Upload
ufo-alti
View
237
Download
5
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Takas ve Yol Hikayeleri
Citation preview
Bir yayınevinden :
‘’bu çevirinin tüm yayın haklarını sahiplendik. tanıtım alıntıları dışında -
makul boyutlarda- izinsiz çoğatılmasi ahlak kurallarına ve yasalara
göre suç sayılmaktadır. böyle bir harekete kalkışmak istediğinizde
önce bize sorarsanız uygar dünya adına seviniriz*
p.s.: tüm fotokopi fanzinler yukarıdaki açıklamadan bağımsızdırlar.
onlar istedikleri altikirkbes kitabını veya metnini çoğaltabilir, bozup
yeniden yaratabilirler.
okurlarımızı yasal dergileri değil "fotokopi fanzinleri" izlemeye
çağırıyoruz. onlar sizi uçurumdan aşşağıya itecek güce sahiptirler, ve
uçmanın zamanı geldi. yaşasın fotokopi, yaşasın kaos. ‘’
#altikirkbes yayin
Girit’ten, Yunanistan’da alım gücünün düşmesi ile oturmuş bir şey
haline gelen takas pazarına ilişkin, oradaki işleyişe dair arkadaşımız
Yorgo^dan bir mektup geldi.
4 aralık Çarşamba günü İLEF Arka Bahçe’de başlatıcağımız ve daimi
kılacağımız takas pazarı için ileriki evrede, yerelimize uygun olarak
geliştirdiğimiz takdirde bir model olabilir mi ki ? Yazıda yer alan hibe
modeli ise şu an için bizim kafamıza daha uygun görünüyor.
Takas Pazarında sistemin çalışması şöyle oluyor. Aslında bu sistemde
yeri olmayan tek şey para.
Herkes değiş tokuş yapmak istediği ürünü, hizmeti bildirerek bu sisteme
katılabiliyor. Bu bir forum gibi herkesin üye olabileceği, belli bir giriş
kodu ve şifresi olan bir bilgisayar ağı üzerinden kontrol ediliyor. Üyeler
belli aralıklarla (mesela ayda 1 kez) toplantılar yapıyorlar. Bu
toplantılarda belirlenen tarihlerde ve yerlerde takas pazarı
düzenleneceği bütün üyelere duyuruluyor. Takas pazarında herkesin
yaptığı her değiş tokuş (takas) işlemi birim para olarak sisteme
kaydediliyor.
Her üyenin alabileceği ve verebileceği birim paraların da hem alt sınırı
hem de bir üst sınırı belirleniyor. Böylece bir üyenin, yalnızca bir şeyler
alıp birim para harcayan ya da yalnızca bir şeyler satıp birim para
kazanan biri olması engelleniyor.
Değiştirmek istediğiniz ürün, sizin kendi ürettiğiniz, yetiştirdiğiniz,
yaptığınız ya da pişirdiğiniz bir şey de olabilir, sunabileceğiniz bir
mesleki hizmet de.
Mesela benim bahçemde çok maydanoz var. Onları toplayıp
demetleyerek pazara getirebilirim... ya da diktiğim çantaları ya da
yaptığım keki. Bunların dışında kullanılmış eşyaların da takası oluyor,
buna da 2. el pazarı deniyor. Mesela artık okumayacağınız kitaplar,
dinlemeyeceğiniz Cdler, plaklar vs. başka birisi için değiş tokuşa uygun
olabilir.
Takas pazarında her ürüne, birim para olarak fiyat konuluyor. Mesela
bir demet maydanoz 1 birim para, 1 kek 5 birim para, 1 çanta 10 birim
para gibi.
Bu durumda benim takas pazarına götürdüğüm şeyler 2 şekilde değiş
tokuş edilebilir:
1) Benden bir ya da bir kaç şey alan kişi, aynı miktarda birim parayla
bana bir ya da bir kaç şey verebiliyor. Ben birine 5 birim paralık
yaptığım keki verip ondan bir CD (2 birim para) ve bir kitap (3 birim
para) alabiliyorum. Bu durumda alınan ve verilen birim paralar eşit
miktarda olduğu için sisteme kayıt yapılmasına bile gerek kalmadan
takas işlemi gerçekleşmiş oluyor.
2) Eğer benden bir şey alacak kişinin bana verebileceği bir şeyi yoksa
ya da onun getirdikleri benim ilgimi çeken şeyler değilse, bilgisayar ağı
üstünde bu kişilerin yaptığı "alışveriş" birim paraları o kişilerin
hesaplarına kaydediliyor. Örneğin, Ahmet Ayşe'den 1 demet maydanoz
aldıysa, Ayşe'ye 1 birim para ekleniyor, Ahmet'in toplam birim
paralarından da 1 birim düşüyor. Böylece Ahmet de Ayşe'ye muhakkak
bir ürün ya da hizmet vermek zorunda kalmıyor.
Bu takas pazarlarında genellikle uygulanan 3. bir yöntem de, arada
hiç bir birim para dönmeden olan hibe (bağış) pazarı. Her üye artık
kullanmak istemediği bir şeyi, bir eşyasını vs. bu pazarlarda bu iş için
ayrılan bir köşeye hibe ediyor. ''
#yorgo
Sağnak yağışlı bir alsancak günü’
nde sokakta kalmıştım. Kıbrıs Şehitleri caddesinde saat 23.00
sularında, ODTÜ için gerçekleştiren oturma eylemini görüntülerken,
kameranın birleştiriciliği altında, Ankara Eylem Vakti modeli,
eylemlilikleri canlı yayın olarak yayınlayan ve sokağın belleğini tutan ''
Kamera Sokak '' ekibiyle tanıştım. Açık lise'den devam eden, 9
Eylül'de film atölyelerine katılım sağlayan ekipten bir arkadaş sağ
olsun evinde ağırladı. Bu fotoğrafta ekipten arkadaşın odası. arkadaş
ise ta kendisi.
'yay' ve 'kapan' dan oluşan ve çocukların 'parmak soktuğu' elektrik
prizini kitleyen 'çocuk kilidi'.
arkada ise, ilişkili olduğu iddia edilmiş olan, Pasajlar'da yer alan
Benjamin'in 'tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat
yapıtı' pasajının sayfa numarası ve Fransalı sinemacı Jean-Jacques
Beineix'in 'Diva' filmi yazılı bir kağıt.
tamemen kendiliğinden ve anlık ihtiyaca yönelik olarak gelişen bir
durum. Arkadaş, herhangi bir beklentisi olmadan beni evinde
ağırlamıştı. Öyle denk geldi. Ben de işlerine yardım ettim. ertesi gün ise
tekrardan yola koyuldum.
bu bir takas mıdır ? beklenti, çıkar vs. gibi durumlar olmadan
kendiliğinden oluşan bir takas belki de
#koz moz
ipsala. evin arkasında bir 'karekol'. kaçak ordan çekilebilir. şişş.
100 metre ilersinde terk edilmiş bir benzinlik. oradan sağa saptın
diyelim. 200 metre gittin. terk edilmiş bir alış veriş merkezi ile
karşılaşacaksın. ordan direk çıktın yolu. sağ kolda terk edilmiş bir
motel göreceksin. sonra 500 metre daha ilerle gümrüktesin. sağ sap,
yardır, yunanistan.
#gezginbekir
Takasım Takas
Geçen mayıs ayıydı. Hava ağır ve sıcaktı, debdebesi ve kalabalığyla
meşhur Dil-tarih’in Ortabahçesi’nde gölge namına tek yer takas
pazarının bez pankartının ardıydı. Üç kişiye yetecek kadar gölgesi
olan bezin ardına dönüşümlü saklananlar, pazarın başında elinde bendir
şarkı türkü söyleyenler, pazarın dibinde kitap okuyanlar; yani az kişi
değildik. Lakin Pazarın başı, ardı, gölgesi doluyken önü bomboştu.
İnsanlar pazara gelip fiyat soruyor, bunun bir takas olduğu
söylendiğinde vazgeçiyorlardı. Mülki aşk, vazgeçilmez olandı yine
besbelli. Değişmeye niyetli olanların da kendi fikirlerince takasa yeterli
eşyaları yoktu:” Nasıl yani ben bu kazağı alıp yerine kalem mi vereyim?
Olmaz ki öyle.”. Takasın doğasına göre herşey herşeyle değişilebilirdi.
Ama ikna olmuyorlardı. Güneş, ortabahçeye faşizmden daha büyük
zararlar verirken, insanlara mümkün olduğu kadar mülkiyet
duygusundan kurtuluşu anlatmaya çalışıyorduk. Takas için verecekleri
eşyanın mümkünse onlar için değerli birşey olması gerektiğini, böylece
mülk arzusunun da verdiği eşya ile birlikte hafifleyeceğini
anlatıyorduk. İkna çok zordu. Takas için gelen birine uzattığım
yadigar muhtar çakmağım bile iknaya yeterli olmamıştı.
Bir yandan terleyip bir yandan şarkı, türkü çığırıyorduk. Bir kadın
yaklaştı pazara. Mavi kadifeden bir etek görmüş onu istiyordu. Uzun
uzun anlatmamıza rağmen takasa yanaşmıyor etek için para teklif
ediyordu. Usanmıştık. Verebileceği hiçbirşeyinin olmadığını ama eteği
çok istediğini söylüyordu. Etek için kolyesini verebileceğini söylemiştim.
Kolyesinin armağan olduğunu manevi değerinin olduğunu asla
veremeyeceğini ama eteği çok istediğini söyleyince, kolundaki bilekliği
gösterdim. Değerinin bir etek etmeyeceğini söyledi. Anlamıyordu. Mülk
duygusundan vazgeçemiyordu ve yeni bir eşyayı mülkü kılmak istiyordu.
Bazen alışılmış olmayanı anlatmak zordur, anlamak da öyle. Takasın
anlamı da belki budur. İnsan kökeninin en eski usülü olması, böylesine
yabancılaşmış bir dünyaya fazla yabancı geliyor. Eşyaya verilen
değer öylesine kesifleşiyor ki, eşyadan vazgeçilmesi istendiğinde gözler
yaşarıyor, deri kaşınıyor, kişinin kusası geliyor. Mülkiyete bağlılığın
hastalık haline gelmesine de en çok takas yapamayanın çaresizliği
geliyor. Yeni bir eşyayı isteyen tüketim arzusu varolandan vazgeçme
fikriyle çarpışınca kişinin çaresizliği bu hastalığın en büyük semptomu
oluyor. O halde reçete çok açık; bol bol takas..
#oğul
Bu yazıdaki ‘ufo’rizmalar ve yollar tamamiyle hissiyattır.
yolda olmak düzenli bir cinnet halinin sonucudur. bu çağrıya kulak
vermemek, insanı pekala mahvedebilir, antidepresanlarla yaşamaya,
hiç yaşamamaya itebilir. büyük şehirlerin düzenli insanları, yolların
farkında olmadıkları ölçüde bunalım üretirler. başka şansları
olmadığından bunalımlarıyla barışmayı denerler, mutlu olunması imkansız
şeylerle mutlu olmanın yollarını bulurlar, alışırlar, unuturlar, bulutiçi
olmuş uçaklara benzerler, yer ile göğü ayırdedemezler.
madde, insanı mutlu etmez. insanı güldüren madde, insani bir yön
kazanan maddedir. büyükşehirlerin düzenli insanları, bunu çok iyi
bilirler. bu yüzden maddeye insani bir işaret koyarlar, maddenin
anlamına bir tutam insan katarlar. bir tutam insanla yetinmeye
alışanlar, hadım olurlar. bir daha hayatla sevişemezler. sevişememek
insanda sinir yapar. sevişemeyenler mutlu olamazlar.
yolda olmak, insanlarla olmak içindir. maddeden kurtulmak yolda
kolaydır. yola ilk çıktığında çantan hep ağırdır. zamanla çantan hep
hafifler. yol seni adam eder.
para, yolu bozar. para insani değildir, üzerine insan kafası çizilmiş
olması, onu insani yapmaz. maddeden kurtuldukça paraya duyulan
ihtiyaç azalır.
parasız insan, diğer insanlardan daha az korkar. diğer insanlardan
korkmamak çok zordur.
arınmış bir yolcunun cebinde bazen bir deniz kabuğu olur. bu deniz
kabuğu hayatın maymuncuğudur. derler ki o deniz kabuğu ile ilan edilen
aşk ölümsüz olur, yine derler ki o deniz kabuğunun hediye edildiği kişi,
hediye edeni hiç unutmaz, derler ki o deniz kabuğu kaybolursa yolcu
hiç üzülmez, sahile yürür, kumu eşeler, bir tane daha bulur. yolcunun
cebi bu yüzden aşkla, dostlukla, insanla doludur. gerçek utangaç bir
kadın gibidir, çırılçıplak görmek istiyorsan, önce senin soyunman
gerekir. yolcu, hayatın gerçeğini çırılçıplak görebilmek için yola düşer,
soyuna soyuna ilerler..
#o şemsiye
Taş tezgahı
İzmir, Karşıyaka'da, tanıdık bir kadına denk gelme kafasıyla bir
inşaatın demirlerinin önünde beklerken sıkılmış tezgah açmıştım. Bir kaç
aydır yolda olduğum için takaslık malzemem kalmamıştı.
Çanta'da gittiğim yerlerden, özellikle sahillerden topladığım taşlar
vardı. Sıkıntı o ya. Koydum yere torbamı, dizdim üzerine taşları.
Kulaklığı taktım. Gözel radyo takılmaya başladım.
sokak hemzemin. geleni geçeni.
tezgaha dikkat kesilen epey oluyordu.
ara ara '' napıyon sen ya '' diyen de vardı :
- taş satıyorum.
-*ne taşı
- yoldan topladığım taşlar.
* bir özelliği var mı ?
- hayır yok.
* ne kadar ?
- kafana göre. istersen sağ kolundaki bilekliği alabilirim. istersen
hiçbirşey vermeden beğendiğin taşı alıp gidebilirsin. istersen para dahi
verebilirsin.
- neden ?
* bilmem kaç aydır yoldayım. yola içi kitap ve atölye malzemesi dolu 4
bavul ve bir sırt çantası ile çıkmıştım. şu an ise sadece sırt çantam
kaldı. sahillerden taş toplamaya başladım. gittiğim yerlerde ise o
taşları takasta kullanmaktayım. bu taşlar bana şans getiriyor. yoluma
devam edebiliyorum. size de şans getirebilir.
--------
bir kaç saatte bilumum güzel, hoşuma giden bileklik, kolye, yüzük vs. 40
liraya yakın da para toplamıştım.
iki kadın geldi. mültecilermiş. taşlarla fal baktılar. hoşuma gitti. ücret
talep ettiler. paralar gitti bilekliklerini kaptım ama.
kısa boylu kadın..
ailesiyle arası mükemmel. babası onun demlediği çaylara bayılıyor. onun
dur durak bilmeden balkon yıkaması, inanılmaz börekler ve kısırlar
yapması komşu kadınları imrendiriyor. henüz liseye giderken hoşlandığı
çocuğa -elbet bir gün vermek üzere- ördüğü atkı erkek kardeşinin
boynunda bir altın madalya gibi! çok güzel kısmetler onu bekliyor. belki
bir meslek sahibi yada -neden olmasın- bir market işletmecisinin sivri
burun ayakkabılarıyla o yakışıklı oğlu.. ama o bunları düşünemeyecek
kadar meşgul. bulaşıkları yıkıyor.
#arkadaşmahlasistemiyor
bir ruhun başka bir ruhla bütün olması.
hiç bir ruh özünde yaşattığı özgür ruhu kimseyle paylaşmaz. hayatta
herkes gitmeye odaklıdır.evinden, arkadaşından, sevgilisinden,
şehrinden yani herşeyden. ama cesareti yoktur ya, ya da yalnızlık
korkusu sarmıştır zihnini. vicdan yaptım yada şu olmadan yapamam
denilen herşey tersini besler içinde (ah bir gidebilsem, daha iyisi olsa
da gitsem!). bu nedenle ruh başka bir ruhun esareti altında yarım
yaşatır özünü ve kaybettiğini sandığı diğer yarımı aramakla peydelpey
geçirir zamanı.
Ruhumu özgür bırakmak istiyorum.
#yok
çal çorla takas et
Bu yıl Dersim'e festivale gittik İlkeyle. Biletleri önceden aldık iş yerine
bile söylemedik nasıl olsa hallederiz dedik, nitekim öyle de oldu. Vardık
Dersim'e. İlke çocukluğundan beri ilk kez gidiyor. Ben travmatik şehirli
halimle uygarlığın travmalarını yaşarken İlke çocuk gibi eğleniyor
Pertek'te otobüste orda burda... Önce Amet Aslan'ı dinliycez diye
donduk, sonra Ovacık'a gidicez diye kavrulduk yandık, her şey
bittiğinde dönerken de Elazıklı Ali Dayı'nın arabasında otobüsü
kaçırdık. Uçağa bindik. Bekleme salonunda bi baktık, Ahmet Aslan
duruyor, müzisyenler duruyor. Gittik selam verdik. Sonra
müzisyenlerden biri siz normalde de böyle mi giyiniyorsunuz yoksa
buraya mı özel giyindiniz diye sormuş, yorgunluktan soruyu
duymamıştım bile, İlke he dedi, hep böyle giyiniyoruz. Sonra üstüme
baktım eteğim delik, ilkenin ki toz içinde üzerimde kızılderili püsküllü bir
hırka, kafamızda yazma sırtımızda sırt çantası dedik he hep böyle
giyiniyoz.
Vardık İstanbul'a. Gittik Kadıköy'e. Ertesi gün iş var. İlke dedi ben
sana veririm kıyafet. Tamam dedim. Bu seferki iş yerimde öyle çapulcu
modelinde de gitsem kimsenin bişey diyeceği yokta, İlke'ye oje sürmesi
için baskı var. Neyse bi yerden çorladığı 2 elbise verdi bana, bir de
şort verdi. Sonra dedik hadi takas yapalım arada gardrobumuzu bu
şekil yenileyelim. Ben de ilke'ye kırmızı çok sevdiğim elbisemi götürdüm.
Heval dedi arada yapalım bundan.
Daha İlke bana uyku tulumu çorlayacak! Ben de ona elbise!
#keçe çiya
Hayat mücadeleler evresinde ilerleyip gidiyor.
fraksiyonlar, dernekler, sendikalar varoluş mücadelesinde her gün
yeni birer adım atmaktalar. Dayatılanlar ve dayatanlar, kurallar
yasalar ve yasaklar yaşantımızın her kısmında engel olarak
karşımızda duruyorlar. Aykırılık, gerçek bir yaşamın vazgeçilmezi
konumunda artık. Gezmeyi, yeni insanlar tanıyıp yaşamının ileri ki
dönemlerinde dahi unutulmayacak maceralar yaşamayı kim istemez?
Bende özetlediğim sebeplerle birçok yere gittim. Bu seyahatlerim, paralı
ve sıkıcı otobüs yolculuklarıyla değil de eğlenceli, düşündürücü ve sonuç
çıkarıcı otostop eylemiyle gerçekleşti. İnsan, sistemin dayatılarına
karşı siyasi areneda bir devrim amacında olmalı. Ama ilk kendi
devrimini yapmalı. Ben devrimimi parayı hayatımdan mümkün olduğunca
uzak tutarak yapmaya çalışıyorum. Ulaşıma para vermiyorum. Bu
birçokları için ilginç bir hareket olabiliyor. Anılarımdan şunları
paylaşayım:
Ankara'dan Eskişehire olan yolculuğumda polatlıda bir araba
durdurdum. Genç emekçi bir adam şirket arabasıyla beni misafir etti.
Muhabbet esnasında Ankara'dan Eskişehire otostop çektiğimi
anlattım. Anlattığım ona kadar uzaktı ki anlamadı. defalarca ''Ne
yani sen buraya kadar otostopla mı geldin?'', ''Buradan sonra da mı
ototstopla gidiceksin?'', ''Sen hep böyle mi gezersin?'' tarzında
sorular sordu. Hayatının monotonluğundan şikayetçiydi. Sistemin
sunduğu yaşamdan dışına çıkmak bir yana bu tarz bir yaşantıdan
haberi yoktu. Birde Çanakkale'den Kocaeli'ye giderken Yalova'da
durdurduğumuz bir amcaya geldiğimiz ve gideceğimiz yeri
belirttiğimizde dakikalarca kahkalarla güldüğünü hatırlıyorum .
Sistem dayatılarını yıkmanın diğer bir yolu da takas. Para üzerine
kurulu sistemin para üzerine kurulu yaşantılarına takas usulüyle bir
alternatif sunabiliriz. Unutmayalım ki biz her şeye sahibiz, sadece sahip
olduklarımız doğru ellerde bulunsunlar. Birbirimize yetebiliriz. Okuduğun
ya da artık okuyamayacağın bir kitap, başka birinin ilgisini çekebilir.
Onun da fazla olan bir kıyafeti senin ihtiyacın olabilir. Bu alışveriş
kaynaşmayı ve dayanışmayı beraberinde getirebilir. Birbirimizin
desteğinden başka hiçbir şeye ihtiyacımızın olmadığı bir devirde
takasa,muhabbete,birliğe ve beraberinde kuvvete sahip olduğumuzda
işte o zaman bu devrim içselliğimizden çıkıp tüm içtenliklere ulaşabilir.
#agopyan
benim takas deneyimim yok geneld karşılıksız hediye veririm
bende de öyledir aslında
kitaplar öyleydi. Lola diye bir kadına pudovkin sinemanın
temel ilkeleri 1968 basım hediye etmiştim. Karşılığında aslında
bir istek olmadan bira ısmarlamıştı o da
- a okulun yanında çok hoş bir kitap-kafe var biliyor muydun
- oradan bir kitap almıştım
- o kadar güzelki
- eğer ondan iki tanem olsaydı birini sana hediye edebilirdim
- adı intihar
- hikayenin öncesi ise şöyle başlamıştı. Kadın çok güzeldi. Lidi
diye bir arkadşaımlaydım. antalya göynük’de. Nahrime’de
sahilde dolaşmaya çıkmıştı. Biz ise kitap okumaktaydık. Yarım
saat sonra ikimiz de birbirimize dönüpkadını gösterdik. Çok
hoşlanmıştık. Kadın taş topluyordu sahilden. Biz de taş
toplamayı seviyorduk. Bir tane seçtik. gittik yanına ve hediye
ettik. O da bize bir taş hediye etti. öyle başladı muhabbet.
ardından tütün sarıyoruz biz. merak etti. tütün sardık ona.
kitap muhabbeti oldu. o da bize otelinin imkanlarından bira ve
yemek ısmarlamıştı. ardından gitti.
getirirsen bir gün de okuyup. akşamında sana verebilirim
ya da kapak fotoğrafını çekip atarsan bir hediye olarak
kabul edebilirim
- eğer geri vereceksen getiririm
- ama geri vermezsen ömrün boyu iki elim yakanda olur
geri vercem turgenyev'le birlikte :))
- pekala
Konuşma Sonu
e
Takas usulü insanların kazanma hırslarını ve egolarını yendikleri andır.
Düşünsenize sizde olmayan bir şeyi almak için onlarca para
harcıyorsunuz ve bunun için zamanınızın çoğunu o parayı kazanmak için
geçiriyorsunuz. Bir de şöyle bir yöntem var ki: bende olan ve daha
sonraları kullanmayacağım bir şeyi istediğin şeyle değiştirebilirsin. En
basiti kitap diyelim: evet hepimiz kitaplarını çok sever kütüphanemizde
durmasını yıllar sonra açıp tekrar okumayı bekleriz ve bekletiriz.
Ancak bu bekleme zamanında bir arkadaşımızla paylaşıp başka
bilmediğimiz bir dünyayı yaşıyabiliriz.
Benim düşüncem aslında takas değildir hibe edilmesidir. İlk başta
takas olayını yedirebilirsek de başarılı olacaktır. Neden onlarca
zaman ve emeğimizi böyle şeyler için harcayalım ki? Bir sebep
göremiyorum bunun için. Örneğin öğrenciliğimizde birçok eşya alıyoruz
ve değerinin binde biri bile etmeyecek fiyatlara geri satıp aradaki
insanların öğrenciler üzerinden bakteri gibi geçinmelerini sağlıyoruz
aslında her arkadaş bir sonraki kuşağa eşyalarını hibe ederse
eşyalar gerçek değerlerini bulacaktır.
#mahlasbulamadımyala
#donkişot
Yolculuk ve yol umut, arayış yada bir kaçıştır bazen. İçinde ayrılmayı
barındırırken kavuşmayı da yaşatır insana. Bana hep yenilenmeyi,
yeniden doğuşu hissettirir. Sırt çantanız ve cebinizdeki üç beş lirayla
bilinmezliğe çıkmak en zevklisidir. Hayal gücünü geliştirir, üretmeye ve
ilişkiler kurmaya sevk eder. Hiç aklınızda olmayan yerlere
savrulursunuz ama bir yere geldiğinizde işte ben burası için çıkmıştım
yola dersin. Size neler getirebileceğini hiç bilmezsin işte bu bilinmezlik
yaşatır o mutluluğu aslında. Emin olacağın tek bir şey vardır çıktığın
yol sana birçok şey sunacaktır.
EK:
İLEF’te, günün belli bir saatinden sonra kapısına kilit vurulan Sanat
Evi’nde, Toplumsal Eylem Retoriği konferansı arasında, Gezi Direnişi
ve fakültedeki gelişmelerle ilgili Tempre Üni’den Herbert W. Simons ile
yaptığımız muhabbet sonrası kendisi izlenimlerini kağıda dökmüştü :
Küfretmemiştir umarız. İngilizce yok bizde. Çevirigelen berigelsin.
Arka bahçeye takasa gelene Jaxques Ranciere’den Estetiğin
Huzursuzluğu hediye. Sırt çantasıyla gelene ise arkasındaki
kampüs promosyon diyoolaa..
PİŞŞT.. DEKANLIK ? NE LA !
modern modern değil. sanat manat heç değil.
kepenk indi. Alt katta priz yoktu. nabalm ?
tamamen ihtiyaçtan kaynaklı.
%100 doğal, katkısız — Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde.