View
4
Download
0
Category
Preview:
Citation preview
TELVEKültür – Sanat - Edebiyat
Yıl: 2016 - 2017Sayı: 6
1
Abdulkadir KİRAZ
BİRİNCİ GECEM
Kaybolmuş ruhların göç vaktinde
Bir ben vardım orada.
Yalnız ve karanlıkta.
Baykuşlar haykırıyordu öfkelerini,
Duyan çoktu ama anlayan hiç yok.
Tıpkı benim sesim gibi,
Taşın, toprağın, rüzgarınki gibi.
Tüm dünya alaşağı,
Ben hala aynı.
Kudurmuş kurtlar, acıkmışlar.
Bu gece bitmiyor;
Yürüdüğüm yollar,
Tutunduğum dallar.
Toy bir beden,
Mustafa Yavuz BAKİ
GEÇ BİTEN KIŞ
Hüznün mevsimleri geçti, ama kendisi değil.Tüm özlemler unutuldu mu, yoksa karanlık
yüreklere mi gömüldü?Bir nehir gibi akıp giden zamanın içinde, bir
nefes boğuldu sesini duyurmadan ağlayanlar. Çoraktoprakların zavallı bitkileri gibi yandı hüzünmevsimini atlatanlar. Gidenler gitti, kalanlar dagitmekten beter…
Tam ortasında kalmış gibi fırtınanın, ilahi suretebürünmüş kadar karşı koyulmaz. Ama içten içekederli, yapayalnız ve bir de; yalnız. Buruk gibialtın rengi bir tutam saçın arasındaki ışıltı. Buz gibiavuçları, soyulmuş dudakları. Geride kalmış. Yağankar gibi yükünü atamamış, bir bahara dahavaramamış. Kapanmış çocuk gözleri; altlarımorarmış, halka halka kararmış. Ama yine dekaybetmemiş güzellikten bir zerre. İpek çarşafıniçinde kuğu gibi göle dalmış. O bile gitmişkendinden; lütuf muydu zulüm müydü bilemeden,bir başka bahar göremeden. Uçmuş kanadı kırık birkuş gibi. Gitmesine gitmiş, ama hala bir parçahüzün bırakmış dudaklarının kenarındaki çizgilerde.
İlk cemrenin düştüğü sabah kalkamamış derinrüyalardan. Yüreği görülmeyecek kadar karanlık,sesi duyulmayacak kadar kısıktı. Bir başınakuzuydu kurt dolu ormanda. Kanı lekelediğindebembeyaz düşleri, o çoktan gitmişti. Hiç buraya aitolmamıştı.
İrem ABACI
ELİF’İNDEN ÖLÜMSÜZ KAHRAMANINA
Saçlarımı okşayarak uyutmanı, bayramlarda sırf ben geleceğim diye aldığın
çikolatayı, bana büyük halamın ismiyle Elif’im demeni çok özledim dede. Özledim
işte, bak mezarının başındayım. Belki hissediyorsundur geldiğimi. Nelerimi
vermezdim nasır tutan ellerini öpmek için. Hakkını nasıl öderim? Nasıl unuturum
bana öğrettiğin onca şeyi.
Ben senden merhameti, dürüstlüğü öğrendim. En önemlisi de saygıyı öğrendim.
Sen benim kahramanım, prensim, her şeyimdin… Sen o gün gözlerini yumunca
hayata ben uyudun birkaç saate uyanacaksın sanmıştım. Bilmezdim ki böyle
olacağını…
Beş yaşında çocuktum. Kimse de dememişti bana gerçekleri. Oysa sen
dürüstlüğün en güzel örneklerindendin benim için dede. Niye onlara da
anlatmadın. En azından bir sefer daha görürdüm seni. Şimdi çok özlüyorum dede.
Senin olduğun bayramları, her maaşında aldığın çileğin tadını, dizlerinde
uyuyakaldığım akşamları, benimle oynadığın doktorculuk oyununu…
Şu an sana sensiz geçen günlerimi anlatıyorum. Belki duyarsın umuduyla.
Elif’in, Elif gibi dimdik durmayı, vefalı, merhametli olmayı senden öğrendi. Sen
parmakla gösterilecek, örnek olacak insan… Belki çocuktum kandırılmıştım ama
şimdi büyüdüm dede. Şimdi gerçekleri biliyorum. Belki bu dünyada olmaz ama
ahirette, rüyalarımda ve dualarımda görüşmek üzere…
Torunun Elif…
Ve aceleci bir ruh.
Şehvetli bir ateş,
Biten her şeye meydan okur.
Ya dumanlı gökyüzü?
O da boyanmış griye.
Kasvet rengi bulutlar,
Oynaşır hasretle,
Ve yiten ömürlerle…
Yine bir kayboluş,
Ormanlardan birinde.
Soğuk bir sabah vaktinde,
Karmaşık bir uyanış,
Silkiniş belki de.
Gecenin pasından,
Ölümün ağından…
Yasin SÖĞÜT
2
Tarık Talha DİNÇ
İSTANBUL SEMALARINDA
Devam ediyorum se(s-n)sizliğime
İstanbul semalarında…
Vazgeçtim demiyorum,
Unuttum sadece.
Ne hikmetse bir kelimede aklıma geliverdin
Bilirim zaten hiç gitmezdin.
Boşluğunu tekrar hissettim sol yanımda
Sen yanımdaydın benim her anımda…
Sessiz sanıyorlar beni sensiz.
Bilmiyorlar,
Kırgınlıklarımı anlatacak kelime bulamadığımdan
Susuyorum sadece…
Sessizce devam ediyorum hayatıma.
Ama
İçimdeki çığlıklardan korkuyorum.
Kendi kendime yardım edemiyorum sensiz.
Adını hep haykırsam da
Çığlıklarım sessiz…
Hazal GÜNAY
GEÇMİŞTEN KALAN
Geçmişini bilmeyen geleceğini bilmez demişler. Doğrudur. İnsan
geçmişini bilmeli, geçmişinden ders almalı, geçmişini hatırlayınca
gülümsemeli güzel yaşanmışlıklar bırakmalı ardında. Anı biriktirmeli
aslında.
Geçmiş bizim tecrübelerimizdir. Bize doğruyu, yanlışı, iyiyi ve
kötüyü gösterir. Hatalarımızı bir daha tekrarlamamayı öğretir. Ben
geçmişte yaptığı hatadan pişman olup yine aynı hatayı sonucunu bilerek
yapan bir insan görmedim. Çünkü yoktur. Adı üstünde o artık bir hatadır.
Ders çıkarılmıştır. İnsan o durum karşısında tecrübe kazanmıştır artık. Bu
da geçmişin bize verdiği bir hediyedir.
Beyzanur SARIKAYA
HAYATA SARILMAK
Mutlu ve güçlü insanların ortak özelliğidir: “Hayata Sarılmak!”
Ama öyle laf olsun diye değil.
Uçurumdan düşmek üzere olan bir insanın son anda tuttuğu incecik
dal parçasına sıkı sıkıya sarıldığı gibi var gücüyle sarılmak.
Son şansın gibi sarılıp az sayıdaki eşsiz güzellikleri görebilmelisin.
Öyle her şeyi kafana takmayacaksın, insanları olduğundan yüksek
yerlere taşımayacak, kendi değerini düşürmeyeceksin.
Bunları yapabilmek için “dur” demeyi bileceksin. Kim olursa olsun
sadece sana ait küçücük bir dünya kurup, kendi dünyanın kahramanı
olacak, arada sonsuz mutluluğa erişeceksin.
Yaşamın kıymetini bilecek, her zorluğu tadacaksın. Düşeceksin,
kalkacaksın ama kimseye boyun eğmeyeceksin. Önemli olan nereye,
nasıl düştüğün değil içinde bulunduğun vakti önemli kılıp oradan
vakitlice kalkıp kalkmadığın.
Zamanın biri, destursuz içeri girdiğinde sen, gerçek zaman ne?
Bileceksin. Dün gitti, bugün varsın. Yarına umut bağlamasan nasıl
yaşarsın?
Geçmiş dediysem, tam da geçmiş değildir tabi. Bazen
geçmez, geçmemeli de zaten. Hatırlamalı. Hatırladıkça
mutlu olduğu anıları olmalı. İyi ki yapmışım demeli, keşke
yapmasaydım dememeli. Her şeyi tam zamanında ve doya
doya yaşamalı. Bir fotoğraf gördüğünde, bir müzik
çaldığında, güzel hatırlamalı geçmiş yıllarını. Geçmişi
koymalı geleceğinin önüne. Daha ileriye gidebilmek için
geçmişten yola çıkmalı. Bence asıl yapılması gereken budur.
“Unutmak” diye bir şey olmamalı. Hiçbir şey unutulmamalı.
Eğer geçmişi unutmaya çalışıyorsanız, bu çok büyük bir
hatadır. Çünkü ben unuttuklarımı bile hatırlamaya
çalışıyorum.
Merve TAŞÇI
Şeymanur TAMER
3
Mehmet Kutay UZUNTAŞ
YAĞMUR
Sadece yağmaz yağmur.
Yağarken bize içini döker.
Kimi zaman aşk,
Kimi zaman özlem,
Kimi zaman hüzün.
Sadece yağmaz yağmur.
Yağarken bize destek olur.
Kimi zaman derdime derman,
Kimi zaman acıma tatlı;
Kimi zaman da derin bir nefes.
Gizem KAYABAŞI
UMUT
Bir umudu olmalı insanın herkesten sakladığı, kendinden de gizlediği
sözcüklerle, sözcüklere dökemediği umudu olmalı…
Her sabah gözlerini dünyaya açınca o umudunun peşinden koşmalı insan
yılmadan, yıkılmadan, yorulmadan… Her gece ise umudunu bir adım daha
gerçekleştirebilme hissi ile kapamalı gözlerini dünyaya.
Önüne sürekli engeller çıksa bile bıkmadan usanmadan devam edeceksin
umudunun peşinden koşmaya. Hayat bu. Bu yolda canın da yanacak,
tükeneceksin de. Dışarıdan bir sürü olumsuz cümleler de duyacaksın. Olmaz,
yapamazsın sen hayattan bezmişsin, tükenmişsin… ama bunlara kulak asmaman
gerektiğini bilmen lazım.
O aradığın umudu bulduğun andaki duygularını hislerini düşün mesela. Bir
annenin bebeğini kucağına aldığı andaki mutluluğu gibi. Bayramda torunları
ziyarete gelmiş bir dedenin o andaki mutluluğu gibi. Yüzünde gülücükler açacak,
gözünün içi gülecek. Şimdi bunları düşünerek umuduna bir adım at. Hadi. Sana
iyi gelen insanları seç, onlarla devam et yola. Klasik bir cümle ama bardağın dolu
tarafından bak hayata… Böyle devam ettiğin sürece her şey daha güzel olacak
fakat o engellerin açtığı çukura asla düşme ve unutma senin bir umudun var.
O umudu yaşatabilmekte öldürebilmekte senin elinde.
Hanife KIZMAZ
DENEME
Zamanın hızla akıp gitmesi başta umursanmaz hatta önemsenmez bile; fakat
geriye dönüp bakıldığında her gün aynı şeyleri yaptığımızın, boş boş dolaşıp ve
sadece eğlenmek için vakit harcadığımızın farkına varırız.
Çoğumuz genellikle televizyon izler, oyun oynar, teknolojik aletlerden
başımızı kaldıramayız, bu davranışlarımızı da devamlı tekrar ederiz. Sonunda
işlerin beklediğimiz gibi gitmediğini her defasında aynı sorunlarla karşılaşınca
anlarız. Bu nedenle zamanın değerini bilmeli yapmamız gereken işleri fazla vakit
kaybetmeden yapmalıyız. Bu sayede kendimize de zaman ayırabiliriz. Zamanın
kıymetini anladığımız zaman işleri de vaktinde yapıp rahatlarız, tam tersi olduğu
zaman her şey tepe takla olur. Zamanlama sorunu, olumsuzluklara ve kötü sonuç
doğuracak olaylara neden olur . Zamanı öldürmek yerine güzel şeyler yaparak
günümüzü güzel geçirebiliriz.
Kısacası her işi zamanında yapıp boşa geçecek bir saniyemizin bile
olmamasını sağlamalıyız. Çünkü o bir saniye de yapılacak çok şey olabilir.
Zamanın kıymetini bilip ona göre davranırsak yaşamımız harika olmasa da
rayında ilerler…
Nurcan YERLİKAYA
ARDA KALAN
Ben sana o kızgın kışlarda, soğuk odalarda değil,
gülen baharlarda sıcak umutlarla yazıyordum.
Geçmişten bahsediyorum işte, sen gitmeden
öncesinden. Hayatım ikiye ayrıldı gittikten sonra.
Senden öncesi ve senden sonrası… Senden geriye
kalanlarla yetiniyorum artık. Bıraktığın şarkılar, o
şarkılardaki sözler.. Söylemek gerekirse: ‘’Öyle
ağlarım ki kendime sen benden gittin gideli’’ o
sözlerin içimde bıraktığı acılar. Gidişin hep acı oldu
bana, büyük bir yara açtın kalbimin tam ortasında.
Merhem olmak isteyenleri elimin tersiyle itmemin
sebebi unutamamış olmamdan. Kimseyi merhem
olarak görmedim ben bu yaraya. Sanki herkes tuz,
herkes biraz acı... Ne gariptir ki şunu da öğrendim
senden sonra:
‘’Yaranı açan kişi kapatsın istiyorsun o yeri,
nefesini kesen kişiyle almak o nefesi…’’
Şimdi gelirsek yarım kalan o duygulara…
Yazarak tamamlamak istiyorum. İçimde biraz
özlem, biraz hasret, biraz acı, biraz kızgınlık ve
kırgınlık. Her şeyden biraz var işte sana karşı.
Oysaki senin tamamlayamadığın, benim de yazarak
tamamlayamayacağım tek duygu: AŞK...
Kapatamıyorum içimdeki bu boşluğu, doldurmuyor
hiçbir şey yerini.
Habersiz gidişin geliyor aklıma. İnsan ardında
bıraktığını bu kadar mı umursamaz? Sen mi
vicdansızsın, ben mi çok vicdanlı?
Senden sonrası böyle geçiyor işte. Gittiğin yerde
kimlerin gözü değiyor gözlerine, gülüşüne
bilmiyorum ama onlar gülüşüne âşık oladursun ben
hüznüne deli divane…
Ben artık gülen baharlarda sıcak umutlarla
yazmayacağım sana. Soldurduğun çiçekler ve
dökülen yapraklar kaldı geriye… Şimdi tekrardan o
kızgın kışlar tekrar o soğuk odalar.. Ben yine sana
ben hala sana…
Esra AK
4
İMTİYAZ SAHİBİFehmi ALCAN
GENEL YAYIN YÖNETMENİMustafa Enes AKGÜMÜŞ
OKUL ADRES TELEFONYUNUS EMRE ANADOLU LİSESİ
Barbaros Mah. Karagöl Cad. Çay Sok. No :100 Çubuk/ANKARA Tel:0 312 837 42 42
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜOsman SEZER
GÖRSEL DANIŞMANZerrin AYDIN
YAYIN KURULUKübra DERİN
Gülşen CEVİZ PINARBAŞI
Kadir MÜNZEVÎ
ŞEHRİN VAROŞLARI
Huzursuz gökyüzünün,
Serin iniltilerini dinledi.
Ve uyudu bebekler.
Güneş kaybolunca,
Güne erkenden veda ettiler.
Mabetlerde çırılçıplak yakaran,
Yağmurlu gözler birikti yeryüzüne.
Çatlamış aynalardan sızan esrarlı yüzler,
Kırılmış camlarla kesilen solgun bilekler.
Acı uğultularla çalkalanan nefesler,
Düşen yıldırımların ışığıyla,
Aydınlanan bedenler.
Aşkla sızlandı önce yürekler.
Ayrılıkla gölgelendi hayaller.
Damla damla toprağa karıştı,
Tüm o haziran yolcular.
Memleket diyerek büyüdü,
Arka sokaklardaki çocuklar.
Mum ışığında salınan beşiğin gölgesi,
Karasularda yıkanmış ayakların,
Bir o kadar emektar nasırları.
Taze sıvalı duvarların soğukluğu,
Gizlenmiş çatlakların keskin iç çekişleri…
Kurumuş dudakların masum hasreti,
Serpilmiş bedenlerin yılmaz şehveti.
Âşık ruhların sürgün yemişleri,
Kayıp mısraların acı dolu bitişleri.
Esra SARITUÇ
OKUMAMAK
Okumamak, çağımızın belki de en büyük sorunu. Herkes bir şeyler yazıyor.
Şiirler, romanlar, hikâyeler… Ama iş okumaya gelince kimse oralı olmuyor. Bence
bir şeyler yazmak kadar okumak da önemli.
Küçüklüğümüzden beri bize öğretilen bir şey var: “Okumak ufkumuzu açar.” Bu
söze sonuna kadar katılıyorum. Gerçekten de okumak ufku açar, kelime hazinemizi
geliştirir, bizi eğitir, bize bir şeyler öğretir. İnsana ilaç kadar faydası var. Ama
şimdiki neslin bundan hiç haberi yok. Bütün uğraşları sosyal medya. Kim geceleri
kitap okuyup yatıyor ki? Ya da kaçımızın başucunda bir kitap bulunuyor? Kaçımız
güne telefon yerine kitapla başlıyoruz? Bu sayı cidden çok az. Bunun sebebi biraz da
küçüklüğümüzde bize aşılanmayan okuma sevgisi. Eğer küçükken bize okumak
eğlenceli şekillerle öğretilseydi, şu anda bizi esir alan teknoloji yerine kitap olurdu
hayatımızda. Haksız mıyım? Bence değilim.
Böyle sıkıcı başlıklar, renksiz ve zevksiz kitap kapakları yerine daha ilgi çekici,
daha renkli kitaplar olsaydı çok güzel olurdu. Okuma oranı bir nebze olsun artardı.
Bence bizim artık buna bir el atmamız lazım. Bu nasıl olacak peki? Biraz kafa
yormamız lazım ve üzerimize düşeni yapmamız. Bu çağımız için gerekli. Bizi
geliştirmek için çok gerekli. Kısacası, okumak gerekli…
Ramazan YALÇIN
VATAN UĞRUNDA
Ey vatan uğruna can verenler,
Dikilmişti size binlerce kefenler,
Arkanızdan ağlayan mazlum yetimler,
Siz ki, vatanı canından çok sevenler.
Bir yiğit yıkıldı yere,
Vatanını, şerefini seve seve,
Ölürdü bir kere değil, bin kere,
Aklına vatan gele gele.
Var gözleri yaşlı bir anne.
Ölmeye gönderdi oğlunu seve seve,
Bir oğlu olsa onu da yollardı cepheye.
O askerler zaten hazırdı vatan için ölmeye.
Bir söz uğruna yola çıkmışlardı,
Yanlarına aldıkları tek şey buydu.
Yatıp kalkıp bunu söylerlerdi:
Şehitler ölmez, vatan bölünmez!
Aslı KAHRİMAN
SATRANÇ
‘’Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir
dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan
halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir
zaman yukarı çekilmeyeceğini anımsayan bir dalgıç gibi
hatta… Duracak, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve
sürekli ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve
zamandan tümüyle yoksun boşlukta…’’
Yukarıda okumuş olduğunuz söz Stefan Zweig’in Satranç’ta söylemiş olduğu en
çarpıcı sözlerden biridir. Stefan Zweig’in ‘’Korku‘’, ‘’Sabırsız Yürek’’,
‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı eserlerinden sonra en çarpıcı ve en etkili eserlerinden
biri de ‘’Satranç’’ olmuştur. Satranç Stefan Zweig’in Brezilya‘da sürgünde iken
yazdığı en tanınmış eseridir. Rastlantı ile eline geçmiş bir kitabı okuyarak satrancı en
ince ayrıntısına kadar öğrenen Dr. B.’nin öyküsüdür. Görünüşte satranç ama
derinlere inildikçe aslında bir veda mektubu olduğunu açıkça görebiliyoruz. Eserde
gerçek hayat ile satranç arasındaki benzerliklerinin oldukça fazla olduğunu görürüz.
Bir adada yıllarca tek başına kalarak bir beyin ile iki kişi olmak, iki kişi gibi
düşünmek ve oyunu böyle oynamak gerekiyordur belki… Satranç, herkes tarafından
okunmalı ve olmazsa olmazların arasında yer almalıdır.
İsmail ÖRS
Recommended