120
ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹ Enerjinin vazgeçilmez yaşamsal bir gerek- sinim olduğu günümüzde, ülkelerin yöne- timini üstlenenler toplumun ihtiyaç duy- duğu enerjiyi kesintisiz, güvenilir, zama- nında, temiz ve ucuz yollardan temin ede- bilmek için doğru politikaları ve bunun neticesinde de en iyi planlamayı yapmak zorundadırlar. Bu planlamanın ardından, arz ve talep oranının dengede durabilmesi için dış ve iç gelişmeler doğrultusunda üretim ve tü- ketim dengesi dikkate alınarak rakamların güncellenmesi ve revize edilmesi gerekli- dir. Yenilenebilir enerji kaynakları günümüz koşullarında fosil yakıtlara oranla daha pahalıdır. Ancak yerli kaynaklar olması bakımından yoğunluğuna bağlı olarak uzun vadede daha ucuz olma olasılığı çok yüksektir. Bu alana yapılacak yatırımlar desteklendi- ği ve arttığı takdirde hem dışa bağımlılık azalacak hem de kullanıcı açısından temiz ve ucuz enerjiye kavuşma olanağı sağla- nacaktır. Sonuç olarak, enerji politikalarımızın ye- niden revize edilmeli, öz kaynaklarımız saptanmalı, atıl durumda bekleyen enerji kaynaklarımız devreye sokulmalı ancak tüm bunlara ek olarak enerji tasarrufu ko- nusunda herkes üzerine düşeni mutlaka yerine getirmeli. TÜRK DEMOKRAS‹ VAKFI ÜCRETS‹Z AYLIK ULUSAL DERG‹S‹D‹R ———————————————————————————————— SAHİBİ TÜRK DEMOKRASİ VAKFI ADINA YÖNETİM KURULU BAŞKANI ÖMER LÜTFÜ AVŞAR ———————————————————————————————— SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Murat ŞENGÜL [email protected] ———————————————————————————————— GENEL KOORDİNATÖR Behiç ÖZEK [email protected] ———————————————————————————————— GENEL YAYIN YÖNETMENİ Muzaffer Mine HOMRİŞ ———————————————————————————————— YAPIM VE TASARIM Programevi Yapım-Yayın-Reklam Organizasyon Tic. Ltd. Şti Tel: 0312 448 01 92-93 Faks: 312 448 01 94 ———————————————————————————————— REKLAM DİREKTÖRÜ Nilgün ÇELEBİOĞLU [email protected] ———————————————————————————————— BASIM Doğuhan Tanıtım Ltd. Şti. Büyük Sanayi 1. Cadde 103/6-7 İskitler/ANKARA Tel: 0312 384 63 34-35 ———————————————————————————————— Basım Yeri: Ankara Basım Tarihi: 24.03.2010 ———————————————————————————————— TÜRK DEMOKRASİ VAKFI Ahmet Rasim Sok. No:27 Çankaya 06550 ANKARA Tel: 0.312 438 67 44 (pbx) F: 0.312 440 91 06 e-mail: [email protected] www.demokrasivakfi.org.tr Enstitü dergisinde yayımlanan yazılar, içerdikleri bil- giler ve yaptıkları değerlendirmeler bakımından yalnızca yazarlarını bağlar. “Enstitü Dergisi”nde yazılan yazılar kaynak gösterilmeden hiçbir şekilde izin almaksızın kullanılamaz, yeniden yayınlanamaz. Editör...

Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Citation preview

Page 1: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Enerjinin vazgeçilmez yaşamsal bir gerek-sinim olduğu günümüzde, ülkelerin yöne-timini üstlenenler toplumun ihtiyaç duy-duğu enerjiyi kesintisiz, güvenilir, zama-nında, temiz ve ucuz yollardan temin ede-bilmek için doğru politikaları ve bununneticesinde de en iyi planlamayı yapmakzorundadırlar.

Bu planlamanın ardından, arz ve taleporanının dengede durabilmesi için dış veiç gelişmeler doğrultusunda üretim ve tü-ketim dengesi dikkate alınarak rakamlarıngüncellenmesi ve revize edilmesi gerekli-dir.

Yenilenebilir enerji kaynakları günümüzkoşullarında fosil yakıtlara oranla dahapahalıdır. Ancak yerli kaynaklar olmasıbakımından yoğunluğuna bağlı olarakuzun vadede daha ucuz olma olasılığı çokyüksektir.

Bu alana yapılacak yatırımlar desteklendi-ği ve arttığı takdirde hem dışa bağımlılıkazalacak hem de kullanıcı açısından temizve ucuz enerjiye kavuşma olanağı sağla-nacaktır.

Sonuç olarak, enerji politikalarımızın ye-niden revize edilmeli, öz kaynaklarımızsaptanmalı, atıl durumda bekleyen enerjikaynaklarımız devreye sokulmalı ancaktüm bunlara ek olarak enerji tasarrufu ko-nusunda herkes üzerine düşeni mutlakayerine getirmeli.

TÜRK DEMOKRAS‹ VAKFIÜCRETS‹Z AYLIK ULUSAL DERG‹S‹D‹R

————————————————————————————————

SAHİBİTÜRK DEMOKRASİ VAKFI ADINA

YÖNETİM KURULU BAŞKANI ÖMER LÜTFÜ AVŞAR

————————————————————————————————

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜMurat ŞENGÜL

[email protected]————————————————————————————————

GENEL KOORDİNATÖRBehiç ÖZEK

[email protected]————————————————————————————————

GENEL YAYIN YÖNETMENİMuzaffer Mine HOMRİŞ

————————————————————————————————

YAPIM VE TASARIMProgramevi Yapım-Yayın-Reklam Organizasyon

Tic. Ltd. ŞtiTel: 0312 448 01 92-93 Faks: 312 448 01 94

————————————————————————————————

REKLAM DİREKTÖRÜNilgün ÇELEBİOĞLU

[email protected]————————————————————————————————

BASIMDoğuhan Tanıtım Ltd. Şti. Büyük Sanayi1. Cadde 103/6-7 İskitler/ANKARA

Tel: 0312 384 63 34-35————————————————————————————————

Basım Yeri: AnkaraBasım Tarihi: 24.03.2010

————————————————————————————————

TÜRK DEMOKRASİ VAKFIAhmet Rasim Sok. No:27 Çankaya 06550

ANKARATel: 0.312 438 67 44 (pbx) F: 0.312 440 91 06

e-mail: [email protected]

Enstitü dergisinde yayımlanan yazılar, içerdikleri bil-giler ve yaptıkları değerlendirmeler bakımındanyalnızca yazarlarını bağlar. “Enstitü Dergisi”ndeyazılan yazılar kaynak gösterilmeden hiçbir şekildeizin almaksızın kullanılamaz, yeniden yayınlanamaz. Editör...

Page 2: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Siyasal ve toplumsal alanda özgürlükkavramı beraberinde daha karmaşıkve çok anlamlı tanımları ve tartışmala-

rı getirir Genel kabulle bireylerin ifade öz-gürlüğüne sahip olduğu, düşüncenin ser-best bir şekilde ifade edilebildiği, tüm va-tandaşların kanun önünde eşit olduğu vefırsat eşitliğine sahip olduğu, özel teşebbü-sün özgürce faaliyet gösterip yatırım yapa-bildiği, serbest piyasa ekonomisinin tesisedildiği, hukukun üstünlüğünü, erklerin ay-rılığını geçerli kılan şeffaf devlet modeline,toplumsal hayat düzenine ve sisteme liberaldemokrasi denilmektedir.

Demokrasi okurken çok zevkli ama oyna-ması çok zor bir oyundur. Bu oyunu iyi oy-nayabilmenin için gerek duyulan donanımıve altyapıyı kurmak son derece zordur. Top-lumlar bazen böylesi altyapıyı kurduklarınızannetseler de bu oyunu gerçek anlamdasergilemek çok zordur.

Liberalizmde kişisel özgürlük ana prensip-tir. Liberalizmin ekonomideki uzantısı olanserbest piyasa ekonomisi, ekonomik faali-yetlerin tam rekabet şartları içinde serbestçeyapılabildiği, ekonomik sorunların çözümü-nün devletin ekonomiye müdahalesiyle de-ğil fiyat mekanizması aracılığı ile gerçekleş-tirildiği ekonomi olarak tanımlanır. Arz vetalebin fiyat oluşumlarında temel belirleyiciolarak kabul edildiği bu tür ekonomilerdefiyat mekanizmasının iyi işlemesi zorunlu-dur. İdeal serbest piyasa ekonomisinde üre-ticilerin ve tüketicilerin pazarda aynı şartlar

altında bulunduğu varsayılır. Pazara girişve çıkışlar sınırlandırılmamıştır. İdeal du-rumda üretim ile tüketim arasındaki bütünengellerin kalktığı bilgiye ulaşımın herkesçeeşit olduğu bir sistem olarak tanımlanır.

Serbest piyasa ekonomisinde üretim ve yatı-rım bireyin alacağı risktir. Devlet sadece bi-reyin önündeki rekabete aykırı unsurları gi-dermede devlet erkini kullanarak düzenle-yici ve denetleyicidir. Birey, yapacağı serbestgirişimin tüm riskini üzerine alır ve bu ris-kin karşılığında bir getiri beklentisi içinde-dir. Bu girişim ortamının yaratılabilmesi içinrekabete aykırı hususların olmaması, piya-salara müdahalelerin olmaması ve fiyat ya-pılarının ekonominin gereğine göre arz-ta-lep ilişkisi ile oluşması gerekir. İdeal bir ser-best piyasa ekonomisinde bilgiye ulaşımdaarzın ve talebin eşit şartlarda ve eşit imkan-larda olması gerekmektedir. Bireyin alacağıriskler ticari ve pazar riski olmalıdır. Ülkeriskleri bireylerin kontrol edip yönetebilece-ği riskler değildir. Ancak Pazar riskleri deöngörülebilir olmalıdır. Aksi taktirde serbestpiyasa ekonomisinden bahsetmek mümkünolmaz. Devlet, pazar ekonomisinin müda-halesiz çalışabilmesinin ortamı hazırlar.

Enerji sektörü de sermaye yoğun, uzun va-deli yatırımlar gerektirir. Uzun vadeli yatı-rımlar için geleceği planlamanın ve yatırım-cılara güven vermenin önemi yatsınamazbir gerçektir. Türkiye, enerji gibi bir sektör-de yolumuzu özel sektörden yana belirle-miş, sektörün gelişimini rekabete dayalı ser-

2

Page 3: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

best bir piyasa yapısı olarak kabul etmiştir.Yatırımcıların risklerini hesaplayabileceği,ekonomik modellerde 20-30 yılı modelleye-bileceği ve risk primini sayısallaştırabileceğibir ortam çok önemlidir. Enerji gibi, serma-ye yoğun bir sektör için bu hususlar vazge-çilmez öneme haizdir. Enerji sektöründe ya-tırım kararı diğer hiçbir sektöre benzemez.Süreç çok boyutludur. Lisanslama ve mev-zuata uyum, ürünün tedarik boyutu, birin-cil yakıtın sağlanması, imtiyaz sözleşmeleri,inşaat sözleşmeleri, işletme sözleşmeleri vefinansman boyutu, yoğun ve karışık kredisözleşmeleri, kısaca çok karmaşık bir risksilsilesi ve risk değerlendirmesi bulunurenerji sektöründe. Risklerin hesaplanıyorolabilmesi için öngörülebilirlik ve güvenile-bilirlik şarttır. Girişimci her zaman pazar ris-kini ve ticari riskleri hesaplar ve alırlar. Giri-şimcinin münferit olarak alamadığı risk iseülke riskleri, regülasyon riskleridir. Yabancıyatırımcı özellikle devlet veya kurumları ilearasında imtiyaz sözleşmesi veya lisans bo-yutunda eğer şartlarını iyi belirlemişseuluslararası tahkime güvenerek bir pazaragirebilir. Ticari bankalar çeşitli uluslararasıfinans kuruluşları, exim-bankalar ve benze-ri kuruluşların ülke risklerini garanti etme-si ile projeleri finanse edebilirler. Ancak yer-li yatırımcının zaten kendi ülkesinde yatırımyaptığı için ülke risklerini ve düzenlemerisklerini değerlendirme ya da sayısallaştır-ma olanağı da yoktur. Kimisi istim sonradangelir der ve siyasi baskı ile çözebileceğinivarsayar, kimisi yapılan yatırımı çok karlıveya stratejik olarak katma değeri çok yük-

sek görür ve ülke riski ya da düzenlemerisklerini göz ardı eder, kimisi zaten kısa va-deli bakıyordur ve almış olduğu imtiyazıveya lisansı satma çabasındadır. Bunun öte-sinde sonradan önemli bir oranda değişebi-lecek ikincil mevzuatta ortaya çıkan düzen-lemeler, kısa vadeli siyasi ve politik kararla-rın gerek yabancı yatırımcılar, gerekse yerliyatırımcılar açısından tek çözüm yolu uzunve meşakkatli bir yol olan adalete başvur-maktır. Ancak Türkiye’de adalet mekaniz-masının çok hızlı ilerlememesi, uzun ve yo-rucu bir yol izlemesi yatırımcılar için caydı-rıcı olmaktadır.

Enerjide politikalar uzun vadeli olmalıdır.Enerjide orta vade, 5-10 yıl uzun vade ise 10-30 yıllık dönemlerdir. Halbuki siyasi irade-lerin ömürleri seçim dönemleri ile sınırlıdır.Türkiye’nin uzun vadeli politika ve strateji-lerinin devletin her kurumunun kendi he-deflerinden değerlendirmesini yapıp fayda-maliyet analizleri ile ortaya koyduğu sonuç-lardan sonra belirlenen kriterlerle şekillen-miş yol haritaları şeklinde olması gerekir.Genel kabul görmüş makro hedeflerin özel-likle devletin karar verici mekanizmaların-da herkes tarafından kabul görüp özümsen-mesi gerekir.

Bu nedenle Öngörülebilir, güvenilebilir vesürdürülebilir enerji politikaları demokrasioyununun enerji perdesinde çok önemlidir.

Arif AKTÜRKTürk Demokrasi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi

3

Page 4: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Jeotermal Enerji ve DemokrasiProf. Dr. Mehmet fiENER .............................6Türk Petrol Aramacılığı Tarihi Işığında Arama - Üretim Sektörünün Geliştirilmesi İçin ÖnerilerNusret CÖMERT .................................18Nükleer Santraller Çare Mi?Nevzat fiahin ...................................24Türkiye’nin Altın Geleceği İçin ÇalışıyoruzTÜPRAG Madencilik ..............................32Enerji Özelleştirmelerine Kısa Hukuki BakışAli ULUSOY....................................38Enerji ve Demokrasi ÜzerineHasan Ali ÇEL‹K .................................42Enerji ve Demokrasi İlişkisinin Türkiye’yi İlgilendiren BoyutlarıOsman COfiKUNO⁄LU .............................46Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Enerji PolitikalarıNecdet PAM‹R ..................................50

DOSYA

Page 5: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

PAKİSTAN Parlamentosu .................................76Çağların İç İçe Girdiği Şehir Hasankeyf ...................................84

DÜNYADAN

GEZİ

Batman Valisi Ahmet TURHAN:“Batman ekonomide, eğitimde, sosyal ve kültürel alanda bölgede örnek bir il olma konumundadır” ....88SÖYLEŞİ

Muş Belediye Başkanı Nectettin DEDE:“Hedefimiz kentsel dönüşüm projesini bir an evvel hayata geçirmektir”..................94

“Türkiye Amerika İlişkileri”“Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarında Değişiklik Önerileri” .........114

Bismil Kaymakamı Ali ÇELİK:“Uyguladığımız Projelerle Farklı İnsanları Aynı Amaç İçin Biraraya Getirmeyi Hedeflemekteyiz” ....98

Türkiye’nin İlk Kadın Milletvekili:Benal ARIMAN.......................................112

KİTAP-KÜLTÜR SANAT .................................116

Afyon Kocatepe Üniversitesi...................106TANITIM

ETKİNLİK / Cumartesi Konferansları

Page 6: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Günümüzde 6,5 milyar olan dünyanüfusunun 2100 yılına kadar 10milyar’a ulaşması beklenmektedir.

Yüz yıllık bir zaman diliminde yeni gelecek4 milyar insanla birlikte tüm insanlar, enkaliteli beslenmeyi, en iyi eğitimi, en iyisağlık koşulların, en iyi yolları, en iyi oto-mobilleri, en iyi televizyonları ve en iyiolan her şeyi isteyeceklerdir. Tüm bu istem-lerin yanında ortalama yaşam süresi de 60lar dan 80 li yaşlara çıkacak ve bu isteklerinkarşılanması için; enerji üretim ihtiyacı kat-lanarak sürecek, doğal kaynaklar ve çevreaşırı kullanılacak, sorunlar daha da arta-caktır.

Yeni nüfus ve dağılımla birlikte tüm insan-ların karşısına çıkacak en önemli sorunlarınbaşında: temiz, ekonomik, depolanabilirenerji üretimi gelecektir. Bu bağlamda sa-vaşlar dışında ilk kez bir krizle karşılaşanbilim adamları modern teknoloji konusun-

da katkı koymak zorundakalarak “Fosil

katı ya-

kıtların 21. yüzyılda da günümüz teknoloji-leri ile çevreye ve ekonomiye zarar verme-den enerji üretiminde kullanılıp kullanıla-mayacağı?” sorusuna yanıt aramaya başla-mışlardır.

Sanayi devrimi ile birlikte 1850 li yıllardafosil yakıt çağına giren insanoğlu, 20. yüz-yılda önceki yıllara inat tükettiği enerjinin10 katı enerji tüketerek, 21 yüzyılda da ar-tan bir hızla tüketimini devam ettirmekte-dir. Gelişen teknolojilere bağlı olarak yaşa-mın her alanına giren enerji tüketimi; bera-berinde konforu, gelişmişliği, hoyratlığı,kolaylığı ve 24 saatlik bir zaman dilimi olanbir günü mümkün olduğu kadar uzun kul-lanmayı sağlayarak enerji gereksinimi katbe kat artmıştır.

Artan bu gereksinim enerji hammaddekaynakları üzerinde değişik senaryolarınyazılmasını getirmiş ve bu senaryolar içeri-sinde hammaddeye, hammaddenin bulun-duğu ülkeye, o ülkenin bulunduğu coğraf-yaya, o coğrafyada yer alan tüm ülkelererol ve/veya roller verilmiştir.

Bu bağlamda özellikle hammadde rolü;odun ve tezek gibi ilksel yakıt,

Jeotermal Enerji veDemokrasi

DOSYADOSYA

Prof. Dr. Mehmet fiENERJeoloji Yüksek Mühendisi - Ni¤de Üniversitesi / [email protected]

Page 7: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

kömür, bitümlü şeyl, asfaltit, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıt, jeotermal, hidrolik, rüz-gar, güneş ve dalga gibi yenilenebilir, uran-yum ve toryum gibi nükleer hammaddelerarasında dağıtılarak zamana ve zemine göreoynak bir şekilde sahneye konmaktadır.

Sahneye konulan rol ne olursa olsun zamanve zemin ne gösterirse göstersin senaryonunbaş aktörü o hammaddenin bulunduğu ül-kenin jeolojik konumu ve yapısı olmaktadır.Tüm enerji hammaddeleri, içinde bulundu-ğu ülke jeolojisine bağlı olarak oluşmuş, ge-lişmiş ve korunmuştur. Jeolojiye inat her-hangi bir enerji hammaddesi henüz insanlı-ğın bilgi dağarcığında bulunmamaktadır.

Yöresel jeolojik yapılara bağlı olarak kendi-liğinden yeryüzüne çıkan ve kökeni bilin-mediği için kutsal sayılan petrolün insanlartarafından kullanımı M. Ö. 40.000 yıllarınakadar uzanmaktadır. Doğal asfalt (veya bi-tumen) birikintileri, petrol sızıntıları ve sıvıpetrol özellikle İran Zağros dağlarında ol-mak üzere Orta Doğu’da geniş bir alandabulunur. Kuzey Irak, Güney batı İran veÖlü Deniz bölgesinde yaşayan eski insanlarbu mucizevi doğal kaynağı Neolithic dö-

nemde (M.Ö. 7000-6000) yoğun olarak kul-lanmışlardır.

Tarihte gerçek anlamda yapılan ilk petrolsavaşı yine bulunduğumuz bu coğrafya daM.Ö. 312 yılında Suriyelilerle Araplar ara-sında “Ölü Deniz” ve/veya “Zift Gölü” as-faltları için yapılmıştır.

M.Ö 312 de başlayan bu savaş(lar) günü-müzde “DEMOKRASİ” adına halen sürdü-rülmektedir. İrili ufaklı çatışmaların yanı sı-ra, ülkelerin haritadan silinmesine kadaruzanan kanlı enerji savaşları demokrasiyeinat 21’inci yüzyılda da sürdürülmektedir.Hızla tükenip azaldığı için kavgayı kızıştı-ran fosil kaynaklara inat akılcı kullanıldığıtakdirde tüm dünya ya yetebilecek yenile-nebilir enerji kaynakları her geçen gün öne-mini arttırmaktadır.

Enerji ve Demokrasi Ba¤lant›s›

Siyaset bilimcilerin hangi sistemin daha iyiişlediğinden çok hangi demokrasinin dahaiyi işlediğini tartıştığı günümüzde sosya-list, liberal, muhafazakar vb görüş sahiple-ri farklı farklı demokrasi tarifleri yapabil-mektedirler.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

7

Yeni nüfus ve dağılımla birlikte tüm insanların karşısına çıkacak en önemlisorunların başında: temiz, ekonomik,

depolanabilir enerji üretimi gelecektir.

Page 8: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Bu farklı yaklaşımlara karşın; vatandaşlarınveya tüm üyelerin organizasyon veya dev-let politikasını şekillendirmede eşit hakkasahip olduğu bir yönetim biçimi olan De-mokrasi, sadece devlet yönetim biçimi değilüniversite, kurum, sendika, dernek gibi si-vil kurum ve kuruluşlarda da uygulanabi-len bir yöntem olarak algılanmalıdır.

Onurlu, eşit ve özgür bir yaşamın vazgeçil-mez koşullarını ifade eden insan hakları gü-nümüzde tüm dünyanın kabul ettiği evren-sel, ahlaki bir değerler bütünü; adil, meşruve uygar bir devlet ve toplum yönetimininyani demokrasinin vazgeçilmez kriteridir.Bir başka açıdan, insan hakları insan onu-rundan kaynaklanan siyasi talepler olarakda ifade etmek mümkündür. Çünkü insanhakları bireyin bilhassa devlet karşısındaileri sürdüğü ve ondan ihlal etmemesini is-tediği haklardır (Uzak ve Altuntaş, 2007).

İnsanoğlunun dünyadaki diğer canlılardantemel farklılıklarından en önemlisi kültürelbir yaşam sürdürüyor olabilmesidir. İnsa-noğlu yaşamını coğrafi veya meteorolojikkoşullara bağlı kılmaksızın dünyanın herbölgesinde sürdürür. Bu durumda da herzaman enerjiye gereksinim duyar. Bu temeldavranış biçiminden hareketle, gereksinimduyduğu enerjiyi kültürel düzeyine bağlıolarak üretir ve tüketir. Bu yaşam ve tüke-tim biçimleri onun için aynı zamanda ya-şamsal bir zorunluluk haline dönüşür. Buzorunluluğu yaşadığı çağdaki teknoloji dü-zeyi belirlemektedir.

Bu bağlamda, insan yaşamındaki vazgeçil-mezliği ve sanayinin ana girdisi olan ener-jiye ulaşma ve kullanma hakkı insan hakkıolarak kullanılması gereken bir haktır. İn-san yaşamı açısından son derece önemliolan ısınma, ulaşım, iletişim, bilişim ve ay-dınlanma alanlarında kullanılan ve tüm bi-

reylerin kullanımına açık olması ve kulla-nılmasının engellenemeyeceği bir ürünolan enerji ve üretildiği enerji hammadde-leri bulunduğu coğrafyada yaşayan birey-ler için birer kamu malıdır.

Kamu malı olarak kamu yararına kullanıl-ması gereken enerji hammadde kaynaklarıve bu kaynaklardan üretilen enerji, türü vekullanım alanı ne olursa olsun insanların vetoplumun refah düzeyini, yaşam standardı-nı arttırmak amacı ile kullanılmalıdır. Buamaçla kullanımın sağlanabilmesi için ener-ji üretiminde kamu yararını koruyucu de-netim ve sürdürülebilirliği sağlayıcı organi-zasyonlar özetle demokrasi işletilmelidir.

Bu nedenle enerji ve demokrasi arasındakibağlantı çok önemlidir. Ikinci dünya sava-şından sonra gelişen teknolojilere dayalı ola-rak enerji üretim tekniklerindeki gelişmelerve kaynak çeşitliliği ile haberleşme uydularıinsanların günlük hayatını doğrudan etkile-yerek, üretimden tüketime kadar olan tümsüreçlerde demokrasi kurallarının çalışma-sını gündeme taşımış ve enerji sektöründe;

• Hammadde kaynak çeşitliliğinde de-mokrasi

• Üretimde demokrasi,• Tüketimde demokrasi kavramlarını or-

taya koymuştur.

Her geçen gün yeni kavramların ışığındagelişen enerji sektörü; jeoloji, çevre, tekno-loji, ekonomik, siyasi ve sosyal boyutları ileyönetilmesi gittikçe karmaşıklaşan bir du-rum kazanmaktadır. Bu karmaşıklığın önü-ne geçilebilmesinin yegane yolu planlamave organizasyondur. Çünkü planlamanınolmadığı yerde belirsizlik, belirsizliğin ol-madığı yerde ise anarşi gündeme gelmekteve anarşinin yeşerdiği ortamlarda demok-rasiden bahsetmek olanaksızlaşmaktadır.

8

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 9: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Enerji sektörü bütüncül olarak ele alındı-ğında ortaya çıkan taraflar:

i. Enerji hammadesinin türü ve jeolojisi,ii. Enerji üretimine yatırım yapacak yatı-

rımcı,iii. Yatırımcılara kaynak aktaracak finans

kuruluşları,iv. Tüm bu bileşenlere mal ve hizmet ürete-

cek firmalar,v. Enerji üretiminde işgücü, tüketiminde

ise müşteri olan vatandaşlar,vi. Bu işlemlerin organizasyonu için gerek-

li yasama ve yürütme organlarıdır.

Ortaya çıkan bu tarafların sistemli birlikteli-ğinin sağlanması “ Demokrasi için enerji,Enerji için demokrasi” şeklinde özetlenebilir.

Jeotermal Enerji

Jeotermal enerji; yerkabuğunun çeşitli derin-liklerinde anomali yaratacak şekilde birik-miş ısının oluşturduğu, sıcaklıkları sürekliolarak bölgesel atmosferik ortalama sıcaklı-ğın üzerinde olan ve çevresindeki normalyer altı ve yerüstü sularına göre daha fazla

erimiş mineral, çeşitli tuzlar ve gazlar içere-bilen sıcak su ve buhar olarak tanımlanmak-tadır. Bu tanımlamaya ek olarak, bazı alan-larda bulunan “sıcak kuru kayalar” akışkaniçermemesine karşın jeotermal enerji kayna-ğı olarak nitelendirilmektedir. Jeotermalakışkanı oluşturan sular meteorik kökenli ol-duklarından, yeraltındaki hazneler süreklibeslenmekte ve kaynak yenilenebilmektedir.Bu nedenle pratikte, beslenmenin üzerindekullanım olmadıkça jeotermal kaynaklarıntükenmesi söz konusu değildir.

Yukarıdaki tanım ve saptamalar ışığında je-olojik dengeler jeopolitik baskılarla bozul-madığı sürece Jeotermal enerji yeni, yenile-nebilir, sürdürülebilir, tükenmez, ucuz, gü-venilir, çevre dostu, yerli ve yeşil bir enerjitürüdür.

Jeotermal Sistem: Jeotermal sistem, dört ana unsurdan oluflur (fiekil 1):

1. Isı Kaynağı2. Rezervuar ve/veya hazne kayaç3. Isıyı Taşıyan Akışkan4. Örtü kayaç

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

9

fiekil 1: Jeotermal sistemi oluflturan unsurlar.

İnsan yaşamındakivazgeçilmezliği vesanayinin ana girdisi olan enerjiye ulaşma ve kullanma hakkıinsan hakkı olarakkullanılması gereken bir haktır.

Page 10: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Şekil 1 de şematik olarak gösterilen jeoter-mal sisteme ait unsurların kısa tanımlama-ları ise aşağıdaki şekilde yapılabilir:

Isı Kaynağı: Plaka hareketleri sonucu man-toda oluşan yersel veya bölgesel düzensiz-likler mantoda ısı anomalileri oluşturur. Buanomalilerin tektonik hatlar ve/veya ku-şaklar boyunca yer kabuğuna ulaştığı nok-talardaki ısı anomali zonları ve/veya sıcaknoktalar (hot spots) jeotermal sistemler içinısı kaynağını oluşturur.

Jeotermal Rezervuar: İşletilmekte olan jeo-termal sistemin sıcak ve geçirgen kısmınıtanımlar. Jeotermal sistemler ve rezervuar-lar; rezervuar sıcaklığı, akışkan entalpisi, fi-ziksel durumu, doğası ve jeolojik yerleşimigibi özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Ör-neğin jeotermal rezervuarda 1 km derinlik-teki sıcaklığa bağlı olarak sistemleri iki gru-ba ayırmak olasıdır.

a) Rezervuar sıcaklığının 150°C’ dan düşükolduğu, düşük sıcaklıklı sistemler: Bu türsistemler genelde yeryüzüne ulaşmış doğalsıcak su veya kaynar çıkışlar gösterirler.

b) Rezervuar sıcaklığının 200°C’ dan yük-sek olduğu yüksek sıcaklıklı sistemler: Butür sistemler ise doğal buhar çıkışları (fu-meroller), kaynayan çamur göletleri ilekendini gösterir.

Jeotermal sistemlerin fiziksel durumlarınabağlı olarak sınıflandırılmaları durumunda,üç farklı rezervuar durumu tanımlanabilir.

1. Sıvının etken olduğu jeotermal rezervuarlar:

Rezervuardaki basınç koşullarında su sı-caklığının buharlaşma sıcaklığından dahadüşük olduğu rezervuarları tanımlamaktakullanılır. Rezervuar basıncını sıvı su fazıkontrol etmektedir.

2. İki fazlı jeotermal rezervuarlar:

Rezervuarda sıvı su ve su buharı birliktebulunmaktadır ve rezervuar basıncı ve sı-caklığı suyun buhar basıncı eğrisini izler.

3. Buharın etken olduğu jeotermal rezervuarlar:

Rezervuar basıncındaki akışkan sıcaklığı-10

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 11: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

nın suyun buhar basıncı eğrisi sıcaklığın-dan daha yüksek olması durumunda bu türrezervuarlar oluşurlar. Rezervuardaki ba-sıncı su buharı fazı kontrol etmektedir.

Bir jeotermal rezervuarın fiziksel durumuve kimyasal özellikleri zamana bağlı olarakdeğişiklik gösterebileceği gibi aynı rezervu-ar içerisinde de bir noktadan diğerine fark-lılıklar gösterebilir. Örneğin sıvının etkenolduğu bir rezervuar, üretim sonucu oluşanbasınç düşümünden dolayı, zamanla ikifazlı bir jeotermal akışkan durumuna dö-nüşebilir.

Isıyı Taşıyan Akışkan ve/veya JeotermalAkışkan: Meteorik kökenli yağmur sularıyeryüzüne düştükten sonra çatlaklı zonlar-dan süzülerek derinlerdeki ısı anomalisi et-kisi ile ısınmış kayaçlardaki ısıyı süpürerekyüzeye, ekonomik anlamda erişilebileceksığ derinliklere taşıyarak sistemin çalışanjeotermal akışkanı olur.

Örtü Kayaç: Jeotermal sistemlerin geliştiğialanlar üzerinde derindeki rezervuar zon-da bulunan akışkan ve ısının yeryüzüne ve

dolayısı ile atmosfere boşalımını önleyengeçirimsiz kayaçlardır.

S›n›fland›rma

Jeotermal kaynaklar bulundukları ülkeleregöre; kökenlerine ve sıcaklıklarına göre sı-nıflandırılmaktadır.

Kökenlerine göre sınıflandırma: Bu sınıf-landırmada Tip A dan Tip F ye kadar uza-nan ve aşağıda kısaca özetlenen sınıflandı-rılmalar kullanılmaktadır.

Tip A Magma ısıtmalı kuru sistem kaynak-lar (Gayser)

Tip B Andezitik volkanizmaya bağlı kay-naklar (Filipinler, Endonezya, Ortave Güney Amerika)

Tip C Kaldera kaynakları ( Medicine gölü,Valles Kalderası, Yellowstone)

Tip D Sedimanter ortamlarda volkanizmaile ilişkili kaynaklar (Imperial Vadisi)

Tip E Gerilme Tektoniği, Fay kontrollükaynaklar (Great Baseni)

Tip F Okyanus ortası sırtı, bazaltik kaynak-lar (Hawai, İzlanda, Azor Adaları)

Bu tiplere göre dünya genelindeki jeoter-mal kaynak dağılım yüzdelerine bakıldı-ğında andezitik volkanizmaya bağlı Tip Btürü kaynaklar % 52 lik bir oranla birinci sı-rada yer almaktadırlar (Şekil 2).

Dünya genelinde kullanılan bu sınıflandır-ma bazında Şekil 2 den de anlaşılacağı üze-re ülkemiz kaynaklarının kökeni hakkındaherhangi bir yorum getirme olanağımız gü-nümüz koşullarında bile olanaklı değildir.

Sıcaklıklarına göre sınıflandırma: Ülke-mizde de kullanılan ve jeotermal kaynakla-

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

11

fiekil 2: Dünya genelinde jeotermal kaynaklar›n kökensel da¤›l›mlar›.

Page 12: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

rın sıcaklıklarına göre yapılan sınıflandır-ma ise:

1. Düşük Entalpili Sahalar (20-70 °C)

2. Orta Entalpili Sahalar (70-150 °C)

3. Yüksek Entalpili Sahalar (150 °C’denyüksek) olmak üzere üç gruba ayrılır.

Yukarıda verilen sınır değerler ülkemizlebirlikte birçok ülkede de kullanılmaktadır.Ancak jeotermal kaynak yönünden ülkemi-ze göre daha yüksek entalpili (toplu ısılı)sahalara sahip olan bazı ülkelerde bu de-ğerler yüksek tutulmaktadır.

Kullan›m Alanlar›

Jeotermal kaynak ısısına bağlı olarak eldeedilen enerjiye dayalı kullanım alanlarıTablo 1 de sunulmuştur.

Jeotermal Enerji ve Türkiye

Jeotermal enerjinin çok yönlü kullanımalanları göz önüne alınarak Dünya geneli-ne bakıldığında;

Filipinler’de toplam elektrik üretiminin%27’si, Kaliforniya Eyaleti’nde %7’si, Pa-pua Yeni Gine’de 56 MWe kapasiteli jeoter-mal elektrik üretimi yapılmakta olup, AltınMadenciliği İşletmesinin enerji ihtiyacının%75’i jeotermalden karşılanmaktadır.

İzlanda’da toplam ısı enerjisi (şehir ısıtma)ihtiyacının %86’sı jeotermal enerjiden kar-şılanmaktadır.

Elektrik üretimi açısından bakıldığındaDünyada jeotermal elektrik üretiminde ilk5 ülke sıralaması:

A.B.D., Filipinler, Meksika, Endonezya veİtalya olarak ortaya çıkmaktadır.

12

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Tablo 1. Jeotermal Enerji Kullanım AlanlarıISI (°C) Kullanım Alanı Elektrik Üretimi Isıtma180 Yüksek konsantrasyon çözeltisinin buharlaşması,

amonyum absorbsiyonu ile soğutma +170 Hidrojen sülfid yolu ile ağır su eldesi, Diyatomit kurutması +160 Kereste, balık ve yiyeceklerin kurutulması +150 Bayer’s yöntemi ile Aliminyum eldesi +140 Çiftlik ürünlerinin kurutulması (konservecilik) +130 Şeker endüstrisinde kullanım ve tuz eldesi +120 Temiz tuz üretimi ve tuzluluk oranının arttırılması +110 Çimento kurutulması +100 Organik maddelerin kurutulması +90 Balık kurutma +80 Ev ve sera ısıtma +70 Soğutma (alt sıcaklık sınırı) +60 Kümes ve ahır ısıtma +50 Mantar yetiştirme, Balneolojik banyolar +40 Toprak ısıtma, kent ısıtma +30 Yüzme havuzları, fermantasyon +20 Balık çiftlikleri +

Page 13: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

13

Hacim Isıtma (Konut, Termal Tesis Vb.) 2579 MWt 4158 MWt 61

Sera Isıtması 1085 MWt 1348 MWt 24

Elektrik Üretimi 6798 MWt 9732 MWt (2007 yılı) 43

Balneolojik Uygulamalar 1085 MWt 4911 MWt Yak. 350

Tablo 2. 1995-2005 yılları arasında Jeotermal kullanım oranlarındaki değişim1995 2005 % Artış

Page 14: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Isıtmacılık açısından bakıldığında ise, Dün-yada jeotermal ısı ve kaplıca uygulamala-rındaki ilk 5 ülke sıralaması:

A.B.D, İsveç, Çin, İzlanda ve TÜRKİYE şek-linde gözlenmektedir.

Bu veriler ışığında dünya genelinde 1995-2005 yılları arasında jeotermal enerjiden ya-rarlanma oranları giderek artmaktadır(Tablo 2).

Türkiye’de kent ısıtmacılığına uygun kentler

Türkiye’de jeotermal olarak merkezi ısıtmaimkanı bulunan bazı yerleşim birimleri;

Afyon, Akyazı, Aydın, Bademli, Balçova,Balıkesir, Balya, Bigadiç, Bolvadin, Buldan,Bursa, Denizli, Dikili, Edremit, Emet, Erciş,Erzurum, Gediz, Germencik, Güre, Hav-ran, Havza, Hisaralan, Ilgın, Ilıca, İzmir,Karacasu, Kızılcahamam, Kozaklı, Kuzu-luk, Nazilli, Sarayköy, Pamukçu, Pasinler,Reşadiye, Sakarya, Salavatlı, Salihli, San-dıklı, Seben, Seferihisar, Sındırgı, Sivas,Sorgun, Susurluk, Turgutlu, Yenice, Yozgat

Tablo 2 de görüleceği üzere her geçen gündaha fazla kullanılmakta olan jeotermalenerjinin kullanım alanları açısından ülke-miz değerlerine bakılacak olursa aşağıdakidurum ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’de elektrik üretimine uygun sahalar1. Aydın-Germencik ......................(232 °C), 2. Denizli-Kızıldere........................(242 °C),3. Manisa-Alaşehir-Kurudere........(184 °C)4. Manisa-Salihli-Göbekli...............(182 °C)5. Çanakkale-Tuzla ........................(174 °C)6. Aydın-Salavatlı ...........................(171 °C)7. Kütahya-Simav............................(162 °C) 8. İzmir-Seferihisar .........................(153 °C)9. Manisa-Salihli-Caferbey ............(150 °C)10. Aydın-Yılmazköy........................(142 °C)11. İzmir-Balçova ..............................(136 °C)12. İzmir-Dikili ..................................(130 °C)

Jeotermal Enerji ve Demokrasi:

Yukarıda jeotermal kaynak özelinde verilenkısa bilgiler ışığında genel anlamda enerji

14

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 15: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

kaynaklarının yeryüzündeki dağılımı, pay-laşım savaşını coğrafi alana da yaymakta-dır. Bu kaynaklara sahip bölgeler tarihinher aşamasında olduğu gibi, gelişmiş ülke-lerin cazibe merkezi haline gelmektedir.Ortadoğu’nun olduğu kadar, günümüzdeyaşanan Afganistan ve Irak krizinde de gö-rüldüğü üzere, gelişmiş ekonomiler enerjiyataklarını haiz bölgeleri denetim ve göze-tim altında tutmak için politik olduğu ka-dar, gerektiği durumda askeri güç kullan-maktan da geri durmamaktadırlar.

Bu anlamda dünyanın çeşitli bölgeleri elealınacak olursa; Borç batağında gelişen kriz-lerin birleştirdiği Latin Amerika ülkelerin-de, yeni enerji talepleri karşısında yeterliyatırımların yapılamaması ve/veya serma-ye eksikliği, elektrik sektörünüde içine ala-cak şekilde birçok kamusal şirketin özelleş-tirilmesi yönündeki neoliberal baskılarlahükümetlerin genel anlamda fikir değiştir-melerine sebeb olmuştur. Enerji bütünleş-mesi işlemleri 1994 yılında Kuzey AmerikaSerbest Ticaret Anlaşmasının (NAFTA) im-zalanması ile farklı bir yol izlemeye başla-mıştır. NAFTA nın gelişimi ve Amerikan

pazarına kadar ulaşan imtiyazların Meksikaiçinde garanti edilmesi bölgedeki bütünleş-me için yeni bir dinamik olmuştur. BöyleceGüney Amerika daki bütünleşme sistemiolan MERCOSUR, NAFTA dan sonra ger-çekleşmiş ve Orta Amerika GenişletilmişPazarı örgütlenerek Amerika daki serbest ti-caretin genişlemesine sebeb olmuştur.

Küreselleşme ortamında gelişmiş ekonomi-ler aralarındaki enerji kavgasını sürdürür-lerken, kaçınılmaz olarak, gelişmekte olanekonomiler de bu mücadeleden olumsuzyönde etkilenmektedir. Bu etkilenme, geliş-mekte olan ülkelerin genellikle ağır borçlukonumda olması nedeniyle, bu sıkışıklık-tan yararlanmak isteyen gelişmiş ekonomi-lerin söz konusu kaynaklara uzanma ve on-ları ekonomik değerlerinin çok altında elegeçirme arzuları artar. Gerek kaynağı elegeçirme, gerek enerji üretim santralleri kur-ma aşamasında gelişmekte olan ekonomi-ler gelişmiş ekonomilerin ciddi sömürüsüile karşı karşıya gelmiş olabilirler Enerji po-litikası, kaynakların kullanımı, üretim biçi-mi vb gibi çok yönlü karar mekanizması ileülke sanayileşmesinin plânlanmasında ve

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

15

Page 16: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

uygulanmasında fevkalade önemlidir. Baş-ka bir deyişle, bir ülkenin enerji politikası-na hakim olan güç aynı zamanda o ülkeninsanayileşme ve kalkınma politikalarına dahakim olabilir. Bu nedenle, enerji politika-ları ulusal nitelikli olmak zorundadır.

Bu bağlamda enerji kaynaklarının rezervdurumuna bakıldığında;

Dünyanın toplam petrol rezervinin 165,8milyar varil olup bunun % 65.3’ü OrtadoğuÜlkelerinde bulunduğu,

Dünyanın toplam doğal gaz rezervinin155,1 trilyon m3 olup bununda % 55,9’ununOrtadoğu Ülkelerinde bulunduğu,

Coğrafi olarak en yaygın fosil yakıtın kö-mür olduğu,

Ülkemiz için Türkiye Jeolojisinin sunduğubir cömertlik olarak tüm bölgelerimize eşitolarak dağılmış Jeotermal kaynakların öneçıktığı bilinen bir gerçekliktir.

Bu gerçeklik ülkemizde bulunan toplamkonutların 1/10’u nu ısıtabilme ve 31500MWt gücü ile küreselleşmeye inat yenile-nebilir bir kaynak olarak:

Balneoterapik açıdan insan sağlığını,

En soğuk koşullarda bile yüzme olanaklarıile spor sağlığını,

Balık vb üretimlerde kullanılabilen suürünleri çeşitliliğini,

İklimlendirme olanakları ile gıda sektörün-de ekonomikliği,

Enerji üretimi esnasında çevre dostluğu,

Planlı kullanıldığında ısınmada ucuzluğu,

Taşınması ve/veya nakliyesinin diğer kay-naklara nazaran olanaksızlığı nedeni ileyerli oluşu,

Bulunduğu yerde kullanılabilmesi ve de-ğerlendirilebilmesi nedeni ile yerelliği be-raberinde getiren Jeotermal Enerji entegrekullanılabildiği ölçüde bulunduğu yöredenbaşlayarak ülke genelinde ekonomik can-lanmayı ve istihdam olanaklarında artışıberaberinde getirmekte ve demokrasininolmazsa olmazlarına bekleneni üzerindekatkılar koyabilmektedir.

Sonuç

Yer altı kaynak potansiyeli açısından sonderece zenginiz. Yer altı kaynaklarımızıntoplam değeri milyarlarca dolar eder. Zen-gin madenlerin fukara bekçileri olmayalımtüründen söylemlerin her zaman geçerli ol-duğu ülkemizde jeotermal kaynaklarımız-da ülke ekonomisini bir çırpıda düze çıka-racakmış havasında değerlendiriliyor.

Mostra madenciliğinin bittiği ve/veya bite-16

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Bir ülkenin enerji politikasına hakim olangüç aynı zamanda o ülkenin sanayileşmeve kalkınma politikalarına da hakim olabilir. Bu nedenle, enerji politikaları ulusal nitelikli olmak zorundadır.

Page 17: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ceği gibi kaynak jeotermalciliğinin de bite-bileceği kimsenin aklına gelmiyor. 1962 yı-lından bugüne kadar jeotermal kaynakları-mızın nasıl ele alındığı, neler yapıldığı veneler yapılması gerektiği hakkında değer-lendirmelerin yapıldığı çalışmalar son gün-lerde yapılanlar dışında sanki yok gibi.

Vanaları açılıp elektrik üretiminin hemenyapılıvereceği ve ülkemiz enerji açığınınbüyük ölçüde karşılanacağı gibi söylemle-rin arkasındaki sorunlar hiç tartışılmıyorveya tartışmalar dinlenmek istenmiyor.

Yıllardır beklenen yasa sonunda çıkarıldı.Çıkmış yasa çıkmamıştan iyidir gibi pembetablolar çizmek mümkün iken yasa çıkma-dan önce daha düzenli çalışabiliyorduk fik-rine dönmek herhalde sadece ülkemize öz-gü bir paradoks olsa gerek.

Jeolojik oluşum tiplerini bilmeden, kaynakve faylara bağlı verilen sondaj lokasyonla-rının artık tükendiği ülkemizde, jeotermalpotansiyelimiz gerçekten yıllar önce kabaca

hesaplanmış olan 31500 MWt midir. Yoksabunun altında veya çok çok üstünde midir?

Türkiye genelindeki tüm jeotermal sahalartek modelli bir sistemde mi oluşmuştur?Yoksa her saha kendine özgü jeolojik koşul-lar ve unsurlara mı sahiptir?

Bu tür soruları sosyolojik açıdan demokra-si bağlamın da da sorarsak enerji-demokra-si bağlantısı açıkça ortaya çıkmaktadır. Buanlamda jeolojiye inat enerji üretimi ile de-mokrasiye inat enerji yönetimi kısa sürelibaşarıların sonunda varsıllığın ve bağım-sızlığın kaybedilmesi ile sonuçlanmaktadır.

Bu ve benzeri sonuçlarla karşılaşmamak veŞekil 4’te sunulan dünyanın gece görüntü-sü içinde gündüzü yaşayabilmek için Akılve Bilim ekseninde jeolojik göstergelerinmühendislik parametreleri ile birleştirilme-si ve çok disiplinli ekip çalışmalarının ço-ğaltılması ile yerli enerji hammaddelerininverimli kullanımı ve ehil insanların demok-ratik yönetimi ile mümkündür.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

17

KAYNAKLARUzak, A., Altuntaş, M., 2007. İnsan hakları nedir? Temel bilgiler ve Türkiye’de insan hakları alanında yaşanan ge-lişmeler. T. C. Başbakanlık yayını. 70 s.

fiekil 4. Dünyan›n gece uydu görüntüsü.

Page 18: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

18

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Türk Petrol Aramac›l›¤› Tarihi Ifl›¤›nda

Arama - Üretim SektörününGeliştirilmesi İçin Öneriler

Page 19: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

122 metre yüksekliği, 50 bin ton ağırlı-ğıyla dünyanın ikinci büyük sondajplatformu unvanına sahip olan Leiv

Eiriksson, 2009 yılının son saatlerinde İs-tanbulluların meraklı bakışları arasında İs-tanbul Boğazı’ndan geçerek Karadeniz’egiriş yaptı. Platform, Sinop açıklarında be-lirlenen noktada ilk sondaj operasyonunaŞubat ayının sonlarında başladı. Bu, ülke-mizde yapılan ne ilk ne de son petrol son-dajı. Cumhuriyet tarihimiz boyunca açılanher kuyu, ülkemizin aslında çok büyük pet-rol rezervlerine sahip olduğuna dair iddi-aları yeniden gündeme getirmiştir. Kamu-oyunda sıkça gündeme gelmesine rağmen,Cumhuriyet tarihimiz boyunca gerçekleşti-rilen petrol arama yatırımlarının maalesefçok sınırlı düzeylerde kaldığını gözlemli-yoruz. Nitekim petrol aramacılığı tarihi-miz, üretimimizin artırılmasının önündekien büyük engelin, petrolün olup da çıkart-tırılmaması gibi önyargıların yanı sıra hu-kuki altyapıdaki belirsizlik olduğunu ör-neklerle ortaya koymaktadır.

Petrol Aramac›l›¤›nda Dönüm Noktalar›

Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılın-dan günümüze kadar geçen 87 yıllık süreci,arama – üretim sektöründe yaşanan geliş-meler ışığında 5 döneme ayırabiliriz:

1923 – 1954: Petrol üretimi, Cumhuriyetikuran kadroların yakından ilgi gösterdiğikonuların başında gelmiştir. 1925 yılındaHükümetin, Lüksemburglu petrol uzmanıDr. M. Lucius’u getirterek bazı bölgelereilişkin jeolojik araştırmalar hazırlatmasıylaatılan ilk adımı, 24 Mart 1926 tarihindekabul edilen 792 sayılı Petrol Kanunu ta-kip etmiştir. Kanun ile Türkiye Cumhuri-yeti sınırları içerisindeki bütün petrol vepetrol bileşiklerinin tâbi olduğu madenle-rin aranması ve işletilmesi hakkı Hüküme-te verilmiştir. Bu hakkın yürütülmesi ama-cıyla da 7 yıl sonra 20 Mayıs 1933 tarihindeyayımlanan 2189 sayılı kanun ile petrolaramacılığında ilk kamu kurumumuz olanPetrol Arama ve İşletme İdaresi kurulmuş-tur.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

19

Nusret CÖMERTPETFORM (Petrol Platformu Derne¤i) Yönetim Kurulu Baflkan›

Page 20: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Amerika’dan getirtilen sondaj makinesi vepersoneli ile Ekim 1934’te açılmaya başlananilk derin kuyumuz Basbirin-1, herhangi birpetrol emaresine rastlanamayarak Haziran1936’da 1.351 metrede terk edilmiştir. Bu ilkkuyudaki çalışmalar devam ederken teşkilatyapısında önemli bir değişikliğe gidilmiştir.22 Haziran 1935 tarihinde yürürlüğe giren2804 sayılı kanun ile Maden Tetkik ve AramaEnstitüsü (MTA) kurulmuş, Petrol Arama veİşletme İdaresi kaldırılarak Petrol Grubu Di-rektörlüğü adı altında MTA’ya bağlanmıştır.1934 – 1940 yılları arasında Adana, Trakya veVan bölgelerinde çeşitli arama faaliyetleri yü-rütülmekle birlikte herhangi bir sonuç alına-mamıştır. Ülkemizde ilk petrol emaresine, 20Nisan 1940 tarihinde Raman-1 kuyusunda1.048 metre derinlikte rastlanmıştır. Ancaktest üretiminde maalesef beklenen sonuç alı-

namamış, 6 ay sonra su oranının %98’e çık-masıyla birlikte kuyudan üretim fasılalı ola-rak yapılmaya başlanmış, bir süre sonra dakuyu tamamen kapatılmıştır.

Cumhuriyet tarihinin ticari anlamda ilk pet-rol keşfi ise 1945 yılında açılan Raman-8 ku-yusunda gerçekleştirilmiştir. Kuyudan bir yılboyunca günde 4 – 5 ton üretim yapılmıştır.Bu üretim, rafinaj ihtiyacını da beraberindegetirmiştir. 1930 yılında İstanbul Beykoz’dakurulan, ancak vergi sorunlarından dolayı1934 yılında kapatılan Boğaziçi Tasfiyehane-si’nin malzemeleri bölgeye getirilerek, 1942yılında günlük 10 ton kapasiteli Raman Tec-rübe Tasfiyehanesi kurulmuştur. Bunu 1948yılında Batman’da kurulan günlük 200 tonkapasiteli yeni tesis, 1955 yılında da yıllık330.000 ton kapasiteli Batman Rafinerisi ta-kip etmiştir.

Sonuç olarak, 1923 – 1954 yılları arasındaTürkiye Cumhuriyeti devleti, petrolün eko-nomik ve stratejik öneminin farkındadır vedönemin kısıtlı imkanlarına rağmen arama –üretim çalışmalarına doğrudan devlet deste-ği sağlamıştır. Sermaye eksikliği, mevcut atılekipmanlar değerlendirilerek, bilgi birikimieksikliği ise yabancı uzmanların doğrudanistihdamı ile aşılmaya çalışılmıştır. Ancaktüm bu çabalara rağmen yerli ham petrol üre-timi maalesef düşük düzeylerde seyretmiştir.

Arama Kuyusu.........................................................37

Tespit Kuyusu.............................................................7

Üretim Kuyusu.........................................................13

Test Kuyusu ..............................................................19

Açılan Toplam Kuyu ...............................................76

Toplam Sondaj (metre).....................................76.402

Toplam Üretim (ton).........................................95.881

Toplam Harcama (milyon TL) ...............................84

Tablo 1: Petrol Arama-Üretim Verileri (1923-1954)

20

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Resim 1: Petrol Arama ve ‹flletme ‹daresi’nin Saha Gezisi (1935)

Resim 2: Cumhuriyet Gazetesi (3 May›s 1940)

Page 21: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

1954 – 1973: 1952 tarihli İsrail Petrol Kanu-nu’nu da hazırlayan Amerikalı hukukçu vejeolog Max Ball tarafından kaleme alınan6326 sayılı Petrol Kanunu, 16 Mart 1954’teResmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğegirmiştir. Kanunun en önemli özelliği, ara-ma – üretim faaliyetlerini yerli – yabancıözel sermayeye açmasıdır. Kanunla birlikteMTA Petrol Grubu Direktörlüğü’nün ara-ma – üretim görevinin jeolojik istikşaf hariçyeni kurulacak tüzel kişiliğe (aynı gün ka-bul edilen 6327 sayılı kanun ile Türkiye Pet-rolleri Anonim Ortaklığı’na) devri öngörül-müş, kanunun uygulanması görevi de Pet-rol Dairesi Reisliği’ne verilmiştir. Sektördesağlıklı bir rekabet ortamının geliştirilmesiiçin bir yandan kamu işletmesi ile idari ka-rar alma mekanizması ayrıştırılmış, diğeryandan da TPAO ile yerli – yabancı özel şir-ketlere tamamen eşit yaklaşım sergilenmiş-tir. Vergi + Devlet Hissesi (Tax & Royalty)modelini esas alan kanunda Devlet Hissesi(Royalty) oranı üretime bağlı olmaksızın%12,5’le sabitlenmiştir.

Döneminin koşullarına göre gayet liberal birruha sahip olan Petrol Kanunu’nun yürürlü-ğe girmesiyle birlikte hem TPAO hem de özelşirketler önemli yatırımlar yapmış; 1969 yı-lında 3,6 milyon ton üretimiyle ülkemiz, tü-ketiminin %58’ini kendi öz kaynaklarındankarşılar konuma gelmiştir. Arama – üretimsektöründe yaşanan canlanma, petrol piyasa-sına da yansımış; 1957 yılında Mobil – BP –California Texas – Shell ortaklığıyla AnadoluTasfiyehanesi A.Ş. (ATAŞ), 1959’da da TPAO– California Texas ortaklığıyla İstanbul PetrolRafinerisi A.Ş. (İPRAŞ) kurulmuştur.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

21

Açılan Toplam Kuyu (adet) .................................914

Arama Kuyusu (adet) ...........................................371

TPAO’nun Payı (%) .................................................63

Petrol ve Gaz Sahası Keşfi (adet) ..........................37

TPAO’nun Payı (%) .................................................48

Başlangıç * ve Bitiş Yılı Üretim Farkı (%)........+229

Tablo 2. Petrol Arama – Üretim Verileri (1954 – 1973)

(*)1965 y›l›na kadar y›ll›k bazda üretim verileri olmad›¤› için bafllang›çy›l› olarak 1965 y›l›n›n üretimi esas al›nm›flt›r.

(*) 1965 y›l›na kadar y›ll›k bazda üretim verileri olmad›¤› için bafllang›ç y›l› olarak 1965 y›l›n›n üretimi esas al›nm›flt›r.

Grafik – 1. Petrol Üretimi Trendi (1965 – 2005)

Page 22: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

1974 – 1983: 8 Nisan 1973 tarihinde yürürlü-ğe giren 1702 sayılı kanun (Petrol Reformu),mevcut kanunda önemli yapısal değişiklik-lere yol açmıştır. Petrol Dairesi Reisliği, Pet-rol İşleri Genel Müdürlüğü (PİGM)’ne dö-nüştürülmüş, kuyulara ilişkin ekonomikmiktarda petrolü belirleme yetkisi PİGM’everilmiştir. TPAO’ya üç önemli ayrıcalık ta-nınmıştır: Bakanlar Kurulu kararı ile kapalıbölgelerde petrol faaliyeti yapma, süresi so-na eren sahalara yeniden başvurma ve işlet-me ruhsatnamesine konu sahaların müzaye-deye çıkarılmadan önce TPAO’ya teklif edil-mesi. Kanunun liberal ve rekabetçi yaklaşı-mından uzaklaşmasına neden olan bu deği-şikliklerin yanı sıra, o dönemde tüm dünya-da artan petrol fiyatlarının aksine ülkemiz-de petrol fiyatlarının sınırlandırılması, özelşirketlerin yatırımlarında keskin bir düşüşyaşanmasına neden olmuştur. Petrol Refor-mu’nu takip eden on yıllık dönemin sonun-da üretim 2,2 milyon tona, üretimin tüketi-mi karşılama oranı ise %27’ye düşmüştür.

1984 – 1991: 30 Mart 1983’te yürürlüğe gi-ren 2808 sayılı kanunla Petrol Kanunu’nunbazı maddeleri değiştirilmiştir. Bu değişik-lik kapsamında fiyat sınırlamasının kaldı-rılması ve piyasa fiyatı olarak dünya petrolfiyatlarının esas alınması, genel planda ül-kemizde yaşanan dışa açılma ve liberalizmrüzgarıyla birleşince, özel şirketlerin yatı-rımları yeniden hız kazanmıştır. Petrol üre-timi kısa sürede 2,5 katına çıkmış; 1991 yı-lında yakalanan 4,4 milyon ton ile tarihi re-korunu kırmıştır.

22

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Açılan Toplam Kuyu (adet) ..................................836

Arama Kuyusu (adet) ............................................291

TPAO’nun Payı (%) ..................................................80

Petrol ve Gaz Sahası Keşfi (adet) ...........................25

TPAO’nun Payı (%) ..................................................72

Başlangıç ve Bitiş Yılı Üretim Farkı (%) .............- 33

Tablo 3. Petrol Arama – Üretim Verileri (1974 – 1983)

Page 23: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Bu dönem, petrol üretiminde tarihi zirve-nin yanı sıra, enerji KİT’lerine ilişkin kap-samlı düzenlemelerin gerçekleştirildiği birdönem olmuştur. İlk olarak 20 Mayıs1983’te yayımlanan 60 sayılı İktisadi DevletTeşekkülleri ve Kamu İktisadi KuruluşlarıHakkındaki Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile TPAO, Türkiye Petrol Kuru-mu’na bağlı bir ortaklık haline getirilmiştir.Ardından 18 Haziran 1984’te yayımlanan233 sayılı KHK ile Türkiye Petrol Kuru-mu’nun varlığı sona erdirilmiş; TPAO daAnonim Şirket ve Bağlı Ortaklık statülerin-den çıkarılarak %100 hissesi devlete ait birİktisadi Devlet Teşekkülüne dönüştürül-müştür. Ayrıca Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ),Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş. (Dİ-TAŞ), Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.(BOTAŞ) ve Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.(TÜPRAŞ)’ın TPAO’nun bağlı ortaklıklarıolması hükme bağlanmıştır. İstanbul GübreSanayi A.Ş. (İGSAŞ) da 1988 yılında TPA-O’ya bağlanmıştır. (TÜPRAŞ ve POAŞ1990, DİTAŞ 1993, BOTAŞ 1995, İGSAŞ ise1998 yılında Bağlı Ortaklık statüsünden çı-kartılmıştır.)

1992 – 2010: Son 18 yıldır özel sektörün ara-ma – üretim yatırımları büyük bir hızladüşmüş; belli başlı yabancı şirketler sahala-rını terk ederek ülkemizden ayrılmıştır. Busüreçte petrol aramalarının yoğunlaştığıGüneydoğu Anadolu bölgesinde yaşananterör olaylarının da katkısı olmakla birlikte,sorunun temelinde üç yapısal neden bulun-maktadır:

1) Hukuki Sorunlar: Petrol Kanunu’nun 56yıldır aynı kalan hükümleri bile bazen‘farklı’ yorumlanabilmiş, bu yorumlarlaözel şirketlerin yatırımları sekteye uğratıl-mıştır. Kanun hükümlerinin ‘idari karar-lar’la durdurulabilmesi, uluslararası arena-daki yatırımların temel belirleyicilerinden

biri olan ‘hukuki risk’in ülkemizde maale-sef yüksek olmasına neden olmuştur.

2) Dünyada Yeni Sahaların Yatırıma Açıl-ması: Uluslararası arenada şirketler, yatı-rımlarını Türkiye gibi hukuki ve jeolojikriski yüksek olan ülkelerden, Doğu Blo-ku’nun çöküşü sonrasında Orta Asya veHazar bölgesinde ortaya çıkan yeni sahala-ra yönlendirmiştir.

3) Yeni Yasal Düzenlemenin Gecikmesi:Sektörün hukuki altyapısını oluşturan 6326sayılı Petrol Kanunu, yarım asır öncesininsermaye ve teknolojik imkanları esas alına-rak hazırlanmıştır. Bu gerçeğin yanı sıra,rafinajdan pazarlamaya, doğalgazdan ileti-me, arama – üretim haricindeki tüm piyasafaaliyetleri yeni enerji kanunları (Petrol Pi-yasası Kanunu, Doğalgaz Piyasası Kanu-nu…) çerçevesinde ele alındığı için güncel-lenmesi ihtiyacı doğmuştur.

Petrol Arama – Üretim Yat›r›mlar›n›n Art›r›lmas› ‹çin Öneriler

Her şeyden önce arama – üretim sektörüneyeni bir ‘ruh’, yeni bir ‘heyecan’ kazandırıl-ması gerekmektedir. Enerji ve Tabi-i Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) tarafındanhazırlanacak uzun vadeli ‘strateji planları’çerçevesinde kamu – özel işbirliğiyle büyükbir ‘atılım’ başlatılması uygun olacaktır. Bustrateji planları çerçevesinde gerek yurtiçinde gerekse yakın coğrafyamızda ‘strate-jik petrol yatırımları’ gerçekleştirecek Türkşirketlerine siyasi ve ekonomik destek sağ-lanmasının, TPAO başta olmak üzere tümyerli petrol şirketlerimizin uluslararası are-nada önünü açacağına, know-how ve ser-maye birikimi sağlanması yolunda önemlibir ilerleme sağlayacağına inanıyoruz.

Yatırımların 56 yıllık bir kanunla canlandı-rılamayacağı aşikardır. En kısa zamanda

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

23

Page 24: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ETKB başkanlığı ve Petrol İşleri Genel Mü-dürlüğü (PİGM) koordinasyonunda sektö-rün tüm paydaşlarının katılımıyla bir Çalış-ma Grubu oluşturulmalıdır. Bu grup, Ocak2007’de TBMM’de kabul edilen ancak 4maddesi yeniden görüşülmek üzere iadeedilen ve o günden günümüze 3 yıldırTBMM gündeminde bekleyen 5574 sayılıTürk Petrol Kanunu üzerinde çalışmalı vesektörün yapısal sorunlarını çözecek yenive güncel bir mevzuat oluşturulmalıdır.

Yeni kanunda dikkat edilmesi gereken enönemli hususlardan biri, rekabetin sağlan-ması, gerçekten yatırım yapacak şirketlerinönünün açılmasıdır. Mevcut Petrol Kanu-nu’nda yer alan soyut kriterlere dayalı ‘son-daj mükellefiyeti’ uygulaması, ruhsatlarınaslında yatırım yapmayacak şirketler tara-fından ‘kapatılma’sına neden olmaktadır.Bunun yerine, 5574 sayılı Türk Petrol Kanu-nu taslağında yer alan ‘İş ve Yatırım Progra-mı’ prensibi korunmalı, şirketlerin her birsaha bazında program sunarak birbirleriylerekabet etmesi sağlanmalıdır.

Mevzuat revizyonuna paralel olarak PİGMde, sektörün ihtiyaç duyduğu etkin bir yö-netim ve denetim için idari ve mali açıdangüçlendirilmeli, organizasyonel açıdanuluslararası alandaki muadillerine benzerşekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Yeni-den yapılandırma çerçevesinde, çeşitli im-kansızlıklardan dolayı halihazırda TPAO’datutulmak zorunda kalınan PİGM arşivleri-nin de, kurum bünyesinde oluşturulacakmodern bir yapıya aktarılması gerektiğineinanıyoruz.

İdari yapıdaki revizyonun yanı sıra, sektör-deki dışa bağımlılığımızın azaltılması husu-sunun da göz önünde bulundurulması ge-rekmektedir. Ülkemizde arama – üretimsektörüne yönelik AR-GE faaliyetlerinin ye-

24

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 25: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

tersizliğinden dolayı Türk şirketleri, maale-sef yurtdışından teknoloji, ekipman ve hiz-met transferine mecbur kalmakta ve bu du-rum da maliyetleri yükseltmektedir. Bu so-runun uzun vadede çözümünün, kamu –özel – üniversite eşgüdümünde oluşturula-cak ‘Yerli Petrol Sanayii Destekleme Fonu’kanalıyla yerli AR-GE projelerinin destek-lenmesi ve yerli ekipman ihracatının teşvikedilmesi olduğuna inanıyoruz.

Sektörün gelişimine katkıda bulunacak birdiğer adım da, jeotermal alanında dünyanınsayılı kaynakları arasında yer alan ülkemi-zin bu potansiyelinin çok daha etkin bir şe-kilde ekonomimize kazandırılması için Türkpetrol şirketlerinin jeotermal yatırımlarınayönlendirilmesidir. Zira petrol ve jeotermalsondajları teknik açıdan çok benzer prose-dürleri takip etmektedir. Petrol aramacılığıalanında edindiğimiz deneyim ve sahip ol-duğumuz ekipmanların jeotermal sondajla-rında da kullanılabilmesi için bazı hukukidüzenlemeler yapılması gerekmektedir.

Sonuç olarak, petrol aramacılığımızın tari-hinde kısa bir gezinti bile, Petrol Kanu-nu’nda yapılan her liberal ve rekabetçi re-vizyonun üretim artışına, her devletçi reviz-yonun ise üretim düşüşüne yol açtığını açıkbir şekilde ortaya koymaktadır. 21. yüzyılınbaşında bizlere düşen görev, petrol zenginiolup olmadığımız üzerinde yüzeysel tartış-malarla zaman kaybetmek yerine, sahip ol-duğumuz rezervleri ekonomimize kazan-dırma hedefi doğrultusunda rasyonel politi-kalar geliştirmektir.

Resimler:

1-2: Halit Edip Özcan, “Foto¤raflarla Ulusal Petrol 1929-1954”, TPAO Arfliv ve Tarih Yay›nlar›, Ankara, 2006

3: Yeliz Erkoç ve Fatih P›nar, “Türkiye’nin Petrolü”, Atlas,Kas›m 2008

4: Güney Y›ld›z› Petrol Arflivi

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

25

Resim 4: Karakilise-2 Kuyusunda Sondaj Çal›flmas›(Diyarbak›r – 2009)

Page 26: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Dünya elektrik üretimine bakacakolursak 2009 yılında %15’inin nükle-er santraller tarafından karşılanmış,

ve bu üretimin 2/3’ün ise gelişmiş ülkelerdenABD, Fransa, Japonya, Almanya, Rusya, veGüney Kore tarafından karşılanmıştır.

Şubat 2010 itibari ile Dünyadaki nükleer san-traların durumuna bakacak olursak (Tablo1):

Tablo 1’in detayı incelenirse ABD’de 26ünite yeni nükleer santral yapmak için baş-vuruda bulunulmuş, Hindistan 2025 yılınakadar 40.000MW(Türkiye’nin şu andaki

Çalışan Nükleer Santral Sayısı: 436Tesis aşamasındaki Nükleer Santral Sayısı 532015 Yılına Kadar İşletmeye Girecek Nükleer Santral Sayısı 42Proje aşamasında olup 10 yıl içinde işletmeye girecek Nükleer Santral Sayısı 192

Kaynak: World-nuclear.org

26

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

NÜKLEERSantraller Çare Mi?NEVZAT fiAH‹NElektrik Y. Mühendisi, (EUAfi Nükleer Santralar Dairesi Eski Baflkan›), [email protected]

Tablo 1

Page 27: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

toplam kurulu santral gücüne eşit), ÇİN2020 yılına kadar 30.000MW, Güney Kore2022 yılına kadar 12 yeni nükleer santralyapmayı planlamış, nükleer programınıdurduran İngiltere ve İtalya tekrar nükleeryatırım programlarını başlatmışlardır.Dünyada “Nükleer Rönesans” diye adlan-dırılan bu geri dönüşün arkasındaki ananedenler:

• Petrol fiyatlarının varil başına 100 dolaryaklaşması ve beraberinde doğal gaz vekömür fiyatlarını yukarı çekmesi fosil ya-kıtlardan elektrik üretimi daha pahalı ha-le getirmiş nükleer santral elektrik üretimmaliyetleri kıyaslanabilir ve kabul edile-bilir noktaya gelmiştir.

• Elektrik üretiminde kullanılan doğalgazve kömür fiyatları belli ölçekte petrol fiyat-larına endeksli olması beklenmedik fiyatiniş çıkışlarına sebep olmakta, uzun dö-nemli yakıt fiyat istikrarı isteyen elektriküretim sektörü için fosil yakıtlar önemli öl-çüde güven kaybına sebep olmuştur.

• Fosil yakıt kullanılan santraların iklimdeğişikliği sebep olan karbon dioksit ba-ca emisyonlarına konan(veya konacak)kotalar ve kısıtlamaların bu santralleriileride oldukça pahalı tesisler olan kar-bondioksit tutma tesisleri kurmaya veya

karbon ticareti yolu ile karbon salınımla-rını ödemeye mecbur edecektir. Karbondioksit salınımlarının maliyeti kömürsantralleri için kWh başına 3 eurocent ci-varında hesaplanmaktadır. Üretim Şir-ketlerini ileride karşıların çıkacak bu ekmaliyetler yatırım planlarını değiştirme-ye sebep olmuş ve kömür santralı yatı-rımları yerine karbondioksit salınımı ol-mayan nükleer santrallere yöneltmiştir.

• Dünyadaki kurulu nükleer santrallerinortalama yaşı 25 olup bir çok nükleer san-tralde yenileme, ve ömür uzatma yatı-rımlarının başlayacak olması nükleer en-düstrinin tekrar canlanmasına sebep ol-muştur.

Ülkemizde Nükleer Santral yatırımı kararıalınmasında yukarıdaki hususlar etkili ol-makla birlikte bu kararın alınmasında Ül-kemize özgü bazı etkenler de vardır. Ülke-mizde elektrik enerjisi ihtiyacı ekonomikkriz dönemleri hariç yılda %6-8 civarındaartmıştır. Bunun anlamı her 10 yılda mev-cut elektrik santralı kurulu gücünü iki mis-line çıkarmak gereğidir. Aşağıdaki TEİAŞtarafından hazırlanmış elektrik enerji ihti-yacı projeksiyonu grafiklerinden görülece-ği üzere 2018 yılına kadar 20.000.MW’tı aş-kın elektrik santralı yatırımı yapılmak zo-runluluğu vardır.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

27

Page 28: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Buna karşın EPDK verilerine göre1 lisansalmış ve 2013 yılına kadar işletmeye girme-si beklenen santraller iyimser senoryayagöre 11.200 MW kötümse senoryaya göreise 9.050 MW’dır. Aşağıdaki tablodan dagörüleceği üzere servise girecek bu santra-larla artan elektrik talebini karşılamakmümkün görülmemektedir.

2014 yılından itibaren elektrik sistemininüretim yedeği kalmamakta ve 2015’ten iti-baren ise sistem yedeği negatife geçmekte-dir. Bunun anlamı 2014’ten itibaren elektriksıkıntısının başlayacağı ve sanayimize bü-yük zarar veren elektrik kesinti ve kısıntıla-rının başlaması demektir.

Bu kadar büyük boyuttaki açığın küçüksantralarla veya güvenilir üretimi olmayanyenilenebilir enerji santralleri(Rüzgar, gü-neş, hidrolik) ile karşılamanın güçlüğü or-tadır. Bu çapta büyük ihtiyaç ancak büyükadımlarla tesis edilebilen büyük güçtekinükleer veya fosil yakıtlı baz yük santralle-ri ile karşılanabilir. Akkuyu ve Sinop içinplanlanan nükleer santrallerin her biri5.000MW olup hızlı davranılırsa 2017’denitibaren üniteler devreye sokulabilir

Ülkemiz elektrik üretiminin %55’ yakını it-hal yakıtla(doğal gaz, ithal kömür) ile üre-tilmektedir. Yukarıda da işaret edildiği üze-re doğal gaz ve ithal kömür fiyatları petro-

Grafik 1: Türkiye Elektrik Enerjisi Projeksiyonu 2009-2018Kaynak: N.GENÇYILMAZ-G.VAROL TE‹Afi APK Dairesi WEC 2009 -11. ‹zmir Enerji Kongresi1

28

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

YIL 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018TALEP Milyar kWh 194 203 216 232 250 268 288 310 333 357SİSTEM YEDEĞİ % 8,0 5,9 3,5 5,5 10,2 2,9 -3,5 -9,1 -15,6 -22,5

Tablo 2

Page 29: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

le endeksli olarak çok değişkenlik arz et-mektedir ve son 3 yıl göstermiştir ki fiyatgüvenilirliği olmayan yakıtlardır. Grafik2’den de görüleceği üzere:

• Nükleer Santrallerde yakıtın üretim mali-yetleri içinde %10 civarındadır. Yakıt fiyat-larındaki dalgalanmalardan nükleer elek-trik üretim maliyetleri diğer fosil yakıtlıelektrik santralleri gibi etkilenmezler.

• Yakıt fiyatlarının iki katına çıkması nük-leer üretim maliyetlerini %5-10 gibi etki-lerken bu maliyet artışları doğal gaz san-tralarında %70-80, kömür santrallerinde%30-40 olmaktadır

Nükleer Santrallerin yukarıda sayıla avan-tajları yanında :

• Tesis sürelerinin uzun olması (7 yıl)

• Rusya,Çin, Hindistan, Güney Kore gibiaktif nükleer santral yatırımı kesintisizdevam etmiş ülkeler dışındaki batı ülke-lerinde nükleer yatırımların durduğu za-man diliminde alt imalatçı ve yükleniciağının dağılması, kalifiye personelin baş-ka sektörlere kayması nedeni ile kalifiyepersonel, imalatçı ve alt yükleniciler bu-lunmasında sıkıntı çekilmektedir.

• Nükleer Santral Yatırımları kapital yo-

ğun, riskli projeler olup tesis termininde-ki aksamalar yatırımcıya dayanılması zorek finanssal yükler getirmektedir.Finlan-diya’nın tesis etmekte olduğu 1500 MWOLKILUOTO 3 Nükleer Santralının tesi-sindeki 3 yıllık gecikme santral yatırımmaliyetlerini %55 artırmıştır.

Nükleer Santraların Riskli yatırımlar olma-sı başta ABD olmak üzere nükleer santralyatırımını teşvik etmek için:

- Projelere finansman sağlama, kredilere%100 devlet garantisi verilmesi,

- Nükleer Üreticilerden toplanacak fonlarakarşılık nükleer atık ve santralın sökmeişinin devlet tarafından üstlenilmesi,

- Vergi iadeleri,

- Nükleer projedeki gecikme risklerinindevletçe paylaşılması,

- Lisanslama sürecinin gecikmeleri mini-mize edecek şekilde basitleştirilmesi gibikatkı ve teşvikler sağlanmaktadır.

Nükleer Santral yatırımında dikkat edilesigerekli diğer hususlar olarak:

- Santralın 1 ünite yerine 8 ünite aynı tip veaynı imalatçıdan alınarak tesis edilmesiyatırımda %30 tasarruf sağlayacağı,

- Devletin elektrik alım garantisi vermesive lisanslı tesis yeri vermesi ve lisansla-ma işini üstlenmesi, kredilere devlet ga-rantisi vermesi vb. gibi faktörler Yatırım-cının Kredi Maliyetlerini ve yatırım mali-yetlerini düşüreceği,

- Daha yüksek verimi (%15-17 daha azuranyum kullanırlar-nükleer atıkları da%14 daha azdır) ve daha yüksek emreamadeliği olduğu için III.Nesil NükleerSantrallerin yatırımda tercih edilmesi zik-redilebilir.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

29

Grafik 2: Nükleer-Kömür-Do¤algaz Santrallerinin üretimgirdi maliyetinin k›yaslanmas› (%)

Page 30: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Bu konuda sonuç olarak söylenecek ve ül-kemizin nükleer programında dikkat etme-si gereken noktalar konusunda ipuçları ve-ren ÇİN-FRANSA Nükleer Anlaşmasıdır.Bu anlaşmaya göre:

• Çin Fransa’dan III.Nesil 2 tane 1700MWnükleer santral alacak ve 2020’ye kadarplanladığı 40.000MW’lık nükleer progra-mını III.nesil nükleer santrallerle devamedecek,

• Taraflar nükleer reaktörlerin geliştirilme-si ve mühendisliği ile ilgili bir ortak şirketkuracak ve III.Nesil Nükleer Santral tek-noloji transferi ve paylaşımı yapacaklar,ve kurulacak bu şirket bu reaktörlerinÇin’de pazarlamasını da yapacak

• Nükleer Santralı temin eden Fransız şir-ketinin işletmekte olduğu Afrika’dakiuranyum madeninin ömür boyu üretimi-nin %35’şini bu satış çerçevesinde Çinanlaşmayla kendisine bağlamıştır,

• Fransız Elektrik Şirketi EdF bu iki ünite-lik nükleer santralı kuracak ÇİN’li üretim

şirketine %30 oranında ortak olacak,

• Nükleer Santralın imalatçı firması ARE-VA 2026 yılına kadar bu reaktörlere yakıtteminini garanti ederek yakıt sağlayacak,

• Fransa tarafından kurulan mevcutÇin’deki Yakıt Montaj fabrikasına ilave-ten ikinci bir yakıt fabrikasının kurulma-sına Fransa katkıda bulunacak(6),

• Nükleer santralın bazı önemli parçalarıbelli bir program çerçevesinde ÇİN sana-yi tarafından imal edilecek

(Fransa zaten Avrupa’da tesis etmekte ol-duğu 2 nükleer santralin buhar generatörü,yüksek basınçlı pompalar vs.gibi önemliparçalarını Çin’de imal ettirmektedir.)

Kaynak:

1) N.GENÇYILMAZ-G.VAROL TE‹Afi APK Dairesi WEC 2009-11. ‹zmir Enerji Kongresi

2) The World Nuclear Industry Status Report 2009 (With Par-ticular Emphasis on Economic Issues M.Scheider-S.Tho-mas-A.Froggatt-D.Koplow

30

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Resim 1: ‹spanya’n›n Akdeniz K›y›s›nda Turistik Bölgeye Kurulmufl BARCELONA-1.087 MW VANDELLOS Nükleer Santral›

Page 31: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

31

Türkiye ile Güney Kore arasında Sinop’ta nükle-er enerji santralı kurulmasına ilişkin işbirliğiprotokolü imzalandı. Enerji ve Tabii KaynaklarBakanı Taner Yıldız, “3-4 aylık bir sürede bu an-laşmayı belli bir olgunluk seviyesine getirece-ğiz” dedi.

ENERJİ ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,Sinop’ta nükleer güç santralı kurulması isteği vekararlılığı içinde olduklarını ifade ederek, “2020yılına kadar en az yüzde 10’lar seviyesinde birnükleer güç santralını yakalamış olmamız la-zım” dedi. Türkiye-Kore İş Forumu çerçevesin-de Türkiye ile Kore arasında Sinop’ta nükleerenerji santralı kurulmasına ilişkin iş birliği pro-tokolünün imza töreninde Yıldız, ulaşımdan,bankacılığa kadar bir çok sektörde işbirliği içinbirarada olduklarını anlattı. Bunlardan enönemlisinin nükleer enerji santralın kurulma-sıyla ilgili işbirliği olduğunu dile getiren Yıldız,enerji çeşitlendirmesi çalışmalarında, Türki-ye’nin enerji politikalarının önemli kalemlerin-den bir tanesinin nükleer güç santrallarının ku-rulması olduğunu belirtti.

Mersin Akkuyu’da Rusya Federasyonu ile geliş-tirmeye çalıştıkları bir işbirliği bulunduğunu dakaydeden Yıldız, konuşmasını şöyle sürdürdü:“Aynı zamanda Sinop’ta nükleer güç santralıkurulması isteğimiz ve kararlılığımız var. Bun-lardan en önemlisi Güney Kore ile geliştireceği-miz Sinop’taki nükleer güç santralının kurulma-sıyla alakalı işlemdir. Çalışma gruplarımız ku-rulacak ve 3-4 aylık bir sürede bu anlaşmayı bel-li bir olgunluk seviyesine getirmeye çalışacaklar.Mutabık kalınması, ortak bir nokta bulunmasıhalinde bir hedef fiyat uygulamasına ulaşılmasıhalinde bu anlaşma daha da farklı bir düzeyeçekilmiş olacak.”

Güney Kore Tecrübesi

Yıldız, Güney Kore’nin nükleer güç santrallarıyapımıyla alakalı 40 yıllık performansının örnek

bir çalışma olduğunu vurgulayarak, Güney Ko-re’de 20 tane işletmede bulunan 8 tane de inşahalinde ve 2020’ye kadar toplam 40’a çıkarmakistedikleri nükleer güç santrallarıyla yüzde 55-57’lik bir enerji portföyünü temin etmek konu-sunda önemli bir nokta yakaladıklarını kaydet-ti. Yıldız, “Bizim de 2020 yılına kadar en az yüz-de 10’lar seviyesinde bir nükleer güç santralınıyakalamış olmamız lazım” dedi.

KEPCO Yapacak

Kore Bilgi Ekonomisi Bakan Yardımcısı YoungHak Kim de, Güney Kore’de elektrik üreten ka-mu şirketi KEPCO Firmasının son 30 yılda nük-leer santrallar konusunda uzmanlaştığını söyle-di. Kim, “Türkiye’de nükleer enerji santralı sis-teminin tamamlanması için tüm gücümüzle ça-lışacağımıza söz veriyorum” dedi. Daha sonraTürkiye Elektrik Üretim A.Ş. Yönetim KuruluBaşkanı Sefer Bütün ile Kore’nin elektrik üretenkamu şirketi KEPCO’nun Yönetim Kurulu Baş-kan Yardımcısı Jun Yeon Byun arasında Sinop’tanükleer santral kurulmasına ilişkin protokol im-zalandı.

Daha İyi Teklif Gelirse Ona Da Bakarız

ENERJİ ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,Sinop’ta santral kurulması konusunda başka ül-kelerden veya firmalardan da talep gelmesi ha-linde değerlendirileceğini söyledi. Yıldız, finansaçısından, yapım açısından daha cazip, dahauygun teklifler gelmesi durumunda, eş zamanlıçalışılmak kaydıyla o firmaların tekliflerinin dedeğerlendiri-lebileceğini kaydetti. Yıldız, “Bizen az 8-10 bin megavatlık nükleer santralınınoluşmasını istiyoruz. Bu hedefimize ulaşmakiçin hem Akkuyu’nun, hem de Sinop’un eş za-manlı olarak çalışmalarına başlanmalı” dedi Yıl-dız, “KEPCO’nun Türkiye’den mutlaka ortağıolacaktır, bunu önümüzdeki süreçte hep berabergöreceğiz” dedi.

‹lk Nükleer Santral ‹çin G. Kore ‹le ‹flbirli¤i

Page 32: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

32

TÜPRAG Metal Madencilik

Türkiye’nin ALTINGeleceği İçin Çalışıyoruz

tanıtımtanıtım

Page 33: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Tüprag Metal Madencilik A.Ş. merke-zi Kanada’da bulunan EldoradoGold Madencilik Firmasının Türki-

ye’de kurulu şirketidir.

Tüprag, Türkiye’de metalik maden arama-ları ve işletmeciliği yapmak için 1986 yılın-da kurulmuş ve bu güne kadar aldığı yüz-lerce maden arama ruhsatında arama yap-mıştır. Söz konusu arama çalışmaları sonu-cunda, Uşak - Kışladağ ve Menderes -

Efemçukuru gibi önemli altın yataklarınıbulmuştur.

Bulunan altın yataklarının bazıları şirketinyatırım ölçeğinin altında kalmış olup bazıla-rı için ise yeni ilave arama çalışmaların ya-pılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Kışladağaltın madeninde arama safhası tamamlana-rak üretim safhasına geçilmiştir. Kışladağ al-tın madeni yıllık üretimi ile Avrupa’nın enbüyük altın madeni konumundadır.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

33

Page 34: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Tüprag, bu güne kadar yaklaşık 208 milyondolarlık yatırımı gerçekleştirilen, Uşak Kış-ladağ Altın Madeninde Mayıs 2006 tarihin-den itibaren altın üretimine başlamıştır.

2008 yıl itibariyle 5,8 ton altın üretimi ger-çekleştiren şirketimiz 2009 yılında üretimini7.4 tona çıkartmıştır ve 2008 yılında 19 mil-yon TL vergi ödeyerek Kurumlar VergisiTürkiye sıralamasında 84ncü, Ankara sırala-masında ise 16ncı olarak kendisine yer bul-muştur ve önümüzdeki sene ilk 50 içerisin-de yer almayı hedeflemekteyiz.

Avrupa’nın en büyük altın madeni ünvanınıtaşıyan Uşak – Kışladağ Altın Madeni’ni iş-letmekte olan Tüprag Metal Madencilik San.ve Tic. A.Ş olarak, İstanbul Sanayi Odasının1968’den beri her yıl açıkladığı, Türkiye’nin500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde 2008yılı itibariyle 250’nci sırada yer almış bulun-maktayız. Şirketimiz, İSO tarafından 2007yılında açıklanmış olan aynı listede ise 425’nci sırada yer almıştı.

Ege Bölgesi Sanayi Bölgesi (EBSO) tarafın-dan 2008 yılı için Ege’nin 100 büyük sanayikuruluşunun açıklandığı listede 38. sıradabulunmaktadır.

Ayrıca, Uşak Sosyal Güvenlik kayıtlarındadüzenli ve en yüksek prim ödeyen şirketlersıralamasında Tüprag Metal MadencilikSan. Ve Tic. A.Ş. birinci sırada yer almıştır.

Kışladağ Altın Madeni 2008 yılında 9 ay ça-lışmış ve bu rakamlara 9 ayda ulaşıldığı dü-şünürlürse, 2009 yılında ilk elli şirket arası-na girebileceği ön görülmektedir. Şirketinamacı, ülkemye daha fazla hizmet etmek,daha fazla istihdam sağlamaktır.

Tüprag bulduğu madenleri, ulusal ve ulus-lararası çevre standartlarına göre işletip,Türkiye’de yatırım, üretim ve istihdama kat-kı sağlayarak büyümeyi hedeflemektedir.

Çevre Sorumlulu¤umuz

Madenlerimizin işletilmesi sürecinde uygu-lanacak çevre politikasının esası; madenin çı-karılacağı yerde çevre ile dost olarak, madenüretimini sağlamaktır.

Bu bağlamda;

Proje aşamasında ve sonrasında çevreye; in-sanlara ve tüm canlılara, havaya, suya, top-rağa yönelik olası etkileri önceden tanımla-yıp, gerekli tedbirleri almak, bu etkilere kar-şı ulusal ve uluslararası standartlara uygunönlemleri en üst düzeyde alıp uygulamak te-mel amaçtır.

Çevre ve insan sağlığı ile ilgili parametrele-rin düzenli olarak kontrol ve ölçümlerini ya-pıp, ilgili kurum, kuruluş ve bölge insanı ilepaylaşmak suretiyle herkesin sağlıklı ve sür-dürülebilir çevrede yaşamasını sağlamak şir-ketimizin çevre sorumluluk anlayışının vaz-geçilmez prensibidir.

Çevre bilinci geliştirme çalışmaları çerçeve-sinde yapılan faaliyetlerde Kışladağ AltınMadeni Projesinde Eşme ilçesi girişinde 50Ha’lık alanda 72.000 fidan dikilmiş ve bu fi-danların üç yıl boyunca bakımı sürdürül-müştür. Bunun yanında maden alanı içeri-sinde 3000 fidanlık ağaçlandırma çalışmasıyapılmıştır. Ayrıca Kışladağ Altın Madeniçalışan personelinin kendi adlarına dikmişolduğu fidanların bakımını üstlenerek buprojeye dahil olmuşlardır.

Kışladağ Altın Madeni sahası içerisinde iş-letmenin kuruluş aşamasından itibaren üçayrı sera bulunmaktadır. Bu seralarda Ladin,Çam, Selvi, Fıstık Çamı fidanları yetiştiril-mekte, ayrıca tohumdan fidan üretme çalış-maları yapılmaktadır. Dikilen fidanların ba-kımı düzenli olarak yapılmakta, çevre köy-lerden hayvan gübresi ve ek olarak organikgübre kullanılmaktadır.

34

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 35: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Uşak’ta yapılmış olan ağaçlandırma faaliyet-lerinin yanı sıra, Ege Orman Vakfı ve TüpragMetal Madencilik arasında yapılan protokolsonrasında İzmir ilinde de ağaçlandırma ça-lışmalarında bulunulmuştur. Protokol kap-samında 10.000 adet fidan dikilmiş, tesis edi-lecek ağaçlandırma alanının adı TÜPRAGORMANI olarak belirlenmiştir. Fidanların 5yıl süreyle bakımlarının yapılması, alanın telörgüyle kapatılması, yangın emniyet ve ula-şım yollarının yapılması gibi faaliyetler EgeOrman Vakfı tarafından üstlenilmiştir.

Ayrıca, TÜPRAG Metal Madencilik olarak,Efemçukuru Altın Madeni sahasında proje-lendirilmiş olan 25 dönümlük bir organikbağ oluşturulmuştur. Bu proje kapsamında11.200 adet sertifikalı siyah üzüm fidanı di-kilmiştir. 25 dönümlük bir arazide 16.000

kök üzümden oluşan diğer bir bağ projesidaha planlanmıştır.

Şirketimiz yöre insanı ile birlikte bir büyükaile olma iddiasındadır. Bu sorumluluğungereği olarak bu güne kadar madenin çevre-sindeki köylerde aşağıdaki hizmetler gerçek-leştirilmiştir :

Yaklaşık 5 Milyon ABD $ tutarındaki SosyalProjeler

- Proje alanı yakınında bulunan 9 köy vebağlı bulunan 4 mahallesine içme suyuhattı sağlanmıştır.

- Gümüşkol, Söğütlü (Ulubey) ve Katrancı-lar,Bekişli (Eşme) köylerinin kanalizasyonşebekeleri inşaatları tamamlanmıştır.

- Ulubey Belediyesi İçme suyu şebekesi için2 adet sondaj yapılmış, tüm bağlantılarısağlanmış, 1 adet trafo inşaatı tamamlan-mıştır

- Tam Donanımlı Sağlık Tarama Aracı Uşakİl Sağlık Müdürlüğüne hibe edilmiştir.

- Eşme İlçesine Hemodiyaliz Merkezi yapıl-mıştır

- Eşme İlçesi girişine 72.000 fidanlık ağaç-landırma yapılmış ve 3 yıl bakımları üstle-nilmiştir.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

35

Page 36: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

- Proje alanı civarında bulunan köy yollarıasfaltlanmıştır.

- Eşme Belediyesi yol yapımına katkı sağ-lanmıştır.

- Ahmetler Belediyesi yol yapımına katkısağlanmıştır.

- Ulubey Yüzme havuzu tesisine yeni binayapılmıştır.

- Kışla Beldesi köyiçi yolları parke taş ilekaplanmıştır.

- Hasköy (Ulubey) Beldesine foseptik tankıinşaatı yapılmıştır.

- Eşme ilçesine kamera güvenlik sistemi ya-pılmasına katkı

- Söğütlü Köyüne İmam Lojmanı yapılmış-tır.

- Söğütlü köyüne 1 adet kullanma suyu son-dajı yapılmıştır.

- MASGE projesi için destek sağlanmıştır.

- Maden sahası yakınlarında bulunan okul-lara eğitsel ve görsel desteklerde bulunul-muştur

- 3 adet yangın müdahale havuzu OrmanMüdürlüğü için yapılmıştır.

- Eşme Öğrenci yurduna bağışta bulunul-muştur.

- Ulubey’de 2400 öğrenciye diş fırçası vemacunu verilmesi

Kışladağ Altın Madeni projesi kapsamındakiistihdam ve satınalma faaliyetleri sonucundadirekt ve dolaylı olarak ortaya çıkacak eko-nomik aktiviteler aşağıdaki makroekonomikfaydalara yol açacaktır.

- Proje, ekonomik ömrü boyunca ülke ve ildüzeyinde gayri safi yurtiçi hasıla artışı(GSYİH) sağlayacaktır.

- Proje ekonomik ömrü boyunca; ülke ve ilgenelinde devlet gelirlerinin artışına; dola-sıyla, bu artış ile de yerel idarelerin gelirle-rinin de artmasına sebep olacaktır. Ayrıcavergi alma yetkisine sahip yerel idarelergelirlerinde bu bağlamda bir artışla da kar-şılaşabileceklerdir. Her seviyede devlet ge-lirlerinin artması, devlet tarafından sağla-nan hizmetlerin de iyileşmesine katkıdabulunabilecektir.

- Proje ekonomik ömrü boyunca ülke gene-linde ticaret ve ödemeler dengesinin güç-lenmesini sağlayacaktır.

Madenlerimizi işletecek firmaların personelve satın alma ihtiyaçlarını mümkün oldu-ğunca proje alanının yakın çevresinden te-min etme amacı bu etkinin özellikle yerel vebölgesel seviyede kuvvetle hissedilmesineyol açacaktır. Bu iş imkanları halihazırdakiyerel istihdam şeklini değiştirerek, çevredekibir çok hanenin gelir ve yaşam kalitesiniolumlu yönde etkileyecektir. Yerel işçi istih-damının toplam iş gücünün %50’si ile %80’iarasında değişeceği planlanmaktadır.

İşletilmekte olan Kışladağ Altın Madenindetedarikçiler ile beraber 1000 kişiye yakın biristihdam söz konusudur.

Projelerimiz sayesinde ortaya çıkan direkt vedolaylı iş imkanları çevredeki yerleşimlerinde ekonomilerinin gelişmesine yardımcı ola-bilecektir.

Tüprag Metal Madencilik San. ve Tic. A.Ş.olarak kısa vadedeki hedeflerimiz arasındaKışladağ Altın Madeninde üretimi güçlen-dirmek ve Efemçukuru Altın Madeni Proje-sinde yasal prosedürleri tamamlamak yer al-maktadır. Bunların yanı sıra yeni saha araş-tırmalarına devam edilecek ve ekonomiye,sektöre yeni işletmeler kazandırma hedefin-de olacağız.

36

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 37: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı
Page 38: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Özelleştirme kavramını dar anlamdaalgılarsak, kamu mülkiyetindekiarazi, bina, tesis, şirket hissesi, işlet-

me hakkı, kullanım hakkı gibi maddi değeriolan bir varlık, eşya veya hakkın mülkiyeti-nin özel kişilere satılması, devredilmesi ve-ya kiralanması anlaşılır. Geniş anlamdaözelleştirme ise, buna ek olarak, bir faaliye-tin kamu hukuku rejiminden çıkarılaraközel hukuk rejimine tabi tutulmasını, örne-ğin bir faaliyetin “kamu hizmeti” olmaktançıkarılıp özel hukuka tabi bir ticari faaliyethaline getirilmesini ifade eder.

Özelleştirmeler 80’li yılların başından itiba-ren tüm dünyada sosyal refah devleti krizi-nin yarattığı bütçe açıklarının ve kamu eko-nomisine ilişkin diğer sorunların çözülmesi-ne yönelik mucizevi bir ilaç olarak algılandıve uygulandı. Türkiye de bu küresel eğilimeuyarak özelleştirmeleri devreye koymayaçalıştı. Ancak 2000’li yıllara gelindiğinde es-ki sosyalist Doğu Avrupa ülkeleri dahil tümdünya özelleştirmeleri büyük ölçüde ta-mamlamış olmasına karşın Türkiye özellikle90’lı yıllarda bu konuda yeterli adım atama-dı. Gerekli bazı özelleştirmeler yapılamadı.Buna karşın bazı alanlarda gereksiz, ölçüsüzve bilinçsiz özelleştirmeler yapılmaya çalı-şıldı. Makul bir denge tutturulamadı.

Enerji faaliyetlerini elektrik, doğalgaz, pet-rol/LPG olarak kabaca üç gruba ayırabiliriz.

Elektrik alanındaki özelleştirmeler, ÇEAŞ veKepez gibi daha önce yapılan bir-iki özelleş-tirmeyi ayrık tutarsak, 1984 yılında çıkarılan3096 sayılı Kanun ile başlatıldı. Rekabetçibir elektrik piyasası oluşturma düşüncesinigözardı ederek, yap-işlet-devret (YİD), yap-işlet (Yİ), işletme hakkı devri (İHD) ve imti-yaz sözleşmeleri yoluyla özel şirketleri yet-kilendirme yöntemleriyle elektrik üretimi,dağıtımı, ticareti hatta iletiminin kısmenözelleştirilmesini hedefleyen bu kanun ve il-gili diğer mevzuat 2001 yılına kadar fiilenuygulandı. Yaklaşık 20 yıllık bu dönemdeelektrik üretiminde önemli sayılabileceközelleştirmeler gerçekleşti. Gelinen noktadaelektrik üretiminin yaklaşık %20’lik kısmıözelleşmiş durumda. Bu oran bundan böylesürekli artacak. Ancak elektrik dağıtımınailişkin özelleştirmeler birkaç kez denenme-sine ve faaliyete geçirilmesine karşın, huku-ki sorunlar nedeniyle yürürlüğe konulama-dı. Temel nedeni ise Danıştay’ın bu özelleş-tirmelerde yatırımlara ilişkin hukuki altya-pının iyi oluşturulamadığını düşünmesi veböylece yargının bu özelleştirmelere vizevermemesi idi.

38

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Enerji ÖzelleştirmelerineKısa Hukuki Bakış

Prof. Dr. AL‹ ULUSOYAnkara Hukuk Fakültesi/[email protected]

Page 39: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Bu arada, asıl nedeni elektrik özelleştirme-lerini kolaylaştırmak olan 1999 yılında ya-pılan Anayasa değişikliği ile, kamu hizmet-lerinin özel kişiler tarafından özel hukuksözleşmeleriyle de gördürülmesi konusun-da kanun koyucuya yetki verilmek ve ayrı-ca, kamu hizmetlerinin özel kişilere kamuhukuku rejimine göre gördürülmesindeDanıştayın istişari yetkilerini sınırlamak vebunlardan doğacak uyuşmazlıkları Danış-tay’ı devre dışı bırakarak ulusal veya ulus-lararası tahkime götürmeye olanak vermeksuretiyle özelleştirmeler hukuksal yöndenkolaylaştırıldı.

Ancak kamu hizmetlerinin özel kişiler tara-fından özel hukuk sözleşmeleriyle de gör-dürülmesi konusunda kanun koyucuyayetki verilmesi ve bu yetki uyarınca 3996sayılı kanun gibi bazı kanunlarda yapılandeğişiklikler idare hukuku ve hatta tümhukuk sistemimizde bazı derin yaralar açtı.Temel olarak benimsediğimiz Kıta Avrupa-sı Hukuk Sistemi ve bu sistemin öngördü-ğü “idari rejim” ve kamu hukuku-özel hu-kuk rejimi ayırımı ile bağdaşmayan ölçü-süz ve bilinçsiz bu değişiklik yerine, kamuhizmetlerinin özel kişilerce yürütülmesin-de Danıştayın istişari yetkilerini sınırlamakve bunlardan doğacak uyuşmazlıkları ulu-sal veya uluslararası tahkime götürmeyeolanak vermekle yetinilseydi, hem o zamankarşı karşıya kalınan yabancı yatırım soru-nu çözümlenebilir, hem de hukuk sistemi-mizin yapı taşları ile oynanmamış olurdu.

2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı kanun ileelektrik faaliyetleri rekabete açıldı. Elektrikhizmetlerinin görülüş usulü ruhsat (lisans)usulüne tabi kılınarak kamu hukuku rejimi

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

39

Page 40: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

40

belli ölçüde tekrar devreye konuldu. Tümelektrik faaliyetleri bağımsız bir idari otori-te olarak kurulan EPDK’nın regülasyonunatabi kılındı. Özelleştirmelerin ise genelözelleştirme kanunu çerçevesinde ÖİB tara-fından yapılması öngörüldü. Elektrik ala-nında öngörülen bu yeni hukuki yapı dahasonra çıkarılan özel kanunlarla doğalgaz,petrol ve LPG alanları için de aynen benim-sendi.

Bu bağlamda yeni hukuki yapı sonrasındaelektrik dağıtımı ve üretiminde ÖİB tarafın-dan yeni özelleştirmeler öngörüldü ve dev-reye konuldu. Özellikle elektrik dağıtımın-da büyük mesafe alındı. Ülkenin 21 dağı-tım bölgesine bölünüp her bölgede dağıtımfaaliyeti yapmada hukuki tekel hakkına sa-hip ayrı kamu şirketleri oluşturup bunlarınhisselerinin tamamının özel sektöre ihaleile satışı şeklinde kurulan modele göre, buşirketler o dağıtım bölgesinde kamuya aitdağıtım tesislerinin işletme hakkını uzunbir süre elinde tutma konusunda TEDAŞ

ile imzaladıkları İHD sözleşmesine ve ayrı-ca o bölgede dağıtım yapma tekeline sahipolduklarına dair EPDK’dan aldıkları lisan-sa sahip bulunmaktalar. Bu modele göreyapılan bazı özelleştirmeler yürürlüğe gir-miş olup (örneğin Ankara ve Sakarya-Bolubölgeleri), diğer bazıları ise halen özelleş-tirme aşamasındadır.

Bu modelin zayıf noktası ise, İHD sözleş-melerinde TEDAŞ’a verilen yetkilerin ade-ta TEDAŞ’ı EPDK yanında ikinci bir regü-lasyon otoritesi yapma riski ile EPDK’nındağıtım şirketleri üzerindeki regülasyonyetkilerindeki (özellikle tarife ve dene-tim/yaptırım regülasyonlarında) ileriyeyönelik belirsizliklerin doğurduğu yatırımriskleridir.

Doğalgaz özelleştirmelerinde dağıtım ala-nında özelleştirmeler, BOTAŞ ve bazı bele-diyelerce yapılan dağıtım işinin özel sektö-re devri ve ayrıca henüz doğalgaz gelme-miş olan yerlerde doğalgaz dağıtımının

40

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 41: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

41

EPDK’dan ihale yoluyla alınan lisanslarlaözel şirketlerce üstlenilmesi yuluyla ta-mamlanma noktasına gelmiştir.

Ancak dağıtım dışındaki alanlarda dikeybütünleşik yapısıyla halen sektörün en kilitoyuncusu olan BOTAŞ’ın büyük kısmınınözelleşmesi (iletim hariç) kanunda somutolarak öngörülmesine karşın, fiilen gerçek-leşmemiştir. Bu olgu, “acaba kanun koyucumu uygulanamaz kanun çıkarmıştır, yoksaidari makamlar mı kanunu uygulamaya di-renmiştir?” noktasından tartışmaya açık il-ginç ve hukuki açıdan bir o kadar da dra-matik görünmektedir.

Petrol alanındaki özelleştirmeler ise birazdaha farklıdır. Bu alanın dağıtım ve pera-kende satış (bayilik) bölümünde, elektrikve doğalgazın aksine zaten uzun süredirözel sektör faaliyet göstermektedir. PetrolOfisi’nin özelleşmesi de bu olguyu iyiceperçinlemiştir.

Ancak sektörü bütünüyle rekabete açan ye-

ni kanun sonrasında ithalat ve rafinajda te-kel konumunda bulunan kamu şirketiTÜPRAŞ’ın ilki idari yargıdan dönerek ba-şarısız olan iki girişim sonrasında özelleşti-rilmesi önemli bir dönüm noktasıdır.

Bu arada, henüz daha sektörü rekabeteaçan kanun çıkmadan “apar topar” ve ye-terli rekabet koşulları sağlanamadan yapıl-mak istenen ilk özelleştirme girişimini iptaleden idari yargı mensuplarına ülke olarakyaklaşık 3 milyar dolar borçlu olduğumuzsöylenebilir! Zira idari yargı tarafından ip-tal edilen ilk özelleştirmeden kısa süre son-ra yapılan ve rekabet şartları sağlandığın-dan yargının hukuka uygun bulduğu ikin-ci TÜPRAŞ özelleştirmesinde kamu bütçesiilkine oranla yaklaşık 3 milyar dolar dahafazla gelir elde etmiştir. Ancak ne yazık kibu “netameli” ilk TÜPRAŞ özelleştirmesi-nin sorumluları siyasetçi ve bürokratlardanhesap sorulamamıştır. Gerçek bir hukukdevleti olmak o kadar da kolay değilmişanlaşılan...

Page 42: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Günümüzde dünyada ve ülkemizde,gelişen teknolojiye bağlı olarak sos-yal ve ekonomik kalkınmanın en

önemli girdisi olan enerjiye, gün geçtikçe da-ha çok gereksinim duyulmaktadır. Uluslara-rası Enerji Ajansı (UEA), mevcut enerji poli-tikaları ve enerji arzı tercihlerinin devam et-mesi durumunda dünya birincil enerji tale-binin 2007 - 2030 arasındaki dönemde yüzde

40 oranında artacağını açıklamıştır. Artannüfusumuzun ve hızla gelişen ekonomimi-zin enerji ihtiyacı; rekabetin oluştuğu şeffafbir piyasa ekonomisi ile sürekli, kaliteli, gü-venli ve uygun maliyetlerle temin edilmeli-dir. Bu suretle temin edilen enerji, iş hayatın-da; rekabet ve ihracat kabiliyetinin geliştiril-mesinde de belirleyici unsurdur.

42

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Enerji ve Demokrasi ÜzerineDr. HASAN AL‹ ÇEL‹KTBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji,Komisyonu Baflkan›, AK Parti Sakarya Milletvekili

Page 43: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Enerji sektörü politikamızda temel amaç;enerji piyasalarının işlemesi ve enerji arz gü-venliğinin sağlanması, enerjinin etkin kulla-nımının ve tasarrufunun teşviki, yeni yenile-nebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmesiile ülkemizin bölgesel ve küresel enerji tica-retinde söz sahibi olmasıdır. Bu enerji politi-kası hedeflerini gerçekleştirecek hukuki dü-zenlemeler Meclis ve Hükümetimizce yapıl-mış ve yapılmaya devam etmektedir. Enerjisektöründeki faaliyetlerin düzenli, hızlı veetkin bir biçimde yürütülmesini sağlamaküzere, sosyo-ekonomik gelişmenin temel gir-disi olan enerjinin üretimi, iletimi, dağıtımıile tüketicilere kesintisiz ve güvenli olarak enucuz maliyetle sunulmasına yönelik olarakyerli ve yabancı özel sektör yatırımcılarınınağırlıklı olduğu bir piyasanın oluşturulması,enerji piyasasına ilişkin bu güne kadar çıka-rılan kanunların temel amacını oluşturmak-tadır. Bu kapsamda, Elektrik Piyasası Kanu-nu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu, Petrol Piya-

sası Kanunu, LPG Piyasası Kanunu , Yenile-nebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik EnerjisiÜretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunve Enerji Verimliliği Kanunu ile arz güvenli-ğine ilişkin Elektrik Piyasası Kanunu ve BazıKanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Ka-nun yürürlüğe girmiştir.

Bu yasal düzenlemeler ile Ülkemiz, enerjisektöründe rekabete dayalı piyasaların oluş-turulması stratejisi çerçevesinde, elektrik,doğal gaz ve petrol sektörlerinde sürdürüle-bilir bir büyümeyi temin edecek yatırım or-tamının oluşturulmasına yönelik önemli aşa-ma kaydetmiştir. Bilindiği üzere dünya pet-rol ve doğal gaz rezervinin yaklaşık yüzde75’i Orta Doğu, Rusya ve Orta Asya ülkele-rinde bulunmaktadır. Orta Asya’daki rezerv-ler dünya enerji talebini karşılamada önemlibir alternatif kaynak olarak ortaya çıkmakta-dır. Ülkemiz jeopolitik konumu ile Orta Do-ğu ve Orta Asya’nın üretiminin dünya pa-

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

43

Page 44: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

zarlarına ulaşmasında hem bir köprü hemde bir terminal olma özelliğine sahiptir.

Hükümetimizce enerji alanında Ülke içeri-sinde yapılan çalışmaların yanında uluslara-rası enerji arenasında da Ülkemizin enerjiarz güvenliği için yoğun bir enerji diploma-sisi yürütülmektedir. Hükümetimiz, önemlibölgesel petrol ve doğalgaz projelerinde ön-cü rol oynamak suretiyle gerek ulusal arzgüvenliğimizin sağlanması gerekse bölgeselve küresel arz istikrarına katkı sağlayacakpolitika ve stratejiler yürütmektedir. Elektrikenerjisi arz güvenliğini sağlamak amacıylaikili ve bölgesel enterkoneksiyonlara önemverilmektedir. Halen Türkiye’nin ve bölge-mizin enerji ihtiyaçlarına çözüm olacak, Ül-kemizin dünya arenasında önemli bir aktörkonumunu sağlamlaştıracak enerji koridoruve terminali anlayışını iyice kökleştirecekpolitikalar izlenmektedir. Bunlar; Doğu-BatıEnerji Koridorunun en önemli bileşeninioluşturan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) HamPetrol Boru Hattı Projesi, Hazar Bölgesi ülke-lerinde üretilecek doğal gazın Türkiye’ye,buradan da diğer Avrupa ülkelerine taşın-

masını öngören Hazar-Türkiye-Avrupa Do-ğal Gaz Boru Hattı Projesi, Türkiye- Yunanis-tan-Doğal Gaz Boru Hattı ile Güney AvrupaGaz Ringi Projesi, Türkiye-Yunanistan DoğalGaz Boru Hattının, Adriyatik Denizi’ndengeçecek bir hat ile İtalya’ya uzatılması proje-sidir. 4/3/2010 tarihinde 5969 sayılı Kanun-la onaylanması uygun bulunan NabuccoProjesi olarak da bilinen Türkiye-Bulgaris-tan-Romanya-Macaristan- Avusturya HattıProjesi, doğal gazın Ürdün ve Suriye üzerin-den Ülkemize ve Ülkemiz üzerinden de Av-rupa’ya ulaştırılmasını hedefleyen Arap Do-ğal Gaz Boru Hattı Projesi, Irak-Türkiye Do-ğal Gaz Boru Hattı Projesi, Samsun-CeyhanHam Petrol Boru Hattı, Kuzey-Güney EnerjiKoridoru’nun da ana öğesi olmak üzere ta-sarlanmıştır. Ayrıca, Katar ile Doha’da sıvı-laştırılmış doğal gaz (LNG) alımına yönelikyürütülen çalışmalar ile elektrik iletim şebe-kemizin Avrupa iletim şebekesi (UCTE) ilesenkron paralel çalışmasını temin etmeküzere çalışmalar yürütülmektedir. Yine İranile doğalgaz anlaşmalarımız devam etmekte-dir. Bu projeler sayesinde ülkemiz uluslara-

44

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 45: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

rası petrol ve doğalgaz boru hattı projeleri ileuluslar arası enerji arenasının en önemli ak-törlerinden biri olmuştur. Bu sayede Ülke-miz, taşıma yollarına sahip konumu ile ener-ji ticaretini kontrol altına almaya başlamıştır.

Yaşanan tüm bu gelişmeler bizi son derecegururlandırmaktadır. Ancak, bu projelerdebaşarılı olunması enerji iletiminde enerji gü-venliğini sağlamaktan geçmektedir. Ulusla-rarası enerji arenasında daha fazla söz sahibiolabilmenin yolu güçlü devlet olmaktan ge-çer. Güçlü devlet olmanın yolu ise öncelikleülke içinde milli birlik, beraberlik ve istikrar-dan geçer. Bir ülkede demokrasi tüm kurum-larıyla ne kadar iyi işlerse o ülke güçlü ülke-dir. Vatandaşların geniş sivil ve siyasal hak-lara sahip olduğu, yönetim makamlarınınserbest ve adil seçimlerle hukuk kurallarınadayanarak belirlendiği siyasal ortamlardabarış içinde ve umutla yol alabiliriz.

Ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ileişlemesi için çalışıyoruz. Özellikle siyasal,ekonomik ve sivil hakların korunması içinkarar alma sürecine vatandaşlarımızın katılı-mına yönelik düzenlemeler yapıyoruz. Hü-kümetimiz, tüm vatandaşlarımızın hiçbir ay-rım gözetmeksizin kendini Ülkemizin eşit veözgür vatandaşları olarak hissetmesi temelamacından hareketle yıllardır çözümü erte-lenen görmezlikten gelinen meselelerin üze-rine azim, cesaret ve kararlılıkla gitmektedir.Hükümetimizce, milli birlik ve beraberliği-mizi üniter devlet yapımızı, Cumhuriyetimi-zi ve demokrasimizi daha da kuvvetlendir-mek amacıyla demokratik açılım süreci baş-latılmıştır. Milli birlik ve kardeşlik projesiolan demokratik açılım süreci demokrasimi-zin standartlarını yükseltecek, terörü insanı-mız ve devletimiz için bir tehdit olmaktan çı-karacaktır. Bu sayede enerji politikaları veprojeleri amacına ulaşacak, enerji alanındayatırımlar hızla artacaktır.

Demokrasinin tüm kurumları ileişlediği Türkiye, uluslararasıenerji arenasında da etkinsöz sahibi ve bölgesin-de hakim Türkiyedemektir.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

45

Page 46: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

46

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Enerji ve Demokrasi İlişkisininTürkiye’yi İlgilendiren Boyutları

Page 47: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Günümüzde enerji denince, öncelikliolarak petrol ve doğalgaz gibi kay-nakları kullanmanın teknolojisin-

den çok jeopolitiği akla geliyor. Konuya il-gi gösteren ekonomistlerin ve siyasal bilim-cilerin araştırmaları “doğal kaynakların la-neti” kavramının ortaya atılmasına nedenolacak sonuçlar içeriyor. Özetle, zengin do-ğal kaynakları olan ülkelerin önemli birkısmı totaliter rejimle yönetiliyor; totaliterrejimle yönetilen ülkelerin önemli bir kısmıda zengin doğal kaynaklara sahip. Ayrıca,doğal kaynakları zengin ülkelerin ekono-mik büyümelerinin de yetersiz olduğu gö-rülüyor. Bu durum, doğal kaynaklarla de-mokrasi ve ekonomik büyüme arasında ne-gatif bir neden-sonuç ilişkisi olduğu izleni-mini veriyor. Yani, birisi çoksa öbürü az ol-duğu gibi bir tez yaklaşık yirmi yıldır siya-sal ve ekonomik bilimlerin önemli araştır-ma konusu halinde.

Doğal kaynaklar ile demokrasi ve ekonomiarasındaki ilişkiye odaklanan araştırmalar,enerji bağlamında daha çok doğalgaz vepetrol zengini ülkeleri kapsıyor. Ülkemizne doğalgaz ne de petrol kaynakları bakı-mından zengin. Fakat, doğal kaynaklar iledemokrasi ve ekonomi arasındaki ilişkininbilinmesi ve doğru anlaşılması ülkemizidört nedenle yakından ilgilendiriyor:

1. Enerjide %70 üzerinde dışa bağımlı ol-mamız nedeniyle, kaçınılmaz olarakuluslar arası enerji diplomasinin içindeyer alıyoruz.

2. Bor ve altın gibi değerli yeraltı zenginlik-leri olan bir ülkeyiz ve bu kaynaklarımızçok uluslu firmaların odağında yer alıyor.

3. Yoğun enerji tüketicisi olan Batı ülkeleriile yoğun enerji kaynaklarına sahip Or-tadoğu ve Hazar havzası ülkeleri ara-sında bir jeopolitik konumumuz var.

4. Ulusal enerji ve doğal kaynaklar politika-mız üzerinde ve bu politikaları belirleyensiyasi irade üzerinde etkin rol oynayangüç odaklarının rolünün ve demokrasi-mize etkilerinin anlaşılması gerekiyor.

Do¤al Kaynaklar ile Demokrasi ve Ekonomi ‹liflkileri

Doğal kaynakları zengin ülkelerin hepsindede totaliter rejimler yok. Doğal kaynak zengi-ni olup da totaliter rejimle yönetilenler ile de-mokrasiyle yönetilenler arasındaki farka ba-kılınca, bu farkı açıklayan en önemli unsurundemokratik kurumların niteliği olduğu anla-şılıyor. Yani, demokratik kurumların güçsüzve niteliksiz olduğu ülkelerde, sadece parla-menter sistemin olması demokratik ortamın

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

47

Osman COfiKUNO⁄LUCHP Uflak Milletvekili

Page 48: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

oluşması için yeterli değil. Demokratik ku-rumların güçlü ve nitelikli olduğu ülkelerdeise doğal kaynaklar zengin olsa da totaliterrejim görülmüyor. Doğal kaynakların demok-rasiyi ve ekonomiyi nasıl etkileyeceğini belir-leyen bir diğer önemli unsur da, beşeri serma-yenin gücü ve niteliği.

Dolayısıyla, bilimsel araştırmaların sonucunuşöyle özetleyebiliriz: Bir ülkede demokratikkurumlar ve beşeri sermaye güçlüyse, niteliğide yüksek ise, o ülkede zengin doğal kaynak-lar demokrasiyi ve ekonomiyi destekler.

Enerji kaynaklar› ve Demokrasi ‹liflkisi

Doğal kaynaklar konusundaki yukarıdaki so-nucu enerji kaynakları için de aynen tekrarla-mak mümkün. Spesifik olarak enerji zenginiülkelerde demokrasinin durumunu araştıran-lar, hangi unsurların belirleyici olduğu konu-sunda önemli sonuçlar elde etmiştir. Bu so-nuçları kullanarak, enerji zengini ülkelerekomşu olan ve enerji bağımlısı olan ülkemiziözellikle ilgilendiren etkiler olarak aşağıdaki-leri sıralayabiliriz:

• Rant etkisi: Yüksek rantların söz konusuolduğu enerji sektörünün güçlü aktörleri,bir ülkenin yönetiminde etkin olabiliyorlar.Bir yandan maddi güçlerini kendilerini ko-ruyanları desteklemek için harcarken, ayniaktörler maddi olanaklarını, ulusal çıkarlarısavunan sivil toplum örgütlerini ve siyasi-leri etkisiz kılmak hatta tasfiye etmek içinde kullanabiliyorlar. Bu etki, totaliter rejimeyol açmasa da, demokrasinin işlemesini,özgür tercihlerin oluşmasını önleyen birunsurdur.

• Yoksulluğu istismar etkisi: Gelir dağılımı-nın bozuk olduğu, yoksul kesimin çaresizlikdüzeyinde ve eğitimsiz olduğu ülkelerde,enerji sektörünün güçlü aktörleri yoksullarasağladıkları küçük yararlarla, kendilerinin

48

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 49: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

büyük çıkarlarını –ulusal çıkarlarla çelişsebile– koruyabiliyorlar. Hatta, işsizliğin yo-ğun olduğu ülkelerde, az ücretle istihdamsağladıkları kitleyi, ulusal çıkarları savu-nanların karşısında ve kendi yanlarında tu-tabiliyorlar. Böylesine bir baskının olduğuortamda demokrasinin işlemesi ve özgürtercihlerin oluşması zor veya imkansızdır.

• “Fakir zengin yaşar” sendromu: Beşeri ser-mayenin ve yerli enerji teknolojilerinin ge-liştirilmesine yönelik yatırım büyük kay-naklar gerektirir. Oysa, pahalı da olsa, gü-venilir olmasa da, ithal enerji kaynaklarınıntaksitli ödemelerini karşılamak, uzun vade-de daha pahalı olsa da, kısa vadede dahakolay olabiliyor. Hatta, ülkemizin doğal-gazda diğer bazı ülkelerle yaptığı “al ya daöde” anlaşmaları nedeniyle, kullanmadığı-mız enerji için bile ödeme yapılması kabuledilebiliyor. Fakat, güneş, rüzgar, jeotermalgibi yenilenebilir ve temiz enerji kaynakla-rının kullanılmasını teşvik için kaynak ay-rılmıyor. Bu düzenden memnun olanlar,ekonomik güçlerini düzenin devamı içinkullanırken, muhalifleri etkisiz kılabiliyor.

• “Öğrenilmiş çaresizlik” sendromu: Üreticiolmadan tüketici olmak, teknoloji üretmekyerine teknolojiyi kullanmak gibi görüşle-rin geçerliliği yönünde kamuoyu oluştur-mak için gerekli propaganda yapılarak, ko-şullandırılmış ve kabullenmiş bir toplumyaratılabiliyor. Böylece, zaten zor olan deği-şim için gerekli demokratik kitle hareketietkisiz kılınabiliyor.

Sonuç

Enerji kaynaklarına ilişkin politikaların küre-sel ölçekte bir güç kavgası olarak yürüdüğüdünyamızda, ülkemizin de bu güç kavgasın-dan etkilenmesi kaçınılmaz. Enerji sektörününgüçlü aktörlerinin kamuoyu oluşturmak, ülkeyönetimini etkilemek ve çıkarlarına dokunanıetkisiz kılmak için ellerindeki müthiş maddiolanaklar karşısında, toplumun demokratiktercihlerinin özgürce oluşmasını sağlamak içinulusal ve toplumsal çıkarları savunan siviltoplum örgütlerinin kamuoyunu bilgilendir-me ve bilinçlendirme yönünde güçlü bir çabagöstermesinden başka seçenek yoktur.

Demokrasi, sadece 4-5 yılda bir seçim yapmakdeğildir. Demokrasi, sadece çoğunluğu ele ge-çiren siyasi partinin mutlak yönetimi de değil-dir. Demokrasi, ekonomik ve siyasi baskılar-dan arınmış özgür tercihlerin oluşabildiği top-lumsal ve kültürel bir ortam gerektirir. Böylebir ortam, küresel bağlamda en önemli rantkaynağı olan enerjiyi kontrol eden güçlü aktör-lerin çıkarları ile çelişir.

Bu çelişkiyi barışçı bir şekilde çözümlemekiçin bir kazan-kazan formülü üretmek gerekirGelir dağılımının bozuk, yoksul ve işsizin yo-ğun, demokratik bilincin zayıf olduğu ülke-mizde, böyle bir formülü üretebilecek kararmekanizmalarının, siyasetin ve kurumlarınbağımsız ve güçlü olması gerekiyor. Bu da an-cak ulusal ve toplumsal çıkarları savunan siviltoplum örgütlerinin güçlenmesi, etkin katılım-cılığı ve baskısı ile mümkün. Demokrasilerdebaşka bir çare, başka bir seçenek yoktur.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

49

Page 50: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Ülkelerin toplumsal gelişimlerinin sü-rükleyici unsurlarının başında, enerjikullanımı gelmektedir. Enerji kaynak-

ları; günlük yaşamımızın, enerji ve sanayiürünleri üretimimizin en önemli ve yaşamsalgirdileridir. Bu nedenle de ülkenin ve enerjialanının yönetimlerini üstlenenler, toplumunve ekonominin gereksinim duyduğu enerjiyikesintisiz, güvenilir, zamanında, temiz veucuz yollardan temin etmek ve gerek en uy-gun fiyatlarla sağlayabilmek ve gerekse ener-ji arz güvenliği açısından da bu kaynaklarımutlaka çeşitlendirmek zorundadırlar. Klasikenerji kaynakları ve geri kalmış teknolojilerindoğal çevrede geri dönülmez tahribatlara yolaçmaması ve halkın en temel haklarından bi-ri olan enerjiye erişiminin en uygun koşullar-da temini içinse, “sürdürülebilir kalkınma”kavramı gündeme gelmiştir. Buna paralel ola-rak da gelişmiş toplumlarda, yalnız enerjikaynağı teminini ve enerji üretimini temelalan planlamaların yerini, enerji-ekonomi-ekoloji dengesini (3E) özenle gözeten planla-ma anlayışı ile, kaynak çeşitliliğini ve jeopoli-tik gerçekleri dikkate alan enerji güvenliğimodelleri almaya başlamıştır.

Enerji politikaları belirlenirken dikkate alın-ması gereken öncelikli hususlardan biri de,ülkenin enerji kaynakları potansiyelinin, sağ-lıklı ve bilimsel olarak belirlenmesidir. Ülkeenerji kaynakları potansiyelinin saptanmasın-dan sonra; söz konusu kaynakların nasıl ge-

liştirileceği, yerli ya da yabancı özel sektörünhangi alanlarda katkısına gereksinim olduğu,ithalatın gerekli olup olmadığı gibi konulardastrateji geliştirilebilir. İthalatın kaçınılmaz gö-rüldüğü veya dönemsel olarak kullanılmasıgereken koşullarda ise; kaynak çeşitliliği,enerji politikasının en önemli gerekliliklerin-den biri olarak dikkate alınmalıdır.

Enerji politikalarının yaşamsal bir gerekliliğide, enerji talep tahminlerinin sağlıklı yapılma-sıdır. Enerji talep tahminlerinin dayandırılma-sı gereken temel parametrelerin başlıcaları;ekonomik büyüme (sermaye birikimi, istih-dam, iş veriminde artış, vb), nüfus (çoğalmaoranı, göç, etkin çalışan nüfus, vb), enerji fiyat-ları, teknolojik gelişmeler, enerji politikaları(vergi politikaları, teşvikler, vb) ve enerji tasar-rufuna yönelik tüketici davranışlarıdır. Bunla-rın bilimsel ve gerçekçi yöntemlerle öngörül-mesi ve gerek dünyadaki ve gerekse ülkedekigelişmeler doğrultusunda, sürekli güncellen-mesi ve gerektiğinde revize edilmesi ise, doğ-ru bir enerji politikasının ön koşuludur.

Enerji politikalarının belirlenmesi sürecindekien yaşamsal gerekliliklerden bir diğeri, sonyıllarda ülkemizde devre dışı bırakılmış olanplanlamadır. Planlama; gereksinime yönelikolarak; kaynakların, üretimin ve tüketimindüzenlenmesidir. Bu düzenleme, tüketimindoğru tahmini ve bu tahmine uygun üretimisağlayacak tesislerde kullanılacak enerji ve fi-

50

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Cumhuriyet’ten Günümüze

Türkiye’de Enerji PolitikalarıNECDET PAM‹RDünya Enerji Konseyi Türk Milli KomitesiYönetim Kurulu Üyesi

Page 51: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

nans kaynaklarının saptanmasıyla olanaklı-dır. Özellikle elektrik enerjisinin depolanama-ması, bu enerjinin ne eksik ne fazla; ancak za-manında, kesintisiz ve makul bir yedek kapa-site ile üretilip, tüketilmesini zorunlu kılmak-tadır.

Enerji sektörü, stratejik bir sektördür. Dünya-daki paylaşım savaşları ve işgallerin en temelnedenlerinin başında, doğal kaynakların vebunların taşıma yollarının ele geçirilmesi, ti-caretinin kontrolü savaşımı yatmaktadır. Bunedenle, enerji politikaları, güvenlik politika-larıyla, dış politikayla ve bunların yanı sıra;ulaştırma, sanayi, teknoloji, tarım ve diğerbirçok sektörü biçimlendiren politikalarla en-tegre ve planlı bir biçimde belirlenmelidir.

2. Dünyadaki Bafll›ca Enerji Aktörleri

Cumhuriyet’ten günümüze ülkemizdekienerji politikalarını, uygulamalarını ve mev-cut durumu ortaya koyabilmek için, aynı dö-nemde küresel ölçekteki politikaları ve gerekbüyük devletlerin ve gerekse ulus-üstü şirket-lerin temel davranış kalıbı ve dayatmalarınıngelişim sürecinin anlaşılması açısından bü-yük önemi vardır. Zira gelişmekte olan birçokülkede olduğu gibi, ülkemizde de bu davra-nış kalıbı ve dayatmalar büyük oranda etkiliolmuştur. Özellikle, Sovyetlerin dağılmasın-dan sonra daha da yaygınlaşan neo-liberalpolitikalar ve bu politikaların ayrılmaz parça-ları olan özelleştirme ve serbestleştirme uy-gulamaları, ülkemize de, Dünya Banka-sı/Uluslararası Para Fonu aracılığı ile dayatıl-mıştır. Bu uygulamalar, enerji sektörümüzünmevcut kaotik yapısının temel belirleyicileriolmuştur.

“Reform” adı altında sunulan bu politikalaryalnız enerji sektöründe değil, diğer alt yapıhizmetleri alanlarında da yaşanan özelleştir-me sürecinin kuramsal dayanakları olmuş vebu uygulamalar yeni liberal düşünce okulla-

rına (Friedman, 1982, Hayek: 1960) dayandı-rılmıştır. Medyanın desteğini de alarak özel-leştirme ve serbestleşme uygulamalarının tar-tışmasız olarak kabul edilmesi gerektiği önesürülürken; kamudaki yolsuzlukları, verim-sizliği önleyeceği ve özel sektörün dinamizmiile, gelişmekte olan ülkelerin, kamu erkininelindeyken yitirdiklerinin hızla geri alınacağıöne sürülmektedir.

20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren özelsektörün kâr amaçlarına hizmet etmeyi temeldürtü olarak kabul eden bir özelleştirme veserbestleştirme histerisi dünyada giderekegemen olmaya başlamıştır. Bu egemen anla-yışın temel stratejisi; ulus devletlerin güçleri-nin kırılmasını, yerel yönetimlerin güçlendi-rilmesi savı altında idarenin tekil yapısınınbozulmasını, gelişmekte olan ülkelerin borçsarmalına sokulmasını, borç vermenin ön ko-şulları olarak borçlu ülkelerde “yapısal re-formlar” uygulanmasını, kamu tekellerininyerli-yabancı özel şirketlerin tekeline dönüş-türülmesini, sosyal devlet anlayışının bıraktı-rılmasını, borçlu ülkelerde ucuz emek cennet-leri yaratılmasını, çalışanların kazanılmışhaklarının bile ellerinden alınmasını içerenkapsamlı programlar çerçevesinde, gelişmek-te olan ülkelere dayatılmıştır.

Türkiye’de ise, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nınateşleri içinden çıktıktan sonra, gerçek bağım-sızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla müm-kün olacağını benimsemiş ve yaşamlarına şi-ar edinmiş ulusal kadroların yönetimindenpek çok ekonomik konularda olduğu gibienerji konusunda da önemli mesafe katedil-miştir. Ancak neo-liberal rüzgârın hızla ülke-mizde de alan bulduğu yıllar içinde bu du-yarlılıktan önemli oranda uzaklaşılmış, yöne-timine geçen kadroların bir süreçte, ne yazıkki enerji sektöründe de etkinlikten uzak ve dı-şa bağımlı bir konuma ülkeyi getirdikler göz-lenmiştir. Türkiye Petrolleri A.O.’nı ve bu ku-ruluşa bağlı olarak Petrol Ofisi’ni, TÜPRAŞ’ı,

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

51

Page 52: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

PETKİM’i, BOTAŞ’ı, Türkiye Elektrik Kuru-mu’nu (TEK) ve daha birçok sanayi devinikuran Cumhuriyet’in devlet adamlarına kar-şın, bugün ne yazık ki, bütün bu değerleri el-den çıkartan bir anlayış hâkimdir.

Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Enerji Sektörü

Osmanlı döneminde, ticari enerji tüketimin-de, temel olarak 3 kaynağın kullanıldığı gö-rülmektedir. Bunlar petrol, taş kömürü ve lin-yittir. Petrolün ithal edildiği, taş kömürününkimi yıllarda kısmen ithalatla karşılandığı,linyitin ise tamamen ithal edildiği anlaşıl-maktadır. İzmir Birinci İktisat Kongresi’nde,enerji sektörüyle ilgili şu hususlara dikkat çe-kildiği anlaşılmaktadır:

• Ereğli – Zonguldak havzası ile Soma vediğer kömür yataklarının içinde bulun-dukları durumu düzeltecek tedbirlerinalınması,

• Bütün milli kuruluşların, demir yollarının,fabrikaların yerli kömür kullanmalarınınsağlanması, hatta tarım makinelerinin buyakıtla işletilmesi

• Kok ve antrasit dışında ülke ihtiyacınıkarşılayan maden kömürlerimizin dış re-kabete karşı korunması

• Ereğli- Zonguldak havzasının jeolojik ya-pısının tespit edilmesi, haritalarının iyi birşekilde hazırlanması, ayrıca bölgede mül-kiyet durumunun ve sınırların belirlenme-si ve bu konularla ile ilgili olarak görül-mekte olan davaların kısa zamanda kesinbir sonuca bağlanması kararlaştırılmıştır.

Cumhuriyet döneminde petrol sektörü ile il-gili olarak yapılan ilk yasal düzenleme, 1926yılında çıkarılan ve ülke sınırları içinde bütünpetrol arama ve işletme haklarını hükümeteveren 792 Sayılı Kanundur.

1933 yılına kadarki dönemde, özel girişimcili-ği de desteklerken, “yabancıların tekel kur-masından kaçınan”, “hammaddesi yurt için-de yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dallarıkurmayı” hedefleyen, “dış rekabete dayana-bilmek için, sanayinin toplu ve bütün olarakkurulması gerekir” görüşünü benimseyen,sanayinin teşvik edilmesini ve milli bankalar”kurmayı” öngören Cumhuriyet, 1933 – 1950yılları arasında daha da devletçi bir yaklaşımıbenimsemiştir.

Bu dönemde, sanayi tesisleri kurmayı plan-larken, kurulacak fabrikaların enerji ihtiyacıve iktisadi gelişme dolayısıyla ülkede toplamenerji talebinde meydana gelecek artışın han-gi kaynaklardan karşılanabileceği noktasınında saptanmasına çalışılmıştır. Bu yıllarda sis-temli ve geniş kapsamlı bir enerji modeli ha-zırlanmasa da, konu bilimsel bir yaklaşımlaele alınmaya çalışılmıştır. Bu süreçte, bir kıs-mı yeraltı ve yer üstü doğal kaynaklarımızınpotansiyelini belirleyecek, diğer kısmı ise be-lirlenen kaynakları üretip işletecek kamu ku-rumları kurulmuştur. Bu görevleri üstlenenkurumlar arasında Maden Tetkik ve AramaEnstitüsü, Etibank ve Elektrik İşleri Etüt İda-resi sayılabilir. 1935 yılında çıkarılan 2804 sa-yılı kanunla, Maden Tetkik ve Arama Enstitü-sü (MTA), maden arama ve işletmeciliğininyanı sıra, petrol konusunda da görevlendiril-miştir.

1950- 1960 dönemine ise, çok partili demokra-si ve Demokrat Parti iktidarı damgasını vur-muştur. DP, iktisadi alanda liberal görüşleribenimsediğinden, enerji sektöründeki süreçde buna koşut biçimde gelişmiştir. Bu dönem-de, DSİ, TPAO, Petrol Dairesi, Türkiye AtomEnerjisi Komisyonu ve Türkiye Kömür İşlet-meleri kurulmuştur.

Bu dönem aynı zamanda, hidroelektrik san-trallerin, enerji tüketim profili içinde yerlerinialmaya başladığı dönem olmuştur. Ata-

52

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 53: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

türk’ün 1925 yılında temelini attığı “su idare-sinin taksimat, teşkilat ve vezaifi” işleri, böy-lece suyun içme ve sulama amaçlarının öte-sinde, elektrik üretiminde de kullanılmasınoktasına taşınmıştır. Su İşleri Teşkilâtı 1953yılında yeniden düzenlenmiş; 18.12.1953 tari-hinde kabul edilen ve 28.02.1954 tarihindeyürürlüğe giren 6200 sayılı kanun ile yetkileriarttırılarak, Bayındırlık Vekâleti’ne bağlı, kat-ma bütçeli, tüzel kişiliğe sahip Devlet Su İşle-ri Umum Müdürlüğü kurulmuştur. 1954 yı-lında 6327 sayılı kanunla, Türkiye’de kamuadına hidrokarbon arama, sondaj, üretim, ra-fineri ve pazarlama faaliyetlerini yürütmekamacıyla milli petrol şirketi olarak TürkiyePetrolleri A. O. kurulmuştur. Böylece, dahaönce MTA bünyesinde yer alan petrol ve gazarama, sondaj, üretim faaliyetleri TPAO’nadevredilmiştir. TPAO, kuruluş yasasında,dünyadaki petrol şirketlerindekine paralelolarak, dikey entegre yapıda organize edil-miştir. Böylece, arama faaliyetlerinin gerektir-diği risk sermayesinin, katma değeri yüksekdağıtım ve pazarlama faaliyetlerinden karşı-lanması hedeflenmiştir. TPAO, aramadansondaja, üretimden taşımaya, rafinaj, dağıtımve pazarlamaya uzanan yelpazedeki yapısıy-la, ülkemizdeki birçok sanayi kuruluşununda kurucusu olmuştur.

TPAO’nın kurulduğu yılda, kuruluş yasasın-dan bir önceki sıra numarası ile günümüzde

de halen yürürlükte bulunan (daha sonra ba-zı değişikler yapılmışsa da, ilk halini büyükoranda korumaktadır) 6326 sayılı Petrol Ka-nunu kabul edilmiştir. Bu yasa ile aynı za-manda Petrol Dairesi Reisliği de kurulmuştur.Yine aynı Kanun’la, Enerji ve Tabii KaynaklarBakanlığı bünyesinde bulunan AkaryakıtDaire Başkanlığı da lağvedilerek PİGM’nebağlanmıştır.

1956 yılında 6821 sayılı Yasa ile Başbakanlığabağlı olarak Ankara’da Atom Enerjisi Komis-yonu Genel Sekreterliği kurulmuştur. Ülke-mizdeki nükleer faaliyetlerinin başlangıcı ola-rak kabul edilecek ilk çalışmalar da bu dö-nemde başlamıştır. 1956 yılında devlet bütçe-sine bir araştırma reaktörünün kurulması veilk masraflarını karşılamak amacı ile 760.000TL (yaklaşık 270.000 $) tahsisat konmuş ve İs-tanbul’da Küçükçekmece Gölü kenarındaşimdiki arazi istimlâk edilmiştir. 1957 yılındanükleer bilimlere ait deneysel çalışmalarıyapmak üzere TR-1 Araştırma reaktörü içinmüracaat eden 5 firmadan “American Machi-ne Foundary (AMF)” firmasına “anahtar tes-limi” usulüne göre TR-1 Reaktörü yapımı iha-le edilmiştir. TR-1 Reaktörü 1959-1962 yıllarıarasında bu merkezde inşa edilmiş ve 27 Ma-yıs 1962’de işletmeye açılmıştır. Projeye, ke-narında bulunduğu göle izafeten 1960 yılında“Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Mer-kezi” adı verilmiştir. Reaktör bina inşaatı 2

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

53

Page 54: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Kasım 1960’ta, laboratuar ve atölye kanadıNisan 1961’te tamamlanmıştır.

6974 sayılı yasa ile 22.05.1957 yılında TürkiyeKömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) kurulmuş-tur. Kuruluş amacı “Devletin genel enerji veyakıt politikasına uygun olarak linyit, turp bi-tümlü şist, asfaltit gibi enerji hammaddelerinideğerlendirmek, ülkenin ihtiyaçlarını karşıla-mak, yurt ekonomisine azami katkıda bulun-mak, plan ve programlar tanzim etmek, takipetmek, uygulama stratejilerini tespit etmek vegerçekleşmesini sağlamak” olarak düzenle-nen TKİ’nin, faaliyetleri, 8 Haziran 1984 tari-hinde, 233 sayılı KHK ile yeniden düzenlen-miştir.

1960 – 1980 arasındaki dönem ise, genel hatla-rı itibarı ile “Planlı Dönem” olarak adlandırı-labilir.

I. Beş Yıllık Kalkınma Planı (BYKP) döne-minde, enerji politikasının temel hedefi,“ülkemizin enerji kaynaklarını etkin şekil-de kullanarak, üretim maliyetini minimu-ma indirmek ana ilkesine uyarak, enerjitürlerinin, fiyatlarının maliyet ve ülkedekibulunabilme durumuna göre ayarlanaca-ğı, enerji tasarrufunun teşvik edileceği”biçiminde ifade edilmiştir. Bu döneminbaşında, ülke nüfusunun ancak % 31’ininelektrikten yararlanabildiği belirtilmekte-dir. Kamu sektörünün toplam yatırımlarıiçinde, enerji sektörüne yaptığı yatırımla-rın oranında 1963’den 1968’e kadar yakla-şık % 5 artış olmuş (% 8.9’dan % 13,8’e),özel sektör yatırımları ise (tüm yatırımlarıiçindeki payı) sabit kalmıştır.

II. BYKP döneminde, enerji temininde dar-boğaz yaratmayacak biçimde, ticari yakıttüketiminin arttırılması hedeflenmiştir. Budönemde, genel enerji tüketimi içinde pet-rolün payının daha fazla artacağı hesap-lanmıştır. Yine bu dönemde, kamu ekono-

misi içerisinde önemli bir yer tutan KİT’le-rin sermayesinin iştiraki ile oluşturulacakkarma teşebbüslerde, sermaye ve idare üs-tünlüğünün sınırlı sayıda özel teşebbüsedevredilmesi de öngörülmüştür. Bu dö-nem, hem kamu hem de özel kesim enerjiyatırımlarının gerilediği bir dönem ol-muştur.

III. BYKP döneminde, doğal gaz, nükleer vejeotermal kaynaklara yönelinmesi günde-me gelmiştir. Yol, Su ve Elektrik İşleri Ge-nel Müdürlüğü (YSE), Türkiye ElektrikKurumu Genel Müdürlüğü (TEK) veEnerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı bu dö-nemde kurulmuştur. Kamu yatırımlarınınsektörel dağılımında enerji sektörününoranı 1973’de %13,1 iken 1979’da bu oran%22,2’ye ulaşmıştır. Özel kesim yatırımla-rının sektörel dağılımında ise, enerji sektö-rünün oranı bu tarihler arasında sabit kal-mıştır.

1980 sonrasındaki dönem ise, dünyadaki ge-lişmelere koşut olarak, “küreselleşme” rüz-gârlarının etkisinde, özelleştirme ve serbest-leştirme uygulamalarının ülkemizde de yo-ğun olarak etkilerinin yaşandığı dönem ol-muştur. Söz konusu uygulamaları ve yansı-malarını enerji sektörünün iki temel alt sektö-rü olan “Petrol” ve “Elektrik” sektörlerineodaklanarak incelemeye çalışacağız.

Türkiye’de Petrol ve Elektrik Enerjisi

Cumhuriyetten Bugüne Petrol Alt Sektörü

Türkiye’de petrol aramacılığının kökleri, Os-manlı dönemine uzanır. Kuruluş yıllarından16. yüzyılın sonlarına kadar, bazı mahkemekayıtlarında Sivas dolaylarında “neft çıkarıl-dığına” dair bilgi dışında, herhangi bir kaydarastlanmamıştır. Musul vilayeti ile ilgili ince-lemelerde 16. yüzyılda Kerkük şehrinin adını,“sönmemek üzere yanan ateş” ile bilinen Ba-ba Gürgür’den aldığı bilinmektedir. İlk son-

54

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 55: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

dajlı arama faaliyeti, İskenderun civarındaÇengen’de 1890 yılında delinen ve gaz emare-lerine rastlanan sığ kuyulardır (Gümüş ve Al-tan: 1995). Trakya’da Ganos civarında 1898 yı-lında delinen sığ kuyularda petrol ve gazemarelerine rastlanmıştır. Yabancı şirketlerortaklığıyla 1914 yılında kurulan Turkish Pet-roleum Company Musul’da petrol aramayabaşlayacakken, Birinci Dünya Savaşı çıkıncafaaliyetini durdurmuştur.

Cumhuriyetin kuruluşunu takiben, Hükü-met, Türkiye sınırları içindeki petrol kaynak-larını devletin araştırmasını ilke olarak be-nimsemiştir. Bu amaçla, 24 Mart 1926 tarihin-de kabul edilen 792 sayılı Petrol Yasası ileTürkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bütünpetrol ve petrol bileşiklerinin tabi olduğu ma-denlerin aranması ve işletilmesi hakkı, Hükü-met’e verilmiştir. Bu dönemde ilk jeolojiketütler başlamış olmasına rağmen, önemli sa-yılacak arama faaliyetleri, 20 Mayıs 1933 tari-hinde 2189 sayılı yasa ile Petrol Arama ve İş-letme İdaresi’nin kuruluşundan sonradır.Midyat civarında 13.10.1934 ile 15.6.1936 ta-

rihleri arasında 1351 metreye kadar delinenBaspirin-1 arama kuyusu Türkiye’de delinenilk derin kuyu olarak kabul edilir.

Maden Tetkik ve Arama (MTA) Enstitüsü’nün22 Haziran 1935 tarih ve 2804 sayılı kanunlakurulmasıyla, Petrol Arama ve İşletme İdareside MTA’ya bağlanmış ve petrol arama faali-yetleri MTA tarafından yürütülmeye başla-mıştır. Kuruluş kanununda temel görevi “Ül-kede işletmeye elverişli maden ve taş ocağı sa-halarının bulunup bulunmadığını, işletilenmaden ve taş ocaklarının daha faydalı şekildeişletilme koşullarını araştırmak ve buna yöne-lik arama işlemleri, bilimsel, jeolojik ve tekno-lojik tetkikleri yapmak, harita plan ve kesitlerhazırlamak, proje, fen raporları ve karlılık he-sapları yapmak ve madencilik sektörüne kali-fiye eleman yetiştirmek” olarak belirlenenMTA Enstitüsü (MTA, 2001), bu görevini yeri-ne getirmek için günün şartlarına göre yoğunçalışma içinde olmuştur. Petrol arama faaliyet-leri, Güneydoğu Anadolu, İskenderun, Ada-na, Van ve Trakya’da jeolojik ve jeofizik etüt-ler ve sondaj faaliyetleri ile sürdürülmüştür.

Güneydoğu Anadolu’da 1940 yılında Bat-man’ın güneyinde delinen Raman-1 kuyu-sunda petrole rastlanmıştır (petrol bulgusu).Ticari anlamda ilk petrol keşfi ise, 1945 yılın-da delinen Raman-8 kuyusunda gerçekleşti-rilmiştir. Raman sahasında petrol keşfindensonra Garzan sahası da 1951 yılında keşfedil-miştir. Raman sahasında Maymune Boğa-zı’nda 1942 yılında günlük 3 ton kapasite ilekurulan rafineriden sonra, 1948 yılında Bat-man’da günlük 200 ton kapasiteli rafineri ku-rulmuş ve yıllık kapasite 1955 yılında 330.000tona çıkarılmıştır.

Petrol faaliyetleri 7/3/1954 tarihinde kabuledilen 6326 sayılı Petrol Kanunu ile kendi ya-sal çerçevesine kavuşurken yerli ve yabancıözel sermayeye de açılmıştır. Aynı tarih ve6327 sayılı Kanunla, Türkiye Petrolleri Ano-

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

55

Page 56: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

nim Ortaklığı kurularak MTA’nın ilgili birim-leri TPAO’ya bağlanmıştır. Petrol Kanunu’nunuygulanmasının denetimi de Petrol Kanunuile kurulan ve adı daha sonra “Petrol İşleri Ge-nel Müdürlüğü” olarak değiştirilen “PetrolDairesi Reisliği”ne verilmiştir. Cumhuriyetdöneminde, ilk kuyunun delindiği 1934 yılın-dan halen uygulanmakta olan Petrol Kanu-nu’nun yürürlüğe girdiği 1954 yılına kadargeçen yirmi yıllık sürede 37 adet arama, 7 adettespit, 13 adet üretim ve 19 adet test kuyusuolmak üzere toplam 76 adet kuyu delinmiş vetoplam 95.881 ton petrol üretilmiştir (Gümüşve Altan, 1995). Cumhuriyet’in kuruluşundansonra, petrol sektöründeki en önemli adımlar-dan biri, TPAO’nun kurulmasıdır. O yıllarda,dünyadaki pratiğe uygun olarak, dikey enteg-re bir petrol şirketi olarak oluşturulan TPAO;kamu adına petrol arama, sondaj, üretim, rafi-naj ve pazarlama faaliyetleriyle görevlendiril-miş ve kamu adına Türkiye’de petrol arama-üretim ve rafinaj faaliyetlerini yürüten tek yet-kili kuruluş olmuştur. İlerleyen yıllar içindeTPAO, ülkemize petrol ve gaz sektörünün enönemli sanayi kuruluşlarını da kazandırmış-tır. TPAO’nun kurduğu bu kuruluşlar aşağıdasıralanmaktadır:

Bu kuruluşlardan bir bölümü, yıllarca ülke-mizin en yaşamsal ürünlerini üreten, binlerceçalışanı istihdam eden, en yüksek miktarlar-da KDV, ÖTV ve Gelir Vergisi sağlayan, yük-sek teknoloji ile çalışan kuruluşlar olmuşlar-dır (TÜPRAŞ, PETKİM, Petrol Ofisi, BOTAŞ,vb..) Kimi kuruluşlar ise, daha sonraki yıllar-

da, uluslararası uygulamalara paralel olarak,yurt dışı yatırımlarının pratiği gereği kurulanve daha çok kağıt üzerinde kalan şirketlerdir(TPIC, TPOC, vb..). Ne yazık ki bu kuruluş-lardan TÜPRAŞ, PETKİM ve Petrol Ofisi,1980’li yıllarda önce TPAO çatısı altından çı-karılarak Özelleştirme İdaresi’ne devredil-miş, daha sonra da özelleştirilerek, yerli-ya-bancı ortaklıklara devredilmişlerdir. Bu uy-gulamalarla bir yandan TPAO’nun gelir kay-nakları kesilmiş, diğer yandan stratejik birsektör olan enerji sektöründe kamu etkinliğizaafa uğratılmış ve bazı uygulamalarla da(Petrol Ofisi’ni devralan şirketin daha sonrazarar eden bir şirketle birleştirilmesi gibi),devletin vergi gelirlerinde kayıp oluşmuştur.

Petrol Kanunu (6326), günün ekonomik ve si-yasal koşullarına göre birkaç defa değişikliğeuğramış, bunlardan 18/4/1973 tarih ve 1702sayılı Kanunla yapılan değişiklik devletçi,30/3/1983 tarih ve 2808 sayılı Kanunla yapı-lan değişiklik ise liberal yönde olmuştur. Esasolarak liberal bir kanun olan mevcut 6326 sa-yılı Petrol Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyleyabancı petrol şirketleri Türkiye’ye yoğun il-gi göstermeye ve arama faaliyetlerine yönel-meye başlamışlardır.

Petrol Kanunu’nun kabulünden sonraki onyıllık dönem, Türkiye’de petrol arama faali-yetleri açısından (jeolojik, jeofizik etütler vearama sondajları) birinci atılım dönemi ola-rak değerlendirilir. Yapılan jeolojik ve jeofizikçalışmalardaki artış sonunda sondaj faaliyet-lerinde de artış olmuş ve birçok yeni petrolsahası keşfedilmiştir. Jeolojik ve jeofizik etüt-ler 1958 yılında 164 ekip-ay jeoloji ve 157ekip-ay jeofizik çalışma ile ilk sıçramasını ya-parken, faaliyeti de 1965 yılına kadar devam-lı olarak artmıştır. TPAO, 1955 – 2000 yıllarıarasında, ülkemizde yapılan jeolojik etütlerin% 67’sini, toplam jeofizik etütlerin (sismik,gravite, manyetik, rezistivite) % 73’ünü ger-çekleştirmiştir. 1942’de başlayan ham petrol

56

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Enerji politikaları belirlenirken dikkate alınması gereken önceliklihususlardan biri de, ülkenin enerjikaynakları potansiyelinin, sağlıklıve bilimsel olarak belirlenmesidir.

Page 57: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

üretiminde 1958 yılına kadar sadece MTA veTPAO, bir diğer ifade ile kamu kuruluşlarıvardır. Bu dönemde, toplam 1.276.129 tonpetrol üretimi gerçekleştirilmiştir. 1959 – 1967yılları arasında, NV Turkse Shell (sonraki yıl-larda NV Turkse Perenco), Mobil Exp. ve Er-san Alaaddin Trans Med gibi şirketler de dev-reye girmiştir.

TPAO yeni sahalar keşfederken, yabancı şir-ketlerin ilk keşfi olan Kahta sahası CaliforniaAsiatic şirketi tarafından 1958 yılında keşfe-dilmiştir. Mobil, ilk keşfi olan Bulgurdağ sa-hasını 1960 yılında, büyük sahası olan Şel-mo’yu 1964 yılında, Shell ise ilk keşfi olan Ka-yaköy sahasını 1961 yılında bulmuştur. Yurt

içi üretim, 1969 yılında 3.6 milyon tona ulaşır-ken, üretimin tüketimi karşılama oranının enyüksek oranı bu yıl gerçekleştirilmiş, tüketi-len 6.63 milyon ton petrolün % 55’lik oranıyerli petrolle karşılanmıştır. Bu oran dahasonraki yıllarda, 1980’lerin sonuna kadar, de-vamlı olarak azalmış ve bir daha da ulaşıla-mamıştır.

Türkiye’de arama faaliyetlerindeki ikinci sıç-rama, 1980’li yılların ilk yarısında yaşanmış-tır. 1973-74 Petrol Şoku sonrasında fiyatlarınaşırı artması ve yerli üretimin sürekli azalma-sından dolayı, 1960-1975 yılları arasında dü-şük seviyede gerçekleşen jeolojik ve jeofizikfaaliyetler, 1975 yılından sonra devamlı bir ar-

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

57

Tablo1: TPAO’nun Kurdu¤u fiirketler

fiirketin Ad› Kurulufl TPAO Ayr›l›fl Bugünkü Tarihi Hissesi Tarihi TPAO

(%) Hissesi (%)

1. ‹PRAfi-‹STANBUL PETROL RAF‹NER‹LER‹ A.fi. 1960 51.00 1983 -

2. PETK‹M-PETROK‹MYA A.fi. 1965 51.00 1983 -

3. ‹PRAGAZ A.fi. 1966 49.00 1987 -

4. TÜMAfi-TÜRK MÜHEND‹SL‹K MÜfiAV‹RL‹K VE MÜT. A.fi. 1969 19.00 1998 -

5. ‹GSAfi-‹STANBUL GÜBRE SANAY‹‹ A.fi. 1971 99.98 1998 -

6. D‹TAfi-DEN‹Z ‹fiL. VE TANKERC‹L‹⁄‹ A.fi. 1974 45.00 1993 -

7. BOTAfi-BORU HATLARI ‹LE PETROL TAfiIMA A.fi. 1974 99.98 1995 -

8. ADAfi-AKARYAKIT DA⁄ITIM A.fi. 1974 45.00 1993 -

9. KIBRIS TÜRK PETROLLER‹ LTD. 1974 34.00 1983 -

10. ISIL‹TAfi-PETROL ÜRÜNLER‹ PAZARLA. VE TAfiIMA A.fi. 1975 59.80 1983 -

11. L‹BYA ARAP-TÜRK ORTAK MÜHEND‹SL‹K VE MÜfi. H‹Z. fiT‹. 1983 50.00 2004 -

12. TPIC-TURKISH PETROLEUM INTERNATIONAL COMPANY LTD. 1988 100.00 100.00

13. KAZAKTÜRKMUNAY LTD.fiT‹. 1993 49.00 49.00

14. TPOC-TURKISH PETROLEUM OVERSEAS COMPANY 1995 100.00 100.00

15. TEPCO LLC 1997 50.00 2001 -

16. TPBTC-TURKISH PETROLEUM BTC LIMITED 2002 100.00 100.00

17. TPSCP-TURKISH PETROLEUM SCP LIMITED 2002 100.00 100.00

Page 58: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

tış göstermiştir. Jeolojik ve jeofizik faaliyetler-deki artışa paralel olarak, sondaj faaliyetlerin-de de artış olmuş, 1986 yılında delinen 125kuyuda 263.246 metrelik rekora ulaşmıştır. Budönemdeki yoğun arama faaliyetleri yeni ke-şiflere yol açmış ve özellikle 1988 yılında Adı-yaman bölgesindeki Karakuş sahasının keş-fiyle, üretim artışı yaşanmıştır. Üretim, 1991yılında 4.45 milyon ton ile rekor kırmasınarağmen, aynı yıl içindeki 21.16 milyon tonluksivil tüketimin ancak % 21’ini karşılayabil-miştir.

Aynı dönemde, sektörün yapısal ve yasal bi-çimlenmesi açısından bakıldığında da önemlideğişiklikler olduğu görülmektedir.20.05.1983 tarihli Resmi Gazete’de yayımla-nan 60 sayılı “İktisadi Devlet Teşekkülleri veKamu İktisadi Kuruluşları Hakkındaki Ka-nun Hükmünde Kararname” ile 22.10.1983tarihinde yürürlüğe giren 2929 sayılı Kanunve 98 sayılı KHK gereğince TPAO unvanını“Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi” olarakdeğiştirilmiştir. Bunun anlamı ise şu olmuş-tur: TPAO’nun Ana Sözleşmesi değiştirilmişve TPAO faaliyetlerinin amaç ve konusu; ara-ma, üretim, sondaj ve bunlara bağlı petrolameliyeleri ile sınırlandırılmış ve rafinaj, pa-zarlama ve boru hatları ile petrol taşımacılığıbu kuruluşumuzun faaliyet konusu olmaktançıkarılmıştır. Bu dönem, ülkemizde petrolarama ve üretim faaliyetleri açısından tarihselbir dönüşüme denk gelmektedir. Küresel öl-çekte, özelleştirme ve serbestleştirme rüzgâr-larının en sert estiği bu yıllarda, Dünya Ban-kası aracılığı ile sektörde entegrasyonun par-çalandığı, planlama anlayışının kökten redde-dildiği bir süreç egemen olmuştur. Petrol sek-törünün temel kurgusu, riski yüksek aramayatırımlarının gerektirdiği risk sermayesinin,katma değeri yüksek, rafinaj sonrası ortayaçıkan ürünlerin pazarlanmasıyla elde edilenkâr ile karşılanması esasına dayanmaktadır.Dünya Bankası’nın yıllardır sürdürdüğü poli-

tika, borçlandırdığı ülkelere kredi (hibe değil)verirken, bunun ön koşulu olarak, bu ülkele-re “yeniden yapılandırma” uygulamalarınındayatılması olmuştur.

Bu doğrultuda, 1980’li yıllarda TPAO, BatıRaman Sahası Petrol Üretimini YükseltmeProjesi için talep ettiği birkaç milyon dolarlıkkredi karşılığında, o tarihe kadar sürdürdüğüentegre yapısını parçalaması ön koşulu ilekarşı karşıya kalmıştır. 1983 yılına kadar en-tegre bir petrol şirketi olarak aramadan üreti-me, rafinaja, pazarlama ve taşımacılığa kadarpek çok alanda faaliyetlerde bulunan TPAO,bugün ise sektörün sadece “upstream” ala-nında (arama, sondaj ve üretim) faaliyet gös-teren milli bir petrol şirketidir. Dünya Banka-sı, krediyi TPAO’nun Üretim Grubu Başkanlı-ğı’na vereceğini, buna karşın kurumun faali-yetlerinin aramadan taşıma ve rafinaja ve pa-zarlamaya yayılan bir yapıda olduğunu önesürerek, verdiği krediyi geri alma koşullarınısağlama almak açısından, kurumun entegreyapısının parçalanmasını ön koşul olarak ta-lep etmiştir. Böylece TPAO, sadece arama veüretim fonksiyonları ile sınırlanan bir şirketkonumuna düşerken, eski yapıdan BOTAŞ(petrol ve gaz taşıma), TÜPRAŞ (rafinaj), Pet-rol Ofisi (dağıtım ve pazarlama) ve PETKİM(petro-kimya) fonksiyonları başta olmak üze-re, tüm bağlı kurumların koparılması gerçek-

58

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 59: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

leştirilmiştir. Bu aşamadan sonra TPAO, yurtiçi ve yurt dışı aramalarını sürdürebilmek içinDPT’ye sormadan adım atamayan, ekonomikve idari özerkliği olmayan bir kurum halinedönüşmüştür. Arama yatırımlarını yapabile-cek olanakları kısıtlanmış bir kurum halinegelmiştir. Mevcut 4646 sayılı Doğal Gaz Piya-sası Kanunu gereğince de, BOTAŞ’ın elindekimevcut gaz ithalat kontratlarının büyük bölü-münü devretmesi gerekmektedir.

Türkiye’de petrol sektöründe 2006 yılı itibarıile toplam (yerli ve yabancı) 53 şirketin aramave işletme faaliyetinde bulunduğu görülmek-tedir. Bu şirketlerden 19’u yerli, 34’ü yabancışirket statüsündedir. 2006 yılı itibarı ile ülke-mizde günlük toplam ham petrol üretimi41,460 varildir. Bu üretimin 26,917 varilini (%65) TPAO gerçekleştirmektedir. Ulusal kuru-luşumuz ayrıca NV Turkse Shell ve Toreadorgibi şirketlerle de ortak üretim yapmaktadır.

Ülkemize bugüne kadar arama/sondaj veüretim hedefli gelen şirketler arasında Shell,Mobil, Chevron, BP gibi büyük şirketlerin ya-nı sıra, çok sayıda küçük çaplı şirket vardır.Türkiye, petrol ve gaz potansiyeli açısından,çevremizdeki Orta Doğu ülkelerine denk birpotansiyel arz etmemektedir. Bunun jeolojikolduğu kadar tarihi ve siyasi nedenleri devardır. Ancak bu iki temel veri, ülkemizin

petrol ve gaz potansiyelinin oldukça sınırlıarandığı gerçeğini değiştirmemektedir. Ülke-mizde petrol varlığının ispatlandığı ve üreti-minin tamamına yakınının gerçekleştirildiğiGüneydoğu Anadolu bölgemizin ancak %17’sinin, doğal gaz varlığı bilinen Trakya böl-gemizin ise sadece % 15 oranında ayrıntılıolarak aranabildiği bilinmektedir. Denizleri-miz, çok sınırlı birkaç sondajın dışında nere-deyse hiç aranmamış en önemli potansiyelarama alanlarımızdır. Ancak deniz alanların-da arama ve sondaj, karadaki süreçlere oran-la çok daha pahalıdır ve TPAO’nun mevcutkonumunda, uluslararası işbirliğine gereksi-nim duyulan (risk sermayesi ve teknoloji)operasyonlardır.

Bu noktada, ülkemize, petrol ve gaz araması,sondajı, üretimi ve rafinajı amaçları ile bugü-ne dek giren yabancı şirketlerin ne getirip, nebulduğuna ve ne götürdüğüne de bakmaktayarar vardır. Petrol İşleri Genel Müdürlüğüverilerine göre, başlangıçtan 2006 yılı sonunakadar, Türkiye’ye bu amaçla ithal edilen (ya-bancı petrol şirketlerince) sermaye toplamı126 Trilyon 559 Milyar TL artı (ve) 147 Milyon192 Bin YTL olarak verilmektedir. Bu miktarındöviz cinsinden ifadesi ise 970 Milyon Dolarartı 207 Milyon 289 bin Pound artı 43 Milyon669 Bin Alman Markı artı 101 Bin 705 Avro-dur. İthal edilen toplam sermayenin 114 Tril-

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

59

Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nın ateşleri içinden çıktıktan sonra, gerçek bağımsızlığın ancak ekonomik

bağımsızlıkla mümkün olacağını benimsemiş ve yaşamlarına şiar

edinmiş ulusal kadroların yönetiminden pek çok ekonomik

konularda olduğu gibi enerji konusundada önemli mesafe katedilmiştir.

Page 60: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

yon 510 Milyar TL artı 147 Milyon 192 BinYTL’si arama şirketlerince, geri kalan çok da-ha sınırlı bölümü ise (12 Trilyon TL) rafinerişirketlerince sağlanmıştır. Buna karşın aramave rafineri şirketlerinin ülkemizden transferettikleri toplam para miktarı ise 326 Trilyon839 Milyar TL artı 204 Milyon 158 Bin YTLolarak verilmektedir. Kaba bir hesaplama ile;sadece getirilen ve götürülen para miktarı kı-yaslandığında, ülkemizden götürülen mikta-rın, getirilenden 200 Trilyon TL daha fazla ol-duğu görülmektedir.

Başlangıçtan (1955) 2006 yılı sonuna kadar,ülkemizde yapılan jeolojik (arama) etütlerintoplamı 3 663,5 etüt-aydır. Bunun 2520,4 etüt-aylık bölümünü (% 69) TPAO gerçekleştir-miştir. Jeofizik etütler ise sismik, gravi-te+manyetik ve rezistivite etütlerini kapsa-maktadır ve toplamı 4 699,4 etüt-aydır. Bununda 3 473,2 etüt-aylık bölümünü (% 74) TPAOgerçekleştirmiştir. 1934 yılından 2006 yılı so-nuna kadar, ülkemizde açılan arama amaçlısondaj kuyusu sayısı 1290’dır. Bu sayı; jeolo-jik yapısı son derce karmaşık olan ülkemizinpetrol ve gaz potansiyelini ortaya koyabilmekiçin son derece yetersizdir ve tespit, üretim,enjeksiyon ve jeolojik istikşaf kuyularıyla bir-likte ancak 3326’ya ulaşabilmektedir. Ülke-mizde yapılan sondajlarda da TPAO’nunağırlığı diğer şirketlerin toplamına oranla çokyüksektir.

(Başlangıçtan Cumhuriyete ve) Cumhuriyetten Bugüne Elektrik (Alt) Sektörü

Ülkemizde elektriğin ilk kullanımı, 1902 yı-lında Mersin’de bir su değirmeninin çevirdiği2 kilowatt (kw) gücündeki bir dinamodanüretilen elektrikle sorgu yargıcı Yakup Efen-di’nin evinin aydınlatılması ile gerçekleştiril-miştir. 1914 yılında kurulan Silahtar santralın-dan elektrikle saray aydınlatılmış ve o günekadar atla çekilen tramvaylar, elektrikle işle-tilmeye başlamıştır. O yıllarda ülkemizde ye-

terli teknik personel ve sermaye olmadığın-dan, elektrik üretimi için, yabancılara imtiyazverilerek bu hizmet sağlanmaya çalışılmıştır.Bu nedenle o dönem “İmtiyazlı Yabancı Şir-ketler Dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Buyolla, 1923’de Adapazarı, 1924’de Ankara,1925’de Adana, İnebolu, Artvin, Trabzon,Mersin, İzmir, 1926’da Sivas, Aksaray, Konya,Ayvalık, Bursa, Malatya, İzmit, Kütahya veKayseri, 1928’de Nazilli, Kırkağaç, Antalya,Afyon, Kırklareli, Samsun, Çorlu, Giresun,Eskişehir, Ordu ve Bafra, 1929’da Bandırma,Biga ve Milas, 1930’da Balıkesir, Kastamonuve Tekirdağ elektriğe kavuşturulmuştur. İmti-yazlı şirketlerle yaşanan fiyat ve yatırım so-runları, zamanla birçok kamu kurumunun veözel şirketin, kendi elektriklerini kendilerininüretmeye yöneldiği bir sürecin başlamasınayol açmıştır. Bu değişik süreçte de kentler, sı-nırları içinde yer alan kamu kurumlarınınkendi faaliyetlerini sürdürmek için ürettiklerielektrikten yararlanarak elektriğe erişmişler-dir. Böylece Kırıkkale MKE sayesinde1929’da, Gölcük tersanelerden 1930’da, UşakŞeker Fabrikaları’ndan 1934’de, KozluEKİ’den 1935’de, Bursa Sümerbank’tan1938’de, gene aynı yıl Bursa Sümerbank tara-fından, Sivas TCDD’den, Malatya Sümer-bank’tan, Karabük Demir Çelik Fabrikalarıtarafından 1939’da ve İzmit ise SEKA sayesin-de 1941’de elektriğe kavuşmuştur. Bu sürecinde verdiği güvenle, imtiyazlı yabancı şirketle-rin sözleşmeleri, 1939 yılında Hükümet tara-fından sonlandırılmış ve tesisleri devletleşti-rilmiştir.

Bu uygulamaları, “Belediyeler Dönemi” diyetanımlanan dönem izlemiştir. Bu dönemdeelektrik hizmetlerinin yürütülmesi önce Ba-yındırlık Bakanlığı’na (Nafıa Vekâleti), bir sü-re sonra da belediyelere devredilmiştir. 3 bü-yük ilde, diğer belediyelerden farklı olarak İs-tanbul’da İETT, Ankara’da EGO ve İzmir’deESHOT Genel Müdürlükleri kurularak, bu il-

60

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 61: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

lerin elektrik hizmetleri, bu Genel Müdürlük-lere bırakılmıştır. Diğer şehirlerde ise elektrikhizmetleri, belediye’lerin bünyeleri içindekielektrik işletme birimlerince yürütülmüştür.

Bu dönemi, “Elektrik Hizmetlerinin ÇeşitliKamu Kurumları Eliyle Yürütüldüğü Dö-nem” izlemiştir. Bu dönem, elektrik üretimin-de kurumsallaşmanın da sağlandığı dönemolmuştur. Bu süreçte 1933 yılında Nafıa Vekâ-leti Şirket ve Müesseseler Reisliği (bugününEnerji İşleri Genel Müdürlüğü), 1935’de Elek-trik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ), 1936 yılında Eti-bank Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik veArama Enstitüsü Genel Direktörlüğü (MTA),1941 yılında İller Bankası Genel Müdürlüğüve 1954 yılında da Devlet Su İşleri (DSİ) GenelMüdürlüğü kurulmuştur. EİEİ, hidrolik kay-nakların, MTA, madenlerle ilgili çalışmalarınyanı sıra kömür kaynaklarının araştırılmasıve elektrik üretiminde kullanılması ile ilgili

etüt ve projeleri yapmakla görevlendirildi.ETİBANK ise söz konusu projeleri gerçekleş-tirmekle yükümlendirildi. İller Bankası’nıngörevi, Belediyelerin işlettiği şehir şebekeleri-nin ve küçük hidroelektrik santrallerle (HES)dizel santrallerin projelendirme, finansmanve tesis işleri olarak belirlenmiştir. Zonguldakkömür havzasında biriken ve ticari değeri ol-mayan taş kömürü tozlarından yararlanmakamacı ile ETİBANK 3 X 20 Megawatt (MW)kapasiteli Çatalağzı termik santralini inşa et-meye başlamış, ancak 2. Dünya Savaşı’nınbaşlaması santral yapımını engellemiştir. Sa-vaşın bitmesiyle santral 1948’de işletmeye alı-nabilmiştir.

1953 yılında toplanan Birinci Enerji İstişareKongresi’nde ülkenin artan elektrik gereksini-mini karşılamak üzere büyük güçlü termik vehidroelektrik santralarının kurulması gereğiortaya çıkmış ve ayrıca bu santrallerin birbir-

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

61

Ülkemizde elektriğinilk kullanımı, 1902yılında Mersin’debir su değirmenininçevirdiği 2 kilowatt(kw) gücündeki birdinamodan üretilenelektrikle sorgu yargıcı Yakup Efendi’nin evinin aydınlatılması ilegerçekleştirilmiştir.

Page 62: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

lerine ve tüketim merkezlerine enterkonnekteşebeke üzerinden bağlanmaları için yapılmasıgerekenler de karar altına alınmıştır. Bu nok-tada, elektrik işlerinin ayrı kuruluşlar tarafın-dan yürütülmesi yerine, tek bir kuruluş tara-fından yürütülmesi ve böylece hem koordi-nasyonun kolaylaşacağı hem de yatırımlarınhızlanacağı hususunda görüş birliği sağlan-mıştır. Kongre’nin kararları hızla gerçekleşti-rilmeye başlanmış ve öncelikle 1954 yılındabüyük güçteki hidroelektrik santralleri ve ba-rajları kurmak üzere DSİ Genel Müdürlüğükurulmuştur. Bu arada Çatalağzı santrali, ETİ-BANK tarafından tevzi edilmiş ve Ereğli – İs-tanbul arasında tesis edilen enerji nakil hattı(154 kV) sayesinde de İstanbul’a Çatalağzısantralinden da elektrik verilmeye başlanmış-tır. ETİBANK 1950’li yıların ortalarında Sarı-yar baraj ve hidroelektrik santralini inşa eder-ken, 1950’lerin sonlarında DSİ; Demirköprü,Kemer, Hirfanlı ve Almus hidroelektrik san-trallarını inşa ederek, işletmeye almıştır.

Elektrik üretimine ve nakil hatlarına yönelikfaaliyetler, kamu eliyle 1950’lerde hızla devre-ye konulurken, bir yandan da İstişari Kon-gre’de oluşan görüş birliği doğrultusunda,elektrik faaliyetlerinin tek çatı altında topar-lanması çalışmaları yürütülmeye başlanmıştı.Bu süreçte, DSİ tarafından inşa edilen Seyhanhidroelektrik santralı için, Dünya Banka-sı’ndan (DB) kredi alındı ve bu kredinin alına-bilmesinin gereği (ön koşulu) olarak DB tara-fından, santralın Mersin ve Adana il hudutla-rı içinde imtiyaz sahibi olacak olan ÇukurovaElektrik A.Ş.’ne (ÇEAŞ) devredilmesi (imti-yaz) öne sürülmüştür. Bunu KEPEZ imtiyazlışirketi takip etmiştir. Bu iki imtiyazlı şirket dı-şında, genel olarak farklı kamu şirketleri eliy-le yürütülen elektrik faaliyetleri, 1312 sayılıyasanın kabulü ile 1970 yılında kurulan Tür-kiye Elektrik Kurumu (TEK) dönemiyle, yenibir aşamaya girmiştir. Bu dönem, daha önceçeşitli kamu kurumları aracılığıyla yürütülen

elektrik hizmetlerinin, bazı istisnalar dışındaüretim, iletim ve dağıtım tesislerinin yapımve işletilmesi ile elektrik sektörünün planlan-ması, tekel statüsüyle TEK’e verilerek tümhizmetlerin tek elden yürütüldüğü bir dönemolmuştur. TEK’in kurulmasıyla birlikte, bü-yük atılımlar yaşanmıştır. 1970’te kurulu gü-cümüz 2234.9 MW üretimimiz ise 8 milyar623 milyon kWh seviyelerindeyken, kurulugücümüz, 1980 yılında 5118.7 MW’a üretimi-miz ise 23 milyar 275 milyon kWh kapasitesi-ne ulaşmıştır. Bu dönemde, Gökçekaya, Ke-ban, Karakaya, Atatürk barajları ve hidroelek-trik santralları ile Seyit Ömer ve Afşin-Elbis-tan linyit santralı gibi büyük (yüksek kurulugüç kapasiteli) projeler gerçekleştirilmiştir.Bu dönemde tüm iller enterkonnekte sistemebağlanırken, köylerimizin de 1980 yılına ka-dar % 51’i, 1984 yılına kadar ise % 73’ü elek-triğe kavuşmuştur. 1982 yılında, daha önceBelediyeler ve Birlikler’in elindeki elektrik te-sislerinin de TEK’e devriyle tam bir merkeziyapı sağlanmıştır.

Dünyada 1980’li yıllarla birlikte yaygınlaşanözelleştirme ve piyasaların serbestleştirilmesiuygulamalarının ülkemizdeki yansımaları daoldukça kökten olmuştur. Enerji alanında ya-pılması gereken yatırımların bir başına kamueli ve olanakları ile mümkün olmadığı yö-nünde yoğun bir kamuoyu oluşturma kam-panyasının ardından, 1984 yılında TEK’insektördeki tekel yapısına son veren düzenle-meler yapılmıştır. 1984 yılında kabul edilen3096 sayılı yasa ile TEK’in tekel statüsü kaldı-rılmış, yerli ve yabancı Sermaye Şirketlerineüretim tesisi kurmak ya da mevcut üretim vedağıtım tesislerinin mülkiyeti TEK’de kalmakkoşuluyla, söz konusu şirketlere “işletmehakkını devralmak” (İHD) suretiyle, faaliyet-te bulunma olanağı sağlanmıştır. Bu yasayla,yerli ve yabancı özel sektöre de TEK’in yanısıra üretim, iletim ve dağıtım tesisleri kurmakve işletmek yetkisi tanınmıştır. Gene bu ya-

62

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 63: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

sayla, özel şirketlerin söz konusu hizmetlerigerçekleştirebilmelerini sağlamak üzere, DBmodelleri olan Yap – İşlet – Devret (YİD) veYap – İşlet (Yİ) gibi finansman modelleri dev-reye konulmuştur. Bu modellerin amacı, “ka-mu hazinesine yük olmadan”, özel şirketlerinkendi sağlayacakları finansman ile elektrikyatırımlarını gerçekleştirmeleri olarak öne sü-rülmüştür. Buna karşın, özel sektörün bu ya-tırımlar için temin ettiği krediler için, uluslararası finansman kuruluşları ve bankalarınHazine Garantisi koşulu getirmeleri nedeniy-le, yük ve risk gene Hazine’nin üzerinde kal-mıştır. Bunun da ötesinde, özel sektörün te-min ettiği (ticari) kredilerin koşullarının, dev-letten devlete alınan kredilere göre dahaolumsuz olması (geri ödemenin kısa süredebaşlaması, faiz oranlarının yüksek olması,vb..) nedeniyle, özel sektörün inşa ettiği san-trallerin maliyeti, görece yüksek olmaya baş-lamıştır. Dahası, bu modelle pahalı olması ka-çınılmaz hale gelen elektriğin, kamu adına25–30 yıl süreli olarak satın alınması garantisiverildiğinden, kamunun (Hazine’nin yanihalkın) üzerine milyarlarca dolarlık bir ekyük bindirilmiştir. Garantilerin verilmesininyarattığı olumsuzluğa ek olarak, söz konusumodellerin hukuki alt yapısı da hazırlanma-dığından, uygulama sürecinde, yürütme ileyargı arasında, sözleşmelerin imtiyaz sözleş-meleri olup olmadığı konusunda sürekli birtartışma süreci yaşanmaktadır.

3096 sayılı yasayla otoprodüktör (tesisinin ge-reksinim duyduğu elektriği, kendi tesisi için-de inşa ettiği santrallerden sağlayan, ürettiğifazla enerjiyi ise kamuya satan özel sanayikuruluşları) santralleri uygulamasına da ola-nak sağlanmıştır. O dönem elektrik gereksini-mi için “zorunlu” bir uygulama olarak savu-nulan bu yöntemle, 2008’e gelindiğinde otop-rodüktörler, kurulu gücümüzün yaklaşık %10’una ulaşmış ve bu özel şirketlerin gününbelli saat dilimlerinde satış fiyatının kendi

maliyetlerini karşılamadığını öne sürerekdevreden çıkmaya başlamışlardır. Bu durumise, planlamayı gerekli kılan elektrik üretimisürecinde zaman zaman % 10’luk bir boşluğaneden olarak, sistemin aşırı yüklenmesine veuzun süreli elektrik kesintilerine yol açan biruygulama olmuştur.

Serbestleşme süreci hızla devam ederken, bukapsamda 12 Ağustos 1993’te TEK iki ayrı ku-ruma bölünmüştür. Bunlardan ilki, üretim veiletimden sorumlu olan Türkiye Elektrik Üre-tim ve İletim A.Ş. (TEAŞ), diğeri ise dağıtım-dan sorumlu Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.(TEDAŞ)’dır.

Elektrik piyasasının serbestleştirilmesi yolun-da adımlar atılmaya devam etmiş, bu kez desatın alma garantilerini kaldıran ve kamununyatırım yapma olanaklarını sınırlayan 4628sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çıkarılmıştır.Bu kanunla, tüm sektörü (piyasayı) denetle-mesi öngörülen (bağımsız olduğu varsayılan)Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Kuru-lu da oluşturulmuştur. Bu dönemde, TEAŞ daüç ayrı şirkete bölünmüştür: Elektrik ÜretimA.Ş., Türkiye Elektrik İletim A.Ş., TürkiyeElektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş.

Böylece, enerji alanının hemen tüm alt sektör-lerinde olduğu gibi, elektrik alt sektöründe dekamu tekeli ve merkezi planlama anlayışı ta-mamen terk edilmiş ve elektrik sektöründekamunun ağırlığı büyük oranda yitirilmiştir.Oysa elektrik alt sektörü, elektrik depolana-madığından, üretim ve tüketiminin mutlakaplanlanması ve tüketim miktarının da sağlık-lı planlanarak, zamanında ve “makul” birmiktar yedek üretimle karşılanmasını gerekti-ren bir sektördür.

Küresel Enerji Politikaları Etkisinde Türkiye

Enerji alanında mevcut küresel durumu veolası gelişmeleri dikkate almadan, herhangi

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

63

Page 64: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

bir ülkenin enerji politikasının belirlenmesi,en azından sağlıklı ve güvenilir olmayacaktır.Küresel ölçekli analizin ise, sadece enerji kay-nakları temelindeki gelişmeleri değil, burayakadar başlıcalarını değerlendirmeye çalıştığı-mız önemli aktörlerin politika ve stratejileriniincelemeyi de gerekli, hatta zorunlu kıldığıaçıktır. Bu nedenle, biz de, Türkiye’nin (varsa)enerji politikalarını değerlendirirken, tüm ak-tardıklarımızı göz önünde bulundurarak, nes-nel bir analiz yapmaya çalışacağız.

Türkiye’nin Enerji Politikası Var mı?

Türkiye’nin enerji kaynaklarının mevcut du-rumunu, potansiyelini tanımlamış, geleceğeyönelik kısa, orta ve uzun erimli planlarınıiçeren ve süreklilik arz eden entegre bir ener-ji politikası olduğunu söylemek zordur. Ge-rek doğal kaynaklarımızın potansiyelinin be-lirlenmesi, gerek kaynakların çeşitlendirilme-si ve gerekse ihtiyaç duyulan kaynakların gü-venilir, ucuz, temiz biçimde temini ve üretiminoktasında, ciddi eksikliklerimiz vardır. Tür-kiye, enerji politikalarındaki eksik ve yanlışuygulamaların bedelini, gerek ekonomik gü-venliğini ve gerekse ulusal güvenliğini, gide-rek artan dışa bağımlılık noktasında, önemliboyutlarda ödeme riskiyle karşı karşıya kalanbir ülke konumundadır. Uygulanan yanlışpolitikaların sonucunda, enerjide dışa bağım-lılığımız % 70 civarındadır. Türkiye, 2006 yı-lında sadece petrol ve gaz ithalatına, yaklaşık26 Milyar Dolar ödemiştir. Doğal gaz ithala-tında, tek bir ülkeye (Rusya Federasyonu)olan bağımlılığımız, % 64 oranındadır. Buoran, kabul edilebilir sınırların çok üzerinde-dir. Oysa ülkemiz, kimilerinin yıllardır savla-dığı gibi, “enerji kaynakları bakımından ye-tersiz ve ithalattan başka çıkışı olmayan birülke” değildir. Türkiye, yanlış politikalar so-nucunda, gerek (elektrik) kurulu gücünü vegerekse mevcut (halen devreye alınamamış)kaynaklarını kullanamayan bir ülke konu-mundadır.

Ülkemizin zengin linyit ve hidroelektrik kay-nakları ile yenilenebilir diğer enerji kaynakla-rının (rüzgâr, jeotermal, güneş) devreye alına-mamış olması, yaşamsal bir sorundur. Elek-trik kurulu gücümüzden elde etmemiz gere-ken elektrik üretiminin yaklaşık % 12’sini san-trallerimizde üretemeden, bu eksik üretiminise yaklaşık % 20’sini “kayıp ve kaçak” adı al-tında yitirdiğimiz bir “elektrik sistem”imizvarken, “Her şey yolunda” mesajları veren vesürekli başarı öykülerini anlatan siyasiler vebürokratlara inanmakta ciddi zorluk yaşan-maktadır.

Türkiye’de Enerji Sektörünün Genel Verileri

Türkiye’de tüketilen birincil enerjinin (2006yılı itibarı ile Enerji Bakanlığı verilerine göre)%33’ü petrol, %26’si kömür, %29’u doğal gazve %4’ü, büyük bölümü hidroelektrik olmaküzere, yenilenebilir kaynaklardan karşılan-maktadır. Geri kalanı ise, odun ve atık gibikaynaklardan oluşmaktadır.

Enerji tüketimimizde ithal kaynakların payı,yaklaşık %70’dir. Enerji politikalarımızda kök-lü değişiklik yapılmadığı takdirde, enerjidekidışa bağımlılık oranının, 2030’a kadar yakla-şık aynı düzeyde seyredeceği, buna karşın it-halatın mutlak değerinin hızla artacağı hesap-lanmaktadır. Bunun bir diğer anlamı ise, önü-müzdeki yıllarda, yerli kaynak potansiyelimi-zin artmayacağı varsayımının ön kabulü ola-rak algılanabilir. Tablo-2’den görüleceği gibi,tüketimimiz mutlak değer olarak hızla artar-ken, yerli üretimin tüketimi karşılama oranı %31’den 2030 yılında % 30’a gerilemektedir.

Türkiye’nin Enerji Kaynakları (Rezervleri ve Potansiyeli) Yeterli mi?

Öncelikle, yurt içi doğal kaynaklar ve özellik-le fosil kaynaklar potansiyelimizin; ileri tek-noloji ve arama teknikleri uygulanarak yete-rince ortaya konulmadığı kanısında olduğu-muzu belirtmemiz gerekmektedir. Buna para-

64

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 65: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

lel olarak bir diğer olgu da, ispatlanmış ikizengin kaynağımız olan hidroelektrik ve lin-yitin, büyük oranda atıl durumda beklediği-ni, bu iki kaynağa dayalı kurulan santrallerin-se, yanlış enerji politikaları sonucunda, uzunsürelerle devre dışı tutulduğu hususudur. Bu-nun en önemli nedenleriyse, önceki hükümet-ler döneminde imzalanan uzun erimli “al yada öde” koşullu gaz anlaşmalarıyla, doğalgazla çalışan “Yap-İşlet” (Yİ) ve “Yap-İşlet-Devret” (YİD) modelleriyle kurulmuş olan veyüksek maliyetle elektrik üreten santrallereverilmiş olan satın alma garantileridir. Elek-trik depolanamadığından, sağlıklı ve bilimselolarak hesaplanması gereken tahminlere uy-gun miktarda ve makul bir yedek kapasiteöngörülerek üretilmelidir. Bir diğer ifade ileüretim, planlı olmalıdır. Bu nedenle, satın al-ma garantisi verilmiş YİD ve Yİ santrallerin-den pahalı (12 cent/kwh civarı) elektrik satınalınıp, kamunun daha ucuza (2-5 cent/kwh)üreten santralleri düşük verimle (satın almagarantileri olmadığından!) çalıştırılmaktadır.Böylece tüketici ve sanayici elektriği çok pa-halıya kullanmakta, ulusal servet boşa har-canmakta, sularımız boşa akmakta, kömürüretimi düşmekte, kimi alt sektörlerde işçi çı-

karımına gidilmektedir. Geçmiş yıllarda tümeleştirilere rağmen hayata geçirilen ve ülke-mizi doğal gaza büyük oranda bağımlı halegetiren uygulamalar, 20-25 yıl erimli “al ya daöde” koşullu anlaşmalar ve uluslararası tah-kim haklarıyla “pekiştirildiği” için, iptal edil-meleri de zordur. Türkiye, bu nedenlerle,enerji alanında ciddi bir kısır döngü yaşa-maktadır.

Ülkemizin doğal kaynaklarının, bazı çevre-lerce iddia edildiği gibi, sınırlı olmadığını davurgulamak gerekir. Bu çevreler, “Türki-ye’nin enerji kaynaklarının kısıtlı olduğunu,tamamı devreye konulsa bile, ülke gereksini-mini karşılamada yetersiz kalacağını, bu ne-denle de enerji kaynağı ithalatından başka çı-kış yolumuz olmadığını” öne sürmektedir.Bu yanlış yaklaşım; yurt içi petrol, gaz ve kö-mür aramacılığının neredeyse durmasına,elektrik üretiminin yüksek ve sakıncalı oran-larda doğal gaza bağlanmasına, doğal gaz it-halatında tek kaynağa (Rusya) bağımlılığın%65 gibi kabul edilemez oranlara çıkmasına,kendi zengin kaynaklarımızın devre dışı bı-rakılmasına yol açmıştır. Bu kısır döngü kırıl-madan, ne mevcut kurulu gücümüzün yete-

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

65

Tablo 2: BOTAfi Do¤al Gaz Arz-Talep Senaryosu (2007 - 2020)

Page 66: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

rince kullanılması, ne de atıl bekleyen zenginkaynaklarımızın devreye sokulması müm-kündür.

Enerji politikamızın yeni bir anlayışla ve bir“mastır plan” dâhilinde yeniden değerlendi-rilmesinde yarar vardır. Bunun ilk adımı,kendi kaynaklarımızın sağlıklı olarak saptan-masından, kurulu gücümüzün tam olaraküretime dönüştürülmesinden, kayıp ve ka-çakların en aza indirilmesinden ve yenilene-bilir kaynaklarımızın (kullanımları teşvikedilmek suretiyle) devreye alınmasından geç-mektedir.

Bu genel değerlendirmeyi yaptıktan sonra,kaynaklarımızın durumunu şöyle özetlemekmümkündür:

Petrol: Türkiye’nin bilinen (kalan) üretilebilirpetrol rezervleri, 2006 yılı sonu itibarı ile 284milyon varil (41.5 milyon ton) civarındadır.Türkiye’nin petrol potansiyelinin, çevresinde-ki petrol zengini (Irak, İran, S. Arabistan) ül-kelerle kıyaslanacak kadar fazla olmadığı ger-çektir. Bunun jeolojik olduğu kadar, siyasi vetarihi gerekçeleri de vardır. Buna karşın, ülke-mizde bugüne kadar 1.17 milyar varil civarın-da üretilebilir petrol rezervi keşfedilmiş, bu-nun yaklaşık 892 milyon varili tüketilmiştir.Derin formasyonlarda ve özellikle denizleri-mizde bugüne kadar yapılan aramalar çokyetersizdir. Türkiye’nin, bir “mastır plan” dâ-hilinde, öncelikli alanlarını belirleyerek, yo-ğun bir arama hamlesine girişmesi gerekmek-tedir. Ancak bundan sonra, ülkemizin “ger-çek” petrol ve gaz potansiyeli hakkında doğ-ruya daha yakın görüşler ortaya çıkabilecek-tir. Bu yapılmadan, “ülkemizde petrol yok-tur” savıyla yola çıkıp, tamamen ithalata belbağlayan bir politika belirlemek yanlış ola-caktır. Özellikle denizlerimizdeki petrol vegaz potansiyelinin ortaya konulması, ekono-mik ve stratejik açıdan yaşamsal değer taşı-maktadır. Nitekim Batı Karadeniz’de TPAO

ve ortağı şirketin aramaları olumlu sonuç ver-miş ve 2007 yılından itibaren, kademeli olarakyılda 750 milyon küp civarında bir doğal gazüretimi, ülke ekonomisine kazandırılmıştır.Bu miktar tüketimimizi karşılamada yetersizolsa da, denizlerimizdeki potansiyeli ispatla-mış olması bakımından yaşamsal değer taşı-maktadır.

Ülkemizde yılda yaklaşık 30.6 milyon tonpetrol (ürünü) tüketilmektedir (sivil tüketim).İthal edilen ham petrol miktarı 23.5 milyonton (2005 yılı), rafinerilerimizde işlenen hampetrol miktarı 25.5 milyon ton, yerli üretim ise2.2 milyon tondur. Bir diğer ifadeyle, rafineri-lerimizde işlenen ham petrolün sadece%8.6’sı yerli üretimle karşılanabilmektedir.

Kömür: Ülkemizin ispatlanmış linyit rezerv-leri (bakanlık verilerine göre) 8.1 milyar ton,taş kömürü rezervleri ise 1.1 milyar tondur.Bazı uzmanların mevcut rezervler üzerindekiyeni değerlendirmelerine göreyse bu rakam,yaklaşık 10 milyar ton olarak ifade edilmekte-dir. Bu değerlendirmeye ek olarak, Nisan2008 içinde, MTA Genel Müdürlüğü, son 3yıldır yürüttüğü arama çalışmalarının sonu-cunda, 2,3 milyar tonluk yeni linyit rezervibulduğunu açıklamıştır. Yeni rezervler, Ba-kanlığın açıkladığı daha düşük miktardaki re-zerv miktarı olan 8,3 milyar tonluk linyit re-zervi değeri esas alınırsa, Türkiye’nin mevcutkömür rezervinde yaklaşık yüzde 28 artışsağlamıştır. Bu verilere göre, linyit kaynakla-rımızın yaklaşık dörtte üçü henüz devreyealınamamıştır. Bunun temel nedenlerinden enönemlisi, Yİ ve YİD santrallerine verilen satınalma garantileri nedeniyle, hidroelektrik, do-ğal gaz ve kömürle çalışan santrallerin bileyeterince üretim yapamadığı bir ortamda, ye-ni yatırımların cazip ve mümkün olmaktançıkmış olmasıdır.

Kömür sektöründeki bir diğer sorun, 1970’liyıllardan beri kömür aramacılığının neredey-

66

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 67: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

se durmuş olmasıdır. Ülkemizin önde gelenbirçok uzmanı, kömür potansiyelimizin çokdaha fazla olduğunu öne sürmektedir. Temizyakma teknolojileri (örneğin: akışkan yatakteknolojisi) kullanıldığı takdirde, verimi yük-selen ve çevreye zarar riski en aza inebilenlinyit santralleri, ülkemizin enerjide dışa ba-ğımlılığını azaltacak en önemli kaynaklar ara-sındadır. Linyit ve taş kömürü aramacılığı, ül-kemizin önünü açabilecek önemli bir gizil gü-cü olarak, mutlaka dikkate alınmalıdır. Nite-kim tüm ihmal edilmişliğine karşın,

Doğal Gaz: Ülkemizin kalan üretilebilir gazrezervleri yaklaşık 7.74 milyar metreküptür.Türkiye’de 2007 yılı itibarıyla, 36.45 milyarmetreküp gaz ithal edilmiştir. Bunun 23.15milyar metreküpü (%63.5’i) 2 ayrı boru hat-tıyla (Batı Hattı ve Mavi Akım) Rusya Fede-rasyonu’ndan alınmıştır. İthalatın yapıldığıdiğer ülkeler Cezayir (4.28 milyar metreküp),Nijerya (1.42 milyar metreküp), İran (6.16milyar metreküp) ve Azerbaycan’dır (1.28milyar metre küp). Ayrıca, spot piyasadan da107 milyon metre küp LNG formunda gaz alı-mı gerçekleştirilmiştir. Cezayir ve Nijer-ya’dan yapılan ithalat, sıvılaştırılmış gaz(LNG) biçimindedir. BOTAŞ’ın 2007 – 2020yılları arasındaki arz – talep senaryosu (Tablo2) de verilmektedir.

Tüketilen gazın 19.66 milyar metreküpü(%56’sı), elektrik üretimi için kullanılmakta-dır. Tamamı ithal edilen bir kaynak olan doğalgazın, bu kadar yüksek oranda elektrik üreti-minde kullanılması, ithalatta Rusya’ya bağım-lılığımız kadar önemli bir sorundur. 2007 yılıitibarıyla, konut sektöründe 7.57 milyar met-reküp, sanayi sektöründe 7.84 milyar metre-küp gaz tüketilmiştir. 2007 yılı ham petrol,petrol ürünü ve doğal gaz ithalat faturamız 35Milyar Dolar civarındadır. Ülkemizde, gaz ta-lep tahminleri, 1990’lı yıllarda, meslek Odala-rı’nın ve DPT’nin tüm uyarılarına karşın abar-tılarak, bazı özel sektör gaz santrallerinin in-

şasını haklı çıkaracak (zorunluymuş gibi gös-terecek) biçimde çarpıtılmıştır. Bu nedenle,güvenilirlikleri sürekli sorgulanmaktadır.

Petrol aramacılığında olduğu gibi, doğal gazaramacılığında da, bir “mastır” plan dahilin-de ve özerkleştirilecek ve dikey entegre yapı-ya dönecek bir TPAO öncülüğünde, yeni birarama hamlesinin başlatılması gereklidir.

Hidroelektrik: Enerji Bakanlığı ve DSİ verile-rine göre, ülkemizin teknik-ekonomik-kulla-nılabilir hidroelektrik potansiyeli, 125-130milyar kilowattsaat/yıldır (125-130 Gigawatt-saat/yıl). Bu potansiyelin kurulu güç cinsin-den ifadesiyse, yaklaşık 34,729 MW/yıldır.Bunun üçte ikisi henüz (özellikle, “Kömür”bölümünde aktarılan nedenlerle) kullanıla-mamaktadır. Dünya Enerji Konseyi Türk Mil-li Komitesi’nin yaptığı bir çalışmaya göreyse,havza bazında yapılan yeni değerlendirmelerve özellikle küçük hidroelektrik santrallerinyaratacağı potansiyel dikkate alındığında, ül-kemizin teknik-ekonomik-kullanılabilir hid-roelektrik potansiyelinin 163-188 milyar kilo-watt-saat olduğu değerlendirilmektedir. Budeğer (yüksek olanı) dikkate alındığında, kul-lanılmayan teknik-ekonomik ve kullanılabilirhidroelektrik potansiyelimizin dörtte üçünündevreye alınamadığı görülmektedir.

Ülkemizde bugüne kadar pompa depolamalıhidroelektrik santral inşa edilmemiştir. Birçok

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

67

Tablo 3: Yerli Kaynaklar›m›zdan Uzun Dönemde Üretilebilecek Elektrik Enerjisi

Page 68: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ülkede başarıyla uygulanan bu tür santrallerde inşa edilmelidir. Diğer yandan, kurulu ka-pasiteleri 50 MW’ın altında olmak üzere plan-lanan 400’e yakın termik santralin toplam ku-rulu güç kapasitesi 5000 MW’ın üzerindedir.Japonya’da, bu tür santraller 1980’den beridesteklenmekte, inşaat bedelinin %5’iyle%15’i arasında değişen bu devlet desteğiyle,elektrik kurulu güç profili çeşitlendirilmekte-dir. Ülkemizde de, bu tür santrallerin bir anönce inşası için gereken destek sağlanmalıdır.Böylece, temiz, yenilenebilir ve yerli bir kay-nak olan hidroelektrik potansiyelimizin, ülke-mizin enerji gereksinimi için gereğince kulla-nımı sağlanmış olacak, dışa bağımlılığımızazalacaktır.

Yenilenebilir kaynaklar: Ülkemizin önemliyenilenebilir kaynakları; rüzgâr, güneş ve jeo-termaldir.

1. Güneş potansiyeli açısından coğrafi konu-mu nedeniyle şanslı ülkelerden sayılan ül-kemizde Devlet Meteoroloji İşleri GenelMüdürlüğü’nün güneşlenme süresi ve ısı-nım şiddeti ölçümleri üzerinde EİE tara-fından yapılan çalışmaya göre, Türki-ye’nin yıllık toplam güneşlenme süresi2640 saat ve ortalama toplam ışınım şid-deti 1,311 kWsaat/metrekare-yıl olaraksaptanmıştır. Enerji Bakanlığı verilerinegöre, elektrik amaçlı kullanılabilecek gü-neş potansiyelimiz 8.8 milyon ton petroleşdeğeri (mtpe), ısınma amaçlı kullanıla-bilecek potansiyelse 26.4 mtpe olarak ve-rilmektedir. 2005 yılında yaklaşık 90 mtpeenerji tükettiğimiz dikkate alınırsa, özel-likle ısınma amaçlı kullanım potansiyeli-nin boyutu daha iyi algılanabilir. Konut-larda tüketilen enerjinin %80’inin ısınma-ya harcandığı düşünülürse, öncelikle bü-yük kentlerden başlanarak yeni yapılacakbinalarda yönlendirme ve yalıtım gibi un-surlar dikkate alınarak, %30’lara varan ısıkazancı sağlayan mimari tasarımlar haya-ta geçirilmelidir.

2. Ülkemizin rüzgâr potansiyeli konusundafarklı yaklaşımlar olmakla birlikte, bu kay-nak açısından da şanslı ülkeler arasındasayılabiliriz. Enerji Bakanlığı web sayfası-na göre, EİE’nin ölçüm istasyonlarındanelde edilen ortalama rüzgâr hızları, bu böl-gelerin birçoğunun rüzgâr enerjisi uygula-maları için elverişli olduğunu göstermek-tedir. Bu çalışmamızda sıklıkla anılanDEK-TMK çalışması, rüzgâr santrallerininöncelikle, potansiyelin yoğun olduğu Mar-mara, Ege, G.Doğu ve Doğu Akdeniz böl-gelerinde gerçekleştirilmesini önermekte-dir. Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafındanyapılan ölçümler sonucunda, ülkemizinrüzgâr kurulu güç potansiyeli 48,000 me-gawatt olarak açıklanmıştır. Bu resmi veri,ülkemizin bugüne kadar kurduğu tümsantrallerin toplam kurulu gücü olan

68

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 69: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

40,500 megawatttan da fazladır. Her ne ka-dar açıklanan 48,000 MW’lık rakam, baştarüzgâr sanayicilerinin dernekleri olmaküzere yüksek bir rakam olarak değerlendi-rilmekteyse de, genel kabul gören 15,000 –20,000 megawattlık potansiyel de hayliyüksek bir değerdir ve ülkemizin kaynak-larının yetersiz olduğu savını çürüten birdiğer önemli veridir. Buna karşın, bugünekadar devreye alınabilen rüzgâr santralle-rinin toplam kurulu gücü, 2007 sonu itiba-rı ile sadece 146 megawattır. İnşaatı devameden 144 MW ve tedarik sözleşmesi imza-lanan rüzgâr santrallerinin de 531 mega-watt olduğu dikkate alınırsa, genel top-lamda bugüne kadar 838 megawattlık birpotansiyeli devreye alabildiğimiz (alacağı-mız) görülmektedir. Temiz, yenilenebilirve yerli bir kaynak olan rüzgârın teşvikikonusunda, bugüne dek yapılandan çokdaha fazla iş yapılması gerekmektedir.

3. Enerji Bakanlığı verilerine göre, elektriküretimi amaçlı kullanılabilecek (görünürve mümkün) toplam jeotermal potansiye-limiz 4,500 MW/yıl, termal amaçlı kulla-nılabilecek toplam potansiyelimiz ise31,000 MW/yıldır. Yenilenebilir kaynakla-rımız, tamamen atıl biçimde, devreye alın-mayı beklemektedir. Jeotermal kaynakla-rımızın öncelikle termal amaçlı kullanımı-nın geliştirilmesi, 5 MW civarında (modü-ler diye tanımlanan) elektrik üretimi tek-nolojisinin geliştirilmesine paralel olarakelektrik üretiminde de devreye alınmasıönerilmektedir (DEK-TMK).

4. Biyogaz, biyoetanol ve biyodizel de, sonyıllarda adlarından daha fazla bahsedilenyenilenebilir kaynaklardır. Ancak bu kay-nakların kullanımı için, tarım ve sanayipolitikasıyla birlikte, yarar ve zararlarıdengeli planlayan, vergi sistemini sağlıklıbelirleyen bir “mastır plan” hazırlanmasıgerekli görülmektedir.

Enerji Verimliliği/Enerji Yoğunluğu: Ülke-mizde, enerji tüketiminin en önemli sorunla-rından birini, enerjinin OECD ortalamasınagöre son derece verimsiz, bir diğer ifadeyledaha yoğun olarak (olumsuz anlamda) kulla-nılması oluşturmaktadır. Türkiye’nin 0.38olarak verilen enerji yoğunluğu, OECD’ningelişmiş ülkeleriyle karşılaştırıldığında, hayliyüksektir (yaklaşık 2.5 katı). Enerjide dışa ba-ğımlılığımız yetmezmiş gibi, enerjiyi verim-siz kullanmamız, ülke ekonomisini 2 kez yıp-ratmaktadır. Bu noktada, enerji politikamızın,sanayi ve özellikle ulaştırma politikasıyla be-raber planlanması gereği ortaya çıkmaktadır.Sadece arz güvenliğini değil, talep tarafı ener-ji planlamasını da gözeten, çok yönlü birenerji politikasına gereksinim vardır.

Türkiye Elektrik Sektörü’nde Durum

2006 yılı itibarıyla, (elektrik) kurulu gücümüz40,563 MW’tır. Bunun 11,436.6 MW’ı doğalgaz (%28,2), 13,144 MW’ı hidroelektrik ve di-ğer yenilenebilir (%32,3), 10,196 MW’ı kömür(%25,1) ve 2,474.8 MW’ı fuel oil (%6.1), 3,268.3MW’ı çoklu yakıtlı (% 8,1) santrallerine aittir.Bu santrallerin yıllık toplam üretimlerinin 210milyar kilowatt-saatin üzerinde olması gere-kirken, 2006 yılı fiili üretimi 175,9 milyar kilo-watt-saat, olarak (% 16 düşük) gerçekleştirile-bilmiştir. Bunun temel nedenleri arasında, ön-ceki yıllarda imzalanmış olan satın alma ga-rantili anlaşmalar (yurt dışından doğal gazsatın alma, yurt içinde özel santrallerden pa-halı elektrik satın alma) yer almaktadır. Diğernedenler arasında; yatırım ve bakım-onarımeksiklikleriyle, yönetim sorunları sayılabilir.Ayrıca, ülkemizdeki kurulu gücün %9,2’si ci-varında (2006 yılı) payları olan oto-prodük-törlerin, tamamen kar amaçlı üretim politika-ları nedeniyle (kendi açılarından “haklı” ne-denlerle), kurulu güçlerini kendilerine en uy-gun saatlerde devreye sokmaları ve kar etme-diklerinde de, üretimi kesme politikaları daönemli bir sorundur. Bu nedenle, kurulu güç

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

69

Page 70: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

kabulüne dayalı bir planlama yapılamamak-tadır.

Türkiye elektrik sektörünün, kurulu gücünüyeterince üretime çevirememe (% 16 eksik)sorununun yanı sıra, eksik ürettiği elektriğinyaklaşık %20’sini “kayıp ve kaçak” altında tü-keticiye ulaştıramaması da bir diğer proble-midir. Elektrik sistemimiz, üretim, iletim-da-ğıtım kayıpları ve “kaçak” elektrik kullanımınedeniyle, içine konulanın %35’ini kaybeden“dibi delik bir kova” gibidir. Bu sorunlar çö-zülmeden, eklenecek yeni kurulu güç kapasi-tesinin önemli bölümü de, kullanılamadan yi-tirilmiş olacaktır. Başta nükleer olmak üzere,ülkemizde elektrik üretiminde alternatif kay-naklar üzerinde tartışmalar yapıldığında, bugerçekler mutlaka dikkate alınarak; duygu-sallıktan uzak, bilimsel ve ülke gerçekleri ileuyumlu yorumlar yapılması gereklidir.

Talep Tahminleri Güvenilir mi?

Ülkemizde, enerji politikasının belirlenmesin-de ve geleceğe yönelik yatırımların planlana-bilmesinde, en önemli girdilerin başında, kuş-kusuz talep tahminleri (gayri safi hasıla artışoranları, bunun enerji talep artışı ile ilişkisi,petrol, gaz, elektrik, vb..) gelmektedir. Geçti-ğimiz yıllarda olduğu gibi, mevcut durumdada, bu tahminlerin sağlıklı yapıldığını söyle-mek, kanımca doğru olmayacaktır. Çok fazlabilinmeyenin olduğu bir ortamda, büyük birisabetle tahmin yapılmasını beklemesek de,bilimsel sınırlar içinde kalacak yanılgı ile bi-linçli saptırmayı da birbirinden ayırmak gere-kir. 1990’lı yıllarda doğal gaz alt sektöründekiabartılı talep tahminleri ve bunlara bağlı ola-rak imzalanan 25 yıllık “al ya da öde” koşul-lu alım satım anlaşmaları ve gene buna bağlı(pahalı) elektrik satın alma garantili anlaşma-ların Hazine’yi (yani hepimizi; vergisini dü-zenli ödeyenleri) bugün dâhi milyarlarca do-larlık risk altına sokmaktadır. Bu yaşamsalgirdinin bilimsel ve güvenilir biçimde yapıl-

masını sağlamak hepimizin görevi olmalıdır.

Doğal olarak, meslek Odaları’nın ya da ba-ğımsız uzmanların elinde binlerce dolarlık si-mülatörler ve veri tabanları yoktur ve bu datalep tahmini yapanların, kimi zaman dahaölçüsüz olmalarına olanak sağlamaktadır.Ancak, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Ko-mitesi (DEK-TMK) gibi, daha bağımsız yapı-larda üretilen bazı çalışmalar ve uluslararasıliteratürün güncel takibi, bize olabildiğincesağlıklı değerlendirme yapma olanağı tanı-maktadır. Enerji Bakanlığı’nın önümüzdekiyıllar için geliştirdiği senaryolarda, belli bü-yüme hızları temel alınarak, enerji (elektrik)tüketimi ile ilgili bazı kestirimler yapılmıştır.2005-2020 yıllarını kapsayan ETKB yüksek se-naryosunda; yıllık ortalama elektrik talep ar-tış oranı % 7.9 olarak verilmiştir. Düşük se-naryoda bu oran % 6.4’tür. Bu varsayımlaragöre, ETKB tarafından, elektrik talebimizin2010’da (düşük ve yüksek senaryolar için, sı-rasıyla) 216-242 milyar kilowatt-saat, 2020’de406-499 milyar kilowatt-saat olacağı tahminedilmiştir. OECD-Uluslararası Enerji Ajansıtarafından verilen istatistiklere göre, 1980 ile2000 yılları arasındaki 20 yıllık süreçte, ülke-mizin yıllık ortalama büyüme oranı % 3,7’dir.Bir diğer anlatımla, birkaç yıllık yüksek bü-yüme oranlarından ziyade, temel alınması ge-reken hız, sürdürülebilir büyüme hızı olmalı-dır. Zira % 8-9’luk büyüme oranlarının ardın-dan, eksi “büyüme” yaşanan yıllar da gelebil-mektedir. Buna göre, referans senaryo olarak,önümüzdeki 20 yıllık dönemde, yıllık ortala-ma % 4’lük büyüme hızı, daha makul ve sür-dürülebilir görünmektedir. Büyüme ile elek-trik talep artış oranını 1:1.5 (bire bir buçuk)olarak alırsak, elektrik talebinde de yılda or-talama % 6’lık büyüme, sürdürülebilir biroran olarak değerlendirilebilir. DEK-TMK ça-tısı altında, TEK eski Genel Müdürü SayınGültekin Türkoğlu’nun bir değerlendirmesi-nin sonuçlarına göre, mevcut gaz anlaşmala-

70

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 71: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

rının süreleri ve taahhütlerimiz de dikkatealınarak, mevcut kaynaklarımızın kullanımıile 2020’lere kadar kaynaklar bakımından birsorunumuz olmadığı açıktır. Doğru politika-larla, yeni petrol, doğal gaz ve kömür rezerv-leri bulunması halinde, tablo daha da olumluolarak önümüzde olacaktır. Bunları vurgula-maktan amacımız, “Ne yaparsak yapalım, ül-kemizin kaynakları yetersizdir” diye yinele-nen ve sürekli bir kriz beklentisi yaratan yak-laşımların sağlıksız ve yanlış olduğuna dik-kati çekmektir. Mevcut kaynaklar ve mevcutuzun erimli bağlantılarımızla (al ya da ödekoşullu anlaşmalar), yaklaşık 412 milyar kilo-watt-saatlik üretim elde edebilecek bir potan-siyel görünmektedir. Bunun uygulama alanıbulabilmesi için yapılması gereken yatırımlarise ayrı bir konudur.

Enerji Sektöründe “Yapısal” Bir Sorun: Dikey Entegrasyonun Parçalanması

Ülkemizin enerji sorunları arasında en önem-lilerinden biri de, 1980’li yıllardan itibaren et-kisini gösteren ve Dünya Bankası tarafındanönerilip uygulanan hatalı politikalardır. Busüreçte, enerji ve elektrik sektöründe etkinolarak çalışan Türkiye Elektrik Kurumu(TEK) ve TPAO gibi entegre yapıdaki kamuenerji kurumları, Dünya Bankası taleplerine

uygun olarak parçalanmıştır. Bu süreç TEK’inElektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ), Türkiye ElektrikDağıtım A.Ş. (TEDAŞ), Türkiye Elektrik Tica-ret A.Ş. (TETAŞ) gibi şirketlere bölünmesine,TPAO’nun ise önceki entegre ana yapısından;TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, BOTAŞ, PETKİM, İP-RAGAZ, İGSAŞ gibi birçok şirketin koparıl-masıyla, sadece bir arama-üretim şirketi ha-linde cılız ve kaynaksız kalmasına yol açmış-tır.

Son dönemde, Petrol Ofisi ve TÜPRAŞ gibikuruluşların özelleştirilmesiyle, bu olumsuzsüreç doruk noktasına erişmiştir. Böylece,Cumhuriyet’in bu en önemli kamu sanayi ku-ruluşları, mali ve yönetsel açıdan güçsüz birkonuma sürüklenmiş; büyük devletler enerji-yi stratejik bir sektör olarak tanımlayıp, stra-tejilerini dev entegre şirketler eliyle yürütür-ken, Türkiye bu alanda “etkisiz bir eleman”konumuna düşmüştür. Son yıllarda giderekartan kadrolaşmalarsa, bu kurumları nere-deyse çalışamaz hale getirmiştir. Ulusal öl-çekte dahi asli işlevlerini güçlükle sürdürebi-len bu kuruluşların, yurt dışındaki (özellikleTPAO) etkinlikleri de sınırlı ve etkisiz kalmış-tır. TKİ ve MTA gibi, başta kömür ve madenaramacılığı alanlarındaki öncü kuruluşlar daaynı süreçten benzer biçimlerde “nasiplerini”

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

71

Page 72: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

almıştır.

Bu kuruluşların, yeniden entegre yapıda or-ganize olmaları ile, profesyonel ve özerk bi-çimde yönetilebilmeleri sağlanmalıdır. An-cak bundan sonra, petrol, gaz, kömür ve di-ğer stratejik madenlerin aramacılığı canlana-bilecektir. Bu, ulusal bir görevdir.

ENERJ‹ KOR‹DORU’NDA TÜRK‹YE

Son yıllarda kamuoyunda en fazla konuşulankonulardan biri de Türkiye’nin, kendi doğu-sunda (Hazar, Orta Asya ve Orta Doğu) yeralan zengin doğal kaynakların, ithalat gerek-sinimi hızla artan Avrupa ve Batı pazarlarınataşınması sürecinde, bir koridor olacağı konu-sudur. Kimileri bu konumu önemserken, ki-mileri de, geçiş yolu üzerinde “trafik polisi”gibi durmanın bir getirisinin olmayacağını,bunun yerine bir “terminal” olmamız gerekti-ğini öne sürmektedir. Türkiye’nin, coğrafi ko-numu itibarıyla öneminin, bahsedilen neden-lerle arttığı tartışmasız olmakla birlikte, heriki yaklaşımın da haklı olduğu kadar, eksikyanlarının olduğunu belirtmek gerekir. Örne-ğin, önceki yıllarda tüm uyarılara karşın im-zalanan uzun erimli ve uluslararası tahkimkoşullu “al ya da öde” gaz anlaşmalarının,Türkiye’nin bu avantajlı konumunu gereğin-ce değerlendirebilmesinin önünde engel oluş-turduğu da bir gerçektir. 1990’lı yılların so-nunda yapılan abartılı gaz talep tahminleri-nin kaçınılmaz sonucu olarak Türkiye, birçokülkeyle, tüketemese de bedelini ödemek zo-runda kalacağı bir dizi gaz alım satım anlaş-ması imzalamıştır. 2010 yılı gaz tüketimini 55milyar metreküp, 2020 yılı tüketimini 84 mil-yar metreküp olarak “hesaplayıp”, bu doğ-rultuda özellikle Rusya’dan Mavi Akım An-laşması’yla yılda 16 milyar metreküp almayıtaahhüt eden Türkiye, bugün 2010 yılı için43.8 milyar metreküp, 2020 için 66.6 milyarmetreküplük bir talep öngörmektedir. Mev-cut yönetim, bir yandan müzakerelerle bu arz

fazlasına çözüm ararken, başta Rusya Fede-rasyonu olmak üzere ihracatçı ülkeler, bununkarşılığında yeni imtiyazlar beklemektedir.Diğer yandan, bu arz fazlası gazın bağlandığıYİD ve Yİ santralleri, artan doğal gaz maliyet-lerinin de katkısıyla, satın alma garantileriningüvencesini de kullanarak ve ürettikleri elek-triği yüksek fiyatla devlete satarak, Hazine’yibüyük yük altına sokmaktadır. Dolayısı ile ül-kemizden geçen ve geçmesi planlanan boruhatlarının, ülke ekonomisine olası katkılarınıhesaplamaya çalışırken, risklerini ve kimi za-man yarattığı zararları (Kerkük-YumurtalıkPetrol Boru Hattı’nda olduğu gibi; ABD’ninIrak’ı işgalinden beri çok sınırlı çalışan u hat-tan sadece tarife cinsinden alacağımız yakla-şık 1 milyar dolara erişmiştir) da hesaba al-malıyız. Boru hatları, sadece enerji sektörü-nün bir “işi” değildir; ekonomik güvenliğimi-zin ve ulusal güvenliğimizin de ayrılmaz birparçasıdır ve bu nedenle de o kapsamda de-ğerlendirilmelidir.

SONUÇ YER‹NE: NE YAPMALI?

• Enerji politikamız, ulusal çıkarları gözeten,entegre bir anlayış temelinde yeniden oluş-turulmalıdır. Bu yapılırken, enerji politika-sının, sanayi, ulaştırma, tarım, güvenlik po-litikaları ve dış politikayla birlikte planlan-ması gereklidir.

• Kendi kaynaklarımızın bir “mastır plan”dâhilinde aranması ve ülkemizin özelliklefosil kaynaklar potansiyelinin sağlıklı ola-rak belirlenmesi gerekmektedir. Bunun içinilgili kurumlarımız (TPAO, MTA, TKİ, vb.)dikey entegre şirketler olarak örgütlenmeli-dir. Bu kurumlar her türlü politik müdaha-leden uzak ve özerk biçimde yapılanmalı-dır.

• Kamuda, enerji alanındaki küresel gelişme-leri iyi analiz edebilecek yapılanmalar oluş-turulmalıdır. Yurt dışında da, ulusal kuru-

72

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 73: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

luşlarımız aracılığı ile doğru ve karşılıklıyarar ilkesine uygun projelere girilmesisağlanmalıdır. Yurt dışında girişilen yanlışprojeler, bir yandan sınırlı ulusal kaynakla-rımızın yitirilmesine, diğer yandan da ulu-sal prestijimizin yok edilmesine neden ol-maktadır. Bu alanda, hamasete son verilme-lidir.

• En büyük kaybımız, yetişmiş insan gücü-müze yönelik duyarsızlıklarımızdır. Türki-ye’nin yetişkin insan gücünü kullanmamagibi bir lüksü yoktur. Bu nedenle, haksız vepartizan uygulamalarla yitirdiğimiz profes-yonel kadrolarımız, derhal etkin ve hak et-tikleri görevlere getirilmelidir. Siyasilerinve çeşitli menfaat gruplarının, kamu ku-rumlarına yapılan atama, tayin ve terfilereyönelik etkilerini olanaksız kılacak düzen-lemeler yapılmalı, bu kurumlar özerkleşti-

rilmelidir. Diğer birçok kurumda olduğugibi, enerji sektöründeki kadrolaşma da sonderece tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Ehli-yet ve liyakatin yerini, çok farklı “referans-lar” almıştır. Kurumların yönetiminde bü-yük zaaflara yol açan bu süreç mutlaka ön-lenmelidir.

• Elektrik kurulu gücümüzün mevcut kapa-sitesini gereğince üretime çevirebilmesisağlanmalıdır. Bunun için mevcut santralle-rin ehil ellere teslimi, yıllardır ihmal edilenyatırımlarının yapılması, bakım ve onarım-larının temini ve doğru işletilmeleri gerekli-dir. Özellikle iletim hatlarına yapılan yatı-rımlar tamamlanmalı, dağıtım hatlarınınbakım-onarım ve yenilenmeleri sağlanarak,teknik kayıplar mümkün olan en az düzeyeindirilmelidir. “Kaçak”lar mutlaka önlen-melidir. Sadece bu maddede yer alan konu-larda yapılacak düzeltmeler, kurulu gücü-müzün yaklaşık %30-35 daha fazla etkin ol-ması demektir. Kaçaklarla uğraşmak, sos-yal politikaların uygulanması kadar, karar-lılık da gerektirir. “Kaçak” elektriğin enönemli kısmının, büyük kentlerimizdekibazı büyük sanayi kuruluşları tarafındangerçekleştirildiği unutulmamalıdır. Bu hu-sus, Enerji Bakanı Sayın Güler tarafındanda defalarca açıklanmıştır.

• Atıl konumdaki hidroelektrik (dörtte üçü)ve kömür (dörtte üçü) santral potansiyeli-miz, mutlaka devreye alınmalıdır. Bununiçin YİD ve Yİ santralleri konusu, uluslara-rası ticaret hukuku uzmanları da dâhil, ehilbir ekip tarafından özenle gözden geçirile-rek, fahiş kazancı önleyecek çözüm sağlan-malıdır.

• Pahalı elektriğin bir nedeni de, büyük oran-da girdi payı olan pahalı doğal gazdır. Ge-rek İran, gerekse “Batı” Hattı’ndan aldığı-mız Rus gazında, tahkime gidildiğinde, buanlaşmaların bazı hükümlerinin lehimize

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

73

Page 74: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

iptalini sağlayabilecek gerekçeler olduğudeğerlendirilmektedir (Örneğin; aynı tarih,aynı resmi evrak numaralı, buna karşın ikiayrı formül içeren 2 ayrı anlaşmanın varlığıgibi…). Bu anlaşmaları yasal olarak iptal et-me hakkımız olduğu noktasında muhatap-larımız ikna edilerek, iptal etmek yerine,mevcut (pahalı) anlaşmalarda, Türkiye’ninmenfaatlerine daha uygun koşullarla reviz-yon sağlanabilir.

• Halen tamamına yakını ithal edilmekteolan doğal gaza bağımlılığımız, diğer kay-naklarımız hızla devreye sokularak (ve ge-rektiği ölçüde teşvik edilerek) kademeli ola-rak azaltılmalıdır. İthalatın yapıldığı ülkele-rin sayısı hızla ve mutlaka çeşitlendirilmeli-dir.

• Yenilenebilir kaynaklardaki önemli potan-siyel, makul destek ve teşviklerle devreyealınmalıdır. Bu kaynaklar özellikle bölgeselısınma-aydınlatma projeleri kapsamındahızla kullanıma aktarılmalıdır.

• Enerji sektöründe, çok yüksek olan vergioranları, gerçekçi oranlara çekilmelidir.ÖTV üzerinden KDV tahakkuk ettirilerek,vergiden de vergi alma uygulamasına sonverilmelidir. Akaryakıt kaçakçılığını da art-tıran bir boyut olan bu uygulama bir an ön-ce değiştirilmelidir.

• Yasal düzenlemeler yapılırken, ülke gerçek-leri ve menfaatleri dikkate alınmalıdır.Dünya Bankası ya da dış kaynaklı yasa mo-delleri, her zaman ülke çıkarlarına uygunsonuçlar vermeyebilir. Enerji alanını düzen-leyen çeşitli “piyasa yasaları”nda bununyansımaları görülmekte ve henüz yasalarınmürekkebi kurumadan, birçok maddesinindeğiştirilmesi gereği doğmaktadır. Yasalar,ülke gerçeklerine uygun olarak, ilgili sek-tördeki tüm kurum ve kuruluşların etkinkatılımı ile ve meslek Odaları’nın görüşleri

dikkate alınarak çıkarılmalıdır. Ulusal çıkarve kamu yararını gözetmeyen yasaların, ya-şama şansı yoktur.

• TBMM’de 17 Ocak 2007 tarihinde kabul edi-len, ancak Sayın Cumhurbaşkanı tarafındanveto edilen “Türk Petrol Kanunu” da bukapsamda ele alınmalıdır. Yeni kanunun, es-ki yasadaki “milli menfaat”lere ilişkin mad-deleri kaldırmasından, “ülke ihtiyacı içingerekli petrol” maddesini çıkarmasına, dev-let hissesini %12,5’tan, kimi koşullarda %1’e kadar düşürmesine kadar, kanımızca sa-kıncalı çeşitli maddeleri vardır. Ancak en azbunlar kadar önemli ve ülkemiz açısındanolumsuz jeopolitik sonuçları olacak kimimaddeler yeterince irdelenmemektedir. Gü-ney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs açıkla-rında uluslararası şirketlere arama amaçlıihale açarak başlattığı hamleye, TPAO’nun“misilleme” yapacağı yorumları medyadayer almaktadır. Oysa yeni çıkarılan “TürkPetrol Kanunu” TPAO’nun önceki yasadatanımlanan “devlet adına arama ve üretimyapma hakkı”nı ortadan kaldırmaktadır.Dolayısıyla TPAO, yasa aynen çıkarsa, artıkdevlet adına faaliyet gösterebilecek bir şir-ket olmayacaktır. Bu ulusal konu gözlerdenkaçırılmamalı, yasada TPAO’nun mutlakaönceki konumuna geri dönüşü sağlanmalı-dır. Yasa’nın, önceki veto gerekçelerine göreyeniden düzenlenmemesi halinde, yenidenTBMM’ye getirilerek bir zorlama yapılması-nın önüne geçilmelidir.

• Söz konusu kanunda, devlet hissesinin%50’sinin üretimin yapıldığı ilin İl Özelİdaresi’ne verilmesi hükmü vardır. Bu mad-de, idarenin tekliği ilkesine aykırı bir mad-dedir ve merkezi yönetimi zayıflatan, ay-rımcılığa yol açan bir maddedir. Bunlarında ötesinde, Irak politikamıza da zarar ve-ren yanı gözden kaçırılmamalıdır. Irak’taKerkük dâhil, ülkede üretilen petrolün tümIrak halkına ait olduğu, kuzeydeki federal

74

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

Page 75: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

yapıya verilemeyeceği, ayrıcalık tanınma-ması gerektiği Türkiye tarafından haklı ola-rak savunulmaktadır. Irak için bu savunu-lurken, kendi ülkemizde belli bölgelere ay-rımcılık yapılması, Irak politikamızı da çe-lişkili ve tutarsız kılma riski taşımaktadır.Tüm bu yanlışların düzeltilmesi gerekmek-tedir.

• Petrol Kanunu’na ilişkin sakıncalara paralelbiçimde, hükümetin Sayın Sezer tarafındanveto edilen bir diğer tasarısı olan nükleer ileilgili kanun tasarısında da önemli sakınca-lar olmasına karşın, Sayın Sezer’in görevsüresinin tamamlanmasıyla, bu olumsuz ta-sarı da ne yazık ki hızla yasalaştırılmıştır.“Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması veİşletilmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı”nınveto gerekçeleri 3 temel hususta toparlan-mıştı: Nükleer santrali yapacak şirketin KİTniteliğinde olmasına karşın, denetlenmesikonusunun açıklığa kavuşturulmamış ol-ması; kanun tasarısında özelleştirilmeninöngörülmesine karşın, bunun düzenlemesi-nin yapılmamış olması; atık fonu yükününson tahlilde söz konusu şirkete değil, ka-muya yüklenmiş olması. Bu haklı veto ge-rekçelerinin açık biçimde giderilmediği biryeni kanunun TBMM’ye getirilmemesi ge-rekmektedir. Bunlara ek olarak, henüz so-runlarını gidermemiş (ilk yatırım maliyeti-nin ve atık giderme maliyetinin yüksekliği,işletme güvenliğinin çözümlenememesi, ni-hai atık giderme konusunun çözümleneme-mesi, vb..) teknolojilerin, çözüm olarak ül-kemize getirilmesi de kabul edilebilir değil-dir. Nükleer teknolojinin AR-GE sürecindeyer almak başka, mevcut sorunları çözüm-lemeden, sorunları halka gereğince anlat-madan, santral yapımına uygunluğu sonderece tartışmalı olan Sinop, Akkuyu gibiyerleşim bölgelerine santral yapımı zorla-maları kabul edilebilir ve uygulanabilir de-ğildir. Öte yandan, 1986 yılından beri doğal

gaz kullanan Türkiye’nin 21 sene sonra do-ğal gaz santrali yapacak seviyeye gelemedi-ği dikkate alınırsa, “nükleer santral inşası,ülkemize teknoloji getirecektir” demagojisi-nin de bir başına hiçbir geçerliliğinin olma-dığı görülmelidir.

• Enerji kurumları arasında işbirliği ve veripaylaşımı etkin biçimde sağlanmalıdır. Herkurumun kendi gündemi ve çıkarı doğrul-tusunda hareketi, toplam verimliliği düşür-mektedir.

• Enerjinin verimli kullanılmasıyla sağlana-bilecek tasarruf, binlerce megawatt’lık yenisantral yapımının yerine geçebilecek bir po-tansiyel taşımaktadır. Bu nedenle “EnerjiVerimliliği Kanunu”nun hızla çıkarılmasıdâhil, bu konuda eğitim ve yaptırımlarınçağdaş bir anlayışla planlanması gerekmek-tedir.

• Enerji ile ilgili verilerin doğru, güncel veşeffaf biçimde halkın erişimine hazır halegetirilmesi; başta Enerji Bakanlığı’nın vedaha sonra da bağlı ve ilgili kuruluşlarınıngörevleridir. Bu görev gereğince yerine ge-tirilmemekte, kimi zaman birkaç yıl öncesi-nin verileri yayınlanmakta, kimi zaman damedya ve kamuoyuna doğru olmayan veri-ler aktarılmaktadır.

• Üniversitelerin ilgili bölümlerinin dersprogramları, ülke gerçeklerine ve küreselgelişmelere uygun olarak öngörülmeli vesürekli yenilenmelidir.

• Resmi kuruluşların da katkısı ile ancak on-lardan bağımsız; meslek Odaları’nın da et-kin katılımı ile bir Enerji Enstitüsü kurul-malıdır. Bu enstitü, gerek dünyadaki geliş-meleri, gerekse ülkemizin enerji sektörü-nün veri ve politikalarını “A’dan Z’ye” de-ğerlendirmeli, politika önerileri geliştirme-lidir.

ENERJ‹ VE DEMOKRAS‹

75

Page 76: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Pakistan Hakk›nda Genel Bilgi

Ülke 14 Ağustos 1973’te yürürlüğe konananayasayla yönetilmekte ve anayasa ülke-deki rejimi federal İslâm cumhuriyeti ola-rak tanımlamaktadır. İki meclisli bir parla-menter sistemi vardır. Birinci meclis 87,ikinci meclis 217 üyeden oluşur ve parla-menterler serbest genel seçimlerle belirle-nir. BM, IKÖ (İslâm Konferansı Örgütü),İn-

giliz Uluslar Topluluğu, Uluslararası ParaFonu (IMF), İslâm Kalkınma Bankası gibiuluslararası örgütlere üyedir.

Bir başkent bölgesiyle 5 eyaletten ve 17 il-den meydana gelmektedir. Eyaletler: Pen-cab (başkenti: Lahor), Sind (başkenti: Kara-çi), Pathanistan (başkenti: Pesaver), Belu-cistan (başkenti: Keta), Azâd Kesmir (baş-kenti: Batı Kesmir).

76

PAKİSTANParlamentosu

dünyadandünyadan

Page 77: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

DÜNYADAN

77

Devletin Kuruluşu ve Parlamenter Sistem:Tarihte Hindular tarafından sürekli horla-nan ve İngiliz işgali döneminde de ikinci sı-nıf vatandaş durumuna düşürülen Müslü-man kitle bağımsızlık çabalarını destekledive 14 Ağustos 1947’de Hindistan’dan ba-ğımsız Pakistan devletinin kuruluşu ilanedildi. Başlangıçta Bangladeş de Doğu Pa-kistan adıyla bu devlete bağlıydı. Ancak1971’de Pakistan’dan ayrıldı.

Bağımsızlık sonrasında ilk cumhurbaşkan-lığına “Büyük önder” diye anılan Muham-med Ali Cinnah getirildi. Onun cumhur-başkanlığı 11 Eylül 1948’e kadar sürdü. On-dan sonra 19 Ekim 1951’e Hoca el-Hac Ni-zamuddin, 6 Ekim 1955’e kadar GulamMuhammed Han, 28 Ekim 1958’e kadar Is-kender Mirza, 25 Mart 1969’a kadar Mare-şal Muhammed Eyyüb Han, 20 Aralik1971’e kadar Orgeneral Aga MuhammedYahya, 14 Agustos 1973’e kadar ZülfikarAli Butto, 5 Temmuz 1977’ye kadar da Faz-lullah Çavdara cumhurbaşkanlığı yaptı.Fazlullah Çavdara’nın cumhurbaşkanlığıdöneminde Zülfikar Ali Butto da başbakan-lık görevinde bulundu. 5 Temmuz 1977’deOrgeneral Muhammed Ziyaü’l-Hak bir as-keri darbe gerçekleştirerek Butto ve Çavda-ra yönetimine son verdi. Butto 4 Nisan1979’da askeri yönetim tarafından idamedildi. Muhammed Ziyaü’l-Hak, Butto dö-neminde yürürlükten kaldırılan İslâmi hü-kümleri yeniden uygulamaya koymak, ül-kenin Islâmi kimliğini yeniden güçlendir-mek ve bütün Pakistan genelinde İslâmi ça-lışmaları artırmak için önemli faaliyetlerdebulundu. Ziyaü’l-Hak’in en önemli hizmetiise Afganistan’daki İslâmi cihada verdiğidestektir.

Ziyaü’l-Hak, 17 Agustos 1988’de, uçağınınbir suikast sonucu düşmesi üzerine hayatı-nı kaybetti. Ondan sonra cumhurbaşkanlı-

Page 78: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ğına Gulam Ishak Han getirildi. 16 Kasım1988’de yapılan genel seçimlerde ZülfikarAli Butto’nun kızı Binazir Butto’nun lider-liğindeki Pakistan Halk Partisi 93 üyelikkazanarak birinci parti oldu. Seçimlerdensonra da hükümeti kurma görevi bu parti-ye verildi. Butto, Muhacir Ulusal Hareketive bağımsız milletvekillerinin desteğiylehükümet kurdu. Butto hükümeti Eylül1990’da bazı yolsuzluklara karıştığı gerek-çesiyle cumhurbaşkanı Gulam İshak Hantarafından görevden alındı. Arkasından 24Ekim 1990’da gerçekleştirilen seçimlerdeButto’nun partisi sadece 45 üyelik alabildi.Cemaati Islâmiye de içinde olmak üzere İs-lâmcı ve muhafazakâr kesimden birkaç si-yasi oluşumu temsil eden İslâmi Demokra-tik İttifak ise 107 üyelik kazandı. Seçimler-den sonra hükümeti İslâmi Demokratik İt-tifak’ın lideri Nevaz Şerif kurdu. Ancakcumhurbaşkanı, Nevaz Şerif hükümetini 18Nisan 1993’te görevden aldı. Bu tarihtensonra 26 Mayıs 1993’e kadar Balah Ser Me-zari’nin liderliğinde geçici hükümet işba-şında kaldı. Bu tarihte anayasa mahkemesi-nin kararıyla Nevaz Şerif hükümeti yeni-den işbaşına geldi.

16 Temmuz 1993’te cumhurbaşkanı Gulamİshak Han ve başbakan Nevaz Şerif birlikteistifa ettiler. Bu tarihten sonra Muin Kurey-si’nin liderliğinde yeni bir geçici hükümetoluşturuldu. Cumhurbaşkanlığına önce ge-çici olarak Vasim Seccad, 14 Kasım 1993’tede Faruk Ahmed Leghari getirildi. 6 Ekim1993’te gerçekleştirilen erken genel seçim-lerde Pakistan Halk Partisi parlamentoda86 üyelik kazanarak birinci parti oldu vebağımsızlarla işbirliği yaparak 19 Ekim1993’te hükümeti devraldı.

Fakat bayan Butto daha sonra yine yolsuz-luk iddiaları yüzünden cumhurbaşkanı ta-rafından görevden alındı. Bayan Butto için

78

DÜNYADAN

Zülfikar Ali Butto

Page 79: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

DÜNYADAN

79

yolsuzluk iddiaları öylesine fazlalaşmıştı kizaman zaman kardeşi Murtaza Butto’yu bi-le irtibatlı olduğu mafya vasıtasıyla öldür-terek tasfiye etmişti. Bayan Butto’nun gö-revden alınmasında ise Cemaati Islami-ye’nin önemli rolü olmuştur. Cemaati Islâ-miye, bütün bu yolsuzluklara, mafya cina-yetlerine ve devlet yönetiminin adeta birmafya çetesi haline getirilmesine karşı hal-kı harekete geçirmeseydi, insanları sokağadökmeseydi belki de cumhurbaşkanı FarukAhmed Leghari bayan Butto’yu görevdenalma ihtiyacı duymayacaktı. Çünkü Legha-

ri, gelişmeleri çok iyi biliyordu ve olan bi-tenleri Cemaati Islâmiye’nin ileri gelenle-rinden önce öğrenme imkânına sahipti.Anayasa kendisine yolsuzluklara karıştığıanlaşılan bir başbakanı görevden alma yet-kisi de veriyordu. “Yüzde oncu”nun hanı-mını görevden aldığından dolayı halktanherhangi bir tepki görmeyeceğini tahminetmesi de mümkündü. Ama buna rağmenCemaati Islâmiye’nin harekete geçirdiğikitlelerin seslerini yükseltmeden anayasa-nın bu konuda kendisine verdiği yetkilerikullanmaya yanaşmadı.

Benazir Butto

Page 80: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Butto’nun görevden uzaklaştırılmasındanbir süre sonra, 3 Şubat 1997 tarihinde yeni-den erken genel seçimler gerçekleştirildi. Se-çimlerden Nevaz Şerif’in Pakistan Müslü-man Birliği (PML) adlı partisi zaferle çıka-rak 217 üyeli parlamentoda 124 sandalye ka-zandı. Bayan Binazir Butto’nun kazandığısandalye sayısı ise 15’e düştü. Butto, sonuç-ları kabul etmedi ve seçimlere hile karıştığı-nı ileri sürdü. Verilen bilgilere göre seçimle-re katılım oranı oldukça düşüktü. Bu durumPakistan halkının siyasi partilerden fazla birbeklentisinin olmadığını da ortaya koyuyor-du.

Seçimlerden sonra cumhurbaşkanı FarukAhmed Leghari hükümeti kurma göreviniparlamentoda mutlak çoğunluğu elde edenPakistan Müslüman Birliği’nin lideri NevazŞerif’e verdi. Nevaz Şerif de 17 Şubat tari-hinde başbakanlık görevini devraldı. Son as-keri darbeye kadar da görevde kaldı.

Nisan 1997’de anayasada yapılan değişiklik-lerle devlet başkanının, üst düzey ordu gö-revlileri ve hakim atama ve hükümeti görev-den alma hakkını da içeren, bazı yetkilerielinden alınmıştır.

Aralık 1997’de, Nevaz Şerif ile yaşadığı birgüç çatışması sonucu, Faruk Legari devletbaşkanlığından istifa etmiş ve yerine RefikTarar seçilmiştir.

Ekim 1998’de General Cihangir Karamat, or-dunun da temsil edildiği bir Ulusal Güven-lik Konseyi kurarak yürütmenin gücünündengelenmesi ve hükümetin etkinliğinin ar-tırılması gerektiğine dair açıklamaları sonu-cu Navaz Şerif tarafından görevden alınmışve yerine Pervez Müşerref getirilmiştir.

12 Ekim 1999’da General Pervez Müşer-ref’in Navaz Şerif başkanlığındaki sivil hü-kümeti düşürmesiyle ordu yönetime elkoymuştur. Müşerref, meclisi ve anayasayı

80

DÜNYADAN

Page 81: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

askıya almış, kendisini devlet başkanı (chi-ef executive) olarak atamış, ülkenin ana ka-rar organı olarak asker ağırlıklı bir UlusalGüvenlik Konseyi kurmuş ve ağırlıklı ola-rak sivil olan bir teknokratlar kabinesi tayinetmiştir. Yolsuzluk yapan politikacılarıntasfiyesi, hukuki düzenin yeniden sağlan-ması, ekonominin canlandırılması gibi nok-taları kapsayan yedi unsurdan oluşan birpolitika gündemi olduğunu söyleyen Mü-şerref, bunlar gerçekleşmedikçe demokra-sinin yeniden kurulmayacağını da belirt-miştir. Yüksek hakimlere askeri rejimin ya-sal bir tabana oturtulması için geçici biranayasal düzenleme yapmaları talimatı ve-rilmiş ve 20 Haziran 2001’de Pervez Müşer-ref Yüksek Mahkeme tarafından 5 yıl içindevlet başkanı ilan edilmiş ve mümkünolan en kısa sürede seçimlerin gerçekleşe-ceğini açıklamıştır.

2002 Kasım ayında gerçekleştirilen yerel vemerkezi seçimler sonucu hiçbir parti hükü-met kurmak için gerekli çoğunluğu sağla-yamamış, iki ay süren uzun müzakere vepazarlıkların ardından Pakistan İslam Birli-ği’nden (Quaid-i Azam) Zafarullah Jamalibaşbakanlık koltuğuna oturmuş, PakistanHalk Partisi ve Pakistan İslam Birliği ve ba-ğımsızlardan oluşan bir hükümet kurul-muştur. Ancak yönetim hala büyük orandaPervez Müşerref’in elinde kalmıştır.

Pakistan’daki siyasi istikrar, Devlet BaşkanıPervez Müşerref’in Parlamento’ya sunduğu29 anayasal değişikliğin kabul edilip edil-meyeceği ile doğru orantılıdır. Zira muhale-feti oluşturan dinsel eğilime sahip altı parti-den oluşan Muttahida Majlis-i Amal (MMA)Pervez Müşerref’in hem başkumandan hemde devlet başkanı olmasına şiddetle karşıçıkmakta ve bu durumda parlamentonunfeshedilmesi gerektiğini savunmaktadır.Amerika’nın Irak’a müdahalesi sırasında

DÜNYADAN

81

Pervez Müflerref

Navaz fierif

Page 82: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

binlerce kişinin katılımı ile gösteriler düzen-leyen MMA ile daha fazla zıtlaşmak isteme-yen Pervez Müşerref bu konunun müzakereyolu ile çözülmesi için Hükümet ve muhale-fetin katılımı ile bir komisyon kurulmasınıistemiştir.

Pakistan’da hiçbir zaman bitmeyen çalkan-tılar 2007 yılının sonlarında Benazir But-to’nun parlamento seçimleri öncesinde sui-kasta maruz kalması ile tekrar artmıştır. Ül-kenin eski başbakanlarından olan ve muha-lefetin lideri Butto’nun ölümü Pakistan ta-rihi ve demokrasi açısından düşündürücü-dür. Buna karşın, Pakistan’da gerçekleştiri-len bu eylemin asıl nedeninin ne olduğu vebu eylemle ne amaçlandığı düşünülmeli vesorgulanmalıdır.

Bu suikast sonucunda ülkede iç karışıklıküst düzeye çıkmış ve iktidar yanlıları ilemuhalifler arasında çatışmalar meydana

gelmiştir. 2008 yılında yapılan seçimler ön-cesinde tüm dünyanın dikkatleri de Pakis-tan’ın üzerinde toplanmıştır. Ülkedeki kar-gaşa nedeniyle hükümet 8 Ocak 2008 tari-hinde yapılacak seçimleri güvenlik nede-niyle muhalefetin istememesine rağmen 18Şubata ertelemiştir. Ancak Butto suikastı,ülkedeki huzursuz ortam ve ekonomik ne-denler; 1999 yılında bir askeri darbe ile iş-başına gelen Pervez Müşerref’in yandaşıiktidar partisinin, muhalefet karşısında ağırbir yenilgi almasını sağlamıştır.

Butto’ların Pakistan Halk Partisi (PPP) bi-rinci parti olarak 88 milletvekili ile UlusalMeclise geçen dönemden daha güçlü bir şe-kilde girmiştir. Halk Partisini 66 milletveki-li ile, Müşerref’in sürgüne gönderdiği eskibaşbakanlardan Navaz Şerif’in Müslüman-lar Birliği partisi PML(N) takip etmektedir.Küçük bir harf değişikliğiyle aynı adı taşı-yan Müşerref yanlısı Müslümanlar Birliği

82

DÜNYADAN

Page 83: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

PML(Q) ise 38 milletvekili ile üçüncü partidurumunda.

Güneyde genellikle Hindistan’dan gelerekKaraçi ve çevresine yerleşen göçmenlerdenyoğun destek alan Ulusal Birlik HareketiMQM, Ulusal Meclis’e 19 milletvekili gön-dermiştir. MQM anahtar parti rolünü oyna-maya eğilimli ve bir önceki mecliste Müşer-ref’i destekleyen iktidara ortaktı. Geniş birbölümü Afganistan’da yaşayan Paktunla-rın Kuzey Batı eyaletinde örgütlü AvamiUlusal Partisi (ANP) ise 10 milletvekili ileseçimlerden başarılı çıkan muhalefet parti-lerinin arasında yer alıyor. ANP genelliklelaik tutumu ile dikkati çekiyor ve Halk Par-tisi’nin Navaz Şerif ile birlikte kuracağı or-tak hükümete destek vereceği anlaşılıyor.

Eyalet sisteminin geçerli olduğu Pakis-tan’da Ulusal Meclis seçimleriyle birlikteyerel eyalet meclisleri seçimleri de yapıldı-ğı eyalet meclislerinde gene muhalefet par-tileri Müşerref yanlılarını yenilgiye uğrat-mıştır. Ancak partilerin meclislerdeki ağır-lıkları eyaletlere göre değişmektedir. Pen-cap’ta Navaz Şerif’in Müslüman Birliği,Sind eyaletinde Halk Partisi, Kuzey Batı Sı-nır Eyaletinde ise Paktun ağırlıklı ANP bi-rinci parti durumunda. Müşerref yanlılarısadece ayrılıkçı hareketlerin hakim olduğuBelucistan eyalet meclisinde 10 yerel millet-vekili ile ağırlıklarını gösterebilmiştir.

Müşerref karşıtlığında birleşmiş bir muha-lefet sonuçta ortak amacına ulaştı. Ancak,seçimler sonrası yaşanan göreli sakinliğekarşın Pakistan’da gelecek günlerin nelergöstereceği çok açık değil. Kurulacak koa-lisyonun ortakları arasında ve ortaklarlaMüşerref ve ordu arasında uyumlu ilişkile-rin sağlanması kolay olmayacak gibi gö-rünmektedir. Öte yandan Halk Partisi’ninBenazir’den miras aldığı Zerdari’yi uygun

bir lider olarak benimseyenlerin oranı partiiçinde azınlıkta kalmaktadır.

Dolayısıyla iktidarın birinci partisinde bir iççatışmanın yaşanması fazla uzak bir olasılıkdeğilmiş gibi görünyor. Görevden alınanyargıçların yeniden eski görevlerine dönme-si hala önemli bir sorun olarak gündemdeve özellikle avukatların başını çektiği muha-lefetin bu işin peşini bırakmayacağı anlaşılı-yor. Şu anda etkinliği azalmış gibi görünenşeriat yanlılarının, Taliban ve diğer silahlıhareketlerin bu konumda kalmaları bekle-nememekte ve böylesine bir ortam da yeniiktidarın işini zorlaştırmaktadır.

Son olarak; ordunun ve yandaşlarının yıllarsüren egemenliğinin bir ölçüde aralandığıbu seçim sonrasında demokrasinin güçlen-dirilmesi sivil iktidarı oluşturan politikacı-ların becerisine bağlı. Özetle siyasal geçmi-şi pek parlak olmayan Pakistan’da sivilleryeni bir sınavdan geçiyor diyebiliriz.

DÜNYADAN

83

Ziya ül Hak

Page 84: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Tarihi boyunca onlarca kez el değişti-ren, Dicle nehri kıyısında asırlardırayakta duran Hasankeyf, artık ken-

disini yöneten kavimlerin bıraktığı hikâye-lerde yaşayacak.

Hasankeyf, Batman-Midyat karayolu üze-rinde yer aldığından önemli bir geçiş nok-tasında yer almaktadır. 35 km uzaklıktakiBatman’dan ulaşmak mümkün olduğu gi-bi, bir başka tarih hazinesi olan Mardin’denMidyat’a, oradan da Hasankeyf’e ulaşıla-

bilmektedir. Hasankeyf’in Mardin’e uzaklı-ğı 120, Midyat’a uzaklığı ise 50 km.dir.

Hasankeyf’e en yakın havaalanı Batman’dabulunmaktadır. Bölgenin önemli bir ulaşımnoktası olan Diyarbakır havaalanı da Ha-sankeyf’e 135 km. mesafededir. AyrıcaMardin’de de havaalanı bulunmaktadır.Bunun yanı sıra Batman’a demiryolları ileTürkiye’nin her yerinden de ulaşmakmümkündür.

84

gezigezi

Page 85: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Tarih: Hasankeyf’in Türk-İslam tarihi ve me-deniyeti açısından önemli bir yeri vardır. “Hıs-nıkeyfa”olarak anılan bu şehir, “Kaya Kale”şeklinde tercüme edilebilir. Çeşitli kaynaklar-da her kavmin kendi dilinde farklı telaffuzedildiği bu kelime, “korunmaya müsait” anla-mına gelmektedir. Kale yekpare taş kitleninoyulması suretiyle oluşturulmuştur.

Hasankeyf tarih ve doğanın barışık olduğu biryerdir. Hasankeyf’in Türk İslam Tarihi ve Me-deniyeti açısından önemli bir yeri vardır. HısnKeyfa olan bu şehrin adı “Kaya Hisarı” şeklin-de tercüme edilir. M. Streck’in belirttiğine göreHısn Keyfa adının muhtemel olarak Asurca ol-duğu, “Kipani” kelimesinden geldiğini iddiaetmektedir. Eski tarih ve kavimlerde bu tür ke-limelerin anlamı “korunmaya müsait” yer an-lamına geldiği belirtilmektedir. Kale’nin yek-pare taştan olmasından dolayı buraya Süryani-ce’de Kayataş manasına gelen “Kifa” kelime-sinden geldiğini, Roma tarihçileriyse buraya“Kipas veya Cepha”dendiğini ifade etmişler-dir.

Hasankeyf’in ne zaman kurulduğu konusu, el-deki bilgi ve belgelerin yeterli olmaması nede-niyle şimdiye kadar karanlıkta kalmıştır. Ku-ruluşu hakkındaki görüşler bir ihtimal olmak-tan öteye gitmemiştir. Şehrin jeolojik yapısı ilemesken olarak kullanılan çok sayıdaki kayala-ra oyulmuş konutları (mağaralar) Hasan-keyf’in Urartu dönemine kadar uzanan biryerleşim merkezi olduğunu göstermektedir.

Hasankeyf, Diyarbakır, Cizre şehirleri arasın-da önemli bir kara ve su yolu güzergâhındaolup, savaşların olması ve ticaret yollarının bu-radan geçmesi bir yerde Hasankeyf’i kültürle-rin kavşak noktası haline getirmiştir. İran ve İçAsya Kültürleri, Doğu Akdeniz, Mezopotam-ya, Roma ve Bizans kültürlerini barındırdığın-dan, Romalılar, İran sınırını denetim altındatutabilmek için Hasankeyf’e kale inşaa etmiş-

lerdir. Miladi III. Asırda İranlılar Mezopotam-ya’yı ele geçirince Roma İmparatoru Diyokleti-on harakete geçerek, bütün Mezopotamya veDicle Nehrinin doğusundaki bütün yerleri al-dı. M.S. 363 yılında Hasankey’in Bizanslılarındenetiminde olduğu ve 451 yılında Bizanslıla-rın yaptırdıkları kale ve korunma amaçlı yapıt-ları ile şehrin denetimine müslümanlar tarafın-dan feth edilene kadar sahip olmuşlardır. Hic-ri 17. yılda Hasankeyf İslam Orduları tarafın-dan ele geçirilmiştir. Sırasıyla Emeviler ve Ab-basiler döneminden sonra, Hamdaniler (906-990),Mervaniler (990-1096) denetiminde kala-rak daha sonra Artukoğularının eline geçmiş-tir. Artuklular, Türkmen sülalesinden olup,Ha-sankeyf’e en parlak dönemi yaşatmışlardır.Artukoğulları Hasankeyf ile beraber Diyarba-kır, Mardin ve Harput’ta hüküm sürmüşlerdir.Seçuklu Sultanı Alparslan ve Melikşah gibi de-

GEZ‹

85

Page 86: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ğerli devlet adamlarının, ileri gelen komutan-larından Emir Artuk, 1071 Malazgirt Savaşın-dan sonra bölgeyi Selçukluların hakimiyetinekatarak Selçuklulara önemli bir katkıda bulun-muştur. Artuk oğlu Sökmen 1101 yılında Ha-sankeyf’i ele geçirip burada önemli tarihi vemimari eserler yaptırmıştır. Böylece devletidaresinde yeniden bir yapılanmaya gidilmiş-tir. Göçebelik hayatından yerleşik sisteme ge-çilmiştir. Yönetimin halk kitlelerine dayanma-sı, Artuklulara bağlı bölgelerde yarı müstakilbir hükümranlık anlayışıyla divanlar oluştu-rulmuştur.

Haçlı akımlarına rağmen ilim, sanat ve kültü-rel sahada hiçbir gevşeme gösterilmemiş olup,büyük çalışmalar yapılmıştır. Darphaneler ku-rulup devletin iktisadi yapısı hep canlı tutul-muştur. İlime ve ilim adamlarına büyük önemverilmiş, Hasankeyf şehir kalesine su getirile-rek önemli bir teknik deha yaratılmıştır. Meka-nik alanda kitaplar yazılmış, makineler, pom-palar, fıskiyeler, su terazileri ve musiki aletleriyapılmıştır.

1232 yılında Eyyübi Sultanı El-Kamil El-Maliktarafından Hasankeyf ele geçirilmiştir. Ortaça-ğın ve şarkın en kuvvetli devletlerinden olanEyyübiler, Mısır, Suriye ve Yemen’de hükümsürmüşlerdir. Böylece Eyyübi Hükümdarları-nın şehri ele geçirmeleri ile birlikte 130 senelikArtukoğulları dönemi sona ermiştir.

Selahaddin’i Eyyübiden sonra Eyyübiler birçok emirliklere ayrılmış Hasankeyf EyyübiHükümranlığı da bunlardan biridir. Eyyübilerçok önemli eserler yaptırmış, ilim, sanat vekültürel alanda miraslar bırakmışlardır. Özel-likle mimari sahada faaliyet gösteren Eyyübi-lerin, bir prensliği gibi Hasankeyf Eyyübileridiye tarihte yer edinmiştir. Moğollar burayı elegeçirerek yağma ve tahrip etmişlerdir. Bu tah-rip ve yağma çok ağır olmuş, Hasankeyf birdaha eski özelliğini ve halini bulamamıştır.

Eyyübiler’den sonra Hasankeyf’e Akkoyunlu-

lar hakim oldu. 15. y.y. başına kadar hükümsürdüler. 1473 yılında Uzun Hasan ve FatihSultan Mehmet arasında yapılan Otlukbeli Sa-vaşında Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey şehitolmuş ve Hasankeyf’te Dicle Nehri kenarındagömülmüştür. Akkoyunlular’dan sonra Ha-sankeyf İran Safavilerinin hâkimiyetine geç-miştir. 1515 tarihinde Yavuz Sultan Selim’inDoğu Seferi ile birlikte Hasankeyf Osmanlıegemenliğine geçmiştir. Bu dönemde Hasan-keyf çevredeki aşiretleri idare eden merkezi birhanedanlık konumunda olup, buna paralelolarak iktisadi ve ticari yapıda büyük bir geliş-me göstermiştir. Bu dönemde şehir nüfusunun10.000 civarında olması ise Hasankeyf’in bü-yük bir yerleşim merkezi olduğunu gösterir.Ortaçağ tarihi ve yapıtlarından anlaşıldığı üze-re, insanlar yazları serin kışları sıcak ve orta-çağ şartlarında modern ev hayatlarını sürdür-dükleri anlaşılmaktadır. Hasankeyf’te kültürve uygarlıkların kaynaştığı, tarihte ilk bağım-sız, Doğu Hindistan Cemaatlerinden birininburada yerleştiği, ayrıca Yahudilerin burayıönemli bir yerleşim birimi olarak gördükleri,bu tür sosyal karmaşaların aydınlatılması ihti-yacı ise bölgede bir İslami Rönesans oluşumu-na sebep olmuştur.

Katip Çelebi evvelce buraya Ras’algül dendi-ğini, Kadıköy veya Kefa olarak anıldığını, ta-rihçi Taylor’a göre Arap litaretüründe Sebat veAghval yani birbirinden ayrı yedi dar ve derinvadinin kenarlarından, bir merkeze doğruuzanmış ve mağaralardan dolayı bu ismi aldı-ğı belirtilmektedir.

Hasankeyf İlçesi Yurdumuzun GüneydoğuAnadolu Bölgesinde Batman İline bağlı, DicleNehrinin doğu kıyısında yer almaktadır. Gü-neyinde Güneydoğu Midyat Dağları, Kuze-yinde ise Petrol Mahzeni Raman Dağları bu-lunmaktadır. İlçe Merkezi Batman İl merkezi-ne 37 km. mesafede olup, ortaçağ dünyasınınkültür, ticaret ve siyaset odaklarının bütünleş-tiği, ihtişamlı ve gizemli bir antik kenttir.

86

GEZ‹

Page 87: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

GEZ‹

87

HASANKEYF: KAYA KALEHasankeyf ilçesi ve ilçe içindeki kültürel varlıklar; Sümerler, Akatlar, Asurlar, Babiller,Medler, Persler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Artuklular, Mervaniler, Sel-çuklular, Eyyubiler, Moğollar, Osmanlılar ve nihayet Türklerden gelen, 6000 yıllık bir tari-hi bir mirası yansıtmaktadır.

Kısmen Ilısu Baraj Gölü altında kalacak olan bu kültürel mirasın kurtarılması, korunmasıve gelecek nesillere aktarılması gerekmektedir. Bunun gerçekleştirilmesi için, TürkiyeCumhuriyeti resmi makamlarının iradesi, onayı ve açık desteği mevcuttur.

Bu maksatla; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Ilısu Kon-sorsiyumu koordinasyonunda hazırlanan, Hasankeyf Master Rehber Projeleri TürkiyeCumhuriyeti’nin resmi makamları tarafından onaylanmıştır.

Ilısu Projesi’nin maksimum su kotundan etkilenmeyen Hasankeyf Yukarı Şehir Alanı’ndayer alan kültürel varlıklar, bu bölgenin geliştirilmesiyle birlikte bir “Arkeolojik Park veAçık Hava Müzesi”nde yeniden hayat bulmaya devam edecektir.

Hasankeyf’in % 80’den fazlası Ilısu Barajı suları altında kalmayacaktır. Bu bağlamda Yuka-rı Şehir’de bulunan onlarca mezar, türbe, höyük, eski kalıntılar ve 4 200 mağara ev, IlısuBaraj Gölü’nden etkilenmeyecektir. Bölge yukarıda belirtildiği şekilde “Arkeolojik Park veAçık Hava Müzesi” olarak düzenlenecek ve Hasankeyf Yeni Kültürel Park Alanı ile birlik-te “Türkiye’nin ve Dünyanın Kültür ve Turizm Cazibe Merkezi” olacaktır.

Ilısu Baraj Gölü’nden etkilenen ve hâlihazırda Aşağı Şehir ve Karşı Şehir Alanı’nda bulu-nan El Rızk Camii, Koç Camii, Sultan Süleyman Camii, Kızlar Camii, Küçük Camii, Zey-nel Bey Türbesi, İmam Abdullah Zaviyesi, Artuklu Köprüsü gibi kültürel varlıklarımız, hâ-lihazırdaki konumlarına yakın bir yerleşimle, Türkiye ve dünyada bu hususta uzmanlaş-mış eksperler yönetiminde Hasankeyf Yeni Kültürel Park Alanı’na taşınacaklar ve yerleşti-rileceklerdir.

Page 88: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): 1955 yılın-da Belediye teşkilatının kurulması ile hızlıbir gelişim sürecine giren Batman, 16 Mayıs1990 tarihinde Türkiye’nin 72. ili olma ün-vanına kavuşmuştur. Batman ilinin günü-müze kadar il olmadan önce ve il olduktansonra gelişim ve değişim sürecini nasıl de-ğerlendiriyorsunuz?

Ahmet Turhan: 1940 li yılların başına kadarİluh ismiyle bilinen Batman, GAP Bölgesiiçindeki 9 ilin en genç olandır. Dicle Nehrive yan kolları olan Batman ve Garzan çay-ları arasındaki havzada kurulmuş ve ili gü-neyden çevreleyen Raman Dağları üzerin-

de 1948 yılında petrol bulununca bir andabüyük bir gelişme olmuştur. Yakın tarihteBatman’da meydana gelen bu hızlı gelişmeiçinde kurulan petrol sanayi ve tesislerineparalel olarak artan yatırımlarla birlikte in-sanların bu kente göç ettiğini görmekteyiz.Batman’a yapılan bu göç, bir çok farklı kül-türü de beraberinde getirmiştir.

Haydarpaşa–Kurtalan demiryolu 1944 yı-lında Batmana ulaşmıştır. 1954 yılında Bat-manda hava alanı açılmıştır. Günümüzdebir okul olarak kabul edilen Batman PetrolRafinerisi 1955 yılında kurulmuştur. Bat-man 1947 yılında bucak, 1957 yılında ilçe,

88

BATMAN

“Batman ekonomide, eğitimde, sosyal ve kültürel alanda bölgede örnek bir il olma konumundadır”

BATMAN VAL‹S‹ AHMET TURHAN:

söyleşisöyleşi

Page 89: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

16 Mayıs 1990 yılında Türkiye’nin 72. ili ol-muştur. Ayrıca Mardin’e bağlı Hasankeyf,Gercüş ile Siirt’e bağlı Beşiri, Kozluk ve Sa-son ilçeleri de Batman’a bağlanmıştır. Muş,Diyarbakır, Bitlis Siirt, Mardin illeri ilekomşudur. ilin toplam nüfusu 497.998 dur.

Batman’ı çevreleyen Sason (Aydınlık) dağ-ları, Mereto Dağı, Avcı Dağı, MeydanokDağı ve Raman Dağı çok zengin maden vepetrol yataklarına sahiptir. Batman ve Beşi-ri ovalarında ise her çeşit tarımsal ürün veendüstriyel bitki yetişmektedir. Petrolünsağladığı avantajlar sayesinde ve elli yıllıkkısa bir dönem içinde hızla gelişen Batman,yapılan her nüfus sayımında katlanarak ar-tan nüfusuyla ülkemizin nüfus yoğunluğuaçısından üst sıralardaki kalabalıkkentler arasında yerini almıştır.

Küçük bir köyün kent özelliğinekavuşması için 50 yıllık süre çokkısa gelebilir ve bu süre bir kentoluşumu için önemsiz bir zamandilimi olarak ta değerlendirilebi-lir. Ancak tarihin derinliklerin-den sökülüp günümüze ka-dar gelen ve varlıklarınıbinlerce hatta on binlerceyıl ile anlatan birçok ilkarşımızda durur-ken bu anlamdaBatman kenti-nin gençt a b i retti-

SÖYLEfi‹

89

Page 90: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ğimiz bu özelliğini tarihi kentlerle kıyasla-mak elbette ki yersiz olur. Fakat hızlı geliş-mişlik anlamında konuyu ele alırsak ve sa-dece 50 yıl gibi kısa bir sürede Batman’ınulaştığı bu gelişmişlik düzeyi diğer tarihiillerle kıyasladığımızda Batman çok dahaileri seviyede yüksek bir gelişmişlik tempo-su yakaladığı ve bu illeri geride bıraktığıgörülecektir.

Batman’ın modern bir kent olarak ortayaçıkmasına neden olan petrol olgusu yöreiçin bir nimet olarak değerlendirilmiş ve bunimetten çokça faydalanılmıştır. Çünküpetrol olayı bulunduğu dünya coğrafyası-nın tabir yerinde ise her yönüyle kaderinideğiştiren güçlü bir varlık ve zenginliktir.Petrolün Batman’da bulunmasıyla birlikteburada yaşayan insanların eğitimindendünya görüşlerinin değişmesine kadar ya-şam anlayışlarını büyük oranda etkilemiş-tir. Tabiî ki bu etkileme olayı sosyal ilişkile-rin çağdaş bir anlayışla yoğrulmasına ve bumeyanda insani duyguların gelişmesinebüyük ölçüde yardımcı olmuştur. Maalesefülkemizin batısından Batman’ın görüntüsühiçte hoş değildir. İnsanlar ön yargılı olarak

Batman’a bakıyorlar. Batman’a tedirginlikiçinde gelenler, gördükleri Batman karşı-sında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar.

Batman ekonomide, eğitimde, sosyal vekültürel alanda hızlı değişim ve gelişmegöstermekte ve bölgede örnek bir il olmakonumundadır.

Dünyada kutsal kabul edilen üç büyük se-mavi dinin kutsal kitapları Tevrat, İncil veKuranda ifadesini bulan Mezopotamya top-rakları, Dicle ve Fırat Nehirleri arasında ka-lan ve bu nehirlerle sulanarak insanlığa be-reket sunan mümbit ve vaz geçilmez toprak-lardır. Batman ili işte bu coğrafi alan içindebulunmaktadır. Uygarlık tarihinde çokönemli bir yeri olan GAP bölgesinin hemenher yerinde görülen höyükler, ören yerleri,anıtlar bu görkemli geçmişi günümüze taşı-maktadır. Fırat ve Dicle Nehirlerinin sula-rıyla beslenen yukarı Mezopotamya, güne-yindeki kurak ve yarı kurak düzlüklere göreçok daha elverişli doğal şartlara sahiptir.Bölgenin hemen her yerinde binlerce yılınbirikimlerinin izlerini taşıyan çok sayıdakiarkeolojik kalıntıyı görmekteyiz.

90

SÖYLEfi‹

Page 91: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): Batmanİlinde uygulanan SODES projeleri nelerdir?Bu projelere halkın farkındalığı ve katılımıne düzeyde gerçekleşmektedir?

Ahmet Turhan: GAP kapsamındaki illerdesosyal kalkınmanın gerçekleştirilmesi vesosyal refahın artırılması için yoksulluk,göç ve kentleşme gibi sosyal sorunların gi-derilmesine yönelik yerel dinamiklerin ha-rekete geçirilerek, istihdam edilebilirliğinartırılması, meslek edindirme, gelir getiricifaaliyetlerin geliştirilmesi, sosyal içermeninsağlanması ile kültürel, sanatsal ve sportiffaaliyetlerin desteklenmesi amacıyla DevletPlanlama Müsteşarlığı tarafından SosyalDestek Programı hazırlanmıştır.

Valiliğimiz tarafından geçen yıl DevletPlanlama Teşkilatına sunulan 185 adet pro-je teklifinden 42’si uygun bulunmuştur veyaklaşık 6.5 milyon TL kaynak ilimize akta-rılmıştır. Yine bu yıl 67 projenin finansmanıuygun bulunup 11 milyon TL civarındakaynak aktarılmıştır Böylece ilimizde son 2yıl içinde yaklaşık 17.5 milyon TL tutarın-da 109 proje finanse edilmiştir.

SODES Kültür-Sanat-Spor, Sosyal İçermeve İstihdam olarak 3 alandan oluşmaktadır.Bu yıl SODES kapsamında finanse edilen67 projenin 26’sı Kültür-Sanat-Spor alanın-da uygulamaya geçirilmiştir. Bu projelerkapsamında sosyo-ekonomik açıdan deza-vantajlı durumda olan binlerce çocuk vegencimiz, kültürel ve sportif eğitimlerdenyararlanmkta, sanat ve sporun bütünleştiri-ci rolü ekseninde kendilerini ifade etme vegeliştirme olanağı bulmaktadır. Sinema, ti-yatro, festival, gezi vb. kültürel etkinlikleryoluyla Batman, kültürel, sanatsal ve spor-tif etkinliklere olan ihtiyacını büyük ölçüdegiderecek ve toplumsal bütünlük artacaktır

Yine 14 projemiz ise İstihdam alanında uy-gulamaya geçirilecektir. Bu projeler kapsa-mında binlerce yurttaşımız mesleki eğitimprogramlarına alınacak ve sertifika alarakekonomik yaşama atılmalarına olanak sağ-lanacaktır. Projeler kapsamında işgücü pi-yasasına yeterli düzeyde katılamayan Bat-manlı gençler, kadınlar ve engelliler mesle-ki becerilerle donatılarak kalifiye elemanhaline gelecek ve ilimizin ekonomik ve sos-yal kalkınmasında güçlü aktörler olarak

SÖYLEfi‹

91

Page 92: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

yerlerini alacaklardır. Projeler kapsamındapek çok yurttaşımız geçici istihdam olana-ğından yararlanacak, mikro kredi ve eko-nomik teşviklerle iş hayatına atılmaları ko-laylaşacaktır.

Ayrıca 27 projemiz ise Sosyal İçerme ala-nında uygulamaya geçirilecektir. Bu proje-ler kapsamında Batman ili ve ilçelerindeyaşayan çocuk, genç, engelli, mahkûm vekadınlar gibi olumsuz koşullarda yaşayanyurttaşlarımıza dönük sosyal, kültürel vesanatsal faaliyetler yapılacaktır. Sosyal veekonomik açıdan da desteklenecek bu ke-simler için sosyal, kültürel ve eğitsel me-kânlar düzenlenecek ve hizmete sunula-caktır. Özellikle eğitim alanında gerçekleşe-cek projelerle ülke genelindeki merkezi sı-navlarda ilimizin önemli başarılar göster-mesi beklenmektedir.

Bu projeler hemen hemen toplumun tümkesimleri tarafından benimsenmekte vedesteklenmektedir. Gerek kamu kurum vekuruluşları, gerek Sivil Toplum Kuruluşla-rı, gerekse vatandaşlarımız tarafından SO-DES projeleri çok ciddi anlamda sahiplenil-mektedir.

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): Batman Va-liliği bünyesinde tarafınızdan oluşturulanEnerji Çalışma Grubu’nun oluşturulma ne-denleri ve temel hedefleri nelerdir?

Ahmet Turhan: Günümüzde enerji en bü-yük problem olarak karşımıza çıkmaktadır.Enerji verimliliği sadece elektrik enerjisiverimliliği anlamına gelmemektedir. Enerjiverimliliği; Elektrik, İklimlendirme, Su, İş,İnsan kaynakları ve benzeri konuları kap-samaktadır. Ülkemizin Enerji konusundadışa bağımlı olması bu konunun öneminiartırmaktadır.

Özellikle Batman’da kaçak elektrik kullanı-

mı ve elektriğin bilinçsiz kullanımı çok bü-yük problemlere sebep olmaktadır. Batmanilinin kaçak elektrik kullanım oranları 2009yılı itibariyle Türkiye’nin en yüksek kaçakelektrik kullanım oranına sahip illeri sırala-masında 3. ildir.Bu gösterge bu konudatoplumun bilinçlendirilmesi gerekliliğinigöstermektedir.

Öncelikle bu sebepten Batman Valiliği,“Enerji Verimliliği” konusunda vatandaşla-rımızı ve kamu kurumlarını bilinçlendir-meye yönelik olarak Enerji Çalışma Gru-bu’nu oluşturmuştur. Enerji Çalışma Gru-bunun en önemli görevi Batman ilindefarklı bilinçlendirme yöntemleri kullanıla-rak Batman’da bulunan kamu kurumları,özel şirketler, kobiler, meslek odaları, siviltoplum örgütleri, üniversite, öğrencilere vevatandaşlara yönelik bilinçlendirme çalış-maları yapmak ve Enerji Verimliliği konu-sunda farkındalık oluşturmaktır.

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): Enerji Mev-zuatı ve Uygulamaları açısından Batman İlibünyesinde tespit edilen sorun ve ihtiyaç-lar ile bölgenin sanayii ve ticari ihtiyaçlarınelerdir?

Ahmet Turhan: İlimiz bünyesinde en önem-li sorunn kaçak elektrik kullanımı ve bunabağlı olarak enerji israfıdır. Ayrıca elektrikharici diğer enerji kaynaklarının kullanımoranı çok düşüktür. İlimizdeki abone sayıla-rı değerlendirildiğinde 2008 yılında mes-kenlerde 88.000 civarı, sanayi ve ticarethane-lerde 14.000 civarı olmak üzere toplam102.000 civarı abone var iken 2009 yılında burakam 113.000 lere kadar yükselmiştir.

İlimizdeki kaçak elektrik kullanım oranı2008 yılında % 66.54’ tür. Kasım 2009 tari-hinde gerçekleştirilen operasyonlar ve ça-lışmalarla kaçak elektrik kullanımında dü-şüşler gözlenmiştir.

92

SÖYLEfi‹

Page 93: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

DEDAŞ İl Müdürlüğü’nce kaçak elektriklemücadele kapsamında denetimler arttırıl-mıştır.

İl Müftülüğü’nce de vaaz ve hutbelerdeelektrik ve suyun kaçak kullanılmaması,enerjinin israf edilmeden verimli kullanıl-ması yönünde açıklamalar yapılarak top-lum bilgilendirilmeye çalışılmaktadır.

Alternatif Enerji Kaynaklarına baktığımız-da; Batman ili Güneş Enerjisi açısındanzengin kaynaklara sahiptir. Güneş Enerjisibir çok alanda uygulanabilir. Bu anlamdaar-ge çalışmalarımız devam etmektedir.Rüzgar Enerjisi potansiyeli düşüktür. Jeo-termal Enerji kapsamında; İlimizde az daolsa Termal Otel ve Sera mevcuttur. Yine bualanlarda yatırımcılarımıza desteklerimizdevam etmektedir.

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): DevletPlanlama Teşkilatı tarafından bölgenizdekurulan Yönetim Kurulu Başkan vekilliğiniüstlendiğiniz Dicle Kalkınma AjansınınBölgesel Kalkınma Stratejileri kapsamındaEnerji Verimliliği ve güvenliği konusu biröncelik alanı olarak tespit edilmiş midir?Ajansın programlarının yerel düzeyde sa-hiplenilmesi ve halkın katılımı hakkındanasıl bir öngörüde bulunuyorsunuz?

Ahmet Turhan: Ajans Bölgesel KalkınmaStratejilerini belirlemek üzere Bölgesel Ge-lişme Planı hazırlıklarına başlamış bulun-maktadır. Dolayısıyla söz konusu stratejilertüm bölge aktörleri ile beraber yürütelecekolan yoğun ve detaylı çalışmalar ve analiz-ler neticesinde tamamen akademik ve bi-limsel metodlar kullanılarak tespit edile-cektir.

Öte yandan Ajansın “Bölge’de enerji verim-liliğini artırmak, enerji üretimini çeşitlen-dirmek, bölge’deki yer altı kaynaklarından

daha fazla faydalanılmasını sağlamak” gibitaslak planları hazırlanmıştır. Enerji verim-liliği ve güvenliği hususları Ajans tarafın-dan önemsenmekte ve Bölgesel GelişmePlanında da bu konuların yer alması plan-lanmaktadır.

Halkımızın Ajansı tanıdıktan sonra gerçek-ten sahipleneceğine inanıyorum. Zira böl-gemizin yıllardır çektiği uzman ve teknikkadro sıkıntısı yüzünden potansiyel değer-ler yeterince ortaya çıkmamakta ve bu yüz-den de gerektiğince değerlendirilememek-tedir. Ajans, yüklenmiş olduğu dinamomisyonu çerçevesinde kamu sektörü, özelsektör ve sivil toplum kuruluşları ile elelevererek bölgemizin bütün alanlarda sürdü-rülebilir bir kalkınma hamlesi yapmasınayönelik hedefler için bir arada iş yapma ka-biliyetini kazandıracaktır.

Elbette tam manasıyla harekete geçmedenstratejilerin iyi belirlenmesi gerekmektedir.Ajans bu amaçla bölgedeki en küçükSTK’dan en büyüğüne, tüm kamu kuruluş-ları, özel sektör temsilcileri ve en önemlisibölgesini önemseyen, bölgesi için dertlenenhalk ile bir araya gelerek bölge sorunlarınınve çözüm yollarının tamamen katılımcı birprensiple tespit edildiği çalıştaylar yapa-cak, gidilmedik ilçe gidilmedik belde bırak-mayacaktır. Bu anlayışla oluşturan planlarve buna bağlı geliştirilecek stratejiler de ta-mamen bölge insanının ürünü olacaktır. Buyıl açılan “kobi ve küçük ölçekli altyapı”hibe çağrıları ile bölge halkımıza ciddi hibedestekleri sunacak olan ajans bölge halkı ilekucaklaşacak bölge kalkınmasında rehberolacaktır. Halkımızın gerek ajansa gereksede programlarına sahip çıkacağını ve hertürlü desteği vereceğine inancımız tamdır.

SÖYLEfi‹

93

Page 94: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

94

“Hedefimiz kentsel dönüşüm

projesini bir anevvel hayatageçirmektir”

M U Ş

MUfi BELED‹YE BAfiKANI NECMETT‹N DEDE

söyleşisöyleşi

Page 95: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

SÖYLEfi‹

95

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): Geçmiştengünümüze şehirlerin sosyal ve ekonomikyapısının değişimine paralel olarak pek çokdönüşüm stratejileri geliştirilmiştir. MuşBelediyesi olarak Sayın Başkanım, iliniz veçevresinde ne gibi kentsel dönüşüm dene-yimlerinden yararlanmaktasınız?

Necmettin Dede: Muş İli, Doğu AnadoluBölgesinin bahtı kara İllerinin başında gel-mektedir. Uzun kış mevsimi ve yoğun ya-ğan kar, İlde yaşayanları sosyal ve ekono-mik olarak her geçen gün geri götürmüştür.Gelişmiş Avrupa Ülkelerinde, olumsuz kışşartları yapılan yatırımlarla kış turizmi ala-nında dünyada aranılan bölgeler arasına ka-tılarak olumlu hale getirilmiştir.

TDV: Muş ilinde Belediye olarak, ulaşımdaenerji verimliliğinin arttırılmasına ilişkinaldığınız tedbirler nelerdir? Bu doğrultudahalkın farkındalığını arttırmak üzere ne gi-bi etkinlikler düzenlemektesiniz?

Dede: G.S.M.H.’dan alınan pay ve sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında Türki-ye’de sondan ikinci durumda bulunmakta-dır.

Göreve geldiğimiz 2004 yılından önce kışı-nı haftalarca hatta bazı bölgelerde aylarcakardan yolların kapalı kaldığı bilinmektey-di. 2004’ten bugüne kadar kışın yağan heryoğun kardan sonra, ekiplerimiz 24 saat ça-lışma esaslı olarak kar temizliği ve topla-

U Ş

Page 96: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

96

SÖYLEfi‹

nan karlar şehir dışına taşınması ile, halkı-mıza kışı yaşatmayarak sosyal alanda bi-razda olsun rahatlamalarına imkan sağla-dık. Açık alanlarda 1-1,5 metre kar olması-na rağmen, şehir içinde, hiç kar bırakma-yan Belediyemiz büyük bir ilki gerçekleş-tirmiştir.

Belediyemiz imar sınırları içerisinde bulu-nan 150 Km açık yolların tamamına yakınıstabilize yol durumunda iken, göreve gel-diğimiz 2004’ten bugüne her yıl 15 Km as-faltlama yaparak, şehrin yollarının %90’nıasfaltlanmıştır.

Çamurlu, tozlu ve kasisli yollardan çekilen çile-ye son vererek, Muş İli tarihinde yeni bir ilkeimza attık.

Muş İlimizin en eski yerleşim birimi olanKale Mahallesi ve Dere Mahallesi mesken-leri çok eski, tek katlı ve toprak damlıdırlar.

Page 97: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

SÖYLEfi‹

97

Rakım olarak Muş’un en yüksek tepesi du-rumunda olan Kale parkı ve çevresini, va-roş görüntüsünden kurtarmak amacıyla,2009 yılında 80 dekarlık alanda kentsel dö-nüşüm projesinin uygulanması için, TO-Kİ’ye müracaatta bulunulmuştur. TOKİteknik elemanlarınca arazide yapılan ince-leme neticesinde, Kentsel dönüşüm için,gerekli yasal prosedürler işletilmeye baş-lanmıştır.

Bursa Büyükşehir Belediyesi ile, Muş Bele-diyemizin kardeş şehir olması nedeniyle,Büyükşehir Belediyesinin kentsel dönüşümdeneyimlerinden yararlanmak için, teknikelemanları İlimizde büro ve arazi çalışma-larında bulunmuşlardır. 2010 yılında arsave mesken sahipleri ile, kamulaştırma için,görüşmelere başlanacaktır.

TDV: Kentsel Dönüşüm stratejileri belirler-

ken yerel halkın katılımı ve bilgi paylaşımıkonusunda ne gibi uygulamalar yapmakta-sınız?

Dede: Kentsel Dönüşüm gibi şehrin sosyalve ekonomik yapısını etkileyen konulardaolduğu gibi, diğer bütün ilgili konular, hemBelediye Meclislerinde hem de sivil toplumörgütleri yöneticileri ve muhtarlarla yapı-lan toplantılarla halkın projelere katılı sağ-lanmaktadır.

Belediyemiz imar sınırları içerisinde yeralan 10 Mahallenin temizliği gündüz ve ge-ce 20 araç ve 80 personelle yapılmakta idi.2010 yılında alınan bir kararla kent temizli-ği özelleştirilerek, 9 araç ve 40 personellekent temizliğinin yapılması ihale edildi. Ya-pılan bu proje ile, kamu kaynaklarının ye-rinde ve verimli bir şekilde kullanımı sağla-narak, hizmette kalite artırılmıştır.

Page 98: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): Diyarba-kır’ın en büyük ilçesi olan Bismil’dekaymakamlığınız tarafından SODES

kapsamında kurulan Bismil Toplum Merke-zi’nin amacı ve hedefleri nelerdir? Bölge hal-kının sosyalleşmesinde ne gibi katkıları olaca-ğını düşünüyorsunuz?

Ali Çelik: Öncelikle sizlere Bismil ilçemizhakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. İlçe-miz merkez belediye (Bismil), 3 belde beledi-yesi (Tepe, Ambar, Yukarısalat) ve 110 köydenoluşan merkez nüfusu güncel olarak 56333,belde ve köy nüfusu 52659 kişi olan büyükölçekte sayılabilecek bir ilçedir.

98

“Uyguladığımız Projelerle Farklı İnsanları AynıAmaç İçin Biraraya Getirmeyi Hedeflemekteyiz”

B‹SM‹L KAYMAKAMI AL‹ ÇEL‹K:

söyleşisöyleşi

Page 99: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

1990’lardan sonra ilçe merkezimiz çeşitli ne-denlerle çevre ilçeler olan Sason, Kulp, Koz-luk, Lice ve Savur’dan yoğun bir göç almış,bu göçün sebebi olan terör olayları nedeniyleköylerinden ayrılan vatandaşlarımız özellikleBismil bölgesinde pamuk yetiştiriciliğininyaygınlaşması sebebiyle tarımda işgücü ola-rak rahat istihdam edilebilirliliklerini gördük-leri için Bismil‘i bir cazibe merkezi haline ge-tirmiş; Bismil merkezinin nüfusu hızla artma-ya başlamış 1997’de zirve noktaya çıkarakmerkezde 101526’ya toplamda ise 167289’aulaşmıştır. Bu tarihten sonra tarımda makine-leşmeyle beraber özellikle de pamuk toplamamakinesinin çiftçiler tarafından kullanılır du-ruma gelmesiyle birlikte tarım istihdam kapa-sitesinde hızlı bir düşüşü beraberinde getir-miştir.

Sonuç olarak Bismil hızlı bir göç dalgasıylahızla büyüyen ama buna ayak uyduramadığıgerek alt yapı gerekse de sosyo-ekonomik vekültürel bir çok problemle yüz yüze kalmıştır.

Bu problemler başta işsizlik olmak üzerevatandaşlarımızı tersi bir durum olarak

başta büyük illere olmak üzere göçe zorla-maktadır.

Genelde SODES projelerinin temel amacı in-sanların yaşadıkları yerde istihdam edilebil-me, sosyal ,kültürel ve sportif alanlar oluştu-rarak yaşam kalitesinin arttırılmasını amaçla-maktadırlar.

Söyleşi konumuza geri dönersek toplum mer-kezimizin amacı ve hedefleri; genel olarak ço-cukların gençlerin, kadınların, ekonomik se-viyesi düşük vatandaşlarımızın sosyal, kültü-rel ve sportif ihtiyaçlarının karşılanabileceği;onların ekonomik olarak kendi kendine yete-bilen bireyler olması için ihtiyaç duyacaklarıbilgi ve beceri takviyelerinin yapılabildiğifonksiyonel bir alan oluşturmak,

Özel olarak tekel işletmesine ait olan ama yıl-lardır kullanılmadığı ve bakılmadığı için yokolma noktasına gelmiş fiziksel mekânın, ge-rekli onarımlarını yaparak Bismil’de örneğiolmayan insanlara hizmet edebilecek mekânoluşturarak topluma ait bir değerin harabe ol-masını engellemek,

SÖYLEfi‹

99

Page 100: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Halk eğitim merkezi ve çeşitli kurumlarca ya-pılan başta kadınlara yönelik bu tür eğitim-lerde karşılaşılan en temel sorun, eğitim ala-cak ya da sosyal bir etkinlikten yararlanacakkadınımız bu tür uygulamalara çocuklarınıbırakacağı bir yer olmaması sebebiyle katıla-mamaktadır. Toplum merkezi içinde yer ala-cak olan çocuk bakım merkezi ve ana sınıflarıhem kadınların katılımını teşvik edecek hemde anasınıflarına alınan çocuklarımızın hertürlü gelişimlerine katkı sağlayacaktır. Kadın-larımıza yönelik faaliyetler onların beraberin-de gelebilecek çocuklarına yönelik faaliyetler-le de desteklenmiştir.

Kadınlara yönelik okur yazar eğitimi, takı ya-pımı ve tasarımı, kumaş boyama, ipek kurde-le, sağlık bilgisi ve girişimcilik ve tekstil sek-törüne nitelikli eleman yetiştirme kursları; ço-cuklar ve gençlere yönelik çocuk bakım veanasınıfı merkezi, çocuk oyun parkları, halısaha ve spor kursları, bilgisayar kursu, SBSkursları, İngilizce, saz ve gitar kursları, sat-ranç, masa tenisi, halk oyunları kurslarıyladesteklenmiş böylelikle toplumda dezavan-tajlı konumda bulunan kadınlarımızın ve ço-cuklarımızın sosyo-kültürel ve ekonomik ge-lişmelerine destek sağlamak amaçlanmıştır.

Kadınlarımız ve gençlerimiz oluşturulan din-lenme yerleri, çocuk oyun parkı, halı saha gi-bi sosyal alanlarda ücretsiz yararlanarak evle-rin dışında kendilerine yeni alanlar açabile-cekler, edinecekleri bilgilerle birey oldukları-nı hissederek kendilerine olan özgüvenlerinigeliştireceklerdir.

Yer seçimi konusunda kenar mahalle olarakgöçle oluşan bir mahallemizde bu uygulama-nın başlaması hayatında ilk defa salıncak,tahterevalli, kaydırak gören çocuklarımızıngözlerinin içindeki mutluluktan onların sos-yalleşmesine şimdiden ne kadar etki ettiğinihissetmek çok zor olmamalıdır.

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): Bismil MeslekYüksekokulu özellikle tarım alet ve malzeme-leri yapımında yönelik teknik ara insan gücüyetiştirmektedir. Kaymakamlık nezdindeMeslek Yüksek Okulu mezunlarına yönelikherhangi bir kariyer planlama programı uy-gulanmakta mıdır yahut bu yönde projelerinimevcut mudur?

Ali Çelik: Bismil meslek yüksek okulu Bismililçemiz için çok büyük kazanç olmasına kar-şın fiziki mekan eksikliğinden ilçe olarak isti-fade edebildiğimizi söyleyemeyiz. Toplam 5bölümü ve 460 öğrencisi olan okulumuzun 2bölümü eğitimini yer sıkıntısı nedeniyle Di-yarbakır’da devam ettirmektedir. Bu nedenlebu konuyla ilgili en büyük projemiz ilçemizeyakışan bir meslek yüksek okulunun ilerikiyıllarda fiziksel mekan olarak inşa Bismil’ingelişimine katkı sağlayacak şekilde edilmesi-ni sağlamaktır.

Bu kapsamda ilçemizde meslek yüksek okuluiçin yaklaşık 1000 dönümlük bir arazi tahsisiyapıldı. Bu alan üzerine 7000 metre kare ka-palı alanı olan 9 bölüm kapasiteli olabilecekinşaat projesi ihalesi yapıldı. Yaklaşık 1 ayiçinde zemin etütleri ve mimari projeyle bera-ber inşaat projesi tamamlanmış olacaktır. Dic-le Üniversitesi Rektörlüğü 2010 yılı yatırımprogramında Bismil Meslek Yüksek Okulu-nun yapılabilmesi için revizyon ve ek ödenektalebiyle projeyi Devlet Planlama Teşkilatınaonay için gönderdi. Buradan da olumlu birsonuç alınırsa okulumuzun temelleri bu yıliçinde atılabilecek, DPT’nin vereceği cevabıumutla beklemekteyiz.

Tarım alet ve makineleri bölümüne gelirsekyaklaşık 160 öğrencimiz bu bölümde eğitim-lerine devam etmektedir. Bu bölümün Bismilve bölgemiz için önemi;

İlçemizin toplam yüzölçümü 1.748.000 dekar-dır. Tarıma elverişli olan arazi miktarı

100

SÖYLEfi‹

Page 101: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

1.356.980 dekardır. Şu an 227.780 dekar alan-da sulu tarım (pamuk, buğday, mısır) yapıl-makta duruma göre 2. ürün yetiştirilmekte-dir. Görüldüğü üzere ilçemizin büyük bir bö-lümü tarıma elverişli verimli arazilerdenoluşmakta, uygulanmakta olan GAP eylemplanı çerçevesinde sürdürülen toplulaştırma(95 köyümüzde), sulama kanalları (kapalıdevre basınçlı sistem) beraberinde düşünül-düğünde ilçemizin sulu tarım ve tarıma daya-lı her türlü sanayinin merkezinde yer alacağıaşikârdır. Modern tarım tekniklerinin en vaz-geçilmezi olan tarım makineleri ve bunlarınkullanım verimlilikleri ile uzun yıllar kullanı-labilmesi ileriki yıllarda artan bir sorun halinegelecek; bunun çözümü de meslek yüksekokulumuzun yetiştireceği gençlerimizin su-nacakları hizmetlerle mümkün olacaktır.

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): Bismil Diyar-bakır’ın diğer ilçelerden çok farklı bir kültürelyapıya sahiptir. Kültürel çeşitlilik konusundailçede herhangi bir ihtiyaç ve sorunla karşıla-şıyor musunuz? Bu sorunların çözümüne yö-nelik sosyal projeleriniz var mı?

Ali Çelik: Yukarıda da bahsetmiş olduğumgibi ilçemiz tarımdaki istihdam fırsatları ne-deniyle belli bir süre cazibe merkezi olarakgöç edilebilecek yer olarak gözükmüş Sason,Kulp, Kozluk, Lice ve Savur ilçelerinden göçalmıştır. Bu da ilçemizdeki kültürel çeşitliliğiarttıran temel dinamiktir. Farklı kültürlerinbir arada bulunması ilçemizde bir sorun de-ğil, bence itici bir güç ve zenginliktir. Uzunyıllardır Bismil’de yaşayan insanlarla sonra-dan göçle gelen insanlar arasında bir uyumoluşmuş ki insanlar buraya gelerek yaşamayakarar vermişler. Eğer bir sorun ve çatışma ol-muş olsaydı yerleşim için cazip bir yer halinedönüşmezdi. Çöltepe köyümüz, Ambar bel-demiz, Türkmenhacı köyümüz, Bismil mer-kez gibi birçok yerleşim yerimiz farklı kültür-lerin bir arada sorunsuzca yaşadığı alanlardır.

İnsanların birbirine saygı duyduğu yerlerdefarklılıklar büyük zenginliktir. Herkesin her-kesten öğrenebileceği o kadar çok şey varki… Yeter ki insan her şeyi bildiğinin iddi-asında olmasın.

Ancak ilçemizdeki en temel sorun herkesinortak kültürel ihtiyaçlarına cevap verebilecekkültürel alanlarımızın olmayışıdır. Tiyatroyugenç kuşaklara sevdirmek için tiyatro gösteri-mi için anlaştığımız tiyatro gruplarına oyun-ları için mekan gösterirken oldukça zorlan-maktayız. Sinema, konferans, sergi salonlarıda ilçemizde bulunmayanlar arasında. Bu so-runun çözümü için ilçemizde bir kültür mer-kezi yapılması için gerekli taleplerde bulun-duk. İlçe merkezinde bir lojman alanı bu işiçin tahsis edildi. Yatırım programına alınma-sı içinde gerekli çalışmalar yapılmaktadır.

Ayrıca her türlü sorunun çözümü eğitimlemümkün; bu amaçla özellikle kızlarımızınokullaşması ve ortaöğretime devamlarınınsağlanması konusunda Kız Meslek Lisesininve Sağlık Meslek Lisesinin açılması, bunlarınfiziksel mekânlarının yapılması, ilçe merkezi-mizde orta öğretimde yatılı yurt kapasitemi-zin arttırılması konusunda GAP eylem planısayesinde büyük ilerleme kaydettik. Olma-yan yatılı örgenci kapasitemiz en kısa zaman-da 660 yatılı örgenciye çıkacak ki bütün bun-lar ilçemiz adına çok sevindirici gelişmelerdir.

SODES kapsamında mobil sınıf oluşturarakkadınlarımıza okuma yazma eğitimi için köy-lerine kadar gitmekteyiz. Yine SODES progra-mında kadınlarımızın ve engelli bireylerimi-zin ekonomik hayata katımı artırmak için 70kişilik bir tekstil atölyesi oluşturduk.

GAPSEL kapsamında halk sağlığını geliştir-me projesiyle 1700 kadınımıza birçok konu-larda eğitim vererek onları başta mamografive diş olmak üzere çeşitli sağlık taramaların-dan geçirdik. Başta eğitim, kültür ve sanat ol-

SÖYLEfi‹

101

Page 102: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

mak üzere projeler hazırlayarak bu projeleriGAP İdaresi Başkanlığına, Merkezi Finans-man ve İhale birimine gönderdik.

Uyguladığımız ve uygulamayı düşündüğü-müz projelerin birçoğu ortak hareket etmeyi,toplu olarak bir arada bulunmayı gerektirenprojelerdir. Böylelikle birçok farklı insanı aynıamaçlar için bir araya getirerek beraberce ha-reket etmelerini, sevinmelerini ve paylaşma-larını hedeflemekteyiz.

Türk Demokrasi Vakfı (TDV): İlçenizde ka-mu ve sivil toplum işbirliği ne seviyededir?Bu ilişkileri geliştirmek için neler önerebilirsi-niz?

Ali Çelik: Devlet yönetiminde katılım ne ka-dar geniş olursa alınan kararlar da o kadar isa-betli olur. Sivil toplum kuruluşlarını tartışmave karar alma mekanizmalarının dışında bıra-

kan anlayışlar çok gerilerde kalmıştır. Çünküsivil toplum kuruluşları bağlı bulunduklarıtoplumun temsilcileri konumundadır. Onlarınbilgi birikiminden faydalanılması gerekir.

Günümüzde modern devletler yönetimin de-ğil, yönetişimin peşindedirler. Çünkü bu yön-temle daha çabuk yol alınıyor, daha kalitelihizmetler veriliyor. Devlet yönetiminde tem-sil, katılım ve denetim daha iyi sağlanıyor.

Yönetişimde, hukukun üstünlüğü, yönetim-de şeffaflık, hesap verme sorumluluğu, yöne-tim ahlâkı, toplumu güçlendirme, dijital dev-rime uyum sağlama, etkin sivil toplum ve ka-tılım, denetim, esas alınmıştır.

Ülkemizin kurumsal yapısı da hızla yöneti-şim yaklaşımının etkisiyle sivil toplum tem-silcilerinin katılımına olanak verecek şekildeyapılandırılmakta sosyal yardımlaşma vakıf-

102

SÖYLEfi‹

Page 103: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

larında sivil toplum temsilcileri yer almaktailçe insan hakları kurullarında bir çok siviltoplum temsilcileri yer almakta, okul aile bir-likleri okul yönetimlerinde daha çok inisiyatifalır hale gelmektedir. Birçok alanda bu dönü-şüm hızla uygulanmakta modern demokrasi-lerin gerekleri yerine getirilmektedir.

Ancak ilçemiz düzeyinde kamu sivil toplumişbirliğinin çok mesafe kat edilmesine rağmenyeterli düzeyde olduğunu söyleyemeyiz. Biz-lerin de birçok eksikliğinin yanında bunda enönemli neden hala sorunların çözümünde hepbaşkasının görevli olduğu, bizim bunun dışın-da olduğumuza dair inancın devam ediyor ol-masıdır. Velinin eğitim öğretimin sadece oku-lun görevinin olduğuna dair inancı, kendi ço-cuğunun gelişiminde kendine sorumlulukyüklememesi, bir yönüyle sorunun çözümü-nü eksik bırakmakta; sokakların temizliğinin

belediye işçilerine ait olduğunu düşünmek,kendimizin bu konuda sorumluluğumuzunolmadığını ama sürekli kirli olmalarından do-layı şikayet etmek ama bizim rastgele attığı-mız çöpleri birisinin toplamasını beklemek gi-bi …yüzlerce kendimizi dışarıda tutarak so-runların çözülmesini beklemek gibi.

Sivil toplum birçok alanda kurumsal yapılar-la beraber sorunların tespiti ve çözümündekatkı sunarsa hem sorunların büyümesi en-gellenir hem de var olan sorunların çözümükolaylaşır.

Bizlerin yapması gereken;

- iletişim kanallarını mümkün olduğuncaaçık tutarak,

- herkesin sunduğu katkıya ve düşünceyedeğer vererek,

- oluşturulacak güven duygusuyla beraber

- ortak hareket etme platformlarını oluştur-mak,

- herkesi çözümün parçası olması gerektiği-ne inandırmak.

İlçemizde pilot bir uygulamayla bu konudazemin oluşturmaya çalışıyoruz. Madde ba-ğımlısı gençlerimizi bu alışkanlıklarındankurtarmayı amaçlıyoruz. İlçemizdeki bütünsivil toplum örgütleriyle beraber tespitiniyapmış olduğumuz 50 üzerindeki madde ba-ğımlısı gencimizin bu alışkanlıklarından kur-tulması için bir eylem planı oluşturarak kamuve sivil toplum olarak aşama aşama uygula-maya geçtik, herkes üzerine düşen sorumlu-luğu yerine getirmeye çalışıyor.

Umarım beraberce bu çalışmayı mümkünolan en iyi sonuçla tamamlarız ve herkesinsorunun çözümüne katkı sunduğu benzerialanlarda beraberce yola koyuluruz.

SÖYLEfi‹

103

Page 104: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

TDV: Cemal bey kendinizden bahseder misiniz?

Cemal AKIN: 1956 yılında Erzurum Hora-san’da doğdum. Ankara Ömer Seyfettin Lisesimezunuyum. Evliyim 2 çocuk babasıyım, emek-liyim. 51 yıldır Çiğdem mahallesinde oturuyo-rum 29 mart 2009 tarihinde yapılan mahalli ida-reler seçiminde muhtar adayı oldum. Kullanılan9.695 oyun 3.472’sini alarak muhtar seçildim.

TDV: Seçildikten sonra ne gibi çalışmalar yaptı-nız?

Cemal AKIN: Seçildikten sonra muhtarlığı de-vir teslim aldığımda demirbaş eşya olarak mü-hür ve arşiv kayıtlarını teslim aldım. Ancak gö-reve başladığımda mahallenin bilgisayar orta-mında olan kayıtları daha önce görev yapanmuhtar tarafından alındığı için Çiğdem mahal-lesinde tek tek, site site ve apartmanların yöne-ticilerinin de yardımı ile yeniden kayıt yapmayabaşladım.

Bu yaptığım çalışma ile, eski kayıtlarda 30 binnüfusu olan mahallemizin gerçek nüfusunun14.700 olduğu ortaya çıktı. Öncelikli olarak ol-mayan veya taşınan 8 bin ile 10 bin kişi arşiv ka-

yıtlarından silinmiş, mahallemiz düzgün vedoğru bir kayıt sistemine kavuşmuştur.

TDV: Yeni göreve başladığınız ama yıllardıroturduğunuz mahallede ne gibi sorunlar tespitettiniz?

Cemal AKIN: Göreve başladığım günden sonrayaptığım çalışmalar ve bu çalışmaların sonrasın-da tespitler sonucunda, mahallemizin birçok so-runu olduğunu gördüm. Mahallemizin acil ola-rak sorunlarının başında:

1. Cadde ve sokakların kaldırım taşlarının, yayayollarının yıprandığını vatandaşın yürümektezorluk çekti, caddeler delik deşik

2. Belediyeye ait park alanlarının park yapılma-sı ve ağaçlandırılma sorunu

3. Başı boş sokak köpekleri halkı rahatsız ediyor4. Aydınlatma lambaları sık sık arızalanıyor, ma-

hallemiz karanlıkta kalıyor5. Kapalı otobüs duraklarına ihtiyaç var

TDV: Bu sorunların çözümü için ne gibi yollarabaşvurdunuz? Zorluklarla karşılaştınız mı?

104

“Mahallemizin Tüm Kayıtları Güncellendi”

ANKARA Ç‹⁄DEM MAHALLES‹ MUHTARI CEMAL AKIN:

söyleşisöyleşi

Page 105: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Cemal AKIN: Öncelikli olarak Ankara büyükşe-hir belediyesine ait olan cadde ve sokaklarınkaldırım taşlarının ve tretuarının yapılması içinbirçok kez dilekçe verdim, en kısa sürede yapı-lacağı bilgisini aldım.

Çankaya belediyesine ait sokak ve yeşil alanla-rın yapılması hakkında vermiş olduğum dilek-çelere ise 2010 yılı içerisinde iki adet parkın ya-pılacağı, 13 adet sokağın tretuarlarının, kaldırımtaşlarının ve asfalt ihtiyaçlarının giderileceği,başı boş köpeklerle mücadelenin hayvan hakla-rına uygun bir şekilde yapılacağı bildirilmiştir.

Mahallemizde aydınlatma lambaları ve elektrikkesintileriyle ilgi olarak TEDAŞ ile sürekli diya-log halinde bulunarak elektrikle ilgili olan so-runların çoğunu çözmüş bulunmaktayım.

Hayvan severlerle toplantı yaparak başı boş kö-peklerle ilgili olarak çalışmalar yaptık. Köpekle-rin kısırlaştırılmasında yardımcı oldular.

Mahallemizde, Çiğdem Yardımlaşma Derneğiile beraber satranç turnuvası, tiyatro, sinema,gezi gibi sosyal faaliyetler düzenlemekteyiz.

SÖYLEfi‹

105

Page 106: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Geçmişi 1974 yılına kadar uzanan,köklü bir yükseköğretim kurumuolan Afyon Kocatepe Üniversitesi

(AKÜ), bu süre içinde günden güne büyü-yerek, bölgesel ve yerel düzeyde birçokönemli gelişmenin öncüsü olmuştur. Aynıdönemde kurulan diğer üniversitelerle kı-yaslandığında gelişimi, kayda değer birdüzeye ulaşan AKÜ, bugün itibariyle 10 fa-külte, 5 yüksekokul, 1 devlet konservatuva-rı, 15 meslek yüksekokulu, 3 enstitü ile 16uygulama ve araştırma merkezini bünye-sinde barındırmaktadır. 2009–2010 akade-

106

Afyon KocatepeÜniversitesi

tanıtımtanıtım

Page 107: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

mik yılına yaklaşık 31 bin öğrenci ile başla-yan AKÜ, eğitim ve öğretim faaliyetleriniAhmet Necdet Sezer Kampusü, Ali Çetin-kaya Kampusü ve Ahmet Karahisari Kam-pusü olmak üzere üç ayrı kampuste sür-dürmektedir.

Halen eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdü-ren 8 fakülte, Üniversite Yönetiminin hızlıbüyüme hedefi çerçevesinde kurulanHukuk ve Diş Hekimliği Fakülte-leri ile birlikte sayısını 10’a yük-seltmiştir. Mevcut fakültelerinbölüm sayıları artırılmıştır. Af-yon Sağlık YüksekokulundaSağlık Bilimleri Fakültesi olmahedefi doğrultusunda Fizyote-rapi, Diyetetik ve Sağlık Kurum-ları Yöneticiliği bölümleri açılmıştır.Bolvadin’de açılacak Uygulamalı Sosyal Bi-limler Yüksekokulu ile yüksekokul sayısı5’e çıkacaktır. 2009–2010 Akademik yılındaeğitim-öğretime başlayan Uzaktan Eğitim

Meslek Yüksekokulu (MYO) ile MYO sayı-sı 15’e ulaşmıştır.

AKÜ, 1992 yılından bu yana 44 bin 829’uön lisans, 22 bin 75’i lisans, 3 bin 506’sı yük-sek lisans ve 84’ü de doktora olmak üzere70 bin 494 genci yetiştirmiş; nitelikli insangücü olarak topluma kazandırmıştır.

AKÜ, 50 profesör, 95 doçent, 240 yar-dımcı doçent, 290 öğretim görevli-

si, 57 okutman, 318 araştırmagörevlisi ve 21 uzman olmaküzere toplam 1071 akademikpersoneli ile öğrencilerine ka-liteli eğitim ve öğretim hizme-

ti vermenin yanı sıra bilimdünyasına da önemli çalışmalar

sunmaktadır. Toplam idari personelsayısı ise 608’tür.

Eğitim-öğretimde bilgi teknolojilerindenyararlanmanın yanı sıra fiziki yapılanma-nın öneminin de bilincinde olan AKÜ, fi-

TANITIM

107

Page 108: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

ziksel yapılanmasıyla ilgili gelişmesini hız-lı bir biçimde sürdürmektedir. Bu kapsam-da son dönemde, Ahmet Necdet SezerKampusünde bulunan ve yapımı tamamla-nan 1000 kişilik Atatürk Kongre Merkezi-nin açılışı yapılarak, bilimsel, sanatsal vekültürel etkinlikler Afyon Kocatepe Üni-versitesi’ne yakışır bir ortamda gerçekleşti-rilmeye başlandı. Temeli 11 Haziran 2008tarihinde atılan ve 16 ay gibi kısa bir süreiçinde tamamlanarak hizmete açılan TıpFakültesi Eğitim Binası, toplam 14 bin 788metrekare net alan ve 3 bloktan oluşmakta-dır. Çağdaş bir tıp eğitimi için gerekli olantüm birimlerin bir arada bulunduğu TıpFakültesi Eğitim Binasında öğretim elema-nı odaları; idari birim odaları; derslikler;eğitim, araştırma ve bilgisayar laboratuvar-ları; diseksiyon salonları; morg; kütüphaneve yemek salonu yer almaktadır. AhmetNecdet Sezer Kampusünde 9 bin 430 met-rekarelik alan üzerine yapılan MühendislikFakültesi Eğitim Binası; Fen-Edebiyat Fa-kültesi Laboratuvar Ek Binası; 155 metreka-relik alana yapılan Kuğu Kafe ve bin 71metrekarelik üzerine yapılan Hayvan Has-tanesi Ek Binası tamamlandı. Bunun yanısıra Ahmet Necdet Sezer Kampusü Süley-man Demirel Spor Tesislerinde 970 metre-karelik alan üzerine yapılan Beden Eğitimive Spor Yüksekokulu Eğitim Binası, 2 bin370 metrekarelik alan üzerine yapılan 1000kişilik Kapalı Spor Salonu ve 3 bin 570 met-rekarelik alan üzerine yapılan Stadyum ileAhmet Necdet Sezer Kampusünde bin 630metrekarelik alan üzerine yapılan Kreşininşaat çalışmaları devam etmekte olup,2009-2010 akademik yılı içerisinde tamam-lanması planlanmaktadır.

Uluslararası bir üniversite olma yolundahızlı bir gelişme sürecinde olan AKÜ, ev-rensel bilim ilkeleri ışığında, dünya stan-dartlarında ve küresel rekabet koşullarına

108

TANITIM

Page 109: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

hazır kuşaklar yetiştirmeyi hedeflemekte-dir. Bu hedefe uygun olarak 2008 yılında“Uluslararası Üniversiteler Birliği” ile “Av-rupa Üniversiteler Birliği”ne üye olarakdünya üniversiteleri arasındaki yerini al-mıştır. Veteriner Fakültesi, 2007 yılında Av-rupa Birliği Projesine başlayan araştırmagruplarımızdan biri, bugün fiziki yapılan-masını önemli ölçüde tamamlayarak, Avru-pa Kredi Transfer Sistemine dâhil olmuştur.Fakülte, 29 Mayıs 2009 tarihinde Alman-ya’da yapılan toplantıda Avrupa VeterinerHekimliği Eğitimi Kurumları Birliği’ne(EAEVE) üye olarak akredite çalışmalarınabaşlamıştır.

Bilimsel araştırma projeleri konusunda dahızlı bir gelişme sağlayan AKÜ’de 2010 yılıOcak ayı itibariyle 283 adet devam edenproje, 550 adet de tamamlanan proje bulun-maktadır.

AKÜ’nün bilimsel araştırma ve yayın kap-samında ulusal düzeyde yeri azımsanma-yacak düzeydedir. AKÜ, YükseköğretimKurulu’nun 2008 yılında uluslararası atıfendekslerinde yer alan ve öğretim üyesi ba-şına düşen yayın sayıları sıralamasında ül-kemiz üniversiteleri arasında gerek öğre-

tim üyesi başına düşen yayın sayısına, ge-rekse SCI+SSCI+AHCI’te yayımlanan ya-yın sayısına göre 25. sırada yer almıştır. Af-yon Kocatepe Üniversitesi adresli olarak2008 yılında yayınlanan 296 makale ile 25.sırada yer aldı. Toplam 296 makalenin289’u SCI’da (Fen ve Tıp Bilimleri Atıf İn-deksi) yayınlanırken 7’si de SSCI’da (Sos-yal Bilimler Atıf İndeksi) taranan dergiler-de yayınlandı. Üniversitede 2008 yılındakitoplam yayın sayısı, 2007 yılı yayın sayısınagöre %38 oranında bir artış gösterdi ve ya-yın sayılarına göre yapılan sıralamadaAKÜ, 2007’de 28. sıradayken, 2008 yılında25. sıraya yükseldi. Toplam yayın sayısınınöğretim üyesi sayısına oranı 2007 yılında0,62 iken, 2008 yılında 0,74’e yükseldi veAKÜ, 2007 yılında 26. sırada yer alırken2008 yılında 25. oldu.

Avrupa Birliği (AB) Eğitim Projeleri kapsa-mında 2004–2010 yılları arasında 312 öğ-renci ve 226 öğretim elemanı AB ülkelerinegönderilmiş ve eğitim almaları sağlanmış-tır. Ayrıca Erasmus Öğrenci ve Öğretim Ele-manı Hareketliliği kapsamında 2006–2010yılları arasında 46 öğrenci ve 21 öğretimelemanı AKÜ’ye gelmiştir. Uluslararası dü-zeydeki yayınları özendirmek amacıyla

TANITIM

109

Page 110: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

nesnel kriterlerin yer aldığı “Afyon Kocate-pe Üniversitesi Uluslararası Bilimsel Yayın-ları Teşvik Yönergesi” yürürlüğe konulmuşve bu yönerge çerçevesinde uluslararasıdergilerde yayınlanan her araştırma için demaddi ödül verilmesi öngörülmüştür.

Kentle etkili iletişimin ve etkileşimin sağ-lanmasını amaçlayan AKÜ, kişi ve kurum-ların görüş, öneri ve isteklerini titizlikle de-ğerlendirmekte ve bu kapsamda 2007 yılın-da “Kent Kurultayı”nı düzenlemiştir. Üni-versite-kent işbirliğinin en güzel örnekle-rinden biri olan Kent Kurultayı’nın ilkindegıda, mermer, tarım ve hayvancılık, termalturizm sektörlerindeki temel sorunlar,kentteki çevre ve hava kirliliği, trafik vesosyal sorunlar ele alındı. İkinci kent kurul-tayının ana teması; sektörel alanlarda yeniaçılımlar sağlamak ve Afyonkarahisar’ınbir kent markası olmasının yollarını göster-

mekti. 3. Kent Kurultayının ana teması iseAfyonkarahisar’ın yetiştirdiği ve önemlikonumlardaki siyaset adamı, işadamı, ente-lektüeller ve bilim adamlarının Afyonkara-hisar’a bakışı, kendi bakış açılarından kent-teki sorunları ve gelişme potansiyelini orta-ya koymalarını sağlamak oldu. Üniversiteyönetiminin öncelikli projeleri arasında yeralan ve Mart 2007’den itibaren uygulamayakoyulan “Çarşamba Sabah Toplantıları”,öğretim elemanları, iş adamları ve Afyon-karahisar halkının da katılımıyla üniversi-te-kent bütünleşmesini sağlama amacı çer-çevesinde devam etmektedir. Bu toplantı-larda özgürce dile getirilen düşünceler yo-luyla gerek Afyonkarahisar’a ilişkin, gerek-se ülke ve dünya sorunları açısından bilim-sel ve entelektüel açıdan ortak bir akıl oluş-turulması amaçlanmaktadır.

Kütüphane: Afyon Kocatepe Üniversitesi

110

TANITIM

Page 111: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

Merkez Kütüphanesi, Ahmet Necdet SezerKampusünde 1993 yılında kurulmuştur.Kütüphane, 2 bin 952 metrekarelik kulla-nım alanına ve 230 kişilik oturma kapasite-sine sahiptir. Merkez Kütüphanede yakla-şık 90.000 kitap, yerli ve yabancı dilde 821dergi, 1.429 adet yüksek lisans, 160 adetdoktora tezi, 107 adet tıpta uzmanlık, 3adet sanatta yeterlilik, 3 adet doçentlik tezive 272 adet bilimsel proje raporu bulun-maktadır. 15 adet elektronik veritabanı abo-neliği ile 30 bin181 adet e-kitap’a elektronikortamda erişim sağlanmıştır. Merkez Kü-tüphanede, Library of Congress SınıflamaSistemi kullanılmakta ve kitaplar açık rafsistemine göre yerleştirilmiştir. Kütüphane-de mevcut bütün materyal “YORDAM2001” adlı program kullanılarak elektronikortama aktarılmış ve internet üzerinden dekullanıcıların hizmetine açılmıştır.

RAKAMSAL B‹LG‹LER:Kurulufl Tarihi ...........................................................1992

Ö¤renci Say›s› (Toplam) ........................................31.084

Lisans-Önlisans .....................................................28.352

Doktora-Master ........................................................1468

TUS ............................................................................128

Akademik Personel ...................................................1071

‹dari Personel .............................................................608

Master Programlar› ......................................................84

Doktora Programlar› .....................................................32

Fakülte ..........................................................................10

Yüksekokul .....................................................................5

Meslek Yüksekokulu .....................................................15

Enstitü ............................................................................3

Uygulama ve Araflt›rma Merkezleri ...............................16

‹LET‹fi‹M:Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörlü¤üAhmet Necdet Sezer KampusüGazl›göl Yolu, AFYONKARAH‹SARTelefon: 0.272 228 12 13Fax: 0.272 228 14 17Web: http://www.aku.edu.trE-Posta: [email protected]

TANITIM

111

Page 112: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

112

T ü r k i y e ’ n i n ‹ l k K a d › n M i l l e t v e k i l i :

B E N A L ARIMAN

Cumhuriyetin ilânı sonrası gerçekleşti-rilen köklü değişiklikler arasında,Türk kadınına tanınan seçme ve seçil-

me hakkı önemli bir gelişme olarak yer alır.

5 Aralık 1934’te Parlamento’nun kapısı ka-dınlara açıldı. Türk Kadınlar Birliği, seçmeve seçilme hakkının verilişini kutlamak

üzere Sultanahmet Meydanı’nda bir mitingve Beyazıt’tan Taksim’e bir yürüyüş düzen-ledi.

Kadınların ilk kez oy kullandığı T.B.M.M. 5.Dönem seçimleri 8 Şubat 1935’te yapıldı ve17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi.Ara seçimlerde bu sayı 18’e ulaştı.

Seçilme hakkını kullanan ilk kadın olan Benal Arıman 1935 yılında Atatürk’ün

meclisinde bileğinin hakkıyla kazanan ilk kadın milletvekilidir.

tarihtentarihten

Page 113: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

TAR‹HTEN

113

4 Mayıs 1931’de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 EKim 1932’de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar,

köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmış; ertesi yıl da, 8 Ekim 1934’de kabul edilen ve 5 Aralık 1934’de yürürlüğe giren

bir başka yasa ile de kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, “Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı” nın tanınmasıyla verilmiş oluyordu.

Benal Arıman,1903’te İzmir’de doğdu. İz-mirli gazeteci/şair Tevfik Nevzat Bey´in kı-zıdır. 1921’de Paris Sorbonne ÜniversitesiEdebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu-dur. Döndükten sonra Hilâliahmer ve Hi-maye-ietfal gibi yerlerde sosyal faaliyetlerdebulundu. CHF vilayet heyeti üyeliği de ya-pan Arıman, Fransızca ve Rumca biliyordu.Arıman, İzmir´de Halk Partisi´nde görev al-mış, kadınların partilere girmediği o yıllar-da, latin alfabesinin öğrenilmesi ve yaygın-laşabilmesi için çaba harcıyordu. Daha son-ra, milletvekili seçilen Arıman, belediye veparti üyeliğinden sonra, bir kadın olarak ko-numundan ötürü hiçbir rahatsızlık yaşama-mış olduğunu dile getirmektedir.

16 yıl süreyle kadın milletvekili olarak gö-rev yapan Benal Arıman, hamileliği döne-minde yıllık izinlerini kullanıp gizlice do-ğum yapmış ve hamileliği esnasındaTBMM´de bulunmamayı uygun görmüş-tür.

Uzmanlık alanı belediyecilik, sosyoloji veedebiyattı. İzmir Belediye üyeliği de yapanArıman, V, VI.,VII., ve VIII. Dönemde İzmirMilletvekilliği yaptı.

Türkiye’nin ilk kadın milletvekillerindenBenal Nevzat Arıman’ın babası Tevfik Nev-zat’a ait mektuplar Türk Tarih Kurumu ar-şivinde bulunmaktadır.

Page 114: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

114

“Türkiye Amerika İlişkileri”Türk Demokrasi Vakfı Demokrasi Enstitüsü’nün faaliyetleri kapsamında 2 Şubat tarihindeTürk Demokrasi Vakfı Konferans salonunda “ Türkiye Amerika İlişkilerinde son durumukonuşmak ve tartışmak amacı ile bir konferans düzenlenmiştir. Konferansa konuşmacı olarakWashington’un yeni Türk Büyükelçisi Sayın Namık Tan konuşmacı olarak katılırken, çoksayıda yabancı temsilciliklerin ve büyükelçiliklerin temsilcileri ve büyükelçileri, üniversiteöğrencileri, sivil toplum ve siyasi parti temsilcileri de dinleyici olarak iştirak etmiştir.

Sayın Namık Tan’ın konuşmasının ardından soru cevap kısmına davetliler hayli ilgi göstermiş,konferans sonunda düzenlenen kokteylde tartışmalar ve sorular devam etmiştir.

“Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarında Değişiklik Önerileri”Türk Demokrasi Vakfı bünyesinde kurulan vefaaliyet gösteren “Demokrasi Enstitüsü”,Demokrasiye katılım arzusunu artırarak,Cumhuriyetimizin demokrasi anlayışının veToplum sözleşmemizin temel kavramlarının,objektif kriterler ile ve bilimsel perspektiftealgılanması, gelişmesi için diğer çalışmaları para-lelinde amaçları kapsamında farklı konubaşlıkları ile panel, konferans, kongre v.b.çalışmalar düzenlemeye gayret etmektedir.

Davetlileri ve katılımcıları iş ve siyaset dünyası, sivil toplum, medya mensupları ileakademisyenlerden oluşan ve kuruluşumuzdan beri geleneksel hale gelmiş olan “CumartesiKonferanslarının 27 Şubat tarihindeki konuğu Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Dr.Masum Türker idi. Sayın Genel Başkan, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarında Değişiklik Öner-ileri üzerine görüş bildirdi.

CUMARTES‹ KONFERANSLARI

etkinliketkinlik

Page 115: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı
Page 116: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

116

Felsefenin Başlangıç İlkeleri G E O R G E S P O L I T Z E R / Arya Yayıncılık

Georges Politzer her Şeyden önce Gülüştür. Meydan okumanın Gülüşü; başkaldırmanın değil, dev-rimcinin Gülüşü; anarşistin değil, tarihin mahkumiyet hükmünden kurtulmak için eski dünyanın güç-leriyle açıkça alay eden marksistin Gülüşü. Zincirler içinde, Pucheu’nün karşısında, Gestaponun iş-kenceleri içinde bile, galip gelenin Gülüşü; infaz mangasının karşısında, galip gelenin Gülüşü.

Politzer’in yapıtı, bugün sunulduğu biçimiyle, eskisinden daha iyi olmak üzere, marksizmin temeliolan diyalektik materyalizmin öğrenilmesinde, vazgeçilmez bir hazırlık bilgisi taşımaktadır. Kitap, liseöğrencisine olduğu kadar militan işçiye, belli bir uzmanlık edinmiş aydına olduğu kadar, meraklı okura da hiz-met edecektir.

Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik ÖzellikleriL U C Y M . J . G A R N E T T / Oğlak Yayınları

“Keşifler Çağı’yla başlayan dönemde Avrupalılar kendilerinin dışında kalan kıt’aların ve -dahaönemlisi- insanların bilincine vardılar, yavaş yavaş onları tanımaya doğru adım attılar. Hâlâ dao yolda emekleyerek ilerliyorlar dense, yeridir. Ancak Avrupa’nın dünyayla tanışma süreci hepkâşifler, seyyahlar, diplomatlar, maceracılar, hatta zaman zaman ülkelerinden dışarı adım dahiatmamış birtakım “koltuk gezginleri” tarafından dolayımlandı. Bu nedenle de zorunlu olarak buaracı kadrosunca biçimlendirildi, onların sınıflarının, ırklarının, cinsiyetlerinin, etnik kökenlerininizlerini taşıdı.

Garnett, Rum, Bulgar, Ermeni, Frenk, Yahudi, Dönme, Kürt, Çerkes, Arnavut, Yörük, Tatar, Romanve tabii Türk kadınlarını dinlerine göre üç ayrı bölümde incelerken, örf ve âdetleri, toplumsal ya-pıları, aile törenleri, dinsel ve batıl inançları, edebiyatları gibi konuları ayrıntılı bir biçimde ele al-makta, okuyucuya zengin etnografik bilgiler sunuyor.”

Marksizim ve İnsan DoğasıS E A N S A Y E R S / Yordam Kitapları

İnsan doğası diye bir şey var mıdır? Marksizm ve İnsan Doğası’nda Sean Sayers, insan doğası-nın tarihsel bir olgu olduğunu savunuyor. Marx’ın ve Hegel’in çalışmalarına dayanarak, apayrıbir Marksist hümanizme temel oluşturan insan gereksinimlerinin ve güçlerinin tarihsel bir anlatımı-nı sunuyor. Yazara göre, insanlar salt birer pasif bireysel tüketici değillerdir: Aktif, sosyal ve üre-tici varlıklardır. Kitabın ilk yarısı, emeğin ve çalışmanın yaşamımızda oynadığı temel rolü ve ba-şarmamıza nasıl katkıda bulunduğunu irdeliyor. Bu fikirlerden doğan ahlaksal ve toplumsal ima-lar, kitabın ikinci yarısında, hem analitik hem de postmodernist düşünürlerin çalışmaları bağlamın-da analiz ediliyor.

Marksizm ve İnsan Doğası, Marksist tarih anlayışının tutkulu ve geniş kapsamlı bir savunmasınıyapıyor, toplum ve ahlak felsefesi konusundaki çağdaş tartışmaların taraflarını ele alıyor. Duru vesürükleyici bir dille yazılmış olan kitap, siyaset bilimiyle ya da felsefeyle uğraşan herkese ışık tuta-cak niteliktedir.

kitapkitap

Page 117: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

117

K‹TAP

İki Darbe Arasında‹ S K E N D E R P A L A / Kapı Yayınları

28 Şubat süreci….her gün bir yığın hüsran… Günler ilerledikçe dalgalar şiddetini arttırarak döv-meye başlamıştır kalbinizin duvarlarını ve çaresizliğin sesi çığlık çığlığadır içinizde. Ateş düştüğüyeri yakar ve bir serçe olsun, gagasıyla bir damla su getirmez yangını söndürmeye… İskender Pa-la, bu defa pek bilinmeyen bir özelliğiyle, “asker kimliğiyle” karşınızda. Yazar, 12 Eylül`ün hemenardından başlayıp 28 Şubat sürecinde YAŞ kararıyla son bulan Deniz Kuvvetler`ndeki 15 yılın hi-kâyesini içeriden okuma fırsatı veriyor.

(…) Acı günleri hatırlamak, insana tekrar acı verir elbette. Buna rağmen vaktiyle unutmayı çok zor başardığım ogünleri şimdi yeniden hatırlamanın acısını yaşamaya cesaret etmem, sırf tarihe belge bırakma ve belki o savruluş insan-ların hâlâ aramızda yaşadıklarına dikkat çekebilme amacına yöneliktir ev bu yüzden yazdıklarımın tamamı katıksız hakikattir.

Mücadele Eden Herkes İçin StratejiH A K A N S E N B ‹ R / Okuyan Us Yayınları

Gerçek şu ki, hoşumuza gitse de gitmese de, hayatta kalmak için stratejinin ne olduğunu bilmekzorundayız. Başkalarını geçmek için yarışan kişi ve kurumların pek çoğu stratejik davranmayıp,özellikle kaçınmaları gereken şeyleri büyük bir verimlilikle yapıyorlar. Sadece bu nedenle bilestrateji onlar için hayati önem taşıyor. Başkalarını geçmek istemeyenler ise, en azından stratejikdüşünenlere karşı kaybetmemek için, stratejik oyunlardan haberdar olmalı ve bu kitabı taşıma ruh-satlı bir silah gibi yanlarında bulundurmalılar…

Mücadele Eden Herkes İçin Strateji, Sun Tzu ve Makyavel’in ışığında, Kurtuluş Savaşı’ndan Kons-tantiniyye’nin fethine, Atilla’dan Napolyon’a, iş ve siyaset dünyasından futbol sahalarına kadaruzanan sayısız örnekle, hayat cangılında savaşan herkese yol gösterecek stratejileri güncel bir bakış açısıy-la bir araya getiriyor.

Liderliğin Felsefesi / İhtilal LiderliğiH A K ‹ D E M ‹ R / Çıra Yayıncılık

Lider, çok sayıda insanı bir çerçeve içinde buluşturabilen ve bir istikamete sevkedebilen insandır.İnsanların çok sayıda olması aynı zamanda çok çeşitli mizaç, kişilik ve şahsiyet özelliklerine sa-hip olması manasındadır. Liderliğin özü, hayatın bütünlüğünü kavrayıp, bütünlüğü oluşturan un-surların hiçbirini ihmal etmeden ve yok saymadan bütünlük istikametinde yerli yerine oturtabilme-sidir. Bunun yolu boşluk bırakmamak veya boşluğu dolduran unsurları organize etmektir. Boşluğudolduran unsurların her zaman doğru ve iyi olmadığı vakıadır. Bu durumlarda yapılması gerekenhayatın o kısmını reddetmek veya o boşluğu dolduran yanlış ve kötü mahiyete sahip unsurlarlamücadeleye başlamadan önce o boşluğu dolduracak alternatif unsurları organize etmektir.

İmha ve iptal edilmesi düşünülen unsurun yerine alternatifi geliştirilmeden ve hayata sürülmedenyapılacak mücadele ters etki yapacaktır. Liderlikteki en görünür özellik, organizasyon (teşkilatçılık)dehası olmalarıdır. Hakikaten hamle adamı olan liderler (fikir adamı olmayan liderler) en büyük maharetleri-ni organizasyon başarılarında göstermişlerdir. Organizasyonun en önemli özelliği, müşterek hayat alanları üretebil-mekte kendini göstermektedir.

Page 118: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

118

Ne Ala Temaşa Yer : Terminal, ‹stanbul Anadolu, 29 May›s 2010, Saat 20:30

Hüzzam Yer : Akün Sahnesi, Ankara, 2 May›s 2010

Alo Orası Tımarhane mi?Özel Tiyatro, yeni sezona uzun süredir hazırlıklarını sürdürdüğü, “Alo OrasıTımarhane mi” adlı oyunla merhaba diyor.Yer: Özel Tiyatro, ‹stanbul Avrupa, 25 Nisan 2010, Saat 20:00 - 18:00

3.Evren Oyun, “Üçüncü Evren’in Umudu” adlı bir süpermarkette geçer. Serine, Dev-rim ve Ayşe uykuyla uyanıklık arasında geçirdikleri bir saat boyunca bu gerçe-küstü süpermarkette ütopyalarını ararlar.Yer: GalataPerform, ‹stanbul Avrupa, 1 May›s 2010 , Saat 15:30 - 20:30

Benim Arkadaşım Yok Doğum gününü tek başına kutlamak zorunda kalan küçük bir çocuk kendisine birarkadaş bulmak üzere yola çıkar. Ama bir türlü kendisine bir arkadaş bulamaz.Yer: Ferih Egemen Çocuk Tiyatrosu Sahnesi, ‹stanbul Avrupa, 03-04 Nisan 2010,Saat 11:00

Karagöz Geri Döndü Karagöz ve Hacivat’ın hikâyesinden, geleneksel Türk tiyatrosu gösterilerineuzanan maceralı bir yolculuğa hazır mısınız?Yer: Fatih Reflat Nuri Sahnesi, ‹stanbul Avrupa, 03.04 Nisan 2010, Saat 11:00

T‹YATRO

‹çimizdeki ZamanTürkiye, Rusya ve Yunanistan’dan foto¤rafç›lar›n 151

eserinden oluflan “‹çimizdeki Zaman” adl› sergi, 27Ocakta ‹stanbul Modern Foto¤raf Galerisi’nde aç›lacak.

Yer : ‹stanbul Modern Foto¤raf Galerisi, ‹stanbul Avrupa,27 Ocak - 16 May›s 2010

Picasso-SuiteVollard GravürlerYer : Pera Müzesi, ‹stanbulAvrupa, 16.02.2010

kültür-sanatkültür-sanat

Page 119: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı

119

OPERA - BALE

Taksi fiöförüfierif Gören’nin 1976 Yap›m› ‘Taksifiöförü’ Güncel Sanat Taraf›ndanYeniden Yorumlan›yor.Yer : ALAN‹stanbul, ‹stanbul Avrupa, 4Mart - 2 Nisan 2010

Dünyan›n En Pahal› ResimleriYer : Cihangir Daire Sanat,‹stanbul, 4 Mart - 3 Nisan 2010

Çıkmaz Sokak Çıkmaz Sokak, Yunanistan’daki ‘Albaylar Cuntası’ döneminde görülen top-lumsal çatışmayı ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan darbe süreçlerini elealıyor.Yer : ‹BB fiehir Tiyatrolar› Kerem Y›lmazer Sahnesi, ‹stanbul, 5 May›s 2010, Sa-at 15:00

Bremen Mızıkcıları Bitti dediğin yer aslında başladığın yerdir. Yeter ki sen iste, gerçek olur bütünhayaller...Yer : Kad›köy Süreyya Operas›, ‹stanbul Anadolu, 4 - 11 Nisan 2010, Saat 11:00

Mata Hari Balesi Yer: Türker ‹nano¤lu Maslak Show Center, ‹stanbul Avrupa, 09 Nisan 2010, Sa-at 21:00, 10 Nisan 2010 , Saat 21:00, 11 Nisan 2010, Saat 15:00

Rossini Menüsü Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Sahnesinde Rossini Menüsü sizlerle...Yer: Kad›köy Belediyesi Süreyya Operas› Sahnesi, ‹stanbul Anadolu, 31 Mart2010, Saat 20:00

La Bohème La Bohème, Kadıköy Süreyya Operası’nda opera severlerle!Yer: Kad›köy Süreyya Operas›, ‹stanbul Anadolu, 6 - 8 Nisan 2010, Saat 20:00

Page 120: Türk Demokrasi Vakfı Enstitü Dergisi XXX Sayısı