68
56 www.yesilay.org.tr 955 AĞUSTOS 2013 88.YIL 5 TL SPOR: GOLF BIR AŞK HIKAYESI GIBIDIR ‘GÜÇLÜ AILENIN GÖLGESINDE GÜZELLIKLER YEŞERIR’ AILE IÇI ILETIŞIM AILENIN EN IDDIALI SÖZÜ: ‘BENIM ÇOCUĞUM YAPMAZ!’ 24 INSAN ILIŞKILERIMIZ ILERLEMIYOR 46

Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim ve Sağlıklı İletişim Önerileri

Citation preview

Page 1: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

56 www.yesilay.org.tr

955

AĞUSTOS 2013 • 88.YIL • 5 TL

SPOR: GOLF BIR AŞK HIKAYESI GIBIDIR

‘GÜÇLÜ AILENIN GÖLGESINDE GÜZELLIKLER YEŞERIR’AILE IÇI ILETIŞIM

AILENIN EN IDDIALI SÖZÜ:‘BENIM ÇOCUĞUM YAPMAZ!’ 24

INSAN ILIŞKILERIMIZILERLEMIYOR 46

Page 2: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim
Page 3: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

KURUCUSUOrd. Prof. Dr. Mazhar Osman UzmanDerginin Tesisi:1925TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİGenel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜSümeyya Olcay [email protected]

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAv. Osman Baturhan Dursun

ÇALIŞMA GRUBUBetül OlcayMeryem OlcayMurat KaracaAhmet KaynarSaliha Büşra SelmanMuhammet Celep Onur UlukuzBetül KoyuncuEsra ÖnalRabia Koyuncu Halil Kökcü

REKLAM PROJE KOORDİNATÖRÜ Sekans YapımŞakir Sarı[email protected]

0216 557 8035www.sekans.com

REKLAM KOORDİNASYONUfuk YıldızSedat Azizoğlu0216 505 0410

DERGİ ABONE-DAĞITIM Nazlı Sarı0216 557 [email protected]

YEŞİLAY TANITIM VE ORGANİZASYONFerdinaz Koyuncu

YAYIN KURULUProf. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim Yanık, Dr. Ahmet Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut, Dr. M.Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifçi

İDARE YERİAkşemsettin Mah. Albay Cemil Sakarya Sk. No: 3/2 Fatih/İstanbulT (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63

GRAFİK TASARIM Sekans Yapım

BASKI

YAYIN TÜRÜSüreli ISSN 1330-3950

Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TLYurdışı Abonelik, Yıllık 120 TLHesap BilgileriBankasya Üsküdar ŞubesiŞube Kodu:58 Hesap No:467557IBAN TR300020800058004675570019Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.

Page 4: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

AİLE İÇİ İLETİŞİM VE SAĞLIKLI İLETİŞİM ÖNERİLERİAile içinde temel güven ve dayanışma varsa aile dışında bireyin karşılaş-tığı stres oluşturan olumsuz olaylar çok da yıkıcı olmaz.

14

MEDYADA MADDE KULLANIMI GÖRSELLERININ YER ALMASININ ÇOCUKLARA ETKISI16SINIRIN ÖTESINDEKI TEHLIKE10

YAŞAM TARZI, IDEALLER, BEKLENTILER VE DEĞERLERIN MADDE KULLANIMI BAKIMINDAN ÇOCUK ÜZERINDEKI ETKILERI18

Page 5: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

AİLE İÇİ İLETİŞİM VE SAĞLIKLI İLETİŞİM ÖNERİLERİ

KADIN DIŞ HEKIMLERI, KADINLARDA BAĞIMLILIĞI TARTIŞACAK36ILETIŞIMIN ÜÇ SIHIRLI A’SI: ANLA, ANLAT VE ANLAŞ31

ÇOCUĞUNUZA NASIL ÖRNEKBIR ROL MODEL OLABILIRSINIZ?20

CEM ARSLAN: INSANLAR BAĞIMLILIKLARA KARŞI ORTAK PAYDADA BULUŞMALI46

24

AİLENİN EN İDDİALI SÖZÜ: ‘BENİM ÇOCUĞUM YAPMAZ!’

Page 6: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Bir mübarek Ramazan ayı daha bayrama evrilirken, Yeşilay Dergimizin yeni sayısıy-la karşınızdayız. Bu sayımızda, “bağımlılı-ğı önlemede aile içi iletişimin rolü ve önemi” ana konumuzu teşkil ediyor. Ailenin önemi-ne dair hepimizin söyleyeceği şeyler oldu-ğu muhakkaktır. Ailenin toplumun teme-li olduğu, iyi ve güzel davranışların aileden kazanıldığı ve sağlıklı nesillerin ve yarınla-rın mimarının aile olduğu hepimizin ortak kanaatidir. Bu sebeple gerek toplum, gerek devlet aileye bu sorumluluğu yüklerken be-raberinde belirli imtiyazlar da tanımıştır.

Bugün dünya üzerinde aile kurumunun yapısı ve almakta olduğu şekille ilgili ciddi şikâyetler vardır. Özellikle gelişmiş batılı ül-kelere baktığımız zaman, birçoğunun bizim için akla dahi gelmeyecek bir yapıya bürün-düğü görülecektir. Modern dünyanın insan anlayışı, şehir ve metropolün getirdiği iliş-ki biçimleri, iyice küçülen aile kavramı, öz-gürlük anlayışı ve insani ilişkiler zemininin kaybolması gibi bir düzine şikâyet sıralana-bilir. Bazı Avrupa ülkelerinde yalnız yaşayan insan oranlarının (1996’da 153 milyon yal-nız yaşayan insan sayısı 2011’de 277 milyona yükseldi. Son 15 yılda dünyada yalnız yaşa-yanların oranı yüzde 55 arttı) ürkütücü bo-yutlara ulaşması, evlilik yaşının ciddi oran-larda yükselmesi, boşanma oranlarındaki korkunç artış aileye yüklenen misyonu or-tadan kaldırmaya başlamıştır. Yalnızlaşan birey, bu yalnızlığı telafi için değişik yollara başvurmakta, toplum ve insanlık için prob-lemli olan işlere kolayca bulaşmaktadır. Bu da kötü alışkanlıkların artmasına sebep ol-makta ve ardından çığ gibi büyüyen prob-lemlerin başlamasına yol açmaktadır.

Çok açıktır ki, düzenli bir ailede yeti-şen ve sağlıklı bir aile hayatı olan kimselerin kötü alışkanlıklar edinme oranları diğerle-rine göre oldukça düşüktür. Bu yüzden kötü

alışkanlıklarla mücadele etmede en önem-li aşama olan önleyici, koruyucu tedbirler bağlamında aile baş aktör olarak karşımı-za çıkmaktadır. Burada bizim doğrudan il-gilendiğimiz iki husus vardır. Birincisi kö-tülüğü engelleme adına kötülüğe vesile olan yolları da engelleme mecburiyeti; ikincisi ise ailede verilen eğitimin ve kurulan iletişimin kötü alışkanlıkları engelleyici bir mahiyet-te olması. Her iki durumda da karşımıza bir sürü yapısal sorun çıkmakta ve tek başımı-za üstesinden gelemeyeceğimiz devasa sorunlar baş göstermektedir.

İlk olarak insanların “yalnız in-san” olma hususunda yaptıkları ter-cihleri engelleyecek psikolojik ve sos-yolojik tedbirlere destek olmamız icap eder. Şu çok açıktır ki, bir ev yerine iki ev olursa, bu iki ayrı tüketim demektir. Bu durumda ilk olarak tüketim endüst-risinin ve kapitalizmin bu sistemi teş-vik ettiğini görmemiz gerekir. Özellikle medya ve sanat dünyası aracılı-ğıyla pohpohlanan bu yapı, özgürlük ve kendi ayakla-rı üzerinde durma gibi ar-gümanlarla birleştirile-rek paylaşma, dayanış-ma, başkası için yaşa-ma gibi insanı insan yapan değerlerin karşısına yer-leştirilmektedir. Eğitim sistemi-nin ve iş dünya-sının öncelikle-rinin değişmesiy-le birlikte evlenme yaşındaki gerileme ve her-kesin kendini farklı bir birey olarak konumlandırdıktan sonra aile kurmaya me-

BAŞYAZI

Güçlü ailenin gölgesinde güzellikler yeşerir

Page 7: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

yilli hale gelmesi aile kurulmasını güç-leştirmektedir. Türkiye Yeşilay Cemiye-ti olarak bizim “bağımlılıklara karşı ön-leyici tedbir” anlamında aile kurumunun teşvik edilmesi ve korunması hususunda taraf olmamız ve yalnızlaşmayı engelle-meye çalışmamız gayet tabiidir.

Aile içindeki eğitimin ve iletişim-de sergilenen yanlışlıkların kötü alış-kanlıkları tetiklemesi ve bu alışkan-lıklara olan ilgiyi beslemesi ihtimal dâhilindedir. Koruyucu ve önleyici bir tedbir olarak aile içinde verilen eği-tim ve terbiyenin önemine odaklanır-ken, burada yapılan yanlışların, bire-yi süratle kötü alışkanlıklara ve bağım-lılığa sürükleyebildiğini görmemiz ge-rekir. Aile içinde olup bitenlerin doğru-dan çocuğa ve gence yansıdığını bile-rek ailenin fedakârlık üzerine kuruldu-ğunu herkese hatırlatmamız gerekmek-tedir. Birinci olarak ailede yaşanan veya yaşanabilecek olumsuzlukların çocu-ğa veya gence yansıtılmaması gerek-mektedir. Bu, ailenin çektiği sıkıntılar-dan bireyi haberdar etmeme demek de-ğildir. Eğitimin ve terbiyenin en önem-li ayağı, dert ve sıkıntı yani zorluklardır. Bu zorluklara ortak edilen çocuk veya genç hayata karşı daha hazırlıklı ve do-nanımlı olacaktır. Geç kurulmuş ailele-rin temel karakteristiği az çocuk ve bu çocuk etrafında oluşmuş bir çocuk kül-tüdür. O güne kadar kendi ayakları üze-rinde durmak için durmadan çabalamış bir bireyin bütün birikimini genelde bir veya iki tane olan çocuğa yansıtması ve ona dikensiz gül bahçesi hazırlaması aslında onu hayat ve toplum karşısında korumasız bırakmaktadır.

Burada yapılması gereken “çocuk” al-gısını değiştirmek olmalıdır. Bizim ge-leneksel aile yapımızda çocuk o bütü-nün bir parçası olarak vardır. Fakat mo-dern dünyada çocuk, bu bütünün merke-zi olarak konumlandırılmıştır. Tabiri ca-izse çocuklara “şehzade” muamelesi ya-pılmakta ve aile çocuk etrafında şekil-lenmektedir. Bu aşırı bağımlılık, çocuğun

ilerleyen yaşlarda kopuşunu getirmek-te, ya çocuk ya da aile bu bağımlılığı sür-dürememektedir. Ya çocuk bu aşırı ilgi ve baskının dışındaki dünyayı keşfetmek-te, ya da aile beklentilerini karşılamayan bu bireyden sıkılmaktadır. Aile ortamın-dan koptuğunda ise, hayat ve zorluklar ya da dışarıdaki ışıltılı dünya bu yeni bireyi kolayca avucuna almakta ve onu kendine bağımlı hale getirmektedir.

Aile içi iletişimle kötü alışkanlıkla-rı önlemek için ilk olarak bu algıyı doğ-ru yerleştirmemiz gerekmektedir. Sonra-sında bireye zorlukları yaşamasını ve baş etmesini öğretmemiz icap eder. Bu yeni bireyi “başarı fetişizmi”nden uzak tut-mamız gerekmektedir. Başarının tek ge-çer akçe olduğu bir hayat anlayışında ba-şarının gelmediği her durum bir felaket-tir ve bu felaketin arkasında bağımlılı-ğın gölgesi durur. Başarıyı tek gerçek ve ideal olarak yansıtan ebeveyn unutma-malıdır ki, hayat karşısında yaşlandıkla-rı ve güçlerinden düştükleri için kendi-leri de “başarısız” olacaklardır. Bu yüz-den sadece başarıya odaklanan bir ha-yat oyununda sahnenin dışına atılmaya mahkûmdurlar. Başarıyı milli ve mane-vi değerlerle birleştirerek, hatta milli ve manevi değerler için çalışmayı bir başa-rı hikâyesi kabul ederek sağlıklı bir adım atılabilir. Sağ ve sol omzunda meleklerin kendisiyle birlikte olduğunu bilen, sof-raya kendisiyle birlikte meleklerin otur-duğuna inanan bir çocuğun hayat ve in-san telakkisi farklı olacaktır. Sabretme-yi, şükretmeyi, başkası için sevinmeyi, başkası için yaşamayı öğrenen bireyler, yarın kötü alışkanlıkların kapısına gel-dikleri zaman mutlaka tutunacakları bir yerler bulacaktır.

Aile içinde yaşanan bu tür güzellikle-rin yerleşmesine yardımcı olacak birçok vesile vardır ve bulunabilir. Mesela bay-ramlar bunun en güzel örneğidir. Fark-lı coğrafyalarda, farklı iklimlerde yaşa-salar da, aileler en azından bayramda ge-niş aile olabilmelidir. Burada çocuk veya genç, çekirdek ailenin verdiği yalnızlık-

tan ve güçsüzlükten kurtularak bir olma-nın ve hayat karşısında birileriyle birlik-te var olmanın ne kadar önemli olduğunu kavramalı ve farklı hayatlardaki acıyı ve sevinci paylaşmayı öğrenmelidir. Sürek-li kendisinin öznesi olduğu bir hayattan kurtulup, başkalarının duygularına do-kunmayı öğrenmelidir. O zaman bu ço-cuk veya genç toplumun ve milletin bek-lediği çabaya daha kolay girişecek ve bu yolda fedakârlık yapabilecektir.

Bugün hala aile bağlarımızın güç-lü olmasından dolayı birçok problemin üstesinden gelebiliyoruz. Gelişmiş batılı ülkelere kıyas ettiğimiz zaman çok güç-lü bir aile kurumumuz var. Birçoğun-da toplumsal örf ve anane nesilden ne-sile aktarılmaya devam ediyor. Bırakın kötü alışkanlıkları alenen sergilemeyi, büyüklerinin yanında bacak bacak üs-tüne atmayı ayıp sayan nesillerimiz ye-tişmeye devam ediyor. Bu, hala en bü-yük sermayemiz. Bireyselciliği, hedo-nizmle beslenmiş bir özgürlüğü herke-sin burnuna sürtmeyi marifet sayanla-rın batı toplumundaki problemlere daha yakından bakmaları gerekir. İnsanoğlu, olmaya öykündüğündeki yanlışları gör-memeye meyillidir. Bizim toplum olarak yaptığımız hata da burada yatmakta-dır. Başkalarının feryat figan ağıt yaktı-ğı güzellikler bir şekilde senin bünyende mevcut ise yapılacak şey bunları koru-mak için geceni gündüzünü feda etmek olacaktır. Eskiler “küfran-ı nimet edenin nimeti elinden alınır” derler. Bütün top-lum olarak aile yapımızı koruyup yaşa-tacak tedbirlere odaklanmalıyız. Görü-lecektir ki bu sayede birçok problem gün yüzü görmeden çözülmüş olacaktır.

Ailenin güçlü olduğu, aile içinde sağ-lıklı ve dengeli bir iletişimin kurulduğu, yeni yetişen kuşakların bağımlılık karşı-sında ailesinden ve çevresinden güç ala-bildiği bir toplumu el birliğiyle yaşatabil-mek dileğiyle.

PROF. DR. M.İHSAN KARAMANTürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Page 8: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Sağlıklı yaşam için 1 ayda 3 bin 600 kilometre yol kat etti

Bisiklet tutkunu Yeşilay gönüllüsü 40 yaşında-ki Cemal Azmi Başkaptan, 5 Mayıs’ta İstanbul Sepetçiler Kasrı önünden başladığı ‘Sağlıklı

Yaşam ve Sağlıklı Çevre İçin Türkiye Turu’nu tamam-ladı. Yeşilay’ın desteği ile bisikletiyle 1 ayda 22 Şehir, 3 bin 600 kilometre yol kat eden Başkaptan, gittiği her ilde tüm zararlı alışkanlıklardan sporla ilgilenerek uzak durulabileceği mesajını verdi. Başkaptan’ı İstanbul’da Yeşilay Cemiyeti Genel Başkan Yardımcısı Op. Dr. M. Akif Seylan karşıladı. Yeşilay gönüllüsü Cemal Azmi Başkaptan, toplumda günden güne artan zararlı alış-kanlıklara karşı dikkat çekmek, gençleri bağımlılıklar-dan uzak sağlıklı bir hayata yönlendirmek için bisiklet-le çıktığı Türkiye turunu tamamladı. Başkaptan gitti-ği şehirlerde vali, belediye başkanı gibi üst düzey yöne-ticilerle görüştü. Yöneticilere gençlerin sportif aktivite-lere yönlendirilerek bağımlılıklardan uzak tutulabile-cekleri mesajını iletti. Tur süresince Yeşilay’ın il ve ilçe temsilcilikleri de Başkaptan’a destek verdi.

Amacının sağlıklı nesillerin oluşmasına katkı sun-mak olduğunu ifade eden Cemal Azmi Başkaptan; “Ben sağlık elçisiyim. Bu turla sporun zihinsel ve fiziksel bir aktivite olduğunu anlatmayı, tüm zararlı alışkanlık-lardan sporla ilgilenerek uzak durulacağını vurgula-mayı amaçlıyoruz” dedi. Cemal Azmi Başkaptan tura başladığı 5 Mayıs’tan itibaren 3600 km yol kat etti. Bu yıl 3. Turunu gerçekleştiren Başkaptan 22 il gezdi. Tekirdağ’dan yola çıkan Cemal Azmi Başkaptan Kırk-lareli, Edirne, Çanakkale, Manisa, İzmir, Aydın, Muğ-la, Denizli, Burdur, Isparta, Antalya, Mersin, Adana, Os-maniye, Hatay, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adı-yaman, Şanlıurfa’dan devam ederek turu Diyarbakır’da tamamladı. Turun ardından İstanbul’a dönen Başkaptan’ı karşılayan Yeşilay Genel Başkan Yardımcı-sı Op. Dr. Mehmet Akif Seylan, kendisini gayretlerinden dolayı tebrik etti. Sağlıklı bir yaşam için Yeşilay olarak bilhassa spora önem verdiklerini belirten Seylan, ba-ğımlılıklarla mücadelede bu turun çok dikkat çekici ol-duğunu ifade etti. Seylan Yeşilay olarak bisiklet sporu-na her zaman destek vereceklerini söyledi.

HABER06

Page 9: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Dünya Sağlık Örgütü; “Türkiye’yi örnek alın”

Dünya Sağlık Örgütü 2013 yılı Küresel Tü-tün Kontrol Raporuna göre Tütün kont-rolünde dünyanın en ileri ülkesinin Tür-

kiye olduğu açıklandı. Raporda diğer tüm ülkele-rin Türkiye’yi örnek almaları ve yakından izlemele-ri tavsiye edildi. Dünya genelindeki 195 ülkenin tü-tün kontrolü politikalarının değerlendirildiği ra-porda, Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrol Politi-kalarının tümünü yerine getiren ilk ve tek ülkenin Türkiye olduğu, 6 politikanın 4’ünü yerine getirebi-len ülke sayısının ise ne yazık ki sadece 3 (Brezilya, İran ve Panama) olduğu açıklandı.

Raporda Türkiye’ye önemli bir bölüm ayrılarak, yapılanlar ve Türkiye’den alınması gereken ders-ler ayrıntılı olarak bir şekilde anlatıldı. 2007 yılın-dan bu yana tütün kontrolünde önemli gelişmelerin olduğuna yer verilen raporda, ancak tütün endüst-risinin vahşi pazarlama stratejileri nedeniyle isteni-len noktanın henüz daha uzağında olunduğu ve kü-

resel tütün kontrolü hedeflerine ulaşılabilmesi için, diğer ülkelerin Türkiye’yi örnek almaları ve izleme-leri gerektiği belirtildi. Dünya Sağlık Örgütü Türki-ye Ofisi’nden yapılan açıklamada ise bu önemli halk sağlığı probleminde, tütün endüstrisinin tüm karşı çabalarına rağmen, ülkemizi dünyanın bir numara-sına taşıyan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından di-ğer ülkelere örnek gösterilmesinde katkısı olan tüm şahıs ve kurumlara teşekkür edildi.

Raporda Türkiye’deki tütün politikalarının tarihçe-sine yer verilirken, en son 2008 yılında yapılan düzen-lemelerin de detayları paylaşıldı. Tütün politikalarında Türkiye’yi başarıya ulaştıran ve diğer ülkelere de tavsi-ye edilen temel düzenlemeler ise şöyle; • Sigara bırak-manın teşvik edilmesi ve sigara bırakma merkezlerinin kurulması, • Sigara paketlerindeki uyarıların yaygın-laştırılması, • Tütün mamullerinin reklam, sponsorluk ve promosyon çalışmalarının yasaklanması, • Kamu spotları, • Tütün ürünlerinde vergilerin artırılması.

Page 10: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

06

Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Türkiye İzcilik Federasyonu (TİF) işbirliği ile Yeşilay, izcilik kampında izci adaylarına eğitim vermeye başladı. 11 – 15 yaş arasındaki gruba verilen eğitim içeriğini sağlıklı yaşam ve bağımlı-

lıklar oluşturuyor. Zihinsel ve fiziksel aktivitelerle yaz tatillerini değerlendiren öğ-rencilere verilecek olan eğitimle gençlerin bağımlılıklarla mücadelede bilgi sahibi olmaları amaçlanıyor. Çocuklarda ‘Hayır’ deme becerisinin de geliştirildiği eğitim programında bağımlılık döngüsü hakkında öğrencilerle soru cevap yoluyla fikir alışverişinde bulunuluyor. Bağımlılığın keyif verici bir madde olmadığı, tam ak-sine ömür boyu bir esaretin başlangıcı olduğu belirtilen eğitim programında ba-ğımlılık öncesi ve sonrasının iradeyle ilişkisi de anlatılıyor. Yeşilay istasyonu eği-timlerine katılan Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman da bu eğitim programıyla iki ay içerisinde yaklaşık 10 bin genç izci adayının Yeşilay ve ba-ğımlılıklar konusunda eğitim almış olacağını belirtti. Yeşilay ve izciliğin amaç-ları bakımından kardeş iki kurum olduğunu belirten Karaman, İzcilik Federas-yonu Başkanı Hasan Dinçer Subaşı’nın da desteğiyle Yeşilay eğitimi alan genç-lerin aldıkları eğitimi çevrelerine yayacaklarını ve akran eğitimi yoluyla bin-lerce gencin Yeşilay ve bağımlılık alanları hakkında bilgi sahibi olacağını ifade etti. 9 hafta sürecek olan eğitim programıyla izcilere sigara ve internet bağımlı-lığı hakkında Yeşilay uzmanları tarafından bilgi verilecek. Bu çalışmayla eğitim programı sonunda yaklaşık 10 bin öğrenciye ulaşılmış olacak.

HABER08

Ümraniye İzci Kampı’nda Yeşilay İstasyonu

Page 11: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Yeşilay istasyonu eğitimlerine katı-lan Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman da bu eğitim prog-ramıyla iki ay içe-risinde yaklaşık 10 bin genç izci adayı-nın Yeşilay ve ba-ğımlılıklar konu-sunda eğitim almış olacağını belirtti.

Page 12: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Kapak

Sınırın ötesindeki tehlike

Bağımlılık yapıcı maddelerin genç-ler arasındaki kullanımı giderek artar-ken, gençlerin bu maddelerin zararlı ol-

duğunu düşünme oranı düşmektedir. Bu ne-denle de ailenin çocuğunu madde kullanımının zararlı olduğuna dair ikna etmesi giderek zor-laşmaktadır. Böylece günümüzde ailelerin ço-cuklarını madde kullanımından koruması ko-nusunda bilinçli olması ve kendini geliştirmesi bir gereklilik olmuştur. Anne-babaların madde kullanımı konusunda öncelikle farkındalık ka-zanması çok önemlidir. Anne-baba, madde kul-lanımının ciddi bir tehlike olduğunu fark ederek çocuklarına madde kullanmamaları gerektiğini kesin bir tavırla söylemelidir.

Anne-babaların çocuklarının da bir birey ol-duğunu, çocukların her zaman kendilerinin is-tediği gibi davranmayacaklarını bilmesi gerekir. Fakat konu sınırın aşılması durumunda oluşa-cak bir tehlike ise ailenin sınırlarını kesin belir-lemesi gerekmektedir. Sınırları olmayan bir ço-cuğun çoğu kez nerede durması gerektiğini de bilmediği için hata yapma olasılığı çok yüksektir. Özellikle konu madde kullanımı gibi tehlikeli bir durum ise çocuğa yapılması gereken ve yapıl-

ması sakıncalı olan davranış şekillerini kesin bir tavırla belirtmek çok önemlidir. Anne-babalar çocukları ile küçük yaştan itibaren madde kulla-nımının tehlikeleri hakkında konuşmalıdır. On-larla konuşmak kadar ailenin dinleyici olması da önemlidir. Gençlerle düşüncelerine saygı göster-diğinizi hissettirerek konuşmak çok iyi gelecek-tir. Bunu yaparken de gerçekçi ve dürüst olmak çok önemlidir. Ebeveyn çocukla açık ve net ola-rak konuşmalı, üstü kapalı şekilde imalarla ko-nuşmamalıdır. Nasihat etmeden kendi hataları-nı ve tecrübelerini de aktarmalıdır. Tabi ki ço-cuğun yaşını ve ihtiyaçlarını, kişilik özelliklerini de göz önünde bulundurmalıdır.

Gençlerin maddeye başlama nedenlerinden en önemlilerinden birinin arkadaşlarına hayır diye-memek olduğunu unutmamak gerekir. Bu neden-le de ısrarlarla başa çıkması için ona ‘hayır’ deme-yi öğretmek gerekir. Madde kullanımının olduğu ortamlardan kesinlikle hayır diyerek uzaklaşması gerektiğini ona net bir tavırla anlatmak gerekir.

Anne-babanın gençlerin hayatında çok önemli rol oynayan arkadaşlarını tanıması, na-sıl insanlar olduğunu bilmesi çok önemlidir. Ar-kadaşlarının kim olduğunu, neler yaptığını, ne-

İYİ BİR İLETİŞİM, ÇOCUĞUMUZU DİNLEMENİN VE ANLAMAYA ÇA-LIŞMANIN, ONUN YAPTIKLARINDAN ERKEN HABERDAR OLMA-NIN VE ONU TEHLİKELERDEN KORUMANIN ANAHTARIDIR.

UZM. DR. BEHICE HAN ALMIŞPSIKIYATRI UZMANI / ADIYAMAN ÜNIVERSITESI EĞITIM VE ARAŞTIRMA HASTANESI

Page 13: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

11

relere gittiğini bilmek işe yarayacaktır. Yargıla-madan, nasihat vermeden geliştirilen bir iletişim tarzı çocuğumuzun bize çevresindeki arkadaşla-rı hakkında daha doğru bilgi vermesini çoğu kez sağlayacaktır. Çocuk bu konuda aileye cevap ver-mek istemiyorsa, ‘‘şu an konuşmaya hazır de-ğilsen hazır olduğun zaman seninle konuşmayı bekleyeceğim’’ şeklinde istediği zaman onu din-lemeye hazır olduğumuzu belirtmek işe yaraya-bilir. Anne-babaların çocuğunu madde kullanı-mı gibi tehlikelerden korumak için sık başvurdu-ğu yöntemlerden biri de tehdittir. Tehdit, kısa süre için çocuğu korkutsa da uzun vadede işe yarama-yacaktır. Madde kullanımı konusunda istediğimiz şeyin ne olduğunu ve bunu neden istediğimizi net bir duruşla belirtirsek daha etkili olacaktır.

Eğer çocuk yapılmaması gereken madde alma davranışını her şeye rağmen yapmışsa ne yapmak gerekir? Bu durumda bile ahlak dersi verir tarzda değil, yaptığının nasıl olumsuz sonuçlara yol aça-cağını ve durumunun dışarıdan nasıl göründüğü-nü, ne gibi duygular uyandırdığını anlatmak ço-cuğun durumunu fark etmesine yardımcı olabilir. Madde kullanan bir gencin ailesinin yapması ge-rekenleri özetleyecek olursak:

• Anne-baba öncelikle onun farklı bir çocuk olduğunu kabullenmeli ve önce kendi duygula-rını kontrol etmeyi öğrenmelidir.

• İyi bir dinleyici olmak, onu anlamaya çalış-tığını göstermek ve yaptıklarına anlam vermek çok önemlidir. Bunlar iletişimin kalitesini artı-ran en önemli faktörlerdir. İyi bir iletişim de ço-cuğumuzun bize her zaman daha açık ve dürüst davranmasını sağlayacaktır.

• Çocuğun bilerek yapmadığı davranışları da olabileceğini göz önünde bulundurmak gere-kir. Bu ihtimali bilmek bile sürekli onu suçlama oranını azaltacaktır.

• Eleştirirken onu değil davranışlarını, yap-tıklarını eleştirmeye özen göstermelidir. Anne-baba çocuğunun olumlu davranışlarını da bu-lup çocuğa bunu fark ettiğini belirterek bu dav-ranışlarını takdir etmelidir.

• Anne-baba her şeye rağmen düzeltileme-yen bir durum varsa, beklentilerini düşürerek önce çocuğunun zarar görmesini azaltmaya ça-lışmalıdır.

• Özellikle ergenlik dönemindeki bir çocuk anne-baba ile uyuşmayı genelde reddeder. Bu sebeple de anne-babanın ilk adımı atarak de-

ğişmeye çalışması gerekir. Anne babanın değiş-tiğini görmek ise ergen için değişim yönünde bir motivasyon olacaktır.

• Anne-baba çocuğuna sınır koyarken bas-kı biçiminde olmayan kurallar koymalı ve ortak bir yol geliştirmeye çalışmalıdır.

• Anne-baba çocuğuna kendi sorumluluğu-nu almayı öğretmelidir. Madde bağımlısı olan-larda sorumluluk alma ve kendi sorumluluk-larını üstlenme oranı düşük olduğundan bunu çocuğa öğretmek için ailenin özel bir çaba gös-termesi gerekebilir.

• Anne-baba çocuğunun sorunu ile baş ede-bilmek için yeni beceriler edinmek zorundadır. Özellikle çatışmaları çözme yöntemleri konu-sunda kendisini geliştirmelidir. Aile içi ilişkiler-deki başarısız yöntemler kabul edilmeli ve yeni stratejiler geliştirilmelidir.

Bir taraftan birey olma yolunda, kendi ki-şiliğini keşfetme yolculuğuna çıkmış bir erge-nin aynı zamanda anne-babaya da gereksinim duyduğunu unutmamak gerekir. Bu nedenle di-ğer konularda olduğu gibi madde kullanımı teh-likesine karşı da bazen ailenin yönlendirici ol-ması gerekir. Bu konuda kesin sınırlar konmalı, maddeden uzak tutmak için yüreklendirici yak-laşımlarda bulunulmalıdır. Çocuk bazen öğreti-ci tecrübelerimize ve bazen de karar verme aşa-masında müdahalemize ihtiyaç duyabilir.

Ailelerin çoğu madde kullanımını önlemek için çocuğuna bu konuda kesin bir sınır koyma-sı gerektiğini ve o sınırı geçen çocuğun tehli-ke ile karşılaşacağını çok iyi bilir. Fakat şunun da iyi bilinmesi gerekir ki; iyi bir iletişim, çocu-ğumuzu dinlemek ve anlamaya çalışmak onun yaptıklarından erken haberdar olmanın ve onu tehlikelerden korumanın anahtarıdır.

• Madde kullanımı gibi tehlikeli bir durum-da çocuğa yapılması gereken ve yapılması sa-kıncalı olan davranış şekillerini kesin bir tavırla belirtmek çok önemlidir.

• Anne-babalar çocukları ile küçük yaştan itibaren madde kullanımının tehlikeleri hakkın-da konuşmalıdır.

• Ebeveyn çocukla açık ve net olarak konuş-malı, üstü kapalı şekilde imalarla konuşmama-lıdır.

• Anne-baba çocuğuna sınır koyarken bas-kı biçiminde olmayan kurallar koymalı ve ortak bir yol geliştirmeye çalışmalıdır.

Page 14: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Kapak

AİLE İÇİ İLETİŞİM VE SAĞLIKLI İLETİŞİM ÖNERİLERİ

“Hayattan ne isteriz?” sorusuna çok çe-şitli cevaplar verilebilir ancak “mutlu bir ailesinin olması” dileği belki de en iyi bi-

linenidir. Mutlu bir ailenin sağlanabilmesi için aile kurumunun da temel gereksinimleri bulunmak-tadır. Ailenin temel gereksinimlerini 7 alt başlık-ta inceleyebiliriz.1.Değerli olma duygusu: Aile içindeki etkileşim ço-cukları “ben değerliyim” ya da “değersizim” duy-gusuna götürür. Bu gereksinim aile içinde yeri-ne getirilmezse çocuk başka yollarla bu duyguyu elde etmeye çalışır. Ergenlik çağındaki erkek ço-cukların çete kurarak çoğu kez ölümle sonuçla-nan çatışmaları da, kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumlanabilir. “Ben değerliyim” duygusunu aile içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlar-da bulunmaya gerek duymayacaktır. 2.Güven ortamı: Aile içindeki bireyler kendilerinin aile içinde emniyette olduğunu, dışarıdaki teh-likeli olayların aile içine girmeyeceği duygusunu sağlamak ister. Bu duygu da aile içinde kazanıl-ması gereken bir duygudur. Unutulmaması gere-ken bir konuda çocuğun ev içinde ne kadar güven altında olduğudur. Özellikle şiddete maruz kalma açısından TV, yaşına uygun olmayan internet or-tamının yaratabileceği tehlikeler düşünülerek ev

ortamı yapılandırılmalıdır. TV karşısında yemek yenilmesi, ev ortamının televizyona göre dekore edilmesi, aşırı şiddete yönelik haber programları, çocuk ve gençleri özendirecek magazin program-ları çocuklar için evin güvenliğini bozacak etken-ler olabilmektedir. Kendisini güven içinde bulma-yan çocuk ailenin dışında bir yere yönelerek aile ile olan bağlarını koparabilir.3.Yakınlık ve dayanışma duygusu: Aile içinde te-mel güven ve dayanışma varsa aile dışında bi-reyin karşılaştığı stres oluşturan olumsuz olay-lar çok da yıkıcı olmaz. Güven duygusunun ya-şandığı aile dış dünyanın yaratmış olduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini koruyabilir. Bu tür aile içinde olan bireyler kendilerine olduğu gibi çevre-sine de güvenirler. Eğer aile içinde güven ve daya-nışma sağlanmamışsa bu insanlar yoğun stres ve gerginlik yaşarlar. Bu kişiler kendilerine dahi gü-venemezler. Dolayısıyla çevresinde yakın ilişkiler kuramazlar. 4.Sorumluluk duygusu: Sorumluluk duygusu aile sistemi içindeki gelişmeye başlar. Anne ve baba-lar davranış ve sözleri ile sorumluluk duygusu-nu ifade ederler. Aile içinde sadece anne, baba de-ğil herkes sorumluluk duygusunu paylaşır. Elbet-te ki çocuklara yaşları oranında sorumluluk veril-melidir. Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan, ço-

AİLE İÇİNDE TEMEL GÜVEN VE DAYANIŞMA VARSA AİLE DIŞINDA BİREYİN KARŞILAŞTIĞI STRES OLUŞ-TURAN OLUMSUZ OLAYLAR ÇOK DA YIKICI OLMAZ.

KLN. PSK. NURGÜL YILMAZ

Page 15: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

13

cuğunu sorumluluktan kurtaran anne ve babalar kendi yaşamını biçimlendirmekte zorlanan sürek-li başkalarının yönetiminde olmaya yönelik birey-ler yetiştirirler. Bu tür tutumlar sonucunda yetiş-miş bireyler yaşamlarında yer alan olaylardan da sürekli başkalarını sorumlu tutarlar. 5.Zorluklarla mücadele ederek onların üstesinden gel-meyi öğrenme: Çocuğa her şey hazır verilmemeli-dir. Sorumluluk duygusunun gelişimi ile ilgili an-latılanlar zorluklarla mücadele etme ile ilgilidir. Çocuğun içinde bulunduğu gelişimsel dönem göz önünde bulundurularak çocuk kendi sorunları ile baş başa bırakılabilmelidir. Bu yaklaşım çocukla-rın sorunlarla mücadele ederek, uğraşmasına ola-nak vermek, kendisine güvenli, sorun çözme be-cerileri gelişmiş bireyler olarak yetişmeleri için ge-reklidir. Karşılaştığı her zorluğa aşırı yardım eden ana babaların çocukları sürekli başkalarına muh-taç, kendilerine güvensiz olur. Böyle kişiler yetenek becerilerini keşfedemezler. 6.Mutluluk ve kendisini gerçekleştirme ortamı: Aile ortamı bir mutluluk ortamıdır. Şimdiye kadar an-latılan gereksinimlerin karşılanması mutlu olmayı getirir. Evde değerli olduğu duygusunu tadan birey mutlu olur ve yaptığı şeylerden doyum alır, ken-dini gerçekleştirme olanağı bulur. Aksi durumda kendisini çocuğuna ya da eşine adayan anne ken-di gelişimini askıya aldığında ya da bıraktığın-da yoksunluk yaşayarak ya da kendisini, gençliği-ni feda ettiğini düşünerek mutsuzlaşacaktır. Ev-deki bireylerden birinin bu konudaki mutsuzluğu diğer bireyleri de etkileyecek ve aile mutluluğunu engelleyecektir. Oysa kendini adayan bireyin ken-dini adama amacı büyük olasılıkla ailesini daha mutlu etmektir.7.Sağlıklı manevi yaşamın temellerini oluşturma or-tamı: Katı din kuralları altında yetiştirilmiş çocuk sürekli yargılanacağı, cezalandırılacağı korkusunu yaşar. Kendi yaşantı ve deneyimlerini zenginleşti-recek iç ve dış dünyasını araştırıp keşfedeceği ye-rine körü körüne itaati, kendi düşünce ve duygu-larından utanmayı öğrenir. Sağlıklı manevi yaşam ailenin çocuğuna verebileceği en önemli süreçtir. Sağlıklı bir manevi temeli olan insanlar kendisi ile barışık, insan ilişkileri olumlu ve kuvvetli saygılı bireyler olarak yetişirler.

Aile İçi İletişim

Ebeveyn-çocuk ilişkisi nasıl olmalıdır?Her aile sağlıklı ve başarılı çocuklar yetiştir-mek ister. Sağlıklı çocuklar yetiştirme bilinci ge-

lişen teknolojiyle olumlu yönde gelişirken ne ya-zık ki başarı beklentisi giderek artmakta çocuk adeta erken büyümek, yaşından büyük sorumlu-luklar almak durumunda kalmaktadır. Çocukla-rına mümkün olduğunca iyi bir gelecek sağlama-ya çalışan anne-baba onları iyi okullarda okut-mak için varını yoğunu ortaya koyar, tüm özveri-sini çocuğuna verir. Ancak çocuğun sağlıklı bir ki-şiliği nasıl geliştireceği üzerinde fazlaca düşünül-meyen bir konudur. Aslında hayatta her şey ba-şarı değildir. Önemli olan çocuğun içinde bulun-duğu dönemi sağlıklı yaşayabilmesi ve sağlık-lı bir kimlik oluşturabilmesidir. Çocuğun yaşadığı dönemlerin özellikleri dolayısıyla ihtiyaçları bir-birinden oldukça farklıdır. Çocukluk dönemin-de anne-babayla uykuya dalmak isteyen çocuk er-genlik döneminde böyle bir isteği talep etmeye-cektir. Yine anne-babasıyla gezen çocuk ergenlik-te değil anne-babasıyla gezmek arkadaşlarıyla bir-likte iken ebeveynleriyle karşılaşmayı dahi iste-meyecektir.

Ergenlik dönemi başlı başına bir değişim ge-lişim sürecidir ve bu dönemde ergenin fiziksel özelliklerinin yanında giyim-kuşam, yeme alış-kanlıkları, arkadaş tercihleri, ders çalışma alış-kanlıklarında da farklılıklar gözlenebilir. Dola-yısıyla çocukla iletişimde çocuğun yaşı, cinsiyeti ve kişilik özellikleri oldukça önem taşımaktadır. Çocukluk döneminde olası tehlikelere karşı açık tavır koyabilen ebeveynler ergenlik dönemiyle birlikte çocuğu üzerindeki denetimi uzaktan ya-pabilmelidir. Arkadaş seçiminde kontrollü ama

Page 16: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

baskıcı davranmamalıdır. Unutmayalım özgürlük sınırsızlık demek değildir. Çocuk aileyi yansıtır. Aile içindeki bireylerin kişilik yapısı çocuğun kişiliğini şekillendirir. Yani aile iletişim becerilerini kullana-mıyorsa çocukta iletişim becerilerini kullanamaz. Dolayısıyla çocuk hem ailede hem de sosyal çevre-de sürekli çatışma içine girer. Anne babasının ken-disini dinlediğini gören çocuk önce, kendisine de-ğer ve önem verildiğini, kabul edildiğini, buna bağlı olarak da sevildiğini düşünür. Aynı zamanda çocuk duygularını ifade etme olanağı bulduğundan “an-laşıldım” duygusunu yaşar ve rahatlar. Bu durum, hem benlik saygısının artmasına, hem de kendisini dinleyen kişiye yakınlık duymasına neden olur. Bu sağlıklı mesaj akışı çocuğun ailesiyle bağını güç-lendirir ve iletişimin devamını sağlar.

Etkin dinlemede ebeveyn çocuğun kendi başı-na düşünmesine yardım eden kişi rolündedir. So-rumluluk çocuğa bırakılmıştır. Ebeveyn sadece çö-züm bulma konusunda ona yardım eder. Çocuklar dinlenmemeleri ve ciddiye alınmamaları konusun-da aşırı duyarlıdırlar. Dinlenmediklerini hemen fark ederler. Uzun süre dinlenmeyen çocuklar savunma-ya geçebilirler, işbirliğine yatkın olmazlar ve içlerine çekilebilirler. Israrlarına rağmen annesinin kendisi-ni dinlememesi üzerine ellerini ısıran çocuk örneği vardır. Çocuklar çoğunlukla dinlenmeme nedeniyle çalma, saldırganlık, kendine zarar verme davranış-larıyla “Lütfen beni dinle. Duygusal bir kırıklık yaşı-yorum, dikkatini bana ver” mesajını iletmektedirler.

İletişim Engelleri Nelerdir?

Çocuklarla ebeveynlerin kurmuş oldukları iletişim bazen sağlıklı iletişimi zorlayan engellerle dolu olabil-mektedir. Bazı örnekler verecek olursak; Sıklıkla Emir Cümleleri Kurmak;Yaşantımızı gözden geçirerek kurduğumuz emir cümlelerini yakalamaya çalışalım. “Kalk, yüzünü yıka, sütünü bitir, dişlerini fırçala, ağzın doluyken ko-nuşma, ödevini bitir, televizyonu kapa, büyüklerinle konuşurken sesini yükseltme, öğretmenini dinle…….” gibi uzayan emir sözcüklerini yakalamamız zor olma-yacaktır. Adeta askerlik eğitiminin hepimizin bildi-ği “yat!-kalk!-sürün!” kalıbı gibi sürekli emir veren in-sanlar haline gelebiliriz. Oysa askerlikteki itaat haya-ti önem taşıdığı için asker ‘yat’ emrinden sonra ‘kalk’ emri gelene kadar başka bir davranıma geçmemek durumundadır. Peki, acaba bizim istediğimiz şey evi-mizi asker ocağına çevirip, nizami askerler yaratmak mıdır? Tabiî ki değil. Çocuklarımızın korkudan söyle-neni yapmasını değil kendisi için gerekli olanı düşün-mesine ve bulmasına yardımcı olmalıyız.Gözdağı Vererek Konuşma Biçimi; “Okulunu bitirmezsen sana para mara yok”, “Ödevi-ni bitiremezsen televizyonu unut”, “sütünü içmezsen cüce kalırsın”, “terliksiz dolaşırsan hastalanırsın” gibi. Bazen işimizi kolaylaştırmak için bir davranışı bitir-mesini koşula bağlayabilir ya da gözdağı vererek kor-kutarak istediğimiz davranışı yapmasını sağlayabi-liriz. Televizyon izlemesini istemediğimiz halde onu şarta bağlayarak daha da çekici hale getirebiliriz. Ay-

Page 17: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

rıca korku, boyun eğme, itaat etme davranışı ya-ratabilir ya da “deneme” isteğini tetikleyebilir. Gü-cenme, kızgınlık, öfke ve düşmanlık duygularının oluşmasına neden olabilir.Sürekli Öğüt Verme, Çözüm Önerileri Getirme;“Senin yerinde olsam plan yaparak çalışırdım”, “sü-tünü bitirdiğinde boyun uzayacak”,”bak sana bir öneri vereyim” gibi cümleler kurabiliriz ve bu konuş-ma biçiminin çok yararlı yapıcı olduğuna inanırız. Öncelikle düşünmemiz gereken söylediğimiz şeylere acaba benim mi ihtiyacım var sorusunu cevaplamak, sonra da istenmeden verilen öğütlerin, yardımın ya-rarlı olmadığını gözlemleyebilmektir. Aksi takdirde bu yaklaşım anneye babaya bağımlı çocuklar yara-tabilmektedir. Ayrıca kendi çözüm yollarını oluştur-masına katkı sağlamayacaktır. Sıklıkla Yargılamak, Eleştirmek;“Sen zaten tembelin tekisin”, “zaten başarsaydın şa-şardım”, “yine mi bitiremedin” gibi cümleler kurmak yetersiz, aptal hissetme duygularına neden olabilir. Çocuğun olumsuz bir yargıya hedef olma ya da azar-lanma korkusuyla iletişimi kesmesine yol açabilir ya da çocuk yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılaya-bilir. (Ben kötüyüm!) ya da karşılık verebilir (Siz de daha mükemmel değilsiniz!). Bu iletiler çocuk üze-rinde diğerlerinden daha fazla olumsuz etki yapar. Bu değerlendirmeler çocuğun benlik saygısını düşü-rür. Çocuklar hakkında yapılan olumsuz değerlen-dirmeler çocuğun kendisini değersiz, yetersiz gör-mesine neden olur. Çocuğu Sürekli Övmekİstendik davranışı yapması durumunda çocuk yerli yersiz her ortamda övülebilir. “Çok güzel........”, “Ben-ce harika bir iş yapıyorsun.....”Bu durumda çocuk ai-lesinin beklentilerinin çok yüksek olduğunu düşü-nebilir ya da kaygı hissedebilir. Genel inanç olarak bu durumun çocuğa zarar vereceği hiç düşünülmez. Çocuğun kendilik algısına uymayan değerlendirme-lerin yapılması çocukta kızgınlık yaratır. Çocuklar bu iletileri anne babanın kendilerini yönlendirme ve isteğini yaptırma girişimi için kurnazlık olarak yo-rumlarlar. “Siz böyle söyleyince sanki ben daha çok mu çalışacağım?” gibi düşünebilirler. Ayrıca övgü

başkalarının yanında yapılıyorsa çocuğu utandıra-bilir ya da aşırı övgü sonucunda çocuk buna alışır ve övülmeye gereksinim duymaya başlar. Ad takmak, alay etmek: “Koca bebek....”, “Hadi bakalım Süpermen”, “Geri zekalı”, “Hadi sen de sulu göz”, gibi cümleler kur-mak çocuğun gelişiminde değerli hissetmesine yol açmaz. Sevilmediği kanısının oluşmasına yol aça-bilir, kendilik gelişiminde olumsuz etkileri olabilir. “Aşkım, Sevgilim” gibi sevgiliye söylenecek sözlerin söylenmesi anne ya da babayla ilişkisinin sınırlarını belirlemesinde, cinsel normlarının oluşumunda sı-kıntılar yaşamasına neden olabilir.

Öneriler

1. Çocuğunuza zaman ayırın. Çocuğunuzla geç-miş zaman asla boşa geçmiş zaman değildir. Çocu-ğu sevmek, ona bolca ve pahalı oyuncak almak de-ğil onunla ortak faaliyetleri paylaşmak, ona zaman ayırmak, onunla oyun oynamaktır. Çocuğu sevmek sözle sevgiyi ifade etmenin ötesinde, eylemle bu duyguyu ona yaşatmaktır.2. Çocuğunuzla birlikte olduğunuz zaman tüm dik-katinizi ona yoğunlaştırın. Bu nedenle de, başka bir işle meşgulken değil, kendinizi rahat hissettiğiniz-de çocuğunuzla ilgilenerek, anne ya da baba olma-nın keyfini çıkarın.3. Aşağılamak, suçlamak, çocuk adına karar ver-mek yerine, çocuğu dinleyin.4. Dinlendiğini düşünen çocuk kabul edildiğini, dolayısıyla sevildiğini düşünen çocuktur.5. Göz kontağı kurarak, gülümseyerek kabul belir-tisini beden diliyle pekiştirin. Böylelikle çocuk “ki-şiliğine saygı duyulduğunu” düşünerek iletişimi-ni sürdürür.6. Anne ve babasının kendisini dinlediğini gören çocuk duygularını ifade etme olanağı bulur. Aldı-ğı tepkilerle “anlaşıldım” duygusunu yaşar. Böyle-likle rahatlar.7. Çocuğunuza karşı davranışlarınızda tutarlı olun. Kendi içinizde çelişkili davranışlarda bulunmanız ya da anne ve babanın birbiriyle çelişen biçimde davran-ması, çocuğu “doğruyu bulma” konusunda zorlar.

AİLE İÇİNDEKİ BİREYLERİN KİŞİLİK YAPISI ÇO-CUĞUN KİŞİLİĞİNİ ŞEKİLLENDİRİR. YANİ AİLE İLETİŞİM BECERİLERİNİ KULLANAMIYORSA ÇO-CUK DA İLETİŞİM BECERİLERİNİ KULLANAMAZ.

15

Page 18: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Kapak

16

Medyada madde kullanımı görsellerinin yer almasının çocuklara etkisi*

Çocuklara medyayı kullanma becerisi ka-zandırırken aileler aşağıdaki hususlara dikkat etmelidir. Bunlar:

• Bağımlılık yapıcı her tür maddenin kullanımı gerçekte kötü sonuçlarla son bulmaktadır. Bunu haberlerden ve çevremizden görürüz. Ama bu maddelerin kötü etkileri filmlerde, reklamlarda ve magazin haberlerinde bahsedilmez.

• İnsanların çoğunluğu bağımlılık yapıcı her tür maddeyi kullanmaz; ancak medya her zaman istisnaları ve sansasyonel haberleri gösterir. Bu da gençlerin ve çocukların herkesin bağımlılık yapan maddeleri kullanabildiği gibi bir anlam çıkarma-sına sebep olabilir. Medyanın bunu normalleştir-mesi sıklıkla televizyon karşısında doğru olmayan şekilde vakit geçiren gençler için çok riskli bir du-rumdur. Bu yaklaşım gencin madde kullanımı top-lum içerisinde normalleştirerek onun bağımlılık yapıcı maddeyi deneme riskini artırmaktadır.

• Medyada riskli ve tehlikeli bir hayat, çekici ve özendirici olarak gösterilebilir. Madde kullanımı ile maçoluk, cesaret, çekicilik ve zenginlik gibi bir-çok özellik medya yoluyla birbirleriyle ilişkilendi-

rilebilmektedir.• Gördüğünüz ve okuduğunuz her şey sade-

ce birileri tarafından kurgulanan karelerden oluş-makta olan bir senaryodur. Bu nedenle olaydaki o kişinin fikirleri, bakış açısı ve dünya görüşü kesin-likle doğrudur anlamı taşımaz. Onların sizi etkile-meye yönelik fikirlerini sorgulamadan ve doğrulu-ğundan şüphe etmeden kabullenmek doğru olmaz.

Aileler çocuklarını medya konusunda nasıl eğitmelidir?

• Medyada haberlerin yapılış tarzı ve sıradan olayların medya aracılığıyla nasıl sansasyonel hale getirildiği,

• Medyada her haberin hikâye ediliş amacı ve gerçekle olan ilişkisi ve bu oluşturulan hikâyede verilerin nasıl yerleştirildiği,

• Medyada haberlerin gerçekliklerinin yeterlili-ği ve özellikle de uyuşturucu gibi zararlı maddeler hakkında çıkan haberlerin kaynağının nasıl tespit edildiğinin öğrenilmesi,

• Reklam tekniklerini öğrenme ve bir ürünün satın alınması için insanları nasıl ikna etmeye ça-

MADDE KULLANIMININ POPÜLER MEDYADAKİ YANSITILAN YÖNLERİNİN –MIŞ GİBİ BİR DÜNYA (MUTLUYMUŞ, SORUNLA-RINDAN KURTULMUŞ GİBİ) OLUŞTURMAYA ÇALIŞTIĞI; ANCAK GERÇEKLERİ DOĞRU ŞEKİLDE YANSITMADIĞI ÇOCUKLARLA DOĞRU ZAMANDA VE DOĞRU YOLLARLA PAYLAŞILMALIDIR.

DR. ALI ÜNLÜ, UZ. PSK. DAN. UĞUR EVCIN ISTANBUL NARKOTIK SUÇLARLA MÜCADELE ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ

Page 19: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Medyada madde kullanımı görsellerinin yer almasının çocuklara etkisi*

lışıldığının öğrenilmesi ve oluşturulan bu etkilerin in-sanlardaki yansıması,

• Gençlerin zihnindeki ideal sağlıklı vücut şekli ve medyanın oluşturmaya çalıştığı ve teşvik ettiği insan tipi,

• Medyanın oluşturduğu insan imajının nasıl ol-duğu, teşvik ettikleri rahat (cool) erkek tip ya da öz-gür kız imajını gibi tipleri oluştururken hangi etkileyi-ci unsurların kullanıldığının öğretilmesi,

• Şöhret ve medyatik olmanın unsurlarının neler olduğu ve şöhreti kazananların yeteneklerinin neler olduğu ve magazin dünyasındaki başarı ile yeteneğin kazandırdığı başarıyı fark edebilmesi,

• Vücut sağlığına zararlı sigara ve alkol gibi mad-de reklamlarının kanunen neden yasal olduğu ve rek-lamların her zaman insan sağlığını esas almadıkları-nın öğretilmesi,

• Kamuoyunun ve gençlerin kötü etkilenmesine neden olacak açıklamaların ve haberlerin neden ya-yınlanabildiğinin, haber özgürlüğünün nasıl bir öz-gürlük olduğunun ve her açıklamanın, haberin doğru olamayabileceğinin öğretilmesi,

• Pazarlama tekniklerinin öğrenilmesi ve insanın her marka ve reklamın etkisinde doğru seçimi yapa-bilmesinin öğretilmesi,

• Sinemada oynayan karakterlerin sigara ve alkol kullanma sebepleri ve özellikle uyuşturucu madde-leri kullanan rollerin neden romantize edilerek çekici hale getirildikleri ve bu maddelerin sonuçlarının ne-den gösterilmediğinin öğretilmesi,

• Müzik grupları ve onlarla birlikte değerlendirilen hayat tarzı ve madde kullanımının algılanmasının ço-cuğa doru şekilde öğretilmesi,

• Müzikle madde kullanımının birbirleriyle ayrıl-maz parçalar değil; müzik zevkinin madde kullanı-mıyla herhangi bir ilintisinin olmadığının öğretilmesi,

• Madde kullanımının popüler medyadaki yansı-tılan yönlerinin –mış gibi bir dünya (mutluymuş, so-runlarından kurtulmuş gibi) oluşturmaya çalıştığı; ancak gerçekleri doğru şekilde yansıtmadığı çocuk-larla doğru zamanda ve doğru yollarla paylaşılmalıdır.

Bu konularda farkındalık kazanamayan çocukla-rın medyanın olumsuz etkilerine maruz kalma risk-li çok yüksektir. Medya aracılığıyla maddeleri ve mad-de kullanımını öğrenen çocukların maddelerin gerçek yüzünü, madde kullanımından kaynaklanan sorun-ları ve sonuçları öğrenemeyeceği ve belki madde kul-lanma ile ilgili olumlu kanaate sahip olacağı unutul-mamalıdır.

* Bu yazı, yazarların “Hayatın Renkleri Solmadan” adlı kitabının ilgili bir bölümüdür.

Page 20: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Kapak

18

Yaşam tarzı, idealler, beklentiler ve değerlerin madde kullanımı bakımından çocuk üzerindeki etkileri

Madde kullanımı esasında bireyin ya-şam tarzının belki küçük bir kesitinin dışa yansımasıdır. Yaşam tarzı ise kişinin ide-

alleri, beklentileri ve değer yargılarından oluşur. Bu unsurlar sosyal uyum sağlamada insana reh-berlik ederler. Yapılan araştırmalar ideallerin, bek-lentilerin ve değerlerin çocuk ve gençlerin sos-yal yeterlilik kazanmasında önemli rolünün oldu-ğunu belirtiyor. Çocukluk döneminde, sosyal çev-reyi değerlendirme sürecindeki önyargılar sosyal saldırganlık ile ilişkilidir. Bir başka deyişle sosyal çevreyi doğru okuyamayan çocuklar ergenlik dö-neminde saldırgan tutumlar sergileyebiliyor veya madde kullanabiliyorlar.

Çocuklar gelişim döneminde farklı kaynak-lardan gelen birçok beklentinin etkisinde kalır-lar. Kendi öz yeterlilik beklentileri, davranışları-nın sonuçlarından oluşan beklentiler, değerlerden kaynaklanan beklentiler, akran değerlerine ilişkin algıdan kaynaklanan beklentiler ve yetişkinlerin değer yargılarından meydana beklentiler kişiyi etkileyen beklentilerdir. Gençlerin bu beklentile-rin farkında olması ve kendisi için iyi güzel olan-ları benimsemesi onun iyi bir yaşam tarzı oluş-turmasına katkı sağlayacaktır.

İnsanın benimsediği yaşam tarzı okuldan bek-lentilerini, arkadaş seçimini, riskli davranışlar ser-gilemesini ve nihayetinde madde kullanımını et-kiler. Gelecekten beklentileri yüksek birinin mad-de kullanarak hayallerini bırakması çok mümkün değildir. Bu beklentileri örneklerle açıklama ge-rekirse; çocuğun liseden sonra üniversiteye git-

mek istemesi, iyi bir üniversitede okumak istemesi onun boş vaktini çok iyi değerlendirmesiyle, okulu ve öğretmenini sevmesiyle neticelenir. Davranış-larının sonuçlarını önceden öngörebiliyorsa bun-lardan beklentisi olur. Çok çalışarak üniversite-yi kazanabileceğini, çalıştığı zaman başarabilece-ğini görür ve inanırsa öz gelişimi artar ve akade-mik başarısı yükselir. Ancak arkadaşları arasında üniversiteye, ders çalışmaya ve okula atfedilen de-ğer ve anlamlar zayıfsa genç onlardan olumsuz et-kilenir. Sergilenen olumsuz tutum ve davranışla-rı kendisinin de sergilemesi ve arkadaşları gibi dü-şünmesi için akranları bir beklenti içinde olurlar. Nihayetinde ise insan bazı değerler ve idealler için kendini kontrol altında tutar. Kaldığı ikilemler-de kendisine inandığı değerler yol gösterir. Kısa-ca kendisinden iyi ve güzel beklenti içinde olunan gençler arasında madde kullanımı başta olmak üzere diğer davranış sapmaları yaygın değildir.

Aile ortamı kişinin yaşam tarzını şekillendirir

İnsanın yaşam tarzı çok kısa bir sürede şekillen-mez. Çocuğun yetiştiği aile ortamı, ailenin yaşam biçimi, değer yargıları, çocukların içinde yetiştiği kültür, rol modeller ve TV başta olmak üzere medya çocukların yaşam tarzını şekillendirmekte önemli etkenlerdir. Gelişim sürecinde çocuklar büyüyünce olmak istediği bir rol model veya yapmak istedikle-ri işleri zihinlerinde şekillendirmeye başlar. Çocuk-lara küçük yaşta ne ideal ve değerler öğretilirse, ha-yatı boyu onlara ulaşmak için çocuk çaba sarf eder. Çocukların küçük yaşlarda iyi ve güzel idealleri ol-

ÇOCUKLARIN KÜÇÜK YAŞLARDA BENİMSEDİKLERİ İDEALLERİ VE KENDİLERİNE YOL GÖSTERECEK DEĞERLERİ OLMAZSA ÇEV-RESİNDEKİ İNSANLARIN ETKİSİNDE DAHA KOLAY KALIRLAR.

DR. ALI ÜNLÜ, UZ. PSK. DAN. UĞUR EVCIN ISTANBUL NARKOTIK SUÇLARLA MÜCADELE ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ

Page 21: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

malıdır. İdealsiz insan, amaçsız insan gibidir. Tıp-kı denizde pusulasız bir gemiye benzer. Rüzgârın esiş yönüne göre dümen kırar. İdealler ise değerler üzeri-ne inşa edilmelidir. Toplum ve birey için fayda ve mut-luluk sağlayacak değerler öğretilmeli ki kişinin gü-zel idealleri olsun. Eğer çocukların küçük yaşlarda be-nimsedikleri idealleri ve kendilerine yol gösterecek değerleri olmazsa çevresindeki insanların etkisinde daha kolay kalırlar. Bir amaçları olmadığı için başka-larının amaçlarına daha kolay alet olabilirler.

Çocuklara ideal ve değer kazandırmanın yolu ai-lenin beklentilerini çocukla paylaşmaktan geçer. Nasıl bir insan olmalarını beklediklerini, ne tür de-ğer yargılarına önem verdiklerini, ne tür davranışları doğru bulduklarını ve nelerin insanı mutlu edeceğini çocuklarına benimsetebilen aileler çocuklarına ideal ve değerler kazandırabilirler. Çocukların yaşına göre değerler eğitimi ve idealler öğretilmelidir. Aile terbi-yesi de diyebileceğimiz bu eğitim sayesinde çocuklar kimlerle arkadaşlık yapması gerektiğini, neden oku-lun ve eğitimin kaçınılmaz olduğunu, neden topluma ve ailesine faydalı işler yapması gerektiğini öğrene-cektir. Bu değerleri benimsedikçe ve hayata tatbik et-tikçe ailesi çocuklarını takdir ettiğini göstermelidir.

Çocuklar sorumluluk sahibi oldukça ve kendile-rinden beklenileni yaptıkça kendilerine verilen ide-al ve değerleri benimsediği görülebilir. Çocuklara so-rumluluk kazandırmak için onlara küçük yaşlar-dan itibaren görevler vermek gerekir. Odasını topla-mak, çöpleri dışarıya götürmek, ödevlerini zamanın-da yapmak ve derslerinde başarılı olmak çocukların sorumluluk sahibi olabilecekleri konulardandır. Ye-rine getirdikleri sorumluluklardan dolayı takdir de edilmelidirler. “Seninle gurur duyuyorum” veya “Afe-rin, iyi iş çıkardın” gibi cümlelerle çocukların davra-nışları pekiştirilmelidir.

Sağlıklı nesiller için ise en büyük ideal insanlığa faydalı olmaktır. Topluma hizmet etmek insanın ha-yatta mutlu olmasını sağlayan en anlamlı çabaların-dan biridir. Şu insan benim sayemde tebessüm edi-yor, şu çocuk artık okulda daha başarılı veya şu fakir zor günlerinde biraz nefes aldı ve benim bunda kat-kım var diyebilmek insan için büyük bir hazdır. Bu hazzı küçük yaşlarda yaşamaya başlayan çocuklar akranlarına nazaran daha az davranış sapması ser-gilerler. Topluma hizmet etmenin birçok yolu vardır. Çevreyi korumak, sahipsiz hayvanların barınması-nı sağlanmak, yaşlı birinin yolda yürümesine yardım etmek toplumsal birer hizmettir. Çocukların bu yön-lerinin güçlenmesi için çevrenizde kar amacı gütme-yen kurumları araştırabilirsiniz. Ancak bu tür ku-rumların herhangi politik veya maddi çıkar peşinde

olmadığından emin olun. Bu tür organizasyonlarda birlikte veya arkadaşları ile gönüllü olarak çalışabi-lirsiniz. Çocuğunuzun topluma hizmet etme bilincini kazanması için çok büyük organizasyonlara ihtiyaç da yoktur. Yardıma veya desteğe ihtiyacı olan birini bulmanız yeterlidir. Derslerde yardıma ihtiyacı olan bir çocuktan çevre temizliğine duyarlı bir gruba ka-dar birçok kişinin yardıma veya desteğe ihtiyacı ola-bilir. Bunlardan biri bile sizin için yeterlidir.

Kısaca topluma hizmet etmek gibi idealleri olan çocuklar arasında madde kullanımı gibi davranış bozukluklarına nadir rastlanmaktadır. Çocukları bu ideallerle yetiştirebilmek için ailesi ona beklentilerini net olarak ifade etmelidir. Ona sorumluluklar vererek bu yolda somut adımlar atmalıdır. Çocuklar sorum-luluklarını yerine getirince ise takdir edilmelidir.

Daha da önemlisi ise anne ve babanın kendi ide-allerinin olduğunu çocuğunun görmesi, onların top-luma hizmet eden insanlar olduğunu bilmesidir. Eğer anne ve babası anlattıklarını yaşıyorlarsa sade-ce yaptıkları işlerin içine çocuklarını çekmek yeterli olacaktır. Bu anlatmaktan daha etkili bir eğitim yön-temidir. Onlarla birlikte yürüttükleri faaliyetlere git-mek, beraber vakit geçirmek, insanların üzüntü ve mutluluklarına ortak olmak çocuk için kâfidir.

Page 22: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Kapak

DR. CEMIL ERTEM

Birçok ebeveyn kendi çocukları için ilk rol model kendilerinin olduklarını kabul ederken, çocuk büyüdükçe aile etkisinin

azaldığına inanırlar; ancak bu doğru değildir. El-bette ki çocuk büyüdükçe çevresinde ailesi dışın-da farklı kişilerin olduğunu ve sosyal çevresinin geniş olduğunu fark eder. Bu nedenle de aile içinde gördüğü ilginin benzerini okulda öğretmeninden, sosyal çevresinde de arkadaşlarından görmek is-ter. Aynı şekilde popüler medyadaki ünlülerden et-kilenir ve onlar gibi olmada çeşitli davranışları da taklit etmeye çalışır. Bu süreçte aileler her ne ka-dar çocuğunun ilgisinin dışarıda olduğunu düşün-se de çocuklarının geleceğe dönük alacağı birçok kararda hala kendilerinin önemli bir rol oynadığı-nı unutmamalıdır.

Çocukların madde kullanımından uzak dur-malarında da ailenin etkisi çok fazladır. Çünkü ço-cuk gelişim döneminde ilk gözlemlediği ve örnek aldığı kişiler ebeveynleridir. Çocuk gelişim süre-cinde ilk planda ailenin davranışlarını taklit et-mektedir. Bu nedenle insanlar örnek rol model al-dıkları kişilerin davranışlarını taklit ederek dav-ranışları öğrenirler. Aile eğer çocuğun gelişim dö-neminde yeterli örnek rol model oluşturacak dav-ranışları çocuğa sunamazsa, çocuk arkadaşlarını, ünlüleri, sporcuları ve kendi yaşamları için ilginç gördükleri kişileri taklit etmeye çalışır. Eğer bu ki-şilerden biri madde kullanıyorsa, bu durum çocuk üzerinde büyük bir etki oluşturabilir. Çocuğu bu tür davranışlardan koruma ve olumlu davranışlar kazandırma konusunda ailenin etkisi büyüktür.

Çocuğunuza iyi bir rol model olmada nelere dikkat etmelisiniz? Bunlar:

• Kimsenin mükemmel bir aile olamayacağını unutmayın.

Ancak iyi bir aile olmak için sürekli kendini-zi geliştirin ve çocuğunuzla aranızdaki iletişimi ve bağı sürekli iyi tutmaya çalışın.

• Çocuğunuza karşı iyi bir rol model olun. Çocuğunuzu sigara, alkol ve diğer bağımlılık

yapıcı maddelerden uzak tutmada önemli bir adım da aile bireylerinden kimsenin bu tür maddeleri kullanmamasıdır. Ancak diyelim ki sigara kullanı-yorsunuz ve tamamen bırakamadınız. Bu aşamada bunu kullandığınızdan dolayı pişman olduğunuzu ve elinizden geldiğince bırakmaya çalıştığınızı ço-cuğunuza hissettirin. Mümkün olduğunca da evde ve çocuğunuzun yanında kullanmamaya çalışın.

• Çocuğunuzla aile değerlerinizi paylaşın. Çocuğunuzun dürüst olma, güvenilir olma ve

sorumluluk sahibi olma gibi özellikleri kendin-de barındırmasının neden önemli olduğunu an-lamasıyla ilgili olarak onunla zaman zaman ko-nuşun. Bu anlamda çocuğunuza başarabileceği küçük sorumluluklar vererek onu kutlayın ve bu tür davranışları kazanmasına yardımcı olun. Ba-ğımlılık yapıcı maddelerle ilgili çocuğunuzla ko-nuşurken bu değerleri de ön plana çıkarın. Bu tür değerlerle madde kullanımının bir arada olma-yacaklarını çocuğunuza anlatın. Bağımlılık yapı-cı maddelerin girdiği ortamlarda zamanla bu tür değerlerin ortadan kalkacağı noktasında çocu-ğunuzu bilgilendirin.

Çocuğunuza nasıl rol model olabilirsiniz?ÇOCUĞUNUZUN MADDE KULLANIMINI DOĞRU ŞEKİLDE ANLAMA-SINDA BAĞIMLILIKLA BİRLİKTE ORTAYA ÇIKAN CİDDİ PROBLEMLERİ SOSYAL ÇEVRENİZDE BİLDİĞİNİZ ÖRNEKLERLE ANLATABİLİRSİNİZ.

Page 23: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

• Çocuğunuzun stres durumlarıyla doğru şekil-de başa çıkmasında çeşitli örnekler oluşturun.

Çocuğunuzun stres durumuyla karşılaştığında kendini fiziksel ve duygusal olarak nasıl hissettiği-ni anlamaya çalışın. Hayatında stres durumu oluş-turan şeylerin neler olduğunu ve nasıl baş ettiğiniz öğrenmeye çalışın.

Çocuğunuzun yaşam süreci boyunca stres oluşturan durumlarla karşı karşıya kalabilece-ğini ve bunun doğal olduğunu anlamasını sağla-yın. Bazıları için stres durumunun bir engel bazıla-rı için de yeni bir hedefe ulaşmada bir atlama ram-pası olabileceğini anlatın. Engel olarak görenlerin engelin etrafında dolaştıklarını, bir atlama rampası olarak görenlerin de üstüne basarak yeni hedeflere adım attıklarını anlatın.

Çocuğunuzun problemle sağlıklı bir şekilde baş etmesinde aile, öğretmen ve arkadaş desteğinin nasıl kullanılması gerektiğini ona öğretin. Ayrıca çocuğunuzun stres durumuyla karşı karşıya kaldı-ğında derin nefes alma ve kendi kendine problem-le nasıl baş edebileceğiyle ilgili olarak bir plan yap-ması gerektiğini ona öğretebilirsiniz.

• Çocuğunuzun olaylar karşısında düşünmesini sağlayın ve bağımsız kararlar alma noktasında ço-cuğunuzu teşvik edin.

Çocuğunuzun birlikte oluşturduğunuz sınır-lar ve oluşturduğunuz kurallar içerisinde özgür bir şekilde bağımsız ve sağlıklı kararlar verebileceği-ni anlamasına yardımcı olun. Onun ve ailesi için en iyisi olduğunu düşündüğü zamanlarda ebevey-ni olarak çocuğunuzu doğru karar vermeye teşvik edin. Bu süreçte çocuğunuzun sosyal baskıya ve kendinden şüphe etme davranışına izin vermeyin.

• Çocuğunuzla birlikte vakit geçirebileceğiniz ortak zamanlar oluşturun ve planlar yapın.

Çocuğunuzla birlikte vakit geçireceğiniz planları yapması için çocuğunuzu teşvik edin. Ona sorum-luluklar verin. Aile bireylerinin hoşuna gidebilecek faaliyetler planlamaya çalışın. Bu sayede aile birey-lerinin nelerden hoşlandığını anlamaya çalışın.

Araştırmalar ailesi ile birlikte daha çok va-kit geçiren çocukların daha az madde kullandığı-nı gösteriyor. Onlarla nitelikli vakit geçirirseniz si-zinle birlikte olmaktan mutluluk duyarlar. Ailesiy-le birlikte geçirdiği zaman artarsa arkadaşlarıy-la birlikte geçirdiği zaman azalacaktır. Öte yandan beraber geçirilen zaman içerisinde ortak zevkler

ve alışkanlıklar kazanılacaktır. Çocuklara iyi alış-kanlıklar kazandırmak kötülerinden korumaktan daha etkili ve kolaydır. Çocuklara ayıracağınız za-man onlara vereceğiniz paradan ve sağlayacağınız imkânlardan daha değerlidir.

• Çocuğunuzun rol model aldığı kişilerin kimler olduğu üzerine onunla konuşun.

Çocuğunuzun ifadelerini doğru şekilde anla-manız çok önemlidir. Çocuğunuzun arkadaş çevre-sinde, komşu, akrabalarınızda ya da popüler med-ya da örnek aldığı kişiler kimdir? Bu tür kişilerin kişilik özellikleri, değerleri ve inanç yapıları neler-dir? Ortak yönleri nelerdir? Bunlar üzerinde çocu-ğunuzla konuşarak çocuğunuzun yaptığı seçimler-de nelere dikkat ettiğini anlamaya çalışın.

• Çocuğunuzun sigara ve alkol gibi bağımlılık yapıcı maddeler hakkında neler düşündüğü konu-sunda sorular sorarak onu anlamaya çalışın.

Bu konuyu önemseyin; çünkü siz çocuğunu-za zaman zaman bununla ilgili bilgi paylaşımların-da bulunmuş olabilirsiniz; ancak çocuğunuz buna rağmen sosyal çevresinde bunları kullananların ol-duğunu gördükçe ve popüler medyada bunu göz-lemledikçe, kendisi için bunun normalleştiğini ifa-de edebilir. Bu aşamada çocuğunuza karşı savun-macı bir dil kullanmayın. Aynı zamanda bu süreç-te sigara ya da alkol kullanıyor olabilirsiniz. Bu ne-denle çocuğunuza karşı bağımlılık yapıcı madde-lerle ilgili konuşurken, ona duygularınızı ve baş-lama sürecinizi, nedenlerini anlatabilirsiniz. Hat-ta onunla bu tür maddeleri bırakmak istediğinizi ve nedenlerini de anlatarak, net, anlaşılır şekilde onun herhangi bir maddeyi kullanmasını istemediğinizi çocuğunuza anlatabilirsiniz.

• Çocuğunuzla madde kullanımının suç ve te-davi boyutlarını da paylaşın.

Çocuğunuzun madde kullanımını doğru şekil-de anlamasında bağımlılıkla birlikte ortaya çıkan ciddi problemleri ona anlatabilirsiniz. Bunu sosyal çevrenizde tanıdığınız bildiğiniz örnekler üzerin-den de anlatabilirsiniz.

• Kendi alışkanlıklarınızın çocuğunuzu da etki-leyeceğini unutmayın.

Sizin madde kullanmanız ilerleyen süreçte çocu-ğunuzun madde kullanması için de önemli bir risk faktörüdür. Bu nedenle çocuğunuzun bağımlılık ya-pıcı madde kullanım riskinden uzak kalmasında önemli bir rolünüzün olduğunu unutmamalısınız. 21

Page 24: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

ÇEVİRİ

22

Bağımlılıkla mücadele eden birilerini ta-nıyan insanlar sıklıkla onlara nasıl yardım edileceğini merak etmektedir. Bağımlı olan

birine yardım etme kararı alıp onunla ilgilenmeniz asla kolay bir iş değildir. Ama şunu da unutmamak gerekir ki bağımlılar sizin desteğinizle bağımlılık-larını yenmek için büyük bir fırsat yakalamış olur-lar. Bu yüzden bağımlılarla “nasıl konuşmalı” ve “ne yapmalı” noktasında çok dikkatli olunmalıdır.Karşılaşılabilecek Güçlükler- Bağımlılar kendilerinin bir problemi olduğunu kabul etmeyebilir.- Değişime karşı isteksiz olup direnç gösterebilir-ler.- Bağımlılıklarının sonuçlarından korkabilirler. - Bağımlılıkları onları utandırabilir ve bu durum-larını sizlerle paylaşmak istemeyebilirler.- Kendi sorunlarını üçüncü şahıs olan profesyo-nellere açma noktasında gönülsüz davranabilirler.Bu yüzden bağımlılara yardım edip onlarla ilgi-lenmenin hızlı ve kolay bir yolu yoktur. Bağımlı-lığı yenmek güçlü bir irade ve kararlılık gerektir-mektedir ki bu yüzden eğer kendi bağımlılık du-rumlarını değiştirmek istemezlerse onları yar-dım etmeye ikna etmek maalesef hiçbir işe yara-mamış olur. Oysaki uzun vadede onlara müca-

delelerinde büyük katkılar sağlayacak adımları atmada yardımcı olabilirsiniz.

Bağımlılarla nasıl konuşmalı?

Hiç kimse bağımlılarla nasıl konuşulacağına dair doğuştan gelen bir yeteneğe sahip değildir. Bağım-lılarla birlikte yaşayan veya onlarla çalışan insan-lar bağımlılarla nasıl konuşulacağına dair yol ve yöntemler geliştirmelerine rağmen, bağımlılarla konuşmak gerçekten zor bir süreç olarak hep kar-şımızda durmuştur. Fakat bağımlılarla konuşma-nın umduğumuzdan daha iyi sonuçlar meydana getirebilecek yol ve yöntemleri de yok değildir.Özellikle, bağımlı insanların bağımlı oldukları davranışlarını olumlu yönde değiştirmek için on-lara yardım ediyorsanız onlarla iletişim kurmak gerçekten daha da zor bir süreç olacaktır. Bu sü-reçte sizi reddedebilir veya size yalan söyleyebilir-ler. Bu yüzden bu süreçte çok dikkatli olunmalı ve iletişim sürecinin akamete uğratılmaması için bazı püf noktalara dikkat edilmelidir.

1. Onların Güvenini KazanınEğer bağımlılar sizin güveninizi suiistimal etmiş-se onlarla aranızda güven ilişkisini tesis etmek gerçekten zor bir süreç olarak karşınıza çıkacak-tır. Oysaki onların değişim süreçlerine yardım et-

BAĞIMLILARIN NASIL DAVRANACAĞI VE NELER KONUŞACAĞI ÖNCEDEN KESTİRİLMESİ ZOR BİR KONUDUR; BU YÜZDEN SİZ NE ZAMAN ONLAR-LA BERABER OLURSANIZ ONLARLA AÇIK VE NET KONUŞUN VE “BEN BU-YUM VE BENDEN SANA ZARAR GELMEZ” İMAJINI VERMEYE ÇALIŞIN.

ÇEVIRI: MURAT KARACA

Bağımlılıkla mücadelede iletişimin önemi*

Page 25: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

mede en etkili adımların ilki aranızda güven iliş-kisinin tesisidir. Aşağıdaki güven kırıcı durumlar-dan kaçının;- Sürekli kusur aramak, eleştirmek ve hesap sormak- Bağırıp çağırmak, lakap takmak (esrarkeş, sarhoş vs) ve abartmak- Bağımlıların problemli davranışları üzerine yo-ğunlaşmakDikkat!- Siz bağımlılara yardımcı olmanıza rağmen, onlar sizin kendilerini kontrol altına almaya çalıştığınız hissine kapılabilirler.- Eğer aranızdaki ilişkiler stresli ve gerilimli ise ba-ğımlılar davranışlarında daha inatçı olabilirler.- Güven inşası çift yönlü bir süreçtir. Güven kaza-nımı kötü davranışlara tahammül gösterilmekle kazanılmaz.- Bağımlılar davranışlarının sonucunda kısmi de-ğişiklikler görmedikçe nadiren değişime açık olur-lar. Bu yüzden bağımlıların davranışlarının sonuç-larından onları korumak için çok katı davranma-mak gerekir.

2. Bağımlılara karşı daima nazik olunmalıDavranışlarınızla onlara karşı ilgili olduğunuzu

gösterin ve onlara nazik davranın. Bu, onlarla ba-şarılı bir iletişim kurmanın olmazsa olmazıdır.

3. Konuştuğunuz kadar onları dinlemesini de bilmelisiniz

Konuşma ihtiyacı hissettiğiniz bağımlı kişiler is-ter sevdiğiniz biri isterse sıradan biri olsun, eğer onun sözünü kesmeden dinler ve onu yargılamazsa-nız güvenilir bağları inşa etmekte zorlanmazsınız.

4. Bağımlılarla uyumlu olmaya çalışınHer nerede ve ne zaman bağımlılarla birlikte

olursanız onlara iyi niyetli davranışlarınızı göste-rin ve güzel sözlerinizi onlardan esirgemeyin. Me-sajlarınızı da açık ve net olun ki yanlış anlamala-rın doğuracağı olumsuz sonuçlar ilişkilerinize za-rar vermesin.

5. Bağımlılara karşı açık ve net olunBağımlıların nasıl davranacağı ve neler konu-

şacağı önceden kestirilmesi zor bir konudur; bu yüzden siz ne zaman onlarla beraber olursanız on-larla açık ve net konuşun ve “ben buyum ve benden sana zarar gelmez” imajını vermeye çalışın.

6. Onlara ilgi ve alaka gösterinBağımlılar her ne kadar kötü ve kaba davranış-

lar sergilese de siz yine de onlara karşı ilgi ve ala-kanızı eksik etmeyin. Eğer bu sizin için zor olursa ve başaramazsanız, en azından onlara karşı kalp-ten iyi niyetinizi göstermeye çalışın. Bu, sizin onun tüm davranışlarına katlanacağınız anlamına da gelmez. Onlara nelere katlanamayacağınızı açık-ça bildirin ve sınırlar koymaktan da korkmayın ve bunu da sırf onları psikolojik açıdan cezalandırıp veya boş tehditlerle korkutmak olmadığını onla-ra sezdirin.

7. Onların değişim süreçlerine aktif destek verinOnların değişim süreçlerini aktif bir şekilde

desteklediğinizi onlara belli edin. Sizin değişim sü-recine olan motivasyonunuz, bağımlıların ken-di değişim süreçlerine olan motivasyonundan çok yüksek olmasına rağmen; bağımlılar danışmanlık merkezlerinden yardım almaya başlayıp ve sizin de bu süreci desteklediğinizi görürse kendi değişimine olan inancı bu sefer daha da güçlenip artabilir.

*Bu yazı Elizabeth Hartney’in addictionabout.com site-sinde yayınlanan makalesinden derlenmiştir.

Page 26: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

söyl

eşi

Page 27: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Bilhassa Annelik Okulu projelerinizle öne çık-mış bir isimsiniz. Öncelikle çalışmalarınız çerçevesinde sizleri tanımak isteriz.

Marmara Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bö-lümü mezunu olduktan sonra çeşitli kurumlarda eğitimcilik, idarecilik ve yöneticilik yaptım. Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çocuk Eğitimi ve Ge-lişimi Zümre Başkanlığı yapmaktayım. Moral FM’de 4 yıldır süren “Annelik Okulu” programını devam et-tirmekteyim. Arkasından yine Moral FM’in sitesinde yayınlanan “Kadınca Kararınca” köşesinde kadınla-ra yönelik yazılar yazıyorum. Bunların dışında “An-nelik Okulu” adında Ensar Yayınları’ndan çıkan bir kitabım var. Şu anda yeni projeler çerçevesinde mah-remiyet eğitimi ve çocuk gelişimiyle ilgili kitaplarım çıkacak. Bir de eğitim seti hazırlamaktayım.

Eğitim seti kimlere yönelik?Ailelere yönelik bir eğitim seti düşünüyoruz. İçeri-sinde doğum, çocuk gelişimi, insanın evlilik önce-sinden başlayan ilişkileri gibi aile ve çocuk eğitimi ve psikolojisinide anlatan yaşantısını ele alan aklı-nıza gelebilecek birçok konuda kitapçıklardan olu-şan bir eğitim seti hazırlamaktayız.

Günlük yaşam temposu, buna ilave olarak meyda-na gelen gerginlik aile içinde yaşanan iletişimde prob-lemleri, tartışmaları da beraberinde getiriyor, iletişi-me zarar veriyor. Bu noktada aile içi iletişim kavramı-nı nasıl değerlendirirsiniz?

Bunun için iletişim nedir sorusuna cevap vermemiz gerekir. İletişim, etkileşimle çok farklı bir manada-dır. Karşı taraftan mesajın alınması ve bir mesajın verilmesidir. Örneğin önümüzdeki masayla ve san-dalyeyle nasıl iletişime girebilirim? Ben ona baktı-ğım zaman, nasılsın, merhaba, nerelerdesin dedi-ğimde masa veya sandalye bir tepki vermez. O yüz-den iletişim kesinlikle olmaz. Fakat ben sizin ya-nınıza geldiğimde; göz göze baktık ve ben size göz kırptım, bu bir iletişimdir. Dışarıdan bakan insan-lar şöyle söyleyebilirler; ama onlar iletişime girme-diler ki… İnsanların canlılarla girdiği ve karşılıklı, mesaj ve tepki aldığı her türlü etkileşimin adına biz iletişim diyoruz. Aile içi iletişim de bu anlamda çok önemlidir. Meslekteki 13 yılımda öncelikle merkez-de çocuklar vardı. Gördüm ki çocuğu ele alacaksak aileyi de bu merkeze almam gerekir. Yedi yıldır be-lediyelerde, vakıflarda, çeşitli kurumlarda aile eği-timi vermekteyim. Sürekli bu yaptığımız işler içe-risinde en fazla üzerinde durduğumuz ve talep al-dığımız konu iletişimdir. Ben eşimle şu konuyu na-sıl paylaşabilirim, ben ergenliğe giren çocuğumla şu sorunu nasıl çözebilirim soruları etrafında talep-ler üzerine birçok konu başlıkları altında eğitimleri-mizi vermekteyiz. Birçok ilde eğitim verdim ve şunu söyleyebilirim; Türkiye mozaiğine baktığınızda şunu fark edersiniz; Türk ailesinin sevgi problemi yok. Türk ailesinin iletişim problemleri var. Şu anda çıkmazda olan, çatırdayan aile yaşantısının teme-

Aile emektir, aileyi diğer kurumlardan ayıran ise sevgi, saygı ve hürmettir. Sağlıklı bir aile yapısının oluşması için eş ve çocuklar arasında iletişimi sağlamada önemli role sahip olan annenin yapması gerekenlerini Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı, Aile Danışmanı, Yazar Serap Buharalı ile konuştuk.

AİLENİN EN İDDİALI SÖZÜ: ‘BENİM ÇOCUĞUM YAPMAZ!’

SERAP BUHARALI:

SÖYLEŞI: SÜMEYYA OLCAY FOTOĞRAF: BETÜL KOYUNCU

25

Page 28: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

linde iletişimsel sorunlar vardır. Bizim görevimiz o kopan devreleri tamir etmek. Modern Türk ailesin-de de, İslami yönden baktığımızda da ailelerimizin zaten sağlıklı yapısının olduğunu görürüz. Kayıpla-rımız var şu anda, dışarıdan gelen, aileleri yaralayan birçok koşul var… Ailelerimiz şu anda birçok olayla mücadele ediyor. Bunlarla yalnızca anne, baba mü-cadele etmiyor, çocuklar da mücadele ediyor. Baba-ların da, annelerin de, çocukların da sorunları var.

Peki, sevgi sorunu yoksa buradaki tahribat neden kay-naklanıyor? Sevgi kalpten gelen bir şey. Çocuk doğuştan anne-babasının sevgisine muhtaç. Bizim sorunlarımızı çözme noktasında sevgiyi yaşamak ve göstermekte problemlerimiz var. Ama hepsinden önemlisi sevgi-nin de üstüne koymamız gereken bir unsur var; say-gı. Sevgi mi, saygı mı diye sorulduğunda cevap ço-ğunlukla sevgi olmakta. Bu Batı’nın görüşüdür. Batı önce sevgiyi temel alır. Sevgi, sevgi, sevgi der. Ama Doğu’da, İslami görüşte saygı vardır. Neye olursa ol-sun ilk önce saygı vardır. Geçenlerde Twitter’da da

okudum, çok hoşuma gitmişti; biz bir zamanlar ek-meği yerde gördüğümüzde kaldırıp da üç defa öpen çocuklardık. Bize bunlar öğretilmişti. Bunlar, kay-bolmaması gereken değerlerdir. Ailede saygı çok önemlidir. Sevgi azalıp çoğalabilir, sevginin desi-beli değişir; yeter ki iyi bir kalbin olsun ve sen hem kendi kalbini hem de çocuğunun kalbini korumaya al, muhafaza et .. İnsanlar sevgi noktasında her gün farklı şeyler hissedebilirler. Ama saygı her zaman ol-ması gerekir. Eğer saygı ve sevginin de üstüne bir şey koymak istiyorsak, buna da güven diyebiliriz. Yani çocuklar annelerine, babalarına güvenmek zo-rundadırlar. Anne, babalar da çocuklarına güven-mek zorundadırlar. Güven aile içindeki kişiler arası olmazsa olmazlardandır.

Ben çocuğuma güvenmek istiyorsam eğer, öncesin-de ona güvenmem gereken ortamı oluşturmam, ona o eğitimi vermem de gerekiyor… Şüphesiz. Kişinin ilk önce kendisine güvenmesi ge-rekiyor zaten.” Ben bir anne olarak kendime güveni-yorum. Evet, eksiklerim var; zaten herkes yüzde yüz

26

Page 29: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

mükemmel değildir” demektir. Çocukların iki yaşından itibaren kendi kendine yemek yemesi gerektiğini söyleyen bir akademisyen hocanın 6 yaşındaki çocuğuna kaşıkla yemek yedirdi-ğine şahit oldum. Eksiklikler olabilir ama yola çıkarken en azından doğru bildiklerimizi uy-gulamaya niyet etsek, niyetimizin de karşılığı-nı Allah verecek diyerek yola çıksak sorunlar-la daha kolay baş edebiliriz. Ben aileleri biraz güvensiz görüyorum. Yapamam ki, edemem ki diyerek, başını büküp de yanıma gelen anne-ler görüyorum. Çocuklarını yetiştirip, büyüt-müş annelerin bazı noktalarda özgüvensiz ol-duğunu görüyorum. Özgüven olmadığı için de insanlar iyi şeyleri görmüyorlar. İnsan on tane şey yapıyorsa ve bunlardan yedisi doğru üçü yanlışsa biz bu üçünü bir şeklide telafi edebi-lirz Önemli olan yanlışların doğruları geçme-mesidir. Doğruların hep çok olmasıdır. Hatalar tekrar edilmemeli bir hata yedi doğruyu götü-recek kadar şiddeti büyük olmamalıdır.

Çocuk gelişiminde de hiç şüphesiz büyük bir öne-me sahiptir ebeveynler arası sağlıklı bir iletişim. Burada empatik iletişimi de göz önde bulundur-duğumuz da ailenin çocukla iletişimi nasıl olma-lıdır? Ebeveynler çocuklara örnek olması bakı-mından davranışlarını nasıl kontrol etmelidirler? İnsanın önce kendine bakıp donanımlı mı-yım, nasılım diye sorması gerekir. Örneğin; kendinde birçok eksiklikler var, kendisini ge-liştirme noktasında bazı şeyleri tamamlaya-mamış ama evleneceği kişiden her şeyi bekli-yor. Yani karşı taraftan kültürel anlamda, en-telektüel, sosyal anlamda kendisini çok geliş-tirmiş olması gibi birçok boyutta mükemmel-lik bekliyor. Ama kendine dönüp baktığında o hazırlığı, o beceriyi, o emeği kendinde göster-memiş. Kendinize yatırım yapmazsanız bek-lentilerinizin karşılığını bulamazsınız. Bu bir arz-talep meselesidir. Kendine emek vermiş, manevi anlamda geliştirmiş insan kendisin-de ne varsa karşısındakinden de bunları ara-

yacaktır. Yani herkes kendisi gibi birini ara-yacaktır. Bu nedenle de biz manevi noktada standartlarımızı yüksek tutmalıyız. Yani evli-lik konusunda hazırlıklı olmalıyız. Çünkü ev-liliği düşünen bir insan şunu da düşünmeli-dir; siz sadece eş olmayacaksınız, o ailenin ge-lini olacaksınız, o ailenin gelini, görümcesi, el-tisi, yengesi gibi birçok role bürüneceksiniz. Bu hayat rollerinin hiçbiri emeksiz bir şekil-de yürütülemez. Yani ben bu dersime hiç ça-lışmayım, bu rolden de kalayım diyemezsiniz. Hayatta hangi role girmişseniz o rolün hak-kını vermeniz gerekir. Ya da susup oturma-nız gerekir. Biz hiç susmayıp, hem şikâyet edip hem de rolümüzün hakkını vermezsek işte o anda ikilemler ve çatışmalar da başlayacak-tır. Öncelikle aile olmaya, evli olmaya hazır-lık yapmalıyız. İş başladıktan sonra, evlendik-ten sonra veya hamile kaldıktan sonra değil. Aile içi iletişimde en önemli şey net olmaktır. Zarfları, kâğıtları açık oynamak gerekir. Ayrı-ca karşı tarafı da çok iyi değerlendirmemiz la-zımdır. Karşılıklı net olmayı isteyeceksiniz. Bu minvalde yola çıkacaksınız.

Duygusallık araya girdiğinde bu konular üze-rinde kontrol nasıl gelişecektir?Ülfet olmadan evlilik olmaz, aile kurulmaz. Yani kalpte bir ülfetin olması gerekiyor. Her ne kadar görüşler, aile yapıları birbirine uysa da ülfet de muhakkak gereklidir. Çift bir gö-rüşmüş, iki görüşmüş ama hala bir ısınma yok. İşte burada Efendimiz (sav) şöyle buyur-muş; üç görüşmeye kadar kalp ısınmamış-sa eğer zorlamayın. Evlilik bir şirket değil-dir, ortaklık kurulmuyor. Aile bir kurumdur. Evet, içinde her anlamda müdürün, yardım-cının ve çalışanların bulunduğu bir kurum-dur. Ama bir kurumdan ayrıldığı nokta sevgi ve duygusal bağlardır. Evlilikte eşlerin karşı-lıklı olarak birbirlerinin duygusal ihtiyaçla-rını karşılamaları gerekiyor ve çocuklarında bu ihtiyaçları karşılaması gerekiyor. Çocuk

EVLİLİKTE EŞLERİN KARŞILIKLI OLARAK BİRBİRLE-RİNİN DUYGUSAL İHTİYAÇLARINI KARŞILAMALARI GEREKİYOR. ÇOCUK KAPIDA KENDİSİNİ GÜLÜCÜK-LERLE KARŞILAYAN BİR ANNE, BABA GÖRMELİ.

Page 30: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

evde mutlu, sağlıklı, kapıda kendisini gülücüklerle karşılayan bir anne ve baba görmeli. Çocuklar böyle bir ortamda büyümelidir. Çocuklar sözle eğitilemez-ler. Hele küçük çocuklar asla sözle eğitilemezler. Dav-ranışlarla ve hal diliyle eğitilebilirler. Ancak hal diliy-le görebilirler. Sözler hiçbir zaman çocuk için geçer-li olmaz. Belki bu ergenlikten sonra değişebilir. Ama nasihat de işe yaramaz. Yani çocuk sizde görmediği bir şeyi asla uygulamaz.

Anne, baba neyse çocuk da öyledir diyebilir miyiz?Evet, söz uçar gider, görüntü kalır. Zaten ilk beş yıl bir video kamera nasıl bir görüntüyü kaydediyorsa çocuk da 7/24 her şeyi bilinçaltına alır. Bu sebeple doğru şeyler söyleyip, doğru davranışlar sergilememiz gerekir. Uyur-ken, uyuttuktan sonra bile dikkat etmemiz gerekiyor.

Bu durumda en belirleyici role sahip olan kişi kimdir?Şu soruları sormamız gerekiyor. Kötü bir anneyi çok iyi bir baba nötrleyebilir mi? Çok kötü bir babayı çok iyi bir anne nötrleyebilir mi? Merkezde kim var? Merkezde kadın vardır. Anne mutluysa o evde baba da, çocuk da mutludur. O evde kadın mutsuzsa eş de çocuk da mutsuzdur. Ev için, eşlerin ikisi de emek ve-recek ama hadi bakalım deyip, kaptanlığı yapacak kişi kadındır, annedir. Erkeğin fıtratı gereği rolü şu noktadadır; geçim kaynaklarını sağlamak, müdür-lük yapmak, yönetmek, dış ilişkilerle bağlantı kur-mak, karar vermek, çocukların eğitimini sağlamak ve terbiye etmek… Annenin ise bu minvaldeki göre-vi müdür yardımcılığıdır. Çıkan sorunları müdüre söylemesi ve onunla birlikte istişareli bir şekilde çö-zümlemesi gerekir. Evde demokratik bir ortam olma-lı. Baba doğru kararlar almalı, sonuçta son sözü söy-leyen erkektir. Ama burada dediğim gibi her şeyi göz-lemleyebilen, çıkan değil çıkabilecek sorunları öngö-ren kişi kadındır. Bu görev kadına neden verilmiştir? Çünkü kadınlar fıtratları gereği duygusal ve sezgisel-dirler. İlişkiler arasında bağlantı kurabilme yetene-ği kadında daha fazladır. Ailede anneden olumsuz bir sinyal geliyorsa bu tüm aileyi çok etkileyecektir. Eğer babada da olumsuz bir sinyal varsa anne bunu telafi

etme noktasında daha ayağa kalkabilen kişidir, daha sarıp sarmalayabilendir. Ama kadın düştüğü zaman çok daha olumsuz şeyler olur. Kadının beslenmesi la-zım. Ne anlamda beslenmeli? Eşinin ve çocuklarının sevgisinden ve saygısından beslenmesi lazım. Lazım ki o alarm verilmesin.

Annelik Okulu kitabınız ve bu minvalde yaptığınız çalış-malardan bahsedebilir misiniz?Çocuklarla ve ergenlerle çalıştım. Yetişkin eğitimine başladığım zaman da çocuklar üzerinde dikkatimi en fazla çeken problem şuydu; sorunların arkasında o so-runu halleden kişi için birçok kişinin söz sahibi olma-sı. Türk ailesinin yapısında var bu. Çocuk dünyaya gel-diği vakit, o çocuk üzerinde hala, teyze, dayı herkes söz sahibi oluyor. Mesafeler uzak olsa bile telefonla ak-rabalar çocuğa bir direktif verme ihtiyacındalar. Maa-lesef çocuklarımızı cümbür cemaat büyütüyoruz. Bu sefer çocuklarda karar verme yetisini oluşturamıyo-ruz. Bu konuda anne kimseyi kırmadan, onların des-teğini bertaraf etmeden ama kendi çocuğunu eşi ile beraber büyütmelidir.. Annelik okulunda da en büyük duamız ve umudumuz ailelere dokunabilmekti.

Annelik Okulu’ndaki amaç tam olarak ne idi? Annenin eğitilmesi mi ya da nasıl davranması gerektiği mi?Annelik okulundaki en büyük amaç annelere destek olmaktı aslında. Şehirde de, Anadolu’da da kadın-lar kendilerini çok yalnız hissediyorlar, yaptıkları-nın doğru mu, yanlış mı olduğunu bilemiyorlar. Gü-nümüz kadınları eskisi gibi değil; birçok şeyle baş et-mek zorunda kalıyorlar. Maruz kaldıkları etkenleri ve bilgileri seçip ayıklayıp, tartmak günlerini alıyor. Bu durum çalışan kadın için ikiye katlanıyor. Bu ve buna benzer birçok sorundan dolayı kadınlarda ve çocuk-larda bazı hasarlar oluşabiliyor. Bu aileye yansıya-biliyor. Baba bu durumdan mustarip olup ‘ben gidi-yorum’ deyip, kapıyı çekip gidebiliyor veya kabuğu-na çekilebiliyor. Bu sefer anne çocuğa bir yandan da babalık yapmak zorunda kalıyor. Bu nedenle annelik okulunda bu ihtiyacı karşılamak, onlara destek ol-mak, kadına annelik rolünü benimsetmek için eş ola-

AİLE İÇİN EŞLERİN İKİSİ DE EMEK VERECEK AMA HADİ BAKALIM DEYİP, KAPTANLIĞI YAPACAK KİŞİ KADINDIR, ANNEDİR. EŞİMİZDEN, KAYINVALİDEMİZDEN, ÇEVRE-MİZDEN VEYA ÇOCUĞUMUZDAN ŞİKÂYET EDİYORSAK DE-ĞİŞİME ÖNCELİKLE KENDİMİZDEN BAŞLAMALIYIZ.

Page 31: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

rak, anne olarak neler yapılmalı deyip, deği-şime kadının kendisinden başlayıp, sorunla-rı çözmeye çalışıyoruz. Eğer eşimizden, ka-yınvalidemizden, çevremizden veya çocuğu-muzdan şikâyet ediyorsak değişime öncelik-le kendimizden başlamalıyız.

Aile içi ilişkilerde belki de en önemli konu so-runların çözülmesidir. Bağımlılık da çocukta karşılaşılacak en büyük problemlerden biridir. Buradaki sorunu çözme noktasında ebeveyne nasıl görevler düşmektedir?Bir aile kesinlikle ‘benim çocuğum asla yap-maz’ dememelidir. ‘Benim çocuğum kim ne verirse versin onu kullanmaz’ dememelidir. Bunlar çok iddialı sözlerdir. Bağımlılık, her sınıftan olan ailede görülebilecek bir şeydir. Bir virüs bir yere sıçramışsa oradan her yere bulaşır. Virüs tek bir yerde kalmaz. Fakir, va-roş ailelerde de kalmaz; orta, üst sınıfa men-sup ailelerden de varoş semtlerine sıçrayabi-lir. Aileler aile ortamına bakıp da ‘çocuğum zaten steril bir hayat yaşıyor, bağımlılık on-lara bulaşmaz’ gibi düşünmesinler. İyi aile çocukları da hayır diyemedikleri için veya konu hakkında çok iyi bilgiye sahip olma-dıkları için bağımlılık yapıcı maddelere yö-nelebilirler. Anne-babanın bu konularda bi-linçli olması lazım. Bizim böyle şeylerle işi-miz olmaz, böyle şeyler yakınımızdan uzağı-mızdan geçemez, biz mütedeyyin bir aileyiz demesinler. Yokken bu bahsi neden açayım, bu konuda çocuğumun zihnini neden bulan-dırayım gibi düşünmesinler. Zaten en büyük eksiklik buradan kaynaklanıyor. Bizim eği-

time ve bilgilendirmeye çok ihtiyacımız var. Ama bilgilendirme korkutarak, evhama dü-şürerek olmamalıdır.

İdeal, olması gereken bilinçlendirme nasıl ol-malıdır?Olması gereken şey çocuğunuzla çok küçük yaştan itibaren konuşmak. Yaşına göre uy-gun bir dille konuşmak çok önemlidir. İleti-şimin temeli de konuşmaktan geçer. Lütfen çocuklarımızla konuşalım. Çocukların fi-kirlerini de alalım. 3 yaşından itibaren cinsel eğitimler verelim ve çocuklarımızı cinsel is-tismara karşı koruyalım. Emniyetten aldığı-mız bilgilere baktığımızda genç kızlar önce bağımlı yapılıyor, daha sonra fuhuşa sürük-leniyor. Bazen bağımlılıklar amaç değil araç da olabiliyorlar. Artık insanlar bir mahallede veya şehirde yaşamıyor. Hepimiz globalle-şen dünyada yaşıyoruz. Bütün kapılar inter-netle sonuna kadar açılıyor. En kötü, en kor-kunç şeyleri bir tıkla evimizin içine sokabili-yoruz. Çocuklar bizden daha meraklı olduğu için böyle şeylere daha çabuk erişebiliyorlar. Farklı dünyalar önlerine serilebiliyor. Bunu önleme sadece aileyle de olmaz. Sivil toplum kuruluşlarına, çevreye de çok görev düşüyor. Eğitimlerimizin, insanların arasında olma-mızın sayısını arttırmalıyız. Devletin sadece politikalar belirlemesi yetmez; aynı zamanda bu politikaların çok iyi bir biçimde uygulan-ması gerekir. Nasıl ki sigara konusunda bu olumlu noktaya geldiysek diğer zararlı alış-kanlıklar ve bağımlılıklar noktasında da be-lirli noktalara gelebiliriz. 29

Page 32: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

söyl

eşi

İletişiminüç sihirli A’sı: Anla, anlat ve anlaş.

Page 33: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Kişisel gelişim, danışmanlık ve ya-şam koçluğuyla bildiklerinizi aktar-mada kendinizi büyük ölçüde so-

rumlu tutmaktasınız. Tüm bu çerçeve içeri-sinde olaylar ne olursa olsun, konunun iyisi-ne göre hareket eden Yasemin Sungur’u tanı-mak isteriz…Yaşam koçluğu eğitimi aldım ama ya-şam koçluğu yapmıyorum. Bu işi daha çok uzmanlaşarak yapıyorum. Uzman-laşırken bireysel olarak insanın kendini daha iyi kullanmasına yönelik kişi ne ya-pabilir, kariyerinde ne yapabilir, aile ya-şamında ne yapabilir deyip bütünsel bir yaşam koçluğu yerine sadece belli konu-lara odaklanmış bir danışmanlık yapma-yı seviyorum. Aslında çok yönlü bir insa-nım. Bazen kendimi anlatırken çok fazla başlık olması beni şaşırtıyor. Ben kendi-ni yenilemeye çalışan biriyim. Bunun da içsel bir enerjiyle geldiğini düşünüyorum. Yeni şeyleri hemen merak ederim, arka-sını araştırırım. İnsanların çok yönlü ol-masından yanayım ve bugünün gençle-rinde bunun artığını da görüyorum.

“Dört hobi, uğraş alanı, arkadaş”

Masanın dengede durması için dört aya-ğı vardır; insanın da dört güçlü alanı ol-sun. Mesela insanlara kuvvetli yönle-rinizi sayın diyorum; bir veya iki tane-den fazla yönlerini sayamıyorlar. Bir in-san kendini masa gibi hayal etsin ve den-gede durmak için kendine hep dört tane güçlü yön bulsun. Dört tane hobi, dört uğraş alanı ve en az dört arkadaş bulsun. Ben kendimi birkaç kelimeyle anlatma-yı seviyorum. Mesela anne halimi, anne kimliğimi seviyorum. Bir tane oğlum var. Tek bir çocuğun annesiyim ama kendi-

mi tek bir çocuğun annesi gibi hissetmi-yorum. Özellikle çocuklarla ve gençlerle çalışırken kendimi bazen onların annesi gibi hissediyorum. Bu anaç halimi sevi-yorum ve bu yüzden yıllardır çocuklar-la, gençlerle çalışmalar yapıyorum. Son-ra kendi öğrenci halimi seviyorum. Ben öğrenciyim demeyi seviyorum. Öğren-ciyim dediğimde hala daha öğrenmeye açık olduğumu herkese göstermiş olu-yorum. Ön yargılarımı azaltıyorum, yeni olan her şeyi öğrenmek için çaba sarf ediyorum. Bir de çok sevdiğim kadın ve eş rolüm var. Bunlar benim varlık nede-nim. Onları da iyi taşımaya çalışıyorum. Toplum içinde üretken kadın rolümü iyi yapmaya çalışıyorum. Ama onun dışın-da tüm bu kelimelerle kendimi anlatır-ken hayata baktığımda uzun yıllar sü-ren bir kurumsal iş hayatım var ve sıfır-dan başlayıp hayallerimin önünü kapat-madan yapmak istediğim her şeyi yapa-bildiğim bir iş hayatına sahibim. İş haya-tımda eğitmenlik yönüm ağır bastı. Bu da ilk işe başladığım zaman bizlere or-yantasyon eğitimi veren hocamdan kay-naklanıyor. Kendisini örnek aldım hep. Tüm bunların dışında 5 yıldır Oyuncak Müzesi’nin bir etkinliği olarak kitap ile sohbet buluşmalarını yürütüyorum. Yaşam şartları gereği çalışıyor, okuyor, dış çevreyle sürekli iletişim halinde oluyoruz. Sı-kıntılar, sevinçler de bu iletişimin getirisi. Tüm bu olgulara karşı, güçlü bir insan olmak için belirli bir mutlu insan portresi çizmek mümkün mü? Nasıldır mutlu insan profili?Ne istediğini bilen insan, kendini de iyi tanıyan insandır. Bilinçli, iyimser, olum-lu niyetler besleyen, kendisine yapılması-nı istemediği hiçbir şeyi başkasına yap-

Yaşamayı seven, iyilik ve mutluluk peşinde koşan ve koşturan bir isim Yasemin Sungur. Bilginin, paylaşımın, empatinin de sağlıklı ile-tişimde önemli bir etken olduğunun altını özellikle vurguluyor. Koç, eğitmen, mentor ve danışmanlık görevlerinde bulunan Yasemin Sungur’la iletişim perspektifinden mutlu insan portresini konuştuk.

SÖYLEŞI: SÜMEYYA OLCAY FOTOĞRAF: KARA ZINGER

31

Page 34: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

mayan insan aslında mutlu insandır. Bugün ya-şadığımız dünyada öfkeli olan ve çatışan insan-ların sevgisiz ve mutsuz olduğunu düşünüyo-rum. O kişilerin kendi içlerindeki sevgileri az olduğu için başkalarına sürekli öfkeleniyorlar ve çatışmaya giriyorlar. Pek çok ‘zengin insan’ ta-nıdım. Ama yürekleri, akılları ve zekâları zengin değil. Mal-mülk hiçbir işe yaramıyor. Harika ev-lerde, harika arabalarda, harika şirketlerde mut-suzlar. Bu beni çok düşündürüyor. Demek ki bi-zim mutluluk kaynağımız sadece para değil. Bi-zim içimizde sahip olduklarımıza şükretmeyi bilen bir güç, bir enerji, bir duygu olması gere-kiyor. Bu olmadı mı sahip olduğumuz hiçbir şey işe yaramıyor. Bu yüzden asıl zenginliğin arka-daşlık olduğuna, bilgi olduğuna, paylaşmak ol-duğuna ve barış duygusu içinde yaşamak oldu-ğuna inanıyorum. Mutlu insan kendini iyi tanı-yan, kaynaklarını farkında olan ve ne istediğini bilen insandır. Biraz daha menfaat ilişkisine dayalı bir iletişimimiz var diyebilir miyiz?İletişim kurmak için hoşgörülü, iyi niyetli, anla-yışlı, önyargısız, suçlayıcılıktan uzak olmak ge-rekiyor. Etiketlemekten uzak durmak gerekiyor.

Kişinin kendi nefsini terbiye etmesi ve özür di-lemeyi bilmesi gerekiyor. Geri adım atmayı bil-mesi gerekiyor. Ancak nefsini terbiye etmiş, kendini doyurmuş insan bunu yapabilir. Beledi-yeler aracılığıyla verdiğim eğitimlerde çoğu ka-dınlarımız ‘Allahtan kocam bana şiddet uygu-lamıyor’ diyor. Şiddeti sadece fiziksel şiddete in-dirgiyorlar. Ama bence en büyük tahribat dil-le yapılan şiddettir. Onun izi daha uzun süre ka-lıyor. Ruth Bebermeyer’in şu sözünü çok sevi-yorum; ağzınızdan çıkan sözcüklere dikkat edin ya pencere açarlar ya duvar örerler. Duvar ördü-ğünüz sürece şiddet var demektir. Sizin pence-re açmanız gerekiyor. Pencere açtığınızda kar-şılıklı iletişim kurabiliyorsunuz. İletişimin üç si-hirli A’sını anlatırım eğitimlerimde. Anla, anlat ve anlaş. İletişime başlamak için anlaman ge-rekiyor. Önce kendini anlamalısın. Karşında-ki kişiyle neden iletişim kurmak istiyorsun diye kendine sormalısın. Nedenlerini bilmezsen sağ-lıklı bir iletişim kuramazsın. Sonra karşıdaki-ni anlaman lazım. Onun nedenlerini görmen la-zım. Empati yapman gerekiyor. Biz seninle ile-tişim kuruyorsak ikimizin de nedenlerinin yan yana gelip, önümüzde duruyor olması gerekiyor.

BİLİNÇLİ, İYİMSER, OLUMLU NİYETLER BESLEYEN, KENDİSİNE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİ BİR ŞEYİ BAŞ-KASINA YAPMAYAN İNSAN MUTLU İNSANDIR.

32

Page 35: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

İkimizde bunu yapıyor olmalıyız. Eğer iki-miz de birbirimizi anlamışsak yolun birinci adımını geçmiş oluyoruz. Artık birbirimi-ze anlatmaya başlayabiliriz. Seni anlama-dan kendimi sana anlatamam. Seni anlaya-bilmem için senin kendini anlatmana fır-sat vermem gerekiyor. Yani çok iyi dinleyici olmam lazım. Önce empati göstereceğim, sonra dinleyeceğim. Bu aşamayı geçtik-ten sonra 3.aşamamız anlaşmak… Eğer biz birbirimizi iyi anladıysak, birbirimize ken-dimizi iyi anlattıysak o zaman anlaşma-mak için hiçbir neden kalmıyor. Artık anla-şamadığımız konuları da belirleyerek, ileti-şime devam edebiliriz. İletişimde çok fazla çatışma çıkmasının sebebi nedir o halde?İletişimde çok fazla çatışma çıkmasının te-mel nedenlerinden birisi iletişim kurmaya çalışan kişinin karşısındaki kişiyi kendisiy-le aynı fikirde olmaya zorluyor olması. Yani diyor ki; bizim anlaşmamız için yüzde yüz benim yanımda olmalısın. Oysa bu müm-kün değil. Biz iki ayrı varlığız. Biz iki ayrı bilgi ve eğitimle buraya geldik. Biz anlaşabi-liriz ama birbirimizin ayrı fikirleri olduğu-nu bilmemiz gerekiyor. Yüzde yüz anlaşma çabası özellikle ailedeki, şirketteki güçlü in-san kimse onun lehine dönüyor. Aile içinde-ki güçlü insan babaysa baba hep kendi fik-ri olsun ve ona kimse karşı koymasın, itiraz etmesin istiyor. Bu nedenle de farklı fikir-ler çıkınca anneyi, çocuğu bastırıyor. Gere-kirse sözlü şiddet ve fiziksel şiddet uygulu-yor. Eğer ailede şiddet varsa biz orada mutlu bir ilişkiden ve mutlu bir iletişimden, huzur-lu insanlardan bahsedemeyiz. Şirketlerde de güç varsa, söz hakkı yoksa burada da sağ-lıklı iletişimden bahsedemeyiz. Toplumsal boyutta da böyledir. Bu üç noktada da şid-det olduğu sürece iletişim sağlıklı yürüye-mez ve mutlu insanlardan bahsedemeyiz.

Soru sormak insanı kurtaran yetkinlikler-den birisidir.

Her an duygu yapısı bakımından değişkenlik gösteren bir varlıktır insanoğlu. İşiniz gereği sor-mak isterim; insanların duygusunu anlamak mümkün mü? Ve bizler ciddi anlamda duygula-rımızı kontrol edebilir miyiz?Bize verilen çok güzel bir yetenek var. Ama bazen bunu kötü kullanıyoruz. Özellik-

le duygu kontrolünde tahmin etme yetene-ğimizi çok kötü kullanıyoruz. Ben sana ba-kıyorum. Sen eğer elin başında oturuyor-san senin bana kızmış olabileceğini düşü-nüyorum. Ya da şu anda yaptığı işten do-layı çok mutsuz diyorum. Ama belki se-nin başın ağrıyor. Benim seni anlamam için sana soru sormam gerekiyor. Soru sor-mak insanı kurtaran yetkinliklerden biri-si ve aktif bir yetkinliktir. Soru sormak ye-rine tahmin etmek pasif bir davranıştır. Pa-sif davranışta tamamıyla kendi duyguları-mı kullanıyorum ve seni gördüğüm anda senin davranışından dolayı seni yargılıyo-rum. Oysaki sana sormam gerekiyor; ne-yin var, yüzün neden asık, bunda benim bir sorumluluğum var mı, senin için ne yapa-bilirim demem gerekiyor. Soru sorsak ha-rika iletişim kuracağız ama sormak yeri-ne tahmin etmeyi ve yargılamayı seçiyoruz. Sonra da suçlamaya geçiyoruz. Bu çok en-teresan, şimdi eğer ben soru sormayıp se-nin duygunu tahmin etmişsem, yargıla-mışsam artık buradan doğru yola çıkmam mümkün değil. Kişinin yanlış yaptığı nok-ta kendi önyargılarına güvenmeyi seçme-si. Bu çocukluktan başlaması gereken bir eğitim. Çocuklar zihinsel olarak aç ve he-nüz bilgi açısından boş oldukları için çok soru sorarlar. Onlar için her şey yenidir ve her şeyi hem kendileri deneyimlemek ister-ler hem de sizin gözünüzle öğrenmek ister-ler. İki türlü bilgiye ihtiyaçları vardır. Sizin onların deneyim kazanmasını engelleme-meniz gerekiyor ve kendi deneyimlerini-zi onlara anlatmanız gerekiyor. Bir şeye do-kunma dediğinizde çocuğu kısıtlamış olur-sunuz. O şeye neden dokunmaması gerek-tiğini anlatmanız gerekiyor. Kısıtlanan ço-cuk o şeyle ilgili bilgiyi farklı yollardan öğ-renmeye çalışacaktır ve yanlış yollara gi-recektir. Çocuğa doğru bilgi ve doğru yön-temi aşılamak gerekiyor ki yanlış yollara başvurmasın.Çocukların soru sorma ve dürtülerini iyi kullan-ma becerisini bir anlamda yanlış verilen eğitim-ler sebep oluyor diyebiliriz…Evet. Ben eğer çocuğa soru sormayı ve dürtülerini iyi kullanmayı öğretirsem ço-cuk kendini geliştirecek ve soru sorma ye-teneğini bastırmayacaktır. Sokakta düşen bir çocuk yere düştüğünde dizini yere çar-

Page 36: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

par ve dizi çok acır. Kanasın ya da kanama-sın neresini çarptıysa acır. Baba ya da anne gelir ya da büyükanne; ‘bir şey olmadı, üf-ledim geçti, öptüm geçti’ yapar. Bu, çocu-ğa duyguların sahtekârlığını öğretir. Çün-kü bir kere koskocaman insan onun duygu-sunu tanımıyor. Çocuk ‘belki benim canım çok acıdı, ağlamak istiyorum, ağlarsam belki iyi hissedeceğim kendimi’ diye dü-şünür. Çocuk bu noktada yetişkine güven-memeyi de öğrenir. Ebeveynin orada ‘evet, acıdığını biliyorum, bir süre daha acıya-cak, ben de çok düştüm’ gibi cümleleri kul-lanması gerekir. Bu çok basit bir örnek ama yaşamımız boyunca tekrarlanan bir örnek. Mesela anne çok üzgün. Çocuk eve geli-yor. Çocuk eve gelince anne hemen bir şeyi yokmuş gibi davranıyor. Annenin duygula-rını çocuğundan saklaması da sahte bir öğ-retme biçimidir. Hâlbuki anne neden üzgün olduğunu çocuğa anlatmalıdır. Tüm bunlar için de sağlıklı bir beyne ve ruh ha-line ihtiyacımız var. Peki, refah seviyesi yüksek olmayan insanlar için de mutluluğu yakalama noktasında aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?Aslında bu söylediklerim bu toprak üzerin-de yaşayan herkes için geçerli. Yani daha varlıklı ya da daha zengin insan için değil. İşsizlik yüzünden sinirlenmek işsizliğe bir çözüm değildir. Çok farklı ortamlarda çok farklı insanlarla karşılaşıyoruz. Bu tür so-rular geliyor. Neden işsizsin diyorum? -İş bulamıyorum. Bende ‘gel seninle durum değerlendirmesi yapalım’ diyorum. Kişinin her şeyden önce varlığını sürdürebilece-ği şeylere sahip olması gerekiyor. Bazı in-sanlar çaresizliği sorumluluk biçimi olarak seçmiş oluyorlar. Bu çaresizliği ne ile de-ğiştirebilirsin, sana hangi sorumlukları ve-rirsem sen artı duruma geçersin diye so-ruyorum. İşte kişiye bu düşünceleri ver-memiz gerekiyor. Şimdi uzun süre iş bula-mayan kişiye ‘hiç mi iş bulamıyorsun’ diye sorduğumda ‘hayır istediğim işi bulamı-yorum’ cevabını alıyorum. Kişi kendisinde olmayan şeyler için ağlamaya devam eder-

se çaresizlik sendromunu satın almış olur. Bizim var olan şeylere bakmamız gereki-yor. Konuşmamın başında ne istediğini bi-len mutlu insandır demiştim ya, işte ora-ya geri geliyoruz. Kim olduğunu bilen ve ne istediğini bilen insanın önünde hiçbir en-gel olmaz. Kişinin nelere sahip olduğunu bilmesi kendisinin ne olduğunu bilmesini sağlar. Ağlamayı ve çaresizliği seçen insan-lar kötümserliği ve karamsarlığı da seçmiş oluyorlar. Çaresizlik insanın önüne engel-ler koyar. Bu anlattıklarım bir ütopya de-ğil, uygulanabilir şeylerdir. Ben de kendi-me hedefler koyarım. Her sene, her yaz dö-neminde kendimi bir hafta, on gün kont-role alırım. Kendi içimde muhasebe yapıp eksiklerime, fazlalıklarıma, yüklerime ba-karım. Böylelikle kendime yeni yollar se-çerim. Her sene böyle yaptığımda kendim-de çok istediğim halde yapamadığım bazı şeyler bulurum. Ağırlıklarımdan ve gerek-siz olan şeylerden kurtulunca yapamadı-ğım şeylerin önü açılmış oluyor.Peki, bu ağırlık ve yüklerle duygusal bağımız varsa nasıl hareket edeceğiz?

AİLE İÇİNDEKİ GÜÇLÜ İNSAN BABAYSA BABA HEP KENDİ FİKRİ OLSUN VE ONA KİMSE KARŞI KOYMA-SIN, İTİRAZ ETMESİN İSTER. BU NEDENLE DE FARKLI FİKİRLER ÇIKINCA ANNEYİ, ÇOCUĞU BASTIRIR.

Page 37: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Bırakmanın bir yolunu bulmak gerekiyor. Bura-da biraz “ben’cil” olmak gerekiyor. Ama bu bizim sözlük anlamımızdaki bencil, kendinden başka kimseyi düşünmeyen değil; ben’i önce düşünen olmalıdır. Sözlükteki bencil kendinden başka hiç kimseyi düşünmeyen insandır. Eğer sen bu ‘ben’i güçlendirmezsen, sağlıklı ve mutlu insan yap-mazsan senin dünyandaki insanlar senden ya-rarlanamaz. Burada biraz bu ‘ben’i güçlendir-meye çalışmalıyız. Ben’cil olmak demek üzeri-mizdeki ağır yükleri kim için yüklendik, bu yük-ler kime fayda sağlayacak diye düşünmek, bak-mak demektir. Ben bu nedenler üzerinde çok du-ruyorum. Kişisel gelişimci Jim Rohn’un bir sözü var; yeterince nedeniniz varsa her şeyi yapabilir-siniz. Bu sebeple yeterince neden bulmak gereki-yor. Yeterince neden senin inanmanı sağlıyor ve sen inandıkça başkaları da sana inanıyor. Bizim geleceğe dair umutlarımızı azaltmaya çalı-şan bir sebep de geçmişimizde yaşadığımız sıkıntılar-dır. Geçmişimizdeki sıkıntıları atlatabilir miyiz peki? Bir bağımlı açısından da sormak isterim bunu. Bir ba-ğımlının tedavi sonrası, geçmişi tekrar yaptıklarını onun yüzüne vurabilir mi?Zaman zaman bağımlı insanlarla da çalıştım. Eğer bağımlı kişi yaşadığı şeyi bir ceza gibi üs-tünde taşırsa o şeyden kurtulamaz. Ülkemizde alkol, uyuşturucu, kumar gibi aşılması için bü-yük çaba sarf edilmesi gereken önemli konular var. Bir kişi kendi geçmişinde yaşadığı kötü bir olaya karşı kendinde hala ceza duygusu taşıyor-sa ve ‘ben çok büyük bir günah işledim, yapma-

mam gereken bir şeyi yaptım, bu yüzden kendi-me çok kızıyorum’ demeye devam ediyorsa o kişi bu durumdan kurtulamaz. Kişinin ruhunu, be-denini ve zihnini temizlemesi gerekiyor. Kendini de affetmesi gerekiyor. Ben bir hata yaptım ama bu hatayı yaptım ve dersimi aldım demeli. Bunun kötü bir şey olduğunu öğrendim ve bunun için kendime, belki çevreme de zarar verdim, o za-man güçsüzdüm ama şimdi güçlüyüm ve değer-liyim diyerek içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulabilir. Aslında korkudan kurtulmanın yolu da buna benziyor. Korkular, olumsuzluklardan ve sevgisizlikten besleniyor. Birisine zarar vermiş olan bir insan kendini suçlamaya devam ettikçe bedeninde açık olan yara kanamaya devam ede-cektir. Yaptığı hatayı kabul eden, o günlerde ne-den öyle bir hata yaptığını kabul eden kişi şimdi yeni duygularla kendi inançlarını ve duyguları-nı yeniden oluşturmaya başlar. Bir süre sonra da yaranın kabuğu kapanır ve vücutta sadece kü-çük bir iz kalır. İnsan başarısızlık korkusunu dü-şündüğü andan itibaren hiçbir işte başarılı ola-maz. Çünkü korkunun olduğu yere güzel duygu-lar yaklaşamıyor. Suçlamanın olduğu yere de af-fetmek yaklaşamıyor. Öncelikle vazgeçmek ge-rekiyor. Vazgeçmek güzel erdemlerdendir. Ben bunu bıraktım, kendime zarar vermekten vaz-geçtim diyebilmek, iyi niyetler içinde kendimizi değerlendirmek ve dua edebilmek çok önemlidir. Burada tabi ki ruhsal olarak kendimizi iyi niyet-lerle beslememiz gerekiyor. O zaman işte o af ve özür ile beraber kişi kendini yeniden geliştirebilir. Destek almaya hazır hale gelir ve yardım ister. 35

Page 38: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

SAĞLIKLI YAŞAM

Dünya Diş Hekimleri Bir-liği (FDI) 101. Dünya Diş Hekimliği Kongresi’ni

Ağustos ayında İstanbul’da yapa-cak. Kongrenin en ilginç forumla-rından birisini kadın diş hekimleri düzenliyor İstanbul, 28-31 Ağus-tos 2013 tarihlerinde dünyanın en büyük diş hekimliği kongrelerin-den biri olarak kabul edilen Dün-ya Diş Hekimliği Kongresi’ne ev sahipliği yapacak. Kongre kapsa-mında düzenlenecek en ilginç fo-rumlardan biri de Kadın Diş He-kimleri Forumu. Her yıl FDI kongrelerinde gerçekleşen for-mun bu yılki teması “kadınlarda

bağımlılık” olacak. Aynı başlıklı forumda geçen yıl “kadınlarda tü-kenmişlik sendromu” tartışılmıştı. Gelecek dönem Dünya Dişhekim-leri Birliği (FDI) Başkanı olacak TC Wong’un da yer alacağı forumda Almanya, ABD, Avustralya, Sene-gal, Japonya, Ruanda, Azerbaycan, Güney Kore ve Türkiye’den katı-lan panelistler; kadınlarda rastla-nan ilaç, alkol, nikotin ve madde bağımlılıklarının yanı sıra günü-müzde çalışan kadının en önemli sorunlarından biri haline gelen iş-kolikliğin ve internet bağımlılığı-nın kadın yaşamında etkileri üze-rine konuşmalar yapacaklar.

Kadın diş hekimleri, kadınlarda bağımlılığı tartışacak

Page 39: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

37

Page 40: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

SAĞLIKLI YAŞAM

Modern yaşam, tek-noloji uzun çalışma saatlerini de bera-

berinde getiriyor. Yoğun ça-lışma hayatı, bilgisayar ba-şında geçirilen uzun saatler, uzun süre ayakta veya otu-rarak çalışma gibi nedenler-le bel ve boyun ağrılarından şikâyet edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Boyun ve birçok insanı etkileyen yay-gın bir sağlık sorunudur. Modern yaşam tarzı, stres ve hareketsizlik boyun ağrı-sına yol açan en önemli et-menlerdir. Boyun ağrısının en sık nedeni boyun ve sır-tın üst kısmındaki kas ger-ginlikleridir. Masada çalışır-ken, televizyon seyrederken ve kitap okurken uzun süre kötü pozisyonda oturmak ve egzersiz sırasında boyunun fazla bükülmesi gibi gün-lük yaşamımızdaki bazı ak-tiviteler sırasında vücut du-ruşumuzun uygun olmama-sı bu tip kas gerginliklerinin en önemli nedenidir.

Çalışırken mola verin

Boyun omurgasında eklem kireçlenmesi, omurga ke-mikleri arasındaki disklerin bozulması, boyun fıtığı, bo-yun omurga kanalında da-ralma gibi boyun omurgası ve etrafındaki kas, bağ ve sinir köklerine ait bozuk-luklar da sıklıkla karşımıza çıkan boyun ağrısı ne-denleridir. Düşme veya kazaya bağlı boyun kasların-da zedelenmeler, omurga kemik ve eklemlerinde ze-delenmeler veya kırıklar boyun ağrısına yol açan di-ğer nedenlerdir. Seyrek olarak da kemik erimesine bağlı çökmeler, omurgada enfeksiyon ve tümörleri de boyun bölgesinde ağrı yapan nedenleri oluşturur. Boyun ve sırt kasları gerginliklerine bağlı boyun ağ-rılarını önlemek için öncelikle çalışma masası, otu-rulan koltuk ve bilgisayarın konumu ve yüksekliği-nin, uyuma ve oturma pozisyonlarının düzgün ol-

ması, uygun bir yastık seçi-mi gibi ergonomik düzenle-meler yapmak gerekir. Bil-gisayar ile çalışılıyorsa ça-lışmaya sık ara verilmesi ve çalışılırken sıklıkla telefon kullanmak gerekiyorsa, ku-laklık kullanılması önerilir.

Doğru oturuş çok önemli

Bel ağrıları da çok sık karşı-laşılan sağlık problemlerin-den biridir. Kötü pozisyon-da oturma, ağır kaldırma, uzun süre ayakta veya otu-rarak çalışma gibi nedenler-le bel kaslarında oluşan ger-ginlikler bel ağrısına en sık yol açan nedenleri oluştu-rur. Çalışma sırasında bel omurgasının aşırı derece-de öne ve arkaya gerilmesi veya yanlara bükülmesini oluşturan hareketler ve po-zisyonlardan kaçınmak ge-reklidir.

Düzenli egzersiz yapın

Tedavi bel ağrısını oluştu-ran nedene bağlı olarak be-lirlenir. Tanıyı koymak için röntgen, tomografi ve MR gibi görüntüleme yöntem-leri ve laboratuar tetkikle-ri gerekli olabilir. Tedavi-de cerrahi tedaviyi gerekti-ren bir hastalık söz konusu değilse, fizik tedavi, ilaç te-

davisi, bel ve karın egzersizleri, enjeksiyonlar, ma-nuel tedavi gibi konservatif tedaviler uygulanabilir. Bel ağrılarında fizik tedavi verehabilitasyon uygu-lamaları ağrının azaltılması, kas spazmının gide-rilmesi, bel, karın ve pelvis kaslarının (kor kasları) kuvvetlendirilmesi ve postür eğitimine yönelik çok etkili bir tedavi uygulamasıdır. Bel ağrısın-dan korunmak için düzenli egzersiz ve spor öne-rilir. Bel ve karın kaslarının güçlü olması, aşı-rı kas gerginliklerinin ortadan kaldırılması için yoga ve pilates önerilen sporlardandır. Yüzme-nin de bel ağrısında çok olumlu etkileri vardır.

Yoğun çalışma saatleri

bel ve boyunu vuruyor

Page 41: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Ofiste klima tehlikesine dikkat!Sıcaklığın 35-40 derecelerde seyretti-ği yaz mevsimlerinde, kapalı ofis or-tamlarında bulunmak ilk etapta avan-

tajlı gibi görünebilir fakat sıcak havalarda kapa-lı atmosferde bulunmanın olumsuz etkilerinden de mümkün olduğunca korunmak gerekir. Acı-badem Mobil Sağlık Evde Sağlık Hekimi Nimfe Acemi, yaz aylarında kapalı ofis ortamının oluş-turabileceği olumsuz etkileri anlattı ve değerli çözüm önerileri paylaştı.

‘Klima’ her zaman kurtarıcı olmayabilir

Dr. Nimfe Acemi, “Klimanın soğuttuğu hava-ya doğrudan maruz kalmak, en basit adale tu-tulmalarından, komplike akciğer enfeksiyonla-rına kadar geniş bir risk tablosuyla karşı karşı-ya kalınmasına sebep olabilir” diyerek, çalışma masasının klimaların al-tında veya tam karşısın-da konumlandırılmama-sını önerdi. Sürekli nem-li olan klima filtrelerinde zamanla mantar ürediği-ni de söyleyen Acemi, “Bu mantarlar, zaman içinde soluduğunuz havaya da karışarak tedavisi olduk-ça güç olan akciğer man-tar enfeksiyonlarına ne-den olmaktadır“ diyor.Dr. Nimfe Acemi’nin bu konudaki önerisi, “Çalış-tığınız kurumların kli-ma bakımlarını düzenli yaptırıp yaptırmadığı-nı mutlaka sorgulayın. Unutmayın, soluduğu-nuz havanın temiz olması, çalışma ortamınızın ısı dengesi kadar önemlidir.”

Üst solunum yolları için tehdit: ‘Kuru hava’

Acıbadem Mobil Sağlık Doktoru Nimfe Acemi, bu konudaki diğer tehlikeleri ve önerileri ise şu şekilde belirtti: “Klimaların diğer bir olumsuz etkisi ise; özellikle nem-hava koruma özelliği olan klimalar seçilmemişse, havayı kurutması-dır. Bu nedenle üst solunum yollarının koruyu-cu bariyeri olan nem ortadan kalkar ve hem filt-re edici hem de partikülleri tutucu etkisi zayıf-

lar. Koruma mekanizması devreden çıktığı için solunum yollarına yabancı partiküllerin geçişi de kolaylaşır. Bu durum, alerjik reaksiyonlara ve çeşitli enfeksiyonlara neden olur.”Öneri: Bu tür risklerden korunmak için, nem dengesini koruyucu klimalar tercih edebilir veya bulunduğunuz ortamda nemi sağlamak için, sü-rekli bir bardak su bulundurabilirsiniz. Özellik-le kapalı ortamlarda çalışıyorsanız, su tüketimi-ne de özen göstermeniz önemlidir.

“Ofis içerisindeki soğuk-kuru hava ile dışarı-da bulunan sıcak-aşırı nemli hava arasında ge-çirdiği günün sonunda, boğaz ağrısı, boğaz-da kuruma, geniz akıntısı, göğüs adalelerinde ağrı ile başlayan solunum enfeksiyonları kendi-ni belli etmeye başlar. Sürekli basınç farkı yaşa-mak da yorgunluk, halsizlik hissedilmesine se-

bep olabilir. Tüm bu du-rumlar, bir süre sonra dik-kat dağınıklığına ve iş ha-yatında verimsizliğe neden olmaktadır.”Öneri: Odanızda bulunan klimayı gün içinde aralık-larla kapatırsanız, doğal hava dolaşımını sağlayarak, olumsuz etkileri biraz olsun azaltabilirsiniz.

Kapalı ortam sendromuna dikkat!

“Hava sıcaklığından bağım-sız olarak, sürekli ofis orta-

mında yani kapalı ortamda çalışmanın, yapay hava soluması ve sağlıklı hava dolaşımının sağ-lanamaması nedeniyle yorgunluk, halsizlik hissi ve enfeksiyonlar daha sık gözlenmektedir. Ayrı-ca ofis çalışanlarından birinde gelişen gribal en-feksiyon, kolaylıkla kısa sürede bütün ofis çalı-şanlarına bulaşmaktadır.”Öneri: Kapalı ortamlarda çalışan kişilerin mut-laka kısa süreli olarak günde birkaç defa açık havaya çıkması uygun olacaktır. Belirli aralık-larla kendinize kısa süreli molalar belirleyin. Tercih ettiğiniz kıyafetlerin, hem ofis sıcaklığına hem de dış ortam sıcaklığına uygun olması da, vücudunuzun ısı dengesi açısından önemlidir.

Page 42: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

HAYATIN RENKLERİ SOLMADAN Dr. Ali Ünlü-Psk. Dan. Uğur EvcinUyuşturucu madde kul-lanımı ve madde kullanı-mına bağlı ölümlerin, ül-kemizde yadsınamayacak derecede yıldan yıla ar-tış göstermesi, toplumun bilhassa gençlerin nasıl

bir tehlike altında olduklarını göstermek-tedir. Bütün dünyayı etkisi altına alan si-gara, alkol ve madde bağımlılıkları, çeşitli sosyal, kültürel nedenlerle kendilerini ka-bul ettirmiş ve insanların arasında büyük bir yer edinmiştir. Peki, aileler ne yapma-dılar ki, çocukları kendilerini bu acıma-sız serüvenin içinde buldular? Divanyo-lu Yayınları’ndan çıkan “Hayatın Renkle-ri Solmadan” kitabı, bağımlılıkların önü-ne geçmenin tedbirlerini içermektedir.

ANNELİK OKULUSerap BuharalıAnnelik zor zanaattır de-riz fedakârlığın en zir-ve olduğu bu kimlik için. Anne karnında zuhur eden varlığın her tür-lü olumlu-olumsuz du-rumu karşısında, anne-

nin büyük bir özveri göstererek, şikâyet etmeden, karşılıksız bir şekilde bu varlı-ğa; ‘bebeğe’ kendini adamasındandır zor zanaat oluşu. Çocuk için tartışmasız ilk rol-model olan anneler, fıtratlarında var olan annelik bilgisiyle birlikte, buna ek olarak kendilerini geliştirme yoluna git-tikleri zaman, yetiştirecekleri çocuklar hiç şüphesiz topluma, çevreye faydalı birer birey olurlar. ‘Annelik Okulu’ kitabı, an-neler ve anne adayları için iyi bir rehber olma özelliği taşımaktadır.

İNSAN NE İLE YAŞARTolstoyTopraktan gelen beşer, bir gün yine toprağa dö-neceğini unutur ve kapı-lır hayatın boyalı, aldatıcı serüvenine. Hiç olmaya-cak hayaller peşinde ko-şar, kanaat nedir bilmez,

şükür borcunun yanından bile geçmez, borcu katlanır da katlanır. Dünya Klasik-lerinin önde gelen yazarlarından Tolstoy, ‘İnsan Ne ile Yaşar’ kitabında, yıllar ön-cesinden insanoğluna bu derin mevzu-lar hakkında bazı hatırlatmalarda bulun-muştur. İnsanın kalbine hükmeden duy-guyu; yani sevgiyi unuttuğumuzu haykı-rır, insana kendi ihtiyaçlarının bilgisinin verilmediğini, bunun Yaratıcının kontro-lü altında olduğunu belirtir.

SEVGİ ZEKÂSIMuhammed Bozdağ“Her büyük insan evren-sel bakabilen bir gönül geliştirmiştir” demekte-dir yazar. Peki, bu mani-dar sözle ne anlatmak is-temiştir yazarımız? Ev-rensel bakabilmek nedir

veya evrensel bakabilmekte sevginin rolü nerededir? Bir saatliğine sevgisiz yaşama-yı denesek, etrafımızda kimselerin kal-mayacağını ve içimizde karanlık tohum-ların anında çıkacağını fark ederiz. Dün-yanın yaratılışı bir sevgi üzerine kuruldu-ğuna göre, sevginin hayatımızda, fıtratı-mızda ne derece büyük bir yeri olduğunu anlamamak mümkün değildir. Neyi, nasıl sevmemiz gerektiğini değişik bakış açıla-rıyla göreceğimiz bu kitap, sevgi acemileri için okunması gereken bir altındır.

KITAP40

MERYEM OLCAY

Page 43: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

KÜLTÜR-SANAT41

2014 yılında 100 Türk filmi hedefleniyor

Türkiye’deki sinema hareketi, 2014’te 100. yılını kutlayacak. Türk sinema sektörü de 100. yılda 100 yerli yapım sayısına ulaşabilmek için kolları sıva-dı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na girdiği ilk günlerde Ayestefanos’taki (Ye-şilköy) Rus Anıtı yıkılırken, ye-dek subay Fuat Uzkınay ta-rafından görüntülenen ve ‘’Ayestefanos’taki Rus Abidesi-nin Yıkılışı’’ adlı tarihi belge-sel, ilk Türk filmi olarak kabul edildi. Film, 14 Kasım 1914’te vizyona girdi. Türk sinema sektörü de 100. yılda 100 yer-li yapım sayısına ulaşabilmek için hazırlıklara başladı. Nuri Bilge Ceylan, Uğur Yücel, Mah-sun Kırmızıgül, Özcan De-niz ve Çağan Irmak da yeni ya-pımlarını hazırlamak için ka-mera arkasına geçti. Son yıl-larda vizyona giren film ve ha-sılat açısından Hollywood ile yarışır hale gelen Türk sinema-sına izleyicilerin ilgisi de art-tı. Bu yıl vizyonda 41’i yeni 91 Türk filmi yer alırken, 2012’de 60’ı yeni 110, 2011’de 75’i yeni 122 Türk filmi izlendi.

Dünya çapında en çok bilinen fotoğraflardan biri olan ‘Af-gan kızı’, rekor fiyata satıldı. National Geographic dergisin-de Haziran 1985’te yayımlanan ve korku dolu yeşil gözleriyle Afganistan’ın simgesi olan ‘Afgan kızı’ fotoğrafı, New York’ta düzenlenen müzayedede tahmin edilenin üç katı fiyata alıcı buldu. Christie’s Müzayede Evi’nde düzenlenen açık artırmada Steve McCurry’nin çektiği fotoğraf, 147 bin dolara satıldı.

‘AFGAN KIZI’ REKOR FİYATA SATILDI

Page 44: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

KÜLTÜR-SANAT42

Türkiye ‘özel müze zengini’Türkiye’de 177 özel müze her yıl milyonlar-ca yerli ve yabancı turisti ağırlıyor. Türkiye’de en çok özel müzenin bulunduğu il 43 özel müze ile İstanbul. İstanbul’u 34 müze ile An-kara, 11 müze ile İzmir takip ediyor. Gazian-tep ve Bursa’da 7’şer, Kütahya ve Aydın’da 6’şar, Eskişehir ve Çanakkale’de 5, Balıkesir ve Edirne’de 4, Malatya, Samsun, Muğla, Nevşe-hir ve Konya’da 3, Amasya, İçel, Kastamonu,

Yalova, Kocaeli, Afyon, Şanlıurfa ve Antalya’da 2’şer, Bartın, Erzincan, Hakkari, Kayseri, Erzu-rum, Sakarya, Tokat, Düzce, Karabük, Kırıkka-le, Zonguldak, Trabzon, Mardin ve Bayburt’ta 1’er özel müze yer alıyor. İstanbul’daki müze-ler arasında ilginç özellikleriyle dikkat çekenler de bulunuyor. Kiminin yapılışı çok eskilere da-yanırken kimi de 21. yüzyıldaki gelişimlerin ar-dından hayata geçirildi.

Kamboçya’da bin yıllık Angkor tapınağının onlarca yıldır devam eden restorasyon çalış-ması tamamlandı. “Dünyanın en büyük yap-bozu” olarak nitelenen çalışmalar sırasında tapınaktaki Baphuon anıtı tamamen “söküle-rek” 300 bin parça kumtaşı yeniden bir araya getirildi. 1960’larda başlatılan projeye iç sa-vaş nedeniyle ara verilmişti. Restorasyon ça-lışmasına 1995’te yeniden başlandı. Üç kat-

lı tapınağı yılda iki milyon turist ziyaret edi-yor. Orta Çağ’daki Kmer imparatorluğundan kalma tapınak Kamboçya Kralı Norodom Si-hamoni ve Fransa Dışişleri Bakanı Fançois Fillon’un katıldığı bir törenle ziyarete açıldı. Fillon, “Baphuon’da olağanüstü bir iş başarıl-dı” dedi. Kral Norodom Sihamoni de konuş-masında projeye 10 milyon dolar destek sağ-layan Fransa’ya teşekkür etti.

En büyük ‘yapboz’ tamamlandı

Page 45: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Bilim kurgu filmlerine konu olabilecek bir bitki, İngiltere’deki bir serada dikilme-sinden tam 15 yıl sonra büyümeye başla-dı. Kökeni Şili’ye ait olan ve ‘koyun yiyen bitki’ olarak bilinen dev çiçek, yıllar son-ra devasa dikenlerini ortaya koydu. Şili-nin kurak tepelerinde yetişen ve dev di-kenleriyle tanınan ‘puya chilensis’ bit-kisi, İngiltere’deki bir serada yıllar son-ra kendine geldi. Surrey kentindeki Kra-liyet Bahçıvanlık Topluluğu Wisley büro-suna ait serada, 15 yıl önce dikilen ‘puya chilensis’in dikenleri büyümeye başladı. İngiliz bitki bilimciler, dev bitkinin uzun-luğu 3 metreyi geçebilen dikenlerinin ilk kez gelişmeye başladığını belirtti Bitki-nin ‘koyun yiyen bitki’ olarak adlandırıl-masının nedeni, gövdesinin alt kısmın-daki uzun dikenlerle vahşi doğada yaşa-yan hayvanları yakalayabilmesi ve onları açlıktan ölene kadar bırakmaması. Puya chilensis, öldürdüğü hayvanların leşi çü-rüdükten sonra kendi doğal gübresini elde ediyor ve bu şekilde büyüyor.

‘Koyun yiyen bitki’ 15 yıl sonra uyandı

Yerebatan Sarnıcı’nda ziyaretçi rekoruDan Brown’ın son kitabı “Cehennem’’ ro-manında adı geçen mekânlardan “Yere-batan Sarnıcı” 1 ay içinde ziyaretçi reko-ru kırdı. Açıklamaya göre, Yerebatan Sar-nıcı geçen ay 240 bin kişi tarafından zi-yaret edilerek tarihi rekorunu kırdığı be-lirtildi. Dan Brown’ın kitapları ile turiz-mi ve bilinirliği artan yerler arasında Vati-kan ve San Pietro Meydanı, Sistine Şapeli, Cern Bilim Merkezi, Paris Louvre Müzesi ve Londra Mabet Kilisesi bulunuyor.

En büyük ‘yapboz’ tamamlandı

Page 46: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Dergimizin sinema bölümü için film se-çimi yaparken bazı noktalara dikkat edi-yorum. Popüler, milyon dolarlık bütçeler-le hazırlanmış, vizyonda olan veya ünlü oyuncuların yer aldığı yerli-yabancı film-leri seçmek yerine, düşük bütçeyle hazır-

lanmış olsun/olmasın izleyi-cilerin her anlamda bam te-line dokunabilecek kalitede filmleri tercih ediyorum. Çün-kü aslında hepimiz de biliyo-ruz ki bir filmde görsellikten ziyade anlatılanların akılda kalıcı olması ve duygu yoğun-luğu yaşatacak olması daha önemlidir. Yaşadığımız top-lumun izlerini taşıyan, bizden olan ve geleceğe taşınabilecek derecede usta bir senaryoy-la yazılmış filmler her zaman kıymetlidir. İşte bu ayki sayı-mızda da Hollywood filmle-

rinin aksine oldukça düşük bütçeyle ha-zırlanmış, düşündürücü, didaktik bir İran filmine yer vermek istedim: Cennetin Ço-cukları (Children of Heaven)

İranlı yönetmen Majid Majidi’nin ustalık eseri diyebileceğimiz bu film Zehra ile Ali kardeşlerin bir ayakkabı üzerinden ken-di küçük, sevimli dünyalarında yaşadıkla-rı macerayı anlatıyor. Filmin konusu kısa-ca şöyledir: İran’ın yoksul mahallelerinden birinde yaşayan ve kendileri de oldukça fa-kir bir ailenin çocukları olan Zehra 1.sı-nıf, Ali de 3.sınıf öğrencisi iki kardeştir. Bir gün Ali okul dönüşü Zehra’nın tamire veri-len ayakkabısını tamirciden alır ancak eve dönüş yolunda ayakkabıyı kaybeder. Ali, Zehra’ya durumu anlatır ama babalarının öfkesinden çekindikleri için ve maalesef ki başka ayakkabı alacak durumları olmadık-larını bildikleri için ikisi de susmak zorun-da kalır. Karşılaştıkları bu sorunu aileleriy-le paylaşmayan ve kendileri halletmeye ça-lışan bu iki sevimli kardeş paylaştıkları bu küçük sır ile bir çift ayakkabının aslında ne kadar da değerli olduğunu gözler önüne sereceklerdir. Ali, Zehra’yı kendi ayakka-bısını dönüşümlü olarak kullanmaya ikna eder. Her defasında okula geç kalıp azar işitmesine rağmen Ali, kardeşinin üzülme-mesi için elinden gelen her şeyi yapar ve

CENNETİN ÇOCUKLARI(CHILDREN OF HEAVEN)

YÖNETMEN: MAJİD MAJİDİ OYUNCULAR: AMİR FARROKH HASHEMİAN (ALİ), BAHARE SEDDİQİ (ZEHRA), MOHAM-

MAD AMİR NAJİ (BABA), NAFİSE JAFAR-MOHAMMADİ (ANNE)

TÜR: AİLE, DRAM SÜRE: 89 DAKİKA

YIL: 1997

AYIN FİLMİ

betül olcay

Cennetin Çoçukları

SINEMA44

Bu ayki sinema bölümünde, Hollywood film-lerinin aksine oldukça düşük bütçeyle hazır-lanmış, yaşadığımız toplumun izlerini taşı-yan, düşündürücü, didaktik bir İran filmine yer vermek istedim: Cennetin Çocukları...

Page 47: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

hepsinden de önemlisi eski ayakkabıya ulaşmak veya yeni bir ayakkabıya sahip olmak için küçü-cük yüreğiyle olağanüstü çaba sarf eder. Film bu çabanın öyküsünü anlatıyor.

Sahip olduğumuz maddi-manevi bütün de-ğerlerin unutulduğu 21. yüzyılda iki kardeşin bu masalsı öyküsü bizi geçmişimize daha doğru-su saflığımızın ve temizliğimizin bozulmadı-ğı çocukluk çağımıza götürüyor. İran’ın dar so-kakları, komşuluk ilişkileri, aza kanaat etme ve hepsinden de önemlisi sevgi-saygı ve güzel ah-lakın işleniş biçimi filmin en etkileyici yanla-rından birisi. Bunun yanı sıra filmi izlerken bu iki küçük kardeşin dünyalarının sevimli oldu-

ğu kadar incelikle işlenmiş yok-sulluğu ve beraberinde getir-

diği acıyı göreceksiniz. Ali ve Zehra her şeyden önce

tıpkı bizim geleneksel Türk ailemizde oldu-ğu gibi terbiyeli, yar-dımsever, saygılı ve dürüst çocuklar ola-rak yetiştirilmişti. Bu da onların içinde bu-lundukları zor şart-

lara rağmen küçücük

bedenlerinde bir yetişkine kıyasla kocaman yü-rekli olmalarını sağlamıştı. Oldukça sade bir bi-çimde çekilen ve duygusal yoğunluğu çok faz-la olan bu filmin dikkat çeken bir diğer önemli noktası da sahip olduğumuz maddi/manevi bü-tün değerlerin hatta anne-babamızın dahi kıy-metini ne derecede bilip bilmediğimizi sınamış olmasıdır. Çünkü içinde yaşadığımız toplum bizleri adeta bir makineye çevirerek tükettikçe, tükenmekten ziyade tükettikçe var olacağımız anlayışını empoze etmektedir. Ali ve Zehra’nın sahip olduğu tek bir çift ayakkabıyla bizim sahip olduğumuz onlarca belki de yüzlerce çift ayak-kabıyı karşılaştırdığımızda filmin vermek iste-diği mesaj anlaşılacaktır. Yaklaşık 180.000 do-lar gibi küçük bir maliyetle çekilmesine rağ-men Hollywood’lu rakiplerini geride bırakarak 1998 yılında “Yabancı Dilde En İyi Film Akade-mi Ödülü”ne aday gösterilen ve daha birçok dal-da onlarca ödüle layık görülen Cennetin Çocuk-ları filmi izlenilmesi ve tavsiye edilmesi -özel-likle de yeni dönemin teknoloji bağımlısı, her is-tediğini kolayca elde edebilen çocuklara- izletil-mesi gereken bir filmdir diyebiliriz. Her dakika-sını gözleriniz dolu dolu izleyeceğinizi ve filmin her sahnesinde unutulan değerlerimizi hatırla-yacağınızı iddia ederim.

Page 48: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

CEM ARSLANkültür SANAT

İnsanlar bağımlılıklara karşı ortak paydada buluşmalı

Page 49: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim
Page 50: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

49

Başarılı, sivri dilli, haksız gördüğü olayı sonuna kadar eleştiren bir isim Cem Arslan. Tüm bunların yanın-da bağımlılıklarla mücadelesi de dikkate şayan. Gazoz Ağacı programı ise dillere destan. Bizler de programını yaptığı Best FM’de Cem Arslan’ı ziyaret ettik, bağımlı-lıkları bir de dergimiz için dillendirmesini istedik.

Page 51: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Ülkemizdeki medya sektörünün de geç geliş-mesi dolayısıyla çok zor şartlar altında rad-yoculuk hayatına başladınız. Bu süreç içeri-

sinde Cem Arslan’ı ve yaşadıklarını dinlemek isteriz…Radyoya başladığımda Türkiye’de aslında rad-yo diye bir şey yoktu. Daha doğrusu özel ya-yıncılık yoktu. TRT’nin yaptığı standart bir ya-yın vardı. Konuşma şekli belli olan, sınırla-rı belli olan, konuşma sınırları çizgisinden asla dışarı çıkılamayan bir klasik yayıncılık var-dı. RTÜK diye bir kurum da yoktu. Kütük diye bir şey vardı aslında; insanlar hoşlanmadığı za-man radyoyu basabiliyorlardı. Yayın yaptığınız zaman neyi söylemeniz, neyi söylememeniz ge-rektiğini hiç bilmiyordunuz. İnsanların hoşu-na gidilebilecek şeyleri deneme yanılma yönte-miyle bulmak zorunda kalıyorduk. Belki bizim gibi mesleğe ilk başlayanların uzun süre yayın-da olmasının ana sebeplerinden bir tanesi de budur. Sokaktaki vatandaşın bir radyo progra-mından veyahut da bir medya mensubundan neyi istediğini, neyi istemediğini çok net ola-rak öğrendik. Türkiye’de zor bir dönemde rad-yoculuğa başladık. Neden zor bir dönem? Çün-kü TRT gibi sınırları son derece kalın çizgilerle çizilmiş bir devlet yayıncılığından hiç sınırı ol-mayan, uçabildiğin kadar uçmakta özgür oldu-ğun bir yayıncılığa geçtik. Fazlası da zarar, azı da zarar. Orta karar oluşana kadar Türkiye baya bir yıl kaybetti medya anlamında. Türkiye’de özel medya bir 30 sene öncesinden başlasay-mış çok daha iyi olurmuş aslında. İşte bizler de oradan bugünlere kadar Allaha şükür alnımızın akıyla geldik. Kısa zamanda sevilen, popüler bir radyocu ve aynı za-manda televizyon programcısı oldunuz. Radyocu ol-manız hasebiyle sormak isterim; insanlarla bu denli güçlü bir iletişimi nasıl sağlıyorsunuz?Bir mutfak düşünün, son moda fırınınızın ol-ması, en moda mutfak cihazlarınızın olma-sı çok lezzetli bir yemek yapacağınızın anlamı-na gelmiyor. Evet, tabii ki diksiyon lazım, akı-cı bir Türkçe lazım, kelime dağarcığı lazım, bil-gi birikimi lazım. Ama tüm bunlara sahip ol-mak illa insanların çok beğendiği bir programı yapacaksınız anlamına gelmiyor. Çünkü han-gi bilgiyi ne zaman ve nerede kullanacağını-zı, hangi bilgiyi daha sonrasına saklayacağını-zı, hangi bilgiyi o anda tüketebileceğinizi, hangi bilgiyi espri ile destekleyebileceğinizi, hangi bil-giyi sadece bilgi olarak vereceğinizi bilmelisi-

niz. Bazı bilgiler vardır; o bilgiyi vatandaşa ve-receğiniz zaman o bilginin etrafını espriyle dol-durmamanız gerekir. Espri ile konuyu bulan-dırmamak lazım. Bazı konular var; konu olarak çok zayıf. O konunun ilgi çekecek hale gelmesi için biraz espri ile desteklenmesi gerekiyor. Ko-nularda o arzulanan lezzeti yakalamak için ne-rede, nasıl konuşacağınızı çok iyi bilmeniz la-zım. Bence bizim programın dinlenme oranı-nın iyi olması, insanlar tarafından tercih edili-yor olmasının ana sebeplerinden bir tanesi de bu. Ekibimizi de göz ardı etmemek lazım, ekibi-mizi de dikkatli seçiyoruz. Gazoz Ağacı’nda ben Cem Arslan olarak ön plandayım ama ekibimin de programın başarısında katkısı büyük.Sizi iyi bir programcı olmanızın yanı sıra bağımlılıkla-ra karşı verdiğiniz mücadeleniz ile de tanıyoruz… Ge-nel olarak sizin dünyanızda bağımlılığın tanımı nasıl?Sizin Temmuz sayınızda röportaj yaptığı-nız Zafer Ercan’la bu konu üzerinde çok ça-lıştık. Bağımlılık bir şeye bağlı olma durumu-dur. Bu her şey olabilir. Bir şeye bağlı olma du-rumu insanın özgürlüğünü kısıtlayan bir du-rumdur. Yaradan’ın yaşamımızı devam etme-miz için bize verdiği özellikler ve düşünce yapı-sı var. Şimdi buna sonradan kattığımız, onsuz yapamadığımız her şey bağımlılık oluyor. Ba-ğımlılık deyince insanların aklına ilk önce siga-ra, alkol veya narkotik maddelere olan bağım-

49

Sokaktaki vatandaşın bir radyo programından neyi isteyip, neyi istemediğini net olarak bilmemiz bizim gibi mesleğe ilk başlayan-ların uzun süre yayında ol-masını sağlamıştır.

SÖYLEŞI: SÜMEYYA OLCAY FOTOĞRAF: BETÜL OLCAY

Page 52: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

i

lılık geliyor. Günümüzde cep telefonu da, inter-net de bir bağımlılık. TV seyretmeden durama-mak da bir bağımlılık. Dizi bağımlılığı var. İn-sanların bir; sevdiği, takip ettiği dizi var; bir de yeni sezonda daha çekilmemiş, senaryosu bile olmayan ama insanların onları düşündüğü dizi-ler var. İnsanlar yaşamaktan neden bu kadar çok korkuyor, bunun araştırılması lazım. Sosyolog-lara, psikologlara burada büyük iş düşüyor. İn-sanlar yaşamaktan korkuyorlar. Sürekli ‘dizi ol-sun, internet olsun’ başına çekileyim diyorlar. Sanal hayata bağımlılık var. Dolayısıyla siz Yeşi-lay olarak, ben Cem Arslan olarak topluma sade-ce madde bağımlılığını değil, manevi konularda-ki bağımlılığın da altını eşeleyerek bilgi verme-miz gerekiyor. Teknolojinin gelişmesi bizleri daha çok bağımlılığa yönlendirdi diyebiliriz o halde… Peki, bağımlılığa düş-memizin, ortaya çıkan o boşluğun sebebi nedir?Bu konunun herkesçe bilinen bedava bir ceva-bı var; eğitim şart. Bu bence dünyanın en beda-va, hiçbir anlam içermeyen, insanların söyle-yecek bir şeyi bulamadığın-dan ortaya attığı saçma bir laf; eğitim şart. Birçok in-san var üniversite mezunu ama Türkiye’nin başkentini sor, neredeyse bilemeyecek-ler. Eğitim şart diyoruz, ama başımıza ne gelirse eğitimli-lerden geliyor. Eğitim almış-lardan ziyade o aldığı eğiti-mi kişi günlük hayatında ne kadar çok kullanıyor, bunun sorgulanması lazım. Yok-sa kuru kuruya okula kaydı-nı yaptıran, belirli imtihan-lardan notlar alıp, bir liseye, üniversiteye kaydını yaptıran bir sürü insan var aramızda. Ama onlarla oturup beş da-kika konuşamıyorsun. İn-sanların maddeye bulaşma-sının en büyük sebebi bir-birleriyle ortak payda bula-mamalarından kaynaklanı-

yor. İnsanların ortak paydada buluşabilmesi, ya-şamayı seçmesi için hareket etmesi gerekir. Or-tak payda bulamadıkları için yaşamayı seçemi-yorlar. Teknoloji ilerledikçe insanlar bireyselleş-tiler. Kişi ‘akıllı bir cep telefonum olsun, interne-tim olsun, yeterlidir bana.’ diyor. Bir köşeye çe-kiliyor, birine mesaj atıyor, birilerine yorum ya-pıyor. Bireyselleştiğimiz zaman maalesef bir so-nuca varamıyoruz. Kimse kimsenin gerçek duy-gularına sahip değil. Herkes herkesin sanal duy-gularına sahip. Şu anda sosyal medya sayesin-de toplum birbirinin bilgilerini sağıyor diyoruz ya; şimdi gir Twitter’a, gündemle alakalı bir sürü espri var, yorum var, fikir var. Biz de kendimizce zannediyoruz ki; Twitter, Facebook sayesinde in-sanların fikirlerini aldık, fikirlerini öğrendik, fi-kir verdik. Herkes herkesin fikrini öğreniyor di-yoruz. Hayır, herkes herkesin sanal fikrini öğre-niyor. Şimdi internette alıntı veya kendi üretimi olan birinin cümlesini okuduğunda kişiyi dört dörtlük sanıyorsun. O eşsiz yorumunu okudu-ğun adamla bir yerlerde tanıştığın zaman bu ne

biçim adam diyorsun.

İnsan ilişkilerimiz ilerlemiyor.

Genellikle flört dönemi iyi geçer de evlilik dönemi ne-den kötü gider? Çünkü flört döneminde insanlar sevgili-siyle geçireceği o iki üç saat için hazırlanırlar; parfüm, makyaj, giyim kuşam... Ko-nularını bile önceden hazır-layanları biliyorum. O 2-3 saat çok verimli geçer. İn-sanlar ben bu 3 saati çok iyi geçirebiliyorsam neden bir ömür boyu bu insanla bera-ber olmayım duygusuna ka-pılır. Ama 3 saat dışında ki-şide bir şey yoksa, en dolu hali o saatler ise, onun dışın-da boşsa kadın ya da erkek, işte o zaman ilişkiler durma noktasına geliyor. Hayat iliş-kisi de böyle bir şey. İnsanlar

Diksiyon, kelime dağarcığı, bilgi birikimi-ne sahip olmak illa insanların çok beğen-diği bir programı yapacaksınız anlamına gelmiyor. Samimiyet gerek.“

İnsanların bağım-lılıklara karşı ortak paydada buluş-ması ve yaşamayı seçmesi gerekir. 51

Page 53: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

i

kendini damıtıyor, damıtıyor; en son Facebook’a, Twitter’a bir şeyler yazıyor. Sen de zannediyor-sun ki bu cümlesi böyle olan adamın kendisi kim bilir nasıldır? Ama yatak yorgan hepsi o kadar-dır. İnsanlar kendilerini geliştirmiyor. Teknolo-ji her şeyi ayağımıza getirdiği için tembelleştik. İnsanlar artık bakkala gitmiyor. Ben evin en kü-çüğüydüm; ‘fırla şuradan ekmek al, fırla yoğurt al, gazete al’ modundaydım. Şu anda bir mail atı-yorsun markete, beş dakika sonra isteklerin ka-pında. Artık esnafın birbiriyle ilişkisi kalma-dı. Esnaf dediğin adam bir bilgi bankasıdır. Her alışverişe gelen beraberinde bir fikir bırakır, gi-der ona. Sen gittiğinde şunu nasıl yapacağız diye esnafa sorduğun zaman sana bilgi verir. Artık her şey sanal olduğu için bu şekil bir kültürümüz de kalmadı. İnsan ilişkilerimiz ilerlemiyor. İnsan ilişkileri ilerlemediği zamanlar da kimse kim-seyle dertleşemiyor. İnsanlar bireyselleştiği za-man da bir maddeye bağımlılık artıyor. Bireysel-leştikleri zaman da o ihtiyaç duydukları coşku-yu maddeden bulabileceklerine inanıyorlar. As-lında dayanak noktası arıyorlar. Mademki yalnı-zım, biraz takılayım, içeyim gibi durumlar orta-ya çıkıyor. Radyo programınızda nasıl bir mücadele veriyorsunuz, dinleyenlerinizi nasıl ve ne yönde bilinçlendiriyorsunuz? İnsanları aslında bilinçlendirmeyerek bilinçlendi-riyorum. Ben insanları sigarayı bırak, şöyle böyle zararları vardır demiyorum. Bazı insanlar var, ge-liyorlar bana; sigarayı çok seviyorum ama bırak-

mam lazım, sen bana yardımcı ol, bırakayım di-yorlar. Ben öyle bir insanla vakit kaybetmiyorum, uğraşmıyorum. Çünkü onun bırakacağı yok, sa-dece kendi kendine çıkış yolları ararken, kendi kendine saçmalıyor o kişi. Askerden, arkadaş çev-remden alıştım diyenin de samimiyetine inanmı-yorum. Kimse kusura bakmasın. Çünkü Allah bizi iradesiz yaratmamış. Hepimizde bir beyin var. Eli-mize ne verilirse onu ağzımıza sokmanın bir ma-nası yok. Okullara eğitim için gidiyoruz, narko-tik maddelerin zararlarını anlatıyoruz. Eleştiren-ler oluyor, ‘okul önünde satıyorlar ama’ diyorlar. Yahu satıyor olabilirler, sen satılan her şeyi almak zorunda mısın? Bu topyekûn bir mücadele. Yeşi-lay da işini yapacak, Cem Arslan da işini yapacak, narkotik şube de, aileler de işini yapacak. Çün-kü ortada büyük bir yara var. Bu yarayı öyle tek bir hapla, tek bir tedaviyle çözemeyiz. Ortadaki yara büyükse ameliyat da lazım, ilaçlar da lazım. Biz-ler de radyoda dinleyicileri bilinçlendirmeye çalı-şıyoruz. Dinleyicilerden gelen tepkiler nasıl? Mücadelenizin neti-celerini alabiliyor musunuz?İnsanların maddeye başlama şekilleri, madde kul-lanma sebepleri o kadar değişik ki bizim insanla-rı maddeden kurtarmak gibi tek bir amacımız var, ama sebepler çok değişik olunca yöntemler de ha-liyle değişiklik gösteriyor. Kimiyle birebir görüşü-yoruz, kimiyle rumuzlarıyla görüşüyoruz, kimiyle açık açık görüşüyoruz. Radyodan da değil; bizzat buraya kendilerini davet ederek ya da kişiyi ziya-51

Page 54: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

ret ederek de görüşmelerimizi yapıyoruz. Yön-temler çok değişik. Bir şekilde narkotik madde-ye alışmış kişi, ama kendi sosyal hayatının bu konudan etkilenmesini istemiyor. Ailesinin bil-mesini istemiyor ama maddeden de kurtulmak istiyor. Bu şekildeki kişileri de ifşa etmemek ge-rekiyor. İnsana bizzat dokunmak gerekiyor. Bi-zim görevimiz o insana önem verdiğimizin, ya-yını, o kadar işi bırakıp kendisinin yanına gel-diğimizin duygusunu yaşatmamız gerekiyor. O insan da bu kadar kişi benim iyileşmem, sağ-lıklı bir hayata kavuşmam için mücadele edi-yorsa, biraz ben de üze-rime düşeni yapayım de-mesi gerekiyor.

“Hiç Bitmeyen Kampanya”

‘Hiç Bitmeyen Kam-panya’ diye uygulama-mız var. Bunda da in-sanlar bizi arıyorlar; si-gara, alkollü içecek, narkotik, aile içi şiddet, kumar gibi durumla-rı varsa canlı yayında bırakmak için namu-sunun, şerefinin üzerine söz veriyorlar. Ne-redeyse yayın hayatımız başladığından beri yapıyoruz bunu. Adı zaten ‘Hiç Bitmeyen Kampanya’. Ama burada genellikle sigara konusunda başarımız var. Alkol ya da nar-kotik madde tüketenler genellikle bu kam-panya için bağlanıp canlı yayında ‘ben es-rar içiyorum, bırakıyorum’ demiyor. Sigarayı çok bırakan var. Çünkü insanlar yayına bağ-lanıp sigarayı bıraktığını söylemesini omuz-larına takılmış bir rütbe olarak görüyorlar. Ama narkotik madde bağımlısı olduğunu ya da alkolik iken bırakmak istediğini yayında söylemesini kişi kendisinde bir rütbe kaybı olarak görüyor. Sigara yasağıyla ülkemiz dünyaya örnek ülke olarak gösterilmekte. İlerleyen dönemde yürürlüğe girecek olan alkol yasasıyla da alkolün reklam ve satışların-

da belirli düzenlemeler getirilecek. Atılan bu adımları önleyici tedbirler açısından nasıl değerlendirirsiniz? Benim bu tür konularda en korktuğum nok-ta bu onurlu mücadelenin içine siyasetin ka-rışması. Bu konuda dünyaya örnek olacak adımları atıyoruz. Sadece Türk vatandaşla-rına yönelik hizmetimiz yok, herkesi kapsa-yacak çalışmalar yapıyoruz. En son Eminö-nü Meydanı’ndaki etkinliğinizde yer almış-tım. O etkinliğe yabancı turistler de geliyor-du. Bizler de dilimizin döndüğü kadar bura-da ne yaptığımızı anlatıyorduk. Broşür alıp

gidiyorlardı. Anlattıklarımız ne kadar etkili oldu bilemeyiz ama belki de bir turist bizim anlat-tıklarımızdan etkilenip sigara-yı, alkolü bırakmaya karar ver-di. Yeşilay’ın yaptığı hamleler-le Yeşilay’ı evrenselleştirebi-liriz. Bizim mücadelemiz tüm insanlık için. İnsanların ideo-lojileri ne olursa olsun hayatla-rı rezil eden madde kullanımı partiler üstü, siyaset üstü bir mesele. Ben yasakçı zihniyete

hayatım boyunca karşı çıktım. Yasaklar her zaman için insanlara daha cazip gelmiştir. İnsanlar yasak konulduğu zaman onu aşmak için mücadele ettiğinde savaşı kazanmış bir komutan havasına girmektedir.

“Hedeflerimiz sanal olmamalı”

İnsanlara yasak koyduğunuz zaman aslın-da fark ettirmeden bir hedef de koyuyorsunuz. Koyulan her bir hedef sanal bir hedeftir. Çün-kü insanlar o sanal hedefi yok ederek kendi sosyal çevresinde bir kazanç sağlamaya çalış-tıklarını zannediyorlar. Maddeyle mücadelede insanlarla konuşarak, onlara doğruları anla-tarak, onları ikna ederek ve bıkmadan, usan-madan, hoşgörüyle bu maddelerin hem ken-di bedenlerine hem de ülkeye zarar verdiği-ni izah ederek başa çıkabilirsiniz. Böylesi bir mücadelenin devlet politikası haline getiril-

Yaradan’ın yaşamımızı devam etmemiz için bize verdiği özellik-ler ve düşünce yapısı var. Buna

sonradan kendi irademizle kattığımız, onsuz yapamadığımız her şey bağımlılık oluyor.“

53

Page 55: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

mesinin bir yandan mutluluğunu yaşıyo-rum; bir yandan da endişesini… Endişe-si de olaya siyasi boyutta bakılmasından kaynaklanıyor. Siyaset işin için girdiğin-de ister istemez şöyle bir olgu oluşuyor; mücadeleye destek veren bizdendir, des-tek vermeyen bizden değildir. Bu konu-nun insanları ötekileştirme mekanizma-sı olarak kullanılması en büyük sosyal çekincem. Yeşilay’ın bu konuda çok ti-tiz davrandığını biliyorum ve bu konuda Yeşilay’ı tebrik ediyorum.

“Bağımlılık topyekûn mücadele edilmesi zorunlu olan bir alan”

Sigara yasağını bizler de yayında ayak-ta alkışlıyoruz, bu gelişmeden büyük bir heyecan yaşıyoruz. Fakat ben sokağa çık-tığımda bu kuralın karşılığını görmeyin-ce de üzülüyorum. Bugün çıkalım İstik-lal Caddesi’ndeki mekânlara; restoran-larda, kafelerde sigara gayet rahat içiliyor. Üstelik ‘Burada sigara içmek yasaktır.’ ta-belası da asılı. Sigara yasağını koyuyor-sunuz ama uygulamada sıkıntı varsa? İş-letmecilere hiç bilmiyormuş gibi soruyo-rum; burada sigara içmek yasak değil mi, içiyor herkes diyorum. İşletmecinin ceva-bı: ‘Bir sakal atıyoruz gelen zabıtaya, içi-riyoruz burada sigarayı.’. İnsan bunları duyduğu zaman çok üzülüyor. Ben bun-ları duyuyorum diye mücadeleden vaz-geçecek yapıda bir insan değilim ama in-san istiyor ki herkes işin ucundan tutsun. Çünkü bu ne tek başına Yeşilay’ın, ne tek başıma benim, ne de tek başına Başbaka-nımızın üstesinden geleceği bir konu. Bu yediden yetmiş yediye herkesin ucundan tutması gereken bir konu. Herkes göre-vini yaptığı zaman tümevarıma ulaşabi-liriz. Devletin bu konuda attığı adımları, çıkardığı kanunları olumlu buluyorum; kanunu çıkarttıktan sonra takipçisi ol-mamasını da son derece eleştiriyorum.

Bizim görevimiz toplumu kaynaş-tırmak. Sağlıklı, eğlenceli ve maneviya-tı yüksek bir toplum oluşturmaya çalışır-ken toplumun kutuplaşmasına ön ayak olamayız. Toplumun kutuplaşmasına ne-den olan baş unsur insanı ötekileştirmek. Bizler bu onurlu mücadeleyi devam et-tirirken insanların hassas noktalarını da dikkate almamız gerekiyor, onlara anla-yış göstermemiz gerekiyor. Elimden gel-diği, ömrüm yettiği kadar insan hayatını karartan bağımlılıklar ve bağımlılık ya-pıcı maddelerle mücadele edeceğim.53

Page 56: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

kültür TANITIM

OSMANIYEKALELER ŞEHRİ

Page 57: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Osmaniye, Çukurova’ya has zen-gin tarım toprakları ve geniş or-manları olan şirin bir ildir.Çuku-

rova ilk çağlardan itibaren çeşitli uygar-lıklara (Hitit, Pers, Roma) beşiklik yap-mıştır. Coğrafi ve stratejik konumu iti-bariyle yerleşmeye fazlasıyla müsait olan Osmaniye Doğu Anadolu’nun da giriş ka-pısı durumundadır.Aynı zamanda Osma-niye, Ortadoğu ülkeleri ile bağlantı sağla-yan yol üzerindedir. İpek ticaret yolunun da bu bölgeden geçmesi de bölgenin öne-mini önemli ölçüde artırmıştır. Tarihi: Osmaniye coğrafyası ilk çağlar-dan bu yana birçok medeniyete ev sa-hipliği yapmıştır. Bu durum da şehirde güçlü bir tarihi ve kültürel mirasın var olmasına sebep olmuştur. Türkiye’nin tek açık hava müzesi olan Karatepe/As-lantaş Açık Hava Müzesi ile Roma, Bi-zans ve Türk Kültürünün bir arada gö-rülebildiği Alacami il sınırları içindedir. Bunların yanı sıra Romalılar, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılarca kullanı-lan ancak bu devletlerden çok daha eski tarihlerde inşa edilmişToprakkale’nin Osmaniye’nin sınırları içerisinde yer al-ması, ilin kültürel mirasına önemli katkı sağlamaktadır. “Kaleler Şehri” olarak da adlandırılan Osmaniye’de bugün itiba-riyle tespit edilebilen 25 kale mevcuttur.Tarihi ve Turistik Yerleri: Aşılı Kalesi, Çem Kalesi, Çardak Kalesi, Bahçe Kalesi, Kas-tabala antic kenti, Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi, Karatepe-Aslantaş Milli Parkı, Kadirli Alacami, Yöre Mutfağı: Yöre mutfağının en önem-li malzemesi bulgurdur. Bu bakımdan yö-resel yemeklerin çoğu bulgur ile yapıl-maktadır; içli köfte, mercimek köftesi, ekşili köfte, çiğ köfte, kısır, sarmaiçi, bul-gur pilavı, çiccice (domatesli pilav), mer-cimekli bulgur pilavı, batırık gibi... Os-maniye mutfağında et oldukça önemli bir yere sahiptir. Kebabın her çeşidine ve etli yemeklerin çoğuna lokantalarında da sıkça rastlanır. Kebabın yanında da özel-likle şalgam suyu tüketilmektedir. Osma-niye mutfağı özellikle Adana, Hatay ve Gaziantep mutfağından izler taşır.

Karatepe KilimleriDünyaca ünlü kilimlerin dokunduğu Karatepe-Kızyusuflu, köyü Kadirli’ye 20 km. uzaklıktadır. Doğal boya atölye-si, dört boya fırını,25 yataklı sosyal te-sisi bulunan kooperatifle kilimler ta-mamen doğal yün ve doğal kök boya-dan, Anadolu Türk obalarının yüzyıl-lardır dokuduğu özgün motif ve renk-ler esas alınarak dokumaktadır. Yur-tiçi ve yurtdışında birçok şehirde ser-gilenen kilimler büyük ilgi görmekte-dir. Kök boya ile boyanan yünlerden ya-pılan Karatepe kilimleri, dünyaca ünlü olup yurt dışına ihraç edilmektedir.

ÖZGE ÇALIŞTIR

Page 58: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

SPOR

GOLF

Page 59: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Golf, doğada özel olarak yapılmış bir saha-da golf sopaları ve küçük sert bir topla oy-nanan bir oyundur. İki veya daha çok kişiyle

oynanır. Farklı niteliklere sahip sopalar yardımıyla, özel olarak hazırlanmış sert ve küçük topları delik-lere sokmak suretiyle oynanan bir spordur. Oyunun amacı topu en az atışla deliklere sokmaktır. Sahanın belirlenmiş 18 parkurunu (çukurunu) golf topuna en az vuruş yaparak tamamlamaktır.

GENEL BİLGİLER

Toplar: Bugünkü golf topunun adı “gutta-pecha-gutty”dur. 1800’lü yıllarda James Patterson’un Malezya’ya bir ziyareti sırasında keşfettiği, Doğu Asya’daki Sapodila ağacının kurutulmuş özsu-yundan elde edilen plastiğe benzer bir maddeden yapılır. Daha önceki yüzyıllarda içi tüy dolu dışı deriden yapılan toplar kullanılırdı. Golf topu, çok sert bir toptur, buna karşın çok da esnek bir ya-pısı vardır. Golf toplarının üzerlerindeki girinti-ler daha uzağa gidebilmesini sağlar, bunlar bir-birine benzer gibi görünseler de, üzerlerindeki noktacık sayıları 350 ile 500 arasında değişir ve hepsi birbirinden farklıdır. Sopalar: Altı çeşittir. Tahta başlı golf sopalarına “Wood” sopası denir. Uzun vuruşlarda kullanılır. 160 metreden daha fazla mesafelerde tercih edilir. Wood türü golf sopalarından daha büyük açılı olanlar “Utility”olarak adlandırılır. Eğer golf’e yeni başladıy-sanız; “Driver” sopalar tam ihtiyacınız olan sopa tü-rüdür. Zira, bir çeşit Wood türü olsalar da sopaların yüzünde, vuruşun ne kadar yükseleceğini ve uza-ğa gideceğini tayin edebilen, 7 ila 12 derecelik bir açı vardır. Bu da size rehberlik eder.

Golf topunu çukura sokmak için yapılan vuruş-larda kullanılan “Putter” sopası, titanyum ya da me-tal başlıdır. Vuruş tarzına göre farklılık gösterir. Iron

SALIHA BÜŞRA SELMAN AHMET KAYNAR

GOLF

Page 60: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

türü demir başlı golf sopaların özel bir ver-siyonu olan “Wedge”; En yaygın olanı green’e doğru yapılan yüksek yaklaşma vuruşunu, (Pitching Wedge) yaparken kullanılan 48 de-rece eğimli olanıdır. Dereceler (52, 56, 60 64) arttıkça golf sopalarının boyutları da artar. 180 metreden daha yakın mesafelere vuruş yapılırken kullanılan golf sopalarına “Iron” sopaları denir. Iron türü golf sopaları 3’ten 9’a kadar sınıflandırılır. Green’e ne kadar uzaktan vuruş yapılacağına bağlı olarak, kulanılacak golf sopasının numarası belirlenir. Mesafe ya-kınlaştıkça, golf sopasının numarası büyür.

GOLF KURALLARI

Golf sporcusunun rakibi diğer golfçülerdir. Ancak saha zorlayıcı olduğundan rakip olarak “golf sahasının kendisi” görülür. Buradan yola çıkarak profesyonel golf, sportmenliğe değer verenlerin kabul edildiği, centilmen olmayan-larınsa barınamadığı bir dünya olarak geliş-miştir. Golf, iki ana prensip üzerine inşa edilen kurallar üzerinde durmaktadır: Oyuncuya ve sahaya saygı. Bu prensiplere sıkı sıkıya bağ-lı hareket edilmesi sayesinde bu spor bu kadar yaygınlaşmış ve sevilmiştir. Golfün geçer ak-çesi “saygı” dır.Oyuna başlamadan önce

Skor kartı veya ilan panosu üzerindeki Yerel

Kurallar okunmalıdır. Topunuz üzerine bir teşhis işareti koymalısı-

nız. Birçok oyuncu aynı marka veya model top ile oynadığından, Topunuzu teşhis edememeniz olasıdır. Bu durumunda top kayıp sayılır.

Sopalarınızı sayın. Çünkü, En fazla 14 sopa ile oynayabilirsiniz.Oyun esnasında

Oyundaki partneriniz veya caddie’niz hari-cinde kimseye danışmayın veya tavsiyede bu-lunmayın. Kurallar ile engellerin ve bayrak di-reğini vb. Yerleri ve uzaklıkları hakkında soru sorabilirsiniz.

Bir çukurun oynanması esnasında talim vu-ruşları yapmayın.Oyun sonunda

Maç oyununda, maç sonucunun ilan edilme-sini sağlayın.

Vuruş sayısı oyununda, skor kartınızın düz-gün olarak yazılmasını ve en kısa zamanda tes-lim edilmesini sağlayın.Not: Golf ile ilgili çok fazla kural var, ancak bir parmak balı ağzınıza çalmanın rahatlığı ile geri kalan kuralları sizlerin merak duygunuza hava-le ediyoruz

OYUN

Golf çim saha üzerinde oynanan bir spordur.Oyuna katılan her oyuncu sırayla başlangıç vuruşlarını yaparlar. Sahanın çukura kadar olan bölümünde fair-way adı verilen sahanın esas oyun alanına topu atmak amaçlanır. Bu alan diğer alanlara göre daha düzgün ve kısa kesilmiş çimlerden oluşur ve yaklaşık 30 ila 90 metre genişliğinde olabilir; vuruş yapmaya daha elverişlidir. Marifet topu sahanın düz-gün çimli alanlarına atabilmektir.

Bu alanın iki yanında ‘rough’ (kaba çim) adı verilen bölge yer alır. Bu bölgede uzun

otlar, çalılıklar, ağaçlar veya kumlu, top-raklı bölgeler yer alabilir. Buralardan golfçünün vuruş yapabilmesi için özel teknikler gereklidir. Doğal olarak bu tür engellerin olmadığı sahalarda ya-pay engeller golf sahası mimarı tara-fından sahaya yerleştirilebilir; kum havuzları, küçük göller vs. Oyuncu-lar isabetli atışlarla green adı verilen, bayrak direğiyle özel olarak işaretlen-miş çukura topu atmayı hedeflerler. En az vuruşla topu çukura atabilmek

oyunun amacıdır. Oyun 18 parkurda tamamlandıktan sonra biter. En az vu-

ruşu yapan oyuncu kazanır. 59

Page 61: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

TARİHİ

Golf oyunun başlangıcına yönelik bir-çok farklı görüş yer almaktadır. Bir gö-rüşe göre,Çin’de 1368-1644 yıları ara-sında, Ming Hanedanlığı sırasında yü-rürken bir değnek ile topa vurularak oynanan oyun diye tanımlanan chui-wan adlı oyun, golfün esas çıkış nokta-sıdır. Chuiwan’ın daha sonra Orta Çağ-da tüccarlar tarafından Avrupa’ya yayıl-dığına inanılmaktadır. Benimsenen diğer bir görüşe göre, golf, Romalılar ın MÖ 1. yüzyıl süresince Avrupa’da fethettiği ül-kelerde modern bir oyun olarak, uygarlı-ğın gelişimi sonucu ortaya çıkmıştır. Ro-malılar, Sezar’ın hükümdarlığı sırasında, sopa şeklindeki dallarla tüy-dolu toplara vurularak oynanan, golfe benzeyen pa-ganica adında bir oyun oynarlardı. Çeşitli Avrupalı ülkelerinde, İngiltere’de cambu-ca, Fransa’da jeu de mail ve Hollanda’da het kolven diye adlandırılan, paganicaya benzeyen oyunlar vardı.

1457’de, İskoçya’da golf oynamak ya-saklandı; çünkü savunmada çok önem-li bir yere sahip okçulukla karıştılıyordu. Buna rağmen İskoçlar, parlamento ve ki-lisenin karşı çıkışlarına direnerek links

denilen deniz kenarında, kıyı şeridine ya-kın yerlerde oynamaya devam ettiler. İs-koçya, 16. yüzyılın erken dönemlerin-de kullanılan, en eski golf sahalarından, St.Andrews un anavatanıdır. Golf, 17. yüz-yılda, İskoçya da IV. James’in, İngiltere’de ise I. James’in golf sporuna olan ilgilerin-den dolayı, tam olarak yerleşmiştir.

Golfün beşiği olan St. Andrews’da 1754 yılında Royal ve Ancient Golf Kulüple-ri kurulmuştur. Bugün Türkiye’de 40’ı aş-kın golf kulübü bulunmaktadır.. İlk golf kulübümüz ise İstanbul Golf Kulübüdür. Avrupa’nın en eski dördüncü golf kulübü olan bu kuruluş, 1895 yılında “Costanti-napole Golf Club” adı altında Okmeydanı civarında kurulmuştur.

Yazar Notu : Şimdiye kadar onlarca sporu denemiş biriyim. Yakın çevremde bir çok farklı daldan sporcu bulunmak-ta. Ancak ne gariptir ki, Golf sporuyla uğraşan hiç kimseye rastlamadım, rast-layamadım. Sanırım yeteri kadar seçkin biri değilim… Ne diyelim, belki bir gün bizde kesilen hektarlarca ormanın tadı-na bakma fırsatına ermiş oluruz da seç-kinleşiriz. O güne kadar ancak ataride veya bilgisayarda golf oynayabiliriz.59

Page 62: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Çengelköy Mah. Meserret Sok. No:20 34680 Üsküdar / İstanbul

Telefon: +90 216 557 80 35Faks: +90 216 557 80 36

E-posta: [email protected]

SekanS yapım-organİzaSyon

feStİvaller

görüntü, SeS ve ışık ekİpmanları

kurulumları kİralanmaSı

eğİtİm ve kongreler

açılış ve toplantılar

özel projeler

Page 63: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Çengelköy Mah. Meserret Sok. No:20 34680 Üsküdar / İstanbul

Telefon: +90 216 557 80 35Faks: +90 216 557 80 36

E-posta: [email protected]

SekanS yapım-organİzaSyon

feStİvaller

görüntü, SeS ve ışık ekİpmanları

kurulumları kİralanmaSı

eğİtİm ve kongreler

açılış ve toplantılar

özel projeler

Page 64: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Ve mafsallarının hareketi çocukta birçok ihtisasat tevlit eder

Ruhiyatçıların ekserisinin bugün kabu-lüne göre çocuğun neşv ü nema akıl ve ahlakiyesi nokta-i nazarından altı ve-

yahut yedi yaşına kadar olan zamanı en mü-himdir. Mektebin ve verasetin çocuğun ahla-kiyatı üzerindeki tesiratının nisbeten tali oldu-ğu günden güne anlaşılmaktadır. Çocuğun ah-lakı üzerinde en ziyade faal olan ilk seneler zar-fındaki muhit tesiridir. Demek oluyor ki en mü-him amil ailelerdir. Zira bu yaşları çocuk tama-mıyla aile muhitinde geçirir. Çocuğa iyi terbiye verebilmek için çocuk halet-i ruhiyesini iyi bil-mek lazımdır. Çocuk kabil-i telkindir. Daha doğ-rusu kabiliyet-i telkiniyye çocukta derece-i kus-vadadır. Bunun için çocuğun dimağı mütema-di surette etrafındakilerin telkinatı ile meşbu-dur. Hiçbir tecrübey-i zatiyesi olmadığı için dai-ma etrafındakilerin fikrini alır bununla beraber çok mağrurdur, çocuk kibirlidir. Bulunduğu ma-halde nazar-ı dikkatini celp etmek herkesi ken-disiyle meşgul etmek ister. Bineanaleyh çocu-ğun bu halet-i ruhiyesi iyi bilinirse çocuğa iste-diğimiz veçh-i istikameti verebiliriz. Umumiyet-le zannettiğimizden pek küçük yaşlarda düşün-meye başlar. Bunun için çocuğun suallerine ma-kul cevaplar vermeli, hasılı çocuğu düşünmeye sevk etmelidir. Terbiye-i tenasülüye hususunda-ki muhtelif münakaşa teması etmeden diyebili-riz ki; bugün en son müellifler, yaşı her ne olursa olsun açıkça bir tarzda çocuğa her şeyi anlatma-ya muvaffık bulmaktadırlar.

Ailelerin harimine kadar nüfuz ederek ço-cuk üzerinde icray-ı tesir oldukça müşkül-dür. Fakat hiç değilse mektep çağında çocuğun halet-i ruhiyesini tetkik etmeyi bilelim. Akşam-ları güya müştehi aparetif namı verilen, hak-kında iştihayı kapatmaktan başka birçok ma-zarratları olan bir iki kadeh likör mahmurluğu esnasında rahm-ı madere düşen çocuk her hal-de mutavassıt bir kabiliyet-i bedeniye ve ruhi-

yeden çok aşağı olacaktır. Veladetini müteakip ilk altı veya yedi seneyi sarhoş muhitinde geçi-recektir. Böyle bir çocuk mektebe gittiği zaman mektebin muhiti ile çocuk arasında anlaşıla-mazlık tahassül edecektir.

Zira mektep programları mutavassıt ka-biliyette çocuklara göre tanzim olunmuştur. Melekat-i zekaiyeleri dun olan çocuklar takrirle-ri, kitapları anlayamayacak ve aynı zamanda ça-lışma kaabiliyeti de noksan olduğu için vazifele-rini de ihzar edemeyecektir. İşte bu gibi çocuk-lar, halet-i ruhiyeleri bilinemediği için tembel, haylaz... vs. nazarıyla bakılarak muhtelif tarzlar-da tecziye edilecek bu gibi talabenin diğerleriy-le beraber aynı sınıfta bulunması katiyen tecviz olunmayacak ahvaldendir. Bunlar için her hal-de sınıf-ı mahsuslar hiç değilse birkaç mektep çocukları bir araya getirilerek ayrıca bir mektep küşadı derece-i vücubdadır. Müşahede ve tetkik ile anlaşılmıştır ki tevakkuf neşv ü nemay-ı aklı bütün melekat-ı zekaiyeyi her zaman hepsini aynı surette rahnedar etmiyor. Ekseriyetle bazı melekelerin hal-i tabiide bazen ise hal-i tabiiden daha fazla kudrette olduğu görülüyor.

Mesela en basit hesapları yapmaya muktedir olamayan bir çocuğun musikiye karşı fevkalade bir kabiliyeti oluyor. Veyahut el işlerine münhe-mik oluyor. İyi ayakkabı, elbise imal edebiliyor. Artık bu çocuğa umumi ders programı mucibin-ce saatlerce mesela tarih dersi anlatmakta mana var mıdır? Çünkü anlamıyor, anlamıyor. İşte bunlara mütehassıs muallimlerin nezareti altın-da kabiliyetleri anlaşıldıktan sonra hayatta ken-dilerine vech-i istikamet gösterilse bugün bece-riksiz, kabiliyetsiz, tembel, budala… vs. namlar ile yad ettiğimiz şahsiyetler meydana çıkmaz, fakat yerlerine basit düşünceli olmakla beraber işgü-zar şahsiyetler yetişebiliyor.

Doktor Cevad N. Zekai12 Mart 1341/ 12 Mart 1925, C.1, No: 4, s.27

Ç E V İ R İ A R I F Ç I F Ç I

Hilal-i Ahdar62

Page 65: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim
Page 66: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

Uzaklarda gönül makamından bir ezan sesi... Saçlarımızı ok-şuyor sabahın eli. İnsan, düş-memek için en çok yaralarına tutunmalı. Ve susuzlukta te-celli eden teselli, suyun ta ken-disi. Gökhan Özcan

Hayal kurmak belki de dün-yanın en politik, en isyankâr, en devrimci kalkışmasıdır. Çünkü hayal kurmak, insa-nın kendisiyle beraber tüm toplumun ve dünyanın da halihazırda süregiden duru-mundan hoşnut olmadığı-nı, başka türlü bir hayat ar-zuladığını ve başka türlü bir hayat için mücadele ettiğini gösterir. K. Murat Güney

Anılmaya değer bir hayat sürmek ve erdemli bir insan olmak, bize çeşitli vesileler-le dayatılan ‘herkes’ ya da ‘hiç kimse’ olmayı bilinçli bir şe-kilde reddetmekle başlar. Ali Değirmenci

Aşırı okuma bizi daha zeki kılmaz. Bazı insanlar kitap-ları basitçe yutarlar! On-lar bunu yaparken ‘sindir-mek’, okunanı işlemek, haz-metmek ve anlamak için ge-rekli olan zorunlu düşünce fâsılalarına riayet etmezler. Aliya İzzetbegoviç

Mümkünün son sınırlarına, imkânsızı elde etmek için ça-balayanlar ulaşabilir ancak. Gerçekleşmiş imkânlar, zor-lanmış imkânsızlıkların so-nucudur. Karl Liebknecht

ALINTILAR64

Page 67: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim
Page 68: Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim