113
T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TELİF HAKLARI VE SİNEMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI VE PROBLEMLERİ UZMANLIK TEZİ Sadık KESKİN OCAK – 2008 ANKARA

Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

Citation preview

Page 1: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

 

T.C.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

TELİF HAKLARI VE SİNEMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI VE PROBLEMLERİ

UZMANLIK TEZİ

Sadık KESKİN

OCAK – 2008

ANKARA

Page 2: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

 

T.C.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

TELİF HAKLARI VE SİNEMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI VE PROBLEMLERİ

UZMANLIK TEZİ

Sadık KESKİN

Tez Danışmanı

Sinema Daire Başkanı

Nejat GÖKÇE

OCAK – 2008

ANKARA

Page 3: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

1

 

GİRİŞ

Sinema; sanat ve endüstri etkileşimiyle ortaya çıkmış bir olgudur. Sanat ve

ekonomik yapı arasındaki diyalektik ilişki sinemayı bugünlere taşımıştır.

Sinema, sanatın toplumsal üretiminin bir parçası olarak görülebileceği gibi,

ticari bir olay olarak da görülebilir. Bu konuya bakış açısı, devletin sinemaya

vereceği destek açısından önemlidir.

Sinema, hiçbir sanat dalında olmadığı kadar sermaye ile ilişkilidir. Sinema

endüstrisi tüm dünyada silah ve ilaç sanayinden sonra üçüncü büyük endüstridir.

Dünyada sinemadan sağlanan toplam ciro yaklaşık 200 milyar dolar, Türkiye’de ise

250 milyon dolardır. Böyle büyük bir endüstrinin, ülke tanıtımında en etkili araç olan

sinemanın, tüm dünyada özellikle ABD’de olduğu gibi ülkemizde de önünün

açılması gerekmektedir.

Bu tezin amacı; Türk Sinemasının mali yapısını sistematize etmek, mali

problemlerini ortaya koymak ve öneriler sunmaktır. Bu amaçla her dönem kendi

içinde incelenecek, Türk Sinemasının mali problemleri ortaya konulacak ve öneriler

sunulacaktır.

Bu çerçevede tez üç bölüm içinde değerlendirilecektir. İlk bölümde; sinema-

ekonomi ilişkisi, ikinici bölümde; Türk Sinemasının Mali Yapısı, son bölümde ise;

Türk Sinemasının Mali Problemleri ortaya konulacaktır. Sonuç bölümde ise genel

değerlendirme yapılacaktır.

Page 4: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

2

 

I.BÖLÜM

SİNEMA EKONOMİ İLİŞKİSİ

Sinema sektörü; kendi içinde katma değer yaratan, istihdam yaratan, ülkelerin

yakınlaşmasını sağlayan en önemli sektörlerden birisidir. Sinema; ülkeleri dünyaya

tanıtma, turizm faaliyetlerini hızlandırma ve turizme bağlı tüm yan sanayi ve ticari

sektörlere canlılık kazandırma gibi mali işlevlere sahip kültür ve sanat olayıdır.

Sinema, bir sanat dalı olmasının yanında aynı zamanda bir endüstridir.

Sinema, hiçbir sanat dalında olmadığı kadar sermaye ile ilişkilidir. Sinema

maliyetlerinin yüksek oluşu nedeniyle kapitalist ilişkilerden en çok etkilenen sanat

dalı olmuştur.

Sanat ve kültür politikalarının oluşturulmasında, sinema özelinde gişe

hasılatlarının dikkate alınması(seyirci faktörü), sanatın toplumsal üretiminin bir

parçası olarak görülebileceği gibi, sanatı yalnızca bir metaya indirgeyen sığ bir

yaklaşım olarak da algılanabilir. “Film endüstrisinin yapısını belirleyen, filmin bir

mal olarak alınıp satılma özelliğidir.” (Armes,1998:14)

Sinemanın sanat yanı; fikir, tasarım ve estetik süreçlerini içeren bir sanatçı

ürünü iken; ekonomik boyutu; gişe gelirlerinden yapım maliyetlerine, sinema

teknolojisi, laboratuarları ve ekipmanlarının üretimine kadar büyük bir alanı

kapsamaktadır. Sinemayı endüstri haline getiren de bu süreçtir.

Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde ise görülmektedir ki, sinema endüstrisi

tüm dünyada büyüklüğü itibariyle ilaç ve silah sanayilerinden sonra (bazı

araştırmalara göre silah sanayinden sonra) ilk sırada yer almaktadır. Sinema yapım

faaliyetleri pek çok yan sanayiye (senaryo, özel efekt, ışık, görsel efekt, oyunculuk,

film çoğaltma, dağıtım, pazarlama, catering, nakliye, inşaat, perakende, konaklama,

ekipman v.b.) de hizmet ettiğinden, ekonomik akvitiviteler ve istihdam üzerinde de

önemli bir etkiye haizdir.

Page 5: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

3

 

Dolayısıyla sinema; pek çok yan sanayiye olan katkısı, uluslararası

ilişkilerdeki konumu, toplumun eğitilmesi, bilinçlendirilebilmesi gibi ekonomik,

sosyo-kültürel, sosyo-politik boyutları ile katma değeri ölçülemeyecek kadar önemli,

kendine özgü bambaşka bir sektör durumundadır.

Sinemanın gelişmesinde ve de endüstrileşmesinde kent olgusu önemli bir

yere sahiptir. Sinema diğer sanat dallarından farklı olarak kitle ile bütünleşerek bir

halk sanatı haline gelmiştir. Halk, kentlerde sinema ile buluşma olanağına sahip

olmuşlardır. Gezici sinemalar 1900’lerin başında yerleşik düzene geçmeye

başlamıştır. Kentler iş için insanları kendine çekerken, sinema ucuz eğlence aracı

olarak işsiz güçsüzler için bir eğlence aracı olmuştur. Böylece sinema, diğer sanat

dallarından farklı olarak alt sınıfa dayanarak gelişimini göstermiştir. Bunu fark eden

girişimciler, sinemanın endüstrileşmesini sağlamışlardır.

Sinema genel ekonomin ve kendi iç dinamiklerinin etkisiyle yapılanmıştır. Bu

yapılanma temel olarak yapım, dağıtım, gösterim süreçlerini içermektedir.

Sinemanın endüstri olabilmesi, içinde yer aldığı kültürün, iktisadi yapının ve

toplumun özelliklerine bağlı olduğu kadar, ekonomik olanaklarını ve dinamiklerini

geliştirip yapılandırabilmesine de bağlıdır. Sinema endüstrisinin yapım-dağıtım-

gösterim yapılanması tarihsel bir süreç içinde tamamlanmış, ekonomik bir sektör

olarak oluşumu ise 1895-1910 yılları arasında gerçekleşmiştir.

Page 6: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

4

 

II. BÖLÜM

TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI

Türkiye’de sinema endüstrisinin tarihi genellikle film yapımı ile

başlatılmaktadır. Ancak, Türkiye’de sinema 1896’da gösterimle başlamış ve

Osmanlı’nın son dönemine denk düşen sinemanın Türkiye’deki ilk yılları, özellikle

yabancı film dağıtımının ve gösteriminin baskın olduğu bir dönem olmuştur.

Ekonomik ve siyasal şartlar altında kendi iç dinamikleriyle şekillenen Türk

Sineması, Türkiye’nin iktisadi tarihine ve kendi iç dinamiklerine bağlı olarak şu

şekilde dönemselleştirilebilir(Erkılıç,2003:10).

1) İlk dönem: Sinema ile tanışma ve resmi kurumlar (1896-1922)

2) Özel yapımevleri (1922-1949)

a. Özel yapımevleri ve Muhsin Ertuğrul tekeli (1922-1939)

b.Özel yapımevlerinden sektörel oluşuma geçiş(1939-1949)

3)Sinemanın sektör olarak varlığı(1950-1980)

a.1950-1960 yapımevleri-yapımcılar dönemi

b.1960-1970 bölge işletmeciliği üretim tarzı

c.1970-1980 bölge işletmeciliği üretim tarzının sonu

4) Farklı üretim tarzlarının birbirine eklemlenmesi

a. 1980-1990 video işletmeciliği

b. 1990-2007 yeniden yapılanma

Page 7: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

5

 

2.1 Sinema İle Tanışma

Öncelikle sinemanın ilk yıllarına ait çalışmaların devam ettiğini belirtmek

gerekmektedir. Dolayısıyla verilen her ad, her tarih, her an değişebilmektedir.

İlk dönem; sinemanın ilk yıllardaki serüvenini, resmi kurumlar aracığıyla

belge film üretiminden düzenli konulu film üretimine geçişi içerir. Cumhuriyet’in

kurulduğu 1923 yılına kadar yalnızca onsekiz film yapılmıştır.

Türkiye, sinemayla Lumiere Kardeşlerin kameramanlarından Alexandre

Promio’nun Haliç ve Boğaziçi’nde(1897) çekim yapılmasıyla

tanışmıştır(Şekeroğlu,1897). 1897 yılında halka açık ilk gösterinin, Weinberg

tarafından Sponeck Birahanesi’nde yapıldığı yaygın bir kanı iken, İzmir’de

yayımlanan Ahenk Gazetesini inceleyen Beyru, ilk gösterimin 1896 yılında İzmir’de

gerçekleştiğini ileri sürmektedir(Beyru,2000:257). Çoğu kaynağa göre; Türk Sinema

tarihinin başlangıcı, 1914’te Fuat Uzkınay tarafından çekilen “Ayastefanostaki Rus

Abidesi’nin Yıkılışı” adlı film ile olmuştur.

2.1.1 Sinema Salonlarının Durumu

Filmlerin seyirciyle buluştuğu ilk yer sinema salonlarıdır. Sinema salonları,

kültürel ve sosyo-ekonomik açıdan gelişmişliğin göstergesi olmakla beraber sinema

ekonomisin hayata geçtiği ve sıcak paraya dönüştüğü yer olma özelliği taşımaktadır.

Başka bir deyişle, sinemanın seyirciyle, devletle(vergi) ilişkiye girdiği yer sinema

salonlarıdır(Erkılıç,2003:16).

İlk yerleşik sinema olan Pathe Sineması Weinberg tarafından 1908 yılında

açılmıştır. Başta Beyoğlu/Pera olmak üzere İstanbul’da kısa sürede yerleşik sinema

sayısı artmıştır.

Page 8: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

6

 

Sinema salon sayılarında özellikle 1908’den sonra artış gözlenmiştir. Bu

dönemde sinemaların birçoğunun ya azınlıkların ya da yabancı işletmecilerin elinde

olduğu görülmektedir. Cevat ve Murat Boyer kardeşler, Fevziye Kıraathanesi sinema

salonunu, Milli Sinema yapmışlardır (1914). Yine aynı yıl içinde Kemal ve Şakir

Seden Kardeşler ile amcaları Ali Efendi ortaklığında, Ali Efendi Lokantası’nda aynı

adla bir sinema açmıştır.

Cemil Filmer’den öğrendiğimize göre sinema 1920’li yıllarda iyi gelir getiren

bir iş alanıdır. Gazete ilanı etkilidir ve seyirciyi salona çekmektedir. Haftalık gelir

250 lira, sinema ise 5-10 kuruştur (Filmer,1984:98-103).

Sinema, İstanbul’un yanı sıra özellikle İzmir ve Trabzon gibi Anadolu

kentlerinde de kendine yer bulabilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’dan

sonraki en önemli ticaret ve kültür merkezi olan İzmir’de 1908 yılından itibaren

yerleşik sinema salonları açılmıştır.(Makal,1999) Sinemanın karlı bir iş olduğu

İzmir’de yoksul insanlara yardım amacıyla özel gösteriler yapılarak gelirinin

yoksullara dağıtılmasından anlaşılmaktadır. İşgal altındaki İzmir’de 1920-1921

yılları arasında çoğu azınlık ve yabacıların olmak üzere 17 sinema salonu

bulunmakta ancak bunun 13’ü işletilebilmektedir. 1922’de İzmir’de yaşayan

Rumların ve Yunanlılar’ın kaçışıyla salon sayısı 5-6’ya inmiş ve bu sinemalar

gösterecek film bulamaz olmuşlardır.

Sinema, 1909 yılından itibaren Doğu Karadeniz’de kendine yer bulmuştur.

Pilosyon adındaki gayrimüslim, 1909 yılında Trabzon’da Osmanlı Sinematograf

Şirketi adıyla bir şirket kurmuştur (Beyoğlu,2001:47).Bu dönemde Karadeniz’deki

sinemaların belediye ile vergi sorunları yaşanmıştır. Sinema sahipleri Dahiliye

Bakanlığına itiraz ederler. Sinemacıların en büyük sorunlarından biri olan rüsum,

1909 yılında Trabzon ve Giresun’da da problem olmuştur.

Pilosyon; belediyeye 3000, ilanların pullarından dolayı Düyun-ı Umumiye’ye

3000, temettü adıyla Maliye’ye 500 olmak üzere senelik 6500 kuruş vergi

ödemektedir. Bu vergilere ek olarak, 50 paraya(5 krş) satılan sinema biletlerine

karşılık 20’şer paralık Hicaz Demiryolu İane İlmühaberi yapıştırılması mecbur

tutulmuştur. Bu da örneğin Pilosyon’un hasılatının % 40’ına el konması anlamına

Page 9: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

7

 

gelmektedir. Bu dönem Avrupa’da temettü(kazanç) vergisi alınmadığı göze

alındığında, vergi oranın ne kadar yüksek olduğu görülmektedir. Pilosyon, biletlere

yardım pullarının yapıştırılmasını haksız ve adaletsiz bulmaktadır. Bunun Pathé

Fréres ve Gaumont gibi şirketlere karşı rekabeti imkansız kılarak, meydanı yabancı

şirketlere bırakmak anlamına geldiğine dikkat çekmiştir. Pilosyon bu uygulamanın,

hem fakir halkın sinemadan mahrum edilemesi, hem de bu işin sadece ecnebi

şirketlere bırakılmasını sağladığını belirterek, biletlere Hicaz İane İlmühaberi

pullarını yapıştırmak yerine, yalnızca belirli bir vergi konarak adaletin sağlanmasını

istemiştir. Hükümet, bu isteği olumlu bulmuş, Hicaz İane İlmühaberi pullarını

kaldırmış, yalnızca Darü’l-acez İanesi yapıştırılmıştır(29 Mayıs 1909). Pilosyon’un

sinema işini yabancı şirketlere bırakılmaması konusunda yaptığı vurgu, dönemin

sosyo-politik açısından önemlidir.

Giresun’da I.Dünya Savaşı yıllarında sinema biletlerine belediye vergi

koymuştur. 1919 yılında Madam Pavlidi’nin işlettiği ve daha sonra Lale Sineması

olan sinemadan aylık 1000 kuruş vergi istenmiştir. Pavlidi’nin Dahiliye Nezaretine

şikayeti üzerine belediyeye soruşturma açılmış, vergiden vazgeçilmiştir

(Beyoğlu,2001:48).

Sinemanın ilk yıllarından itibaren rüsum adı altında alınan verginin hep sorun

olduğu görülmektedir.

2.1.2 İlk Kurumlar ve Filmler

I.Dünya Savaşının başladığı günlerde yedek subaylığını yapan Fuat Uzkınay,

Türk Sinema Tarihinin ilk filmi olan “Ayastefanostaki Rus Abidesinin Yıkılışı” 14

Kasım 1914’te çeker.

Page 10: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

8

 

Yönetmenliğini ve senaryosunu Celal Esat Arseven’in üstlendiği “Koruyan

Ölü”, 1917’de yurtdışında çekilen ilk film olarak tarihe geçmiştir. İlk konulu film

denemesi olan “Leblebici Horhor Ağa”nın çekimi ise, 1916 yılında başrol

oyuncularından birinin ölümüyle yarım kalmıştır. Sedat Simavi’nin 1918 yılında

çektiği “Alemdar Mustafa Paşa”, ilk tarihi belgesel film denemesi olmuştur

(www.40ikindi.com).

Film işletmeciliği özellikle yabancı ve gayrimüslim nüfus tarafından

yapılırken, sinema üzerine ilk kurumsallaşma devlet eliyle gerçekleştirilmiştir.

Almanya gezisinde propaganda ve eğitim amacıyla sinema aygıtının kullanımını

gören Harbiye Nazırı Enver Paşa, orduda da benzer bir kurumun kurulmasını

istemiştir. Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD) askeri konularda film yapmak

amacıyla 1915’te kurulmuş ve başına Weinberg getirilmiştir.

Weinberg ve Uzkınay MOSD’da çeşitli savaş, manevra vb. belge filmleri

çekmiş, bununla yetinmeyip konulu filmlere de yönelmişlerdir.

1913’te kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti (MMC) yarı-askeri bir

kurumdur ve sivil halkın orduya desteğini sağlamak amacındadır. Çeşitli aktiviteler

yapan cemiyetin, kuruluş sözleşmesinin l5.maddesinde yer alan “konser, tiyatro,

müsamere vesaire” düzenlemek ibaresinden hareketle film gösterileri

gerçekleştirilmiştir. (Polat,1998:193) MMC’nin üyelerinden biri olan Sedat Simavi,

cemiyet başkanı Dr. Hikmet Hamdi Bey’i öykülü film yaparak gelir kazanmak

konusunda ikna etmiştir (Çalapala,1946). Divanyolu’nda bu amaçla bir stüdyo

kurulmuş ve Simavi, burada “Pençe” (1917), “Casus” (1918) adlı filmleri çekmiştir.

Bu filmler, ülkemizde çekilen ilk konulu uzun metraj filmlerdir.

I.Dünya Savaşı bitiminde, önce MOSD daha sonra MMC’nin faaliyetlerine

son verilince, kullanılan araçların işgal kuvvetlerinin eline geçmemesi için savaşta

yaralanmış askerlere yardım amacıyla kurulmuş yarı-resmi bir kurum olan Malul

Gaziler Cemiyeti'ne devredilmiştir. Malul Gaziler Cemiyeti (MGC) 1919 yılında film

yapımına başlamıştır. Cemiyet yalnız film çekmekle kalmamış, sinema ile ilgili

cihazlar satan bir dükkan da açmıştır.

Page 11: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

9

 

Bu dönemde sinema para getiren bir olaydı. I.Dünya Savaşı yıllarında

yurtdışında yaşayan Celal Esad Arseven, anılarında para kazanmak için film

yaptıklarını belirtmiştir (Arseven,1993:144).

MGC’nin ilk filmi, Hüseyin Rahmi Gürpınar uyarlaması olan

“Mürebbiye”yi(1919) Ahmet Fehim Efendi çekmiştir (Fehim,2001:139) MGC’nin

ikinci filmi ise yine aynı yılda yapılan “Binnaz”dır. “Binnaz”, 500 liraya malolmuş,

seyircilerin büyük ilgisini çekmiş, yalnız İstanbul'da on katı kazanç sağlamış,

İngiltere’ye bir iddiaya göre de Amerika’ya gönderilmiş olması sinemanın karlı bir iş

olduğunu ispatlamaktadır.

2.1.3 Değerlendirme: Veriler ve Yorumlar

Almanya’yı örnek alarak oluşturulan MOSD, yine Almanya’daki gelişmeleri

izleyememiş; onun gibi endüstrileşememiştir. MOSD’un aygıtları çeşitli yarı askeri

kurumları dolaştıktan sonra yine MOSD’a dönmüştür.

Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılına kadar yalnızca onsekiz film yapılmıştır.

Sinema seyirciyle kurduğu bağ ile ekonomik bir alan olduğunu göstermiştir.

Özellikle Binnaz’ın başarısı bunun en tipik örneğidir

Sinema işletmeciliği ya azınlıkların ya da yabancıların elindedir.

Bu dönem içerisinde İstanbul’da 32 devamlı, 12 yazlık olmak üzere 44

sinema vardır(Çavdar,2001:49). Ayrıca İzmir, Trabzon, Giresun ve Ordu’da sinema

salonu olduğu bilinmektedir.

Yapılan filmlerin, ham film girdisinin ve laboratuar teknik malzemelerinin

nereden ve nasıl sağlandığına dair bugüne kadar ulaşılmış bir belge yoktur.

Sinema salonlarında vergi sorun olmaktadır.

Page 12: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

10

 

2.2 Özel Yapımevleri ve Muhsin Ertuğrul Tekeli

Türkiye sinemayla savaş yıllarında tanışmış, konulu filmler yarı-resmi

kurumlar tarafından yapılmış, halk sinemayı benimsemeye başlamış ve sıra yerli özel

yapımevlerinin kurulmasına gelmiştir. Kurtuluş mücadelesini başarıyla tamamlayan

ülke yeniden yapılanmaya başlamıştır. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yeni kurumlar

kurulmaya başlanmıştır. Yarı-resmi kurumlardan sivil yapımevlerine geçilmesi

sinemanın da kendi kurumlarını oluşturmaya başladığının göstergesidir. Bu döneme

ilk yapımevi Kemal Film (1922) ve İpek Film (1928) damgasını vururken yönetmen

olarak tek isim 17 yıl boyunca Muhsin Ertuğrul’dur.

1914’te Ali Efendi Sinemasına sahip olan Seden Kardeşler ilk yapımevinin

kurulmasına da öncülük ederler. Böylece, Türk Sinemasının işletmecilikten

yapımcılığa geçişinin de öncülüğünü yaparlar. Millet Tiyatrosu ve Üsküdar Park

Sinemasını çalıştıran “Sinema İşleri Şirketi” (Ali Efendi, Hacı Ömer Efendi, Şakir ve

Kemal Bey) ile film yapım işine girer. Şirket, 1922 yılında 11.000 sermaye ile

kurulmuştur.

Ertuğrul ile Kemal Film’in ilk yapımı gerçek bir olaydan yola çıkmış olan

“İstanbul’da Bir Facia-i Aşk”(1922) adlı filmdir. Film seyirciden büyük ilgi görmüş,

yerli film üretimine ve yerli filme ilgiyi artırmış ve Beyoğlu’nun en büyük

sinemasında yapılan ilk gösterimin geliri filmin maliyetini

karşılamıştır(Ertuğrul,1989:299). Filmin başarısı üzerine Ertuğrul, Kemal Filme bir

stüdyo yaptırmayı teklif etmiş ve şirket bunu uygun görerek çalışmalara başlamıştır.

Ertuğrul, bu stüdyoda Kemal Film’in ilk çalışması olan Yakup Kadri

uyarlaması “Nur Baba”yı çekmiştir (1922). Halide Edip uyarlaması “Ateşten

Gömlek” (1923), Kurtuluş Savaşı sırasında aşk, Türk kadın oyuncuları gibi

özellikleri ile seyirciden olumlu tepki alırken Kemal ve Şakir Kardeşlerin de

yapımcılığı öğrendiklerini göstermiştir(Ertuğrul,1989:303).

Page 13: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

11

 

Ertuğrul daha sonra çektiği “Leblebici Horhor” (1923) ve “Kızkulesi’nde Bir

Facia” (1923) adlı filmler başarılı olmamıştır. Bu durum Ertuğrul ile Kemal Bey’in

arasını açmış, Dikimevi’ndeki yönetici ve oyuncular arasındaki tatsız bir olay bahane

edilerek stüdyo kapatılmıştır.

Ertuğrul’un bu ilk dönemi, Kemal Film’in de ilk dönemini oluşturmaktadır.

Kemal Film, 1951’de yeniden yapımcılığa başlayana kadar film ithalatçılığına ve

sinema salonu işletmeciliğine devam etmiştir.

Burada sinema ekonomisi açısından belirleyici bir öğe karşımıza çıkmaktadır:

İşletmecilikten yapımcılığa geçen şirket, işler kötü gidince yapımcılıktan çekilmiş,

ithalat ve işletmeciliğe geri dönmüştür. Bu iki açıdan önemlidir. Birincisi Türk

sinemasının işletmecilik ve ithalatçılığa dayanan ekonomik yapısını göstermesi

açısından; ikincisi ise yapımcılığın ana sermayesinin yine sinemadan ithalat ve

işletmecilikten gelmesine karşın eğer yapımevi kendi kendini amorti etmezse,

sinemanın diğer alanına geri dönülebilmesi bakımından.

2.2.1 Döneme Ait Tarihi Belgeler

Kurtuluş Savaşı kazanılmış, daha Cumhuriyet ilan edilmeden, ülkenin

yeniden inşası için çalışmalar başlamıştır. Bu durum içerisinde, devlet sinemadan

yararlanmak istemiş, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında gerçekleştirilen I.İzmir

İktisat Kongresi’nde Ziraat ve Maarif Meselesi bölümünde halkın eğitimi için

sinemadan yararlanılması gündeme gelmiştir. Ziraat ve Maarif Bölümü’nün

9.maddesi şöyledir(Ökçün,1968:391):

“Ahlaka aykırı olanları yasaklamak koşuluyla, ziraat, sanayi, coğrafi, iktisat ve sağlık ile ilgili sinema filmleri göstererek köylülere gereken yararlı bilgileri vermek ve köylerin istatistik bilgilerini saptamak ve uygulamak, konferanslar vermek üzere, şimdilik her livada (beldede) birer gezici Ziraat okulu açılması.”

Page 14: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

12

 

Bu maddeden anlaşılacağı üzere devlet sinema sanayine yatırım yapmayı

düşünmemektedir. Ancak; daha Cumhuriyet ilan edilmemişken, devletin halkı

ğitmek amacıyla sinemayı kullanma düşüncesini, sinema için olumlu bir adım olarak

görmek gerekir.

Döneme ait bir diğer belge ise; Amerikan gizli belgeleridir. Türk Sineması

üzerine hiçbir kişi ya da kurum istatistiki bilgi ve belge tutmazken, Amerikalılar

Hollywood’un dünyaya açılma sürecinde, 1926 yılında İstanbul/Türkiye piyasasını

araştırmışlardır (Duru,2001:253-260). Alan, piyasa araştırması yapmak, başka bir

deyişle dünyadaki eğilimleri öğrenmek ve pazar payını sorgulamak, endüstrileşmenin

ve kurumsallaşmanın en önemli göstergelerini oluşturmaktadır. Raporda; sinemanın

ülke geneline dağıldığı, Türk filmlerine seyircinin ilgisinin olduğu, biletlerden çeşitli

belediye vergisi ve rüsumu alındığı belirtilmiş, Amerikan filmlerinin korsan olarak

Avrupa’dan getirildiğine vurgu yapılmış, İstanbul’da resmi bir temsilcinin olmasının

filmlerin izinsiz gösterilmesini engelleyeceğini ileri sürmüştür. Rapor, Türk Sinema

piyasasının Amerikan Sinemasının yerleşmesi açısından oldukça uygun olduğunu

vurgulamaktadır.

Asker emeklisi ve sinema sanayi uzmanı Naci Bey’in 1929 yılında Siirt

Milletvekili Mahmut Bey’e, Meclis'te görüşülmek üzere sunduğu, Türkiye’de

sinemanın durumunu ve ne olabileceğini anlatan rapor, sinema üzerine hazırlanan ilk

çalışma olması açısından tarihi bir öneme sahiptir(1984,Film Market:8-9).

Sinema endüstrisinin geleceğini görebilen Naci Bey’in saptamaları ve

önerileri şöyle değerlendirilebilir: Devlet yurtdışında olduğu gibi kendi sinemasını

kontrol etmeli, desteklemeli ve korumalıdır. Film işletmeciliği azınlıkların elinde

olduğu, Yahudilik, Hıristiyanlık propagandası içeren ve genel ahlakı bozacak

nitelikli olan ithal filmlerin denetimi için sinema ile ilgili bir kurumun kurulması

zorunludur. Bunun için de yurt çapında yaygınlaşmış olan Tayyare Cemiyeti’nin bir

tekel olarak film işlerini yürütmesinin hem ekonomik hem de kültürel olarak ülkeye

yararlıdır. Yerli film üretimi gereklidir. Konulu filmler ile kendimizi yurt dışına

tanıtabileceğimiz gibi, öğretici filmler ile öğrenciler ve toplum eğitilebilir.

Page 15: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

13

 

Dünyadan sinema endüstrisi örneklerinin verilmesine karşın, Türkiye’de nasıl

bir sinema endüstrisi kurulacağına dair herhangi bir saptamaya rastlanmamaktadır.

Naci Bey, işin kurumsallaşmasından çok, ticareti ile ilgilenmiş ama bu bile, 1929

yılında düşünülüp, rapor halinde Meclise sunulması açısından oldukça önemli bir

belge oluşturmuştur.

2.3 İpek Film ve Stüdyo Kurulması

Kapalıçarşı’da ipekçilik yapan, Eminönü’nde bonmarşe işleten ve fotoğraf,

sinema araç-gereçleri satan İpekçiler, 1920’li yılların başından itibaren film

işletmeciliği ve ithalatçılığı ile uğraşmaya başlamışlardır. Kemal Film’in

yapımcılıktan çekilmesinden sonra boş kalan alanı İpek Filmi kurarak doldurmuş ve

1928-1939 yılları arasında bu alanda ülkedeki tek yapım şirketi

olmuştur(Erkılıç,2003:38).

Muhsin Ertuğrul, 1928 yılında Sovyetler Birliği’nden ülkeye döndükten sonra

İstanbul Şehir Tiyatroları’nın başına atanmıştır. İpek Film yönetmen Ertuğrul’la

anlaşmıştır. Buna göre; tiyatro mevsimi bittiğinde boş kalan oyuncularla tiyatro

oyunlarını beyazperdeye aktarmışlardır.

İpekçiler sinemaya sesin gelmesi üzerine yeni filmlerini sesli çekmeye karar

vermiş, Türkiye’de sesli filmin teknik koşulları hazır olmadığı için bir ortak yapıma

yönelmişlerdir. Dış sahneler İstanbul, Yunanistan ve Mısır’da, iç sahneler ve

seslendirme işlemleri Fransa’da yapılan “İstanbul Sokaklarında” hem ilk sesli

filmimiz hem de ilk ortak yapımımız olmuştur (Türk- Yunan-Mısır). Filmin,

seyirciden büyük ilgi görmesinden etkilenen İpekçiler, Ertuğrul’un yönlendirmesiyle

stüdyo kurmaya karar vermişlerdir.

Page 16: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

14

 

İpekçiler, Nişantaşı’ndaki bir ekmek fabrikasını alarak stüdyo haline

getirmişlerdir. Ertuğrul’un yönetiminde gerçekleştirilen stüdyo Alman teknik

adamları tarafından gününün teknolojik imkanlarına uygun olarak donatılmıştır.

İpekçiler, 1932 yılında Alman sistemine göre sesli çekim yapmaya uygun bir

stüdyo kurarak, Türk Sinemasında en büyük yatırımı gerçekleştirmişlerdir. Bu,

ayrıca 1943 yılına kadar sürecek olan Türk Sinemasının sesli döneminin başlangıcı

olacaktır(Erkılıç,2003:40).

2.3.2 Türkiye Sinema ve Filmcileri Birliği

1932 yılında İstanbul’da Türkiye Sinema ve Filmcileri Birliği adlı, sinema ve

filmciliğin gelişimi ve ilerlemesi için çalışmayı amaçlayan bir dernek

kurulmuştur(Akçura,1995:132). Kurucu üyeleri dönemin ithalatçıları ve

işletmecilerinden oluşan dernek, ilk sinema örgütlenmesidir.

Dernek, filmcileri hukuki olarak korumak, hükümet ile ilgili işlerde

savunmak, kendi aralarında oluşabilecek sorunları çözmek, sinema ve filmcilik

üzerine konferans vermek, yabancı ülkelerdeki benzer kuruluşlarla ilişkiler kurmak

gibi çalışmaları amaçlamıştır. Dernek, üyelerini ithalat girdileri ve işlettikleri sinema

salonlarının durumuna göre sınıflayıp ona göre aidat almaktadır. Dernek olumlu

karşılanmış ancak 1933’te Halil Kamil’in Amerika ziyaretinde kendisini “Türkiye

Sinema ve Filmcileri Umumi Mümessili” olarak tanıtması gerekçesiyle, yönetimin

istifasını takiben dağılmıştır(Erkılıç,2003:41).

Page 17: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

15

 

2.3.3 Atatürk’ün Sinemaya Katkısı

Atatürk’ün film izlemeyi sevdiği(Erksan,1989), sevmenin ötesinde okuma-

yazma oranının çok düşük olduğu Türkiye’de filmler aracılığıyla halkı eğitmek

isteğini 1923 İktisat Kongresi’nde gösterdiğini, bunun uygulamasını da 1932’den

itibaren halkevlerinde düzenli tüm gösterimleriyle (eğitim amaçlı haber tanıtım ve

kısa filmler vb.) ortaya koyduğu bilinmektedir(Duruel,2002). 1935 yılında 124

halkevinde toplam 713 film gösterilmiştir; 1950 yılında kapanan Halkevlerinin

hemen hemen her birinde 16 mm’lik göstericiler mevcuttur(Korkmaz,1997).

Belediye vergisi, 1930’larda da sorun oluşturmaktaydı. Belediyeler her

biletten % 33 vergi alıyordu. Atatürk, bir film izlerken salonun boş olduğu görmüş ve

vergiyi % 10’a indirmiştir.

Atatürk sanatçılara verdiği bir davette Muhsin Ertuğrul’a “Devlet Reisi olarak

size soruyorum: Hükümetten ne gibi yardım istersiniz.”diye sormuştur. Ertuğrul’un

yanıtı sinema açısından oldukça çarpıcıdır: Beni en çok ilgilendiren bizden sonraki

tiyatronun durumuydu. Onun için benden cevap bekleyen Gazi Mustafa Kemal’e

“Bir tiyatro mektebi istiyorum Paşam!” diyebildim.(Ertuğrul,1989:306) Ertuğrul

böylece belki de sinemanın önündeki en büyük şansı değerlendiremediği gibi,

geleceğini de engellemiştir. Ertuğrul hep tiyatrocu olmuş, sinemayı ek bir iş olarak

görmüştür(Erkılıç,2003:43).

2.4 Özel Yapımevlerinden Sektörel Oluşuma Geçiş

Bu dönem içersinde sansür yasası, İpek Film dışında, Ha-Ka Film, Ses Film,

Atlas Film gibi yapımevlerinin yapımcılığa başlaması; sessiz film çekip dublaj

yapma yönteminin benimsenmesi; 1948 vergi indirimi; Mısır ve Amerikan

filmlerinin etkisi sinema alanındaki başlıca karakteristik olaylardır.

Page 18: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

16

 

2.4.1 Yeni Yapımevlerinin Kurulması

İpekçi ve Ertuğrul’un tekeli, Halil Kamil’in 1934’te Türk Film Stüdyosu

olarak kurduğu şirketi sonradan Ha-Ka Film (1937) yapmasıyla son bulmuştur.

Yönetmen Faruk Kenç ile anlaşan Halil Kamil, Sovyet teknisyenlere yaptırdığı

garajdan bozma stüdyoda konulu film çalışmalarına başlamıştır.

Necip Erses’in kurduğu Ses Film, dublajcılıktan yapımcılığa geçmeye karar

verir. İthalat, dublaj ve işletmecilik yapan Ses Film’in ilk filmi ironik bir şekilde

sessiz çekilen: “Dertli Pınar” (1943) olur. Kenç, kamera ve stüdyo bulamayınca

çözümü sessiz çekmekte bulmuş ve filmi baştan sona kadar sessiz çekmiştir.

Bu dönemde sektöre daha birçok yeni yapımcı ve yönetmen girmiştir. Faruk

Kenç ve Turgut Demirbağ gibi bazı yönetmenler de yapımevi kurmuşlardır. Bu

dönemde oluşan yapımcı-yönetmen modeli halen günümüzde de devam etmektedir.

Ayrıca bu dönemde yüksek sermayeli, modern yapımevleri ve stüdyolar kurulmuştur.

2.4.2 1948 Vergi İndirimi

Atatürk’ün talebiyle % 33’ten % 10’a düşürülen eğlence resmi, Atatürk’ün

ölümüyle %75’e yükseltilmiştir. 1948 yılında Belediye Gelirleri Kanunu’nda yapılan

değişiklikle bu oran yabancı filmler için % 70, yerliler için ise % 25 olarak

değiştirilmiştir. Bu indirim iştah kabartmış, birçok yapımevi ve sinema çalışanı alana

girmiştir. Yerli filmlerden alınan eğlence vergisinin düşük olması nedeniyle,

Anadolu sinemaları yabancı filmlerden uzaklaşarak yerli yapımlara yönelmiştir.

Özellikle 50’li yıllarda olumlu ve olumsuz birçok özelliğini gösterecek olan bu vergi

indirim aynı zamanda sinema ekonomisi açısından bir dönüm noktası olmaktadır.

Page 19: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

17

 

2.4.3 Dönem Raporları

Bu bölümde, Fikret Adil’in notlarındaki sinema raporu, Yerli Film Yapanlar

Cemiyeti Raporu ile Amerikan Elçiliğinin tuttuğu sinema raporu değerlendirilecektir.

Fikret Adil Sinema Notları

1901-1973 yılları arasında yaşamış olan yazar Fikret Adil’in tuttuğu sinema

notlarından 40’lı yılların sonunda Türk sinemasının durumunu

öğreniyoruz.(Akçura,1991:85)Adil, hem dönemin ekonomik verilerini saptamış hem

de eksiklikleri belirterek çözüm önerileri sunmuştur:

180 sinema salonu olduğu, 60 şehirde film gösterildiği, filmlerin vasati 100

lira olduğu, Türkçe dublaj yapılmış film 400 lira olduğu, yabancı bir filmin 7000

liraya kadar alındığı belirtilmiştir. Bir filmin Türkçe dublajı 7000, musikili ise 9000

lira, dublaj için stüdyo kirası ise 3500 liradır. Stüdyo kirası 10.000 lira. Yerli filmin

maliyeti 30-35 bin TL’dir.

Yerli film yapmak için 3 stüdyo var. İpek Stüdyosu, Ses Film Stüdyosu ve

Halil-Kamil Stüdyosu. Dublaj için Marmara Stüdyosu ile Doğan Stüdyosu. Sesli film

stüdyosuna ihtiyaç olduğu, bunun için ise 350.000 lira gerekiyor. Sinema sektöründe,

rejisör, makyajcı, dekoratör, elektrikçi, operatör, prodüksiyon şefi, ses mühendisi

elemanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu elemanlar asgari 3 yıl stüdyoda çalışmak

zorunda olmalıdır. Bu iş için kaynak olarak Basın Yayın Umum Müdürlüğü’nün her

yıl 300.000 lira bütçesi olduğu ve bunun gereksiz yere kullanıldığına dikkat

çekilerek, bu iş için kaynak olabileceği belirtiliyor. Sinemaya başka sanayi

kollarından finans desteği olması gerektiği belirtiliyor. Sinemanın sorunlarının

çözümü için: Kültür işi olarak ele alınması gerektiği, dışarıdan gelen filmler

azaltılarak ihracata önem verilmesi gerektiği, dış satışın hiç olmazsa komşularla

gerçekleştirilebileceği ve kültürel bir propaganda olarak değerlendirilmesi gerektiği,

dış pazarlarla gelir kaynağı yaratılabileceği belirtiliyor.

Page 20: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

18

 

Yerli Film Yapanlar Cemiyeti Raporu

1946 yılında “Yerli Film Yapanlar Cemiyeti” ile “Sinemacılar ve Filmciler

Cemiyeti” adlı iki yeni dernek sinemamızdaki örgütlenme çabaları olarak karşımıza

çıkar. Yerli Film Yapanlar Cemiyeti’nin kuruluş sözleşmesinde ve daha sonra

“Filmlerimiz” adlı broşüründe yer alan bildiride devletin, endüstri şekline gelmesi

zorunlu olduğu belirtilen bu sanat dalına yardım etmesinin şart olduğu

vurgulanmaktadır(Scagnamillo,1989:97-98). Bildiride Türk Sinemasının iç pazara

mahkum oluşunun sorunlarına dikkat çekilerek sinemanın kalkınması için yapılan

öneriler şunlardır:

Yapımcılara göre filmler 40-60 bin liraya mal olmakta (1946-1948), aynı film

muhtelif şehirlerde en çok 85 sinemada gösterilerek 40-50 bin lira

toplayabilmektedir. Her yönden yardıma ve yapılanmaya ihtiyacı olan yerli film

sanayisinin kalkınabilmesi için;

1- Telif ve tercüme eserleri kazanç vergisinden muaf tutan kanun, bu sahada da

uygulanmalı ve filmlerin satış-icrar(işletme) gelirleri de kazanç vergisinden muaf

tutulmalıdır.

2- Yerli filmde çalışan artist, müzisyen, teknisyen ve bütün sanatçılar kazanç

vergisinden muaf tutulmalıdır.

3- Herhangi bir sinemada yerli film gösterildiği sürece, biletler üzerinden

alınmakta olan %75 temaşa vergisi ya tamamen kaldırılmalı, ya da tiyatro, konser ve

yabancı sanatçıların gösterileri sırasında alınmakta olan orana (%20) indirilmelidir.

4- Yeni stüdyolar kurulabilmesi için dışarıdan getirilecek araç ve diğer

malzemelerle, boş sinema filmi gümrük resminden muaf tutulmalıdır.

Amerikan Belgelerinde Türk Sineması

Amerikan İstanbul Elçiliği görevlilerinden Zissi Hadji Savva ve P.C.

Hutton’ın hazırladığı 1946-1949 yıllarını içeren raporlardan Türk sineması üzerine

özetle şu bilgileri ediniyoruz:

Page 21: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

19

 

1946-47 yıllarında Amerikan, İngiliz, Yunan, Mısır, Rus, Fransız, İsveç,

İsviçre, İtalya ve Hollanda’dan film ithal edilip bunlara sırasıyla 266.254TL ve

159.115 TL harcanırken, aynı yıllar Kıbrıs, Mısır, Yunanistan ve Fransa’ya film

satımı gerçekleştirilip sırasıyla 18.903 ve 55.079 TL gelir sağlanmıştır. Yani film

ithalatına harcanan para film ihracının yaklaşık 1946 yılı için 8, 1947 yılı için 5

katıdır. Türkiye dış pazara film satan bir ülke olmaktan çok, dış pazardan film ithal

eden bir ülke görünümündedir. Ayrıca Türkiye uluslararası telif protokolünde yer

almadığı için telif haklarını koruyan herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Türk film endüstrisinin karakteristik problemi olanaksızlık ve deneyimli

eleman eksiğidir. Ham film malzemesi üretimini yapacak imkanlar yoktur.

Hükümetin yerel film üretimini destekleyen herhangi bir yasal girişimi

bulunmamaktadır. Yapımcılar yerli filmlerin vergiden muaf olması ya da en azından

yabancı filmlere oranla daha az vergi alınması için yasal bir düzenleme önerisini

onaylatma girişimindedirler. Yerli sinemacılara göre vergi oranı yüksektir. 1948

vergi indirimi öncesinde net bilet fiyatının % 75’i vergi olarak alınmaktadır.

Türkiye’de film endüstrisinden elde edilen gelire dair (yapım, dağıtım, gösterim)

herhangi rakamsal bir veri yoktur. Ticari tahminler bu rakamın 20.500.000 TL

olduğu yönündedir.

Amerikan yetkilisi 1946, 1947, 1948 yılları içinde Amerikan ürünlerinin

satışında Amerikan filmlerinin etkisinin olmadığı, ama ileriki yıllarda olabileceğine

dikkat çekmektedir. Buzdolabı, radyo ve benzeri ev eşyaları ile motorlu taşıtta vergi

sorunu olduğu, ileriki yıllarda filmlerin etkisiyle pazar oluşturulabileceği

belirtilmektedir.

2.5 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar

Sinema, başlangıcından itibaren seyirciyle bağ kurmuş, kendi içinde bir

ekonomik döngü oluşturmuş, özellikle 1948 vergi indiriminden sonra ekonomik

değer atfedilen bir alan olmuştur.

Page 22: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

20

 

1949 yılında 18 yapımcı, 228 salon bulunmaktadır. Bu yıl gösterime giren

yabancı film sayısı 150 iken, yerli film sayısı ise sadece 19’dur. Bu dönemde sinema

işinde en çok tanıtım ve reklam alanı ihmal edilmiştir.

Türk Sinemasında ithalatçılar, işletmeciler, dağıtımcılar her zaman belirleyici

olmuştur. Kemal Film, İpek Film, Halil Kamil Stüdyosu, Ses Film ithalatçılık ve

işletmecilikten, sermaye birikimi sağlamış bununla yapımcılığa geçmişlerdir. Başka

bir kaynaktan beslenemeyen Türk Sinemasında ithalatçıların egemenliği bir

zorunluluk olmuştur. Kapalı bir ekonomik üretimde yalnızca seyirciden gelen para

ile sektör döndürülebilmiş, bu da işletmecilik dağıtımcılığı kaçınılmaz olarak sinema

endüstrisinin omurgası yapmıştır.

1940’lı yılların sonunda Türk Sinemasının sektörel varlığının 20-25 milyon

TL civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu zayıf ekonomik yapı, 50’li yıllarda

artan film sayısı ve yapımcı ağırlıklı üretim şekliyle kendi modelini

oluşturabilecektir.

2.6 Sinemanın Sektör Olarak Varlığı(1950-1980)

1948 vergi indirimiyle birlikte ivme kazanan Türk Sinemasına 1950-1960

arasında yapımevleri ağırlıklı üretim süreci, 1960-1970 arasında bölge işletmeleri

egemenliğinde bir üretim tarzı hakim olmuştur. 1970-1980 arası dönemde ise

1970’lerin ortalarından itibaren televizyonun yayın hayatına girmesi ile gündelik

yaşamı etkileyen şiddet ve terör olayları yüzünden dağılma sürecine girmiştir. Bu

dönemlerin belirleyici öğesini “seyirci” oluşturmuştur ve 60’lı yıllar gerek nitelik

gerek nicelik bakımından Türk Sinemasının “Altın çağı” olarak nitelendirilmiştir.

Page 23: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

21

 

2.6.1 1950 - 1960 Yılları Arasında Türk Sinemasının Mali Yapısı

Bu dönemin karakteristik özellikleri şöyle sıralanabilir: Ekonomik hayatta

ithal-ikameci serbest piyasa ekonomisi ve enflasyonist tutum, halkın tüketim

taleplerinin artışı, elektrik ve ulaşım ağı hizmetlerinin gelişimi, askeri, siyasi ve

ekonomik açıdan ABD ile yakınlaşma, AET’ye girme çabaları, köyden kente göç,

radyonun yaygınlaşması ve basın özgürlüğünün sınırlandırılmasıdır.

Bu dönemde 1948 vergi indirimine bağlı olarak yapımevi ve film sayısında

artış gözlenmiştir. Artan yapımevi sayısı, film sayısının sürekli yükselişi ithalatçılık

ve işletmecilik yapan sinemacıları yerli film yapımına yöneltmiştir. Ancak sinema

kurumsallaşma çabaları içinde değildir. Ekonomideki en küçük oynamalardan

olumlu ya da olumsuz şekilde etkilenmekte, kurumsallaşamadığı için kendi iç

dinamiklerini oluşturamamaktadır. Bu dönem içinde 126 şirket kurulmuş olmasına

rağmen bunların çoğu kısa soluklu olmuştur. Bu yeni yapımcıların arasında alana

sinema dışından sermaye getirenler bulunmakla birlikte, sinemanın kendi

sermayesini oluşturabileceği fikrinden hareket edenler çoğunluktadır. Bunlar

arasında oyuncu ya da yönetmenlerin kurduğu küçük yapımevleri vardır; “yapımcı-

yönetmen” tipi bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bu durum, yapımcılar arasında

“ortaklıklara” yönelimi zorunlu kılmıştır. 50’li yıllarda üretilen 560 filmin 365’in

ortak yapımlar oluşturmaktadır(Özön,1967:256). Artan yapımevi ve filme rağmen

yeterli sermaye birikimi yoktur. 1950’li yıllarda öncelikle “seyirci” ile bağ kurmuş

ve artan seyirci-salon sayısı ile sektörü döndürebilmiştir. Anadolu’da elektriğin

yaygınlaşması ve büyük kentlere göç yerli yapımların seyirci kitlesini genişletmiştir.

1940’ların sonunda 20 milyon olan seyirci sayısı 58-59 yıllarında 60 milyon, koltuk

sayısı ise 175 binden 400 bine yükselmiştir.(Die verileri) 1950’lerin başında birinci

vizyon sinemalarda yerli yapıma yer vermeyen işletmeler, 1950’lerin sonuna doğru

yerli filme hafta ayırma zorunluluğunu hissetmişlerdir(Scognamillo,1989). 1951

yılında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kabul edilerek, telif konusunda

Türkiye’de ilk kez yasal bir düzenleme yapılmıştır.

Page 24: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

22

 

2.6.2 Yüzdelik Uygulaması

Lütfi Akad, ilk çalışması olan “Vurun Kahpeyi” filmini o sıralarda

muhasebesini tuttuğu Erman Film’le gerçekleştirmiştir. Akad, oldukça ilkel

koşullarda çalışmış ancak “Vurun Kahpeye” ticari açıdan başarılı olarak 45 günde

masrafları çıkarmıştır. Bunda yapımcı Hürrem Erman’ın payı

büyüktür(Dorsay,1973:24).

“Filmin tüm maliyeti 36.000 TL’dir. Film Taksim Sineması’nda 5 hafta oynadı. 1.haftasında 6000 küsur lira hisse aldım. 2.haftaya devam edecek misiniz dedim. Tabii dediler. Bu sefer ben onlara bir teklif yaptım. 2. ve 3. hafta için 5000 er liraya siz bana sinemayı kiralayın dedim. Görülmemiş şeydi bu. Hisseme 7000 TL düştü. Yalnız birinci vizyon olarak Ankara’da hissesine düşen, aldığı para 30.000 TL olmuştur. "Damga ile başladığım pursantaj yoklamasını bu filmde iyice genişlettim. Bursa’da Setbaşı’nda Mustafa Bey’in bir sineması vardı. … ‘Vurun Kahpeye’ için 5000 TL istedim... Sonra pursantaj olarak rüsum ve reklam masrafları çıktıktan sonra kalan üzerinden % 50’ye anlaşıık. 7000 küsur lira aldım, filmin Bursa gösterisinden.”

Fransızca “pourcentage” sözcüğü yüzdelik anlamına gelmektedir. İleriki

yıllara Türk sinemasına bir yöntem olarak yerleşecek olan pursantaj uygulamasında

yapımcının görevlendirdiği yapımevi elemanı, (pursantaj memuru) filmi gösterime

sokmak için çeşitli şehirlerdeki sinema salonlarına götürür. Sinema salonu sahibi ile

kar üzerinden anlaşarak filmin gösterimini sağlar. Pursantaj memuru, gösterim

sırasında kesilen biletleri kontrol ederek sinema salonu sahibinin ya da işletmecinin,

biletten kaçırmasına olanak tanımaz. Kar, rüsum ve reklam giderleri çıktıktan sonra

%50-%50 ya da filme göre yüzde yapımcının lehine artırılarak paylaştırılır. Bu

sistem yapımcıya, yatırımının daha kısa sürede ve eksiksiz olarak geri dönmesini

sağlar(Erkılıç,2003:69).

Page 25: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

23

 

2.6.3 Bölge İşletmelerinin Kurulması

Pursantaj sistemini takip eden bölge işletmelerinin tam olarak hangi yıl ve

nasıl kuruldukları hakkında kesin bilgilere rastlamak zordur. Ancak 1950’li yıllarda,

şube gibi çalışan bu işletmeler, zamanla güçlenerek bölge işletmeleri halini

almışlardır.

Yapımevi ağırlıklı bir üretim tarzının hüküm sürdüğü 1940’lı yılların sonu,

1950’li yılların başında yapımcılar, Anadolu’ya giderek film dağıtmışlardır. Dağıtım,

posta ya da demiryolu ile sağlanmıştır. Bu tür dağıtım, kargo taşımacılığı ve ulaşım

yolları gelişmediği için zahmetli bir iştir. Pursantaj memuru olarak Anadolu'yu

dolaşan Turan Tung, Adana bölge işletmesini, 1951 yılında kurduğunu iddia

etmektedir.(Film Market,1982:5) Adana’yı Ankara ve Samsun bölge işletmeleri

izlemiş daha sonra da İzmir ve Zonguldak işletmeleri kurulmuştur. Türkiye 6 işletme

bölgesine ayrılmıştır. Bölge işletmecisi, anlaşmalı olduğu filmlerin kendi bölgesinde

dağıtımını üstlenip, işletmeciliğini yapmıştır. Alana dışarıdan sermaye girmemesi ve

Anadolu’da sinemaya artan ilgi bölge işletmeciliğini yapım aşamasında söz sahibi

yapmış, böylece 60’lı yıllarda sinemamızda bölge işletmeciliğine dayanan bir üretim

tarzı oluşmuştur.

2.6.4 Yerli Film Yapanlar Cemiyetinin Raporu

Yerli Film Yapanlar Cemiyeti, 1953 yılında “Türk Filmciliğinin Dertleri” adlı

bir raporla, genel olarak Türk Sinemasının durumunu değerlendirip, temel sorunlarını

ortaya koyarlar(Şener,1971).

Page 26: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

24

 

“Bugünkü Türk Filmciliği 8 milyon cirosu, 7 milyon tesis sermayesi, 4 milyon aktif ve 2 milyon pasif sermayesiyle cem'an 21 milyon Türk liralık bir endüstri ve sanat koludur. Türk Filmciliği 1908 yılından 1945 yılına kadar senede azami 2 film imal etmişken 1945-1948 yılları arasında 52 film vücuda getirmiştir. Müteakip yıllarda senede 50 filme yükselmiş ve 1953-54 sezonunda 60 film prodüksiyonuna yükselmiş bulunmaktadır.”

Bir endüstri ve sanat dalı olarak sinemanın sorunları hammadde ve rüsum

olarak belirlenmiştir. Cemiyet sinemayla daha çok endüstri olarak ilgilenmektedir.

Ham film ithalatı konusunda döviz sınırlandırması ve kota uygulamasına gidilmesine

karşılık, işlenmiş film (yabancı film) ithalinde herhangi bir sınır olmamasını eleştiren

cemiyet, ham film ithalatını büyük bir sorun olarak değerlendirmiştir. Cemiyetin

tespit ettiği ikinci büyük sorun ise; belediyelerce 1948 vergi indiriminin farklı

uygulanmasıdır. Bazı belediyeler, yerli film lehinde olan oranda % 60-% 40 ya da

%25-%25 indirimler yaparak, yerli filmi, yabancı filmin karşısına koyduklarını tespit

etmişlerdir. Belediye rüsumu çözülebilir görünürken, ham film sorunu Türk

sinemasının temel sorunlarından biri olmuştur.

Ham film alımının Ticaret Bakanlığı denetiminde kotalarla sınırlandırılması,

3000 m’lik filme 6100 m negatif (ham film) kotası,(Şener,1971:70) döviz akışının

kontrolü ham filmde sorunlar yaratmış ve karaborsanın ortaya çıkmasına zemin

oluşturmuştur. Bu durum film maliyetlerinde beklenmedik bütçe artışlarına neden

olmuştur. Yapımevleri uygulanan kota karşısında ya başka şirketler kurup, bu

şirketler aracılığıyla yeterli film alma yoluna gitmişler ya da o yılki film yapımı

sırasında kendileri kısıtlamışlar veya projelerini ertelemişlerdir.

Ham filmin karaborsaya düşmesi üzerine Halk Film sahibi Fuat Rutkay, ham

film yapmak için girişimlerde bulunur. Bu amaçla Bakırköy’deki stüdyoya yabancı

uzmanlar getirtir, ama başarılı olamaz. Ülkede ekonomik durum kötüye gidince,

1957 yılında ekonomide koruma kanunları ağırlaştırılır.

Page 27: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

25

 

2.6.5 Sinemaya Dış Finansman

Türk Sinemasının en önemli sorunlarından birini oluşturan sinema dışı alanın

sinemaya finansal destek olmayışı, 1950’lerin başında kırılacak gibi görünmüş; fakat

bu gerçekleşmemiştir.

1950’lerin başında Yapı Kredi Bankası sinemayla ilgilenmeye başlamış ve

küçük bir stüdyo kurma girişiminde bulunmuştur. Ertuğrul büyük olanaklarla ilk

renkli Türk filmi denemesini gerçekleştirdiği “Halıcı Kız” (1953) başarısız olur.

Seyirciyi memnun etmediği gibi, sinema dışı finansmanı da ürkütür. Yapı Kredi

Bankası sinema alanına yatırım yapmaktan vazgeçer. Kurdukları stüdyoda Doğan

Kardeş adına İlhan Arakon’a belgeseller yaptırırlar.

2.6.6 Bono ve Amortisman Sistemleri

1950’lerin ortalarında Türk Sineması 60 civarında film yapmaya başlayınca,

ekonomik olarak da ciddi bir sektör haline gelmiştir. Oyuncuların kendilerini

güvence altına alma istekleri bono uygulamalarını gündeme getirmiştir. Bonolu

sistemde yapımcı peşin para ile çalışmamaktadır. Filmin küçük bir kısmı peşin

paralarla gerçekleştirilmekte kalanı vadeli ticaret senedi olarak nitelenen bonolarla

ödenmektedir. Para yerine bono alan oyuncu ya da diğer çalışanlar, bunu küçük bir

farkla serbest piyasada kırdırarak paraya çevirmektedirler. Türk Sinemasının bir

anlamda olumsuz olarak etkileyen “tefeci-bonocu” söylemlerinin yerleşmesini

sağlayan bu sistem aynı zamanda sinemada az paraya iş yapmayı yerleştirmiştir.

Özellikle 60’lı yıllarda bölge işletmeciliği egemenliğindeki sinema tamamen

bonolarla çalışmaktadır.

Page 28: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

26

 

Amortisman sistemi ise verginin ödeme şekli olarak özetlenebilir. Bir filmin

kendisini 5 yılda amorti edeceği öngörülür. Yıllara göre kazanç yüzdeleri birinci yıl

% 60, 2.yıl % 20, 3.yı1 % 10, 4. ve 5. yıl ise % 5 olarak hesaplanır. Filmlerin

gelirinden amortisman payları ayrılıp vergileri peşin olarak ödenir. Film parasını

çıkarmadan vergisini ödemek anlamına gelen bu sistem yapımcıyı zarara

sokmaktadır. Yapımcılar bu zararı karşılamak için bir çözüm bulmuşlardır. Yıl

sonunda bir film yapılır, bu filmin maliyeti o yıl için ödenmesi gereken vergiden

fazladır. Bu durumda yılsonunda zarar gösterilerek vergi ödenmez. Yıl sonunda

yapılan bu filme “amortisman filmi” denilir. Artan film sayısında ve kalitenin

düşmesinde sadece vergi ödememek için yapılan amortisman filmlerinin rolünü de

unutmamak gerekmektedir(Erkılıç,2003:80).

2.6.7 1958 Devalüasyonun Sinemaya Etkisi

Sinema sektör olarak kendi dinamiklerini tam olarak oluşturamamışken,

ekonomik gidişatın olumsuzlukları kendini sinemada hemen göstermiştir. Demokrat

Parti’nin ithal ikameci liberal ekonomi anlayışı, kısa sürede İkinci Dünya Savaşı

sırasında biriktirilen rezervlerin kaybedilmesine neden olmuş, Marshall yardımı gibi

suni yardımlarla geçici canlanmalar sağlansa da temel ekonomik verilerde olumsuz

bir duruma yol açmıştır. Borçların ödenememesi ve dışa bağımlılık kambiyo krizi

yaratmış ve hükümet 1958 yılında 2.80 TL’nin 1 dolara eşit olduğu resmi kura

karşılık doların karaborsada 20 TL’ye eşit olmasından dolayı dolan 9 TL’ye

eşitlemiştir(Kazgan,2002).

Bu ekonomik olumsuzluğun sinemaya etkisi 2 şekilde olmuştur. Birincisi

ham film giderlerinin yükselmesi, ikincisi ise film ithalatçılarının zarara girmesi

şeklinde görülmüştür. İthal filmin maliyetinin 3 katına çıkması üzerine film ithalatına

kota uygulamasına başlanmıştır. Bu durum, yerli yapımlar için olumlu bir adım

olarak değerlendirilmiştir(Şener,1971:71). Ekonomik kriz film maliyetini arttırmış,

Page 29: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

27

 

karaborsayı yoğunlaştırmış, buna karşın ithal edilen yabancı filmlere konan kota ile

de olumlu bir işlevi görmüştür.

2.6.8 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar

Tablo I’de görüldüğü üzere; 1958 krizi ile birlikte yabancı filmlerdeki

azalmaya karşılık, yerli film yapımında büyük bir artış olduğu görülmektedir. Bu

dönemde; 126 yeni şirket kurulmuş, ancak bu şirketlerin çoğu uzun ömürlü

olmamıştır. Ayrıca bu şirketlerin birçoğu oyuncu ya da yönetmenler tarafından

kurulduğundan sinema dışı alandan bir para akışı da söz konusu olmamıştır. Buna

karşılık sinema sektör olarak gelişimini sürdürmüş, rantabilite sağlayan bir alan

haline gelerek kendi içinde sermaye akışını gerçekleştirebilen bir yapıya

dönüşmüştür. Sinema sektörünü besleyen temel öğe seyirci sayısındaki artış

olmuştur.

Tablo I: 1950-1960 arası film, seyirci, salon ve yapımevi sayıları

(Bozis,1969).

Yıl Yerli Film Sayısı

Yabancı Film Sayısı

Toplam Film Sayısı

Seyirci Sayısı

Salon Sayısı

Yerli Yapımevi

Sayısı 1950195119521953195419551956195719581959

23 31 50 52 51 57 49 63 95 95

229 201 240 308 323 324 317 424 253 246

252 232 290 360 374 381 366 487 348 341

11.822.00012.268.00014.315.00015.372.00020.615.00021.350.00023.500.00025.684.00028.123.60025.161.000

- - - -

450 - -

600 - -

5 10 9 10 15 17 12 21 18 9

Page 30: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

28

 

Bu yıllarda vizyona giren “Onu Ben Öldürdüm” ve “Uç Baba Torik”

filmlerinin maliyetlerinin yaklaşık 5 katı kadar hasılat yapması yapımcıların iştahını

kabartmıştır. Bu filmlerin gösterimleri ilk yılla sınırlı kalmamış, azalan hasılatlara

rağmen filmler birkaç yıl daha vizyon yapabilmişlerdir.

Film sayısının azlığı ve yerli filme ilgi, sektörün kapalı bir ekonomik yapısı

olmasına karşın, filmlerin geniş bir zaman diliminde vizyon olanağı bulmasıyla kendi

ekonomik döngüsünü oluşturabilmiştir. Film maliyetini çıkardığı gibi, yapımcısına

azalarak da olsa gelir getirmeye devam etmektedir. Pursantaj ve amortisman sistemi

ile birleşen bu gösterim şekli sinemanın ekonomik bir alana dönüşerek yapımcılığın

egemenliğindeki üretim tarzının oluşmasına yol açmıştır(Erkılıç,2003:90).

2.7 1960-1980: Bölge İşletmeciliği Egemenliğindeki Üretim Tarzı

Bu dönem siyasi olarak iki darbe arasını kapsar. 1960 ihtilali ve 1980 askeri

darbesi. 1960-1970 dönemi Türk Sinemasının Altın Çağı olurken, 1970-1980 ise

artan şiddet olayları ve televizyonun etkisiyle bu sürecin çözülmeye başladığı yıllar

olmuştur.

2.7.1 1960-1970: Sinemanın Altın Çağı

Bu dönemde planlı ekonomiye geçilmiş, ithal ikameci politikalar izlenmiş ve

AET ile Ortaklık Anlaşması imzalanmıştır.

60’lı yıllar nicelik ve nitelik açısından Türk Sinemasının “Altın çağı” olmuş

ve ulusal karakterin yerli yapımlarda ortaya çıkmasını sağlamıştır. Metin Erksan’ın

“Susuz Yaz” adlı filmi 1964 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülünü

almıştır.

Page 31: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

29

 

2.7.2 Bölge İşletmeciliğine Dayanan Üretim Tarzı

1950’li yıllarda kurulan bölge işletmeciliği, 60’lı yılların başında yerli film

üretiminde önemli bir finans kaynağı olmuş, 60’ların ortasında ise üretim tarzına

tamamen egemen olmuşlardır. Türkiye 6 işletme bölgesine ayrılmıştır.

İstanbul Bölgesi: İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Çanakkale,

Edirne.

İzmir Bölgesi: İzmir, Aydın, Muğla, Manisa, Burdur, Balıkesir, Isparta,

Antalya, Afyon, Kütahya, Uşak, Denizli.

Adana Bölgesi: Adana, Konya, Niğde, Mersin, Malatya, Kayseri, Van, Hatay,

Gaziantep, Siirt, Urfa, Elazığ, Diyarbakır.

Ankara Bölgesi: Ankara, Çankırı, Kırşehir, Bolu.

Samsun Bölgesi: Samsun, Amasya, çorum. Artvin, Rize. Trabzon, Ordu,

Sinop, Gümüşhane, Erzurum, Erzincan, Kars, Ağrı.

Zonguldak Bölgesi: Zonguldak ve çevresi.

Bölge işletmecileri, yapımcı ile sinema salonu sahibi/işletmecisi arasında bir

tür komisyoncu gibi çalışır. Bölge işletmecileri, filmleri ya nakit ya da bono karşılığı

satın alırlar ya da % 25 komisyon karşılığı bölgelerinde işletirler. İstanbul bölgesinde

avans sistemi uygulanmaz(Erkılıç,2003:94).

Türk Sinemasında, kendine özgü bir üretim tarzı olarak bölge işletmeciliğine

dayanan üretim şekli şöyle gerçekleşmiştir: Bölge işletmecileri, her yıl İstanbul’a,

yapımcıya, kendi bölgesinde ne tür filmlerin beğenildiğine dair bilgiler vererek, bir

sonraki dönemin çekilecek filmlerinin sayısı ve niteliğinin saptanmasında en büyük

rolü oynar ve filmlerin gerçekleşmesi için yapımcılara avans verirler. Böylece

işletmeci salonlarında oynayacak filmleri garanti altına almış olur. İlerleyen süreçte,

işletmeciler yapımcılar ve sinema sektörü üzerinde hegemonyalarını kurarak,

oyuncu, tür, konu gibi temel öğeleri belirlemeye başlarlar. Bölge işletmecileri aynı

Page 32: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

30

 

zamanda seyirci tepkilerini, beklentilerini birinci elden yapımcıya ulaştırarak bu

beklentiler üzerinden yapılan filmleri tecimsel olarak garanti altına almış olurlar.

Amerikan stüdyo sisteminin Türkiye’ye özgü farklı bir adaptasyonu olarak

değerlendirebileceğiniz bu sistemin en büyük olumsuzluğu farklı bir film yapmak

isteyen yapımcı ya da yönetmenin şansının azalması; artan film sayısı nedeniyle

benzer üretimlere yönelinmesi ve kaliteden ödün verilmesi ileri

sürülebilir(Erkılıç,2003:95).

Bölge işletmeleri arasında da zaman zaman farklılıklar olmaktadır. Örneğin

İzmir Bölgesi için efeleri konu alan filmler yapılırken, bu filmler Adana Bölgesi’nde

tutmamaktadır. Samsun bölgesinde daha muhafazakar filmler yapılırken, Adana

Bölgesi’ne vurdulu-kırdılı, göbekli sazlı filmler yapılmaktadır. Bu filmlerin büyük

bir kısmı İstanbul Bölgesin’de iş yapmayabilmektedir(Abisel,1994:100).

2.7.3 Yıldız Sistemi

Bölge işletmeciliği üretim tarzında oyuncular ön plana çıkmış, filmler

oyuncuların adlarıyla anılır olmuştur. Bu durum oyuncu ücretlerine yansımış, film

yapım giderlerinde oyuncu ücreti ciddi bir kalem oluşturmuştur. 1963 yılında

hammaddeye 35.000TL, yönetmene 15.000TL, stüdyoya 14.000TL verilirken, erkek

yıldız için 40.000TL, kadın yıldızlar için ise 15.000TL verilimiştir. Film maliyetinin

beşte biri yıldız oyunculara gitmekteydi.

Yıldız olgusu, oyuncunun yeteneği ile ilgili olsa da daha çok toplumun

düşlerinin, gereksinimlerinin dolaylı ya da dolaysız yansımalarından oluşmaktadır.

Bu sistemde yıldızı seyirci yaratmış, yapımcı da seyircinin seçimini

değerlendirmiştir(Büker,1993:11-16). Türk sinemasının yıldızları, sultanı, küçük

hanımefendisi seyircinin seçimleri doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Yıldızların

gelişiminde Yıldız Dergisi’nin oyuncu yarışması ve sonunda kazananları

desteklemesi de etkili olmuştur.

Page 33: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

31

 

Oyuncunun, yıldız olgusu ile birlikte önemli bir yer oluşturması, yapım

giderlerinde oyunculara ayrılan payın artmasına neden olmuş; yıldızın bir filmin

tamamlanıp tamamlanmamasını belirleyecek bir güce ulaşmasına neden olmuştur.

Yıldızlar, yapımcılarla belli bir iş günü üzerinden anlaşarak filme başlarlar. Bu iş

günü içinde film tamamlanamazsa, ya oyuncunun insafına kalır ya da oyuncuyla

yeniden anlaşma yaparak filmi tamamlamak mümkün olurdu(Erkılıç,2003:99).

Yıldız sistemi, filmi seyirci karşısında garantiye alıyor gibi gözükse de, bu

sistemin sektör açısından olumsuzlukları da olmuştur: Yapım maliyetinde yüksek yer

tutması nedeniyle diğer kalemlerde kısıntı yapılması, belli tipler, karakterler, konular

üzerinde yoğunlaşılması, yıldızlara verilen paranın sektör dışına çıkması, yıldızlara

ödenen paranın yüksek olması nedeniyle küçük yapımevlerinin ayakta kalmaması vb.

Metin Erksan, 60’lı yıllardaki yoğun üretim içinde kendi filmlerini kendi

olanaklarıyla yapma yoluna gitmiştir. Filmlerinde yıldız oynatmamış fakat

oynattıklarını yıldız yapmıştır. 1962’de “Acı Hayat”la Türkan Şoray’ı yıldız yapan

Erksan, 1963’te “Susuz Yaz”la Hülya Koçyiğit’i yıldız yapacaktır. Erksan’ın Hülya

Koçyiğit’'e rol vermesi yıldız sisteminin tutumu sonucu olmuş, buna karşılık Erksan

yeni bir yıldız ortaya çıkarmıştır. Erksan, Türkan Şoray ve Ayhan Işık’ı oynatmak

istemiş ancak para konusunda anlaşamamışlardır. Yazıhanesinde çalışan Hülya

Koçyiğit’i ve ortağı Ulvi Doğan’ı bu filmde başrol vermiştir.

“Susuz Yaz” 1964 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü almadan önce

gösterime girmiş ve seyirciden büyük bir ilgi görmüştür. Susuz Yaz’ın tanınmamış

oyuncularla yakaladığı başarı diğer yapımcı ve işletmecileri kızdırmış, Erksan’dan

dolaylı olarak böyle işler yapmaması istenmiştir. Susuz Yaz’ın başarısına rağmen

basında da pek yer almaması, dönemin sinemacılar ve eleştirmenler arasındaki

soğukluğu göstermektedir.

Yıldız olgusuna farklı bir yaklaşım da, Yılmaz Güney’in oyuncu olarak

“Çirkin Kral” mitosunu ortaya çıkarmasında görülür. Güney 1965’te Tunç

Başaran’ın “On Korkusuz Adam” filminde canlandırdığı kanyakçı tiplemesiyle

seyirciyle bağ kurar. Bunu vurdulu-kırdılı aksiyona dayalı filmleri izler. Güney’in bu

filmleri özellikle Anadolu’da büyük ilgi görür. Buna karşılık İstanbul’un kenar

Page 34: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

32

 

sinemaları dışında gösterim olanağı bulamaz. Ancak Güney’in bu başarısı

yapımcıların dikkatini çeker. Dar bütçeli, küçük yapımevlerinin gerçekleştirdiği bu

filmlerin Anadolu’da iş yapması üzerine büyük yapımevleri dolaylı olarak küçük

yapımevlerini destekleyerek Anadolu’dan gelen gelire el atarlar. Güney, Çirkin Kral

ile yakışıklı adam hegemonyasına da darbe vurur. Yılmaz Güney’i Çirkin Kral yapan

yine izleyici istekleri, beklentileridir. Güney, halkın içinde bir tip yaratmıştır: “Sert

görünmeye çalışan, ama alabildiğine yumuşak bir kenar mahalle delikanlısı. Çirkin

olmasına rağmen kızları kendine aşık edebilen, halkın sözcüsü olabilen bir

tip.”(Özgüç,1974:35-42).

2.7.4 Bono-Senet İlişkisi

Bölge işletmecileri egemenliğindeki üretim tarzında, yapımcıların,

işletmeciden aldıkları avanslar ya senet ya da nakit olarak verilmekteydi. Filmler

daha çok bono ya da senet olarak alınan avansın kırdırılması ile yapılıyordu.

Uygulamaya; 50’li yıllarda oyuncuların kendilerini garantiye alma

isteklerinden dolayı geçilmiştir. 60’lı yıllarda ise bono-senetler film yapımı için

kullanılmaya başlanmıştır. Bu yapım koşulları, tefeci ve bankere dayalı olumsuz bir

üretim sistemini doğurmuştur. Yapımcı aldığı bonoları tefeci ya da bankere % 2.5 ya

da % 5 oranında kırdırmıştır(Dirlik,1977:4). Bu durum yapımcının elindeki parayı

kaybetmesine ve/veya paranın sinema sektörü dışına çıkmasına neden olmuştur. Bu

bono-senet kırıcıların en önemlisi ise Ferdinand Manukyan’dır(Özgüç,1965:3-7).

Ferdinand Manukyan, ablası genelev işletmecisi Manukyan’ın desteği ile bankerlik

yapmaktadır. Sinema alanındaki borsa-senet işlerinin finansı dolaylı olarak İstanbul

genelevinden sağlıyordu. Manukyanlar sinema şirketi kurup bir süre yapımcılık da

yapmışlardı.

Page 35: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

33

 

Yapımcılar, bono-senet kıskacından kurtulabilmek için bankalardan kredi

alma yolunu da denemişler ancak geri ödemeler düzenli yapılmadığı için senetler

protesto edilmiş ve bankalar sinemacılara kredi vermemeye

başlamıştır(Saklambaç,1969). Bunun sonucunda yapımcılar tefeci ya da bankerlere

bağımlı kalmış daha önce sektör içinde kalan ve sinemanın kendi kendini finanse

etmesini sağlayan para sektör dışına kaymaya başlamıştır.

2.7.5 Kombin ve Sinema Ayakları

Kombin için en az 3-4 yapımevi bir araya gelmekte ve filmlerini sezon

boyunca gösterecek sinema salonlarıyla anlaşmaktadırlar. Kombinler kendi

sinemalarını oluştururken “ayaklar” denilen bir sistem de kendiliğinden oluşur.

Ayaklar, sinema salonunun durumu ve gösterdikleri filmlerin kalitelerine göre ayrılır.

Filmler I. Sınıf, II. Sınıf, III. Sınıf olarak gruplanır. Sinemalar da bu gruplamaya

uygun olarak sınıflandırılır. Kombine giremeyen şirketler ya salon bulamammışlar ya

da ancak III. Sınıf ayakta kendilerine yer bulabilmişlerdir. Ayak tabir edilen

sınıflandırma ve kombin sadece İstanbul’da uygulanmıştır. Çünkü İstanbul, bölge

işletmeciliğinin dışında kalan tek bölgedir(Erklıç,2003:105).

2.7.6 Renkli Filme Geçişle Artan Maliyetler

60’ların ortalarında yılda 1-2 film renkli olarak yapılırken, 60’ların sonunda

bu sayı 50’lere ulaşmıştır.(Scognamillo,1999) Böylece 1970’lere başlandığında

renkli filme geçiş süreci tamamlanmıştır. Bu geçiş hem teknik altyapı, hem de ham

film girdisinde yeni maliyet sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Ham film

Page 36: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

34

 

karaborsaya düşmüş, sinemacılar için artı masraf oluşturan bu durum krizlere neden

olmuştur. Öyle ki; 1969 yılında ham film ithalatı yüzünden yaşanan sorunlar

nedeniyle 47 film şirketi kapanma noktasına gelmiştir. Bir kutu film 250’den 450

TL’ye çıkmıştır(Saklambaç,1969)

Yaşanan krize rağmen, seyircinin renkli filme büyük ilgi göstermesi üzerine

yapımcılar, artan maliyeti önemsemeden, teknik altyapı ve ekipman hazırlığı

yapmadan renkli film yapmaya başlamışlardır. Teknik bilgisizlik ve bunların

sonuçları, filmlerin resim kalitesini olumsuz yönde etkilemiş, dolayısıyla

sinemacıların siyah beyaz dönemde oluşturdukları estetik ve birikim hazırlıksız

olarak başlanılan renkli dönemde kaybedilmiştir.

2.7.7 Sektöre Yatırım Yapılmaması

Türk Sineması üretim, salon ve seyirci sayısında altın çağını yaşarken

sektörde dönen para, alan dışına çıkarılmış, sektörün gelişimi için yatırıma

dönüştürülmemiştir. Sinema piyasasında bu durum “kutuya para yatırına, batarsın”

olarak özetlenmiştir. Sinemadan kazanılan para, çokça eleştirildiği üzere yata, kata

yatırılmış; para kazananların kendi güvenceleri için yatırım olarak

değerlendirilmiştir. Sinemadan kazanılan para sinemaya dönmeyince sektör dar

bütçeler, kısıtlı olanaklar ve yetersiz altyapıyla çalışmak zorunda kalmıştır. Bu

durum kapalı bir ekonomiyi doğurmuş, dolayısıyla Türk Sineması iç pazarla yetinir

olmuştur. Sinemadan kazanılan paranın sinema dışı alana yatırılmasında

mevzuatların da payı olmuştur. İthal edilecek malzemelerin alınanda büyük vergiler

ve kotalar yatırımcıyı bu işten soğutmuştur. Sinema alanına yatırımı teşvik edici

düzenlemeler yapılmamıştır.

Page 37: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

35

 

2.7.8 I.Türk Sinema Şurası(1964)

Artan film sayısı ve sinemanın önemli bir toplumsal olgu haline gelmesi,

devleti sinema üzerine düşünmeye iter. Susuz Yaz’ın Berlin’de Altın Ayı ödülünü

alarak uluslararası başarı kazanması üzerine İstanbul milletvekili Suphi Baykam

Sinema Danışma Kurulunu toplar. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,

Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara Radyosu, Sinema yazarları temsilcileri, Film

Prodüktörleri Cemiyeti, Sine-İş Sendikası, sinema ve stüdyo sahipleri ve Şehir

Tiyatroları’nın katıldığı Sinema Danışma Kurulu’na Baykam bir teklif sunar. Ancak

teklifi hayata geçirmez. Tartışmalar 4 ana başlıkta toplanabilir:

1) Filmlerin ve film senaryolarının kontrolüne dair nizamname ile ilgili

sorunlar 2) Yerli filmciliğin düzenlenmesi ve teşviki 3) Sinema mesleğinin kontrol

altına alınması 4) Filmcilik ve sinemacılık mesleklerine eleman yetiştirilmesi, kurs,

okul vb.(Erkılıç,2003:110).

Sinema Danışma Kurulunda ele alınan konulara derinlemesine inceleme

amacıyla, Turizm ve Tanıtma Bakanı Ali İhsan Göğüş’ün başkanlığında 9-16 Kasım

1964 tarihinde I. Türk Sinema Şurası toplanır. Sinema sektörünü oluşturan temel

sendika, birlik ve cemiyetler olan Sine-İş, Türk Film Rejisörleri Birliği, Türk Film

Prodüktörleri Cemiyeti temsilcileri, sinema yazarları ve devlet memurlarının sinema

meslek örgütlerinin fikrini almadan şura düzenlemelerini protesto ederek, şuradan

ayrılırlar.

Sinema yazarı ve eleştirmenlerin yanı sıra az sayıda sinemacının

yönlendirdiği şurada; Türk sinemasının temel sorunlarına değinilmeden kısa filmin

desteklenmesi, yerli yapımlarda kaliteye prim verilmesi ve kaliteli filmlerden rüsum

indirimi, Milli Filmcilik Merkezi’nin kurulması gibi öneriler getirilir. Bakanlık, şura

sonuçlarına göre bir yasa hazırlar. Bunun üzerine daha önce hazırlanan Baykam

tasarısı rafa kaldırılır. Sinemacılar, ana sorunlar için çözüm üretilmediği gerekçesiyle

şura sonuçlarını ve yasa tasarısını protesto ederler. Hazırlanan tasarı hükümete

sunulmaz(Erkılıç,2003:110).

Page 38: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

36

 

Devletin sinemaya ilgisini ve sinemacılar ile sinema yazarları arasındaki

çatışmayı göstermesi açısından önemli olan şura somut bir adıma dönüşmeden tarihte

yerini alır.

2.7.9 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar

Tablo II: Yıllara göre film ve yapımevi sayısı(Scognamillo,2002:102)

Yıl s/b film Renkli Film

Toplam Film

Yeni Yapımevi

Salon

1960 1961 1962 1963 1964 1965 1966 1967 1968 1969

85 123 131 116 180 213 241 202 153 175

- - - 1 1 2 - 7 24 56

85 123 131 117 181 215 241 209 177 231

15 23 20 15 22 25 30 25 18 31

850 - - - -

1150 1350

- -

1420

60’lı yıllarda Türk Sineması yıldız sistemini yaratmış, başarısı kanıtlanmış

belli bir konu ve temaları içeren filmler yapmış, bu filmlerin tanıtımını

gerçekleştirerek bir sektör olarak varlığını göstermiştir. Bunda kuşkusuz bölge

işletmecilerinin seyirci izlenimlerini ve beklentilerini birinci elden yapımcıya

ulaştırmasının katkısı vardır. Ancak artan film sayısı kaliteden ödüne dönüşmüş,

seyirci zamanla belli bir doygunluğa ulaşmıştır.

10 yıllık süreçte; film ve yapımevi sayıları artmıştır. 60’ların sonlarına doğru

renkli filme yönelim başlamıştır. 1966 yılında dünya film sektöründe; Japonya 442;

Hindistan 332; Hong Kong 300 film üretirken Türkiye 241 filmle 4. sırada yer

almaktadır(Özon,1985:368).

Page 39: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

37

 

Bu dönem içerisinde yapılan 1710 filmin 631 (%27’si) 17 şirket tarafından

gerçekleştirilmiştir. Kurulan birçok şirket ya bir-iki film yapabilmiş ya da ortak

yapımlar söz konusu olmuştur.

Tablo III:1969 yılında sinema salonu ve koltuk sayısı (Çoş,1969:19-26).

Bölge(İl sayısı) Kapalı Salon

Açık Salon

Koltuk Sandalye

Marmara(10) Ege(8)

Akdeniz(7) Güneydoğu(6) İç Anadolu(10) Karadeniz(14)

Doğu Anadolu(12)

397 300 135 87 208 212 81

502 335 193 91 176 184 23

246.934 237.000 90.900 49.851 113.360 115.540 38.799

453.796 360.125 156.909 76.895 130.768 137.264 19.320

Toplam 1420 1534 892.474 1.335.077

Türkiye’de toplam 3000 sinema salonu ile sinema seyirci ile geniş bir bağ

kurmuş, halk eğlence ve bilgilenme mekanı olarak sinemayı seçmiştir. Bu durum

sektör açısından ekonomik bir döngü oluşturmuştur.

Tablo IV: Salon ve seyirci sayısındaki artışın yerli ve yabancı filmlere göre

dağılımı(Scognamillo,2002:102).

Yıl Yerli Film Seyirci Sayısı Yabancı Film Seyirci Sayısı1966 1967

27.982.000 28.021.000

22.560.000 22.582.000

Yerli film seyirci açısından 60’lı yıllarda yabancı filmin egemenliği kırılmış

ve onun önüne geçilmiştir. Bu süreçte bölge işletmelerine dayanan üretim tarzının

payı olduğu açıktır.

Oyuncunun adına göre değişen fiyatlarla filmler toplamda ortalama olarak

173.000 ile 240.000 lira arasında satılmıştır. Dolayısıyla maliyeti 250.000 TL olan

film büyük olasılıkla maliyetini çıkaramamıştır. Bu, kapalı iç pazara yönelik

ekonominin sinemacılara dayattığı sonuçtur.

Page 40: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

38

 

Artan film sayısı, filmlerin gösterim olanağını ve satış/alış fiyatlarını

düşürmüştür. Dolayısıyla 400.000 TL’ye mal olan bir film iş yapsa da zarar etmek

zorunda kalmıştır.

Bu dönem içerisinde üretilen filmlerin 1966 yılı için ortalama maliyeti

250.000 TL olarak düşünüldüğünde o yıl üretilen 229 filmin tüm yapım giderleri 57

milyon lira tutar. Oysa aynı yıl gazete, dergi ve broşür üretimi 112 milyon, radyo

alıcıları üretimi 180 milyon olmuştur. Bu da Türk Sinemasının çok dar bir bütçe ile

çalıştığını göstermektedir.(Bozis,1969:8)

Yıllık film üretiminin 50’lerde 70-80 dolayından, 60’larda 200’lere

tırmanması, filmin vizyon olanağını ortadan kaldırmıştır. Filmler belli bir hafta

aralığında gösterim olanağı bulmuş, 50’li yıllardaki gibi 2. 3. vizyon şansını

yakalayamamıştır. Avanslar karşılığı yetiştirilmek zorunda olunan filmler, dar

zamanlarda, kısıtlı olanaklarla yapılmaya başlanmış, kaliteden taviz verilmiştir.

2.8 1970-1980 Yılları Arasında Türk Sinemasının Mali Yapısı

Bu dönemde sinema alanında şu değişimler gözlemlenir: MC hükümetlerine

rağmen seks filmleri furyasının olması, arabesk şarkılı, türkülü filmlerin artışı,

sinemanın üniversiteye eğitim olarak girmesi, siyah-beyaz film yapımının ortadan

kalkması, televizyon ve terörün etkisi ile sinema seyircisinin azalması, sansürün

(1977) 1939 yılından daha ağır bir biçimde yenilenmesi ve Kültür Bakanlığı Sinema

Dairesi Başkanlığı’nın kurulmasıdır

Page 41: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

39

 

2.8.1 Çağdaş Sinema Dergisi Türk Sineması Raporu

Raporda; 48 vergi indiriminden sonra sermayenin sinemaya yöneldiği ancak

tekelci bir niteliğe sahip olmadığı ileri sürülerek, sinema piyasasında ilkel bir birikim

ve üretim ilişkilerinin egemen olduğu saptaması yapıldıktan sonra, sermayenin

1970’lerin başında tekelci bir yapıya dönüştüğü ancak başarılı olamadığı

belirtilmektedir. Rapora göre bunda işletmecilerin (aracı tüccarlar) ve tefecilerin

Türk Sinemasının oluşumunda ve gelişiminde ekonomik güçleri nedeniyle birinci

derecede söz sahibi olmaları etken olmuştur(Çağdaş Sinema eki Türk Sineması

Raporu,1974:5).

Rapora göre tekelci sermayenin gelişimini şu sorunlar engellemiştir: Aracı-

tefeci sermayenin yaptırdığı kalitesiz filmlerle rekabet etme zorunluluğu,

işletmecilere verilen ödünler, tefecilerle çalışma zorunluluğu, yabancı film ithalatının

salonları doldurması, Türk azınlık ya da işçilerinin bulunduğu ülkeler dışında dış

pazar olanağının olmayışı, iç pazarda yeterli seyirci kitlesine ulaşılmamış olunması,

televizyonun seyirciyi çalması, yıldız olgusunun getirdiği yüksek maliyet, ham film,

teknik araç girdisi ve karaborsası.

Rapor, sorunların çözümü için şunları önerir: Kredi kurumunun

oluşturulması, ithalat düzeninin değiştirilmesi, dağıtım ve gösterim düzeninin cep

sinemaları, belediye sinemaları, kulüp ve arşivleri içeren yeni bir düzenlemeye tabi

tutulması, rüsum indirimi ve mecburi gösterimin getirilmesi, kısa film yapım ve

gösterimin teşvik edilmesi, sansürün kaldırılması ve sinema emekçilerinin yasal

haklarının düzenlenmesi.

Page 42: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

40

 

2.8.2 Seks ve Arabesk Filmleri

Artan film maliyeti ve film ithalatındaki kar marjının düşmesi nedeniyle

sinemacılar, vurdulu-kırdılı Hong Kong, Çin filmleri ile seks filmlerine

yönelmişlerdir. Bu yöneliş ve değişim sadece Türkiye’ye özgü değildir. Bütün

dünyada televizyonun yaygınlaşmasıyla sinema salonları, aile seyircisini büyük

ölçüde kaybetmiş ve daha çok işsiz-eğitimsiz kesimi salonlara çekebilecek türdeki

vurdulu-kırdılı filmlerle, erotik yapımlara vizyon şansı verilmeye başlanmıştır. Bu

durum, yerli yapımcıları da etkilemiş küçük yapımevleri, MC hükümetleri iktidarına

rağmen seks, porno film yapmaya başlamışlardır. Muhafazakar hükümetlere karşın,

seks-pomo filmleri sinema salonlarını doldurmuş, geleneksel seyirci kaçırılmış,

bunun üzerine diğer yapımcılar ve yapımevleri zor duruma

düşmüştür(Erkılıç,2003:120).

1970’li yıllarda ard arda darbe alan Türk sinema sektörü, seks filmleri

karşısında tamamen çözülmeye başlamıştır. Bir taraftan sinema sektörüne zarar

veren, kısa yoldan ucuza film yapıp kar etme amacı güden bu uygulama eleştirilmiş,

diğer yandan bu kardan mahrum kalmamak için bu üretim desteklenmiştir. Seyirciye

dayanan bir üretim olan Türk Sineması, böylece kendini vareden seyirciyi

küstürmüş, siyasal toplumsal olayların ve televizyonun etkisiyle seyircisini

kaybetmeye başlamıştır.

Bu dönemde seks filmlerinin yanında, arabesk türünde şarkılı türkülü filmler

de yapılmaya başlanmıştır. Köyden kente göçün hızlanması sonucunda yaygınlaşan

arabesk müzik olgusu sinemaya geçmiş, seyircinin alışık olduğu şarkılı-türkülü

filmler, arabesk şarkılı ve arabesk şarkı söyleyerlierin rol aldığı filmlere

dönüşmüştür. Orhan Gencebay’ın “Bir Teselli Ver” (1972) filmi bu türe öncülük

etmiştir. Arabesk filmlerle birlikte pöpüler müzisyenlere de yönelim olmuş, örneğin

Emel Sayın şarkılı filmlerle “Hicran”, “Feride” gibi beyazperdede görülmeye

başlamıştır(Erkılıç,2003:122).

Page 43: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

41

 

Bu dönemde de işletmeci egemenliği gündemde olmuş ve işletmeler kendi

bölgeleri için arabesk filmler yaptırmışlardır. Film sayısının 200’lerin üzerine çıktığı

dönemde İstanbul’da kombin yüzünden gösteriın olanağı bulamayan filmler Adana,

Samsun gibi bölgelerde gösterilmiştir, 80’li yıllarda krize giren sinema yine arabesk

filmlere yönelecektir(Evren,2000:110-118).

2.8.3 Televizyon Yayının Sinemaya Etkileri

1971 yılında TRT’nin Ankara dışında da yayın yapmasıyla birlikte halk

televizyon büyük ilgi göstermiştir. Televizyon, hem farklı tür ve yapıdaki

programları hem de sinema filmlerine yer vermesi nedeniyle seyirciyi kendisine

çekmiş, onları karanlık salonlardan evlere taşımıştır. Televizyon, bir yandan

seyircinin ihtiyaçlarını ucuza karşılarken diğer yandan sosyal bir kurum olarak

sinemaya darbe vurmuştur.

Televizyonun kısa zamanda halk tarafından tutulması, sinema salonlarını

etkilenmiş, sinema salonları yavaş yavaş kapanmaya başlamış, bu durum bölge

işletmecilerini zorlamış ve yapımcılara bono ya da nakit akışında kesintiler olmuş,

sinema krize girmiştir. 1970 yılında çekilen film sayısı 224, salon sayısı 2242, seyirci

sayısı 246.662.310 iken; 1979 yılında çekilen film sayısı 193’e, salon sayısı 1126’ya,

seyirci sayısı ise 76 milyona düşmüştür(Erkılıç,2003:125).

Seyircinin Türk Sinemasından kopuşu yıllar sonra televizyonlarda eski

filmlerin yayınlanması ile giderilecek, seyirci sinemaya televizyonun üzerinden

yeniden destek vermeye başlayacaktır. Dünyada da televizyonun yaygınlaşması ile

sinemalar sarsıntı geçirmiş, ama bunu yeni teknikler ile anlatım yolları

gerçekleştirerek ve televizyona yönelik programlar yaparak aşma yoluna gitmişlerdir.

Zamanla televizyon sinemaya sponsor bile olmuştur. Türk Sineması ne yazık ki

böyle bir çabanın içine girememiş, 90’lı yıllardaki birkaç girişimin ötesinde sinema

ve televizyon arasında düzenli bir ilişki kurulamamıştır.

Page 44: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

42

 

2.8.4 Bu Dönemde Yaşanan Diğer Gelişmeler

70’li yıllarda çeşitli toplantı ve sempozyumlar yapılmış, Kültür Bakanlığı’na

bağlı Sinema Dairesi kurulmuştur.

II. Sinema Danışma Kurulu, Kültür Bakanı Talat S. Halman’ın çağrısı üzerine

2 Eylül-22 Ekim 1971 tarihleri arasında, Ankara’da Türk Sinemasının sorunlarına

çözüm bulmak amacıyla toplanmış ve I.Şura’da alınan kararlar temel alınmıştır. Bu

toplantıda yerli yapımın korunması, kısa filme teşvik, gümrük mevzuatı ve mali

mevzuatın yeniden düzenlenmesi, sinema salonlarıyla ilgili teknik sorunlar, yeni

salonların yapımı ve mevcutlarının modernleştirilmesi, promosyonla ilgili sorunlar,

filmlerin korunması konuları ele alınmış, Türk Sinema Kurumu’nun kurulması

kararlaştırılmıştır.

1971’de Türkiye Sanatçılar Birliği Sinema Birliğince hazırlanan raporda;

Kültür Bakanlığı’na bağlı bir sanat kurulunun kaliteli filmleri saptaması, ulusal bir

bankanın bu filmlere kredi vermesi, kalite belgesi alan filmlerin rüsum indiriminden

yararlanması, dış pazar için Kültür Bakanlığı’nın girişimlerde bulunması, TRT’nin

kısa metrajı desteklemesi, sansürün kaldırılarak bir denetim mekanizmasının

oluşturulması yer almaktadır.

Kültür Bakanlığı’na bağlı Sinema Dairesi Başkanlığı, Türk Sinemasının yasal

düzenlemelerini hazırlamak, yurt dışında film haftaları düzenlemek, yurtdışı

festivallere gidecek olan filmlerin altyazı kopyalarını üretmek vb. görevleri yerine

getirmek üzere 1977 yılında kurulmuştur.

70’li yıllarda yapılan toplantılar ve sempozyumlarda Türk Sineması hep

sorunlu olarak görülmüş, sinemanın dışarıdan düzenlenmesi çabası içinde

olunmuştur. Ancak; ne hazırlanan yasa tasarısı ne de toplantıdaki öneriler hayata

geçirilebilmiştir.

Page 45: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

43

 

2.8.5 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar

Seyirciye dayalı üretim tarzı 70’li yılların ortalarında bozulmaya başlar. Film

üretimi azalır. Salonlar kapanmaya başlar. 1970 yılında çekilen film sayısı 224 salon

sayısı 2242, seyirci sayısı 246.662.310 iken; 1979 yılında çekilen film sayısı 193’e,

salon sayısı 1126’ya, seyirci sayısı ise 76 milyona düşmüştür. Seyirci sayısında da

1/3 oranında azalma olmuştur. Ancak bu azalmaya karşın yerli film seyirci sayısı

70’li yılların sonunda yine yabancı film seyirci sayısından fazladır.

Tablo V: 1978-1979 yılları yerli ve yabancı film seyirci sayıları

Yıl Yerli Film Seyirci Sayısı Yabancı Film Seyirci

Sayısı 1978 58.255.850 22.784.862 1979 52.598.073 24.332.471

Bu oranları, 70’li yılların başında bölge işletmelerinin salon ve seyirci sayısı

ile karşılaştırırsak sinemadaki kriz daha net görülür(Abisel,1979:100).

Tablo VI: Bölgelerdeki salon ve seyirci sayıları

Bölge İl Sayısı Salon Seyirci

Adana 21 463 37.335.472 İzmir 12 646 51.427.031

Ankara 6 216 29.474.552

Samsun 16 238 20.420.363 Marmara 9 343 27.288.664

Zonguldak 2 82 13.149.007

İstanbul 1 436 67.402.721

1979 yılında yerli film seyirci sayısı, 1970 yılında İstanbul’daki toplam

seyirci sayısından daha azdır. Neredeyse İzmir bölgesindeki 1970’deki seyirci sayısı

ile 79 yılının tüm yerli film seyirci sayısı aynıdır. Seyirciye dayalı bir üretim için

bundan daha kötü bir durum olamaz.

Page 46: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

44

 

70’li yıllarda s/b film üretimi tamamen ortadan

kalkmıştır(Scognamillo,2002). 1974 yılında 189 film yapılırken bunlardan sadece 6

tanesi siyah/beyazdır.

1979 yılında renkli filmin ortalama maliyeti 2 milyon lirayı bulmuştur. Renkli

filme geçişle yıldızlar ücretlerini artırmış, bu da maliyette zaten büyük bir yekün

tutan oyuncu ücretlerini daha da yükseltmiştir. Bu dönemde film başına Türkan

Şoray 150.000TL, Yılmaz Güney 100.000TL, Hale Soygazi 75.000TL almaktadır.

Bu dönemde çekilen filmlerin çoğurıluğunu seks-avantür ve arabesk filmler

oluşturur. 1979’da ise 193 olan toplam üretimin 130’u seks-avantür

fılmidir(Dorsay,1990:15).

Sinema salonlarının kapanmaya başlaması ve bölge işletmecilerinin sıkışması

üzerine tıpkı bir önceki dönemde olduğu gibi, yıldızların bir kısmı, bono yerine peşin

para ile çalışan gazinolara yönelmişlerdir. Bölge işletmeleri güçlerini kaybetmeye

başlamış, yok olma sürecine girmişlerdir. 80’li yılların ortalarında tamamen kalkacak

olan bölge işletmeciliği ile de bir üretim tarzı noktalanacaktır.

Ayrıca bu dönemde Türk Sineması yurtdışına açılmaya çalışmış ve film

satışlardan yaklaşık 8-9 milyon TL gelir edilmiştir. Ancak bu gelirlerin sektöre ne

kadar yansıdığı şüphelidir.

2.8.6 1980-1990 Yılları Türk Sinemasının Mali Yapısı

80’li yıllarda sinemada var olan bunalım üzerine tartışmalar yoğunlaşır.

Sinema piyasası videoya kayar. Bölge işletmeciliğinin yerini video işletmecileri alır.

70’lerde ortaya çıkan genç sinemacılar, sinemalarını olgunlaştırmaya başlarlar.

Arabesk filmler ve Ertem Eğilmez güldürüleri artar. Sinema salonları kapanmaya

başlar, pasaj ya da market olur. Devlet sinemayla ilgilenir; 1986 yılında Sinema

Page 47: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

45

 

Video ve Müzik Eserleri yasası çıkarılır. The Share of Media projesi geliştirilir,

Amerikan majörleri Türkiye’ye gelir. Aileler evde televizyon seyretmeyi tercih

ederken, genç yeni bir seyirci kuşağı oluşur. Türk filmleri yurt dışında ödüllendirilir,

ama yurt içinde salon ve seyirci bulamaz. Biçim ve anlatı arayışları seyirciye

ulaşmaz. 1980’de kapatılan meslek birlikleri 1984’ten sonra yeniden örgütlenir:

Fiyap (1984), Sesam (1987), Soder (1988), Film Yön (1989) kurulur.

2.9.1 Bölge İşletmeciliğinden Video İşletmeciliğine

Seyirci sayısı azalmasıyla sinema salonlarının kapanması sonucu, bölge

işletmecilerinin gücünü azaltmış, yapımcılıkta sorunlar oluşmaya başlamıştır.

Arabesk filmlere yönelen sinemcıların imdadına gelişen iletişim teknolojisi video

yetişir.

Yurtdışında yaşayan Türk işçilerin arasında yaygın olarak kullanılan video,

80’li yılların başında Türkiye’de de yaygınlaşmaya başlar. Özellikle yurtdışında

yaşayan Türklere yönelik videokaset dağıtımcılığı yapan Türkola, Minareci Video,

Videola, Türkkan gibi şirketler, önce yerli filmlerin video haklarını alarak, sonra da

video film yaptırarak krizdeki sinemayı canlandırır, bölge işletmeleri yerine geçip

video işletmeciliği dönemini başlatırlar. Video işletmeciliğini altındaki üretim tarzını

ikiye ayırmak gerekmektedir. Birincisi doğrudan video piyasasına yönelik film

üretimi, ikincisi sinema seyircisine yönelik film yapımıdır. Sinema seyircisine

yönelik yapılan filmlerde, sinemalardaki gösterimden sonra video pazarında yerini

almaktır(Erkılıç,2003:140).

Page 48: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

46

 

2.9.1.1 Video Piyasasına Yönelik Film Yapımı

Almanya ve Avustralya’da Türklere yönelik video işletmeciliği yapan

şirketler 1982 yılında, filmlerin video haklarını satın alırlar. Büyük yapımevleri

ekonomik sıkıntıdan bir an önce kurtulmak için videonun geleceğini öngörmeden,

eski filmlerinin video haklarını elden çıkarırlar. Örneğin, Uğur Film 80 filmini 2,5

milyona, Mine Film 10 filmini 1,5 milyona satar (Abisel,1979:109). Video

işletmecilerine bu filmler yetmeyince videoya yönelik film yapma dönemi başlar.

Küçük yapımevleri faaliyete geçer. 10-15 günde, 5-15 milyona mal olan video ile

çekilen dar bütçeli şarkıcı-türkücü filmleri yapılmaya başlanır(Çakırcıoğlu,1985).

Türkiye’de, 1982 yılında renkli televizyon yayına girer. Televizyonun

renklenmesi ile videonun albenisi artar. 1984’de video artık moda olmuştur. Evler,

oteller, kahvehaneler, birahaneler, çayevleri, gazinolar, parklar birer küçük sinema

salonuna dönüşür. Hiçbir yasal denetim, mevzuat ve vergilendirmeye tabi tutulmayan

video, sinemanın önünü keser. Sinema salonları bir bir kapanırken, video kulüplerin

sayısı çığ gibi büyür. Bölge işletmeciliğinin yerini video işletmeciliği alır. Video

işletmecileri, kendi bayilerine video listesi gönderip, bu listelerin gerçekleşmesi

içinde yapımcılarla 4-5 filmlik anlaşmalar yapıp, avans verirler(Abisel,1979:113).

Türk Sineması yeniden avans sistemine dönmüş, sektörde canlanma başlamıştır.

Avans uygulamasında şöyle temel bir farklılık vardır. Bölge işletmecisi avans

verirken film haklarını almaz, gösterim komisyonundan kendisine düşeni, önceden

avans olarak yapımcıya verir; filmin hakları yapımcıda kalır. Oysa video işletmecisi,

filmin video hakkını 5 yıllığına verdiği avansla alır; yapımcı avans karşılığı video

haklarını işletmeciye devreder.

Video salgını için üretilen filmler, genellikle video kamerayla ya da 16mm

film çekilmiştir. Kısa zamanda özentisiz, dar bütçeli yapımlar, seyircinin ilgisi

üzerine işletmecileri 35mm filme yöneltmiş; özentili, teknik kalitesi görece yüksek

filmler yapılmıştır. Ancak 80’li yılların sonunda video pazarı da doygunluğa ulaşarak

tıkanmaya başlamıştır. Yapımcılar, video piyasasına daha etkin olmak için kendi

video şirketlerini kurarak da ekonomik güç oluşturmaya çalışmışlardır.

Page 49: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

47

 

2.9.2 FİYAP Sinema Raporu

Video piyasasının sinema sektörü karşısındaki haksız kazancı, sinemacıları

bir araya getirmiş, sinemacılar hazırladıkları raporla yetkililerden sorunlarına çözüm

bulmalarını istemişlerdir.

Fiyap’ın raporuna göre; Türkiye’de 5600 video kulüp vardır. Bu video

kulüpler hiçbir denetim, vergilendirmeye tabi tutulmadan, korsan kasetlerle

çalışmaktadırlar. Telif ve vergi denetiminde olmayan video, yaygınlaşmış, her

kahvehane, birahane, otel, kafeterya, bar vb. gibi halka açık yerler küçük bir sinema

salonuna dönmüştür. Bu durum sinema salonlarını etkilemiş salon sayısı 500’e

düşmüştür. Evlerde videonun yaygınlaşması ve televizyonun renklenmesi ile halk

daha ucuza evde film izlemeyi tercih etmiştir. 29.5.1981 tarih ve 17354 sayılı resmi

gazetede yayımlanan 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ile rüsum oranları

yeniden değiştirilmiş, yerli filmde % 20, yabancı filmde % 50 olmuştur. Sinemacı

her bilette rüsum öderken, video kulüpler hiçbir vergilendirmeye tabi olmadan

çalışmaya devam etmişlerdir. Bu dönem içinde video piyasasında 50 milyar TL’nin

döndüğü ileri sürülürken, sinema kriz içindedir(Milliyet Gazetesi,1984).Fiyap

raporunda, ilgililerden ekonomik krizin önlenmesi için istenenler şunlardır:

Halka açık yerlerde video gösterimlerinin engellenmesi, sinema kanununun

çıkarılması, TRT ile işbirliğinin sağlanması, film denetleme kurulunun İstanbul’a

alınması, seks filmlerinin önüne geçilmesi, TRT ile işbirliği ortak yapımların

gerçekleştirilmesi ve TRT’nin yerli film satın alınması noktasında belirlenmiştir.

Devlet video ile ilgili olarak 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda Bazı

Maddelerin Değişmesi 2936 sayılı 3.11.1983 tarihli kanunu hazırlanmış ancak

kanunla ilgili tüzük ve yönetmelikler hazırlanmadığı için olumlu bir gelişme

kaydedilememiştir.

Page 50: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

48

 

2.9.3 Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu:

1985 yılında Fiyap’ın girişimiyle hazırlanan taslak, 23.1.1986 tarihinde

Meclis’ten geçerek yürürlüğe giren yasa ile denetleme işi polisten alınıp Kültür ve

Turizm Bakanlığı’na verilmiştir. Ancak, kamu yöneticilerine (vali, kaymakam)

gerekli görüldüğü halde denetimden geçen filmleri bölgesel yasaklama hakkı

tanınmıştır. Bu maddeye istinaden 90’lı yıllarda “Su da Yanar” ve “İstanbul

Kanatlarımın Altında” filmlerinin çeşitli şehirlerde yasaklanmıştır. Sinemayla ilgili

bu yasa ile denetim sorununa görece çözümler getirilirken, filmler ve videokasetler

bandrol uygulaması ile tescil edilerek telif haklarından yararlanılması sağlanmıştır.

Video pazarının etkisinin azaldığı süreçte, video da denetim altına alınmıştır. Yasa

ile denetim için oluşturulan kurala, ilk kez sinema sektörünün ve akademisyenlerin

katılım sağlanmış, memurların ağırlığı bir ölçüde kısıtlanmıştır. Ayrıca kayıt tescil,

bandrol ücretleri ve belediye paylarından alınan oranlarla oluşturulan fonla sinemaya

küçük de olsa mali destek sağlanmıştır(Erklıç,2003:144-145).

2.9.4 “The Off-Shore Media” Projesi (Kıyıötesi Medya Kanunu)

Devlet Bakanı Adnan Kahveci’nin geliştirdiği “The off-shore media” projesi

ile Amerikan majörleri Türkiye’ye çağrılmış ve burada üretim yapmaları istenmiştir.

Amerikan şirketlerine stüdyolar kurmaları karşılığı uzun vadeli vergi kolaylıklara

vaat eden proje, tartışmalar sonucu aldığı tepkilerle yasallaşmamıştır. Projeye göre;

Amerikan şirketleri Türkiye’de stüdyolar kurup, filmler yapacak, bu projelerde Türk

sinema sektöründen insanlar çalışacak, belki de bu stüdyolarda bir-iki Türk filmi de

gerçekleştirilebilecektir. Amerikan stüdyo yapımları ile Türk Sinemasının teknik

altyapısı çözülecek, filmlerin teknik kalitesi artırılacak, belki de yurtdışına

pazarlanması sağlanacaktır. Türkiye’de “The Off-Shore Media” projesi

Page 51: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

49

 

gerçekleşmemiş ama 1989 yılında Yabancı Sermaye Yasası’nda 17,30,31 nolu

kararnamelerle yapılan değişikliklerle birlikte Amerikan Majörleri teker teker ülkeye

girmeye başlamışlardır. UIP ve WB Türkiye’de şube açmıştır. Amerikan majörleri

ülkede sinema altyapısına yatırım yerine Türk Sinemasının ana dayanağı olarak

sermaye akışım sağlayan dağıtım alanına el atmışlardır. Türk Sineması kendi

ülkesinde salon bulamaz duruma gelmiştir. Majörler, anlaştıkları sinema salonlarının

yıllık olarak kendilerine bağlamışlardır. Büyük salonlar küçülmüş, sinemalar salon

numaraları ile tanınır olmuştur. Majörlerin sayesinde yeni yapımlar Türkiye’de de

aynı zamanda vizyon bulmuş, sinema salonları teknik ve konfor açısından

yenilenmiş, Türk filmlerinin gösterime girebilmek için majörlerin dağıtım ağına

girmeyi başarması gerekmiştir(Erklıç,2003:145).

2.9.5 Sinema Alanında Yasa Teklifi

ANAP Kırşehir Milletvekili Gökhan Maraş’ın sinema alanında hazırladığı

yasa teklifinde başlıca şu maddeler vardır: 1) Yabancı filmlere dublaj yasağı

getirilmesi, 2) Sinemalarda belli oranda (%25) yerli film oynatma mecburiyeti, 3)

Yabancı film şirketlerinin kazançlarının belli bir miktarının (%40) Türk Sineması

yararına harcama zorunluluğu. Teklif, sinemacılardan da olumlu tepki alamamıştır.

Çünkü Türk Sinemasının yıllık üretimi %25 oranını dolduracak güçte değildir ve

yasa bu konuda Türk Sinemasına yardımcı olamamaktadır. Ayrıca, yabancı film

şirketlerinin gelirine getirilen kısıtlama yurtdışında da büyük tepki çekmiş,

uygulanmaması yönünde hükümete baskı uygulanmıştır(Koçyiğit,1989). MPEAA

(Amerikan Film Pazarlama Derneği) yetkilileri hem kendi girişimleri hem de

Amerikan yöneticileri aracılığıyla Türk Hükümet yetkililerini tasarının

yasallaşmaması konusunda uyarmışlardır.

Page 52: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

50

 

2.9.6 Sinemanın Sorunları Üzerine Raporlar

Bu bölümde sinemanın krize girmesi üzerine yapılan çalışmaları iki ayrı

araştırma özetlemektedir.

• Se-Sam’ın Piar’a Yaptırdığı Araştırma (1988)

Sinemanın içinde bulunduğu krize neden olan problemler şu şekildedir: Film

yapımının finans kaynaklarının sınırlı olması, maliyetlerin artması, TV ve videonun

sinema seyircisindeki azalmaya neden olması, büyük sinema salonlarının kapanması,

korsan filmciliğin denetim eksikliğine bağlı olarak artması, Avrupa pazarının

özellikle Almanya’nın tıkanması, video kulüplerinde sinema filmlerinin yer alması.

Çözüm önerileri ise şunlardır: Devlet yardımı, TRT’nin yerli yapımlara en az

yabancı yapımların %50’si kadar yer vermesi, TRT’nin Türk Sinemasında ortak

yapımcı durumuna gelmesi, TRT’nin yerli yapımlar ve dizi filmleri Türk

Sinemasında yer alan yapımcılara yaptırması, Dış pazarlarda yeni pazarlar aramak,

kaliteli film yapımı.

Devlet yardımından kasıt ise: Yeni bir fon oluşturulması ve film yapımına

finans sağlanması, düşük faizle uzun vadeli kredi verilmesi, verilecek fonların

denetiminin Se-sam tarafından yapılması, yeni bir kooperatif oluşturulması, Kültür

ve Turizm Bakanlığı’nda Türk Sineması ile ilgili etkili ve yeterli bir muhatabın

bulunması, kapanan sinema salonları yerine 300 kişilik cep sinemalarının

yapılmasının teşviki, her sinemada belli oranda Türk filmi oynatılması

mecburiyetinin konması, dış festivallere katılma olanaklarının arttırılması, nitelikli

filmlere ödül sisteminin yaygınlaştırılması, sinema altyapısına (teknik malzeme, lab.

vb.) katkıda bulunulması, stüdyo platoların kurulması, sansürün kaldırılması ve

sinema salonlarındaki belediye vergisinin kaldırılmasıdır.

• Türk Sineması Sorunları ve Çözümleri Etüdü (1988)

Se-Sam’ın, Piar Araştırma şirketine hazırlattığı rapora benzer bir başka

çalışma da, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlatılmıştır. Etüt çalışması

Page 53: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

51

 

“Türk Sineması’nın rekabet gücünün düşüklüğü” üzerine yoğunlaşmış ve sektörel

yapıya odaklanmıştır. Yapımcılarla ilgili sorunlar başlıklar halinde şöyledir:

1. Eğitim ve kültür düzeyi bu sektör için yetersiz yapımcıların mevcudiyeti:

Ucuz (kalitesiz) filmlerin kendine uygun bir yapımcı tipi yaratmış olması. Karlılığın

ve yerli filmlerin yabancı filmler karşısındaki rekabet gücünün azalmış olması

nedeniyle yeterli düzeydeki yapımcıların sektörden giderek ayrılmaları.

2. Yapımcıların mali açıdan güçsüzlükleri: Geçmişte mevcut olup bugün çok

azalan bölge işletmecilerinin mali gücü yetersiz yapımcılara avans vermiş olmaları

ve böylece mali durumu yetersiz kişilerin sektördeki mevcudiyeti.

3. Yapımcıların belli bir senaryoda oynayacak oyuncuları yönetmene

bırakmayıp kendilerinin seçmesi: Seyircinin belli oyuncuları görme isteği; dış pazara

çıkamamak, iç pazar talep profili ile çalışmak. İşletmecilerin, yapılacak filmleri dikte

ettirmeleri ve bunların sonucu olarak yapılacak filmin, yönetmenin sanat gücü yerine

ticari amaçların belirlenmesi.

4. Yapımcıların bilgilendirilmesindeki sorunlarda ise Se-sam’ın yeni

kurulması yüzünden etkin çalışamaması ve üniversitelerin sektörden kopukluğu

gösterilmektedir.

Kültür Bakanlığı çalışmasında açıkça bir dönemin (1960-1975) üretim tarzını

yargılamaktadır. Bölge işletmeciliği üretim tarzının olumsuzlukları haklı olarak

vurgulanırken, bu tarzın aynı zamanda sinemamızın Altın çağını yarattığı unutularak

Türk sinemasının mevcudiyeti yargılanmıştır.

Altyapı açısından sorunlar şunlardır:

1. Kaliteli film yapımı için gereken altyapı yoktur: Sermaye genellikle

ucuz film yapan yapımcıların elinde toplanmakta, onlar da kaliteli film yapımına

yarayacak alt-yapı kurmayı tercih etmemektedir. Kaliteli altyapı kurmak için gereken

sermaye birikimi yetersizdir. Az sayıdaki kaliteli film için altyapı kurmak karlı

değildir.

Page 54: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

52

 

2. Yabancı sermaye altyapı kurmak için gelmemektedir: Yabancı

sermaye Türkiye’nin ekonomik ve siyasal yapısına duyduğu şüpheden dolayı

gelmemekte, teşvikler yeterince anlatılamamakta böylece doğal ve kültürel

zenginlikleri birer plato olarak değerlendirebilecek ve böylece altyapıya yatırım

yapabilecek yabancı sermaye Türkiye’ye gelme konusunda çekingendir.

Bakanlık yabancı sermayeye teşvik yolunu gösterirken, asıl önemli konu yerli

yapımcılar için teknik malzeme alımında teşvik ve vergi indirimi gibi öğelerden

bahsetmemektedir.

Pazarlama açısından sorunlar şunlardır:

1. Filmlerin dış pazara satılması konusunda yerli şirket azlığı: Yerli

filmlerin dış pazarda rekabet gücünün azlığı, yerli filmin dış pazara satılması

konusundaki teşviklerin yetersizliği, iç pazarın yeteri karı getirmemesi.

2. Türk filmlerinin genel olarak pazar ihtiyacına cevap vermeyişi

yüzünden uluslararası film pazarlarında çalışan şirketlerin Türk filmlerine ilgi

göstermemesi.

3. Uluslararası pazar araştırmasının yapılmaması ve uluslararası

şöhretteki kişi ve kurumlardan yararlanılmaması.

Etüd çalışması doğrultusunda çalışma programı oluşturulmuş ve 1989 yılı

içinde sorunların çözümü takvime bağlanmasına karşılık, somut gelişmeler

kaydedilememiştir.

2.9.7 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar

Yerli yapımlardaki düşüş, videonun yaygınlaşması ve video işletmeciliği ile

1984’te yükselişe geçmiş; bu üretim tarzının da doygunluğa erişmesi ile 1989’da

Page 55: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

53

 

yeniden düşüşe geçmiştir. Yerli film seyircisi 1982 yılından itibaren yabancı film

seyircisinin altında kalmıştır. Toplam seyirci 1980 yılında 63 milyon civarındayken,

1989’da 21 milyon dolayına düşmüştür. Salon sayısı 1980’de 941 iken 1989’da

383’e inmiştir. Açıkhava sinemaları, semt sinemaları kapanmıştır. 1987 yılında

Gümüşhane, Hakkari, Muş, Kırklareli ve Tunceli illerinde açık sinema salonu

yoktur(Evren,1997:91).Seyirciye dayalı bir üretim tarzının sonunu açıkça gösteren

bu veriler, Türk Sinemasındaki değişimi ve krizi de sergilemektedirler. 1989 yılında

210 yabancı filme karşılık 13 Türk filmi gösterime girebilmiştir(Evren,1997:91).

Tablo VII:80’li yıllarda film, salon ve seyirci sayıları(Die,2001).

Yıl Film Sayısı Salon Sayısı Yerli Film Seyirci Sayısı

Yabancı Film Seyirci Sayısı

1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989

68 71 72 78 126 123 184 186 117 99

941 991 1014 975 854 767 675 460 424 383

38.553.202 41.523.345 33.479.210 35.835.614 26.753.374 21.284.575 20.345.721 11.734.923 7.736.401 7.165.710

24.027.301 34.629.209 34.858.379 45.133.962 29.562.237 21.386.030 19.857.030 13.097.248 12.550.466 13.882.149

Krize rağmen yine de bu kadar çok sayıda filmin yapılmış olmasında en

büyük etken video piyasasıdır. Yapılan birçok film, hemen video listelerinde yerini

almıştır. Video işletmeciliğinin getirdiği ekonomik olanaklar, hızlı bir biçimde

tüketilerek, tıkanma noktasına gelinmiştir. Bölge işletmeciliği üretim tarzında olduğu

gibi kontrolsüz üretim, artan film sayısıyla sektörü tıkama noktasına getirmiştir.

80’lerin başında video işletmeciliği sayesinde artan yapımevleri, bu üretim

tarzının 80’lerin sonuna doğru doyması üzerine kapanırken, yeni yapımevlerinin

açılmaması sinemadaki krizin boyutlarını göstermektedir.

Bölge işletmecileri ve video işletmeciliğinin krize girmesiyle yapımcılar

maliyeti gösterimden çıkartamazken, geriye televizyon ve yurtdışı satışları kalmıştır.

Page 56: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

54

 

Bu dönem içerisinde Natuk Baytan’ın “Toprağın Teri” (1983) 21 milyon TL, Halit

Refiğ’in “Beyaz Ölüm” (1983) İstanbul geliri 27 milyon, Atıf Yılmaz’ın “Aaah

Belinda” (1986) 40 milyon, Zülfi Livaneli’nin “Yer Demir Gök Bakır” 138 milyon,

Atıf Yı1maz’ın “Kadının Adı Yok” 140 milyon hasılat elde etmiştir. Ertem

Eğilmez’in “Arabesk”i ise 1 milyarlık hasılat ile rekor kırmıştır.

Televizyonun ve videonun yaygınlaşması üzerine, sinema seyircisi sayısında

büyük bir azalma olmuştur. Seyirci azalması sonucu Türk filmi gösteren sinemalar

yavaş yavaş kapanmaya başlamış, sinema salonları çarşı veya depoya dönüşmüştür.

Gelişen video teknolojisi sinemacılara yeni bir finans kaynağı olmuş, bölge

işletmecileri egemenliğinden kurtulan yapımcılar yeni arayışlara yönelmiş ancak

seyirciyle bağ kuramayan filmler ile artan kalitesiz yapımlarla da bu üretim tarzı

tıkanmış, Amerikan majörlerinin gelişiyle de tamamen krize girmiştir. Türk Sineması

üretim yapamaz bir hale gelmiştir.

2.9 1990-2007 Yeniden Yapılanma Dönemi

Dünya ve Türkiye yenidünya düzeni içinde şekillenirken sinema alanındaki

temel değişimler şu şekilde olmuştur: 90’lı yıllarda Amerikan majörlerinin gelişiyle

birlikte, Türk sineması, salon ve seyirci bulamazken, özellikle son yıllarda seyirci

sayısı açısından yabancı filmlerle yarışır duruma gelmiştir. 1990’lar Türkiye’de sanat

sineması ve popüler sinemanın ayrışmaya başladığı yıllar olarak tanımlanabilir.

İzleyici profili değişmiş, sinemacıların anlatılarında belirgin değişiklikler

gözlemlenmeye başlamıştır. Türk filmlerinin teknik düzeyi dünya standartlarını

yakalamış, sinemaya sinema okullarından yetişmiş eğitimli gençler hakim olmaya

başlamıştır. Türk Sinemasının geçmiş yıllardaki ürünleri televizyonda kendi

seyircisiyle buluşmaktadır. Televizyon için filmler ve diziler üretilmeye başlamış,

sinema televizyondan beslenir hale gelmiştir.

Page 57: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

55

 

 Türk Sinemasının geçmiş yıllardaki ürünleri televizyonda kendi seyircisiyle

buluşmaktadır. Genç/yeni yönetmen kuşağı belirmeye başlar. Bağımsız yapımlar,

yapımcı-yönetmenler, sponsorlar, ortak yapımlar bu dönemin farklı üretim tarzları

olarak aynı anda ortaya çıkar. Bir taraftan Türk sineması seyirci bulamazken,

Amerikalı, İstanbul Kanatlarımın Altında, Eşkıya, Vizontele, Komiser Şekspir, Gora,

Kurtlar Vadisi Irak, Hababam Sınıfı Üçbuçuk, Hokkabaz, Sınav, Babam ve Oğlum,

Beyaz Melek gibi filmlerle seyirci sayısı Amerikan majörlerinin filmlerini aşar;

milyonlarla ifade edilir. Sinema yeni bir yapılanma süreci içine girer. Türk

Sinemasının, içinde olduğu krizden özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın

desteğiyle çıkmaya başladığı gözlenmektedir. 10’lu sayılara düşen yıllık film yapım

sayısı son yıllarda 50’lere yükselmiştir.

2.10.1 Sinema Kurultayı

3-5 Mayıs 1990 tarihinde İstanbul’da Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek

koordinasyonunda gerçekleştirilen Sinema Kurultayı, kriz içindeki sinemanın

sorunlarının tartışıldığı, çözümlerin arandığı bir ortama dönüşür.(Kültür

Bakanlığı,1990) Devlet desteği, koruma, teşvik, sosyal güvence vb. sorunların

tartışıldığı kurultay, daha sonra yeniden gündeme gelen Ulusal Sinema Kurumu’nun

itici gücü olur. Kurultaydaki tartışmaların sonucunda başlıca şu kararlar

alınır.(Hürriyet Gösteri Dergisi,1990:115) a) Özerk Türk Sinema Kurumu b) Sinema-

iş yasası c) Filmlerin sanatsal bütünlüğünün zedelenmemesi için denetime yasal

güvence d) Televizyonda devlet tekelinin kaldırılması e) Sinema ve televizyon

sektörü işbirliği için yasal düzenleme f) Türk sinemasının yabancı sinema karşısında

varlığını koruyabilmesi için yasal düzenleme.

Bu kararlardan yalnızca televizyon yayınlarından devlet tekelinin kaldırılması

1993 yılında gerçekleştirilirken, diğer maddeler konusunda olumlu bir adım

atılmamıştır. Kurultayın açıkça gösterdiği şudur: Sinemacılar kendi başlarına, sektör

Page 58: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

56

 

olarak bu krizi atlatmaları mümkün değildir. Devletin sinemaya sahip çıkıp, teşvik ve

destek vermesi gerekmektedir. Kültür Bakanı Namık Zeybek zamanında, sinemacılar

tarafından oluşturulan kurul, devlet katkısının sinemacılar arasındaki paylaşımını

üstlenmiş, filmlerin teknik kontrolü MSÜ Sinema- Tv Merkezi’ne verilmiştir.

Kültür Bakanlığı’nın katkısı hep tartışılır olmasına rağmen, sinemacılar

açısından hep önemsenir olmuş; sponsor arayaşında ise bir anlamda referans işlevi

görmüştür. Küçük bütçeli bağımsız yapımlar için bu küçük katkı, önemli bir kaynak

olmuştur. Aynca, 2001 yılından itibaren, sinema biletinden kesilen rusümün %75’i

sinema fonuna devredilmiştir. Ancak, ülkenin içinde bulunduğu kriz gerekçe

gösterilerek, bu kaynağın kullanımı yeterince sinemacılara açılmamıştır. Bu fiili

durum, sinemanın dağılış ve yeniden yapılanma süreci içine girdiğini göstermektedir.

2.10.2 Farklı Üretim Tarzları

Sektör kriz içinde olunca, sinemacılar farklı üretim modelleri sergilemeye

başlamışlardır. Bunun ilk örneğini yapımcılığını da üstlenen yönetmenler

oluşturmuştur.

2.10.2.1 Yapımcı Yönetmenler

Sektördeki kriz, en çok yapımcıları vurmuştur. Yeterli sermaye birikimi

sağlayamayan yapımcılar, sektörden birer birer uzaklaşmıştır. Film yapım unsurunun

en temel öğesi olan yapımcılık, 90’lı yıllarda neredeyse ortadan kalkmıştır. Film

yapmak isteyen yönetmen, bunun finansmanını da bulmak zorundadır. Birçok

yönetmenin kendi yapım şirketleri aracılığıyla filmlerini gerçekleştirdiği bir dönem

başlamıştır. Filmler, sposor, ortak yapım, Eurimages ve Kültür Bakanlığı katkılarıyla

yapılmıştır.

Page 59: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

57

 

1950’li yıllardan itibaren yönetmenler ya kendilerini ekonomik açıdan

güvence altına alabilmek için ortak yapımcı olarak ya da istedikleri filmi yapabilmek

için sektörün izin verdiği ölçüde kendi şirketlerini kurarak yapımcı yönetmen olarak

çalışmışlardır. Geçmiş yıllarda bu özelliğin dikkat çekmemesindeki en büyük etken

film sayısının fazlalığı ve yapımcılık kurumunun güçlü varlığı olarak gösterilebilir.

Oysa 90’lı yıllarda krizle birlikte azalan film sayısı, yapımın zorlaşması, bu zorluğu

yenen yönetmenleri ön plana çıkmıştır. Bu dönemin yapımcı yönetmenlerini geçmiş

yılların yapımcı yönetmenlerinden ayıran bir diğer önemli nokta da yalnız kendi

fılmlerinin yapımcılıklarını üstlenmeleridir. Oysa Memduh Ün, Türker İnanoğlu,

Kemal Seden gibi yönetmenler kendi filmlerinin dışında yapımcı olarak da sektörde

güç sahibi olmuşlardır(Erkılıç,2003:163-164).

Günümüzde bağımsız yapımcılar olarak adlandırılan Nuri Bilge Ceylan, Zeki

Demirkubuz, Serdar Akar, Semih Kaplanoğlu gibi yönetmenler yine kendi yapım

şirketleri adına, kendi filmlerini gerçekleştirebilmektedirler. Bu tutum

yönetmenlerin, kendilerini sektörün dayatmalarından korumak için seçtikleri bir yol

olarak görülmektedir. Yönetmen böylece daha özgür hareket edebilmektedir. Ancak

bunun olumsuz yönünü, seyirci faktörünün göz ardı edilmesi

oluşturmaktadır(Erkılıç,2003:164).

2.10.2.2 Televizyon Sinemaya İlişkisi

Televizyonun sinemaya olumsuz etkisi 70’li yıllardan itibaren başlarken,

90’lı yıllarda özel televizyon kanallarının çoğalması ile birlikte ilişki farklı bir boyuta

taşınmıştır. Televizyonlar önce yayın saatini doldurabilmek için Türk filmlerine

yönelmişlerdir. Filmlerin televizyonlara devri iki aşamada gerçekleşmiştir. Önce

belli bir süre için gösterim hakları satın alınmış, daha sonra tüm hakları satılmıştır.

Yeşilçam Sineması diye küçümsenen filmler “eski siyah/beyaz Türk filmleri” olarak

değer kazanmıştır. Bu satın alma sürecinde iki nokta üzerinde durulması gerekir:

Page 60: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

58

 

Birincisi; büyük meblağlara satılan bu filmlerden elde edilen gelirin sektöre

dönüşünün olup olmadığı ikincisi ise yıllardır kimsenin ilgilenmediği, unuttuğu bu

filmlerin nerede ve nasıl korunduğudur. Birincisinin yanıtı, yapımcılar tarafından

yıllardır görmezlikten gelinen filmlerin, büyük bedeller karşılığı televizyon

kanallarına satışından oluşan ekonomik döngünün sektör için kullanılmadığıdır. Oysa

kriz içindeki Türk Sineması, televizyon satış gelirleri ile sektörel olarak

canlanabilecekken, hiçbir yapımcı bu yola gitmemiştir. Bu satışlarla Türk

Sinemasının büyük bir bölümünün ticari hakları özellikle Show TV ve Star TV’nin

eline geçmiştir.(Türk Filmleri Katoloğu,1999). TV, basın ve bankaya sahip olan

sermaye (Çukurova Grubu, Uzan Grubu, Doğan Grubu, Bilgin Grubu) dolaylı olarak

sinemaya el atmış, ancak bu yatırıma dönüşmemiş, eski Türk filmlerinin tecimsel

haklarının alımıyla kalmıştır. İkinci sorunun yanıtı ise kültürel bir miras olarak

yıllarca bu filmleri hiçbir ekonomik çıkar gözetmeden arşivleyen, restorasyonunu

yapan Mimar Sinan Üniversitesi Sinema- TV Merkezi’ne arşivleme maliyeti

açısından destek olunmamıştır. Sinema-TV Merkezi olmasaydı, bugün televizyonda

izlenilen birçok filmin belki de günümüze ulaşamayacağı gerçeğine birkaç yapımcı

dışında kimse dikkat çekmemiştir.

Sinema-televizyon ilişkisi Fransız Canal Plus, Arte; İtalyan RAI, İngiliz

Channel Four gibi bir uygulamaya yönelmiş, bunun sonucu olarak televizyon

kanalları “ön satış” yöntemi ile senaryo aşamasında film yapımına destek olmaya

başlamışlardır.(Antrakt,43:34-39) Televizyon gösterim haklarının önceden satışı ile

gerçekleştirilen, bu yöntemle 92-94 yılları arasında yerli yapımda televizyon desteği

önemli bir boyut kazanmıştır. Bu süreç içerisinde Kanal 6, ATV, Show, Kanal D,

TGRT Kanalları, Türk filmlerini “ön satış” yoluyla, senaryo aşamasında destek

olmuşlardır.

Sinema-televizyonun yapımda gerçekleştirdiği verimli ilişki, filmlerin gişede

başarısız oluşları, televizyonda eski Türk filmlerinin seyirci tarafından ilgi görmesi,

94 ekonomik krizi (5 Nisan kararları) gibi etkenlerle bozulmuştur.( Uludağ,2003:62)

Televizyon kanalları yeni yapımlara yatırım yapmaktansa, ellerindeki fılmleri tekrar

tekrar göstermeyi daha ekonomik bulmuşlardır. Televizyon kanallarının, özellikle

özel televizyonların, ellerindeki filmleri sürekli yayınlamaları, sinemanın kendine

Page 61: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

59

 

özgü olan finans sisteminin yok olmasına neden olmuştur. Seyirci, sinemaya gidip

parasını ödeyerek film izlemektense, evde kendine ücretsiz sunulan filmleri tercih

etmiştir. Bu dönem içerisinde yapılan filmlerde kısa sürede televizyon ekranına

gelmiştir.

Sinema-televizyon ilişkisi film yapımı ile sınırlı kalmamış, sinema sektörü

televizyonun ihtiyacı olan dizi filmleri karşılamaya yönelmiştir. Sektör, dizi

yapımları ile kendisine yeni bir alan yaratmış, televizyondan destek alan

yönetmenler, televizyon için diziler çekmeye başlamışlardır.

Televizyon desteği, Kültür Bakanlığı ve Eurimage katkısıyla film yapımı

süreci başlamış, bu süreç içerisinde seyirci faktörü unutulmuştur. Seyirciyi göz ardı

eden üretim tecimsel anlamda başarısızlığa uğramıştır. Ticari başarısızlık filmlerin

gösterimine engel olmuş, “Ağrı’ya Dönüş” ve “Bir Sonbahar Hikayesi” adlı filmler

sinemada oynamadan televizyonda gösterilmiştir.

2.10.2.3 Eurimages Katkısı

Eurimages, 1989 yılında, Avrupa Konseyi tarafından “Avrupa kültürünün

desteklenip yayılması ve film endüstrisine parasal yardım” amacıyla 12 Avrupa

ülkesiyle kurulmuştur. Türkiye’nin 28 Şubat 1990’da üye olduğu Eurimages, üye

ülke sinemacılarına 2 ortak (yine üye ülkelerden) bulmaları şartıyla film projelerine

katkı sağlamaktadır. Ayrıca üye ülkelerin en az % 50 Avrupa filmleri gösteren

sinemalarına da desteklemektedir. Kurumun bütçesi üye ülkelerin parasal yardımıyla

oluşturulmaktadır.

Türk Sinemasının 90’lı yıllarda yaşadığı ekonomik krizi aşmanın bir yolu

olarak, Eurimages katkıları görülmüştür. Ancak ortak yapım olan bu projelerin ulusal

sinemayı ne kadar yansıttığı tartışma konusu olmuştur. Eurimages destekli birçok

yapım ne yazık ki seyirci açısından başarılı olamamıştır. Ancak üretim açısından

Page 62: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

60

 

Eurimages katkısı yadsınamaz bir şekilde görülmektedir. 1990 yılından itibaren Türk

Sineması Eurimages katkısı ile üretim gerçekleştirebilmiştir.

Şu ana kadar Türk ortak yapımcıya sahip 61 uzun metrajlı filme 13.848.099€

Eurimages desteği verilmiştir.

Eurimages, birçoğu İstanbul’da olan 22 adet sinema salonuna destek

vermektedir. “Europa Cinemas” tabelasını takmış durumda olan bu sinemalar en az

% 50 Avrupa filmi gösterimi yaparak bu fondan maddi destek almaktadır.

2.10.2.4 Sponsorluk Kurumu

Tarihi boyunca sektör dışından destek göremeyen Türk Sineması, 90’lı

yıllarda sponsorluk kurumunun oluşmasıyla az da olsa bu kalıpları yıkmıştır. Artık

her türlü kültürel etkinlik, sivil toplum girişimi sermaye tarafından desteklenmeye

başlanılmıştır. Bankalar kültür merkezleri, kitapevleri açmaya başlamış, holdingler

farklı kültürel etkinlikleri destekler olmuşlardır. Bunda kültür-sanat alanının ticari bir

alan olarak değer kazanmasının yanında gelişen kapitalizmin evrilmesinin de rolü

olmuştur(Erkılıç,2003:170).

Sponsorluk kurumundan sinema da yararlanmaya başlamış, hatta birçok film

sponsorlar sayesinde tamamlanabilmiştir.

Sinemaya sponsor olan kurumlar:

Anadolu Holding’e bağlı Efes Pilsen kültür ve sanata yatırım yapmış, tiyatro,

müzik ve sinemayı desteklemiştir. Efes Pilsen katkıyı doğrudan yaptığı gibi, İstanbul

Film Festivali Fibresci Ödülünü alan yönetmene bir sonraki çalışmasında

kullanılmak üzere 30.000$ katkı sağlamaktadır. Bu tutum, Türk Sinemasına

sürekliliği olan bir sponsorluğu kazandırmıştır. Efes Pilsen’in sponsorluğunda

“Çözülmeler”, “Kız Kulesi Aşıkları”, “Akrebin Yolculuğu”, “Bir Erkeğin

Page 63: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

61

 

Anatomisi”, “Mektup”, Sinema Vakfı’nın “Aşk Üzernine Söylenmiş Her Şey” ve

“Yerçekimli Aşıklar”, “Mayıs Sıkıntısı” gibi filmler gerekleştirilmiştir. Ata Menkul

Kıymetler “Bir Erkeğin Anatomisi”ne, Kodak “Sarı Tebessüm”e sponsor olmuştur.

Telsim; “Herşey Çok Güzel Olacak”, “Şarkıcı” ve “Vizontele”ye sponsorluk

yapmıştır. Persil; “Hemşo”ya sponsor olmuştur. Kültür Bakanlığı Türk filmlerine

katkılar yapmış, TRT “Mavi Sürgün” ve “Yolcu”ya katkıda bulunmuştur. Eczacıbaşı

Vakfı, İstanbul Film Festivali’nden en iyi ulusal yarışma birincisine 15.000$ ödül

vermektedir(Erkılıç:2003:170-171).

2.10.2.5 Bağımsız Yapımlar

Geleneksel anlatım tarzının dışında olan bağımsız yapımlar, filmlerin sanatsal

yönlerini ön plana çıkarmaktadır.

90’lı yılların ortalarında genç yönetmenler kendi olanaklarıyla film yapmaya

başlamışlardır. Bu filmler eleştirmenler ve belli bir seyirci (sanat sineması izleyicisi)

tarafından benimsenmiştir. Zeki Demirkubuz “C Blok” “Masumiyet”, “3.Sayfa”,

“Yazgı”, “İtiraf”, “Kader”; Nuri Bilge Ceylan “Kasaba”, “Mayıs Sıkıntısı”, “Uzak”,

“İklimler”; Serdar Akar’ın “Gemide”, “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar”, “Maruf”,

Derviş Zaim “Tabutta Rövaşata”, “Filler ve Çimen”, H. Semih Kaplanoğlu

“Yumurta” ve “Süt” filmlerini yapmışlardır. Yönetmenlerin kendi yapım şirketleriyle

gerçekleştirdiği bu filmler popüler kavram ve kişilerden uzak, dar ekip ve bütçeli

çalışmalardır.

Anlatı ve tema olarak diğer filmlerden ayrılan, yönetmenlerinin kişisel

dünyalarını anlatan, marjinal öykülere de yer veren bu yapımlar, seyirciden yeterli

ilgiyi görmemektedir. Sanat sineması izleyicisi denilen kitle de filmleri sürekli olarak

desteklememektedir. Bu filmlerin diğer bir ortak özellikleri de yurt içinde ve

yurtdışındaki festivallerde ilgi görmeleri ve ödül almalarıdır(Erkılıç,2003:172).

Page 64: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

62

 

2.10.2.6 Beyaz Sinema

1970’li yıllarda Yücel Çakmaklı tarafından temsil edilen “Milli Sinema”

anlayışı, 1990’lı yıllarda Türkiye’de değişen konjonktürel ortam dolayısıyla “beyaz

sinema” olarak adlandırılmaya başlanmıştır(Erkılıç,2003:173).

Beyaz Sinema ile sinema dışı alandan sinemaya sermaye akışı olmuş, yapılan

filmlerin gösterilmesi için salonlar alınımş, kısacası kendi yapım ve dağıtım ağı

kurulmuş, kendi seyircisi oluşturulmuştur. Bu filmler, belli bir seyirci grubundan ilgi

görmüş, tecimsel başarı kazanmıştır. Özellikle “Minyeli Abdullah” 525.441 kişi

tarafından izlenerek büyük başarı elde etmiştir. “Minyeli Abdullah 1”, “Sürgün”,

“Hasret”, “Çizme”, ve “Bize Nasıl Kıydınız” filmleri yurt içinde ve dışında birçok

ödül almıştır.

Beyaz sinema örneği filmler: “Minyeli Abdullah” (Yücel Çakmaklı, 1999),

“İskilipli Atıf Hoca” (Mesut Uçakan, 1993), “Bize Nasıl Kıydınız” (Metin çamurcu,

1994), “Sürgün” (Mehmet Tanrısever, 1992), “Çizme” (Mehmet Tanrısever, 1994),

“Sonsuza Yürümek” (Mesut Uçakan, 1991), “Garip Bir Kolleksiyoncu” (Nurettin

Özel, 1994), “Beşinci Boyut” (İsmail Güneş, 1993), “The İmam” (İsmail Güneş,

2005), “Anka Kuşu” (Mesut Uçakan, 2007) Bu filmlerden “Sürgün” ve “Beşinci

Boyut” yurtdışı festivalierine katılmış ödül almıştır. Bu filmlerde dini konular ele

alınıp işlenmiştir.

2.10.2.7 İthalatçı ve İşletmeciler Yeniden Yapımcılıkta

Türk Sinemasında sermaye akışı her zaman film ithalat ve işletmecileri ile

dağıtımcılardan sağlanmıştır. Kemal Film’den, İpekçiler’den günümüze bu kural

değişmemiştir. 50’li ve 60’lı yıllardaki üretim tarzı hariç, sinemaya ana sermaye akışı

dağıtımcı firmalardan sağlanmıştır. 60’lardaki özgün üretim tarzında da dağıtımın

payı yadsınamaz.

Page 65: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

63

 

90’lı yıllarda dağıtım ve işletmecilik alanını ağırlıklı olarak Amerikan

majörlerine kaptıran, yerli ithalat ve dağıtımcılar, yerli film üretimindeki krizde

yapımcılık da yapmaya başlamışlardır(Erkılıç,2003:174).

Belge Film (Sebahattin Çetin), “Yolcu” ve “Ağır Roman”, Özen Film

(Mehmet Soyarslan) “Ağır Roman” , “Asansör”, “Kahpe Bizans”, “Büyü”, “Eve

Giden Yol”, “Son Osmanlı Yandım Ali”, Umut Sanat Ürünleri “İstanbul

Kanatlarımın Altında” , “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar”, Avşar Film(Şükrü Avşar),

“Salkım Hanım'ın Taneleri”, “Hemşo”, “Kolay Para” “Babam ve Oğlum”, ve

“Ulak”, filmlerini yapmışlardır.

İthalat, işletmecilik ve dağıtım, Türk Sinernasında her dönem sermaye

akışının sağlandığı alan olmuştur.

2.10.2.8 Reklamcılıktan Film Yapımcılığa

Türkiye’de reklam sektörü, 1990’lı yıllardan itibaren dünya standartalarını

yakalamaya başlamış, teknik altyapısı, çalışanları ve sermaye birikimiyle sektör

haline gelmeye başlamıştır. Bu durum reklam filmiyle birlikte sinema ve televizyon

alanına da yansımıştır. Reklam şirketleri, sinema filmi yapımcılığına soyunmuştur.

Reklam sektöründe hizmet veren Filma-cass (Mine Yargı) şirketi, sinema

yapımcılığına da başlamış, Şerif Gören’in “Amerikalı”(1993) filmine ortak yapımcı

olarak katılmıştır. Filma-cass’ın ikinci projesi Yavuz Turgul’un “Eşkıya” (1996)

filmidir. “Eşkıya” Turgul’un sinemasal özelliklerınden ve yapımcı şirketin, başarılı

tanıtım kampanyasından dolayı seyirci rekorları kırmıştır. Filma-cass; “Herşey Çok

Güzel Olacak” (Ömer Vargı, 1998), ve “O da Beni Seviyor” (Barış Pirhasan, 2001)

ile yapımcılıkta kararlı olduğunu göstermektedir. Bir diğer reklam filmleri yapım

şirketi İFR, “Tabuta Rövaşata”, “Güneşe Yolculuk” filmlerini gerçekleştirmiştir.

Reha Erdem’in ortak olduğu Atlantik Yapım, “Kaç Para Kaç”ı, Haylaz Production,

Semih Kaplanoğlu’nun “Herkes Kendi Evinde”sini; PTT Ümit Ünal'ın “9”unu

çekmiştir(Erkılıç,2003:175-176).

Page 66: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

64

 

Reklam alanında faaliyet gösteren şirketlerin, film üretiminde bir

süreklilikleri olmasa da, zaman zaman yaptıkları filmlerle az sayıdaki üretime destek

olmuşlardır.

90’lı yıllardaki gelişmeler, teknik altyapıya da yansımıştır. Yeni Lale

Stüdyosu, Fono Film, Şafak Film Stüdyosu, Sinfekt laboratuvarıarını reklam

filmlerinden kazandıklanyla yenilemişlerdir. Günümüz teknolojisine uygun

cihazlarla donatılmışlardır. Reklam ve televizyon yapımcıları stüdyoları, platoları da

yenilenmiştir. TEM, ATA stüdyoları, Taksim Platosu gibi stüdyolar İstanbul’da bu

ihtiyacı karşılarken, Antalya’da Tekfen Holding bünyesinde Avrupa’nın sayılı

büyüklükteki stüdyolarından biri olan Antalya Studios açılmıştır(Erkılıç,2003:176).

Reklamcılıktan film yapımcılığına geçen yönetmen sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

2.10.3 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar

Tabloda görüldüğü üzere; 2002’de dibe vuran, 1982 yılında seyirci sayısı

üstünlüğü yabancı filmlere kaptıran Türk Sineması, son yıllarda aradaki farkı

kapatarak 2006 yılında başabaş noktasına ulaşmıştır. 2006 yılında; Kurtlar Vadisi

Irak; 4.256.567, Hababam Sınıfı Üçbuçuk; 2.068.165, Hokkabaz; 1.710.212, Sınav;

1.160.848 seyirci sayısına ulaşmıştır. Son yıllardaki Türk Sinemasının gelişmesinde

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği yadsınamaz. 2005 yılında; 9, 2006 yılında;

23, 2007 yılında ise 34 adet uzun metrajlı filme Kültür ve Turizm Bakanlığınca

destek verilmiştir. Ancak; yapılan yerli film sayısı artmasına rağmen nitelik

bakımdan filmlerin yeterli olmadığı görülmektedir. Herşeye rağmen, yerli film

seyirci sayısı oranında Türkiye, dünyada sayılı ülkeler arasında yer almaktadır.

Page 67: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

65

 

Tablo VIII: 1990-2007 yılları arası film ve seyirci istatistikleri(Die 2001,

Yavuz, 2006 :4)

Yıllar Vizyona Giren Yerli Film Sayısı

Vizyona Giren Yab. Film Sayısı

Yerli Film Seyirci Sayısı

Yabancı Film Seyirci Sayısı

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007

25 17 10 11 16 10 10 13 10 14 14 18 9 16 18 27 34 37

194 193 165 159 161 164 171 195 172 155 172 154 168 172 189 194 204 198

5.668.705 4.135.653 3.082.474 3.356.713 1.185.408 1.509.502 2.467.300 2.100.769 2.097.503 2.897.103 11.070.277 6.755.056 1.572.865 5.631.832 11.108.044 11.441.856 18.058.346 8.134.150

3.565.271 12.408.040 10.158.925 9.163.881 9.282.056 7.796.192 7.861.138 8.877.127 13.650.177 20.686.086 14.187.049 21.404.734 21.984.231 18.988.317 18.594.427 15.809.133 16.802.498 17.317.306

1990 yılında Türkiye’de 354 sinema salonu varken, günümüzde 411 sinema

kompleksi, 1.299 sinema salonu ve 198.489 sinema koltuğuna ulaşılmıştır. Büyük

alışveriş merkezlerine küçük sinema salonlarının yapılması ve büyük sinema

salonlarının bölünmesi gibi nedenlerle salon sayıları artmaktadır.

Halen Türkiye’de 9 ilde sinema salonu bulunmamaktadır. Bunlar; Ağrı,

Ardahan, Bayburt, Bitlis, Iğdır, Mardin, Siirt, Kars illerimizdir. Koltuk sayısı

bakımından illerimiz; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Kocaeli, Adana

şeklinde sıralanmaktadır.

Film maliyetleri 100 bin dolardan “Uzak”, 10 milyon dolara “Kurtlar Vadisi

Irak” kadar farklılıklar göstermektedir. Yine film maliyetlerinin bu kadar yüksek

olması kuşku uyandırıcıdır. Türkiye’ye oranla yüksek rakamlar, dünya standartının

Page 68: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

66

 

çok altındadır. 1 Milyon $’a malolan bir filmin kendi masraflarım çıkarıp, yapımcıya

para kazandırabilmesi için 600 bin seyirciyi aşması gerekmektedir. Oysa “Avcı”

filmi o yıl yalnızca 35.000 seyirciye ulaşmıştır. Dolayısıyla yapımcısını büyük bir

zarara sokmuştur (Erkılıç,2003:179).

Bağımsız olarak nitelenen filmlerle, sanat yapımları daha düşük bir bütçe ile

gerçekleştirilirken, popüler yapımlar büyük bütçelerle gerçekleştirilmiştir. Gişe

düşüncesi, yönetmenleri/yapımcıları televizyonun popüler oyuncuları ile çalışmaya

yöneltmiştir. Yine gişede başarılı olan filmler, ağırlıklı olarak (beyaz sinema

örneklerini saymazsak) komedi türündeki yapımlardan oluşmaktadır.

1995 yılında yönetmenlerin kurduğu Sinema Vakfi, Türk Sinemasının

canlandırılması için yasal düzenlemeler ve sponsorluk yapan firmalara vergi

muafiyeti konusunda çalışmalar yapmış, Efes Pilsen sponsorluğunda “Yerçekimli

Aşklar” ve “Aşk Üzerine Söylenmiş Her şey” adlı kısa filmlerden oluşan iki film

gerçekleştirilmiş fakat vakıf başarıya ulaşamadan kapanmak zorunda kalmıştır.

Şubat 1991’de, 1 Ocak 1991 tarihinden geçerli olmak üzere, belediyeye

ödenen vergi oranları (rüsum) yeniden düzenlenmiştir. Yerli filmlere uygulanan %

10 oranı sıfırlanırken, yabancı filmlere uygulanan % 30 oran % 25’e indirilmiştir.

Amerika’nın siyasal baskısı ve ikili anlaşmalar gereği rüsumda değişikliğe

gidilmiştir. 9 Aralık 1997 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Türk filmlerine % 10

rüsum konurken, yabancı filmlerden alınan oran %25’ten %10’a indirilmiştir. Türk

sinemasına bir darbe vuran bu ayarlamadan sonra, 1.1.2001 tarihinde 4625 sayılı

kanunun 6.fıkrasına ek konularak, 3.3.2001’de yürürlüğe giren madde ile kesilen

rüsumların %75’i Kültür Bakanlığı'na devredilmiştir(Örmeci,2002:600).

Son dönem üretim tarzının eklektik olması zorunluluktur. Televizyon

satışları, sponsorlar, çeşitli kurumların katkıları, yurt içi ve dışı festivallerde

ödüllendirmek bu üretim tarzında belirleyici olmaktadır(Erkılıç,2003:184).

Ülkemizde yılda ortalama 25-30 milyon sinema bileti satılmaktadır. Bu sayı;

Türkiye'nin nüfusuna oranla küçüktür. İngiltere’de Haziran ayı gibi ölü bir sezonda

20 milyon bilet satılmaktadır. İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde yılda 150-

Page 69: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

67

 

160 milyon seyirciye ulaşıldığı dikkate alındığında ülkemizdeki bilet satışın ne kadar

düşük olduğu daha kolay anlaşılacaktır. Buna göre Avrupa’da bir kişi yılda ortalama

üç kez sinemaya giderken, Türkiye’de ise üç yılda bir kez gitmektedir. Ülkemizde

bilet satışlarından elde edilen toplam hasılat ise; 200 milyon YTL civarındadır.

Tablo IX:2002-2007 yılları arası yerli ve yabancı film izlenme oranları

Tabloda görüldüğü üzere Türkiye’de yerli film seyredilme orani gayet iyi bir

seviyededir. Türkiye, yerli filmlerin seyredilemsi oraninda dünyada sayılı ülkeler

arasında yer almaktadır. Ancak toplam seyirci sayısının dünya standartlarnın çok

altında olduğu unutulmamalıdır.

Page 70: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

68

 

III. BÖLÜM

TÜRK SİNEMASININ MALİ PROBLEMLERİ

3.1 Vergi İadesi

Küreselleşmenin hız kazandığı günümüzde, ülkeler de birbirleriyle rekabet

içerisine girmekte, uluslararası yatırımlardan daha fazla pay kazanmak ve ekonomik,

sosyal ve kültürel bir takım amaçlara ulaşmak için mevzuatlarını

uyumlaştırmaktadırlar.

Son yıllarda, artan işçi ve yapım maliyetleri nedeniyle ABD’li büyük film

yapım şirketleri yabancı ülkelerde film yapım olanaklarını araştırmakta, bu

araştırmaların sonucu olarak büyük yapımların bir kısmının yabancı ülkelere

kaydırıldığı görülmektedir. Bu eğilim sadece Amerikan film endüstrisi için değil,

diğer pek çok ülke, hatta ülkemiz sinema sektörü için de geçerli olan bir eğilimdir.

Bu nedenle film yapımcıları, yapım maliyetlerini düşürmek için film teşvikleri ve

vergi iadeleri veren ülkelere yönelmeye başlamışlardır. Vergisel teşvik açısından

bakıldığında genel olarak vergi iadesi sisteminin uygulandığı görülmektedir. İadeye

hak kazanmak için de belli şartlar getirilmektedir.

ABD’li film yapımcılarının daha uygun maliyetlerin sağlanabileceği ülke ve

yapım olanakları araştırmalarına paralel olarak Yeni Zelanda, Bulgaristan, Kanada,

Macaristan, Romanya, Yunanistan, Fas, İrlanda, İngiltere ve Avustralya gibi ülkeler

yabancı film projeleri için teşvik önlemleri ile vergi indirimlerini hayata geçirerek

ABD’li büyük film yapımcılarına olumlu mesajlar göndermekte ve pek çok ABD

filminin ülkelerinde çekilmesini sağlamaktadırlar. Bu uluslararası rekabet ABD’de,

eyalet arasında da gözlenmektedir. California, Louisiana vb. pek çok eyalet,

endüstrinin sunduğu büyük pastadan pay alabilmek için, çeşitli vergi kolaylıkları

sağlanmaktadırlar. Kısaca; film sektörü konusunda ülkeler arasında hatta ülke içi

Page 71: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

69

 

eyaletler arasında önemli bir rekabet yaşanmakta ve buna yönelik olarak da pek çok

teşvik düzenlemelerinin yürürlüğe girdiği gözlenmektedir.

Yurtdışındaki uygulama ve politikalar izlendiğinde, sinemanın stratejik ve

ayrıcalıklı bir sektör olarak ele alındığı görülmektedir. Örneğin, İngiltere’de film

sektörü için planlanan teşvik paketi, Avrupa Komisyonu Devlet Yardımları Kuralları

çerçevesinde Avrupa Birliği Komisyonu tarafından onaylanmıştır. Söz konusu teşvik

paketinde, İngiliz kültürünü konu alan ve tanıtan film yapım şirketleri, İngiliz vergi

kanunlarının indirimine izin verdiği giderlere ek olarak yapım maliyetlerinin belli

oranının da matrahtan indirilmesini öngörülmektedir. Bu vergi teşvik paketi ile film

yapımcılarını İngiliz kültürünü konu alan film yapmaya özendirilmek

amaçlanmaktadır. Filmin İngiliz kültürü öğeleri taşıyıp taşımadığı da resmi

makamlar tarafından yapılan ve değişik kriterlerin yer aldığı puanlamaya dayalı bir

teste tabi tutularak tespit edilmektedir.

Yabancı yapımların ülkemize kazandırılmasına ek olarak yerli yapımcının

yurt dışında verilen teşviklerden yararlanmak amacıyla yurt dışına gitmesini

engellemek için yurt dışındaki trendler gözetilerek ülke koşullarına uyan bir model

geliştirilmesi gerekmektedir. Zira Türkiye, uluslararası film endüstrisi için destek

programı olmayan sayısı giderek azalan ülkelerden biridir. Yurtdışı yapımları ülkeye

çekmek, Türk ekonomisine de ciddi bir katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin coğrafi ve

kültürel zenginlikleri de göz önüne alındığında, bu tarz bir destek programından

sağlayacağı nisbi yarar artacaktır. Nitekim sinema, kültürel etkileşimden, kültürel

tanıtıma; toplumsal eğitimden bilinçlendirmeye kadar, çok geniş bir etki alanına

sahiptir. Diğer bir ifadeyle, bir film, eğlence aracı olmanın ötesinde, sosyo-kültürel

bir misyon taşıyan çok etkili bir kitle iletişim ve aracıdır. Sinemanın ekonomilere

dolaylı olarak yaptığı katkısı açıktır, çünkü bir toplum kültürünü tanıtıp,

pazarlayabildiği ölçüde ürettiği ürünleri satıp ve aynı oranda da uluslararası

piyasalarda markalaşabilir.

Page 72: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

70

 

Konuyla ilgili olarak yapımcı Sekan Çakarer’in görüşleri şöyledir:

“Vergi iadesi artık yabancı film projelerinin olmazsa olmaz bir talebi. Ülkede harcadıkları bütçe içinde yer alan KDV’nin iadesi ciddi bir teşvik. Hatta ve hatta Macaristan, Yeni Zelanda, Porto Rico, gibi ülkeler son yıllarda KDV iadesinin yanı sıra “Tax Rebate” dedikleri, harcanan bütçenin belli bir büyüklüğe ulaşması durumunda (örn 10 milyon USD’yi geçmesi) bir bölümünün (genelde %20) yabancı yapımcıya iade edilmesi gibi uygulamalar da yapıyorlar. Bu sayede Macaristan bir yılda 300 milyon dolarlık Hollywood prodüksiyonunu ülkesine getirebiliyor.”

Bu ülkelerin sağladıkları çok yönlü teşvikler, filmlerin çekim maliyetini

kaliteden ödün vermeksizin, Malta’da 5,3 milyon, Kanada’da 5,1 milyon, Cape

Town’da 4,9 milyon, Romanya’da ise 4,4 milyon ABD doları olarak

gerçekleşebilmektedir.

Aynı bağlamda, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin, Hollywood başta olmak

üzere, bütün Batı ülkelinden ciddi sermaye girişleri olduğu; bu ülkelerde gerek

stüdyo yatırmalarında, gerekse başka ekipmanlar itibariyle ciddi projeler

gerçekleştiği gözlenmektedir. Örneğin “Cold Mountain” filmi Romanya’da çekilmiş;

filmin yapımını gerçekleştirenler, çekimi Romanya’da yaparak 20 milyon ABD

doları kar ettiklerini açıklamışlardır.

Yabancı yapımcıları ülkeye çekilebilmesi için gerekli şartlar şöyle

sıralanabilir.

Ucuz ve esnek işgücü maliyet avantajları

Teknik altyapı, stüdyo altyapısı ve yeterli teknik eleman

Mekan(tarihi, doğal v.)

Mali ve vergisel teşvikler

Page 73: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

71

 

3.1.1 Bazı Ülkelerdeki Uygulamalar

Avustralya

Film sektörüne Avustralya’da tanınan teşvikler şöyledir:

a. Vergi İadesi

Avustralya’da film çekmek isteyen yabancılara getirilmiş teşvik düzenlemesi

uyarınca, bütçesi en az 15 milyon dolar olan yabancı yapımlara, filmin

tamamlanmasını takiben, % 12,5 oranında vergi iadesi imkanı tanınmaktadır. Bu

teşvik, yabancı yapımların yapım süresince Avustralya’da kalması sağlamaktadır.

Teşvik şartları arasında, Avustralya’nın tanıtımına katkı sağlama şartı yer

almamakta; teşvik sistemi şöyle işlemektedir:

Maliyeti 15-50 milyon dolar arasında olan yabancı filmler için üretim

maliyetinin en az % 70’inin Avustralya’da harcanması koşuluyla (mal, hizmet alımı

ya da arazi, bina v.b. temini), söz konusu bedelin % 12,5’i oranında vergi iadesi

verilmektedir. Finans, telif hakları, genel yönetim giderleri, tanıtım ve reklam gibi

harcamalar bu kapsamda değerlendirilmez.

Avustralya’da 50 milyon dolar veya daha fazla harcama yapan film

projeleri için, % 70’lik şarta bakılmaksızın, %12,5 oranında vergi iadesi

verilmektedir. Bu teşvik, bütçe harcamalarının ne kadarının Avustralya’da

yapıldığına bağlı olarak, % 9 ila % 12,5 arasında nakit destek sağlamaktadır. Çünkü

düzenlemenin üretim maliyetinde yol açtığı düşüş, yapımcılara finansman imkanı

yaratmaktadır.

Vergi iade talebi, Avustralya’daki tam mükellef biri tarafından ya da

Avustralya’da daimi işyeri olan yabancı yapılabilmekte; filmin tamamlandığı yıl

kurumun vergi beyannamesi ile birlikte vergi dairesince verilmektedir.

Page 74: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

72

 

b. Avustralya-Filmlerine Yatırım (Gelir Vergisi Kanunu 10B ve 10BA)

Kanun hükümleri, belirli yapımlara % 100 yatırım indirimi hakkı

tanımaktadır. Yapımın bu vergi teşvikinden yararlanmaya hak kazanması için,

Avustralyalı firma ya da Avustralya’da yerleşik bir firma tarafından Avustralya’da

gerçekleşmiş olması şartı vardır.

10 B Hükmü:

Vergi indirimi düzenlemesi, mevcut ya da yeni çekilecek olan bir Avustralya

filminin telif hakları için yapılan harcamaları kapsamaktadır. Söz konusu indirim,

filmin tamamlandığı yıl tahakkuk eden kazanç üzerinden yapılmaktadır. İndirim,

filmin tamamlandığı yıl dahil, iki yıl içinde ya da filmin telifin faydalı ömrü

içerisinde yapılabilir. Faydalı ömür Vergi İdaresi Başkanlığı’nca beş yıl olarak kabul

edilmiştir.

Bu düzenlemeden, hem yerleşik hem de yerleşik olmayan tam ve dar

mükellef yapımcılar yararlanmaktadırlar. Ancak, filmin Kültür Bakanlığı tarafından

“Avustralya Filmi” olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle,

endüstriye tanınan bu özel yatırım indiriminden yararlanabilmek için, “Avustralya”

konseptinin kullanılması gerekmektedir. Avustralya Konsepti’nin belirlenmesindeki

kriterler şunlardır:

Yapımın çekildiği yer, oyuncular, senarist, tasarımcı v.b. yapıma dahil

olanların uyrukları, finans kaynakları, üretim harcamalarının ayrıntısı, Bakanlığın

uygun gördüğü diğer hususlar.

10BA Hükmü:

Avustralya, film yapımında harcamaların % l00’üne kadar indirim hakkı

tanımaktadır. Yapımcı, yaptığı filmin telif hakkına sahip ise, bu hüküm dahilinde

indirime hak kazanır. İndirim, harcamanın yapıldığı yılki kazanç üzerinden

yapılmaktadır. İndirim hakkı sadece bir yıl ile sınırlıdır ve sadece Avustralya’daki

tam mükelleflere tanınan teşvik düzenlemelerini içermektedir.

Page 75: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

73

 

Bu hükümden yararlanmak için filmin tamamen ya da belli ölçüde

Avustralya’da çekilmesi ve Avustralya Konsepti’ni taşıması şartı bulunmaktadır.

c. Araştırma- Geliştirme Yatırımlarında Vergi Ayrıcalığı

Yaratıcı projelere Ar-Ge alanında vergi avantajı sağlanması amaçlanmakta

olup, gerekli yasal düzenlemelerin hazırlık aşamasında olduğu anlaşılmaktadır.

d. Mal ve Hizmetler Vergisi İadesi

Avustralya’da çekim yapan yabancı film şirketleri Mal ve Hizmetler Vergisi

itibariyle de vergi iadesi almaktadırlar.

e. Ücretliler Üzerindeki Gelir Vergisinden Muafiyet

Yabancı film şirketlerinin Avustralya'ya getirdikleri personel, ücretleri

itibariyle gelir vergisinden muaftır.

Fas

Bu ülkede yabancı film yapımı için gereken izinler, 1944 yılında kurulan,

“Centre Cinematographique Marocaine-CCM” (Fas Sinematografi Merkezi)

tarafından verilmektedir. Fas’ta yabancı film yapımına şu iki temel alanda teşvik

uygulanmaktadır.

a. Vergi Muafiyeti Uygulanması

Yabancı film yapımcıları, Fas’ta kaldığı süre içinde, KDV’den muaf

tutulmaktadır. Koşullarda basitlik ilkesi temel prensip olarak benimsenmiştir.

Muafiyetten yararlanmak için, filmin senaryosunun önceden onaylanmış olması ve

filmin uzun metrajlı olması halinde, Faslı firmayla yapılan sözleşme örneğinin ilgili

makamlara ibrazı gerekmektedir.

Page 76: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

74

 

b. Bürokratik İşlemlerin Kolaylaştırılması

Yabancı film yapımcı taleplerine ilişkin işlemlerin muhatabı, tümüyle ve

sadece CCM’dir. Diğer bir ifadeyle, tüm bürokratik işlemler CCM bünyesinde

toplanmıştır. Çekim izin talepleri CCM’ye iletilmekte, çeşitli Fas Makamlarınca

gerçekleştirilmesi gereken işlemlerle ilgili yazışmalar-vb bürokrasi, CCM

tarafından yürütülmektedir.

CCM’nin kadrosu, film yapımı itibariyle uzman kişilerden oluşmaktadır.

Amaç, yabancı film yapımcılarının Fas’ta ihtiyaç duyabilecekleri teknik vb. her türlü

desteğin CCM tarafından sağlanmasıdır. Örneğin, film yapımı için gerekli

malzemenin gümrükten çekilmesi sırasında bile CCM personeli devreye

girebilmektedir.

Fas mevzuatına göre, Fas’ta çekilecek uzun metrajlı filmler için Faslı bir

yapımcıyla çalışılması gerekmektedir. Bu çerçevede gerekli teknik destek Faslı firma

tarafından da verilebilir.

Fransa

Fransa’da yabancı film çekimlerine sağlanan vergi kolaylıkları aşağıdaki

gibidir:

a. Laboratuar çalışmalarında bulunmak üzere getirilen ve çalışmaların

bitiminde tekrar ihraç edilen filmler, KDV’den muaftır.

b.Fransa’da yerleşik olmayan yabancılar için ödenen KDV iade edilmektedir.

İade yapılan harcamalar şöyledir:

1. Fransa’da satın alınan hizmetler (mekan, malzeme vb)

2. Malzemelerin taşınması için araç kiralama

3. Yurtdışından gelenler için taşıma bedeli (kara-deniz-hava)

4. Geçici olarak ithal edilen malzemenin taşıma bedeli

Page 77: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

75

 

Kanada

Kanada, son yıllarda film yapım sektörü için popüler bir ülke haline gelmiştir.

Devlet politikası, genel olarak, ülkede film çekimi konusunda yabancı yapımcıları

teşvike dönüktür. Bu yaklaşım, aynı zamanda yabancı sermayeyi ülkeye çekmenin de

etkin bir yolu olarak görülmektedir. Son verilere göre, bir yılda Hollywood’da

üretilen filmlerinin yaklaşık % 25’i Kanada’da çekilmiştir.

2002-2003 sezonunda, Kanada’da üretilen film ve TV yapımlarında %4

oranında bir artış sağlanmış ve bu artışla, 4.93 milyar Kanada doları civarında bir

hasılat düzeyine ulaşılmıştır. Kanada, çizgi film (animasyon) alanında da önemli

başarılar elde ederek birçok yapımın gerçekleştirildiği bir ülke haline gelmiştir.

Kanada’da yabancı film çekim prosedürü iki şekilde gerçekleşmektedir:

l. Yabancı yapımların tümüyle Kanada sınırları dahilinde gerçekleştirilmesi

2. Kanada- Yabancı ortak yapımları

Başta Kanada Federal Hükümeti olmak üzere, eyalet yönetimleri

(hükümetleri) ve belediyeler, yabancı film yapımcılarına çeşitli teşvikler

sağlamaktadırlar. Bu teşvikleri genel hatlarıyla şöyledir:

Federal ve Eyalet Hükümetleri ile Belediye yönetimleri tarafından

alınan vergilerde indirim sağlanmaktadır.

Film çekiminde kullanılacak mekanlar için alınacak izin ücretlerinden

feragat edilmektedir.

Film çekimlerinde kullanılacak mekanların seçiminde profesyonel

rehberlik hizmetleri sunulmaktadır.

Yabancıların tabi olduğu bürokratik işlemler kapsamında, film ekibi

mensuplarına çeşitli devlet kurum ve kuruluşları nezdinde takip edecekleri işlemlerde

Page 78: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

76

 

yardım, hatta bu kuruluşlarla yapılacak her türlü yazışma ve iletişimde aracılık

hizmeti sağlanmaktadır.

Altyapı hizmetleri ücretsiz veya ucuz bir şekilde sağlanmaktadır

(örneğin, ücretsiz park yeri ve resmi güvenlik, ücretsiz veya ucuz belediye

hizmetleri).

Film ekibi mensuplarına konaklama olanakları sağlanması konusunda

yardımcı olunmaktadır.

a. Kanada’da Vergi İadesi Uygulaması

Yabancı film yapımcılarına sağlanan vergi iadesi miktarlarının yüksekliği ve

döviz kuru farkının sağladığı avantajlar, Toronto’da film yapma masraflarını

ABD’deki stüdyolara kıyasla, neredeyse yarıya azaltmakta ve bu şehri film çekimi

için cazip bir merkez haline getirmektedir.

Toronto’da film yapan yabancı bir firma aşağıda belirtilen üç ayrı vergi

indirimine tabi tutulmaktadır.

1. Kanada Federal Hükümeti tarafından sağlanan “Tax Credit” (Film veya

Video Yapım Vergi İndirimi)

Vergi indirimi uygulaması, genel anlamda, kişi veya kuruluşların elde ettiği

gelir üzerinden hükümete vermek zorunda olduğu vergi oranında ya da miktarında

hükümet tarafından peşinen indirim yapılması anlamına gelmektedir. Yabancı film

yapımcıları kapsamında bu uygulama, vergiye tabi harcamaların bir kısmının dolaylı

olarak hükümet tarafından finanse edilmesi anlamını taşımaktadır. Bu yaklaşım,

federal hükümete ödenecek vergi miktarında indirime gidilmesini öngörmektedir.

2. Ontario Eyalet Hükümeti tarafından sağlanan “Film ve Televizyon Yapım

Hizmetleri Vergi indirimi”

Ontario Eyaletin’de film çeken yabancı yapımcılara film çekimi sırasında

yapılan toplam harcamalarının % 18’i karşılığı kadar, yapımcının eyalet hükümetine

vereceği vergi miktarında indirime gidilmesi sağlanmaktadır.

Page 79: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

77

 

3. Ontario Eyalet Hükümeti tarafından sağlanan “Ontario Bilgisayar Animasyon

ve Özel Efektler Vergi İndirimi”

Bu vergi indirimi, Ontaria Eyaleti sınırları içerisinde animasyon ve özel

efektler alanında yapılan işçilik masrafları toplamının % 20 oranındaki karşılığı

kadar, yapımcının Eyalet Hükümeti'ne vereceği vergi miktarında indirime

gidilmesini sağlamaktadır.

Yukarıdaki oranların toplanması sonucunda, Federal ve Eyalet hükümetleri

tarafından yabancı yapımcıya yaptığı masraflar üzerinden vereceği vergi miktarında

yaklaşık % 29-31 oranında vergi indirimi sağlanması, film üretimi maliyetinin ciddi

ölçüde azalmasını sağlamaktadır.

b. Gümrük Harçları Bağlamında Sağlanan Teşvik ve Kolaylıklar

Kanada Federal Hükümeti tarafından sağlanan teşvikler kapsamında ise,

yukarıda belirtilen vergi indirimi uygulamasının yanı sıra, gümrük harçları

bağlamında da teşvik ve kolaylıklar gösterildiği tespit edilmiştir. Söz konusu teşvik

ve kolaylıklar aşağıda sıralanmıştır.

Film çekiminde kullanılmak üzere geçici olarak Kanada’ya getirilen

ekipman ve eşyalar, 18 aylık bir süreyi aşmayacak şekilde ve bu süre zarfında ülkede

kalmak şartıyla gümrük harcından muaf olarak ülkeye sokulabilmektedir. Buna

geçici ithalat adı verilmektedir.

Federal Hükümet’in kişi ve kurumlardan almakta olduğu Eşya ve

Hizmet Vergisi söz konusu olduğunda ise gene geçici olarak film çekimleri için ithal

edilen ekipman ve  eşyalar; özelliklerine göre; 1/6 oranında kısmi GST indirimi,

tamamıyla muafiyet ya da tümüyle vergiye tabi olma şeklinde sınıflara ayrılmaktadır.

Kanada’da yabancı film çekimleri, ayrıca Kanada-Yabancı ortak yapımı

şeklinde de gerçekleştirilmektedir. Yapılan incelemeden, Kanada’nın halen 53

ülkeyle ortak yapım anlaşması imzalamış olduğu anlaşılmaktadır.

Page 80: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

78

 

Ortak yapımların temel amacı, Kanada’nın ulusal film endüstrisinin

gelişmesini sağlamak ve Kanada kültürünün ülke içerisinde ve yurt dışında

tanıtımına katkıda bulunmaktır.

Yabancı yapımlarda olduğu gibi ortak yapımlarda da vergi indirimlerine ek

olarak, Federal Hükümet tarafından çeşitli fonlar aracılığıyla mali destek

sağlanmaktadır. Bu desteklerden faydalanılabilmesi için, söz konusu ortak yapımda

Kanada kültürü ile doğrudan bir bağlantı kurulması ve Kanada’nın kültürünü ve

sosyal değerlerini yansıtacak unsurlara yer verilmesi ön koşul olarak istenmektedir.

Sonuç itibariyle, Kanada’nın ulusal film endüstrisini geliştirmek, ülkenin

tanıtımına katkı sağlamak ve yabancı yatırım çekerek ekonomik fayda oluşturmak

amaçları doğrultusunda, yabancı film şirketlerine çeşitli ayni ve nakdi teşvikler

uyguladığı görülmektedir. Bu doğrultuda, federal, eyalet ve belediye yönetimleri

bazında benimsenen aktif ve birbiriyle uyumlu politikalar uyarınca, resmi olanak ve

hizmetlerin de gerektiğinde doğrudan devreye sokulabildiği uygun bir ortamın

oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

Kanada’da film çevirmek isteyen yabancıların dikkate alması gereken bir

diğer önemli konu ise, çalışma izniyle ilgilidir. Genel uygulamada, yapımcılar

dışında, oyuncular, kamera arkası çalışanları ve set ekibi dahil olmak üzere, herkes

çalışma iznine tabidir. Çalışma izni alınması birkaç ay süren bir prosedüre tabi

olmakla birlikte, eyalet hükümetleri ve Federal Hükümet bu konuda da yabancı film

şirketlerine işlemlerini kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı destek vermektedirler. Bu

bağlamda Federal Hükümet bazında Kanada Kültürel Miras Bakanlığı içinde yer alan

“Telefilm Canada” ve “National Film Board of Canada” adlı resmi kuruluşların

devreye girdikleri görülmektedir. Eyaletler bazında ise, film endüstrisinin gelişmiş

olduğu Toronto, Montreal ve Vancouver şehirlerinin bulunduğu Ontario, Quebec ve

British Columbia eyalet yönetimleri bünyesinde faaliyet gösteren resmi film

komisyonları rol oynadığı anlaşılmaktadır.

Page 81: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

79

 

Toronto Belediyesi bünyesinde “Toronto Film and Television Office

(TFTO)” kurulmuştur. Bu kuruluş yabancı yapımcılar için gerekli izinleri veren

mercidir. Bu ofis, yabancı film şirketlerinin Tomnto’da çalışmalarını kolaylaştıran

bazı diğer hizmetleri de sunmaktadır.

Toronto, film endüstrisinin altyapısını oluşturan birçok meslek dalında eğitim

veren okulların da bulunduğu bir kenttir. Bu sayede, uzmanlık eğitimi almış

personelin de (örneğin, görsel-ses efektleri uzmanlığı, makyaj uzmanlığı, dublörlük,

film kurgu ve montaj uzmanlığı, dekoratörlük gibi) istihdama hazır bulunduğu bir

şehirdir. Yabancı yapımcılar, Amerikan Doları’na kıyasla değeri daha düşük olan

Kanada Doları’nın sağladığı avantajla, daha az maliyetle daha fazla uzman istihdam

edebilmekte ve kalitesi yüksek, uzman hizmetlerden yararlanabilmektedirler.

Güney Afrika

Güney Afrika’da, film yatırımlarla ilgili vergisel avantajlar, Gelir Vergisi

Kanunu’nun 24F Bölümü hükümleri ile düzenlenmiştir. Teşviklerin amacı, Güney

Amerika’yı bir film yapım üssü haline getirmektir.

Bu yasal düzenleme, filmin yapım ya da yapım sonrası harcamalarını gider

olarak vergiden indirimine imkan tanımaktadır. Yapımcının vergilenebilir

kazancından, yani matrahtan indirebileceği miktar, filmin toplam yapım maliyetini

aşamaz. Matrahtan yapılacak indirim, filmin tamamlandığı vergilendirme

döneminde, hem yapım, hem de yapım sonrası tahakkuk etmiş olan tüm maliyetlerin

toplanması suretiyle bulunmaktadır. Film yapımında eğer yabancı ortaklık söz

konusuysa ve Güney Afrikalı yapımcının film projesindeki payı, yabancı yapımcının

payından daha fazlaysa, söz konusu indirim mekanizmasından yararlanılabilinir.

Güney Afrika Hükümeti, 2004 yılında, film endüstrisini geliştirmek amacıyla

ek bazı düzenlemelere gitmiştir. Bu düzenlemeler uyarınca, bütçesi 4 milyon doları

Page 82: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

80

 

aşan yatırımlar, ülkede yaptıkları harcamalar üzerinden vergi iadesi almaktadır. Uzun

metrajlı filmler, belgeseller, TV filmleri ve diziler de vergi iadesi alabilirler.

Güney Afrika Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’na göre bu ülkenin üretim

maliyetleri, ABD’deki maliyetlere kıyasla %40’a varan oranlarda, Avustralya’daki

maliyetlere kıyasla % 20’ye varan oranlarda daha düşüktür.

1994’den bu yana Güney Afrika’da pek çok yabancı film çekilmiştir ve bu

yapımların yerli sanayi üzerinde çok olumlu bir etkiye yol açtığı bilinmektedir.

Ancak, endüstrinin gelişimi için daha pek çok adımın gerekli olduğunu da Hükümet

yetkililerince ifade edilmektedir.

1994 yılında kanunlaştırılan vergi indiriminden önce, Güney Afrika’da beş

yapım şirketi ve bu şirketlerde toplam 50 çalışan varken, günümüzde 150 yapım

şirketi ve bu şirketlerde sürekli çalışan 1650 kişinin yanı sıra, yetişmiş 10.000

kalifiye eleman daha bulunmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri

a. Montana Eyaleti

Montana Eyaletinde film çekenlere uygulanan destekler, ana hatlarıyla

aşağıdaki gibidir:

• Montana’da yerleşik olanlara ödenen maaşların tamamının % 12’si

miktarında vergi iadesi,

Film çekimim sırasındaki harcama kalemlerinin çoğuna getirilen %

8’lik vergi iadesi (otel, yemek, yakıt, araç kirası, günlük harcamalar, kamera kirası

v.b.).

30 günün üzerindeki süreler için, otellerde % 7’lik yatak vergisinden

muafiyet.

Page 83: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

81

 

Montana Valisi’nin Mayıs 2005’de hazırlattığı rapora göre; film çekimleri

için Montana’da 53 milyon dolar harcandığı, bu harcamanın ekonomiye katkısının

81,4 milyon dolar olmuştur. Ayrıca; film sektöründe 930, sektör dışında ise 444 yeni

ve devamlı iş imkanı sağlanmıştır. Net 4,3 milyon dolar vergi kazancı sağlanmış;

film için harcanan her bir doların % 8,2’si, vergi olarak eyalet yönetimine gelir

sağlamıştır.

b. Hawaii Eyaleti

Eyalette film sektörüne tanınan iki tür teşvik vardır:

• Film yapım aşamasında, yapımcıya, toplam yapım maliyetlerinin %4’ü

oranında vergi kredisi tanınmakta; bu meblağ, ödenecek vergiden düşülmek suretiyle

verilmektedir.

• Yapımcılar, otel vergisinden muaf tutulmaktadır.

Bu eyalette çekilen film ve TV projeleri, aşağıda belirtilen koşullara uyulması

halinde, % 100 oranında vergi kredisine hak kazanmaktadırlar.

• Yapımın adında “Hawaii” adı olması,

• Yapımda Hawaii görüntüleri, kültürü veya ürünlerini içeren sahnelerin

olması,

• Uzun metrajlı filmlerde, minimum 2 milyon dolar, televizyon projelerinde

minimum 750 bin doların adada harcanıyor olması.

Film ya da TV projesi, aşağıdaki koşullara uyması durumunda, % 75 vergi

kredisine hak kazanmaktadır:

• Uzun metrajlı film yapımlarında minimum 3 milyon dolar, TV projelerinde

ise minimum 1 milyon dolar harcanıyor olması.

• Yapımda çalışanların en az %50’sinin Hawaii’de yerleşik kişilerden

oluşuyor olması.

Page 84: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

82

 

Bu avantajlardan yararlanabilmek için, yapımcının, yapımın tamamlandığı

vergilendirme dönemini takip eden yıl içerisinde eyalet ilgili makamlarına gelir

vergisi beyannamesi vermesi ve vergi dairesine, vergi iadesi talebinde talepte

bulunması gerekmektedir.

c. Kaliforniya

2001 yılında çıkan yasa uyarınca, yapım başına 300.000 dolara varan

miktarlarda iade yapılmaktadır. Ayrıca her türlü devlet arazisinde ücretsiz veya

minimum ücretle çekim için izin verilmektedir.

d. Florida

Florida, ABD’de yapımcılara en çok çeşit teşvik veren eyalettir.

Yapım firmalarının harcama özelliklerine göre kademelendirilmiş bir

finansal teşvik sistemi vardır.

Satış vergi muafiyeti söz konusudur. Eyalette, çekilen film, dizi vb.

ürünlerin satışının bir kısmından vergi alınmamaktadır.

Gelir vergilerinde indirimler, elektrik, gaz kullanımında vergi

alınmaması vb. diğer bazı indirimler daha vardır.

e. New York Eyaleti

Film pre-prodüksiyonu ve post prodüksiyon ile ilgili bütçe harcamalarının %

75’ini eyalette gerçekleştiren yapımcılar için % 10 vergi mahsubu uygulanmaktadır.

f. Lousiana

Lousiana, üç farklı teşviki öngörmektedir:

• Yatırımcı Vergi İndirimi: Bu düzenleme sadece eyalette yerleşik olan kişiler

için geçerlidir. 30.000 dolar ile 1 milyon dolar arasından yapım maliyeti olan projeler

için, % 10 vergi indirimi mevcuttur. Eğer yatırımın toplam yapım maliyeti 1 milyon

doların üstündeyse, % 15 indirime hak kazanır.

Page 85: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

83

 

• İstihdam Vergisi Mahsubu: 2006 yılından itibaren geçerli olan bir

düzenlemedir. Yapımın eyalette gerçekleşen toplam maliyeti, 300.000 dolar ile bir

milyon dolar arasında ise, istihdam vergilerine % 10 vergi indirim tanınmaktadır. Bir

vergilendirme döneminde yapım maliyeti 1 milyon doları aşan projelerde ise söz

konusu vergi indirim oranı (tax credit rate) % 20 olarak uygulanmaktadır.

• Satış Vergisi Muafiyeti: Uzun metrajlı film, video ve TV dizisi yapımı için

250.000 dolar ve üstü harcama yapan şirketler, % 4 satış vergisinden muaf

tutulmaktadır.

g. British Columbia

Bu eyalette, menşeinin bakılmadan, çekilen bütün filmler için % 18 vergi

iadesi yapılmaktadır. Ayrıca, yine menşeine bakılmadan, gerçekleştirilen yapanlarda

istihdamın BC kaynaklı olması halinde, ek % 30 vergi mahsubu daha

sağlanmaktadır.

h. Nova Scotia

Nova Scotia’da vergi mahsubu uygulaması vardır. Eyalette yerleşik kalifiye

eleman kullanılması durumunda, işçi maliyetinin %35’ini (bu toplam bütçenin %

15’e kadar çıkabilir) geri ödenmektedir.

Wisconsin, kendi film yapımı destek sistemini, diğer eyalet ve ülkelerin film

endüstrisini kendi topraklarına çekerek sağladıkları kazançları göz önüne almak

suretiyle şekillendirmiştir. Bu sisteme göre film, endüstrisine verilen teşvik ve

destekler, şöyledir:

• Eyalet’te yapılan film yatırımlarına % 25 vergi muafiyeti.

• Çekim ve çekim sonrası, yani post-prodüksiyon aşamalarda kullanılan

makine, ekipman ve servisler için satış vergilerinden kapsamlı muafiyet.

• Eyalet’te yerleşik film yapımcılar ve bunlara hizmet veren kuruluşlardan

alınan hizmet bedellerinin tamamına vergi muafiyeti.

Page 86: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

84

 

• Sinema filmi, TV filmi, dizi filmler, videolar ve reklam çekimlerine yönelik

direkt harcamalara, % 25 oranında vergi indirimi.

• Film, TV ve video oyun alanlarında eyalette şirket kurmak suretiyle yatırım

yapacak olan yapımcılara, eyalet gelir vergisi çerçevesinde % 15 vergi

indirimi/mahsubu.

• Yukarıda anılan destek ve teşviklerin yanı sıra, eyalete bağlı kamu bina ve

mekanlarının ücretsiz kullanıma açılması; bu amaçla alınacak izin başvurularının

ücretsiz olması; çekim sırasında yol trafiğinin düzenlenmesi amacıyla, gerektiğinde

ücretsiz polis desteği ve vergi desteği; ilgili kapsama giren harcamaların

hesaplanması konusunda ücretsiz hizmet. Ayrıca, otel işgal vergisi dahil olmak üzere

otel ücretlerinde, kalış süresi ve oda sayısına göre sağlanan, özel indirimler.

• 2003’de, bir bölümü Wisconsin’de çekilmiş olan “Mr. 3000” adlı filmin

şehrin ekonomisine olan katkısı 19 milyon doların üstünde olmuştur.

3.1.2 Film Çekimi için Türkiye’ye Gelen Yabancı Yapımcılar

Ülkemizde 2006 yılında verilen 180 çekim izninin sadece beş tanesi sinema

filmi, iki tanesi televizyon filmidir. Çekim izinlerinin büyük çoğunluğu belgesel için

verilmiş olup; klip, video çekimi, video filmi, tanıtım filmi, televizyon programı,

televizyon dizisi gibi konularda da yabancılar ülkemizde çekim yapmışlardır.

2007 yılında ise toplam 157 çekim izni verilmiş olup; bunlardan sadece beşi

sinema filmi ve üçü televizyon filmidir.

Page 87: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

85

 

3.1.3 Öneriler:

Yurtdışı yapımları ülkeye çekmek, Türk ekonomisine de ciddi bir katkı

sağlayacaktır. Türkiye’nin coğrafi ve kültürel zenginlikleri de göz önüne alındığında,

bu tarz bir destek programından sağlayacağı nisbi yarar artacaktır. Yabancı

yapımların ülkemize kazandırılmasına ek olarak yerli yapımcının yurt dışında verilen

teşviklerden yararlanmak amacıyla yurt dışına gitmesini engellemek için, yurt

dışındaki trendler gözetilerek, ülke koşullarına uyan bir model geliştirilmesi

gerekmektedir. Zira, Türkiye, uluslararası film endüstrisi için destek programı

olmayan (ve sayısı giderek azalan) ülkelerden biridir.

Bu nedenlerle, ortak yapımları da teşvik ederek, kültürümüzü ve kültürel

mirasımızı dünyaya anlatabilecek yapımlara destek verilmesi önem arz etmektedir.

Ancak, film sektöründeki yatırımlar teşvik edilirken, sektörü kalkındırmak ve

yurtdışına açılmak için, teşvik, yabancı-yerel ayrımı yapılmaksızın verilmelidir.

Teşvik düzenlemeleri çerçevesinde, özellikle sinema alanına, kültür alanına

dönük olarak teknokent benzeri bir yer de kurulabilir. Dubai, “Medya Kent” olarak

adlandırılan, içinde sinema, televizyon, basın-yayının bulunduğu, geniş bir alan

üzerine kurulu, vergiden arındırılmış, tamamen teknopark hüviyetindeki serbest

bölge kurmuştur. Benzeri uygulama Türkiye için de düşünülebilir. Bu bölgelere bir

takım post prodüksiyon, stüdyo vb. imkanlar götürülerek, burada üretilecek filmler

üzerinden bir takım vergi avantajları getirilebilir.

İleri teknolojik imkanlar sunabilen, yetişmiş işgücü katkısı sağlayabilen ve

çeşitli tarihi ve kültürel avantajlarıyla ABD’li film şirketleri tarafından ilgiyle

izlendiği görülen ülkemiz, verilecek teşvikler ve getirilecek etkin hukuksal

açılımlarla pek çok yabancı film projesi için cazip bir mekan haline gelecektir.

Yabancı film yatırım projelerine teşvik verilmesi halinde, bu yönde yapılacak

düzenlemelerin tanıtımı için endüstrinin önde gelen dünya merkezlerinde (örn. Los

Angeles, Londra, Berlin vb.) film ofisleri kurulmalı; bu ofisler, Türkiye’deki

hukuksal ve mali teşvik ve destekler hakkında yabancı yapımcıları bilgilendirmelidir.

Page 88: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

86

 

3.2 Rüsum

Eğlence vergisi adı altında, sinema biletlerinden % 10 oranında kesilen vergi

alınmaktadır. Bu kesintinin % 25’i ilgili belediyelerce alınmakta ve geri kalan % 75’i

Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğüne aktarılmaktadır.

1930’larda belediyeler her biletten % 33 vergi almaktaydı. Atatürk, bu vergiyi

%10’na indirmiştir. Atatürk’ün ölümüyle bu oran %75’e yükseltilmiştir. 1948 yılında

Belediye Gelirleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle bu oran yabancı filmler için %70,

yerliler için ise % 25 olarak değiştirilmiştir. 1981 yılında 2464 sayılı Belediye

Gelirleri Kanunu ile rüsum oranları yeniden değiştirilmiş, yerli filmde % 20, yabancı

filmde % 50 olmuştur. 1 Ocak 1991 tarihinden geçerli olmak üzere, belediyeye

ödenen vergi oranları (rüsum) yeniden düzenlenmiştir. Yerli filmlere uygulanan %10

oranı sıfırlanırken, yabancı filmlere uygulanan % 30 oranı % 25’e indirilmiştir.

9.12.1997 tarih ve 97/10349 sayılı Kararname ile 16.12.1997 tarihinden geçerli

olmak üzere yerli ve yabancı filmlere ayrı oranlarda uygulanan rüsum oranı % 10

olarak uygulanmaya başlamıştır. 1.1.2001 tarihinde 4625 sayılı kanunun 6.fıkrasına

ek konularak, 3.3.2001’de yürürlüğe giren madde ile kesilen rüsumların %75’i

Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir(Örmeci,2002:600).

Yapılan kesintinin tekrar sinema sektörüne dönerek sinemanın desteklenmesi

amacıyla kurulan sistemin, amacına hizmet ettiği söylenemez. Kültür ve Turizm

Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü’ne yatan rüsum gelirlerini Maliye

Bakanlığı keserek Kültür ve Turizm Bakanlığı hesaplarına aktarmaktadır.

İlgili kanun gereğince; rüsum geliri olarak Merkez Saymanlık Müdürlüğü’ne

2004 yılında 14.102.000YTL, 2005 yılında 13.311.241YTL, 2006 yılında

17,372.537YTL ve 01.01.2007-20.09.2007 tarihleri arasında 12.588.481YTL

yatırılmasına rağmen, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm bakanlığı bütçesine 2005

yılında 6.200.000YTL, 2006 yılında 6.278.000YTL ve 2007 yılında 5.773.000YTL

ödenek aktarmıştır.

Page 89: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

87

 

Bu rakamlardan anlaşılmaktadır ki; sinemanın desteklenmesi amacıyla

yürürlüğe giren rüsum, sektöre yeterince dönmemekte, ülkenin bütçe açığını

kapatmak amacıyla kullanılmaktadır.

Ülkemizde eğlence biletleri üzerinden alınan vergiler aşağıda

gösterilmektedir. Rüsum, KDV öncesi fiyat baz alınarak hesaplanır.

Bilet bedeli üzerinden:

Sinema : %8 KDV+ %10 Rüsum= %17.1

Tiyatro : %8 KDV

Bale : %8 KDV

Vergi öncesi bilet bedeli üzerinden:

Spor, Konser vb. : %18 KDV+%10 Rüsum=%29.9

Tablo X: Farklı ülkelerde uygulanan rüsum oranları

Tabloda görüldüğü üzere Türkiye’de uygulanan rüsum oranı diğer ülkelere

göre yüksektir. Günümüzde, sinema biletleri genellikle pahalı görülmektedir. Sinema

bileti üzerindeki vergi yükünün(%17.1) bu değerlendirmeye katkısının büyük olduğu

düşünülmektedir. Ancak; bir eğlence olarak düşünüldüğünde, sinema biletlerine

Page 90: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

88

 

uygulanan % 8 KDV oranın yüksek olmadığı aşikardır. Bu yüzden KDV’nin

düşürülmesi pek olası görülmemektedir. Biletlerden alınan rüsum oranın örneğin %

5’e düşürülmesi 10YTL’lik bilette 50Ykrş’luk bir düşüşe neden olacaktır. Bu indirim

izleyici etkilemeyecek kadar düşük olduğu için rüsum oranında yapılacak olası bir

indirim sinema seyirci sayısını artırmayacağı gibi sinema fonunda ciddi bir azalışa

neden olacaktır.

Rüsum konusunda yapımcı Serkan Çakarer’in görüşleri şöyledir:

“Rüsum bir teşvik ve destek unsuru olarak kullanılabilir. Bununla ilgili çeşitli öneriler yapılabilir. Örneğin: 20.000 kişi giden bir film ile 3.000.000 kişinin gittiği bir filmden aynı oranda rüsum alınıyor. Örneğin Kültür Bakanlığı’ndan destek gören Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü filmi 675.000 seyirci toplayıp buradan da Bakanlıktan almış olduğu 225.000 YTL’nin çok üstünde bir rüsum geliri yarattığı halde yapım desteğini geri ödemesi istenebiliyor. Zaten destek fonunun ana kaynağı rüsum. Yani film bu seyirciyi topluyorsa yapım desteğini geri ödemesi talep edilmeyebilir. Bunun yanı sıra yurt dışında festivallerde başarı göstermiş, ödüller almış filmlere Türkiye gösterimlerinden elde ettiği rüsumlar iade edilebilir. Böylece rüsumun tamamı sadece yapım desteği olarak verilmez, filmlerin başarısı da ödüllendirilmiş olur.”

Rüsum; dilim usulü azalan oranlı tarifeyle alınabilir. Seyirci sayıları çeşitli

dilimlere ayrılarak; rüsum oranlarının %2’si %3’ü,%4’ü ve örneğin 1 milyon seyirci

sayısını geçen filmlere de ödül mahiyetinde kazandırdığı rüsum kazancının yarısı

yapımcı şirketine verilebilir.

Ali Özgentürk’ün(yapımcı-yönetmen) konuyla ilgili görüşleri ise:

“Dünyanın en yoksul ülkesinden en zengin ülkesine kadar, küçük değişikliklerle, aynı şey yapılmaktadır; sinema biletlerinden kesilen bir pay sinema filminin üretimini desteklemeye ayrılmakta, böylece devletin bütçesine ağırlık getirmeden sinema filmi üretim sayısı arttırılmaktadır. Türkiye'de belediyeler hiç hakları olmadığı halde sinema biletinden pay almaktadırlar. Bugünün yasa yapıcılarının bu konuyu kökünden değiştirerek bu payı, sinema yaratıcılarına vermesi gerekmektedir.”

Page 91: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

89

 

Rüsumda; belediyenin sinema biletinden almış olduğu % 2.5 pay karşılığında

ne gibi hizmet verdiği tartışma konusudur. Belediyelerin almış olduğu pay

kaldırılmalı veya filmlere ücretsiz bilbordlar tahsis edilmelidir.

Ayrıca; sinemanın desteklenmesi amacıyla sinema biletlerinden %7.5

oranında Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü’ne yatan payın

tamamının Bakanlık bütçesine aktarılması gerekmektedir.

3.2 Amortisman:

İşletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten

düşmeye maruz kalan gayrimenkullerle, gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi

kıymetlerin değerinin kanun hükümlerine göre her yıl belli oranın yok edilmesi

amortisman ayırma anlamına gelir.

5024 Sayılı Kanunun 3’üncü maddesiyle değişen hüküm şu

şekildedir:(Yürürlük;01.01.2004) “Mükellefler amortismana tabi iktisadi kıymetlerini

Maliye Bakanlığının tespit ve ilan edeceği oranlar üzerinden itfa ederler. İlan

edilecek oranların tespitinde iktisadi kıymetlerin faydalı ömürleri dikkate alınır.”

Amortisman oranı, Maliye Bakanlığı’nca tespit ve ilan edilmektedir. 333

numaralı Vergi Usul Kanunu tebliğine ekli listede 44.9 sırasında filmler için faydalı

ömür 2 yıl olarak (ilk yıl % 60, ikinci yıl % 40) belirlenmiştir. 1950’li yıllarda ise bir

filmin kendisini 5 yılda amorti edeceği öngörülmüştür. Yıllara göre kazanç yüzdeleri

birinci yıl % 60, 2.yıl %20, 3.yı1 % 10, 4. ve 5. yıl ise % 5 olarak hesaplanmıştır.

Page 92: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

90

 

Amortisman konusunda Mehmet Soyarslan’ın görüşleri şu şekildedir:

“Sinema ve dizi sektöründe satış ve tahsilatların %90’ı ilk iki ay içerisinde yapılmaktadır. Filmin maliyeti ise iki yılda gider yazılmaktadır. Bu nedenle, tebliğ ile film için belirlenen % 60 ve % 40’lık oranların değiştirilmesi ve daha büyük bir kısmın ilk yılda amorte edilmesine imkan sağlanmalıdır. Bu gerekçelerle, Maliye Bakanlığı yapacağı tebliğ düzenlemesi ile, filmler için amortisman oranını ilk yıl için % 90 ikinci yıl için % 10 olarak yeniden belirlemelidir. Sinema filmleri 6 ay içinde vizyonunu tamamlayıp ekonomik değerlerini tükettikleri halde maliyece amortisman malı olarak kabul edilmekte ve ilk yıl % 60 amortisman ayrılması ve yatırımın diğer yıllara bölünmesi istenmektedir. Bu haksız durum karşısında maliyetini bile kurtarmayan filmler karda gözüküp vergi borçlusu durumuna düşmektedir.”

Uygulamada görülmektedir ki; sinema filmlerinin en büyük geliri seyirci

hasılatı olmasına rağmen, yapımcıların televizyon satışlarından ve DVD-VCD

satışlarından da iyi gelir elde ettikleri ve bu satışları çoğu zaman ikinci yıl yaptıkları

görülmektedir. Yeşilçam filmlerinin halen satılıp televizyonlarda izleniyor olması

filmlerin ekonomik ömrünün sinemacıların iddia ettiği gibi 1 yıl olmadığını

göstermektedir. Yani, yapılan filmler ilk yıl içinde tüm değerini kaybetmemektedir.

Bu nedenle amortsimanın 2 yıl uygulanması yani filmin maliyetinin iki yılda

giderleştirilmesi doğaldır. Ancak; amortisman oranları % 70’e % 30 veya % 80’e %

20 olarak değiştirelebilir.

3.3 Sponsorluk

Sponsorluk, bütün dünyada başarıyla uygulanan bir tanıtım, reklam ve halkla

ilişkiler yöntemidir. Sponsorluk başta spor olmak üzere, sanat, kültür, eğitim, sağlık

gibi konularda uygulanmaktadır.

Page 93: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

91

 

Sponsorluk sayesinde prestij ve imaj kazanılır, var olanlar pekiştirilir,

güçlendirilir, tanıtım gerçekleştirilir, medyanın ilgisi çekilir, kurumsal kimlik

kazanılır, hatırlanma oranı arıtılır, kamu yararı orta çıkarılarak bu yararlarla

sponsorluğun kimliği arasında “iyi niyet” bağı kurulur.(Kızan,1997:17)

Kültürel alanlarda ve sinemada da sponsorlukla ilgili çeşitli düzenlemeler

yapılmıştır. 5225 sayılı Kültür Yatırımları Ve Girişimlerini Teşvik Kanunu ve bu

kanuna bağlı olarak çıkarılan; Kültür Yatırım ve Girişimlerine Taşınmaz

Kullandırılması Hakkında Yönetmelik ve Kültür Yatırım ve Girişimlerinin

Nitelikleri ve Nicelikleri Yönetmeliği 2005 yılında yürürlüğe girmiştir.

Bu kanun ve ilgili yönetmeliklerle kütüphane, arşiv, müze, sanat galerisi,

sanat atölyesi, film platosu, sanatsal tasarım ünitesi, sanat stüdyosu ile sinema,

tiyatro, opera, bale, konser ve benzeri kültürel ve sanatsal etkinliklerin ya da

ürünlerin yapıldığı, üretildiği veya sergilendiği mekânlar ile kültürel ve sanatsal

alanlara yönelik özel araştırma, eğitim veya uygulama merkezlerinin yapımı, onarımı

veya işletilmesi gibi konularda teşvikler sağlanmak amaçlanmıştır.

5225 sayılı Kanun’un teşvik unsurları şunlardır:

a) Taşınmaz mal tahsisi; Bakanlık, bu Kanun kapsamında kültür yatırımı

ve girişimleri için taşınmaz mal tahsis etmeye yetkilidir.

b) Gelir vergisi stopajı indirimi; bu Kanun uyarınca belge almış kurumlar

vergisi mükellefi yatırımcı veya girişimcilerin, ilgili idareye verecekleri aylık sigorta

prim bordrolarında bildirdikleri, münhasıran belgeli yatırım veya girişimde

çalıştıracakları işçilerin ücretleri üzerinden hesaplanan gelir vergisinin, yatırım

aşamasında üç yılı aşmamak kaydıyla % 50’si, işletme aşamasında ise yedi yılı

aşmamak kaydıyla % 25’i, verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden

vergiden terkin edilir.

c) Sigorta primi işveren paylarında indirim; bu Kanun uyarınca

belgelendirilmiş kurumlar vergisi mükellefi yatırımcı veya girişimcilerin, ilgili

idareye verecekleri aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri, münhasıran belgeli

yatırım veya girişimde çalıştıracakları işçilerin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar

Page 94: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

92

 

Kanununun 72 ve 73 üncü maddeleri uyarınca prime esas kazançları üzerinden

hesaplanan sigorta primlerinin işveren hissesinin, yatırım aşamasında üç yılı

aşmamak şartıyla % 50’si, işletme aşamasında ise yedi yılı aşmamak şartıyla % 25’i,

Hazinece karşılanır.

d) Su bedeli indirimi ve enerji desteği; kültür yatırımı ve girişimleri; su

ücretlerini yatırım veya girişimin bulunduğu yörede uygulanan tarifelerden en

düşüğü üzerinden öderler. Bu yatırım veya girişimin elektrik enerjisi ve doğal gaz

giderlerinin % 20’si beş yıl süreyle Hazinece karşılanır.

e) Yabancı uzman personel ve sanatçı çalıştırabilme; belgeli yatırım veya

girişimlerde, Bakanlık ve İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal

Güvenlik Bakanlığınca verilen izinle yabancı uzman personel ve sanatçı

çalıştırılabilir.

f) Hafta sonu ve resmi tatillerde faaliyette bulunabilme; belgeli

girişimler ile belge kapsamındaki diğer birimler belgede belirlenen çalışma süresi

içinde hafta sonu ve resmi tatillerde de faaliyetlerine devam edebilirler.

Değerlendirme Komisyonu; özel tesis ve projelere, yatırım belgesi veya

girişim belgesi veya kısmi girişim belgesini vermeye yetkilidir. Komisyon;

Müsteşarın başkanlığında ilgili Müsteşar Yardımcıları, Yatırım ve İşletmeler Genel

Müdürü, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü, I. Hukuk Müşaviri ile başvuru

konusuna göre ilgili birim amirleri ve sektör temsilcisinden oluşur.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Diğer İndirimler başıklı Madde

10’da yer alan d bendi, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun Madde 89, ve Kültürel

alandaki destek(sponsor)faaliyetlerinin teşvik edilmesi hakkında genelge(Genelge

2005/13) ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen ya da desteklenmesi uygun

görülen; somut olmayan kültürel miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve geleneksel

el sanatları alanlarındaki üretim ve faaliyetler ile bu alanlarda araştırma, eğitim veya

uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu kurulması, bakım ve onarımı,

her türlü araç ve teçhizatının tedariki ile film yapımına, ilişkin harcamalar ile bu

amaçla yapılan her türlü bağış ve yardımların % 100’ü (Bakanlar Kurulu, bölgeler ve

Page 95: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

93

 

faaliyet türleri itibarıyla bu oranı, yarısına kadar indirmeye veya kanuni seviyesine

kadar getirmeye yetkilidir)kurumlar vergisi matrahının tespitinde kurum kazancından

indirileceği; gelir vergisi matrahının tesbitinde, gelir vergisi beyannamesinde

bildirilecek gelirlerden indirileceği hükme bağlanmıştır.

Görüldüğü üzere yapılan mevzuat değişikleriyle “Bir takvim yılı içinde

yapılan bağış ve yardımların toplamı o yıla ait beyan edilecek gelirin % 5’ini,

kalkınmada öncelikli yöreler için % 10’unu aşarsa fazlası indirilmez.” hükmü

değiştirilerek bahsi geçen alanlarda yapılacak harcamalar ile bu amaçla yapılan her

türlü bağış ve yardımların tümünün elde edilen gelirden indirilebileciği şeklinde

değiştirilmiştir. Yapılan bu değişikliklerle sponsorluk konusu problem olmaktan

çıkarak bir teşvik haline dönüşmüştür.

Bu konuda önemli olan iki husus şunlardır:

Yapılacak olan harcama, Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenmeli veya

desteklenmesi uygun görülmelidir.

Bu harcamalar; bağış ve yardım olarak yapılmalıdır.

3.5 Stopaj

3.5.1 Gelir Vergisi Stopajı

2006/11449 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01.01.2007 tarihinden itibaren

oyuncu ve yönetmenlerin için % 20, senarist ve besteciler için ise % 17 stopaj

uygulanmaktadır. Kurumlar vergisinin % 30’dan % 20’ye düşürüldüğü bir ortamda

serbest meslek kazançları üzerindeki % 17 ve % 20’lik stopaj oranı oldukça yüksek

kalmıştır. Yapımcıların yapım bütçelerinin önemli bir kısmının da serbest meslek

kazançları kapsamına giren nitelikteki ödemelerden oluştuğu ve stopajların

Page 96: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

94

 

yapımcıların üzerinde kaldığı dikkate alındığında, en büyük maliyet unsurlarından

birini oluşturmaktadır. Stopaj oranlarının çok yüksek oluşu yapımcılar için çok

önemli bir maliyet teşkil etmektedir. Bunlara ek olarak; % 18 KDV ödendiği de

düşünüldüğünde ağır bir vergi yükünün olduğu görülecektir. Stopaj oranlarının

yüksek oluşu kayıtdışılığa neden olarak vergi kaçırlmasına neden olmaktadır.

G.V.K. 94/2’nci maddenin a bendindeki besteci ve senaristler için % 17’lik

oran % 10 olarak; G.V.K. Md. 94/2’nci maddenin b bendindeki yönetmen ve

oyuncular için % 20’lik oran da % 15 olarak yeniden belirlenebilir.

3.5.2 Dar Mükelleflerde Yapılan Stopaj

Yerli sektörün yurtdışı ile birlikte çalışabilmesi ve/veya yurtdışı yapımlarına

karşı rekabet gücünü arttırabilmesi için yurtdışından hizmet alması veya yurtdışında

yerleşik uzmanları kiralaması gerekmektedir. Sektörün gelişebilmesi için kalifiye

eleman, ışıkçı, senarist, kameraman vb. kullanılması gerekmekte olup, yurtdışındaki

know-how’ın Türkiye’ye kazandırılması için de yabancı yapımcılarla ve yabancı

ekiplerle çalışmak önem arz etmektedir. Örneğin yurtdışında senaristte 300.000$

ödeme için anlaşıldığında, bu tutar üzerinden % 20 (2006/11447 Sayılı B.K.K. ile

belirlenen) oranında dar mükellefiyette stopaj yapılmakta, buna ek olarak sorumlu

sıfatıyla % 18 KDV ödenmektedir. Bu da yapım maliyetlerini önemli ölçüde

arttırmaktadır.

Yerli yapımcıları yabancılarla çalışmaya teşvik etmek, sektörde know-how

transferi oluşturmak ve sektörün standartlarının yükseltmek ve yabancı eleman

kullanımını yaygınlaştırmak için Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30. maddesi

uyarınca yapılan tevkifatta oranın, ilgili kanun maddesinin 8. bendi uyarınca

Bakanlar Kurulu’na verilen yetkiye istinaden sinematografik yapımlar için daha

Page 97: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

95

 

düşük bir orana örneğin % 15’e düşürülmesi faydalı olacaktır. Kurumlar Vergisi

Kanunu’nun 30. maddesinin 8. bendi uyarınca Bakanlar Kuruluna tevkifat oranını

faaliyet kolları itibariyle farklılaştırma yetkisi verilmiştir. Bu yetkiye istinaden

B.K.K. ile petrol arama faaliyetleri dolayısıyla yapılacak ödemelerden yapılacak

kesinti oranı % 5 olarak belirlenmiştir. Bakanlar Kurulu aynı yetkiyi sinematografik

eserler için de kullanmalıdır.

Sektörde yazar, senarist, oyuncu gibi sanat erbabına yapılan ödemelerin

yüksek olması da, stopaj yükünü ve maliyetleri arttıran diğer bir husustur. 

Page 98: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

96

 

SONUÇ

Türk Sineması, sektörel olarak zayıf temeller üzerine kurulmuş olması

nedeniyle siyasal ve ekonomik dalgalanmalardan çokça etkilenmiştir. Devletten ve

finans-sanayi gruplarından istediği desteği alamamış olan Türk Sineması, kendi iç

dinamikleriyle son yıllarda tekrar ivme kazanarak canlanma içinde olan bir

sektördür.

Ülke tanıtımından turizmin canlanmasına, kültürel etkileşimden toplumsal

eğitim ve bilinçlendirmeye kadar pek çok mali ve sosyal işlevlere sahip sinemanın

endüstrileşebilmesi ve daha sağlam temeller üzerinde durabilmesi için bazı mali

problemlerin de giderilmesi gerekmektedir.

Bütün dünyada, ülkeler yerli yapımcının yurt dışında verilen teşviklerden

yararlanmak amacıyla yurt dışına gitmesini engellemek ve yabancı yapımların ülkeye

kazandırmak amacıyla teşvik ödemeleri ve vergi indirimleri uygulanmaktadır.

Yurtdışındaki uygulamalar baz alınarak ülkeye uygun bir model geliştirmeli,

teknopark hüviyetinde serbest bölge kurulmalıdır. Turizm, otomotiv v.b. sektörlerde

yabancı yatırımcıya verilen teşvikler film sektörü için de verilmelidir.

Sinemanın desteklenmesi amacıyla alınan sinema biletlerinden alınan rüsum,

sinema tarihi boyunca hep problem olarak süregelmiştir. Rüsumda, belediyenin

payının kaldırılması ve rüsum payının hepsinin Kültür ve Turizm Bakanlığı hesabına

aktarılması Türk Sineması’nın gelişmesi açısından yararlı olacaktır.

1950’li yıllarda filmin ekonomik ömrü 5 yıl olarak hesaplanmaktaydı.

Günümüzde, amortismanın 2 yıl olarak belirlenmesi makul bir süre olup, amortisman

oranlarının ilk yıl için % 70, ikinci yıl için % 30 veya % 80 - % 20 olarak

değiştirilmesinde yarar olabilir.

Page 99: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

97

 

Mevzuatta yapılan değişikliklerle kültürel alanda sponsor olmak isteyen

gerçek ve tüzel kişiler yaptıkları bağış ve yardımların tamamını matrahlarından

düşürebilmektedirler. Dolayısıyla sponsorluk konusundaki sıkıntı giderilmiş

durumdadır.

Stopaj oranlarının yüksek olması film yapımcıları açısından büyük maliyet

oluşturmaktadır. % 20 olan yönetmen ve oyuncu stopaj oranın % 15’e, % 17 olan

besteci ve senarist stopaj oranın ise %10’a düşürülmesi gerekmektedir.

Türk Sinemasının mali kaynaklarını artırmak amacıyla Milli Piyango

Biletlerinden ve özel televizyonların reklam gelirlerinden belli bir pay alınabilir.

Page 100: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

98

 

KAYNAKÇA

ABİSEL, Nilgün 1979 Uluslararası Film Pazarı Ve Türkiye 1994 Türk Sineması Üzerine Yazılar AKÇURA, Gökhan 1991 Sinema Sanayimizle İlgili Kırk Yıllık Bir Rapor ARMES, Roy 1998 Kapitalizm ve Sinema ARSEVEN, Celal Esad 1993 Sanat ve Siyaset Hatıraları BEYOĞLU, Süleyman 2001 Sinema Karadeniz’de(1909-1933) BOZİS, Yorgo 1969 Sayılamalara Göre Türk Sinemasının Ekonomik Durumu BÜKER, Seçil ve C. ULUYAĞCI 1993 Yeşilçam’da Bir Sultan Çağdaş Sinema eki Türk Sinema Raporu 1974 ÇALAPA, Rakım 1946 Türkiye’de Filmcilik ÇAKIRCIOĞLU, Nurdan 1985 Sanat Olayı ÇAVDAR, Tevfik 2001 Milli Mücadele’ye Başlarken Sayılarla Durum ve Genel Görünüm-II ÇETİN, C ve H.Arslanbay 1995 Bir İhtimal Daha Var, Antrakt

ÇOŞ, Nezih 1969 Türkiye’de Sinemaların Dağılışı DİE 2001 İstatistiki Göstergeler(1923-1998)

Page 101: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

99

 

DURU, Orhan 2001 Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları DURUEL, Senem 2002 Sinema Tarih İlişkileri ve Türk Sinemasında Tarihe Bakış (Yayınlanmamış Sanatta Yeterlilik Tezi) DORSAY, Atilla 1973 Senaryo Yazarı Bülent Oran’la Konuşma 1990 Sinemamızın Umut Yılları ERKILIÇ, Hakan 2003 Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı ve Bu Yapının Sinemamıza Etkileri ERKSAN, Metin 1989 Atatürk Filmi ERTUĞRUL, Muhsin 1989 Benden Sonra Tufan Olmasın EVREN, Burçak 1997 Değişim Dönemcinde Türk Sineması 2000 Değişim Dönemecinde Türk Sineması FİLMER, Cemil 1984 Hatıralar Film Market 1982 Film İşletmeleri FEHİM, Ahmet 2001 Sahnede 50 Sene ÖKÇÜN, A.Gündüz 1968 Türkiye İktisat Kongeresi

Film Market 1984 KAZGAN, Gülen 2002 Tanzimattan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi KOÇYİĞİT, Coşkun 1989 Türk Sinemasına Amerikan Darbesi

Page 102: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

100

 

KORKMAZ, Asiye 1997 Başlangıcından Bugüne Türk Sinemasının İçinde Bulunduğu Ekonomik, Politik, Toplumsal ve Teknolojik Koşullar ile Bunların Sinemamız Üzerindeki Sonuçları (Yayınlanmamış Sanatta Yeterlilik Tezi) Kültür ve Turzim Bakanlığı 1988 Türk Sineması Sorunlar ve Çözüm Etüdü 1989 Türk Sineması Sorunlar ve Çözüm Etüdü Aksiyon Planı Milliyet Gazetesi 1984 Video Piyasasında Her Yıl 50 Milyar Dönüyor ÖRMECİ, Musa 2002 Tüm Vergi Kanunları ÖZGÜÇ, Agah 1965 Altına Hücum ya da Türk Sinemasında Enflasyon 1974 Neden Yılmaz Güney ÖZÖN, Nijat 1967 Türk Sinema Kronolojisi 1985 Sinema Piar Araştırma Raporu (Yayımlanmamış Se-sam Belgeleri)1988 Saklambaç Dergisi 1969 Bankalar Fimcilere Kredileri Kesti

SCOGNAMILLO, Giovanni 1989 Dışalım Macerası 1999 Türk Sinema Tarihi 2002 Türk Sinemasının Ekonomik Tarihine Giriş

ŞENER, Erman 1971 Kurtuluş Savaşı ve Sinemamız ULUDAĞ, İlhan ve Erişah ARICAN 2003 Türkiye Ekonomisi

Vergi Konseyi 2006 Film Sektörünün Kurumsallaşması ve Dışa Açılması YAVUZ, Deniz 2006 Türk Sinemasına Bakış 2000 – 2005

Page 103: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

101

 

http://www.40ikindi.com/ikincidonem/sinema/icerik/11.htm

Görüşmeler:

Aydın Sayman(yapımcı-yönetmen)

Serkan Çakarer(yapımcı)

Necdet İnce(GİB Şef)

Murat Çiçek(Avşar Film)

Page 104: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

102

 

ÖZET

7.sanat olarak adlandırılan sinema, aynı zamanda büyük bir endüstridir.

Sinemanın endüstrileşmesi; sinemanın gelişimi ve sürdürülebilirliği bakımından çok

önemlidir. Devlet desteği, dış sermaye, uluslararası dış pazarlara açılma, kaliteli

yapımlar ve ilgili mevzuat çalışmaları endüstrileşmeyi sağlayacak unsurlardır.

Ülkenin yaşadığı siyasi ve ekonomik olaylardan en çok etkilenen sanat dalı

sinema olmuştur. Sinema, son yıllar hariç hükümet programlarında yer almamıştır.

Bu yüzden Türk Sineması kendi olanaklarıyla oluşup gelişmiştir.

Son yıllarda tekrar ivme kazanan Türk Sinemasının mali problemleri devam

etmektedir. Yabancı yapımcıları ülkeye çekecek vergi teşvik ve düzenlemelerinin

olmayışı, rüsumun yeterince sinema sektörüne geri dönmemesi, stopaj oranlarının

yüksek oluşu Türk Sinemasının mali problemleri olarak göze çarpmaktadır.

Page 105: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

103

 

SUMMARY

Cinema, which is called 7. art branch, is also a big industry. Industrialization

of cinema is very important as regards of improvment and sustainability of cinema.

State support, foreign capital, fading in international markets, high quality

productions and related legislation studies are the factors which provide

industrialization.

The most affected art branch by the countrys’ pollitical and economical

events has become cinema. Cinema, except for recent years has not taken place in

government programs. Therefore, Turkish Cinema has devoloped by its own

possibilities.

Fiscal problems of the Turkish Cinema which have got acceleration again in

recent years have been stil going on. Nonexistence of tax incentives and

arrangements to attract foreign producers into country, inadequate return of the taxes

to cinema sector and high withholding rates stand out as fiscal problems of Turkish

Cinema.

Page 106: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

SINAV YETERLİK KOMİSYONUNA

BEYAN

Bu belge ile bu uzmanlık tezindeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve

etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunduğumu; ayrıca, bu kural ve

ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları

andığımı ve kaynağını gösterdiğimi beyan ederim.

Sadık KESKİN

Kültür ve Turizm Uzman Yardımcısı

Page 107: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

Sadık KESKİN tarafından hazırlanan TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI

VE PROBLEMLERİ adlı bu tezin Uzmanlık Tezi olarak uygun olduğunu onaylarım.

Nejat GÖKÇE

(Danışman)

Bu çalışma, jürimiz tarafından oy birliği / oy çokluğu ile Kültür ve Turizm

Uzmanı Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı ve Soyadı İmzası

Başkan : ______________________________________ .…………………

Üye : ________________________________________ ………………….

Üye : ________________________________________ ………………….

Üye : ________________________________________ ………………….

Üye : ________________________________________ ………………….

Tarih : ......../….…/…………

 

Page 108: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

 

 

ÖNSÖZ

Son yıllarda çıkış yakalayan, yılda 50 civarında yerli film üreten, yabancı

seyirci sayısını tekrar yakalayan Türk Sineması, bütün bu olumlu durumlara rağmen

halen ayakları yere sağlam basmayan sektör durumundadır. Kültür ve Turizm

Bakanlığının desteğiyle niceliği artan Türk filmleri nitelik bakımından yeterli

seviyede değildir. Türk Sineması mali problemlerini aşması durumunda standartlarını

yükseltecek ve endüstrileşme yolunda önemli bir adım atmış olacaktır. Türk

Sineması mali problemlerini gidermesi büyük ölçüde devlet eliyle

gerçekleşebilecektir. Beni bu çalışmaya yönelten de bu olmuştur. Bu bağlamda; Türk

Sinemasının mali yapısını sistematize etme, mali problemlerini ortaya koyma ve

öneriler sunma gereksinimi duyulmuştur.

Tez çalışmasının, Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nün sinema

alanındaki çalışmalarına yardımcı olacağı ve Türk Sinemasına faydalı olacağı

düşünülmektedir.

Türk Sinemasının mali problemleri ile alakalı yeterli kaynak olmayışı ve

sinema camiasının konuya yeterli ilgiyi göstermemesi işimi zorlaştırmıştır. Bu

konuda Vergi Konseyi’nin çalışması en büyük kaynağım olmuştur.

Çalışmam süresince bilgi, öneri ve destekleriyle bana yardımcı olan tez

danışmanın Sinema Daire Başkanı Nejat Gökçek’e, yapımcı-yönetmen Aydın

Sayman’a, Serkan Çakarer’e, Avşar Film’den Murat Çiçek’e, Gelir İdaresi

Başkanlığı Şefi Necdet İnce’ye teşekkür ederim.

Ayrıca gösterdiği sabır nedeniyle eşim Melahat Keskin’e teşekkür ederim.

Sadık Keskin

Page 109: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

 

II 

 

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ……………………………………………………………………………….I

İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………..II

TABLO VE ŞEKİLLER CETVELİ……………………………………...............VI

GİRİŞ ……………………………………………………………………...................1

I.BÖLÜM

SİNEMA EKONOMİ İLİŞKİSİ……………………………………………...............2

II. BÖLÜM

TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI……………………………………................4

2.1 Sinema İle Tanışma………………...……………………………………………..5

2.1.1 Sinema Salonlarının Durumu………...…………………………………………5

2.1.2 İlk Kurumlar ve Filmler…………………..…………………………………….7

2.1.3 Değerlendirme: Veriler ve Yorumlar………...…………………………………9

2.2 Özel Yapımevleri ve Muhsin Ertuğrul Tekeli……...…………………………...10

2.2.1 Döneme Ait Tarihi Belgeler…………………………...………………………11

2.3 İpek Film ve Stüdyo Kurulması……………………………...………………….13

2.3.2 Türkiye Sinema ve Filmcileri Birliği…………………………..……...............14

2.3.3 Atatürk’ün Sinemaya Katkısı……………………………………...…………..15

2.4 Özel Yapımevlerinden Sektörel Oluşuma Geçiş…………………......................15

2.4.1 Yeni Yapımevlerinin Kurulması………………………………………………16

2.4.2 1948 Vergi İndirimi…………………………………………………...............16

Page 110: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

 

III 

 

2.4.3 Dönem Raporları.……………………………………………….......................17

2.5 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar…………………………………19

2.6 Sinemanın Sektör Olarak Varlığı(1950-1980)…………………………………..20

2.6.1 1950 - 1960 Yılları Arasında Türk Sineması’nın Mali Yapısı………..............21

2.6.2 Yüzdelik Uygulaması………………………………………………………….22

2.6.3 Bölge İşletmelerinin Kurulması……………………………………………….23

2.6.4 Yerli Film Yapanlar Cemiyeti'nin Raporu…………………………………….23

2.6.5 Sinemaya Dış Finansman……………………………………...........................25

2.6.6 Bono ve Amortisman Sistemleri………………………………………………25

2.6.7 1958 Devalüasyonun Sinemaya Etkisi………………………………...............26

2.6.8 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar……………………………….27

2.7 1960-1980: Bölge İşletmeciliği Egemenliğindeki Üretim Tarzı………..............28

2.7.1 1960-1970: Sinemanın Altın Çağı…………………………………………….28

2.7.2 Bölge İşletmeciliğine Dayanan Üretim Tarzı…………………………………29

2.7.3 Yıldız Sistemi………………………………………………….………………30

2.7.4 Bono-Senet İlişkisi…………………………………………………………….32

2.7.5 Kombin ve Sinema Ayakları.………………………………………………….33

2.7.6 Renkli Filme Geçişle Artan Maliyetler………………………………………..33

2.7.7 Sektöre Yatırım Yapılmaması…………………………………………………34

2.7.8 I.Türk Sinema Şurası(1964)…………………………………………...............35

2.7.9 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar…………….............................36

Page 111: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

 

IV 

 

2.8 1970-1980 Yılları Arasında Türk Sinemasının Mali Yapısı…………..………...38

2.8.1 Çağdaş Sinema Dergisi Türk Sineması Raporu………………………………39

2.8.2 Seks ve Arabesk Filmleri……………………………………………...............40

2.8.3 Televizyon Yayının Sinemaya Etkileri………………………………………..41

2.8.4 Bu Dönemde Yaşanan Diğer Gelişmeler……………………………...............42

2.8.5 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar……………………………….43

2.8.6 1980-1990 Yılları Türk Sinemasının Mali Yapısı………………………….…44

2.9.1 Bölge İşletmeciliğinden Video İşletmeciliğine………………………………..45

2.9.1.1 Video Piyasasına Yönelik Film Yapımı…………………………………….46

2.9.2 FİYAP Sinema Raporu………………………………………………………..47

2.9.3 Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu…………………………………….48

2.9.4 “The Off-Shore Media” Projesi (Kıyıötesi Medya Kanunu)………………….48

2.9.5 Sinema Alanında Yasa Teklifi………………………………...………………49

2.9.6 Sinemanın Sorunları Üzerine Raporlar……………………………………….50

2.9.7 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar……………………………….52

2.10 1990-2007 Yeniden Yapılanma Dönemi………………………………………54

2.10.1 Sinema Kurultayı…………………………………………………………….55

2.10.2 Farklı Üretim Tarzları………………………………………………………..56

2.10.2.1 Yapımcı Yönetmenler……………………………………………...............56

2.10.2.2 Televizyon Sinemaya İlişkisi………………………………………………57

2.10.2.3 Eurimages Katkısı………………………………………………………….59

Page 112: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

 

 

2.10.2.4 Sponsorluk Kurumu………………………………………………………..60

2.10.2.5 Bağımsız Yapımlar………………………………………………...............61

2.10.2.6 Beyaz Sinema………………………………………………………………62

2.10.2.7 İthalatçı ve İşletmeciler Yeniden Yapımcılıkta……………………………62

2.10.2.8 Reklamcılıktan Film Yapımcılığa………………………………………….63

2.10.3 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar……………………...............64

III. BÖLÜM

TÜRK SİNEMASININ MALİ PROBLEMLERİ

3.1 Vergi İadesi……………………………………………………………………...68

3.1.1 Bazı Ülkelerdeki Uygulamalar………………………………………..............71

3.1.2 Film Çekimi İçin Türkiye’ye Gelen Yabancı Yapımcılar…………………….84

3.1.3 Öneriler………………………………………………………………………..85

3.2 Rüsum….…………………………………………………………………….…86

3.3 Amortisman…………………………………………………………….............89

3.4 Sponsorluk………………………………………………………………………90

3.5 Stopaj……………………………………………….…………………………...93

3.5.1 Gelir Vergisi Stopajı.………………………………………..………………...93

3.5.2 Dar Mükelleflerde Yapılan Stopaj.…………………………………..………..94

SONUÇ……………………………………………………………………………..96

KAYNAKÇA…………………………………………………………….................98

ÖZET……………………………………………………………………………...102

SUMMARY……………………………………………………………………….103

Page 113: Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri

 

VI 

 

TABLO VE ŞEKİLLER CETVELİ

Tablo I: 1950-1960 arası film, seyirci, salon ve yapımevi sayıları

Tablo II: Yıllara göre film ve yapımevi sayısı

Tablo III:1969 yılında sinema salonu ve koltuk sayısı

Tablo IV: Salon ve seyirci sayısındaki artışın yerli ve yabancı filmlere göre dağılımı

Tablo V: 1978-1979 yılları yerli ve yabancı film seyirci sayıları

Tablo VI: Bölgelerdeki salon ve seyirci sayıları

Tablo VII: 80’li yıllarda film, salon ve seyirci sayıları

Tablo VIII: 1990-2007 yılları arası film ve seyirci istatistikleri

Tablo IX: 2002-2007 yılları arası yerli ve yabancı film izlenme oranları

Tablo X: Farklı ülkelerde uygulanan rüsum oranları