64

Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Citation preview

Page 1: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi
Page 2: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi
Page 3: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

KURUCUSUOrd. Prof. Dr. Mazhar Osman UzmanDerginin Tesisi:1925TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİGenel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜSümeyya Olcay [email protected]

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAv. Osman Baturhan Dursun

çALIŞMA GRUBUBetül OlcayMeryem OlcayMurat KaracaAhmet KaynarSaliha Büşra SelmanMuhammet CelepOnur UlukuzBetül KoyuncuEsra ÖnalRabia KoyuncuHalil Kökcü

REKLAM PROjE KOORDİNATÖRÜ Sekans YapımŞakir Sarı[email protected]

0216 557 8035www.sekans.com

REKLAM KOORDİNASYONUfuk YıldızSedat Azizoğlu0216 505 0410

DERGİ ABONE-DAğITIM Nazlı Sarı0216 557 [email protected]

YEŞİLAY TANITIM VE ORGANİZASYONFerdinaz Koyuncu

YAYIN KURULUProf. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim Yanık, Dr. Ahmet Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut, Dr. M.Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifçi

İDARE YERİSepetçiler Kasrı Yeşilay Kültür Merkezi Kennedy Cad. Sarayburnu, Eminönü–Fatih / İSTANBULT (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63

GRAFİK TASARIM Sekans Yapım

BASKI Ömür Matbaacılık AŞ

YAYIN TÜRÜSüreli ISSN 1330-3950

Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TLYurdışı Abonelik, Yıllık 120 TLHesap BilgileriBankasya Üsküdar ŞubesiŞube Kodu:58 Hesap No:467557IBAN TR300020800058004675570019Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.

Page 4: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

YRD. DOÇ. DR. ITIR TARI CÖMERT:Terapinin birinci hedefi bırakmış bağımlılar için relapsiönlemektir. Bırakmaya çalışan bağımlılar için kullanımı azaltmadır.

26

DEğERlER EğiTiMi14ÇOCuğuMuzu MADDE BAğIMlIlIğInDAn nAsIl kORuYABiliRiz?11

ÇEviRi: BAğIMlIlIklA MüCADElEDE OkullARIn ROlü18

Page 5: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

iDRAR YOllARI EnfEksiYOnlARI kADInlARDA DAhA ÇOk gÖRülüYOR40AYIn filMi: 127 sAATkEnDiMizlE MüCADElEnin hikâYEsi…51

OkulDA ÇOCuklARA kARAR vERME vE AklI kullAnMA BECERilERi kAzAnDIRIlMAlIDIR.34

SAVAŞ YILMAZ: YEŞİLAY OLARAK EN ÖNCELİKLİ HEDEFİMİZ; İNSANLARI BAğIMLILIK KONUSUNDA BİLİNÇLENDİRME

54 EngEl TAnIMAYAn sPOR:

PARALİMPİK OYUNLAR

AYŞEN GÜRCAN

20

Page 6: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Türkiye’nin temel meselelerinin başında eği-tim geliyor. Türkiye’de meydana gelen herhan-gi bir aksaklık eninde sonunda eğitim mesele-sine gelip dayanıyor ve taraflar bir şekilde me-selenin eğitimle alakalı olduğunu ifade ve iti-rafla işin içinden sıyrılıyorlar. Son zamanlar-da sıkça duyduğumuz “insan kalitesi”, “yetiş-miş insan” gibi şikâyet mevzuları hep aynı sar-mala dolanıyor. Sonunda milletçe aynı şeyden şikâyet ediyoruz: “Yetişmiş insanımız yok” ya da “insan yetiştirmeyi bilmiyoruz”…insan yetiştirmeden kastımız aslında terbiye ve eğitim. Bundan da hedeflenen, memleketin ge-leceğine sahip çıkacak ve Türkiye’de belli bir “in-san kalitesi”ni tutturacak nesil yetiştirmek ve buna bir süreklilik kazandırmak. Çünkü uzun va-deli her düşünce ve planın gelip dayandığı yer ye-tişmiş insan. Bu sürece etki eden birçok faktö-rün olduğunu hepimiz biliyoruz. hatta bu süre-cin bir noktada değişmez ve değiştirilemezlerini kabul edip bunlar üzerinden çözüm arıyoruz. Ço-cuklara belli bir beceri kazandırmak için verilen oyun hamuru gibi elimize gelen bu nesli belli bir şekle sokma konusunda çaba sarf ediyoruz. fa-kat bu uğraş esnasında sağdan soldan farklı eller bu sürece müdahil oluyor.

“Bağımlılık” bu eğitim sürecinde uğraşılma-sı gereken temel meselelerden biri. Ama eğitimin ana meselesi değil. Ana meseleyi doğrudan etki-leyen bir engel. Eğitimin sadece tek bir elden çık-ma gibi bir lüksü yok. Birçok farklı aktörün dahil olduğu bu süreçten sağlıklı neticeler elde etmek ancak bu aktörlerin katkısıyla mümkün olacak-tır. O yüzden bu aktörleri tek tek ele almak ve so-rumluluk alanlarını belirlemek, negatif etkilerini en aza indirmek için bir çaba içine girmek ya da iş-birliğine gitmek önceliğimiz olmalıdır. Aile başta olmak üzere, okul, çevre, medya ve devlet organ-ları bu etkinin en önemli belirleyicileridir. haddiza-tında bu kurumların kendi içlerinde ve kendi mis-yonlarında meydana gelen değişiklikler ve bozuk-

luklar, bırakın bunların bağımlılıkla mücadele et-mesini, aksine bunları mücadele edilmesi gereken aktörlere dönüştürüyor.

Mesela aile kurumunun terbiye ve eğitim-deki rolünü konuşmak yerine, aile kurumundaki aksaklıklardan doğan problemlerin, bağımlılığın ana nedeni haline geldiği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyoruz. klasik aile kurumumuzun ve aile içi ilişkilerimizin bağımlılık dahil birçok prob-lemi ortaya çıkmadan çözmüş olduğunu psiko-loglarımız, psikiyatristlerimiz ve sosyologla-rımız dile getirmektedirler. Şimdi ise; ar-tan boşanma oranları, aile içi iletişimin zayıflaması, aile içi geçimsizlik, değer üreten mekanizmaların felce uğraması, bireyselliği kutsayan bir yetiştirme tarzı genç bireyi kolaylıkla bağımlılığa itmek-tedir. kurtarıcı olması beklenen ailenin bireyi kurban seçmesi yeni durumun en belirgin resmidir. Bu durumda aile kuru-mundaki bozukluktan kaynaklanan olum-suz etkiler, mücadele edilmesi gereken etkenlerin başında yer alıyor.

Bağımlılığın önlenmesi için işbirliği yapılabilecek di-ğer bir yapı, modern dünyada bireyin kişiliğinin şekillen-mesinde aile kadar ve bel-ki de çok daha fazla et-kili olan medya ve in-ternettir. Bu unsu-ra baktığımızda ise, aynı zaman-da karşımızda bağımlılığın en önemli müseb-bibini buluruz. “kitle iletişim araç-ları vasıtasıyla yapılacak bir seferberliğin medyanın ve in-ternetin mevcut yapısından

BAŞYAZI

Gidilecek yolumuz, gerçekleştirilecek umudumuz var

Page 7: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

istifade etme oranı ne olabilir?” diye bir soru sormaya kalksak, sorular çoğaltıldıkça umut-suzluk da çoğalacağından ilk olarak tarafların avantaj ve dezavantajlarına bakalım:

Aile hala toplumumuzun en güçlü ku-rumlarından birisi. Yukarıda saydığımız olumsuzluklara rağmen toplumumuzun bir-çok problemini kurumsal ve hukuksal des-tek olmadan çözme kabiliyetine sahip. Bu yüzden ailelerin de içinde olduğu bir bağım-lılık mücadelesinin başarı ihtimali yüksek. fakat aile yapımız daha genel bir problemi çözme iradesi göstermek için toplumun di-ğer kurumlarıyla ve devlet unsurlarıyla işbir-liğine gitme arzusu yönünden oldukça zayıf. kamu yararı güden yapıların ve devlet ku-rumlarının aileyi, özellikle sağlıklı bir yapıya sahip aileleri bu mücadelenin içine çekme-si hayatî öneme sahiptir. Okul ya da formel eğitim süreci akran etkileşiminin en çok ol-duğu döneme denk geldiği için, okul bu eği-timin olumlu anlamda verildiği yer olmak-tan çıkıp bu kötü alışkanlıkların başladığı bir ortama dönüşebilmektedir. Bu aşama-da özellikle formel eğitim sürecinin daha et-kili kullanımını hedefleyen bir çaba içine gi-rilmelidir. Özellikle bu eğitim sürecinin uy-gulayıcıları olan idareci ve öğretmenlerin de bağımlılık mücadelesi alanında eğitimi ko-nusunda daha faal bir organizasyona ihtiyaç vardır. “ulusal Eğitim projesi” adı altında Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği halinde Ye-şilay olarak başlattığımız bu çabanın daha işler ve kalıcı hale gelmesi için, hem bakanlı-ğımızın hem de devletin diğer ilgili kurumla-rının bu koordinasyonu geliştirmeleri gerek-mektedir. Akran eğitimi ile işler hale getiri-lecek bağımlılığa karşı mücadelenin yürü-tülmesi ve yönlendirilmesi birinci dereceden icracıların eğitim ve samimiyetine bağlıdır. Okullarda verilen Değerler Eğitimi ile de pa-ralel yürütülecek bu faaliyet için öğretmen/sosyolog/psikolog istihdamı veya bunla-rın koordinatörlüğü düşünülebilir. Özellikle PDR servislerinin organizasyondaki pozis-yonu önemli olacaktır.

Medya için söyleyeceklerimiz öteden beri tekrar ettiğimiz şeyler. zira medyanın

dünya çapında misyonu ile ilgili bu kadar çok etik tartışma varken ondan “varoluş-sal” anlamda bir sorumluluk beklemek şim-dilik abes. Burada yapılacak olan temel şey; medyanın kamu yararına yapması gereken yayınları artırmak ve medyayı denetim al-tında tutmak. Demokrasi, basın özgürlü-ğü gibi klişeleri kullanan bağımlılık endüst-risinin propagandalarına pabuç bırakmadan, takip ve yasaklama mekanizmasının işletil-mesi gerekir. unutmayalım ki bizim için de-ğerli olan şeyler başkalarının bize karşı kul-lanabileceği en önemli silahlar haline geti-rilebilir. Bu yüzden “özgür olalım” derken daha bağımlı hale gelebiliriz. Bu, sarhoş ol-maya benzer. içtikçe siz kendinizi daha öz-gür ve daha mutlu hissedebilirsiniz, ama gerçekte içtikçe daha zayıf ve daha zaval-lı hale gelirsiniz. Bu endüstrinin ekranda bir-kaç saniyelik sigara reklamı için milyon do-larlarca para harcadığı veya bir filmi finanse ettiği gerçeği, bağımlılığa karşı medya ve si-nemadan bir şeyler beklemenin safdillik ol-duğunu anlatmaya yeter. Medyanın finansı, içinde bulunduğu ilişkiler meselenin bu aya-ğının zaten topal olduğunu gösterir.

Devlet kurumlarının meseleye yaklaşı-mı ise sahip oldukları kurumsal kimlikle sınırlı kalabiliyor. Bu da bağımlılıkla mücadele de bir başka handikap. Emniyet kurumları mesele-nin suç olmasına, sağlık kuruluşları sağlık so-runu olmasına odaklanıyor. Burada yapılması gereken, bütün unsurlarıyla bir işbirliğine gi-dilmesi. Bağımlılıkla mücadele herkesin ken-di başına yürüttüğü kampanya olmaktan çı-karılıp bütüncül bir yaklaşıma konu olmalı-dır. sağlık Bakanlığı, içişleri Bakanlığı, Aile ve sosyal Politikalar Bakanlığı, gençlik ve spor Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın koordi-nasyonuyla yürütülecek ortak bir kampanya-nın başarı ihtimali daha yüksektir. farklı za-manlarda ve farklı önceliklerle genç bireye ulaşan bu kurumlarımızın çabası bazen eksik ve atıl kalabiliyor. Bütünü içine alan bir orga-nizasyon, bağımlılığı engellemede eğitimden beklenen faydaları da temin etmeye yarar.

Burada sorumluluğun büyüğü devle-te düşmektedir. Devlet ilk olarak bu orga-

nizasyonu yapacak hareket kabiliyetine sa-hip olmalıdır. Çünkü icra makamı kendisi-dir. ikincisi, bu ciddi bir finans kaynağı de-mektir. Bu nedenle devlet hem sigaradan hem de içkiden aldığı vergilerin önemli bir bölümünü bu mücadeleye aktarmalıdır. Aynı zamanda gerek kaçak kullanımın ge-rekse yeni yasa ile yürürlüğe giren kuralla-rın denetiminin ciddi şekilde yapılması ge-rekmektedir. Denetimler yoluyla, sigara, nargile, alkollü içki gibi ürünlerin genç bi-reyler için görünür ve ulaşılabilir olmasının önüne geçilmesi birinci önceliktir.

Başta Yeşilay mensupları ve gönüllüle-ri olmak üzere, ailenin, gençliğin ve toplumun korunup kollanmasına adanmış tüm sivil top-lum kuruluşlarına da bu alanda tarihi bir mis-yonun düştüğü de asla gözden uzak tutul-mamalıdır. Bıkmadan, usanmadan bağımlılı-ğa karşı çalışmak, anlatmak, eğitmek, doğru örnek olmak, denetlemek, uyarmak, gerekir-se kamu yararı için ihbar etmek… Bütün dün-yada olduğu gibi, ülkemizde de kamu sağlığı alanındaki çabalarda sivil toplum faaliyetle-rinin önemi artıyor ve daha da artmalı ve mu-hakkak bu noktada okulların önemi de yadsı-namaz bir gerçektir. Bu sebeple aileden sonra ikinci eğitim yuvası olan okullarımızın temsil-cileri çok değerli öğretmenlerimizin de 24 ka-sım Öğretmenler günü’nü kutlarız.

Dünya farklı bir yöne gidiyor ve bir-çok ülke ve toplum büyük bir açmazın için-de. Tarihî ve kültürel kökleri hala canlı olan, mensup olduğu ahlakî değerleri bir şekil-de korumayı başarmış bir Türkiye’nin, gele-ceği olan gençlerini de koruması elzemdir. Bunun için hiçbir ideolojik ve politik çıka-ra kapılmadan hep birlikte işbirliği yapmalı, memleketimizi ve gençlerimizi tüketim ve bağımlılık endüstrisinin kollarına düşmek-ten kurtarmalıyız. Dünyada bazı milletlerin artık ikinci bir şansı yok. Ama bizim hala gi-dilecek yolumuz, tükenmemiş umudumuz, gerçekleştirilecek ideallerimiz var…

prof. dr. m.İhsAn kArAmAnTürkiye Yeşilay Cemiyeti genel Başkanı

Page 8: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Yeşilay öncülüğünde fImA’da ‘Bağımlılık Çalışma Grubu’ kuruldu

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başka-nı Prof. Dr. M. İhsan Karaman ve Yeşilay Yönetim Kurulu’ndan Dr. Ahmet Özdinç

Dünya İslami Tıp Birlikleri Federasyonu FIMA’nın Yıllık Olağan Genel Kurul toplantısına katıldı. Ka-raman, toplantıda Yeşilay’ı uluslararası arenada tanıtmak için temaslarda bulundu.

Geçtiğimiz hafta Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde yapılan FIMA 30. Genel Kurulu ve bi-limsel kongresine katılan Genel Başkan Karaman, burada bağımlılıklar ve Yeşilay modeli üzerin-de yaptığı konuşmada, FIMA üyesi ülkeleri kendi Yeşilay’larını kurmaya davet etti.

Karaman yaptığı açıklamada, Yeşilay’ın her ge-çen gün artan aktiviteleri ve uluslararası alandaki ça-balarıyla, insanlığı tehdit eden en önemli tehlikeler-den olan bağımlılığın önlenmesi için Batıdan Doğu-ya tüm ülkeler için model teşkil ettiğini söyledi. Ka-raman, BM, DSÖ ve Eurocare gibi uluslararası şem-siye örgütlerdeki üyelikleri yanında, tarihi ve kültü-rel bağlarımızın bulunduğu FIMA üyesi ülkeler nez-dinde de aktif rol oynamaya hazır olduklarını belirtti.

FIMA Bilimsel Kongre kitabında, Karaman’ın “Yeşi-lay ve Bağımlılık” başlığıyla yazdığı makale yer aldı. Kongrede büyük bir katılım ve ilgiyle izlenen Yeşilay sunumunun ardından birçok ülkenin tıp birliği tem-silcisi, kendilerinin de Yeşilay gibi bir kuruma ihti-yaç duyduğunu söyleyerek rehberlik talebinde bu-lundular. FIMA Yönetim Kurulu, FIMA bünyesin-de “Bağımlılık Çalışma Grubu” adıyla bir birim oluş-turulmasına oy birliğiyle karar verdi ve başkanlığı-na Yeşilay Başkanı Prof. Dr. Karaman getirildi. Çalış-ma grubu, FIMA bünyesindeki ülkelerde kanıta da-yalı yöntemlerle bağımlılığın her çeşidine karşı mü-cadele edilmesi için stratejiler geliştirecek ve bu bağ-lamda her ülkenin kendi Yeşilay’ını kurmasını teşvik edecek. FIMA Tıp Kongresinin kapanışında, tüm üye kuruluşların oybirliğiyle yayınlanan Cape Town 2013 Deklarasyonunda da, üye ülkeler bağımlılık mücade-lesine teşvik edilirken, FIMA’nın uluslararası arena-da bu küresel sorunla uğraşmakta daha etkin rol oy-nayacağı teyit edildi. Deklarasyonda, Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin başarıları, tüm üye ülkelere bir ilham kaynağı ve güzel örnek olarak takdim edildi.

hABER06

Page 9: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Yeşilay ‘mükemmeliyet merkezi’ oluyor

Türkiye Kalite Derneği KalDer’in önderli-ğinde yürütülen Ulusal Kalite Hareketi’ne Yeşilay da katıldı. Yüz yıla yaklaşan geç-

mişi ile Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri olan Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile KalDer arasın-da iyi niyet bildirgesi imzalandı. Önümüzdeki dö-nemde KalDer tarafından Yeşilay’ın yönetim ya-pısı ve insan kaynaklarının geliştirilmesine yöne-lik eğitimler verilecek. Türkiye’nin en eski ve kök-lü kurumlarından Türkiye Yeşilay Cemiyeti, yeni döneminde ülkenin örnek kurumlarından biri ol-mak için çalışmalarını sürdürüyor. Bağımlılıklar-la mücadelede modern ve bilimsel yöntemleri ken-dine prensip edinen Yeşilay Türkiye’de ve dünyada örnek Sivil Toplum Örgütü modeli olma yolunda büyük bir adım attı ve Türkiye Kalite Derneği’nin (KalDer) “Ulusal Kalite Hareketi” sürecine katıldı.

İyi niyet bildirgesinin imza töreni Türkiye Ye-şilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Kara-

man ve KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A. Ham-di Doğan’ın katılımıyla, Sepetçiler Kasrı’nda 1 Ekim Salı günü gerçekleşti. İyi niyet bildirgesinin imza-lanmasıyla başlayan süreç, Türkiye Mükemmellik Ödülü’nün verilmesiyle birlikte kalite yönetimi an-layışına geçilmiş olacak. Bu sürecin sonunda Ye-şilay, tüm dünyada 35.000 firma tarafından uygu-lanan EFQM-Avrupa Mükemmellik Modeli yöne-tim anlayışını hayata geçirecek. İmza töreni önce-sinde konuşan Karaman; “Her geçen gün daha da büyüyen ve güçlenerek çalışmalarına devam eden Yeşilay’ın, Türkiye’nin öncü kurum ve kuruluşları ile çalışan KalDer ile işbirliğinden memnuniyet du-yuyoruz. Genç ve dinamik yönetimi ile yeni vizyo-nunu oluşturan Yeşilay, çağın gerekliliklerine uy-gun bir şekilde kendini yenileyen bir STK olarak çalışmalarına devam ediyor. Mükemmellik Modeli ile dünyadaki ve ülkemizdeki pek çok sivil toplum örgütünün rol modeli olmayı hedefliyoruz” dedi.

Page 10: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

hABER08

Yeşilay, sosyal medyayı bağımlılıkla mücadele için kullanacak

Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Uluslarara-sı Sosyal Medya Derneği (USMED) ulu-sal düzeyde bağımlılıkla mücadelede, sos-

yal medyanın etkin kullanımına yönelik işbirli-ği yapacak. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, bağımlılıkla mücadelede sosyal medyanın daha etkin kullanıl-ması için Uluslararası Sosyal Medya Derneği (US-MED) ile işbirliğine gitti. İşbirliği protokolü Türki-ye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. İhsan Kara-man ve USMED Başkanı Said Ercan tarafından ya-pılan bir törenle imzalandı. Protokol, Türkiye Ye-şilay Cemiyeti ile Uluslararası Sosyal Medya Der-neği arasında, sosyal medyanın sağlıklı ve güvenli kullanımı sağlamak, ulusal düzeyde bağımlılıklar-la mücadelede sosyal medyanın etkin kullanılma-sına yönelik yapılacak işbirliğinin ve ortak hizmet-lerin çerçevesini belirlemeyi amaçlıyor.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman, imza töreninde yaptığı konuşmada, bu protokol ile Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin tüzüğün-de belirlediği bağımlılıklar konusunda toplumda ve özellikle gençlerde farkındalık oluşturmak üzere ya-pacağı çalışma, araştırma, yayın, seminer ve konfe-ranslara destek sağlamayı amaçladıklarını söyledi.

Sosyal medya, dijital medya ve mobil medya ko-nularına yönelik işbirliği yaptıklarını belirten Kara-man, protokol kapsamında yürütülecek faaliyetler hakkında şu bilgileri verdi: “Yeşilay ile USMED, sos-

yal medya bağımlılığının önlenmesi ve sosyal med-yanın güvenli kullanımı bilincinin kazandırılması için ihtiyaç ve sorunların tespiti ve giderilmesi ama-cıyla çalışmalar yapacak ve projeler üretilip gerçek-leştirecek. Yeşilay gençlik gruplarının ve Yeşilay Bi-lim, Sanat ve Spor Merkezi’nin aktif hale gelmesi için USMED tarafından gençlere yönelik sosyal med-ya eğitimleri düzenlenecek. USMED Yeşilay’a sos-yal medya danışmanlığı yapacak. Yeşilay ve US-MED, protokolün geçerli olduğu süre boyunca ça-lışma grubunun nezaretinde hazırlanacak olan tüm proje ve çalışmaları karşılıklı karar mekanizmaları-nın onayıyla birlikte gerçekleştirecek”

Uluslararası Sosyal Medya Derneği Başkanı Said Ercan ise sosyal medyanın Türkiye’de her ge-çen gün hızla büyümeye devam ettiğini belirterek, sosyal medyanın kültüre, sanata, gençliğe, sağlığa bakan yönlerinin, toplumların gelişimine ve dö-nüşümüne olan etkisinin irdelenmediğini belirt-ti. Yeni nesillerin sosyal ağları sıklıkla kullandı-ğını ifade eden Ercan şunları kaydetti: “Gençliği sosyal medyanın olumsuz etkilerinden korumak amacıyla köklü bir geçmişe sahip olan Yeşilay Ce-miyeti ile sosyal medya sivil toplum kuruluşu olan USMED bir araya gelmiştir. Yeşilay ve USMED bu protokolle, sosyal medya bağımlılığının önlenme-si ve sosyal medyanın güvenli kullanımı bilincinin kazandırılması için birçok çalışma yapacaktır.”

Page 11: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Türkiye Alkol politikaları platformu üyeleri bir araya geldi

8 Mart 2013’te, aralarında Türkiye Yeşi-lay Cemiyeti’nin de bulunduğu 27 kurum ve kuruluşun katılımı ile kurulan Türki-

ye Alkol Politikaları Platformu (TAPP) üyeleri bir araya geldi. 27 Eylül Cuma günü gerçekleşen top-lantıda TAPP’ın çalışma usul esasları belirlen-di. TAPP’ın sekretaryasını ve sözcülüğünü Yeşi-lay yürütecek ve 6 ay içerisinde de bir genel kurul yapılarak tüzük oluşturulacak. Alkol tüketiminin çağdaş normlarla uyumlu bir şekilde denetlenme-si amacıyla 8 Mart 2013’te kurulan TAPP ilk çalış-ma toplantısını gerçekleştirdi. Yeşilay’ın ev sahip-liğinde Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen toplantı-da söz alan çok sayıda kurum temsilcisi, yapıla-cak olan çalışmanın ülkemiz için gerekli olduğuna vurgu yaparak alkol politikalarının gelişimi için elbirliğiyle çalışacaklarını ifade ettiler.

Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Kara-man toplantıda yaptığı konuşmasında benzer olu-

şumların birçok ülkede bulunduğunu ancak ülke-mizde böyle bir girişimin henüz çok yeni olduğunu belirterek TAPP’ın öneminin altını çizdi. Karaman sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’de bir alkol poli-tikası olmadığı gibi dönem dönem halkı yanlış yön-lendiren bilgiler devlet tarafından ve ticari kuruluşlar tarafından empoze edilmiştir. Dünyada alkol konu-sunda bilimsel çalışmalar yapan kurumlara baktığı-mızda promosyon, reklam ve propagandanın, özen-dirici yayın ve faaliyetlerin halk sağlığı tabanlı ku-ruluşların politikalarına taban tabana zıt olduğu gö-rülüyor. Dahası devlet alkolü tekel altına alıp bun-dan gelir elde etmiş. Ama bugün halk sağlığı açısın-dan baktığımızda; kaybın hiçbir maddi kazançla te-lafi edilemeyecek kadar büyük olduğunu görüyoruz. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi global kuruluşların bir takım karar ve tavsiyeleri söz konusu. Son yıllar-da DSÖ’nün önerilerinin özellikle Avrupa’da dikkate alındığını ve uygulanmaya başlandığını görüyoruz.”

Page 12: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Kapak

Page 13: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

11

Çocuğumuzu madde bağımlılığından nasıl koruyabiliriz?

Ne yazık ki, her geçen gün daha çok sayıda çocuğumuz zararlı alışkan-lıkların pençesine düşüyor. Olumsuz

kötü bir çevre bu alışkanlıkların kaynağıdır. Arkadaş çevresi bu konuda önemli bir etken. Ama ailenin çocuğa olumsuz yaklaşımı, ço-cuğu bu çevre ve arkadaş gruplarına daha fazla itiyorsa, giderek çocuğun çevre ve ar-kadaş gruplarına daha fazla önem vermesine ve bağlı olduğu grupla daha çok vakit geçir-me, daha çok uyma davranışını getirecektir. Çocuk aileden göremediği ilgiyi, alamadığı onayı ve yakınlığı arkadaş grubunda görün-ce, giderek gruba daha fazla önem verecektir. Eğer bu çevre ve arkadaş grubu zararlı işler-le meşgul ise, çocuklarda sigara, alkol, mad-de kullanma riski de yüksek olacaktır. Ço-cuğun yaşamında, bedensel ve ruhsal gelişi-minde aile tartışılmayacak derecede önem-lidir. Çocukların sigara, alkol ve madde gibi alışkanlıklardan uzak tutulmasında aile eği-timi belirleyicidir. Çocuğun aile ortamı, sos-yal ve ruhsal gelişimi bağımlılık oluşumun-da başat role sahiptir.

Çocuk ebeveynin sevgisinden emin olmalı

Çocukların ruhsal açıdan güvene ihtiyaçla-rı vardır. Güven hissi sağlıklı bir gelişim için en önemli unsurdur. Öncelikle çocuğun ebe-veynlerinin sevgisinden emin olmalıdır. Nor-malde her anne ve baba çocuklarını sever-ler. Ama sevmeleri yeterli değildir. Sevgileri-ni davranışlarıyla göstermeleri ve çocukla-rına bunu hissettirebilmeleridir. Anne ve ba-balar çocuklarına şu mesajı vermelidirler: ‘’Sana yeterli zaman ayıramayabiliriz, sıkın-tılı ve stresli olabiliriz ya da tartışmış olabili-

“Ben çocuğuma güveniyo-rum, istediği şeyi yapabilir, istediği saatte eve gidip ge-lebilir.” demek, iyi anne ve babalık yapmak değildir.

Dr. Ali Gökruh SAğlığı ve hAStAlıklArı uzmAnı

Page 14: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

riz. Anne ve baba olarak aramızda sorun yaşamış olabiliriz. Ama sevgimizden her zaman emin olabilirsin. Seni sen olduğun için seviyoruz, sana değer veriyoruz.”

Kendilerine öz güveni olan ve ihtiyaç-ları olduğunda anne ve babalarına gide-bileceklerini, istedikleri desteği alabile-ceklerini bilen çocuklar erişkin yaşlarda bağımlılıklara yatkın olmamaktadırlar.

Çocuklar övülmek isterler.

Çocukların sadece başarılarını değil, gösterdikleri çabalarını da övmeniz gere-kir. Unutmayın çocuklar övülmeye ihti-yaç duyarlar. Önemli olan kendisiyle ba-rışık, mutlu, güçlü ve sakin bir kişilik ge-lişimidir. Çocukların bu noktada istedik-leri şey, anne ve babalarının onlara gü-venmeleri, değer vermeleri, çocukların adam yerine konulduklarını hissetmeleri ve kişiliklerinin tanınmasıdır. Çocukları-nızı eleştirmeden dinleyin. Onlarla vakit geçirin ve konuşun. Düşüncelerine değer verin. Eğer anne ya da baba sigara içiyor ve alkol kullanıyorsa kendi durumlarını nasıl anlatmalı ve ne yapmalılar? Bu du-rumlarda tek yardımcı dürüstlüktür. Ço-cuktan saklamak yerine alkol, madde ve sigaranın sağlıksız olduğunu anlatmak en doğru yöntem olacaktır. Anne ve ba-banın kendi zayıf noktalarını çocuğa dü-rüstçe anlatmaları, çocuğun aileye olan güvenini artırır. Bu gerçeklik içinde ço-cuklar büyüklerinin de zaafları olabile-ceklerini anlamalarını sağlar. İlaveten çocuğa karşı şefkatli ve uygulanabilir bir disiplinin olması gerekir. ‘’Ben çocuğuma güveniyorum, istediği şeyi yapabilir, iste-diği saatte eve gidip gelebilir’’ demek, iyi anne ve babalık yapmak değildir.

Madde veya alkolü bırakınca bağımlılık biter mi?

Çok geniş bir kullanıcı profilinin olması, kullanılan maddelerin çok farklı özellik-ler içermesi ve eşlik eden maddelerin so-runlardaki farklılıkları nedeniyle insan-larda kulaktan dolma yalan yanlış bilgi-ler ve ön yargılar vardır. Bir bağımlı içme-den aylarca hatta yıllarca maddeyi kullan-mayabilir. Birçok insan ramazan ayında bir

Kapak

Page 15: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

ay boyunca alkol almayabilir, Bu kişi-ler ‘’bakın ben ramazanda alkol almı-yorum, alkolik değilim, istediğim vakit bırakırım’’ derler. Bu kişiler ramazan sonrası bıraktığı yerde içmeye devam ederler, bir ay alkol almayınca bu kişi-nin bağımlı olmadığını göstermez. Si-gara yani bir nikotin bağımlısı kişilerde yıllarca sigara içmeyebilir. Ama bir si-gara içmeye başlayınca bıraktığı andaki miktara geçerler.

Bağımlılık kronik bir beyin has-talığıdır. Kullanılan maddenin özelli-ğine göre beyinde farklı reseptörlerin gelişmesine (örneği opiyatlarda), vol-taja duyarlı sodyum kanallarını blo-ke ederek sinir uyarısının başlatıl-masını (kokain kullanımında), ya da esrar kullanımında olduğu beyinde kannabinoidlerin bağlanabileceği G protein-eşleştirilmiş kannabinoid re-septörlerinin gelişimine, nikotin kul-lanımında nikotinerjik asetilkolin re-septörlerleri sayısının artmasıyla so-nuçlanır. İşte bu olayların her biri ba-ğımlılığın organik zeminde gelişme-sine yol açar. Sonuç olarak bağımlılık hiç bir zaman geçmeyebilir. Bu duru-mu bağımlı ve bağımlı ailesinin doğ-ru olarak bilmesi gerekir. Esas olan bağımlının madde kullanımına ara vermesi değil, kontrollü davranması ve hiç kullanmamasıdır.

Madde kullanan kişiyi tedaviye yönlendirme

Aileler çocuklarının madde kullanı-mını öğrendiklerinde çok ciddi ha-yal kırıklıkları yaşarlar, büyük bir şok geçirirler. Kabul etmezler, kabul et-mek istemezler, çocuklarının mad-de kullandıklarına inanmak istemez-ler. Çünkü gelecekle ilgili tüm umut-

ları ve planları yok olmuştur. Yakın akraba, kapı-komşu ve çevre baskısı-nı düşünmeye başlarlar. Kimi zaman bu durumu kabullenmek istemezler. Nerede hatta yaptık diye kendilerini sorgularlar. Çoğu zaman çocuğa aşırı tepki gösterirler.

Burada yapılması gereken şey sa-kin olmak, düşünmek ve ne yapılaca-ğına karar vermek gerekir. Genç mad-denin etkisi altındayken tartışma-dan sakınmak gerekir. Çünkü madde-nin etkisi altındayken iletişim sorunu ortaya çıkar. Sağlıklı bir sonuç almak mümkün değildir. Madde kullanımı ne kadar erken tespit edilir, bu sorun-la ne kadar erken yüz yüze gelinirse, kişiye o kadar çok yardım edilir. So-runu birebir konuşmaktan çekinilme-meli. Konuşmaktan çekinmek, sorunu çözmeyi değil ertelemeyi ötelemeyi getirir. Madde kullananı anlamak zor ama dinlenilmeli. Anne ve baba des-tek ve yardım etmek istediklerini be-lirtmeli, baskı uygulamamalı. Karşı-lıklı konuşmak ve birbirini dinlemek çok önemli. Ebeveynler ne olursa ol-sun her zaman onun yanında olacak-larını belirtmeliler. Maddenin kendi-sinden götürecekleri iyice anlatılma-lıdır. Soruna mutlaka birlikte bir çö-züm bulunacağı belirtilmelidir.

Bağımlının yapması gereken, tüm yaşamını, yaşam şeklini, çevre ve ar-kadaş gruplarını değiştirmesidir. Ken-di istemediği sürece, kimse bağımlı ki-şiye madde kullanımını bıraktıramaz. O kendi sorumluluğunu almadığı müd-detçe, başkalarının onun sorumluluğu-nu onun yerine üstlenmesi çözüm oluş-turmaz. Kendi başına ve kendi isteği ile bırakması, bırakmak istemesi, tekrar başlamasını da engelleyecektir.

Çocukların sigara, alkol ve madde gibi alışkanlıklardan uzak tutulma-sında aile eğitimi belirleyicidir.

13

Page 16: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Zihin ikna olmalı, kalp benimsemeli ve beden sergilemelidir

değerler Eğitimi

Bazı ahlaki, sosyal ve ailevi de-ğerlere sahipken neden, ne za-man ve nasıl bu duruma gel-

dik, ne oldu da değerlerimizi kaybet-tik? Aslında geçmişe yönelik bu tür so-ruların pek önemi kalmamakla birlik-te sorunun kaynağını tespit etmek çö-züm için önemli bir adım olacaktır. Ge-lişen toplum ve globalleşen dünyada sosyo-ekonomik dengenin daha çok ge-lişmiş ülkelerden yana kayması ve ge-lişmekte olan ülkelerin giderek fakirleş-mesi, sanayileşmenin getirdiği bireysel-leşme, determinizm ve pragmatizmin yeni kültür ve değer olarak gelişmek-te olan toplumlara sunulmasıyla bir-likte toplumsal farkındalığımızın göre-ce olarak azalmasını sayabiliriz. Bun-ların ışığında kendimize sorduğumuz soru şu olmalıdır: Değer nedir, çocukla-ra vereceğimiz değerler eğitimi nedir ve nasıl olmalıdır? Bu noktadan yola çıka-rak aklın ve kalbin birlikte, uyumlu bir şekilde çalışması için toplumsal, ahla-

ki ve bireysel alanlarımıza ilişkin uygun tepki ve duyarlılık geliştirmek ve bun-ları içselleştirmek gerekir. Psikolog Mil-ton Rokearch değerlerle ilgili tanım ya-pabilmek için (1973) öncelikle insani de-ğerlerin doğasıyla ilgili temel varsayım-ları dikkate almıştır ve bu varsayımları şu şekilde açıklamıştır.

Bir bireyin sahip olduğu değerlerin toplam sayısı göreceli olarak (nispe-ten) küçüktür,

Bireyler aynı değerleri farklı derecede yüklenirler,

Değerlerin organizesi değer sistem-leri içinde gerçekleşir,

Bireyin değerlerinin gelişiminde, kültür, toplum, kurumlar ve bireyin kişiliği etkilidir,

Değerin önemi, sosyal bilimlerin ilgi alanı olan her şeyde belirginleşmekte ve açıkça gözlemlenmektedir.

Bu varsayımlar aynı zamanda değer kavramının sosyoloji, psikoloji, antropo-loji, psikiyatri, ekonomi, politika, tarih ve

Son yıllarda sıkça duymaya alıştığımız, okul-larda şiddet, kadınlara, çocuklara yönelik şid-det, madde bağımlılığı, eğitimcilerimize, has-tanede sağlık çalışanlara yönelik şiddet, top-lumsal şiddet, gençlerde suç oranının artması vb. olaylar aklımıza şu soruları getirmektedir.

Kapak

Ali hAyDAr özGür

Page 17: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

17

Page 18: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

eğitim gibi bütün sosyal bilimlerde yer aldığının bir kanıtı olarak gözler önüne serilmektedir. Söz konu-su bu varsayımlara dayanarak değeri, “aksine/kar-şıt bir davranış biçimi veya yaşam amacına karşılık bireysel ve sosyal olarak tercih edilen belirli/spesifik bir davranış biçimi veya yaşam amacına olan daimi bir inanç” olarak tanımlanmıştır. Başka bir çalışma-da değerler, toplum tarafından onaylanmış motivas-yonların sözlü temsilcileri olarak ifade edilmiştir.

Değerler yalnızca bireysel düzeyde değil aynı zamanda da örgütsel düzeyde de gelişmektedir. Örgütsel düzeyde gelişen değerler, örgüt kültü-rü fenomeninin ölçülebilir bir öğesi olarak kav-ramlaştırılmıştır. Değerler, örgütün karakterini belirlemekte, çalışanlara misyon ve aidiyet duy-gusu sağlamak ve yöneticilerin davranışlarına rehberlik yapmaktadır.

Yukarıdaki birkaç değer tanımından sonra de-ğerler eğitimini açıklamak gerekirse, değerler eği-timi değerleri öğretmek için açık bir girişim olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan da yola çıkarak ço-cuklarımıza öğretmemiz gerek değerler için ders programlarında yer alan bazı değerler eğitimi ko-nuları; adalet, güler yüz, gerçeğe saygı, dürüstlük, öz eleştiri, sorumluluk, onurlu olmak, insana say-gı, fedakârlık, yardımlaşma, sözünde durma, ne-zaket, hoş görü, cesaret, sevgi, diğerkâmlık, sada-kat, saygı, okumak, sağduyu, şefkat, iyilik, sabır, merhamet, çalışkanlık, kadirşinaslık, azim ve iyi niyet olarak belirlenmiştir.

Değerler eğitiminin amaçlarını ise şöyle sıra-lamak mümkündür.

İyi karakterli bireyler yetiştirmek Temel değerleri pekiştirmek Çocukların kendilerine ve topluma yararlı ola-

cak temel değerleri psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimlerine uygun olarak kazanmalarını sağla-mak, Çocukların kazandıkları değerleri davranışla ifade etmeleri yönünde fırsat vermek,

Karakter ve Değerler Eğitiminin ailede ve okul-da paralel bir şekilde işleyişini sağlamaktır.

Değerler eğitiminin temel özellikleri ise; Değerler boşluk kabul etmez: Değeri olma-

yan insan yoktur; kötü değerlerle donanmış in-san olabilir.

Kalıtımla geçmez; çevresel etkenlere göre bi-çimlenir: Değerler, genetik yollardan geçmez; aile ve okul gibi ortamlarda öğrenilir.

Yaşayarak, görerek ve hissederek öğrenilir: De-

Kapak

Page 19: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

ğerler, yaşadıkları ortamlarda; yaşanılarak, gözle-nerek ve hissedilerek öğrenilir. Zihin, kalp ve davranış üçgenine oturur: Zihin ikna olmalı, kalp benimsemeli ve beden sergilemelidir.

Ret-kabul belirginliğine göre biçimlenir: Değer-ler, toplumsal ve kurumsal kabul ve retlere göre bi-çimlenir.

İç ve dış tutarlılık gerektirir: Hem değerlerler ara-sında hem de söylem-eylem arasında tutarlık gerekir.

Okullarımızın temel görevlerinde birisi de, öğ-rencilere okul programında açık ya da açık ol-madan belirtilen değerleri öğretmek, öğrencile-ri belirtilen bireysel, toplumsal ve ahlaki kural-lara göre disipline etmek, onların ahlaki gelişim-lerine katkıda bulunmak ve kişiliklerini bu doğ-rultuda olumlu etkilemektir. Değerler bir toplumu oluşturan bireylere nelerin doğru olduğunu, ne-lerin önemli olduğunu, neleri tercihe etmeleri ge-

rektiğini ve kısaca o top-lum içinde nasıl yaşanma-sı gerektiğini belirtir.

Eğitim kurumlarımızın hedefleri ve amaçları ince-lendiğinde birçoğunun va-tansever olma, gelişimci olma, sağlıklı olma, temiz-liğine dikkat etme, ahla-ki kurallara uyma, düzen-li olma, adil olma, yaratıcı olma, başkalarının hakla-rına saygılı olma, ailevi de-ğerleri önemseme gibi bir-çok değeri içerdiği ve öğ-

rencilere bu değerleri vermeye çalıştığı görülmekte-dir. Eğitim kurumları öğrencilerine nelerin önemli olduğunu ve nasıl yaşanması gerektiği hakkında ge-rekli rehberliği yapmalıdır. Okullar var olduğu müd-detçe duyusal eğitim de var olacaktır. Çünkü okul-lar, bilginin bilgisizlikten, sosyal düzenin düzensiz-likten daha değerli olduğunu öğretir.

Kirschenbaum (1995)’a göre değer eğitimin-de bugüne kadar değer gerçekleştirme, karak-ter eğitimi, vatandaşlık eğitimi, ahlak eğitimi ol-mak üzere dört önemli hareket ortaya çıkmış-tır. Bu değerler eğitimi akımları dışında din eğiti-mi, etik eğitimi, kanun ilişkili eğitim, eleştirel dü-şünce, empati geliştirme, işbirliği becerileri, karar verme becerileri, ahlaki muhakeme, yaşam bece-rileri, cinsellik eğitimi, madde bağımlılığı eğitimi gibi değer eğitimi uygulamaları mevcuttur.

Kaynakça

Baysal,N. (2013).Ortaokul Sosyal Bilgiler Dersinde Değerler Eğitimi Uygulamalarının Öğretmenler Yö-nüyle Değerlendirilmesi. Yüksek Li-sans Tezi. Niğde Üniversitesi. Niğde

Fischer, R. Ve Simith, P. B. (2004). Valuesandorganizational Justice: Performance and Seniority-based all ocation criteria In the United Kingdomand Germany. Journal of Cross Cultural Psychology, 35 (6), 669-688.

Kirschenbaum, H. (1995). 100 ways to enhanc evalues and morality in schools andyouth settings. Massac-husetts: Allynve Bacon Company.

Leming, J. S. (2008). Researc-handpractice in moral and cha-racter education: Looselycoup-ledphenomena. Larry P. Nucci, DarciaNarvaez(Eds.). Handbook of Moral andCharacterEducation. New York andLondon: Routledge Taylor and Francis Group.

Özmete, E. (2007), “EffectGender on the Value Perception of theYoung: A Case Analysis”, CollegeStudentJo-urnal, Vol.41, No.4, s.859- 871.

Polat, S. ve Celep, C. (2008). Ortaöğ-retim öğretmenlerinin örgütsel ada-let, örgütsel güven, örgütsel vatan-daşlık davranışlarına ilişkin algıları. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yö-netimi, 14(54), 307–331.

Yılmaz, K. (2006). İlköğretim oku-lu yönetici ve öğretmenlerine göre kamu ilköğretim okullarında birey-sel ve örgütsel değerler ve okul yö-neticilerinin okullarını bu değerlere göre yönetme durumları. Yayımlan-mamış doktora tezi, Ankara Üniver-sitesi, Ankara, Türkiye.

Değerler, top-lum tarafından onaylanmış motivasyonla-rın sözlü tem-silcileridir.

17

Page 20: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Bağımlılıkla mücadelede okulların rolü*

Amerikalı gençlerin bağımlılık ya-pan maddeleri rahatsız edecek düzey-de kullanımı halen daha devam eden

bir problemdir. Birçok genç için fiziksel, psikolo-jik ve sosyolojik açıdan “Evin dışındaki başka bir ev” anlamına gelen okullar, doğal olarak mad-de bağımlılığını tanımlama, çocukları bağımlı-lığa karşı eğitme ve koruma noktasında önem-li işlev ve fonksiyonlara sahiptirler. Oysaki mad-de bağımlılığını önleme programlarının bir par-çası olarak madde bağımlılığı testinin çocuklar üzerinde rastgele uygulanması son derece titiz ve ayrıntılı bir şekilde hazırlanmış bilimsel değer-lendirmeler gerektirmektedir. Genele hitap eden bir uygulama, testin etkililiğini ve olası zarar-lı sonuçlarını iyi bir şekilde değerlendirmek için devam eden testin sonuçlarını beklemek duru-mundadır. Eğer çocuk üzerinde madde bağım-lılığı testi uygulanacaksa, kesinlikle bu uygula-ma yalıtılmış bir ortamda yapılmamalıdır. Baş-lıca görevleri bağımlılığa karşı etkili program-lar/uygulamalar kullanmak, bağımlılık mad-delerini kullanma noktasında olası riskler taşı-yan öğrencileri tanımlamak ve öğrencileri gerek-li sağlık kurumlarına yönlendirmek olan okullar hem aileler ile hem profesyonel sağlık çalışanla-rı ile hem de resmi görevliler ile birlikte çalışma ve hareket etme fırsatına sahiptirler. Eğer mad-de kullanımı tespit edilirse, okullar öğrencileri-ne yardım etmek için profesyonel sağlık çalışan-ları ile güçlü bağlar ve ilişkiler geliştirebilir. Mad-de kullanımı noktasında bireysel müdahaleye maruz kalmış bir öğrenci gizliliği ve mahremiye-ti hak etmektedir. Bu öğrencinin durumu ile ilgi-li farkındalık sadece ailesi, yakın çevresi ve çeşit-li sağlık uzmanları ile sınırlandırılmalıdır.

Öğrenciler, günlerinin büyük bir kısmını okulda geçirmektedirler. Okul çevresi, öğrenci-lere kendi davranışlarını karşılaştıracak davra-nış standartları sunmaktadır. Okul personeli ba-

“Evin dışındaki başka bir ev” anla-mına gelen okullar, madde bağımlılığı-nı tanımlama, ço-cukları bağımlılığa karşı eğitme ve ko-ruma noktasında önemli fonksiyon-lara sahiptirler.

çeviri

Ç E v İ r İ M u R A T k A R A C A

Page 21: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

zen ergen öğrencilerin kendi davranışla-rını değerlendirip muhakeme edebilme-leri için öğrencilere etkileyici rol model-ler olarak hizmet edebilirler. Öğretmenle-rinin kendileriyle ilgilendiklerinin farkın-da ve bilincinde olan öğrencilerin sigara içmesi, uyuşturucu kullanması, alkol al-ması veya sağlığı tehdit eden diğer dav-ranışlarda bulunması çok daha düşük bir ihtimaldir. Öğretmenlerle iletişim halinde olmak ve onlarla güzel ilişkiler içerisin-de olmak tüm öğrenciler için özellikle de ortaokul öğrencileri için yaşamsaldır ve önemi çok büyüktür. Okul ile en gevşek bağlarla ilişki içerisinde olan öğrenciler, madde bağımlılığının gelecekteki hedef-leri ve hayalleri elde etme olasılığını dü-şürdüğü noktasında daha az bir farkın-dalığa sahiptirler.

Beyni uyaran kimyasalların kulla-nımının okul performansı üzerinde za-rarlı ve kötü etkileri vardır. Bu tarz uya-rıcı maddelerin etkisi altında kalmış öğ-renciler öğrenmeye hazır olmadıkları gibi uzun vadeli zihinsel ve bilişsel gelişim noktasında da risk altındadırlar. Madde kullanımı genellikle motivasyon eksikliği ve irade zayıflığı ile ilişkilendirildiği gibi okula devam olasılığını da düşürür. Tabi güvenlik meselelerini de unutmamak ge-rekir. Alkol gibi maruanna kullanımı da motor kaslarının zarar görmesi ve netice-de ölümle sonuçlanma riski ile karşılaşıl-masıyla yakından ilişkilidir. Bunların ya-nında, madde kullanımı anti-sosyal ve yabani davranışların (okula silah ve bıçak getirmek) gelişmesinin de sorumlusudur.

Uzman sağlık personelleri ve top-lum destek uzmanları ile işbirliği içerisin-de çalışan okullar, yasal olmayan mad-de kullanım işaret ve semptomlarını tanı ve teşhis noktasında gayet iyi bir iş çıkar-maktadırlar. Okul performansı düşük-lüğü, derslerdeki başarısızlık veya oku-lu asma gibi durumlar madde kullanımı-na yönelik ipuçları olabilir ve bu ipuçları öğrencinin bu davranışlarının iyice sap-tanabilmesi için kendi evine tedavi amaç-lı gönderilmesi ihtiyacını doğurur.

ABD Yüksek Mahkemesi 2002 Hazi-ran ayında tüm ortaokul ve yüksekokul-

larda yasal olmayan madde kullanımı-nı ölçmek için rastgele uygulanan madde kullanım testlerine izin vererek tüm dev-let okullarında yetkisini kullanarak uy-gulama alanlarını genişletti. Bazı okullar ve bölgeler madde kullanım testini uygu-larken bazı okullar da bu testleri rekabe-te dayalı sportif faaliyetlerde kullanmayı daha uygun buldular. Öğrenciler bu tara-ma ve ölçme sürecinden aklanıncaya ka-dar bazı sportif faaliyetlerinden uzak ka-labilirler. Tarama testleri idrardan saç ör-neklerine hatta ekranda sonuçları hemen beliren testlere kadar çok çeşitli kategori-lerde yapılmaktadır.

Bazı toplum liderleri madde bağım-lılığını önlemede ve madde bağımlı-sı olan gençleri erken teşhis etmede yar-dımcı bir unsur olarak geniş ölçekli tara-ma testlerini önermektedirler. Çocuk ge-lişim uzmanları ve birçok ebeveyn ise, okul-merkezli tarama testlerinin çocuk-ları gereksiz yere etiketleyip onları kışkır-tabileceğini ayrıca bireysel ve ailevi mah-remiyetin ortadan kalkabileceği uyarısı-nı yapmaktadır. Taşınabilir Sağlık Sigor-tası ve Sorumluluk Yasası tıbbi kolaylık-lar sağlamaktadır; fakat öğrenciler ve ye-tişkinler okuldaki tıbbi bilgilerini koru-ma noktasında aynı güvenlik önlemlerine ve koruma tedbirlerine sahip değildirler. Öğrencinin test sonuçlarını okul perso-nelin erişimine açık olan verilerine kay-detme (Aile Eğitim Hakkı ve Gizliği yasa-

sının koruması altında bile) işi uzun va-dede zararlı sonuçlar doğurabilir. Bu yüz-den sıkı koruma önlemleri ve uygulama-ları devreye sokulmalıdır.

Okullar, madde bağımlılık testi uy-gulamaları yerine okul sonrası prog-ram önerileri, bağımlılık eğitimi ile para-lel seyreden yaşam becerileri eğitimi uy-gulamaları, daha iyi bilgilenmeleri açısın-dan ebeveynlere yardım edilmesi, danış-manlık hizmeti yardımı, sorunlu davra-nışları belirlemek için erken teşhis koyma işlemi ve öğrencileri uzman sağlık perso-neline yönlendirme gibi çok geniş bir yel-pazede var olan alternatifleri uygulayabi-lirler. Okullar sahip olduğu 3 temel gerek-çeden ötürü madde kullanımı önlemede en uygun ortamlar olarak bilinmektedir.

1. Önleme programı, çocukların mad-de kullanımına ilişkin inançları ve umut-ları oluşmadan evvel çocuklara yoğun-laşmalı

2. Okullar genç kitlelere ulaşmada en sistematik yol ve yöntemlere sahip ku-rumlardır.

3. Okullar madde kullanımına yönelik geniş ölçekli eğitim politikaları geliştire-bilen yerlerdir.

Eğitmenler, çocukların ve yetişkinle-rin madde kullanımına yönelik iştahları-nı kabartmadan madde kullanımıyla ilgili anlamlı gerçekleri açıklama sorunuyla da baş etmek durumundadırlar. Etkililik dü-zeyi kanıtlanmış ve okulda kullanılmak üzere tasarlanmış pek çok müfredat bu-lunmaktadır. Birçok program olmasına rağmen bazı etkili programlar öğrenci-lerin problem çözme yeteneklerini geliş-tirmeye ve medyanın etkilerini değerlen-dirmeye dönük destek programlarına yö-nelmişken; bazı programlar da çocukları özgüvenini artırma, stres ve kaygıları en aza indirme aktivitelerine yönelmiş bu-lunmaktadır. Tüm bu yetenekler göster-me, uygulama ve ödüllendirme metotla-rını içeren bir kombinasyon şeklinde eği-tim müfredatında uygulanabilir.

(*) Bu yazı Amerikan Çocuk Gelişimciler Akademisi Dergisi’nden derlenmiştir. pediatrics.aappublications.org

Madde kullanımı noktasında birey-sel müdahaleye maruz kalmış bir öğrenci, gizliliği ve mahremiyeti hak etmektedir.

Page 22: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

röpo

rtaj

Page 23: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Bağımlılık eğitimi vermenin diğer eğitimlerden farkı hiç şüphesiz çok daha has-sas ve zor olmasıdır. genç nüfusun ülkemizde yoğun olması ve bu nüfusun ba-ğımlılık tehlikesiyle karşı karşıya gelmesinin boyutları düşünüldüğünde ulusal düzeyde önleyici bir çalışmanın ortaya çıkarılması ve devletin ilgili tüm organ-larının ve sivil toplum kuruluşlarının da desteğiyle topyekûn mücadele edilmesi gerektiği kaçınılmaz bir gerçektir. Yeşilay Cemiyeti de kasım 2013’te ilk adımı-nı atacağı bir proje başlatıyor: ulusal Eğitim Projesi. 7’den 70’e herkese uygun eğitim modülleriyle bağımlılıkla mücadele hakkında bilgilendirme ve uygulama çalışmalarının yapılacağı bu projeyle ulusal düzeyde bağımlılıklarla mücadelede ciddi bir farkındalığın oluşturulması hedefleniyor.

Yeşilay olarak en öncelikli stratejikhedefimiz; bağımlılık alanında bilinç-lendirme ve önleyici tedbirleri geliştirme.

YEŞİlAY GEnEl müdürü

SavaşYılmaz

röportAj: SümeyyA olcAy 21

Page 24: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Ulusal Eğitim Projesini genel hatlarıyla anlata-bilir misiniz? Neden ihtiyaç duyuldu? Geliştiril-mesinin amacı ne idi?

Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak yüzyılla yakın bir sürede bağımlılıklarla mücadelemiz devam et-mektedir. Bir sivil toplum kuruluşu (STK) olarak en önemli önceliğimiz bağımlılıklardan çocuk ve gençlerimizi koruyarak ülke ve toplumun gelece-ğini güvence altına almaktır. Modern toplumlarda STK’lara düşen en önemli görev toplumsal savu-nuculuk misyonuyla kendine görev edindiği konu ile ilgili toplumu bilinçlendirmek ve bir farkındalık oluşturmaktır. Yeşilay olarak bağımlılık alanında bilinçlendirme ve önleyici tedbirleri geliştirme ko-nusunu en öncelikli stratejik hedef olarak belirle-dik. Bu anlamda da öncelikle kamu kuruluşlarıy-la işbirliklerimizi gerçekleştirerek toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir eğitim projesi geliştirdik. Ulusal Eğitim Projesi bu kapsamda konuyla ilgi-

li standart hizmet sunma ihtiyacın-dan doğmuştur. Değişen ve gelişen dünyamızda ba-ğımlılıklar konu-sunun halk sağ-lığı gündemin-den uzaklaştırı-larak özgürlük-ler kavramıyla öz-deşleştirilmesine ve normalleştiril-mesine doğru bir eğilim olduğunu görüyoruz. Oy-

saki çok nettir, bağımlıysanız özgür olamazsınız, orada bir sorun oluşmaya başlar; çünkü insan ya-ratılışı itibariyle özgür kalmak isteyen bir canlıdır. Tam da bu ihtiyaçtan doğan, insanımızın özgürlü-ğüne yönelik bir saldırı olduğunu düşündüğümüz bağımlılıklarla ilgili bilgilendirme, bilinçlendirme, farkındalık oluşturma ve arttırma amacıyla Ulusal Eğitim Projesi’ni geliştirdik.Projede ilk mecramız okullar

Projenin pilot uygulamasını en öncelikli alanımız olan geleceğimizin teminatı çocuklarımızla başla-yacağız. İlk mecramız elbette ki kaçınılmaz olarak okullarımız ve ilk proje ortağımız da Milli Eğitim Bakanlığı. Kasım 2013’te İstanbul’un 39 ilçesin-de projeye başlayacağız. Her ne kadar sorun metro-pollerde yoğunlaşıyor gibi görünse de gerçekte ön-leyici nitelik taşıması nedeni ile projenin ulusal dü-

zeyde uygulanması gerekliliğine yoğunlaştık. Proje olarak başlayan bu uygulamanın, pilot uygulama-dan sonra bir programa dönüşmesi ve sürekli bir eğitim alanı olması hedeflenmektedir. Proje çerçevesinde belli hedef gruplar ve sunulacak prog-ramla ilgili eğitim periyodları hazırlanıyor. Bu eğitim modüllerinde dikkat ettiğiniz noktalar nelerdir? Uygula-ma metodolojisi için neler söyleyebilirsiniz?

Eğitim programları 7’den 70’e her yaş grubunun ih-tiyaçlarına yönelik tasarlanıyor. Etkin bir eğitim ha-zırlama sürecinde en önemli nokta ihtiyaca ve gru-bun özelliklerine uygun tasarlanmasıdır. Biz de ço-cuk ve gençler için okul destekli çalışmaları, yetiş-kin grupları için farklı saha uygulamaları planlan-dık. Her yaş grubundan kişi için içinde bulunduğu pedagojik ve androgojik özelliklere uygun program-lar geliştiriyoruz. Ve yine her uygulama alanı için sektördeki aktör kurumlarla işbirliği içindeyiz.Proje için bir süre belirlendi mi?

Bu proje için bir başlangıç tarihi söyleyebilir ancak bitiş tarihi veremeyiz. Çünkü proje sınırsız süreli planlanmıştır. Bu sebeple aslında ben projeden zi-yade bir program ve bir operasyon gözüyle bakıyo-rum. Süreçte programların revizyonu, yaygınlaştır-ma aşamasında sisteme yeni kurumların eklenme-si gibi bir dizi gelişim potansiyeli olan ve ihtiyaçlar-la şekillenerek büyüyecek bir çalışmadır. Bağımlılık eğitimi vermenin diğer eğitimlerden farkı çok daha hassas ve zor olması. Bu çalışmada hangi yaş gruplarına hitap edeceksiniz? Bu yaş gruplarına hangi uygulamalarla ulaşılacak?

Çok hassas bir konu olması bizi de daha itinalı dav-ranma konusunda motive ediyor. Yeşilay’ın fark-lı disiplinlerden kendi alanlarında önemli isimler-den oluşan bir Bilim Kurulu bulunmaktadır. İçerik-ler her aşamada bilim kurulunun onayından geç-mekte ve birçok açıdan değerlendirildikten son-ra nihai halini almaktadır. Anaokulundan liseye ka-dar eğitimine devam etmekte olan gruplarla birlik-te okul uygulamaları gerçekleştirecek. Çalışanları üniversitelerde ve diğer yetişkin gruplarını da ilgi-li kurumlar aracılığıyla ve etkileşimli uzaktan eği-tim uygulamaları ile projeyi uygulayacağız. Yani sunduğumuz eğitimleri yaygınlaştırırken zamanı-mız getirdiği tüm yeniliklerden de faydalanacağız. Bunun yanı sıra yine sahada destekleyici etkinlik ve bilinçlendirme faaliyetlerimiz de devam edecek. Ulusal Eğitim Projesi için işbirliği yaptığınız kurumlar hangileridir?

Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal 22

Page 25: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Yeşilay, saygınlığı toplumunher kesimi tarafından kabul edilen,asırlık bir STK olarak bu projeninsürdürülebilirliği için önemli bir güçtür.

Page 26: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Güvenlik Bakanlığı, Milli Savunma Ba-kanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakan-lığı ilk aklıma gelen işbirliği yapacağı-mız kamu kurumları. Bunun yanında Sivil Toplum Kuruluşları ve özel sektör temsil-cileri ile de işbirliklerimizi olacak. Proje için bir bilim kurulu oluşturduğunuzu be-lirttiniz. Söz konusu bu yapıyı biraz daha açabi-lir misiniz? Ayrıca bu çalışma için ölçme değer-lendirme yapılacak mı?

Çok değerli ve kendi alanında önemli çalış-malar yapan hocalarımızdan oluşan bir Bi-lim Kurulu oluşturuldu. Ayrıca çalışanla-rımızdan, bilim kurulu üyelerinden ve yine yönetim kurulumuzdan oluşturduğumuz bir de Ulusal Eğitim Projesi Komisyonumuz var. Bu iki yapı teorik olarak tasarlanan içe-riğin eğitim dokümanına dönüşmesini ger-

çekleştirmektedir. İçeriklerin eğitim, yön-tem ve tekniklerle hazır hale getirilmesi ise bu çalışmanın bir sonraki aşaması.

Bizim en çok üzerinde düşündüğümüz aşama ise izleme değerlendirme aşamasıdır. Birçok proje ve program uygulamasında göz ardı edilen aşama bu projede daha tasarla-nırken düşünülmüş ve buna göre hazırlık-lar yapılmıştır. Ölçülmeyen hiçbir şeyin fay-dasından emin olamayacağımızın farkında olarak program uygulamalarının her aşa-ması için ölçme araçları geliştiriyoruz. Hem eğitimci hem de öğrenen memnuniyetinden davranış değişikliğine uzanan bir çerçevede ölçme değerlendirme çalışmaları yürütecek, programların etkisini ölçeceğiz.Projenin sürdürülebilirliğini sağlamak adına plan ve programlar geliştirildi mi?

Page 27: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Projenin temel faaliyeti olan önleyici ve koru-yucu eğitim çalışmaları, Yeşilay’ın temel faa-liyet alanı ve asli görevidir. Yeşilay, saygınlığı toplumun her kesimi tarafından kabul edilen, asırlık bir STK olarak projenin sürdürülebilir-liği için önemli bir güçtür. STK’ların üstlenece-ği diğer önemli misyon da kamu kurumlarının o alanda etkinliğini artırmak ve bu kapasitenin gelişmesine katkıda bulunmaktır. Ayrıca bunu destekleyen çok önemli bir diğer güç ise proje-ye devlet kurumlarının gerekliliğine inanarak ve istekle destek veriyor olmalarıdır. Öyle ki, proje kapsamında geliştirilen programlara yö-nelik çalışmalar Yeşilay Eğitim Birimi ve bah-settiğim kurullar tarafından yürütülürken uy-gulama etapları ilgili sahanın eğitimcileri ara-cılığıyla sunulmaktadır. Bu metodu benimse-mekteki amacımız ise projenin yerel kaynakla sürdürülebilirliğini desteklemektir.

Savaş Yılmaz: İlk orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Lisans derecesini An-kara Üniversitesi Siyasal bilgiler Fakültesi İş-letme Bölümünde, Yüksek lisansı Gazi Üni-versitesi Kamu Maliyesi bölümünde tamam-ladı. Halen Ankara Üniversitesi Siyasal Bil-giler Fakültesi Kamu Ekonomisi Doktorası-na devam etmekte. İş hayatına Dışbank A.Ş de müfettiş olarak başladıktan sonra Dünya Bankası’nın Türkiye’de yürüttüğü program-lar olan Sosyal Riski Azaltma, İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Ka-pasitesinin Arttırılması Projesinde yöneticilik ve son olarak da Sağlıkta Dönüşüm ve Sosyal Güvenlik Reformu Projesinin Direktörlüğünü yaptı. Bakan müşavirliği ve özel sektörde çe-şitli kuruluşlarda icra kurulu üyelikleri yapan Savaş Yılmaz 2013 Ağustos ayından bu yana Yeşilay Genel Müdürlüğü yapmaktadır. 25

Etkin bir eğitim hazırlama süre-cinde en önemli nokta ihtiyaca ve grubun özellikle-rine uygun eğitim modüllerinin ta-sarlanmasıdır.

Page 28: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

RÖPORTAJ

Page 29: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

ITIR TARI CÖMERTYRD. DOÇ. DR.

TErApİnİn Bİrİncİ hEdEfİ BIrAkmIŞ BAğImlIlAr İÇİn rElApsIönlEmEkTİr. BIrAkmAYA ÇAlIŞAnBAğImlIlAr İÇİn kullAnImI AZAlTmAdIr.

hayatlarındaki risk faktörlerini aza indirir, koruyucu faktörleri yukarı çıkartırsak, bağımlıları sosyal des-tek sistemi içerisinde tutmaya çalışırsak eğer onlar da madde kullanmak yerine başka alanlara yönelirler diyor Yrd. Doç. Dr. Itır Tarı Cömert. Bağımlılık alanındaki çalışmaları ile öne çıkan Itır Tarı Cömert ile ba-ğımlılık tedavisini ve terapi sürecini konuştuk.

röportAj: SümeyyA olcAy FotoğrAF: meryem olcAy 27

Page 30: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Terapi nedir? Madde bağımlısı bir hastanın ilaç ya-nında terapiyoluyla tedavi görmesi hastalığı atlat-mada ne kadar etkilidir?Terapinin bağlı bulunduğun psikolojik eko-le göre tanımı farklılık gösterir. Bilişsel davra-nışçı terapi açısından insanın zihinsel süreçle-rindeki çarpmaları, olumsuzlukları değiştirerek bir davranış değişikliği oluşturan süreçtir tera-pi. Bu süreçte de karşımızdaki insana eşlik eden kişi demektir terapist. Terapi sürecinde danışan hayatını olumsuz etkileyen düşünceleri farke-der ve bunları değiştirmek için deneme yanılma yoluyla çalışır. Başarılı olduğu zaman davranış değişikliği olur ve bir anda artık yeni bir şekilde davranmaya başlar. Bu da onun kendini daha iyi hissetmesine ve hayata başka bir şekilde bakı-yor olmasına yarar. Terapi sohbet ortamı olarak algılanıyor çoğu kez. Te-rapide asıl amaç akıl verme, yol göstermeme midir? Belirleyici kişi kimdir? Terapistin hastaya karşı tav-rı nasıl olmalıdır?Terapist süreçte danışanına eşlik eden kişi-dir. Danışanı ile beraber soluklanır, onunla be-raber hareket eder, bir yönlendirme yapmaz.Terapist hiçbir zaman ‘Bak bunu seçersen se-nin çok daha iyi olur’ demez. Fakat danışanına

başka opsiyonların da olabileceğini, başka al-ternatiflerinde düşünülebileceğini hatırlatabi-lir. Fakat gene de bu opsiyonlardan birini seç-mek danışanın kendisinin yapmak zorunda ol-duğu bir durumdur.

Sohbet ortamı olması noktasında ise şunu söyleyebilirim; o zaman bizim yaptığımız işin komşu Ayşe teyzeden ne gibi farkı olur ki? Her birimiz gün içerisinde arkadaşlarımızla, dostla-rımızla bir şekilde sohbet ediyoruz. Fikir alışve-rişinde bulunuyoruz. Terapi sürecinde aslolan; terapistin insanı yüksüz, yansız, yargısız ola-rak dinlemesi, ona kendi doğrularını empoze et-memesidir. Bir terapist için önemli olan danışa-nın kendisine verdiği problem tanımıdır. Çünkü terapi bu problemi çözmek için danışanı yaşa-

Terapist süreçte danışanına eşlik eden kişidir. danışanı ile beraber soluklanır, onun-la beraber hareket eder, bir yönlendirme yapmaz. 28

Page 31: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

dığı çerçeveyle beraber değerlendirip ona alternatiflerin neler olabileceğini göster-mektir. Bu açıdan terapi bir sohbetten zi-yade bir iyileştirme ve değişim sürecidir. Madde kullananlara uygulanan terapinin diğer terapilerden farkı ve zorluğu vardır muhakkak. Hassaslık gerektiren noktalar hangileridir?Madde bağımlısı ile başlanılan terapö-tik süreç bir terapisti zorlayan durumlar-dır. Çünkü madde bağımlılığı kısır bir dön-güdür. Bağımlılar bırakırlar, tekrar başlar-lar, tekrar bırakıp tekrar başlarlar. Bir kere bu terapistte ciddi bir çökkünlük oluşturur. Tamirci gibi düşünün. Sızıntı var, yamıyor-sunuz, düzeltiyorsunuz fakat ondan son-ra tekrar sızıntı başlıyor. Bu açıdan mad-de bağımlısıyla çalışmak çok zordur. Te-rapist için de örseleyici bir süreçtir. Madde bağımlıları ile dikkat edilmesi gereken bir-çok önemli nokta var. Bir kere danışanların asla ve asla seansa alkol ve madde almış bir şekilde gelmemeleri gerekir. En baştan da-nışanınız ile bu anlaşmayı yapıyor olma-nız gerekir. Gizlilik ve etik ilkelere uyacağı-nızın, bunun sadece ikiniz arasında kalan bir durum olacağının teminatını vermeniz gerekir danışanınıza ve bunun karşılığın-da da danışanınızın seanslara alkol ya da madde almış şekilde gelmemesini kesin bir dille belirtmeniz gerekir. Şayet gelirse eğer danışanınızı o seansa almayacaksınız. Madde bağımlıları yalana çok başvururlar.Madde bağımlıları kullandıkları maddenin miktarı hakkında yalan söylerler, azaltır-lar; bu sebeple her zaman madde bağımlı-sının bu açıdan size verdiği bilgiye birazcık şüpheyle yaklaşıyor olacaksınız. Doğrulu-ğunu muhakkak birincil, ikincil kaynak-lardan kontrol edeceksiniz. Madde bağım-lılığı multidisiplinel çalışılması gereken bir alan. Aynı zamanda da bir sürü kişinin bir arada çalışması gereken bir alan. Anne ba-

basıyla, okulda arkadaşlarıyla, öğretmen-leriyle mutlaka dirsek temasında olacak terapist. Bu ‘biliyor musunuz, madde kul-lanıyor’ anlamında değil. Sadece ruhsal durumunun oralarda nasıl dalgalandığını görmek için, hiç okula madde etkisiyle git-miş mi, eve bu şekilde gelmiş mi bunu an-lamak için mutlaka bunları kontrol ediyor olmanız gerekir. Bağımlılıkta önleyici tedbirler çok önemlidir. Yani bu tehlikenin hiç bulaşmaması için çocuk önce aile daha sonra çevre yani okul, öğretmen tarafından eğitilmelidir. Bu durumda çocukla-rı sıkmadan, madde bağımlılığından önleyici ebeveyn yaklaşımları nasıl olmalıdır?Bir kere yaşa uygun doğru bilgiyi vermek en önemlisi. Her çocuk anlatılanı anlar. Ama ne zaman anlar? Onun yaşına uygun doğ-ru bir biçimde anlattığınız zaman anlar. Kü-çük yaş grubu çocuklar için bizim de çalış-malarımızda yaptığımız gibi sağlıklı yaşam becerileri, ilacı sadece doktorun vereceği, onun dışında hiç kimseden bir ilaç alınma-ması gerektiği aileler tarafından çocukla-ra anlatılabilir. Vücut sağlığı ve vücut sağ-lığını etkileyen hastalıklar anlatılabilir. Ba-ğımlılık bir hastalıktır. Bütün vücudu, insa-nın iyi oluşunu, beynini etkileyen bir has-talıktır. Bağımlılığa bu şekilde yaklaşırlar-sa eğer ve bu şekilde düşünürlerse ailelere eğitim verebilirler. Daha büyük yaş grubui-çin de gene maddelerin etkileri ya da mad-delerin onlar üstünde bıraktığı etkiler an-latılmadan -çünkü bu sefer merak duygu-su gelişecektir;‘bak insanlar böyle madde-lerden bahsediyorlar, arkadaşların arasında kullanan olabilir, görmüş olabilirsin, önemli olan seni iyi olman, hayır demen, hayır de-mek çok önemli bir beceridir, insanlara ha-yır diyebilmelisin, kendin korumayı bilme-lisin, fiziksel sağlığına, ruhsal bütünlüğüne zarar gelmeyecek şekilde davranmalısın ve

küçük yaş grubu çocuklara için sağ-lıklı yaşam becerileri, ilacı sadece doktorun vereceği, onun dışında hiç kimseden bir ilaç alınmaması gerek-tiği aileler tarafından anlatılabilir.“

Page 32: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

bunun için de bunlara dikkat etmelisin.’ diye nazik bir şekilde uyarılarda bulunabilirler.Uyum sorunu yaşayan ebeveynlerin genellikle çocuk-ları da aile ve çevreyle uyum sorunu yaşamaktadır. Bu durumda özellikle ebeveynlerle birlikte yürüttüğünüz terapötik yaklaşımlar nelerdir?Madde bağımlısıyla hiçbir zaman tek çalışamaz-sınız. Mutlaka annesiyle, babasıyla varsa eşiy-le çalışıyor olmanız gerekiyor. Bağımlılık dediği-miz şey bir sonuç aslında. Bunun nedenini bul-mamız gerekiyor. Nedeninin en önemli kısımları bu insanların problem çözme yeteneklerinin, in-san ilişkilerinin zayıf olması, karar verme, hayır deme becerilerinin zayıf olmasıdır; ama kime ha-yır diyemiyor ve kime hayır diyemediği için ken-dini kötü hissediyor ve bu noktada da kötü hisset-mekten kaçmak için madde kullanmaya başlıyor-lar, bunun araştırılması gerekiyor. Bunun için ai-leyle, ailenin davranış kalıpları üzerinde, ailenin sınır koyma becerileri ile ilgili, öfke yönetimi ile ilgili, aile içi iletişimleri ile ilgili mutlaka çalışıyor olmak gerekir. Bağımlılık bir sonuç ise bunu orta-ya çıkartan nedenler ile ilgili çalışmak gerekir. Bu bir sacayağı gibiyse eğer bu nedenlerin içinde ta-bii ki aile var. Ve bu ayakları dengede tutmak için birkaç koldan çalışmanız gerekir.Birçok gruba bağımlılık hakkında eğitim vermektesi-niz. Öncelikle karışık bir grupta genel olarak bağımlılı-ğı nasıl izah ediyorsunuz?Düzgün bir eğitimin amacı zaten herkese hitap ede-bilecek şeyleri onların anlayabileceği şekilde an-latmak. Önce temel bilgileri açıklamaya çalışıyo-rum. Bağımlılığın ne olduğunu, kısır döngünün na-sıl gerçekleştiğini, bu kısır döngünün nasıl temiz-lenir, nasıl kırılır ise eğer bunun temizlenebilece-ğini, yanlış tutumların ne olduğunu anlatıyorum. Yanlış tutumların birçoğu bağımlıların ebeveyn-lerinin uyguladığı tutumlar oluyor. Bir yere kapat-mak, köye göndermek, uzaklaştırmak, okuldan al-mak gibi ailelerin bu tarz yanlış tutumları oldukça fazla. İstanbul’dan uzaklaştıralım, köye gönderelim ki bulamasın bir şey. Fakat bunlar işlevsel değildir. Zaten bağımlılar istedikleri zaman madde bulabi-lirler. Bunun için her yolu denerler, evden kaçarlar, para bulmak için suça ya da şiddete karışırlar. Ben de bunlar üstünden anlatmaya çalışıyorum bağım-lılığı. Bir şeyi siz bugüne kadar yanlış yapmışsınız ki olmamış. O yanlış yaptığınız yanlışı çözmeye ça-lışırsak eğer, birinci basamağı bu şekilde atlatarak bir şeyleri değiştirmeye başlamış oluruz. Tabi bu akşamdan sabaha olacak bir iş değil. Zaten madde bağımlısı olan kişi iyileşmez ama düzelebilir ve bu şekilde yaşamlarına devam edebilir.

Bağımlılar istedikleri za-man madde bulabilirler. Bunun için her yolu de-nerler, evden kaçarlar, para bulmak için suça ya da şiddete karışırlar.

31

Page 33: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Bu iyileşmez ibaresi de bağımlı kişilerin tedaviye karşı tüm cesaretlerini kırmakta. Bunu kontrol altında tut-mak için de ayrı bir çaba gerekiyor… Evet, fakat çok uzun süre temiz kalan bağımlı-lar var. 20 senedir temiz kalan bağımlı danışan-larım var benim. Hayatlarındaki risk faktörlerini aza indirir, koruyucu faktörleri yukarı çıkartırsak eğer, bağımlıları sosyal destek sistemi içerisinde tutmaya çalışırsak, onları etiketlemezsek, toplum içinden dışlamazsak, onları işlevsel hale getirir-sek eğer onlar da madde kullanmak yerine başka alanlara yönelirler. Ve uzun sürede temiz kalırlar. Şöyle de anlatabiliriz; teşbihte hata olmasın. Mad-de bağımlısı olmayan insanlar Çengelköy salatalı-ğı iseler eğer, madde bağımlısı insanlar artık sala-talık turşusu olmuş insanlardır. O turşu hiçbir za-man salatalığa dönmez fakat turşu olarak da ye-nebilirler. Akmadan, kokmadan, bozulmadan ya-şarlar. Birleşmiş Milletler “Bir kere madde kullan-mış olmak demek madde bağımlısıdır tanısı al-maya yeterlidir.” diyor. Bu çok ağır bir ibaredir. Bir kere bile sigarayı denemiş olmak demek siga-ra bağımlısıdır demem için yeterlidir bu tanıma göre. Bu noktada durduğunuz zaman o ilişkinin bir kere başlamış olması geri dönüşümsüz bir şey. O ilişki başlamıştır ama siz onu devam ettirmez-siniz. Devam ettirmeyi tercih etmezsiniz. Onun için düzelmezsiniz ama iyileşirsiniz.

Peki, tedavi sırasında karşılaşılan zorluklar nelerdir? Nasıl atlatılmaktadır?Tedavi süreci madde bağımlıları için uzun bir süreç. Terapiste gittiğiniz zaman sıkıntınız dep-resyon ise en fazla 12 seans sonrası kendinizi daha iyi hissetmeye başlarsınız. Fakat bağımlılık böyle bir şey değil. Bağımlılıkta ilaç tedavisinin yanında terapi senelerce devam eden bir süreç. Üç gittim, beş gittim artık iyileştim diyebilece-ğiniz bir şey de değil. Çünkü terapide en önem-lisi relaps dediğimiz yani tekrar madde kullanı-mının isteğinin artmasına engel olmaktır. Madde bağımlıları bir süre sonra kullandıkları madde-yi bırakırlar çünkü maddeden fiziksel, sosyal ve ruhsal olarak zarar görürler ve madde kullanı-mına ara vermeye karar verirler. Bu noktada ne kadar ara vermeleri, o süre tamamen bağımlı-nın kendisiyle alakalı bir şeydir. Evet ya ben böy-le iyiyim ve bu noktada devam edeyim derse eğer çok güzel, sıkıntı yok. Ama tekrar ‘ya ben bir kere madde kullansam, canım çok istedi, hava da gü-zel, bir şey yapsam’ dediği nokta yani madde kul-lanımı isteğinin başladığı nokta zaten terapiyi sı-kıntıya sokan noktadır.On içiyorsa dokuza düşüreceğiz; önce zarar azaltacağız.Terapinin birinci hedefi bırakmış bağımlılar için relapsi önlemektir. Bırakmaya çalışan bağımlı-31

Page 34: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

lar için azaltmadır. On içiyorsa dokuza düşürece-ğiz; önce zarar azaltacağız. Ama karşınıza gelen madde bağımlısına ‘artık bir daha madde kullan-mayacaksın’ derseniz zaten o kişi ikinci defa kar-şınıza gelip oturmaz. Çünkü hayatında herkes ona ‘maddeyi bırak ölürsün, şu olur, bu olur’ di-yor. Kendisi de biliyor bunu. Terapiye devam et-mesi için ona başka bir şeyler vermeniz gereki-yor. Yani sizin terapist olarak söylediğiniz şe-yin diğer insanların söylediklerinden farklı ol-ması gerekiyor. Bu da bırak ya da bırakma bu se-nin kararın; ama gel azaltalım demek oluyor. Ke-sinlikle bireysel danışma yapacaksınız. Fakat ya-pılan çalışmalar şunu gösteriyor ki grup çalış-maları da madde bağımlıları için çok işe yarıyor. Çünkü o grubun birlikteliği, benzer şeyleri yaşa-mış olmaları, aynı kötü duruma düşmüş olma-ları, aynı şeyleri hissetmeleri ve birisi beni anlı-yor ya da benim başıma gelen başkalarının başı-na da gelmiş, ben tek değilim duygusu o ortaklık ve birliktelik bir süre sonra madde bağımlıları-nın biraz daha çabuk değişmesine yarıyor. Birey-sel tedavi şart ama bunun yanında grup tedavisi, aile desteği, okuldaysa eğer okul arkadaş ve öğ-retmenlerinin bağımlıyı desteklemesi, bir bütün olarak bağımlılığa bakılması önemli. Türkiye’de durum nasıl? İnsanlar bu kadar çok açık mı bu tedaviye?Gerçek şu ki en iyi aileler bile üçüncü seansın sonunda terk ediyorlar, vazgeçiyorlar gelmek-ten. Bir danışanım var. Çok uzun zamandır oğlu madde bağımlısı. Ailecek gördüm çok uzun za-man kendilerini. Ve çok tesadüfi bir şekilde ge-çenlerde beni aradı ve ‘artık ilaçlarını da kul-

lanmıyor, yapacak hiçbir şey kalmadı, ben diğer çocuklarımın sağlığını da düşünmeliyim.’ dedi. Artık ne yaparsa yapsın bırakacağım noktasın-da anne. Fakat bir anneyi ya da babayı bu nok-taya getirmek önemli bir örselenmişlik demek. Bunu es geçmemek lazım. Demek ki bu insanlar senelerce neler yaşamışlar ki artık pes ediyorlar. Çünkü hiç kimse durduk yere kendi çocuğun-dan bu kadar çabuk vazgeçmez. En sivilize aileler bile seanstan kaçıyor.En sivilize, en modern görünen aileler bile dört, beş defa seansa geliyorlar sonra kaçıyorlar. Çün-kü söylenenleri duymak istemiyorlar. ‘Bu çocu-ğun böyle olmasının sebebi sizsiniz. Siz bu çocu-ğa düzgün sınır koysaydınız, hayır deme becerisi-ni öğretseydiniz, sınırlarınızda tutarlı olsaydınız, uygun yetiştirme tarzı ile yaklaşsaydınız çocu-ğa; bu çocuk böyle olmayacaktı o zaman’ ı kimse duymak istemiyor. Çünkü herkes sistemde baş-ka birisini kara koyun olarak gösterip bütün suçu onun üstüne atmak istiyor. ‘Bu mu, bir işe yara-maz, bir baltaya da sap olmaz. Madde bağımlısı zaten.’ deyip çocuğu hedef olarak gösterebiliyor-lar. Bazı aileler de rol model olarak çok iyi aileler. Ama bir bakıyorsunuz çocuğu yetiştirme tarzları uygun değil, sınır koymamışlar çocuğa. Çocuğu bir birey olarak görmemişler. Özgürlüğü bu an-lamda kısıtlamışlar, yok saymışlar. Çocuk da ben iyi bir şey yapsam ailem anlamıyor, kötü bir şey yapsam laf söylüyorlar; bari kötü bir şey yapayım da haksız çıkarmayım ailemi diyor. Muhafazakâr ailelerin çocuklarında da maalesef madde kulla-nım oranı çok fazla. Farkında olmadan yapılan baskı bunu tetikleyen bir neden.

Terapide amaç relaps denilen tekrar madde kullanımı isteğinin artmasına engel olmaktır. “

33

Page 35: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

33

Page 36: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi
Page 37: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

AYŞEN GÜRCANPROF. DR.

okuldA ÇocuklArA kArAr vErmE,AklI kullAnmA vE TEcrüBElErdEnYArArlAnmA BEcErİlErİ kAZAndIrIlmAlIdIr.

kötüyü iyiden ayırt edecek sahnelerle büyüyen çocuğun, yanlışı tanımlamak için yanlışı öğrenme-sinin her zaman gerekmediğinin, doğru öğretil-diğinde, çocuğun zaten doğru olmayan yanlışı da öğreneceğinin önemle altını çiziyor Prof. Dr. Ay-şen gürcan. Bizler de Prof. gürcan’la bağımlılıkla-rın eğitim yoluyla önlenmesini ve bağımlılık bilgisi verilirken dikkat edilmesi gerekenleri konuştuk.

röportAj: SümeyyA olcAy

Page 38: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Bağımlılığın sizdeki tanımını öğrenebilir miyiz?Bağımlılık, adı üstünde, bir şeye edilgen bir şekilde bağlı olmaktır. Bir insan; bir

nesnenin/kişinin varlığını kendi varlığına bağla-dığında, endekslediğinde ortaya edilgen, uydusu olunan bir durum ortaya çıkar ki işte bu bağım-lılıktır. Bağımlılık; en çok, bağımlı olan insana, kendi adına verdiği en büyük zulümdür. Başlan-gıçta bağımlılık, nasıl kişi bizzat kendi tercihiyle en azından ‘Evet’ derken etkili ise, bitirilmesinde de bizzat yine kendisinin ‘Hayır’ kararıyla düzele-bilecek bir durumdur. Belki de bağımlılıkla müca-delede en çok ihmal edilen nokta da burasıdır. Bir çocuk kendi kararlarını almak için sürekli başkala-rından destek istiyorsa ve aslında yapabileceği şeyler için ailesine bağlı kalıyorsa burada aileye bağımlılık da söz konusudur. Bu bağımlılık türünü nasıl açıklarsınız?Kişiyi şahsiyet sahibi yapan durum onun karar alma becerisidir. Eğer bir kişi, edilgen olarak başka bir kişiye göre reaktif davranıyorsa, sizin de söy-lediğiniz gibi o kişiye karşı bir bağımlılık başla-mış olur. Biz bu durumu sıklıkla görebiliriz. Ailede özellikle annelerde sıklıkla görülür. Çocuğunu ko-ruma içgüdüsü ile onun adına karar vermeyi onun iyiliğine sanır. Çünkü o daha çok küçüktür, o tec-rübesizdir ve o karar veremez şeklinde yaklaşır. Ve böylece karar verme otoritenin (tecrübe ve gücün temsilcisinin) elinde kalır. Oysa Yüce Yaratıcı karar yetkisini insana vermiştir, ancak doğruyu ve yan-

lışı da göstererek. Ebeveyn olarak bize düşen şey; çocuğumuzun karar vermesinde tercihlerini öğret-mek olmalıdır. Böyle yaparsan bu olur, şunu seçer-sen bu olur gibi. Ama karar senin. İşte işin can alı-cı noktası burasıdır. Ahiretini bile kişi kendisi karar verecektir. Ki dünyasındaki kararlar onun olmalı-dır. Peki, biz ne yapıyoruz? Onun adına karar vere-rek onu kendimize bağımlı hale getiriyoruz. Sonuç sadece bu mu? Değil tabii, çünkü çocuk büyüdük-çe kararları kendisi al(a)masa da onun kararlarını alacak kişiler farklılaşacak, başkaları devreye gire-cektir. Erinlikten başlayarak ve giderek alanı geniş-leyecek şekilde çocuğun hayatına giren herkes ar-tık onun adına karar verir duruma gelecektir. İşte bu durumun en tehlikeli yanı budur.Anne babalar bağımlı olmak ile bağlı olmak arasındaki farkı nasıl ayırt etmelidirler ve bunu çocuğa nasıl yan-sıtmalılar?Bizler ana-baba olarak çocuğumuzdan daha çok şey yaşadık, tecrübemiz var, kararların sonuçları-nı az çok kestirebiliriz. Dolayısıyla, evet kararları çocuğumuz kendisi alsın, ancak ona kendi tecrü-

İnsana ancak insandan hal gider, bunu en iyi bilen in-sanları Yaratandır.

36

Page 39: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

belerimizden bahsedip, sonuçlarla ilgili kı-sımları onlarla paylaşarak, onların kararı-nı kolaylaştırabiliriz. İşte bağlılık bu nok-tada başlar. Ancak bağlı olmak bağımlı ol-mayı gerektirmez; bilakis bağlılık herkesin kendi nispetinde sisteme destekçiliğini ge-rekli kılar. Bağımlılık ise, bağımlı olunana teslimiyet ve onun güdümünde olmak gibi bir durum söz konusudur ki, işte bu ilişki biçimi sonrasında başka sorunlara yol aç-ması muhtemel, normal olmayan yoldur. Bu ayrım nasıl yapılır diye sorduğunuz so-ruya cevap olarak öncelikle yaşı kaç olur-sa olsun, bireyin kendi kararlarını verebil-me –sonuçlarına katlanacak şekilde- hak-kını kendisine vermek gerekir. Onun adına karar vermek, onun veremeyeceğini, buna gücü ya da tecrübesinin yetmeyeceğini öne sürerek onun iyiliği için yaptığını dü-şünmek, aslında ona iyilik etmek değildir. Küçük yaştan itibaren, kararları vermesini sağlamak ve verdiği kararın neticelerinin yükünü üstlenmek bireyin sağlıklı gelişi-mini sağlamada ve bağımlılığı yani dıştan denetimliliği azaltmada yardımcı olacaktır.Madde bağımlılığı eğitimi çocuğun yaşına ve algılayışına göre farklılık gösteren hassas bir eğitimdir. Çocukluktan başlamak istersek eğer; neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok faz-la ayırt edemeyen çocuklara madde bağımlılığı eğitimi ne düzeyde verilmelidir? Bir kere madde bağımlılığı eğitimine, çev-redeki rol modellerin (anne-baba, öğret-men, karşılaşılan meslek temsilcileri vb.) bu

konuda gösterdikleri davranış kalıpları ile süreç içine girilmiş olur. Dolayısıyla kötüyü iyiden ayırt edecek sahnelerle büyüyen ço-cuğun, yanlışı tanımlamak için yanlışı öğ-renmesi her zaman gerekmez. Doğruyu öğ-rettiğinizde, zaten doğru olmayan yanlı-şı da öğrenecektir. Bu anlamda madde ba-ğımlılığı eğitimi hele de daha bu konuda hiç girişimi ve bağımlı olma ihtimali olmayan yaşlarda düşünülmez bile. Ancak sağlık-lı yaşam becerileri, fiziksel, zihinsel ve duy-gusal sağlıklı olma hallerini kazanmış bir öğrencinin zaten madde bağımlılığı ile ilgi-li doğrudan bir eğitime ihtiyacı olmayacak-tır. İlerleyen yaşlarda ise bu eğitim, yanlışın sonuçlarını göstermek amaçlı ve bu işi de görmüş, bir şekilde karşılaşmış veya karşı-laşma ihtimali yüksek yaşlarda uygun me-totlarla yapılmalıdır. Aile olarak, eğer mad-de kullanan bir ebeveyn var ise, çocuğa bu-nun yanlışlığını öğretmeniz bir o kadar zor olacaktır. Onun için mümkün olduğun-ca yetişkinler rol model olarak sağlıklı dav-ranmak zorundadırlar. Bu noktada merak duygusuna yol açmamak için eğitimin dengesini nasıl tutmalıyız?Madde bağımlılığı eğitimi dediğiniz za-man tek tip bir eğitim akla gelmez, yanlışı öğretmek yanlışı yaptırmamak içindir, an-cak bazen yanlışı bilmeyene öğretmiş ol-mak ve yanlışlığını tam anlatamamanın getirdiği riskler vardır. Onun için mümkün olduğunca yanlışı öğretmekten ziyade bir-çok eğitim yaklaşımı doğruyu tam öğre-

Çocuklarda karar verme becerisinin oluşması olası dıştan denetimliliği yani bağımlılığı azaltmadayardımcı olacaktır.“

Page 40: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

terek, yanlıştan dolaylı kaçınmayı sağla-mayı hedefler. Bumerang etkisi adı da ve-rilen, yanlışı öğreterek merak uyandırma ve onun üzerinden beklenenin tersine etki göstermesi anlamına gelen bu durum bir-çok olumsuzdan kaçındırma eğitimi için dikkatli olunması gereken bir durumdur. Felsefi olarak doğruyu öğretmek, doğru-nun gereklerini öğretmek hiç bilmeyenler için olması gereken başlama düzeyidir. Bu düzeyde yanlış gösterilmez, söylenilmez ve kaçındırılmak için bile konu edilmez.Taklit ve özdeşleşme kimlik kazanımının önem-li mekanizmalarındandır. Ergenler bu noktada göz önünde olan, sanatçılar, gruplar veya çete-lerle özdeşleşmek isteyebilir veya çevresindeki en yakın kişileri de örnek alabilirler. Bu duruma karşı verilecek olan eğitimin başarılı ve etkili ol-ması için neler yapılması gereklidir? Özdeşleşme fıtri bir eğilimdir, bunu değiş-tiremezsiniz. İnsan insandan hal alır, ör-nek alır. Onun için insanlık adına güzel örnekleri almalıyız. Bu konuda Yüce Ki-tap Kur’an’da Ahzab suresi 21. ayette Pey-gamber Efendimizi (SAV) insanlık için gü-zel örneklik-rol model olduğunu söyler. İn-

sana ancak insandan hal gider, bunu en iyi bilen insanları Yaratandır. Dolayısıy-la, biz uygun rol modellerimizin sayısı-nı artıracağız, baba evde sigara içerken ço-cuğun bunun kötü bir şey olduğunu bili-yor olsa bile ötekisi hal olarak çok daha et-kilidir. Bizlere düşen görev; çocuklarımı-zı doğru kişileri görebileceği ortamlara yöneltmek,onları sanat, spor gibi etkinlik-lerle buluşturmak olmalıdır.Okulun genel bir bilgilendirme görevinden çok, merak ve kimlik duygularını doyurucu etkinlik-ler ve yaşantılar sağlaması gerekir. Peki, erge-nin sınır duyguları nasıl tatmin edilmelidir?Söylediğiniz hedef duygusal hedefler için-de yer alır, ancak ne kadar gerçekleştiği konusunda ölçümler çok yapılmaz. Çün-kü merak ve kimlik duygularını doyuru-cu etkinlikler dediğinizde, test çözmekten zaman ayırmak, sınavlara yönelmekten feragat etmek anlamları taşımaya başla-dığından beri okullarımızda ne yazık ki sosyal faaliyetler derinlemesine gerçek-leştirilemez oldu. Bu anlamda özelikle er-genlik dönemi okullarının (son 4 yıllık di-limde) öğrencinin ilgi ve yeteneklerinin

Page 41: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

belirlenmiş olduğu çağ olması gerekir. Ve öğ-renci için ders içi etkinliklerde bile onun bu ilgi alanından performans işleri beklenerek öğrencinin kendini ifade etmesi ve varoluşu-nun anlamını kendi yaptığı ürünlerde bulma-sı sağlanmalıdır. Hepimiz biliriz ki, yetenek-lerimiz, yapabildiklerimiz ve yapmak istedik-lerimiz her birimizin farklı farklıdır. İnsan-lar yapabildikleri ile birbirlerinden farklılıkla-rı olsa bile, asla birbirlerinden üstün değildir-ler. Çünkü herkesin kendine göre bir öznelliği ve özgün üretim alanı vardır. İşte bunu, bulma veya buldurma eğitimin temel hedeflerinden biri olmalıdır diye düşünüyorum.Okulun bağımlılık eğitimi verilirken bilgilendirmeden ziyade çocuğa aşılanması gerekenler neler olmalıdır?İnsanı bağımlılıktan alıkoyan en temel mer-kez gelişkin irade kullanımıdır. Yani kişi kendi-ne söz geçirten bir gücü an-cak iradesinden alır. Dola-yısıyla öğrenci; önce aile-den başlamak üzere okul-da devam edecek süreçte iç-ten denetimliliği yüksel-tecek, karar verme meka-nizmalarını kuvvetlendire-cek ortamlara yöneltilmeli-dir. Bundan sonraki aşama-da çocuğa tercihlerini se-çerken akli faaliyetlerini ak-tif olarak kullanma öğretil-melidir. Yani geçmişinden ders almış, kendisini ve doğayı çok iyi tanımla-mış ve derinlemesine analizler yapabilecek, ge-leceğe dönük vizyonerliği olan, aktif düşünme becerilerine sahip olması hedeflenmelidir. Ve üçüncü aşamada hata yapma durumunda geri dönüşün de mümkün olacağını gösterecek dö-nüş imkânları öğretilmelidir ki, bir yanlış için-de olsa bile, çocuk bundan kurtulmanın şek-li ve becerisine sahip olsun. Dolayısıyla okulda karar verme becerisi, aklı kullanma becerisi ve de tecrübeden yararlanma becerisi olmak üze-re 3 temel alan becerisi kazandırılmalıdır diye düşünüyorum.Son olarak; henüz okul çağında (ortaokul-lise) olan bir gencin alkol kullanması nasıl açıklanabilir? Ai-lenin bu durumdan haberdar olması bu durumu le-galleştirebilir mi? Eğitimcilerin gençlere bu konuda verecekleri bilgiler ne yönde olmalıdır?

Buna sadece alkol demeyelim, madde kullanımı ve sigarayı da katmak gerek. Çünkü şuan için ül-kemizde gençlerde en çok yaygın olan madde si-gara. Böylesi bir durumda ailenin takınması gere-ken tavır; öncelikle çocuğu yargılamadan, duru-munu kendisinin değerlendirebileceği ancak ya-pılan yanlışın da yerleşmemesi adına öncelikle sorun çözme girişimini başlatmasıdır. Kullanımı ne zaman, nerede ve nasıl yapıyor, buna iten se-bepler nedir, arkadaşları mı, okuldan çevresi mi, psikolojik sorunlardan kaçış mı, özel duygusal sebepler mi, tüm bu soruların cevaplarının aran-ması gerekiyor. Bir de hem ailenin kendi dinamiği hem de gencin kişiliği ve mizacı dikkate alınarak tek bir çözümün olmadığını söylemeliyim. Bura-da önemli olan nokta şudur; yapılmış bir hata son değildir, artık bitti demeden, her hatadan dönü-şün mümkün olduğunu bilerek, bu dönüşü sağla-yacak girişimlerde bulunmak gerekir.

İnsana güven onu Yaratana güveni de gösterirAilenin konuyu bildiği, özel-likle genç tarafından bilin-miyorsa bu haberdarlığın-dan bilgilendirilmemesi daha doğru olacaktır, çünkü genç için bu durum dediğiniz gibi onun gözünde artık olan oldu, nasılsa biliyorlar ve de yapacak bir şey yok tarzın-da kullanıma devam etmesi-ni sağlayabilir ki, bu durum

çok daha kalıcılığa götürebilir. Ailenin haberdar olması önemlidir, bu konuda ergen çocuğu olan ebeveynlerin gözlemlerinin çok önemli olduğunu söylemeliyim. Takip etmesi, gözlemlemesi ve de-ğişik durumların kalıcılığa dönük gidişatı var ise hemen müdahaleye girişmesi gerekir. Çok ciddi durumlarda profesyonel yardım almayı da öne-ririm. Bazen bizim aile olarak çözemediğimiz ba-sit soru ve sorunların küçük bilgi ve uygulama-larla değiştiğini görürüz. Son olarak, insana gü-ven onu Yaratana güveni de gösterir. Evet, in-sanın hata yapma eğilimi vardır ancak aynı za-manda hatadan dönebilme hakkı ve potansiye-li olduğunu hem veli olarak hem de eğitici olarak bilmemiz lazım. Umudu kaybetmeden, insana değer vererek, onu yargılamadan ama anlayarak yaklaşmanın tüm teorilerin üstünde bir çözüm ve fıtri bir sonuç vereceğine inanıyorum. 39

Çocuklar içten dene-timliliği yükseltecek, karar verme meka-nizmalarını kuvvet-lendirecek ortamlara

yöneltilmelidir.

Page 42: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

sağlıklı yaşam

İdrar yolu enfeksiyonu; idrar yollarının bakteriler tarafın-dan istilası sonucunda orta-

ya çıkan bir reaksiyondur. Yeni doğan dönemi hariç, idrar yolu enfeksiyonla-rı kadınlarda erkeklere göre çok daha sıktır. Özellikle genç kadınlarda bu farklılık otuz kat artabilir. KadıköyŞi-fa Kadıköy Hastanesi Üro-loji Uzmanı Op. Dr. Musta-fa Günhan idrar yolları en-feksiyonu hakkında bilin-mesi gerekenleri derledi.

Bakteriler idrar yolla-rına; kan, lenf ve de en sık-lıkla “üretra” dediğimiz dış idrar deliğinden direkt ola-rak ulaşırlar. Enfeksiyon-lara birçok neden yol açmakla birlik-te, korunmasız cinsel ilişkiler, taş has-talıkları, kateter ve uzun süreli antibi-yotik kullanımları sıklıkla karşılaştı-ğımız sebepler arasındadır.

İdrar yolları enfeksiyonlarını üst ve alt üriner sistem enfeksiyonla-

rı şeklinde sınıflandırmak mümkün. Böbrek enfeksiyonları (akut piyelo-nefrit) üst grupta düşünülerek; titre-meyle yükselen ateş - genellikle ateş 38C üzerindedir - bulantı ve kus-ma ve şiddetli boşluk ağrısı belirtile-ri ile ortaya çıkarlar. Mesane ( sistit) ve prostat enfeksiyonları (prostatit)

ise alt üriner sistem gru-bunda olup, akut fazları-na ateş de eşlik eder. Bu-nun yanı sıra, idrar yapar-ken yanma, sık ve az idrar yapma, idrar hissi ve ka-nama sıklıkla karşılaşılan belirtilerdir.

İdrar yolları enfeksi-yonların teşhisinde baş-

langıç olarak - eğer tekrarlayıcı ve komplike sistit düşünülmüyorsa (özellikle kadınlarda) hastanın hika-yesi, genel muayene, tam idrar tah-lili ve / veya idrar kültürü yeterlidir. Aksi takdirde radyolojik ve kan tet-kikleri de eklenmelidir.

Tedavide prensip; enfeksiyona yol açan sebepler ortadan kaldırılma-lıdır. Komplike olmayan bir sistit ve prostatit olgusunda antibiyotik kulla-nımı yeterlidir. Süresi ve dozunu has-taya göre ayarlanmakla birlikte, en az 4 -6 hafta olarak planlanmalıdır. Akut piyelonefrit olgularında ise has-ta öncelikle hastaneye yatırılmalı, ge-nel durumu düzelene kadar destek-lenmeli ve yakın takibi yapılmalıdır. Antibiyotik süresi ise genellikle 2 - 4 hafta arasında olmalıdır. Akut pros-tatit ise nadir rastlanılan bir durum olup, genel olarak bağışıklık sistemi bozuk, diyabetik hastalarda prostat biyopsisi sonrasında görülür.

Koruyucu yaklaşımlar arasında - özellikle tekrarlayıcı ve inatçı üriner yol enfeksiyonlarında - düzenli dok-tor kontrolleri, gereksiz ilaç kullanı-mından sakınma, bol su alımı, pa-muklu iç çamaşır seçimi, bayanlarda vajina içini gereksiz yere sabunla yı-kamadan kaçınma yer almaktadır.

İdrar yolları enfeksiyonları kadınlarda daha çok görülüyor

Page 43: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Kalbinize ne kadar iyi bakıyorsunuz? Tüm dünyadaki ölüm neden-

lerinin ilk sırasında kalp hasta-lıkları geliyor. Günde 2 bin 600 kişi yani her 33 saniyede bir kişi kalp ve damar hastalıkla-rı nedeniyle hayatını kaybedi-yor. Oysa günlük hayatta uygu-layacağımız basit öneriler hayat kurtarıcı olabiliyor. Kardiyoloji Haftası nedeniyle kalp ve damar sağlığı hakkında görüşlerine başvurduğumuz Bayındır Has-tanesi Söğütözü Kardiyoloji Uz-manı Dr. Can Özer, “Kalp ve da-mar hastalıkları, yüzde 51 ora-nıyla ölüme yol açan nedenlerin en başında geliyor” diyor.

Kalp krizinin kalp kasını bes-leyen koroner arter damarların-da meydana gelen daralma ve tı-kanmaya bağlı olarak geliştiğini anlatan Dr. Özer, konuyu “Kalbi besleyen damarların daralması, yani ateroskleroz hastalığı nede-niyle, kalp kasına gelen kan mik-tarı azalıyor. Buna koroner ar-ter hastalığı deniliyor. Bazen gö-ğüs ağrısı gibi bir belirti vere-biliyor. Ancak hastaların yüzde 25’inde hiçbir belirti görülmüyor. Kalbe kan getiren damarlar tıka-nırsa o damarın beslediği bölge

kansız kalarak canlılığını kaybe-diyor. Bu da kalp krizi anlamına geliyor” diye açıklıyor.

Kalbi besleyen damarların tam olarak tıkanmasından önce önlem almanın mümkün oldu-ğunu söyleyen Dr. Özer, bu has-talara balon ve stent tedavileri-nin uygulandığını ya da koro-ner by-pass ameliyatı yapıldığı-nı belirtiyor. Kalp krizine yöne-lik müdahalelerde zamanla ya-rışıldığının altını çizen Dr. Özer, “Her geçen dakika, daha faz-la kalp kası hücresinin ölmesine neden oluyor. Kroner arterin tı-kanmasını izleyen 20-40 daki-ka içinde başlayan hücresel ha-sarı en aza indirebilmek için er-ken yapılacak balon ya da stent uygulamaları son derece önem-li” uyarısında bulunuyor. An-cak beslenme ve yaşam koşul-larında değişikliğe gidilmezse bu tedaviler de çözüm olmuyor. Çünkü damar sertliği yaşam boyu devam eden bir hastalık tablosu çiziyor. Dr. Özer, “Dü-zenli egzersiz yapılması, siga-ra kullanılmaması, uygun bes-lenme tarzının benimsenmesi, kolesterolün, diyabet ve yük-sek tansiyonun kontrol altın-da tutulması önemli” diyor.

Halk arasında kemik erimesi ola-rak bilinen ve genellikle ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan osteoporo-

zu genetik faktörler, yaşam tarzı ve düzen-siz beslenme tetikliyor. Uzmanlar osteopo-roz riski için uyarıyor: “Hareketsiz kalma-yın ve düzenli beslenmeyle birlikte gün-de iki bardak sağlıklı süt için!” Hareket-siz yaşam tarzı, düzensiz besleme alışkan-lıkları ve kalsiyum eksikliği nedeniyle olu-şan osteoporozdan korunmak için uz-manlar düzenli beslenmeyle birlikte gün-de iki bardak sağlıklı süt içilmesini öne-riyor. Halk arasında kemik erimesi adıy-la bilinen hastalığa yakalanma riskinin ka-dınlarda daha yüksek olduğunu belirten uzmanlar, 50 yaşın üzerindeki herkesin günde iki bardak süt içerek hastalık riski-ni azaltabileceklerini kaydediyor. Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fa-kültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Baş-kanı Prof. Dr. Neriman İnanç, “Osteopo-roz kemiklerin güçlü ve sağlam kalması için gereken kalsiyumun büyük bir kısmı-nın kaybolması anlamına gelir. Yaşlanma, hareketsiz yaşam tarzı ve menopoz döne-minde östrojen hormonu seviyesinin azal-ması ile birlikte kemikler kendilerini yeni-leyemiyor. Bu dönemde kemikler her za-mankinden daha fazla desteğe ve kalsiyu-ma ihtiyaç duyduğu için günde tüketilecek iki bardak, sağlıklı koşullarda üretilmiş ve paketlenmiş süt ile gerekli mineral ve vitaminler vücuda alınmış olur” dedi.

Kalbinizi koruyun!

Osteoporozdan korunmak için süt tüketimini artırın

Page 44: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

sağlıklı yaşam

Şehİr dıŞında okuyan çocuğun sağlığını ‘uzaktan koruma’ rehberİ

Page 45: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Yeni eğitim ve öğretim yılının başla-masıyla çocukları üniversiteyi kazan-dığı için sevinen aileleri şimdi de onla-

rı başka şehre göndermenin endişesi sardı. Bin-lerce genç üniversite eğitimi için başka bir şehre giderken özellikle anneler “çocuğumun sağlığı-nı nasıl koruyacağım” sorusu ile başbaşa kaldı. Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Nef-roloji Uzmanı Doç. Dr. Enes Murat Atasoyu, yal-nız yaşamaya başlayan gençlerin sağlığını ko-rumak için ebeveyinlere önerilerde bulundu.

Uyku: Beden ve ruh sağlığını korumak için yeteri kadar (8-10 saat) uyumak gerekli ve önemlidir. Yetersiz uyku davranış sorun-larına, öğrenme problemlerine ve akademik performans düşüklüğüne neden olan faktör-lerden sayılmaktadır. Uyku sorunu yaşayan öğrenciler, sabah yorgun şekilde uyanma, gün içinde uyuklama ve fiziksel aktivite es-nasında çabuk yorulma gibi durumlardan şi-kayetçi olmaktadırlar. Yeni çevrelerine uyum sürecinde olan gençler yeterli ve kaliteli bir uyku ile daha zinde olacaklardır.

Beslenme: Eğitimleri için ailelerinden uzak-ta yaşamak durumunda kalan öğrencilerin sağ-lıklı kalmaları için yeterli ve dengeli bir beslen-me programını uygulamaları gerekir. Buna göre sabahları kahvaltı yapmayı ihmal etmemeleri ve gün içinde öğün atlamamaları önemlidir. Şe-ker ve yağ oranı yüksek besinler yerine besleyici değeri yüksek (yağsız et,tavuk, balık, baklagiller ve sınırlı miktarda ekmek gibi) besinlerin den-geli şekilde tüketilmesi uygun olacaktır.

Egzersiz ve sosyal etkinlikler: Günlük ders ve staj çalışmalarından arta kalan boş zamanla-rında sportif faaliyetler veya sosyal etkinlikle-re (müzik, tiyatro,satranç gibi) katılmaları ken-dilerini daha zinde hissetmelerine yardım-cı olacaktır. Öğrenciler günlük okul yaşantı-sı ve derslerden kaynaklanan stresi düzenli ola-rak yapacakları egzersiz veya sanatsal aktivite-ler ile üzerlerinden atabilirler.

Ayrılma bireyselleşme sorunları: Ailesin-den uzakta eğitimine devam eden bazı öğ-renciler ailelerinden ilk kez uzun süreli ola-rak ayrı yaşamaktadırlar. İnsan hayatında iki kez ayrılma bireyselleşme yaşamkatadır. Birincisi doğum ile birlikte bebeğin anne-den ayrılarak dış dünyaya geçmesidir. Diğe-ri ise akademik yaşantı gereği bazı öğrenci-lerin anne-babasından ayrı yaşamaya başla-dığı dönemdir. Başlangıçta bağımsız yaşan-tının getirdiği bir coşku olmakla birlikte, za-man içinde sorumluluklarını yerine getire-meme, ekonomik nedenler, kendine olan gü-

vensizlik gibi nedenler ile depresif bir du-rum gelişebilmektedir. Ayrılık ve birey-

selleşme mi depresyonu davet ediyor, yoksa kişide var olan depresif yapı

mı ayrılma sürecini olumsuz etki-liyor ? bu konularda henüz bir net

sonuç elde edilmiş değildir. An-cak ailesinden ilk kez ayrılacak öğrencilerin uzun ayrılık önce-sinde kısa süreli denemeler ya-parak duruma uyumunun ko-laylaşması sağlanabilir.

43

Page 46: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Dünyayı Durduran 60 gün Bir ülkenin gelişmişlik seviyesinin en bariz göstergelerinden birisi demokrasi çubuğunda hangi nokta üzerinde dur-

duğudur. Dışarıdan baskılarla yoluna devam eden bir ülke mi, yoksa kendi toplumunda ço-ğunluğun istekleri doğrultusunda, belirli kural-lar çerçevesinde hareket edip, o dönemin ‘ge-lişmişlik’ çatısının altına her ne giriyorsa onla-rı uygulayıp, böyle bir icraat silsilesi oluşturan ülke ve bunları yapan iktidar mı daha demok-rattır? Akıl ve mantığın devreye girmesiyle hiç kaçınılmaz olarak ikinci seçenek daha yakın gelir. Elinde bulunan ekonomik, siya-si, sosyal imkânları kendi teke-linde tutan bir ülkenin dışa ba-ğımlı olma oranı ticaret, turizm, eğitim ve bürokrasi ekseni et-rafında gidip gelir ve demok-ratik ülke kriterlerini böylelik-le barındırmış olur. İşte böyle bir ülke olma yolunda emin ve sağ-lam adımlarla ilerlemeye çalışan ve kısmen geçmiş yüzyıllık ölü topraklarını üzerinden atmaya ant içen, II. Abdülhamit zama-nında olumsuz şartların etkisiy-le kurulan Düyun-u Umumiye’ye ki -sonradan isim ve rant şek-li biraz değişime uğrayıp IMF adını almıştır-, bu kuruma olan borcunu ödemekle hükümlü olan Türkiye, Mayıs 2013’te ekstrem borcunu kapatır ve prangalarından artık kurtulur. Peki, yüzyıldan beri süre gelen bir borç yükümlülü-ğünden kurtulan ‘Müslüman’ Türkiye, her şe-yiyle paranın hem kuklası hem de oynatıcısı olan ülkelerin kıskacından bu kadar rahat kur-

tulabilir mi? 2013 Mayıs’ında çıkartılmaya çalı-şılan kaosun yaralayıcı ve çok eskilere dayanan derin ekonomik nedenlerinin gün yüzüne çıka-rıldığı ve sosyal nedenlerinin araştırılıp, analiz edildiği ‘Dünyayı Durduran 60 Gün’ adlı ufuk açıcı bu kitap, Türkiye’nin nasıl bir ateş çembe-rine itilmesi için efor sarf edildiğini okurlarına detaylarıyla anlatmaktadır. İki bölümden olu-şan bu kitapta ekonomi ile ilgili bölümü Cemil Ertem analiz etmiştir, sosyal içerikli bölümü

ise Markar Esayan tahlil etmiş-tir. Mayıs ayının sonunda baş-ta masum bir ağaç sevgisi üze-rine başlayan ‘Gezi’ protestosu, darbe sevdalılarını yaptıkları şe-kerlemeden uyandırır, özlemle-rini çektikleri darbeyi hayata ge-çirmek için kollarını sıvattırır ve her alanda kendini üst kısımla-ra çıkaran Türkiye’ye, vefasızlık örneği sergilettirir. Türkiye’de hayal ettikleri durumu gerçek-leştiremeyen ‘dış güçler’, önce-sinde yapmış oldukları plan-ları doğrultusunda daha zayıf olan Arap ülkelerinde istedikle-rini elde etmişlerdir. Türkiye’de çıkarılan ve etkisi bir nebze de olsa hala devam eden ‘Gezi’ ey-lemleri, Türkiye hükümeti için varsa tozlarını silkeleme ve ne-densiz olarak kendini azınlık

hisseden ‘ulusolcu’ kesimi tekrardan tanıma fırsatı vermiştir. Bir parmak da ders niteliğinde olan bu protestoların ekonomik-sosyolojik se-bebiyetleri üzerinde yoğunlaşan elimizdeki ki-tap, “bugünü ve geleceği anlamak için” okuna-caklar arasına alınması gereken kitaplardan…

kiTAP44

meryem olcAy

DÜNYAYI DURDURAN 60 GÜNCemil Ertem & Markan EsayanEtkileşim Yayınları

Page 47: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

külTüR-sAnAT45

Bosna Hersek’in ilk cum-hurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç’in, Bosanski Şa-

mac şehrindeki doğduğu ev, Türk İş-birliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından restore edildi. Osmanlı’nın son dönemlerinde Belgrad’da Sırplar’ın yaptığı taşkınlıklar üzerine Müslü-man ailelerin, bu kenti terk etme-ye başlaması üzerine merhum Aliya İzzetbegoviç’in ailesi de 1868 yılında yılında ülkenin kuzeybatısındaki Bo-sanski Samac kentine gelerek buraya yerleşti. Merhum Aliya İzzetbegoviç’in Bosanski Samac kentinde kendisiy-le aynı adı taşıyan dedesi ve ardından babası, 1928 yılında Saraybosna’ya göç edene kadar yaklaşık 60 yıl Bosans-ki Şamac kentinde 2 katlı yerel mima-ri tarzındaki evi kullandı. Uzun yıl-lar kullanılmayan ve yıkılmaya yüz tu-tan söz konusu ev, TİKA tarafından ge-çen yıl Nisan ayında restore edilmeye başlandı. Merhum Aliya İzzetbegoviç’in oğlu ve Bosna Hersek Üçlü Devlet Baş-kanlığı Konseyi’nin Boşnak üyesi Ba-kir İzzetbegoviç tarafından da destek-lenen, mimari tasarım danışmanlığını Prof. Dr. Şahziya Dreca, estetik ve kon-sept danışmanlığını ise Prof. Dr. Kazim Hacimeyliç’in yaptığı projenin çalış-maları kısa süre önce tamamlandı.

“Aliya İzzetbegoviç Hatıra Evi” ola-rak hizmet verecek olan ev, aynı zaman-da Bosna Hersek’teki insani yardım ku-ruluşu “Merhamet”in de bölge merke-zi olarak kullanılacak. Merhum Aliya İzzetbegoviç’e ait özel eşyaların sergile-neceği bir müzeyi de içerisinde barındı-racak hatıra evi, aynı zamanda kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapacak.

Bilge kral’a vefa borcu

Page 48: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

külTüR-sAnAT46

güneş enerjisiyle çalışan gemiDünyanın güneş enerjisiyle çalışan en büyük gemisi olarak bilinen ‘’Pla-net Solar’’, Atlantik’te yaşadığı 5 ay-lık zorlu maceranın ardından başkent Paris’in ünlü Seine Nehri’ne demir-ledi. Yaklaşık 35 metre uzunluğun-da, 23 metre genişliğinde ve 90 ton ağırlığındaki gemi, başkentlilerin yo-ğun ilgisiyle karşılaştı. Geminin yü-zeyinde, 542 mekrekare genişliğin-de güneş panelleri bulunuyor. Ge-minin kaptanı Gerard Aboville, 1980 yılında Atlantik’i tek başına kürek-le geçerek önemli bir başarıya imza atmıştı.“Planet Solar” isimli gemi, 2012 yılında dünya turu yaparak, hem çevre dostlarının hem de deniz-cilerin ilgi odağı olmuştu. Sadece gü-neş enerjisiyle çalışan gemi, ABD’nin Miami kentinden denize açılmış ve Belçika’nın Obtende limanına ka-dar toplam 8 bin kilometre uzunlu-ğundaki parkuru geçerek geçen yıl önemli bir başarıya imza atmıştı. Ge-minin kaptanları, yolculuk sırasında yakıtsız kalmamak için, hava duru-muna göre, izleyecekleri rotayı sık sık değiştirmek zorunda kalıyor.

Bilkent ve Gazi Üniversitesi’nin ortak çalışmasıy-la Türkiye’de ilk kez, hem gündüz hem de gece çalı-şabilen hassas kamera teknolojisi geliştirildi. Gele-neksel termal kameralardan hem çözünürlük hem de çalışma sıcaklığı açısından çok daha yüksek per-formans veren kameralar, askeri ve medikal uygu-lamalarda kullanılacak. Hem malzemesi hem de na-noteknoloji temelli üretim teknolojisi tamamen mil-li olarak geliştirilen kameralar, geceleri atmosferden yayılan ancak gözle görünmeyen ışıkları kullanarak görüntü alıyor ve en karanlık gecelerde bile çalışa-biliyor. InGaAs temelli yüksek performanslı kame-ralar Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezi ile (NANOTAM) ve Gazi Üniversitesi Fo-tonik Araştırmalar Merkezi (FOTON) ortaklığında yürütüldü ve Kalkınma Bakanlığı tarafından des-teklenen projeler sonucunda geliştirildi.

Türk bilim adamlarından “şahin gözlü’’ kamera

Page 49: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

İngiliz yayın kurumu BBC televizyonu, “Osmanlılar: Avrupa’nın Müslüman İmparatorları” adlı 3 bölümlük dizi yayımlamaya başladı. Gazeteci Rageh Omaar tara-fından sunulan belgeselde Osmanlı İmparatorluğu’nun Söğüt’te başlayıp 3 kıtaya yayılan 6 asırlık öykü-sü anlatılıyor. Türkiye’nin yanı sıra Balkanlar’da, Yunanistan’da ve Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerinde çe-kilen belgeselde Rageh Omaar, Osmanlı padişahları-nın ekonomik, dini ve toplumsal örgütlenmeyi değişen zaman içinde nasıl yönettiğini ve Müslüman olmayan toplumlarla geliştirdikleri ilişkileri inceliyor.

BBc’den osmanlı belgeseli

Osmanlıca klavye üretildiIsparta’da 162 çeşit Kur’an-ı Kerim ba-san bir şirketin teknoloji birimi Ar-Ge çalışması sonucunda, bilgisayarda Os-manlıca yazımı kolaylaştırmak ama-cıyla üzerinde Latin harflerin yanın-da Osmanlıca harflerin de bulundu-ğu Osmanlıca klavye üretti. Şirket yet-kililerinden yapılan açıklamaya göre geçmişte Türkçe’yi İslam ile bütünleş-tirmek için “Osmanlı alfabesi” şeklin-de bir elifbanın geliştirildiği bildirilmiş ve Osmanlıca’nın Türkler tarafından uzun yıllar kullanıldığını anlatan Yıldız, Osmanlıca’nın günümüz Türkçe’sinden fazla bir farkının olma-dığını, tek farkın Latin harfle-ri yerine Kur’an harflerinin kul-lanılması oldu-ğu kaydedilmiş-tir. Türkiye’nin çok zengin bir Os-manlıca bilgi arşivi-nin bulunduğunu, buna rağmen bu-gün çoğu kişinin bunları okuyamadı-ğı, bu kapsamda 85 yıl aradan sonra Türkiye’nin ilk Osmanlıca dergisini çı-karıldığı ve yoğun ilgi ile karşılaştıkla-rını bildiren şirket yetkilileri sanal or-tamda Osmanlıca yazmak isteyenlere yönelik de bir yazılım geliştirdiklerini ve bunun 50 binin üzerindeki kişi tarafın-dan indirildiğini kaydetti.

Osmanlıca’nın bilgisayarda Latin harfleri ile yazılmasının mümkün ol-madığını ve bu durumun da üzerin-de Osmanlıca karakterlerin bulunduğu klavye yapmayı zorunlu hale getirdiği bu nedenle de bir Osmanlıca klavye ge-liştirmeyi kararlaştırıldığı dile getirildi.

Page 50: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

“Tiyatro sezonu Ekim ayı itibariyle açıldı; oyunlar hızlı ve güzel bir giriş yaptı hayatımı-za!” diyerek başlamak ve size gitmek için he-yecanlanacağınız bir oyun tanıtımı yapmak isterdim; ama olmadı maalesef. Bazı sahne-lerin sezonla beraber oyunlara henüz baş-lamaması gidilecek seçenekleri azaltsa da oyunların içerisinden, geçen sezon Devlet Tiyatroları’nda gösterime giren ve oldukça da beğenilen “Çehov Makinesi” oyununa büyük ümitler besleyerek gitmiş bulundum.

Matei Visniec’in yazdığı oyun, Müge Gür-man yönetmenliğinde seyirciye sunulmuş. Gerek oyunun -daha ilk gösterim yılında- yarım düzineden fazla ödül almış olması ge-rek oyun hakkında yapılan güzel yorumlar ve oyunun birbirinden usta oyuncuları bünye-sinde barındırması oyunu seyirci açısından çekici kılmakta ve seyircinin beklentisini ol-dukça artırmakta. Oyunun konusu da farklı olması hasebiyle ilgi çekici: Ölüme hissedilir bir şekilde yaklaştığı bir dönemde Çehov’un, yaşamı boyunca eserlerinde yarattığı karak-terlerle buluşması konu edinmiş. Bir seyirciyi kendine çekmek için her şey mevcut yani.

Gelelim oyunda nelerle karşılaştığı-ma… 2 saat denilen ama 3 saate yakın sü-ren oyun, sağlam bir Çehov okuru olmayan her seyircisine başlangıcından sonuna ka-dar “Fransız” muamelesi yapmakta. Orantı-sız bir biçimde uygulanan bu Fransız mua-melesi ara ara hafiflese ve siz “yok, bir yer-de benim de anlayacağım bir şeyler olacak-tır illa ki!” düşüncesiyle sabırla bekleseniz

de maalesef bu süre zarfında kendinize zul-metmiş olacaksınız. Anlaşılan o ki oyunun adının Çehov makinesi olması, “Çehov’u bilmeyen gelmesin!” gibi bir anlam taşıyor-muş; ama biz anlayamamışız.

Bu oyun sayesinde bir şeyi daha anlamış bulundum: hâlihazırda Şehir Tiyatroları’nın oyun listesinde de bulunan ve Çehov’un eserlerinden uyarlanıp 8 ayrı kısımdan olu-şan “Sevgili Doktor” oyununu da izlemiş bi-risi olarak, birbirinden ayrı kısımlardan olu-şan o oyunu öylesine güzel birbirine bağla-yıp akıcı hale getiren yönetmeni ayrıca teb-rik etmeliymişim. Çünkü bu oyun karakter-ler arası geçişlerin güzel bir şekilde birbiri-ne bağlanmasına ve oyunun akıcı hale geti-

Muhammet celep

Çehov Makinesi’yle üç saat

TiYATRO48

Gerek oyunun -daha ilk gösterim yılında- yarım düzineden fazla ödül almış olması gerek oyun hakkın-da yapılan güzel yorumlar ve oyunun birbirinden usta oyuncuları bünyesinde ba-rındırması oyunu seyir-ci açısından çekici kılmak-ta ve seyircinin beklentisi-ni oldukça artırmakta.

Page 51: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

rilmesine daha müsaitken, bunun yerine faz-lasıyla kopuk ve son derece ağır ilerleyen bir oyun ortaya konmuş.

Peki, oyunda hiç mi güzel bir şey yoktu; her şey böyle sıkıcı ve kötü müydü? Kesinlik-le hayır! Oyunun hiç anlamadığım yerlerinde anlamsız derecede yüksek sesle yapılan gü-lüşmeleri saymazsak her birisi zaten usta bi-rer oyuncu olan aralarında ünlü simalarında bulunduğu oyuncuların performansları ger-çekten çok iyiydi. Ayrıca sahne ve kostüm ta-sarımlarının yanı sıra ışık tasarımı da hari-kulade olmuş, ciddi bir beğeni oluşturuyor seyircide. Anlayacağınız aslında oyunda çok büyük bir emek de söz konusu ve oyuna veri-len ödüllerin tamamının bu alanlarda veril-miş olması da tüm bu düşüncelerimde yalnız olmadığımı kanıtlar nitelikte.

Oyun sırasında başıma ilginç bir olay gel-di bir de. Oyuna bir iki dakika gecikmeli gelin-ce salondaki koltuğuma değil de görevliler ta-rafından salonun balkonuna alındım ve ancak ikinci perde de koltuğumun yanına gelebildim. Geldiğimde koltuğun dolu olduğunu görün-ce durumu görevliye sordum, boş koltukla-rı oyuncuların arkadaşlarıyla doldurduklarını söyleyip koltuğumun hemen yanında bir kol-tuk ayarladılar. Durum ilk etapta fazlaca saç-ma görünse de, oyun bitiminde misafir arka-daşların canla başla ayakta yaptıkları alkışla-malar ve ardı ardına patlayan “bravo!” tezahü-ratlarını görünce bir aydınlanma yaşamadım değil. Eğer bu bir taktik icabıysa, böylesi sabır gerektiren bir oyun için gerçekten çok güzel bir taktikmiş, tebrik ettim doğrusu.

Hâsılı eğer Çehov’u iyi tanımıyorsanız bu oyunun size göre olmadığını rahatlık-la söyleyebilirim; sabırla sınanmak, oran-tısız bir şekilde maruz kalacağınız Fransız muamelesiyle kendinizi cezalandırmak is-tiyorsanız bilemem tabi.

İnşallah bir sonraki ay tanıtımından he-yecan duyacağım, sizlere gitmeniz için bas-kı yapacağım bir oyunla karşınızda olurum. Görüşmek dileğiyle, esen kalın...

Page 52: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

50

Filmin en önemli özelliği tek başına ve tek bir mekânda çekilen bir film ne kadar güzel olabilir ki diye düşündürmemesi ve koskoca 94 dakika bo-yunca sıkılmaya imkân vermemesi.

Engeller ile değil kendimizle mücadelenin hikâyesi…

sinEMA

127

SAA

T

Page 53: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

127 HOURS (127 SAAT)

YaYın Tarihi: 28 OcAk 2011Süre: 94 dk.

YöneTmen: dAnny BOyleSenarYo: dAnny BOyle, Si-

mOn BeAUfOyoYuncular: JAmeS fRAncO,

kATe mARA, AmBeR TAmBlyn

AYIn fİlmİ

betül olcay

İçinde yaşadığımız toplumda etrafımıza göz gezdirdiğimizde bir şeyler için müca-dele eden insanların varlığına şahit olu-ruz. Seyrimizi biraz daha detaylandırdı-ğımızda hemen hemen her yaş grubun-dan, kadın-erkek, çocuk fark etmeksi-zin tüm insanların bir şeyleri elde etmek için kendisi de dahil olmak üzere herkesle bir rekabet içinde olduğunu da fark ede-riz. Bu insanların kimi hırslıdır; maddi olarak daha fazlası için mücadele etmeyi kendine düstur edinmiştir, kimi de daha iyi bir statü elde etmek için çabalar durur.

Bu mücadele süreci uza-dıkça insandan da bir şey-ler muhakkak kopup gider. Maddi kazanç arttıkça ma-nevi değerler de aynı oran-da azalır. Ama tüm bunla-rın dışında problemi sade-ce kendisiyle olan insan-lar da vardır, gamsız, nar-sist ve değerlerden biha-ber olanlar tam da bu ka-tegorinin içine dahil insan-lardır. Böyleleri için yapıl-ması gereken tek şey ken-disi ile baş başa kalması-

nı, yaşamı sorgulamasını ve hepsinden de önemlisi sevenlerinin farkına varma-sını sağlamaktır. Yalnız bu imkân bazen insana, bizden öte bir varlık ‘Yüce Güç’ tarafından verilir. Tıpkı macera tutkunu Aron’a verilen imkân gibi… Aron Ralston, ABD’li doğa sporcusu ve mühendistir. 26 Nisan 2003 tarihinde Utah’ın Wayne Co-untry bölgesinin doğusunda Blue John Kanyonu’ndan geçiş yaparken bastığı bü-yük kayanın kayması sonucu sağ eli ve kolunu 360 kg.’lık büyük kaya parçasının arasına sıkıştırmıştır. Her zamanki gibi gideceği yeri kimseye söylemediği için nasıl ve ne zaman kurtulacağına dair hiç-bir fikri yoktur. Yanında ucuz bir çakı, sa-dece bir şişe su, bir kaç paket kuru gıda, kamera, fotoğraf makinası, dağcı halatı

ve Aron’un ayrılmaz parçası olan kulak-lığı ve müzik çaları vardır. Ralston’un asıl macerası bundan sonra başlar.

“127 saat” filmi, dağcı Aron Ralston’un tek başına kanyonda verdiği yaşam mü-cadelesinin ve başından geçenlerin ger-çek hikâyesinin anlatıldığı dram ve ge-rilim nitelikli bir filmdir. Aron (James Franco), elinde olanlarla beş gün üç saat boyunca yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgide gidip gelir. Hayat onu büyük bir kaya parçasıyla tuzağa getirmiştir; an-cak bu tuzak değil tam da Aron’un gerçek anlamda kurtuluşuna vesile olabilecek bir anahtardır. Film boyunca Aron, kaya parçasından kurtulmaya çalışırken aynı zamanda hayatını da sorgular. Hayatının dönüm noktası olacak olan kaya parçası-na bakar ve kendi kendine ‘’bu kaya par-çası milyonlarca yıl önce oluştu ve bugü-ne kadar benim için bekledi’’ diye düşü-nür. Bu açıdan bakıldığında film boyunca gerilimi, endişeyi ve hepsinden de önem-lisi merakı diri tutacaksınız. Aynı zaman-da bir insanın tek kolu ile verdiği yaşam mücadelesine ayrıntılarıyla şahit olacak-sınız. Öyle ki Aron susadıkça siz de susa-yıp, keyifli şeyler düşündükçe siz de ke-yifleneceksiniz. Filmin en önemli özelli-ği tek başına ve tek bir mekânda çekilen bir film ne kadar güzel olabilir ki diye dü-şündürmemesi ve koskoca 94 dakika bo-yunca sıkılmaya imkân vermemesi. Üs-telik de gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanması filmi değerli yapan özellik-lerinden biri. Yalnız 127 saatten ne olur ki diye kesinlikle düşünmeyin. Kısacık da olsa bir zaman dilimi insan ömrünün belki de tamamını etkileyebilecek güçte-dir. Tıpkı Aron Ralston’un 127 saati gibi...

Her ne kadar sonu korkunç, dehşetli bir sahne ile bitmiş olsa da IMDB tarafın-dan 7.7 puan alan, Bağımsız Ruh Ödülleri ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerine layık görülen gerçek hayattan alıntılanan bu efsane filmi izlemenizi öneririm.

Bosna savaşı ve sonrasını anlatan “üç Yol” vizyona girdi50. Uluslarara-sı Antalya Film Festivali’nin öne çı-kan filmlerinden biri olan ve Faysal Soysal’ın yönetmen-liğinde gerçekleştiri-len Üç Yol filmi viz-yona girdi. Bosna Sa-vaşı ve sonrasın-daki acıları merke-ze alan film aynı za-manda “kayıpları ve toplu mezarları” konu edinen ilk Türk filmi olma özelliğini taşı-yor. Film 1990’lı yıl-larda Avrupa’nın tam ortasında Bosna-Hersek’te yaşanan acı dolu yılları ve son-rasında yakınları-nı arayan insanların dramatik hikâyesini konu edinmektedir. Çekimlerinin Saray-bosna, Batman, Ha-sankeyf, İstanbul ve Poçitel’de yapıldığı, senaristliğini ve yö-netmenliğini Faysal Soysal’ın yaptığı “Üç Yol” filmi, tarihe me-raklı olan izleyicileri-ni beklemektedir

Page 54: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Coğrafi Yapısı: Genel olarak dağlık ve yüksek bir plato üzerinde kurulan Sivas’ın

arazi yapısının ortalama yüksekliği 1000 metrenin üzerindedir. Dağlar, bu dağlar arasında vadiler, çukur-lardan oluşan ovalar ve dağların aşınması ile oluşan yüksek platolar ilin başlıca yüzey şekillerini oluş-tururlar. İl merkezinin doğusun-da kalan Hafik, Zara, İmranlı, ku-

zeyinde kalan Koyulhisar, Suşehri, güneydoğusunda yer alan Gürün ve Divriği’de batı ve orta kesimlere göre çok sarp ve diktir. Geniş alan-lar kaplayan sıradağlara, derin sarp ve uzun vadilere buralarda rastlan-maktadır. Kızılırmak vadisi boyun-ca uzanan kıyı düzlükleri ile Su-şehri ovası ve Divriği-Palanga düz-lüğü dışında, bölgede önemli düz-lüğü yoktur. Güç geçit veren yüksek yörelerin kimi kesimleri fundalık-larla kaplı olmakla birlikte buralar genellik bitki örtüsünden yoksun-dur. Doruklardan vadi tabanları-na batıya doğru yükselti hızla düş-

tüğünden bu çıplak kesimde aşı-nım çok şiddetlidir. Sivas; Kızılır-mak, Yeşilırmak ve Fırat Nehri’nin oluşturduğu üç vadi arasında yer almaktadır. İl topraklarının büyük bölümü İç Anadolu ikliminin ekti-sinde olmakla birlikte, Karadeniz ve Doğu Anadolu iklimlerinin de etkisi göz ardı edilemez.

Tarihi: Sivas’ta ilk yerleşimler MÖ 7000-5000 yıllarına uzanır. Hi-titlerin yerleşim alanları içerisin-de bulunan Sivas, Friglerin, Lidya-lıların, Romalıların ve Bizanslıla-rın egemenliğine geçti. Sivas, Roma devrinde Sebasteia adıyla anılmış-

Bülent AkınyeşilAy SivAS şuBe BAşkAnı

kültür TANITIM

sİvAsTürkİYE cumhurİYETİ’nİn kurulduğu ŞEhİr

Page 55: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

tır. Birçok kaynakta Sivas adının Sebastia’dan türediği ve kent merkezinin Roma İmparatorluğu devrinde inşa edildiği yazılı kaynaklarda geçmektedir. Kentin ilk ku-ruluş yeri, bugün kent merkezinde Topraktepe adı veri-len yükseltinin üzerinde gelişen, Roma İmparatoru Jus-tinianus (527-565) tarafından yaptırılan kaledir.

Danişment Beyliği 1071’de Sivas’ı sınırlarına kat-mıştır. Sultan İzzettin Keyka-vus, Sivas’ı 1220 yılında Selçuk-lu Devleti’nin başkenti yapmıştır. Kent 1256-1343 yılları arasında İl-hanlıların egemenliği altında kal-mıştır. 1343’te Eretna Beyliği’nin, 1381’de Kadı Burhanettin Ahmet Devleti’nin merkezi olmuştur. Kent 1398 yılında Osmanlıların ege-menliği altına alınır ve “Eyalet-i Rum” adını taşıyan geniş bir böl-genin eyalet merkezi konumuna gelir. 4 Eylül 1919 tarihinde topla-nan Sivas Kongresiyle Cumhuri-yetimizin temellerinin atıldığı şe-hir olan Sivas, Atatürk ve kongre delegelerini 108 gün konuk ederek Cumhuriyet Döneminin önemli şehirlerinden biri olur.

İlin önemli mesirelerinden bi-risi olan Gökpınar Gölü 15 m de-rinliktedir. Suyu çok temiz ve du-rudur. Alabalıklarıyla da ünlü olan göl, dipten gelen kaynaklar-la beslenmektedir. Gölün fazla su-ları Tohma Çayı’na dökülmektedir. Kıyısında motel ve lokanta bulunan gölde kayıkla gezilebilmektedir. Şu-ğul Vadisi Gürün’de görülmeye değer önemli doğal gü-zelliklerden biridir. Son dönemde yapılan çalışmalarla, kanyon girişinde bulunan yürüyüş yolunun kanyonun içine doğru uzatılması sağlanmıştır. Ayrıca, vadi giri-şinde bir balık lokantası ve kır kahvesi bulunmaktadır.

Kültürel Miras

Sarissa: Burası surlu ve sanıldığından da büyük bir kenttir. Yöre halkının buraya “Kuşaklı” demesinin ne-deni de buradaki surlardır. Çivi yazılı Hitit tabletle-ri, hem bir kralın varlığını, hem de bayram kutlamala-rını göstermektedir. Kazılarda açığa çıkarılan, kazı eki-binin “C Binası” dediği 76 m uzunluğundaki tapınak bi-nası M.Ö. 1525’e tarihlendirilmektedir. Bina, “Hitit kent-lerinde bulunanların en büyüğü” olarak tanımlanmak-tadır. Mitolojide “Fırtına Tanrısı’nın hayvanları” ara-sındaki boğadan burada bir çift bulunması da burada-ki tanrının önemli olduğu düşüncesini desteklemekte-dir. Yakın zamanda bulunan tabletler arasında 18 fal, 3 bayram metni, 12 dinsel kült dokümanı çıkmıştır. Hi-

tit kralının altında kent krallarının ya da yerel kralların bulunduğu bilinmektedir. Burada bulunan kralın adı-nın Mazitima ya da Mimazati olduğu mühürlerden an-laşılmaktadır.Sıcak Çermik: İl merkezine 31 km uzaklıktaki kaplıcanın su sıcaklığı 460-500 arasında değişmektedir. Sodyum-lu, sülfatlı, hidrokarbonatlı, magnezyumlu ve karbonatlı

bileşime sahip olan kaplıca suyu; romatizma, sinir sistemi, solunum yolu, metabolizma bozuklukları, böbrek ve idrar yolları, kan dola-şımı ve kalp hastalıklarının teda-visinde etkili olmaktadır.Kangal Balıklı Kaplıca: Kuzeydoğu-ya, Kavak Deresi Vadisi’ne doğ-ru 13 km gittiğimizde “doktor ba-lıklarla” ünlü kaplıcaya ulaşaca-ğız. Kaplıcada havuza girenle-rin etrafında, balıklar dolaşma-ya ve ciltte hastalık belirtisi olan yerleri temizlemeye başlamakta-dır. Dişleri olmayan bu balıklar, 36-37 °C sıcaklıktaki suyun yu-muşattığı kabarık yara kabukla-rını kopararak deriye kaplıca su-yunun etki etmesini sağlamakta ve cilt pürüzsüz hale gelinceye kadar temizlemektedir.

Sivas Mutfağı

Sivas Köftesi: Yakın zamanda tes-cil edilmesi beklenen Sivas Köf-

tesi, doğallığı, pişirme tekniği ve lezzetiyle yöre mutfa-ğının tanınmış bir ürünüdür. Sivas köftesinin dünya-ca ünlü bir marka haline gelmesi amacıyla Türk Patent Enstitüsü’ne yapılan başvuru sonuçlandı. Sivas köftesi tescillenerek, koruma altına alındı.Sebzeli Sivas Kebabı: Özellikle yaz aylarında tüketilen Sivas Kebabı’nda, kuzu eti (but ve pirzola), patlıcan, domates, bi-ber, sarımsak ve isteğe bağlı olarak patates kullanılır.Kazan Simidi: Kazan Simidi olarak adlandırılan Sivas’ın meşhur simidi, büyük bir ustalıkla, tam kıvamında ha-zırlanan hamurun halkalar haline getirilmesi ve ardın-dan bu halkaların pekmezli kazana batırılıp fırında pi-şirilmesiyle oluşturulur.Madımak Aşı: Türkiye’nin birçok ilinde yetişen madımak otu, özellikle Sivas ve Tokat yöresinin vazgeçilmez besin maddelerinden biridir. İnce ince kıyılan madımağın içe-risine kıyma, pastırma ve sucuk konulur.Peskütan: Peskütan, süt ürünlerinden yapılan bir çor-ba malzemesidir. Özellikle sonbaharda yoğurdun içine az miktarda un katılarak pişirilmesi suretiyle elde edi-lir. Bu şekilde hazırlanan peskütan kaplara doldurula-rak saklanır ve kış boyunca kullanılır.

Aşık Veysel Müzesi

Gürün Gökpınar Gölü

Page 56: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

pArAlİmpİk oYunlAr

SPOR

ENGEL TANIMAYAN SPOR

Page 57: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Paralimpik Oyunlar Nedir?Çeşitli engelli gruplarından spor-cuların katıldığı çok sporlu etkin-

liktir. Orijinalindeki “paralympic” kelime-si; İngilizce, engelli anlamına gelen “pa-ralyzed” ve “olympic” kelimelerinin bir-leşmesinden meydana gelir.Ne zaman yapılır?İlk Paralimpik oyunlar 1960 Roma Olimpiyatları ardından gerçekleştiril-miştir. Günümüzde bu gelenek bozul-mamıştır. Engelli Olimpiyat oyunla-rı, olimpiyatların yapıldığı ülke tara-fından oyunların bitmesinden iki hafta sonra düzenlenmektedir. Paralimpik yaz ve kış oyunları iki hafta içinde tamam-lanmaktadır. 2001 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi ile Uluslararası Pa-ralimpik Komitesi bir anlaşma imzala-mış, bu tarihten itibaren olimpiyat orga-nize edecek bir kent, bu oyunlar bittik-ten en geç 3 hafta sonra da Paralimpik Oyunları düzenleme mecburiyeti getiril-miştir. Yani bir başka ifade ile, Paralim-pik Oyunları yapmayan bir kente, olim-piyat oyunlarını yapma izni de verilme-mektedir. Bu engelliler sporu açısından bir pozitif ayrımcılığın dünyadaki en be-lirgin örneklerinden bir tanesidir.Tarih: İlk kez The Stoke Mandeville Hastanesin’de, Sir Ludwig Guttman ta-

rafından organize edilen ve tekerlek-li sandalyedeki engellilerin rehabilitas-yonu için uygulanan çeşitli sportif ak-tiviteler, engelliler sporunun tarihsel başlangıcı olmuştur.

İlk olarak okçuluk, bowling, bilar-do ve masa tenisi oynanmaya başlan-mış, kısa bir süre sonra da tekerlekli san-dalye basketbolu, eskrim ve halter spor dalları gelişmiştir. Sir Guttman’ın orga-nize ettiği 1.Stoke Mandeville Tekerlekli Sandalye Oyunları, 1948 Londra Olimpi-yat oyunları ile aynı tarihte gerçekleştiril-miştir. İlk Paralimpik oyunlar 1960 Roma Olimpiyatları ardından gerçekleştirilmiş-tir. Engelliler Kış Olimpiyat Oyunları ise ilk defa 1976 yılında İsviçre’de Ornskold-svik ‘de düzenlenmiştir. Kış oyunları da yaz oyunları gibi Kış Olimpiyatlarının dü-zenlendiği ülkede yapılmaktadır. “Türkiye Paralimpik Oyunlara ilk ne zaman katıl-dı?” diye sorarsanız; ilk defa 1992 Barse-lona Paralimpik Oyunları’na katılmıştır.

Türkiye’nin madalyalı sporcuları:

2004 Atina Paralimpik Oyunları: Korhan Yamaç - Atıcılık - Altın2008 Pekin Paralimpik Oyunları: Gizem Girişmen - Okçuluk - Altın 2008 Pekin Paralimpik Oyunları: Neslihan Kavas - Masa Tenisi – Bronz

Ahmet kAynAr-SAlihA BüşrA SelmAn

55

Page 58: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Uluslararası Paralimpik Komite-si (IPC): 22 Eylül 1989 yılında ku-rulan ve Paralimpik Oyunları-nı düzenleyen komitedir. Merke-zi Almanya’da Bonn şehrindedir. Sir Ludwig Guttmann’ın, 1948’de İngiltere Stoke Mandeville’de, II. Dünya Savaşı’na katılmış olan omurilik zedelenmesinden muz-darip gaziler için düzenlediği spor karşılaşmalarından dört yıl son-ra, Hollanda’lı sporcuların katılı-mıyla, bugün ‘Paralimpik Oyunla-rı’ adıyla bilinen uluslararası hare-ket doğmuştur.

Zaman içinde hızla gelişen bu hareketi daha etkin ve verimli bir biçimde yönetmek ve Uluslarara-sı Olimpiyat Komitesi’ne (IOC) tek vücut olarak seslenebilmek için 1982’de “Uluslararası Dünya En-gelliler Spor Organizasyonları Ko-ordinasyon Komitesi” (ICC) ku-rulmuş ve sadece beş yıl sonra bu komitenin yerini Uluslararası Pa-ralimpik Komitesi (IPC) almış-

tır. Lillehammer’da 1994’te yapılan Kış Paralimpik Oyunları IPC’nin yürüttüğü ilk organizasyon olma-sına rağmen, sadece 6 sene son-ra ki Sidney 2000 Yaz Paralim-pik Oyunları’na, katılan 125 ülke ve 4000 sporcuyla 1972 Münih Olimpi-yat Oyunları’nı geride bırakmıştır. Türkiye’de Ulusal Paralimpik Ko-mitesi 2002 yılında kurulmuş ve aynı yıl IPC’nin üyesi olmuştur.

Engelli Olimpiyatları’nın Sembolü

Bu oyunların ilk logosu Kore’den alınan Tea-Geuk amblemidir. Akıl, Beden ve Ruh (Mind Body, Spirit )olarak tanımlanan bu sembolün anlamı: Fiziksel uğraşının en son noktasına ulaşabilmek için ruhsal düşünceye dalmaktır. Bu ifade ile sporun başarılmasında bedenin, onun tamamlayıcısı ruhun ve ak-lın kullanılması sayesinde kişinin istediğini elde etmesinde, hedefle-rine ulaşmasında her türlü engeli aşabileceği kısaca tanımlanmıştır.

kuruluşlarspor Branşları

57A - Yaz Oyunları sporları1. Ağırlık kaldırma2. Atletizm3. Atıcılık4. Tekerlekli sandalye basketbol5. Binicilik6. Bisiklet7. Boccia8. Çim bowlingi9. Dalış10. Eskrim11. futbol12. goalball13. halter14. Judo15. Masa tenisi16. Tenis17. Okçuluk18. Tekerlekli sandalye rugby19. voleybol20. Yelken21. YüzmeB - Kış Oyunları sporları1. Alp disiplini2. Biatlon3. kayaklı koşu4. Tekerlekli sandalye körlingi5. kızak buz hokeyi

Page 59: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Geçmiş Yarışmalar

57

Kaynaklar:http://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_Paralimpik_Komitesihttp://tr.wikipedia.org/wiki/Paralimpik_Oyunlar%C4%B1

Page 60: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

sıhhi ve içtimai Şüun*İzmir’e götürmekte ve orada kurduğu umumhaneye serma-ye yapmakta olduğunu yazıyor.

Bu meluna geçenlerde Kadıköy’de zen-gin bir ailenin henüz sinn-i rüşte varma-mış bir evlatlığı tuzağa düşürmüş ve kar-deşine bekaretini bozdurduktan son-ra İzmir’e götürmüş ve orada para mu-kabilinde bir umumhaneye mal etmiş-tir. Arap Saliha yine böyle sin-i rüşte va-sıl olmamış bir kızı iğfal ederek satış pa-zarlığı yaparken zabıtanın eline düşmüş-tür. Bu havadisi okuyunca geçen gün seyrettiğimiz Molen Ruj (Moulin Rouge) Kraliçesi ünvanlı sinema filmini hatır-ladık. Orada Paris’e gelen kimsesiz taş-ra kızlarını avlayan bir caniyenin mela-netleri gösteriliyordu. Avrupa şehirlerin-de bu gibi vukuata pek çok tesadüf edi-lir. Zabıta-i ahlakiye ırz ve namus soy-guncularını her yerde şiddetle takip eder. En serbest memleketlerde aileler genç kızlarını sıkı bir tarassut altında bulun-dururlar. Hele akşamın altısından son-ra bir aile kızı yalnız başına sokağa çı-kamaz. Çünkü her türlü ihtimal melhuz-dur. Bizde henüz cinayetlerde otomo-bil isti’malatı taammüm etmedi. Hâlbuki Avrupa’da maskeli haydutlar melanetkar maksatlarını ifa için hiçbir şeyden çekin-mezler. Kloroform ile uyutmak, sokaktan geçerken yaka paça otomobille kaçırmak daima görülen vakaidendir.

Bu hususta zabıta-i ahlakiye ile bera-ber ebeveyne de mühim vazife terettüp eder. İçtimai gözle tetkik ettiğimiz za-man ebeveynin vazifesini her zamankin-den fazla ağır buluyoruz. Baba ve anne-nin sıkı kontrolü içtimai hayatımız için en metin ve emin bir destek olur.

Seyyah Hücumuİstanbul son ay içinde bir şehri an-

dıran vapurlarla Amerika, İngiltere, Almanya’dan zengin kafileleri gelmekte-

dir. Her gelişlerinde şehre üç yüz bin lira-ya yakın para bırakan bu mesut insanla-ra acaba gıpta etmeyenler var mı?

Himaye-i Etfal KonferansıHimaye-i Etfalin senelik konferan-

sı geçen hafta içerisinde inikat etmiş. La-tife Mustafa Kemal Hanım Efendi namı-na celse Yusuf Kemal Bey tarafından kü-şat edilerek heyet-i idare raporu kıraat ve kabul olunmuştur. Gelecek sene için ço-cuklara sıhhi ve muakkam sütü tevzi et-mek için bakımevi, sütü kaynatma ve tevzi mahalleriyle çocuklar muayene ve tedavihanesi tesisi için bütçeye yüz bin lira tahsisat vad’ edilmiştir.

Ölüm ŞuaıElektrik mevceleriyle düşman ordu-

sunu ani bir surette itlaf etmek için ge-çenlerde bir alet icat etmiş olan Garindel Matheus bu icadını İngiltere’ye satma-ya muvaffak olamayarak Amerika’ya azi-met etmişti. “Ölüm Şuaları” mucidi ahi-ren Southampton’a gitmiş ve kendisiyle görüşen gazetecilere İngiltere’nin bu ih-tiradan istifade etmek fırsatını ebediyyen kaybettiğini ve Amerika hükümetinin bir haftalık bir müzakereden sonra ölüm şu-aları aletini satın aldığını söylemiştir.

Sütlere Su Karıştırılıyorİstanbul iktisat komisyonu tarafın-

dan tanzim olunan rapora nazaran süt istihsalatımız tamamıyla İstanbul’da sarf edilmektedir. Ta’kim edilmiş olan sütler ise İsviçre ve Amerika’dan gelmektedir. İstanbul’un sütünü temin eden dört bin kadar inek ve yüz kadar mandadır. Bun-ların sahipleri yüz kişidir.

İstanbul civarındaki ineklerden gün-de 15000 okka ve mandalardan dahi 3-4 bin okka süt alınır. Hâlbuki İstanbul’daki süt ihtiyacatı ve istihlakı 30 bin okka tut-maktadır. Bu hesaba nazaran şehrin süt ihtiyacını tatmine, inekler kadar çeşme-lerdeki muzırr-ı sıhhat sular dahi karış-

maktadır. Bu hesap pek aşikârdır. Binae-naleyh fayda ümit edilerek içilen süt için-de, eğer lüzumu miktarda kaynatılmış ise mikrop kültürleri bulunduğu mey-dandadır.

Bundan maada sütler gayr-ı muzır mevad ile de karıştırılmaktadır. Süt müs-tahsilleri sütlerini ellerinden 18 kuruşa çıkardıkları halde, müstahsil ile müstah-likler arasındaki mutavassıtlar, bu süte üçte bir miktarında su ilave ettikten son-ra 30 kuruşa yani safi sütü 30 kuruşa satmaktadırlar.

İneklerin gıdasını teşkil eden mad-deler günden güne pahalılaşmakta ol-duğundan süt müstahsilleri de müşkil ve zaiyata düşmekte ve inekçilik seri bir in-kıraza maruz olmaktadır.

İstanbul’daki süt buhranına karşı ye-gane çare olarak gösterilen şey şudur:

Süt müstahsilleri bir kooperatif şir-ket yapmalı ve şehrin muhtelif yerlerinde açılacak süthanelerde ta’kim edilmiş süt-leri şişeler içinde sattırarak mutavassıtla-rı ortadan kaldırmalıdır.

Diğer cihetten gayet ehemmiyetli bir mesele olarak bu süt ineklerinin cihet-i tedariki vardır. Şimdiki halde, Anado-lu inekleri bir ıstıfa devresi geçirince-ye kadar İstanbul’da süt alınan inekler Romanya’dan gelmektedir. Halbuki Ro-manya hükümeti, on yaşını ikmal etme-yen ineklerin ihracına müsaade etmez. Bu şerait altında İstanbul’a gelen inek-lerin sütlü zamanları geçmiştir. Bun-dan daha fenası İstanbul’a gelen inekle-rin müteverrim olup olmadıklarına da bakılmaz. Eğer bunlar baytarlar tarafın-dan hın-i muayenede tüberkülin tatbik …. (devamı gelecek ayda)

* Önceki sayının devamıdır.

Hilal-i Ahdar, 12 Mart 1341/ 12 Mart 1925, C:1, No: 4, S:30

Ç E v İ r İ A R i f Ç i f Ç i

hilal-i Ahdar58

Page 61: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi
Page 62: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

Sevgili Dost,Kulaklar işgal altında. Bu yüzden kelimeler yerlere dö-külüyorlar. Ağızların kapıları kırık. Bu yüzden kelime-ler ayağa düşüyorlar. Bu söz yığınlarını kim kaldıracak. Hiç kimse. Ama azarlanacak, sokaktan, “bak ne bul-dum” diye kelime taşıyan çocuklar evlerine. “At o pis şeyi” denilecek onlara. Çocuklarsa yıkayıp bazı keli-meleri saklayacaklar yastık altlarında.. A. Ali Ural

Öldüğüm gün taşınırken tabutumAcı duyacağımı sanma bu dünyanın ardından.Ağlayarak, yazık oldu, diye konuşmaYok oluyorlar mı batınca güneş ve ayÖlüm sandığın şey aslında doğuşturZindan gibi görünür mezarOysa ruh, özgürlüğe kavuşurHangi tohum büyümez ekilince toprağaİnsan tohumundan şüphen mi var yoksaMeşa Selimoviç

Yaşamın bütününü anlamanız gerek, sadece küçük bir parçasını değil. İşte bu yüzden okumak zorun-dasınız. İşte bu yüzden gökyüzüne bakmak zorun-dasınız. Bu yüzden şarkı söylemek, dans etmek, şi-irler yazmak, acı çekmek ve anlamak zorundasınız; çünkü tüm bunlar hayattır.. J. Krishnamurti

Hayatın arkasından konuşmak bana göre değil. Konu-şunca yüzüne karşı konuşmayı yeğliyorum. Benim ha-yatla bir alıp veremediğim yok, tam tersi, verip alama-dığım var. Şaşkın ve telaşlıyım. Kendimi yanlış yerde indirilmiş bir yolcu gibi görüyorum. Hüseyin Akın

Mutluluğun sırlarından birisi, şeylerden olduğu gibi hoşlanmak ve onları daha iyisi ile karşılaştırmamaktır. O halde sizden daha ‘varlıklı’, daha ‘başarılı’ insanlar-la kendinizi mukayese etmeyi bırakın, siz sadece kendi kendinize neyi yapabileceğinize bakın. Kemal Sayar

AlInTIlAR60

Page 63: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi
Page 64: Yeşilay Dergisi-Kasım 2013-958.Sayı-Bağımlılıkların Eğitim Yoluyla Önlenmesi