~- SELÇUK ÜNiVERSiTESi .- "" . - .. . . ILAH lY AT FA KUL TESI
DERGi·Si
Yıl : 1994· Sayı : 5
OSMANLI tMPARATORLUGUNDA DERVIŞ TARiKATLARININ . SOSYOLOJiK V·E E GiTSEL ROLLERi (*) _
Yazan: HANS JOACHiM KISSLING (1)
Ceviren: Yrd. Doç. Dr. Bünyamln SOLMAZ (2)
Bu .maka-lenin başlığında -ifade edildiği ocıdan, Osmanlı imparotorlu~ ğundo Dervjş taril<atları konusunda-ki bir · a-raştırma, derviş hareketinin genel problem'leri üzerinde calışan her ilim adamını-n karşılaştığı duruma bağlı, büyük bir güçiÜ'kle ·karşı,kışacak-tır. Escsen biz, bu .özel "erkek top~ lulukları" hakında çok oz şey biliyoruz. Teşkilatianmış m·istisi·zm olarak derviş torikatlorı kavramındon doğan fi-kirler, ·bu kuruml(:ırı aydınlatma id~ ctiosındo bulunomazlar ve hatta, tek bir ta·rikatın oynadığı rol konusunda·ki malumata çok az .kotkıdo bulunacok·lardır. Şimdi •. tek bir tarikatın, yani Halvetiliği·n 'tarihi üzeı;~nde ·konuşobilmeyi ümit etmeme rağmen, benim incelemelerimin sonuclan, derviş tarikatlarının sosyolojik ve eğ·itsel rollerı olon şimdi'ki ıkonumuzu doğrudan doğruya geliştiremeyecektir, Sor.ih, açık kdynok·lo-r ve temel materya'ller aramak, •kesin olmadığı gibi, zor bir
· teşebbüs de ola'bl.Jir. Maomafih, eldeki• mevcut kaynaklarımızdan çıkor<ibUdiOlmlz ıküçük şeyleri, "IOin Sosyolojisi" ·kat.egorilerlnin iclnde bütünle~ me ve ·ond,on sonuclar çı.karma teşebbüsü, tomamı·yla başarısız da olmayabilir.
Derv.iş tari·katlannın . "erkek toplulukları" diye ·isimlendirilen bütüne ait oldukları gayet jyi bilinme_ktedir. Değişi•k amaçlı ve farklı biçimlerde
· olsalar da, dünyonı-n her tarcthnda ·bulunurlar. Onların önemi yeterince. vurgu'lcmaınomı~r. Şunu ·beHrtmeliyim •ki: onlar, en azından Doğuda, bütün devletledn, hatta büyü'k lmpar<rtor·lukloınn çekirdekleri idiler. Bu yüz~ den on·la.r, devletleri-n meiişeinin aile olduğu teori-sl·ni tamamen yıkmasa do, sımrtonc:hrobilen bir fenomen-i temsil ederler. ıBu "erkek top·lulu~ları"nın ortoya erkışiarı konusunda temel faktörün ,ne olduğu meselesini- tar'tışma.k, ~Izim !konumuz 'açısından ·co'k önemli deği·idi·r . Kor;l Schurz'un yt:ış
(•) H. J . Klssllng, "The Role of the Dervish Orders in the Ottoman Empire", Tlre American Antropologist, Studies in Islamic Cultural History, Edited by G. E. Von Grunebaum, c. 56, n. 2, part 2. April ~ 1954.
(l) Münih üniversitesi İslAm Şarkiyatı ve Türkoloji Tarih ve Kültürü Bölümtı ö~retim üyelerinden olan Mr. Kissling, meşhur Türkologlardandır.
<2> Selçuk Üniversitesi tlahiyat Fakültesi ö~retim Üyes).
336 H~nS Joachlnı Kissllng - Yrd. Doç. Dr. Büızyamdn SOLMAZ
gruplarının teşkilati'Cinması ·konusundakt teorilerine mi meyledHmeıı, yoksa, bence ·biraz abartılmış olan. Hons Blüher'ln ponseksüel ('büsbütün cinsiyetle alakolı, herşeyi cinsel ·acıdon gören) yorumuyla· mı uyuşmo·Jı
meselesinde korar vermek, her blUm odamı·nın şahsi bir görevidir. Bu mokalenin ceroevesi içerisinde, derviş torl·ko-tlorının, bu "er·kek toplul·uklo·rı"mn bütün özel·liklerlne sahip olduklannı lsbot etmeye 'lüzum görmüyor·um. o özell-ikleri teker te·ker soymak .kôfidir: Temel prensip, Şeyh'e ıkayıtsız şartsız ıitaot. Özel tobir·iyle iıfode OOild·lği gibi, derviş, ÜS't'Odının elinde, "gassôlln elindeki meyylt" gibi olma-lıdır. Şeyhten tortkata· yeni giıren ~daya doğru ·inen katı bir hiyerarştyle güçlü btr teşkUat. Sert kurallar. Ay·in biclmleri, meselô üyeliğe giriş ôyini vs. Deneme ve tahammül ôyinleri, meselö sık tekrarklnan ve sık vukQ bulan -riyazet (imtinö, sakınma) denemeleri. Ve son olara-k, her 'bir porcasının ayrı btr anlamı olon ortak ·(tak tip) kıyofet. Diğer "erkek topluluk·IQrı"na benzernkleri 'konusunda daha başka şeyl.er de rahatlıkla ırlave edilebilir ve ıbuntor, dervış tari·kotlonnın, bu tipin hokik~ numuneleri olduklonnm ooha bellrgin d&lillerl olurlar.
Ayrıca biz, şimdilik halledllmesi hemen hemen imkônsız olan, derviş tarikatlarının menşei . konusundaki zor problemi bir kenara bırakabiliriz.
Amacimız ·uğruna, biz onları olduklan gibi· kabul etmek zorundayız. Onia-rtn sosyolojtk mevkllef1inl• tesbit -etmek icin, Osmanlı imparatorluğu içinde gösterildiği gibi, ·islamın tüm sistemi içerisindeki y~r·lerini de tetki·k etmek zorundoyız. Bir ·husus peşlnen ·belirtilebHlr: Sünni ısıarn nazannda·, hiçbir derviş tarika-tı -sünni değildi. Ve bu hakikotten. onların sosyolojik mevki·le~i
konusunda .jl.k qneml-i sonuçlar zorunlu olarak ortaya cıkar .Şia veya doha ziyade 'belli sebeplerle Ali y<:ınlısı olma·kl<ı suclanan·ıar, derviş tarikat~a
rının, Ehii SünneHn islôm onkıyışına zıt olduklannı isıbat için güçbela tek ve ·kesin sebep olarak gösterilebilmiştir. Derviş kırikotiarı ·Icindeki Ali :kültü. özetU-kle onun , (Aii'n~n) ilôhlaştırılmasında veya belki de, Peygamberinkine zarar veren •bir tarzda, All'ye saygıda· zirveye varan aşırı (müfr:it) durumlar sebebiyle, E:hli Sünnet zihniyetl·nln rohammül ederneyeceği blr dereceye çıkarılmıştı. Diğer taraftan, Ali kü'ltünün muayyen ·bır bölümünün, aynı zamoOO.o Ehll Sünnet dairesi ·ictnde bu•und·uğu ve bu yüzden, Ono saygıda aşırı gitme durumunun, husumetin ilk ve temel sebebi· olama-yacağı da unutulmamalıdır. Derviş tarikatıarına h-usumetin sebepleri, cok daha derin·lerde olmalı. Hacı :Halife tarafınd<ın, kitabı "Mizônü'I.-Hok .A ·ihtiyllrl'·l-Ehok"tct anlatıldığı grbi, 17. ıyüzyikfo ıEhN Sünnet .lslômınrn temsilcileriyle .Holvetiye ·a·ro~mdaki büyük mücadele, bu probleme tipik bir tarzda ışık tutl'll<rktodır. Fokot ·Önce, diğ-er bir ·nokta 'beHrtilmelidi·r: Derviş tar~katları, tosavvufun (SOfiliğin) teşkilötl9nmış blır şekli olara:k adlandırrlmıı{lardır. Ve sOfill-k .tJe Şianm, lmoma bağlılığı orasındaki psi·kolojlk Hiş'ki gösterilmiştir. ·Bu, •kesintl'kle doğrulonmıştır; fa·kat 1bu açıkılama, oldukça
Osmanh İmpa.I'aıtorlu~unda Derv:J.ş TarlkatJl.aırının &ısyolojlk. .. 337
· müphemd-tr. Çünkü, bizzat "ŞIII'ik" teriminin kendisi müphemcHr ve ,Jropalıdır. Son tahlilde Şio kavmmı tamamen otumsuzdu. Cürrkü o, diğer genel özelUklerı o kadar dlkıkat oekmezken, en önemli genel özeUikleri- sOnnete muhalefet olon ceşit ceşit eğilimleri, a·kımları •kaıpsar. Temel fi.krl, sadece bir ·tnkor ve bir "zıklık''tan başka bi·r şey olmayan bir hareketi, bu özeiHğlyle, blri~k arzeden 'bir 1:eŞekkü'l veya hareket olar<ık mütalaa etmek cok zordur. Çünkü o, müsbet bir f-ikre ~ahip değildir. O (Şia), teşkilotlanmaya
ve sistemleşmeye başlar •başlamaz, farklı mezheplere ayrılmış olmalı veya • eğer şöyle söylememe müsaade edilirse - en azından, bizzat kendisi· ne alt yeni· rbir ·inanç sistemi (Catholicity) veya müstokil -bir sünnitık yarat·m~ya baş-lamış olmalı. Fakat, sOfizm (tasavvuf) ile birleşme, tam bu nok· tada bir· lbuhran seqebi olabilirdi. Çünkü sOfizm (tasavvuf), 'ken<:llsrnln, ·rasyonel düşünceler icarisinde doğan ·bir sistem içerisine sıkıştırıtmasına müsaade etmez. Her nevi mistisizmin ·kendi ait olduğu sünniliğe korşı - şimdiye ·kadar ve şimdiki durumda da mevcut olduğu gibt- tezadı, herhangi bir monotelzm .enteııe·ktüel bir düşüncenin sonucu iken, mistlsizmln da·ima pa·nteistik 'bütünlük düşüncesi üzeri-ne -kurulmuş olduğu gerçeğin-.
de yatar. Monoteizm veya herhangi bir teizm, mokul bir sebep veya herkesin ·kabul edeceği "ex minore ad maius" bir sonuc elde edebilmek fcln yapılan bir araştırmanın ·netıcelerı olduğu halde, benimsenen bütün ft·klr-Jer, mtstısızmln :kendi f,lkirlerlne dayanır. , ·
Din Sosyolojisi acısından bunlar, 'benimsenen bütün ponteizmln bazen, çocu~lukton Itibaren yavaş ya.vaş aşılonan bir teizm tarafından boyanmış (rengi değişti ri"lmiş) olabileceği gerçeğiyle .veya panteizmin, teizme ait ter-minolojiyi ·kullanabileceği -çünkü panteistlk tecrübe başka türlü tasvir edilemez- gerçeğiyle değ iştirilemeyen te'lifi ga.yri kôbil (uz!aştırıla
maz) farklı·hklardır. Bir misal vermeme müsa-ade ed·iniz: Yıldızların ma:nza·rasıyla büyülanmiş bir mistik, şüphesizki panteisti·k duygularlo doludur. Bununla beraber o, müşflk bir .SO'ba'nı-n, yukanda ~·kamet etmesi gerektiğini haykırocoktır. Veya bizim konumuz üzerinde bir misôl: Sağlam bir şekilde sünni olan ·bir müs'lüman, oralarını ·itinalı bir şekilde ayırır·ken: müs•üman derviş, panteizme ait "Hak" teriminin, Ehll Sünnete ait olan "AHah" terimiyle ·korışmostna oldırmaz. Monoteizmde mistik bir birirk "fena" (Un1o mystica) düşüncesine r-astlanmaz. Cünkü monoteistik tanrı, yoratıklarının dışındadır yani· onlara benzemez. Üstelik, bir birli·k (vahdet), oncak mahlyetçe eşit olan şeyler arasında mümkündür; · farklı şeyler arasındo değil! !Hotta Gazôli ve Kuşeyri'ni n, tasavvufun (sOfiliğ~n) temelde monoteist (tek tanrıcı) olduğunu "beyan ederek, tasawufu (sO'fillği) EhH Sünnete sevimli gösterme girişimi bile, bizim lfademizi geçersiz kılamaz. Mono~eistik bir eği:Ji.m yüzünden panteistik duygunun ga.yri şuOri olarak gözden soklanışı, mistisiz_mln (tasavvuf, sOfill-k) her blçlmind~ gözlenebilir.
(F. : 22)
338 Haos Joachim Kissling - Yrd. Doç. Dr. Bünwamıı.n SOLMAZ
lslôm ·Ehli Sünneti, derviş tarikatlannın az veya çok farklı panteızmlni ve onun sonuçlarını , herhalde ancak sağduyusu bozulmuş 'bir gözle ba·karok 'kabul edebilirdi. Al&min ruhu (Allah) ·ııe birleşme düşüncesi (fenôl ve bu -amaca tılaşmay.a yöneltk den~meler (vecd hali meydana getirmek vs.). Ehli Sünnetin :hücumlorı ·icin temel ·hedeflerdir. Bunun·ıa bera-ber böylesi hücumlar, tartkatları asla öldürecek derecede yaraloyamıyorlardı. Şüphesiz ;}çi bu durum, derviş ta-r,i·katla.rının inanan ki·tleler üzerindeki cok muazzam ·nütazu sebebiyleydi.
Bu gücü, bu inanan kitlelerin yani hal,kın , dervişlerin dini ayrıltkcrlığını Enı.t Sünnet temsilcilerinin ·inanolcmna 'tercih ettl·klerini farzederek acrk·ıamak (Ifade etmek), bir hata olurdu. Ne sokakt<ıki adam v~ ne de kitleter, böyle guzel ayırımtan yapmaya muktedir deği l lerdir. Gercek sebep'ler cok daha gizlidir. üstünlük sağlayon ve ·yayılan bir din', mağlup olmuş inanolon yeryüzünden bir gecede silip süpürmez. Aksine orada, birbl·rinden follklı düşünceleri uzlaştırıcı şuursuz ·bi·r süreç ortoya cıkar. özelll'kle halk arasında!Ql eskt düşünceler, halkın yeni sünni din içerisindeki hayatları ancak yüzeysel 'bir u~! aşma ·He devam eder.ken, yeni ol-cim ler içerisinde yaşamoya devam ederler. Eski düşünceler, yeni sistem içerisinde, güçlükle veya ancak gönülsüz·lükle tamamen ·teslim olınabiHrler. Mesela Azizler kültünün temelde islôma yabancı olduğ·u bilinen bir gerçektir. Hat· ta o, dinen ·kabul edilen inanciara aykırı olan düşüneeye çok yakındır; daha sert bir dille ifode etmek gere·kirse, o blr şirktir "politeizm." Bununla beraber, islam ö~cesi dqnemlerde, özelli:kle Osmanlı imparatorluğu toprakları ·Içinde, eski azizler ·kültü her nerede neşvü oemô 'bulduysa, o (eski ozizler kül tü)' ört hukuku "Ört" yoluy•a islôm iç( nde bile :kök tutmuştur. EhH Sünnet noktai nazarındon vel11er (azi~ler), 'kökleşmiş ôdetler ·karşı- · sındo, Ehli Sünnet islômının şartlı tesliml·yetlni ·kamufle etmeye hizmet etmiş gözle görülebilir yüzeyse·ı bir uzlaştırıcı ve sadece omcıdırlar. Derviş
ler lcln, bunlar büyük problemler deği!dHer . Çünkü mistisizm ('tasowuf) temelde pantelsti'ktir. O en farklı cinsten "Unsurları, hotta en göze . çarpıcı zıtirkleri ~l'le i·oinde barındımbHir. Bu durum, derv.iş tarikatlarını, Ehll Sünnet islômına göre oldukca şüpheli (lhtilaf.Jı) olan fikirlere oçı.k bir soho yapmıştır. Veliler kültü herhalde en göze çarpan misôldlr. Dervlşlerin bu 'kültü tercih ettiklerini biliyoruz. Sadece 'OZizlere oit esk~ mezar1orın, der~ vişlerin mezarları olduk·ları l·lôn edllmekl.e kolı·nmadı; fakat oynı zamaonda dervişler, Hıristiyan ve hatta daha eski zoma·nlardan k'Oimış azizierin hayatına dair anlatılan hikayelerdekilerin, . kendi meşhur şeyhleri olduğunu -bile kabul etmek istediler. Dervişlerln diğer ôdetıerl 'Icin de, böyle davrandı~ar. Meselô Zlkr'ln bircak biçimleri, ortoya çı.kiıklan mkeye göre, bir tamftan antik kültierin dansiann ı, · di~er taraftan do, · Şaman.izme ait dini ayi·n ve büyülerı hatırlatır. Dervlşler, yerli kitlelerin ôşina olduk·ları duyguIcra dokunurlar. Sıkıntıları Içerisinde bir valiye dua · eden veya veli gib}
· Osmanlı İmparatorlugunda Derv1ş TarikatıLa-rının Sosyolojiık. .. 339
birisinin ·yardımını isteyen alelôde bir adam, • islôm, yaşamakta olan .kimseler·in de veli olabileceğini kabul eder· veliniri, kendisi ile Allah arasındo bir arocı mı, yoksa ·bağımsız bir güc mü old·uğunu zor anlar. ikl.nclsl (yani onun bağımsız bir güç olduğuna inanması) daha da muhtemeldir. Sade bir ·insan, ·veli sayesinde keoerden, üzüntüden kurtuluşu 'bekler. O kişinin nazarında, bir·inci plônda ıkutsallık sıfatının önemli olduğu, "Govur" diye islmlendirilmeye asl·a tahammül edemeyen müslümanların (bile), s~k sı·k anla·tıldığı gibi, Hıristiyan keşişlerinden ·yardım isternekten asla tereddüt ~tmemeleri gerçeğiyle isbat olunuyor. Ben bizzat Banyoluka (Bosna)'da, dindar müslümanların ôcil bir durumda "Trapplst Monastery of the Star of Mary (•) •keşişlerinden sık sık ve gönüllü olarak yardım istedl·kle· ıı~nl niüşahede ettim. Sade halkın düşüncesine göre, "Molla"·lar ve Eh11 Sünnet din adamlarının geri kalanları, derviş tartkatlarıyla rekabet edemezler ve mukayesed~ .ikinci sırayı alırlar. Soyut doğmalarıyla müslüman din <Jdamları sınıfı, kitlelerin, alelôde i nsanların problemlerinden cok cok uza•ktır·lar. Özeltikle islômın Ehli Sünnet sisteminde ruhbenlık (seelsorge, popozlık, din ·odamlığı) düşüncesi bu lunmadığından, müslüman din adamları, kitlelerin wh'lorı üzerıinde güçlü bir şahsi tesir uyondırama·yaCO'k ·kodar okademlk düşüncelidirler. Sokaktaki adam, 'Ehli Sünnet lsiômıyla onlaşmozhkl·orın (fikri mücadelelerin, ihtiolofların) ibilgisinden mahrum del}tldl. Çünkü Ehli Sünnetin hücumları, özel ôdetlere, azizler (erenler, veJ.IIer) ·kültüne vs.ye, yani halktn ·nazarında dervişlere kutsallık iti'bannı sağlayan
tüm unsurlara .karşı yöneltilmişti. Genellikle bu yüzden bir kişi, derviş tarlkatlarının, meşhur rasyonalizm! yüzünden kitleleri·n z·lhnlne teklif edecek pek az şeye sahip olan Ehti Sünnet lslômına zıt düşen, eski dini düşüncelerden tevcı-rüs edilmiş ıı·kel ve daha aşağı derecede bir "halk d'ini"ni temsil ettiğ i ni iddia edebilir. Din Sosyolojisi terimleriyle ,ifade edilirse, dervişHk, ·kendisine ,karşı kendi ehli sünnet dininin muhalefetinin çok kesin olduğu, teşkilatianmış islômi bir Vorhof dlniydl (Vorhof rellglon) (*•). Çünkü Ehli Sünnet dini, - lemanin mümkün olmasına rağmen - kendi Vorhof dintnin dini düşüncelerinin bütününü ancak istemeyerek kabul etmiştir.
Bu durumların pratik etkisi, muhtelif biçimlerde tezahür ediyordu. Tek tek ·tarikatlarla •Ehll Sünnet arasında, ·kesinlikl·e çeşitli derecelerde
<•> Bir Katolik manastırı. (Çeviren ) ~··) Vorhof : Bahçe, avlu, dehllz, an tre. Bu sebeple "Vorhof rellg1on"ın . sözlük
manası "Avlu Dini"dir. Bu kavramı "alt-din" şeklinde de çevirmeınJz ve anlamamız mümkündür. Burada Ehli Sünnet eve, Derviş Tarikatları da bahçe veya avluya benzetiliyor. Bu yüzden Derviş Tarik.atlarının, avlu evin dışında oldu~u için E h ll Sünnetin dışmda; fakat avlu evi çevreledi~l ve eve ulaşmak için buradan geçilmesi gerekti~! ve eve çok yakın, evin genel sınırları- içinde düşünüldU~ü içln de İslamın genel sınırları içinde bulundukIarı vurgulanmaktadır. (Çeviren)
340 Hans Joaohim Kissling - Yrd. Doç. Dr. Bünryamıln SOLMAZ
zıtlrk·lor vardı. Nisbeten yumuşak başlı olon Kôdirtıi·k'ten Bektaşi tarikatına ve onun manevi ·kardeşlerine kadar uzanan bir sert, sert bir biçimde dalôletle itharn edilmiştir. 'Bilhassa .Sekt.ôşi tarl katı, en kesin bir biçlmdt bu vorhof özelliği temsil etmekle kalmamış; - meselô birçok· :kere Hır.istiyanlığın etkisinde kalma özeil·ikleri içinde - fa'kat en etkili bir biclmde ona (Vorhof dini özelll~ine) göre de hareket etmiştir. Ben, .BektôşHer.ın , Yenleeri Ocakları He onun hıristiyan devşlrmelerine ordu vôizi olarak oynad~kları rolden ziyade; tamamen sünnileştirme teşebbüsüne uzun süre ve ·büyük bir başarıyla mukavemet eden ve günümüze kadar Bektôşiliğin .kalesi olarak kalan, Osmanlı imparator·luğunun ·eyaletlerinden birisi olan Amavutlu.kta, en büyük hükme sahip oluşl.arını önemli görüyorum. pervişler·in, bir taraftan islôm misyonerleri olarak, diğer taraftan da sürekıv olarak tahrip edici bir unsur olarok oynadıkları- ikiH· rol, en iyi şekilde, bu, teşkilatıanmış Vorhof dini özelfi~iyle acıktanabHir. Galip grupların dini düşüncelerini =koiCJ<yca ,ka·bul etme eğilimi, tari·katları, yenı ıihtidô etmişler ve edecek olanfor icin daha côzip hale getirdiği gibi, yabancı düşünceler
için daha müsamahakôr bir hale de getirmekte idi. Diğer 'tarafta.n on-lar, böylesi "erkek toplulukları"nın çoğu kez yaptıklan gibi, totaliter teokratlk ·sünni !bir devlette, devamlı rahatsız eqici bir unsur olarak kalmışlardır. Fakot bununlaı beraber, teşkilotlarının "proleter" özelliği diyebileceğimiz diğer ·bir ıunsur, kitleler acısından der·viş tari·katlarının cô~ibestne 'katkıda bulunmuştur. Şüphesiz bu acıdan da, tarirkotlar arasında olduğu gibi, tek
. tek tari-kotlar 'içinde 'bile derece farkları vardır. Şüphesiz ·ki, üyeler4 orasında hic eğiti'lmemiş ve ümmi ha·lkla, yüksek derecede eğitim görmüş kişiler yanyonc bulunuyordu. Fakot, nüfuzlu şey.hler:in bile ümmi oldukları rivayet edilir ki·, eğitimden bağımsız böyle bir kişisel k·utsiyet a·ıameti, halk nazarındo eğitimden daha değerliydi. Diğer ta-r-aftan dervişterin gönü1·1ü yoksulluk ideaH, aşırı derecede fakir olan ha~k kitlelerı üzer~nde derın bir etki yapıyor olmalıdır. Bir Şeyhin hizmetçili·k kablllnden basit ·bir Işi üze~ ·r:lne alması, özel bir övgü meseıesi'dir. Tarikatiann yüksek ·seviyede e~itim görmüş üyerer.i, çoğunlukla eğitim sıfatlarından ayrılışı gösterir bir blcimde, yoksulluk iclne düşüşlerını dışanya sergilemek suretiyle vurgulamaya cok önem vermişlerdir. Bu yüzden, yüksek :itibar sahibi· b~rcok aumın; bi·r derviş tari·katına girişte -kitaplarını ottıklorı .riva'yet edilir. Dervişlerin, şan-şereflerden ve şahsi mükôfôtlardan ·imtinôlon ve son olarak fokat aynı derecede ehemmiyetli, yüksek mevk·i sahibi şahstyetlere Karşı, dtkkat cekme amacındaki istlhfaf gösteriıleri, '11k ıplanda- ·kltleler:in sosyolist ve eşitnkcl temayüllerinin daima hoşuno gitmiştir. Bütün bunlaıro, ta~ rlkatların ya-ygın hayırsever faaliyetler~ de •ilôve -edilebilir. Din'lerJ· konusunda hiçbir sorunun soruımadığı yerler olan t&kkelerin mutfaklarında yoksulların ve yolcuların ıbedava doy.urulmaları, etkileyici<;fi.r. Ki bu do, aşağı yukarı bilôistisnô, a'lelôde haJ·k sayıtmayan önemli .kişilertn dindar
Os~t İmpara.torkı~unda· Derviş TaTikat1arının Sosyoloji!k .. . · 341 '
vaiofkırı sayesinde .mümkün oluyordu. Sokakt-aki adom, ·kendisinin dervişler tarafından gözetildiğtnl ve herhangi bir ôcil Ih-tiyac durumunda on·la·rın yonında yardım ve sığınak bulacağını düşünür. Bütün bunlar, eğitim görmüş birçok derviş şeyhlerinin politl l«ıda bi-le yüksek mavkilere yükseldikleri ve ilimlerinin acıkc-o övüldüğü gerçeğiyle tekzib edi"lecek gibi görünür. Bunu, karşı bir dell·l olarak ·kullanmak, kitlelerin psikoloi lsi-ni yanlış anlama olur. Proleter kitleler, ıster servet s-a'htbi, isterse önemli entellektüel kişller olsun, "daha üst sınıflar"ı tanımazlar. Fa·kat böylesi bir tanımama, sadece kitlelerle dayanışm-a içinde olduk larını ilôn etmeyen kişilere k-arşı yöneliktir. Sınırsız bir şekilde zengin veya tipik b ir "entel'lektüel" olabUmesine rağmen bir ıkişl , sosyalist bir grup tarafı-ndon " lider" olarak Uön ed-Ilir edilmez, o kişi, kabul ediHr ve hatta cok beğenilir. O kişi, "diğerle
·r·lnden" geUnce sert bir şeki lde :karşı ·konulan şeyleri, artık hic bir suçlaw maya maruz kalma·ksızın rahatlıkla yapabil ir. Dervlşler:rn ho·lk üzerindekibu ayrılmaz nüfuzlarının önemli bir sebebi de, on ların, saflarını halkt-on oldıkiarı taze ııoontorla sürek-li olaro-k tekrar doldura-bi'lmelerl gerç8ğJydl. Ei)itlmden yoksunluk, bir tarikota girmek ·icin engel değildi. ic ve dış üye
_ dal·re·ıer:inin ıcerislndeki husus i teşkila·t sistemi, tarikatlara girişi kolay~aştırıyordu. Hatta -kadınların bile, meselô Halveti-ye tarrkatıno, ·kabul ed·il· dikleri öne sürütmektedir. (Halvetiye tartkatındal .Bütün insôni eğiltmlerden mahrumiyat isteği de yoktu. 1Ehli Sünnetin muhalefetine rağmen, kahve, tütün ve maalesef kenevirden yapılan esrar ve afyon konusundaki müsamohonın 'başarısının , alkale karşı mütesôviyen yumuşak huylu ·(müsamahakôr) olan derviş tar~katl-arı sebebiyle olduğunu hatıri'Otmom gerekir. 18. yüzyıla 'kadar, tarikatlar ·vasıtasıyla hanedanlar teşekkül ettirtlmesinden ·kacımldığını belirtme·k enteresondır. il-k zomanlorda, b ir şeyhin ma.f<amının kendi oğlu tarafından mims atındığı durumlar nisbeten enderdi. Ancak d-aha sonra bu iş, oldukca sık vukO buldu. Bircak şeyhln şu veya tbu memte·keti "·yeniden canlondırdığı" -kullanılan t eri m "lhyô"dır- ve bu esnada b inlerce mürit kozondığı haberi, bu yüzden büyük bir müb-olağa değildir. Bunlar, sık -sık bütün bölgeleri dolduran, dıştak i · sempatizanlar d-alras~ydiler.
Bu güolü ,harekete, ne kaba 'kuvvetle ve ne de akademi-k teolojtk bir tortışrnoylo !karşı ·konulobtnrdl. Eh'li Sünnet, Hacı Halife'nin yukonda Işaret
:edilen !k ita-bı "Mizônü'4JHok R ihtiy_ôri'I .:.Ehak"ında bahsetti ği münakaşolı b010n 'tartışmalarda geneJ.H-k:le ·mağiOp edildi. Meselô, dervişler yeni lcklyi (kahveyl) blr oonlandıncı (münebblh) olarak kullan ıyorlar-sa· -ve onu ıcme konusunda toroftorlannb ruhsat ver-ilmişse, meşhur Ebu's-SuOd'un kahve aleyhine sert fetvalar vermesinin ve hatta bütün bir gemının yükÔnü deni-ze dö'ktürmes1nln ne önemi oldu? Şayet dervişler t ekkalerinde sigara ,lçtyor ve enfiye cekiyorlorsa, tütüne karşı en katı polisiye tedbl·r-lerinin ne faydası olurdu? Şayet :kitleler, zl-k-irde hazır bulunmak ve müzik (semô)
342 Hans Joachim K1ssllnıg - Yrd. Doç. Dr. Bü.nıyamin SOLMAZ
dinlemek ııcın te~kelere doluşmuşsa, zikir ve müziğe karşı Ehli Sünnetin ~ônetleri· neye yarordı? Şayet ·Ihtiyaçlar içindeki halk, isteklerinin ihsan edllmes~ne dua etmek için, ·adak olara-k verilen hediyelerle birlikte, azizılerin ve derviş şeyhlerinin türbelerine başvuruyorsa , veliler -kültü aleyhine konuşan eski fuka'hamn sö:tlerlni .a'ktarmanın ne fayd-ası vardı? Bu yüz~ den Ehll SOnnEttin 'ilk zamanlardaki· hiddetli mukavemeti, sırf a-kademik çekişmeler haline dönüşmüş ve zamanımıza kadar da bu tatlotını muhafaza etmiştir. Sade halkın nazarında derviş, saygı değer ·bir adam olmoya devam etmiştir. Şeyhler·le valilerin mezorlorı da hôlô ziyaret edilmektedir. Profesör A. M. Schneider'in daha geçenlerde, valilerin mezarları üzerinde yazı'lar, meselô istanbul 'da Kocomusta.fo Paşa'da Sümbül Baba'nın türbesi üzerinde, bir imtihandon önce öğrencilerin yazdığı, "·bu sene sınıfı geçersam ·i:ki mum dikeceğlm" vs. gibi ocıklı satırlar bulduğunu zlkredebillrim.
Derviş tari•katlarının kitleler üzerindeki gercek güçleri, Osmanlı imparatorluğu tarihinde birçok ·kereler isbat olunmuştur. ·oervişlerin, yü:zoyıl
lar boyuneo sa-yısız ayaklanmalar ve isyanlardaki 'liderlikleri ve kışkırtıcılık rolleri kolayca görülebilmektedir. Osmanlı Imparatorluğunun ekonomik şartları konusunda fazla moiOmatımız olmamasına rağmen, biz onların (derviş tarikatlannın) büyük fefôketferin sebebi olduklarını tdhmin edebilfr·iz. Konumuzia aldkah olorak, dervişlerin aşağı yukarı her yerde (bu felôketlere) k·atılmaları önemlidir. Sebep gayet açıktır: (Çünkü) Ehli Sün· netin, gidlşOtt deOiştirmeye muktedlr olamayan, soyut doğmalorla uğraşmakton başka yapocakları birşey yoktu. Onların (Ehli Sünnetin) oruhen ·kı
sır topraklanndan yeni fikirler üretilmiyordu ve kendi safları arasındon
beşeriyete hayrı dokunan yenı kişiler de cikamıyordu. Bunlar (yeni fikirler ve insanlığa ·hayrı dakunacak yeni kişiler) ancak, Reôyô'nın (*) gizli sempatisini de kazonmış olon dervi ş daireleri içinden cıkabil i rd i. Bizim sadece, aynı zamanda gayri müslim taraftar'ları do mevcut olan meşhur
Badr ad-Di·n 'b. Qôdi Simôvl'nin isyanını ve Imparatorluk ·kuvvetlerinin tomamının harekete gecirilmesinln sırf şu can sıkıcı dervişleri mağiCıp etmeye matuf olduğunu :hatırlatmomız gerekir. Onlar (dervlşler). iki asır doho bir yeraltı hore·keti olarak etki·li olma.yı sürdürdüler. En acımasız yöne· ticllerin bHe, bunlara korşı cok ileri derecede tedbirler almaya cesaret edemediklerini, cün·kü yöneticilerin, taraftar kitlelerinden kor:ktuklarını yeteri kadar görüyoruz. Yolnız, ll. Mehmed (Fatih Sultan Mehmed} gibi çok sert ve güçlü bir şohsiyetin bile, yenice fetholunmuş istanbul'da 'korkunç denecek ·kadar çok sayıda tcıroftarı olon Holveti·ye tartkatının dörtte birinin en büyük liderinden kurtulmaya (başindan -savmaya) cesaret edemediğini, ancak sadece şehri terketmesini tavsiye etme'kle yetindiğ i ni hatır-'
(*) ·Reı\ya : Sultanların gayrı müsllm tebaaları. (Çeviren)
Qsma.Il!lı tmpal"aA:.or1u~undra Derviş Tar1katıla·rının S'osyo1oj1Jk... 343
latmam gerekir. Bu gerçeği ben, Halvetiye üzerindeki çalışmalarım sıra
sında keşfettim. ll. Mehmed'in esrarengiz ölümünde ve Şehzôde Bayezld (ll) tle Şehzôde Cem a·rasındaki iç savaşta· bile, Halvetiye'nin son derece şüphe ·uyandıran bir •rO'lü olmuştur. Bu hususu, daha sonraki çalışmal·arımdo gösterebilmayi ümit ediyorum. Onlar {Halvetilei') ll. Se.fi.m'e mukavemet etmeye cür'et ettiler. Ve şayet, çok daha tehlikel-i bir bozguncu olan meşhur Niyazi'ye ıko·rşı devletin yüreksiz (zayıf) mukavemetini. düşünürsek,· 17. ve 18. yüzyıllarda, dervişler tarafından hol·k üzerinde hôlô kullanılan gücün büyüklüğünü anlayabiliriz.
Sırf ıkendi varlıklorıyla derviş tarikatları, devlet Icin 'hesaplaşılocak güçlü bir faktör idiler. Çünkü onlar, kuvvet kullanmak icin herhangi bir ôni tchri.kin görülmediği dönemlerde bile faa-liyetlerini sürdürmüşlerdir. Devlet, daha sonra açıkça, etkili "dlvide et impara" " böl ve hükmet" metodunu kullanmıştır. MaiOmôtımızın cok sınırlı olmasına roğmen, arosım, bazı tarikatiann diğer tarikattar aleyhine mücadeleye sokulmaya çalışıldığı göriHmektedir. Meselô, BektôşiHk ve onun ordu üzerinde·ki nüfuzu ile denge kurabilmek icin, 1648'de il·k defa icra edilen, sultanın tahta cıkışındaki ihtişamlı kılıç kuşanma töreninde, Mavlevilik tarikatının önceden · planlanmış bir mevkiye yükse ltiliş ine işaret ediyorum. HalvetiHğin, 17. yüzyılın orto•lanna ·kadar, kendini herhangi bir saldırıya maruz ·bırakma
dan, akraba kayırma yol·uyla devlet içinde önemli bir ro·l oynadığını isbat edebllmeyı ümit ediyorum. O dönemin önemli kilit mevkiler·inin Halvetiy~ şeyhlerinin akrabaları veya en azından Halvetiye sempatizanları tarafından işgal edilmiş olması bir tesadüf eseri olamaz. -Meselô, Cemôllzôde süiôlesi, - ki, ben on·ıorın 'kol·lannı d·ik•katlice i ncşled lm - sadece öneml·i yönetim mevkilerinde bulunan insanları değil; fakat oynı zamanda Halvet lye şeyhlerini de yetiştirmiştlr.
Bu yüzden derviş tarikatlarının sosyolojik ·rolü, din açısından, teşkilatianmış Vorhof-dini olması özelliğinden, ve sosyal açıdan .Jse, sosyolist düşüncelerin bir temsilcisi olmasındon teşek·kül etmektedir. Derviş tori· tkatlarının, bu ırallerin farkında olması veya olmoması bu ifodenin geoerliliği·ni değiştlrmez. Eğitimle ·ilgili genellikle geeerli bir ideal mev.cut olma· dığından, arnarın eğitimle ilgili rolleri meselesi daha do karmaşıktır. Ahlô·k ilmı.ne sorarsanız, son tahlilde, bunlar bir ôdet meselesidir ve bu yüzden her yerde değişmeye maruzdur. Bu yüzden ortada sadece, der\r,işlerin en azındon nazariya·tta, Içinde birçok müsbet sonuelara yönelabileceği bir genel ahlô·ki ·kavramlar alanı :kalmaktadır. Dervişlerin esas ·ltibarly.le 'karakteristik diğergôm temayü'lleri, kesinlikle önemli bir ahlôki değer özelliğidir. Bu ahlôki değer, her ınevi şahsi menfaotın terk edilması şekUnde belirtilir. Dervişleri-n .herhangi bir şeye sahip olmaları yasaktır. Fakat sadece hayır iŞ'Ierinde 'kullanılmak şartıyla ellerinde birşeyler bulundurabi·
344 Hans Joach1m K1ssllng - Yrd. Doç. Dr. Bünıyamin SOLMAZ
llr.ler. Bu, nazarlyatta şüpheslzkl yüksek bir ahlôki özelllktir; tokat f!IHyatta hızla kötülüğ~ dönüşebilir. Ve ,nitekim dönüşmüştür de. Çünkü, herhangi bir seıvete sahip olmaya müsaade edilmeyiş prensibiyle, baŞka hiçbir kimsenin· de hiçbir şeye sahip olmasına müsaade edilmemesi prensibi arasında sadece bir a<:tımlık bir mesafe vardır. Ve biz bunu, derviş ta·rlkotlorımn Osmanlı Imparatorluğunun tarihi boyuneo ortay<ı •koymuş oldukları sosya~ devrimci (ihtilalci) temoyüllerin·in sôiklerinden 'birisi olarak saymakta, hoklı görülebillriz. Bu prensiple çok y<ıkındon alô·kalı bir prensip de, fil.llyatta başkalarının da yükselmesine (terakki) engel· olma şeklinde delenere olan ve sonunda onarşiye götüren·, kişisel yükselişin (terakki) terk edilmesi prenslbidir. Anarşiye götüren bir diğer yol do, dervişlerin mistik panteizmt idi. Ki pontelzm (vahdet-i .vücut), her şeyi •kuşa
ton (ôlemşümul) Tanrı'nın anloşılmozlığı ve ·hudutsuzluğu (uçsuz bu:eoksız oluşu) ·k<ırşısında bütün ınsôni f·orklılık·ların silindiğini (ortadan ıkol·k
tığını) kabul etme düşüncesldir. Aıe'min ruhu sayflan Cenobı All<ıtı'lo birleşme (vohdet) hissi içerisinde derviş, belli 'bir dlne bağımlılık hissetmez ve bu yüzden kendi Ehli Sünnetinin altını kazar (ayağını kaydırır) ; O, ıko
nunla.rlo sınırlr (bağımlı) olmayı reddeder ve bu yüzden bir anarşist olur; O, ahlaki 'kanunlara mahkum olmayı da inkor eder ve tom bir nlhillst olur. Derviş tarikatlarının tarihi ıbütün bu safhaları 'bHirler; Onların aralannda küfürler eden, adam öldüren, zorla ırzo tecavüz eden kişiler: vardır. Fakat biz, bu yozlaşmış hareketlerin apiriorlk ıbir •kötülükten değil; müsbet bir idealin zarar verici tarzda <ıbartılmasındon doğduğunu hatırda tutma-k zorundayız. Hemen hemen ·bütün erkek topluluklarının benzer görüntüler ·sergiledikleri de hatırlatılobilir. Hiçbir şeye sahip olma-ma· ve ihtiyaçlannın i<arşılanmasını Allah'a havale etme prensibi, tembellik ve uyuşukluğa sevkeder ki, bu da derviş!, kendi elierin'in emeği ile değil; başkalarının ça'lışmasıyla ve ·kendisine hediyeler takdim eden 'klmselerin cömertlikleri sa• yesinde yaşoyan sosyal 'bir c:ısalak yapar. Kendini paylama (çile, riyazet), biraz değiştk bir pedagoji·k prensiptir. Kırk yaşını geemiş bir ·kimse Icin, ıkandisini yiyecek- iceceklerden neredeyse tamamen uzak tutara·k (perhiz) 40 günlük bir uzlet (tecrit), fevkalôde bir ·ırade ister. Dervişln şeyhe :körükörüne ve sorgusuz-sualsiz ltaotı, cok yüksek ölçüde ·kendine hakim olmanın müsbet kıymeti yanında •. 'kişln·ın kendi iradesini tomomen teslimi ve böylece ahieken olumsuz talepler hususunda btle razı oluş gibi ·korkunç zoroırlan da beraberinde getirir.
Maamaflh, bu .problemler aslında, bir eğitim ıkanus-u olarak derviş! 11gilendirir. Bir eğitici olarak şe.yh, eğer manevi gücünü ahiCika uygun bir 'torzda kuHanırsa, ·kesi·nlikle fevkalôde faydalı bir etki yapO'bilir. Şüphesiz ·Jd böylesi şeyhler mevcuttu. Bununla birlikte başka türlü'leri de vordı. Zeki derviş şeyhleri, zikretmiş olduğumuz şartlardan doğan tehltkelerl erken anladılar . . Ben yine Halveti'fi·kten 'bir örneğe ·işaret edeceğim. iolnde,
Osman!ı 1mpara.toi'1u~unda Derv:iş Tarikatılannın Sbs.yolo•J.Iık... 345
o tarikatm (Ha·lvetilik) meşhur bir şeyhinin, tasai.r.vufa meyletmlş gene bir akrabasına aşağıdaki metinde şöyle tavsiyede bulunmaktadır:
"SOfilerln yolunu izleme! Çün•kü arelannda artık bir tek hakiki olam bile yoktur. Çoğu ıkez tevhid ve llhad'ı birbirinden ayırmak zordur. Bazen biri diğerinden ayrı anlatılamaz. Bu yuzden, ilim ·yolunu tutman sen·ın icin daha ·hoyırlıdır. Fakat sOfiliğe dönmeyi gerçekten arzu ediyorson, Şeriat zemini üzerinde metanetle duran şeyhlerin yolunu izle. Fak·at Em ·küçük bir meselade bile olsa, ondan (şeriat yolundan} sapan bir şeyhle katşılaşır· san, ondan uzcrk dur! Çünkü tarikatın temeli, şeriatin bütün emir ve ·ko· nunlorına hürm~te dayanır."
1526'do söylenen bu sözler, o zaman bile, dervişlerin eğitimle ilgili etkilerinin çok Iyi olmodığı·nı göstermektedir. Bircok sufinin, ·kendilerinin şerlot cemaatleri Icarisinde koldı.kları ıkonusundaki ısrar-lannın meşhur
. olmasına rağmen, bu oktarıla·n metin, öğüt veren kişi,nln. doğruluk ve somimiyetini güzel bir şe~i'lde anlatan, güclü bir vazgecirmeyi (caydırmayı) sergilemektedir.
Derviş tari·katları icarisindeki eğiti·ıiı, üyeleri· orasında karşılıklı etki (etkileşim) esasına dayonmıyordu. Pedagojik sonuçlar, cemaat ilcerlsifldeki anlaşma·zlık4arın düzelti·lmesi metoduyla· değlil; -çünkü bilakis, ıkıs
:kanclrklar ve daha beterleri tekkeleriın gündemindeydi - fakat, şeyhleriyle şahsi Hişk·Heri ·içerisinde 'boşarılıyordu. ıBu eğitim (torzı), eaşitH rOhi tamrinierin sadece teknik bir rol düzeyi-ne ·indiri:ldiği, bir şahsiyet vasıtasıyla yapılan bir eğitimdi. Kaynaklarımız içinde biz, şahsi hoşnutsuzluk sebebiyle şeyhlerini terkeden ve il·k üstadları (şeyhlerl) gibi aynı tekniği kullonmasına rağmen, başka bir şeyhl daha tatminkar bulan cıro.kla·rı (derviş cırooklannı, mollalçm) · sı·k sı·k görüyoruz.
Bu yüzden derviş tarlkatlorı , sadece bu vasıfları. sebebiyle, birer eğitim ·kurumları olarak 'kabul edil·emezler; fakat tari·kotlorın bazı öneml·i temsilcileri, iyi eğitimeHer oloro-k 'kabul edlleb!Ji.rler. Ve bun·lar gercekten öneml'i başarılar kazanmışlardır. Bununla birlikte bu kişiler, Ehli Sünnet a·limleri tomtından tasvip edilen ·konun·la.rı tamamen terketmezler. Bütün bunlardan başka, onların başarıları, ~amamen tarikatm yararlılık'ları (hünerleri) sebebiyle değildir. Mimari sahada oemoat başanlarını görüyoruz. Çünkü, Şabon Veli ve onun tar•katı :konusundaki incelemernde göstermiŞ olduğum gibi. meselô Kastamonu'da Şaban Veli'ni-n türbesi gibi birçok tekkeler (türbeler). der:vişlerin biroraya getirilmiş gayretleri ·i·le inşô ed·ilmişlerdir. inşaatına , Şaboniyenin omoclarına sempati duyan fakat onun ·üyesi olmayon kişHerin (bile) -iştkok ettiği bu bina, halk üzerindek:i olumlu eğitsel etkinin bir misali olarak gösteri-lebilir. Oervişler, 'halkın hissiyatı lle şahsen ilgtlenme hususunda şliphesizki büyük hüner ·kazonmış1ordı·r.
346 Hans Joacbim Kissllng - Yrd. Doç. Dr. Bün:yamdn SOLMAZ
Basit kitlelerin, azizierin ve şeyhlerin bOyülü gücleri konusundaıki güçlü inançları. ızdırap çeken birçok insana· ıkesinllkle yardımcı olmuştur. Diğer taraftan tarih, -bircok bahtsız ola,ylar do göstermektedir. Mesela, imalı (teJ.klnkar} nüfuzunu, sultonın hayatına malolaca-k ve imparatorluğu do mali bir iflas içine sokacak kadar tehlikei·J. bir biçimde Sulton ibrahlm üzerinde kullanan. adı dillere destan bir Cinci Hoco vardır. Derviş torikatlarının eğitsel etkileri sorusuna umumi bir torzdo cevap vermek -büyük copta imkansızdır. Bütün tnsôni cabalorda olduğu g·rbi, beşeri yeterslzliğe
mahkum olan ve mahkum olmuş bir k·urumu, sadece ona boğlı şahıs1arın başarısızlığındon dolayı sucıama~k zordur. Diğer taraftan tar-l'kotlardo büyük ahJa·k ve pslkolojiık .'has.sasiyet sahibi kişiler de vardı·r. Üstelık soruyu kimin ortaya attığı da önemlidir. Kendi durumunu mutlak (saf) bir kaziye olarak ortaya atan (varsayon) Ehll Sünnetin, güçlü (kudretli) olma ·konusundaki isteği devam ettiği sürece, de.rv iş tarikatlarınır. eğitse·ı tutumları -daima kötülenecektir (suçlonacaktır) . ·Kaynakların, bem bir şeyh-In
· ciddi olarak şeriati tuttuğunu - ki bu. hepsinin böyle yapmadı·klarını ;sbat etmektedir- tekrar tekr-ar vurgulamaları bir tesadüf değildir. Devlet de, tarikatların eğitset değeri konusunda müphem (Iki taraflı . tenaku~lu) bir görüş benimseyecektir. Devletin on·ıara ihtiyacı olduğu ve bu yüzden onların tarafını tuttuğu zornon'lar oldu. -Diğer tarafton devlet onloro sık sı~k
bas-kı yapmayı gerekli görmüştür. Bu ·yüzden manzara, hem genel hem ·de ferdi plôndo kopalıdır (müphemdir). "iyi" tarıkotlar do vardı, "şüphe uyondıranlçırı" da mevcuttu.
Tarikatlarla Ehli Sünnet orasındaki tartışma henüz bitmiş gibi görünmüyor. Ben şahserı, derviş tar:ikotlannın geçmişte sahip oldukları öneml belki as·ıa geri k·azanamayacaklarını; fakat onların, özelllkle tJzun yasoklama dönemlerinin kendilerine yeni sempatiler sağlamış olduğu bir yer olan Türkiye'de, zayıf .<J·Ielôde <Jdamın, rahat ve manevi bir yükseliş bulabiieceği sığınma yerleri olarak, daha uzun süre vor olmaya devam edeceklerin-i düşünme eğilimindeyim.
TARTIŞMA
(Konfer-ansı) takip eden müzokerede Duda ve Ritter, ilk islômi tasavvuf temsilcilerinin, ilgilerinin ·kendi hemcinslerine doğru yönelmiş olması ·yerine; AUah'la 'ilişkiler•ne ve kendilerine doğru yönelmiş olduğu Iç in, h·a·lkt<Jn a·yrı durmaya doğru yönelmiş .gibi göründüklerini be·ı•rttiler. ıBunun·fa
beraber, belirli sufi şeyhleri, özellikle Ebu lshok Kôzarüni .ve Ebu Said b. Ebi'I-Hayr, erken bir zamanda, konferansemın Türkiye'de mevcut oldU'kla
'nnı gösterdiği gibi, hoytrseverltk ve sosyal faaliyetlerı (yoksuHarı doyurırnak vs.) orgÖn~ze etmlşttler. Derviş şeyhlerl, cok yakın zamarriaro kadar,
Osmall!lı !ropıa.I13Jtol'1u~unda Deılv'Jş Taıriikatlannm Slosyo'lojilk.. . 347
manevi liderler olarok başarılıydılar (Bebek'teki Nôfl Baba'nın mezar taşına bakınız). Onlar, genelerin eğitimleri üzerinde büyük bir etkiye sahiptııer. Hatta yakın zornanlam 'kadar onlann tekkeleri, geneler Icin bir ceştt kulüp olarak ·kaldı. Daha yüzeysel côzlbe'leriyle "Halk Evleri", tekkeJerkl yerini tamam~n olamadı . Hatt<ı müslüman ·aileler. be·kar bir gene kişinin halkevine gitmesine fazla taraftar değildiler. Bu yüzden, bu yaş grupları, sosyal ihtiyaclarının tatmini icin bazı ,kapılar arıyorlar.
Mr. Kissling, derviş tarikatlannın politik önem•ni bir kere d<:tha vurguladı. Suitanlorın ·kendil·erine güvendiği bell'i askerlerin, yanı Yenicerilerln, kabul ed·ilmiş dini esasla·r<ı muhalif bi r tarikatın (ıBektôşi, HurOfi) tes·lri altında bulunmaları gariptrr.
~··
Mr. Poret, Mısır'da otoritelerln, şeyhlerle iyi i'llşkiler iclnde bulunma-ya her ıaman dikkat ettikleri·ni llôve etti . Bugünlerde, modern bir devlette kü)türel bir programı formüle etmede tarikat ·liderlerinin yardımlarını
kullanmak ıcın. ilgilerini çekici bir teşebbüs yapılıyor. Mr. Duda, Bektôşi~eri müttef~kler olarak elde etmeğe çalışırken, Atatürk'ün zihnfnde buna benzer şeylerin ·bulunmuş olması gerektiğin i belirtti. Bununla beraber, bu çaba sonuçsuz ka·ldı. Cünkü bir müddet sonra Atatür·k, bu tarikattan vazgeçti .
Mr. Ritter, konu dışın<ı crkarok, HurQfilerin k<ırakteristi k özeJ.ıtklerini,
Insan yüzü konusundaki aşırı sevgilerini ye onun'la ·il işkJ.Ji olarak da, al. f"Obenin 28 hartlnin kutsa l lığını belirtti.