36

Ufo altı tribünal fanzin

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Ufo altı tribünal fanzin
Page 2: Ufo altı tribünal fanzin

Lütfen geçiniz, biletinizi alınız.

Duyuru yapan dijital sesler, 21. yüzyılın uğultusuyla reklam panoları, dev birer kibrit çöpü

gibi görünen beyazımsı stadyum ışıkları, tutunamamış mankenler gibi süslenmiş seyirciler,

polis kameralarının sessiz sedasız dönüşleri, kapı turnikelerinden çıkan belirgin sesler,

elektronik bilet gişeleri, kombine kartları, bonus kartlar, plazma ekranların bolluğu,

transit yollar ve stadyum içi şirketleri. Hiçbir stadyum baştan sona bu kadar ruhsuz

olmayı başaramamıştır. Hiçbir ortam daha otomatik olmamıştır. Hiçbir bağlam bu kadar

duygusuz olmamış ve renklerimizin peşinden gitmemiz ve yaşamımızı devam ettirmemizin

karşılığında aynı ölçüde duygusuz olmamızı talep etmemişti.

#Yaklaşan İsyan

Tribünler karıştı ! Maç öncesi gerginlik ! Tribünde kargaşa !

'Gerginlik, kargaşa, karıştı'' gibi kelimeler herhangi bir istisna halinin varlığını

işaretleyen kelimeler. hayatın bir düzeni olduğunu varsayıyor. Bu varsayıma

Page 3: Ufo altı tribünal fanzin

göre yaşadığımız dünya, temiz ve homojen. Ve her yapı, insan,değer, nesne ve

hareketin birbiriyle uyum içinde olduğu, çatışmasız dolayısıyla düşmansız bir

altınçağın varolduğu fantazisini yansıtıyor.

Davul Yasak ! Konfeti Yasak ! Deplasman Yasak ! Pankart Yasak ! Meşale

Yasak !

Tamamen varoluşa aykırı. reddediyoruz, istemiyoruz, uzlaşmıyoruz. pankartımızı

açıyoruz, davulumuzu çalıyoruz, konfetimizi atıyoruz, deplasmanımıza gidiyoruz,

meşalemizi yakıyoruz ! turnikeleri kırıyoruz ! bir e iki yapıyoruz !

Burası bizim stadyumumuz, burası bizim sokağımız. İzin almıyoruz. Talep etmiyoruz.

Kimseden bir beklentimiz yok. Yaşamımıza müdahale edenlere havlıyoruz, taşla

kovalıyoruz, içeri sokmuyoruz !

#micheltournier

Bir Maç/Yol Hikayesi

Dırırırım. Cingıl: Özgürlük. Çünkü siz buna değersiniz !

Yoldan gelmiştim. Hiçbir güzel şey bulma umuduyla gelmemiştim. İçsel bir istek yoktu

ortada. Tamamen dışsal, sistemin ereklerinin üzerimde kurduğu bir denetimdi. Sınavlarımı

verme derdi beni, yolumu yarıda bırakıp, Angara’ya gelme konusunda tetiklemişti. Bir de

pasport çıkarma, Girit’e gitme fikri. O da farklı bir pass-denetim. Şu an ise sonuç

itibariyle sınavlara girmemiş, pasportu çıkartmamış, girit’e gitmemiş, okulu ise bırakmaya

karar vermiş bir durumdayım. Mutlu, huzurlu, kaçak ve %100 doğal ve katıksız. Ve tabiî

ki tekrardan yolda Atina’dan selamlar.

Page 4: Ufo altı tribünal fanzin

Şimdi Reklamlar: Mmm, dışı çikolata kaplı içi fındık parçacıklı illegalite. Legalken sen sen

değilsin!

ODTÜ, yaman şehir !

Gazipaşa’da, Göynük’de ( Gölyük ya da hala söyleyemiyom ilçenin ismini ), Alsancak’da,

İpsala’da… nerede olursak olalım insanların merakı direnişe dair, angara’ya dair dillerinde

tek bir kısaltmaya yansımıştı : ODTÜ. ODTÜ’de neler oluyordu merak ediyor muyduk ?

Aklımız, fikrimiz, zihnimiz,

bedenimiz Tuzluçayır’da, sokaktaydı. Yol sürecinde angara uğraklarımızda Tuzluçayır

tek noktamızdı. Yalıtmıştık. Biraz da yanılmıştık. ODTÜ’de su akar yolunu bulur muydu ki

? Yoksa çok mu kurtarılmıştı ? Cık. Yanıldık. Kurtarılamamıştı. Talanın bayrama denk

gelmesi ise ayrı bir durumdu.

Page 5: Ufo altı tribünal fanzin

ODTÜ’ye ‘keşf’e gittiğimizde bu denli bir talanla karşılaşacağımızı düşünmüyorduk. Uzun,

sarsıcı ve derin bir sessizliğin ardından ( yandaki birinci fotoğraf ) içimizden birisinin ‘’

Burada ne maç yapılır lan!‘’ talebiyle irkilip ‘’ lan !, yemin ederim aklıma gelmişti, utandım

söylemedim seni utanmaz ! ‘’ haykırışıyla devam eden ve sonucunda sağlam bir analize

dayanan bir tartışma… Sonuç: Yıkım var. Sonsuz bir karşıtlıkla beraber yıkımdan da bir

dünya doğar ! Bütünleşik politikal.

Günün gecesi. Kafalar güzel. Paşalı maşalı. Saat 04.00 suları. Bir pankart

organizasyonu. Kamuş mamuş. Pankartlarla gecenin karanlığında tren istasyonuna varış.

Demirlerden atlayış. Raylarda katlayış. Ardından gifli mifli boyalı moyalı tünelden

hamamönü’ne varış. Yatışşşş.

Şimdi bir pro-per-anda : Bırakın gündüz onların olsun, gece her yere yayılsın. En derin

arzular şimdi gün yüzüne çıkıyor, artık hiç kimse karanlığın bebelerini durduramayacak.

Onu durdurmaya kalkan anti-depresanlar ve sokak lambaları ise helak olmaktan

kaçamayacaklar.

Kalkışşş. Uğrayış. Arayış. Kolektif bir belirleniş ve uygulayış !

Page 6: Ufo altı tribünal fanzin

Gecenin verdiği tad, yine ve yeniden sabahı kaçırmayı beraberinde getirdi. Söz verdik bir

kere alarm kurmamaya. Bin bir telaşla fakülteye gidildi. 10 Kişilik bir ekip kendiliğinden

oluştu. Daha kalabalık bir gidiş olacaktı ki, dersler iptal olmadı ! ‘Eylül ayaklanması’nın,

diğer ülkelerdekine benzer, neden beklenildiği gibi olmamasına dair bir benzeşim kuruldu.

Dönem başı, kayıt telaşı ! Öğrenci işleri önünde direnmekten sokakta direnmeye mecal mi

kaldı ? Kitlesellik mi ? Dersler yoklamalar, eksi puanların bolluğu direnişi etkiler mi ki ?

Ben bilmem makro politikaları. Evimin önüne bakarım. ODTÜ’ye gidişi etkiledi mi ?

Page 7: Ufo altı tribünal fanzin

Uzun bir koşuşun ve terleyişin ardından boyalar temin edildi, pankartlar ise ‘mekan’dan

alındı. otonom bölgede boyandı, kurumaya bırakıldı. Harekete kısa bir süre kala boyalar

kurudu, fakülteden sevdiğimiz bir abimizin hediyesi battal boy çöp poşetine pankartlar

konuldu ve yola koyulundu.

Kapıda bir takım problematikler çözüldü, kampüse girildi. Buluşma yerine, Sanşayn’e

sanşayn reggae eşliğinde çığlıklarla gidildi. Taraftar gruplarıyla buluşmanın ardından

yanlış yolda oynanan ve bir araba camının patlamasıyla sonuçlanan Japon kale bir maçın

hemen akabinde yola çıkıldı.

Page 8: Ufo altı tribünal fanzin

Cebecili, Odtülü, Kadınlı erkekli, heterolu lgbt’li, cinsiyetli cinsiyetsiz, oynanan bu kıran

kırana maçta, kemik seslerinden, allahını seven defansa gelemedi ! Kimse bu sert

mücadeleyi öngörememişti. Ne olursa olsun, arsada da, katliamın tam ortasında da,

futbolu seven, futbolun o mücadeleci, direnişçi ruhunu kavrayabilen insanların biraradalığı

çok şeyi göstermekteydi. Normalde böyle yazmam ha, heycanlandığımdan olsa gerek.

Herneyse, olay şu gardaş : Ne olursa olsun tırnaklarımızla kazırız, o yıkımdan çıkarız !

Küllerimizden doğarız ! Evrenin görünen yüzünü sil baştan yaratmasını da iyi biliriz !

Page 9: Ufo altı tribünal fanzin

hikayenin bu kısmını da ben devralmış olayım. mevzu hikayenin onunu başka hikayelere

bağlamak olsun. nerde kalmıştı bizim arkadaş; hah... buldum, maç. kıran kırana, dişe diş,

politik bir eylem olduğunu unutan o maç. neyse maç bitti bi ara ya da bitmiş gibi yaptı.

sloganlar atıldı çığlıklar koptu; bir arkadaş benim gözlerim çekik diyerek japonya

televizyonlarından birine söylev vermeye kalktı, yapamadı bir başkası toparladı.

japonyalının ne işi var maçta onu biz de çözemedik tabi. neyse sonuç olarak aynı 10 kişi

devrim stadyumuna yollandı maç sonrası az biraz sohbet biraz da keyif için.

genel geyik içinde geçen sohbeti bir tek cümle bozdu; "ya vizeler geliyor birlikte mi

çalışsak?" sonrası beyin fırtınası sonrası çarklar. eni sonu bakınız ilef kütüphane komünü.

her hikaye gibi bu da bağlandı bir yere, birçok yere, bambaşka bir hikayeye…

Page 10: Ufo altı tribünal fanzin

#Düzsığır ve #koz moz’dan sevgilerle.

Şehrin Nihilistleri

Uzaklarda kimsenin görmediği, görünce tanımadığı ve tanısa bile

görmezden geldiği bir şehir varmış. Veli’nin topu önüne koyup gol atmak istediği

kaleye sahip bu şehir, bir türlü ona bu golü atma iznini vermemiş. Veli uğraşmış,

didinmiş ama ne topa ne kaleye yarana bilmiş. Önüne alacağı top başka bir

hayata aitmiş gibi davranmış ona, Veli seslenmiş…

Bundan sonra bahsedeceğim şeyler Veli ile ilgili olmayacak. Veli’nin topa

vurup vurmayacağına, ya da vuramayacağına, beraber karar verelim. Ve

“Haydi Gençler” diye haykıralım hepimiz.

Tribünü ortaklaştıran en önemli unsur kabul edelim ya da etmeyelim

yerellik faktörüdür. En basit ifadelerle; yaşadığın şehre ya da kasabaya ait

her hangi bir doku taşıyan takıma bireysel anlamda öznellik katabilmek, futbolla

Page 11: Ufo altı tribünal fanzin

yakından uzaktan ilgilenen herkesi cezbeder. Yaşadığı yerin futbol takımına bir

şekilde dahil olabilmek futbolla ilgili herkesin hayalidir ve bunun “büyüklü küçüklü”

bir kıstası da yoktur. Tribünde yer almak ile o takımın santraforu olmak

arasında, futbolla endüstriyel ilişki kurmayan insanlar adına, çok da büyük bir

fark yoktur. Üzerine düşeni yapmak, bunu yaparken de eğlenmek oldukça

kolaydır. İşte sözü istediğim yere getiriyorum artık, Gençlerbirliği tribünü bu

sezon üzerine düşeni yapıyor ve bunu yaparken fazlasıyla eğleniyor.

İstanbul’un 3 “büyük abisinin” hegemonik gücü burada iş yapmıyor. Ska

punkın bilindik 2/4lük ritmi eşliğinde “Burası Ankara” diye bağıran, küfür

etmeyen, küfür edeni de uyaran, ülkenin çok uzağında bir taraftarlık anlayışı

var burada. Siyasi göndermeler her anlamda yaratıcı ve değişik. Sadece seksist

dilden çıkma biber gazlı sloganlar yok bu tribünde. Duran top Ankara Kalesi’ne

biraz etkili gelirse “No Pasaran”lar başlıyor hep bir ağızdan. Ankara’da “topa

vurmak” isteyenlerin büyüttüğü, statünün olmadığı ve gelecekte de olmayacağı

bir alan burası. Oyuna dahil olan, çekirdeğini yanında yöresinde kim varsa onunla

paylaşan, tanıdığı insanlar kadar tanımadığı insanlarla da maç izlemekten keyif

alanların tribünü burası. Burası eğlence hayatı baz alınarak sürekli sıkıcılıkla

eleştirilen Ankara’nın kırmızı-siyah yaşam alanı. Tribünün güzelliklerine dair

anlatılacak çok fazla şey var, kuşkusuz. Fakat asıl derdimiz topa vuramamaksa

bunun üzerinden de birkaç kelam etmek lazım.

Kulübün “duayen” başkanının geçmişte taraftarları üyelikten attığı,

“Burası Ankara” pankartının başka şeyler çağrıştırıyor gerekçesiyle bir

süreliğine asılamadığı yer de bu tribünün ta kendisi. Açtığınız St.Pauli bayrağının

anlamını bilmediği için almaya çalışan, kamerası ile maç boyu sizi çeken, maç çıkışı

da kalkanlarını size gösterenlerin sizi “koruduğu” tribün burası. Taraftarın istifa

çağrısına başkanın istediği kadar başkanlık yapabileceğini utanmadan

Page 12: Ufo altı tribünal fanzin

söyleyebilenlerin de yönetici olduğu bir kulüp burası. Zaman zaman bilet satılan

taraftarın içeri alınmadığı, alınan taraftarın durduk yerde dışarı atılabildiği bir

tribün burası. Şimdi karar vermemiz çok da kolay değil, sermayenin

hegemonyasının üstesinden gelebilecek bir emek hegemonyası ortaya çıkar mı

bilinmez. Ama taraftarın icraatleri Veli ile top arasındaki mesafenin kısaldığına

dair bize ip uçları veriyor.

Zaman darlığı sebebiyle yazımı burada bitiriyorum fakat gelecek sayıda

kaldığım yerden tartışmaya ve kafanızı şişirmeye devam edeceğim.

#Songoku

Page 13: Ufo altı tribünal fanzin

Çok Söz Edildi Onlara Dair. Tribünler Ayar Tutar Mı ?

Ne kadar da aşina olduk hepsine birden...

Şehir efsanesi kıvamında çArşı hikayeleri, deplasman yaparcasına İstanbul’a

giden Göztepe ve Karşıyaka taraftarları, filizlenen TekYumruk’un çiçeklenmesi,

acısı belki de en taze Sol Açık ve diğerleri…

Salt bizlerin değil muktedirin de gözleri tribünlerin üzerinde…Kasımpaşa

taraftarına “Biz Halledeceğiz” demeler, Trabzonspor ziyareti ( Gerçi Başkan

Hacıosmanoğlu’na bir nevi iade-i ziyaretti zira Hacıosmanoğlu otobüsün üstüne

çıkmayı sevmiş görünüyor) , açıktan hedef göstermeler “çArşı diye bir grup var

bunlar Başbakanlık Ofisini basmaya çalışıyorlar” vs vs..

Gezi’den Önce Nasıldı ?

Taraftarların bu sürece bu kadar kolay ayak uydurabilmesi çok şaşırtmamalı

sizi .Çünkü “Bizler için daha kolay oldu Gezi’den önce de tribünler bir nevi Gezi

gibiydi”*(1)..Mesala Göztepe Tribününde “Din - İman – Töre – Göztepe” den sonra

“Müslüman Değiliz Göztepeliyiz” bestelerini arka arkaya duyup zafer işaretiyle

“Mehter Marşı” söyleyip bozkurt işaretiyle “Çav Bella”yı söyleyenlere

rastlayabilirdiniz. Salt Göztepe Tribününde değil bu örnek hemen hemen tüm

tribünlere uygulanabilir.

Tribünlerin eylemlilik süreci Gezi’den önce zaten artmaya başlamıştı. Ne yazık ki

genelde futbol denince Sol hareket; Franco’nun “3F” örneğini, Ali Şeriati’nin

“tribünden gelen sesler süren savaşlardaki mazlumun sesini kısıyorsa futbol

afyondur” , “küçük burjuva alışkanlıklarından kurtulamayanların eğlencesi”

sözlerini de kullanarak , Che’nin “Futbol sadece basit bir oyun değildir , futbol

Page 14: Ufo altı tribünal fanzin

Devrimin silahıdır”ını , Meksika Dağlarının Sahibi EZLN’nin futbol takımını ,

Weah’ın “Futbol ezilen halkların mutluluğudur” sözündeki gerçekliği görmeyi hep

biraz itelemiştir. Gezi bir nebze Sol Hareketin bu bakışını da değiştirdi

.

TT Arena’nın açılışında yapılan protesto sonrası Galatasaray Taraftarına

söylenenler üzerine bir dizi protesto gösterisi düzenlenmiş , UPS Direnişine

İzmir’den ve İstanbul’dan taraftarların yoğun katılımı olmuş, Tekel Rylemleri

sırasında hemen hemen her tribünde pankartlar açılmış, 6222 sayılı taraftara

kelepçe vuran yasa daha tartışma aşamasındayken “E-Bilet’e Hayır !”

kampanyası yapılmış, bu Nisan ayında İzmir Şirinyer’deki NATO üssüne “Savaşa

Taraftar Değiliz” diyerek yürünmüş , çıkışı tam da Gezi’ye benzeyen bir durumla

önce 1910’larda İzmirli Rumların Panionios takımının daha sonra tüm İzmir

Takımlarına ev sahipliği yapan Alsancak Stadı’nın yıkılıp yerine AVM yapılacağı

proje İzmirli taraftarların yoğun kampanyası ve sokak eylemleriyle rafa

kaldırılmış, İstanbul Takımlarının birbiriyle yapacağı maçlar için gelen deplasman

yasağı “Deplasmanıma Dokunma” kampanyasıyla protesto edilmiş, “İbne Hakem

Seni Seviyoruz”la cinsel yönelimi yüzünden TFF tarafından görevinden alınan

hakem H.İbrahim Dinçdağ’a omuz verilmişti. Yani taraftarlar son 3 yıldır

eylemliliklerini arttırmış sosyal medyanın da etkisiyle seslerini daha diri

göstermeye başlamışlardı…

Page 15: Ufo altı tribünal fanzin

Polis Şiddeti mi ? Hiç Yabancı Değildik !

En çok kötü muamele deplasmanlarda yaşanıyor genellikle .Güya UEFA’nın 2006

yılında yayınladığı bir genelgeyle stadlara polis girmesi yasak. 2011 yılında

çekilen bir belgeselde*(2) taraftarlardan biri “Bu insanlar yüzlerce kilometre

sadece maç için geliyorsa kesin başıboş işsiz güçsüz çapulcu tayfasıdır diyip

daha fazla vuruyorlar abi” diyordu .Anlayacağınız “çapulculuk” da uzak değildi

bizlere. Malatya Bölgesel Amatör 4.Grup maçından tutun da Endüstriyel

Futbolun gözbebeği İstanbul Takımlarının maçına kadar geniş bir yelpazede olan

polis şiddetine çokça tanıklık etti taraftarlar, “Semtlerini Koruyanların” 1 Mayıs

“Taksim Meydan Muharebesi”ne kitlesel katılımları, son 3 Temmuz süreciyle

Fenerbahçe taraftarının kitlesel biçiminde polisle çatışması, T.Linyit maçında

gaza copa rağmen 20 dakika Tribüne polis sokmayan sonrasında ciddi bir

şiddete maruz kalan Göztepe taraftarının stad dışında polisle çatışması, bunların

hepsinde taraftarların polise duyduğu tarihsel kin hafife alınır değildi.

Page 16: Ufo altı tribünal fanzin

Hiç bir coğrafyada sevilmemişti taraftarlar tarafından polis. Öyle ki İngiliz

Tribünlerinden bir söz olan “Bir polis ile soğan arasındaki fark: ikincisini

doğrarken ağlarsınız” sözü meseleyi özetler…

Gezi’de Niye Vardık ?

Çok çabuk kirlenmişti oyunumuz…Zira hızla kirleniyordu Dünya…

İyi oynayan 2 kişinin aynı takımda oynatılmadığı, minyatür kale oynanıyorsa

penaltının topukla atıldığı, burun vurmanın-abanmanın yasak olduğu, pas

verilmeden sadece çalımla atılan golün sayılmadığı, 3 golde bir değişen kalecilik

sisteminin olduğu, o adaletli-masum oyunumuz değildi izlediğimiz…

Yıldızlardan kurulu takımın maharet sayıldığı, galip gelmek için her yolun mübah

olduğu, şık çalımların bireysel yeteneklerin yere göğe sığdırılamadığı, her alanda

Page 17: Ufo altı tribünal fanzin

uzmanlaşmayla oynanan bu yeni oyunu yaratanlarla çok benzerlikleri vardı

çünkü AVM isteklilerinin.

“Semtimi Koruyorum” dedi Beşiktaşlısı , “Biz Düştük Hükümet de Düşecek” dedi

Göztepelisi, “Yağma yok Fenerbahçe var” diyen de vardı, “Sizin TOMA’nız varsa

bizim UEFA Kupamız Var” diye geldi Galatasaraylısı, “Biz De Varız” diye koştu

Karşıyakalı, “Bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler”

pankartıyla renk verdi Ankaragüçlüsü…Sayıyı örnekleri çoğaltmak mümkün.

Davul Yasak ! Konfeti Yasak ! Deplasman Yasak ! Pankart Yasak ! Meşale

Yasak !

Size bi sır vereyim o çok sevdiğimiz 2002 yılında yasaklanan “Meşale”ye çok

benziyor biber gazının kokusu en çok da ondan vardık…

Gezi’den Sonra ?

Gezi Eylemlerinden sonra yapılan ilk maç Fenerbahçe’nin Avrupa’da oynadığı bir

eleme maçıydı ve o maçın 34.dakikasında olanlar sinyaldi aslında .Sonrası malum ;

İstanbul takımları her 34.dakikada başladı “Her Yer Taksim Her Yer Direniş”e,

Karşıyaka Taraftarı Gol Sevinişini “Sık Bakalım”la Yaptı, Komada oluşunun 74.

Gününe denk Geldiği Maçta Göztepe Taraftarı 74. dakikada “Diren Berkin

Page 18: Ufo altı tribünal fanzin

Göz-Göz Seninle”yle devam etti, Gençlerbirliği Taraftarı direnişte gözünü

kaybedenler için tribüne tek gözleri bantlı girdi…Yine örnekleri çoğaltmak

mümkün.

Sokaktan beslenen bizatihi sokağın kendisi olan tribün sokaktan aldığı “maya”yı

yoğuruyor ve bu maya tribünlerde de tutacak , hayatın her alanında olduğu gibi

tribünlerde de “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”.

Şimdi N’olur ?

Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Bursaspor ve Trabzonspor taraftarları

Bakan Suat Kılıç’la “buluş”tu. “Birbirimizin çekine senedine kefiliz ama aynı

stadyumda iki saat birlikte nasıl vakit geçiremiyoruz bunu anlamıyorum." Diye

söylendi Kılıç, zaten anlamasını beklemek hata olurdu . Ama derslerine iyi çalışmış

olacaklar ki 1453’ler piyasaya çıkmış, Bakanla görüşmeye katılan Sefa

Kalya(Fenerbahçe-GFB)’nın tribün grubu Sol Açık grubuna saldırmış, yine

görüşmeye katılan UltrAslan ekibi TekYumruk Grubuna saldırmış sokaklarda

yaşanan bölünme yıllardır tribünleri sömüren rantçı tayfalar üzerinden tribüne

de sokulmuştu. Buna rağmen hala direniş sloganları stadlarda yankılanmaktadır.

Page 19: Ufo altı tribünal fanzin

Yazıyı yazdığım sıralarda GFB “Reisi” Sefa’nın, UltrAslan’ın, Akşam Gazetesi

yazarı çArşı’lı(!) Alen Markeryan’ın da içinde bulunduğu bir operasyon dalgası

başlamıştı. Sonuçlarını henüz bilmesek de sanırım en çok da stadlarda hala

devam eden direniş sloganları için kulakları çekilecektir “abi”lerin…

Her fırsatta “spora siyaset bulaşmasın” hassasiyeti gösterenlerin dedikleri

“spora ezilenlerin siyaseti bulaşmasın” olarak okunmalıdır. Egemenlerin

kültüründen zerre anlamadıkları Tribünler “Ayar Tutmaz”…

Buna en iyi cevap yine bir deplasman otobüsünde yazan pankarttı “Kimse Bizi

Rehabilite Edemez !”.. Olay Tribünler açısından bu kadar açıktır elbet devlet

cenahının da hamleleri hatta tutan hamleleri olacaktır. Sanırız ki bu konuda

İngiltere’yi örnek alacaklardır zira onlar tribün konusunda biraz daha iyi

donanımlıdır ancak İngiltere’yi örnek alacaklarsa “Green Street”li asi çocukların

selamını ileteceğimizden şüpheleri olmasın…

Page 20: Ufo altı tribünal fanzin

N’olur ? sorusuna klasik bir karşılık vereyim “Gol Olur”

Tabi ki şunu eklemek şartıyla “Atılan hiçbir şut emekçi kalesine girmeyecek! “*(3)

Notlar:

1. 20-25 Ağustos’ta İstanbul’da Özgür Eğitim Platformu’nun Öğrenci

Komün’ünde yapılan “Endüstriyel Futbol ve Devrimci Taraftarlık” panelinden.

2.Göztepe İsyan Belgeseli

3.Metin Kurt

#Kutay S.

VİVA GÖZTEPE

Page 21: Ufo altı tribünal fanzin

Başkaldırının Adı: Anadolu

İstanbul, nam-ı diğer üç büyüklerin(!) şehri... Bu ülkede doğan çocukların büyük

bir çoğunluğu aile baskısı başta olmak üzere çevre ve arkadaş baskısıyla bu üç

‘’bizans’’ kulübünden birini tutmaya taraftarı olmaya yönlendiriliyor. Neden

çünkü; o takımlar şampiyon oluyorlar, Avrupa'ya gidiyorlar, daha başarılılar,

dünyaca ünlü yıldızları getiriyorlar kadrolarına, güçlüler... Aslında bir nevi

insanların kazananın, güçlü olanın yanında olmayı sevmesi ezilenin güçsüzün

yanında olmamasını temsil eden bir durum.

Anadolu takımı tutana yadırgayarak bakılır neden çünkü; o azınlıktır, güçlü

olanın yanında değildir bir başkaldırandır o. Üç büyük(!) diretmesine

başkaldırmıştır evet bir yere kadar o üç büyüklerden(!) birini tutmuştur ve gün

gelmiştir bu diretmeye başkaldırmıştır artık şehrinin takımını tutmaktadır. Bu

sadece üç büyük diretmesine bir başkaldırı değildir sadece bu güçlünün yanında

olmaya, kazananın yanında olmaya, sermayenin yanında olmaya karşı bir

başkaldırıdır.

#EOS

ADANA DEMİRSPOR’LU OLMAK

Bugün tüm ülkede nefes aldığımız alanlar iyice daralıyor. “ Yeni Türkiye”de her

şey yeniden düzenleniyor, inşa ediliyor. Öte yandan, insanların yan yana geldiği,

düşündüğü, konuştuğu bir süreç değil bu. Tam aksine, bütün bunların bastırıldığı

ve yasaklandığı bir süreç.

Geçmişin acılarına, her gün yeni acılar ekleniyor. Eski ve yeni olanın arasında;

hayatlarımız, umutlarımız eziliyor, yok oluyor bir bir. “Küçük düşürülmek”, “hor

Page 22: Ufo altı tribünal fanzin

görülmek” hayatımızın bir parçası adeta. Her hangi bir devlet dairesinde ya da

hastanede, sokakta ya da alışverişte, çalışırken veya “dinlenirken”. Her gün, her

birimiz yeniden törpüleniyoruz tek tek.

Sistemin en büyük düşmanı, topluluk olarak çözüm aramaya yönelmek, bir araya

gelmek zira. Hal böyleyken, Demirsporlu olmanın anlamını bir de buradan

düşünmek gerekir her halde. Nedir Demirsporlu olmak? Neyi arıyoruz ve

buluyoruz onda? Niçin tribündeyken ve hep beraberken “tam da kendimizmiş gibi”

hissediyoruz? Takımımız nerede oynasa, orada evimizde gibi hissetmiyor muyuz?

Meşhur lafın söylediği gibi, “Demirspor asfaltta oynasa, kaldırımda

destekliyoruz.” Şüphesiz bu sözün kaybolup giden güzel şeylere dair de,

çağrıştırdığı bir şeyler var. Çocukluğumuzun iyimserliğini, saflığını ve masumiyetini

buluyoruz Demirspor’da belki de. Mahallemizi, köyümüzü, dostluğu, abiliği

buluyoruz.

Gurbette Demirsporlu olmaktan sık sık bahsederiz. Farklı bir duygu bu şüphesiz.

Ama belki de Demirsporlu olmanın kendisi, gurbette olma duygusuna yakın bir şey:

nereye gidersen git, hep gurbette hissetmek. Kaybettiğimiz veya hiç olmadığımız

bir yeri duyumsamakla ilgili. İşte bu yüzden, son model arabaların yanında

bisikletiyle işe gidenlerin takımı Demirspor… Bitmek bilmeyen sosyal güvencesiz

mesailerle hem hal olanların takımı… Boşaltılan köylerinin acısını duyanların ve

dinleyenlerin, askerde gördükleriyle çocukluğuna veda edenlerin, hep

ağlayanların, “Demirspor gülerse biz de güleriz” ya da “en azından o gülsün bari”

diyenlerin takımı… Stada bir dostuyla kucaklaşır gibi gelenlerin, o dostu tam da

tribünde bulanların takımı Demirspor…. İtiraz edenlerin, uyumsuzların,

başkaldıranların, nüktedan küfürlerle hayata dil çıkaranların takımı… Onunla

Page 23: Ufo altı tribünal fanzin

eşitlenenlerin, kardeş olanların takımı Demirspor… Acılarıyla ve umutlarıyla “biz”

olanların takımı….

#Müslüm K.

Adana Demirspor Ankara Ekspresi

YENİ FUTBOL, YENİ TARAFTARLIK

Futbolu diğer spor dallarından ayıran en önemli özelliği, kitlelerin ilgisini

çekmekteki eşsiz başarısıdır. Büyükçe bir yeşil sahada yirmi iki sporcu

tarafından oynanan oyunu, devasa tribünlere yayılmış binlerce taraftar ya da

seyirci takip etmektedir. Taraftarlar, izleyenlerin sahadaki ‘’oyun’’la daha içli

dışlı olan kısmıdır. Kendilerini destekledikleri takımın bir parçası olarak görür,

Page 24: Ufo altı tribünal fanzin

zafere giden yolda kendilerine biçtikleri sorumlulukları yerine getirmek için

uğraşırlar. Sporcular sahada ter dökerken, taraftarlar ise doksan dakika

boyunca tezahüratlarla ve çeşitli görsel şovlarla desteklerini sunarlar. Ancak,

taraftarlığın ve yeşil sahadaki oyunla kurulan ilişkinin ne şekilde olduğu önem

teşkil eden bir husustur. Güzel oyun, oyun olmaktan çıkıp profesyonelleştikçe,

kendisini özgün kılan ve ilgi odağı yapan estetik değerleri yitirme eğilimindedir.

Futbolun kitlelerce bu kadar cazip bulunmasında, oyun akışının birçok değişkene

sahip olması ve belirsiz bir gidişatın merak uyandırıcı çekiciliği vardı. Onca

bilinmeyen içersinde, oyuncuların akışa göre verdikleri reaksiyonlar, önceden

tahmin edilemez hareketler futbol hayranlarının heyecanlandıran yegane

etkendir. Oyuncular değişkenleri hesaplama kapasitelerine göre yaptıkları anlık

manevralar ile birer özne haline gelirler. Bu noktada, Ulus Baker’in futbolu bir

‘’yaratıcılık alanı’’ olarak tanımlarken örnek verdiği Garrincha’ya değinmek

gerekir. Garrincha’nın küçük adımlarla topu dürtmesi ve rakiplerce erişilmez

kılması, dönem için son derece yaratıcı ve yeni bir teknik iken, bir yandan da

oyunun oynandığı alanı küçülterek sistemin dayattığı ‘’amaçlardan’’ ve

‘’hedeflerden’’ uzaklaşma eğilimindeydi.

Page 25: Ufo altı tribünal fanzin

Topun kale çizgisini aşıp ‘’goal’’ niteliği kazanmasına isyan ederek, kendi küçük

alanında oyunun en keyifli halini yansıtabilmeyi başarıyordu Garrincha. Onun

başlattığı geleneği sürdüren Maradona, Cruyff, Ronaldo, Hagi, Zidane ve

Cantona gibi çok sayıda futbolcu geldi geçti. Ancak özellikle 90’lı yıllarla

beraber gelişmeye başlayan ve 2000’in ardından iyice belirginleşen sürate ve

fiziki güce dayalı, kazanma odaklı endüstriyel futbol, estetik ve şiirsel futbolu

yok olmasını beraberinde getiriyor…

Page 26: Ufo altı tribünal fanzin

Tribünlerdeki kazanma odaklı taraftarlık anlayışı da değişimin öteki yönüdür.

Artık değerlerin futbolundan, zafer ve başarının futboluna bir geçiş olduğunu

söyleyebiliriz. Sürekli kazanmaya odaklanan taraftar profili, yeni futbol

sisteminin bir parçası olarak görülebilir. Elbette, taraftarlar için en başından

beri kazanmak önemli bir husustu. Ancak bu bir takım değerlerin temsiliyetiyle

birlikte güzel olarak algılanırdı. Şimdi ise, oyun içi güzelliklerden ziyade salt

hedefe odaklanan bir taraftar kitlesi var.

Page 27: Ufo altı tribünal fanzin

Ortaya çıkan bu tabloda, Galatasaray tribünlerinin muhalif sesi olarak bilinen

Tekyumruk grubunu kurma ihtiyacı hissettik.

Harekete geçmemizdeki temel sebep, saha içinde oynanan oyuna ve tribünlerde

yaşananlara giderek yabancılaşıyor olduğumuz gerçeğiydi. Son dönemde de

sıkça rastladığımız gibi, en ufak hatada, tek mağlubiyette takımına küsen ve

futbolculara küfür eden taraftarların sayısı çoğalıyor. Her şey galibiyetlere

odaklanıyor, taraftar stada galibiyet için gidiyor. İşler kötü gittiğinde ise

tribünler boş kalıyor, destek azalıyor. Oysa futbol sadece üç puan

kazanıldığında, kupalar geldiğinde güzel değildir. Yenildiğin bir maçta dahi,

mücadelenin her dakikasının bir anlamı, bir değeri vardır. Kendimizi maç

sonundaki skora bu denli endekslersek, oynanan oyundan keyif alamayız ve maçı

izlediğimiz 90 dakikayı da boşa harcamış oluruz.

Galibiyet hırsı beraberinde hırçınlığı ve kirliliği de getiriyor. Bunun güncel

bir örneği son oynanan Beşiktaş-Galatasaray Maçı’nda, mağlubiyet sonrası

Page 28: Ufo altı tribünal fanzin

beşiktaşlı taraftarların sahaya girerek futbolcuları kovalamasıdır. Futbolcular

arasında ise birbirine tekme atanlardan, tükürenlerden, küfür edenlere kadar

çeşitli olumsuz eylemlere tanıklık ediyoruz. Bu ortamda, taraftarlar olarak

daha fazla gerildiğimizi, aldığım keyfin ise

gitgide azaldığını görüyoruz. Elbette bunda futbolu yönetenlerin ve burnunu her

halta sokan siyasilerin payı çok büyük, ancak bizlerin de, esas güzel olanın

kazanmak değil oyunun kendisi olduğunu hatırlamamız gerekiyor.

İşte bu temel prensipte anlaşan galatasaraylılar olarak Tekyumruk’u

kurduk ve 2006 yılından beri maçlara sadece takımımızı desteklemek için

gidiyoruz. Bizi suçladıkları şekilde, özel olarak siyaset yapmak gibi bir niyete hiç

sahip değildik, yapmadıkta zaten. Lakin mabedimize Tayyip Erdoğan geldiğinde

yapılan protestolara katıldık. Gezi olaylarına destek veren binlerce

galatasaraylı gibi biz de taksim sloganları attık. Hiçbirinin başlatıcısı ya da

organizatörü olmadık, katılımcısı olduk. Ne kadar istemesekte, zaman zaman

galatasaraylılarca simgeleştiriliyoruz. Ancak ortaya konan protestolar,

tribünlerimizin genelindeki rahatsızlıkların yansımasıdır. Bu muhalif duruşun bir

merkezi, bir yöneticisi yoktur. Her seferinde -esasında azınlıkta kalan- malum

kesim tarafından eleştiri okları üzerimize yöneltiliyor. Onların iddia ettiği şekilde

-iktidarın diline ne kadar da paralel söylemleri var!- tribünleri bölmek gibi bir

niyetimiz yok. Zaten bu süreçte tek gördüğümüz tribünlerimizdeki birlik

Page 29: Ufo altı tribünal fanzin

havasıydı. Muhalefet eden tribünlerin geneliydi, sağlam bir bütünlük vardı,

ayrışma değil.

Tribünlere dair istediklerimizi ve istemediklerimizi sıralayarak bu yazıyı

bitireceğim. Hiç bir ast üst ilişkisini, hegemoniyi desteklemiyoruz. Hakim olma

kaygımız yok. Kimsenin, hiçbir grubun yerinde gözümüz yok. Özgür bir tribün

ortamının renkliliğinden ve yaratıcılığından yanayız. Sporu kirleten ve taraftarı

yabancılaştıran her türlü (ekonomik-politik) girişimin karşısındayız. Endüstriyel

futbola karşı ultras mentalitesini savunuyoruz. Güncel durumdan rahatsız olan

her taraftarın, başkalarına rol atfetmeden organize olması ve muhalif duruşunu

sergilemesi gerektiğine inanıyoruz. Tribünümüzün ve genel olarak spor dünyasının

sorunlarına karşı özgürleştirici hareketlerin her zaman yanında olacağız.

Kerem A. A.

Tek Yumruk Ankara

Page 30: Ufo altı tribünal fanzin

İşte bunlar hep isyan!

Kadıköy’ü yakıp yıkan, polislere karşı cesurca mücadele eden taraftarlar bir

avuç holigan mıydı? RTE’nin işgalci ordularına tribünlerden kayalar

yuvarlayanlar fanatik miydi ? Ferman padişahın, tribünler bizim diyenler faiz

lobisi tarafından mı destekleniyordu? ‘Kral ve Soytarıları’nı hep bir ağızdan

yuhalayan taraftarlar Vandal mıydı ? İşte bunlar hep özgürlük işte bunlar hep

isyandı aslında!

Taraftarlar bonus kart ile internetten bilet alışverişinden, storelardan ürün

almalardan, hissiz stadyumlardan, steril otobüslerden, turnikelerdeki

manyetiklerden, kombine göstermekten, futbolcusuna küfür etmekten, basın

açıklamalarından, lig tv karşısında vakit geçirmekten, foto gol moto maç filan

okumaktan, Avrupa maçı öncesi d smart – star ikileminde kaybolmaktan, asılsız

transfer haberlerinden, iddia oynamaktan, transferlerden, fikstürü takip

etmekten, bilmem ne maç kafede içilen sulu biralardan, sponsorlardan, garip ön

isimli futbol takımlarından bezdiler. Taraftarlar tribünde, fakültede,

deplasmanda, otobüste, sokakta… bol şekerli çayı, son sigarayı döndürmekten;

deplasman otobüsünde çakmakla ekmek kızartmaktan, aynı su şişesine ağız

değdirmekten, bisküviyle karın doyurmaktan, kıyafetleri ortak kullanmaktan,

birbirini koruyup kollamaktan, harap olmuş otobüsün içinde oturmaktan, taşın

TOMA'dan çıkardığı sesten, camın o muhteşem kırılışını takip etmekten, yanan

barikatları-araçları izlemekten keyif alıyorlar. Neşeli, saf, iyi niyetli ve öfkeliler.

#falanfilan

Page 31: Ufo altı tribünal fanzin
Page 32: Ufo altı tribünal fanzin
Page 33: Ufo altı tribünal fanzin
Page 34: Ufo altı tribünal fanzin
Page 35: Ufo altı tribünal fanzin
Page 36: Ufo altı tribünal fanzin