1
Joseph Karl Stieler tarafından yapılan portre, 1820
16 Aralık 1770 - 26 Mart 1827. Alman klasik müzik
bestecisi.
“Bach, müziğin matematikçisiydi, Mozart şairi,
Beethoven ise filozofu…”
Adı, bütün XIX. yüzyıla egemen olmuştur. İki çağ
arasında, önemi tartışılamayacak bir köprü olmuştur.
Kendisinden sonra gelenlere zengin bir model
oluşturmuştur.
Kazım Çapacı
BEETHOVEN
2
Beethoven hakkındaki araştırmalar, psikolojik zıtlıklar
üzerinde odaklanır: şefkatli ve kaba, hassas ve öfkeli,
idealist ve maddeci, insan kardeşliğine inanmış bir
münzevi, aristokrat dostlarının sunduğu ayrıcalıkları
gocunmadan kabule den kavgacı bir hürriyet aşığıdır…
Gerçekte bu özellikler birbiriyle sıkıca ilgilidir ve derin
bir duyarlılıkla yüklü, yapabileceklerinden fazlasını
sezen, yalnız ve sorunlarla boğuşan büyük bir
sanatçıyı açıklar. Eserleri, soluk aldığı havaya giderek
egemen olan romantizm ögeleriyle karışmış koyu bir
klasik mizacı ortaya koyar.
Beethoven, araştırmacı ve yazarlar için her zaman ilgi
çekici bir konu olmuştur. Bunun bir nedeni de
hakkında oldukça fazla malzeme olmasıdır.
Beethven’in en eskisi 1819 tarihli olan ve günümüzde
Berlin Müzesi’nde korunan, on bin sayfanın
üzerindeki konuşma defterleri günlük yaşamının
ipuçlarını verir. Yine de besteci Beethoven’in ve
büyük sancılar yaşayan bir çağın gerilimine sözcülük
eden eserlerinin yeterinde açıklanıp açıklanmadığı
tartışılabilir.
Ludwig van Beethoven Bonn’da 8 oğlu olan, fakat
bunların hepsinin de kendisi gibi engelli olduğu bir
ailenin çocuğudur.
13 yaşındaki Beethoven
Beethoven, bir dahi çocuk değildi. Delikanlılık çağında
da öyle kimseye benzemeyen bir hava taşımıyordu.
Öğretmenleri de ondan pek memnun değildiler. Ona
bestecilik öğretmekte olan Albrechtsberger
“Beethoven, şimdiye kadar bir şey öğrenemedi.
Bundan sonra da öğreneceği yok. Besteci olarak ben
onda en küçük bir ümit dahi göremiyorum.” demişti.
Beethoven’a bir süre armoni dersleri veren Haydn
bile öğrencisinin yeteneklerini fark edememişti.
Aslında Beethoven, öğretmenlerinin
anlayamayacakları derecede büyük hayallerin
peşindeydi. Ama henüz bunları açıklayacak zemini
bulamamıştı. İlk senfonisini ancak 30 yaşında
besteleyebilmişti.
Ama piyanosunun başına geçtiğinde her şey
değişiyordu. Daha küçük yaşta iyi bir piyanist
olacağını kanıtlamıştı. Kısacık, küt parmaklarıyla
piyanonun tuşları üzerinde harikalar
yaratabilmekteydi.
İlk müzik öğretmeni babası Johann van Beethoven’dir.
Prenslik Kilisesi’nde tenor olan babası, erdemden çok
hatadan nasibini almış bir adamdı. İçkiye düşkünlüğü
yüzünden ailesini geçindirecek kadar parası hiç
olmuyordu. Annesi, sevecenliğiyle, mutsuz
çocukluğunun tek parıltısı oldu. Alkolik bir müzisyen
olan babasının Beethoven’a piyano eğitiminde çok
sert ve acımasız davrandığı bilinir. Mutsuz bir
çocukluk geçiren Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin
geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano
çalarak çalışmaya başlamıştır.
Ludwig’in müzik yetenekleri oldukça erken belirince,
“Mozart örneği”nin çekiciliğine kapılan babası,
1778’de onu “altı yaşındaki piyano virtüözü” olarak
sahneye çıkardı. Aslında sekiz yaşındaydı. On üç
yaşındayken ilk eserleri yayınlandı. Bunlar, iyi bir
öğretmen gözetiminde yapılmış çalışmalardan öteye
geçmez. Ancak yaşı konusunda yine yanlışlık
yapılmıştır. Öğretmeni Christian Neefe, bir yandan
3
ona Bach, Mozart, Haydn ve Clementinin olağanüstü
dünyalarını açarken bir yandan da burs
araştırmaktadır.
Fransa’nın komşuluğu Beethoven’in çok genç yaşta,
Ren ötesinde doğan Cumhuriyetçi düşünceyi
tamamlamasını sağlamış, böylece demokrasi, yaşamı
boyunca politik ideali olmuştur. Daha önce müzik,
imtiyazlı sınıfların tekelindeydi. Oysa Beethoven,
müziğinde insanlığın soluğunu topladı ve gerekli
gördüğü yerde kuralları bozmaktan çekinmedi.
“Pudralı peruk çağından uzaklaşan ilk besteci” olarak
tanımlanan Beethoven, yüreğinde “gerçek” ve “insan
sevgisi”, günlüğüne şöyle yazıyordu: “Gücü yettiğince
iyilik yapmak, her şeyden çok hürriyeti sevmek, bir
taht önünde bile olsa, gerçeği değiştirmemek…”
Öğretmeni Neefe’nin çabaları sonuçsuz kalmadı. 1787
yılında Mozart'la çalışmak umuduyla Bonn’da
ayrılarak Viyana'ya gitti. Viyana’da kendisini Mozart’a
dinleten genç müzisyen, bu fırsattan gereğince
yararlanamadı. Mozart ile bir süre çalışma fırsatı
bulsa da, gelecek için kararlarını alamadan, annesinin
hastalığı nedeniyle Bonn'a döndü. Birkaç gün sonra,
vereme yakalanmış olan genç kadın oğlunun
kollarında öldü. 1792'de Viyana'ya geri döndüğünde
Mozart'ın ölmüş olduğunu öğrendi.
“Bu adama dikkat edin. O, günün birinde dünyada
kendisinden söz ettirecek.” Bu sözü, Mozart 1787
yılında söylemişti. Beethoven, genç bir adam olarak
Viyana’ya gittiğinde verilmiş bir tema üzerine serbest
çeşitlemelerle büyük besteciyi etkilemişti.
Mozart'ın çalışmaları Beethoven’in üzerinde etki
bırakmıştır. Bu duruma örnek olarak; Beethoven’in
Mozart'ın 40. Senfoni 'sinden bir pasajı çalışma
defterine kopya etmesi ve bu pasajı kendisinin 5.
Senfoni 'sinde kullanması verilebilir.
Annesinin ölümünden sonra ailevi durumu daha da
çekilmez oldu. Baba Beethoven kendisini iyice içkiye
vermişti. Evin bütün yükü Beethoven’in
omuzlarındaydı. Babasından başka, iki küçük kardeşi
Anton Carl ile Nikolaus Johann’ın bakımı da
Beethoven’a kalmıştı. Gündüzleri evin işlerini de
yapmak zorundaydı. Sağlık durumu onu
endişelendiriyor, evin işleri, ekmek parası kazanma
derdi bunaltıyordu. Son derece aksi ve sinirli biri
olmuştu. Çevresindeki insanların ondan çok daha
rahat ve mutlu yaşayabildiklerini düşününce
öfkeleniyor, herkese düşman kesiliyordu.
Arkadaşlarıyla konuşurken onlara sürekli kötü sözler
sarf ediyor, en küçük fırsatta kavga çıkarıyordu. Saçı
başı darmadağınık dolaştığı için herkes ona “Çılgın
İspanyol” diyordu. Yine de her şeye karşın bir çok
dostu da vardı. Çevresindekiler bu kavgacı ama dürüst
delikanlıyı seviyorlardı. Onun, hayatın gerçekleri
karşısındaki davranışları da hoşa gidiyordu. Kalabalık
salonlarda, arkadaş toplantılarında daima yabancı
kalıyordu ama bu toplantılarda da herkes sadece
onunla ilgileniyor, herkes onunla konuşmak için
sabırsızlanıyordu. Bu çirkin, atlet vücutlu, inatçı
adamda herkesi çeken gizli bir kuvvet vardı sanki.
4
Uluslararası bir virtüöz olma rüyasından vazgeçmek
zorunda kaldı. Doğduğu yerde bir görev almaya
hazırlanıyordu ki, İngiltere’den dönerken yolu Bonn’a
uğrayan Joseph Haydn’la karşılaştı. Bütün arzuları bir
daha yatışmamak üzere uyandı.
Avusturyalı Kont Waldstein, ona yeni bir Viyana
yolculuğu hazırladı. Tavsiye mektupları yanında şu
öğüdü ilgi çekicidir: “Azizim Beethoven, uzun
zamandır savaştığınız arzularınızın gerçekleşmesi için
Viyana’ya gidiyorsunuz. Orada, Mozart’ın ilham perisi
gözdesinin ölümüne ağlıyor. O, güçlü Haydn’ın
yanında barınacak yer buldu. Eğer, aralıksız ve dikkatli
çalışırsanız, Haydn’ın ellerinden Mozart’ın ruhunu
alacaksınız.”
1792 yılında Viyana’ya giden Beethoven klasik
müziğin ünlü bestecisi Joseph Haydn’ın yanında
çalışmaya başladı. Beethoven, gerçekten Mozart’ın
ilham perisini aradı mı bilinmez. Ama Haydn’ın
yanında onu bulamadı. İki kuşağı, bir uçurum
ayırıyordu. Hem, yaşlı Haydn’ın genç Beethoven’a
verdiği dersler sayılı oldu. Ancak, bu ikinci Viyana
yolculuğundan başlayarak Beethoven’in ciddi bir
şekilde çalıştığını biliyoruz. Derslerin kısalığına karşın,
Joseph Haydn kısa sürede Beethoven’ın üstün
yeteneğini fark etti ve her konuda ona destek oldu.
Haydn’ın usta yazısı ve senfonilerinin sağlam modeli
Beethoven’e çok şey söylemiştir.
Viyana’da artık ellerinin ustalığı sayesinde kendi
ayaklarının üzerinde duracak hale gelmişti. Piyanoda
gösterdiği başarı sayesinde Prens Carl Lichnowski ile
eşinin de dikkatini çekti. Avusturyalı aristokratlar
müziğe çok meraklıydılar. Asil kar-koca Beethoven’i
yanlarına aldılar ve ona yılda altı yüz florin (üç bin
TL’ye yakın) ödemeyi taahhüt ettiler. Bu arada, genç
müzisyenin Viyana sosyetesinde de tanınmasına
yardımcı oldular.
Beethoven bir süre neşeli, kayıtsız bir insan olmayı
denedi. Hatta kendine bir atlı araba almayı düşünecek
kadar da lükse merak sardı. Parlak renkli kumaşlardan
elbiseler yaptırıyor, dans dersleri alıyor ve etrafındaki
kızlarla dostluk kuruyordu. Viyana sosyetesinin bir
numaralı erkeği olmuştu. Her yere davet, ediliyor,
gittiği her yerde ilgi görüyordu. Ama çok geçmeden
bütün bunlar, asi ruhlu bestecinin sinirine dokunmaya
başladı. Soyluların ona yakınlık göstermeleri
öfkelenmesine neden oluyordu. Mutluluk bana
yaramıyor diye durumunu açıklamaya çalışmıştı.
Gerçekten de dehasını geliştirebilmek için yalnızlığa
gereksinimi vardı. Ben dünyaya mutlu, kaygısız bir
yaşam sürmek için değil, büyük eserler yaratmak için
gelmişim diyordu. Bunları düşünerek sosyeteden elini
eteğini çekti. Kaba davranışları iyi kalpli prens ve
eşinin de sabrını tüketiyordu. Yine de sanatın her
şeyden önce geldiğine inanan Prens, onun
şımarıklıklarına ve huysuzluklarına boyun eğiyordu.
Hatta bir keresinde hizmetkarlarından birine, şayet
Beethoven seni benim çağırdığım sırada çağırırsa
önce onun yanına gidip emirlerini yerine getirmelisin
demişti.
5
Beethoven, annesinin ölümünden sonra hastalık
korkusundan bir türlü kendini kurtaramamıştı.
Vücudunun hep ağrılar içinde olduğunu sanıyor,
kendisine hasta süsü veriyordu. Herkesin onu iyi bir
piyanist, kötü bir besteci olarak tanımasından da
yakınıyordu. İlk eserleri, güzel çalan ama güzel eserler
aratmaktan aciz bir bestecinin eserleriydi. Oysa
Beethoven her şeyden çok yaratıcılığa önem
veriyordu. Tek isteği, güzel eserler bestelemekti ama
otuz yaşına yaklaştığı halde ilgi çekici bir eser ortaya
koyamamıştı.
Arkadaşlarının ona cesaret vermemeleri Beethoven’i
ümitsizliğe düşürmedi. Dehasının er geç
anlaşılacağından emindi. Nitekim 1800 yılında
tamamladığı 1. Senfoni’si ileride bir şeyler
yapabileceğini haber vermesi açısından önemliydi. Bu
eserde besteci, kendisinden önce yaşamış bestecilerin
etkisi altında kaldığını göstermişti. Yine de bu eser,
ileriye doğru atılmış önemli bir adımdı.
Müzik eleştiricileri, Beethoven’in yenilikler peşinde
koşmaktan vazgeçip, eski usulde eser bestelemesini
önerdiler. Beethoven, 2. Senfonisi ile adeta
eleştirmenlere meydan okudu. Bu senfoninin largetto
temposundaki ikinci bölümünde orkestranın çeşitli
sazları bir melodiyi karşılıklı tekrarlayarak bir tür
notalı dedikodu yapıyorlardı. İki ayrı grubun aynı
melodileri karşılıklı tekrarlamasından sonra üçüncü
bir grup araya karışıyordu. Eleştirmenlerden biri
Beethoven’in bu eserini dinledikten sonra, bu gidişle
bizim orkestralar sazlı dedikodu dernekleri haline
gelecek demişti. Beethoven, bu sözleri de duymazdan
geldi. Birkaç sineğin ısırması, yarışı kazanmaya
azmetmiş bir atı durduramaz diyordu. Eleştirmenler
ise Beethoven’in sadece bir konuşmadan ibaret
olmayıp, gramer yanlışlarıyla da dolu olduğunu
belirttiler. Onların görüşlerine göre bu konuşma, cahil
bir adamın konuşmasından farksızdı. Beethoven, bu
sert saldırılara da aldırmadı.
Eserler, düşüncelerinin tartışmasız birer kanıtıdır.
Coriolan, Egmont, Prometheus, hürriyet savaşının bu
sembolleri ona uvertürlerini ilham ettiler. Üçüncü
Senfonisi (Eroica)’ni, Avrupa’ya demokrasiyi getirdiği
için, Fransız İhtilali’nin kahramanı Napolyon
Bonapart’a adadı. İnsanlığın kurtarıcısı, saltanatın
düşmanı oalrak tanıdığı Napolyon’a hayrandı.
Bestelediği üçüncü senfoniyi ona adamaya karar
vermişti. Tam eserin müsveddelerini Paris’e
göndermeye karar verdiği sırada Napolyon’un fedakâr
bir kahraman kimliğinden sıyrılıp kendisini imparator
ilan ettiğini duyunca çok sinirlendi. Napolyon,
imparatorluk tacını taktığı zaman ithafı öfkeyle
karaladı: “O halde bu da sıradan bir adam! İnsan
haklarını çiğneyecek, bütün öteki zorbaların yaptığı
gibi tutkusunun peşinden gidecek. O da diğer
diktatörler gibi insan kalplerini zedelemekten başka
bir şey bilmiyor!..” Bir imparatorluk kenti olan Viyana
için alışılmadık sözlerdi bunlar. Yine de Prens dostları
ona sadık kaldılar, anlamaya ve yardıma çalıştılar.
Üçüncü senfonisini Napolyon’a adamaktan vaz geçti.
Eserine “Eroica” (Kahraman) adını koydu ve “vücudu
hala yaşadığı halde ruhu çoktan ölmüş olan büyük bir
adamın anısına saygıyla” kelimelerini ekledi.
6
Eroica’nın kapak sayfası. Napolyon’a ithaf yazısının üzeri
karalanmıştır.
Beethoven, Haydn’dan başka, Albrechtsberger
(Johann Georg, 1736-1809) ve Antonio Salieri (1750-
1825)’den de dersler aldı. Beethoven, başlarda
besteci olarak değil piyanist olarak adını duyurdu.
Waldstein Kontu’nun tavsiye mektupları sayesinde
Beethoven, Viyana’nın en gözde saraylarında ilgiyle
karşılandı. Demokrat ve ihtilalci Beethoven, öyle
başına buyruk, öyle garip huylu ve o kadar kötü
eğitilmiş bu yabancı, saraylarda büyük senyörlerin
maddi ve manevi desteği ile karşılanıyordu. Onların
arasında gerçek dostlar buldu. Düşüncelerini
saklamıyordu. Bir gün, öğrencisi Archiduc
Roudolphe’a şöyle dedi: “Hürriyet ve gelişme… işte
sanatın amacı.”
Daha sonra yaptığı bestelerle klasik müziğin XIX.
yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini
etkiledi.
Viyana’daki ilk konserini 1795’te verdi. Ertesi yıl,
Beethoven’in varlığını değiştirecek sürekli bir dert baş
gösterdi: sağırlık. Bu durum, zaten melankoliye
eğilimli olan tabiatını daha da kararttı. Onu intiharın
ve deliliğin eşiğine kadar götüren ilk krizden sonra
mücadeleye girişti. Bu, mutsuzluğa karşı kahramanca
bir direnişti.
Hiç kimsenin önünde eğilmeyen, kimsenin sözünü
dinlemeyen bu inatçı ve kibirli adam, her gün yeni bir
gönül macerasının esiri oluyordu. Ancak evli
kadınlarla hiçbir zaman ilgilenmemeyi ilke edinmiştir.
Ama Beethoven, bir kadının gönlünü kazanmak için
gerekli olan özelliklerin hepsinden yoksundu. Üstelik
son zamanlarda kulakları da ağır işitmeye başlamıştı.
Bestecinin ilgilendiği kadınlar onun durumuna
üzülüyor, genç adama acımaktan kendilerini
alamıyorlardı. Sağırlık onu cemiyetten, insanlardan
uzaklaştırmakla kalmıyor, çalışmalarını da
zorlaştırıyordu. Bir ara hayatına son vermeyi de
düşünmedi değil. Fakat eserler besteleyebilmek için
daha yaşaması lazımdı.
Yıllar geçtikçe Beethoven’in huzursuzluğu da
artıyordu. Arkadaşlarına bağırıp çağırıyor,
hizmetçilerine kitap, çanak fırlatıyor, hatta
patronlarına da hakaret ediyordu. Bir keresinde
Prensin sarayına Napolyon ordusuna mensup
subayların geldiğini görünce o gece piyano çalmaktan
vaz geçmişti. Prens, konuklarımın huzurunda piyano
çalmazsan, savaş esiri olarak şatoda hapsedileceksin
diye uyardı. Beethoven bu sözler üzerine hiçbir şey
demeden şatodan dışarı çıktı, şiddetli yağmur altında
üç millik yolu yürüyerek kasabaya geldi. burada araba
beklerken prense de bir mektup yazdı: "Prens, sen
bugünkü halini doğuşuna ve şansına borçlusun ben
7
ise kendi kendimi yetiştirdim. Bugüne dek binlerce
prens geldi ve geçti, bundan sonra da binlercesi
yaşayacak. Fakat yeryüzünde sadece bir tek
Beethoven vardır.”
Beethoven, öğrencilerine de çok sert davranoyor,
onlara hiç durmadan egzersiz yapmaları gerektiğini
söylüyordu. Bayan öğrencilerinin yanında bile öfkesini
gizlemek zahmetine katlanmıyordu. Bazen günlerce
ortadan kayboluyor, onu aramaya çıkanlar da
ormanda, bir ağaç altında ellerini şakağına dayamış
bir durumda buluyorlardı. Onu sakinleştiren tek yer
ormanda, ağaçların yanıydı. Hasretini çektiği insan
sevgisini ağaçlarda arıyordu. Sağlığının her gün biraz
daha bozulmasına karşın, bestelediği eserlerin sayısı
da günden güne artıyordu. Dördüncü senfonisini
neşeli bir aşk senfonisi olarak bestelemişti. Bestecinin
3. ve 5. Senfonilerinin yanında 4. Senfoni biraz sönük
kalmaktadır. Bu arada, Fidelio poerasını da
bestelemeye başlamıştı (1804). Boully adındaki
yazarın “Leonore” adlı eserinden aldıpı operanın
bestelenmesi oldukça uzun sürdü. Beethoven, insan
seslerini sevmediği için onlara göre bir eser
yaratmakta zorluk çekiyordu.
Mozart için müzik şairi diyenler, Beethoven için müzik
filozofu demektedirler. “Kader Senfonisi” adıyla
anılan 5. Senfoni’sinde, felsefesini en ince noktalarına
kadar anlatır. İnsanların kaderleriyle yaptıkları savaşın
öyküsüdür bu. Başlangıçta, insanoğlu kadere karşı
açtığı savaştan galip çıkacak gibi görünmekteyse de,
son zafer yine kaderin olacaktır.
Beethoven’in yaşamının en önemli olaylarından biri
de ünlü şair Goethe ile tanışmasıdır. Besteci, geçirdiği
şiddetli bir krizden sonra dinlenmek, biraz da kendini
toplamak için Teplitz’e gelmişti. Burada ünlü şair
Goethe ile karşılaştı.
Hayli yaşlanmış olan şair, genç besteci üzerinde derin
bir iz bırakmıştı. Teplitz’deki yaz tatili boyunca iki
sanatçı sık sık buluşma fırsatını yakaladı. Beethoven’in
sağırlığı iki ünlünün rahatça konuşmasını önlüyordu.
Fakat birbirlerinden çok hoşlandıkları için sık sık
ormanda yürüyüşe çıkıyorlar, bazen de hiç
konuşmadan dakikalarca yürüyorlardı. Bazen de
aralarında fikir ayrılıkları beliriyor, şiddetli
tartışmalara girişiyorlardı. Goethe, asaleti her şeyden
üstün tutuyordu. Beethoven, onun aksine demokrat
ruhluydu. Bir gün dolaşırken krala rastladılar.
Beethoven, karşıdan gelenlere hiç aldırmadan başı
yukarıda yoluna devam etti. Goethe ise yanındakilere
saygıda kusur etmedi. Sonra da yaptığı kabalıktan
dolayı Beethoven’i azarladı. Bu yüzden iki dostun
arası açıldı.
Beethoven, akrabalarına karşı da dostlarına yaptığı
gibi kaba davranıyor, beslediği sevgiyi sert
davranışlarıyla gizlemeye çalışıyordu. Küçük
kardeşlerinden Johann, ilaç yapımı üzerinde çalışmış,
başarılı bir işadamı olmuştu. Her zaman başarılarıyla
üvünmekten hoşlanıyordu. Büyük bir arazi satın
aldığını herkesin öğrenmesini istiyordu. Bir gün abisini
ziyarete gittiğinde kartvizitine “Johann van Beethoven
8
– Akıl sahibi” kelimelerini yazmayı ihmal etmemişti.
Besteci, kardeşi Caspar’a daha fazla yakınlık
gösteriyordu. Bir süre onu yanında sekreter olarak da
çalıştırdı. Caspar öldükten sonra da o tarihte dokuz
yaşında olan oğlu Carl’ı yanına alıp onu manevi evlat
edindi. Küçük Carl’ın bakımını üzerine almakla
omuzlarına pek ağır bir yük yüklemiş oluyordu. Carl’ın
annesi zengin bir ailenin kızıydı ve kocasının kardeşine
çocuğunu vermek istemiyordu. Mahkemelik oldular
ve dava yıllarca sürdü. Beethoven’in maddi durumu
iyice kötüleşmiş, mahkemenin verdiği heyecan ve
üzüntü sağlığını da bozmuştu. Her şeye karşın sevgili
yeğeninin eğitimi için kenara bir miktar para ayırdı ve
kendi ihtiyaçlarından fedakarlık yaparak varını yoğunu
Carl’a ayırmaya koyuldu. Yeğeninin de bir gün iyi bir
besteci olacağına inanıyordu. Fakat onu büyük bir
hayal kırıklığı bekliyordu. Carl, asi ruhlu, idaresi zor bir
çocuktu. Okulda ders çalışmaktansa bilardo
salonlarında oyun oymayı yeğliyordu. Amcasından
aldığı harçlık masraflarına yetmediği gibi bir sürü de
borca girmişti. Carl, bir keresinde, aklınca
dertlerinden kurtulmak için, başarısız bir intihar
girişiminde bulunduktan sonra Beethoven kendini bir
türlü toparlayamadı. Carl, sonradan iyi bir insan oldu,
amcasının müziğiyle de gururlandı. Ama Beethoven,
haylaz yeğeninin akıllandığını göremedi.
Çeşitli sıkıntılar ve artan sağırlık Beethoven’in
gerektiği kadar fazla çalışmasına olanak tanımıyordu.
Sekiz senfonisini de 1815’ten önce, yani Carl’ı evlat
edinmeden önce bestelemişti. Dokuzuncu senfonisini
ise 1824’ten önce tamamlayamadı. Dokuz yıl süren
ıstırap, büyük bir neşeyle son bulmuştu. Dokuzuncu
senfonisi, o güne kadar bir benzerine daha
rastlanmamış, inanılmayacak derecede güzel bir
eserdi. Beethoven, eserin son bölümüne ünlü Alman
şairi Schiller’in “Neşeye Övgü” (An die Freude) adlı
eserini de koro parçası olarak besteleyip eklemişti.
Eseri dinleyenler kulaklarına inanamıyorlardı.
Bu muazzam eser, ilk kez 7 Mayıs 1824’te Viyana
Kraliyet Tiyatrosu’nda çalındı. Kulakları artık iyice
sağırlaştığı halde, besteci eserin idaresini başkasına
bırakmak istememişti. Bageti eline aldıktan sonra,
konseri başından sonuna kadar hiçbir aksaklığa neden
olmadan idare etti. Fakat konser bitip da halkın
çılgınca alkışları salonu inletmeye başladığı zaman
Beethoven yaşamının en acı dakikalarını yaşadı.
Zavallı besteci, çevresinde olup bitenlerden
habersizdi. Alkışlara karşılık olarak halkı
selamlamasını ona işaretle anlatmaya çalıştıkları
zaman da bestecinin üzüntüsü çok fazla oldu. Dehşet
içinde iki eliyle kulaklarını kapadı. Kader, Beethoven’a
en büyük darbesini indirmişti. Ölümü de yakındı artık.
Konser gecesinden sonra yatağa düşen Beethoven,
aylarca ölümle pençeleşti. Son mücadelesi de iki gün
sürdü. Artık kendini bilmez halde yatıyordu. Dışarıda
korkunç bir fırtına vardı. Şimşekler çakıyor, rüzgar
uğuldayarak esiyor, yağmur bardaktan boşanırcasına
yağıyordu. Bir ara şimşek çakmasıyla ölümsüz besteci
9
de gözlerini açtı, sağ yumruğunu havaya kaldırdı ve
boşlukta hafifçe salladı. Sonra başı geriye düştü.
Ölmüştü…
Beethoven’in dokuz senfonisi, beş piyano konçertosu,
bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için
üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda
müziği eseri bulunmaktadır. Sadece bir opera, Fidelio,
bestelemiştir.
İlk senfonisini 1800 yılında yapmıştır. 9. senfoni ise en
çok bilinen ve bugün Avrupa Birliği marşı da olan en
çarpıcı senfonisidir.
Beethoven çok titiz çalışan bir müzisyendi. Müziği,
ifade gücü ve teknik olarak çok üst seviyedeydi.
Haydn ve Mozart’tan devraldığı prensipleri geliştirdi,
daha uzun besteler yazdı ve daha tutkulu, dramatik
eserler oluşturdu. Özellikle Op. 109 piyano sonatıyla
Klasik müziğin Romantik Dönemini başlatmıştır.
Bütün yalnızlar gibi, sürekli olarak benzerlerine açılma
gereksinimi duyuyordu. 1802 tarihli Heiligenstadt
vasiyetnamesi, yüreğindeki inanılmaz duygusal
birikimin kanıtıdır. Seçkin entelektüellerin gittiği en
parlak salonların ona açık olduğu bir dönemde
Beethoven, kendini yavaş yavaş fakat kesin olarak
sosyal yaşamdan çekti. Daha haşin, hatta daha vahşi
oldu. Ne çağdaşlarının rezilce unutuşlarından doğan
Mozart’ın yalnızlığı, ne de düşman bir ortamda
yaşayan Schubert’in yalnızlığıdır onunkisi. Günlüğüne
şöyle yazmıştı: “Senin için bahtsız, dış mutluluklar
yok. Her şeyi kendin yaratmak zorundasın. Ancak
gerçek olmayan bir dünyada dost bulabilirsin.”
Bütün yalnızlar gibi doğaya tapıyordu. Onun için dinin
yerini tutuyordu doğa… Derin bir şekilde inançlıydı.
Fakat bu inanç, Bach’ınkinden çok farklıdır.
Yazın, bir orman kenarında ya da bağ ortasında
küçücük bir evde oturmaya gidiyordu. Sayfiyede
geçirilen bu günlerde pek çok eser ve Heiligenstadt
vasiyetnamesi doğdu. “Pastoral Senfoni”, bu doğa
aşkını yepyeni bir “Fresk” gücüyle ifade eder. Bununla
beraber, unutulmamalıdır ki, senfonilerinde ormanın
mırıltısı, ırmağın sesi, kuş cıvıltıları, kulağının henüz
onları fark ettiği mutlu dönemlerin melankolik
anılarından başka bir şey değildir.
Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven
1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış ve
1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden
sonra sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde
10
etkilememiştir. 9. senfoniyi sağırlık döneminde
bestelemiştir.
Bazı biyograflar, Beethoven’in eseri ile yaşamını
birleştirirler. Onlara göre, iyimser eserleri başarılı ve
sağlığının yerinde olduğu döneme, trajik eserleri ise
sağlığının sarsıldığı, maddi endişelerle bunaldığı
dönemlere rastlar. Oysa bu tür ilişkiler “yaratma”
olayını her zaman açıklayamaz. Sözgelimi 9.
Senfoni’nin finalini ele aldığımızda görürüz ki,
böylesine coşkun bir yürek duruluğunun, neşenin ve
insanlık sevgisinin parladığı sayfalar, Beethoven’in en
trajik döneminin ürünüdür.
Yıldan yıla Beethoven’in fiziksel rahatsızlığı arttı ve
giderek daha derin bir yalnızlığa gömüldü.
Napolyon Savaşları Viyana’ya büyük değişiklikler
getirmiş, aristokratların çağı kaybolmuştu. Vals
kralları günün ilahları oldular. Geçimi, aristokratların
cömertliğine bağlı olan Beethoven’in durumu
kötüleşti. Ölümler, dost çevresinde gedikler açtı. Yeni
zenginler, eski yönetici sınıfın kültür düzeyine
ulaşamadılar. Viyana halkı artık İtalyan operasını ve
yeni valsleri tutuyordu. Böyle bir ortamda Rossini
Beethoven’in yanına saygılarını sunmaya gittiğinde,
kendisini tamamen sağır, öfkeli ve hüzünlü bir adamın
karşısında buldu. Beethoven’i hırçınlaştıran sadece
Rossini değildi. Vals bestecileri Johann Strauss ve
Lanner, günün kahramanlarıydı. Her savaşın bitiminde
olduğu gibi, insanlar yalnızca dans etmeyi
düşünüyorlardı.
Yokluk, Beethoven’in evine yerleşti. Günlüğünde,
üzüntülerinin nedenlerini açıkça belirtmiştir. Artık hiç
kimseye güveni kalmamıştır. Yeğeni Karl için
endişeleri, para sıkıntısı, ev derdi, hastalıklar… hepsi
günü gününe, oraya yüzlerce müzik sayfasını
dolduran aynı elle not edilmiştir. Bu sayfalardan her
biri, gelecekten yeni bir kopmadır. Her ölçü, henüz
bulunmamış bir yol arar. Artık yeni düşünceler, Haydn
ve Mozart’ın kullandığı ölçülü biçimlerde
hapsolmazlar. Beethoven, ilk eserlerinde henüz varlığı
hissedilen Barok’la, yakın geleceğin Romantizmi
arasında şaşırtıcı bir köprü oluşturmuştur. O zamana
kadar katışıksız bir çalgı müziği olan senfoniye insan
sesini katması, piyano sonatlarının bölümlerini gerekli
gördüğü tarzda genişletip daraltması, sonat formuyla
yazılan eserlerde menüet yerine scherzo kullanması
getirdiği başlıca yenilikler arasındadır. İkinci
sonatından (op.2., No.2) başlayarak Beethoven’da
artık bir daha menuet’ye rastlamayız. Bazen yalnız
menuet kaldırılmış ve sonatlar üç bölüme
indirgenmiştir. Beethoven’in sonat biçiminde yaptığı
değişiklik yalnızca bu kadarla kalmaz. Sonatın esprisini
de etkilemiştir. Ondan önce sonat, salonlara, dost
toplantılarına renk veren “soylu bir müzik icrası”ndan
öteye gitmemişti. Beethoven’la sonat bizi saray ya da
salon inceliklerinden uzaklaştıran güçlü bir kişiliğe
büründü. Artık bu divertisman (operada araya konan,
kısa ve eğlendirici oyun) değil, bestecinin yüreğini
ortaya koyduğu, tutkulu, kahramanca, trajik ya da
neşeli bir şiirdir. Dörtlülerinde, artık tekniği aşmış,
bütün kuruluş zorlamalarından sıyrılmış yüce ve soylu
bir felsefeyi adım adım izleriz. Burada, yaratıcı dehası
ile dinleyici arasında hiçbir engel kalmamıştır.
Wagner’in Tristan’ının habercisi olan yaylılar, başka
bir dünyadan gelen çağrı gibidir. Bunlar, armoni,
11
melodi ve ritim dwğişiklikleriyle XX. yüzyıla ulaşırlar.
Schumann’a göre Beethoven’in oda müziği eserleri,
aklın ve ruhun ulaşılabileceği son sınırdır. Hiçbir
neden olmadığı halde onları BAc’ın eserleri ile
karşılaştırır. Daha sonra, ünlü orkestra yöneticisi Hans
von Bülow da Bach ve Beethoven arasındaki bağı
sezecekti: “Clavecin bien temperé, eski
vasiyetnamedir.” Der. “Beethoven’in sonatlarının,
yenisi olduğu gibi… Birine olduğu kadar ötekine de
inanmak zorundayız.” Wagner’de Dokuzuncu
Senfoni’nin etkisinde şöyle diyordu: “Allah’a,
Mozart’a ve Beethoven’a inanıyorum.”
Beethoven için yazmak bir savaştı. Yazacağı zaman
herkesten kaçardı. İçindeki tanrıyla savaşmak ve
ondan gerçeği çekip alabilmek için… Elleri titrer, yüzü
solardı. Bilirdi ki, ya başarmak, ya mahvolmak vardı.
Yaratış, kendisini borçlu bildiği kutsal bir görevdi.
1814’te, sağırlığını gizleyerek son konserini verdi.
Bundan 8 yıl sonra, Fidelio Operası’nın genel
provasını yönetmeye kalkıştı. Hasta sinirlerinin bütün
gerilimine karşın başaramadı. Sahnedeki şarkıcılarla,
orkestra müzisyenleri arasında hiçbir ilgi kuramadı.
Sanatçılar, dehşet içinde, soran gözlerle birbirlerine
ve hiçbir şey fark etmeden ölçüleri vurmakta devam
eden şefe bakıyorlardı. Dostu Schindler, küçük bir
kâğıda karaladığı iki satırla onu uyardı: “Yalvarırım
devam etmeyin. Evde size nedenini açıklayacağım.”
Beethoven, orada bulunanların gözlerinden her şeyi
bildiklerini anladı. Bu olay, son günlerine kadar onu
üzen bir anı olarak kaldı.
Aslında Fidelio’nun ilk seslendirilişi 1805’ te
yapılmıştı. Bu dramın kötü bir şansı vardı. Beethoven
ona birbiri arkasından üç uvertür yazdı: Leonore I,
Leonore II ve Leonore III. Sonra da bir dördüncüsünü.
Bu da Fidelio adını taşıyordu. İlk seslendirilişinde
halkın karşılayışı soğuk oldu. Üçüncü geceden sonra
da temsil kaldırıldı.
1826-182 kışında Beethoven sonunun geldiğini
hissetti. Gururla şöyle diyordu: “Eserim tamamlandı.”
Can çekişme, 24 Mart 1827’de başladı. İki gün sonra,
kar fırtınası kenti kapladığı sırada ruhu, bu altüst
olmuş vücudu terk etti. 56 yaşındayken dünyaca
tanınan bir besteci olarak öldü. Bir yabancı, Anshelm
Hüttenbrenner adlı bir müzisyen gözlerini kapadı.
Beethoven’in gömülüşü ile Mozart’ınki arasında
büyük bir zıtlık vardı. Bütün Viyana ayaktaydı.
Tabutunu 8 ünlü müzisyen taşıdı. Cenazesine otuz
bine yakın insan katıldı. Avusturya’nın en büyük şairi
ölüm nutkunu yazdı ve bir aktör tarafından okundu.
/ Yüzünün kalıbı örnek alınarak Hugo Hagen tarafından yapılan
büst.
Beethoven’in yaşamı, üç yaratıcı dönemde incelenir:
Birinci dönemde Haydn ve Mozart geleneğine
bağlıdır. 1795-1802 yıllarını kapsayan bu dönemin
ürünleri arasında Pathetique, Moonlight, Waldstien
12
gibi çok sayıda piyano sonatı, ilk altı yaylılar dörtlüsü,
keman-piyano için Kreutzer sonatı, Prometheus
balesi, piyano için ilk üç konçertosu ve ilk iki senfonisi
dikkati çeker.
1802-1817 arasında yer alan ikinci dönem, Eroica
senfonisi ile başlar. Beethoven, bu eserle yabancı
etkilerden arınmıştır. 4. ve 5. piyano konçertoları, Op.
53’den başlayan piyano sonatları (Op.101’i de içine
alan sekiz sonat), Op. 59, Op. 74 ve Op. 95 katalog
numaralı beş yaylılar dörtlüsü, Do majör missa, Koral
Fantezi, Fidelio Operası, Op. 61 keman konçertosu,
Coriolan ve Egmont uvertürleri, 3-8. Senfonileri ile
bazı trioları bu dönemin ürünleri arasındadır.
Üçüncü dönem, son on yılını içerir. Missa Solemnis, 9.
Senfoni, Op.127, Op.130, 131, 132, 122, 135 yaylılar
dörtlüleri, son piyano sonatları (Op. 106-111) son
yaratıcı dönemini taçlandırır.
Beethoven’in ikinci yaratıcı döneminden (1802)
başlayarak, kişisel üslubu ve romantik eğilimleri
açıkça kendini gösterir. Halk, onu anlamakta zorluk
çekmektedir. Yenilikleri, müzisyenler için bile
anlaşılmaz görünür. Yedinci yaylılar dörtlüsünün
icrasında kemancı Schuppanzigh, birkaç ölçü çaldıktan
sonra durur ve Beethoven’in şaka yaptığını sanarak
kahkahalarla gülmeye başlar. Günün modasına uymak
artık Beethoven’i ilgilendirmemektedir. Bununla
beraber, eserlerinin genel planı, oranları,
simetrileriyle gelenekseldir.
Fidelio’nun uğradığı başarısızlığın ardından, 1806
yılında gittiği Troppan’da, Brunswick’lerin yanında 4.
Senfoni’yi yazar. Eserin iyimserliğinde, Therese von
Brunsvick’e duyduğu ilginin etkisi var mıdır bilinmez.
Ancak Apposionata (1807) ile Op.78 piyano sonatı ve
Pastoral Senfoni arasında belli bir bağ vardır.
Beethoven’in Therese ile evlenme isteği, 1800 yılında
soylu bir ailenin kızı olan, piyano öğrencisi Giulietta
Guicciardi ile evlenmesini engelleyen aynı nedenlerle,
mesleğinin ve sınıf ayrılığının yarattığı olumsuzluk
nedeniyle gerçekleşmedi. Ancak ikisi, ölene dek sadık
birer dost olarak kaldılar. Beethoven’in 1816’da
yazdığı altı lied’lik “Uzaktaki Sevgiliye” (An die Ferne
Geliebte) şarkı destesi böylece doğdu.(Ay Işığı
Sonatı’nı Giuletta’ya adamıştı.)
13
Beethoven hiç evlenmedi, ama çevresinde kendisine
yakınlık gösteren epeyce kadın vardı. Öldükten sonra
çekmecesinde “Ölümsüz Sevgiliye” ait bir mektup
bulundu. Kimdi bu “Ölümsüz Sevgili” ? Bestecinin
1816’da yayımladığı “Uzaktaki Sevdiğime” adlı
yapıtından ve müzik öğretmenine umutsuz bir aşktan
söz edişinden yola çıkan uzmanlar, üç ad üzerinde
durdular: Antonie Brentano, Josephine Deum ve
Dorothea Ertmann. Bunlar arasında en güçlü aday
ilkidir. 1823 yılında Diabelli Çeşitlemeleri’ni ona
adadı. 57 yaşında öldüğünde hala Ölümsüz
Sevgilisi’ne duyduğu sonsuz aşkı yüreğinde değerli bir
sır olarak saklıyordu.
Ölümsüz Sevgiliye Mektup
Ezeli Yarim,
Yatakteyken bile düşüncelerim üzerinize üşüşüyor.
Bazen sevinçle, bazen hüzünle. Yazgı’nın dualarımızı
işitmesini bekliyorum. Bu yaşama göğüs gerebilmem
için, ya tümüyle sizinle birlikte olmalıyım ya da sizi hiç
görmemeliyim. Evet, kollarınıza uçup, göğsünüzde
gerçek barınağımı bulduğumu söyleyene ve kollarınız
arasında ruhumu kutsal ruhlar aleminde savrulmaya
bırakılana kadar, yaban ellerde bir avare olma
azmindeyim.
Heyhat, ne yazık ki bu böyle olmak zorunda.
Dinginliğe ereceksiniz, size olan sadakatimden emin
olduğunuzda bu dinginliğiniz daha da büyüyecek.
Şunu iyice bilmelisiniz ki, sizden başka hiçbir kadın bu
yüreğin sahibi olamaz. Asla asla!
Ah Tanrım, insan böylesine değerli bir kadınla neden
hicranı yaşamak zorunda! Şu anda Viyana’daki
yaşamım sefilce. Aşkınız beni fanilerin hem en
mutlusu, hem de en mutsuzu kıldı.
Bu yaşta, artık yaşamımda bir düzene ve dengeye
gereksinim duyuyorum. Yaşamakta olduğumuz
ilişkide bu iki duygu bir arada olabilir mi?
Meleğim, az önce postanın gideceğini duydum.
Dolayısıyla bu mektubun eline hemen ulaşabilmesi
için burada kesmem gerekiyor.
Sakin olun. Beni sevin. Bugün... dün.. ne gözyaşartıcı
bir özlem size duyduğum.. size.. siz..
hayatımherşeyim.. size en içten dileklerimi
sunuyorum.
Ah n’olur beni sevmeye devam edin, bu aşığınızın
sadık yüreğini kesinlikle yanlış değerlendirmeyin.
Hep sizin
Hep benim
Hep ikimizin
1817’de başlayan Üçüncü Dönem’ de Beethoven,
yepyeni bir üslupla ortaya koyar kendisini. Dış
14
dünyadan tamamen uzaklaşarak kendi içine çekilmiş,
gösteriş ve beklentiden uzak, acıya katlanabilen,
dehasından emin, sıcak ve gülümseyen bir
Beethoven’dir bu eserlerde yakaladığımız. Üçüncü
dönem eserleri, bestecinin inşa sorunlarını
önemsemediği izlenimi verir gibidir. Bilgisi ve
anlatımı, bütün teknik güçlüklerin üstünde ve amaca
yöneliktir. Bütün büyük sanatçıların olgunluk
döneminde olduğu gibi, ne biçim zorlaması, ne teknik
sorunların varlığı sezdirilmez.
Carl Traugott Riedel tarafından yapılan portre
Bu davranış biçimi Beethoven’de önce ezgi yapısında
ortaya çıktı. Cümle ve priodun dayandığı ölçü
sayısında dört ya da dördün katları kuralına
uymamaya başladı. Op.106 piyano sonatında tema,
25 ölçülüktür. Op.126 No. 6 Bagatelle’inde kuruluş
6+6+3 şeklindedir. Bazen kurala uyar. Ancak bu kez
de cümle aralarına koyduğu, 9. Senfoni’sinin
adagiosunda ve 15. Yaylılar Dörtlüsü’ndeki gibi sekiz
ya da on altı ölçülük eklerle biçimi maskeler.
Beethoven’in ezgi yapısında gözlenen bir başka
yeniliği de cümle kadanslarını bir kararla sona
erdirmeyip, cümle sonlarını askıda bırakmasıdır.
Böylece, ileride Wagner’in “sonsuz ezgi” diyeceği
tarzın yaratıcısı olmuştur. Bu uygulama onu, karışık
ifadeleri anlatmada olağanüstü başarılı kılar. 9.
Senfoni’sinin adagiosunda ve Op.109 piyano sonatının
adagiosunda olduğu gibi… Op.101 piyano sonatında
scherzo yerine marş yazmıştır. Son piyano
sonatlarının yarısından çoğunda füg tarzını ya da
füg’lü üslubu kullanır. J.S. Bach’tan sonra unutulan
fün yazısını yeniden canlandıran Beethoven, “Büyük
Çeşitleme” tarzının da yaratıcısıdır. Daha önce
çeşitleme yazan bestecilerde, ana tema her zaman
asıl özelliğini korurdu. Oysa Beethoven’in Büyük
Variation’unda temayı tanımak çok zorlaşmıştır.
Genel çizgiler aynı kalmak koşuluyla ritim tam
anlamıyla değişir. Küçük motiflerden yeni malzemeler
türetilir. Tema ritminin bir parçacığı, armonik
dokunun küçük bir bölümü tutularak yeni bir
yaratmaya konu olabilir. Beethoven, özellikle
1815’den başlayarak Haydn ve Mozart’tan
alabildiğine uzaklaşmıştır.
Bütün bu nedenlerle Beethoven, müzikte romantizmi
hazırlayan, geleceğin büyük bestecileri için tükenmez
bir örnek oluşturan, devrimci olduğu kadar güçlü bir
klasik olarak benimsenir. Bu bakımdan, onun müzik
tarihindeki yerini kesin çizgilerle tanımlama ve belirli
bir döneme bağlama çabasından vazgeçmekte yarar
vardır.
Eserlerinin benzersiz başarısı Beethoven’in duygusal
yaşamın bütün nüanslarını anlatmada ilk olduğunu
15
gösterir. Kompozisyonları, sarsıcı olayların, bireyciliğin
gelişmesinin ve kişisel özgürlük arzusunun kanıtlarıdır.
Eseri, Avrupalı insanın bu iç devriminin sözcüsüdür ve
yeni çağların habercisidir. Beethoven’in elinden çıkan
bütün bu sayfalar, derin hassasiyeti, şefkati, enerjisi
ve dramatik gücüyle dikkati çekerler.
16
Anton SCHİ NDLER
13 Haziran 1795, Medlov, Moroviva – 16 Ocak 1864,
Bockenheim, Frankfurt. Beethoven’in sekreteri ve ilk
biyografisinin yazarıdır. Ölümünden birkaç yıl sonra
Beethoven, kahraman meraklıları tarafından tam anlamıyla
aziz ilan edildi. Schindler, yeni mesihin ilk vaiziydi.
Babası, memleketi Maehren, Meedl-Neustadt kilisesinde
koro şefi ve öğretmendi. Schindler, daha çocukluk
yaşlarında müzikle uğraşıyor ve keman çalıyordu. Çok genç
yaşlarda Viyana Üniversitesi’ne gitti, hukuk okudu ve
amatör bir orkestrada coşkuyla keman çaldı.
Beethoven’la 1814’te kemancı Schuppanzigh kendisinden
büyük besteciye bir mektup götürmesini rica ettiğinde
tesadüfen tanıştı. Daha bu yılın sonunda 29 Kasım ve 2
Aralık’taki Beethoven konserlerinde keman çalıyordu.
1815’te Schindler, üniversitedeki yıkıcı etkinlikleri
nedeniyle tutuklandı ve hapse atıldı. Serbest bırakıldıktan
sonra Beethoven’in sekreteri ve “sağ kolu” oldu.
1822’de Beethoven’in evine taşındı. Daha sonra
Josefstaedler Tiyatrosu’nda orkestra şefi oldu ve
Beethoven’in eserlerni kendi yönetiminde yorumladı.
1824’te, 23 Mayıs’taki Beethoven konseri başarısızlığa
uğradıktan sonra, araları geçici olarak bozuldu. İki yıllık
dargınlıktan sonra, Beethoven Gneixendorf’tan Viyana’ya
ölmek üzere geldiğinde, 1826 Aralık ayında Schindler
ustasının evine döndü ve saygı dolu bir özveriyle ölümüne
dek Beethoven’e hizmet etti. Son günlerin ayrıntıları
hakkında Moscheles’e birçok mektup yazdı ve Breunun’le
birlikte Beethoven’den kalan kağıtlarla uğraştı. Breuning’in
iki ay sonra ölümünün ardından Beethoven’in tüm kağıtları
Schindler’e geçti. İlk Beethoven biyografisini 1840’ta
yayımladı, bunu 1845’te bazı eklemelerle genişletilmiş
ikinci baskı izledi, üçüncü ve son baskı 1860’ta yayımlandı.
Schindle bize açık sözlülükle Beethoven’in yaşamındaki tüm
tatsız epizotları sükutla geçiştirdiğini anlatmaktadır. Tatsız
olayların atlanamadığı yerlerde Schindler, bunları küçük
göstermeye çalışıp arkadaşlarını karalayarak Beethoven’in
yükünü hafifletmeyi başarmıştır. Onun için Beethoven
haksız hiçbir şey yapamayacak bir mesihti ve mesihinin
Tanrısal niteliğini kuşkuya dşürecek her iddia Tanrı’ya küfür
etmekti. “Büyük adamlar hakkında her şey ama her şey
söylenebilir, bunun onlara bir zararı olma.” Dediği için
Ferdinand Ries ile de bozuşmuştu.
Wegeler ve Ries’i birçok çirkin gerçeği açığa vurdukları ve
1819/20’de Beethoven’in parasal sıkıntılarını anlattığı,
kendilerine yönelmiş mektupları yayınladıkları için de
şiddetle eleştirmişti. Ona göre “böyle mektupların ortaya
dökülmemesi gerekirdi. Bunlar onun dostları Wegeler ve
Ries tarafından gizli tutulmalıydı. Çünkü o mektupların
içeriği, Beethoven’in yalnızca para için beste yaptığı
izlenimini doğurabilirdi.”
Schindler tarihi bildirme konusunda garip şekilde kayıtsız
kalmıştı, tarihler çoğunlukla yanlıştır. Anlaşılan bunları
önemsememiştir. Tüm bunlara karşın Schindler,
Beethoven’le ilgili paha biçilmez bir bilgi kaynağıdır.
Ustanın günahlarını sevgiyle örtmek istediğinde farkına
varmadan baklayı ağzından çıkarmaktadır. Ne zaman
ustanın lehine yalan söylemeye kalksa ayrıntılara girmekte
ve boşboğazlık edip lafı kaçırmakta, her defasında hiç
farkına varmadan bize gerçek durum hakkında değerli
işaretler vermektedir.
Beethoven’in ilk biyografi yazarı olan Schindler, kendisi için
tipik, Beethoven’i savunmasına yarayan, sır küpü zekasıyla
Beethoven’in aşırı siyasal görüşlere eğilimli olduğunu ve
yeni fikirlere sempati duyduğunu söylemektedir.
17
Alexander WHEELOCK
22 Ekim 1817, Massachusets, ABD – 15 Temmuz
1897, Trieste, İtalya.
Beethoven’in önemli biyografi yazarı A.W. Thayer
ortaya çıktıktan sonra Beethoven’in biyografisi bir
sıraya konulamayan efsanelerden oluşan melodram
havasında bir karmaşaya dönüşmüştür. Thayer,
1843’te Harward Üniversitesi’nde hukuk diploması
aldı. Kısa bir süre üniversite kütüphanesinde çalıştı.
Beethoven’in yaşamıyla ilgilenmeye bırada başladı.
Verdiği birkaç kısa aranın dışında tüm yaşamını
ustanın eleştirel bir biyografisini yazmak için kaynak
araştırmasına adadı.
Çalışmalarının sonucu, eleştirel bir bakışla incelenmiş
belgelerden oluşan anıtsal bir koleksiyondu. Thayer’in
çalışmaları başlangıçta Almanca yazılmış beş kalın cilt
oluşturuyordu : “Ludwig van Beethoven’in Yaşamı”.
Tüm ciltlerin basıldığını görecek kadar yaşamadı,
üçüncü cilt yayımlandıktan sonra öldü. İlk üç cildin
yayımcısı olan Bonn’dan Dr. Hermann Deiters (1833-
1907) metni sözcüğü sözcüğüne çevirmek zorunda
kalmıştı, ancak ona “kendi kanısınca eldeki belgeler
izin verdiği ölçüde tümüyle özgür biçimde devam
etme” hakkı verilmişti.
Birinci cilt 1770-1796 yıllarını kapsıyordu; Weber
tarafından Berlin’de 1866’da yayımlandı. İkinci cilt
(1796-1806) 1872’de; üçüncü cilt (1807-1816)
1879’da. Dördüncü cilt, Thayer öldüğünde
tamamlanmamıştı. Deiters yapıtı yeniden gözden
geçirdi ve tamamladı, ancak 1901’de yayımlanan
birinci cildi gözden geçirdikten sonra öldü.
Grossmehlra’dan Dr. Hugo Riemann (1849-1919)
dördüncü cildi 1907’de, beşinci ve son cildi 1908’de
tamamladı ve yeniden gözden geçirilmiş ikinci ve
üçüncü ciltleri 1910-11’de yayımladı. Henry Erdward
Krehbiel’in (1854-1923) İngilizce çevirisi New
York’taki Beethoven Derneği tarafından 1921’de
yayımlandı; bu, yukarıda belirtilen kitaplardan
kısaltılmış bir metindi.
Thayer sayesinde, Tanrılaştırılan Beethoven yeniden
insan yapılmış ve göklerden yere geri indirilmiştir.
Thayer daha da ileri gitmiştir. O zamana kadar genel
olarak Beethoven’in aldatılan kahraman olduğu ve
tüm çevresinin alçak kişilerden oluştuğu kabul
edilirdi. Thayer, gerçeğe çok daha fazla yaklaşan ve
bambaşka bir şeyi, yani Beethoven’in tüm diğerlerini
aldatan kişi olduğunu tanıtlayan belgeler sunmuştur.
18
Beethoven’in Mektupları
Beethoven’in mektuplarından en önemlileri şunlardır:
1) 411 mektuptan oluşan Dr. Ludwig Nohl’dakiler
(Sutugard, 1865)
2) Dr. A.C. Kalischer^dekiler (Berlin/Leibzig 1906-
1908). Dipnotları ve açıklamalarıyla beraber 1220
mektuptan oluşan beş ciltlik eleştirel baskı; Kalische
koleksiyonunun Theodor von Frimmel tarafından
yeniden gözden geçirilmiş ikinci baskısı (1909-1911).
3) 1474 mektup içeren Emerich Kastner ve Julius
Kapp’ınkiler (Leibzig 1923)
4) Thayer’den başka mektuplar.
Beethoven’in mektupları bize en önemli bilgileri
vermektedir. Bunlar, yayımlanmak üzere
yazılmamıştır. Beethoven bunlarda düşüncelerini dile
getirmekte ve sanki hiç izleyicisi yokmuş gibi
davranmaktadır. Beethoven’in bir sabah düşüncelere
dalmış halde, açık pencerenin önünde çırılçıplak
durduğunu, pencerelerin altından geçen sokak
çocuklarından giderek büyüyen bir sürünün onu çın
çın öten yaygaralarla selamladığını ve Beethoven’in
buna çok şaşırdığını Ignaz Moscheles (1794-1870)’den
öğreniyoruz.
Beethoven’in mektuplarının genel olarak hiçbir edebi
değerinin olmadığı iddiası kaba bir küçümsemedir. Ne
var ki bunların çoğunun kayda değer birşeyler
içermediği, uşağı ve hizmetçilerine yazdığı kısa notlar
olduğu da doğrudur. Yine de geriye olağanüstü, ateşli,
tutkulu ve kısa Beethoven düzyasısından Alman
edebiyatının şaheserlerinden sayılabilecek kadar iyi
bir koleksiyon oluşturacak sayıda mektup kalmıştır.
Go ru şme Defterleri
Beethoven’in sağırlığının başlangıcından beri,
konuklarıyla yalnızca yazılı olarak görüşebildiği genel
olarak bilinmektedir. Evde haberler bir kara tahtaya
yazılır ve usta bunları okuduktan sonra hemen
silinirdi. Beethoven kahve ya da lokantaya gittiğinde
ise yanında ceket cebine sığabilecek büyüklükte boş
bir defer taşırdı. Sonra bu defter elden ele geçer ve
Beethoven’in dostları bauna soru ya da yanıtlar
yazarlardı. Beethoven’in kendisi ise sohbete
konuşarak katılır, defteri ancak arada sırada, sesine
güvenemeyeceğini sandığında kullanırdı. Yazılanlar
saklanmak istendiğinde bazen evde de kara tahta
yerine defter kullanılırdı. Bu tür görüşme
defterlerinden yaklaşık 400’ü Schindler’e kaldı.
Schindler, ustaya duyduğu bağlılıktan 263 defteri
ortadan kaldırdı ve 1845 yılında 11.460 sayfa
tutarındaki 137 defteri Berlin Kraliyet Kütüphanesi’ne
bağışladı. Thayer, bunların tamamını kopya ederek
kendi biyografisinde kullandı. 1819’dan 1820’ye
kadarki süreyi kapsayan görüşme defterleri Walter
Nohl’un eleştirel yorumuyla 1923’te Münih’te Rect
tarafından yayımlandı.
Görüşme defterlerinde sohbetler bulmak
umulmamalıdır. Beethoven çoğunlukla sessiz kalmış
ve arkadaşlarını konuşturmuştur. Ayrıca, bu
görüşmeler yayınlanmak amacıyla yapılmamıştır, hele
Beethoven’in yaşamına kaynak olacağı hiç
düşünülmemiştir. Schindler bunları temizlemiş ve
ustaya layık bulmadıklarını yok ettikten sonra geriye
kalanları yayınlamıştır. Bundan, görüşme defterlerinin
elimizdeki kaynakların en yetersizi olduğu ve ancak
büyük bir dkkatle kullanılması gerektiği sonucu
çıkmaktadır. Ama yine de görüşme defterleri ilginç ve
değerlidir. Bunlar bize Beethoven’in yaşamının son
sekiz buçuk yılında nelerle uğraştığı konusunda genel
bir izlenim vermektedir. Kaygılarının başında, yeğeni
Carl ile olanlar gelmektedir; bu konuda defterler
19
dolmuştur. Diğer bir kaygısı sağırlığı ve kronik
ishalidir.
Yufka yürekli konukları ona en son tıbbi bilgileri ve
tedavi yöntemleri hakkında haberler
getirmekteydiler. Defterlere dağılmış olarak dönemin
olayları, maddi sorunlar, borsa haberlerine ilişkin
notlar, politika, devrim, Napolyon, din, edebiyat,
müzik, tiyatro, ev, uşaklar, şarap, dul hanımlar, genç
kızlar ve kitaplarla ilgili düşünceler bulunmaktadır.
Kitaplar büyük yer tutmaktadır ve Beethoven’in el
yazısıyla kitabın adı, yazarı, yayınevi, fiyatı ve
alınabileceği kitabevi yazılmıştır. Son olarak da tek tük
Beethoven’in kişisel düşünceleri yer almaktadır.
Eksik görüşme defterlerinden yapılan dikkatli
değerlendirmeler Beethoven’in yaşamı, dönemi ve
Viyana’daki çevresi hakkında ayrıntılı bir görüntü
edinebilmemiz için değerli işaretler almamızı
sağlamaktadır.
Çağ daşlarının İ zlenimleri
Beethoven’in ölümünden kısa bir süre sonra onunla
ilişkisi olmuş herkes az çok ayrıntılı izlenimlerini ve
onun hakkındaki efsanevi bilgilerin çoğalmasına
yardımcı olmuştur. Çağdaşlarının tanıklıklarından en
önemli koleksiyonlar Ludwig Nohl 1877, Albert
Leitzmann 1921, Theodor von Frimmel 1923, G.
Schirmer’in 1926’da yayımladıklarıdır. Bu anıların
çoğu fıkra türündedir ve bu nedenle çok dikkatli
kullanılmalıdır.
Beethoven’la yıllarca yakın ilişkisi olmuş Ries,
Breuning, Holz ve Moscheles’inkileri özenle
değerlendirmek gerekir. “Büyük adamlar hakkında
herşey ama herşey söylenebilir, bunun onlara bir
zararı dokunmaz” sözünü kaydeden Ries’dir.
Böylesine gerçekçi bir değerlendirmede Ries, çok
önemli olayları gizlemeyi uygun gören Schindler ve
Thayer’den çok daha üstündür.
Çirkin Beethoven
“Tüm kahramanlar masal prensleri gibi yakışıklıdır.”
Bu inatçı efsanenin yıkılması gereklidir. Beethoven’in
kahraman hayranı sanatçıların düş gücünden
kaynaklanan kahramanımsı resimlerine
rastlanmaktadır. Gerçekte ise Beethoven oldukça
çirkindi. Ufak tefek, esmer, çiçek bozuğu yüzlü, iri,
yassı burunlu, çekik, güçsüz gözlü, fırlak dişli, siyah,
kabarık saçlı, küçük elli, tombul parmaklıydı. SChinler
bile buna boyun eğmekte ve ustanın görüntüsünü
güzelleştirmeye çalışmamaktadır.
20
Hasta Beethoven
“Tüm kahramanlar Herkül’e benzerler.”
Bu da yıkılması gereken bir başka efsanedir; onlar öyle
değillerdir. Yaşamı boyunca hep hasta olduğunu kendisi
anlatmaktadır: “Hep hastalıklı bir adam olmadım mı?”.
Çocukken gözlerini ve yüzünü bozan çiçek hastalığı
geçirmiştir. Mektuplarında durmaksızın, işitme kusurları,
miyopluk, astım, gut, romatizma, sancılar ve
barsaklarından yakınmaktadır. Yaşamının son yıllarında
sağırlığı ve kronik ishali yüzünden hemen hemen
hareketsizliğe mahkum olmuş, sonunda da sirozdan
ölmüştür.
Ayrıca gençliğinde yakalandığı ve mezara kadar çektiği
frengiye ilişkin belirtiler vardır. Viyana’dan Dr. Bertolini,
Thayer’e bu konuda gizli bilgiler vermiş ve Grove’de
işaret edilen kayıtlarını göstermiştir. Thayer, bunları
doğrudan kullanmamış ve soruyu şu üstü kapalı
işaretlerle açık bırakmıştır: Beethoven “kesin temizlik
emrini çiğnediği için alışılmış cezayı” çekmiştir. 1819’a
ait görüşme defterlerinin başında Beethoven’in kendi el
yazısıyla zührevi hastalıkların tanısı ve tedavi
yöntemleriyle ilgilendiği ve bunları ele alan Lagunan’ın
kitabını satın almak istediğine ilişkin bir kayıt
bulunmaktadır (L. Von Lagunan. Tüm zührevi hastalık
çeşitlerini tanıma, iyileştirme ve kendini bu konuda
güvenceye alma sanatı, Erfurt).
Newman ve Grove, Beethoven’in frengiye yakalandığını
kabul ederler. Schauffler’e göre bu “olası, ancak kesin
değil” dir. Dr. Schweisheimer, “bu konuda hiçbir şey
yayınlanmadıkça” imalara güvenmemektedir.
Ayyaş Beethoven
Sadık Schindler, ustanın içme alışkanlığını şöyle
tanımlamaktadır : “Beethoven’in yeğlediği içki, yazın
aşırı miktarda içtiği taze kaynak suyudur. Şaraplardan
çeşitli sert tipleri severdi. Ne yazık ki özellikle de zayıf
organlarına büyük zarar veren karıştırılmış şaraplar.
Ancak uyarılar sonuçsuz kalırdı. Ama bu da Beethoven’in
doktoru Dr. Wawruch’un belirttiği gibi bir ayyaş
olmadığının en iyi kanıtıdır.” Burada da Schindler’in
ustayı maruz gösterme eğiliminin tipik bir örneği
görülmektedir. Beethoven’in bir ayyaş olduğu kabul
etmekte, ama bir yandan da onu bu suçlamadan
kurtarmaktadır. Onun verdiği ayrıntılar karakteristiktir.
Bütün alkolikler gibi Beethoven de daha fazla alkol
içeren ve bu nedenle daha fazla “ateş” veren şarapları
yeğliyordu.
Beethoven’in sekreterlerinden biri ve el ulağı Carl Holz
da doktorun sözlerini doğrulamaktadır. Yemek ve
içmekte Beethoven’i neredeyse Gargantua’ya
benzetmektedir. (Gargantua: Fransız masal dünyasının
devi, müthiş bir obur ve ayyaş). “Çok ve besleyici
yemekler yerdi. Sofrada çok şarap içerdi.” Schindler,
Holz’a karşı çıkar ve onun zavallı, masum ustayı
lokantalara, içki alemlerine sürüklediğini ve sonra da
onun Beethoven’in aşırı şarap içmekten hastalandığını
ortalığa yaydığını iddia eder. Evet doğrudur, diye
sözlerine devam eder mazur göstererek Schindler,
Beethoven 1825 ve 1826’da çok açık biçimde şarap
tanrısının egemenliğini kabul etmiştir, ancak bu
aşırılıktan tamamen Holz sorumludur. Schindler yine
ayrıntılara dalarken çelişkiye düşmektedir. Dolayla ancak
net bir şekilde Beethoven’in yaşamının son yıllarında
ölesiye içtiğini belli etmektedir. Ölüm nedeni olan ödem
ve karaciğer sirozu büyük olasılıkla aşırı alkol alımının bir
sonucudur. Schindler’in Beethoven’in alkolizminin
suçunu Holz’a yüklemesi çocukçadır. Beethoven’a olan
saygısından dolayı Beethoven’in ayyaş olmadığı
konusunda Schindler ile uyuşan Thayer bile Holz’u
temize çıkarmakta ve şunları eklemektedir: “Beethoven
gençliğinden beri şarap içmeye alışıktır. Bu yüzden,
21
hastalandığında ona şarabı yasaklamak doktorlara güç
gelmiştir.” Beethoven’in kalıtsal olarak da yüklü olduğu
açıktır; çünkü babası ve babaannesi de iflah olmaz
alkoliklerdi.
Beethoven’in mektuplarında ve sohbetlerinde sık sık her
türlü şarap adına değiniliyordu: Ren şarapları, Mosel
şarapları, Rüdesheimer, Ruster, Melniker,
Gumpoldkirchner, Grinziger, Erlauer, Adelsberger,
Nessmüller, Steicher, Seideler, Ofener, Vöslauer, Sankt
Georger, Tokaier.
Beethoven sert ve ucuz olan kırmızı Macar şaraplarını
yeğliyordu. Macar kontesi Erdödy’nin zengin
ziyafetlerinde şişeleri peş peşe boşaltıyor ve doğal
olarak da ertesi gün hasta oluyordu. Macar şarabı
kendisini hasta ettiğinde şifayı şampanyada arar ve
köpüklü Fransız şarabından esin umardı. Bundan geriye
sadece baş ağrısı kalırdı. Usta, Kuhlau’ya şöyle
yazmaktadır: “Böyle şeylerin enerjimi arttırmak yerine
baltaladığını bir kez daha deneyimle öğrendim.” Ancak
pişmanlığı pek uzun sürmezdi ve hemen arkasından
Holz’a şunları yazmaktaydı: “Bugün Pazar. Haydi
kendimize bir Pazar ziyafeti çekelim.”
İkisi de ayyaş olan Baron Zmeskall ve Holz, Betthoven’in
içki alemlerine katılırlardı. Bir keresinde Beethoven
onlara şu açıklamayı yapmıştı: “İçki aleminden ancak bu
sabah saat dörtte geldim orada çok gülmüştüm, ama
bugün bir o kadar da ağlayacağım.” Anlaşılan Holz bu
ekibin elebaşıydı. Zira Holz’un sıkı bir ayyaş olduğunu
Beethoven bile kabul etmek zorunda kalmıştı.
Beethoven’in konuklarından bir yemekte üç şişe
boşaltmalarını beklediğini öğrendiğimizde, onun “sıkı bir
ayyaş” ile neyi kastettiğini anlayabiliriz. Bazen de
Beethoven konuklarıyla içki içme yarışına girerdi. Sir
George Smart böyle bir içki aleminde onu yenmişti.
Beethoven, son nefesine kadar şarap tanrısı Baküs’e
sadık kaldı. Ölüm döşeğinde şöyle haykırıyordu: “Yalnıza
Malfatti’nin bilimi beni kurtarabilir.” Dr. Waruch onu
yalnızca sağlık çayı içmeye zorluyordu. Dr. Malfatti ise
istediği kadar şarap içmesine izin vermişti. Hatta ona
birkaç şişe eski Gumpoldkirchner de göndermişti.
Herhalde Malfatti ölüm döşeğindeki besteciye sağlık
çaylarıyla eziyet etmeyi anlamsız buluyordu ve ona
buzlu punç verdi. Beethoven bunu hırsla içti, sarhoş
oldu, uykuya daldı ve düşünde “Talut ve Davut”
oratoryosunu bitirdiğini gördü. Yeniden uyandı, daha
fazla şarap istedi; Malfatti’nin yaşamını kurtardığına
inanıyordu. Bu, gerçekten de Beethoven’in tam da
gereksinim duyduğu ilaçtı. Bu durumda hemen eski
dostu Baron Pasqualati’ye yazarak ondan biraz şarap,
şampanya, Grinziger ve özellikle de eski
Gumpoldkirchner istedi. Pasqualati, istenenden fazlasını
gönderdi. Pasqualati’nin şampanyası enfesti, ancak
baron şampanya kadehi göndermeyi unutmuştu ve
gerçek bir şarap düşkünü için şampanyayı yanlış
kadehten içmek en büyük günahtı. Bu durumda
Beethoven yeniden yazıp daha fazla şampanya ve uygun
bir kadeh rica etti. Aynı zamanda Mainzlı Schott’dan
birkaç şişe hakiki Ren şarabı ister ve oda hemen
şişelerce yollar. Terbiyeli Schinler gönderileni tam
zamanında alıp ölmekte olan ustanın yatağının
yanındaki masaya iki şişe Rüdesheimer koyabilmiştir.
Usta bunlara bakmış ve şöyle demişti: “Ne yazık, ne
yazık, çok geç!” Bunlar son sözleriydi. Schindler’in
bildirdiğine göre Beethoven’in ölmeden önce içtiği son
şey, birkaç kaşık Rüdesheimer şarabıydı.
22
Aşık Beethoven
Beethoven’in tüm yaşamı boyunca sahip olduğu iki
öğrenciden biri olma ayrıcalığını tatmış olan Ferdinan
Ries (1784-1838), Beethoven’in sürekli aşık olduğunu,
ancak bu aşkın aynı kişiye yedi aydan daha uzun
sürmediğini iddia eder. Wegeler buna, Beethoven’in
aşkla yücelttiği kadınların hep toplumun üst
düzeylerinden geldiğini eklemektedir. Schindler, Ries ve
Weegele’i doğrulamakta ve Beethoven’in aşklarının hep
platonik olduğunu belirtmektedir. Usta “iffetini lekesiz
biçimde korudu” ve “gerçekten bakire utangaçlığıyla ve
tertemiz karakteriyle kusursuz bir yaşam sürdü”. Ancak
Beethoven’in aşk ilişkilerin platonik niteliğine ilişkin bu
atak iddia, Schinler’in Beethoven biyografisinin daha
üçüncü baskısında ortadan kalkmıştı. Anlaşılan, bunları
üçüncü kez ilan edecek cesareti bulamamıştı.
Yine de Beethoven’in bekaretine ilişkin efsane
günümüze kadar sürmüştür. Thayer’in bunu ilk ve son
kez çürütmesine karşın Vincent d’Indy, Romain Rolland
ve İsr Gieorge Frove gibi birbirinden tümüyle farklı üç
karakter buna inanıyordu.
Göğün yükseklerinde, tüm insanca zayıflıkların ve
tutkuların üzerinde süzülen kahramanın hep tekrarlanan
eski öyküsü uzun ömürlüdür. Ancak Beethoven
mektuplarında ve sohbetlerinde bazen epeyce insanca,
hatta bazen çok zayıf görünmektedir.
1810’da Beethoven Zmaskall’a şöyle yazmaktadır: “…
içinde bulunduğum durum size zamanında Herkül’ün
kraliçe Omphale yanındaki durumunu anımsatmıyor
mu? … sağlıcakla kalın ve bana artık büyük adam
demeyin, çünkü insan doğasının gücünü ve
güçsüzlüğünü asla şimdiki kadar hissetmedim.” Usta,
durumunu oldukça doğru anlatmaktadır. O, kraliçe
Omphale’nin çaresiz kölesiydi. Ancak biz onun her altı
ayda bir başka bir kraliçenin ayaklarına kapandığını
biliyoruz. Bu Omphale’lerden biri Amalie Sebald idi.
Beethoven ona bir öpücük gönderiyordu: “kimse bizi
görmediğinde Amalie’ye oldukça ateşli bir öpücük.”
Öpücük eni konu ateşli, platonik olmaktan uzak ve
kimsenin aşıklara bakmadığı bir zamanda verilmiş
olmalıdır ki, bu da iyice kuşkulu bir izlenim
yaratmaktadır.
Amalie Sebald – 24 Ağustos 1787, Berlin – 4 Ocak 1846, Berlin.
Beethoven’in “Ölümsüz Sevgili” sinin Alman şarkıcı Amalie
olduğuna inanılır.
23
Beethoven’in bir başka mektubunda çok daha kuşkulu
türden başka öpücükler bulmaktayız : “Bugün iki şarkıcı
konuğumuz vardı ve kesinlikle ellerimi öpmek
istiyorlardı. Çok güzel olduklarından onlara dudaklarımı
uzatmayı yeğledim. Bunu söz arasında size bildirmenin
en kestirme yolu bu.”
Anlaşıldığı kadarıyla Beethoven’in yakın ilişki sürdürdüğü
iki evli kadın vardır. Ne var ki dindan Thayer, skandal
meraklısı yazarlar ve müzik bilginleri bunları yeniden
keşfetmeden tüm işaretleri silmiştir. Bir keresinde de
evli bir kadına, Bir Fransızın Alman eşi Madam Bigot’ya
aşk dolu bakışlar fırlatmaktadır. Kocası yokken onu
ormanda bir gezinti için kandırmaya çalışır. Kadın, daveti
reddetmekle kalmayıp tüm öyküyü kıskanç kocasına da
anlatır. Bu durumda Beethoven, Mösyö Bigot’dan özür
dilemek ve içinde şu cümle geçen bir mektupla her şeyi
yalanlamak zorunda kalır: “Ama nasıl olur da benim iyi
Mariem, davranışlarımı böyle kötüye çekebilir.”
Hoşlandığı bir diğer evli kadın Breuning’dir.
Beethoven, görüşme defterlerinde aşk ilişkileri
konusunda susmaktadır. Ancak dostlarının bu konuda
yazdıkları oldukça karakteristiktir. Sözgelimi Peters,
Beethoven’in yeğeninin öğretmeni: “Eşimin yanında
uyumak ister misiniz? Hava çok soğuk” demiştir.
Beethoven’in soğuk bir gecede bu daveti kabul edip
etmediğini bilmiyoruz. Ama ne olursa olsun bundan
birkaç gün sonra, kocası tarafından ihmal edilen Bayan
Peters’i gizlice ziyaret etmiştir. Ve şimdi komplo yeniden
yoğunlaşmaktadır. Bay Peters görüşme defterine şaka
ya da ciddi şöyle yazmaktadır: “Bu arada eşimin yalnız
ziyaret edilmesini protesto ediyorum.”
Görüşme defterinde başka bir kayıtta iyi bir arkadaşı
şöyle yazmaktadır: “Czerny sizi seven ve sizinle
evlenmek isteyen bir dul tanıyor.” Bayan Stramm’ın
evlilik teklifine Beethoven’in ne dediğini bilmiyoruz,
ancak aynı arkadaşının bu dul hakkında başka bir notunu
buluyoruz: “Eş olarak olmasa da iyi bir metres olurdu.”
Bir başka arkadaşı görüşme defterine şu notu yazmıştır:
“Armuttaki (Altın Armut, lokal) kız hiç fena değildi.”
Beethoven’in “armut kızı” hakkında ne düşündüğünü
bilmiyoruz, ancak aynı ziyaretçi hizmetini sunmaktadır:
“Onu size ayarlayacağım.”
Kuşkusuz Beethoven’i arkadaşlarının ona evli kadınlar,
dullar ya da kızlar hakkında yazdıklarından sorumlu
tutamayız. Ama usta böyle konuşmalardan hoşlanmasa
arkadaşları böyle konuşabilir miydi?
Özetle, Beethoven’in mektuplarından ve görüşme
notlarından onun “insanca” davrandığını görüyoruz. O
ne bir keşiş, ne bir seks budalasıydı. Ancak “lekesiz
iffetini” Viyanalı Harpyalar, Sirenler ve Omphalelerin
saldırıları karşısında savunamayacak kadar da zayıft. İlk
gerçek Omphale’ye rastladığında ise tümüyle teslim
oldu: “Gururum öylesine kırıldı ki… İçimden geçenleri
kâğıda dökmem olanaksız.” Başarısılıkları her zaman
yıkıcı ve aşağılayıcıydı.
Öte yandan ustayı “kızlarını” soylu çevrelerden seçtiği
şeklindeki hakısz suçlamalara karşı da korumalıyız.
Beethoven’in bu açıdan gerçek bir demokrat olduğuna
ilişkin yeterince kanıt vardır. Tüm toplum
katmanlarından güzel kızlar onun ilgisini çekmiştir.
Ries’in birdirdiği üzere: Beethoven, sıradan bir terzinin
üç kızına hayrandı. Ries aracılığıyla bu güzel üçlünün
önerisini sordu: “Bu kadar çok biçip dikmeyin, bana
güzeller güzelini önerin.”
24
25
Ulu Han Beethoven
Efsane oluşturma şemasına göre, bir kahraman
süreki “chevalier sans peur ni reproche”
(korkusuz ve kusursuz şövalye) olmalıdır. Eğer
gerçekler kahraman hayranlarının inançlarına bu
kadar ters düşerse o zaman gerçeklerin durumu
daha da kötüdür.
Bu soylu ilkeden hareketle Schindler,
Beethoven’in yaşamından tatsız gerçeklerin
acımasızca gizlenmesi gerektiğinde ısrar etmiştir.
Kendi bakış açısından tamamen haklıdır. Oysa en
azından bildiğimiz kadarıyla, gerçekler böyle
değildir.
Uşaklara ve garsonlara çok kaba davranırdı.
Onlara, hakaretler eşliğinde, yumurta, kap kacak,
kitap ve sandalye yağdırırdı. En yakın dostları
Lonkowitz, Lichnowaski, Breuning Baba, Ries,
Maelzel, Holz ve kendisine sadakatle bağlı
Schindler’e kötü davranıyor, hakaret ediyor ve
kara çalıyordu. Londra Filarmoni Topluluğu’nun
üç eski üvertürünü yeni diye satarak alçakça
dolandırmıştır. Beş yayımcıya Missa Solemnis’i
için söz vermiş, ancak bunu hiçbirine
satmamıştır. Aynı ayin için Sibrock’tan avans
almış, sonunda bunu Schott’a vermiştir.
Kendisine iyilik edenlere şantaj yapıyordu.
Sözgelimi gönüllü olarak belli bir yıllık gelir sözü
vermiş olanları herkesin önünde rezil etmekle
tehdit ediyordu. Uygunsuz tutumunun kesinlikle
bilincindeydi, çünkü kendisini “iyilik edenlere
berbat bir davranış içinde” diye tanımlıyordu. Bir
mektubunda şöyle yazıyordu: “Bu öykü Kinsky
ailesinin davranışı nedeniyle kötü sonuçlanırsa,
bu şiirleri olduğu gibi tüm gazetelerde ailenin
yüz karası olarak duyuracağım.”
Kraliyet Asliye Mahkemesi’ne: “Bana iyilik
edenlere davacı olarak görünmem, bu adım
duygularıma ne denli ters düşse de bunu ancak
Yüce Kinsky Prensi’ne duyduğum saygıyı bilen
biri değerlendirebilir.” Bu tür davranışların
sonucu, ilişkide bulunduğu tüm dostlarıyla
arasının bozulmasıdır. Bazen tüm düşmanlıklara
karşın kendisine bağlı olan dostlarını köpek gibi
tekmelemekten bile kaçınmazdı.
Betthoven, dört kişiyi yanında kovamamıştır.
Onlara en büyük düşmanları gibi kaba davrandığı
halde onlar onun kabalığına ve vahşiliğine melek
sabrıyla ve köpek bağlılığıyla katlanıyorlardı.
Bunların başında Beethoven’in ev işlerini düzene
sokmayı üstlenen gözü pek piyanist Nannette
Streicher (1769-1833) geliyordu. Usta, yeğenini
eve almaya karar verdikten sonra bu işe gerçek
bir Herkül görevi sayılırdı.
İkinci olarak, günüllü bir yardımcı, Baron
Zmesskall (1759-1833) geliyordu. Ustanın
ölümsüz yapıtlarını yazdığı kaz tüyü kalemlerini
yontan bir tür el ulağı. Beethpven ona diğer
herkese yazdığından daha çok mektup yazmıştır
ve her defasında bir şeyler istemiştir.
Üçüncü sırada, Beethoven’in yaşam boyu sahip
olduğu iki öğrencisinden biri ve onun yaşam
boyu koruyucusu ve hamisi olan Kardinal
26
Başpiskopos Rudolf (1788-1831) gelmektedir. O
da her zaman Beethoven’im içine düştüğü kötü
durumlardan kurtarmaya hazırdı.
Dördüncü sırada ise ustaya kent gezilerinde eşlik
etme yürekliliğini gösteren genç Breuning (1813-
1892) gelmektedir. Bunu ondan başka hiç kimse
bir kezden fazla yapmamıştır. Bunun nedeni,
Beethoven’in çılgınca gezintileri sırasında sokak
çocuklarının onunla alay etmeleri ve ardından
olmadık şeyler haykırmalarıdır. Genç Breuning
bunlara hiç aldırmıyordu. O, acı çeken ustaya
yaşamının son yıllarında yardımcı olmak için
oradaydı. Sözgelimi, usta pencereden dışarıya
tüküreceğine aynaya tükürdüğünde,
Beethoven’in annesiyle flört edişine katlanmıştı
ve son anında da yanındaydı. Beethoven’in
toprağa verilişi sırasında neredeyse ezilerek
ölecekti. Usta onu, yalnızca en yakın dostlarına
hitap ettiği şekilde, sempatisinin en yüksek
ünvanıyla adlandırmıştı: “Pantolon düğmesi”.
Ama arada ona “Ariel” de derdi. Zemskall’a
“Plenipotentiarius Regni Beethoveniensis” adını
takmıştı, herhalde yardımcıları arasında en
sağdığı olduğu için.
Haydn, Beethoven’a “Ulu Han” demekte
haklıydı. Çünkü Richard Wagner gibi o da
çevresinde doğulu bir despot gibi
tepeleyebileceği, boynu eğri kimselere
katlanabiliyordu. Uslu Schindler, bir keresinde
ulu hanın emirlerine körü körüne uymak yerine
kendi kararıyla hareket etmek gibi büyük bir
günah işlediğinden dolayı gözden düştü ve
aşağılanarak kovuldu: “Sizi akademiye kötü bir
şey yaptığınız için suçlamayacağım, ancak
akılsızlık ve başına buyruk hareket bazı şeyleri
bozdu.”
27
Neşeli Beethoven
Herkesçe bilinen görüşe göre, kahraman hiçbir
zaman gülmeyen, hep ciddi bir yaratıktır.
Beethoven, bu söz gereğinde tüm
portrelerinde korkunç ciddi görünür. Ama bu,
gerçeğe uymaz. Gerçekte o, tüm kaygılarına ve
sorunlarına karşın neşeli bir insandır. Bir
keresinde bunu şöyle dile getirmişti:
“…Tanrıya şükür. –agitatolarıma karşın bazen
herş ey iyi ve yolunda gidiyor.” Sanatçı olarak
değişikliği seviyordu ve bir agitatoyu bir
allegretto ya da scherzo izlerdi. En yakın
dostlarına yazdığı mektuplar muziplikler,
komik takma adlar, espriler ve kahkahalarla
doluydu.
Schindler’e “Papageno”, Schuppanzigh’e
“palavracı”, Diabelli!te “İblis” diyordu. Bir
yengesini “Gecenin kraliçesi”, diğerini “Eski ve
şimdiki fahişe” olarak adlandırıyordu. Baron
Zmeskall’a “Beethoven krallığının tam yetkili
vekili” diyordu, ama ona takılan adlar göz
önüne alınırsa diğer herkesi alt edebilirdi:
“Zmeskallik Zmeskaliteleri”, “tüm Macar ve
Burgonya bağlarının efendisi”, “müzik kontu”,
“ziyafet kontu”, “çorba kontu”, “pisboğaz
kont”, “karnaval baş müftüsü”, “tüm düşmüş
kalelerin komutanı”, “tüm kökü kurumuş
haremlerin paşası”. Ancak tüm bu ünvanları
bir uyarı izlar: Korunmamış kalelerin fethinda
alınan yaralardan korkmak gerekir. Çünkü
bunlar zaptedilemez kalelerinkinden daha
öldürücüdür.
Beethoven, sözcük oyunu yapmak için her
fırsattan yararlanırdı. Kardeşi çiftlik sahibiyse
Beethoven da beyin sahibidir. Kendisi fahri
hemşehrilik belgesini aldığında Viyana
kentinde yüzkarası hemşehriliğinin de olup
olmadığını sorar. Nannete Streider’e ev
idaresinin idaresiz olduğunu ve Giannatio del
Rio eğitim enstitüsünün şımartma enstitüsüne
dönüştüğünü yaz aktadır. Ries’e şöyle
yazmaktadır: “Karını çok güzel buluyorum,
kafamda hep onu öpüyorum ve bu kış bizzat
kendisini öpmeyi umuyorum.” Başka bir
mektupta da şöyle yazmaktadır: “Londra’ya
gelirsem, niyetim boşanmanı sağlamak ve
sonra da karına evlenme teklifinde
bulunmaktır. Geldiğimde dikkatli ol. Ben yaşlı
bir adam değil, yalnızca yaşlı bir delikanlıyım.”
Beethoven, ölüm döşeğinde bile şaka yapmayı
sürdürüyordu. İlerleyen su toplaması
nedeniyle su miktarının basıncı karnını
patlatacak düzeye ulaştığında ameliyat
gerekmiş ve Dr. Wawruch kent hastanesnn baş
cerrahı Dr. Seibert’i bu ameliyatı yapması için
ikna etmişti. Dr. Seibert boruyu kestikten
sonra içeri soktuğunda su fışkırmaya
başladığında Beethoven şöyle demişti:
“Profesör, siz bana asasını kayaya vuran Musa
gibi görünüyorsunuz.”
28
Babacan Beethoven
Alışılmış görüşe göre kahramanın ailesi yoktur.
Ancak burada görüşler birbirinden
ayrılmaktadır. Modası geçmiş kahraman
hayranları medeni durumu bastırırlar ve inanç
malzemesi olarak kahramanın “bekaretini” ilan
ederler. Liberaller ise ailenin varlığını kabul
ederler, ancak kahraman açısından buna
yararsız ve trajik damgasını vururlar.
Beethoven, her iki grubunda kurbanı olmanın
tadını çıkarmaktadır. Birinci grup onun “sonsuz
bekaretini” ilan ediyordu. Diğerleri ise ailesini,
erkek kardeşlerini, gelinlerini ve vesayeti altına
aldığı yeğenini gösteriyorlardı. Kimsenin inkar
edemeyeceği bir gerçek vardı ki, Beethoven’in
yeğenine, “gece kraliçesi” nin çocuğuna
duyduğu çılgınca sevgi. Gece kraliçesi
mahkemeye başvurmuştu, kavga yıllarca
sürdü. Beethoven, bu çocuğu gerçekten de
çocuğunun esiri olmuş bir anne gibi
sevmekteydi. Ulu hakanın saygı uyandıran tüm
heybetini bir kenara bırakıyor, çocuğun
“pantolon düğmesi” oluyor, oğlanla gurur
duyuyor ve bunu tüm dünyaya duyuruyordu.
O artık tek oğluyla bir babaydı, ama karısı
yoktu ve bu nedenle babanın ve annenin tüm
görevlerini üzerinde topluyordu. Çocuğu okula
götürüyor, onu yeniden eve götürmek için
okul kapısında bekliyordu. Her sabah ve her
akşam onunla beraber dua ediyordu. Her trlü
kısıtlamaya katlanıyor ve onun için para
biriktiriyordu. Yaşamında ilk kez paranın
gerçek değerini keşfediyordu. Her erde para
arıyordu. Kendisine iyilik yapanlara şantaj
yapıyor, yayımcılarını dolandırıyor, ölüm
döşeğinde bile Londra Filarmoni
Topluluğu’ndan para dileniyordu. Bunları
yaparken de bankada binlerce guldeni vardı.
Genç güzel kızlarla küçük flörtler bu her şeyi
tüketen, babaca tutkunun yanında önemsiz
kalıyordu. Bu ynaşmalardan hiçbiri yedi aydan
fazla sürmezken, erkek kardeşinin 1815’te
ölümünden 1827’deki kendi ölümüne kadar
tüm sevgisini yeğenine vernişti. Ondan “büyük
bir dünya vatandaşı” ve kendisinin “tam
benzerini” yapmak istiyorduoğlanun okulda
ilerleyişini üzülerek izliyordu.
Amcayla yaşamak dayanılmaz olduğunda
1826’da çocuk intihara kalkışır. Achinler, bu
darbenin gururlu adamı kısa sürede yetmişlik
biri gibi görünecek kadar iki büklüm ettiğini
bildirmektedir. Bu olayın üzerinden bir yıl bile
geçmeden Beethoven ölür. Yeğeniyle, tüm
deneyimlerini şu bir tümcede toplamıştı:
“Gözyaşı biçmek isteyen sevgi ekmeli.”
Ustayı aşırı sevgi yüzünden kınamak
aptalcadır. On iki buçuk yıldan fazla süren
acılar boşa gitmemiştir. Bu, yalnızca ustanın
kaleminden kan damlayarak yazdığı
mektuplarda değil, sevgiden, bu çocuğun
ustaya esindirdiği her şeyi tüketen sevgiden
doğan gözyaşlarını çağrıştıran müzikte de dile
gelmektedir.
29
O ğ renme Tutkunu Beethoven
Alışılmış görüşe göre kahraman asla okula
gitmemiştir. Ne bir eğitim kurumundan aldığı
karneler, ne de yüksekokul dereceleri vardır.
Kahraman, bilgisini Tanrı’dan vahiy ya da
başka olağanüstü olaylardan alır.
Bu bakımdan Beethoven, ideal bir kahramandı
ve hayranlarına hiç sorun çıkarmıyordu, çünkü
kahraman kültlerinin şemasına tam olarak
uyuyordu.
Schindler’e göre “Beethoven’in eğitimi ne çok
ihmal edilmiş, ne de çok iyiydi. Halka açık bir
okulda temel eğitim almış, biraz da Latince
öğrenmişti. Schindler’in alışılmış
diplomatik ve sır küpü tarzının açıkçası
eğitimin iyiden iyiye başka her şey olduğu ya
da daha doğrusunu söylemek gerekirse,
Beethoven’in hiç eğitim almadığıdır. Okunması
olanaksız, kargacık burgacık yazısı, okul eğitimi
almamış birininkine denktir. Zmeskall’a şöyle
yazmıştı: “Dün postaneye bir mektup
götürdüm. Bana mektubun nereye gideceğini
sordular. Bu nedenle görüyorum ki yazım da
belki en az kendim kadar yanlış
yorumlanabiliyor.”
Matematikte acınacak kadar çaresizdi.
Görüşme defterleri yanlış toplama örnekleriyle
doludur. Ama bu alandaki bilgilerini arttırmak
için çaba harcıyordu. Görüşme defterlerinden
birinde Beethoven’in el yazısıyla şu not
düşülmüştür: “Bn. König. Çocuklara hesap
öğretmenin en kolay yolu, vs vs. düzeltilmiş
baskı, 4 florin, 30 kuruş.” Bn. König’in
kitabından matematik öğrenmesi gereken
çocuk, 49 yaşındaki Beethoven’den başkası
değildi. Ama ne yazık ki fazla bir ilerleme
gösteremiyordu. Ölüm döşeğinde ancak
çarpma bölümüne gelebilmişti. Görüşme
defterinde yeğeni Car ona çarpmanın
toplamanın kolay biçimi olduğunu açıklıyordu.
Beethoven bu konuda düşünde gördüğü
Apollo’nun kesin emrine uymak için ölüm
hücresinde baldıran kadehini içmeden önce
müzikle uğraşan Sokrates’e benzemektedir.
Bazı müzik bilimciler bunlardan, Beethoven’in
yaşam boyu cahil bir barbar olarak kaldığı
yanılgısına düşmüşlerdir. Sözgelimi, Beethoven
mektupları Alman edebiyatında oldukça
önemli bir yer tutar. Bunun dışında,
notlarından bazıları, onun tartışılmaz biçimde
bilgili olduğunu, çok okumuş ve bu yolla bilgi
edinmiş olduğunu kanıtlamaktadır.
Mektuplarından, Schindler aracılığıyla ve özel
kütüphanesinden onun neler okuduğunu
bilmekteyiz. Beethoven’in yakından bildiği
birkaç yazar: Homer, Sophokles, Euripides,
Demosthenes, Platon, Atirtoteles, Plutarch,
Lukian, Cicero, Evid, Tacitus, Shakespeare,
Walter Scott, Voltaire, Rousseau, Kant,
Klopstock, Goethe, Schiller, Sturm, İranlı
ozanlar.
Bu liste tam bile değildir. Çünkü Beethoven’in
kütüphanesinden az sayıda kitap saklanmıştır.
Bunlar arasında bir de İncil vardır.
Ünlü bir oryantalist olan dostu Baron Hammer
von Purgstall’ın heveslendirmesiyle
Beethoven, İran şiiriyle ilgilenmeye başladı.
Purgstall, Hayyam’ı ilk çeviren kişiydi ve bir de
İranlı Ozanlar Antolojisi yayımladı.
30
Beethoven bu dilde az çok hatalı mektuplar
yazacak kadar Fransızca biliyordu.
Alıntılar yaptığı Voltaire’in birkaç kitabını da
okumuş olmalıdır: “Birkaç sivrisinek ısırığının
yürekli bir atı koşmaktan alıkoyamayacağını
Voltaie ile birlikte yalnız ben düşünüyorum.”
Görüşme defterinde Rousseau’nun “Toplumsal
Antlaşması”na da değinilmektedir.
“Castrat” a uygun bir İtalyanca ad bulacak
kadar İtalyanca da biliyordu: “Virtuoso senza
cujoni”, Türkçesi “testissiz adam”.
Baahrd çevirinsen Racitus okuyordu. Olasılıkla,
hafif bölümleri orjinalinden okuyabiliyor ve
bazen de bozuk bir Latinceyle şakalar
yapıyordu. Tacitus okumaktan epey
yararlanmış olmalıdır, çünkü bu sırada kendini
kısa yoldan ifade etmeyi öğrenmiştir :
“Çabamız sonsuzdur, herşeyi bitimli yapan
basitliktir.”, “Çünkü insanı tanrılığa yücelten
sanat ve bilimdir.” Beethoven’in daha XIX.
yüzyıl balında bilimin anlamını kavraması da
dikkat çekicidir.
Kant’ı okumuş olması gerekir. Çünkü “Pratik
mantığın eleştirisi”nden alıntılar yapmaktadır:
“İçimizdeki ahlaki yasa ve üzerimizdeki yıldızlı
gökyüzü. Kant!!!” Ayrıca “Salt mantığın
eleştirisi”nden de alıntılar yapmaktadır.
Onun felsefi yapıtlarla ilgilenmediğini
sananlara Breitkopf ve Haertel’e yazdığı bir
mektupla yanıt vermektedir: Bana hemen çok
bilgili gelmeyen bir araştırma yoktur.
Çocukluğumdan bu yana asıl bilginliğe sahip
çıkmaksızın iyinin anlamını ve her çağın tarzını
kavramaya çalıştım. Bu konuda en azından bu
kadarını yapmayı bir borç saymayan sanatçıya
yazıklar olsun.”
Beethoven’in mektupları, onun bu sözleri
söylerken palavra atmadığının kanıtıdır. O,
zamanına göre çok kültürlü bir insandı.
Reitzler, haklı olarak şöyle demektedir:
“Beethoven’e ‘cahil‘ diyen herkesin kafasında
kültürle ilgili garip bir kavram vardır.”
Devrimci İ nançsızlık
1789’dan önceki tüm Avrupa devrimleri, az
çok dinsel bir nitelik taşırdı. Fransız Devrimi,
dini kaynaklardan değil, insan mantığından
ileri gelen bir devrimdi.
Gerçekten de akıl, Fransız Devrimi’nin
tanrısıydı. Eski rejim yandaşları kiliseyle devleti
bir tutuyor, inançlarından hiç kuşkuya
31
düşmeksizin Roma-Katolik Kilisesi’nin
öğretilerine uyuyorlardı. Yeni rejimin
yandaşları ise kiliseyle devleti birbirinden
ayırıyorlardı. Az çok laik, bazen aşırı din
düşmanı ve ateist görüşlüydüler. Beethoven
hangi gruptandı?
Her zamanki affedici tutumuyla Schindler bize,
Beethoven’in gerçekten de dindar ve diğer
mezheplere karşı hoşgörülü bir yaşam
sürdüğünü anlatmaktadır. Ancak o sistematik
bir inancı savunmak yerine, kilise
kavramlarından çok yaradancılığa dayanan
dinsel kavramlara sahipti. Tanrının varlığını
tanrı içinde bir dünya olarak görüyor ve tanrı
görüntüsünü doğada buluyordu. Bu konuda
ona yol gösterenler Christian Sturm ve Yunanlı
filozoflardı. Schindler, Beethoven’in iyi bir
Katolik olduğu güvencesiyle başlamakta ve
onun dinsiz olduğunu açığa çıkararak
bitirmektedir. Her zamanki gibi ustanın
yararına iyi bir yalan uydurur, sonra ayrıntılara
girerek her şeyi birbirine karıştırır ve baklayı
ağzından çıkarır. Beethoven’in mektupları, ne
Thayer ne de Schindler’in kabul etmeyi göze
alamadıkları bir şeyi, onun dinsiz olduğunu
açıkça ortaya koymaktadır. Carl Amenda’ya
yazdığı bir mektupta usta, 1 Haziran 1801’de
şöyle yazmaktadır: “Senin yanımda olmanı ne
çok istiyorum. Çünkü Beethoven’in doğa ve
Yaradan’la kavgalı, çok mutsuz yaşamaktadır.
Sonuncusuna pek çok kez sövüp saydım.
Yarattıklarını en küçük bir rastlantıya teslim
ediyor, böylece en güzel çiçek yok edilip
hırpalanıyor. Şunu da bil ki, en değerli parçam,
kulağım çok zayıfladı.” Wegeler’e bir mektupta
usta, lanetlemeyi tekrarlar: “Şimdiye dek pek
çok kez Yaradan’ı ve kendi varlığımı
lanetledim.” Bu düpedüz isyan demektir.
Ancak Beethoven sağırlığın yıkıcı darbesine
yenik düşmedi. Hastalığın başlamasından
sonra daha 26 yıl mücadele etti. Felaketle nasıl
baş ettiğini kendine özgü yalın tarzıyla şöyle
anlatmaktadır: “Plutark beni kadere boyun
eğmeye yöneltti.” Beethoven, stoacı
Plutark’tan determinist esaslara göre
kurulmuş evrenin, seyirlerle dualarla ve
sövgülerle değişmeyen, ağza gelmez ve
acımzsız yasalarla yönetildiğini öğrendi. Evrene
egemen olan acımasız yasalara stoacılar
“yazgı” ya da yalnızca “doğa” adını veriyorlardı
ve yandaşlarına bu yasaları baş eğişle kabul
etmeyi öğretiyorlardı. Bu, Beethoven’in stoacı
Plutark’tan aldığı dersti. Bu ders ustayı
yazgıyla barıştırdı. Bu ona, acımasız
determinist evrende gereksinim duyduğu gücü
ve direnme yetisini vermişti: “Yazgının
gırtlağına sarılmak istiyorum. Beni tümüyle
yere yatırmayı kuşkusuz beceremeyecek.”
Böylesine stoacı yüreklilikle ve böylesine
sebatla kendisini aşar ve yeryüzündeki
görevini yerine getirir
1819’da Beethoven sonuçta İsa’nın çarmıha
gerilmiş bir Yahudi olduğunu yüksek sesle
söylediği için polis tarafından izlenmişti. Ancak
Arşidük Kardinal Rudolf, Beethoven’i böyle
güçlüklerden kurtarmak ve onun içtenlikle
Katolik inançlı olduğuna tanıklık etmek için her
zaman hazırdı.
Beethoven’in dinle alay ettiği mektuplarından
anlaşılmaktadır. Kardeşine ince alayla şöyle
yazmaktadır: “Her gün İncil oku, Petrus ve
Paulus’un mektuplarını içine sindir, Roma’ya
git ve papanın terliklerini öp.” Haslinger’e
şunları yazar: “Her gün Aziz Petrus’un
mektuplarını oku, her Pazar saniyesinde göğe
çıkacağınız kitapçığı gösteren rahip Werner’e
git, ruhlarınızın selameti için nasıl
kaygılandığını görüyorsunuz ve her zaman
büyük bir zevkle ezelden ebede günahkarınız
olarak kalacağım.” Beethoven papaya ve
terliklerine bu kadar az saygı duyduğuna göre,
ondan daha alt düzeydeki din adamlarına
32
herhangi bir sevgi göstermesi beklenemez.
Onlardan düpedüz nefret ediyor ve onları
aşağılıyordu. Onlardan, yalnızca aşağılayarak
“karabaşlar” diye söz ediyor, onlara asla
“rahip” demiyordu.
Ölüm döşeğinde bile dikkatli bir Jakoben ve
kinik olarak kaldı, çünkü Voltaire ve Luikan’ı
boşuna okumamıştı. Schindler’in bildirdiğine
göre Dr. Wawruch ondan Tanrı’yla barışması
ve tüm dünyaya yaşamını dindar bir Hristiyan
olarak noktaladığını göstermek için tüm
dostları adına takdis törenini kabul etmesini
rica etmiştir. Beethoven, sakin ve kararlı
şekilde yanıtlar: “Bunu yapacağım.” Rahip
gider gitmez Schindler ve Breuning’e şöyle
der: “Plaudite, amici, comodia, finita est.”
(Alkışlayın dostlar, oyun bitti.) Yani son
iğneleyici sözlerinden birini kilisenin takdis
törenine yöneltmişti.
Eğer buna inanmıyorsa son takdisi neden
kabul etti. Schindler nedenini şöyle
açıklamaktadır: Tüm dostları ve akrabaları
kamuoyunun ondan bu töreni yapmasını
beklediğinde direttiler ve geleceği bir ölçüde
ustanın iyi şöhretine bağlı olan bir yeğeni
vardı. Beethoven aynı evde yaşadıkları sürece
onunla beraber sabah akşam dua etmişti.
Böyle davranmak zorundaydı, çünkü
velayetine karşı en gçlü gerekçe, onun dinsiz
olması ve yeğeninin din eğitimini
savsaklamasıydı. Bu nedenle, Carl’ın hatırı için
son takdis törenini de kabul etti, ama sonra bir
bakıma rahibin Latince duasına yanıt olarak
ünlü Latince sözü fısıldadı. “İnsanları bazen
düşünce biçimlerine ve ilkelerine ters
düşmeye zorlayan koşullar nerede yok ki!”
diye bir mektubunda kendisi yazmıştı.
Devrimci Parolalar
“Beethoven düşünce biçimi açısından bir
cumhuriyetçiydi.” demektedir Schindler. Bu
sözler için yeterli kanıtı Beethoven’in
mektuplarında da bulmaktayız. Fransız
Devrimi’nin tüm parolaları Beethoven’in
mektuplarında bulunmaktadır. Bunları bazen
hiç beklenmedik şekilde iş, hatta aşk
mektuplarında da görmekteyiz.
Tanınmayan bir yayımcıya yazdığı bir metupta
şöyle demektedir “Laf aramızda, ne denli
cumhuriyetçi düşünürsek düşüneli, bu eninde
sonunda oligarşik aristokrasiye yarıyor.”
Beethoven demokrattır. Simrock’un kendisine
hitap ettiği soyluluk ünvanı “şövalye”yi
yasaklar ve şöyle sorar: “Ayıp; şu demokrasi
zamanımızda böyle bir ünvanı kim almak ister
ki?”. Kendisini “insan soyunun dostu” olarak
adlandırır. Yeğenini “dünya vatandaşı” olarak
yetiştirir. Bu da onun Kant gibi bir dünya
cumhuriyetine inandığını göstermektedir.
Hatta bunun da ötesinde şöyle der: “Dünyada
yalnızca bir sanat deposu bulunmalıdır.
Sanatçı, gereksinim duyduğu şeyleri alabilmek
için yapıtlarını buraya vermelidir.”
Her ne olursa olsun, monarşinin hiçbir
biçimine değer vermiyordu. Ona göre “…
düşünce alemi tüm dinsel ve dünyasal
monarşilerin en sevimlisi ve en yücesidir.”
Kısacası Beethoven Fransız Devrimi’nin
ideallerini desteklemektedir. “Özgürlüğü, her
şeyin üstünde” sevmektedir. “Ölümsüz
Sevgili”ye bir mektupta şu noyu yazmaktadır:
“İnsanın insan karşısında boyun eğmesi bana
azap veriyor.”
Bestelediği tek opera olan Fidelio, herşeyden
önce özgürlük üzerine bir ilahi ve ancak ikinci
derecede evlilikteki sadakate bir övgüdür.
33
Dokuzuncu Senfoni’de kardeşliğe bir övgü
vardır. “Neşeye övgü” başlangıçta “Özgürlüğü
Övgü” idi ve Beethoven bununla 1793’ten beri
uğraşıyordu. Schiller bunu bir “Neşeye Övgü”
ye dönüştürdüğünde tüm insanlığın kardeş
olması şu ünlü şiirin ana motifi oldu:
Tüm insanlar kardeş oluyor…
Kucaklaşın milyonlar
Tüm dünyanın bu öpücüğünde!
Beethoven artık mesajını tümüyle açık bir hale
getirmeye çalışıyor ve büyük ardılı Wagner gibi
müzikal temalarını özel işaretlerle
donatıyordu. Bu da kesinlikle zorunluydu,
çünkü o halk kitlelerine ulaşmak ve onlara
Fransız Devrimi’nin mesajını tanıtmak
istiyordu. Bunu da onların anladığı ve hayran
olduğu bir diller, Schiller’in, Rousseau’nun Yeni
Meclisi’nin şarkıcısının dilinde yapıyordu.
Siyasi görüşünde olduğu kadar, müziğinde de
devrimciydi. Dokuzuncu Senfoni’nin son
bölümüne koro müziği ve solo sesler katmıştı.
Bunu da müzikal dilini anlamayan duyarsız
kitle için yapmıştı.
7 Mayıs 1824’te Missa Solemnis ve Dokuzuncu
Senfoni’nin prömiyeri oldu. Barom Zemskal da
ait olduğu sınıfı yok etmek için yaratılmış
senfoniyi dinlemek üzere oradaydı; ancak
onun gözünde ustanın yaptığı her şey iyiydi.
Uşaklarından kendisini Kaernertor tiyatrosuna
taşımalarını istedi. Acınacak haldeki yatalak
Zmeskall bir sedyeyle tiyatro koltuğuna
taşındı. Başarı hayret vericiydi. Beethoven’in
kutlanış şekli bile neredeyse ortalık
karıştırıcıydı. Çünkü beş kez sahneye davetle
onurlandırılmıştı. Oysa kentin katı protokolüne
göre yalnızca imparator ailesi tiyatroya girişte
üç kez selamlanırdı. Polis gösteriye bir son
vermek zorundaydı, çünkü senfoni çılgın bir
heyecan yaratmıştı. Birçok kişi ağlıyordu.
Beethoven konserden sonra bayıldı.
Schindler’in evine taşındı ve giysileri içinde
yemeden içmeden tüm gece boyunca ve ertesi
sabah uyudu.
Beethoven bu kez kitlelere ulaşmıştı. Yalnız
Viyana’daki değil, özgürlük, eşitlik, kardeşliğin
Jakoben senfonisiyle tüm dünyadaki kitlelere.
Birkaç eleştirmen Dokuzuncu Senfoni’nin
müziğini Üçüncü ve Beşinci kadar iyi
bulmamıştı. “De gustibus non est
disputandum” (Zevkler tartışılmaz). Beethoveb
isteğini Metternich döneminde olabileceği
kadar açok biçimde iletmekti. Metin daha açık
olamazdı, yoksa Metternich’in sansüründen
geçemezdi. Beethoven bunu Kuffner’e yazdığı
bir mektupta çok iyi açıklamaktadır: “Sözcükler
34
zincire vurulmuş, ama bereket versin ki tonlar
özgür.” Şiirsel metni güçlendirmek için
tonlardan yararlanıyordu. İnsanlar şiir ve
müziğin ustalıklı ve dramatik birleşiminde
değer vermişlerdi.
Devrimci Kahramanlara Sayğı
Cumhuriyetçi Beethoven, Napolyon’un ilk
yıllarında ona hayrandı. 1802’de Papa’yla bir
anlaşma yaptığında derin bir düş kırıklığına
uğradı. İmparator olduğunda ona duyduğu
tüm saygıyı yitirdi. Avusturya ve Alman
devletlerini egemenliği altına aldığında ondan
nefret etti. Ancak devrilmesi ve sürgününden
sonra Napolyon’a yeniden sempati duymaya
başladı. Üçüncü Senfoni’sini başlangıçta
Napolyan’a ithaf etmişti. Beethoven’in
kaleminden iki belge bunu kanıtlamaktadır:
1.Elimizde “Eroica”nın kazınmış ithafla baş
sayfası orijinal olarak bulunmaktadır. Kazıntı
izlerine karşın “Bonaparte” adı silik de olsa
okunabilmektedir.
2.Beethoven’in “Eroica” hakkında şunları
yazdığı bir mektup bulunmaktadır: “Senfoniye
aslında Bonaparte adı verilmişti.” Napolyon’ın
kendisini imparator ilan ettiğini öğrendiğinde
ithafı değiştirmiştir. Bu haberle fişek gibi
ustanın yanına giren Ries’ti, usta öfkeye
kapılmış ve şöyle bağırmıştı: “Bu durumda o
da sıradan bir insandan başka bir şey değilmiş!
Şimdi o da tüm insan haklarını ayaklar altına
alacak, yalnıza kendi hırsını tatmin edecek,
herkese tepeden bakacak ve tiran olacaktır.”
Ardından Beethoven “Bonaparte” adıyla
üçüncü senfoninin partisyonunun durduğu
masaya gitmiş, birinci sayfayı kavramış, baş
kısmını kopararak yere atmıştır. Sayfa yeniden
yazılmış ve senfoni bundan böyle “Eroica”
adını almıştır. Ries ve Lichnowsky bu sahnenin
biricik görgü tanığıydılar, neler olduğunu daha
sonra Schindler’e anlattılar.
Devrimci Go ru şu n Kanıtları
Üç yanık Beethoven’in köktenci olduğunu
kanıtlayabilir: Jérome Bonoparte, Goethe ve
Viyana polis şefi.
Polis şefi, Beethoven nedeniyle imparatorla
pek çok görüşme yapmıştır. Beethoven,
Viyana’daki sesli düşünen birkaç kişiden
biriydi. Bunu Beethoven de biliyordu. 1812’de
Breitkopf ve Haertel’e şöyle yazıyordu:
“Leipzig’i ziyaret edebilirim. Ancak sizden bu
konuda ketum davranmanızı rica ediyorum.
Çünkü doğrusunu söylemek gerekirse,
Avusturya’da artık bana güvenmiyorlar, bunda
da haklılar ve bana izni ya hiç vermeyecekler
ya da çok geç verecekler…” bu mektup ve polis
raporları ilk kanıtlardır.
İkinci kanıt Goethe’nin Zelter’e mektubudur:
“Beethoven’le Teplitz’de tanıştım. Yeteneği
beni şaşkına çevirdi. Ancak ne yazık ki tümüyle
başıboş bir kişilik. Gerçi dünyayı iğrenç
bulmakta hiç de haksız değil, ama bu yolla
dünyayı ne kendisi ne de başkaları için daha
zevkli yapamıyor…” Bu da açık şekilde,
Goethe’nin Beethoven’i aşırı devrimci
bulduğunu göstermektedir. Beethoven’de
Breitkopf ve Haertel’e yazdığı mektubundan
da anlaşıldığı gibi, Goethe’yi aşırı tutucu
bulmuştur: “Goethe saray havasından çok
hoşlanıyor - …bir ozana yakışandan daha fazla.
Yazarlar ulusun ilk öğretmeni olarak
görülmeleri gerekirken bu pırıltının ötesinde
diğer her şeyi unutabildikten sonra buradaki
virtüözlerin soytarılıklarını anlatmaya gerek
kalmıyor.”
Üçüncü kanıt ise orkestra şefi olarak kral
Jérome Bonoparte’nin Kassel’deki sarayına
gelmesi için 1808’deki davettir. Bu davet
Beethoven’in yeni rejimin yandaşı sayılmasına
birinci sınıf bir kanıttır.
35
Yahudi Du şmanı Beethoven
Vincent d’Indy Beethoven’i kesin şekilde
Yahudi düşmanı olarak nitelendirmektedir. Bu
suçlama için herhangi bir kanıt var mıdır?
Beethoven’in mektuplarında Yahudiler ile ilgili
birkaç çirkin şaka bulunmaktadır, ancak o
bunu herkes için yapardı. Yayımcı
Hofmeister’e şöyle yazmaktadır: “…Ne siz ne
de ben Yahudi ya da İtalyan olmadığımıza göre
günün birinde bir araya geleceğiz…”
Beethoven bununla bir İtalyan ya da Yahudi
yayımcıyı aldatmayı oldukça güç bulduğunu
belirtmek istemektedir. Bir başka şaka: Yahudi
yayımcı Schlesinger ona bir kuartet
ısmarlamıştı. Bu da Fa majör yaylı çalgılar
kuarteti oldu, ayrıca da Beethoven’in son
kuarteti. Schlesinger bunu 80 düka altınına
satın almıştı, ancak yalnızca 360 florin ödedi.
Bunun üzerine Beethoven şöyle yazdı: “Bir
Yahudi bana sünnetli düka altını yollarsa,
sünnet edilmiş bir kuartet alır. Bu nedenle o
kadar kısa.”
Beethoven’in bir antisemit olduğu kabul etsek
bile, bu d’Indy’nin tahmin ettiği ölçüde değildi.
Franfurt’ta Yahudi kökenli Brentano ailesi
vardı ki ona borç para vererek yardımcı
olurlardı. Beethoven’in Salomon, Ries ve
Moscheles gibi birkaç tane çok iyi Yahudi
arkadaşı vardı ve bunlarla ölümüne dek
görüştü. Salomon’un ölümü üzerine Ries’e
yazdığı bir mektupta şöyle diyordu:
“Salomon’un ölümü bana çok acı veriyor, o
soylu bir insandı…”
Soylu Beethoven
Beethoven’in adının önündeki “van”, Almanca
“von” gibi bir soyluluk ünvanı değildi. Ancak
Beethoven, Viyana’daki dostlarını böyle
olduğuna inandırıyordu. Schindler ustanın
tümüyle sıradan bir burjuva çocuğu olmasına
karşın soylu olduğunu ileri sürdüğünü
istemeye istemeye de olsa itiraf etmek
zorunda kalmıştır.
Beethoven’in soyluluk miti, mahkeme soyluluk
dairesi ondan solu kökenine ilişkin bir belge
isteyince havaya uçtu. Bu belgeyi bulamadı.
Bunun sonucunda yeğeninin davası Viyana
Belediye Meclisi burjuvalarla ilgili dairesine
devredildi. Beethoven bu nakile çok öfkelendi
ve görüşme defterine şu notu yazdı: “Şu avam
halktan olmadığımı mizacım kanıtlar.”
Aslı olmayan bir söylence de, Beethoven’in
Prusya Kralı II. Freidrich Wilhelm’in gerçek
oğlu olduğudur.
Beethoven, hükümdarlardan madalya ve nişan
almış kişilerle alay ederdi. Oysa kendisi,
dokuzuncu senfoniyi üçüncü sınıf kartal nişanı
beklentisiyle Prusya Kralı’na ithaf etti, ama bu
nişanı hiçbir zaman alamadı. Fransa Kralı XVIII.
Loui’in kendisine verdiği yirmi bir Louisdorluk
madalyaya o kadar çok sevindi ki, dostları onu
bu kocaman madalyayı sürekli takmaktan
güçlükle alıkoydular.
Dindar Beethoven
Beethoven’in Viyana Kongresi onuruna yazdığı
gerici müzik o kadar kötüdür ki, bununla
uğraşmak zaman kaybından başka bir şey
değildir. O bunu sadece para için yazmıştı ve
birkaç çağdaşı da böyle olduğunu gördü.
Ancak bestelerinden başka biri olan Missa
Solemnis, ustanın bunu gerici olarak
damgalamasına karşın tam anlamıyla kötü
olarak adlandırılamaz. Missa Solemnis yazdığı
tek iyi tutucu müziktir, ancak bu da tam bit
tutucu müzik izlenimi yaratmaz. Bu daha çok
Dokuzuncu Senfoni’nin son bölümünü
anımsatan bir koro senfonisidir.
36
Beethoven’in Saçı
Bir tutam saçın, on dokuzuncu yüzyıl
Viyana'sından yirmi birinci yüzyıl Amerika'sına
yaptığı şaşırtıcı yolculuğun öyküsü
Ludwig van Beethoven, 1827 yılında ölüm
döşeğinde yatarken, genç bir müzisyen olan
Ferdinand Hiller, büyük besteciye son görevini
yerine getirmektedir. O günlerde, ölen kişinin bir
anısı olarak başından bir tutam saç alınırdı ve
Hiller de Beethoven öldüğünde böyle yaptı. Bir
tutam saçı maun bir kutunun ortasına
oydurduğu camdan özel bir haznede yıllarca
sakladı. Beethoven’in saçlarından hatıra
örnekleri alan sadece Hiller değildi. Beethoven'ın
gömüldüğü gün, ünlü bestecinin başı, saçından
bir tutam saç almak isteyen hayranlarının
talanına uğramıştı. Gömülürken, bir aslan
yelesini andıran saçlarından neredeyse hiçbir şey
kalmamıştı. Bu, onun müziğini duyanların, ondan
ne kadar etkilendiklerini göstermektedir.
Bu saç tutamı, bir yüz yıl boyunca Hiller ailesinin
en değerli varlığı olarak korundu. Hiller maun
kutuyu Avrupa’nın dört bir yanında verdiği
konserlere hep yanında götürdü. 1883’te, oğlu
Paul Hiller’e emanet etti. O da arkasına "Bu
saçlar, Beethoven öldükten bir gün sonra, 27
Mart 1827’de babam Dr. Ferdinand v. Hiller
tarafından kesilmiş ve bana 1 Mayıs 1883’te
doğum günü hediyesi olarak verilmiştir" diye
yazdı.
Fakat saç tutamı, her nasılsa, Nazilerin ele
geçirdiği Danimarka'daki Gilleleje kentine geldi.
Hiller’ler Yahudi’ydi. 2. Dünya Savaşı
başladığında Almanya’dan Danimarka’ya kaçtılar.
Bu saç tutamı 1943’te, İkinci Dünya Savaşı'nın en
karanlık günlerinde olabildiğince fazla Yahudi'nin
yaşamını kurtarmak için çabalayan, Danimarkalı
bir hekim olan Dr. Kay Alexander Fremmin’ e
verildi. Ona bu saç tutamını kim, hangi nedenle
verdi? Ve Gilleleje'deki kilisenin tavanarasında
saklanan Yahudiler'in sonu ne oldu?
Önce Kay öldü, sonra karısı. Fremming'in
ölümünden sonra saç tutamını kızı Michele
Wassard Larsen’in sahiplendi ve bu saç tutamını
1994 yılında bir açık arttırmada satışa çıkartmak
zorunda kaldı. Larsen, 1994 Aralık’ında saçları bir
Sotheby’s müzayedesinde Amerikan Beethoven
Derneği’nin dört üyesine (Dr. Alfredo Guevara,
Bay Ira Brilliant, Dr. Thomas Wendel ve Bayan
Caroline Crummey) 3 bin 600 sterlin karşılığında
sattı. 582 tel saçın 160’ı Guevara’da kaldı. Kalanı
Amerikan Beethoven Derneği, San Jose
Üniversitesi Beethoven Araştırmaları Merkezi,
Washington’daki Kongre Kitaplığı, Hartford
Üniversitesi, Londra’daki Britanya Kitaplığı,
Viyana’daki Müzik Dostları Derneği ve Bonn’daki
Beethoven Evi arasında paylaşıldı.
1827’den başlayarak bugüne değin,
Beethoven’in 582 tel saçının, kimden alınıp kime
verildiği öylesine düzenli biçimde tutulmuştur ki,
delil teslim zincirinde en ufak bir kopma yoktur,
dolayısıyla üniversitelerin, müzelerin,
derneklerin elinde olanların hepsi orijinaldir.
37
Saçı alanlar, en son teknolojiyi ve genetik bilimin
kullanarak, Beethoven'in gerçek ölüm nedenini
bulmaya çalıştılar.
İlk inceleme 1988’de, Chicago’daki McCrone
Araştırma Enstitüsü’nün kurucusu Walter
McCrone tarafından gerçekleştirildi.
Napolyon’un arsenikten zehirlenmediğini, İsa’nın
o kefene hiç sarılmadığını göstermiş olan
McCrone, taramalı elektron mikroskobu ile
birlikte enerji dispersiyon ve kütle spektrometri
tekniklerini kullanarak Beethoven’in saçlarındaki
kurşun düzeylerinin normalin 42 katı olduğunu
saptadı.
2000 Eylül’ünde Amerikan Enerji Bakanlığı’na
bağlı Argonne Ulusal Laboratuvarı’ndan fizikçiler
Ken Kemner, Derrick Mancini ve Francesco
DeCarlo, Beethoven’in altı saç telinde sinkotron
X ışını deneyleri yürüttüler ve dört yıl süren
çalışmaları sonunda milyonda 60 kısım kurşun
bularak, McCrone’un 12 yıl önceki bulgularını
doğruladılar. Onlara göre, Beethoven’in
saçındaki kurşun normalin 100 katı daha fazlaydı.
Bu bulgular, bestecinin yetişkin döneminde
plumbizm, bir başka deyişle kurşun zehirlenmesi
ile karşı karşıya olduğunun bir kanıtıdır.
20’lerinden sonra ortaya çıkan ve yaşam boyu
süren karın krampları, romatizma ateşi, bağırsak
iltihapları, gut, ishal ve göz ağrıları bu ciddi
kurşun zehirlenmesinn bir sonucu olabilir.
Beethoven’in 6 Ekim 1802’de Heiligenstadt’da
kaleme aldığı ilk vasiyetnemesinde, ölümünden
sonra bu yakınmalarının aydınlatılması talebi,
rahatsızlığının ciddiyetini gösterir.
Bilindiği gibi, Beethoven 31 yaşında duyma
yeteneğini kaybetmeye başlamış, 42’sindeyken
tamamen kaybetmişti. Kurşun zehirlenmesiyle
sağırlık arasında kesin bir ilişki yoktur. Bu
nedenle sağırlığının nedeni hala gizemini
korumaktadır.
Gerek McCrone Enstitüsü, gerekse Argonne
Ulusal Laboratuvarı, bestecinin saçlarındaki cıva
düzeylerinin önemli olmadığında birleşti.
1820’lerde, frengi tedavisi için civalı
preparatların kullanımı çok yaygındı.
Beethoven’in de frengi olduğu her zaman iddia
edilmiştir. Saçlarında cıva bulunmamış olması,
frengi olasılığını büyük ölçüde zayıflatan bir
sonuçtur.
Dr. Guevara, insan saçının bir ayda ortalama bir
santim uzadığını bilenlerdendi. Elindeki beyaz,
gri ve kahve renkteki saç tellerinin uzunluğu 7 ile
15 santim arasında değişiyordu. Demek ki, ünlü
bestecinin ölümünden önceki altı ayla bir yıl
arasındaki süreçteki sağlık durumu ile ilgili pek
çok ayrıntıya sahipti. Birkaç yıl içinde bunların
büyük bir bölümü aydınlandı.
Aylarca süren bir hastalıktan sonra, Ludwig van
Beethoven, 26 Mart 1827 günü akşamüstü saat
17.45 dolaylarında Viyana’daki apartmanında
öldü. "Wassersucht" yani ödem olarak
tanımlanan ölüm nedeninin altında yatan gerçek
hastalığının tanısı hala konulabilmiş değil. 2000
başlarında, eldeki tüm verileri bir arada
değerlendiren iç hastalıkları ve gastroenteroloji
uzmanı Dr. Peter J. Davies, ölüm nedenini
böbrek papillalarının nekrozu ve karaciğer
bozukluğuna bağladı. Kullandığı alkolün bu
durumu daha da kötüleştirdiğine inanılıyor.
Kurşun zehirlenmesinin böbrek ve karaciğeri
bozmuş olması da çok yüksek bir olasılık.
Gençliğinde sürekli gittiği kaplıcalarda, aşırı
miktarda maden suyu içmiş olduğuna dair
38
rivayetler olsa da, kurşunun vücuduna nasıl
girdiği kesinlik kazanmadı.
27 Mart sabahı, Viyana Patolojik Anatomi Müzesi
çalışanlarından Dr. Johann Wagner, 1826’dan bu
yana bestecinin sağlığından sorumlu Dr. Andreas
Wawruch’un da tanık olduğu otopsiyi
gerçekleştirdi. Bunu kimin istediği ve hangi
amaçla yapıldığı bilinmiyor.
13 Ekim 1863’te, ölümünden tam 36 yıl sonra,
Avusturya Müzik Dostları Derneği’nin talebi
üzerine, Beethoven’in mezarı kalabalık bir izleyici
topluluğu önünde yeniden açıldı. Her iki şakak
kemiğinin yerinde olmadığı görüldü. Bu
kemiklerin ilk otopsi sırasında kesilerek
çıkartıldığı zaten biliniyordu. Kafatası kemikleri
incelenmek üzere dışarıda bırakılarak, vücudun
diğer kemikleri yeniden gömüldü. 10 gün kadar,
farklı kişiler tarafından incelenen kemikler,
diğerlerinin yanına gömülürken ikisi büyük, sekizi
küçük 10 parçanın daha eksik olduğu ortaya çıktı.
2005 Aralığı’nda Ira F. Brilliant Beethoven
Araştırmaları Merkezi, 1863 mezar açımında
kafatasını inceleyenlerden biri olan Viyana
Üniversitesi Tıp Tarihi hocası Dr. Romeo
Seligmann’ın aldığı ve kuşaktan kuşağa aktarılan
iki kemik parçasının ellerinde bulunduğunu
bildirdi. Kemiklerin Beethoven’e ait olup
olmadığı tartışılmakla birlikte, 1990’lı yıllarda bir
süre beraber çalışmalar yaptığım Münster
Üniversitesi Adli Tıp Bölümü’nün başkanı Prof.
Dr. Berndt Brinkmann’ın raporu son noktayı
koydu. Çünkü kemiklerin mitokondriyal DNA
sonuçlarıyla 1999’da Dr. Guevara’nın elindeki
saçlarda aynı incelemeyi yapan Laboratory
Corporation of America’nın bulgularıyla birebir
örtüşüyor.
Saçlarda başka incelemeler de yapıldı. Mayıs
1996’da Los Angeles Psychemedics
Corporation’dan Dr. Werner Baumgartner, 20
saç telinde radyoimmunoassay tekniği ile
hastalığının son evrelerinde afyon türevi bir ilaç
kullanıp kullanmadığını araştırdı. Aldığı negatif
sonuçlara dayanarak, Beethoven’in morfin,
laudanum ya da bir başka afyon türevi
kullanmadığını kanıtladı. Beethoven’in yakın
dostu ve zaman zaman gönüllü olarak
sekreterliğini üstlenen Anton Schindler’e göre,
besteciyi zamanından önce öldüren, doktoru
Andreas Wawruch. Ölüm döşeğindeyken yazdığı
75 kutu ilaç ve sayısız toz preparatın ne
olduğuna ilişkin herhangi bir kayıt bulunamıyor.
Ancak Beethoven’in son ana kadar beste
yapmayı sürdürmesi, bunların arasında bir afyon
türevinin yer almadığını ya da olsa bile
Beethoven’in bunları kullanmadığını gösteriyor.
Ünlü besteci Beethoven'in davranış bozukluğu,
sağırlık gibi hastalıklarının ve ölümünün kurşun
zehirlenmesinden olduğu kanıtlanmıştı. Ancak
bestecinin kurşunu sanıldığı gibi Tuna nehrinden
tutulan balıkları yediği için değil, kendisine
armağan edilen, büyüleyici sesle çıkaran,
kurşunlu camdan yapılmış armonikadan aldığı
öne sürülmüştür.
Amerikan Devrimi sırasında Fransa'yı ziyaret
eden ünlü mucit Benjamin Franklin, 1761'de
kendisinin icat ettiği 'cam armonika'yı ünlü
besteciler Ludwig van Beethoven ve Wolfgang
Amadeus Mozart'a tanıtmıştı. Her iki besteci de
sonraki dönemde cam armonika için besteler
39
yaptılar. Cam armonika, dönen bir mil etrafına
yerleştirilmiş farklı büyüklüklerdeki şişme
kristallerden oluşuyor. Armonika, müzisyenin
parmaklarını nemlendirdikten sonra dönen
camlar üzerine sürtmesiyle çalınıyor.
Enstrümanın ilk çıktığı yıllarda kristal yerine
kurşunlu cam kullanılıyordu ve farklı notaları
belirlemek için cam parçaların üzerine farklı
renklerde kurşunlu boya sürülüyordu.
Illınois'deki Naperville Sağlık Araştırmaları
Enstitüsü'nde geçenlerde saç kılları incelenen
Beethoven'in vücudunda normalden 100 kat
fazla kurşun bulmuşlardı. Araştırmacılar,
Beethoven'in davranış bozukluğu ve sağırlık gibi
hastalıklarından ve ölümünden kurşun
zehirlenmesinin sorumlu olduğundan kuşku
duymadıklarını söylemişlerdi. Bu gerçeğin ortaya
çıkmasının ardından Beethoven'ın kurşunu Tuna
nehrinden tutulmuş balıklardan yediği için aldığı
söylendi.
Corralesli armonikacı Mayling Garcia,
Beethoven'in ölümüne kurşunlu cam
armonikanın neden olduğuna inanıyor.
Beethoven'in genç yaşta başlayan rahatsızlıkları
öncesinde armonika ile çok fazla çalıştığı
belirtiliyor.
ABD'deki bir düzine armonika sanatçısından biri
olan Seatte'lı William Zeitler, Beethoven
hakkındaki araştırma sonucunun geçen ay
açıklanmasından çok daha önceleri de cam
armonikanın kurşun zehirlenmelerine neden
olduğu tartışmalarının var olduğunu söylüyor.
Piyanistken 6 yıl önce armonika çalmaya
başlayan Zeitler, "Ben bu işe başladığımdan bu
yana armonikacılar arasında kurşun zehirlenmesi
çok sık konuşuluyor" diyor. Günümüzde artık
kurşunlu camlar armonika yapımında
kullanılmıyor...
Beethoven'ın işitme bozukluğunun ve erken
ölüm nedeninin sürekli çevresinde bulundurduğu
kalaylanmış kurşun kapları olduğu da
söylenmektedir.
Cam Armonika
Bir zamanlar insanların bu alet yüzünden
delirdiğine inanılan ve sonrasında yasaklanan,
bazende insanların ölümüne neden olabiliyordu. En
ünlü İnsanları bile öldüren bu müzik aleti
''Meleklerin Müziği'' olarak adlandırılmıştır.
Bu ilginç müzik aleti, 'Glass Harmonica' ya da 'Cam
Armonika' olarak da bilinir.
Cam armonika, 1740’ta İrlandalı müzisyen Richard
Puckeridge tarafından, içi farklı miktarlarda dolu
cam su kadehleri ile bir gösteride kullanılmıştır.
Benjamin Franklin ise, 1758’de aletin mekanik
versiyonunu icat eder ve adını “Armonika” koyar.
İtalyancada “armonica” harmoni yani iki veya daha
çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek biçimdeki
uyumudur.
40
Franklin'in pedallı sürümünde yatay olarak 37 kâse
demir, dingilli ve iç içe tutturulmuş bir şekilde
ayakla dönmektedir.
Parmaklar ıslatılarak ya da nemlendirilerek çalınır.
İnsan beyni 4000 heartz altındaki sesleri
algılayamaz, bu alet ise 1000 ve 4000 heartz
arasındaki sesleri çıkartmaktadır. Beyin 1000 ve
4000 heartz arasındaki sesleri algılayamadığından
duyma problemleri oluşur. Sağ ve sol kulak
arasındaki nirengi noktası “katman farklılığına” yol
açar. Dolayısıyla armonikayı ruhsal durumu bozuk
kişilerin çalması ve dinlemesinin sağlıklı olmadığı
düşünülür. Dinlerken, enstrümanı görsel ve işitsel
olarak algılasanız bile bir boşluğa düşersiniz.
(Bilgisayardan dinleyerek herhangi bir algı sorunu
yaşamaya çalışmayın. Zira mikrofon ile canlı
dinleme frekansı aynı değildir.)
Bu devasa müzik aletinden çıkan güzel sesi,
Franklin’in eşi “Meleklerin Müziği” olarak
adlandırmıştır.
Mozart, Hassa, Bach, Beethoven, Donizetti, Strauss
ve başka birçok besteci cam armonika için beste
yapmışlardır.
Beethoven'ın ölümüne neden olan kurşun
zehirlenmesinin nedeni olarak ise armonika
gösterilir.
Son olarak zamanımızda popülaritesini
kaybetmesinin sebebi konser salonlarında yeterli
sesi çıkartamamasıdır.
W. A. Mozart: Piano sonata for four hands, KV
497
41
Hastalıkları (Jasna Pucarin-Cvetkovi, 2011)
Sağırlık – kimilerine göre nedeni nörüsifilizdir. Kimilerine göre de işitme sinirinin kronik
enflamasyonu ve dejenerasyonuna yol açan otoskleroz da sağırlığa neden olmuş olabilir.
Daha sonra tinnitus ve hiperakuzi de eklenmiştir.
Kronik karaciğer hastalığı
İrritabl barsak sendromu
Enflamatuvar barsak hastalığı
Multisistem romatizmal ya da bağ doku hastalığı
Postdizanterik reaktif artrit
Kriptojenik siroz
Kronik otoimmun hepatit
Sarkoidoz
Tifo – karın ağrısı, diare
Diare, dehidratasyon, anoreksi, abdominal kolik
Sarılık, karın ağrısı, kusma – viral ya da alkolik hepatit ve kronk rekürran pankreatit
Melankoli
Depresyon, sosyal izolasyon
Uzun süren baş ağrıları
Parmağında ve çenesinde abse, ateş (1804)
Mental ve fiziksel rahatsızlık, sarılık, pyoderma, rekürran burun kanaması, hemoptizi (1825) –
karaciğer yetmezliği ve pnömoni
Finalde : kardiyopulmoner, hepatik ve renal yetmezlik.
Otopside – karaciğer sirozu, portal hipertansiyon, splenomegali, kronik karaciğer hastalığı,
kronik pankreatit, enflamatuvar barsak hastalığı.
Son dönem hastalığı sırasında olasılıkla diabetes mellitus da ortaya çıkmıştır.
Klinik ve postmortem bulgular renal papiller nekroz ve karaciğer sirozuna işaret etmektedir.
42
ESERLERİ
Op. 1 : 3 Piano Trios (E-flat Major, G Major, c Minor)
Op. 2 : 3 Piano Sonatas No.1-3 (f Minor, A Major, C Major)
Op. 3 : String Trio (E-flat Major)
Op. 4 : String Quintet (E-flat Major)
Op. 5 : 2 Sonatas for Piano and Violoncello (F Major, g Minor)
Op. 6 : Sonata for Piano, 4 Hands (D Major)
Op. 7 : Piano Sonata No.4 (E-flat Major)
Op. 8 : Serenade for String Trio (D Major)
Op. 9 : 3 String Trios (g Major, D Major, c Minor)
Op. 10 : 3 Piano Sonatas No.5-7 (c Minor, F Major, D Major)
Op. 11 : Clarinet Trio (B-flat Major)
Op. 12 : 3 Violin Sonatas No.1-3 (D Major, A Major, E-flat Major)
Op. 13 : Piano Sonata No.8 (c Minor) ("Pathétique")
Op. 14 : 2 Piano Sonatas No.9-10 (E Major, G Major)
Op. 15 : Piano Concerto No.1 (C Major)
Op. 16 : Quintet for Winds and Piano (E-flat Major)
Op. 17 : Horn Sonata (F Major)
Op. 18 : 6 String Quartets (F Major, G Major, D Major, c Minor, A Major, B-flat Major)
Op. 19 : Piano Concerto No.2 (B-flat Major)
Op. 20 : Septet (E-flat Major)
Op. 21 : Symphony No.1 (C Major)
Op. 22 : Piano Sonata No.11 (B-flat Major)
Op. 23 : Violin Sonata No.4 (a Minor)
Op. 24 : Violin Sonata No.5 (F Major) ("Spring")
Op. 25 : Serenade for Flute, Violin, Viola (D Major)
Op. 26 : Piano Sonata No.12 (A-flat Major)
Op. 27 : 2 Piano Sonatas
No.13 (E-flat Major) ("Sonata quasi una fantasia")
No.14 (c-sharp Minor) ("Moonlight")
Op. 28 : Piano Sonata No.15 (D Major) ("Pastorale")
Op. 29 : String Quintet (C Major)
Op. 30 : 3 Violin Sonatas No.6-8 (A Major, c Minor, G Major)
Op. 31 : 3 Piano Sonatas No.16-18 (G Major, d Minor, E-flat Major)
Op. 32 : Song ("An die Hoffnung")
Op. 33 : 7 Bagatelles for Piano
(E-flat Major, C Major, F Major, A Major, C Major, D major, A-flat Major)
Op. 34 : Variations for Piano (F Major)
Op. 35 : Variations for Piano (E-flat Major) ("Eroica")
Op. 36 : Symphony No.2 (D Major)
Op. 37 : Piano Concerto No.3 (c Minor)
Op. 38 : Piano Trio (arrangement of Op. 20) (E-flat Major)
Op. 39 : 2 Preludes for Piano (C Major, C Major)
Op. 40 : Romance for Violin and Orchestra (G Major)
Op. 41 : Serenade for Flute and Piano (arrangement of Op. 25) (D Major)
Op. 42 : Notturno for Piano and Viola (arrangement of Op. 8) (D Major)
Op. 43 : Ballet ("The Creatures of Prometheus")
Op. 44 : Variations for Piano Trio (E-flat Major)
Op. 45 : 3 Marches for Piano, 4 Hands (C Major, E-flat Major, D Major)
Op. 46 : Song ("Adelaide")
Op. 47 : Violin Sonata No.9 (a Minor) ("Kreutzer")
Op. 48 : 6 Songs (after Gellert)
Op. 49 : 2 Piano Sonatas No.19-20 (g Minor, G Major)
Op. 50 : Romance for Violin and Orchestra (F Major)
Op. 51 : 2 Rondos for Piano (C Major, D Major)
Op. 52 : 8 Songs
Op. 53 : Piano Sonata No.21 (C Major) ("Waldstein")
Op. 54 : Piano Sonata No.22 (F Major)
Op. 55 : Symphony No.3 (E-flat Major) ("Eroica")
Op. 56 : Triple Concerto for Piano, Violin and Cello (C Major)
Op. 57 : Piano Sonata No.23 (f Minor) ("Appassionata")
Op. 58 : Piano Concerto No.4 (G Major)
Op. 59 : 3 String Quartets (F Major, e Minor, C Major) ("Razumovsky")
Op. 60 : Symphony No.4 (B-flat Major)
Op. 61 : Violin Concerto (D Major)
Op. 62 : Overture (c Minor) ("Coriolan")
Op. 63 : Piano Trio (arrangement of Op. 4) (E-flat Major)
Op. 64 : Sonata for Piano and Violoncello (arrangement of Op. 3) (E-flat Major)
Op. 65 : Aria ("Ah! perfido")
Op. 66 : Variations for Piano and Violoncello (F Major)
(over "Ein Mädchen oder Weibchen" from Mozart's "Magic Flute")
Op. 67 : Symphony No.5 (c Minor)
Op. 68 : Symphony No.6 (F Major) ("Pastorale")
Op. 69 : Sonata for Piano and Violoncello (A Major)
Op. 70 : 2 Piano Trios (D Major "Geistertrio", E-flat Major)
Op. 71 : Wind Sextet (E-flat Major)
Op. 72 : Fidelio
Op. 73 : Piano Concerto No.5 (E-flat Major) ("Emperor")
Op. 74 : String Quartet (E-flat Major) ("Harp")
Op. 75 : 6 Songs
Op. 76 : Variations for Piano (D Major)
Op. 77 : Fantasia for Piano (g Minor)
Op. 78 : Piano Sonata No.24 (F-sharp Major)
Op. 79 : Piano Sonata No.25 (G Major)
Op. 80 : Fantasia for Soli, Choir, Piano and Orchestra ("Choral Fantasy")
Op. 81a : Piano Sonata No.26 (E-flat Major) ("Les Adieux")
Op. 81b : Sextet for Strings and Horns (E-flat Major)
Op. 82 : 4 Ariettas and a Duet
Op. 83 : 3 Songs (after Goethe)
Op. 84 : Incidental Music to "Egmont"
Op. 85 : Oratorio ("The Mount of Olives")
Op. 86 : Mass (C Major)
Op. 87 : Trio for 2 Oboes and English Horn (C Major)
Op. 88 : Song ("Das Glück der Freundschaft")
Op. 89 : Polonaise for Piano (C Major)
Op. 90 : Piano Sonata No.27 (e Minor)
Op. 91 : "Wellington's Sieg" ("Battle Symphony")
43
Op. 92 : Symphony No.7 (A major)
Op. 93 : Symphony No.8 (F Major)
Op. 94 : Song ("An die Hoffnung")
Op. 95 : String Quartet (f Minor) ("Serioso")
Op. 96 : Violin Sonata No.10 (G Major)
Op. 97 : Piano Trio (B-flat Major) ("Archduke")
Op. 98 : Song Cycle ("An die ferne Geliebte")
Op. 99 : Song ("Der Mann von Wort")
Op. 100 : Song ("Merkenstein")
Op. 101 : Piano Sonata No.28 (A Major)
Op. 102 : 2 Sonatas for Piano and Violoncello (C Major, D Major)
Op. 103 : Wind Octet (E-flat Major)
Op. 104 : String Quintet (arrangement of Op. 1/no.3) (c Minor)
Op. 105 : 6 Variation Cycles for Flute and Piano
Op. 106 : Piano Sonata No.29 (B-flat Major) ("Hammerklavier")
Op. 107 : 10 Variation Cycles for Flute and Piano
Op. 108 : 25 Scottish Folksong Arrangements
Op. 109 : Piano Sonata No.30 (E Major)
Op. 110 : Piano Sonata No.31 (A-flat Major)
Op. 111 : Piano Sonata No.32 (c Minor)
Op. 112 : "Meeresstille und glückliche Fahrt"
Op. 113 : "Die Ruinen von Athen"
Op. 114 : Choir for "Die Weihe des Hauses"
Op. 115 : Overture ("Namensfeier")
Op. 116 : Terzet ("Tremata, empi, tremata")
Op. 117 : "König Stephan"
Op. 118 : "Elegischer Gesang"
Op. 119 : 11 Bagatelles for Piano
Op. 120 : 33 Variations for Piano ("Diabelli")
Op. 121a : Variations for Piano Trio (G Major)
Op. 121b : "Opferlied"
Op. 122 : "Bundeslied"
Op. 123 : Mass (D Major) ("Missa Solemnis")
Op. 124 : Overture (C Major) ("Die Weihe des Hauses")
Op. 125 : Symphony No.9 (d Minor)
Op. 126 : 6 Bagatelles for Piano
Op. 127 : String Quartet (E-flat Major)
Op. 128 : Song ("Der Kuss")
Op. 129 : Rondo a capriccio for Piano (G Major) ("Rage over a lost Penny")
Op. 130 : String Quartet (B-flat Major)
Op. 131 : String Quartet (c-sharp Minor)
Op. 132 : String Quartet (a Minor)
Op. 133 : "Grosse Fuge" for String Quartet (B-flat Major)
Op. 134 : "Grosse Fuge" for Piano, 4 Hands (arrangement of Op. 133)
Op. 135 : String Quartet (F Major)
Op. 136 : Cantata ("Der glorreiche Augenblick")
Op. 137 : Fugue for String Quintet (D Major)
Op. 138 : Overture (C Major) ("Leonore No.1"*)
44
Noli FS. Eroika. Ludwig Van Beethoven’in
Fırtınalı Yaşamı.Belge Yayınları, Kasım
1997, İstanbul.
Kazım Çapacı
45