartıp tüm TC sınırl arı içinde genel leşti recek bir faş ist idare sisiemi i lc düzenini lahkim etmeye yönetiyor. Devlet bu değişik l ik i lc hem Kürt ulusal mücadelesini hem de Türkiye devriınci hareketini , işçi ve emekçi hareketini birlikte hedeniyor. Kürt halkına yönelik hiç bir iyi leştione yok bu değişiklikle. Tersine Kürdistan'da söınürgeci sava�ın. Türkiye'de terör ve kat l iam uygulamaları nın artık "hukuk" kı l ı fı içine sokularak yasal l ık kazanınası ve daha da ıırınandırılınası sözkonusu olacak. Dün Kürdistan 'da yasadışı, hukuk dışı . denetim dışı olarak görülen bu yüzden çok daha geniş kesimlerin tepkisini çeken Olağanüstü Hal uygulamaları, arıık görüntüele sivil bir k ı l ı fa sokulmuş olacak. Ayrıca, bu hukuk ve uygulaınaların geçerl i l iğinin sadece KUrdistan i lc sınırl ı olmaması da, devlete, Kürt halkına yönelik "ayrımcı l ık" yaptığı yönündeki eleştirilere karşı deınagoji malzemesi sağlayacak! "Bizde eşitsizlik yok, ayrımcıl ık yok, biz Tiirk lerc nasıl davranıyorsak Kürtlere de öyle davranıyonı7.!" diyecek Türk devleti u luslararası kamuoyuna karşı. Evet, Türk ve Küı1 halkı. Türk ve Kürt devrimcileti bu devletin faşist katl iam. terör ve baskı uygulaınalarına maruz
.kalmak konusunda artık yasalar önünde de "eşit'' hale gelecekler, düzen nezdinde aralarındaki tck "hak'·' eşit l iği de bu olsa gerek! Devlet Olağanüstü Hali TC sınırlarımı yayarak Türkiye devrimci hareket in i ezıneye, Türkiye işçi s ı nı fı hareket in i bast ı rmaya çal ışacak. Böylece, düzen için canal ıc ı bir tehl ike arzeden Kürt u lusal mücadelesi i le Türkiye işçi ve emekçi lerinin devriınci i tt ifakının gelişınesini engel lemeye çal ışacak. U lusal kurtuluş mücadelesine bu yönden de bir darbe ind irmeye çal ışacak.
Kiirdistan cephesinde yeni bir şey yok. Sömürgcci savaş bi.ilün hızıyla devam ediyor. Kürt halkı, devletin demagoji lerinc kan-
253
mıyor, ulusal mücadeleden vazgeçmiyor. Sorunun çözümü ulusal hareketin devrimci m ücadele yolunda · ısrar etmesinden, Türkiye işçi smıfm m kardeş Kürt halkınııi ul usal taleplerine sahip çıkmasından, Türkiye ve Kürdistan 'da sömürgeci sermaye iktidarına karşı birle�ik devrimci mücadelenin yükselti lmesinden geçiyor .
. Bölgedeki diğer sömürgeci devletlerle
işbirliğini geliştirme çabaları
Refahyol ' un Kürt ul usal mi.icadelesine saldırısnım bir diğer boyutu bölgedeki diğer sönıürgeci devletlerle işbirl iğini geliştirmek yönünde attığı adım l ar oldu. Erbakan' m i ran gezisinin temel gündem maddesi buydu. Aynı günlerde Mehmet Sağlam ve Şevket Kazan Irak 'ta bu gündemi görüşmek üzere Saddam i le bi raraya geldi ler. Y anısıra i ran üzerinden Suriye bu işbirl iğine çekilmek istendi. Türk devleti bir yandan da Erbakan e l iyle, Güney 'Ki.irdistan 'da i ran desteld.i faali yet yürüten Kürt örgütüyle PKK 'ye karşı işbirl iği gel iştirmenin yol larını arıyor. bunu KDP ve KYB 'yi yola ·getinnek için bir koz olarak kul lanmaya çalışıyor.
Türkiye, i ran, I rak ve Suriye 'nin sömi.irgeei egemenliklerini sürdürmek konusunda çıkarları ortaktır. Bugüne kadar Kürt u lusal hareketlerini ezmek için aralarında bir çok kez suç ortaklığı yapi ı lar. Bunun için bölgesel pak tl ar oluşturdular, birbi rlerine sınırlaı:ını açtı lar, askeri destck .verdi ler.
Bu devletlerin hepsi de, Kürtlerin Türk, �rap ve Fars halklarıyla eşi t u l usal haklara sahip o lmas!na, Kürtlerin kendi devletlerini kurma haklarına karşıdır. Bu devletlerin hepsi de. bölgede devrimci bir u lusal .ve s ınıfsal kurtu luş hareketinin gelişip güçlenınesine karşıdır. Bununla birlikte bu devletler arasındaki il işkiler Kürt sorunundan ibaret değil ve karşı l ık l ı birçok gerici çıkar çatışmasını içinde barındınyor. Bu çıkar çatışmaları, Kürt hareketlerine karşı ortak saldırı gel iştirmelerinin önünde de zaman zaımm pürüzler çıkarıyor. Yeri geldiğinde birbirlerine karşi Kürt hareketleriyle i l işkilerini bir koz olarak el lerinin altında tutmaya, kullanmaya çal ışıyorlar. Böylece bir yandan da birleşik bir ulusal
254
hareketin gel işmesinin önüne geçmeye ve i lişki içinde olduklıırı Kürt örgütlerini uzlaşmacı bir zemine çekmeye çal ışıyorlar.
Irak. iran ve Suriye bölgede ABD'nin hcgenionyasımı karşı kendi gerici sınıf çıkarlan üzerinden direnıncyc çalışan ülkelerdir. Türk devleti ise ABD'nin uşağı ve israi l ' in destekçisi konumunda ve bölgede bütünüyle onların hizmetinde hareket etmektedir. Daha önceleri israil i lc gizlice yürütlüğü i l işkilerini artık açıktan yürütmekte ve bölgeye dönük askeri işbirl iği antlaşınalıırı iınzalamaktadır. Bu, Türk devletinin bölge halkları nezdinde teşhir ve tecrit sürecini de gcliştiımcktcdir. Bölge devletleri. özünde birbirinin aynı olan gerici ve yayı l ımıcı çıkarlarının çal ışımısından dolayı Türk devleti i lc i htilar hal indedirlcr.
ABD ise. bu dört söınürgcci devletin Kürt hareketini ezmek amacıyla da olsa biraraya gelerek işbirl iğ i yapmalarını. ekonomik ve siyasi i l işki lerini kendi ç ıkarları ve denetimi dışında gcliştimlelerini istemiyor. Bu olguya. bölgedeki egemenl iğini pekiştirınesini zorhıştınıcak bir faktör olarak yaklaşıyor. Türk devleti ise bir yandan bölgede ABD'ni n pol i tikalarımı uşakl ık etmeden. onun düıncn suyunda hareket etmeden ayakta duramayacağını bil iyor, diğer yandan PK K 'yi ve Kürt u lusal hareketini ezmek için diğer söınürgcci devletlerle işbirl iğini gcliştinnck istiyor. Bu, Türk devleti için bir açmaz yaratıyor ve b(>Jgc dcvlctlcriylc sadece Kürt hareketini ezmek amacıyla sınırlı bir çerçevede i l işki leri geliştirmenin yollarını arıyor.
ABD'nin iran·a yönel ik yeni yaptırımlar gündeme getirdiği bir dönemde Türk devletinin i ran i lc başlayan "ıni.islümıın'' ülkeler ziyareti . burjuva basında Türk devletinin bölgede ABD'den bağımsız hareket etmesi , yi.izünü Doğu 'ya çcvirınesi . müslüman halkların l iderl iğine soyunınası vb. ajitasyonlanı konu oldu. Oysa A!3D Türkiye 'nin iplerini e l inde sık ıca tutuyor. Bu durum işbirlikçileri tarafından öylesine kanıksanmış ki , yaklaşan seçimler nedeniyle her fırsatta ona buna kükreyen ABD'nin lafızda karşı çıktığı bir i nın ziyareti bile, bu ziyaretin içeriğine bakılmaksızm, emperyalizme. ABO'yc kafa tutmak olarak lanse edi l iyor. Üstel ik daha Çekiç Gi.iç'ü uzatımt kararının ınürekkebi bile ku-
rumadan. Bu durum, Türk devletinin dı!i politikada "bağımsız" inisiyatifinin sınırlarını da gösteriyor. Dahası ABD, Türk devletinin bölge ülkeleriyle i l işkilerini geliştirmesine peşinen karşı da değildir. ABD için önemli olan Türk devletinin bu i l işkileri kimin çıkarları doğrultusunda yürüllüğüdür. ABD'nin çıkarları doğrultusunda yürütüldüğü sürece sorun yoktur. ABD Dışişleri Bakanl ığı sözcüsü iran ziyareti i le ilgili olarak şu dcmeci veriyor: "Türkiye'nin komşuları i lc iyi i l işkiler kurması tüm Ortadoğu için iyi olur. Ancak Türkiye 'nin i ran' ı olumlu ctkilcmcsi gerekir". Erbakan da ziyaretin ABD'nin çıkarlarına karşı olmadığın ı , yapılan ticari antlaşmaların yaptırımları dclınediğini, Türkiye'nin iran i le ABD arası nda arabuluculuk yapabi leceğini vb. söyleyerek kimin dümen suyunda olduğunu açıkça i fade etme gereği duymuşıur. iran ziyaretinden hareketle demagojik anti-emperyalist söylemlcrle, önemsiz ya da biçimsel ihtilatlarla emperyalizmle temel bağımlıl ık i lişkileri gizlenmeye çalışılmaktadır. Temel amaç Türk devletinin ABD'ye uşakl ığını gizlemek, ayakları alt ı na aldıkları ulusal duyguları okşanıak, diğer yandan iran ve Irak ziyaretlerinin asıl amacı olan Kürt ulusal hareketini sömürgecilerin işbirliği ile ezıne amacını gizlemektir.
Küıt hareketini ezmek temelindeki bu bölgesel işbirliği amyışı, Perinçek gibi işbirlikçi hainler tarafından ayakta alkışiandı ve antiemperyalist bir girişim olarak görülüp desteklendi. iP bu konudaki politikasını "ABD dayalınalarına karşı tck seçenek, Türkiye-. iran-I rak-Suriye ve Kürt Örgüıleriyle Ortak Çözüm" başl ığı i lc yayınladı. Üç Dünyacı sın ı f işbirlikçisi kokuşmuş teoriler bu sefer Kuzey-Güney çelişkisi temel inde yeniden forınüle edi ldi. Perinçek, sanki bu gerici devletleri biraraya getiren şey, ortak söınürgeci çıkarlarından ve Kürt u l usal hareketini ezme amaçlarından başka bir şey olabi l inniş gibi davranıyor. Her biri kendi emekçilerine kan kusturan bu gerici burjuva rejimierin işbirliğini geliştirmeleri sanki bölge halklarının, emekçi lerinin çıkarına olabil irmiş gibi, bu girişime destck veriyor. Perinçek'in hakkını yememek lazım, o bu girişimi kerhcıı destekliyor. Olumlu fakat yetersiz buluyor! Emperyalizme göbeğinden bağl ı olan, çıkarları
onunla içiçe geçm iş Türk buıj uvazisinden ve onun siyasi temsilci lerinden İMF paketleri, Çekiç Güç. lrak'a ambargo vb. konularda da anti-emperyal ist adım lar atarak bu anti-emperyalist girişiınlcıine tutarl ı l ık kazandırınalarını talep ediyor! Türk devletini ikinci bir kurtuluş savaşıyla ezilen dünyayı yeniden ayağa kaldı rınaya çağırıyor!
Perinçek yayınaya çal ıştığı bu sınıf işbirlikçi hayal lere kendisi bile inanmıyordur, ama o görevini yerine getiriyor. Kürt halkı nın, i�çi ve cınekçi lerın bu hayal lere kmıarak tesl im bayrağını çekmeleri için çalışıyor. Kürt halkından, sözde anti-emperyalizm adına, söınürgeci cellatların ipine boyunlarını uzatmasını istiyor. işçi ve emekçi lerin, emperyal izmden bağımsız bir Türkiye kapitalizmi hayal iyle sını f düşmanı burj uvazinin kuyruğuna takıl ınasın ı , onun sınıf saldırısına boyun cğınesini, söıni.irgeci şovenisı politikalarımı destek vermesini istiyor. Perinçek ' in bu politikası özünde emperyalizme hizmet etmektedir. İıjçi sın ı fı i lc buıjuvazi, ezilen halklar i lc söınürgeci devletler arasındaki s ınıfsal ve u l usal mücadeleyi yok saymak. işçi sı n ıfın ı ve Kürt halkını sermaye sın ı fı ve sömürgcci devletiyle işbirliğine sevketmek, tüm bunlar
. emperyalizmin ülkedeki ve bölgedeki ası l dayanaklarının buıjuvazinin gerici s ın ı f egemenl iği olduğu gerçeğini g izlcmek ve semıaye iktidarına karşı devriınci mücadele görev lerini karaı1mak demektir. K i bu emperyal izme ve onun egemenl iğine verilen en büyük hizmettir.
Perinçek, sahte anıi-emperyal ist söyleınieric yel değinnenlerine karşı savaş veriyor gözüküyor. Ama onun ası l kime karşı savaş açtığı, Gazi Ayaklanması sı rasında, devriınci 1 Mayıs sonrasında, devriınci hareketleri Türk devletine karşı emperyal izmin taşeronu, devriınci eylemleri Türk devletine karşı emperyal izmin provokasyonları olarak suçlaınasından, PKK 'yi emperyal izmin taşeronu olarak i lan etmesinden bel l idir. Bir de bu gerici tutumuna sözde demokrat ik bir görünüm kazandırmak için. bölge devletlerinin iıjbirliğine Kürt örgüt lerinin de katılması gerektiğini savunuyor. PKK 'yi emperyal izmin taşeronu olarak gören bu hainlerin, anti-emperyalizm adına PKK 'nin ezi hnesi ne her türlü
257
desteği sunduğu ve sunacağı tartı�ımı götürmez. Öyleyse İP'in katılsın dediği Kürt ürgüt leri, kırıntılar kar�ıl ığında söınürgeci burjuva devletlerin bekçiliğini yapınaya talip olacak işbirlikçi Kürt örgütleri ol•ıbi lir en fazla. Perinçek'in bu önerisinin pratikteki karşılığı Kürt halkının sömiirgeci cellatlarının ipine boymınu uzatması ve ulusal kurtuluş hareketlerinin ezihnesinden başka bir şey değildir. İran'daki eli kanlı mollaların Kürt sorunu karşısındaki tutumları bellidir. Daha dün G.Kürdistan topraklarında İran Kürdistan Demokrat Partisini ezmek için kanl ı saldı rı lara girişti ler. Onlar da Perinçek ilc aynı ağızdan konuşuyorlar "İran Kürtleri ABD'n in piyonudur, bu yüzden kana boğulmaları gerekir! ''. I rak ve Türk devletlerinin sömürgeci tutumları da yeterince kadar açıktır. Suriye'de de KUrtler u lusal haklarından yoksun ve baskı altında yaşamaktadırlar. Perinçek ve şurekası , sat ır aralarına söınUrgcci devletlerin Kürt u lusal hareketini ezmek amacıyla oluşturdukları Sadabaci Paktını anti-emperyalist bir bölgesel itt ifak olarak örnek göstererek gerçek amacını açık ediyor. Bu gerici burjuva rejimterin tahkiı.n edi lmesi ve KUrt halkına yönelik yeni soykırımlar için davetiye çıkarıyor. 1 937'de Türk devletinin öncülüğUnde kurulan Sadahat Paktı 'n ın 7. maddesi paktın ası l amacını ortaya koyuyor: "Birbirlerine komşu olan bu devletlerden her biri , kendi siyasi sınırları içersinde ya da hudutlarında vaki olabilecek ve merkezi otoriteye doğru yiinchilmiş, her türlü harekete ya da o iilkcnin herhangi bir toprak parçasında otoriteyi yeniden kunnak için, birlikte ve beraberce harekete gcçeccklcrdir". Antiemperyalizm m i , karş ı-devriınci l ik ıni? Perinçek ' in görevi antiemperyalizm sosuna batırı lmış karşı-devrimcil ik.
Bölge gericiliklerinin emperyalistlerle sömürgeci işbirliği
Türkiye bir tarafa, ne Irak, ne İran, ne de Suriye rejimleri emperyalizme karşıdır. Bu gerici rejimlcr, bir burjuva sınıf diktatörliiğü olmaların ın doğal sonucu olarak emperyalist ülkelerle il işki lerini çok yönlü sürdünnekıcdirler. Emperyalizmden bağımsız
258
olarak kendi gerici rejimlerin i ayakta �utamazlar. A B D i lc çıkar çelişkileri, bölgedeki yağımı pol itikalarından, işçi ve emekçi lerin söınüıüsündcn, halkların birbirine kırdırılmasından kimin ne kadar pay alacağı i le i lgi l idir. Onlar A B D yerine Alınanya vb. emperyal ist ülkeleriyle işbirliğini tercih edebil irler, ama kendi emekçi sını fları ve bölge halkları için sonuç hiç de rarklı olmayacaktır.
Bu işbirl iği , söınürgcci , karşı devrimci. gerici bi r birliktir. H içbir anti-emperyalist yönü yoktur ve h içbir biçi mde destck vcri lcınez. Emperyalizme karşı mücadele. sömürgcci buıjuva devletlere karşı mücadeleden ayrı vcrilemez. Sennaye iktidarını hedeflcmcycn bir anti-emperyal i zm sahtcdir. Senmıye ikt idarına ve sonuçta emperya l izm i n egemenl iğine h i zmet eder. Bölge halklarını "ezi len dünyanın birliği ve halkların kardeşl iği" adına kendi gerici devletleriyle işbirliğine scvkctınck, ezilenlerin daha razla czi hncsinc hizmet eder. Halkların kardeşfiğini dçğil , burjuva politikaları doğrultusunda halkların birbirine kırdırt ı lmasını öngörür. Bülgc devletleri �endi gerici çıkarları için -iran-irak savaşı ve Kürt sorumı örneğinde olduğu gibi- halkları birbirine düşman etme ve birbirine kırdırımı pol itikasına geleneksel olarak sahiptirler. Müsliimanların kardeşliği ve birliği demagojisini elden bırakmayan bu devletler, "ınüsl üımın" Kürt halkının kanını dökmekten ve bu konuda işbirliği yapmiıktan, diğer halkları şovenizm zehiri i lc Künlcrc karşı kışkırımaktan geri durmazlar. Onlar kendi halklarının da dü�ımınıdır. Tck amaçlan gerici sın ı f egemenliklerini korumaktır. bunun için gerektiğinde devrimci hareket lere karşı emperyal ist devletlerle çel işki lerini geriye atıp işbirl iğini yükseltmekten geri durmazlar. Bölge halklarının kurtuluşu. gerici bölge devletlerinin işbirliğinin desteklenmesinden ve kendi buıjuvazilerinin kuyruğumı takıl ınaktan deği l . bölge halklarının emperyalizme ve omın dayanaklarına karşı . kendi gerici buıjuva rejimlerine karşı devriınci mücadeleyi geliştirmelerindcn. kendi anılannda halkların kardeşliği ve devriınci sınıf çıkarları temelinde entcmasyonalist dayanışma ve birl iği yüksel tmeleri nden geçer.
Kı·Ztl Bayrak Eylül '96
259
"Siyasal çözüm" ve reformisi hayaller
Kürt u l usal kurtuluş mücadelesi PKK 'nın öncülüğünde bir gerilla savaşı ohırak başladı. PKK, devletin tüm baskı ve terörüne rağmen kısa denilebilecek bir sürede Kürt yoksul ve orta köyl ülüğü i le birleşmeyi başardı ve büyük bir · k itle gücüne ulaştı.
Hareket muazzam bir gelişme dinamizmine sahipti. Öyle ki , '90 yı l ına gel indiğinde önce Kürdistan' ın küçük kasabalarına, ardından da biiyük kentlerine sıçradı. Kentlerin küçük burjuva emekçi katımıniarını da içine alarak iyice genişledi. Böylece bir geri l la hareketi olmaktan çıkıp, kent ve kırın yoksul emekçi tabakalarına dayanan gerçek bir halk hareketine dönüştü.
Bir yandan geri l la mücadelesi ve öte yandan buna eşlik eden poli tik çalışma, K ürdistan ' ı n bir çok kent ve kasabasında yaygın bir politik kitle hareketine yol açtı. Serhildan denilen pol itik kitle gösterileri başladı. Hareket '92 Newroz'unun öngünlerinc gelindiğinde bir sıçramanın eşiğindeydi .
260
Sömürgeci sermaye devleti lam da bu tarihte Kürt u lusal hareketine dönük kapsaml ı bir saldırıya hazırlanıyordu. Newroz'da saldırıya geçecekti. PKK hem bu saldırıyı püskürtmek, hem de kendini dayatan
"sıçramayı gerçekleştirebilmek amacıyla "or
dulaşnuı/ayaklanma/ Botan-Behdinan hükümeli kurma" kararını aldı. Nedir ki beklenen olmadı. PKK bu kararını hayata geçiremedi. PK K ve onun öncli lüğündeki Kürt özgürlük mücadelesi '92 Newroz' undan sonra da gel işmesini sürdürdü. Ne var ki nereden bakı l ırsa bak ılsın '92 N ewroz'unu takip eden dönem PKK ve K ürt özgürl iik mücadelesi için bi r yeni dönemdir.
Kürt ul usal hareketi. Kürdistan 'daki öz dinamiklerinin clverdiği ölçüde, varabildiği yere varmıştı. Ancak Türkiye işçi sın ı fı ve emekçi halkından umduğu desteği alamayan hareket, düşiinülen türden bir sıçramayı yapamadı . K ısa vade iç inde bu desteğin oluşacağı kanaatinde de değildi ve giderek bu yöndeki umudunu yitiriyordu. Bu koşullarda savaşın uzmnası , açık bir zorlanmayı yaşamak dcmekti. PKK, yeni bir arayı ş içine girdi. Kazandığı mevzileri bel l i tavizler karşı l ığında konırnak ve bunu bir sonuca bağlamak şekl inde özetlenebilecek bir "ara çözüm'' formül üne sarı ldı , yiıni Kürt sorununa "poli tik çözüm".
'93 N isan ' ında tek taranı i lk ateşkes i lan edildi. PSK (Kürdistan Sosyal ist Partisi) i lc K ürt reformisı burjuvazisinin ulusal sorundaki programının ifadesi olan bir protokole imza attı. "Siyasal çözüm" denilen düzen içi çözüm çizgisi böylece resmi hale getiri ldi.
. PKK süreci "onurlu bir uzlaşma" ile bağlamak istiyordu. Bu
nedenle neredeyse li.imi.iyle "siyasal çözüm" arayışına yoğunlaşt ı . "Politik çözüm" tiim propaganda ve söyleminin özünü oluşturuyordu. Sü.rgünde Kürt parlementosu kuruldu, sorunu uluslararası d üzeye taşıyıp TC üzerinde bir baskıya dönüştürmek amac ıyla e tkin bir diplomasi atağı başlattı . Bir yandan Güney'deki Talabani . diğer yandan Kuzey Kürdistan'daki orta sınına i lişkiler kurdu, işbirliğine gitti. Deyim yerindeyse her şey "siyasal çözüme'' endekslendi .
Başta ateşkes olmak üzere Ilim bunlar PK K 'ye elbetteki bel-
261
l i bir soluklanma fırsatı verdi , manevra imkanları sağladı. Sorunun u luslararasıla�masını ve bu sayede emperyalist batının TC üzerindeki bask ısını var elmek gibi yeni imkanlar da yaratı ldı . Ancak tüm bunların zaman içinde giderek büyüyen tehlikeli başka sonuçları da olacaktı ve oldu.
Giderek devrimci çözüm perspekti fi zayıfladı. Reformisı pol i tika ve söylem egemen hale gcl<.li. Bu da boş beklentileri ve dayanıksız hayal leri besledi. güçlendirdi.
PKK o güne değin Kürt halk dinaıniğine yalnızca ulusal istem ve çelişki lerle sınırl ı potansiyel ini açığa çıkarmıştı. Oysa daha güçlü yönü, s ın ı fsal istem ve çel işki ler alanı olduğu gibi duruyordu. PKK "politik çözüm"c cndckslcncrek bu büyük imkanı da kaçırdı . Dahası veri l i polit ik kit le hareketinde de bir düşüş oldu, giderek en alt düzeye indi. Harekette orta sın ı fın polit ik etkinliği arttı ve bir ağırlığa dönüşmeye başladı.
Son olarak sorunu u l uslararası platformlam t aşıımı adımı yürütülen diplomasi fıuıl i yeti zaman zmnan sağl ıksız çizgiler kazandı. Bizzat A. Öcalan' ın ABD başkanı Clinton'a yazdığı mektup bunun çok somut bir örneği ydi ve ABD 'yi Kürt sorununun çözümü için devreye ginneye davet ediyordu.
Geri l la sava�ı '93 den sonra da devam cui. Hatta DcrsimSivas ve Çukurova-Hatay hatt ına doğru bir genişleme de yaşandı . Ne var ki zaman içinde bu sahada da bir daralına başgöstermeye başlad ı .
Sonuç olarak 'R4'tcn '97'ye sürcç. ' hayli uzun b i r süreçtir. Savaşın uzaması ama buna karşın kar�ı l ık bulmayan bcklcntiler, gerçekleşmeyen hayal ler umut k ırıcı bir rol oynamaktadı r. Dahası uzayan savaş hem PKK'de ve hem de K ürt halk kit lelerinde (Türkiye i�çi sınıfı ve hal kından anlam l ı bir dcstcğin gelmeınesinin de derinlcştirdiği) bir yorgunluğa yol açmış bulunuyor. "Politik çözüm" taktik bi r çözüm olmaktan çıkıp stratej ik düzeyde bir politika haline gelmiştir. Daha da öneml isi sorunu "pol itik çözüm" çerçevesiilden de daha dar bir çerçevede, son dercce güdük bazı haklar (kimliğe ve kültüre i l işkin) üzerinde bir uzlaşma i lc bir an önce sonuca bağlama eğil imi boy göstermekte-
262
dir. ister emperyal ist ülkelerin bu çerçevede bir baskısı i le olsun, ister TC'nin buna dönük bir açı l ı m ı i lc olsun l'arkctıniyor. Öyle ki , gerek emperyal ist ülkelerin bu yönlü açıklaınaları ve gerekse söınürgeei buı:juvazinin hiç değilse bel l i kesimlerinin kısmi politik manevraları rahatl ıkla ulusal hareket in sallarında yankı yapabi liyor, yeni ve daha güçlü beklentilere ve hayal lere yol açabil iyor. Bu durumun en yeni ve en somut örneği ise ul usal hareketin TÜS i A D ' ın son raporu karşısın da ortaya koyduğu tutumdur.
Kızıl Bayrak
Mart '97
263
Kürt halki direnerek kazanacaktir
Özel savaş kunnaylarının ve hükümet sözcülerinin bir süredir çok bil inçli bir tutuml a geliştirdikleri bir söylem var. Buna göre, "terör büyük ölçüde etkisizleştirilmiş", "bölgede kontrol yeniden sağlanmıştır". K ış döneminin kendine özgü durgunluğu ile Kürt hareketinin "barış"a endeksli politikalarının yarattığı nispi yuınuşaına bu söyleme belli bir zemin hazırlamaktadır. Bundan yararlanmaya çalışan kirli savaş cephesi, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin toplumda yaratt ığı elki ve hassasiyeti kırmayı amaçlıyor. -su arada sahte bir güçlülük gösterisi ilc yığınları bir süre için de olsa aldalmayı umuyor.
Ama gerekli yanıtı son Newroz kutlamalarında almış olmalıdır. Tüm engellemelere rağmen büyük katı l ımlar halinde gerçekleşen kutlarnalara hemen her yerde büyük bir coşku ve militan bir ruh egemen oldu. Kürt halkı meşru ulusal hakları uğruna büyük bir direnme kararlı l ığı içinde olduğunu bir kez daha tüm
264
açık l ığı i lc ortaya koydu. Devletin "bölge"dc kontrolü yeniden sağlayabildiğini iddia edebi lmesi için bu kararl ı l ığı kırımısı . gerekir ki , bunu bugün için hayal bi le edemez.
Her türlü yol, yöntem ve uygulamanın sın ı rsızca uygulandığı bir kirli savaş döneminin ardından tarafların son durumunun ne olduğunu görebilmek için, S usurluk skandal ı ilc son Ncwroz kutlaımılarına birarada bakmak yeterl idir. Susurluk skandalı , kirli savaş süreci içinde dev letin kendi meşruiyetini tart ışmal ı hale getiren bir batağa boğazına kadar ballığını gözler önüne serdi . Oysa Newroz kutlamaları, K ürt halkının özgürlük heyecanı ve kararl ı f ığının bütün gücünü koruduğuna tanıkl ık eli i .
Elbette bu olgular Kürt hareketi cephesindeki açık zaafiycti gözden kaçırınanın bir nedeni haline gctiri l ıncınclidir. "Siyasal çöziiın''e endeksli politikalar Kürt hareketini uzun zamandır reddedilcınez bir zıtariyel içine di.işümli.iştiir. K irli savaş k urımıyl arının spckiilasyonları bu zaafiyeHen gi.iç almaktadır. B unu artık günnck gerekir.
Bu politikalar zamanında savaş "yorgunluğu" duyan kit lelerin "barış'' özlemi i lc de gcrckçdendirilınişti . Oysa son Ncwroz kutlamalarının belki de en dikkate değer yönü, Kürt halk k itlelerinin "barış beklentisi"nden duydukları yorgunluğu d ışa vunnuş olmalarıdır. M ücadele ve dircnmeyc çağrı nitcliğindcki sloganların gördüğti büyük destck karşısında "barış" söylemine duyulan açık i lgisizlik bunun göstergesidir.
Ncwroz çoğu kere K ürt hareketi için bel l i dönemeçleri işaretlcıniştir. 1 990 Ncwrozu Serh i ldan patlamalarımı sahne olınuş ve hareketi sarsıcı poli t ik k iı le eylemleri aşamasına sıçraıınıştı. 1 992 Ncwrozu Kürt hareketinin kendi dinamikleriyle yapınayı umduğu yeni sıçramayı (ki t lesel yerel ayak hınmaları) başaracak güçte olmadığını ortaya koymuştu. Bu �ir geri çekil ıneyi �oşul ladı ve '93 Newrozu "ateşkes" yuınuşaması içinde geçti . Izleyen y ı l larda Ncwrozlara egemen n ispi zayıfl ık ve ı l ıml ı l ık . adeta bu yı l larda savaş cephesindeki ki litlcnmenin ve önplcımı geçen "siyasal çözüm" eksenli arayışların b ir yansıımısıydı .
Newrozlar Kürt halk hareketinin baroıncıresi olma öze ll iği-
265
ni ·sürdürüyor ve son kullamalar emekçi tabandan gelen bir mücadele isteğini dışa .vuruyor. Kürt devriınci hareketinin bunu kucaklayacak ve değerlendirecek devriınci açı l ım lara ihtiyacı var. Herşeyden önce sorun "savaş ını barış ını" sahte iki leminden çıkarı l ınalı , devrim mi reform mu biçimindeki gerçek alternaliller ekseqine oturtulınal ıdır. Emekçi tabanından yükselen m ücadele kararlı l ığı tutulması gereken yola da ışık tutuyor. Küıt hareketinin bugünkü açınazdan kurtulması ve savaş cephesindeki ki l i t lenmeyi kıı·ınası. Kürt emekçi Iabanındaki ulusal enerjiyi sın ı fsal enerjiyle birleştirecek, mücadeleyi bu zemine oturtacak politik açıl ımları yapıp yapınamasına sıkı sıkıya bağl ıdır.
Böyle bir açı l ım ul usal özgürlük mücadelesini toplumsal devrim perspektifine bağlamayı gerektirir. Bu doğrultudaki gerçek bir çıkış. Türkiye ve Kürdistan'daki bütün poli t ik ve sosyal güçlerin yeniden mevzilenmesine neden olacak, Türkiye ve Kürdistan devrimi önünde yeni ufuklar açacaktır. Özgürlük mücadelesi için tck gerçek devriınci alteıııatif budur.
266
Kızıl Bayrak Mart '97
Ulusal köleliğe karşi mücadele emperyalizme karş1 mücadeleden
ayrilamaz
PK K ' ni n çağrısıyla 26 Nisan ' 97 tarihinde A lmanya'nın Düsseldorf ke.ntin<k "Kürdistan için barış zamanıdır! '' şiarı altında bir yürüyüş yapı ldı .
Son derece barışçı l bir atmosfer taşıyan bu yürüyüş, K uzey Kürdistan 'da kanl ı ve k uralsız bir savaşın t üm acımasızl ığıyla sürdüğü ve Güney Kürdistan'a dönük muhtemel bir işgalin an meselesi olduğu bir sırada gerçekleştiri ldi.
Bu çok üçık bir biçimde, PK K ' nin: uzun süredir içine düştüğü çelişkili ve lutarsız konumun ötesinde, "siyasal çözüm" çizgisinde bir hayli mesafe aldığını gösteriyor. Artık yapılan açıklamaları "politi k manevra" i fadesi olarak değerlendirmek mümkün değil . PKK Kürt sorununda düzen içi bir çözümün adı olan "siyasal çözüm"e iyiden iyiye ang<.ıje olmuştur. Kürt burjuvazisinin ve reformisılerinin yı l lardır kendisine enjekte etmeye çalıştıkları bu politika, gelinen yerde artık PKK 'nin de kendini ki-
267
I i liediği temel politika haline gelmiştir. Anayasal "siyasal çözüm" platfonmı Kürt burjuvazisinin Kürt
sorununa il işkin çözüm platformudur. Bu kurulu düzenin kendi smırları içinde bir çiizi.iın demektir. Kürt burjuvazisinin, �mıf i l işki lerinde herhangi bir değişime yol açınaksızm, sömürgeci sermaye devleti ve onun gerisindeki emperyalizmle uılaşma çizgisini anlatır. Kürt burj uvazisiyle işbirliği çizgisinde ilerleyen PKK düne kadar kendisine ait olmayan bu platformun giderek asıl temsilcisi haline gelmektedir.
Komünistler daha i lk günden buna işaret etmiş ve PK K'yi girdiği bu yol konusunda döne döne uyarmışlardır.
Bu politikada ısrar ettiği ölçüde, bunun, niyetinden bağımsız olarak, PKK 'yi adım adım o güne kadar kendisini karaktcrize eden emekçi sınıf kiml iğinden uzaklaşli racağını ve Kürt burjuvazisine yakınlaştıracağını belirtınişlerdi. Dahası "siyasal çözüm'' platformunun Kürt burjuvazisinin etkinlik alanı olduğuna, bunun kaçın ı lmaz olarak Kürt bu�juvazisinin u lusal hareketi içindeki etkinliğini artı racağıncı ve giderek bir ağırlığa dönüştüreceğine de işaret etmişlerdi. O günden bugüne yaşanan tüm gel iş ıneler her bakımdan komünistleri doğru lamıştır.
PKK "siyasal çözüm" platformunda ısrar ettiği ölçüde devriınci-halkçı kimliğinden önem l i oranda uzaklaşınış, kendi burjuvazisine yaklaşmıştır. Daha önemlisi . gelinen yerde PKK, Kür.t burjuvazisi ve refom1istleri tarafından adeta kuşatı lmıştır. Bugün artık Kürt burjuvazisi ve reforınizmi u lusal hareket içerisinde hatırı sayıl ır bir güce ve inisiyatife sahiptir.
Politikada önemli olan nelerin hangi çerçevede ve neyin aracı olarak dile gctirildiğidir. PKK 'nin Kürt ulusunun ulusal istemlerini bel l i bir kararl ı l ıkla dile getirmesi , hala s i lahl ı bir hareket olması sorunun siyasal-sın ıfsal özünü dcğiştirınemektedir. Zira sözkonusu kararl ı l ık u lusal burjuva platformda gösterilen bir kararl ı l ıktır. Kaldı ki bu istemler artık iğreti bir düzen içi çözüm demek olan "siyasal çözüm" platformu çerçevesinde i leri sürülmektedir. Bugünkü silahlı mücadele de TC'yi böylesi iğreti bir çözüme zorlamanın bir aracı olarak yürütülmektedir. PKK bugün-
268
kü tüm politikalarını "siyasal çözüın"e ve "barış"a endeksleıni�ıir. Adeta bu politikaya mahkum hale gelmiş ve kitlesini de bu politikaya esir etmiştir. Düsseldorf'daki "Kürdistan için barış zamanıdır!" yürüyüş ve mitingi de bunun aynası olm uştur.
Yürüyüşe Avrupa'nın dört bir yanından gelen yüzbine yakın bir kitle katılmıştır. Yürüyüşün kitle katı lıını yönünden görkeml i bir görünümü vardır. Ne var ki bu kez, geçmiş yürüyüş ve mitinglerdeki devrimci coşkudan eser yoktur. Aynı şekilde, her defasında Newroz ateşini Avrupa 'n ın metropol lerine taşıyan. otohanları işgal edip polisle kıyasıya çatışan mücadelcci bir kitlenin ve dünyanın gözleri önünde üzerlerine gaz döküp yakacak denli kendisini davaya adayan m i l itanların yerine, bu kez dayanaksız barış hayal leriyle sersemleıilmiş bir kitle ve mi litanlar vardır sahnede. Ne çeki len halaylar, ne genç unsurların taşıdığı PKK, ARG K ve ERN K bayrakları i le A .Öcalan posterleri, ne arada bir at ı lan "Geri l la vuruyor, K ürdistan' ı kuruyor!" sloganı ve ne de genç yuı1severlerin geri l la kıya fetli yürüyüşü, toplam atmosferi değiştirmeye yetmiştir. Deyim uygunsa, koca bir kitle. günler öncesinde yapı lan tümüyle reformisı ve yasalcı içerikl i propagandalada terbiye edilmi� olarak miting alanına getirilmişt ir. Bu nedenle de yürüyüş rahatsı z edici düzeyde bir barışç ı l l ığın ve icazetçi liğin egemen olduğu bir yürüyüş olarak başlamış ve öyle de bitmiştir.
Emperyalizme vurmadan ulusal özgürlük mümkün müdür?
Düsseldorf yürüyüş ve mitinginin oldukça rahatsız edici bir önem li boyutu daha var. Yürüyüş boyunca bu kez geçmişteki türden sahneler yaşanmadı . · Alınan polisi bu defa saldırgan deği ldi. Kimi küçük müdahaleler dışmda herhangi bir sorun çıkarmadı.
PKK devrimci kurtuluş hareketi kimliğinden taviz vermedi ği, Kürt\-ı;orununda devriınci b i r çözümde ısrar ettiği günlerde, Alınan emperyal izmi nin kapsaml ı ve acımasız saldırı larıyla yüzyüz� gelmişti. Alınan devleti ' R9 'da PKK 'yi "eli kanlı bir cinayet
269
örglitü" i lan edip. bir kısım yönetici ve mil itanını tuLUklamıştı . Ünlü Düsseldorf duruşmalarında P K K ' y ı b i r terör örgütü olarak dünyanın gözii öniindc mahkum cımcye çal ışmışt ı . PKK 'nin Almanya 'da polit ik faaliyet yürlilmesini olanaksız hale geıinnek anlamına gelen yasakları gündeme get i ren. derneklerini kapatan. Kürtler üzerinde terör estiren. güzalt ı na alan, ıutuklayan ve sınır dışı eden de A lınan dcvlct iydi . Daha geçen yı l Kürt halkının NewrO?. 'u kutlamasına izin vermemiş. Him sınırları ve otohanları Kiiıtlerc kapamış, acımasızca saldırıp Ncwroz'u kana bulamıştı.
Peki ama ne olmuştu da Alınan devleti ve Alman polisi bu kez "ı l ıınl ı'' ve "sempat ik" bir t ut um scrgi lcmişti. Bunun sırrını Avrupa'da bası lan günllik Özgiir Politika gazetesi 2R N isan '97 tarihl i başyazısında şöyle açıkl ıyor:
"Tiirk hasımna l'e hiiyiikelçisin(• göre 'Kiirtler Alnıanya'yı hir kez daha oyuna ,ı:etirmiş, lı/man ya.mlarınm yunıuşaklı.�mdan ist!f'ade edaek keıuli biiliicii V<' terörist i.ftemlerini tlile getirmişlerdir' . Bunun için hep bir a,�IZllan yiiriiyiişiin PKK' nın göl'de gösterisi haline döniiştii,�iinii, polis ve savcuun ııeden harekete geçmedi,�ini sordular. Tiim amaçları . yiiriiyiişlc birlikte Kiirt taraji ile Alman devleti arasında do.�an ılınılı atmosferi da.�ıtmak. karalama ve provokasyon/arta kısmen de olsa başlayan siyasal diyalog siirecini haltalamaktı. Ancak Alman devleti ve yetkilileri şunu hilmelidir: Kiirtlerin ille de Bonn hiikiimetini ya da Bavyera yönetimini karşıianna alma. onları teşhir ederek 'ne kadar heceriksiz olduk/arım gösterme' gihi hir sorımfarı yoktur. Kiirtler, Alman yasalanmil ve kamıwyumm demokrasi kiiltiiriiniin kaldırahileı.:e,�i hir şekilde. gayet medeni kurallar çerçevesinde en do.�a/ 'siyaset yapma' hakiarım kullanmış/ardır. Bu anlamda yasaları uygulamakla görevli olan A lman makamlarllllll makul o/am yaparak yiiriiyiiş katılımcıianna yardım etmesi ve Tiirkiye' nin provokasymılarma gelmemesi ancak kutlanahilir hir barekeuir. Bu siyasetin takihi her iki ha/km da yararına olacak/Jr." (Vurgular bize ait)
B i.illin bu açıklamalar Kürt halkı için vahim bir durumu işarclliyor. B u açıklaınalardan anlaşı l ıyor ki, Kürt halkı adına,
270
Kürt halkının özgürlük m ücadelesinin azı l ı dü�manlarından biri ve TC'nin Kürt halkına dönük kanl ı . kirl i ve kuralsız savaşının en aktif dcstckçisisi olan bir emperyal ist devletle, yani Alımın devleti i lc son dcreec tehl ike l i bir i l işki içine giri lmiştir. Ya da girilmek üzeredir. "Kısmen de olsa başlayan siyasal diyalog süreci'' ilc anlatı l ımık istenen de bundan başka bir şey değildir. Yine bu açıklaınalardan anlaşı l ı yor ki, basit bir "siyaset yapımı" hakkı için. güclük bir "siyasal çözüm" için. Al ınan devletinin dayattığı ya da dayatacağı her koşula ve kurala olumlu yanıt verilecektir. Kürt buı:juvazisi ve reformisıleri açıkça Kürt ulusal mücadelesini Alınan devletinin (ve genelde emperyal izmin) vesayetine açık hale getirmiş oluyorlar böylece. Artık chli leşliklerini ve bundan böyle "Bonn hükümetini ya da Bavyera yönet imini karşı ianna alma ... " diye bir sorunlarının olmadığını .di le getiriyorlar. Bu konuda Alınan devletine güvence veriyorlar. Alınan devletini ve polisini Tiirk dev letinin provokasyonlarımı gelmeyip kendilerine yardımcı oldukları için kutluyorlar. Al ınan devleti i lc aralarında oluşan "ı l ıml_ı atınosfer"in devamını di l iyorlar. İstedikleri tek şey, Alınan devletinin TC üzerindeki nüfuzunu kullanarak onu iğreti bir _siyasal çözüme razı etınesidir.
Kendi emperyalist çıkarları çerçevesinde kul lanabileceği. başla ABD olmak iizere diğer eınperyalistlerle rekabetinde koz olarak i leri sUreceği chl i leşti rilnliŞ bir K ürt u lusal hareketi A l ınan emperyal izm i nin de hedefleri arasındaydı . Bu açıklaınalardan anl aş ı l ıyor ki . A lınan devleti bunu hazır halde önünde bulmu�tur. Bu koşull arda böylesi bir olanağı redeletmesi düşünülemez. Tersine ona ı l ıınl ı yaklaşacak ve "sempati" gösterecektir. Düsseldorf'daki barışÇı l eyleme dönük ı l ı ınl ı tutumu da bunun ifadesidir.
Özgiir Politika'da di le getiri len bu açıklamalar yalnı7.ca Kürt buı:_juvalarının ve refonnistlerinin niyet ve açıklamalarından ibaret olsayd ı , durum o denl i vahim sayı l ımıyabil irdi . Yazık ki bir süredi r hemen hemen benzer açıklamalar bizzat A .Öcalan tanıfından da yapı lmaktadır.
PKK ulusal burjuvazinin politik platfonnu olan "siyasal çözüm" plcıtformunu benimscyel i beri, A.Öcalan sürekl i bir biçim-
271
de, PKK ' nin bir terör örgüiii olmadığı gibi marksisı bir örgüt de olmadığını , tersine yalnızca kültür ve kiml iğe i l işkin ulusal haklar talep eden bir hareket olduğunu beliııiyordu. Böyle olduğunu kanıtlamak ve bu çerçevede meşrula�mak için bir dizi de açılım yaptı . Öyle ki, A.ÖCalan Clinton'a yazdığı mektupta işi, ABD'nin Kürt sorununda siyasal bir çözüm için devreye girmesini istemeye dek vardırdı. Böylesi bir çözüm için ileri sürülecek her türlü koşula (tavize) hazır olduğunu bile belirtti.
Benzer çağrı lar sürekl i olarak Alman emperyalizminin siyasal temsi lci lerine de yapı ldı . A.Öcalan ' ın gerek doğrudan ve gerekse bugün için PKK destekçisi görünen bir kısım Kürt reformisli üzerinden Alrtıan devletiyle i lişkiler kurımı ve geliştirme çabasında hiç değilse i lk adımlarını attığı anlaşı lıyor. Tüm veriler bunun bir gerçek olduğunu gösteriyor.
PKK yakın dönemlere kadar ulusal hareket çerçevesinde bir öncünün oymıyabileceği en i leri rolü , en kararl ı , en mil itan ve en gözüpek biçimde oynamışt ı r. Üstel ik bunu yaşadığı büyük yalnızlık ve kuşatmaya karşın başaımıştır. Devrimci bir çözüm için epeyce elirenmiş ve dayanm ıştır. Ancak iç ve dış koşullar nihayetinde onun dayanma gücünü de koşullamış. "ötesine izin verıncmiştir. '93 Ncwroz'u ilc birlikte yöneldiği "siyasal çözüm" siireci ise başka bazı etkenlerle de birleşerek onun dayanma gücünü erozyona uğratmış, hayli zayıflatmışur. Ulusal cepheyi geniş tutarak yalnızl ıktan kurtulmak için kendi burjuvazisi i lc girdiği işbirliği süreci PKK 'ya pahalıya malolmuştur. Anayasal siyasal çözümün bir pol itikaya dönüşmesi bu i l işkilere kuvvetli bir temel kazandırmış, onları yeni boyutlanı vardınnıştır. PKK, hareket içinde gücü artan Kürt burjuvazisi tarafından, içten adeta bir kuşatma altına alınmıştır. Onun tarafından bugün artık hayli ı l ımlı bir çizgiye çekilmiştir.
Almanya i le "kısmen başlayan diyalog süreci" ve "Kürt tarafı i lc Alman devleti arasında doğan ı l ım l ı atmosfer" bunun ifadcsidir.
Küıı ulusal hareketinin tüm bir deneyimi, içerde kendi burjuvazisi i le, < ışarda şu ya da bu sönıürgeci devlet ve onların
272
gerisindeki emperyalist güçlerle uzlaşarak sonın�ı çozum arama strateji ve politikasının hazin i n asını anlatıyor. Bu strateji ve bu politika bugüne kadar Kürt halkına ncı ve yık ımdan başka hiç bir şey vermemiştir.
PKK daha düne kadar şiddetle reddedip mahkum ettiği bu pol itikayı terk etmelidir. FKÖ deneyimi yeterince uyarı cıdır. Olanaklar henüz tükenmemiştir. PKK hala etrafında kenetlenmiş büyük bir kitleye sahiptiı:. Yeniden ve hızla kendini var eden emekçi halk tabanına dönmcli, çözümü kendi emekçi sınınarı ilc Türkiye işçi s ın ıfının samimi i ttifakında, iki u lustan işçi lerin birliğinde ve birleşik devriminde aramalıdır. Tüm 20. yüzyıl tarihi gösteriyor ki, emperyalizmi doğrudan karşıya almadan, ona cepheden vurmadan gerçek bir u l usal özgürlüğe ulaşmak da olanak l ı değildir.
Kızıl Bayrak
Mayıs '97
273
Ordu, irtica ve ulusal hareket
Türkiye son günlerde .önemli gel işmelere sahne oluyor. Bu gelişmelerin başında ise Genelkunnayın 1 1 Haziran'da biri medya ve diğeri de yargı mensupianna dönük olarak gerçekleştirdiği brifingler geliyor. Ordunun siyasal yaşama dolaysız müdahalesinin i fadesi olan bu bri finglerde ağ
.ırl ık l ı olarak islamcı serma
yenin icraatl<\rımlan söz edi ldi , irtica tehl ikesine dikkat çekildi, laik düzenin tehdi t altında olduğu propagandası eşliğinde i rticanın kaynaklarıyla birl ikte ezileceği bel irti ldi .
Sözkonusu brifinglerin sömürgeci devletin Güney Kürdistan 'daki işgal in devam ettiği, özel likle emekçi kitleler içinde işgale dönük hoşnutsuzlukların arttığı ve yer yer cılız da olsa kendisini dışa vurduğu bir zamanda gerçekleştirilmesi anlamlıydı.
Besbel l i ki özel savaş cephesi bu brifinglerde bir kez daha "bölücülük tehl ikesi"ne dikkat çekmek istiyordu. i;'Jitekim Genelkunnay sözcüleri yalnızca "laikl ik"in değil "Türkiye'nin bö-
274
lünmez bütünlliğü"nün de tehdit altında olduğunun belirgin biçimde altını çizdiler. Ancak dikkate değer olan, i ıtica ilc "bölücü tehdit'' olarak adland ırdıkları Kürt özgürlük hareketi arasında dolaysız bir i l işki olduğunu iddia etmelcriydi. Bu iddialarının inand ırıcı olması için bir takım "kanıtlar" da i leri sürdüler.
Genelkurmay yetki l i lerine göre, irticai kesime mensup özell ikle "Güneydoğu" kökenli bazı m i l letveki l leri, içerde PKK 'nin güdümündeki H ADEP yöneticileri , d ışarda ise sürgündeki Kli ı1 parlamentosu üyeleriyle sürekl i temas hali ndedirler. Bu m i l letveki l lerinin PKK ' nı n ısrarla d i l e getirdiği ateşkes, bölgesel özerklik, genel af ve Olağanüstü H al in kaldırılması gibi hassas konuları hem kendi medya organlarında ve hem de zaman zaman mecliste gündeme getirmeleri bumın ifad�sidir. ·
Genelkurmay yetki l i leri, "PKK 'nın Türkiye'ye yönelik emellerini gerçekleştirmek için, kendine en yakın müttefik olarak ra� dikal islamcı grupları gördüğü"nü, hatta bizzat A.Öcalan' ın "MEDTV'de yaptığı açıklamada ü lkemizdeki Irticai faal iyetlerin artmasının amaçların ın tahakkümü için uygun bir fırsat olarak" değerlendi�di ğini ve "bu kesimle i l işki lerin daha da gel iştirilmesi gerektiğini açıkça beyan" ettiğini de buna kanıt gösterdiler. PKK 'nın taban oluşturmak ve islami kesimi etkilemck için " i nanlar Birl iği''ni kurduğu, Güney 'deki Kürdistan İslam i Hareketi lideri Şeyh Osman ' la iyi il işkiler içinde olduğu, i leri sürülen diğer k:anıtlardı .
Bu gelişıneler sömürgeci buıjuva1.i sanıldığından da bil inçli ve deneyimli bir sınıf olduğunu göstermektedir. İrtica ile Kürt özgürl ük mücadelesi bi l inçli biçimde i l işkilcndirilerek "çağdaş yaşamı· ve demokratik değerleri" sav unma yalan ına dayalı propaganda i le geliştiri len irtica karşıtı tepki ler Kürt özgürlük mücadelesine de yönel t i lmek istemektedir. Daha önem lisi , Kürt özgürlük mücadelesini aşağı l ık bir biçimde irticanın bir başka türü olarak sunulmaktadır. Böylece yıl lardır K uzey Kürdistan ' d a v e şimdi d e Güney'de sürdürii len sömürgeci kirli savaş haklı ve meşru gösterilmeye, işgalci yüz gizlenmeye çal ış ı lmaktadır.
Bu, Kemalizmin 1 920' lerde başvurduğu klasik taktiği n gü-
275
nümüzdeki bir versiyonudur. Kemalist bu�juvazi de 1 920' lerde düzene yönelik sını fsal ve ulusal her türden toplumsal muhalefeti, benzer taktik/ya da taktiklerle karş ı lamışt ı . Hiç bir ayrı m gözetmeksizin tümünü "çağdaş ve demokratik bir toplum kurulmasın ı " istemeyen "irticai hareketler" olarak niteleyip ezmişti . Sömürgeci burjuvazi günümüzde bir kez daha bunu yapıyor.
Açıktır k i , sömi.irgeci burjuvazi şu son birkaç ayda sergilediği manevralarla hayli başarıl ı olmuş ve önemli bir mesafe alm ıştır. O kadar ki, düzenin gerçek iktidar gücü ordu, medya, sosyal-demokrasi ve reformİst solun da katkı larıyla, toplumun oldukça geniş bir kesimine "çağdaş ve demokratik değcrler"in yegane savunucusu olduğunu y utturabil ınektedir. Bu sayede, Kemalizmin ve burjuvazinin günümüzdeki en ıni.litan savunucusu olan Doğu Perinçek haini, sömürgcci Türk ordusunu "çağdaşl ığın" "ilericiliğin" ve "devrimci demokrasinin yegane gücü'' olarak propaganda etme gücünü kendinde bulabi lmektedir.
Kuşkusuz ki gerçek gösteri lmek istenenin tam tersinedir. Türk bu�juvazisi tepeden tırnağa gerici bir sınıftır. Ti.irk devleti dünya gericiliğinin bölgemizdeki kalesidir. Türk ordusu da yalnızca bölgemizin değil dünyanın en gerici ordusudur. Her türden çağdaş, i lerici ve bil imsel düşüncenin, insanlığa ınalolmuş her türden çağdaş ve bil imsel kültürün aınansız düşınanıdır. Darwin'in "insanl ığın türeyişi" gibi her türden bil imsel öğretiyi ders kitaplarından çıkaran, YÖK yasası i lc üniversiteleri birer gerici kurum haline getirip bi l im adamlarını ve aydınlarını hapse atan, geriye kalanları sürgüne gönderenler onlar değil midir'? Dinsel ideolojiyi de dahi l, her türden gerici ideolojiyi ve öğretiyi kullanan, yayan ve yayılmasını teşvik edenler onlar değil midir? Okullarda din dersini zorunlu hale getiren, genç beyin iere dinsel hurafclerin poınpalanmasını isteyen, imam hatip liselerini ve kuran kurslarını yaygınlaştıran, hacı-hoca ve tarikat şeyhlerinin elinieteğini öpüp onları makbul kişiler haline getirenler bizzat 12 Eylül generalleridir. Refah Parti 'sini besleyip büyüten de, irticayı "tehdit" haline getirenler de onlardır. Bu�juvazi ve onun vurucu gücü ordu, karşı olmak şöyle dursun. her ı i.irden gerici, çağdışı
276
ideoloji , il işki ve kurumun yaşatılmasını ve güçlenmesinin önünü açan yegane güçtür. Burj uvazi sınıf egemenl iğini bugüne dek yığınları çağdışı ideoloji ve hurafelerle zehirleyerek, çağdışı ilişki ve kuruıniara yaslamırak korumuştur ve hal a da bu sayede korumaktadır.
"Ordunun çağdaş ve demokratik değerlerin savunucusu olduğu" demagojisi Kürt sorunu ve Kürt u lusal kurtuluş mi.ieadelesine dönük yüzü i le çok daha iğrenç bir içeriğe sahiptir.
Kürdistan Türk devletinin Osmanl ı 'dan miras olarak devraldığı bir sömiirgedir. Demek oluyor ki Tlirk'tıevleti sömürgecidir. Sömürgec i l i k geçmişten devra l ınmış çağdışı b i r düzendir . Sömi.irgeci Türk burjuvazisi y ı l lardır K ürt halkını özgürleşmenin, demokrat ikleşmenin ve uluslaşmanın biricik engeli olan bu çağdışı rejimle yönetmektedir. Çağdışı güçlere. i l işkilere ve kurumlara dayanmaktadır. B unlar büyük toprak sahipleri . aşiret ağaları, feodal ve yarı-feodal i l işkiler, şeyhler ve sayıları yüzlcrle ifade edilen tarikatlar(\ır. Türk burjuvazi yı l lardır sömürgeci sınıf egemenliğini bu sayede koruyup yaşatmaktadır.
Si lahlı Kürt kurtuluş hareketine, yani PKK 'ye gelince. PKK bir demokratikleşme, özgürleşme ve gerçek bir u lusal laşma hareketi olarak doğmuştur. Ağırlıklı olar.ık yoksul ve emekçi köylülüğe dayanmaktadır. Si lahlı kurtul uş mücadelesi esasta bu sınıf ve katmanların mücadelesi olarak gelişmiştir. B u sınıf ve katmanl arın çıkarları, istemleri ve özlemleri ise sömürgeciliğin Kürdistan' daki dayanağı olan feodal toprak sahipleri, aşiret ağaları. şeyhler ve tarikatlarla taban tabana zıttır. Tam da bu nedenledir ki, bu güçler başından itibaren Kürt alt sınınanna dayalı devrimci kurtuluş .mücadelesine karşı açık tutum almışlardır. Ulusal hareketin o güne dek feodal-aşiretsel bağıml ı l ık i l işki leri içinde bulunan Kürt köylülüğiinün bu ortaçağ i lişkilerinden kuıtulması ve özgürleşmesi süreci olarak i lerlediğini gördükleri ölçüde ona karşı artan bir düşmanl ık göstermişlerdir. Gerici sınıfsal tepki ve düşmanlıklarını, sömürgeci Türk buı:juvazisi i le daha sıkı bir kcnetlenmeye giderek, onun mil i tarisı aygıt larıyla bütünleşerek ve "korueuluk sistemi'' yoluyla sömürgecil ik cephesinden bizzat sa-
277
vaşa katı larak ortaya koymuşlardır. Sömürgeci Türk devleti son 1 7 yı ldır bu güçlere de dayanarak kardeş Kürt halk ına kan kusturuyor. Sömürgeci Türk ordusu 1 9R4 ' ten bu yana yürüttüğü kirli savaşı. aşiret alayları olarak da nitelenen köy korucuları i le birlikte yürütüyor.
Öte yandan bugün çağdışı olarak nitelediği ümmet teorisinin Kürt yoksul köyli.ileri içinde propaganda edilmesini teşvik eden de general lerdir. imam hatip okul ları ve Kuran kursları en çok Kürdistan'da teşvik edi l ip yaygınlaştırı lmıştır. Tarikatlar en büyük hoşgöriiyü Kürdistan'da görmüşlerdir. Çağdışı olarak Ianse ettikleri tarikatların %90' ı Kürdistan kökenlidir. Aczimendi ' (erin faal iyet alanı Kürdistan ' d ır. Müslüm G ündüz' leri n Al i Kalkancı ' ların hepsi Kürdistanl ıdır. Hizbul lah' ı ör"gütleyip PKK ve Kürt kurtuluş mücadelesinin üstüne salan da sömürgeci Türk ordusudur. Kuran 'dan ayetleri n kullanıldığı bildiri leri uçaklarla Kürt köylerine boca etmişler, Kürt yoksul köylülerinin PKK 'ya desteğini engellemek için A.Öcalan' ın Ermeni olduğu şeklinde gerici propagandalar örgütlemiş lerdir.
Yalnızca Kuzey Kürdistan 'da deği l , Güney Kürdistan'da da Talabani ve Barzani gibi çağdışı sınıfların temsilci leriyle işbirliği yapan, burada da ne kadar çağdışı i l işki , güç ve kurum varsa onlara dayaiıan, onlara dayanarak kirli bir savaş yürüten de sömürgeci Türk ordusudur. Perinçek gibi l iberal ler Amerikancı general lerin "çağdaş ve demokratik değerler"in savunucuları olduklarını i leri sürüyorlar. "Çağdaş ve demokratik değerler"in savunucuları olabilmek, herşeyden önce, sözü edilen tüm bu çağdışı güçlere, kurumlara ve i l i şki lere karşı olmayı gerektirir. Oysa generallerin en yakın ve en sadık müttefikleridirler bu güçler.
Türk ordusu Perinçek ' in i ddialarının tersine, "devrimci demokrasinin gücü'' olmak bir yana, Türkiye üzerindeki emperyalist egemenliğin ve kokuşmuş sermaye düzeninin en temel dayanağı ve vurucu gücüdür. Bu konumuyla her türlü demokratik gelişmenin önündeki en büyük engeldir. İşçi sınıfının, emekçi halk ve ezilen Kürt halkı üzerindeki çok yönlü köleliğin temel direğidir. Sömürgeci ve faşist bir iç savaş ordusudur.
278
Dün yoğun bir kapital ist sömürüye tabi tutulan, açlığa ve sefalete itilen, devlet terörüyle bunaltılan işçi ve emekçi yığınlarını, kirl i sav�ştan canı yanan yoksul ve emekçi Kürt köyililerini aldatmak ve denetim altına almak için dinsel gericil iği kul landılar. Bugün ise dinsel gericil iğe karşıymış gibi görünerek topluınsal muhalefeti dizginleınek ve denetim altına almak istiyorlar. irticayı besleyip büyüten sermaye düzeninin kendisidir. RP'yi de hükümete taşıyan general lerin politikalarıdır. Bugün RP'yi gözden çıkarınaları ve irticayı başl ıca tehdit i lan etmeleri kimseyi yanı ltmaınalıdır. Olası bir darbe esas olarak işçi sınıfına, emekçi yığınlam ve Kürt halkına dönük olacaktır. Ve irticai güçlerden çok :·çağdaş, i lerici , demokratik ve devrimci" ne varsa, onları tırpanlayacaktır.
* * *
Genelkurmay sözcü lerinin Kürt ulusal kurtuluş ıniicadelesi i le irticayı i l işkilendirınesi kuşkusuz ki ımıksatlıdır. En başta Kürt özgürlük mücadelesini karalamak ve gözden düşürmek, dahası da tümüyle haklı ve meşru istemler için mücadele eden Kürt halkına dönük kirl i ve haksız savaşı ıneşrulaştırınak için bu yola başvuruyorlar.
Ancak Kürt kurtuluş hareketinin (PKK 'nin) dinsel ideolojjyc ve dinsel akımlara i l işkin yaklaşımlarının bunda önemli bir rol oynadığı da bir gerçektir. Kabul edilmelidir ki özel savaş cephesi, PKK 'nin bu alandaki zaafından yar�rlanarak ve kuşkusuz bunu gereğinden de fazla abartarak bu iddiaları ileri sürınekıedir. Kürt kurtuluş hareketi dine ve dinsel akımlara il işkin yaklaşımlarını gözden gcçirınel i , taktik ınanada dahi olsa dinsel akımlarla işbirliğine yanaşınaınalıdır. Bunun kısa vadede bazı yararlan olsa da, uzun vadede önemli zararları olacağı kesindir. Bizzat Kürt ulusal hareketinin bugüne kadarki tarihsel deneyimi bu konuda yeterince uyarıcı derslerle doludur.
Kızıl Bayrak Haziran· '97
2 79
lY. B.ölüm HEP'd�n HADEP'e . . .
DEP kapatiidi
Sömürgeci sermaye devleti; HEP'ten sonra DEP'i de kap-attı . Bi l indiği gibi HEP, devrimci Kürt hareketini etkisizleştirmek, Kürt halkının mücadelesini reformisı kanallarda eritmek amacıyla kurulmasına göz yumulmuş ya da bizzat devlet tanı�ından kurdurulmuş bfr partiydi. Ne var ki , düzenin bu politikası başarıl ı olamadı. Düzen, H EP i le Kürt hareketini etkisizleştiremedi� ama tersinden, devrimci Kürt hareketi HEP'i u lusal mücadelenin önemli bir legal imkanına dönüştürebildi.
Bu noktadan sonra sömürgeci sennaye devleti HEP'i tehdit ve terörle sindirmek, rüşvetle satııi . almak esasına dayalı bir politika izledi. Devrimci ulusal hareket tarafından düzenin bu politikao;ı da büyük ölçüde boşa çıkarıldı. Bütün bu politikalannda başarı l ı olamayan düzen bu kez HEP'i kapatarak HEP içinde örgütlü Kürt orta burjuva sınınarına, PKK'dan ayrışmaları doğrultusunda bir gözdağı verdi.
283
B ugün sömiirgeci sermaye devleti tarafından kapatı lmış bulunan DEP. HEP'in kapat ılınasının ardından bu partinin misyonunu sürdürmek üzere kurulmuştu. Düzenin DEP'e yönelik politikaları da esasta çok farklı olmadı. Bir yandan DEP üzerinde azgın bir terör esti ri ldi, pek çok DEP üyesi ve yöneticisi sermaye devletinin resmi ve gayrı-resmi terör çeteleri tarafından katledi ldi; diğer yandan da PKK 'ya tavır alınası şartıyla, DEP'e, düzen içi kanallar hep açık tutulınaya çal ışıldı. Düzenin bu politikaları da başarıl ı oiaınadı . Bu legal imkan sayesinde, devrimci ulusal hareket politik güç ve etkinliğini geçmişe göre çok daha fazla artırdı. Kürdistan sınırları içerisinde devletin siyasi otoritesini tartışmalı hale getirdiği gibi, bu legal mevzinin de yardımıyla, metropol lerde de önemli bir siyasi etki ve destek alanı yarallJ.
Kürt u lusal hareketinin ulaşmış bulunduğu bu düzey, düzcnin Kürt ulusal hareketine karşı bir topyekün savaş i lanını zorunlu kıldı. Dün, temelde yine ş iddet politikası uygulamasına karşın düzen, HEP-DEP gibi araçları ehli leştirebileceğini, bu yolla devriınci Kürt u lusal hareketini ezebileceğini düşünürken; son birbuçuk yıldır, bu sınırlı "esnekliğe'' de tahammül edemez hale gelmiştir. Dün, bütün risklerine karşın DEP gibi partilerin varl ığını kirl i yüzünü ikten bir demokrasi maskesi olarak kullanınayı hcsaplayabilen söın�rgeci devlet, bugün artık bu tür maskeleri bile yük sayınaktadır.
Düzen, bundan birbuçuk yıl önce topyekün savaşı gündeme get irdi . O vakitler bizzat söınürgeci sermaye · devletinin sözcüleri, bu topyekün savaşın temel hedefini, PKK 'nın bütün destek alanlarını yok etmek ve böylece PKK'yı güçsüzleştirınek olarak açıklamışlardı. PK K 'yı destekleyen, yardım ve yataklık eden herkes söınürgeci devletçe terörist i lan edilmişti .
DEP, işte bu açık katliam politikasının bir uzantısı olatak kapatılınıştır. DEP' i kapatarak stiınürgeci devlet, "PKK 'nın önemli bir mevzisini ve destek alanını"ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
DEP'l iler seçime girdikleri bölge halkın_ın, Kürt nüfusunun %80-90' 1ara varan çok önemli bir oy desteği
. ile meclise girmiş-
284
lerdi . DEP'in kapatılması, aynı zamanda sözümona oy desteğini "dokunulmaz en kutsal değer'' ilan eden burjuva demokrasisinin de ne menem bir şey olduğunu ortaya koymuştur. Bu olay, burjuva demokrasisinin yalnızca burjuvazinin uşakları, sömürgeci düzenin şakşakçıları için bir dem.okrasi, tiim bunlara karşı duran ve mücadele edenler için ise azgın bir terör rejimi olduğunu gösteren en son örnektir.
Kürt halkı, bu düzenden. bu düzenin parlamenter demokrasisinden hiçbir şey beklememelidir.
Kızıl Bayrak
Temmuz '96
285
DEP davas1: Yargiianan Kürt halkidir
B iri bağımsız, beşi DEP' l i a l l ı K�rt mil letvekilinin "yargılanma"sı başlamış bulunuyor. Yaklaşık beş ay önce MGK'nın talimatları doğrultusunda DEP' e yönelik" olarak başlatılan saldın, "parlmncntcr demoknısi"nin Türkiye 'de ne tür bir ucubenin karşılığı olduğunu son dcreec yalın bir şekilde ortaya koymuştur. Burjuva düzen hukukunun gereklerine uygun olarak "demokratik" yollardan seçilmiş bu mi l letvekil lerinin liimüyle temelsiz iddialarla önce dokunulmazlıkları kaldırılmıştır. Ardından yine aynı uydurma iddialara dayanı larak DEP kapalılmıştır. Şimdi ise bu milletvekilleri parlamenter yaşamları sırasındaki bazı söz . ve konuşmalarından dolayı idamla yargılanmaktadırlar. DEP'e yönelik bu saldırı sürecinde "demokrasinin en temel'' kurumu'' olarak lanse edilen parlaınentoya
-düşen ise, DGM savcısı ve MGK 'nın direktiflerini
uygulamak olmuştur. Kısacası "parlamenter demokrasi'' adı allında oynunanın son
286
derece bayağı ve düzeysiz bir ortaoyunu olduğu bir kez daha sergilenmiştir. PEP olayı da göstermiştir ki , bütün ipierin generallerin; M İT'in, polis şeflerinin, kontr-geril lanın, DGM savcılarının elinde toplandığı bir siyasal rejimle karşı karşıyayız. Bu rejimde, mevcut parlamentonun artık bir asma yaprağı olma işlevini dahi yerine getiremediği son derece açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Demokrasi oyununun kural larına uygun olarak seçi lmiş bir grup milletveki l inin böylesine pervasız bir saldırının hedefi haline getirilmesi, sömürgeci rejimin Kürt sorunundaki açmazları i le doğrudan bağlantı l ıdır.
HEP/DEP'in Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesini düzen kanallarında eritmek konusunda oyn·ayabi leceği rol üzerine hesaplar yapan sömÜrgeci burjuvazi , onun meclis çatısı altına girebilmesinin yolunu açmakta bir s�kınca görmemiştir. Kürt orta sınıflarının partisi olarak HEP/DEP de, sınıfsal konumuna uygun olarak son derece yumuşak ve uzlaşmacı bir siyaset izlemiştir. DEP mi l letveki l leri parlamento kürsüsünü bir mücadele kürsüsü olarak kul lanmak bir yana, DEP' in konumu çerçevesinde dahi son derece zayıf, titrek ve tutarsız davranmışlardır. Kendilerine çizilen şını rları aşmamaya büyük bir özen göstermişler, yaptıkları ufak tefek çıkışlar nedeniyle koparılan patırtı karşısında ise savunmacı bir muhalefet çizgisini aşamamışlardır. Buna rağmen düzenin saldırı hedefi haline gelmekten ·de kurtulamaınışlardır.
Bu nedensiz değildir. Zira tüm zayıfl ıkianna ve tuıarsızlıklarına rağmen, HEP/DEP, Kürt devrimci .hareketi için önemli bir legal mevzi olma işlevi görmüşlerdir. Bu DEP/HEP'e rağmen yaşanan bir olgudur. Devrimci bir ç izgide ve son derece zorlu koşullar altında yürütülen mücadeledir HEP/DEP'i vareden ve bir güç haline getiren. S ınıfsal konumundan gelen tüm tutarsızlıklarına rağmen, giderek Kürt halk kitlelerinin daha geniş kesimlerini içine alan mücadele onu da kendi peşinden sürüklemiştir. Bu koşul larda düzenin onu ehlileştinne ve bir bütün olarak düzen iç1ne çekme pol i tikaları etkisiz kalmıştır. "Bir avuç eşkiya"yı, yani Kürt halkının devrimci öncüsünü etkisizleştirmeden bunu başarmanın
287
ne denl i güç olduğunu gören devletin, üstelik bu silahın kendisine karşı kul lanı lmasına uzun bir süre tahammül etmesi düşünülemezdi. Üçyüzbin kişi l ik bir kirli savaş ordusuna, özel timlerine, kirli cinayet çetelerine, sınır ve kural tanımayan tüm vahşetine rağmen ezme politikasında mesafe katedemeyen sömürgeci dı;:�let, Kürt halkını sözde yıldırmak amacıyla, en kolay saldırabileceği hedef olarak DEP'e yönelmiştir.
Bu saldırının esas hedefinin DEP mil letveki l leri olmadığı , onlar üzerinden Kürt halkının u lusal özgürlük ve eşitlik mücadelesine saldırıldığı her türlü tartışmanın ötesindedir. Düzenin bunu DEP üzerinden yapması bir kez daha onun bu mücadele karşısındaki zayıfl ığının ve aczinin itirafı olmuştur. Askeri planda tam bir hezimeti yaşayan ve gelinen noktada yenilgi psikozuna giren sömürgeci devlet, uzun bir dönemdir psikolojik üstünlük sağlama çabası içindeydi. Kirli savaş medya eliyle psikolojik planda da alabildiğine tırmandırılmış, bunun için en iğrenç yol ve yönetındere başvurulmuştu. DEP yargılamasınırı da moral üstünlük sağlamanın etki l i bir malzemesi olarak kullanıl abileceği hesaplanıyordu. Ancak gel ineo noktada bunun sanı ldığı kadar kolay olmadığı da görülmüş bulunuyor. Tümüyle düzenin çizdiği sınırlar · içinde hareket eden, sürekli her türlü teröre karşı olduğunu açıklayan ve muhalefeti devlet terörünün teşhirini aşmayan bir partinir. mi l letveki l lerinin idam cezasıyla yargı l anması , sötnürgeci devleti u luslararası planda oldukça güç bir duruma düşürmüştür.
Açılan dava DGM 'lerin terörist düzenin hukuksal plandaki icraatçı ları olduğunu, DGM savcılarının özel savaşın birer elemanı gibi çal ıştıklarını her adımda ortaya koymaktadır. Gericişoven bir kampanya eşliğinde sürdürülen "yargı lama" son derece kaba bir hukuksuzluk gösterisi olarak sürmektedir. MiT, kontrgeri l la raporlarına, korucuların ve itrafçı ların ifadelerine dayanılarak hazırlanan iddianamenin, resmi ideoloji savunusu ırkçı-şoven gerici bir propaganda metni olmaktan öte bir anlamı yoktur.
Bu koşullarda mahkeme kürsüsünü bir mücadele platformuna, yargı lamayı bir karşı yargı lamaya çevirmek, hesap vermek
288
değil hesap sormak büyük bir önem taşımaktadır. Mahkemeyi Kürt halkının tümüyle meşru ve haklı bir temelde gel işen ulusal özgürlük ve. eşitlik mücadelesinin savunusunun etkili bir platformu olarak kullanmanın olanakları fazlasıyla mevcuttur. Zira bugün sömürgeci sermaye düzeninin Kürt sorunundaki çözümsüzl üğü ve aczi iyiden iyiye suyüzümi çıkmıştır. Kirli savaşın her cephede ala�i ldiğine tırmandırı ldığı, i lan edilen yeni savaş strateji leriyle artık Kürt halk kitlelerinin açıktan hedef alınacağının i lan edildiği yeni bir saldırı dönemi başlatı lmıştır.
Ne var ki başlayan davada i lk işaretler umut kırıcıdır. Yargı lanan Kürt mi l letvekil lerinin mahkeme platformunu bir mücadele kürsüsü olarak kullanabi ldiğini söylemek şu an için mümkün değil . Halihazırda Hatip Dicle dışındaki mi l letvekil leri bu konuda iyi bir sınav verı,nemişlerdir. Bir yandan sık sık bu davanın siyasi bir dava olduğu vurgulanırken, öte yandan hukuki savunmayı öne çıkaran bir tutarsızlık sergilenmektedir.
Kürt halkı en akı l almaz ve sınır tanımaz bir vahşete rağmen ulusal köleliği reddeden ve bu uğurda büyük bedeller ödemeyi göze alan bir halk olduğunu şimdiden kanıtlamışpr. DEP davası bu onurlu mücadeleyi Kürt orta sınıflarının ne ölçüde ve nereye kadar omuzlayacakları noktasında bir sınav olacaktır.
Ekim
15 Ağustos '94
289
Seçimler ve sol hareket (Parça)
"Emek, Barış ve Demokrasi Bloku"
HADEP çatı s ı altında seçimlere giren "Emek, Barış ve Demokrasi Bloku", seçim platformundaki bir üçüncü reformisı oluşumdur. Geniş bir gruplar çevresini bir araya getiren ve ulusa·ı hareketin kitle tabanından dolayı da önemli bir kitle desteğine sahip bulunan bu blok, reformİst seçim platformları içinde kuşkusuz en dikkate değer olanıdır. Bu seçim blokuna HADEP. Burkay çizgisindeki DOP, BSP, SİP ve diğer bazı sol gruplar katı l ıyorlar.
HEP geleneğinin devamı olan HADEP hakkındaki değerlendirmelerimiz bilinmektedir. Bu kendine özgü oluşumu ve işlevini burada ayrıntıya girerek değerlendirmek bu nedenle gerekl i değildir. HADEP devrim ya da sosyalizm adına hiçbir açık iddia taşımayan, yalnızca Kürt ulusunun ulusal demokratik hakları uğ-
290
runa yasal platfonnlarda demokratik bir mücadele yürütmek iddiası taşıyan, i lerici-demokratik bir oluşumdur. Bu çizgi, Kürt orta sınıf katmanlarının Kürt sorunu çerçevesindeki politik tutum ve eğilimlerinin özlü bir ifadesidir.
HADEP'in durumuna bel l i bir özgünlük kazandıran temel faktör, Kürdistan'daki devrimci özgürlük mücadelesine verdiği destektir. Bunu tersinden ve daha doğru bir biçimde şöyle ifade edebi l iriz: HEP-DEP-HADEP çizgisi, Kürdistan'daki devrimci özgürlük mücadelesinin· etkilediği, harekete geçirdiği ve kendi politik yörüngesine çektiği orta sınıf kesimlerinin politik platformudur. Bu özgün konum, başından itibaren ciddi karışıklıkların da asıl nedenidir. HEP-DEP-H ı\ DEP çizgisi, yalnızca devlet tarafından değil, çoğu kere devrimci çevreler tarafından da Kürt devrimci hareketiyle özdeşleşti ri lebi lmektedir. Dolayısıyla bu çizgiyle (ve partiyle) i l işkiler i le devrimci Kürt hareketi birbirine karıştırılabiltnektedir. Devlet bunu bi lerek, kasten yapmaktadır. Bazı sol çevrelerin tutumu ise çai))ık bir bakışın ürünü olarak göstennektedir kendini.
Nitekim pek "sosyalist" olmak iddiasındaki bazı çevreler, şimdiki seçim blokunu, ciddi ciddi "işçi dinamiği i le Kürt yoisul köylü dinamiğinin buluşması" olarak niteleyebilmektedirler. Kuşkusuz bu değerlendinne böylelerinin gerçek sınıf perspektifleri ve ölçütleri konusunda dolaysız bir" kanıt sunmanın ötesi nde bir anlam ifade etmemektedir. Böyleleri kurdukları blokla, gerçekle; HADEP şahsında Kürt orta sınıfl�mnın politik platfoml.uyla yakınlaşmışlardır. Bunun farkında olmadıklarını düşünmek ise mümkün değildir. Zira "Barış ve Demokrasi" platfonnu bu gerçeği yeterli açıklıkta sunmaktadır. Tutup buna kendi başına hiçbir açık politik tanım ve kimİik bildinneyen bir "Emek" ibaresi eklemek, böylece bunu işçi sınıfı dinamiğinin Kürt yoksul köylü dinamiği ile buluşturulması olarak sunmak, dayanaktan yoksun. bir başka ciddiyetsizliktir.
· "Emek, Barış ve Demokrasi" blokunun gerçekte hangi "dinamik"leri birleştirdiğini " görmek için blokun isminin yeterli bir açıkl ık sunduğunu söyledik. "Barış" talebi, çok bil inen ve çok
291
tartışı lan Kürt sorununa "siyasal çözüm" politikasının bir ifadesinden başka bir şey değildir. B unun ise, geçtik sosyalist sınıf politikasından, genel devrimci bakışaçısından bile gerçekte ne ifade ettiğini defalarca ortaya koyduk. Son olarak EKİM 3. Genel Konferansı bu sorunu ayrıntıl ı olarak ayrıca tartışıp değerlendirdi. "Demokrasi" talebinin kapsamı da, "Barış" talebinden kendiliğinden çıkmaktadır. Türk ve Kürt reformisı solunun geniş kesimlerinin yı l lardır ortak argümanı şudur: Türkiye 'de Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü demokrasiye giden tek yoldur. Kemal Burkay l iderliğindeki PSK'nın "Türkiye'ye demokrasi , Kürdistan'a otonomi" biçimindeki ünlü formülü bilindiği gibi bunu ifade etmekteydi .
Türkiye'de Kürt halkı üzerindeki sömürgeci boyunduroğun demokrasi sorununun kilit unsurlarından biri olduğu kuşkusuzdur. Fakat bu ne tek unsurdur ve ne de Kürt sorununun düzen içi kısmi bir çözümüyle Türkiye'ye demokrasi gelecektir. Bu en büyük aldatmacadır. Reformisı odaklar "siyasal çözüm" basıncı çerçevesinde yığınlara sürekli bu yalanı pompalamaktadırlar.
Emperyalizme dayal ı sermaye düzeni siyasal gerici liğin temel kaynağıdır. Bu sınıf devrilmeden, onun egemenl ik aygıtı olan devlet yığınların devrimci zoruyla parça parça edilmeden, Türkiye'de demokrasi mücadelesi de zafere ulaştırı lamaz. Bu düzen, bu düzenin .mevcut sınıf i lişkileri, bu düzenin b· ·günkü uluslararası i lişkiler sistemi ' içindeki yeri korunduğu sürece, Türkiye'ye demokrasi gelebi leceği hayalini kitlel�r içinde yaymak, gerçekte en berbat, en bayağı bir reformizmdir.
B ugünkü "Emek, Barış ve Demokrasi Cephesi"nin politik bileşenlerine baktığımızda gördüğümüz nedir? HADEP'in kendisi üzerine gerekeni söyledik. DDP ise, bi l indiği gibi Kürt reformizminin baştemsilcisi B urkay çizgisinde bir partidir. Bu parti y ı l lardır Kürt sorununa bizzat emperyalist odakların koyacağı ağırl ıkla bir çözüm aramaktadır. BSP'ye gelince, dünün revizyonist bugünün l iberal çevreleriyle, dünün devrimci bugünün yorgun demokrat unsurlarının üst üste yığı ldığı bir belkemiksiz oluşumdur. Liberal troçkistler bu bulamacı ayrıca renklendiriyor.
292
Devrim, iktidar, sosyalizm BSP'yi i lgilendirmiyor. BSP bulamacını oluşturanlar, uysal bir demokratl ığı Kürt halkının acılarına duydukları yakınl ıkla birleştiren, devrimci siyasal mücadelede hiçbir yeri olmayan devrimci örgüt ve mücadele kaçkınlarıdır. Şimdi devrim ve sosyalizmi bir söz olarak bile yük sayan Dev-Yol artıklarıyla birleşerek tam bir liberal yamalı bohça o lmaya hazırlanıyorlar. "Barış ve Demokrasi" tamı tarnma bunların platformudur. Her şey .bir yana yorgun ve ürkek demokratlar olarak bu onların siyasal huzuru için _gereklidir.
Geriye son bir bileşen olarak SİP kalıyor. Devrimci söylem, fakat legalist-reformist pratik denebilir ki bu partinin en ayırdedici özelliğidir. Ve ne iyi ki onlar reformisı blokta yerlerini tereddütsüz biçimde alarak bunu herkese en açık biçimde göstermiş oldular. TİP Türkiye'de reformist-legalist geleneğin temsilcisiydi. Geleneği devrimcileştirdikleri iddiası taşıyanların, iddiaları doğrultusunda atacakları en temel adımlardan biri, faşist bir polisasker rejiminin icazet sınırları dışına çıkmak, düzen karşısında ihtilalci bir örgütsel konuma geçmek olabilirdi. Oysa iddia sahipleri bunu düşünmek bile istemediler. Bu onların gerçek ideolojikpolitik kimliklerinin de aynasıdır. Bu partinin değişik politik sorunlarda aldığı bell i olumlu tutum ve davranışları elbette önemsememezlik etmiyoruz. Fakat her şey bir yana, legal konumlanışın kendisi bile, bu "radikalizm"in hem sınırları ve hem de geleceği konusunda herhangi bir tereddüt de bırakmıyor. Zamanında "Gelenek"e fikir ve ruh verenlerin bugün BSP bi.leşeni olmalarına da çok şaşırmıyoruz bu nedenle. Bugünkü "seçim bloku" ise geride kalanların konumu hakkında da bir fikir vermektedir. Aynılar aynı yerde toplanmıştır. HADEP, DDP, BSP ve SİP tablosu gerçekten açıklayıcıdır.
S İP Genel Başkanı "Emek, Barış ve Demokrasi Cephesi" hakkında şunları yazıyor; "Seçimlere emek ve özgürlükten yana bir ittifak halinde gitmeye karar veren partiler Türkiye siyasetinde yeni bir ujiık açıyor/ar . . . . 'Düzen Partisinin' karşısmda bir emek ve özgürlük kutbu �edni alacaktır. Bu yerin güçlü bir bi-çimde tutulacağı daha baştan bellidir . . . . Bwjuva siyaseti dev-
293
rimei/er tarafmdan son dönemlerde ilk kez hu denli geniş bir ölçekte dinarnit/enmiş olacak." (Sosyalist iktidar, 1 7 Kasım '95)
Bir reformisı partiler blokunu "devrimciler" olarak niteleyebilenler, pelteleşmiş l iberallerle Kürt burjuva demokratlarında burjuva siyasetini dinamitleyecek bir devrimci dinamizm görebilenler, böylece kendi konurolanna da açıklık getirmiş oluyorlar.
"Türkiye'nin siyasetinde yeni bir t:fuk .açma"ya gelince. Seçimi izleyen dönemde, emperyalistlerin basıncı ve bazı sermaye çevrelerinin daha etkin bir ağırlık koymasıyla, önce "ateşkes" ve ardından da "siyasal çözüm" süreci i şlerse, k i yabana atı l ır bir olasıl ık değildir, bu gerçekten "Türkiye'nin siyasetine yeni bir ufuk" açacaktır. Bu gerçekleşirse eğer, hiç kuşkusuz bunda "Emek, Barış ve Demokrasi Cephesi"nin de bir nebze olsun rolü olacaktır. S İP ve Genel Başkanı , o zaman bununla hakl ı olarak övünebil irler.
" ' Siyasal çözüm' _denilen şeyin son tabii lde esaret ve sömürü mekanizmalarının zaferi" demek olduğunu bildikleri konusunda herkesi temin edenler bilmelidirler ki, mevcut blok, HADEP'i emekçi dinamiğine yaklaştırmıyor, tam tersine, bu blokun basıncıyla ve kendileri gibilerinin desteği ile, emekçi dinamiğini "siya�al çözüm" denilen pol i tikanın yedeğine koşuyor. Kürt devrimci hareketinin son yıl lardaki değişmez pol itikası da . zaten budur.
"Politika yapmak" güzel ve arzu edil ir bir şeydir de, onun ancak bağımsız gelişmeyle yaratılmış güçlerle yapılabileceğini; bu güçten yoksun "politika" yapanların ise, başkalarının politikalarına dolgu malzemesi olmaktan öteye gidemeyeceklerini, politik yaşamın dışındaki insanlar bile biliyorlar. Ama eğer gerçek politik platfornıunuz, devrim ve iktidarı değil de "demokrasinin genişletilmesi" ve bu çerçeve içinde az çok barışçıl bir politik yaşamsa, bu demektir ki , muhataplarınızın politik stratejileri i le sizin politik platformunuz zaten doğal bir biçimde kesişiyordur. Bu durumda herhangi bir sorun da kalmaz. Örneğin BSP için gerçekten sorun yok. Sorun olmak bir yana, "siyasal çözüm" arayışları nedeniyle büyük bir rahatlama ve "bariş" üzerine politika yapma olanağı var.
294
EKİ M 3. Genel Konferans ı 'nın aşağıdaki değerlendi rmesi , HADEP-DOP-BSP-SİP itti fakı tablosunun mantığını önden li.im açıkl ığı i le ortaya koymaktadır:
"PKK' nın izledi,� i yeni politik çizgi, Türkiye için devrimi de,� il. fakat demokrasiye geçişi esas alan bir çizgidir. PKK, Tür-kiye' nin işçi-emekçi hareketini ve onun devrimci-politik giiçle-ı1ni devrim sürecinin dinamikleri _ olarak de,� il, fakat Kürdistan' -daki özel savaş baskısını azaltacak, giderek Kürt sorununun "si-yasal çözüm" ünü kolaylaştıracak "demokrasi güçleri" olarak gö-rüyor. Bu bakışaçısının bir yansıması olarak, /993 yazında giindeme getirilen ve çok-geçmeden da,�ılan Devrimci-Demokra-tik Güç Birli,�i için hazırlanan mücadele platformunda; devrim ve iktidar hedeflerinin açık bir tanımından şaşırtıcı 'hir ısrarla kaçını/mıştır. PKK' nın bu politik yaklaşımmm, "siyasal fs·iiziim" çizgisine de ba,�lı olarak. Türkiye solunun reformisı kesimlerin-den ve sendika biirokrasisinin reformisi temsilcilerinden des- tek bulması anlaşılır bir durumdur. " (EKİM 3. Genel Konfer<;msı!Siyasa/ ve Örgiitsd Değerlendirmeler, Eksen Yayın'c ı l ık , s. l 06)
Bu değerlendirme aynı zamanda, PKK 'nın "Emek, Ba�ış ve_ Demo�rasi Cephesi"ne verdiği desteğin mantığını ve amacını da ortaya koymaktadır. Değişik vesilelerle tartıştığımız bu sorunun burada ayrıca bir
. izah gerektirdiğini zannetmiyoruz.
Seçimler ve devrimciler
Devrimci gruplar seçim dönemine ortak bir devrimci platformdan yoksun olarak girmektedirler. Bunun önemli bir zaafiyel göstergesi olduğu açıktır. Dahası bu grupların bir kısmı seçimlere bağımsız de�rimci adaytarla girerlerken, diğer bir kısmı seçimleri boykot etmektedirler. Ortak tutum ve politika alanındaki bu dağınıkl ığa rağmen, ulusal hareketin etki alanındaki bazı çevreler hariç, hemen tüm devrimci örgütlerin reformisı odaklar üzerinden yaratılan "Barış ve Demokrasi Cephesi" ile aralarına bir sınır çekmeleri olumlu bir göstergedir. 'Devrimci hareketi_n devrim ve iktidar mücadelesi eksenine oturan bir seçim pol i-
295
likasında ısrarı, sol hareketteki iç ayrışmada bir bulanıklığa olanak tanımamaları , devrimci siyasal mücadelenin geleceği bakımından yaşamsal bir önem taşımaktadır.
Boykot politikasının yanlışl ığını görmekte gerçekte bir güçlük yoktur. Bir kısım devrimci çevrelerin boykot tutumuna yaklaşımı sağlam bir bakışaçısından yoksundur. Boykot mevcut temsili kurumların ne ölçüde işlevsel olduğuyla değil, devrimci kitle hareketindeki ge l işmeyle, seçimlere katı l ıp-kat ı imam anın bu gelişmeyi nas ı l ve ne yönde etkileyeceği sorunuyla i lgil i bir konudur. Kitle hareketinin bugUnkü düzeyinde ise boykot tutumunun anlaşı l ır bir yanı yoktur.
Elbette boykotun kitle mücadelesinin düzeyinden ayrı olarak gündeme gelebileceği ve kitlelere anlamlı bir mesuj taşıyabileceği daha özel durumlar olabilir. Örneğin 27 Mart Yerel Seçimleri öncesinde devlet kaba bir zorbalıkla DEP'i seçim dışı bıraklı ve Kürt mil letvekil ierini yaka-paça meclisten attı . Bunu genel ve azgın bir şovenist kampanya i le birleştirdi. Bu koşul larda seçimleri boykot, Kürt halkının özgürlük mücadeLesiyle dayanışma ve rejimin kendi hukukunu bile bu kadar kaba bir biçimde çiğnemesini teşhir etmek bakımından anlam lıydı.
Kuşkusuz 24 Aralık seçimleri de bazı " bakımlardan benzer özel likler taşıyor. Herşey bir yana, önemli bir Kürt seçmeni kütüklere kayıtlı değildir. Fakat Kürt hareketinin seçimlere katıldığı ve sorunun bu yönti üzerinde fazla durmadığı koşullarda, böyle bir gerekçeyle gÜndeme getirilecek bir boykotun etkisi ve mesajı çok anlaml ı olmayacaktır.
Komünistler seçimlere, yığınlardan oy desteği talep etmek için değil , fakat düzenin ve onun sözde temsil i kurumlarının bu vesileyle etki l i bir teşhirini yapmak, yığınlar arasında temel ve taktik devrimci şiarlarını yaymak, seçim ortamını mücadelenin, devrimin ve sosyalizmin etki l i bir propagandası için kullanmak üzere katı l ıyorlar. Bunun toplum genelinde ne kadar güçlü ve etkili yapılabildiği, yapı labileceği değildir sorun. Sorun, bugünkü güç ve olanakları sonuna kadar kul lanarak bu tür bir faaliyeti yürütebilmektir. Bu faaliyet içinde bağımsız kimliğini ve etkinliği-
296
ni geliştirebilmektir. Bu ilkesel tutuma özen gösterilerek yürütülecek bir faaliyetten güçlenerek çıkabilmek ve bu güçle yarının yeni görevlerine daha etkil i sarılabilmektir.
Bu çalışmayı yürütürken, devrimci m ücadele platformunda duran, reformisı hayal leri değil devrimci şiarları yayan, düzene ve devlete ceP.heden vuran her kişi, akım ve örgütle fiili bir dayanışma içinde olacağız. B u dayanışma ve işbirliğini, "HADEP çatısı"yla değil, fakat açık bir devrimci tutumla hareket edecek olan Kürt devrimcileriyle de geliştirebilmek için her türlü çabayı harcayacağız. Düzen partilerini ve sahte sol alternatifleri teşhir �derken, devrimin ve sosyalizmin platformuna dayalı bir çalışma yürüten bağımsız devrimci adayları destekleyeceğiz.
Burada sözkonusu olanın oy desteğinden çok, devtirnci seçim çalışması olduğunu belirtÖlek bile gereksizdir. Politikada gerçekçilikse gerf<kli olan, komünistler ve devrimciler, güç ve etkinliklerini oy potansiyeliyle değil, fakat etkil i bir teşhir ve propjlganda çalışmasıyla ortaya koyabilecekleri konusunda devrimci bir gerçekçil ikle hareket etmek zorundadırlar. Devrimci güçler cephesi için seçim'ler bugün ancak bu açıdan bir i şlev görebilmektedirler.
Ekim 1 Aralık '95
297
Seçimler ve reformisi sol (Parça)
Emek-Barış ve Ozgürlük Platformu
Kürt ulusal hareketi , HADEP'in etrafında bir blok oluşturarak bu seçimlere katıldı. HADEP bu bloku ilk başlarda daha geniş kesimleri, örneğin YDH'yi de kapsayacak bir taktik oluşum olarak öngörmekteydi. Ne var ki bu yöneliş pratikte karşılığını bulamadı, blok HADEP ile "sosyalizm" iddialı çeşitli reformist akımların bir ittifakı olarak şekillendi.
HADEP'in Kürt orta smıflarıyla ulusal hareketin ortak bir platformu olduğu biliniyor. Bu platforma, zaman içinde düzey farklılıkları gösterse bile, esasta Kürt orta sınıfları damga<;ını vur-. du. Geçmişte Kürt orta sınıfl;myla devrimci ulusal hareket arasında çeşitli çatışmaların da yaşanabildiği bu ortak platforma, son süreçte bir uzlaşma ve ortaklaşma havasının hakim olduğu söy� lenebi lir. Bu . uzlaşmanın arkasında ise, her iki kesimin de ortak bir siyasal platfof!11da buluşmuş olma<;ı gerçeği vardır. Bu "siya-
298
sal çözüm" platformudur. PKK, Kürt ulusal hareketini kendi iç dinamikleriyle daha da i leriye taşımanın giderek zorlaştığı bir konjoktürde, mücadelesini giderek emperyalist ülkelere ve Ti.frk burjuvazisine kendi meşruiyetinin kabul ettirmeye, sömürgeci Türk sermaye devletini masaya oturmak zorunda bırakmaya dayalı ve diplomasi ağırl ıkl ı bir eksene kaydırmaya başladı . B u süreçten sonra Kürt orta sınıflarıyla yaşanan geri l im de büyük ölçüde azalmaya başladı .
HADEP'in seçim taktiği ve ittifak çağrısı, işte bu temel yöneliş ekseninde şekil lendi . Seçimlerde elde edi lecek bir başarı ve HADEP'in parlamentoya girebi lmesi, siyasal çözüm pol itikasını daha etki l' i bir şekilde uygulayabi lmenin önemli bir olanağı olarak değerlendirildi . B öylece hem PKK'nın Kürt halkırım .temsilcisi olduğu seçimler aracığıyla da kanıtlanmiş olacak, hem de HADEP şahsında bir "siyasal çözüm" muhatabı yaratılacaktı. Nitekim PKK genel sekreteri tarafından seçim öncesi dönemde üst üste yapılan açıklamalar, PKK 'nın bu tür bir yöneliş ve bekleyiş içerisinde olduğunu açık bir biçimde ortaya koyuyordu. PKK genel sekreteri sözkonusu açıklamalarında "dev letin PKK ile masaya oturması gerekmiyor, Kürt halkının ba�ka temsilcileriyle de masaya oturabi lir" demekteydi. Seçimler, HADEP şahsında masaya oturulabilecek bu temsilcileri de ortaya çıkarmış olacaktı. HADEP'in seçimlerden başarıl ı bir şekilde çıkması koşullarında, emperyalist dünyanın siyasal çözüm doğrultusundaki baskı larının daha da artacağı, hesaba katılan bir başka noktaydı .
HADEP temelde . bu amaçla ve odağında barış ve demokrasi talebinin yeraldığı bir platforrnla seçimlere katıldı. "Barış" vurgusu, PKK 'nın şu ya da bu biçimde bir taraf o larak m uhatap alınması ve her iki tarafın masaya oturf!lası amacını i fade eder
.ken;
"demokrasi" Kürt sorununun düzen sınırları içerisinde çözüme · kavuşturulabileceği bir burjuv a-demokratik siyasal çerçeveye ulaşmak amacını tanımlıyordu. B lok çağrısına "sosyalizm" iddialı çeşitli reformisı gruplardan olumlu yanıt gelmesiyle barış ve demokrasi vurgusu, emek, barış ve özgürlük vurgusuyla yer �eğiştirdi. Fakat blokun ortaya koyduğu seçim platformuna ve seçim
299
süresince izlediği propaganda çizgısıne bakı ldığında, buradaki "emek" vurgusunun büyük ölçüde görüntüyle sınırlı kaldığı da görülmektedir.
Yukarda özetlenıneye çalışı lan bakışaçısı, blok tarafından örgütlenen miting ve toplantı ların da temel siyasal içeriğini oluşturdu. "Biji Apo, Biji PK�!", "Vur geril la vur Kürdistan ' ı kur!", "Kürdistan faşizme mezar olacak!" vb. şiarlar ulusal hareket temsilcilerinin geçen süreçte örgütledikleri kitle gösterilerinin ana temasını oluşturmaktaydı. Seçim kampanyası boyunca kitle gösteri lerine hakim k ı l ınmaya çalışı lan şiarlara bakıldığında ise, bunların temelde düzt;:n içi ve parlamentarist bir bakışaçısını yansıttığı görü lmektedir. Seçim m itinglerinde "Oylar H ADEP'e!", "HADEP iktidar, Bozlak başbakan!" vb. türden şiarlar blok tarafından özel bir tarzda yaygınlaştırılmaya çal ışıldı. B lokun sahiplenebi ldiği en i leri sloganlar "Yaşasın halkların kardeşl iği !" ve "Şehit namırın !" türünden sloganlar olabi ldi. Kampanya dönemi boyunca blok temsilcileri , bir iki istisna aday dışında, devrim ve sosyalizm sözcüklerini telaffuz etmemeye özel bi r önem gösterdiler, Barış ve demokrasi, yürütülen propagandanın ana teması olduğu gibi , bunlara ulaşabilmenin yolu olarak da kitlelere mücadeleden ziyade oy sandığı ve parlamento gösterildi.
Soruna, HADEP'in elde ettiği seçim sonuçları üzerinden baktığımızda ise, şu tür bir değerlendirme yapmak mümkün. Seçim sonuçları, devletin Kürt halkını önemli ölçüde kaybettiğini; PKK'nın ise, özellikle Kürdistan' ın sınırları içerisinde yaşayanlar olmak üzere Kürt halkının açık bir desteğine sahip olduğunu, bir kez daha ve çok somut bir biçimde ortaya koymuştur. Kaldı k i resmi sonuçlar gerçekliği tam olarak yansıtmamaktadır da. Özel l ikle Kürdistan ' ın kırl ık bölgelerinde, devletin sandıklara açık ve kaba müdahaleleri sözkonusudur. Şehir merkezlerinde %70'lere ulaşan bir destek elde edebilen HADEP, kırsal bölgelere gidildikçe o/o 1 0- 1 5 ' ler seviyesine gerilemektedir. *
· * HADEP tarafından kamuoyuna açıklanan bazı somut olgular, devletin ne tür sahtekarlıklara başvurduğunu da çarpıcı olarak
HADEP'in devletin bütün baskı ve sindirme politikalarına ve entrikalarına karşın, Kürdistan sınırları içinde elde ettiği büyük oy_ desteği , PKK'nın kitle desteğinden yoksun bir terör örgütü olduğu demagojisine indiri lmiş son derece ağır bir darbe olmuştur. Devletin savaşın en kritik alanında yenilgiye uğramış olduğu gerçeğini tescil etmiştir.
Kürdistan sınırları içinde ezici bir oy üstüplüğü kurabilen HADEP, metropol lere gidildikçe oldukça zayıf bir görüntü sunmaktadır. Bu durum HADEP' in metropol lerdeki Kürt nüfusunu etki lemek ve yönlendirebilmek açısından, ciddi bir zayıfl ık içerisinde olduğunu göstermektedir. Bu değerlendirmeyi yaparken metropol lerde ortaya ç ıkan tablonun HADEP gerçeğini tam olarak yansıtamadığını, HADEP'in gerçek gücünü _ ve etkinliğini olduğundan daha zayıf gösterdiğini belirtmek gereklidir. HADEP'e oy vermesi büyük bir olas ı l ık olan ve küçümsenmeyecek bir nicel iği temsil eden bir kitle, bu seçimlerde fii len oy hakkından yoksun bırak ı lmışlır. Ne var ki bu tek başına yukarıdaki saptamayı geçersiz kı labilecek bir veri de değildir. Öyleyse, HADEP'in metropol lerde çok daha zayıf bir oy desteği elde etmesinin ardında başka önemli faktörler olmalıdır.
Kürt u lusal hareketi , u l usal bir hareket olma gerçeği i le doğrudan bağlant ı l ı olarak, başından beri yürüttüğü savaşı esasta Kürdistan sınırlarıyla i lgi l i görmüştür. Metropolleri savaşın esas alanı değil ama bir cephe gerisi olarak değerlendirmiş, metropol lerdeki Kürt nüfusu örgütlernek ve yönlendirmek sorununa da bu bakışaçısıyla yaklaşmışt ır. PI>K açısından metropollerdeki Kürt kitleleri , zaman zaman kitle gösterileriyle, daha çok da bireysel teröre dayalı eylemlerle sömürgeci devleti "cephe ge-
kanıtlıyor. Musa Anter' in köyünden HADEP'e bir tek oy çıkmıyor. HADEP'in bir mi l letveki l i adayı kendi köyünden bir oy alabi l iyor. Yani yalnızca adayın kendisi HADEP'e oy veriyor. Karısı , akrabaları vb. içinden H ADEP'e oy veren kimse yok ! Bu ikiyüzlü sahtekarlıklara bir de baskı ve tehditler eklendiğinde, yüzde % I 0- I 5 'e düşüş daha anlaş ı l ı r oluyor.
301
risi"nde de rahat bırakmayacak bir yedek güç olarak değer taşımıştır. Dahası PKK siyasal çözüm pla�formuna giderek daha fazla angaje oldukça, metropollerdeki Kürt kitlesinin denetimini de fiilen ve büyük ölçüde Kürt orta sınıfiarına terk etmeye başlamıştır. Bu kesimler de Kürt kitlesini mücadeleye kanalize etmek noktasında -reformist kimlikleriyle doğrudan bağlant ı l ı olarakherhangi· bir cidqi gayret içerisine girmemişlerdir. Metropollerde yaşayan �ürt yığınları içerisinde HADEP'in etk_i l i , sürekli bir pol itik örgütleme çabası hiçbir zaman sözkonusu olmamıştır. Devletin sistematik baskısı ve Kürt orta sınıflarının bu baskıyı göğüsteyecek irade ve cesaret yoksuniuğu da, bu süreci besleyen son derece önemli bir başka ek faktör olmuştur. Üçüncü önemli etken ise metropol lerdeki emekçi Kürt halkına dar bir ulusal platformdan seslenilmeye çalı şılmış olmasıdır. Sınıfsal özlem ve talepleri kucaklamaktan uzak . bu tür bir müdahale tarzı, ·metropol lerdeki Kürt emekçi halkını hem sınıfsal hem de ulusal mücade_le açısından edilgen bir pozisyona hapsetmiştir. Dahası sınıf�al özelliklerin karartıldığı dar bir ulusal platform, bu kesimlerin etkilenip örgütlenebilmesi iÇin yeterli olamamış, HADEP bu kesimlerden yeterli bir oy desteği elde edememiştir.
( ... )
302
Ekim
15 Ocak '96
Devlet bunu hep yap1yor!
HADEP yöneticileri on ay önce gerçekleştirilen HADEP 2. Kongresi 'nde yaşanan "bayra� provokasyonu"nun ardından tutuklanmışlardı. Tümüyle keyfi bir biçimde uzun süre içerde tutulan HADEP'liler geçtiğimiz günlerde serbest bırakıldı.
Devletin "bayrak provokasyonu" sık sık tekrarlanan taktiğin yeni bir örneği olmuştu. Ne zaman devrimci sınıf mücadelesi gelişse, devlet hemen saldırıya geçmiş, 'provokasyonlar düzenlemiştir.
'96 yılının ilk günlernden itibaren devrimci ve emekçi hareketi peşpeşe yeni ·politik çıkışlar yapmıştı. Zindanlara dönük saldırı kararlı bir direnişle püsk�rtülmüş, l\1.Göktepe cinayeti büyük bir · anti-faşist protesto gösterisiyle karşı!anmıştı. Öğre�ci · gençl ik eğitimde özelleştirme saldırısına karşı militan ve kitlesel bir çıkış yapmıştı. Nisan ayında
· ise kamu emekçileri en kitlesel ve
en militan eylemlerini ortay� koymuş!ardt. Tüm bunların üzerine
303
görkemli '96 1 Mayıs ' ı gelmişti. Devrimci ve emekçi kitle hareketi maddi ve moral açıdan güçlenmişti.
İşte tam bu sırada sermaye devleti kudurganlık derecesinde karşı-devrimci bir saldırı başlattı. Önce I Mayıs provokasyonu tezgahlandı . B u provokasyonla gerici bir atmosfer yaratıldı ve yaygın saldırı lara girişi ldi. Devrimci örgütlere dönük seri operasyonlar başlatıldı. Zindanlar hedef tahtasına oturtuldu. Kamu emekçileri bu aynı dönemde i lk kez pol isin kapsaml ı ve vahşi bir saldırısı ile yüzyüze geldiler. "Cumartesi Anaları"nın eylemleri dahil en meşru hak eylemleri dahi azgın bir terörle ezilmeye çalışı ldı . Bu saldırıların yegane amacı, sokağı işçi, emekçi ve devrimcilere kaJ?atmak, devrimci ve emekçi kitle hareketini yıldınp moral üstünlüğü yeniden ele geçirmekti.
HADEP'e dönük saldırı işte bu koşullarda gündeme geldi. Hiç kuşkusuz bu saldırının da bir mantığı ve bir amacı vardı. Bell i bir süredir kendi mecrasında seyreden Kürt kurtuluş hareketi, metropollerde bir devrimci ve emekçi kitle hareketinin yükselişiyle birl ikte. yeniden umutlanmış ve yüzünü yeniden bu harekete çevirmişti. Deyim yerindeyse bir birleşme eği l imi içine girmişti. Bunun üzerine sömürgeci sermaye devleti bu umudu kırıp-tüketmek ve sözkonusu birleşme eğiliminin önüne geçmek için Kürt ulusal kurtuluş mücadelesine dönük topyekün bir saldırıya geçti. Yı l lardır sürdürdüğü kirli ve kuralsız savaşı güneydeki Kürtleri de kapsayacak biçimde boyutlandırdı.
HADEP'e gelince. HADEP Kürdistan'daki seçimlerde büyük bir başarı elde etmiş, moral bir üstünlük kazanmıştı. Bu moral üstünlüğü dayanak yaparak örgütlenmesini yayıp pekiştirrnek ve yeni bir çıkış yapmak istiyordu. HADEP 2. Kongresi de bunun aracı olacaktı. Nedir ki sömürgeci sermaye devleti buna izin vermedi . Önce "bayrak indirme operasyonu" tezgahlandı. Ardından da saldırıya geçi ldi. İçlerinde genel başkanları Murat Boztak da olmak üzere HADEP' in hemen tüm yönetici leri tutuklandılar. Delegesiyle, daveti isiyle kongreye kalı lan h�men herkes sopadan geçirildi. Kongre delegesi üç HADEP üyesi Kayseri 'de kurulan alçakça bir tuzak sonucu katledildi. Daha sonraki günlerde bir
304
çok HADEP binası polis kuşatması altına al ındı . Parti binaları kurşunlandı, kundaklandı. HADEP adeta çalıştınlamaz hale getiri lmek isteniyordu.
Aşağılık sermaye medyasının da aktif çabasıyla, ülke çapında bir "bayrak sendromu" yaratıldı. Kürt halkına dönük h isterik bir şoven kampanya örgütlendi. Hemen Türk bayrağı basıl ıp çoğaltı ldı. Irkçı ve şoven bir "vatan-mi l let-bayrak" propagandası eşliğinde hemen tüm devlet dairelerine, sokaklara, parti binalarına, evlere ve camilere bayrak asıldı. M HP ve ülkücü faşist çeteler sokaklara sal ındı . Faşist çeteler bir çok yerde savunmasız Kürtlere dönük saldırılara giriştiler. Gösteri ve mitingler tertiplediler. Zorla bayrak satışları yaptılar.
"Osmanl ıda oyun çoktur" denir. Onun mirasçısı TC'de ise daha çoktur. Türkiye'yi her açıdan ABD'ye peşkeş çekenler, ulusal çıkar ve değer adına ne varsa emperyalistlerin ayağı altına serenler, her türden haktan yoksun bir halk karşısında aşağıl ık ve ikiyüzlü bir ulusal gurur oyunu oynuyorlardı . "Bayrak indirme provokasyonu" bahanesiyle başlat ı lan histerik-şoven kampanyanın tozu-dumanı içinde, hem devrimci ve emekçi kitle hareketini ezerek iktisadi, sosyal ve siyasal saldırı l arı için yolu düzlemek, hem de kardeş Kürt halkına yönelik kanlı ve kirli İcraatiarını gizlemek, meşrulaştırmak ve yeni saldırı lara zemin hazırlamak istiyorlardı . Oynanan oyun da bu amaçlara ulaşmak için sahneye konulmuştu.
Bu oyunun özel bir amacı da vardı. Sömürgeci devlet her zaman için HADEP' i Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin yumuşak karnı olarak görmüştÜr. Saldırı larının en çabuk ve en kolay HADEP'te yankı bulduğu/bul acağı düşünmektedir. "Bayrak pro:vokasyonu" ile bir kez daha HADEP'e yüklenmesi de bu nedenleydi. HADEP'i sindirmek, terbiye etmek ve eğer başarırsa onu Kürt kurtuluş hareketinden koparmak istiyordu.
Devletin her türden provokasyon ancak tutarlı politikalarla, sağlam politik duruşla ve politik uyanıklıkla deşifre edil ip, boşa çıkarılabil ir. Ardına gelen saldırılar da, Cumartesi Analarının eylemi ve zindan direnişleri örneğinde olduğu gibi, ancak mil i tan
305
bir direnişle gerileti l ip-püskürtülebilir. HADEP her iki açıdan da başarıl ı bir pratik sergi leyemedi . Yaratılan "bayrak sendromu" karşısında gerekl i direnci gösteremedi. Ürktü, geriledi ve savunınada kaldı.
"Bayrak provokasyonu"nun gerçek amacı anında deşifre edilemedi. Ardına gelen saldırılar gerektiği gibi püskürtülemedi. Bunda ve HADEP'in bell i ölçülerde panikleyip sinmesinde, Türkiye devrimci hareketinin de belirgin bir sorumluluğu vardır. Devrimci hareketten yeterli inoral ve maddi desteği alamadılar. Dahası kimi "sosyal istler" ve solcular i le kimi devrimci akimlar, "bayrak provokasyon"nu deşifre etmekten çok, ciddi ciddi Kürt kurtuluş hareketine ve H ADEP'e yönelik eleştiri salvasuna geçebildiler. Onlara göre "halkın duygu ve düşünceler"ini gözetmek, "halkın ulusal değerleri" i le olur olmaz oynamamak gerekiyordu. Aksi takdirde şu ya da bu şekilde provokasyonlara çanak tutulmuş olunurdu.
İma yol l u da olsa onlar şunu söylemek istiyorlardı: Bayrak sorunu hassas bir sorundur; ancak HADEP sorunun hassasiyetine uygun davranmamıştır. Sonuçta şu ya da bu biçimde bu provakasyona çanak tutmuştur. En azından buna katkıda bulunmuştur. Dahası HADEP ' in "halkın duygu ve düşünceler"ini hiçe saymaya, "ulusal değerler"iyle oynamaya hakkı yoktur. HADEP bundan böyle bu tür rencide edici tutumlara düşmemelidir.
· Kuşkusuz sözkonusu kişi ve akımlar tüm bunları dostça bir uyarının ifadesi olarak dile getiriyorlar. Ancak gelinen yerde bir kez daha düşünmeleri gerekir ki, yaptıkları uyarı ve eleştiri!er, yalnızca zamansız değil ama özünde yersizdi . Zira genel ve soyut planda gözetilmesi ve olur olmaz oynanmaması gereken "halkın duygu ve düşünceleri" ya da "ulusal değerleri" ile somutta "bayrak olayı"nın bir i lgisi yoktu. Tersini söylemek; aralarında zorlama bir bağ kurmaya çalışmaktı. B u tutumuri gerisinde öteki şeyler yanında bizzat provokasyonun yarattığı şoven histeri karşısında düşülen zayıflık vardı.
Bugün her şey aP.açık orta yere serilmiştir. Susurluk skandalı i le sömürgeci sermaye devletinin geçmişten bugüne tüm kanlı
ve kirli icraatları deşifre olmuştur. Ne kadar cinayet, toplu katliam ve provokasyon varsa tümünün devletin denetiminde ve Çallılar eliyle gerçekleştirildiği artık herkes tarafından bilinmektedir. Bunu ·bizzat M.Ağarlar, Hanefi A vcılar, Ko'rkut Ekenler, Mehmet Eymürler, İbrahim Şahinler ve onların basit piyonları durumundaki itirafçtiarın kendileri itiraf etmektedirler. Yine bizzat itirafçılann itiratlaiıyla açığa çıkmıştır ki, HADEP 2. Kongresi 'nde yaşanan "bayrak provokasyonu" da devletin bir provokasyonudur. Bizzat itirafçı provokatörlerin tezgahıyla gerçekleştirilmiştir.
HADEP'in 2. Kongresi 'nde Türk bayrağını indiren {>rovakatör devletin ta kendisidir. HADEP yöneticilerinin serbest bırakılması da bunun açık ve dolaysız itirafıdır.
Kızıl Bayrak
Mayıs ' '97
307
V. Bölüm Güney Kürdistan
Kimin eli kimin cebinde? KOP· YNK çat1şmas1
Güney Kürdistan 'da (kısa süreli ateşkes dönemleri dışta tutulacak olursa) bir süredir Kop· ile Y N K arasında sert bir iç savaş yaşanıyor. En son geçen günlerde Erbil 'de biraraya gelen KDP ve YNK, kamuoyuna yeni bir ateşkes haberini duyurdular. Hatta Halepçe 'yi işgal eden islami güçlere . ve İ ran· Pastaran'ına karşı, eğer bu güçler Halepçe'den çekilmezlerse, birlikte müdahale edeceklerini duyurdul�r. Çatışmanın nihayet sona erdiği izlenimini veren bu açıklama, henüz daha yeni dünya kamuoyuna ulaşnuştı ki, bu kez de tersinden, �DP ile YNK .arasında çatışmaların yeniden başladığı ha�erlçri or�alığa yayılmaya başladı. Ü�telik bu haberler .ateşkesin ilan edildiği Erbil'e çok yakın bir bölgeden, Kala Diza bölgesi�den gelmekteydi:
KOP ile YNK 'nın geçmişlerine bakıldığında, taribierinin .bir karşılıkh çatışma tarihi olduğu da görülür. Uzun süreli çatışmalar sonucunda taraflar arasında güvensizlik ve düşmanl ık duyguları
3 l l
kökleşmiş durumdadır. Bölünme ve çatışma, Kürtler'in geleneksel yazgısının bir simgesidir adeta. Kürtler'in tarihi, feodal i lişkilerin köklü olmasına sıkı sıkıya bağlı olarak bölünmüşlük ve kardeş kavgası tarihidir de . . . Feodal i lişki lerin köklü olması, ulusal mücadelenin toplumsal temelinin zayıflığı ve ulusal bilincin geril iği i le eşanlam taşımaktadır. B u durum mücadeleyi baştan zayıflatan temel bir öğe olmuş, u luslararası emperyalizm ve bölge devletleri, tam da bu zayıfl ığından yararlanarak Kürt ulusal hareketini bölmeyi, iç çatışmaya sürüklerneyi ve b'u yolla da ezmeyi sayısız defa başarmışlardır. KDP i le YNK arasında süren çatışmaların nesnel temeli de budur. Biri1 daha ziyade feodal aşiretçi bir toplumsal temele, dolayısıyla daha zayıf bir u lusal kiml iğe sahiptir (KDP). Diğeri, daha çok kentsel bir tabana, burjuvalaşmış feodallere, yarı burjuvalam ve burjuva aydınlarına dayanmaktadır (YNK). Sözkonusu iki örgütün ulusal mücadeleye i lişkin perspektiflerini de bu sınıfsal , sosyal yapıları belirlemiştir. YNK, KOP'ye göre daha gel işkin bir u lusal kimliği temsil etmesine karşın, her iki gücün son derece temel bir ortak özell iği vardır. Gerek KDP, gerekse YNK, Kürt alt sınıflarının değil , (burjuva ya da feodal) Kürt üst sınıflarının temsilci leridirler. Bu durum, Güney Kürdistan'daki ulusal mücadelenin radikal halkçı bir nitelikten uzakl ığını gösterdiği gibi, buna bağlı olarak atomizasyona, iç çatışmaya, uzlaşmaya ve pragmatizme yakınlıklarının da temel nedeni olmaktadır. Her iki örgüt de, bu nedenle emperyalizmle, bölge devletleriyle pragmatist temelde i l işki lere kolaylıkla �irebi lmekte, bir iç savaş ortamına aynı kolaylıkla sürüklenebilmektedirler.
KDP ile YNK, bel irttiğimiz gibi çok eski tarihlerden beri sürekl i bir çatışma halinde olmuşlardır. Her iki hareket arasındaki çatışmaların başlangıcı Molla Mustafa Barzani dönemine kadar uzanır. 1 986'da her iki gücün ittifakı i le Kürdistanİ Cephe'nin oluşturulmasıyla araya bugüne dek süren nispeten uzun bir barış dönemi girmiştir. Ne var ki , yakın zaman önce yeniden başlayan iç savaş bu barış döneminin sonlandığının da göstergesi olmuştur. Geçmişten gelen karşıl ıklı güvensizlik ve düşman-
312
l ık duygularını, bugünkü çatışmayı kolaylaştıran bir unsur olarak sayabiliriz. Ama çatışmaların tek başına ve temel olarak bu etkente açıklanamayacağı da açıktır. Bu etken, yalnızca çatışmala-
. rın geçmişe i l işkin köklerini anlamamıza yardımcı olabilir. Sözkonusu yeni çatışmanın temel nedenlerini anlayabilmek
için, çatışmanın ortaya çıktığı dönemin kendisine yakından bakmak gerekecektir. Geçmişle bugün arasındaki en önemli farklıl ık, bugün Güney Kürdistan 'da I rak rej iminin bir otoritesinin artık sözkonusu olmaması , bunun yerine emperyalizmin de teşviki ve korumasıyla bir Kürt federe devletinin oluşturulmuş bulunmasıdır. Federe devletin yönetiminde ise KDP ve YNK 'nın aşağı yukarı eşit ağırl ıkta etkinlikleri vardır. Bu durum, yani iktidarda bir iç otoritenin sağlanamamış olması , bugünkü çatışmanın i lk önemli nedenidir de. Geçmişten beri Güney Kürdistan halkının temsilciliği konusunda rekabet eden ve bu rekabeti kendi lehlerine sonuçlandıramayan KDP ve YNK, federe dev letin kuruluşuyla beraber bu rekabeti iktidardaki egemen güç olma rek.abetine dönüştürmüşlerdir. Her iki güç de, iktidarı kendi perspektif ve çıkarlari çloğrultusunda kullanamamakta, diğerinin baskısını sürek li üstünde hissetmektedir. KDP ve YNK, uzun süredir kendi cephelerinden dengeyi değiştirebilecek her türlü olanağı kullanmak için büyük bir çaba harcamaktadırlar. Küçük gruplarla ittifak yapmak, onları kendi safına çekmek, bu doğrultuda şimdiye kadar kullanılan temel yöntem oldu. Nihayet KDP, bu sürecin sonunda pek çok küçük grubu yanına çekerek kendini iktidar için biraz daha avantajl ı hisseder hale gelmiştir. Bu nedenle de YNK'yı bir süredir erken bir seçime zorlamaktadır. YNK ise, kendi aleyhine bir sonuç çıkacağını bildiği için bir erken seçime yanaşmamaktadır. Erken seçim aracıl ığıyla iktidardaki dengeyi kendi lehine çevirme çabası başarı l ı olamayan KDP, şimdi bu aynı sonucu bir iç çatışma ortamı yaratarak sağlamaya çalışmaktadı r. İ lk başta kendi denetiminde olan islami güçleri YNK üzerine saldırtmış, bu iki güç arasında bir dizi sert çatışma yaşandıktan sonra bizzat kendisi de YNK güçlerine karşı açık bir saldırıya geçmiştir.
YNK ile KDP arasındaki otorite savaşımı , belirttiğimiz gibi
313
bugünkü çatışmanın içe dönük en önemli nedenidir. Ama konu Ortadoğu ve Kürdistan olunca, buradaki , üstelik bu boyuttaki bir olayı uluslararası emperyal izmden ve gerici bölge devletlerinden bağımsız düşünmek hiç mümkün değildir .. SSCB'nin çözülüşüyle �eraber dünyadaki emperyalist dengelerin daha hızlı biçimde sarsıldığı, rekabetin çok daha kızıştığı açık bir gerçektir. Bu rekabetin en şiddetli biçimde yaşandığı bölgelerin başında ise Ortadoğu gelmektedir. Hem bölgede SSCB 'den boşalan otorite alanlarını doldurmak, hem de birbirleri üzerinde egemenlik kurmak isteyen emperyalist devletler Ortadoğu 'da k ıyasıya bir rekabet yürütmektedirler. Ortadoğu'nun önemi bil.iniyor. Ve bu öneminden dolayı da Ortadoğu 1 900' 1erin başından beri emperyalist devletlerin başlıca saldırı ve talan alanlarından biridir. Bugün Avrupa petrol ihtiyacının %50'sini, ABD %20'sini, Japonya ise %75 ' ini bu bölgeden karşı lamaktadır. Ortadoğu, dünya petrol rezervinin üçte ikisine sahiptir. Dolayısıyla burada sağlanacak bir egemenlik, dünya üzerindeki egemenlik kavgasında son derece belirleyici bir öneme sahiptir. Aynı zamanda burada emperyalizmin alacağı ciddi bir darbe tüm emperyalist sistemde son derece derin sarsıntılar yaratabilecektir. i şte bu nedenler yüzündendir ki , Ortadoğu bölgesel savaşlardan ve iç çatışmalardan bir türlü belini doğrultamamaktadır.
Emperyali stler, Kürt sorununa da bu çerçeve içerisinde hep yakın bir i lg( göstermişlerdir. Bir yandan, Kürt ulusal hareketini bölgedeki çıkarları doğru ltusunda ehl i leştirip kullanmak çabasında olmuşlar, diğer yandan da kendi çıkarlarına ters gelen Kürt ulusal hareketlerini çeşitli yollarla (bölgesel devletleri kullanarak, bu hareketler arasında iç çatışma ortamı yaratarak) ezmeye çalışmışlardır. Emperyalizmin PKK 'ya i lişkin politikasıyla YNKKDP gibi güçlere i l işkin politikalarına yakından -baktığımızda da göreceğimiz şey bu aynı iki l i politikadır.
Körfez Savaşı 'ndan sonra, emperyalistlerin Kürt sorununu bölgedeki çıkarları için bir kaldıraç olarak kullanma eğilimleri yoğunlaşmış durumdadır. ABD, bu savaşın hemen ertesinde, aslında uzun zamandır planladığı bir senaryoyu hayata geçirme fır-
314
satı bularak, Güney Kürdistan'da kendi denetiminde bir Kürt federe devletinin kurulmasına önayak oldu. Böylece bölgede İsrai l , Suudi Arabiştan, Türkiye vb. gibi kendi çıkarlarının kol layıcısı olacak, kendi askeri güçlerine üs görevi görebilecek öneml i bir mevzi elde etmeyi hedefledi. Almanya ise, bu gelişmeyi bozmak ve kendi lehine çevirmek için daha o günlerde kol ları sıvadı. Bölgede ABD ile problemleri olan Suriye, İran, I rak gibi devletlerle i lişkiyi geliştirdi. Kürt sorunundan dolayı çıkarı zedelenecek olan Türkiye i le de bu sorun üzerinden diyalog kurdu. Öte yandan da (Talabani ABD'ye daha yakın olduğu için) Barzani i le temasa geçti. Emperyalistlerin bu çıkar çelişkilerinin ve çatışmalarının Güney Kürdistan' daki son çatışmada da öneml i bir rolü van!lır.
Barzani , federe Kürt dev.letindeki otoritesini sağlamlaştırmak ve YNK'yı etkisiz hale getirmek için bölge devletlerinin desteğine de ihtiyaç duymaktadır. İran gibi daha genel planda olmasa da, Kürt sorununda ABD pol i tikası i le çafışan bölge devletleri, Barzani 'nin en öneml i bölgesel destekleri olmaktadırlar. Zira, bu güçler ABD politikasının Güney Kürdistan'da temsilcisi olan YNK i le de çıkar çatışması içindedirler ve' onun ·zayıflamasında yararı olan devletlerdir. B u ise, bu üç gücü Kürt sorunu konusunda Almanya'ya daha da yakınlaştırmakta, Almanya i se bunu bölgedeki rekabet mücadelesi açısından kullanmaktadır.
Türkiye, kendi çıkarları doğrultusunda· bu çatışmada açık bir taraftır. Dahası KOP'ye bu yönde destek vererek çatışmaları bizzat teşvi k etmektedir. Türkiye'nin KOP'ye verdiği desteğin ve Güney Kürdist�n'daki çatışmayı kışkırtmasının arkasındaki en önemli etken, kendi Kürtlerine karşı verdiği mücadeledir. Türkiye, KOP'ye desteği yalnızca YNK 'ya saldırması için değil , bundan daha öneml i o_larak PKK'ya saldırması için de vermektedir. KOP'yi kullanmak suretiyle PKK'nın bu ü lkede üslenmesi ve mevzi kazanmasını engellemeye çalışmaktadır. KOP ise, hem PKK 'yı kendisi için "tehlikeli" bir rakip olarak görmesi nedeniyle, hem de PKK 'nın Amerikancı çözümden yana YNK i le daha sıkı bir i l işki içinde olması yüzünd�n PKK 'ya karşıt bir tutum
içindedir. Bu nedenle de Türkiye'nin PKK'ya yönelik -politikasına suç ortak l ığı yapmaktadır.
* * *
YNK-KDP çatışmasının arka planı kısaca böyle. Burada ana çizgileriyle ortaya konulduğu gibi, olayın arkasındaki süreç oldukça karmaşık çıkar i lişkileri ve çatışmalar tarafından besleniyor. KOP-YNK arasındaki otorite rekabeti , bölge devletlerinin çıkar çatışmaları ve uluslararası emperyalizmin Ortadoğu üzerine hesapları , tümü bir arada, bu çatışmayı besleyen dinamikleri oluşturuyorlar. Çatışmanın arkasındaki nedenler bu kadar karmaşık, çatışmayı dinamitleyen çıkar çatışmaları bu kadar keskin olduğu için, bu çatışmanın kısa sürede sonlanması ·da pek mümkün görünmüyor.
U lusal hareketler, özel l ik le de üst sınıfiara dayalı olanları emperyalizme karşı tutarlı bir politika izleyemezler. Er ya da geç, şu ya da bu biçimde ama kaçınılmaz olarak ona teslim olurlar. Emperyalizmin hareketi ı<u l lanmasına, bölmesine ve iç çatışmaya sürüklemesine imkan sağlarlar ve yeri geldiğinde de ('75 ' te Mustafa Barzani 'nin başına geldiği gibi) bir kenara itelenmek� ten kurtu lamazlar. İşte YNK-KDP çatışması , aynı zamanda bu temel gerçeği de kanıtlayan bir olaydır.
Emperyalizmle kesin ve tam bir hesaplaşmanın, u lusal sorunu eşitlik ve özgürlük temel inde tam ve kesin bir çözüme kavuşturmanın tek yolu sosyalizmdir.
Ulusların tam hak eşitliği temeline ve gönüllü birlik esa-;ına dayamın Birleşik sosyal ist cumhuriyetler birliği ulusal sorunun tek gerçek çözümüdür.
3/6
Kızıl Bayrak
Haziran '94
Sömürgeci devletin Güney Kürdistan işgali
Sömürgeci sermaye devleti 40 bin kişilik bir· askeri güçle Güney Kürdistan' ı işgal etti . Güney Kürdistan ' a yönelik bu son saldırı, öncekilere göre belli önem li farkl ı l ıklar taşımaktadır. Sömürgeci sermaye devleti bu kez Güney Kürdistan'a, bu coğrafyayı kalıcı olarak denetleyebilmek amacıyla girdi. Bu yönüyle son saldırı açık bir işgal niteliğine bür:ünmüş durumda.
Bu işgal girişimini birbirine bağlı üç boyut içerisinde ele almak mümkündür:
Bu işgalin özel l iklerinden birisi, işgalin, içerde sıkışan, sıkıştıkça uyguladığı baskı ·· ve zulmü arttırmak zorunda kalan bir devlet tarafından gerçekleşt iri t mi ş olmasıdır. Sömürgeci sermaye devleti içerdeki sıkıntıyı geçici de olsa hafıfletebilecek bir "milli Şahlanış" ruh hali yaratabilmek amacındadır. işgal, içinde bulunduğu iktisadi krizden kurtulabilmek için düzenin yeni saldırı paketlerini gündeme almaya başladığı bir döneme denk düş-
3 1 7
mektedir. Sıfır sözleşme dayatmaları, grev ertelemeleri gündemdedir. Önümüzdeki günlerde yeni "5 N isan Kararları"nın açıklanacağı söylentileri ortal ıkta dolaşmaktadır. Baskı ve yoksul luktan bunalan emekçi' sınıflar patlama noktasına gelmiştir. İşgalden bir hafta önce Gazi 'de başlayan ve 2-3 gün içinde giderek yaygınlaşan emekçi halk direnişi, toplumda biriken pallayıcı dinamiklerin boyutunu apaçık ortaya koymuştur. Güney Kürdistan işgal inin böylesi bir döneme denk düşmesi tesadüf değildir. Bu işgalin, -tek Y'! da temel olmamakla beraber- sahip olduğu işlevlerden birisi budur. içerde sıkışan düzen, "mi l l i zafer"ler yaratarak, şovenizm histerisini yaygınlaştırarak soluk almak istiyor: Bu işgal emekçilerin sesini k ısmak, haklarını aramak için mücadeleye atı lanları , "ülkenin yüksek menfaatleri" sopasıyla susturmak amacına da hizmet etmektedir.
içerde bu denl i s ıkışmış olan sömürgeci sermaye düzeni açısından, Kürt ulusal hareketini biraz olsun geriletebilmek, hızını kesebilmek başlı başına önemli bir amaç haline gelmiştir. Kürt ulusal hareketinin her bahar dönemini yeni bir atı l ım için kullandığı bilinmektedir. Sömürgeci devlet Kürt ulusal hareketinin Güney Kürdistan'da bu amaç doğrultusunda yoğunlaşan askeri ve siyasi hazırlıklarının farkındadır. Dahası , Güney Kürdistan'da KDP ile YNK. arasında süren iç çatışmalar, bu coğrafyada PKK'nin etkinliği ve otoritesi açısından büyük imkanlar yaratmıştır. PKK, Güney ' in bel l i bölümlerinde keHdi inisiyatif ve otoritesini tesis etmiş durumdadır. Sömürgeci devlet Kürt ulusal hareketinin yeni atı l ımlarını önlemek, ulusal hareketin Güney Kürdistan 'daki askeri ve siyasi hazırlıklarını boşa çıkarmak, PKK'nin bu bölgede ·oluşturduğu inisiyatif ve denetimi kırmak amacıyla böylesi bir işgale başvurmuştur.
Güney Kürdistan işgalinin bir diğer boyutunu ise, sömürgeci devletin bölgeyi uzun süreli olarak denetlemek, burada kalıcı bir hegemonya ol uşturmak doğru l tusundaki niyet ve hedefleri oluşturuyor. Sömürgeci sermaye devleti, büyük bir askeri güçle Güney Kürdistan'a girerken, burada mümkünse kal ıcı olabilmeyi planlamış gözüküyor. B u amaç doğal olarak açıkça değil , dolaylı
318
yollarla i fade ediliyor. Sömürgeci devlet tepkileri test etme, çok çeşitli yoklamalarla durumu kendi lehine çevirme taktiğini izliyor. Sırayla gündeme getirilen tampon bölge oluşturmak, sınırı yeniden düzenlemek, çekiç gücün kara kuvveti olmak, KDP ve YNK ile işbirliği içerisinde Güney Kürdistan ' ı denetlernek vb. önerilerin tümü bölgede kalıcı olabilmeye dönüktür.
Sermaye devletinin Güney Kürdistan 'a yönelik bu son saldırısı tüm bu nedenlerle açık bir işgal niteliği taşımaktadır. Türkiyeli komünistlere ve devrimcilere düşen görev, bu gerçekten bağımsız olamaz. Sömürgeci devletin Güney Kürdistan'a yönelik saldırganl ığının gerçek niteliğini açığa çıkarmak ve işgale kesin bir biçimde karşı çıkmak, komünistlerin ve devrimcilerin önündeki temel görevidir.
Kızıl Bayrak Mart '95
3/9
Türk ordusu Kürdistan'dan d1şar1 !
Kürt özgürlük savaşçılaFına karşı, Irak sınırını geçerek, 8 kez giriştiği hava ve kara saldırılarından eli boş dönen sömürgeci Türk devleti, bu kez Güney Kürdistan 'a yönelik uzun süreli bir işgal harekatına girişti. Türk devletinin kuruluşundan beri Kürt halkına karşı yürüttüğü asimilasyon ve katliam politikası Kuzey Kürdistan 'da özgürlük mücadelesinin mayalanmasına neden olmuştu. Bu zeminde · PKK önderliğinde gelişen Kürt özgürlük mücadelesi, süreç içinde yalnız Kuzey 'de değil, tüm olanaksızlıklara rağmen Kürdistan 'ın diğer parçalarında da belli bir toplumsal tabana, dolayısıyla etkinliğe sahip oldu. Bu açıdan bugün Irak sınırları içinde yer alan Güney Kürdistan'ın özel bir yeri ve önemi vardır. Güney Kürdistan, emperyalistlerle Türk ve Irak sömürgeci rejimlerinin kuklası durumunda olan KOP (Barzani güçleri) ve YNK (Talabani güçleri) karşısında yoksul Kürt köylüleri içinde PKK:nin giderek güç kazandığı ve mevzilerini geliştirdiği bir bölge
320
haline gelmişti. Böylece Güney Kürdistan, Kuzey'deki mücadelenin önemli bir askeri ve lojistik destek alanına dönüşmüş, Güneyli Kürt halkı da özgürlük mücadelesine seferber edilmiş, bu ne� denlerle de emperyalistlerin bölgeye yönelik emellerinin önünde büyük bir engel halini almıştı. İşte Güney Kürdistan' ın işgalinin nedenlerinden biri burada önemli mevziler kazanmış olan PKK'nin güçlerini "imha etmek", baharla birlikte atılıma geçecek olan PKK 'nin önünü kes�ktir.
Ancak, işgalin yalnızca "PKK'nin ezilmesi"ne yönelik olmadığı, başta Türk devleti olmak üzere, tüm çevrelerce kabul edtle·n bir gerçektir. Her ne kadar özgürlük mücadelesinin ve PKK'nin ezilemese bile zayıftatılması işgalin önemli bir amacı ise de, işgal çok daha geniş bir perspektifle gerçekleştirilmiştir. Bu ge
.niş perspektif ise sömürgeci Türk devletine değil , onun efendisi ABD emperyalizmine aittir. B urada Türk devletine düşen rol, ABD'nin çıkarları doğrultusunda bölge halklarına kılıç sallamak ve diğer emperyalistler karşısında ABD'nin bölgedeki konumunu güçlendirmekten ibarettir. Sömürgeci -sermaye devleti bu rolünü iyi oynayabilmek için son on yılda silahianma harcamasını ikiye katlamış ve dünyada beşinci sıraya yükselmiştir.
Tüm emperyalistler, işgalin "PKK' nin ezilmesi" amacını gönülden destekliyorlar. Bu konuda aralarında bir ayrıl ık yoktur. Sorun, Avrupalı emperyalistlerin ABD'nin bölgede sarsılmaya yüz tutan etkinliğinin işgalle birlikte güçlendirilmesine karşı duydukları rahatsızl ıktan kaynaklanıyor. Bütün bu dalaşmaların arkasında ise bölgenin zengin petrol yataklan üzerinde egemenlik kurma i steği ·vardır. Körfez savaşı ile birlikte Ortadoğu'daki konumunu perçinleyen ABD emperyalizminin, lrak'a ambargo ve 36. paralelin kuzeyinin Çekiç Güç denetimfne alınmasıryoluyla, lrak'a ilişkin amaçları, Saddam rejiminin devrilmesi gerçekleşmemiş, _gelinen yerde istenilen sonucu vermemiştir. Bu durumda; Fransa, Almanya ve Rusya konvansiyonel ve nükleer silahlardan. arındınlmış bir Irak'a yaptırımların kaldırılması ve ekonomik işbirliğinin kurulması talepleriyle ABD emperyalizmine karşı atağa k�lkmış durumdadırlar.
321
Türk devletinin işgalinin arkasında yatan temel amaçlardan biri ABD emperyalizminin bölgedeki etkisini pekiştirmektir. Kendisini ABD'nin katarına bağlayan ve Musul-Kerkük petrollerine i l işkin tarihsel sömürgeci emellerinden vazgeçmemiş Türk devleti de bu sayede Güney Kürdistan 'da etkin bir konum kazanmayı, bölgedeki yağmadan iyi bir pay almayı hesap etmektedir.
Bu amaçlar peşinde saflaşan emperyal istler ve sömürgeci güçler arasında işgalin niteliği üzerinde demagojik bazı çıkışlar sözkonusu olmaktadır. Bunlar, "PKK ' ye karşı mücadelenizi anlıyoruz, ama orada uzun süre kalmanızı, sivil halka zarar vermenizi kabul edemeyiz" diyorlar. Bizzat kendileri dünyanın dört bir yanındaki emperyalist soygun savaşlarında, işgallerde dünyanın mazlı.im halklarına kan kusiurmuş, milyonlarca emekçinin kanına · girmiş olan emperyalistlerin ''sivil halk"a i lişkin sözde kaygıları hayasız bir y.alandan ibarettir. 1 milyon Cezayirli 'nin kanına giren Fransız emperyalizmi değil miydi? Vietnam yıl larca Fransız ve Amerikan emperyalistlerinin çizmeleri altında ezilmedi mi? Balkanlar' ı , Kafkasya'yı emperyalist çıkarları için kan .gölüne çevirenler, kardeş halkları birbirlerine kırdıranlar bunlar değil mi? Daha dün Körfez savaşında Irak halkının üzerine yağan tonlarca ABD bombasını alkışlayan, destekleyen bu emperyalist güruhun "sivil halk"a i l işkin kaygıianna kim inanır? Şimdi de sömürgeci Türk ordusunun Kürt özgürlük mücadelesine karşı savaşını destekleyen, bu orduyu ağır silahlarla besleyen tüm emperyalist kamp ikiyüzlüdür. Bunlar, Türk sömürgeci l iğinin işgal harekatını ABD lehine ve kendi etkinliklerinin sınırlandırılmasına yönelik gördükleri için "sivil lerin korunması" demagojisine başvuruyorlar. Tarihte hangi işgal hareketi, bu haydutların "siviller" dediği emekçi halk ezilmedcn, katiedilmeden uygulanm�ştır? Baskı ve katliam, sömürgeciliğin temel karakteridir. Sömürgeci Türk devleti de onyıllardır Kuzey Kürdistan'da uyguladığı tüm sömürgeci politikalan -köy bombalama, yakma, boşaltma, gözaltı, katliam vb.- şu anda işgal ettiği Güney Kürdistan'a taşımıştır. işgalci Türk ordu birlikleri , işbirlikçi Barzani çelesinin parti kimliğini taşımayanları gözaltına almakta, PKK yanlısı diye i hbar edilen _köyleri bom-
322
balamakta, onbinlerce köylüyü evlerini terke zorlamakta, bir çoğunu katletmektedir. Bu icraatlarını gizlemek için de basın mensuplarına bölgeye giriş yasağı koymuştur. Tüm bu zulüm ve katliam, Türk devletinin yıllardır Kuzey Kürdistan'da uyguladığı soykırım politikasından başka bir şey değildir.
Fakat sömürgeci devletin işgal ve savaş alanı genişledikçe batak alanı da genişlemekte, sömürgecil iğe karşı ezilen Kürt halkının özgürlük kavgası da büyümekte ve güçlenmektedir. Türk devleti, işgali G.Kürdistan 'daki "otorite boşluğu"nu doldurmakla gerekçelendirmişti. Sömürgeci lerin "otorite boşluğu" dediği şey, özgürlük mücadelesini yürüten ve destekleyen Kürt halk kitleleri üzerinde terör ve katliamı örgütleyecek bir gücün yokluğudur. İşte sömürgeci ordunun temel misyonlarından . biridir bu. Halbuki PKK, bölgedeki gücünü "otorite boşluğu"ndan değil , Kuzey'de olduğu gibi, Kürt halkının sömürgeci liğe ve emperyalist yağmaya karşı özgürlük ve kurtuluş istemlerinden· almaktadır.
Bu çıkmazının farkında olan sömürgeci sermaye devleti son manevra olarak sınır bölgesinde kalıcı bir güç bırakma, bunun yanısıra işbirlikçi Barzani çetesini ayda 50 dolar karşılığında korucu olarak kullanma niyetindedir. Ama bu da fayda etmeyecektir. B u durum, · işbirlikçi çeteterin Güileyl i yoksul Kürt halkı içinde iyice teşhir olmalarını ve özgürlük mücadelesinin tabanının daha da gelişmesini sağlayacaktır.
* * *
Sömürgeci sermaye devleti en kir l i yöntemlerle işgali sürdürürken ·cephe gerisini de sağlamlaştırmaya çalışıyor. İşgali n hemen öncesinde İstanbu l 'da emekçi halka karşı giriştiği katliamla kitleleri susturmak istemişti. Şu anda da Güney'in yanısıra Kuzey Kürdistan'da da sömürgeci savaşı şiddetlendirmekte; ülkenin dört bir yanında baskı ve terörünü yoğunlaştırmaktadır. Öte yandan işgalle birl ikte "PKK'yi ezdik, belini kırdık", "Devlet güçlüdür, Batı 'ya meydan okuyoruz" teraneleriyle işçi ve emekçi kitleler üzerinde yeni şovenist cereyanlar estirmeye, devlete karşı artan güvensizlik ve öfkeyi dizginlemeye uğraşmaktadır. "Birl ik, beraberlik, milli seferberlik" demagojileriyle yeni istikrar paketlerini,
323
fedakarlık zokalarını işçi ve emekçilere yuttuimaya çalışmaktadır. Bu faaliyetinde her zaman olduğu gibi sendika bürokrasisi emrine amadedir. Türk-Iş hainleri işçileri devletle bütünleşmeye, işgali desteklemeye çağınyor. DİSK ve KÇSP sessiz kalarak işgale onay veriyorlar.
Sömürgeci sermaye devletinin işçi ve emekçilere dönük politikasının diğer ayağı da her zaman olduğu gibi "demokratikleşme" salvolarıyla beklenti yaratmaktır. Sermaye sözcüleri "hazır PKK 'nin belini kırmışken demokratikleşmenin ve Kürt reformlarının tam zamanıdır" demagojisiyle umut tüccarlığı yapıyorlar.
* * *
Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri gelecek umudunu, ekonomikdemokratik hakların kazanımını Kürt özgürlük mücadelesinin ezilmesine, emperyalist yağmadan nasiplenme düşüncesiyle Türk devletinin bölge halklarına karşı yürüttüğü saldırı politikasına bağlayamaz. Bunun gibi "milli duygular"la sermayenin yeni ekonomik-siyasi saldırı paketlerine karşı sessiz de kalamaz. Tarihte sermaye devletlerinin diğer halkiara karşı giriştiği hiç bir saldırı, katliam, savaş politikalan bu politikaya alet olan işçi ve emekçilere bir şey kazandırmamıştır. Tersine tüm sömürgeci ve emperyalist savaşlar, işgaller işçi sınıfı ve emekçilerin daha büyük bir yıkımı
· ve sefaletiyle sonuçlanmıştır. İşçi ve emekçiler için her türlü kazanırnın yoi'U sermaye
sınıfına ve onun devletine karşı .mücadeleden geçer. Kendisini sermayenin savaş arabasına bağlamaktan değil . Bu sömürgeci savaşta Türkiye proletaryasının safı özgürlük için mücadele eden Kürt emekçi halkının .safıdır. Başka bir u lusu ezen ulusun işçi ve emekçileri de özgür değildir. Kürdistan' ı sömürgeleştiren devlet, Türkiye proletarya<;ı Kuzey ve G üney Kürdistan'ın işgaline karşı mücadele etmedikçe, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkına sahip çıkmadıkça kendisinin koltarını bağlayan ücretli kölelik zincirlerini de parçalayamaz.
324
Kızıl Bayrak
Mart '95
Güney Kürdistan'In işgali
Batakllkta bir Ç1rp1n1ş
Sömürgeci sermaye devleti, qüney Kürdistan 'ı isti la ettikten sonra bir buı<.lma istilanın maksadını da açığa vuran gÜvenlik bölgesi oluşturma planını gündeme getirerek istilayı ge�kÇelendirdi:
"PKK, Kuzey Irak'ta var olan otorite boşluğu ve istikrarsızl ık ortamından yararlanarak güç toplamakta ve topraklarımıza saldırmaktadır, buna daha fazla seyirci kalamazdık, kalamayız." Özünde 'kendi güçsüzlüğünü ve sorunun kaynağını (sömürgeci boyunduruk) saptırmak için başvurulan bu özel savaş imalatı demagoji gerçekte• yeni değildir. Özgürlük hareketinin ' 84 atılımından beri dil lendirilen bu demagojiye dün İ ran-Irak savaşı , savaş bitince bu kez Suriye, sonraları ise İran, Irak, Ermenistan, Yunanistan ve hatta Kıbrıs Cumhuriyeti dayanak yapı lmıştı . Konumuz istilayı haklı çıkarmak için öne sürülen bu demagojik dayanaklar olmadığı için, yalnızca oluşturulmak istenilen güvenlik bölgesi plimıyla olan bağıntısı çerçevesinde değinmekle yetineceğiz.
325
Sömürgeci rejimin otorite boşluğu hakkında söylemek istediği olgu, B arzani ve Talabani çetelerinin halk nezdinde giderek itibar ve güç kaybına uğraması karşısında Güney'de PKK 'nin giderek güç kazanması gerçeğidir. Güney Kürdistan hal�ın·ın ulusal ve toplumsal hiç bir özlem ve talebine cevap veremeyen, bilakis ihanetçi bir tutum içinde olan Barzani ve Talabani çeteleri hızla güç kayhelmeye başladılar. Bu süreç içerisinde artan bir ivmeyle çıkar dalaşına da girince Güney halkı üzerindeki i tibarlan ve etkinlikleri büyük ölçüde kaybolmaya başladı. Gerek BAAS rejimine karşı yı l lardır yürütülen mücadele, gerekse de B arzani ve Talabani çetelerinin iç savaş boyutunda bir çatışma içine girmeleri yüzünden Güney halkının büyük çoğunlukla s ilahlanmış olma'>ı ve PKK'nin burada hızla güç kazanarak halk nezdinde taban oluşturmaya başlaması sömürgeci devleti epeyce korkuttu. Amerikan emperyalizminin, bölgede kendi egemenlik alanlarını geliştirmek isteyen Almanya, Rusya ve Fransa emperyalistlerine karşı , egemenliğini sağlarolaştırma hesapları ile sömürgeci Türk devletinin Güney K ürdistan üzerindeki yayılınacı emellerinin örtüşmesi, Güney �Urdistan 'nın ABD himayesinde açıkça istila edilmesinin temel nedeni olmuştur. Güney Kürdistan istilas ı sömürgeci rejimin bölgede ABD jandarması olarak daha etkin bir rol oynayacağının da en güçlü belirtisidir. Özellikle Alman emperyalizminin isti lanın kalıcılaşmasına gösterdiği tepki, işgal in arkasında ABD emperyalizminin varlığını tartışmasız kı l ıyor.
Sömürgeci sermaye düzerinin kendi iç dengeleri i le uluslararası dengeler ve siyasi konjonktür, istilanın kalıcılaşmasını güçleştiriyor. "Güvenlik bölgesi" pl�nı bu güçlüğün bir ürünü olarak gündeme getirildi. Türk devleti, güvenlik bölgesi (tampon bölge) planını, Barzani-Talabani çetesini resmen koruculaştırarak kalıcı. isti lasını meşrulaştı rmak amacıyla gündeme getiriyor. Böylece sömürgeci Türk Ordusu Güney Kürdistan 'dan çekiise bile "güvenli bölge" kı l ıfı altında bölgeye sürekli müdahale ve kısmen de yerleşme zeminine sahip olacak. "Güvenlik bölgesi" planına gö;e, sadece özgürlük hareketine, dolayısıyla Kuzey Kürdistan parçasındaki Kürt halkına karşı değil, fakat aynı zamanda, Güney
326
Kürdistan parçasındaki Kürt halkına karşı savaş açabilme şansı ortaya çıkıyor. Bu plan, Kuzey halkıyla Güney halkının arasına düşmanlık tohumlan ekıneyi amaçl ıyor. Böylelikle her geçen gün daha da iç içe geçen ve kaderleri birleşeri Kuzey' le Güney' i ayırmak ve güçlerini etk isizleştirmek, dahası çatıştırmak imkanı doğacak.
Ne var k i , emperyalistlerin ve sömürgeci rejimin bu uğursuz planları boşa çıkmaya ma�kumdur. Güney Kürdistan halkının ulusal ve toplumsal özlem ve taleplerini emperyalist haydullara peşkeş çeken ve Güney halkını emperyalist ve sömürgeci. güçlere muhtaç hale getiren savaş ağaları Barzani ve Talabani , hakimiyetlerini pekiştirrnek ve özgürlük hareketinin tabanını etkisizleştirrnek için kendilerine biçilen koruculuk rolüne de hevesle soyunmaya hazır olduklarını açıkladılar. Ancak, bu işbirlikçi lere rağmen Güney halkı daha şimdiden, istilacı Türk ordusuna ve onun her .türlü uzantısına karşı tavır almaya başladı bile. Yakın zamanda "Kızılay görevl isi" adı altında bölgeye sokulan Türk istihbarat ajanlarının başına gelenler bu olgunun canlı kanıtıdır. Söınürgeci kirli savaşı Güney'� yayan rejim, onlarca köyü bo�alttırrnış, onbinlerce insanı zorla göç ettirmiş ve onlarca yoksul köylüyü katletmiştir. Sömürgeci rejimin bu kirli savaş uygulamalarına sessiz kalmayacağını gösteren Güney' in yoksul emekçi kitleleri tavırlarını kitlesel serhildanlarla ortaya koyuyorlar. Dün Cizre, Şırnak ve Nusaybin 'de serhi ldanlar yaşanırken, bugün Erbil , Amediye, Duhok vb. kentlerde Kürt halkı serhildanları sürdürüyor. · Sömürgeci rejimin i stikrarsızlık, otorite boşluğu yaygarasına yolaçan işte bu serhıldanlardır. ÖzgürlUk hareketi�in etkinliğinin bir ifadesi olan bu serhıldanlar yalnızca Barzani-Talabani çetesini değil, onlardan daha çok olmak üzere emperyalist güçleri ve sömürgeCi güçleri ve özellikle Türk devletini korkutmuştur. Zira Güney'in de devrimcileşmesi demek, sermaye iktidarı için Kürdistan'da boğulmak demektir. Stratejik ve politik açıdan önemli bir coğrafyada yer alan ve üzerinde emperyalist haydutların kıyasıya kapışlıkları bir alan olan Kürdistan 'ın Güney parça�ının devrimci leşmesi bir devrimci kaynaşmalar ve istikrarsızlıklar kuşağı olan Ortadoğu'da
32 7
uluslararası sennaye cephe�i ve Türkiye kapitalizmi için başı sonu kontrol edilemeyen bir sürecin başlamac;ı ve büyük olasılıkla ölüm çanla,rının çalması anlamına gelir.
Kürdistan batağına boğazına kadar sapianan sömürgeci rejimi güvenlik bölgesi de kurtaramayacaktır. Aksine Güney, kendisiyle birlikte Talabani-Barzani çetesini de boğacak bir bataklık
1 olacaktır. Türk devletinin paralı askerleri haline gelecek olan Bar-zani ve Talabani çetesinin bu ihanetlerine Güney halkı sessiz kalmayacaktır. Kontra basının sahte zafer yaygaralannın kısa sürede yerini şaşkınl ığa, kuşkuya ve hatta karamsarlığa bırakması içine düştükleri Kürdistan bataklığının derinliğini gönneleri yüzündendir.
Komünistler ve devrimciler sömürgeci kirli savaşa ve istilaya salt Kürt halkına karşı devrimci görevlerini yerine getinnek için değil , aynı zamanda sömürgeci egemenliği hakettiği çöplüğe göndennek için de karşı dunnalı ve görevlerine daha sıkı sarılmal ıdırlar. Sennaye iktidarını döktüğü kanda boğmak için başta işçi sınıfının ana mevzileri fabrikalar olmak üzere her yeri Kürdistan gibi düzen için için�e boğulacağı bir bataklık haline getirmek sorumluluğuyla yüzyüzeyiz.
328
Kızıl Bayrak Mart '95
Sömiirgeci TC'nin Biiney Kürdistan işgali Türk ordusu . Kürdistan'dan
defolsun!
Sömürgeci sermaye devleti TC 35-40 bin kişilik bir askeri güçle ve büyük bir kampanya eşliğinde Güney Kürdistan' ı işgal etti. Sermayenin cahilliği ile de ünlenen başbakanına göre, "bu Plevne'den bu yana gerçekleşmiş en büyük askeri harekat"tı ! "PKK' nın b u sefer işi bitecek"ti ! ·"Ya teslim oıacaidar, ya ölecekler"di!'
lşgalin üzerinden on günü aşkın bir süre geçmiş bulunuyor. Bu süre zarfında sonuç iŞgalciler için
_ tam bir fiyaskodur.
Onlar Kürt halkına karşı yürüttükleri savaşta öldürdükleri yurtsever sayısını başarının en önemli ölçüsü olarak kullanageldiler. Bu aynı militarist ölçüyle bakıldığında işgalci TC ordusu için ortada bir başarı yoktur. Resmi olarak aç'ıklanan ."ölü ele geçen PKK'l ı sayısı?' son derece düşüktür. Verilen rakamın önemli bir bölümünün abartma olduğu da düşünülürse, işgalcilerin başarısızlığı. çok daha açık hale gelir.
329
Sömürgeci devlet bu açık fiya<;koyu örtbas etmek için kendisini daha da gülünç duruma düşüren yeni başarı ölçülerine başvurmaktadır. MGK 'nın yaptığı açıklamaya göre operasyonun başarısı karşı tarafa verilen fiziki kayıpla değil , e le geçirilen silah ve mühimmat miktarıyla ölçülmelidir. Ne var ki bu açıklamanın ardından burjuva bas.ında ç ıkan başka haberler, bu "başarı"nın da ciddiyetten yoksun olduğunu göstermektedir. Burjuvc. basının dış basından aktararak verdiği bir habere göre, ele geçirilen silahlar· çok büyük ölçüde eski ve işe yaramaz durumdadır.
. işgalin ardından geçen on günlük süre.nin o·rtaya koyduğu tablo, çok büyük mali kaynakları "görünmeyen güçlerle" savaşmak için tüketen bir devlet gerçeğidir. "Görünmeyen" PKK' l ı ların ise nereye gittiği henüz bi l inmemektedir! Bir görüşe göre PKK' l ı lar sivil halkın arasına karışmıştır. Bir başka görüşe göre
· ise yeraltında inşa ettikleri dehlizlerde yaşamaktadırlar. Kısacası işgal in. PKK 'yı biti rme iddia'iıyla ilgili bölümü tam bir k omediye dönüşmüş durumdadır.
Askeri açıdan durum budur. Politik açıdan ise ortada başarı bir yana, yeni bir sorunlar yumağı vardır. Sermaye devleti Güney Kürdistan macerasıyla yeni bir batağa batmıştır. Dahası , BM 'nin TC ile PKK'yı savaşan taraflar kabul eden işgal sonrası bazı açıklamaları TÜrk devletini büyük bir siyasal açmazia da yüzyüze' bırakmıştır.
* * *
Her geçen gün daha da belirginleşen olaylar, son askeri harekatın basit bir . "sınır ötesi operasyon" kapsamını aştığını göstermekted Demirel ' in "bir yıl sürer" açıklaması, ardından kalıcı bir "güvenlik kuşağı" ya da "tampon bölge" oluşturulması projeleri, sermaye devletinin, bazı uzun vadeıl hesapları olduğunu ortaya koymaktadır.
Sömürgeci devlet Güney Kürdistan'da bugün yaşanmakta olan otorile boşluğunun PKK'nın işine yaradığının, Kürt ulusal hareketinin güçlenmesine zemin oluşturduğunun farkındadır. Körfez savaşının ardından oluşan ve KDP-YNK çalışmasıyla süren bu otorite boşluğu, Kürt ulusal hareketine son derece öneml i bir ini-
330
siyatif alanı yaratmaktadır. Sömürgeci sermaye devleti bu durum değiştirHemediği müddetçe Kürt ulusal hareketine kalıcı bir darbe indiremeyeceğini düşünmektedir. Bu nedenle operdsyonu mümkün olduğunca uzun bir süreye yaymak ve olanaklıysa bu topraklarda kalıcı güç bulundurmak! sömürgeci sermaye devletinin hesaplarından biri olarak gözükmektedir:
Ayrıca, sömürgeci sermaye devletinin bu hesaplarına başka bazı hesaplarta ABD emperyalizminin de zımni bir destek verdiği görülmektedir. Bunu destekler bazı önemli belirtiler de mevcuttur. Saddam yönetimini devirerneyen ve kendi güdümündeki bir Kürt federe devleti projesine işlerlik kazandımmayan ABD emperyalizmi, Güney Kürdistan 'daki boşluğu Türkiye'nin yardımıyla doldurmak amacında gözükmektedir. Dolayısıyla burada Türkiye'ye düşen bir kez daha ABD emperyal izmine taşeronluk etmektir. Nitekim sömürgeci devletin, Güney Kürdistan'da Çekiç Güç bünyesinde yeni bir güvenlik sistemi kurulması doğrultusunda ABD emperyalizmi şahsında başlattığı girişimler, yukarıdaki iddiayı doğrular nitelikte gelişmelerdir. Böylece Türk devleti M usul ve Kerkük üzerindeki yayılınacı hedeflerini gerçekleştirme şansı elde ederken, ABD emperyalizminin de Türk devletinin vesayetinde bir Kürt federasyonu oluşturma projesini hayata geçirme imkanlarını elde etmesi sözkonusudur. Bölgedeki nüfuz rekabetinde ağırlığını gitgide daha etkin bir biçimde duyuran Alman emperyalizminin işgale tepkisi de bu çerçevede anlaşı labilir. "İnsan hakları", "sivil lerin yaşamı" gibi argümanlar burada ikiyüzlü birer politik malzemeden ibarettir. Alman emperyalizminin tepkisi Güney Kürdistan Işgalinin gerisindeki ABD hesa'plarına karşıdır.
* * *
Yine de Güney Kürdistan işgalinin arkasındaki karmaşık hesaplar henüz kalın çizgiler. halinde belinniş olmaktan uzaktır. Önümüzdeki günler bu konuya daha büyük açıklıklar sağlayacaktır. Ama kesin açıklıkta olan bazı önemli olgular da var.
Sömürgeci devlet Güney Kürdistan'da "güvenlik kuşağı" ya da "tampon bölge" adı altında kahcı bir güç bulundurmak amacındadır. Daha bugünden bu doğrultuda girişimler içindedir. Ne
331
var ki bu gerçekleşmiş olsa dahi , Türk devletinin kirli sömürgeci savaşta arzuladığı hedeflere ulaşması hiç de kolay olmayacaktır. Güney Kürdistan 'daki PKK varlığının imhası coğrafi koşullar nedeniyle imkansız denilecek kadar zordur. BAAS rejiminin Barzani güçleri karşısında yıllarca elde edemediği başarıyı sömürgeci sermaye devletinin PKK karşısında elde edebileceğini düşünmek için hiçbir geçerli neden yoktur.
Ayrıca Güney Kürdistan 'da kalıcı bir güç bulundurmak ve bunu yayılınacı bazı amaçlarla birleştirmek, sömürgeci devlet açısından çok büyük yeni sorunlarla yüzyüze kalmak anlamına gelecektir. Bir ke
.z bunalım içinde debelenen sermaye düzeni
böylesi yayılmacı-emperyalist hevesler için uygun iç koşullardan yoksundur. Öte yandan böyle bir davranış sömürgeci devleti Avrupa'l ı emperyalistlerle, Rus emperyalizmiyle, bölgedeki Suriye, İran, Irak gibi devletlerle ve Kürt hareketleriyle açık bir biçimde karşı karşıya getirecek, sömürgeci devletin uğraştığı "Kürt sorunu"nu daha da büyütecektir. Türkiye'deki Kürt sorunu da Güney Kürdistan üzerin9en tümüyle u luslararasılaşacaktır. Bu ise Türk sermaye devleti için yeni ve daha büyük bir batakl ığa sapIanmak anlamına gelecektir.
* * *
Sömürgeci Türk devleti Güney Kürdistan'da açık bir işgalci güç pozisyonundadır. Türkiye ' l i komünistler bugün işgalci bir ülkenin komünistleri konumundadırlar. Dolayısıyla görev ve sorumluluklara yaklaşımları da buna uygun olmak durumunda4ır. Komünistler bu işgal girişimine karşı "Güney Kürdistan'da işgale son !", "Sömürgeci sermaye ordusu Kürdistan'dan defol !", "Kürt halkına kendi kaderini tayin hakkı!" şiarları etrafında etkin bir propaganda ve ajitasyon çalışması yürütmek, sömürgeci devletin işgalci ve katliamcı yüzünü her adımda teşhir etmek görev ve sorumluluğuyla · yüzyüzedirler.
332
Ekim 1 Nisan '95
Güney Kürdistan'da devrimci atiiim
PKK'nın 26 Ağustos'ta Güney Kürdistan'a yönelik olarak gerçekleştirdiği "Güney Atılımı", poljtik anlamı ve sonuçları bakımından son derece öneml i bir devrimci gelişmedir. Bu, yıl lardır Güney Kürdistan'a egemen bulunan işbirlikçi çizgiye olduğu kadar, ABD emperyalizminin -Dublin Toplantısı i le birlikte yürürlüğe koymaya çalıştığı yeni Kürt planına da önemli bir darbe olmuştur. Açılan yeni mücadele cephesinde gelişmelerin nasıl seyredeceği doğal olarcık henüz bel l i değildir. Fakat önemli qlan, atılan i lk adımın kendisidir. Fiilen zaten gitgide daha çok içiçe geçen Kuzey Kürdistan i le Güney Kürdistan'nın, PKK tarafından resmen de tek bir mücadele alanı i lan edilmiş olmasıdır.
Bu, Körfez Savaşı 'nın Irak'ta ortaya çıkardığı fiili durumun kaçınılmaz bir sonucu olmuştur. ABD emperyalizminin kendisi için bir üs haline getirdiği, Türk devletinin sürekl i bir fiili" saldırı sahası olarcık gördüğü bu alanda, devrimciler de açık bir tutumla
333
ve devrimci bir alternatif olarak ortaya çıkmak durumundaydılar. PKK bunu Körfez Savaşı 'ndan beri belli sınırlar içinde fiilen yapıyordu. Şimdi olayın adı konulmuştur ve muhakkak ki bu, önemli bir devrimci sıçramanın ifadesidir.
KDP ve YNK, ABD emperyalizminin tezgahladığı ve Türk devletinin de katıldığı Dublin Toplantısı 'nda, bil inen ihanet çizgisinin yeni bir örneğini sergilediler. PKK yeni çıkışını bu olayın hemen arkasına denk getirerek, akıl l ı bir zamanlama yapmıştır. Fakat bunun hiç de sürpriz bir çıkış olmadığı bilinmektedir. A. · Öcalan, 1 O Haziran '95 tarihi taşıyan ve SerxwehUn 'un Ağustos tarihli 1 64. sayısında yayınlanan, Güney Kürdistan 'da Devrimci Savaş ve İktidar Sorunu başlıklı değerlendirmesinde, durumu ve bunun gerektirdiği . devrimci görevleri bütün açıklığı i le ortaya koymaktadır: "Özetlersek: (Bugün Güney Kürdistan'da) Büyük hir iktidar· hoşlu,�u var. Çok zayıf güçlerin, iç ve dış güçlerin denetimi var. Halk çok zor hir durum yaşıyor ve ulusal-demokratik talepleri etra.finda örgütlenmiş değil. Bu anlamda, yaşanan hir iktidar hoş/uğu ile birlikte hir kaos durumu sözkonusudur. Devrimci savaş ve iktidar sorunu çözümfenrnek isteniyorsa, hu tablodan çıkarılabilecek sonw,Jar son derece açıktır: Buraya hızla hir devrimci savaşı dayatmak ve yine hu iktidar hoşluğunu çok hızlı hir hiçimde gidermek. işte en önemli sonuç ve dayanılması gereken tez hudur . . . . Bu sadece hakkımız değil, vazgeçilmez hir görevimizdir de. Yine yalnızca koşullar gerekli kıldığı için de deği{. hir ilkeye haf!l! olmanın gereği olarak hu böyledir."
Güney Atılımı, l ıerşeyden önce ABD emperyalizminin Kürt sorununa bulmaya çalıştığı gerici emperyalist çözüme bir darbedir.
ABD emperyalizmj Körfez savaşında Irak ' ı ezerek elde ettiği mutlak askeri üstünlüğü, hızla Ortadoğu 'daki hegemonyasını pekiştirrnek doğrultusunda siyasal kazanımlara dönüştürmek için seferber oldu. Siyonisı İsrail ' in bölgede meşrulaştı rı lması ile Filistin sorununun bu doğrultuda denetim altına alınması, bunun en önemli halkalarından biriydi. İsraii-FKÖ barışıyla bu doğrultuda önemli adımların atıldığı bilinmektedir. Kuşkusuz Filistin soru-
nu çözülmüş deği ldir. Fi l istin halkının özgürlük tutkusu tümden boğulmuş değildir. Bununla birlikte, "özerklik" adı altında, FKÖ İsrail devletinin mahall i bir polis gücüne dönüştürülerek ve siyonisı İsrai l ' in bölgedeki durumu güçlendiri lerek, çok önemli bir adımın atıldığı da ortadadı_r.
Emperyalizm için Ortadoğu'da baş ağrıtıcı olmakhr .kalmayan, Türkiye Kürdistanı 'ndaki devrimci süreçle birlikte tehiikeli hale gelmeye de başlayan bir öteki sorun ise, Kürt sorunuydu. ABD emperyalizminin Körfez Savaşı 'nın hemen ardından ikinci önemli müdahalesi bu soruna oldu. Önce savaştaki yenil ginin ortaya çıkardığı iktidar zaafiyeti ortamında ayaklanı;ın Güney Kürdistan halkı, işbirlikçi Kürt önderliğin ihaneti sayesinde Irak'a kolayca ezdirildi. Sonra da ABD, güçsüz ve savunmasız bırakılmış bu halkın koruyucusu sahtekarlığı ile Güney Kürdistan 'a �ii len yerleşti. Tescilli işbirlikçiler olan Barzani ve Talabani 'ye kurdurduğu kukla fe<lf:re devletle de bu duruma bir meşruluk kazandınnaya çalıştı. Bu ABD emperyalizmi için bir başka önemli başarı oldu. Böylece stratejik önemde bir petrol bölgesini denetimine almakla kalmadı, Kürt sorununun kendi çıkarlarına uygun bir emperyalist çözümü için de önemli bir mevzi elde etmiş oldu.
Ne var ki devrimci bir atıl ımın değil, fakat emperyalist hesapların ürünü olan bu köksüz ve dayanaksız sözde Kürt devleti, ABD'nin istediği rolü oynayamadığı gibi , nesnel olarak, emperyalist hesapları zora sokan ve PKK'nın devrimci bir alternatif olarak Güney'de de öne çıkmasını kolaylaştıran bir zaafıyet alanına dönüştü. Türk devletinin sık sık Güney Kürdistan'a saldınnası ve son olarak büyük bir fiyaskoyla sonuçlanan geniş çaplı Çelik Operasyonu 'na girişınesi de, bu zaafiyelin göstergesiydi. Bütün bunlara ek olarak, Güney Kürdistan 'da kukla bir devleti bile olanaksız kılan feodal-aşiretsel iç bölünmüşlük ve çatışmalar da alıp başını gidince, ABD yeni m üdahale planlarıyla ortaya çıkmak zorunda kaldı. Dublin Toplantısı bunun ifadesi oldu. Bu toplantıda ABD kerıdi çözümünü yalnızca Güneyli işbirlikçilere değil, fakat kendi Kürt sorununda çözümsüzlük içinde bunalan Türk devletine de dayattı. Güney ve Kuzey Kürdistan' ı tek bir "paket
proje" içinde ele alan bu planın esası, bölgedeki emperyalist ve gerici çıkarları tehdit eden her türlü devrimci alternatifi boşa çıkaracak ve gelişmelere göre şu veya bu biçimi alacak bir çözüm arayışıydı.
PKK 'nın Güney Atı lımı herşeyden önce ABD'nin bu hesaplarına önemli bir darbe olmuştur. PKK, işbirlikçiler aracılığıyla uygulamaya konulmak istenen emperyalist hesaplara ve planlara seyirci kalmayacağını i lan etmiştir.
Doğal olarak bu, aynı zamanda onyı l lardır Güney Kürdistan'daki Kürt hareketine egemen işbirlikçi ihanet çizgisine de önemli bir darbedir. Her zaman feodal-burjuva öğelerin damgasını vurduğu Güney işbirlikçiliği, '70'lerin başından itibaren belirgin biçimde ABD'nin denetimine ve hizinetine girdi. Mazlum bir halkın hakl ı özgürlük mücadelesi, Baba Barzani tarafından CİA'nın ve ABD jandarması İran Şaıu 'nın basit oyunlarının aleti haline getirildi. Güneyli işbirlikçiler, feodal-burjuva sınıf konumlarımt uygun olarak, bir yandan emperyalizme; öte yandan ise, kendi ülkelerindeki Kürt halkını aynı biçimde ezen komşu sömürgeci devletlere dayanmaya çalışarak, sözde ulusal özgürlük mücadelesi vermeye çalıştılar. Sık sık da bizzat Irak devleti i le uzlaşma yolunu tuttular. Bu işbirlikçi ihanet çizgisi, bugüne kadar Güney Kürdistan halkına sayısız acılar yaşattı ve karşı l ığı bir hiç olan büyük bedeller ödetti. Sözümona 40 yıldır ulusal özgürlük mücadelesi verilen bu bölgede, geri feodal-aşiretsel yapı olduğu gibi duruyor ve feodal savaş ağaları. bunu dışta işbirlikçilik, içte ise kendi sefil çıkarları uğruna halkı birbirine kırdırırnak doğrultusunda kullanıyorlar.
Bu işbirlikçi çizgi son yıl larda tepeden tırnağa ihanete batmıştır. Bunun nedeni yalnızca, halkın devrimci atılıını yerine emperyalizme ve komşu sömürgeci devletlere dayanmak değildir. Bu kadarı onların her zamanki tutumudur. Yeni olan, Türkiye Kürdistanı 'ndaki büyük devriınci ulusal uyanıştır. Feodal aşiret i l işkilerine dayalı toplumsal yapıda büyük sarsıntılar yaratan ve modem bir ulusal kimliği hızla geliştiren bu mücadeleyi, Güneyli işbirlikçiler, yerinde bir tutumla, ken.di toplumsal varlıkları ve
336
Kürt hareketi üzerindeki siyasal egemenlikleri için büyük bir tehdit olarak algılamışlardır. Bunun için de, bir yandan PKK 'yı ABD emperyalizminin dayattığı "yeni dünya düzeni"ne boyun eğmeye zorlamışlardır; öte yandan ise, PKK'nın ezilmesi için Türk devletine hizmette kusur etmemi.şlerdir. Bunlardan KDP, Türkiye Kürdistanı 'ndaki bazı aşiretlerin korucu çeteleri olarak örgütlenmesinde Türk devletine her türlü yardımı sunmuştur. Bu ihanetçi tutum, 1 992 sonbaharında, Türk devleti ile birlikte PKK'ya karşı bizzat savaşmak noktasına varabilmiştir.
Dolayısıyla, PKK'nın Güney Atıl ımı 'nı bir "kardeş kavgası" olarak sunan Kuzeyli reformistler, yalnızca ucuz bir demagoji yapmakla kalmıyorlar, kendi toplumsal-siyasal konum ve kimliklerini de böylece açığa vuruyorlar. Çoğu hala "sosyalist" geçinebilen bu reformistler, işbirlikçi ihanet çizgisi i le devrimci özgürlük çizgisinin karşı karşıya gelmesinin neresinde bir "kardeş kavgası" görüyorlar? Bu taban tabana zıt çizgilerin gerisinde, çıkarları ve çözümleri birbirine taban tabana zıt toplumsal güçler durduğunu nasıl oluyor da göremiyorlar? Barzaniler, Talabaniler Kürt halkının kardeşleri değil fakat tesci l l i hainleridirler. Onlar, Kürt burjuva-feodal sınıflarının has temsilcileri ve sözcüleri olarak, gerçek "kardeş"lerini, daha doğrusu efendilerini gayet iyi tanımaktadırlar. Bunun en son örneği bizzat Du bl in Toplantısı 'nın kendisidir. Burada kurul;, .. ı masanın sahipleri ve "gözlemci"leridir onların gerçek "kardeş"leri ya da efendileri. Onlar, bir yandan Kuzey" Kürdistan'daki mücadeleterin yarattığı manevra olanaklarından en iyi biçimde yararlanıp yıllardır onun rantıni yerlerken ve öte yandan da bu mücadelenin boğulmas! için herşeyi yaparlarken, gerçek bir sınıf bilinciyle hareket ediyorlar. Kürt feodal-burjuva sınıflarının temsilcileri , emperyal izmin uşakları ve nihayet Türk sömürgeci liğinin destekçiteri olarak onlar, Kürt emekçilerinin "kardeş"leri deği l , iç düşmanlarıdırlar. PKK 'nın Güney Atı lımı, adı yeterli bir açıklıkta konulmamış olsa da, bu düşman sınıfsal konumun i lanıdır.
Ve son olarak, Güney Atılımı, aynı zamanda sömürgeci Türk devletinin umutlarına da büyük bir darbedir. Büyük gürültüyle
jJ7
yürütülen ("Pievne"den daha önemli ve geniş kapsamlı ilan edilen) Çelik Operasyonu'nun gerçekte bir fiyasko oiduğunun son gelişmelerle bir kez daha tesci l edilmiş olması bir yana. Daha önemli olanı , yeni gelişmelerden beklenen sonuçların daha masadan kalkmadan suya düşmüş olmasıdır.
ABD Türkiye'yi Dublin Toplantısı ' na katı lmaya zorlayarak, onu kendi düşündüğü Kürt planının içine sokmuş oldu. Bu Güney Kürdistan ile Kuzey K ürdistan için bir tek "paket çözüm" demekti . Federe devletin meşrulaştırılması karşıl ığında, Güneyli işbirlikçilerden daha etkin bir destek alınacak, böylece Kuzey'deki mücadelenin ezilmesi kolayl aştırı lacaktı . Bu arada, Türkiye, devrimci çözüm alternatifinin boğulmasına paralel olarak, kendi Kürtlerine (örneğin Doğu Raporu'nun öngördüğü türden) belli tavizler de verirse, böylece emperyalist gerici çözüm Güney' le birlikte Kuzey'de de olanaklı hale gelecekti. ABD'nin geliştirmeye çalıştığı çözümün mantığı budur. Kuşkusuz TC, ABD'nin hayli karışık ve kendi çıkarlarını tam kollarken, yerine göre işbirlikçilerini bel l i sıkıntılara sokmaktan da geri durmarnaya dayalı Kürt politikalarından belirgin biçimde kaygı duymaktaydı. Buna rağmen, bu planın verdiği umutların yanısıra, baskı (hatta tehdit) ve çaresizlikten dolayı, TC Dublin'deki masaya taraf olarak oturdu. Elbette ki bunda, kendi başına askeri yöntemlerin çözüm getiremeyecegini bir süredir vurgulayagelen büyük sermaye çevrelerinin son zamanlarda (özellikle Doğu Raporu ile birlikte) yarattığı basıncın da payı vardı.
Ne var ki, Dublin Toplantısı 'nın hemen ardından PKK'nın başlattığı 26 Ağustos çıkışı , herşeye rağmen taşınan tüm umutlara büyük bir darbe vurdu. Türk devleti şimdi çaresizlik içinde durumu izlemektedir. "Bölgesel güç" havalarında sunulan Dublin macerasının sonu pek hazin olmuştur.
* * *
Komünistler olarak, herhangi b i r dayanaksız hayale kapılmıyoruz. Gelinen yerde PKK ' nın izlediği genel çizgi, ciddi çelişkiler ve tutarsızl ıklarla yüklüdür. Bunun nedenlerini, seyrini ve bugün aldığı bel l i biçimleri, değişik vesilelerle ele aldık. En
338
son olarak 3. Genel Konferansımız bunun genel ve çok yönlü bir değerlendirmesini yaptı. Yalnızca konuya ilişkin değerlendirmelerimiz değil, konferansımızın yaptığı tartışmaların tutanakları da olduğu gibi kamuoyuna sunuldu.
PKK'nın izlediği politikanın tutarsızlıkları ve çelişkileri, kendini son olarak, bizzat Güney Atıl ımı'na eşlik eden açıklamalarda da gösterdi . Abdullah Öcalan Güney Atıl ımı ' nı gerekçelendiren açıklamasında, aynen şunları söyleyebildi : "Dublin Toplantısına TC' nin temsilcileri katılmıştır. Ama Kuzey' in halk temsilcileri katılmamıştır. Bu da büyük bir haksızlıktır. Düşmanı c_;ağırıyorlar, yurtsever guçleri çağırmıyorltir. Buna da son vermek için bu atılım büyük bir rol oynayacaktır. " (Özgür Politika, 28 Ağustos '95)
PKK sözcüleri, bu mantığı izleyerek,- Dublin ihanetini tüm açıklığı ile sergilerierken bile, ciddi ciddi, "orada PKK neden yoktu?" diye sorabil iyorlar. Bir an için "politik" niyetlerle ifade edildiği düşünüise bile, böyle sorular yığınların bilincini bulandırmaktan başka bir şeye hizmet etmez. "Orada" PKK yoktur, olamaz, olmamalıdır! Zira orası "emperyalist çözüm" masasıdır. Orada emperyalistler ve uşakları bulunabilirler ancak. Orada Kürt sorununun emperyalist ç ıkariara uygun çözümleri tartışılabilir ancak. Orası , hainlerin, işbirlikçilerin ve. teslimiyetçilerio yeridir. Orada olmamak, PKK için bir "haksızlık" olmak bir yana, tersine devrimCi bir onurdur. PKK orada olmadığı içindir ki, Güney Kürdistan köylüsü i le buluşmayı hedefleyen, hedeflernesi gereken, Güney Atı l ımı 'nın içindedir.
Abdullah Öcalan' ın Güney Atıl ımı 'nın sonuçlarına i ' : şkin olarak söyledikleri arasında, şunlar da var: "Hem büyük devletler, hem küçük devletler gerçekleri daha iyi anlayarak, Kürdistan' da neyin etkili ve gelişmeye müsait olduğunu görerek, tavırlarını gözden geçirip yeni politikalar geliştireceklerdir . . . Diplomaside olsun, yine bazı ittifaklarda olsun yeni gelişmeler beklenebilir . . . Açık olan, halkın devrimci-demokrat eğiliminin daha fazla dikkate alınacağı , muhatap kabul göreceğidir. Yine hareketimiz de uluslararası alanda daha büyük hir ciddiyet/e değerlendirilecektir.
339
Herkes kendi çıkarianna göre ilişki arayacak/ır. Bu da yeni bir takım ittifakiann gelişmesine katkıda bulunacaktır . . . Önümüzdeki günlerde çeşitli güçlerin , bu arada devletlerin tavırlarının değişeceği beklenebil ir."
Bu mantığa ve muhakeme tarzına, buna dayandırılan politik yönelimlere· yabancı değiliz. Öcalan ' ın açıklamaları, politik mantık olarak, örneğin ateşke'sin sona erdirildiği sıradaki açıklamalarını anıştırıyor. O zaman da, Türk devletini "siyasal çözüm"e razı etmek amacıyla, "savaşın yeniden tırmandırı lacağı" ifade edi lmişti.
Komünistler ise, bu tutumu irdeleyen temel bir yazılarında, buradaki zayıfl ığa açıkça işaret etmekle birlikte, yürütülen mücadeleye tam destek çağrısı yapmış ve bunu, öteki şeyler yanında, şöyle gerekçelendirmişlerdi: "Koşulların reformcu çözümlere fazla imkan tanımadığı, tersine devrimci çözümleri dayattığı, bu ateşkes sürecinin gösterdiği temel gerçeklerden biridir. Ayrıca PKK si l ahl ı mücadeleye ağırl ık verdikçe (barışç ı l ve diplomatik yöntemlerin öne geçtiği döqemlere göre) hareket alt sınıfiara daha fazla dayanma ihtiyacı duyacaktır. Bunun ise devrimci çözümden yana öneml i bir ağırlık yaratacağı kesindir." (Kürt Ulusal Sorunu, s.203)
Dolayısıyla, biz komünistler olarak PKK 'nın son Güney Atıl ımı 'na tam destek verirken, bunu yalnızca emperyalizmin ve gericiliğin Dubl in 'de tezgahianan planiarına taktik bir darbe vurduğu için yapıyor değiliz. PKK, Güney Atılımı 'nda başarıl ı olmak istiyorsa ve istediği ölçüde, olayın doğası gereği, bunu ancak Güneyli Kürt yoksul köylülüğüne ve şehir emekçilerine dayanarak ve bunları Güney' in feodal-burjuva sınıflarının temsilcilerine karşı harekete geçirerek yapabi lir. Bu toplumsal tem�le dayalı bir siyasal hareketieniş ise, Güney'deki feodal-aşiretsel i lişkilere büyük bir darbe olacak ve Kürt sorunl!nun devrimci çözümünü zorlayacak sınıf dinamiklerinin harekete geçmesi anlamına gelecektir. Böyle bir gelişme Kuzey'deki özgürlük mücadelesinin de devrimci seyrini koruması için önemli bir yeni olanak olacaktır.
Güney Atı l ımı ' nın ne kadar ve ne ölçüde süreceğinden ba-
340
ğımsız olarak, atılan adımın i lke planında böyle bir anlamı ve mantığı vardır. Önemli olan bunu görmek ve buna uygun bir tutum içerisinde olabilmektir.
Ekim 15 Eylül '95
341
Ortadoğu halklarina çevrilmiş emperyalist namlu: Çekiç Güç
Ortadoğu'da Irak'ın Kuveyt' i işgali ve ilhakıyla başlayan ve Körfez Savaşı ile gelişen süreç, bölgedeki güç dengelerinde öneml i değişikliklere yol açtı. En başta gelen sonuç bölgedeki ABD hegemonyasının pekişınesi ·oldu. Çekiç Güç, Körfez Savaşından sonra bölgede genelde emperyalizmin özelde ise ABD'nin çıkarlarını hakim kılmak yönündeki emperyalist hegemonya politikasının bir uzantısı olarak gündeme getirildi. Çekiç Güç ile emperyalist güçler bölgede askeri varlıklannı dolaysız dayattı lar ve buna bir anlamda meşruluk kazandırdılar. Askeri müdahale tehtidini ise bölgede hakimiyetlerini tesis etme ve güç dengelerini bu çerçevede yeniden şekil lendirme sürecinin önündeki her türlü engele karşı bir baskı unsuru olarak kullanmaya başladılar.
Çekiç Güç, öncelikli olarak Irak' ı hedefliyor görünse de, bölgede emperyalist devletler ve özellikle ABD i le çıkar çelişkileri bulunan İran, Suriye vb. diğer devletlere karşı da bir ba'ikı ve boyun eğdirme aracı olar.:ık işlev gördü. Bugün ve gelecekte em-
342
peryalizmin bölgedeki çıkarlarını asıl tehdit ' erlecek olan güç ise gelişecek devrimci hareketler olacaktır. Bu yüzden emperyalizmin bölgedeki stratejik hedefi, gelişecek devrimci hareketleri ezmek üzerine kuruludur.
Çekiç Güç Kürt halkmın koruyucusu mu?
Reformisı Kürt örgütleri , emperyalist devletlerin bölge devletleriyle çelişkilerine dayanarak, Kürt halkının ulusal çıkarlarının emperyalizmin himayesi ve vesayeti altında korumanın mümkün ve gerekli olduğunu savundular. Çekiç Güç 'ün Kürt halkını Saddam zulmünden koruduğu, ulusal haklarını kazanmasına yardımcı olduğu ve bu yüzden d�steklenmesi gerektiği aynı çevreler tarafından öne sürüldü. Emperyalizme ve ulusal hareketin çıkarlarına devrimci bir bakıştan yoksunluğun ifadesi olan bu söylem, emperyalistlerin bölgedeki hakimiyet planlarını gizlemek için kullandıkları söylem ile çakışıyor. Buna göre emperyalist devletler Çekiç Güç'ü Kürt halkını Saddam' ın zulmünden korumak için insani amaçlarla bölgeye yerleştirdiler. Bunun ötesinde bir amaçları yoktu !
· �mperyalizm i le bölge devletleri areısındaki mevcut çıkar çelişkilerinin temelinde, bölge devletlerin Kürt halkına karşı uyguladığı sömürgeci politikları yatmıyor. Emperyalist haydutlar onyıl lardır kendi terörist çıkarlarını "barış, insan hakları, demokrasi" maskesi i le kamufle etmeye çalışmışlardır. Bugün de · aynı şeyi yapıyorlar. Geçmişte Kürdistan ' ı , bölgedeki hakimiyetlerini kolaylaştırmak için yapay olarak bölen ve paylaştıran aynı emperyalist güçlerdir. Bugün de ne Kürt halklarının özgürlüğünden taraftırlar ne de bölgedeki güç dengelerini, ittifak i l işki lerini alt üst edecek bir sınır değişikliğinden yanadırlar. Emperyalist devletler Kürt halkının ulusal haklarını değil, sadece kendi emperyalist çıkarlarını düşünüyorlar. Kürt ulusal hareketine yanaşmaktaki amaçları, hem içindeki devrimci güçleri bertaraf etmek ve hem de bölgedeki devletlere karşı onları bir koz olanık kullanmak ve sonra da yüzüstü ·bırakmaktır.
343
Türk devleti ise emperyalizmin ve ABD'nin bölgedeki başta gelen uşaklarından biridir. Kürt ulusal devrimci hareketi , Türk devletinin çıkarlarını olduğu kadar, çıkarları onunla içiçe geçmiş emperyalist güçlerin ve ABD'nin çıkarlarını da tehdit etmektedir. Türk devleti ile ABD, devrimci ulusal hareketin ezilmesi gerektiği konusunda temelde tam bir ittifak halindedirler. Aralarındaki sorun ise, sadece, bunun gerçekleştirilmesinin yol ve yöntemleri üzerinedir.
Çekiç Güç Kürt halkım nasıl koruyor?
Sömürgcci devletlerin Kürt halkı üzerindeki terörü "sınır" tanımıyor!
Çekiç Güç oluşturduğu "uçuşa yasak tampon bölge" ile sözümona bölgedeki Kürt halkını koruyor. Ama sömürgeci Türk ve İran devletleri sınır ötesi operasyonlar düzenleyerek bu bölgeye yönelik işgal girişimlerinde, askeri müdahalelerde bulunuyorlar. Dün Irak ' ın sahnelediği baskı ve terör, bugün bunlar eliyle yürütülüyor. Bu operasyonlar sırasında dağlar, tarlalar, sivil yerleşim birimleri bombalanıyor, köylüler katledil iyor, köyler boşaltıl ıyor, halk koruculuğa zorlanıyor, ekinlerine, hayvaniarına el konuluyor, gıda ambargosu uygulanıyor . . . Kısacası sömürgeci terör sınır ötesine taşınıyor ve tüm bunlar Çekiç Güç'ün gözetiminde, onun desteğiyle ve onlardan alman istihbaratlar doğrultusunda gerçekleşti ri liyor.
Kürt halkı kendi topraklarında özgürlüğü değil, köleliliği ve sefaleti yaşamaya devam ediyor!
Güney Kürdistan 'da dün Irak devletinin yürüttüğü sömürgeci yağmacı politikalar bugün emperyalistler tarafından devralınmış durumda. Bölgedeki Kürt halkı, emperyalizmin petrol kaynakları üzerindeki hakimiyetinden bağımsız düşünülemeyecek olan ekonomik gerilik ve sefalet koşul ları içinde yaşıyor. Bu koşullar, işbirlikçi Kürt örgütlerinin gerici aşiret ve grup çıkarları tarafından da yönlendirilerek kardeş kavgalarına zemin oluşturuyor. Emperyal izm bölgedeki petrol ve diğer kaynaklardan aslan payı-
344
nı alırken Kürtler geriye kalan ufak tefek kırıntıları kapmak için birbirlerine karşı savaşa kışkırt ı l ıyor. Binlerce Kürt başta KOP, K YB olmak üzere Kürt örgütleri arasındaki bu iç çatışmalarda can veriyor. Emperyalist devletler, "böl, birbirine karşı kırdır. zayıf düşür ve yönet" taktiği uyguluyorlar.
Emperyal istler yarın koşullar değiştiğinde sömürgeci devletlerin yeni soykırımiarına destek vermekten de geri durmayacaklar!
Kurtuluş hareketi sömürgeci devletlerle birlikte emperyalist egemenliğe ve onun iktisadi ve siyasi boyunduruğuna yöneldiğinde Çekiç Güç'ün ve sahiplerinin gerçek yüzü daha çırlak biçimde açığa çıkacaktır. Bu koşullarda emperyalist devletler diğer sömürgeci devletlerle işbirl iği içinde Kürt halkına ve onun devrimci hareketine yönelik yeni katliamlar, soykırımlar örgütIemekten de hiçbir şek ilde geri durmayacaklardır.
B ugün Güney Kürdistan' da emperyalizmin denetimi altına giren Kürt hareketinin Kürt halkının ulusal özgürlük ve toplumsal kurtuluş yolunda bir gelişme kaydettiği söylenebilir mi? Bölgenin, başta petrol olmak üzere, kaynaklarının emperyalistler tarafından denetlenmesi anlamına gelen emperyalist çıkarlar, Kürt halkının siyasal ve ekonomik özgürlük ve kurtuluş mücadelesinin çıkarları i le de doğrudan çatışmaktadır. Emperyalizmin çıkarları bölgedeki Kürt halkı için daimi bir ekonomik sefaJet ve siyasi esaret demektir. İç çatışmaların körüklenerek kardeş kanının dökülmesi, sömürgeci devletlerin karşıt çıkarları doğrultusunda kullanı lmak ve gerektiğinde kendi sömürgecilerinin önüne yem olarak atı lmak ve bunun tehdidi i le kişil iksiz bir siyaset aracına çevrilmek demektir. Bölgedeki Kürt örgütleri emperyalizmin politikalarını kabul ettikleri, ona aracı l ık ettikleri, onun çizgisi dışına çıkmadıkları ölçüde ondan destek ve onay görürler. Bu bile bölgedeki hassas, karmaşık ve değişken dengelere dayalı gelip geçici bir destektir.
Çekiç Güç ve Türk devleti
TC, Özal döneminde emperyalist devletlerin bölgeye yöndik
4
sürekli bir askeri müdahale gücünün TC sınırları içinde konuşlandırılmasını bizzat kendisi talep etti. Bunun sözde bahanesi , Güney Kürdistan halkını Saddam'ın saldırılarından korumak ye Güney'den Kuzey'e Kürt göçüne engel_ olmaktı. Yani bütünüyle Kürt halkının çıkarlarını gözeten insani amaçlar! Tabi ki gerçek bu değildi. Emperyalistler ve TC, daha önce Halepçe katliamı karşısında sessiz kalıp destek verdikleri gibi, Saddam 'ın Körfez Savaşı sonrasında Güney Kürdistan halkına yönelik katliamlarına da seyirci kaldılar ve adeta bunu teşvik ettiler. Kürtlerin hamiliği rolüne soyunabilmek için önce onların kana boğulması, mağdur edilmesi, kurtarıcıya muhtaç hale getirilmesi gerekiyordu!
TC'nin Çekiç Güç'ü kendi sınırları içine davetİndeki asıl amaç, Özal ' ın Körfez Savaşı 'nda emperyalizme koşulsuz destek verirken "bir koyup üç almak" şeklinde formüle .ettiği hesapların bir devamıydı . Bu, fiyasko olduğu ortaya -çıkınca birçok demagog tarafından iddia edildiği gibi Özal ' ın kendi bağımsız inisiyatifi değildi. TC Körfez Savaşı i le birlikte ABD'nin bölgeye yönelik müdahalesinde daha etkin bir rol oynamak ve bunu kendi militarİst yayılınacı gerici emelleri i le uyumlutandırmak istiyordu. B u doğrultuda başta bölge halkı ve devrimci hareketlerine karşı ikinci bir israil jandarmalığı anlamına gelecek olan aktif uşaklık politikasına yöneldi . Kronikleşen ekonomik ve siy-si krizini sözümona böyle aşacaktı. Bu senaryoya gört TC, ABD adına Güney Kürtlerinin hamil iğine soyunacak, Türkmenlerin varlığını da kullanarak bu bölge üzerinde hak iddia edecek; fiilen denetimi altına alacak ya da federasyon vb. biçimlerle kendisine bağlayacaktı.
Bu politikanın hayata geçirilebi lmesindeki en önemli halka ise Türkiye Kürdistan' ındaki ulusal devrimci hareketin tasfiye edilmesi, çzilmesi ya da aynı anlama gelmek üzere makul sınırlar içinde ehl ileştirilebilmesiydi. Aksi takdirde TC'nin Güney Kürdistan' ı kendisine bağlayabilmesinin politik koşulları ortadan kalkıyordu. içerde sömürgeci savaş batağında bun�tlan ekonomisi ve siyaseti ç ıkma:z:a saptanan -bir devletin, dışarıda emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda askeri ve siyasi manevralar yürütebi l-
346
mesi de mümkün değildi. Güney Kürdistan'da KDP ve KYB'de bu planı kabul ettiler.
Türk devleti i le karşılıklı diplomatik ilişkilerini hızla geliştirdiler. Bir yandan yeni dünya düzenine ve ABD'ye övgüler yağdırdılar, diğer yandan da işbirlikçilere yakışır bir ikiyüzlülükle TC'yi demokratik bir devlet, PKK'yi ise terörist bir örgüt ilan ettiler. Ve her ikisi de ittifak halinde PKK'ya karşı savaş başlattılar. TC de bunu fırsat bilip içeride sömürgeci savaşı daha da tırmandırdı, devrimci ulusal hareketi ezmek için Kürt halkına yönelik kitlesel katliamlar örgütledi. PKK'ya karşı KDP ve YNK'ya (KYB) destek vermek üzere düzenli sınır ötesi askeri harekatlar, operasyonlar gerçekleştirdi.
Ama Kuzey Kürdistan 'da PKK şahsında ulusal devrimci hareketin yenilgiye uğrattiamaması ve Kuzey'in yanısıra Güney Kürdistan 'da da güçlenmesi, bu planın özellikle TC'nin hesapları ile ilgili yönlerini sekıeye uğrattı . Dahası başını ağrıtan ek gelişmelerin de yolunu açtı.
Güney Kürdistan'da emperyalistlerin vesayeti altında bir Kürt yönetimi kuruldu. Komşu sömürgeci devletin "bölünmez bütünl iiğü", kendi halklarına bir çakıl taşı bile vermemekle kararlı olan TC'ye adeta nispet edercesine, fii len ortadan kalktı. Kürt sorunu emperyalist vesayet yoluyla da olsa uluslararasılaştı ve bu kaçınılmaz olarak Türkiye'deki Kürt sorunu için de benzer sonuçlar yardttt. PKK Güney Kürdistan'da da mevzilt:r kazandı . Ve TC, PKK ile başedemediği, deVrimci ulusal hareketi ezemediği için, "dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma" korkusuna kapıldı. Dün Çekiç Güç aracıl ığıyla gözünü militarİst yaytimacı emeller için dışarıya dikmişken, bugün tüm dış politikasını PKK'nın ezilmesi ve ulusal devrimci hareketin yenilgiye uğratıJması hedefine kilitiemek zorunda kaldı. Dün Güney Kürdistan 'ın efendisi olma hayalini kurarken, PKK 'ya karşı destek vermeleri için KDP ve KYB'nin eteğine yapışmak zorunda kaldı. Dün sırtını ABD'ye dayayarak horozlandığı Irak, Suriye, İran gibi devletlerle Kürt ulusal hareketine karşı sömürgeci işbirliğini yükseltmek için i lişkilerini yeniden geliştirmek yollarını aradı. Bu sefer
347
ABD'nin tepki ve yaptırımianna maruz kaldı . Bu koşullarda Çekiç Güç 'ün varl ığı ve Güney Kürdistan 'da
fi i l i bir Kürt devletinin oluşumu, kendi Kürt sorunundan başını kaldıramayan, PKK i le başedemeyen ve her yere bu sorunun penceresinden bakar duruma düşen TC için bölgede aktif uşakl ığa sıçrama tahtası olma işlevini bu dönem için yitirmiş oldu.
PKK ile başedemediği, Kürt ulusal hareketini ezemediği bu durumun sürüp giderek bunal ımın daha da derinleşmesi koşullarında yarın emperyalistlerin TC'yi Kürt halkının belirli taleplerini kabullenmesi, hatt2 PKK ile anlaşması için zorlaması olasıl ığı da Türk devletini sürekl i tedirgin etti. Gördüğü kabusların daha kötüsü de vardı . Türkiye cephesinde de yükselişe geçen devrimci hareketin Kürt ulusal hareketi ile ittifak halinde bu sömürgeci haramiler iktidarını alaşağı etmesi !
Çekiç Güç'e muhalefet
İçerdeki göstermelik muhalefet, Çekiç Güç'e, ABD'ye, bölgedeki emperyalist politikalara uşaklığa karşı değil, Çekiç Güç ve diğer hizmetleri karşı l ığında emperyalist devletlerin sömürgeci savaşla TC'ye daha fazla destek vermesini sağlamaya y.öneliktir.
Emperyalizmin bölge politikaları dışında hareket edemeyen ve kendi özgül çıkarlarını bu politikalar ile uyumlandırarak şekiiJendinnek zorunda olan TC, Çekiç Güç'e destek verirken, sömürgeci kirli sava�ıa emperyal isllerin kendisine verdiği ekonomik, siyasi ve askeri desteği gözetmektedir. Ba�ta gelen çıkarı budur ve sürekli o larak bunu talep etmektedir. Örneğin TC içinde bir kesim l rak ' m Güney Kürdistan 'da tekrar egemenliğini sağlamasının bölgedeki otorite boşluğunu dolduracağı ve PKK 'nın ezilmesinin yolunu açacağı düşüncesiyle Çekiç Güç'ün varlığına karşı ımıhalefet etmektedir. Bu muhalefetin temelinde emperyalizme karşı bağımsızlık i· ıcminin deği l , Kürt halkına karşı sömürgeci çıkarların yattığı aşikardır. Keza ABD de Türk devletine, Saddam' ın egemenliğinin PKK'yı zayıflatmayacağını, tersine Çekiç Güç sayesinde Güney Kürdistan'a Türk ordusunun istediği za-
348
man elini kolunu saliayarak girme imkanına kavulituğunu vb. söyleyerek bu muhalifleri ikna edebilmektedir.
Sözümona emperyalizme karşı mi l l i çıkarları korumak olarak lanse edilen bu muhalefet, emperyal izme kölece uşaklı(ı gizlemenin ve emperyalizmin de desteğiyle Kürt halkı üzerindeki sömürgeci savaş politikalarını sürdürmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Çekiç Güç'ü oluşturan emperyalist devletler de bu taleplere, son göstermelik oylama öncesinde yaptıkları açıklamadaki gibi genelde olumlu karşı l ık verdi ler. " 1 . ABD ve müttefikleri lnık'ın toprak bütünlüğünü kabul ediyor, bağımsız bir Kürt devletinin oluşumunu desteklemiyor. 2 . ABD ve müttefikleri PKK 'yı terörist olarak görüyor. Türk devletinin PKK 'ya karşı savaşında işbirl iğini sürdürecek, sınır koruması konusunda Türk devletine yardımda bulunacak. 3. Kuzey Irak Kürtleri 'nin PKK'nın bölgede barınmasını önlemesi sağlanacak. 4. Gayrı resmi kuruluşlar"ın Kuzey Irak 'ta amaç dışı faal iyetde bu lunması önlenecek. 5. ABD, Kuzey Irak'ta Türkmenlerin varlığını kabul ediyor ve Çekiç Güç 'ün onlar için de bir güvence olduğunu bil iyor.'·
Çekiç Güç?ün varl ığı TC'nin bölgede kendisine biçtiği emperyalizme jandarmalık misyonu ve mil i tarisı yayılma emelleri ile uyum içinde olduğu kadar, Kürt ulusal hareketine karşı yi.iriHtüğü savaşta da Türk devletine destek olmuştur. Söıni.irgcci devlet Güney Kürdistan' a arka bahçesine girer gibi girip çıkmakta, emperyalist devletlerin de onay ve desteğiyle düzenli olarak sınır ötesi harekatlar örgütlemektedir. Çekiç Güç bu hürekatlarda TC'ye önemli istihbarat hizmetleri sunmaktadır. Türkiye emperyalizmi bölgedeki hizmetleri karşı l ığında, sömürgeci savaşı sürdürmesinde de öneml i bir dayanak olan askeri ve ekonomik yardımlar almaktadır. TC diğer yandan Çekiç Güç'ün açtığı yoldan bölgedeki militarisı yayıl ınacı emellerini de sürdünnektedir. Çekiç Güç'ün PKK'ya destek olduğu iddiası ise bir demagojidir.
Ama buna rağmen PKK i lc başedemeyen Türk devleti cmperyalizmden sömürgeci savaşına desteğini artırmasını ve ulusal hareketi ezmekle kendi yönetimini benimsemelerini , bundan vazgeçmemelerini talep etmektedir. O emperyalistlere her ti.irlü
349
uşaklığa razıdır, emperyalizm bölgeye yerleşsin, halkları birbirine karşı boğazlasın. bölgenin kaynaklarını talan etsin, askeri müdahalelerle bölge halklarının kanını döksün. TC'nin bunlara hiçbir ilirazı yoktur, olmadığı gibi bun lardan onursuzca nasiplenmenin hesabı içindedir. O sadece _çekiç Güç'e ve emperyalizmin bölge politikalarına verdiği desteğe karşı l ık olarak emperyal istlerden, Kürt halkına karşı savaşında sonuna kadar destek talep. etmektedir. Çekiç Güç oylamalarını bunun için bir pazarl ık unsuru olarak kullanmaya çalışmaktadır. Bunun ötesinde TC'nin ne Çekiç Güç ile ne de bunun bir uzantısı olduğu emperyalizmin bölgedeki hegemonya politikaları i le temelde hiç bir sorunu yoktur. Türk devletinin israi l i lc yaptığı askeri işbirliği ve güvenlik anlaşması da bunun en son örneğidir. TC, emperyalizmin Çekiç Güç aracıl ığıyla bölge devletler üzerindeki baskısının bölge içi dengelerde kendi konumunu kuvvetlendireceğini ve emperyalizmin bölge jandarması olma yolunu kendisine açacağını hesap etmektedir. TC içindeki bir diğer kesim aynı çerçeve içinde buna ek olarak şunu savunmaktadır: "Türkiye kendi Kürt sorununu çözerse, bölgedeki hareket alanı genişler, manevra imkanlan artar, böylece aktif uşaklık politikasını hayata geçirmenin yolu açıl ı r. Bunun için TC Kürt. ulusal hareketinin uzerine terörün yanısıra kısmi kültürel reformlarla gitmelidir. Bu başarı l ırsa bugün başkalarının elinde tuttuğu "Kürt anahtarı'' TC'nin eline geçecektir, bu anahtarı el inde tutmak TC'ye bölgede nüfuzunu artınnanın kapısını da açacaktır."
· TC içindeki burjuva muhalefetin bir bölümünün savunur göründüğü "Türkiye kendi mil l i çıkarlarına rağmen Çekiç Güç'e izin veriyor. Çekiç Güç PKK 'yı destek liyor, .ABD bağımsız bir Kürt devletini hedefliyor, ABD Türkiye'yi parçalamayı hedefliyor" vb. görüşler ise kaba birer demagojiden ibarettir. Bu demagoji i le TC ve yanısıra Perinçek gibi şovenist hainler PKK 'yı emperyal izm i lc işbirl iği içinde kökü dışarıda bir hareket olarak göstermek, Kürt halkının me�ru ve hakl ı ulusal t.,Ieplerini karalamak istiyorlar. Emperyalizme uşaktıklarını gizlemek, emperyalizme yönelik tepkiyi şovenizm yoluna kanalize etmek, Türk
350
devletinin Kürt ulusal hareketi karşısındaki aczini emperyalizmin sözümona PKK'ya verdiği destek ile mazur göstennek amacındadırlar. Yarattıkları sahte anti·-emperyalist muhalefetin basıncıyla, emperyalist güçlerin sömürgeci savaşa desteğini güvence altına almayı ve kendi önlerine fazladan bir kaç kırıntı atılmasını sağlamayı istemekıedirler.
Muhalefetteyken keskin Çekiç Güç karşıtı kesilen burjuva partilerin iktidara geldiklerinde ya da ihtiyaç duyulduğunda, MGK'nın "tavsiyesi" ile Çekiç Güç'e evet demeleri, bu yüzden hiç de şaşırtıcı değildir. Çekiç Güç'ün süresi .bugüne kadar tam 1 2 kez "son defa" uzaulmıştır. Bugün mecliste DSP ve RP da· hil, eli Çekiç Güç pisliğine bulaşmamış tek bir parti bile kalmamıştır. Dün Çekiç Güç'ü "işgal kuvveti, Ermeni ordusu siyonizmin tezgahı, müslüman devletleri birbirine kırdınnanın aracı" olarak nitelendiren ve destek verenleri �atana ihanet etmekle suçlayan RP ve Erbakan bakın bugün neleri itir.ıf ediyor: "Çekiç Güç'ün şu anda gitmesi milli menfaatlere uygun değil . Bunca yıl karşı çıkmamızın nedeni milli menfaatlerimize en uygun pazarlık fırsa_tını elde etmek içindi. Şimdi bu fırsatı elde ettik. Ne kabul ettirirsek o kardır. Hepsini kabul ettiremeyebiliriz. Çünkü ABD'de de seçim yılt. .. Mill i savunmamız onlara bağl ı , çok ekonomik-sıkıntılarımız var. Mil l i menfaatlerimiz bunlarla kavga etmeyi gerektinniyor."
Bu kölece uşaklık. kendi burjuva sınıf politikalarının ifadesi olan "mil l i" çıkarları açısından bir ihanet deği l , gerekl i l iktir. Yeter ki emperyalizmin de desteğiyle Kürt u lusar hareketini ezmeyi başarabilsinler, Kürt halkı üzerindeki sömÜrgcci egemenliklerini devam ettirebilsinler. Yeter ki bölgedeki militarisı yayılmacı emellerini gerçekleştirebilmenin yolunu açabi lsinler. Yeter ki bölge halklarına karşı jandannalık yaparak emperyalist ağababaları tarafından ödüllendirilsinler!
"Emperyalizme bağımlı l ık ile tekelci burjuva�inin bu temel üzerinde yükselen gerici sınıf egemenliği, Tükiye'nin izlediği geleneksel dış politikanın genel tarihsel ve sosyo-ekonomik temelini oluştunnaktadır. Bu politikayı emperyalist sistemin genel çıkar-
35 1
ları, ABD emperyalizminin temel ve dönemsel çıkarları v� ancak bu genel çerçevede ve onunla uyum içinde Türk burjuvazisinin kendine özgü çıkarları belirlemektedir" (Düzenin Uluslararası Durumu ve Dış Politikası, EKİM 3. Genel Konferansı! Siyasal ve Örgütsel Değerlendirmeler)
352
Kızıl Bayrak Ağustos '96
Emperyalizmin Ortadoğu hükümranliği
Ortadoğu iktisadi ve siyasi açıdan bugün dünyanın en stratejik bölgelerinden biri, deni lebil ir ki birincisidir. Öteki faktörler · bir yana, Ortadoğu bugün dünya rezervlerinin üçte ikisini barındıran bir petrol bölgesidir. Petrol ise bugün hala kapitalist dünya ekonomisinin en stratejik ihtiyaç maddesidir. Ortadoğu'daki her gelişme ve çatışmanın geniş yankılar yaratması, büyük önem kazanan bir uluslararası soruna dönüşmesi bundandır. Aynı şekilde, dünya kapitalizminin patronu ve emperyalist sistemin jandarması ABD'nin onyıl lardır Ortadoğu'yu "yaşamsal çıkar" alanı olarak i lan etmesi de bundandır.
ABD bunun için bölgede kendine bağlı siyonist, faşist, gerici ve şeriatçı ·rejimlerden oluşan bir işbirlikçiler ağı oluşturmakla yetinmemiş, kendisi bizzat bölgeye _askeri olarak yerleşmiştir. Bugün Ortadoğu'nun bir çok ülkesinde ABD'nin üsleri ve harekete her an hazır askeri kuvvetleri vardır. Bölgeyi kuşatan tüm denizlerde en modern savaş araçlanyla donatılmış ABD savaş gemileri sürekli seyir halindedir. Bu dolaysız askeri varl ık,
353
müd�hale, işgal ya da cezalandınna amacına yöneliktir. Körfez Savaşı bunun yakın dönemdeki somut bir uygulaması oldu ve ABD'nin bölge üzerindeki hakimiyetini pekiştirdi. ABD bu savaşı Ortadoğu'nun farkl ı ü lkelerine daha geniş çapiı kalıcı askeri güçler yerleştinnek ve bölgedeki donanmasını takviye etmek için bir fırsat olarak değerlendirdi. Öylesine ki, dünyanın öteki ucundaki ABD, bugün adeta bölgedeki herhangi bir devletinkine eşit askeri güce sahip bir bölge devleti gibidir.
Emperyalizm Ortadoğu'ya devasa bir dolaysız askeri güç yığınakla kalmıyor, yanısıra bölgede görülmemiş bir si lahlanmayı da teşvik ediyor. Bugün Ortadoğu, dünyanın yalnızca en önemli petrol bölgesi deği l , fakat aynı zamanda en büyük ve en karlı silah pazarıdır da. Emperyalizmin sinsi oyun ve kışkırtmalarının da etkisiyle, bölge devletleri, bölge zenginliklerinin önemli bir kısmını birbirlerine karşı silahlanmak için kullanıyorlar. Ve doğal olarak, emperyalist sil ah tekelleri de bundan görülmemiş karlar elde ediyorlar.
Bugün Ortadoğu, aynı zamanda, gitgide kızışan bir emperyal ist rekabet ve nüfuz mücadeleleri alanıdır. Yakın zamana kadar emperyalist dünyanın jandannası konumuyla ABD, Ortadoğu'ya tüm emperyal ist dünya adına neredeyse tek başına hükmediyordu. Özel l ikle Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'daki gelişmelerin ardından bu durum değişmeye başladı . ABD dışındaki başlıca emperyalist odaklar, bölgede kendi dolaysız nüfuz alanlarını oluştunnak ve genişletmek için harekete geçtiler. Bu, bölge üzerindeki emperyalist rekabeti gitgide kızıştınnaktadır. Şimdil ik daha çok Avrupalı emperyalistler sahnededir. i ran, Irak ve Suriye gibi bazı bölge devletlerinin ABD i le çelişkilerin�en yararlanarak, kendilerine dolaysız etki alanı açmaya çalışıyorlar. (Son olaylar benzer çelişki lerden yararlanarak Rusya'nın da devreye ginnek istediğini gösteriyor.) Aynı şekilde bölgenin en önemli sorunlan arasında bulunan Fi l istin ve Kürdistan gibi sorunlar, bölge gerici devletlerinin kendi aralarındaki çel işki ler ve sürtüşmeler, bu rekabetin malzemesi olarak kullanı lmaya çal ış ı lmaktadır. Yakın gelecekte, dünya ölçüsünde emparyalistler arasındaki güç i l işki-
354
lerinde yaşanacak değişmelere de bağlı olarak, Ortadoğu üzerinde emperyalist nüfuz mücadeleleri gitgide daha sert biçimler alacaktır. Zira petrol kaynakları üzerinde dolaysız nüfuz sahibi olmak ve dünyanın en geniş ve en karlı silah pazanndan gerekli payı almak, emperyalist bir odak olarak sivrilmenin zorunlu gereklerindendir.
Fakat Ortadoğu yalnızca bir petrol bölgesi ve karlı silah pazarı alanı değil, bunlarla da bağlantılı olarak bugün dünyanın en istikrarsız bölgesi durumundadır. Bu nedenledir ki, emperyalistler bölgeyi yalnızca bir "yaşamsal çıkar" alanı olarak değil, aynı zamanda sistem için tehlike ifade eden bir "istikrasızlık kuşağı" olarak tanımlıyorlar.
Ortadoğu'yu istikrarsız kı lan çelişki ve çatışmaların çok karmaşık nedenleri var. Siyasal, toplumsal, ulusal, dinsel, mezhepel vb. türden çok değişik nedenlerdir bunlar. Bunlar içerisinde, Filistin ve Kürdistan sorunlarının yanısıra, bölge halkları arasında yaygın ve derin kökleri olan anti-emperyalist, anti-Amerikan hareketlerin özel bir yeri vardır. Kuşku yok ki, emperyalistler bölgeyi bir "istikrarsızlık kuşağı" olarak i lan ederlerken, bugün hayli yumuşak bir mecraya çektıkleri Arap-İsrail çatışması ya da bölgedeki gerici devletler arasında biz�at kışkırttıkları çelişki ve sürtüşmelerden çok, devrimci gelişmelere dayanak olabilecek ve dolayısıyla bölge üzerindeki emperyalist hakimiyeti tehlikeye sokabilecek olan bu ulusal ve toplumsal dinamikleri gözönünde bulundurmaktadırlar.
Ortadoğu' da emperyalizmin hükümranlığına karşı tehlike oluşturan bu ulusal ve toplumsal dinamiklerin, Türkiye Kürdistanı 'ndaki Kürt hareketi dışında, bugün devrimci bir önderlikten ve doğrultudan yoksun olmaları emperyalizm için bir şans ve tersinden bölge devrimi için büyük bir zaafiyetin ifadesidir. Uzun yıl lara dayalı bir çok faktör açıkça gösteriyor ki, Ortadoğu'daki devrimci dinamiklerin ve olanakların geleceği, Türkiye ve Kürdistan'daki devrimci süreçlerin gel işme seyri ve geleceğiyle çok yakından bağlantılıdır.
Kızıl Bayrak Eylül '96
355
Güney Kürdistan üzerinde kirli oyunlar
İşbirlikçe çizgi Kürt halkma ihanette smır tammıyor
Güney Kürdistan'daki son gel işmeler günlerdir uluslararası politika gündeminin ana konusunu oluşturmaktadır. KDP. ile YNK.
arasındaki sonu gelmez çatışmalara bizzat KOP'nin çağnsıyla Irak ordusu müdahale edince bölgede aniden yeni bir durum ortaya çıktı. Şimdi Kürdistan' ın farklı parçalannı ellerinde tutan bölgesel sömürgeci güçler i le bölgenin halihazırdaki gerçek hakimi ABD emperyalizmi,' ortaya çıkan bu yeni durumu kendi çıkarlan doğrultusunda değerlendirmeye çalışıyorlar. Kürt halkının kaderi üzerine bir kez daha kirli hesaplar yapılıyor, yeni kanlı oyunlar tezgahlanıyor. Bölge üzerinde süren ve zaten hiçbir zaman durulmamış olan nüfuz mücadeleleri ve çatışmalar şimdi yeni boyutlar kazanıyor.
Kürt halkı ise, PKK'nın tutmayı başardığı mevziler dışında,
356
gelişmeler karşısında bugün için sahipsiz ve çaresiz bir durumdadır. Kürt halkını bu duruma düşüren KDP ile YNK 'nın işbirlikçiliği ihanet boyutlarına vardıran tutum ve politikalarıdır. Onyıl lardır Kürt halkının ulusal özlemleri ve özgürlük istemi üzerine politika yapan ama sefil bir takım feodal-aşiretsel çıkarların temsilcileri olmaktan öteye geçemeyen bu iki gerici odak, emperyalizmin ve komşu sömürgeci devletlerin basit piyonları olmaktan bir türlü kurtulamamaktadırlar. Bu sonu gelmez ihanetin faturasını ise her zaman olduğu gibi bu kez de Güney Kürdistan halkı ödemektedir. Gerek emperyalizmin ve gerekse bölgesel sömürgeci devletlerin Güney K ürdistan'daki oyunları Kürt halkının genel özgürlük mücadelesini hedef aldığı içindir ki, bu faturayı aynı zamanda Kürdistan' ın öteki parçalarındaki Kürtler de ödeyeceklerdir.
Güney Kürdistan'daki bu işbirlikçi ihanet çizgisinin toplumsal anlamına ve siyasal sonu-ç larına girmiyoruz. Bu konuda, PKK'nm '95 Ağustos'unda Kürdistan'ın bu bölgesine yaptığı yerinde devrimci müdahaleyi ele alan eski bir değerlendirmemizden bazı bölümleri ekte yayınlamakla yetiniyoruz. Son gelişmeler bu değerlendirmelere ayrı bir anlam, kuvvet ve güncellik kazandırmıştır. PKK'nın Güney Kürdistan'a yerleşmek ve Güney Kürtlerinin karşısına alternatif bir devrimci ulusal hareket olarak çıkmak üzere yaptığı çıkışın stratejik anlamı ve önemi de son gelişmelerin ardından bugün çok daha iyi anlaşılabilir hale gelmiştir.
Güneyli işbirlikçiler bugüne kadar Kürt halkının kendi öz devrimci birikimine dayanacaklarına ve bölge halklarıyla birlik ve dayanışma politikası izleyeceklerine, her zaman, şaşmaz bir kural olarak, hep emperyalizme dayandılar ve kendi Kürtlerini zalimce bir boyunduruk altında tutan komşu sömürgeci devletlerle işbirliği içinde oldular. Son gelişmeler gösterdi ki, çok iyi bi.linen ve artık kanıksanan bu politika, gelinen yerde Irak rejimine karşı federe ulusal devlet ilan ettikleri topraklara Irak ordusunun müdahalesini bizzat isternek noktasına varabiliyor. Son olayların çok kimse için Şaşırtıcı yanı budur. Bu akıl almaz davranış, bugün
357
için Kürt halkının ulusal özgürlük özlemlerine görülmemiş bir darbe oldu. Fakat bu aynı gelişme, "ulusal hareket" kisvesine bürünmüş bu savaş ağalarının ihanetlerini nerelere vardırabileceğini Kürt halkı önünde açığa çıkarmak gibi olumlu bir rol de oynamıştır. Bunun kuşkusuz olayların bundan sonraki seyri için önemli sonuçları olacaktır. PKK tarafından temsil edi len ve halihazırda Güney Kürdistan 'da üçüncü bir kuvvet olan devrimci ulusal hareket bunu değerlendirebi l irse eğer, özgürlük mücadelesindeki kısa dönemli geri lernelere rağmen, orta ve uzun vadede bu aynı gelişmelerden kazançlı çıkacak olan Kürt halkı ve bölge halkları olacaktır.
Emperyalist savaş makinası emperyalist çıkarların hizmetinde
Son gelişmelerde sahneye önce Saddam yönetimi çıktı . YNK'nın sırtını iran'.a dayaması. karşısınd;ı PKK engelinden do" layı Türkiye'den istediği desteği alamayan KDP, çözümü katliarncı Bağdat rejimini müdahaleye çağırmakta buldu. I rak ordusu federe devletin başkenti olan ve Talabani'nin elinde bulunan Erbil kentine müdahale e_derek, onu geçici olarak KDP denetimine verdi. Geçici diyoruz, zira bizzat KOP'nin çağrısı, I rak sömürgeciliğinin Güney Kürdistan üzerindeki hak iddiasına yeni bir temel ve kuvvet kazandırmış oldu.
Bu noktadan itibaren bu kez devreye ABD emperyalizmi girdi. ABD, bi)lgedeki dolaysız varlığına yeni bir ayak oluşturmak ve bu arada Kürt sorununun seyrini kendi kontrolüne almak için kurdurduğu kukla Kürt devleti bünyesindeki kanıksanmış iç çatışmaları gerçekte çok da dert etmiyordu kendine. Bu çatışmaların her seferinde KDP ve YNK üzerindeki denetimini daha da güçlendirdiğini görmenin verdiği bir rahatlıktı bu. Dahası , bu amaçla sözkonusu çatışmaları dipten dibe kendisinin kışkırttığı bile söylenebi lir. Tek rahatsızlığı , son zamanlarda bu aynı çatışmalardan İran'ın da gitgide daha çok yararlanma olanağı bulabilmesiydi.
358
Empery�lizm tarihte her zaman ve her yerde özgürlük değil egemenlik peşinde olmuştur. Emperyalizmin tüm tarihinden Şaşmaz bir biçimde çıkan bu sonuç, bizzat Güney Kürtlerinin kendi tarihiyle de somut olarak kanıtlanmıştır. Geçmiş'te Irak'ta Sovyetler Birliği 'ne yakın duran bir rejime karşı Baba Barzani'yi kullanan ABI?, günü geldiğinde (ABD jandarması Şah rejimiyle Irak anlaştığında) Kürtleri olduğu gibi yüzüstü bırakmış, Bağdat rejimi tarafından zalimce imha edilmelerine seyirci kalmıştır. ABD ya da bir başka emperyalist güce dayanarak ulusal özgürlüğün kazanılabileceğine İnanmak, Kürt feodal burjuva öğelerin Kürt halkına aşılamaya çalıştığı en öldürücü düşünce olmuştur. '74'teki ağır yenilginin" ardından bu gerçek bir parça anlaşılmış gibi göründü. Fakat etkisi uzun sürmedi, süremezdi de. Zira Kürt mülk sahibi sınıfların damgasını taşıyan akımlar emperyalizme ve bölgesel sömürgeci güçlere sırtlaqnı dayamaksızın ayakta duracak güç ve iradeden yoksundurlar. Emperyalist mihraklara dayalı bu kurtuluş umutlarına dönek Kürt solcuları son yı l larda (Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'nın çöküşünün ardından) yeni bir ideolojik kuvvet kazandırdılar. Körfez savaşının ardından Güney Kürdistan'da kukla bir Kürt devletinin kuruluşunu ise bu hayallerine somut dayanak saydı lar.
Oysa dün olduğu gibi bugün de Kürtlerin özgürlüğü ve �lusal hakları emperyalistlerin zerre kadar umrunda deği ldir. Son gelişmeler bunu bir kez daha somut olarak göstererek buna i lişkin boş hayal lere büyük bir darbe vurmuştur. Geçmişten beri Kürtlere hamilik iddiası taşıyan, Paris 'te Kürt konferansları toplayacak kadar i leri giden Fransız emperyalizmi, son gelişmelerin ardından, "Irak 'ın egemenlik hakları" adı altında Saddam rejimine açık ve tam destek vermiştir. Bu şaşırtıcı değildir; zira bir dizi kısıılam� ve ambargoyla Irak ' ı boğan ABD emperyalizmi karşısında Irak rejimine arka çıkmak, bölgesel rekabetle Fransa'ya önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu tıpkı ABD'nin bunaltıcı kuşatınası karşısında bulunan İran'la Alman emperyalizminin geliştirdiği yakın i l işkiler gibidir. Emperyalizm her zaman kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder, nüfuz ve egemenirk peşinde koşar.
359
Onun tutum ve davranışlarını tayin eden tek ölçüt budur. Fakat burada ası l konumuz, Körfez krizinin ardından fede
re Kürt devletine önayak olan ve güya Güney Kürtlerini korumak için Kuzey Kürdistan'da Çekiç Güç bulunduran ABD'dir. Tescil l i ABD işbirlikçisi Talaban i , Saddam rej iminin Erbil 'e müdahale niyetini üç gün önceden bildirdiğini söylediği ABD'nin buna rağmen hareketc;iz kalmasına önce öfkeli sitemler elli. Fakat Irak müdahalesinden üç gün sonra da olsa ABD emperyal izmi Irak kentlerine füzeler yağdırdığında ise, bu kez yeniden şükranlarını ifade etti. Böylece de, bu i şbirl ikçi hainlerin izledikleri politikalarla yalnızca Kürt halkına sonu gelmez acılar tattırmakla kalmadıkları , fakat aynı zamanda dünyanın emperyalist efendilerinin bölgeye askeri müdahalelerine masum gerekçeler sağlamak yoluyla bölge halkianna ihanet ettikleri de bir kez daha ortaya çıktı. Bir ·başka halkın ABD'nin emperyalist savaş makinasının saldırıları ve emperyalist ambargoların kıskacı altında iniernesine dayalı bir politika, Kürtlerin özgürlüğüne değil, tam tersine, Kürtler de içinde bölgesel çapta perçinlenmiş emperyalist köleliğe hizmet eder sadece. Ama bu katı gerçek, feodal-burjuva çıkar çetelerinin, Kürtlerin kaderine hükmeden bu savaş ağalarının umrunda bile değildir.
ABD emperyalistleri Irak ordusunun Erbil 'e müdahalesinin ardından l rak 'a karşı yeni bir haydutça cezalandırma eylemine giriştiler. Bunu yapmak zorundaydılar; hiç de Kürtleri düşündükleri için değil , fakat Irak onların tayin ettiği davranış çizgisinin dışına çıkmış bulunduğu için. Zira Irak ' ın mahkum edildiği bu çizgi, Körfez savaşının ardından ABD emperyalizminin Ortadoğu'da perçinierne imkanı bulduğu bölgesel hükümranlığının simgesel bir i fadesidir. Irak şahsında sürekl i tehdit edilen, hırpalanan ve aşağılanan gerçekte tüm bölge halklarıdır. Bir başka i fadeyle, ABD emperyalizmi, bölge halklarına karşı kudretini, bir şamar oğlanı gibi kul lanmaya çalıştığı I rak üzerinden gösteriyor. Bu nedenle, l rak'a yöneltilmiş son zalimce saldırı da, özünde tüm bölge halklarına yöneltilmiş bir saldırıdır. Saddam rejiminin Kürt halkına saldırısı ve zulmü ise ABD'nin umrunda değil-
360
dir, ABD'yi ilgilendiren Saddam' ın çizmeyi aşmasıdır. Nitekim ABD Savunma Bakanı , son saldırıların hemen ardından, kendilerini Irak' ın kuzeyinin değil fakat güneyinin i lgilendirdiğini; kendileri için önemli olanın petrol kaynakları ve yollarının güvenl iği olduğunu; kuzeydeki girişimlerine sessiz kalınırsa bunun Saddam rejimini güneye yönelik olarak da 'cesaretlendirebileceğini; dolayısıyla buna mahal vermemek için de Irak 'a yönelik son saldırıları yaptıklarını açık açık söylemiştir.
Kürtlerin özgürlüğü · ABD emperyalizmini zerre kadar i lgilendirmemektedir dedik. Ama bu, ABD'nin Kürtlerle çok yakından ilgi lenmesine yine de engel değildir. Bu i lginin tek nedeni , Kürt sorunundan yararlanarak bölgeye fiilen yerleşme olanağı bulabilmesi ya da bu sorunu bölgesel güçlere karşı (bugün l rak'a karşı olduğu gibi) kullanabilmesi de değildir. Çok daha önemli ve çok daha stratejik bir başka neden var. Ortada bir "Kürt sorunu" vaı'. Kürtler birbirine komşu dört Ortadoğu ülkesi tarafından ulusal kölelik altında tutulmaktadırlar. Bu olgu Kürtlerin ulusal özgürlük özlemlerine tükenmez bir kaynak oluşturmakla kalJ!Iamakta, bu özlemierin Ortadoğu'daki gerici ve emperyalist statükoya büyük darbeler vurabilec_ek bir devrimci dinamik olarak şekillenebilmesine potansiyel bir zemin de hazırlamaktadır. Yalnızca ABD'nin değil tüm emperyalistlerin, yanısır-a tüm Ortadoğu gericiliğiıiln, gitgide büyüyen en büyük korkularından biri, tam da Kürt sorununun bir devrimci gelişme dinamiği olarak oynayabileceği bu roldür.
Türkiye Kürdistanı 'ndaki gelişmeler bu korkuyu ·somutlamıştır. ABD Körfez savaşının ardından Güney Kürdistan'da işbirl ikçi KDP ve YNK aracılığıyla bir kukla Kürt devleti oluşturma yoluna giderken, böyle bir gelişmenin önünü kesrnek gibi stratejik önemi çok büyük bir hedef de güdüyordu. Güney Kürdistan'daki kukla devlet onlar için Kürt sorununu kendi kontrolleri altına almanın ve sistem içi bir çözüme kavuşturmanın dayanağı olma rolünü oynayacaktı .
Fakat işler umdukları gibi gitmedi. KDP ve YNK'nın iç çatışma ve dalaşınalarının yarattığı sorunlar bir yana. Kuzey Kür-
361
distan'daki devrimci ulusal hareketin bu alanı kendisi için bir cephe gerisi haline getirmeyi başarması ve böylece emperyalistlerin umduğunun tam tersi geli şmelere dayanak olarak kullanabilmesi de yapılan hesapları zaafa uğrattı. Türk devletinin Güney Kürdistan ' ın Körfez savaşı sonrası statüsünün yolaçtığı gelişmelerden bugün duyduğu . çok büyük rahatsızlık da bunu kanıtlamaktadır. Ve daha da önemlisi , Saddam rejiminin Erbi l 'e son müdahalesi karşısında ABD'nin nispeten daha "ölçülü" davranmasının gerisinde, Güney Kürdistan'ın bu açıdan bir zaafiyet alanına dönüşmesinin büyük payı vardır . . KOP ' nin ve YNK'nın iç çatışmalarla birbirlerini yıprattıkları bir ortamda PKK'nın Güney Kürdistan'da giderek büyüyen bir güç olması ihtimali karşısında, emperyalistler, bunun önünü kesebilecek Irak müdahalelerine gerekli açık ya da örtülü desteği vermekte duraksamayacaklardır. Nitekim Türk devletinin aynı amaçla Güneye yönelik olarak şu günlerde hazırlamakta olduğu saldırıya ve tampon bölge" yaratma planiarına verildiği açıklanan destek de bunu gösteriyor.
Türk devleti Güney Kürdistan'• işgale hazırlanıyor
Güney Kürdistan'daki son gelişmelerin ardından Türk devletinin gelişmelere hazırl ıksız yaka.landığı ve devre dışı kaldığı üzerine sayısız spekülasyon yapıldı. Daha çok burjuva muhalefet cephesinden gelen bu speküla<>yonlar, belli bir gerçeklik payı taşıyor olsalar da, Türk devletinin Saddam rejimiyle son zamanlarda geliştirdiği özel i l işkileri, bunun Saddam 'ın Kürt bölgesine yaptığı müdahaleyle doğrudan bağını gizlerneye hizmet ediyorlar. Bil indiği gibi, kendi Kürtlerinin devlet kurma arzularına emsal oluşturacağı kaygısıyla Türk devleti her zaman Kür<!istan'ın öteki parçalarında, değil devletsel oluşumlara, bölgesel özerklik ya da otonomi türünden gelişmelere bile geleneksel olarak karşı olmuştur. Bu çizgiden tek sapma, Güney Kürdistan ' ı da kapsayacak egemenl ik ya da nüfuz planları çerçevesinde ABD'nin özendirdiği Özal çizgisi olmuştur. Fakat �u sapma hertaraf edildikten
362
sonra, Türk devleti geleneksel politikasına daha bir sıkı sarı lmış, ABD'nin Güney Kürdistan'daki federe devlet girişimlerine karşı olmuş, fakat uşaklık ettiği bu emperyalist güce söz geçiremediği için de fii l i duruma katlanmak zorunda kalmıştır. Yine de, politikasını ilkesel olarak yineleyip durmuş, he� fırsatta Irak'ın "toprak bütünlüğü"ne i lişkin hassasiyetini ifade etmiştir.
Kukla federe devletin YNK ve KDP' nin iç dalaşmalarıyla çökmesi ve PKK'nın Güney Kürdistan'da da bir güç olarak sivriimeye başlaması , TÜrk devletinin "tez"ini güçlendiren bir ortam yarattı. Refah ' l ı yeni hükümetin kurulması, Genelkurmay' ın Saddam rejimiyle bu geleneksel tez doğrultusunda i l işkilere girmesini kolaylaştırdı. Nitekim Körfez Savaşından beri i lk kez olarak iki bakan tarafından I rak 'a günlerce süren bir ziyaret yapıldı. Kesine yakın bir ihtimalle KDP'nin de dahil olduğu bir gizli antlaşma çerçevesinde, I rak ' ın Erbi l 'e müdahalesi üzerinde bir antlaşmaya varı ldı. Buradan bakıldığında, son gelişmeler Türk devleti için bir sürpriz oluşturmak bir yana, onun da dahi l olduğu planın bir parçasıdır.
Irak ' ın Erbil 'e müdahalesi, gerçekte, Türk devletinin I rak' ın egemenlik hakları ve toprak bütünlüğü üzerine tezlerine kuvvet kazandırmıştır. KDP'nin Saddam 'ı federe Kürt devletinin başkenti olan Erbil 'e askeri müdahaleye davet etmesi , Kürt devleti iddiasına en büyük darbeyi vurarak, Türk devletine hiç deği lse şimdil ik nefes aldırtmıştır. B M'nin ambargoyu gevşetme kararını ertelemesinin Türk devletini petrol boru hattı gel irinden yoksun bırakmasina gel ince, bu yüzeysel iddiayı çürütmek için, aynı Türk devletinin, Kürt halkının özgürlük mücadelesini boğmak için yılda 7-8 milyar doları gözünü kırpmadan harcadığını hatırlatmak bile yeterlidir. Son gelişmeler onun Güney Kürdistan 'a i l işkin politikasına kuvvet kazandırmışsa eğer, birkaç milyar dolarlık petrol gelirinden yoksun kalmasının gerçekt� bir önemi olabilir mi?
Fakat dahası yar. KDP ve YNK arasındaki çatışmaların vardığı son nokta ve bu çerçevede I rak saldırısı, Güney Kürdistan' ı her türlü dış müdahaleye açık hale getirmiştir. Emperyalistlerin, İran'ın ve bu arada Türkiye'nin ... Bu satırların kaleme alındığı
363
sırada Türk devletinin "güvenlik zirvesi" yapılıyordu ve bu "zirve"nin gündemi Güney Kürdistan'a müdahale sorunuydu. Bunun bahanesi ise "son gelişmeler"in yarattığı boşluğun Türkiye'nin güvenliği için yarattığı tehditti. "Zirve"den çıkacak karar könusunda önceden bilgilendirildiği anlaşılan medya, "Kalkan Harekatı" adını taşıyan bu işgalci müdahale i le, bir "tampon bölge" kurulacağını ve 25 kilometre derinliği olacak bu bölgenin tamamen insansızlaştırılacağını duyuruyor.
Yaratılan "tampon bölge" ile PKK'nin Güney Kürdistan'ı bir destek üssü olarak kullanmasının önüne geçilmesi hedefleniyor. Türk devletinin bu işgalci adımı, Saddam rejiminiri Erbil müdahalesinin TC için sağladığı avantajları tamamlar niteliktedir. Ama çok geçmeden, bu işgalin Güney Kürdistan ile Kuzey Kürdistan'ın fii l i birliğine yeni bir kuvvet kazandırarak, Güney'de de PKK'nın öne çıkmasını kolaylaştıracagını görme olanağı bulacağız. Kısa döneml i kazanımlar uzun vadede sömürgeci Türk devleti için hüsrana dönüşecektir. Bundan kuşku duyulmamalıdır.
364
Ekim 1 Eylül '96
Devrimi boğma planlar•
Kürt sorunu ve Güney Kürdistan üzerine oynanan uluslararası oyunlar son adımlarla yeni boyutlar kazandı . Oynanan oyunların gerisinde ABD emperyalizmi, Türk gericiliği ve Avrupalı emperyalistler var.· Bunların herbirinin kendine göre kaygıları ve hesaplan olmakla birlikte, tümünün girişimlerini kesen ortak payda, PKK şahsında kendini gösteren devrimci alternatifi hertaraf etmektir.
Saddam rejimi başlangıçtaki çıkışlarının ardından yeni dayatmalar karşısında teslimiyetini bir kez daha i lan ettiği halde, ABD emperyalizmi Körfez'e ·yeni askeri güçler yığınaya devam etti, ediyor. Bununla öncelikle Irak rejiminin Güney Küı'distan 'a yeniden egemen olma çabalarİnı boşa çıkarmayı amaçlıyor. Güney Kürdistan ' ı kendi dolaysız etki alanı olarak tutmak, böylece Kürt sorunu üzerinde kurduğu dolaysız denetimi sürdürmek istiyor. ABD bu amaç çerçevesinde yarattığı askeri tehditle, Irak rejimi-
365
ni yeni bir teslimiyete zorlamış, böylece de Irak rejimi ile KDP arasında gelişebilecek i l işki leri şimdilik engellemiştir.
Fakat ABD'nin askeri girişimlerinin politik amacı hiç de bundan ibaret değildir. ABD emperyalizmi, tam da Irak rejimine koşullarını dayatmak ve Güney Kürdistan üzerindeki vesayetini korumak için giriştiği bu askeri yığmak sayesinde, bölge halklarına karşı saldırgan ve tehditkar bir hava da estirmek istemiştir. I rak'taki gelişmeleri bölgenin gerçek hakimi ve baş jandarması olduğunu vurgulamak için bir fırsat saymış, bunu somut güç gösterisiyle ortaya koymak yoluna gitmiştir.
ABD, Ankara'da yapılan görüşmede Barzani 'yi Irak rejimi i le kendi iznini aşan bir i l işkiden kesin bir biçimde men etmiştir. Saddam rejimiyle giriştiği işbirliğinin altında ezilen ve sırtını her zaman için �BD emperyalizmine dayarnaya alışmış bulunan Barzani ise, gerekli desteğin sağlanması ve güveneelerin verilmesi koşuluyla istenen uşaklığı kabullenmekte bir güçlük çekmemiştir. ABD'nin dayatmalarına, yani dolaysız emperyalist vesayete razı olmuştur.
Dış politikası tamamen ABD emperyal izminin hizmetinde olan Türk devleti ise ABD'nin bölgeye ilişkin emperyalist planlan çerçevesinde kendi özel kaygı ianna çözümler aramaktadır. Gelişmelere i l işkin i lk değerlendirmemizde de belirtildiği gibi, Türk devleti Irak rejiminin Güney Kürdistan'a müdahalesini gerçekte özel bir memnuniyetle karşıladı. Zira o bunu kendi Kürtlerine kötü bir örnek olabilecek bağımsız bir Kürt devleti ihtimalinin zayıflaması ve tersinden "lrak'ın toprak bütünlüğü"ne ilişkin kendi tezinin güçlenmesi sayıyordu. Fakat Irak müdahalesinin ortaya çıkardığı yeni durum bir yandan ABD'nin çıkarlarıyla çelişirken, öte yandan da (işbirlikçe ihanet çizgisinin Güneyli Kürtler nezdinde açığa ç ıkması ölçüsünde) PKK ' nın Güney Kürdistan'da devrimci bir alternatif olarak sivrilmesine zemin hazırlamaktaydı.
Dolayısıyla bu durumda Türk gericiliği bir yandan ABD çıkarları ile bağdaşmaya çalışırken, öte yandan d� bu riski somut önlemlerle hertaraf edebilmeliydi. Bunun için düşünülen ilk
366
çözüm, Güney Kürdistan ' ın sınır bölgelerin i işgale dayanan bir "tampon bölge" oluşturmak planıydı. Bu plan ABD'nin de desteğini aldı. Fakat öteki u luslararası odaklardan gelen geniş tepkiler üzerine şimdilik uygulamaya konulamadı. B unda kuşkusuz böyle bir müdahalenin astarın ın yüzünden pahal ıya patlamasından duyulan korkunun da rolü oldu.
Son gelişmeler Türk gericiliğinin ABD planları çerçevesinde yeni bir çözüm arayışı içerisinde olduğunu gösteriyor. Şimdi ABD'nin de desteğiyle PKK 'nın Güney kürdistan'dan tasfiyesi için Barzani 'yle sıkı bir işbirliğine girilmeye çalışı l ıyor. Bunu tamamlayan yeni bir başka gel işme da,ha var. Türk devleti kendini Irak'taki Türkmenlerin vasisi i l an ederek Güney Kürdistan'daki gelişmeler üzerinde doğrudan söz sahibi olmak istiyor. Bununla bölge üzerinde yeni bir nüfuz kanalı yaratmak ve gerektiğinde doğrudan müdahale edebilmek için uygun bir zemin hazırlamak istiyor. Barzani i le Ankara'da yapılan görüşmelerin çerçevesini bu niyetler belirledi. Türk Dışişleri Bakanlığı bunu açıkça i lan da etti.
Bütün bu hesapları ve planları ise beklenmedik bir başka gelişme tamamladı. Tam da ABD ve Türk Dışişleri Bakanlığı temsilci lerinin Ankara'da Barzani i le görüştükleri bir sırada, Brüksel 'de ve Londra'da uluslararası bir komplo sahneye konuldu. Belçika, Almanya, ingiltere ve Hol landa polisi tarafından MED-TV 'ye, Sürgünde Kürt Parlamentosu'na ve PKK'ya yakın öteki kuruluşlara karşı geniş çaplı bir ortak saldırı başlatıldı.
Aynı ana denk gelen bu iki olay arasında hiç kuşkusuz dolaysız bir bağ vardır. Bugüne kadar Kuzey Kürdistan'daki devrimci özgürlük mücadelesinin boğulm�sında Türk devletine her türlü desteği veren Batı l ı emperyalist odaklar, Güney Kürdistan'daki son gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni durumun taşıdığı potansiyel tehli�eleri gözetmiş, PKK 'nın uluslararası i tibarını sarsmak ve onu güçten düşürmek için bu son adımları almışlardır. ABD ve Türk gericiliği Ankara'da KOP'ye güç ve destek verirlerken, Avrupalı emperyalistler de Brüksel ve Londra'daki komplolarla PKK'ya uluslanırası bir darbe vurmak yoluna gitmişler-
dir. Avrupalı emperyalistlerin PKK 'ya yakın Kürt kuruluşlarına
bu ortak saldırısı, yaklaşık üç yıl önce Almanya ve Fransa'nın Avrupa'daki Kürt kuruluşlarına yönelttiği saldırının bir benzeridir. Fakat bu sonuncusu, gerek kapsamı, gerek zamanlaması ve gerekse politik anlamı ve sonuçları bakımından, '93 yılı sonundaki saldırıyla kıyaslanamaz bir öneme sahiptir. '93 saldırısı bazı Kürt derneklerine yönelmişti. Oysa bu son saldırı Sürgünde Kürt Parlamentosu ve MED-TV'yi hedef almıştır. Bu iki kuruluş, Kürt hareketinin yıl lardrr emek verdiği uluslararası diplomasinin en önemli iki somut kazanımı durumundaydı. Bu kurumlara yöneltilen saldırı Kürt özgürlük hareketinin bunlar üzerinden kazandığı politik ve diplomatik meşruiyeti hedef almıştır. PKK gibi milyonlarca Kürdü temsil eden politik bir örgüt bir anda adi bir "suç örgütü" i lan edilerek ona uluslararası bir darbe vurulmak istenmiştir.
Denilebi lir ki bu son saldırı, Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli imha savaşına bugüne kadar verilmiş en önemli politik destek olmuştur. Ve bu desteğin zamanlaması da son derece dikkate değerdir. Tam da YNK'nın sahneden silindiği ve KDP'nin Saddam rejiminin işbirlikçisi kimliği ile sahned(! göründüğü bir sırada, PKK bir "terör" ve "suç" örgütü ilan ediliyor. Belli ki Avrupalı emperyalistler Türk devletine çok kritik bir anda büyük bir destek vermenin ötesinde niyetlerle hareket etmişlerdir. Güney Kürdistan'daki gelişmelerin emperyalist çıkarlar için yarattığı riski gözeten ve hertaraf etmeyi amaçlayan bir adım almışlardır.
Kürt halkının devrimci iradesine ve kazanımiarına yönelmiş bu iğrenç ve alçakça saldınlar şüphe yok ki son derece öğretici dersler de içermektedir. PKK devrimci kimliğini koruduğu sürece emperyalizmin ve gericil iğin bu türden ortak saldırı larına döne döne hedef olacaktır. Emperyalizmin şaşmaz hedefi PKK'yı ya tasfiye etmek ya da emperyalist çıkarlar çerçevesinde ehlileştirmektir. Emperyalist dünya için bunun ötesinde bir i l işki
·ve politika alanı işin doğası gereği yoktur.
368
Son olaylar devrimci kimlik korunduğu sürece emperyalist dünyanın mevcut siyasal yapısı içerisinde gösterilecek diplomatik çabaların iğretiliğini de bütün açıklığıyla göstermiştir. Kürt özgürlük hareketinin, devrimci kimliğini korumak istediği sürece iğreti kalmaya mahkum diplomatik açılımlara değil, fakat halkları muhatap alan devrimci politikalara ihtiyacı vardır. Son olaylar bu açıdan da son derece öğretici olmuş, Kürt sorununda devrimden başka çözüm olmadığını bir kez daha doğrulamıştır.
Ekim ıs Eylül '96
369
Emperyalizm Ortadoğu'dan defol!
Ortadoğu'dan yine kan ve barut kokuları yükseliyor. Bölgenin 4 komşu sömürgeci ülkesi tarafından ulusal kölelik altında tutulan kardeş Kürt halkına emperyalizm ve işbirlikçi egemenler bir kez daha ölüm kusuyor.
Güney Kürdistan 'da ABD emperyalizminin icazeti altında kurulan "bağımsız Kürt federe devleti"nde yaşanan ve tüm Ortadoğu ülkelerini içine alan gelişmeler i lk bakışta içinden çıkılmaz bir karmaşıklığı yansıtıyor. Oysa gerek işbirlikçi Kürt örgütleri KDP i le YNK arasında sürüp g-iden çıkar çatışmalannda, gerek ·bölge burjuvazilerinin nüfuz alanlarını genişletmek doğrultusundaki arayışlarında, gerekse de bölgenin esas hakimi olan ABD emperyalizminin güç gösterilerinde yeni bir şey yoktur.
Emperyalizmin jandarması ABD Ortadoğu'nun zengin yeraltı kaynakları (petrol) ve geçiş yolları üzerindeki denetimini güçlendirmek ve genişletmek için yı l lardan bu yana bölg�de milita-
3 70
rist bir terör gücü olarak bulunuyor. Sömürgeci kölelik altında inleyen kardeş Kürt halkının ulusal kurtuluş umudunu ·sömüren YNK ve KDP gibi feodal-aşiretçi örgütler ise s ırtlarını emperyalizme dayayarak varlı k haklarını koruyabiliyorlar. Başından i tibaren kendi halklarını boyunduruk altında tutan sömürgeci devletlerle işbirliği içerisindedirler. Aralarındaki çatışmalar emperyalizmin bölge üzerindeki denetimini kolaylaştıran ve güçlendiren bir zemin oluşturmaktadır. Bölge ülkelerin, YNK ve KDP gibi işbirlikçi örgütlerin kendi aralarında ve emperyalizmle olan çatışmaianna bakıp da aldanmamalıdır. Gerek emperyalizmin, ge
rek sömürgeci bölge ülkelerinin, gerekse de işbirlikçi örgütlerin kaygıları temelde ortaktır. Dört Ortadoğu ülkesi tarafından ulusal kölelik altında tutulan Kürt halkının devrimci bir önderlik altında birleşmesinden, sömürgecilik zincirlerini kırmasından ve böylece bölgedeki gerici-emperyalist egemenlik i lişkilerine güçlü bir darbe vurmasından korkuyorlar. Kuzey Kürdistan'da özgürlük ateşini tutuşturan ve sömürgeci l iğe karşı devrimci mücadeleyi yükselten PKK'nin varlığı onların en büyük kabusudur. PKK'nin tasfiyesi veya onun bir değişik biçimi olan ehlileştirilmesi için tüm bu güçler elele vermiştir. Başta Kürt halkına karşı sömürgeci kirli bir savaş yürüten Türkiye burjuvazisi, hepsi de emperyalist güçlerin sustah maymunları olan bölge ülkelerinin ve işbirlikçi Kürt örgütlerinin kendi aralarındaki çıkar çatışmaları ancak bu çerçevede bir anlam kazanmaktadır. Ye kardeş halkları birbirine kırdırtmaktan, emperyalizmin egemenliğini pekiştiren bir istikrarsızlık ve kaos ortamı yaratmaktan başkaca da bir sonuç üretmemektedir.
Bölgenin gerçek hakimi olan emperyalizm başta kardeş Kürt halkı olmak üzere bölge halklarının en büyük düşmanıdır. Süren savaşlarda ve çatışmalarda tek çıkarı olan yine emperyalizm ve onun uşakları, işbirlikçi leridir. Her vesileyle (3-4 Eylül saldırısı ABD emperyalizminin Güney Kürdistan' a olan 7. saldırısıdır) Kuzey Irak 'a askeri müdahale düzenleyen ABD gerçekte tüm bölge ülkelerini tehdit etmektedir. Körfez Savaşı 'ndan bu yana Kuzey lrak'a sıklaştırdığı saldırılarla dünya kamuoyuna "çı-
371
karlanının sözkonusu olan her yerde, sözümün dışına çıkıldığı her an saldırabilirim!" kanlı mesajını i letıneye çalışmaktadır. Bölgeye muazzam bir askeri güç konuşlandıran ABD bu aynı yöntemle Ortadoğu'daki emperyalist hegemonyasını m ilitarist varlığı i le meşru laştı rmaya çalışmaktadır.
Son gelişmeler bir kez daha kardeş Kürt halkı için emperyal izmin icazeti altında bir kurtul uş un mümkün olmayacağını göstermiştir. Emperyalist boyunduruğu hedeflemeden, sömürgeci ülke iktidariarına karşı devrimci savaşı yükseltmeden ulusal özgürlük de sağlanamayacaktır. Kardeş Kürt halkının müttefikleri emperyalist güçler ve işbirlikçileri olamazlar. Aksine ulusal kurtuluş mücadelesi dostunu-düşmanını iyi belirlemelidir. Kardeş halklar ve komşu ülkelerin proJetaryası sömürgeci ülke burjuvazilerine ve emperyalizme karşı devrimci mücadelede bul uşmalıdır.
Kürdistan' ın diğer bölgelerinden farkl ı olarak Türkiye Kürdistanı ' nda u lusal kurtuiuş mücadelesi devrimci bir mecrada yürümektedir. Bu olgu bu mücadelenin devrimci önderliğini yürüten PKK'ye, Türkiye proletaryasına ve Türkiye devrimci hareketine özel bir sorumluluk yüklemçktedir. Ortadoğu'daki emperyalist boyunduruğa, emperyalizmin uşağı sömürgeci Türk burjuvazisine ve işbirlikçi ihanete karşı devrimci mücadele yükseltilmelidir!
3 72
Kızıl Bayrak
Eylül '96
Kirli ellerinizi Kürdistan'dan çekin!
İsrail yıl lardır Fil istin v e Arap halklarına kan kusturuyordu. Filistiniiierin topraklarını işgal etmişti. Bir bölümünü yerlerinden, yurtlarından söküp-atmış, mülteci bir konuma itmişti. Geriye kalantarı ise, tıpkı kendilerine geçmişte aynı mua!lleleyi yapan faşist Hitler gibi tel örgülerle çevirip, herbiri birer Nazi kampı olan toplama kamplarına hapsetmiş, esareti dayatmıştı. Tepeden tımağa militaristti. Barbar ve işg�lci bir devletti İsrail . Aynı zamanda Ortadoğu'nun en saldırgan, en yayılmacı devletiydi. ABD'ye kölece bir sadakat· içindeydi. ABD'nin çıkarları için savaşıyordu.
Sömürgeci Türk devleti tutup, Ordadoğu ' nun bu barbar, işgalci, saldırgan, yayılmacı, militarist ve Amerikan uşağı _devleti i le· i leri derecede bir işbirliğine gitti. ABD'nin önderliği altında İsrail i le Ortadoğu'da yeni bir saldırganlığın ifadesi olan açık-gizli bir dizi anlaşma yaptı.
3 73
Komünistler bu saldırgan i ttifakın gerçekleşiirildiği daha ilk günlerde; "bu ittifak TC'nin Ortadoğu'da yeni bir role soyunduğunun ifadesidir. TC de saldırgandı, ancak bundan böyle daha saldırganlaşacaktır !" demişlerdi. Nitekim öyle oldu. Bu saldırgan ittifak daha i lk aşamada i lk meyvesini vermekte gecikmedi . Sömürgeci Türk devleti , üstelik de bölge halklarının tepkisi ne olur, dünya kamuoyu ne der demeden Güney Kürdistan' ı işgal etti . Yı l lardır Kuzey Kürdistan 'da kanl ı , kirli ve hı:ıksız bir savaş yürüten, Kürt halkına yı l lardır kan kusturan, Kuzey Kürdistan' ı bir boydan bir boya yıkıma uğratan bu barbar devlet, şimdi de Güney Kürdistan 'dadır. Günlerdir benzer şeyleri orada da gerçekleştiriyor.
Günlerdir koca bir u lusun özgürlük savaşını, onun özgürlüğe, eşitliğe, kardeşliğe i l işkin çığl ıklarını bastırmak üzere Güney Kürdistan 'a bomba ve kurşun yağdırıyor. Kürt halkının özgürlük savaşçılarını. geril lasını imhaya çal ışıyor. Hiç bir ayrım gözetmeksizin halkı biçiyor.
Önce Osmanlı lar işgal etmişti Güney Kürdistan' ı . Ardından İngi l iz sömürgeci leri. Her ikisi de Kürt halkına acıdan, yoksull uktan, yıkımdan ve esaretten başka bir - şey vermemişlerdi. Daha yakın zamanlara kadar ise Saddam rejimi biçti Kürtleri. Hiroşima türünden katliamlar yaşattı Kürt halkına. Şimdi de barbar Türk devleti . . . Kürt halkı adeta acıdan acıya, yıkımdan yıkıma sürükleniyor.
Güney Kürdistan 'daki kanlı ve haksız savaşın başında Türk generalleri bulunuyor. İşgal i bölge halkının istemlerini· hiçe sayarak gerçekleştirdiler. İşgal için "olur"u çok önceden ve yalnızca ABD ve İsrai l 'den aldılar. Çünkü onlar Amerikancıdırlar, çünkü onlar siyonizmin dostudurlar. TC ve Amerikancı general ler işgali hakl ı göstermek için, "millet ve vatan" diyorlar, "halkın huzuru ve çıkarları" diyorlar, "insani yardım" diyorlar. Hepsi yalan!
Koca bir u lusu, Kürt u lusunu, fiiğer üç sömürgeci devletle (Suriye, Irak ve İran) birlikte bölüp, her bir bölümünü esaret altında tutan, özgürlükten yoksun koşul larda yaşamaya mahkum eden onlar değil mi? Kürdistan ' ı dört parçaya bölenler, başka bir hal-
374
kın "vatan"ını işgal edenler, vatansever olabilir mi? Sermayenin, sermaye sahiplerinin vatanı yoktur. Yatan onlar için yalnızca ve yalnızca çıkarlarıdır. Paradır, petrol yeşili dolardır ... "Halkın çıkarları" da değil dertleri. Onlar Güney Kürdistan 'da ABD'nin, İsrail ' in ve tabi ki kendi burjuvalarının sefil çıkarları için savaşıyorlar.
Sömürgeci Türk devletini Güney Kürdistan'a davet eden Mesut Barzani ve benzeri 'aşiret ağaları, feodal ler ve korucubaşları dışındaki tüm bir Güney halkı işgale karşıdır. PKK ve diğer yurtsever örgütlerle birlikte sömürgeci Türk devletine ve işbirl ikçi Mesut Barzani 'nin peŞmerge kıl ığındaki korucuianna karşı direnişe geçmiştir. işgalci Türk ordusu bölgeden çekilineeye kadar direnmeye kararlıdır.
Hiç bir kirli ve haksız savaşın zafere ulaştığı görülmemiştir. Bunu eri iyi Vietnam'da yaşadığı yeni lginin şahsında, Türk devletinin ağababası ABD bilir. Sömürgeci Türk devleti de yenilgiye mahkumdur. Tarih son tahtilde hep haklıdan yana olmuştur. Zafer er ya da geç Kürt ve diğer bölge halklarının olacaktır.
Türkiye işçi sını fı ve emekçileri. sömürgeci burjuvazinin Kuzey'i ve Güney'i ile Kürdistan'da yürüttüğü kifli savaş -karşısındaki suskunluğuna artık son vermelidirler. Katledilen kardeş bir halktır. Kardeş bir halkın katiedilmesine seyirci kalmamalıdırlar. Komünistler her yerde ve her fırsatta sömürgeci burjuvazinin Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli ve haksız savaşı' teşhir etmelidirler. Sömürgeci Türk ordusunun Güney Kürdistan 'a dönük işgaline karşı protestolar örgütlemelidirler.
Kızıl- Bayrak Mayıs '97
Türk burjuvazisi emper_yalist hayaller peşinde
Sömürgeci Türk devleti Güney Kürdistan' ı bir kez daha işgal etm_iş bulunuyor. işgalci Türk ordusu günlerdir Güney Kürdistan'a bomba yağdırıyor.
işgal, bölge halkının iradesi ve istemleri hiçe sayılarak gerçekleştiri lmiştir. Tümüyle -haksız ve gayri meşrudur.
işgali yönetenler Amerikancı Türk generalleridir. Aynı zamanda israil dostu da olan Amerikancı general ler, işgalin bölge halkına- değil, yalnızca PKK 'ye yönelik olduğunu söylüyorlar.
Her zaman olduğu gibi, işgalin en önemli hedeflerinden birinin PKK olduğu açıktır. Saldırı ların özellikle PKK kampları üzerinde yoğunlaştınlması da bunun ifadesidir. Ne var ki Amerikancı generaller gizlerneye çalışsalar da, bu işgal in PKK 'ye ağır darbeler vurmak ve eğer başarılabilirse bölge dışına sürmekten öte amaçları var.
Sömürgeci Türk devletinin öteden beri Musul ve Kerkük
3 76
üzerinde "tarihi hak" iddiasında bulunduğu bilinmektedir. Sömürgeci Türk burjuvazisi son on yıl içinde bu iddiasını daha sık tekrarlar olmuştur. Körfez savaşı ile birlikte Türk burjuvazisi, aynı zamanda içteki sor.unların üzerini örtmenin de bir aracı .ola- . rak, aktif bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu politikanın temel unsurlarından biri ise Güney Kürdistan ' ı bir etki ve egemenlik sahası haline getinilektir. Musul ve Kerkük'e ilişkin tarihsel emeller bu iştahı ayrıca kabartmaktadır. Musul ve Kerkük sömü; geci devletin adeta doğal bir müdahale ve etkinlik alanı olarak görülmüştür. Türk ordusunun ikide bir Güney Kürdistan' ı işgale kalkması d a bunun göstergesidir.
Sömürgeci Türk devleti bugüne dek pek çok kez Güney Kürdistan' ı işgal etti. Ancak her defasında hedefine ulaşamadan geri çekilmek zorunda kaldı. Çünkü emperyalist erneilere sahip olmakla, onları gerçekleştirrnek arasında her zaman önemli bir mesafe vardır. Sömürgeci devletin gücü ise bugüne dek tek başına bu mesafeyi kapatmaya yetmedi . PKK ve bölge halkı bir yana, bizzat sömürgeci burjuvazinin sadakatle hizmet ettiği ABD başta gelmek üzere, batıl ı emperyalistler de bugüne dek burjuvazinin bu emelini gerçekleştirmesine izin vermediler.
Bugün koşullar geçmişe göre pek çok açıdan farkl ıdır. Türk devleti herşeyden önce bugün ABD gibi bölgenin hakimi konumundaki emperyalist bir güçle ve İsrail gibi bölgenin güçlü ve en saldırgan devleti ile sağlam bir itti fak kurmuştur. Bu ittifak emperyalist, saldırgan ve yayılınacı nitel ikte bir ittifaktır. Her geçen gün biraz daha geliştirilmekte olan bu ittifakın iki gücü, yani ABD ve İsrail , sömürgeci Türk burjuvazisinin Musul ve Kerkük'e dönük emellerinin ve bu yöndçki hevesinin bütünüyle farkındadırlar. Burjuvazinin Musul ve Kerkük 'e i l işkin emelleriyle ABD'nin buralardaki petroi lere dönük emelleri ise gelinen yerde örtüşmektedir. ABD .bölgedeki petrol kaynakları üzerinde denetim kurmak amacı çerçevesinde, Tütk burjuvazisinin Musul ve Kerkük'e dönük bu hevesini kışkırlmak ve kul lanmak istemektedir. Sömürgeci burjuvazinin bu hevesini gerçekleştirmek üzere başlattığı bugünkü işgale, İsrai l ' le birlikte tam destek yennesi
377
de bu emperyalist politikanın bir gereğidir. Belirtmek gerekir ki ABD'nin bu politikası Türk burjuvazisini emperyalist emellerini gerçekleştirmede hayli cesaretlendirici bir rol oynamaktadır.
Sömürgeci burjuvazinin el inde bugün bir de Türkmen kartı var. O, ABD, YNK ve KOP'nin de katıldığı ve altı kez tekrarlanan "Ankara zirveleri"nde bu kartı da kullanmaktadır. Bu kartın Musul ve Kerkük'e dönük tarihsel düşünü gerçekleştirmede, hiç değilse pastadan pay kapmasını sağlamada işe yarayacağını düşünmektedir.
Türk devletinin bugün Güney Kürdistan 'da yürüttüğü savaş son on yı ldır Kuzey Kürdistan ' da yürüttüğü kanl ı ve kirli savaşın kaba tekran niteliğinde bir savaş değildir. Tam tersine, ABD'nin Ortadoğu'da yürüttüğü emperyalist sömürü ve yağma savaşının bir uzantısıdır. Türk burjuvazisi bölgeye dönük emperyalist ve yayılmaca hevesiere sahiptir. Türk devleti bu heveslerini gerçekleştirme şansının ABD'nin bölgede yürüttüğü emperyalist yağma savaşına katılmaktan geçtiğini b i lerek davranıyor. Güney Kürdistan ' ı da bu amacı gözeterek işgale kalkışmıştır.
Sömürgeci burjuvazi halihazırda emperyalist ve yayılınacı amaçlarla başlattığı bu savaşı sürdürmektc oldukça kararlı görünüyor. Bu amacına ulaşmadan işgale son vereceğe de benzemiyor. Amerikancı Türk generallerinin operasyonun PKK bölgeden temizleninceye kadar süreceği şeklindeki açıklamaları da bunun ifadesidir.
Ne var ki sömürgeci burjuvazinin Güney Kürdistan'a dönük hesapları bu defa da boşa çıkacaktır. Herşey bir yana bu bölgede kalıcı olmak sanıldığı kadar kolay değildir. Güney Kürdistan çevresiyle birlikte bir dizi çelişkiyi ve çıkar çatışmasını bünyesinde barındıran bir bölgedir. Bölgede YNK ve KDP de dahil , pek çok güç bulunmaktadır. Bu güçlerin her biri farkl ı çıkarlar peşinde koşmaktadırlar. Öte yandan hepsinin birbirleriyle ciddi çelişkileri var. Bu nedenle de sık sık birbirleriyle çatışmaktadırlar. Bugü-ne kadarki tarihsel · deneyim göstermiştir ki, ne herhangi bir emperyalist güç ve ne de bölge devletlerinden herhangi biri , bu güçleri uzun süre bir arada tutabilmiştir. Bu aynı şey bugün için
378
de aynen geçerlidir. Onları bugün bir arada tutan ya da tutuyor gibi görünen zemin hayli kaygan bir zemindir. Dolayısıyla bu güçler her an saf değiştirebi lirler. KOP'nin bugün için ABD ve TC'yi bölgeye müdahale için davet etmesi KOP'ye güvenmek için yeterli bir neden değildir. Unutulmasın ki, bu aynı KOP daha dün benzer bir daveti, ABD'nin bölgedeki boy hedefi Saddam rejimine yapmıştı. KOP ya da YNK pek çok kez' yaptıkları gibi pekala yarın bir başka emperyalist güce ve bir başka bölge devletine davetiye çıkarabil irler. Tek başına bu durumun kendisi bile TC'nin emperyalist emellerine ulaşmadan bölgeden çekilmek zorunda kalmasına yetecektir.
Sömürgeci Türk devleti ABD'nin açık desteği ve işbirlikçi Kürt örgütlerinin yardımları s�yesinde kolaylıkla işgal ettiği Güney Kürdistan 'da daha fazl a i lerleyemeyecektir. Her defasında halkı yenilgiye, yıkıma ve büyük acılara sürükleyen bölgedeki işbirlikçi .önderlik iflas �tmiştir. Güney halkı artık yenilgiye, yıkıma ve acıya mahkum değildir.
Tarih hiçbir kirli ve haksız savaşın kazanıldığına tanıklık etmemiştir. Sömürgeciler ve emperyalistler emellerine ulaşamayacaktır. Zafer er ya da geç sömürgeci ve emperyalist zulme direnen bölge halklarının olacaktır.
Kızıl Bayrak Mayıs '97
379
Güney Kürdistan ve iflas eden "ulusal birlik" hayalleri
Sömürgeci Türk devletinin Güney Kürdistan 'a yönelik saldırganlığı gelinen yerde yeni bir boyut kazanmış bulunuyor. Sürmekte olan askeri harekatla Güney Kürdistan 'a tümüyle yerleşmek amaçlanıyor. Sömürgeci Türk burjuvazisinin Güney'e yönelik politikalarını bu denli pervasız bir biçimde hayata geçirme cüretinin gerisinde kuşkusuz ki ABD-Türkiye-İsrail saldırgan gerici ittifakı ve bu ittifakın bölgeye ilişkin hesapları durmaktadır.
TC'nin saldırganlığının önünü açan, ona bölgede daha rahat hareket alanı sağlayan bir diğer etken ise, bölgedeki gericiişbirlikçi Kürt önderliğidir. Nitekim sömürgeci rejimin sözcüleri de yeni saldırgan operasyonu bu. önderiikierin "daveti" üzerinden açıklamışlardır. Yeni a-;keri harekatın KDP'nin isteği üzerine ve "insani yardım" çerçevesinde gerçekleştirildiği türünden son derece gülünç açıklamalar yapmışlardır. Böyle bir "davet" sözkonusu olsa bile, kirli savaş aygıtının sınır ötesine hangi amaçla
380
gittiği herhangi bir tartışmaya yer bırakmayacak denli açıktır. Uzun bir zamandır süren askeri h<!zırlık süreci, PKK kamplarını imha etmek yoluyla gerçekleştirilecek "insani yardım"ın ötesinde, bölgeye tümüyle yerleşme amacını ele vermektedir. Nitekim yapılan diğer açıklamalar da bunu açıkça teyid etmektedir.
Sözkonusu "davet" yapılmış olsun ya da olmasın, bölgedeki işbirlikçi Kürt önderliği, yıl lardır empe�yalizmin ve TC'nin bölgeye i l işkin çok yönlü pol itikalarını hayata geçirebilmesinin bir dayanağı olarak işgörmektedir. Güney Kürdistan'daki işbirlikçi .parti ler emperyal izmin Ortadoğu'ya i l işkin planları çerçevesiı:ıde kendilerine verilen rolü başarıyla oynamaktadırlar. Sömürgeci Türk burjuvazisini cesaretlendiren, onun bölgeye il işkin kirli tarihsel emellerini kışkırtan etkenlerden biri de budur.
Güney Kürdistan'daki ulusal burjuva-feodal önderlikterin üstlendikleri bu uğursuz rolü, basitçe onların "ulusal hain"likleri üzerinden açıklamak, işin kolayına kaçmak olacaktır. Ortada kuşkusuz bir "ihanet" vardır. Fakat bunt,ın açık bir sınıfsal mantığı vardır. Bu ihanetin gerisinde Kürt burjuva-feodal sınıfların bencil çıkarları vardır. Onların bu bencil çıkarlarıyla çatışan her durumda onlar "ulusal birliğe" i hanet etti ler ve edeceklerdir. Düne kadar YNK ile çatışan KPD, şimdi de en güçlü peşmerge birliklerini TC'nin yeni opercısyonu çerçevesinde PKK'nın üzerine göndermiş bulunmaktadır. Operasyonun hemen öncesinde Ankara'da KOP ve YNK temsilcileri i le "ateşkes" çerçevesinde bir toplantı daha gerçekleştirilmiştir. Türkmen temsilci lerinin de katıldıkları bu toplantıda hazırlıkları sürmekte askeri harekatın tartışı ldığı, onların da kendilerine dayatılan işbirliğini kabul ettikleri yeterince açıktır.
Bugün yaşananlar, bu aşiret reisierinin ne ilk ihanetidir ne de sonuncusu olacaktır. "İşbirlikçilik" ve "ihanet" Güney'deki burjuva-feodal Kürt önderliklerinin bütün bir geçmişine damgasını vurmuştur. Onların tarihi emperyalizmle ve bölgedeki gerici rejimlerle uzlaşma ve onlardan· birine dayanmanın tarihi olmuştur. Onlara hep bencil sınıf çıkarları yön vermiştir. Burjuva-feodal önderlikler arasında yaşanan ve Kürt halkına büyük acılara
381
malolan çatışmalar gerici sınıfsal çıkariara dayalı çatışmalardır. "Ulusal hain"lik üzerinden yapılan değerlendirmelerin yerli yerine oturlamadığı işte bu "sınıfsal" gerçekliktir. Artık bu sınıf, emperyalist-kapitalist egemenlik koşul larında, sırtlarını emperyalistlere ve gerici devletlere dayamadan ayakta kalma ve egemenliğini sürdürme gücüne ve yeteneğine sahip değildir. Kürt burjuva-feodal önderliklerinin emperyalistlerin ve bölge gericil iğinin birer kuklaları haline gelmeleri, onların bölgeye i l işkin planlarının basit birer aletleri olarak kullanı labilmeleri bundan dolayıdır.
Bugün Güney Kürdistan'da kurulmuş bulunan kukla Kürt devleti Kürt halkı için kısmı ve iğreti bir çözümü bile ifade edememektedir. � lusal bir bütünleşme yaşamak bir yana, Kürt halkı yeni acılarla yüzyüze kalmaktadır. Özellikle ABD emperyalizminin bölgeye i l işkin hesapları çerçevesinde varoluş hakkı tanınan bu devlet, ancak emperyal izmin ve bölge gericil iği i le açık bir işbirliği çizgisi izleyerek varlığını sürdürebilmektedir. Bugün bu kukla Kürt devleti sayesinde Güney Kürdistan TC'nin istediği gibi at koşturduğu, dağını-taşını bombaladığı, sivil yerleşim bölgelerini yerle-bir ettiği bir alan haline gelmiştir. Bu devletin sözde "ulusal önder"leri bir taraftan gerici çıkar çatışmaları yüzünden birbirlerini yerlerken, bir taraftan da emperyalizmin bölgeye i l işkin politikalarının basit birer piyonları olarak iş görmektedirler. Kuzey Kürdistan'daki ulusal devrimci mücadeleyi boğma planları çerçevesinde aşağılık bir rol üstlenmektedirler. Bu nedenledir ki, ortada artık biçimsel açıdan bile bütünlüğü olan bir devlet değil , Barzani 'nin ve Talabani 'nin birer aşiret prensl iği vardır.
Kürt burjuva-feodal önderlikleri için öncelikli olan kendi gerici "sınıfsal" çıkarlarıdır. Çağımızda mülk sahibi sınıflar ancak kendi sını f çıkarlarına yanıt verdiği ölçüde "ulusal" çıkarlar için savaşabi lirler. Ancak bu çerçevede bir "ul usal birlik"i savunabil irler. Bu ikisi karşı karşıya geldiği ve kendi çıkarları tehlikeye girdiği andan itibaren ise, Kürt mülk sahiplerinin her bir kesimi seçimini birkisinden yana yapacaktır. Kürt ulusal hareketinin tarihi bunun tartışmasız kanıtıdır. Devrimci bir çizgide gelişen bir
382
ulusal özgürlük mücadelesi ise her zaman mülk sahibi sınıfların bu ihanet duvarına çarpacaktır. Bu ihanetin sınıfsal mantığını görmezlikten gelenler, Kürt üst sınıflarından medet umanlar, bu ihaneti her seferinde acı bir biçimde yaşayacaklardır. '92 yılında yaşanan bu olmuştur. Sömürgeci devletin gerçekleştirdiği askeri operasyonda KDP açık bir ihanet çizgisi izlemiştir.
KDP;nin sömürgeci Türk devleti i le PKK 'ya karşı giriştiği bu utanç verici işbirliği "kardeş kavgası" olarak nitelenebil mekte, böylece bu işbirliğinin son derece açık olan sınıfsal mantığının üzerinden atlanmaktadır. Oysa emperyalizmin icazetiyle kurulan kukla Kürt devleti, varlığını sürdürebilmek için "ulusal" değil "sınıfsal" çıkarlarına, bu çıkarların mantığına göre hareket etmek zorundadır. Bunun için de emperyalist plan ve politikalara uygun davranmak zorundadır. Dolayısıyla sözkonusu olan bireylerin ya da l iderlerin "ulusal ihanet"inin ötesinde, bu bireylerin ya da l iderlerin temsil ettiği_ Kürt burjuva-feodal sınıflarının ihanetidir.
Bugün PKK 'nın "siyasal çözüm"e yönelen politikalarının Kürt üst sınıfıarına ulusal özgürlük mücadelesi içinde kazandırdığı ağırlık bilinmektedir. "Tüm ulusun birliği" üzerinden sağlanmaya çalışı lan "en geniş cephe" politikasında epeyce yol alınmış bulunmaktadır. Bu politikanın varacağı yeri görebilmek için Güney Kürdistan 'a bakmak yeterlidir. Bugün Güney Kürdistan 'da yaşananlar, emperyalist-kapitalist sistemin egemenliği koşullarında "tüm bir ulusun birliği"nin yalnızca boş bir hayal olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
"Bütün bir ulusun ortak çıkarları" söylemi, Kürt üst sınıflarının çıkarlarının en iyi formüle edilmiş biçimidir. Kürt mülk sahibi sınıflarıyla yolunu ayırınayı başaramayan, dolayısıyla toplumsal devrim mücadelesine bağlanamayan bir ulusal özgürlük mücadelesinin devrimci bir geleceği olamaz. Güney Kürdistan türünden kısmi ve iğreti "çözüm"ler ancak emperyalizmin vesayeti ile gerçekleşmekte, bunun karşılığı ise onur kırıcı dayatmalara boyun eğmek olmaktadır.
Güney Kürdistan 'da yaşananlar emperyalizm çağında "ulu-
383
sal sorun"un nasıl karmaşık bir karakter kazandığını ortaya koymaktadır. Emperyalizm bu sorunu yeni temel ler üzerinde ve yeniden yeniden üretmektedir. Ulusal sorun yalnızca bir ülkeyi ya da bir bölgeyi i lgi lendiren bi r sorun olmaktan çıkmıştır. Devrimci çizgide gelişen bir ulusal özgürlük mücadelesi, karşısında emperyalist burjuvaziyi ve bütün bir gericiliği bulmaktadır. Sözkonusu olan emperyalizmin yaşamsal çıkarlarını i lgilendiren "istikrarsızlık kuşağı" bir bölge olunca, sorun çok daha karmaşık· bir mahiyet kazanmaktadır. Bölgedeki ulusal, mezhepsel ve aş_iretsel farklılıklar, emperyalistler mihraklar ve gerici devletler tarafından sürekli kışkırtılmaktadır. Buı:juva gericil iğinin bu kirli silahı en etkin bir biçimde bu bölgede iş görmektedir. Dört sömürgeci devletin baskısını ve zulmünü yaşayan Kürt halkı, bir de kendi gerici önderlerinin boğazlaşmalarının acısını yaşamak zoru'nda kalmaktadır.
Kürt sorunu gerçek ve kalıcı çözümünü ancak bölgesel düzeyde ve toplumsal devrime bağlanmış bir mücadele içinde bulabilecektir. Böyle bir mücadele ise, alt sınıfların yalnızca ulusal talep ve özlemlerine deği l , onların sınıfsal çıkarlarına yanıt verebilen bir çizgide ilerieyebi ldiği ölçüde derinleşip gelişebilecetir. Yüzünü üst sınıfiara çeviren, "ortak ulusal çıkarlar" çerçevesinde mücadelesini ve programını mülk sahibi sınıfların kabul edebileceği bir çizgiye çeken bir ulusal özgürlük mücadelesinin akİbetinin ne olacağı konusunda, Güney Kürdistan deneyimi yeterince açıklayıcıdır.
Güncel gelişıneler temel önemde derslerle doludur. Elbette öğrenmeye niyeti olanlar için.
384
Kızıl Bayrak Mayıs '97
Ortadoğu'da emperyalist sald1rganl1ğ1n yeni ekseni:
ABD· Türkiye-israil ittifaki
Sömürgeci Türk ordusunun Güney Kürdistan işgali süri.ıyor. "Bölgeyi PKK'dan temizleyineeye dek" Kuzey Irak ' ı terketmeyeceklerini ifade eden askeri .yetkili ler; açıkça bölgede kalıcı olmayı hedeflediklerini dışa vuruyorlar.
Harekatın asıl amacı "teröre" karşı mücadele olarak yansıtılıyor. Kuşkusuz, uzun yıllar boyu kardeş Kürf halkına karşı kirli bir savaş yürüten Türk burjuvazisi, bu- askeri işgal harekatı i le PKK 'ye kayıp verdirtmek, ao;keri bir üstünlük elde etmek peşindedie Ancak, hem haftalar öncesinden Irak sınırında askeri yığınak yaparak saldırıyı dosta-düşmana önden haber eden generalIerin tutumu, hem de PKK'nin geri l la güçlerini as�eri harekattan çok önce bölgeden çektiği doğrultusundaki açıklamaları, tek ve asıl amacının bu olmadığını ele veriyor.
Güney Kürdistan'ın işgali ABD-İsrail-Türkiye ittifakının hemen ardından gündeme geldi. Türkiye 'nin önümüzdeki dönemde
giderek daha aktif ve saldırgan bir role soyunacağının habercisi olan bu ittifak, ABD'nin Ortadoğu'daki emperyalist emelleri doğrultusunda oluşturuldu. Sözkonusu ittifak, aynı zamanda, uzun yı llar boyu büyük bir gizlil ik içinde MiT-MOSSAD aracıl ığıyla sürdürülen, son dönemde ise kendini iki ülke arasında yoğun bir siyasi ve askeri diplomasi olarak açığa vuran İsrai l-Türkiye işbirliğinin resmi ifadesidir.
Güney Kürdistan işgali, ve emperyalist ittifakın emelleri
Eski MiT müsteşarı Mahir Kaynak, MED TV'ye yaptığı açıklamada, Güney Kürdistan işgali i le ABD-Türkiye-İsrai l ittifakının dolaysız bağlantısını şöyle ifade ediyor: "İşgal hazırlığı özünde PKK'yı hastırma şeklinde ifade edilse hile, güç dengelerine müdahale . etmek amacı taşıdığını düşünüyorum. Bu ittifakın içinde yer alan desteklenecek, karşı çıkan hertaraf edilecektir."
Gerçekten de sözkonusu ittifak, bu emperyalist ve gerici işbirliği içinde yer almayan, daha doğrusu bu ittifakın arkasındaki gücü, ABD emperyalizmini desteklemeyen, onun çıkarlarını tehdit eden tüm güçlerin hertaraf edilmesini amaçlamaktadır. Tersinden ise, ABD'ye kölece bağlı , emperyalizme hizmettte sınır tanımayan, ABD emperpalizminin bölgedeki jandannalığını ve taşeronluğunu üstlen�n İsrail ve Türkiye gibi gerici-işbirlikçi rejimleri askeri ve siyasi yönden güçlendirmeyi hedeflemektedir.
ABD'nin Ortadoğu'da petrol ve hegemonya peşinde olduğu, bu çerçevede etkinlik alanlarını güvenceye almak, yeni nüfuz alanları açmak istediği açıktır. Ancak Ortadoğu yalnızca petrol rezervleriyle değil , devrimci kaynaşmalarıyla da dünyanın en hassas, en geri l imli bölgelerinden biridir. Yalnızca Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi ve Filistin sorunu bile yeni dünya düzeninin Ortadoğu' daki dengelerini kökten sarsına potansiyellerine sahiptir. Tam da bu nedenle emperyalist güçler, Ortadoğu'daki hegemonyaları_nı korumak ve emperyalist emellerini gerçekleştinnek için, herşeyden önce ..bölgedeki gerici ve işbirlikçi rejimiere
386
dayanmaya çalışmaktadırlar. Ezilen emekçi bölge halklarına zulüm ve kan kusan krall ık_, şeyhlik, siyonizm, şeriat vb. gibi nice çağdışı gerici-faşist rejim emperyalizme verdiği hizmetlerden dolayı ayakta tutulmakta, güçlendiri lmektedir.
ABD emperyalizminin bölge jandarmalığını üstlenen ülkelerin başında İsrail gelmektedir. Bu terörist devlet bizzat ABD tarafından silahlandırılarak bölgenin en büyük askeri gücü ve iğrenç bir savaş makinası haline getiri lmiştir. Türkiye ise gerek
. bölgedeki stratejik konumuyla, gerekse de sadık uşaklığını sayısız kere emperyalizme kanıtlamasıyla, ABD'nin bölgedeki en güvenilir dayanaklarından bir ötekidir.
ABD şimdi bu iki gücü bir araya getirmiş bulunuyor. Ortadoğu'nun başlıca gerici güçlerini a'>keri ve siyasal paktlar doğrultusunda birleştirmek ve birer savaş makinası olarak bölgedeki devrimci kaynaşmaların önüne dikmek amacında olan ABD, bu ittifakla emperyalist hegemonyasını sağlamlaştırmayı umuyor. ABD yetkil i leri tarafından ittifakın amacı açıkça "Ortadoğu'da caydırıcı bir güç oluşturmak" olarak tanımlanıyor. Akdeniz'de
. ortak bir askeri tatbikat için protokol imz�layan ittifak güçleri, planlanan bu güç gösterisiyle daha bugünden bölge halklarına gözdağı veriyorlar. Gerektiğinde vurucÜ bir güç olarak her türlü devrimci, anti-emperyalist gelişmeyi kana boğmaya hazır olduğunu belirtiyorlar.
Türk burjuvazisinin yayılınacı emelleri
Daha önce de belirttiğimiz gibi, ABD-Türkiye-İsrail ittifakı ve onu hemen izleyen Güney Kürdistan işgali , sömürgeci Türk devletinin bölgede bundan böyle daha aktif bir rol oynayacağını ortaya koyuyor. Bunu hem, salt kendi askeri gücüne dayanarak bölgedeki egemenliğini koruyamayacağının, böylesi bir askeri yığınağın anti-emperyalist mücadele dinamiklerini besteyeceğinin bil incinde olan ABD emperyalizminin çıkarları gerektiriyor. Hem de, Türk burjuvazisi, tarihsel Arap düşmanlığıyla ve bir dizi başka dezavantajıyla bu görevi tek başına yerine getireme-
387
yen İsrai l 'in yanında bu role soyunmak için büyük bir istek duyuyor. Sömürgeci Türk devleti, emperyalizme en utanç verici bir uşaklıkla bağlı lığını kanıtladığı ölçüde, kendi emperyalist hayallerini gerçekleştirme zeminini de bulacağını umuyor. Körfez savaşı sırasında Özal tarafından " 1 verip 5 almak" şeklinde formüle edilen bu pol itika, bugüne kadar istenen son.uçları doğurmadı. Ne var ki, sömürgeci Türk devleti emperyalizme. daha fazla yaltaklanarak, hizmetlerinin karşılığını er veya geç alacağını umut ediyor. Bu <;loğrultuda Musui-Kerkürk 'ün ele geçirilmesi ise, geçmişten bu yana Türk burjuvazisinin yayılınacı iştahını kabartan en büyük tarihsel düşü olmuştur.
Türkiye burjuvazisinin, PKK üzerinde askeri üstünlük kurmak kadar, Musui-Kerkürk üzerindeki hesaplarının bir uzantısı olarak da gündeme gelen Güney Kürdistan işgal i , ABD emperyalizmi tarafından açıkça desteklenmektedir. ABD emperyalizmi , sömürgeci Türk devletinin uşakhkta kusur etmediği, kendi çıkarlarını zedelemediği sürece, tarihsel emelleri doğrultusunda daha aktif ve inisiyatifli bir politika izlemesine bugün için gözyummaktadır. Dahası ABD, Amerikancı Türk generalleri aracılığıyla, Güney Kürdistan ve buradaki petroller üzerindeki nüfuzunu artırmayı, etkinlik alanlarını genişletmeyi planlamaktadır. Yine bu işgalin Kürt işbirlikçilerine dayanılarak, onları bahane ederek gündeme getiri lmesi, ABD'nin Kürt sorununda PKK'yi dışlayan, KDP ve YNK gibi işbirlikçilere dayanan bölgesel çözüm planIarına denk düşmektedir.
ABD-Türkiye-İsrail ittifakının hemen ardından ve onun bir uzantısı olarak gündeme gelen Güney Kürdistan işgali, açıktır ki, İsrail ' in çıkarlarını da yakından i lgilendirmektedir. Sömürgeci Türk ordusunun Güney Kürdistan'ı işgali, Arap ülkeleriyle tarihsel bir düşmanlığı bulunan İsrail ' in İ ran ve lrak'ı bölmek, güçten düşürmek doğrultusundaki planlarıyla örtüşmektedir.
Ortadoğu halklarana karş1 sald1rgan odak
Bölgede caydırıcı bir güç oluşturmak için kurulduğu ilan edi-
388
len ABD-Türkiye-İsrail ittifakının gerçek yüzü, Güney Kürdistan işgal inin tümüyle gayrı-meşru ve kanl ı mantığına olduğu gibi yansımaktadır. Hiç bir siyasal ve hukuksal dayanağı bulunmayan, pervasız bir saldırganlığa dayanan iğrenç bir işgaldir sözkonusu olan. Sömürgeci Türk ordusu "insani yardım" gibi ikiyüzlü bir yalanın ardına sığınarak, günlerdir Güney Kürdistan ' ı bombalamakta, sivil insanlara kan kusturmaktadır. ·
Açıktır ki, Amerikan emperyalizmi Türkiye sömürgeci liği ve İsrail siyonizmi arasında kurulan ittifak, bölge emekçi halklarını şiddet ve zulümle egemenlik altına almak, her türlü özgürlük girişimini ezmek amacını taşımaktadır. Başta Kürt ve Fil istin halklarının dinmeyen kurtuluş mücadeleleri, gerici, ortaçağ kahntısı rejimler altında ezilen Arap halklarının derin özgürlük özlemleri bu kanlı ittifakla boğulmak istenmektedir.
Kapitalizmin can damarı olan petrol rezerv lerini barındıran Ortadoğu'da 40 y ı l ı aşkı n bir süredir emperyal izmin bekçi köpekliğini yapan Türk burjuvazisi , ABD-Türkiye-İsrail ittifakı ile bölgenin ezi len halklarına karşı soyunduğu kanlı misyonunu bir üst düzeye sıçratmaktadır. Türkiye kapital_izmi içerde ya�adığı derin çözümsüzlüğü ve çel işkileri , emperyalizme tam uşaklıkla ve dışa dönük aktif bir saldırganlıkla aşmaya Çalışmaktadır. Bugüne dek emperyalizmin ihtiyaçları gerektirdiği sürece, bölgedeki Arap halklarıyla karşı karşıya kalmaktan zaten geri durmayan sömürgeci Turk devleti , bugün Arap halklarının kanına giren siyonist İsrai l 'le kaderini birleştirecek denli i leri gidiyor. Böylece, özell ikle RP iktidarını n Türkiye halklarının dini duygularını istismar etmek için sık sık vurgu yaptığı "müslüman kardeşlik", "islam dünyası" vb. demagoji lerin tümüyle yalan olduğunu da sergi iemiş oluyor.
ABD-Türkiye-İsrail ittifakı bir kez daha ortaya koymuştur ki; sermayenin dini , ulusu, vatanı yoktur. Tek değeri para, Ortadoğu'daki adıyla petrol yeşil i dolardır. Bölgedeki petrol kaynaklarına hükmeden emperyalizm ve dayandığı işbirl ikçi-gerici rejimler Ortadoğu halklarına yıkım ve sefalet, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemektedir. Emperyalizm Ortadoğu 'da adeta, yeni dünya düzeni strateji leri doğrultusunda bir satranç
389
oyunu oynamaktadır. Geleceği emperyalizme ödeyeceği kanl ı diyetlere bağlı olan işbirlikçi gerici rejimler, bir piyon gibi oradan oraya sürülmekte, birbirine karşı din, mezhep, ırk, milliyet temelinde kışkırtılan halklar kırdırtılmakta, oluşan kan denizi üzerinde ise emperyalistler at koşturmaktadır.
Gerçek özgürlüğe, kahcı çözüme giden yol devrimdedir!
Bölge halklarını n kurtuluşu emperyal izmin ve onun gerici dayanaklarının Ortadoğu'dan sökülüp atılmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Sermayenin evrensel çıkarları karşısına ezilen emekçi halkIarın evrensel çıkarları ile çıkılmalıdır. Ortadoğu'nun kardeş halkl arı eş i t l ik ve özgürlük temel inde adil barış istemlerini gerçekleşti rmek için, herşeyden önce başlarındaki gerici rejimierin din, ırk, mezhep, milliyet kavgalarını körükleyen saldırgan politikalarını boşa çıkartmak, emperyalizme karşı mücadele bayrağını kaldırmak zorundadırlar. Ortadoğu 'da gerçek özgürlü-� ğe ve kalıcı çözüme giden yol, ezilen emekçi halkların işçi s ınıfı önderliğinde kendi gerici burjuva devletlerini yıkmalarından, emperyalist kölelik zincirini parçalamaktan geçiyor.
Türkiye işçi sınıfının da, ne Güneyi ve Kuzeyi ile Kürdistan'da kardeş Kürt halkına karşı sürdürülen kirli savaşta, ne Türk burjuvazisinin yayılınacı emellerinde, ne ABD emperyalizmine kölece bağlıl ıkla ve ne de siyonist isl"dil ile girilen saldırgan ·iuifaklarda en ufak bir çıkarı yoktur. Türkiye işçi vç emekçi lerinin çıkarı Ortadoğu 'nun ezilen halklarıyla birleşmekten, onlarla kenetlenmekten geçiyor.
Türkiye işçi sınıfı, içerde iMF ve CİA i le işbirliği içerisinde ezilen emekçi kitlelere zulüm estiren, ülkenin tüm zenginliklerini emperyalistlerin talanına açan, dışarda ise emperyalizme bekçi köpekliği yapan sermaye iktidarını yıkmak zorundadır. Kürt ve Arap halklarıyla birlikte ortak düşman olan emperyalizme karşı birleşik mücadelenin yol�;�nu açmak zorundadır.
390
Kızıl Bayrak Mayıs '97
Türk devletinin Türkmenlere dönük ikiyüzlü politikasi
Musul-Kerkük: "Kuzey Irak'taki misakı milli toprakları"
Bilindiği gibi Güney Kürdistan 'da bel l i bir 'fürkmen azınlığı yaşamaktadır. Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı topraklar daha çok Güney .Kürdistan' ın iki önemli kenti plan Musul ve Kerkük civarıdır, Musul ve Kerkük'ün petrol yatağı olması bu bölgeyi yüzyılın başından beri emperyalistlerin ve diğer bölge güçleri-nin nüfuz sağlamak, hak�m olmak için üzerinde çekiştiği bir. alan haline getirmiştir. Musul-Kerkük üzerinde· hak talep etmek ve t;Juralardaki ·petrol yataklarına sahip olmak sömürgeci Türk devletinin de geleneksel özlemidir. B u bölgenin eskiden Osmanlıların egemenliği altında olması pu doğrultuda taşınan hayallerin tarihsel temelidir
Birinci· emperyalfst savaş sonrasında bölgenin haritası emper-
391
yalist çıkarlar doğrultusunda yeniden çizilirken, Türk devletinin payına Kuzey Kürdistan düşmüştür. Türk devleti o koşul larda bununla yelinmek zorunda kalmıştır. Fakat Türk devleti sömürgeci, yayıl ınacı hedeflerini bir kenara almamış, Musul-Kerkük üzerindeki egemenlik özlemlerini içten içe sürdürmüştür.
Dünya koşul ları ve bölge "dengeleri uzun yıl lar Türkiye'nin Musul ve Kerkük üzerindeki hak iddasının resmi ve aktif bir dış politika haline gelmesine el vermemiştir. Bu alan uzun bir dönem ırkçı faşistlerin ve İhsan Doğramacı gibi misyonerierin propaganda malzemesi olarak kalmıştır. Türk devlet yöneticileri aynı' yı l larda I rak Türkmenlerinin adını ağzına almaktan bile kaçınmışlardır. 1 925 Türk-İngi liz-I rak antlaşmasında, 1 937 Sadabad Paktı ' nda, 1 946 Türk-Irak dostluk anlaşmas ında, 1 955 Bağdat Paktı 'nda, Türk devleti Musul -Kerkük ya da Türkmenlerle i lgili hiç bir talcptc bulunmamış, sözünü bi le etmemiştir. 1 959'da I rak devletinin Kerkük'de giriştiği Türkmen kıyımına da ayiıı şekilde sessiz kalınmı�tır. Sennaye devletinin bu tutumundaki tayin edici etkenierin başında, Kuzey Kürdistan üzerindeki egemenliğini koruma ve sömürgeci suç ortağı I rak devleti i le bu doğrultudaki ittifak çıkarları gelmiştir.
Türk devleti bu dönemde, Kürt ulusal hareketinin denetim altı nda tutulmasının ve czi lmesinin bir aracı olarak, Irak ' ı n Güney Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenliğine tam destek vermiştir. Bu çerçevede bölgede yaşayan Türkmenlerle ilişkileri de Irak devletinin desteklenmesi yönünde olmuştur.
Irak devleti i se, petrol bölgelerinde yoğunlaşan Türkmen nüfusunu, Türk devletinin yayılınacı emel leri karşısında potansiyel bir tehlike olarak görmüş, uyguladığı baskı politikasını dönem dönem katliamlara dek vardırmıştır. Türk ve Irak devletlerinin Türkmenler üzerinden kendi gerici çıkarları için çekişmelerinin kanlı faturası, sonuçta Türkmenlcrc kesilmiştir. Öte yandan I rak devleti, bölgedeki Türkmenler i le Kürtleri birbirlerine karşı kışkırtıp kul lanmaktan da geri durmarn ışıır.
Türk devletinin Musul-Kerkük özlemleri, i ran-Irak savaşı sırasında, savaşın İran lehine dönmeye başlamasıyla birl ikte yeniden
392
alevlenmişti . Ası l kibriti çakan ise ABD idi. İ ran ' ın M usuiKerkük'ü ele geçirme ihtimali beli ri nce, Türk devletinin i ran 'a karşı savaşa girmesi ve Musul-Kerkük 'ün işgal i ABD tarafından gündeme getirildi. Aynı politika, 1 958'de General Kasım'ın iktidarı ele geçirmesi sonrasında, lrak 'a karşı savaş girişimiyle de gündeme getirilmişti. Türk devleti sözde "lrak'ın toprak bütünlüğünü dış mihraklara karşı korumak için" Musul ve Kerkük'ü işgal edecekti. Asıl korunmak istenen ise emperyalistlerin bölgedeki petrol çıkarlarıydı.
O yı l larda Musul-Kerkük emelleri, Türkmenlerle "soydaşlık" bağından çok, bu toprakların sözde Osmanl ı mirası olması ve sözde "misakı mi l l i" içerisinde yer almasıyla teınellendiri lıncye çalışıl ıyordu. Bu yoldan sadece Türkmenler üzerinde değil, Kürtler ve Güney Kürdistan üzerinde de hak i lan edi lmiş oluyordu.
Türkmen politikasında Türk devletinin iğrenç ikiyüzlülüğü
Körfez savaşı sonrasında sözkonusu bölgedeki değişikl iklerin neler olduğu bijiniyor. Emperyal istlerin Ortadoğu'daki hegemonya savaşının temel alanlarından biri G.Kürdistan topraklarının denetimi üzerinde odaklanıyor. Bölgedeki Türkmen nüfus, onları kendi yayı l ınacı emellerinin ve emperyalizmin hizmetine koşmak isteyen Türk devletinin yeniden ağzını sulandırıyor.
Bugün Türk devleti , Türkmenlerin adını ağzından düşürınüyor. Türkmenleri soydaş ilan ediyor, u lusal haklarının hamisi rôlüne soyunuyor. İ çlerinde Türkmen lerin kendi kaderini tayin hakkınının tanınmasını talep edenler dahi var. Bu ne iğrenç bir ikiyüzlülüktür. Kuzey Kürdistan' ı i lhak eden, sömürgeci egemenliğini Kürt halkına soykırımiarta dayatınaya çalışan, Ki.irt ulusal özgürlük mücadelesini kanla hoğınaya çalışan, kendi sınırlarını Kürtlerin yanısıra bu topraklarda yaşayan bütün halkiara zindan eden söınürgeci faşist sermaye devleti, Irak devletine karşı Türkmenlerin ulusal haklarının savunucusu kesiliyor! Hem de Irak'taki Türkmenlerin bölgedeki Kürtlerle eşit etnik, ki.i l t i.ircl ve
393
yönetimsel haklara sahip olması gerektiğini talep ederek! Türk devleti, halklar arasında eşitlik istiyor! Uluslararası kamuoyunu bu konuda duyarlı olmaya, adilane davranmaya davet ediyor!
Türk devleti dün, bir yandan, "içerde" Kürt halkının en temel haklarını inkar edip katliamlar örgütlerken, diğer yandan "dışarda" Bulgaristan 'daki Türklerin ulusal etnik hakları üzerinden demagoji yapıyordu. Ama bugün, "içerde" aynı politikayı şiddetle sürdürürken, "dışarıda", sınırının üç karış ötesinde, Türkmenlerle Kürtler arasında eşit hak talep etmesi , Türk devletinin bu iki-. yüzlüiüğünü daha da iğrenç kıl ıyor.
Son dönemde burjuva ideologların, CIA ve MiT'in kalemşörlerinin, "Türkmen sorunu" üzerine yazıp çizmeleri artmıştır (Bkz. "Avrasya Dosyası", "Strateji", "Yeni Forum" vb. MiT bağlantı l ı "akademik" yayınlar). Dün Türk devleti yetkililerince bile toplam 400-500 bin olarak ifade edilen Irak Türkmenlerinin nüfusu bugün 3, hatta 3.5 milyon olarak iddia edil iyor. Irak sömürgeciliğinin Türkmenleri nasıl ezdiği, Kürtlerin haklarından söz edi l irken Türkmenlerin nası l unutulduğu, Türkmenlere dönem dönem tanınan bazı etnik-kültürel hakların nasıl geri alındığı ya da kağıt üzerinde kaldığı tartışı l ıyor. Türkmenlerin Irak devleti tarafından nası l asimilasyona uğratı ldığı, köy isimlerinin nasıl değiştirildiği, nasıl sürgün edildikleri, nasıl katledildikleri vb. üzerine sayfalar dolduruyorlar. Bu "yazarlar" I rak anayasalarında Türkmenlere dönük eşitsizlikleri , haksızlıkları didik didik incelİyorlar. Türkmenlere bölgedeki A rap ve Kürtler i le eşit haklar ve yanısıra kendi kaderini tayin hakkı talep ediyorlar! Tüm bunlar, "Kürt halkı , Kürt halkının ulusal hakları" sözünü edenleri dahi hapse atan, partileri bu yüzden kapatan, yöneticilerini bu yüzden idamla yargılayan, sömürgeci savaşta kan içmeye doymayan TC devletinin kalemşörleri tarafından yazı l ıyor!
Gerçek şu ki, dün olduğu gibi bugün de bölgedeki Türkmenlerin etnik, kültürel, toplumsal, ekonomik, siyasi sorunları, gerçekte Türk devletini zerre kadar i lgilendirmiyor. Türk devleti bun- · ları bahane ederek, Türkmenleri kendi gerici çıkarlarına alet etmenin, Musul ve Kerkük 'ün petrol yatakları üzerinde nüfuz
394
sağlamanın hesabını yapıyor. Ve bu politikasını sadece "dışarıda" ABD'nin dümen suyunda yayılmacılık için değil , aynı zamanda "içeride" Kürt ulusal hareketini ezmek, sömürgeci egemenliğini sürdürmek için bir dayanak olarak kul lanmaya çalı şıyor.
Yeter ki ABD "evet" desin!
Türk devlet yetkili leri yı l lardır ABD'nin "Türkmen sorununu" gündemine alması için çabal ıyorlar. ABD'nin "Türkmen sorununu" gündemine almas ı , Türkmenleri bölgedeki kan l ı hegemonya politikasında kendi emperyalist çıkarlarının bir dayanağı olarak kullanması anlamına geliyor. Örneğin "Ortado,�u" gazetesi yazarı faşist Ferruh Sezgin, "Irak' ta Türk Hakları Yok mu?" başlıklı yazısında, Irak devletine karşı Kürt ve Şii cephelerinin yanısıra Türkİnı;:n cephesinin açılması gerekliliğini, "Amerikanın menfaatleri açısından" daha 1 992 yı lında şöyle formüle ediyordu:
"ABD yönetiminin kararsızlığı şurada: İki cephe bir bütünlük teşkil edemiyeceğine göre, Amerikan menfaalleri hangi cephenin desteklenmesini ya da hangi cephe üzerine daha çok aynanmasını gerektiriyor? Cevabı tam olarak bulunmayan soru, bu.
Birinci cephe desteklenirse, Kürt ağırlıklı bir muhalefet, bütün Irak' ı temsil edebilmekten çok uzak olacak. İkinci cephe desteklenir se, sadece Şiiterin de bütün lrak' ı temsil edemiyece,�inin yanısıra, güçlenecek olan Şii hareketinin yeni ivmesi, Arap yarımadasındaki Amerikan uydusu yönetimleri birer birer devirebilecek.
Ya Irak Türkleri? Bu kaostan yararlananarak, Irak Türkleri için teminatlar aramak Türkiye'nin görevleri arasında değil mi? Türkiye' nin önünde, Irak Türklerine yeni teminatlar getirebilmek ya da Turan yolunda bir önemli adım atmak gibi tarihi bir şans yatıyor."
Türk devleti, ABD'nin bölgedeki Kürtlere -Talabani ve Barzani gibi işbirlikçi lere- dayanmak yerine Türkmenlere dayanmasını, hiç olmazsa temel dayanaklardan birinin de bu olmasını
395
sağlamaya çalışıyor. Bölgedeki son gelişmeler, · işbirlikçi Kürtler arasındaki iç savaş ve yanısıra bunların Irak ve İran devletleriyle girdikleri i l işki ler, tüm bunların ABD nüfuzuna zarar vermesi, aklısıra Tür� devletinin bu önerisini daha rasyonel kılıyor. Türk devleti ABD'ye; "Kürtlere güvenilmez, Kürtlere verilen destek sonuçta PKK 'yi güçlendirir ve döner sizi bizi vurur. Oysa Türkmenler saftır, uysaldır, Irak devletine karşı bug"üne kadar tek bir kurşun bile sıkmamışlardır, hiç bir devrimci tehlike arz etmezler, onları nasıl İstersek öyle kullanırız" diyor.
Türk devletinin Türkmen politikasını resmi ağızlardan daha yüksek sesle ifade etmeye başlaması, Çiller'i n ABD gezisi sıra-. sında bu politikaya oriay alınması sonrasında gerçekleşiyor. Aynı gezide Çiller ABD yetkili lerine şunu söylüyordu: "Bugüne kadar ne istediniz de yapmadık, talep etmed(�iniz şeyleri de yerine getiremezdik ki!" Bu cümleler dahi Türkmenlerin hangi çıkarlara alet edilmek istendiğini göstermeye yeter. Türkmenler, ' Ürtadoğu'da emperyalistlerin kanlı satranç tahtasına, ABD'nin yeni bir piyonu olarak, TC'nin "turan" atının himayesinde öne sürüirnek isteniyor.
Türkmenler ABD ve TC'nin gerici çıkarlarına kurban edilmek isteniyor
Türk devleti bu politikadan çok yönlü çıkar sağlamak amacında. Birincisi , ABD ' nin Türkmenleri dayanak olarak kullanması, Türk devletinin de bölgedeki egemenlikten pay alma ve yayılınacılık imkanlarını arttıracak. ikincisi, Türkmen kozu Barzani'nin bölgedeki egemenliğini dengelemenin ve onu PKK'ye karşı savaşa zorlamanın bir aracı olarak kul lanılmaya çalışacak. Üçüncüsü, bizzat Türkmenler si lahlandırılarak PKK 'ye ve gerektiğinde bölgedeki diğer Kürt hareketlerine, Şi i muhalefetine ve Irak, iran, Suriye devletlerine karşı kul lanılmaya çalışı lacak.
Bu politika doğrultusunda gündeme getiri len i lk adım, Güney Kürdistan 'da işbirlikçi Kürtlerin yönetimine Türkmenleri de ortak etmektir. Güney Kürdistan 'daki sözde güvenlik bölgesini
396
Türkmen nüfusunu da kapsayacak şekilde genişletmektir. Türk devleti bunun için, bugün kendi içinde 1 2 parçaya ayrı lmış olduğu söylenen ve her biri aşiret çıkarları temelinde birbiriyle ihtilaflı dağınık Türkmen gruplarını kendi güdümü altında bi rleştirmeye çalışıyor. M iT ve Kontrgeril la bölgedeki Türkmenler !irasında hummalı bir faaliyet yürütüyor. Dağınık Türkmen gruplar merkezi Ankara 'da bulunan sözde Türkmen cephesi çatısı altında örgütlenmeye çalışılıyor. işbirlikçi reisler satın alınarak Türkmenler silahiandın imaya ve PKK 'ye karşı savaşa hazırlanıyor. Türk dev let i , Türkmenleri · faşist turancı sömürgeci propagandayla zehirl iyor. B ir yandan da ABD'ye Türkmenler üzerinden yeni bir ajan ordusu örgütlerneye çalışıyor. Türkmenler is_e daha şimdiden işbirlikçil iğin tokatını yemeye başlamış durumdalar. Saddam' ın '96 yazındaki saldırısı i le bölgedeki Türkmenler de katledilirken, bunların işbirlikçi reisieri Ankara'da Türk devleti tarafından ağırlanmakla meşgul lerdi.
Türkmenler Türk Devleti ile işbirliğini reddetmelidir
Eğer Türkmenler üzerlerine oynanan bu politikaya alet olursa birer maşa olarak ateşin içine iti lecekler. Türkmenlerle Kürtler ve Araplar arasındaki düşmanlık daha da kışkırtı lacak. Türkmenler ABD'nin ve TC' nin paralı askerleri, ajanları olarak onların çıkarları doğrultusunda kul lanı lacaklar. Gerektiğinde Irak devletinin önüne bir hedef tahtası olarak sunulacak, bir yem olarak atılacaklar. Türkmenler açısından ulusal-kültürel hakların, özgürlüğün kazanı lma<>ı değil, köleliğin en onursuz biçimde devam etmesi anlamına gelecek. Emperyalistlerin ve bölge devletlerinin çıkar çatışmasında kapitalistlerin petro-dolarları uğruna kurbanl ık koyun gibi kardeş kavgalarına, kıyım·ıara sürülecekler.
Türkmenler bugüne kadar Türk devletinin ne hayrını görmüşlerdir? Türk sermaye devleti, TC hapishanesinde yaşayan halklara, emekçifere kölelikten, sefaleUen, zulümden başka ne vermiştir ki, Türkmenlere rie verebilsin? Daha dün Körfez savaşı sonrası, lnık sömürgeciliğinin Kürtlerle birlikte Türkmenlere yönelik giriş-
397
tiği katliama Türk devleti bizzat seyirci kalarak destek vermedi mi? Türk devleti daha dün Saddam'ın zulmünden kaçarak Kürtlerle birlikte göç eden Türkmenleri toplama kamplarına doldurmaya ve kendi sınırları dışına sürmeye kalktşmadı mı? ·Türk devletinin aynı demagojilerine kanarak Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç eden "soydaş"ların bugünkü durumları nedir? Türk devleti bir dış ve iç politika malzemesi olarak kullandığı, kendi gerici ç ıkarlarına alet etmeye çalıştığı bu insanlar Türkiye'ye göç ettiklerinde dönüp de yüzlerine bakmış mıdır? Türk devletinin "tarihsel ve kültürel bağlar" deınagojisi i le çengel attığı ve ABD emperyalizmine bir yem olarak sunduğu Azerbaycan halkı ve toprakları bugün emperyalist-kapitalist boyunduruk altında sömürütüp yağmalanınıyor mu? Bosna'da dökülen "müslüman kanı" üzerine duygu sömürüsü yapan Türk devleti, bu savaşın taraflarından biri olarak aktif kışkırtıcısı değil mi? Türk devleti, dün çıkarları öyle gerektiriyor diye Türkmenler karşısında sağır dilsizi oynuyordu, bugün Türkmenleri el üstünde tutuyor gözüküyor. Oysa Türk devletinin· gerici burjuva politikası özünde aynıdır, değişen sadece koşullar ve çıkarlardır. Bu politikayı belirleyen ise, dün olduğu gibi bugün de Türk burjuvazisinin sefil çıkarları ile emperyalizmin bölge çıkarlarından başka birşey olmamıştır.
Türkmenler özgürlük için mücadele yolunu seçmelidir
Türkmenler Türk devletinin ve onun aracılığıyla emperyalistlerin gerici çıkarlarına alet olmayı kabul etmemelidir. Türkmenlerin tek bir kurtuluş yolu vardır. Bu yol, sömürgeci Irak devletine karşı , emperyalizmin bölgedeki egemenl iğine karşı, Türk, İran, Suriye vb. devletlerin gerici sömürgeci çıkarlarına karşı, bölgedeki Arap ve Kürt halklarıyla birleşınek ve bağımsız devrimci savaşt yükseltmektir. Bölge proJetaryası ve emekçi halklarıyla güçlerini birleştirmektir. Bu yolda atılacak her ileri adım, özgürlüğün ve gerçek kurtu luşun önünü açacaktır. Tersi ise, gerici savaşlarda kardeşin kardeşi boğazlamasını getirecektir. Köleli-
398
ğin, sefaletin batağına daha fazla saplanmak, işbirlikçiliğin çamuruna bulaşmak anlamına gelecektir. Türkmenler, bölgedeki Kürt, Arap, Fars, Türk ve diğer halklardan kardeşleriyle birlikte emperyalizme ve bölge gericiliğine karşı özgürlüğün, özgürlük için devrimci savaşın yolunu seçmel idir.
Kızıl Bayrak Mayıs '97
399
"Turan" at1n1n dizginleri kimin elinde?
Doğu B loku'nun çöküşü ve Sovyetler Birliği 'nin dağılışı i le birlikte eski dünya dengeleri altüst oldu. Balkanlar, Kafkasya vı;: Ortadoğu'da ortaya çıkan. boşluk alanları ·ve kurulan yeni devletler, emperyal ist kapital i st güçler ara�ında bu . alanlara dönük hegemonya m üc�delesinin yükselmesini de beraberi nde getirdi. Bu gelişmeler Balkan.l�r, Kafkasya ve Ortadoğu 'nun orta yerinde bulunan Türk devletinin de geleneksel dış politikasında bir değişikliği dayattı.
Türkiye "tarihsel ve kültürel bağlarını" kul lanarak bu. bölge ülkeleri üzerinde nüfuz kurmaya, emperyalistlerin çıkar mücadelesine katı lmaya, onlara aracı l ık etmeye yöneldi .
.P u yönelişi sadece yeni dünya koşul larının gerektirdiği dış politika ihtiyacı biçimlcndi:miyordu. Türk devleti aynı zamanda çözümsüz iç sorunlarının üzerini de bu sayede örtmeyi umuyordu. Emperyalist şovenist hayalleri yığınlara
. bi rj kurtuluş ·yolu o larak
400
sunmak, pan-türkist, pan-islamİst düşünceleric onları zehiriemek için de bir fırsat sayıyordu bu dış politika açı l ımlarını.
Ne var ki, Türk devletinin kendi çevresine dönük emperyalist hayalleri yeterli dayanaktan yoksundu. Balkanlar'da, Kafkasya'da, Orta Asya'da uğradığı i lk hezimetler, bi.ı bölgelerde oynayabi leceği rolün sınırlarını da göstermiştir.
Türk devletinin �'Türk ve İslam dünyası" i le "tarihsel ve kültürel bağları" ancak ABD'nin bölge politikası ve çıkarları ilc çakıştığı durumlarda bir işe yarayabilmiştir. Ancak bu durumlarda "turan" atı şahlanmış, Orta Asya'nm petrol steplerinde, Balkanlar' ın hassas bölgelerinde "dörtnala" koşmaya heveslcnmiştir.
Bosna politikası bunun tipik bir örneğidir. Azerbaycan deneyimi ise bunu tersten göstermiştir. Türk devleti Azerbaycan 'da boyundan büyük işlere kalkışmış, Elçibey üzerinden Azerbaycan yönetimi üzerindeki nüfuzunu arttırmak istemiştir. Azerbaycan petrollerine hakim olmanı n, hiç değilse bu emperyalist talan sofrasından büyük bir lokma kapmanın hayalini kurmuştur. Türk faşistleri . Rusya'ya karşı cihad açıp sözde bağımsız Azerbaycan uğruna bu ülke topraklarında CİA, MOSSAD ve' M iT' in ortak yönlendirmesi altında hummalı faaliyetiere girişmişlerdir. Amaçl arı Azerbaycan' ı Rusya'nın nüfuzundan kurtarıp, ABD'nin nüfuzu altına sokmaktır. Ancak Rusya'nın ağırl ığını koymasıyla Elçibey i le birlikte Türk devletinin Azerbaycan hesapları da suya düşmüştür. Sonuçta Rusya'nın petrol payı artmış, Türkiye'nin ise azalmıştır. Asıl egemen ABD için ise, Elçibey'in gidip A liyev 'in gelmesiyle fazla bir şey değişmemiştir.
Azerbaycan hezimetinden sonra Türk faşistleri ABD'ye Elçibey'e destek vermediği için kızmışlardı. Kızgınl ıkları, ABD tarafından aşağı l ık bir şe
.ki lde kulianılma!arına deği l , kul lanıldık
tan sonra bir tarafa atılmalarına dönüktü. Gerici burjuva mil l iyetçil iğinin "kişi l ikl i", "bağımsız" dış pol i tika bağırtılarının arkasında, emperyalizme hizmetlerinin karşı l ığını alarnamanın acısı yatar. Eh, "kötü tüccarın" namusu bu kadar· olur! B unlar da göstermektedir k i , Türklerin "turan" atı , gerçekte dizginleri emperyalizmin elinde olan ve bizzat bölgedeki "Türk" halklarını
401
hedefleyen bir "truva" atıdır. Emperyalizmin desteği olmadan değil bir adım atacak, kişneyecek halde bile değildir.
"Türk ve islam dünyasına liderlik" demagojisi, Türk devletinin ABD emperyalizmi için Ortadoğu'da bekçi , İslam dünyası ile i l işkilerd� köprü, Orta Asya ile i l işkilerde taşeron konumu üzerine kuruludur. Türkiye'nin Balkanlardaki kışkırtıcı faal iyetleri bütünüyle ABD'nin dümen suyundadır. Türk devleti bu bölgelere dönük olarak emperyalizmin hizmetinde gerici, militarist, saldırgan bir dış politika izlemektedir. Mill i menfaatler demagojisiyle emperyalistlerin hizmetine koşmakta, bu bölgeler üzerinde emperyalist kölelik i l işkilerinin pekişmesine, doğal kaynaklarının emperyalistler tarafından yağmalanmasına aracılık etmektedir. En Türkçü, en Turancı , en İslamcı geçinen faşistler Orta Asya ve Kafkaslar'da bizzat emperyalizm ve siyonizm için misyonerlik görevine soyunmuşlardır. Tıpkı Türkiye'de emperyalistlerin ve yerli ortaklarrom bekçi köpekl iğini yaptıkları gibi.
Balkanlar'da olduğu gibi Orta Asya'da da Türkiye'nin rolü, ABD emperyalizminin çıkarları tarafından belirlenmektedir. Türki Cumhuriyetlerde ise üzerine düşen misyon, ABD ve İsrail firmalarına aracılık, taşeronluk yapmaktan ibarettir. "Tarihsel ve kültürel bağlar", emperyalistlerin ve siyonistlerin yolunu düzlernek için kullanılmıştır.
Türk devleti bir süredir de Irak'taki Türkmenlere yönelerek "aktif' dış politikasında yeni bir kanlı sayfa açmaya hazırlanıyor.
402
Kızıl Bayrak Mayıs '97
"ihanet belasi" bu kez aşiiacak m1d1r?
işbirlikçi önderliğin (KDP) sömürgeci Türk devletini Güney Kürdistan 'a davet etmesi ve onunla birlikte-· PKK'ya saldırması PKK içinde sert ve yoğun tepki,lere yol açmış bulunuyor. KDP bu son İcraatı üzerinden bir kez daha yoğun biçimde "işbirlikçil ik" ve "ihanet"le suçlanıyor.
Halka güvenmek yerine emperyalizmle ve bölgedeki sömürgeci devletlerle uzlaşmak ve onlardan birine yaslanmak, Güney'deki işbirlikçi önderi ikierin her zaman�i tutumudur. ihanet ise onların tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır ve neredeyse tüm bir geçmişlerine damgasını vurmuştur. Komünistler yıllardır, üstelik bizzat Güney Kürdistan'daki ulusal mücadelenin somut tarihsel ve güncel deneyimlerinden hareketle döne döne bu gerçeğe işaret ediyorlar. Peki ama komünistlerin yıllardır Kürt sorununa verdikleri önemin ve Kürt halkına karşı sorumluluklarının bir gereği olarak dile getirdikleri bu gerçeği görmek ve dile getirmek için
403
Güney Kürdistan ' ın bir kez daha işgal edilmesi mi gerekiyordu? Ya da bu gerçeği görebilmek için her defasında Kürt halkının büyük acılar yaşaması şart mıdır? Daha önemlis i , bugün dile getirilen bu sözler, işbirlikçi önderlik hakkında nihayet ulaşı lmış bir açıklığın ve işbirlikçi önderliğe karşı bundan böyle takınılacak kesin bir tutumun i fadesi midir?
Örneğin , M.Can Yüce 'nin Özgür Politika ' da yayınlanan "ihanet Belasi ' ' başlıklı yazısı , bu soruna yaklaşıma il işkin olumlu ve i leri bir örneği oluşturuyor. M .Can Yilice bu yazısında işbirlikçi önderl iğin tüm bir tarihinin teslimiyet, uşaklık ve ihanetin tarihi olduğunu bel irtiyor. Bunun ise Kürt egemenlerinin, yani feodal-buı:juva sını fın genel tutumu olduğunu, uşaklık ve ihanetin gerisinde de bu sınıfın benci l çıkarlarının yattığını söylüyor. Tam da bu nedenle i şbirl ikçi önderliğin ihanetlerine karşı veri lecek bir mücadelenin haklı ve meşru bir müca· .ele olduğunu ve bunun kesinlikle "kardeş kavgası" olarak algı lanmanıası gerektiğini ileri sürüyor. Ve nihayet sözü getirip şuraya bağlıyor:
"Çok net hi�·imde anlaşilıyor ki: Güney' de ilıanet sökülüp utılmadan ulusal hirl(�i. federasyon/aşmayı gerçekleştirmek, devrimi zafere ulaştırmak nıümkiin de.�ildir. Kurunısalluşnıış. savaş a.�alı.�ı ile palazlanmış KDP ile di,�er ihanet odakları gelişmenin . uluslaşmamn ve ulusar davan /ll öniindeki en hiiyiik engel/erdir. Mutlaka aştimaları gerekiyor."
işbirl ikçi öndcrl iğe i l işkin bu tür değerlendirmeler, PKK ve en başta da A. Öcalan. tarafından daha önce de yapı lmıştı. Ancak biliniyor ki, bu değerlendirmeler genell ikle PKK ile bu ihanet odakları arasında ciddi çelişki ve sorunların yaşandığı dönemlerde yapı lmıştı ve gerçek bir kavrayışa oturınuyordu. Bu nedenle de kalıcı olamadı. işbirlikçi ihanete dönük tüm bu sözler adeta öfke ile söylenmiş nitelemeler olarak kaldı ve bir süre. sonra da unutuldu. Bu kez tersi olacak mıdır? Örneğin M. Can 'yüce'nin di le getirdiği düşünceler u lusal harekette egemen ve kalıcı bir bil ince dönüşecek midir? Gerçekten de bundan böyle "ihanet odakları"na karşı kesin ve tutarlı bir mücadelenin içine giri lebi lecek midir?
Dahası var. Güney Kürdistan'daki feodal-burjuva önderlik
404
geçmişte sözde de olsa bir "ulusal kurtuluş" mücadelesi veriyordu. Harekette zayıf da olsa ulusal bir yan vardı. Bugün bu bile yok. işbirlikçi Önderlik bugün "ulusal çıkar", "ulusal dava" gibi şeyleri bir yana bırakmıştır. Tümüyle kendi sefi l sınıfsal çıkarları için savaşmaktadır. Öte yandan onlar dün de sömürgeci l iğin Güney'deki temel dayanağıydı lar ve dün · de vesayete açıktı lar. Bugün ise kaderlerini tümüyle emperyalizme ve bölgedeki gerici rejimIere bağlamışlardır. Gel inen yerde yı l larca peşinden koştukları güdük bir otonomi için mücadele edecek güç ve iradeden dahi yoksundurlar. Tüfllüyle em�eryalizm in vesayeti altına girmişlerdir. Ve nihayet işbirlikçi önderl ik günümüzde bölgede her türlü gericiliğin kalesi haline gelen sömürgeci Türk devletiyle sıkı bir işbirl iği içine girmiştir. '92'de olduğu gibi onu yeniden Güney Kürdistan ' a davet etmiştir ve PKK'yi ezmeye çal ı şmaktad ır. Tam da böyle bir dönemde, A.Öcalan, KOP'ye dönük "hainlik", "işbirlikçi lik" gibi öfkeli · suçlamalarda bulunmasına karşın hala KOP'ye bir takım çağrı lar yapabi l iyor. KPD'dcn "ulusal çıkarlar"ı esas alıp sömürgeci Türk devletiyle işbirliğine son vermesini istcyebi l iyor, Bu durumda PKK 'den bell i bir kararl ı l ıkla Kürt feodal-burjuva sınıfına yönelmesi ve onu tasfiye i le sonuçlanacak bir mücadelenin içine girmesi beklenebil ir mi? işte bu ku�kultidur. Her şeyden _önce bugünkü pol itik yönelimi buna engeldir.
PKK yoksul köylü ağırl ık l ı bir emekçi sınıf hareketi olarak doğup şeki l lendi. Onu özell ik le i lk döneminde karakterize eden de bu. emekçi sınıf kiml iğiydi. Ancak PKK emekçi sınıf kimliğinin ön planda olduğu bu i lk dönemlerde dahi hep u lus;ıl istemleri di l lendirdi . Bu i stemler için mücadele etti. Sınıfsal istemler temelinde bir propaganda ve ajita<>yondan ve bu istemler temelinde bir mücadeleden ·ısrarla uzak· durdu.
'93 ateşkesi sonrasında ise durum tümüyle fark l ıdır. PKK bu tarihten itibaren u lusal -sorunda düzen içi bir çözüm demek olan "siyasal çözüm" çizgisine kaymıştır. Emekçi sınıf kimliğinden belirgin bir uzaklaşma vardır. Özgürlük mücadelesinin yoksul köylü emekçi tabanına dayalı halkçı-devrimci karakteri belirgin bir biçimde geri plana düş�üşliir. Ulusal hareket en saf biçimiyle
405
ulusal istemler çizgisine otunnuş, ulusal burjuva karakteri önplana çıkmıştır. Dahası PKK bu tarihten itibaren Kürt toplumuna i l işkin sınıfsal kategorileri iyice anmaz olmuştur.
PKK için yalnızca bir bütün olarak "Kürtler", "Kürt toplumu" ve "Kürt kimliği" vardır. "Kürt toplumu'.'nun çıkarları birbirine taban tabana zıt sınıflardan oluştuğu onu çok fazla ilgi lendinnemektedir artık. PKK'ya göre her sınıftan "ulusal hainler" ya da "sömürgeci liğin ajanları" vardır, Görev- bunlar dışındaki tüm ulusal güçlerin lier düzeyde birliğini sağlamaktır. "Kürt u lusunun her düzeydeki birliği", bu, bugün PKK'nin temel bir politikasıdır ve PKK umudunu adeta bu politikaya bağlamıştır. Açık ihanete rağmen A. Öcalan'ın hala KDP'ye çağrı yapması i_şte bu politikanın bir ifadesi ve sonucudur." PKK devrimci ulusal kimliğinden vazgeçmedikçe (vazgeçmediğine göre), emperyalizmin "yeni dünya düzeni" çerçevesine oturan planlarının basit bir piyonu haline gelmedikçe (gelmediğine göre) bu politikanın gerçekjeşme şansı yoktur. PKK' nin ve A. Öcalan' ın Kürt feodal lerine ve aşiret ağalarına, Barzani ve Talabani ' I ere yaptığı tüm çağrı lar da sonuçsuz kalacaktır. Çünkü Barzani ve Talabani 'nin tutumunun nesnelsınıfsal bir mantığı vardır ve onlar her durumda buna uygun davranacaklardır.
"Kürt feodal-burjuva - önderlikleri için öncelikli olan kendi gerici 'sınıfsal' çıkarlarıdır. Çağımııda mülk sahibi sınıflar ancak kendi sınıf çıkarlarına yanıt verdiği ölçüde 'ulusal' çıkarlar için savaşabilir/er. Ancak bu çerçevede bir 'ulusal birlik' i savunabi Zir/er. Bu ikisi karşı karşıya geldiği ve kendi .çıkarları tehlikeye gird(�i andan itibaren ise Kürt mülk sahiplerinin her bir kesimi seçimini birincisinden yana yapacaktır. Kürt ulusal hareketinin tarihi bunu tartışmasız kanıtıdır. Devrimci bir çizgide gelişen bir ulusal özgürlük mücadelesi ise her zaman mülk sahibi sınıfların bu ihanet duvarına çarpacaktır. Bu ihanetin sımfsal mantığını görmezlikten gelenler, Kürt üst smıj7arından medet umanlar, bu ihaneti her seferinde acı bir biçimde yaşayacak/ardır. " '92 yılmda yaşanan buydu. Ve bugün bir kez daha bu yaşanmaktadır. "
Sonuç olarak, "ulusal birlik" politikası sömürgeci Türk dev-
406
Jetinin işbirlikçi Kürt önderliği i le işbirliği halinde gerçekleştirdiği son işgalin şahsında çok açık bir şekilde iflas etmiştir. PKK bu gerçeği artık görmeli ve "ulusal birlik" politikasını terketmelidir. Aksi halde ulusal "ihanet belası"ndan hiçbir zaman kurtulamayacaktır. PKK Kürt üst sınıfları içinde kendisine müttefik aramak yerine vakit geçirmeksizin yüzünü kendisini vareden Kürt emekçi sınıfiarına dönmelidir. Bugünkü gelişmeleri hem Kuzey ve hem de Güney Kürdistan'da Kürt egemen sınıfiarına karşı demokratik ve devrimci bir mücadelenin vesilesi haline getirmelidir. Daha da önemlisi, Kürt ulusal sorunu bugün her zamankinden daha belirgin bir biçimde bir bölge sorunu haline gelmiştir. Dolayısıyla bu sorun gerçek, tam ve kalıcı çözümünü ancak bölgesel düzeyde ve toplumsal bir devrime bağlanmış bir mücadele içinde bulabilecektir. Bu ise herşeyden önce başta Türkiye proJetaryası ve emekçi sınıfları olmak üzere bölgenin diğer ezilen emekçi halklarıyla samimi bir i ttifak demektir. PKK herkesten ve herşeyden çok böylesi bir ittifakın oluşması için çaba göstermelidir. Her defasında büyük acı lara ve yıkımiara yolaçan "ihanet belası" ancak bu koşul larda aşılabil ir.
. Ihanet Belasi
Kızıl Bayrak Haziran '97
"Kürdün ihanet yarası çok derindir; kökleri tarihimizin derinliklerine uzanıyor. Kürtler kadar ihanet belasından çeken başka bir halk var mıdır? i hanet bügüne kadar Kürtlerin peşini bırakmadı , bir gölge gibi onu izledi. Her defasında da çok derinden ve kapsaml ı vurdu. Eğer bugüne kadar belini doğrul tamadıysa · bunun en temel nedenlerden birisi tarihsel ihanet belasıdır!
"Halkımız tarih boyunca yabancı egemenlere, işgal ve istilaya karşı ayaklandı , görkemli direnişler sergiledi. Ancak bu direnişler her defasında yenilgi lere uğradı .Yenilgi lerden sonra büyük katliamlar yaşandı ." . . .
407
"Kazanmanın, bu direnişler sonucunda özgürlüğü yakalamanın, özgür ulusfar topluluğu içinde onurlu bir yer tutmanın olanakları vardı. Ancak yine ihanet belası yüzünden bu olanaklar ve fırsatlar kaçırıldı, ağır kölelik ve yok olma süreçlerine muhatap oldu. Direnişçilerio başları altın tepsi lerde zalimlere sunuldu. Böylece ihanet. kapkara harflerle tarihimize geçti , toplumsal yapımııda onulmaz yaralar açtı." . . .
"Kürt egemen sınıfların tarihi genel olarak teslimiyet, uşaklık ve ihanet tarihidir. Kendileri ihanet etmekle kalmamışlardır, aynı zamanda bu uğursuz çizgilerini bir yaşam tarzı olarak toplumumuza egemen kılmaya çal ışmışlardır. Böylece ihaneti ulusal dokumuza kazımışlardır. Bu nedenle her tarihsel dönemeçte bol bol hain çıkmakta, bir tas çorbaya kendini satanlar özgürleşme isteminin önüne dikilmektedirler-." . . .
"Bizim egemen sınıflarım ız aşiret reislerimiz. toprak ağaları ve feodal beylerimiz geleceklerini yabancı egemeniere uşaklık anlayışına bağl ı gördükleri için ihanet onlarda bir yaşam tarzı haline gelmiştir. Bu tutumlarını özell ikle ayaklanma ve ulusal direniş süreçlerinde çok daha uğursuz bir tarzda icra etmişlerdir. Kürtler özgürleşınek ve ve geleceklerine sahip olabi lmek �çin ihanet belasını alt etmek, tasfiye etmek zorundadırlar."
"Genell ikle Kürtlerin mücadelelerinin bu özgün, ama zorunlu yönü anlaşı lmıyor; ihanete karşı verilen mücadele, 'kardeş kavgası ' olarak değerlendiri l iyor. Bu yanlış bir değerlendirmedir. ihanet, kendi kardeşini , halkını arkadan hançerleme, halkının en temel değerlerini gümüş tepsiele dli:;ınana sunma davranışı deği l midir? Elbette buna kar§ı mücadele meşru ve haklıdır: bu özgürlüğü avuçlaınak · açısından kaçını lmazdı r. Kazanınanın başka bir yolu da bulunmuyor. Örneğin birkaç kuruş için ruhunu herşeyini satan, özel savaş birliklerine ' Azap askerliğini ' yapan
408
koruculara, kel le avcı larına karşı mücad�lenin hakl ı l ığı , meşruiyeti ve kaçını lmazlığı tart ış ı labi l ir mi?" . . .
"Bugün KDP denen aşiretçi-feodal güruh, saldırıya geçmiş bulunuyor, devrime karşı özel sava� birliklerinin önüne düşmüş, onlara "Azap askerliği yapıyor". KDP ve Barzani haini bu tavrıyla özel savaşın imha harekatını meşrulaştırıyor ve ulusal davanın tasfiye edilmesine hizmet ediyor. Bundan daha büyük bir ihanet olabil ir mi?" . . .
"Çok net b ir biçimde anlaşıl ıyor ki Güney'de ihanet sökülüp atı lmadan ulusal birl iği , federasyonlaşmayı gerçekleştirmek, devrimi zafere u laştırmak mümkün deği ldir. Kurumsal laşmış, savaş ağal ığı i le palazlanmış KDP ve diğer ihanet odakları geliş�enin, uluslaşmanın ve uiJJsal davanın önündeki en büyük engellerdir."
Özgiir Politika. M. Can Yiice �----------------------------_J
409
TC'nin Güney Kürdistan işgali; sonuçlar ve sorumluluklar
Sömürgeci Türk devleti, bugün için Güney Kürdistan'a açık bir işgal gücü olarak yerleşmesinin koşullarinın olmadığını görmüş bulunuyor. Şimdi zorunlu kalarak geri çekiliyor.
Bil indiği gibi - sömürgeci Türk devletinin bu işgali bir dizi hazırlığın ardından gerçekleştirildi. ABD, Batzani 'nin daveti üzerine Güney Kürdistan'a giren lrak'a saldırmış, geri çekilmek zorunda bırakılmıştı. Ardından ABD planlan çerçevesinde, daha önce Silopi'de konuşlandırılan "Çekiç Güç'\ "müdahale gücü" adı altında Güney Kürdistan' da sözde kalıcı b�r barışı tesis etmek amacıyla Zaho'ya taşınmıştı. Böylece Güneyli işbirl ikçiler. de tümüyle kontrol altına alınmıştı. ABD, TC, Güneyli işbirlikçiler ve Güneydeki Türkmen temsilcilerinin katı ldığı "Ankara zirveleri" gerçekleştirilmişti.
TC i le İsrail arasında gerçekleşen stratejik işbirliğinin geliştirilmesi tam da bu sürece denk düştü. Diğer şeyler bir yana,
410
açık bir saldırganlığın ifadesi olan bu ittffak, başta ABD olmak üzere, bölgy halkları ve bölge ülkeleri (özellikle İran, I rak ve Suriye) üzerinde kesin bir denetim kurmak amacı çerçevesinde geniş kapsamlı hedeflere sahipti. Bu ittifaktan çok şey umuluyordu; ancak Güney Kürdistan'a yönelik son işgal harekatıyla umulan sonuç gerçekleşmedi. Bu saldırgan ittifakın ilk meyvesi olan bu işgal saldırısı bugün için hedefine ulaşamadı. Bu, Güney Kürdistan 'daki direnişin önemli bir siyasal başarısıdır.
Türk devleti biri '92, diğeri '95 yıl ında olmak üzere daha önce de Güney Kürdistan'a dönük müdahalelerde bulundu. Ancak bunlar sınırlı amaçlara sahipti. Bu aşamada ABD'nin Kürt sorununa ilişkin çözüm planları henüz TC'ninki ile tam olarak örtüşmüyordu.
İkincisi, Türk devleti daha önce de saldırgan bir siyaset izlemekteydi. Ancak yakın döneme kadar bu günümüzdeki gibi açık bir biçim kazanmamıştı. Sömürgeci devlet bugün bu konuda yeni bir role soyunmuştur. TC bugün Dublin sürecinde olduğu gibi ABD tarafından Kürt sorununa ilişkin planlara gönülsüz bir biçimde dahil edilen taraf konumunda değildir. Tam tersine, Ankara süreci ile birlikte açıkça ve resmen ABD'nin Güneye döriük çözüm planının gönüllü, aktif ve birinci derecede uygulayıcısı olma konumuna gelmiştir. Güneyli işbirlikçilerin tümüyle kontrol altına alınması ve Güneydeki Türkmenlerin de bu sürece dahil edilmesi, TC'nin bu konumu benimsernesinde önemli bir etken olmuştur. Daha önemlisi, sömürgeci devlet ABD'nin öteden beri kendisine telkin ettiği, hem Kuzey ve hem de G�neyi kapsayan "toptan çözüm"ü benimser hale gelmiştir.
Türk devleti Kürt sorununda benimsediği bu yeni role uygun bir kararlı lıkla Güney Kürdistan' ı işgal etti. Ancak ABD'nin açık siyasal desteğine, İsrail 'in askeri alandaki lojistik yardımianna ve Güneyli işbirlikçilerin ihanetine karşın, bugün için de olsa başarıl ı olamadı. Türk devleti Güneyden tümüyle çekilmek istiyor, ama çekilemiyor. Zira tümüyle çekilmesi demek açıkça başarısızlığı kabul etmek demektir. Bu nedenle işgal kuvvetlerinin bir bölümünü bugün için Güney Kürdistan 'da bırakmıştır.
4 1 /
Bu açıkça "İsrail modeli"ne bir i lk adımdır. Tutup tutmayacağını ise zaman gösterecektir. Ancak kesin olan şudur ki; TC Kuzey'de zaten bir çıkınazın içindeydi . bugün çok daha büyük bir çıkınazın içine girmiştir. Bu, Türkiye'de şimdiden hissedilmiş ve tartışı lmaya baş lanmıştır. Çıkınazın derinleşmesine paralel olarak i leride açıkça ve daha çok tartışılacaktır.
Türk burjuvazisi, ordunun özel inisiyatifi aracı l ığıyla İsrai l ' le stratej ik işbırl iği antlaşmaları imzalaınıştır. Bu , bölge halklarına ve bölge Ulkelerine dönük saldırgan bir konum demektir. Bu konum daha şimdiden Türk devletini bölgede yalnızlaşma sürecine sokınuştur. Bölge halk larının ve bölge ülkelerinin tepkilerine yol açmıştır. Saldırganlığın açık biçimler alınasına bağlı olarak bu tepki ler daha bir yoğunlaşıp yaygınlaşacak, TC'nin etrafındaki çember daha da daralacaktır.
KOP, bölgenin en gerici ve saldırgan dev letin i Güne,ye da� vet edip, onunla birl ikte PKK ve Kürt halkına saidırınakla adeta kendi sonunu hazırlamıştır. Kürt halkı bu saldırının ABD ve İsrai l destekl i olduğunu, yegane amacının da kendilerine ve diğer kardeş halkiara kayıtsız koşulsuz bir kölelik dayatmak olduğunu gördüğü ve anladığı ölçüde KOP'ye karşı tutum almakta, PKK ve direniş cephesinden yana geçmektedir. Bu süreç devam etmektedir. işbirl ikçi çizgi deyim yerindeyse ağır bir darbe almış, dönüşü olmayan bit yola girmiştir. Görmek ve anlamak isteyenler için saflar oldukça netleşıniştir. Bunun kendisi değerlendirec bilenler için, Kürt sorununun bölge düzeyinde bir çözüme kavuşturulması bakımından olsun, bölgedeki devrimci süreçlere it i l im kazandırmak bakımından olsun, öneml i bir imkandır.
Ancak bunlardan hareketle abartı l ı hayallere kapılmamak gerekir. Kürt kurtu luş hareketi de kapılmamalıdır. Ortada elbette bir başarı vardır. Herşeyden önce sö.mürgeci devletin Güneye dönük saldırısı durdurulmuş, sömürgeci ordu geriye dönmeye zorlanmıştır. Ancak bunu sadece TC'nin Zap'ta yediği darbeye bağlamak büyük bir abartina olacaktır. Sözkonusu olan bölgenin güçlü saldırgan bir devletidir. Henüz bir yenilgiden de söz edilemez. Sömürgeci Türk devleti emellerinden vazgeçmemiştir. Sö-
412
mürgeci ordu da tümüyle geri çekilmemiş olup, bel l i bir bölümü ile hala Güney Kürdistan 'dadır. Büyük bölümünün bugün için geri çekilmiş olması yanı ltıcı olmamal ıdır. Sömürgeci devlet, tarihinden de bil iniyor ki, kinci ve kalleş bir devleltir. Uygun bir fırsatta yeniden saidıracağı ve bu saldırıyı sınırsız bir intikam hareketine ' dönüştüreceği kesindir.
Öte yandan sömürgeci ordunun geriye dönmesi bir yerde doğaldır. Zira işgal edilen bölge kolay hakim olunabilecek bir bölge değildir. Kaldı ki gel inen yerde koşu lların TC'nin kısa vadede bölgeye hakim o lması için yeterince elverişl i olmadığı da görülmektedir. Bu da geri dönmesinde bell i bir rol oynamıştır.
Sömürgeci ordunun geri dönmek zorunda kalması , açıkça, ABD'nin "Ankara Zirveleri"nde saptanan planlara da, TC-İsrail saldırganl ığına da öneml i bir darbe olmuştur. Bu tartışı lamaz. Ne ki bunu da abartmamak gerekiyor. Zira ABD bölgedeki stratejik çıkarlarından öyle kolay vazgeçmeyecektir. ABD TC'nin müdahalesine açık destek sunmuştur. Fakat o da bölgeye il işkin planlarını tam olarak uygulamak için zamanın henüz erken olduğunu düşünmektedir. TC'nin geri çekilmesinde bu da rol oynamıştır.
Ayrıca, Güneydeki işbirlikçi ler aldıkları darbeye rağmen Güneyde hala bir güçtürler. Güney Kürdistaı.ı 'da işbirlikçi güçler çıkarmaya uygun bir toplumsa�-siyasal zemin vardır. İ�birl ikçiler yenilgiyi sineye çekmeyeceklerdir. Her an yeni bir gerici manevraya başvurabil ir, yeni hain girişimlerde bulunabil irler. Barzani 'nin daha kısa bir süre önce Talabani 'yi Güneyden silip atmak için Saddam celladını Güneye davet ettiği hatırlanmalıdır. işbirlikçiler benzer bir şeyi yine yapabi lirler. Ye bu durumda da güçler elengesi yeniden altüst olabi lir. Bu nedenle tüm bunları gözeten bir mücadele çizgisi izlemek büyük bir önem taşımaktadır.
Sömürgeci Türk devletin Güneye dönük saldırısına yalnızca Kürt ve bölgenin mazlum halkları tepki göstermedi. İsrail 'in dışındaki hemen tüm bölge ülkeleri (başta Suriye ve İran olmak üzere) bu saldırıyı yerinde bir tutunıla kendilerine de boyun cğdim1ek, Ortadoğu'daki güçler dengesini yeniden düzenlemek amaç-
413
lı bir saldırı olarak algıladılar ve tepki gösterdiler. İran seçimlerden başını kaldırır kaldırmaz TC'ye iki kez üst üste nota verdi. Suriye benzer bir tutum ortaya koydu. Libya ağır itharnlarda bulundu. TC'yi açıkça sömürgecilikle suçlayarak, işgal kuvvetlerinin derhal geri çeki lmesini istedi . M ısır tepkisini D-8 ' 1er toplantısına üst düzeyde katılmayarak gösterdi. ABD-TC ve İsrail 'e en yakın Arap devleti Ürdün'dür. Ancak o bile TC'nin Güney işgalinden duyduğu rahatsızlığı dile getirrnek zorunda kaldı. Irak ise işgali kendi toprak bütünlüğüne yöneltmiş bir saldİrı olarak niteledi. Bütün bunları Suriye-İran ve Irak ekseninde kotarılmaya çal ışı lan ABD-TC ve İsrai l karşıtı bloklaşma izledi. Besbelli ki TC bu tepkileri hesaba katmak zorunda kaldı. Zira bu devletlerle kapışmadan bölgede kal ıcı hale gelemezdi. Bunu şimdilik göze alamadı. Sömürgeci devletin çekilişinde bunun da payı vardır.
Ne olursa olsun Güney savaşından PKK ve Kürt halkı kazançlı çıkmıştır. Sömürgeci devlet bu son işgalle Güney ile Kuzey arasındaki sınırı kaldırıp atmıştır. Artık TC'nin karşısında Güney Kürdistan halkı da vardır. Kürt halkı Körfez Savaşı sırasındaki gibi sömürgeci devleti kendisine kucak açıp kollayan bir devlet olarak görmemektedir.
PKK geçmişte de Güneyde bell i bir güce sahipti. Ancak Güneydeki süreçlere müdahalede bugünkü düzeyde bir inisiyatife sahip değildi . TC'nin Güneyi de kirli savaşın içerisine çekmesine ve Güneydeki süreçlere dolaysız müdahaleci konumuna çıkmasına bağlı olarak PKK 'nin konumu da değişmiştir. PKK bu son işgalle birlikte sürece bir taraf olarak müdahale edecek bir konum kazanmıştır. O artık Güneydeki işbirlikçiterin deyimi i le "misafir bir güç" değildir. Güneydeki halk da gelinen yerde PKK 'yi yerli bir güç olarak algılamaktadır. Bu, ulusal kurtuluş mücadelesi açısından önemli bir kazanımdır.
Özel savaş cephesi yakın döneme kadar "PKK'nin Kuzey'de işini bitirdik . . . Zararsız hale getirdik . . . PKK artık kontrol altındadır . . . " şek linde bir propaganda yapıyordu. Bu aynı şeyi Güney işgalinin ilk haftasında Zap'ta sergilenen özel seremoniyle de yapmışlardı. Bu propagandanın, yine bizzat Zap'ta, ·dahası sere-
414.
moniyi düzenleyen subaylar şahsında alınan darbeden sonra fazla bir hükmü kalmamıştır. Moral üstünlük PKK'ye geçmi�ıir.
PKK şimdi, hem Kürt kurtuluş mücadelesi ve hem de bölgedeki devrimci süreçler (özell ikle de Türkiye_ devrimi) gözeti l diğinde daha büyük bir sorumlulukla yüzyüzedir. Erken zafer sarhoşluğuna ve bunun ifadesi bir rehavete kapılmadan elde edilen moral üstünlüğü tutarlı bir siyasal mücadele çizgisinin dayanağı haline getirmek sorumluluğu durmaktadır ortada.
Bundan anlaşılması gereken; halkı savaşın içine çekmek ve mücadeleyi içte feodal-burjuva sınıflam ve dışta mahali sömürgeci devletler ve emperyalist gericil iğe karşı bir mücadele olarak derinleştirmek olmalıdır. PKK tüm olanaklarını böylesi bir mücadele için kullanmalıdır. Daha da önemlisi , bu mücadeleyi kendi kendine yeterli bir mücadele olarak görmemeli ; mutlaka bölgedeki devrimci süreçlerin, en başta-ve özellikle Türkiye devriminin bir bi leşeni haline getirmel idir. Bu hem nesnel ve hem de öznel açıdan zorunludur. Zira Kürt sorunu tam, gerçek ve kalıcı çözümünü böylesi birleşik bir mücadele i le bulabilecektir. ·
Tam da burada PKK 'ye verdiğimiz önemin ve Kürt halkına karşı sorumluluğumuzun gereği olarak PKK 'yi uyarınayı zorunlu görüyoruz. PKK görülebildiği kadarıyla erken bir zafer sarhoşluğu içine girmiştir. Belirtilmelidir ki bu tehlikelidir. Savaşta psikolojik boyut elbetteki önemlidir. Ancak bu hiç bir şeki lde savaşın ası l gerçeği konusunda hayale kapı lmayı gerektirmez. Daha katedilmesi gereken çok uzun bir yol ve aşılması gereken önemli engeller var. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi hala yolun başındadır. Halka moral aşılamak elbetteki gereklidir. Ama öte yandan savaşın gerçeklerini de halka anlatmalıyız. Halkı savaştırabi lmenin tek güvenceli yolu budur. Başka türlüsü çok geçmeden hayal kırıklıkları yaratır. PKK bu tür bir davranıştan özenle uzak durmalıdır. Unutulmasın ki PKK Kuzey'de bir dönem bugünkünden çok i leri konumlar elde etmişti. Ama bi l iyoruz ki bu süreklil ik arzetmedi. Uzun vadeli bakılmalı, soluklu davranı lmalıdır.
Abdullah Öcalan ' ın fömürgeci ordunun geri çekilmesinden sonra yaptığı kimi değerlendinne ve açıklamalar "siyasal çözüm"
415
çizgisinde ısrar edildiğini gösteriyor. Özetle, A.ÖCalan sömürgeci devletin Zap'ta yediği darbe ile iyice sarsıldığını, savaşı kazanamayacağınr daha iyi anlar hale geldiğini, bir süre sonra "siyasal çözüm"e yanaşmak zorunda kalacağını belirtiyor. Yanısıra, TC'nin bu· son işgal ile tüm bir bölge devletleri�i karşısına aldığını, bunun ise kurtuluş mücadelesi için geniş bir manevra alanı ve taktik ittifak imkanı demek olduğunu ileri sürüyor. Örneğin Arap devletleri artık Kürt hareketine düşmanca davranmayacaklardır. iran PKK'ye daha farklı yakalaşacaktır diyebiliyor. Benzer şeyleri emperyalist oephe için de dile getiriyor. Fransa ve Almanya PKK'nin gücünü daha iyi gördüler, PKK'siz çözüm olmayacağını daha iyi anlar hale geldiler mealinden açıklamalar yapıyor. ABD'nin dahi homojen bir· tutumda ısrar etmeyeceğini vurguluyor. Benzer açıklamalan A.Öcalan tarafından '92 ve· '95'teki savaştan sonra da dile getirilmişti. Bununla birlikte düşünüldüğünde Öcalan'ın yaptığı açıklamalardan kaygı duymamak münkürl değildir. Besbelli ki Güney savaşı ile elde edilen konum yine "siyasal çözüm"ün dayanağı haline getirilmek isteniyor.
PKK bu yönelimden ve bunun ifadesi girişimlerden artık vazgeçmelidir. Artık kabul edilmelidir ki, içte feodal-burjuva sınıfla, dışta ise sömürgeci mahal li devletler ve onların gerisindeki emperyalizmle kesin ve kararlı bir hesaplaşmaya girilmeden, ne özgür ve ne ·de bağımsız Kürdistan hedefine ulaşa�ilir.
'416
Kızıl · Bayrak Ilaziran '97
Ekler
Güney savaş• ve sol
M. CAN YÜCE
Genelde Kürt sorunu, özelde bugün şiddetli bir tarzda süren Güney savaşı , Çok netleştirici, ayrıştırıcı bir rol oynuyor; kimin ne olup olmadığını, hangi çizgi ve renkler taşıdığını açığa çıkarıcı bir işlev görüyor, tıpkı turnosol kağıdı gibi.
Bir aya yaklaşan süredir, devlet, Güneyde yüzbinlerce ordu ve gücü, ve en gelişkin teknikle stratejik imha ve işgale dönük bir askeri harekat yürütüyor. Bu, halklarımızın kaderini, geleceğini yakından i lgilendiren çok ö1,1emli bir olaydır. Peki bu kadar yaşamsal önemde olan bu gelişmeye karşı kim ne yapıyor, neler düşünüyor, hangi �:!içim ve düzeyde mücadele ediyor, . kısacası tavrını nasıl biçimlendiriyor? Kürtlere dayatılan bu imha ve ezme harekatını kendi özlerine yapılmış bir hakaret (.)larak algılayıp değerlendiriyorlar mı? Ya Kürtlerin davalarına, özgürlük mücadelelerini kendi öz davaları ve mücadeleler( olarak algıl ıyorlar mı? Bu sorular, halklarımız arasındaki ilişkilerin, kader birlikle-
4/9
rinin anlamını ve içeriğini anlamamıza yarayan temel sorulardır. Bu soruların yanıtiarına geleceğiz. Ancak buna geçmeden önce soldan ne anladığımızı , sol derken kimleri kastettiğimizi kısaca özetiernemiz gerekiyor.
Sol derken, MGK 'nın ardında secdeye duran, saf tutan, resmi ideoloji ve çizgiden milim şaşmayan İP gibi partileri, Türkİş, DİSK gibi sendikaları, CHP gibi katışıksız kemalist partileri , Doğu Perinçek gibi kemalizm ve ordu şakşakçılığını kastetmiyoruz. Bu anılan grup, çevre ve kişilikler tavırlarını, duruşlarını tartışmaya yer bırakmayacak biçimde ortaya koymuşlardır. Bunlar, resmi çizginin, Kürtlere dayatılan imha seferlerinin destekçiteri konumundadırlar. Dolayısıyla bunları sol saymamız mümkün değildir.
Peki "Reformist Sol" denilen grupların tutumlarını, duruşlarını nasıl tanımlamak gerekir? Örneğin reformİst solun çatı örgütü işlevini gören ÖDP ve başka bir reformİst çizginin temsilcisi olan EMEP' in Güney savaşı s ı rasındaki tutumları nasıl somutluk kazandı, pratikte ne yaptılar? Haklarını yemeyelim! Güney seferini kınayıcı birkaç söz söylediler. Bunun dışında etkili bir eylemleri, etkil i bir tutumları olmadı. Hatta Sultan Ahmet meydanında gerçekleşen mitingde, ÖDP yetkilileri, Güney seferini daha radikal tarzda protesto eden, en büyük ulusal hain kimliğini kazanan Mesut Barzani'ye karşı öfkelerini haykıran birlerce kitleyi susturmaya çalıştılar, bunu başaramayınca mitingi planlanan zamandan daha erken bitirdiler. Bu tutumlarını sıradan bir korku ve çekingenlik olarak değerlendirmek mümkün mü? Hayır, ÖDP ve aynı çizgide buluşan kimi HADEP yöneticileri, kitle eylemini, kitlelerin devrimci coşkusunu söndürmek, eylemlerini rejim için kabul edilebi lir bir çizgide tutmak için özel çaba göstermişlerdir. Bu, onların ideolojik ve politik çizgilerinin pratik bir sonucudur, kesinlikle rastlantı deği ldir. ÖDP, kendi çizgisini; meşruiyet anlayışını "düzen ve rejim için kabul edilebilir sınırlar" olarak belirlemiş ve ona göre bir ·Ol muhalefet" pratiğini sergiliyor. HADEP'te bu anlayışta oian, ısrarla radikal kitleleri bu çizgiye · getirmek ve buna alıştınnak isteyen kişi ve çevreler var. Bunu
420
da geçerken not etmekte yarar var. Söylernde devrimciliği başkasına bırakmak istemeyen, ken
dinden başka devrimci görmeyen EMEP ve Emek gazetesi çev�esinin tutumu da ÖDP'den çok farklı değildir. Emek gazetesinin sayfaları, haberleri, yorum yazıları her şeyi çok iyi anlatıyor. Güney Savaşı 'yla ilgili haberler ancak çok küçük bir yer tutuyor. O da psikolojik savaş habercil iğini pek aşmayan bir üslupla . . . Emek'e göre Güney Savaşı sıradan bir askeri eylemdir. Türkiye gündeminin, emekçilerinin kaderini etkileyen önemli bir olay değildir. Anı şam duyulmam ış bir yerdeki bir grev veya sendikal bir eylem, kimi zaman manşetlik bir haber olurken, ülkemizi harabeye çeviren halkımızı kırarak yok etmeyi amaçlayan büyük bir operasyon, '!-ncak küçük bir sütuna konu olabiliyor. Elbette bu bir tavırdır. EMEK çevresinin genelde Kürt sorunuqa, özelde Güney Savaşı 'na yaklaşımı ve tutumu net bir biçimde gösteren bir aynadır!
Yeri geldiğinde bu anılan grup ve çevreler, enternasyonalizm, halkların kardeşliği k�nusunda mangalda kül bırakmazlar. Bir Arnavutluk'taki halk hareketietine gösterdikleri ilginin onda birini dahi özel savaşa ve Kürt direnişine göstermiyorlar. Elbette başka ülkelerdeki devrimci gelişmelere de ilgi gösteri lmelidir. Ancak kaderleri bu kadar birbirini yakından ilgilendiren iki halkın devrimci ilişkileri, çok daha kapsamlı ve içerikli olmak zorundadır. Ülkemiz ve Anadolu halkları arasındaki enternasyonalist i l işki, başka ülke halkları arasındaki enternasyonalist i lişkiye indirgenemez. içeriği çok daha zengin ve kökleri çok daha derin, i lişkilerin boyutları daha bir karmaşıktır. Ama anılan reformİst çevrelerin tutumlarında sıradan enternasyonalist belirtiler, izler bulmak bile çok güç!
Devrim.ci sol gruplar dediğimiz grupların, partilerin tutumları kendi içinde birçok yetersizlik ve yanılgı taşısa da esas olarak olumludur. Bir şeyler yapmaya, eylemler geliştirmeye çalışıyorlar ve basınlarında özel savaşa, Güney seferine karşı kitleleri eyleme çağıran bir pratik sergiliyorlar. Halklarımızın devrimci mücadele birliği açısından bu tutum ve pratikler önemli ve anlaml ıdır. Ama siyasal etkisi sınırlıdır; kitleselleşme boyutları çok yetersiz-
42 1
dir. Ne varki bu yetersizlikler aşılabi l ir, en geniş güç ve mücadele birlikleri geliştiri lebi l ir, bu giderek daha üst boyutta birliklere, cepheleşmelere götürebi l ir. Daha doğrusu götürülmelidir.
Güney seferi, özelde Kürt halkına, genelde bütün Ortadoğu halklarına ve devrimlerine karşı geliştirilen bir emperyalist, siyonist ve. sömürgeci imha hareketidir. Bu katı gerçeklik birleşmeyi, güçleri biraraya getirmeyi dayatıyor. Öncelikle bu saldırının boy hedefi durumundaki halklarımız ve onların devrimci temsilci leri birliklerini geliştirmek için zorundadırlar. Bu bir tercih olmaktan çok, bir zorunluluk olarak algı lanmalıdır.
Tabii bu zorunluluğu anlamak için öncel ikle halklarımız arasında oluşan kader birl iğini çok iyi bi l ince çıkarmak gerekiyor. Kürdi.in davasını ve acısını, kendi öz davası ve acısı bilmeyen, mücadelesini kendi öz mücadelesi olarak algı lamayan bir Türkiye solu entemasyonalizmin özüne yaklaşmaz. Aynı durum devrimci yurtsever mücadele içinde geçerlidir. Özel savaşın Güney saldırısını kendine, özüne karşı yapılmış bir saldırı olarak algılamayan bir solun hayatın dayattığı görev ve sorumlulukları başarıyla yerine getirmesi mümkün mü? Peki devrimci sol, Güney savaşını ve ona karşı sergilenen direnişi böyle mi algıl ıyor? Bize göre bu soruların yanıtları tartışmalıdır. Bugün pratikte ortaya çıkan yetersizliklerin bir nedeni de enternasyonalizm anlayışındaki yetersizl ik ve yanı lgı lardır. Bunların aşılması, her türlü dargrupç:u ve dar u lusalcı yaklaşımların aşı lmasının önünü de açacaktır. ·
Türkiye halkı Kürdün derdini kendi derdi, Kürdün mücadelesini kendi mücadelesi olarak algıladığı ve bunu yüreğin"in derinliklerinde hissettiği zaman, bu tarihsel topraklarda özgürlük, kardeşlik, sosyalizm gülleri çiçeklenecek; bu topraklar, o zaman, ren-
. garenk açan, sayısız koku saçan halklar bahçesi haline gelecektir! Peki bu bir düş mü, bir rüya mı?
Hayır, düş değil , bir adım ötede, el le tutulur somutlukta bir gerçekliktir! Bütün mesele, bu güzell iklere uzanmakta, birlikte uzanma becerisini göstermekte düğümleniyor . . .
(Özgür Politika, 13 Haziran '97)
422
Zorla göçün sosyal sonuçlari ve devrimci imkanlari
Varoşta yaşamak, baskı ve sömürünün her türüyle kuşatılmış olmaktır. Ve. bÖyle bir kuşatılinışlık, her şeyden çok belirler ve biçimlendirir insanları. Kapitalizmin kenar mahallelere ittiği her yaştan, cinsten, milliyetten, dinden insanların farklıl ıkları ve kendine özgü sorunları da ancak ücretli kölelik düzeni ve bu köleliğin bir biÇimi olan varoşta yaşamak Üzerinde� anlaşılabilir.
Bu böyle olmao;ına rağmen, bazı kesimler sorunları diğerlerinden daha çeşitli ve zorlu yaşarlar. Yurtsever Kürt gençliği işte böyle bir kesimdir. Sistemin baskı ve sömürü. aygıtlarının öncelikle muhatabı olan, öte yandan aynı aygıtiara en. önce ve en şiddetli yanıtı veren de Kürt halkının gençleridir. Herşeyden önce içinde bulunduğu nesnel durumdan . dolayı bu böyledir. Bugünkü yan-proleter ya da proleterleşmekte olan konumuyla ya sınıfa çok yakındır ya da dosdoğru onun bir parçasıdır. Bütün bu özellikleriyle varoşlardaki dinamiklerin önemli bir bileşeni
423
durumundadır. Bu yüzden varoşlardaki Kürt g�nçliğini anlamak varoşları, göçü ve bu alanlardaki sınıf mücadelesi dinamiklerini anlamayı gerektiriyor.
Zora dayalı göçün yarattığı sorunlar
'84'den bu yana ve '90 sonrasın�a özell ikle yoğunlaşmış bir göç yaşıyor Kürt halkı . Adı resmi ağızlarca konutmasa da, bu, TC tarihinin bir parçası olmuş "tehcir", yani zorunlu göçtür. Eski "tehcir"lerden farkı , silahl ı güçler ve bürokrasinin bu göçü ancak kısmen sevk ve idare etmesidir. Çünkü nasıl ve nereye sevk yapılacağını biternemektedir sermaye iktidarı. Milyonlarca insana hemen· hemen hiç bir hazırlık ve olanağın olmadığı bir anda yaptırılan göçün altından kalkamayacağını bilmektedir. Ne var ki, bir çok cepheden sıkışmışlık ve acz içinde olan devlet, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini telafisi mümkün olmayan bir noktaya varmadan engelleme telaşı içinde davranıyor. Böylece potansiyel başka tehlikeleri de göze alarak her tür barbarca yolu devreye sokuyor.
Kürt u lusal kurtuluş hareketi '80' 1erin sonlarıyla birlikte mücadelenin az çok istikrarını sağlayacak güçlü bir halk desteğine kavuşmuştur. Sömürgeci sermaye devleti , si lahl ı mücadele yürüten önderliği ezebilmek için halk desteğini ezmenin stratejik bir sorun olduğunu bil iyor. Fail i meçhuller, işkenceler, yaygın gözaltılar ve nihayet toplu katliamlarla kitleleri dizginlemeye, sindirmeye çabaladı , çabalıyor. B unda kısmen başarıl ı olabildiyse de, Kürt ulusal kurtu luş mücadelesinin yeni mevziler kazanarak derinleşmesini , halk desteğinin yaygınlaşmasını engel leyemedi. Bu durumda, savaş bölgesinin fii l i olarak insansızlaştırılma<>ı olan zorunlu göç politikasını her geçen gün daha yaygın olarak uygu lamaya girişti.
Yüzbinlerin göçü şehirleri etkilerken, kimi şehirleri neredeyse tümüyle değiştirdi. Yan, Diyarbakır, Adana-Mersin hattı adeLa yeni bir çehre kazandı. V an ' ı n %80' i , Mersin ' in %70 ' i , Diyarbakır'ın ise e n az bir o kadarı yeni göçmen Kürtlerden oluş-
424
maktadır. Savaşa yakın bu bölgeler, istanbul, Ankara, İzmir vb. metropol lerde göçün yarattığı etkiden farkl ı bir durumu yaşamaktadır. Buralar, sorunlu bölgenin şehirleri olarak bir tür askeri üsse dönüştürülmüşlerdir. Asker, polis, özel tim, korucu ve is�ihbarat görevlilerinin yığmak yaptığı , "özel" bir tarzda yönetilen şehirlerdir. Göçün bi leşimi de metropollere göre farkl ıdır. B unlar arasında evleri yakı l ıp, köyleri boşaltı lan ların yanısıra korucu luk yapan ancak k ırsal alanda yeterli güvenlik olmadığı için şehirlere yerleşenler, korucu aşiretlerinden koruculuk yapmayı reddedip. ayrı lan lar da vardır. B unlar farkl ı bölgelerde yaşamakta, öze ll ikle tehlikeli sayılan halk bölüğü ba<>kı altında tutulmakta, ordunun topları Van' ın Xaçort mahallesinde olduğu gibi bu mahallelere yöneltilmektedir. Kürt halkının en yoksul bölümü, daha çok bölge içindeki bu merkezleri tercih etmektedir. Metropollerde yaşamanın maddi olanaklarından tümüyle uzaktırlar. Ço�u mutlak bir yoksul luk içinde, en sağlıksız konutlarda (izm�r'de sel felaketinde ölen 52 kişinin çoğu Kürt'tü), salgın ha�talık ve açl ıkla içiçe yaşam mücadelesi vermektedirler. Belediye ve val il iğin sözde yardımları işe yaramamaktadır. Halk ordu · ve genel şehir çöplükİerinde karnını doyurmaya çalışmaktadır. işin ve aşın olmadığı koşullarda dilencilik yaygın bir yaşama yolu olmaktadır. Diyarbakır'da nüfus son altı yılda % ı ı 6 artmış, işsizlik %70'e ulaşmıştır. Nüfusun %87 'si yoksul luk sınırının altında yaşamaktadır.
Metropol lerde durum biraz daha farkl ıdır. Van, Diyarbakır ve Mersin 'de olduğu gibi naylon .çadırları, romörk evleri, derme çatma kulübeleriyle göçerler, şehri kuşatıp yaşamı topyekün değiştirememişlerdir. Metropol ler de yoğun bir göç almaktadır, fakat Kürt göçmenleri kendileri nden önce ülkenin dört bir yanından gelerek şehri gecekondularıyla kuşatmış bulanan yoksul kenar mahall e halkına karışmış lardır. Göçerlerin bi leşiminde koruculuk aşiretleri üyeleri Kürdistan 'daki gibi yoğun değildir. Tqpl u göç yanında bireysel ya da bir kaç ailenin göçü de yaygındır. Yerli halkla ayrışma ve gettolaşmanın düzeyi daha sınırlıdır. Devletin baskı ve terörü daha önce de mevcuttur. Gelişleri,
425
bu baskıyı daha yoğunlaştırmış ve çekilmez hale getirmiştir. Sermayenin zorunlu göçü, doğal olarak yoksul köylülüğü he
def almaktadır. Göçenierin ezici çoğunluğunu bu toplumsal kesim oluşturmaktadır. Ancak bir yandan Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin mülk sahibi sınıfların bir kesimini de hareketlendirmesi, diğer yandan bir bölgenin çoğu kez sınıfsal unsurlarına bakılmaksızın topyekün sürülmesi, küçük ve orta burjuva kesimleri de bu sözkonusu bölgelere taşımıştır. Bu kesimler şehirlerde normal olan semt ya da mahalle ayrışmasını çok fazla yaşamamaktadırlar. Şovenizm, mill iyetçilik, devlet terörü yanında Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin ideolojik-politik etkisi ve birleştiriciliği, bu kesimleri daha yoksullarla aynı mekanlarda yaşamaya motive etmektedir. B u anlamda varoşların en azından bir bölümü içinde sadece yoksul ve emekçileri barındırmamaktadır.
Devletin gettolaşhrma politikası tutmuyor
Göçmen Kürt halkının yaşadığı varoşlarda çevreden gelen bir yalıtma ve gettolaşmadan söz edilemez. Şovenizm ve devlet terörü aracıl ığıyla aslında bu mahalleler şehirden ve' özel likle de diğer varoş emekçilerinden ayrılmaya çalışılmaktadır. Devlet, uygun koşul lar olsa katı bir gettolaşmayı bile gündeme sokacaktır. Ancak, emekçiler içinde aktif mil liyetçi bir kitle hareketi yaratamadığı koşullarda, böyle bir şeyi de gündeme getirememektedir.
Diğer yandan hem Kürt halkı , hem de diğer milliyetlerden emekçiler, böyle bir izolasyonun, terörist diktatörlük koşullarında anlamsızlığını sezip görebi lmektedir. Mil liyetçilik· ve u lusal zorbalık denildiğinde, akla gelen , sermayenin gökdelenleri, bankaları, karakol larıdır. Yoksa en fazla bir iki sokak aşağıda ve benzer bir terör altında aç, sefil yaşayan Türk emekçi lerinin derme çatma kulübeleri değildir. Onlar da akşamları evlerine yorgun ve çoğu kez iş bulamamış olarak dönmektedirler. Aynı daracık odalarda basit ve besleyici olmayan akşam yemeklerini ye: mekte, bir sonraki günün na<;ıl atiatı lacağının sıkıntısıyla didişirken evleri bası l ıp, karakol iara al ınmaktadırlar.
426
Göçmen Kürt halkının varoşlarda karşılaştığı devlet, kırlarda aşina olduğu o terörist devlettir. Yerleşlikleri mahallerde sivil ve resmi polis (eğer hadleri bildirilmiyorsa) otoları sürekl i dolaşmakta, geceleri srk sık girişlerde kontrol yapmaktadır. Mahalleleri, diğer emekçi lerin yaşadığı mahalleler gibi sürekli ve sıkı bir kuşatma altında tutulmaktadır. Göç eden kesim, genellikle Kürt halkının diri ve en politik kesimlerini içinde barındırmaktadır. Devlet için bu halk kesimi, sürekl i baskıyla ehl i leştiri lip ezilmesi gereken bir kesimdir. S iyasi hayat kadar ekonomik yaşam ve i l işkiler de denetim altına alınmaya çal ış ı lmaktadır. Zaten son derece sınırlı ve istikrarsız geçim araçlan tahrip edilmekte, iş alanları bizzat devlet ' eliyle sınıriandınimaya çalışılmaktadır. Bu konuda polis, jandarma, özel tim, şehir zabıtası , belediye ve kimi patronlar tam bir işbirliği içinde çalışmaktadırlar. Sudan bahanelerle (seyyar satıcıların el arabasında silah taşımaları gibi) yaptıkları iş teröre konu �dilmekte, açlık ve sefaletin dozu arttmlmaya çalışılmaktadır.
Göç eden yığınlar, şehirlerde daha da yoksullaşmakta, yaşam standartları daha da düşmektedir. Zaten yoksul kesimler çok az olan maddi birikimlerini · şehirlere taşıyamamışlardır. Yayla yasağı , "menşey belgesi" gibi uygulamalar yüzünden hayvanlarını Kürdistan'dayken yitirmişlerdir. Zorla �e hazırlıksız göç ettirdildikleri için küçük topraklarını bile nakit paraya dönüştürememiş ya da yeniden dönebiliriz umuduyla hiç dokunmamışlardır. Bir kısmı tarlalarındaki ürünleri bile hasat ederneden korucu çetelerinin talan ve insafına bırakarak metropollere gelmişlerdir. Elde-avuçta bulunan paraysa ilk yerleşim ve göç masrafıarına gitmiştir. Çoğu yerde birkaç aile, aynı evi ya da odayı p'aylaşmak zorunda kalmıştır. Bir kısmının ise naylon çadırlar dışında hiçbir barınma olanakları yoktur.
Kürt gençliğe metropollerde azgın bir kapitalist sömürü ile yüzyüze
Çiftçilik dışında iş bilmeyen vao;ıf.o;ız yığınlar şehirlerdeki genel
427
işsizlikle yüzyüze kalmışlardır. Büyük ve ezici bir bölümü işsizler ordusuna katılmıştır. Kürtlerin devam ettigi kahvelerde binlerce insan, ne olursa olsun gelecek bir iş umuduyla günlerce beklemektedir. Sadece Diyarbakır'da İş ve İşçi Bulma Kurumu'na başvurmuş 200 bin Kürt vardır. Çalışanlar grubuna dahil edilebilecekler, hammal lık, seyyar. satıcı lık, işportacılık gibi istikrarsız işlerin yanında inşaat işçiliği ve kısmen de belediye vb. iyi işlerde çalışmaktadırlar. S adece Van'da 20 bin seyyar satıcı ve 5 bin üç tekerlekli harnal arabası vardır.
Fabrika'da çalışma oranı düŞüktür. Daha önce şehre gelmiş ve belli bir düzeyde vasıf kazanmış Kürt işçilerinin dışında kalan yeni kuşak ve son göç dalgasıyla işçileşmişler arasında vasıflı işçi sayısı azdır. Kürt gençliğinin önemli bir bölümü sömürü ve çalışma koşul larının çok ağır, ücret ve yaşam standartlarının çok düşük olduğu bazı alanlarda özel likle yoğunlaŞmıştır. Sanayi sitelerindeki atölyeler, küçük işl«?tmeler, küçük ve orta büyüklükteki tekstil atölye ve· fabrikaları böylesi alanlardır. Buralarda Kürt gençliği sendikasız, iş güvenliği, sigorta, sosyal güvenlik olanaklarından tümüyle yoksun olarak, kimi yerlerde asgari ücretin altında, bazen yarısından aza çalışmaktadır (daha geçtiğimiz yaz böyle bir tekstil fabrikasında çalışan bir çok genç Kürt i şçisinin maaşı 1 -5 milyon arasındaydı). Çaresizlik, işsizlik içindeki genç Kürt \şçiler, işveren tarafından rahatça bulunmakta ve sık sık işten çıkarılmaktadır. işyerleri arasında ucuz işgücü sömürüsü hesabına dayal ı hızlı bir sirkülasyon yaşanmaktadır. Kısa aralıklarla yeni işyerlerine giren bu genç işçiler vasıf kazanamamakta, sınıfsal davranma alışkanlığı geç oluşmakta, örgütlenme ve bil inçlenme hızı azalmaktadır.
Siyasi nedenlerle zorla göç ettirilmiş ya da aynı nedenlerle isteyerek göç etmiş yığınlar, kader ve mücadele birliklerinden dolayı bel l i bir düzeyde yardımlaşma ve dayanışmayı hayata geçirmektedirler; Mevcut ekonomik olanaklar ve iş imkanları göçenlerin kullanımına açılabilmektedir. Ancak bu olanaklar, yetersizliği ve göç eden kitlenin sayısal ağırlığı nedeniyle bir çare olamamaktadır. Bugün göç eden Kürtlerin ekonomik yaşamlarını
428
ifade eden temel olgu işsizlik ya da gizli işsizliktir. Çalışan kesimin ezici ağırl ığını Kürt gençliği oluşturmaktadır. Dolayısıyla ekonomik, kültürel ve siyasi olarak kentin genel yaşamına en çok katı lan halk kesimi gençliktir.
Sınıf mücadelesini sınırlayan bazı etkenler
Göç eden yığınlar, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak farkl ı ve yabancı bir ortama ge.lmişlerdir. Bu yaşamla şu ya da bu düzeyde bir i l işki kurulmaktadır. B urda kastedilen etnik-kültürel özelliklerin metropolün kozmopolit ortamında çözülüp erimesi değildir. Kastedilen, kapitalist toplumlarda ekonomik ve siyasi erkin yoğunlaştığı alanlar olan kentlerin ekonomik-siyasi hayatıyla i l işki kurma düzeyidir. Mevcut modem sınıf i l işki lerine entegre olmak anlamında şehirle i l işki kurma düzeyi sınırlı kalmaktadır. Ekonomik, siyasi-ideolojik nedenlerden ve göçmenlik konumundan kaynakl ı bu sınırl ı l ık , sınıf m ücadeleri için öneml i sonuçlar yaratmaktadır.
Her şeyden önce, ekonomi k durum i leri düzeyde bir entegrasyonu zorlaştırmaktadır. Yoksul halk, örgütlenme, bi linç ve mücadele sürekl i l iği açısından bell i bir düzeyi ifade eden fabrika işçileriyle fabrika zemininde sınırlı düzeyde buluşabilmektedir . . Yaptıkları marjinal işler, dağınık çalışmayı gerektiren v e bu an. larnda proleterleşme hızını düşüren, örgütlenme ve bil inçlenmeyi zorlaştıran işlerdir. S ık sık iş değiştirme, işsizlik i le geçici işçilik arası gidip gelme, özellikle gençliğin yoğunlaştığı alanlardaki hızlı sirkülasyon, şehirlerde mevcut modern sınıf i lişkileri yapısında işçi-emekçi kampına uyumu engelleyip daraltmaktadır.
İkinci olarak, göçmenlik özel bir sosyo-psikolojik durum üretmektedir. Göçmenlik onların i steği ve tercihi değildir. Maruz kaldıkları çok yönlü baskı lar, .kimi kez de devletin doğrudan sevkiyle metropol lere yerleşmişlerdr. K ırlardaki çözülme, işsizlik ve daha iyi yaşam koşullarına ulaşma arzusunun motive ettiği göçten farklİdır bu yüzden. Bu son durumda göçmen, çok yönlü zorlanmalar yaşaması na rağmen, yeni yaşam alanı olan kentin
429
ekonomik-sosyal ve kültürel hayatına entegre olmak için bilinçli bir çaba içine girer. İçine dahil olduğu sınıftarla daha kolay birleşip, eski kültürel-sınıfsal zeminden daha kolay sıyrı l ı r. Oysa zorunlu göç, bir tür hapis l ik durumuna benzemektedir. İnsanlar korunmak ve güvenlik kaygısı dışında hiçbir sosyal-ekonomik faktörle güdülenmemişlerdir. S ürü ldükleri yerleri, yeni ve sürek l i yaşam alanları olarak görememektedirler. İ lk fırsatta, koşulların daha elverişli olduğu bir zamanda, eski yurtlarına dönmek umudu yoğundur. Nitekim, az da olsa toprağı olanlar, geri dönme umuduyla bunu satmadan olduğu gibi bırakmaktadırlar. Kırla olan ekonomik-kültürel bağları , sosyal yaşama il işkin anı lan, sıcak ve canl ıdır. Öte yandan Kürt ulusal hareketinin ideolojiksiyasal etkisi, onun vatan, ulusal kültür, halk yaşamı türünden temaları, geri dönme arzusunu ayrıca sürekl i bir biçimde beslemektedir. S ıcak mücadele ve somut ulusal baskı, özgür, hiç değilse güvenlikli topraklara dönme motifini daha da idealize etmektedir. Mevcut durumun başa gelmiş geçici bir bela, katlanı lması gerekli bir zaman dilimi olarak algı lanması, kentlerin toplam yaşamının bir parçası olmayı zorlaştırmaktadır.
Üçüncü olarak. göçmen yığınların ideolojik-politik biçimlenınesi ve örgütlülüğü kentieric genelde bütünleşmeyi deği l ayrı l ığı ya da en azından mesafel i bir duruşu yaratmaktadır. Okullarda yurtsever gençliğin öğrenci hareketiyle, metropol lerdeki ak-tif Kürt kitlesinin genel olarak işçi , kamu çalışanı ve varoş-yoksul kitle hareketiyle il işki leri oldukça dar ve zayıftır. Ti.inı bun lar aynı kitlelere yansıyan mesafeli duruşun farkl ı göri.inümleridic Ulusal hareketin önderl iğinin ideolojik biçimlenmesi, özell ikle ' 92 sonrasında mücadelenin kitle tabanının mülk sahibi orta sınıtlara doğru açık genişlemesi, hareketin hedefinin "siyasal çözüm" eksenine kayması ve saf ulusal isıekierin elde edilmesine yönel inmesi, tüm bunların sonucu olarak ulusal mücadelenin yoksul köylü-emekçi dinamiğinin taşıdığı kadarıyla enerjisini ortaya koymayışı. bu mesafeli tutuma uygun bir zemin döşemiştir.
430
Metropollerdeki mücadele için devrimci imkanlar ve komünistlerin görevleri
Göçmen Kürt yığınlarının devrimci bir mücadele açısından önemli bölüğünü Kürt gençleri oluşturmaktadır. Başlangıçta da söylendiği gibi, metropol lerdeki Kürt gençliği, devletin tüm baskı ve zulmünün odağında bulunmakta ve u lusal mücadelenin asıl yükünü taşımaktadır. Yine aynı kesim, köken olarak ağırlıkla yoksUl köylü-emekçi, yeni durumuyla ise ya işsiz ya da işçi-emekçilerin en çok sömürütüp-ezilen bölüğünün bir parçasıdır. Bu nesnel konumu, onu yaşadığı varoşlardaki yoksul emekçi hareketinin potansiyel ve kısmen de fii l i olarak önemli bir bileşeni haline getirmektedir. Bu nedenle bu gençl ik kesimi, tüm muhalif çıkışları devrimci bir işçi hareketinin sosyalizm kavgası altında birleştirmeye çalışan komünist hareketin gençliğinin temel bir i lgi alanı olmalıdır.
Şüphesiz ki, ulusal hareketi genel s ın ıflar mücadelesinin devrimci bir bileşeni olarak yeni bir düzeye yükselebilmesi, işçi sınıfının devrimci bil inç ve örgütlenme alanında alacağı mesafeye bağlıdır. Ancak bu temel· perspektif, Kürt g�nçliğinin, senpayenin topyekün saldırı larına karşı mücadeleye girişmiş k itl.e leri n hareketiyle daha i leri düzeyde bağ kurmayacağı, komünist gençliğin Kürt gençliğinin bir bölümünü hemen ve doğrudan örgütleyemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kürt gençliğinin özellikle metropoldeki bölümü nesnel olarak böyle bir çabaya açıktır. Metropollerde en ağır koşullarda sömürülüp baskı lanan, sömürgeci sermaye iktidarının kendilerini aşıp çok daha geniş yığınlara yönelen saldırı larına, kapitalist ücretli kölelik düzeninin yarattığı sefalete ve şehirler merkezli diğer yığın hareketlerinin pratik eylemliğine doğrudan tanık olan Kürt gençliğinin, enternasyonal ist bir bakışaçısıyla yapılacak devrimci siyasal müdahaleye yanıt vermemesi düşünülemez.
Metropoldeki Kürt gençliğinin mevcut politizasyonu, komünist gençliğin işini hem zorlaştıran hem de kol_aylaştıran bir etkendir. Ulusal eksenli devrimci nticadele bu gençliği sermaye
431
düzeniyle bir biçimde hesaplaşmak zorunda bırakmaktadır. Ne var ki , ulusal mücadelenin bugünkü durumu, bu hesapiaşmayı köklü ve· topyekün bir düzeyden alıkoymakta, sınıfsal eksenl i bir çarpışmaya mesafeli bir duruşu getirmektedir. Fakat diğer yandan, ulusal özgürlük eksenli de olsa yaşanan politizao;yon, ayrışm1ş ve netleşmiş bir proleter devrimci potitizasyon için elverişli bir eşiği de oluşturmaktadır.
Komünist gençliğin sorumluğu asıl .olarak yurtsever gençliğin bu eşiği aşabilmesine olanakları ölçüsünde yardım edebilmektir. Eşiği zorl�yan bileşenlerin her birini özümseyip, sistemli bir siyasal çalışma yürütmek zorunludur. İşin bir yanı, Kürt ulusal kurtulı.ış mücadelesine karşı komünist hareketin perspektifleriyle uyumlu olarak en samimi bir destek ve yardımiaşmayı örgütlemektir. Diğer yanı ise, nihai olarak bir sınıf mücadelesi olarak ya�anan ulusal özgürlük mücadelesinin sınıfsal özünün olduğu kadar metropollerdeki sınıfsal baskı ve sömürüyle karakterize olan yaşam üzerinden de güçlü bir propaganda ve ajitasyon çalışmasi'nı yürütebilmektir.
432
Kızıl Bayrak Nisan '97
Özgür Gündem'den Ülkede Gündem'e Özgür bas1n susturulamaz!
Kürt halkının sözcüsü durumunda olan ve muhalif bir yayın çizgisi izleyen yurtsever basın başından itibaren sömürgeci sennaye devletinin özel hedeflerinden biri olmuştur. Toplatma; yayın durdurma ve kapatmadan dağıtımı engellemeye dek bu yayınlara ceza: üzerine ceza yağdırı lmış, faşist sansür ve antiterör yasaları i le s.usturulmaya çalişı lm.ıştır. Yurtsever basın çalışanları sistematik bir tarzda devlet terörünün hedefı olurken, gazete binaları sık sık polis operasyonlarına konu olmuş, bürolar basılıp dağıtılmıştır. Polis baskınları; gözaltıtar, işke.nceler, kaçırma, kaybetme ve infazlar adeta gündelik olaylar halini almıştır. Özgür Ülke 'nin 3 Aralık 1 994'de havaya uçurulmasL ise yurt-. . sever basın üzerindeki haskı ve terÖrün toplu katliam girişimlerin.e dek vardmidığının göstergesi olmuştur.
433
Başbakan emriyle bombalanan bir gazete
Özgür Ülke gazetesinin o dönemin başbakanı Tansu Çil ler'in emri ile bombalandığını ortaya koyan bir "gizli" genelge daha sonra ortaya çıkmıştı. Başta Özgür Ülke gazetesi olmak üzere yurtsever, devrimci ve sosyalist basını hedef gösteren, bu yayınların "bertaraf' edi lmesi için "etkil i" mücadele yönlemlerinin "kısa sürede" yürürlüğe koymasını isteyen genelgenin 30 Kasım '94 tarihinde yapılan MGK toplantısıyla aynı güne denk gelmesi, 3 gün sonra bombalanan gazetenin kimler tarafından havaya uçurulmaya çal ışı ldığını da ortaya' koymuştur.
Ne var ki, katl iam girişimlerine, baskı ve işkencelere rağmen yurtsever basın s usturulamadı . Özgür Ülke bombalandığının ertesi günü "Bu Ateş Sizi de Yakar" başlığıyla yayın hayalına devam etmiştir. Yeni Ülke'den Özgür Gündem'e, Özgür Ülke'den Yeni Politika 'ya o rdan da Demokrasi'ye dek yurtsever basın varlığını sürdürmüş, Kürt halkının sesi boğulamamıştı.
Yurtsever basm gücünü Kürt halkının
mücadelesinden alıyor!
Kuşkusuz yurtsever bas ın ın tüm engel lemelere rağmen süreklil iğini sağlayabilmesinde ve boyun eğdirilememesinde her türlü bedeli göze alan basın çalışanları kadar, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin özel bir rolü vardır. Yurtsever basın Kürt halkının uzun mücadeleler sonucu yarattığı demokratik bir mevzidir. Ona güç ve hayat veren herşeyden önce Kürt halkının ulusal özgürlük uğruna .scrgi l�d iği kahramanca direniştir. Ve tam da bu nedenle Kürt u lusal kurtuluş mücadelesine köklü bir darbe indiri l f!!eden bu mevzinin kalıcı bir tarzda dağıtılması da mümkün deği ldir.
Sömürgeci sermaye devletinin yurtsever basma bu denli büyük bir kinle ve pervasızlıkla saldırmasının arkasında esasta bu gerçeklik vardır. Kirli savaş gerçekliğine ışık tutan ve Kürdistan '-
434
dan yükselen direniş çığl ıklarını tüm dünya kamuoyuna yansıtan yurtsever basın devletin gözünde sökülüp atılması gereken bir dikendir. Nac;ıl ki, özgürlük ve eşitlik uğruna devriınci mücadele bayrağını kaldıran kardeş K ürt halkı topyekün imha edilmek isteniyorsa, Kürt halkının sesi soluğu durumunda olan yurtsever basın de topyekün yok edilmek istenmektedir.
Basın özgürlüğü ve Dünya
Basın G�pü'nde kapatılan bir gazete
Ancak bu azgın terör ve saldırılar salt yurtsever yayınlarla sınırlı değildir. Gerçekte faşist sermaye rejiminin resmi ideolojinin sözcülüğünü yapmayan, kirli savaşın borazanı olmayan, düzen karşıtı veya muhalifi hiç bir sese tahammülü yoktur. Genelde toplumsal muhalefetin hedef olduğu uygulamalar bu konuda hiç bir şüpheye yer bırakmamaktadı r. En son olarak Kurtuluş gazetesinin yine bir MGK toplantısının ardından bombalanması ise önümüzdeki dönemde yurtsever, devrimci ve sosyalist basma dönük provokasyon ve katl iam girişimlerinin sistematikleştirileceğinin bir göstergesi sayı lmalıdır.
Demokrasi gazetesinin Çil ler'in 'Düşünce ve basın özgürlüğünde önemli adımlar alacağız" dediği bir dönemde ve Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde kapatılması bu faşist sermaye rejiminin demokrasi ve özgürlük kavramiarına da ışık tutmaktadır . . Özgürlük ve demokrasi . burjuvazi ve MGK komutasındaki mehmetçik basın için vardır. Kirli savaşın borazanı ve sermayenin sözcüsü durumundaki burjuva medya tri lyonluk teşviklerle desteklenirken, muhal if ve devrimci basına düşen bomba ve terör olmaktadır.
Demokrasi gazetesinin kapatılmasının yasalara dayandınlması aynı zamanda burjuva hukukunun iğrenç içyüzüne ve kime hizmet ettiğine bir göstergedir. Binaları kontr-geri l la yöntemleriyle bonıbalanan, çalışanları polisin keyfi terörü yetmediği yerde i l legal yollardan kaçırı lan, kaybedilen ve katledilen yurtsever ve
435
devrimci basın adeta dört bir yandan kuşatılmış durumdadır.
Ezilen emekçi kitlelerin sesi susturulamaz!
Ne var ki, tarihten bu yana egemenlerin gücü ezilen emekçi yığınların sesini boğmaya yetmemiştir. Yı l lardır sömürgecil iğe ve kirli bir savaşa karşı direnen, özgürlük ve eşit l ik uğruna devrimci mücadele yürüten Kürt halkının sesini boğmak ise hiç mümkün deği ldir. Kardeş Kürt halkının ulusal kurtuluş savaşında ısrar ettiği gibi, demokratik mevzilerine de sahip çıkmaktadır. Bunun en güzel göstergelerinden biri, kapatı lan Demokrasi gazetesinin ardından, özgür yurtsever basın geleneğinin bir devamı olarak Ülkede Gündem gazetesinin 7 Temmuz'da yayın hayatına başramasıdır.
Arasından onlarca şehit vererek bugünlere ulaşan yurtsever basın kuşkusuz önümüzdeki dönemde de hertürlü engelleme, baskı ve terörle karşı laşacaktır. Ortadoğu 'da saldırgan ABD-israi lTürkiye ittifakının kurulduğu, Güney Kürdistan işgalinin- bir hezimetle yüzyüze kaldığı, geniş ezilen yığınların kirli savaşa karşı giderek daha fazla tepki duymaya başladığı, MGK ve İçişleri Bakanlığınca kirli savaşa ve Güney Kürdistan işgaline karşı tüm protesto gösteri lerinin yasaklandığı ve zor yoluyla dağıtılmasının emredi ldiği bir dönemde Kürt halkının sözcülüğünü üstlenen bir yayın kuşkusuz ki devlet terörünün de başlıca hedefi olacaktır.
Sermayeye karşı birleşik-militan mücadeleye!
. Gelinen aşamada saldırının bugün hangi gazeteye yöneldiğinin çok fazla bir anlamı ve önemi yoktur. Canalıcı olan, devletin her türden toplumsal muhalefete yönelik terör politikasının özüdür. Eli kaı:ı l ı kontr-geri l la şebekelerinden ve mafyalaşmış bir bürokrasiden ibaret kalan, tek i şleyen icra organı MGK ve ordu olan ve kendini ancak azgın bir terörle devam ettirebilen bir devlettir sözkonusu olan .
436
Demokratik mevziterin kitlesel bir tarzda savunulması, yurtsever ve devrimci basma sahip çıkı l ınası içinden geçtiğimiz dönemde özel bir önem taşımaktadır. Ancak unututmaması gereken tayin edici nokta şudur. Yurtsever, devrimci ve sosyalist basın ezilen emekçi kitlelerin mücadelesinin aynasıdırlar. Onu besledikleri gibi, bu kaynak tarafından da beslenirler. Devrimci ve yurtsevet - basının özgürleş '!lesi devrim ve ö�gürlük m ücadelesinin yükseltilmesiyle sıkı sıkı bağlantıl ıdır. B u mücadelenin ası l hedefi ise, özgür basının ö�ündeki en büyük engel olan sömiirgeci ve sömürücü sermaye egemenliği ve onun devleti olmak durumundadır. Sermaye devletini ken�li yaktığı alevlerin içinde yakıp kül edeçek güç, ezilenlerin birleşik, politik ve mil itan mücadelesi olacaktır. Hiç bir devlet, emekçi sınıfların ve mazlum halkların haklı mücadeleleri karşısında uzun zaman dayamıinamıştır. Terör silahını topyekün ezilen emekçi yığınlara yöneiten ve bir özel savaş aygıtına dönüşen Türk devleti de eninde sonunda yenilgiye· mahkumdur.
Sermaye iktidarını ve onun terör devletini y ıkacak temel devrimci güç olan işçi sınıfı kardeş Kürt halkının i ınhasımı kulaklarını daha fazla tıkaınamalı , onun özgürlük taleplerini sahiplenmeli, Kürt halkının sçsinln boğulmaya çalıştimasma seyirci kalmaınalıdır. Sınıf ınücade_lesini_ yozlaştıran, işçilerin gücUnU bölüp parçalayan ve onu sermayeı1iı1 güdümiine sokan şovenizmin panzehiri proletarya enternasyonal izınidir.
Öyleyse sermaye devlet ine kar�ı " i�çi lcrin birl i ğ i . halk ların
kardeşliği !" �iarıyla nüicadclcyi yiiksclıcl iın. siiıniirgcci kirl i savaşa. yurtsever ve devrimci basın -ii;.nimkki baskı ve kriirc kar!?ı dunilıın !
Kızıl Rayrak Temmuz '1)7
-i.� . .
"Kürdistan' dakı devrınıci sürecin en hiiyiik arantajı, toplumsal güçlerle devrimci politik öncünün buluşması, mücadelede devrimci bir önderliğin varlığıdır. Fakat tam da bugüne kadarki mücadeleyle katedilen mesafe ve yaratılan birikim, Kürt özgürlük hareketini belli bir gelişme sınırına da getirip dayamış bulunmaktadır. Son bir kaç yılın olayları , Kürt ulusal hareketinin bu sınırları kendi gücüyle aşamadığını, tüm çabalarına rağmen bunda zorlandığını göstermektedir. Bunun hareketin önüne çıkardığı iki/em de bugün artık netleşmiştir. Ya Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinden alınacak destekle Kürdistan' daki devrimci sürecin derinleştirilmesi yoluna gidilecek, gerçek bir eşitlik ve özgürlük mücadelesinde ısrar edilecektir. Ya da, bugüne kadarki kazanımlar sömürgeci düzeni bir "siyasal çözüm" e zorlamak doğrultusunda değerlendirilmeye, emperyalistlerin "siyasal çözüm" baskısından da yararlanılarak bu iğreti sonuca u/aşı/maya çalışılacaktır.
Birinci alternatifın gerçeklik kazanması, Kürdistan cephesinde değil fakat Türkiye' de yaşanacak gelişmelere, daha somut olarak işçi hareketinin yaşayabi/eceği gelişmelere bağlıdır. Fakat sınıf hareketinin bugünkü zayıflığı ve genel planda Türkiye' deki sınıflar mücadelesinin güçsüzlüğü, Kürt ulusal hareketini son zamanlarda "siyasal çözüm" e özel bir ağırlık vermeye yöneltmiştir. "Siyasal çözüm" arayışlarına uygun düşen politik ve diplomatik açılımlara sürekli yenileri eklenmektedir. Böyle bir süreç kaçınılmaz olarak ulusal hareket içinde Kürt burjuvazisine yeni etkinlik alanları açmakta ve onun ağırlığını artırmaktadır. ( . . . ) Türkiye devrimci ve işçi hareketinden gerekli desteği yıllardır bulamayan Kürt özgürlük hareketinin bugünkü bu yönelimi şaşırtıcı değildir. Zira temelde köylülüğe ve şehir küçükburjuvazisine dayanan bir hareket kendi başına ulusal sorunun kurulu düzeni aşan bir çözümünü gerçekleştiremez. Dolayısıyla sorun, hareketin önderliğinin kararlılığıyla değil, dayandığı toplumsal güçlerin gücü ve ufkuyla ilgilidir. "
EKİM 3. Genel Konferansı Bildirisi'nden ...
ISBN 975-727 1 - 12-8 (Tk) ISBN 975-727 1 - 14-4 (2. cilt)
Fiyatı: 850 000 TL (KDV Dahil)