564
T.C MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLÂHİYAT ANABİLİM DALI İSLÂM HUKUKU BİLİM DALI KÂSÂNÎ'NİN BEDÂYİ İSİMLİ ESERİNDE KAVÂİD'İN YERİ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Necmettin KIZILKAYA

(الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    2

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

T.CMARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜİLÂHİYAT ANABİLİM DALI

İSLÂM HUKUKU BİLİM DALI

KÂSÂNÎ'NİN BEDÂYİ İSİMLİ ESERİNDE

KAVÂİD'İN YERİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Necmettin KIZILKAYA

İSTANBUL, 2005

Page 2: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

T.CMARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜİLÂHİYAT ANABİLİM DALI

İSLÂM HUKUKU BİLİM DALI

KÂSÂNÎ'NİN BEDÂYİ İSİMLİ ESERİNDE

KAVÂİD'İN YERİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Necmettin KIZILKAYA

Danışman:Prof. Dr. İbrahim Kâfî DÖNMEZ

İSTANBUL, 2005

2

Page 3: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

ÖNSÖZ

İslam hukukçularının zihninde ana ilkelere dayanan hukuk anlayışının varlığı

ve bu çerçevede ortaya konan zengin malzeme, İslam Hukuku'nun doktrin ve tedvin

yönüyle gelişimini tamamlamasını takip eden dönemden hemen sonra kavâid

literatürüne ait müstakil eserlerin kaleme alınmasını sağlamıştır. Bu eserlerde geçen

kâidelerin temel kaynaklarının furû‘a dair kitaplar olması, furû‘-ı fıkıh ile kavâid

edebiyatı arasındaki ilişkinin ne denli sıkı olduğunu göstermektedir.

Kavâid literatürüne dair ilk müellefatın Hanefi fakihler tarafından kaleme

alınması bizi bu fıkıh ekolüne ait bir eseri seçmeye sevk etti. Furû‘-ı fıkıh alanında

yazılmış bir kitapta geçen kâideleri tespit etmenin kavâid-furû‘-ı fıkıh ilişkisini ortaya

koyması ve bu alanda yapılan çalışmalar açısından sağlayacağı yarardan hareketle, eser

olarak, sıkı bir sistem ve ilkesel tutarlılık fikri ile yazılmış olan Bedâyiu‘s-Sanâyi‘i

tercih ettik. Klasik fıkıh kitaplarına hâkim olan ilkelerin belirlenmesinin, uzun asırlar

boyunca telif edilen fıkhî mirasımızı daha iyi anlama olanağı sağlayacağı kanaatindeyiz.

Yapmış olduğumuz bu çalışma, buna bir nebze de olsa ışık tutarsa araştırmamız

amacına ulaşmış olacaktır.

Yetişmemde büyük emekleri olan ve eğitim hayatım boyunca her türlü desteği

esirgemeyen anne ve babama minnet borçluyum. Ayrıca çalışmalarımı anlayışla

karşılayan ve tezimi hazırlarken bana sürekli destek olan eşime de teşekkürü bir borç

bilirim. Çalışmalarım esnasında kütüphanesinden çokça istifade ettiğim İslam

Araştırmaları Merkezi'nin yönetici ve personeline teşekkür ederim. Tez konusunun

belirlenmesinden itibaren yaptığım çalışmaları sürekli takip eden ve yardımlarını eksik

etmeyen muhterem hocam ve danışmanım Prof. Dr. İbrahim Kâfî Dönmez Bey'e en

içten saygı ve şükranlarımı sunar, çalışmanın bu alanda yapılacak araştırmalara zemin

hazırlamasını temenni ederim. Gayret bizden tevfîk Allah'tandır.

Necmettin KIZILKAYA

Bağlarbaşı 2005

3

Page 4: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

KISALTMALAR

a.g.e : Adı Geçen Esera.m : Aynı MüellifAÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisib. : İbn, binBK: : Borçlar Kanunubkz. : Bakınızb.y : Baskı Yeri YokBöl. : Bölümüc. : CiltDİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi f. : Fıkrah. : HicrîHz. : HazretiİÜHFM : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuasım. : Kanun Maddesimd. : MaddeMK. : Medeni KanunNşr. : Neşredenr.a : Radiyallahu AnhuS. : Sayıs. : Sayfas.a.v : Sallallahu Aleyhi VesellemTBK. : Türk Borçlar KanunuTMK. : Türk Medeni KanunuThc. : Tahric Edentrc. : Tercüme EdenTsh. : Tashih Edent.s. : Tarihsizv. : Vefat Tarihivb. : Ve Benzerivds. : Ve Diğer Sayfalarvr. : Varakyzm. : YazmaY. Haz. : Yayına Hazırlayany.y : Yayınevi Yok

4

Page 5: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

İÇİNDEKİLERSayfa No.

ÖNSÖZ..............................................................................................................................IKISALTMALAR............................................................................................................IIİÇİNDEKİLER..............................................................................................................IIIGİRİŞ................................................................................................................................1I. KONUNUN ÖNEMİ VE SINIRLANDIRILMASI.......................................................1II. ARAŞTIRMANIN AMACI VE TAKİP EDİLEN YÖNTEM.....................................2III. HUKUK DÜŞÜNCESİNDE GENEL İLKELERİN YERİ.........................................3

IV. KÂSÂNÎ’NİN HAYATI VE BEDÂYİU’S-SANÂYİ‘ ADLI ESERİNE GENEL BİR BAKIŞ........................................................................................................................8

A. KÂSÂNÎ’NİN HAYATI...................................................................................81. Kâsânî’nin Yaşadığı Dönemin Genel Hususiyetleri..............................82. Kâsânî’nin Hayatı..................................................................................93. Hocaları................................................................................................104. Öğrencileri...........................................................................................115. Eserleri.................................................................................................11

B. BEDÂYİU’S-SANÂYİ‘İN GENEL DEĞERLENDİRMESİ.........................111. İçerik Açısından...................................................................................112. Metot Açısından...................................................................................123. Hocası Semerkandî’nin Tuhfe’si İle Olan İlişkisi................................144. Bedâyi‘ Üzerinde Yapılan Çalışmalar............................................14

BİRİNCİ BÖLÜMİSLAM HUKUKU LİTERATÜRÜNDE KAVÂİDİN YERİ

I. KAVÂİD’İN KAVRAMSAL TAHLİLİ VE İLGİLİ DİĞER ISTILAHLAR.............15A. Kavâid’in Kavramsal Tahlili...........................................................................15

1. Kavâid’in Sözlük Anlamı.....................................................................152. Kavâid’in Istılahî Anlamı.....................................................................163. Tanımların Değerlendirilmesi..............................................................24

B. İlgili Diğer Istılâhlar........................................................................................281. Dâbıt.....................................................................................................282. El-Eşbâh ve’n-Nezâir...........................................................................303. Furûk....................................................................................................314. Usûl-ı Fıkıh Kâidesi.............................................................................335. Fıkıh Nazariyesi...................................................................................376. Makâsıd.............. .................................................................................387. Külliyyât...............................................................................................408. Hukukun Genel İlkeleri........................................................................41

5

Page 6: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

II. KAVÂİD İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE TARİHSEL GELİŞİMİ........................43A. Kâideleştirme Olgusuna Zemin Hazırlayan Dönem.......................................44

1. Fıkıh İlminin Tedvininden Önceki Dönem..........................................442. Mezhep Kurucusu Müctehid İmamlar ve Onları Takip Eden Dönem.46

B. Müstakil Tedvîn Dönemi................................................................................471. Fıkhî Kâidelerin Tedvini......................................................................472. Kavâid Literatürünün Altın Çağı.........................................................51

C. Tedvin Sonrası Dönem....................................................................................531. Önceki Birikimin Derlendiği Dönem...................................................532. Mecelle ve Kanunlaştırma Çabalarının Olduğu Dönem......................543. Modern Dönem....................................................................................55

III. FIKHÎ KÂİDELERİN İSLAM HUKUKUNDAKİ YERİ........................................56IV. FIKHÎ KÂİDELERİN MENŞEİ...............................................................................61V. FIKHÎ KÂİDELERİN MÜSTAKİL KAYNAK OLUŞU..........................................62VI. KÂİDELERİN SINIFLANDIRILMASI...................................................................65

A. Kaynakları Açısından Fıkıh Kâideleri............................................................651. Mansûs Fıkıh Kâideleri........................................................................652. Müstenbat Fıkıh Kâideleri...................................................................66

B. Fıkhî Meseleleri Kuşatmalarına Göre Kâideler..............................................661. Temel Fıkıh Kâideleri (El-Kavâid el-Külliyye el-Kübrâ)....................662. Genel Fıkıh Kâideleri...........................................................................673. Özel Fıkıh Kâideleri.............................................................................68

C. İttifak ve İhtilaf Olmasına Göre Fıkıh Kâideleri.............................................681. Üzerinde İttifak Edilen Kâideler..........................................................68

a. Bütün Mezheplerin İttifak Ettiği Kâideler................................68b. Mezheplerin Çoğunluğunun Kabul Ettiği Kâideler.................69

2. Üzerinde İhtilaf Edilen Kâideler..........................................................69a. Fıkıh Mezheplerinin İhtilaf Ettiği Kâideler..............................69b. Aynı Mezhebe Bağlı Fakihlerin İhtilaf Ettiği Kâideler............69

D. Bağımsız Olmalarına Göre Fıkıh Kâideleri....................................................701. Müstakil Olan Kâideler........................................................................702. Başka Bir Kâideye Tabi Olan Kâideler................................................70

a. Kendisinden Daha Büyük Bir Kâidenin Fer‘î Olan Kâideler...70b. Başka Bir Kâidenin Kaydı, Şartı Veya İstisnası Olan Kâideler........................................................................................71

VII. KAVÂİD LİTERATÜRÜ........................................................................................71A. Hanefî Mezhebi...............................................................................................72B. Şafiî Mezhebi..................................................................................................76C. Malikî Mezhebi...............................................................................................79

6

Page 7: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

D. Hanbelî Mezhebi.............................................................................................81E. Şîa Mezhebi...........................................................................................82F. Modern Dönem Literatürü........................................................................83

1. Kitaplar.................................................................................................832. Makaleler.............................................................................................87

İKİNCİ BÖLÜMBEDÂYİ‘DE FIKHÎ KÂİDELERİN KULLANIMI

I. ESERDE GEÇEN KÂİDELERİN İFADE ŞEKİLLERİ.............................................88II. İBÂDETLER BÖLÜMÜ............................................................................................90

1. Kitâbu’t-Tahâre................................................................................................902. Kitâbu’s-Salât................................................................................................1043. Kitâbu’z-Zekât...............................................................................................1324. Kitâbu’s-Savm...............................................................................................1405. Kitâbu’l-İ‘tikâf...............................................................................................1466. Kitâbu’l-Hacc.................................................................................................1507. Kitâbu’l-Eymân.............................................................................................1628. Kitâbu’z-Zabâih ve’s-Suyûd..........................................................................1699. Kitâbu’l-İstiyâd..............................................................................................17410. Kitâbu’t-Tadhiye..........................................................................................17411. Kitâbu’n-Nezr..............................................................................................17612. Kitâbu’l-Keffârât.........................................................................................17813. Kitâbu’l-Eşribe.............................................................................................18014. Kitâbu’l-İstihsân..........................................................................................180

III. MUÂMELÂT BÖLÜMÜ........................................................................................1841. Kitâbu’n-Nikâh..............................................................................................1842. Kitâbu’t-Talak................................................................................................1973. Kitâbu’z-Zıhâr...............................................................................................2124. Kitâbu’l-Liân.................................................................................................2135. Kitâbu’r-Radâ................................................................................................2146. Kitâbu’n-Nafaka............................................................................................2167. Kitâbu’l-Hıdâne.............................................................................................2188. Kitâbu’l-İ‘tâq.................................................................................................2189. Kitâbu’t-Tedbîr..............................................................................................22310. Kitâbu’l-İstîlâd.............................................................................................22411. Kitâbu’l-Mükâteb.........................................................................................22512. Kitâbu’l-Velâ...............................................................................................22713. Kitâbu’l-İcâre...............................................................................................22914. Kitâbu’l-İstısnâ‘...........................................................................................23415. Kitâbu’ş-Şuf‘a..............................................................................................235

7

Page 8: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

16. Kitâbu’l-Buyû‘.............................................................................................23917. Kitâbu’l-Kefâle............................................................................................25118. Kitâbu’l-Havâle...........................................................................................25219. Kitâbu’l-Vekâle...........................................................................................25320. Kitâbu’s-Sulh...............................................................................................25621. Kitâbu’ş-Şerike............................................................................................25822. Kitâbu’l-Mudârabe.......................................................................................26023. Kitâbu’l-Hibe...............................................................................................26124. Kitâbu’r-Rehn..............................................................................................26225. Kitâbu’l-Muzâraa.........................................................................................26526. Kitâbu’l-Muâmele........................................................................................26627. Kitâbu’ş-Şirb................................................................................................26728. Kitâbu’l-Erâdî..............................................................................................26729. Kitâbu’l-Mefqûd..........................................................................................26830. Kitâbu’l-Laqît..............................................................................................26831. Kitâbu’l-Luqata............................................................................................26932. Kitâbu’l-İbâq................................................................................................27033. Kitâbu’s-Sibâq.............................................................................................27034. Kitâbu’l-Vedîa.............................................................................................27135. Kitâbu’l-Âriye..............................................................................................27136. Kitâbu’l-Vakf ve Sadaka.............................................................................27237. Kitâbu’d-Da‘vâ............................................................................................27338. Kitâbu’ş-Şehâde...........................................................................................27639. Kitâbu’r-Rucû‘ Ani’ş-Şehâde......................................................................27940. Kitâbu Âdâbi’l-Kâdî....................................................................................27941. Kitâbu’l-Kısme............................................................................................28042. Kitâbu’l-Hudûd............................................................................................28143. Kitâbu’s-Sirka..............................................................................................28344. Kitâbu Kuttâi’t-Tarîk...................................................................................28645. Kitâbu’s-Siyer..............................................................................................28746. Kitâbu’l-Gasb...............................................................................................29147. Kitâbu’l-Hacr ve'l-Haps...............................................................................29448. Kitâbu’l-İkrâh..............................................................................................29549. Kitâbu’l-Me'zûn...........................................................................................29650. Kitâbu’l-İkrâr...............................................................................................29851. Kitâbu’c-Cinâyât..........................................................................................30152. Kitâbu’l-Hunsâ.............................................................................................30853. Kitâbu’l-Vesâyâ...........................................................................................30854. Kitâbu’l-Karz...............................................................................................312

8

Page 9: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

SONUÇ.........................................................................................................................313EK.................................................................................................................................326KAYNAKÇA................................................................................................................364

9

Page 10: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

10

Page 11: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

GİRİŞ

I. KONUNUN ÖNEMİ VE SINIRLANDIRILMASI

Rasulullah (s.a.v)'ın vefatından sonra kendi toplumlarının meseleleri ile

ilgilenen fakihlerin ya doğrudan sorulan bir soru üzerine veya insanların karşılaşma

ihtimali bulunan bir probleme dair yaptıkları ictihad neticesinde ortaya koydukları

görüşler çerçevesinde gelişen fıkıh ilmi, tedvin ile neşvü nema bulmuştur.

Kur'ân'ın veciz ifade yapısı ve Rasulullah (s.a.v)'ın az sözle çok derin ve

kapsamlı manalar içeren hadisleri, Müslüman bilginlerin düşüncelerini özlü bir şekilde

dile getirmelerini sağlamış; ayrıca bu iki kaynağın istikrası neticesinde elde edilen

prensipler, fakihlerin ictihad ederken müracaat ettikleri genel ilkeler olmuştur. İctihad

faaliyetini sürdüren fukahanın, aslî kaynaklara bağlı bir yorum tarzı ortaya koymaya

çalışmalarının yanında vardıkları sonuçların tenakuzdan uzak olmasına verdikleri önem,

ilkelere bağlı ve ilkeler ile uyumlu bir ictihad sistemi oluşturmaları sonucunu

doğurmuştur. Bu da her müctehidin belirli bir sistem dâhilinde prensiplere bağlı

kalmasını ve esas aldığı prensipler çerçevesinde bir yorum faaliyeti geliştirmesini

beraberinde getirmiştir. Bu sebeple değişik ekollere mensup fakihlerin fıkhî meselelere

getirdikleri yorumlar farklı olmasına rağmen hepsi ortak olarak kâidelere müracaat

etmişlerdir. Müctehidlerin meseleleri izah ederken, başka fıkıh ekollerinin görüşlerini

tenkit ederken ve mezhep içi tartışmalarda kâideler ile istidlalde bulunmaları, fıkhî

kâidelerin İslam hukukundaki önemini göstermektedir.

Biz bu araştırmamızda, Heffening'in ifadesi ile "hanefi fıkhına dâir, teferruâta

kadar sıkı bir sistem fikri ile yazılmış ilk ve aynı zamanda yegâne eser"1 olan Kâsânî'nin

(v. 587/1191) Bedâyiu’s-Sanâyi‘ isimli eserini fıkhî kâideler açısından inceleyerek

eserde geçen kâideleri tespit etmeye çalıştık. Kâsânî'nin (v. 587/1191), incelediği

konuda gerek mezhep içi ve gerekse mezhep dışı tartışmaları detaylı bir şekilde ele

alması, hatta zaman zaman incelediği meselenin bir uzantısı olarak onlarca sayfa süren

kelâmî münakaşalara girmesi, birçok zaman kâidelere müracaat etmesini gerektirmiş ve

kâideler ile istidlalde bulunmasını sağlamıştır.

1 Heffening, "Kâsânî", İA, VI, 374.

11

Page 12: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Fıkhî kâidelerin İslam Hukuku çalışmalarındaki önemi ve ülkemizde bu alanda

yeterince çalışmanın bulunmaması, üst başlık olarak kavâid konusunu seçmemizin

temel nedenidir. Kavâid literatürüne ait eserlerin başvuru kaynakları olan furû‘

kitaplarda kâidelerin ne şekilde işlendiği sorusu bizleri kavâid konusunu furû‘-ı fıkha ait

bir eserde çalışmaya sevk etmiştir. Eserin Bedâyiu’s-Sanâyi‘ olarak belirlenmesinin de

iki nedeni bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, kavâid edebiyatına ait ilk eserlerin

Hanefi ekolüne mensup hukuk bilginlerine ait olması ve Bedâyi‘in Hanefi fıkhına ait en

sistematik eserlerden birisi olarak kabul edilmesidir. İkinci sebep ise bizim tezimizde

esas aldığımız 1997 Beyrut baskısına ait olan nüshanın yazmasının Şafiî mezhebine

mensup İsmail b. Muhammed b. Ebî'l-Feth ed-Denûşerî tarafından istinsah

edilmesinden de anlaşılacağı üzere2 kitabın başka fıkıh ekolleri tarafından da muteber

kabul edilen bir kaynak olmasıdır.

Tezimizde, sadece küllî olan fıkıh kâidelerini tespit etmeğe çalıştık. Eserde çok

fazla dâbıt, usûl ve dil kâideleri olmasına rağmen çalışmamızda sadece küllî olan fıkhî

kâideleri tespit etmemizin nedeni, eserin hacmi de göz önünde bulundurulduğunda,

konunun Yüksek Lisans çalışmasını aşacak kadar geniş olmasındandır. Yine bu sebebe

bağlı olarak kâideleri, ilgili olduğu konuya kısaca işaret ederek aktardık.

II. ARAŞTIRMANIN AMACI VE TAKİP EDİLEN YÖNTEM

Bu çalışmamızın iki amacı bulunmaktadır. Bunlar:

1. Kâsânî'nin (v. 587/1191), meseleleri planlı ve bütün teferruatı ile incelediği

Bedâyi‘ isimli eserinde kâideleri tespit etmek.

2. Tespit ettiğimiz kâidelerin eserde hangi alanlarda ve ne şekilde kullanıldığını

ortaya koymak.

Tezimiz bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. "İslam Hukuku Literatüründe

Kavâidin Yeri" olarak isimlendirdiğimiz birinci bölümde kavâid konusunu teferruatlı bir

şekilde ele aldık. Tezimizin asıl bölümü olmamasına rağmen uzun bir şekilde konuyu

işlememizin temel nedeni, daha önce ifade ettiğimiz gibi ülkemizde bu konuda yeterince

2 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 375.

12

Page 13: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

çalışmanın olmayışıdır. "Bedâyi‘de Fıkhî Kâidelerin Kullanımı" başlığını taşıyan ikinci

bölüm, tezimizin asıl konusunu teşkil etmektedir. Bu bölüm, İbadetler ve Muâmelât

olarak iki ana başlığa ayrıldıktan sonra her iki başlığın alt bölümleri, Bedâyi‘deki tertip

dikkate alınarak düzenlenmiştir. Tezimizin sonunda, araştırmacılara kolaylık sağlaması

için eserde geçen kâideleri, mükerrer olanları sadece bir defa vererek alfabetik olarak

bir araya getirdik. Kâidelerin geçtiği sayfaları dipnotta verirken kitabın 1997 Beyrut

baskısını esas aldık. Ancak birçok araştırmacıda 1982 Beyrut baskısı bulunması

sebebiyle (sadece ibâdetler ve muâmelât bölümlerinde) bu baskının sayfa numaralarını

da italik olarak verdik.

Eserin hacimli olması sebebiyle kâideleri tercümeleri ile birlikte verdikten

sonra kısaca kâidenin ne şekilde kullanıldığına işaret etmekle yetindik. Sadece üç

bölümde (Tahare, Savm ve İ‘tikâf) örnek olması bakımından kâidelerin kullanımlarını

bağlamları ile birlikte vererek başka eserlerde aynı kâidenin geçip geçmediğini tespit

ettik. Çalışmamızdaki asıl amaç küllî nitelikte olan fıkıh kâidelerini tespit etmek olduğu

için usûl ve dil kâidelerini, birkaç istisna hariç, çalışmamızın dışında tuttuk. Yine bu

sebepten dolayı dâbıt niteliğindeki daha dar kapsamlı kâideleri de tezimizde işlemedik.

Ancak konular işlenirken arz ettikleri önem sebebiyle bölümlerin sonunda bazı dâbıtları

sadece tercümeleri ile vermekle yetindik.

Kâideleri Türkçeleştirirken Mecelle'de bulunanları aynı ile verdik,

bulunmayanları ise Mecelle'deki üslûbu esas alarak tercüme etmeye çalıştık.

III. HUKUK DÜŞÜNCESİNDE GENEL İLKELERİN YERİ

Birçok hukuk sisteminde görülen hukuk ilkeleri, hukukun bütün alanlarına

uygulanabilen ve genel kabul gören komprime hukuk kurallarıdır. Hukukun genel

ilkeleri, "kanunlardaki münferit kuralların temelini teşkil eden ve bilerek veya

bilmeyerek hukuki kanaatlerimizi etkileyen, hukuk idesinden doğmuş büyük fikirler ve

genel gerçeklikler" şeklinde tanımlanmaktadır3. Hukuk prensipleri, yürürlükte olan

hukuk kurallarının (pozitif hukuk)4 üstünde, hukukun gerçekleştirmek istediği adalet

3 Edis, Medeni Hukuka Giriş, s. 146. 4 Pozitif (Müsbet) Hukuk, "belli bir memlekette, belli bir dönemde yürürlükte bulunan hukuk

kurallarının bütünü" anlamına gelir. Bilge, Hukuk Başlangıcı, s. 23.

13

Page 14: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

düşüncesine uygun ve tabiî hukuk5 düşüncesinin ortak ürünleri sayılan esaslardır6. Bu

prensiplerin mahiyet ve kıymetleri, tecrübe ve müşahede metotları ile ispat edilemese de

bunlar, bütün zamanlarda bütün toplumlar tarafından hayat prensibi olarak kabul edilen

esaslardır7.

Çok eski tarihlerden itibaren, insanların adalet düşüncesini hukukî

uygulamalarda gerçekleştirmek istedikleri dikkate alınacak olursa, hukukî prensiplerin

varlığı, kadîm zamanlara kadar uzanır. Ancak beşerî hukuk sistemlerinde hukukun

umumî esaslarının (La théorie générale du droit) müstakil bir ilim dalı olarak ortaya

çıkması, uzun bir işleme dönemi geçirdikten sonra 19. yüzyıla rastlar. Müstakil bir ilim

dalı olmasında da Alman, Rus ve İngiliz hukukçularının payı büyük olmuştur8.

Modern hukuklarda hukukî ilkelerin kanun metinlerinde yer alması, özellikle

kanunlaştırma faaliyetleri ile başlamıştır. Bu hukuk sistemlerindeki kanunlaştırma

faaliyetlerinde önceleri takip edilen kazuistik yöntemin tek tek meseleleri ele alması ve

günlük olayların ayrıntıları üzerinde durması sebebiyle, iyi sonuçlar vermediği zamanla

fark edildiğinden, bu yöntem terk edilerek kısa ve mücmel prensipleri ifade eden

kanunlar oluşturma düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. İşte bu düşüncenin sonucu olarak,

mücerret metot olarak ifade edilen soyut yöntem kullanılmaya başlandı. Kanunların bu

yöntemle düzenlenmesi, genel ilkeler konularak, genel tanımlar verilerek, hâkime

hukuk yaratma ve takdir yetkisi verilerek gerçekleşir. Buna göre; günlük olayların ve

hâdiselerin ayrıntıları dikkate alınmadan, onların genel ve ortak niteliklerine göre soyut

şekilde hükümler vazedilir. Burada kanun koyucu, genel ilkeleri soyut hukuk kuralları

ile açıklayarak, birbirine benzeyen olaylarda bu genel ilkeleri uygulamayı

hedeflemektedir9. Soyut yönteme göre düzenlenmiş kanunlaştırmalara İsviçre, Fransız,

Avusturya ve Türk Medeni Kanunu ile Türk Borçlar Kanunu örnek verilebilir10.

5 Tabiî (Doğal-İdeal) Hukuk, "Belli bir memlekette, belli bir dönemde uygulanmakta olan değil, fakat uygulanması gereken yani sosyal gereksinmeleri adalete en uygun biçimde karşılayacağı düşünülen hukuk" olarak tanımlanmaktadır. Bilge, Hukuk Başlangıcı, s. 23.

6 Dönmez, "Hz. Peygamber’in Tebliğine Hâkim Olan Başlıca Hukuk Prensipleri", Ebedî Risalet, s. 164; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 49.

7 Arsal, Hukukun Umumî Esasları, I, 13. 8 Arsal, Hukukun Umumî Esasları, I, 9-10.9 Özsunay, Medenî Hukuka Giriş, s. 117; Bilge, Hukuk Başlangıcı, s. 59; Akyol, Medenî Hukuka Giriş,

s. 99. 10 Akyol, Medenî Hukuka Giriş, s. 100.

14

Page 15: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Yasalarda bulunan boşluklardan11 ötürü, zaman zaman meydana gelen bazı

hadiselerin çözümü için yürürlükte olan hukuk kuralları yeterli olmayabilir. Bu

durumda kanun, yargıca hukuk yaratma yetkisi vermiştir. Yargıç da bu yetkisini

kullanırken, hukukun genel ilkelerinden, mukayeseli hukuk ve hukuk tarihinden, öğreti

ve yargı içtihatlarından, kanun değişikliklerine ilişkin tasarılardan, hukuk vecizeleri ve

hukuk atasözlerinden vb. yararlanarak, hukuk düzenine uygun kurallar koyar12.

Hukukun genel ilkeleri ile kanun boşluklarını doldurma, bir bakıma "kanundan hareket

ederek kanun boşluğu doldurma" anlamına gelmekte ve bu prensipler kanunî boşlukları

doldurmanın rehberleri kabul edilmektedirler. Hakkaniyet, adalet, dürüstlük, insanî

değerlerin dokunulmazlığı, şahsiyetin korunması, şahsiyet haklarının vazgeçilmez,

devredilmez ve ihlâl edilmezliği gibi üstün hukuk ilkeleri, kanunda yer alan boşlukları

doldururken hâkime rehberlik eden prensiplerdir13. Herkesin bildiği ve kabul ettiği

gerçekler, büyük düşünceler, insanların hukukî tefekkürlerinin temelini teşkil ettikleri

için, kanunî boşluklar doldurulurken bu genel ilkelere başvurulur14.

Hukukun genel ilkeleri üçlü bir ayırıma tabi tutulmaktadır. Bunlar; hukukî

özdeyişlerde yer alan mantık ilkeleri15, tümevarım yoluyla elde edilen ilkeler16 ve siyasal

rejimin yapısından çıkan ilkeler17 şeklindedir. Hukukî özdeyişlerde yer alan mantık

11 "Bir hukuksal sorun hakkında, yasada kural bulunmamasına ‘boşluk’ adı verilir. Boşluk doldurmada genel olarak iki yol kullanılmaktadır: Bunlardan biri ‘örnekseme’ (kıyas) yolu, diğeri ‘yargıcın hukuk yaratması’ yoludur. Örneksemeden yararlanarak boşluğu doldurma olanağının bulunmaması durumunda, yargıç kendi koyacağı kural ile boşluğu doldurur. Buna yargıcın hukuk yaratma yetkisi denir". Gözübüyük, Hukuka Giriş, s. 77-78.

12 Gözübüyük, Hukuka Giriş, s. 78; Özsunay, Medenî Hukuka Giriş, s. 205; Akyol, Medenî Hukuka Giriş, s. 282.

13 Akyol, Medenî Hukuka Giriş, s. 281.14 Özsunay, Medenî Hukuka Giriş, s. 228.15 Mesela "Kimse sahip olduğu haktan fazlasını başkasına devredemez" bkz. Koschaker, Roma Özel

Hukukunun Ana Hatları, s. 40; "Özel kural genel kuralı geçersiz kılar", "Zamanda tekaddüm eden hakta da tekaddüm eder", "Zaruret yasak (emir) tanımaz". Bkz. Edis, Medenî Hukuka Giriş, s. 148-149.

16 TBK’nun 332. maddesinde belirtilen "iş sahibi, akdin hususî halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenebileceği derecede, çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icap eden tedbirleri ittihaza... mecburdur" hükmünden, yazılı olmayan şu hukuk ilkesi çıkarılabilir: "Üçüncü kişileri tehlikeye maruz kılan bir durum yaratan veya böyle bir duruma girişen kimse zarar doğmasını önlemek için şartların gerektirdiği özeni göstermekle ve koruyucu önlemler almakla yükümlüdür". Bkz. Edis, Medenî Hukuka Giriş, s. 149.

17 Siyasal rejimin yapısını oluşturan temel düşüncelerden yani, varolan hukuk düzeninin tümünden çıkarılan prensipler, genel geçer bir kuraldan ziyade, daha çok siyasal rejim ile hukukun gerçekleştirmek istediği adalet düşüncesinin birleştiği noktada yeralır. "Kamu düzeni kuralı", "toplum yararı", "kişisel hürriyetin devredilemezliği", "insan haysiyeti", "hukukî güvenlik ilkesi", "sosyal

15

Page 16: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

ilkeleri dışında kalan diğer iki ilke türünü hukukun müsellematı18 (axiom) anlamında

birer prensip olarak değerlendirmek zordur. Çünkü bunlar, içerisinde yer aldıkları

hukuk düzenlerine hâkim olan genel düşünceyi yansıtan ve tümevarım yoluyla elde

edilmiş prensiplerdir19.

İnsanlık tarihinin en eski ve köklü hukuk sistemlerinden olan Roma

Hukuku'nda, detay hükümlerin yanı sıra, "kimse zilyetliğin hukukî sebebini bizzat

değiştiremez", "sahipsiz ayınlar işgal ve ihraz edilebilir", "kimsenin kendi ayn’ı

üzerinde bir irtifak hakkı olamaz", "icâzet vekalet demektir"20 gibi genel hükümler de

bulunmaktadır.

Avusturya ve İtalyan Medeni Kanunlarının, hukukun genel ilkelerine boşluk

doldurucu bir görev verdikleri görülür. 1811 tarihli Avusturya Medenî Kanunu’nun 7.

maddesinde, yargıcın hukukî boşlukları ‘tabiî hukukun temel ilkeleri’ne göre

doldurması gerektiği hükme bağlanarak, hukukun genel ilkelerine açıkça değinilmiştir.

1942 tarihli İtalyan Medeni Kanunun 12. maddesinin ikinci fıkrasında, uyuşmazlığın

çözüme kavuşturulamaması durumunda, ‘yürürlükteki hukukun genel ilkelerinden

esinlenerek’ söz konusu uyuşmazlığın çözülebileceği belirtilerek, hukukun genel

ilkelerine işaret edilmiştir. Bu iki hukuk sisteminde olduğu gibi, İspanya Medeni

Kanunu’nun 6. maddesinin 2. fıkrasında da hukukun genel ilkelerine açıkça işaret

edilmiştir21.

Bazı ülkelerde, kanunların baş taraflarında umumî hükümler kısmı yer

almaktadır. Özellikle Alman Medenî Kanunu ve onu takip eden Brezilya, Japonya, Çin

ve Siyam Medenî Kanunları, en başta umumî hükümler kısmını ihtiva etmektedirler22.

hukuk devleti" gibi terimler ile ifade edilen anayasal ilkeler, bu gruba örnek gösterilebilir. "Kişisel hürriyetin devredilemezliği" ilkesi TMK’nun 23. maddesinin 2. fıkrasında da yer almaktadır. Bkz. Edis, Medenî Hukuka Giriş, s. 150-151.

18 "Müsellemât: İspatı imkansız veya çok zor ve fakat her selim aklın, yani kökleşmiş âdetlerle, alışılan batıl zihniyetle anlayışları kararmamış ve muayyen bir fikir ve kanaatin, veyahut hasis menfaatlerin esiri olmayan, matireye az çok aklı erebilen kişilerin kolayca ve biraz düşünmekle kabulünde tereddüt etmiyeceği gerçeklerdir". Belgesay, "Mecellenin Küllî Kâideleri ve Yeni Hukuk", İÜHFM, XII, 564.

19 Dönmez, "Hz. Peygamber’in Tebliğine Hâkim Olan Başlıca Hukuk Prensipleri", Ebedî Risalet, s. 164.

20 Koschaker, Roma Özel Hukukunun Ana Hatları, s. 127, 143, 167, 255.21 Edis, Medenî Hukuka Giriş, s. 147-148; Özsunay, Medenî Hukuka Giriş, s. 229.22 Schwarz, Medenî Hukuka Giriş, s. 199.

16

Page 17: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

İngiliz hukukunda ise, örf ve adet hukukundan oluşan biçimci ve katı Common Law

kurallarının yanında, hakkaniyet ilkesine dayanan, esnek ve zamanın gereklerine daha

uygun olan ve yargıcın vicdanına yer veren Equity Hukuku geliştirilmiştir23

Türk-İsviçre Medenî Kanunlarının başlangıcında "umumî hükümler" kısmı yer

almamakta ve "hukukun genel ilkeleri" ifadesi, açık bir şekilde bulunmamaktadır. Türk

ve İsviçre Medeni Kanunlarının girişinde umumî prensiplerin zikredilmemesinin sebebi;

bu prensipleri tespit etmenin, kanun koyucunun görevi olmayıp, kanunun hususî

tezahürlerinden, onlara temel teşkil eden ana ve umumî esasları çıkarmanın, hukuk

ilminin vazifesi olarak görülmesinden ileri gelmektedir24. Buna karşılık, bazı hukuk

bilginlerince MK. 1. maddesinde yer alan "ilmî ictihat" tabiri ve hâkime tanınan takdir

yetkisi hakkındaki 4. maddedeki "hak ve nisfet" ifadesi ile hukukun genel ilkelerine

işaret edildiği ileri sürülmüştür25.

Ayrıca anayasası olan her ülkede mer‘î olan hukukun temel ilkeleri Anayasa

metninde bulunur26. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yer alan "kazanılmış hakların

korunması", "kanunların geriye yürümezliği", "özel düzenlemenin genel düzenlemeden

önce gelmesi", "kanunların yayımından sonraki olaylara ve durumlara uygulanması",

"cezaların şahsiliği", "suç ve cezada oranlılık", "suç ve cezada kanunilik" vb prensipler,

genel ilke mahiyetindedirler27.

MK. 2. maddesinde yer alan "dürüstlük kuralı" ile MK. 23. maddesindeki

"kişiliğin korunması" hakkındaki hüküm, hukukun genel ilkelerinden olup, kural

koyarken hâkime geniş ölçüde yardımcı olabilecek niteliktedirler28.

Türk hukukunda genel ilke niteliğindeki kanun maddelerine örnek verecek

olursak şunlar zikredilebilir:

23 Özsunay, Medenî Hukuka Giriş, s. 18.24 Schwarz, Medenî Hukuka Giriş, s. 199.25 Edis, Medenî Hukuka Giriş, s. 147.26 Hâtemî, Medeni Hukuk Tüzelkişileri, I, 1. 27 Bilgen, İdare Hukuku Dersleri, s. 201-204. Geniş bilgi için bkz. 105-217 arası. 28 Özsunay, Medenî Hukuka Giriş, s. 229.

17

Page 18: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

"Bir şeye malik olan kimse, o şeyde kanun dairesinde dilediği gibi tasarruf

etmek hakkını haizdir" (MK. m. 1)29.

"Ahlâka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek

sebebiyet veren şahıs, o zararı tazmine mecburdur" (BK. m. 41 f. 2)30.

IV. KÂSÂNÎ’NİN HAYATI VE BEDÂYİU’S-SANÂYİ‘ ADLI

ESERİNE GENEL BİR BAKIŞ

A. KÂSÂNÎ’NİN HAYATI

1. Kâsânî’nin Yaşadığı Dönemin Genel Hususiyetleri

Kâsânî (v. 587/1191), yaşamının büyük bir kısmını Halep’te geçirmiştir. Halep,

bir dönem Büyük Selçuklu Devleti’nin hâkimiyeti altında kalmışsa da daha sonra Irak

Selçuklu Sultanı Mahmud (v. 525/1131), Halep’i 523/1129 tarihinde İmâdüddin

Zengi’ye (v. 540/1146) verdi. Onun ölümünden sonra yerine geçen oğlu Nureddin

Mahmud Zengi (v. 569/1174) de babasının Haçlılar ile mücadele ve yayılma siyasetini

takip etti31. Kâsânî (v. 587/1191) Nureddin Mahmud (v. 569/1174) döneminde Halep’te

bulunmuştur.

Âdil bir hükümdar olan Nureddin Zengi (v. 569/1174), şehirde huzur ve

sükûnu sağlayarak surları, kaleyi, pazaryerlerini ve yolları tamir ettirip, zaviyeler ve

hastaneler yaptırdı. Sünniliği destekleyerek medreseler kurdu ve buraya başka yerlerden

ilim adamları getirterek ders verdirdi. Nureddin Zengi’nin (v. 569/1174) vefatının

üzerinden çok fazla zaman geçmeden bölgede hâkimiyet Eyyübîler’e geçti32.

Kâsânî’nin (v. 587/1191) Halep'te yaşadığı tarihlerde hâkimiyeti ellerinde

bulunduran Zengiler ve Eyyübîler dönemi, özellikle ilmi alanda parlak bir dönem olarak

kabul edilmektedir. Şiî düşünceye karşı Sünnîliği desteklemek maksadıyla kurulan

medreselerde verilen eğitim ve yapılan tartışmalar, bu kurumları birer enstitü haline

29 Schwarz, Medenî Hukuka Giriş, s. 98.30 Schwarz, Medenî Hukuka Giriş, s. 108.31 Hol, İslâm Tarihi, I, 208; Yâzîcî, "Halep", DİA, XV, 242.32 Hodgson, İslâm’ın Serüveni, II, 291; Yâzîcî, "Halep", DİA, XV, 242.

18

Page 19: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

getirmişti33. Kâsânî de (v. 587/1191) Halep'te bulunduğu süre içerisinde bu

medreselerde dersler vermiştir.

2. Kâsânî’nin Hayatı

Asıl adı Alâuddin Ebû Bekr b. Mes’ûd b. Ahmed el-Kâsânî’dir. Bazı

kaynaklarda bu nisbesi Kâşânî olarak geçmekteyse34 de bunun yanlış bir kullanım

olduğu kaydedilmiştir35. İlmi dirayetinden ve yazdığı eserden olsa gerek, Meliku’l-

Ulemâ lakabı ile anılır36. Orta Asya’da Fergana bölgesinde, Seyhun nehrinin kuzeyinde

bulunan Kâsân’da doğan Kâsânî’nin (v. 587/1191) doğum tarihi hakkında kaynaklarda

herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Çeşitli ilim adamlarının yanında eğitimini tamamlayan Kâsânî (v. 587/1191),

hocası Alâuddin es-Semerkandî’nin (v. 539/1143) Tuhfetu’l-Fukahâ adlı eserini şerh

ederek hocasının takdirini kazanmış; bunun üzerine Semerkandî (v. 539/1143), talebesi

Kâsânî’ye (v. 587/1191), dönemin Türk hükümdarlarının da aralarında bulunduğu

birçok kimsenin talip olduğu kızı Fâtıma’yı nikâhlamıştır. Semerkandî (v. 539/1143),

mehir olarak Bedâyiu’s-Sanâyi‘i kabul etmiştir. Bu sebepten dolayı "hocasının

Tuhfe'sini şerh etti ve kızıyla evlendi"37 sözü meşhur olmuştur. Bu evlilikten sonra fıkıh,

hadis ve hüsn-ü hatta mâhir olan Fâtıma, Kâsânî (v. 587/1191) ve Semerkandî (v.

539/1143) ortak fetva vermeye başlamışlardır38.

Kaynaklarda, Kâsânî’nin (v. 587/1191) ilmî yolculuklar yaptığı ve bir ara

Konya’ya giderek dönemin Selçuklu hükümdarı I. Mesud’un misafiri olduğu ve burada

çeşitli ilmi münakaşalara katıldığı kaydedilmektedir. Bu münakaşaların birinde, Şa‘rânî

nisbeli bir âlim ile39 müctehidlerin yapmış oldukları ictihadlarda isabet edip etmedikleri

konusunu tartışırken Şa‘rânî, Ebû Hanife’den her müctehidin kendi ictihadında isabetli

33 Yâzîcî, "Halep", DİA, XV, 242-243.34 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 12; İbnu’l-Âdîm, Zübdetu’l-Haleb, s. 332; Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn, I,

371; İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 84; Berki, İslam Hukuku, s. 38.35 Heffening, "Kâsânî", İA, VI, 374.36 Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, IV, 25.37 Taşköprîzâde, Miftâh, II, 273; Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, IV, 26; Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn, I,

37138 Bolelli, "Fâtıma binti Alâeddin es-Semerkandiyye", DİA, XII, 225.39 Heffening, "Kâsânî", İA, VI, 374.

19

Page 20: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olduğunun nakledildiğini ileri sürmüştür. Buna karşılık Kâsânî (v. 587/1191), Ebû

Hanife’den her müctehidin ictihadında isabet edebileceği gibi hata da yapabileceğini ve

sadece birisinin isabet edebileceğinin nakledildiğini söylemiştir40. Kâsânî (v. 587/1191),

muhatabının ileri sürdüğü fikirlerin Mutezile’ye ait olduğunu söylemiş ve ona fiili bir

reaksiyon göstermiştir. Sultan, kendi huzurunda yapmış olduğu bu davranıştan dolayı

Kâsânî’nin (v. 587/1191) Konya’dan uzaklaştırmasını istemişse de vezirin tavsiyesi

üzerine, Halep’te bulunan Nûreddin Mahmut Zengî’nin (v. 569/1174) yanına elçi olarak

gönderilmiştir. Halep’te çok iyi karşılanan Kâsânî (v. 587/1191), Zengî (v. 569/1174)

tarafından Halâviyye Medresesine hoca olarak tayin edildi ve hayatının sonuna kadar

burada müderrislik yaptı41.

Kâsânî, 10 Receb 587 (3 Ağustos 1191) tarihinde Halep’te vefat etti ve şehrin

dışında Makâm-ı İbrahim’de medfun bulunan hanımının yanına defnedildi42.

3. Hocaları

Kaynaklarda zikredilen en önemli hocası Alâuddin es-Semerkandî’dir (v.

539/1143). Sadru’l-İslâm Ebu’l-Yusr el-Pezdevî (v. 493/1100), Ebu’l-Muîn Meymûn el-

Mekhûlî ve Mecdu’l-Eimme es-Serhakî gibi âlimlerden de ders aldığı söylenmiştir43.

Eserinde hocası Semerkandî’den (v. 539/1143) "hocam, zahit, büyük imam şeyh

Alâuddin, Ehl-i Sünnet’in Reisi Muhammed b. Ahmed es-Semerkandî" şeklinde söz

etmesi, hocası ile aralarındaki ilişkiyi göstermesi bakımından önemlidir44.

4. Öğrencileri

El-Mukaddimetü’l-Gazneviyye adlı eserin yazarı Ahmed b. Mahmud el-

Gaznevî ile oğlu Mahmud, kaynaklarda zikredilen öğrencileridir45.

40 Bu konudaki görüşü ile ilgili olarak bkz. Kasânî, Bedâyi‘, I, 548.41 İbnu’l-Âdîm, Zübdetu’l-Haleb, s. 332; İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 84; Kureşî, el-Cevâhiru’l-

Mudiyye, IV, 26-27; Koca, "Kâsânî", DİA, XXIV, 531.42 İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 85; Taşköprîzâde, Miftâh, II, 274; Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye,

IV, 28.43 Leknevî, Fevâidu’l-Behiyye, s. 91. 44 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 594. Hocasına başka şekillerde de atıfta bulunmuştur. Örnek için bkz. Kâsânî,

Bedâyi‘, II, 594, 607; IV, 304; VII, 320.45 Leknevî, Fevâidu’l-Behiyye, s. 91; Özel, Hanefi Fıkıh Alimleri, s. 54.

20

Page 21: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

5. Eserleri

Bedâyiu’s-Sanâyi‘ Fî Tertîbi’ş-Şerâyi‘ dışında günümüze ulaşan başka bir eseri

bilinmemekle beraber, kaynaklarda Ona ait olduğu söylenen başka kitaplar da

bulunmaktadır. Brockelmann Kitâbu’t-Ta’vîlât isminde bir eser ona nispet etse46 de bu,

Abdurrezzâk b. Ahmed el-Kâşânî’ye ait olan Te’vîlâtu’l-Kur’ân’dır47. Ayrıca el-

Mu‘tekad Fî’l-Mu‘temed olarak isimlendirilen48 es-Sultânu’l-Mübîn Fî Usûli’d-Dîn

isminde bir eser de ona nikbet edilir49. Leknevî (v. 1304/1886), Onun el-Kitâbu’l-Celîl

adında bir kitabından da söz etmektedir50.

B. BEDÂYİU‘S-SANÂYİ‘İN GENEL DEĞERLENDİRMESİ

1. İçerik Açısından

İbn Abidîn'in (v. 1252/1836), Hanefi mezhebine ait kitaplar içerisinde benzeri

bulunmayan bir eser olarak zikrettiği51 Bedayi‘, içerik açısından klasik fıkıh

eserlerindeki yönteme sahiptir. Kitâbu’t-Tahâre ile başlayıp Kitâbu’l-Karz ile

bitmektedir. 1997’de on cilt olarak basılan Beyrut baskısı esas alındığında ibadetler,

muamelât ve ukûbat alanına dair altmış sekiz kitâbın eserde yer aldığı görülür. Elimizde

mevcut olan nüshaların orijinal tertibe uygun olduğu ise kuşkuludur. Bizim esas

aldığımız nüshada müstensih, Kitâbu Kuttâi’t-Tarîk'in sonunda, ikinci cildin bittiğini,

üçüncü cildin Kitâbu'l-Hudûd ile başlayacağını söylemektedir52. Oysa mevcut olan

nüshalarda Kitâbu'l-Hudûd elli altıncı, Kitâbu Kuttâi’t-Tarîk ise elli sekizinci bölümde

yer almaktadır. Ayrıca bazı yerlerde ele aldığı bir meseleyi, "bunu şu kitapta zikrettik"53

dediği halde söz konusu bölümün daha sonra gelen bir bölüm olması da bu ihtimali

kuvvetlendirmektedir.

46 Brockelmann, Târîhu’l-Edebi’l-Arabî, III, 679.47 Koca, "Kâsânî", DİA, XXIV, 531.48 Leknevî, Fevâidu’l-Behiyye, s. 91.49 Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, IV, 27; İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 84; Heffening, "Kâsânî",

İA, VI, 374.50 Leknevî, Fevâidu’l-Behiyye, s. 91.51 İbn-i Abidîn, Hâşiyetu Reddi’l-Muhtâr, I, 101.52 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 375.53 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 495; V, 528, 534, 561; VII, 324.

21

Page 22: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Eserde, miras ile ilgili konular müstakil bir bölüm olarak incelenmemiş

olmakla beraber müellif, miras ile ilgili meselelerden bahsederken bunları Kitâbu'l-

Ferâiz'de ele aldığını ifade etmektedir54. Bu da Kitâbu'l-Ferâiz'in kitaba eklenmediği

veya müstakil bir eser olarak yazılmış olmasına rağmen bize ulaşmadığını

göstermektedir. Başka bir yerde Kitâbu'd-Diyât'a da işaret etmekle55 beraber, diyetler ile

ilgili meseleleri Kitâbu'l-Cinâyât'ta genişçe ele almıştır.

2. Metot Açısından

Tertip ve metot bakımından klasik Hanefi fıkıh literatüründe önemli bir yere

sahip olan eserde, aktarılan görüşler belirli bir sistem dahilinde şöyle sıralanmıştır; önce

kabul ettiği ve kuvvetli gördüğü görüşü verdikten sonra kuvvetliden zayıfa doğru bir

sıralama ile diğer görüşleri vermektedir. İkinci aşamada ise bu görüşlerin delillerini, en

zayıftan başlayarak en kuvvetli ve kabul ettiği görüşe doğru zikretmektedir56.

Kâsânî (v. 587/1191), mezhep içi tartışmalar dışında İmam Malik’in (v.

179/796) görüşlerine de değinmekle beraber hemen her konuda İmam Şafiî'nin (v.

204/820) fikirlerini aktarmakta ve onunla tartışmaktadır. Ahmet b. Hanbel’i (v.

241/855) Ashabu’l-Hadis olarak zikretmekte57 ve Ashâbu’l-Hadis'in görüşlerine birkaç

yerde değinmektedir58. Bunlar dışında, Mesruk (v. 63/683), Şürayh (v. 78/697), Said b.

Müseyyeb (v. 94/712), İbrahim en-Nehâî (v. 96/714), Mücahid (v. 100/718), Şa’bî (v.

103/722), Hasan-ı Basrî (v. 110/728), İbn Sîrîn (v. 110/728), Atâ’ b. Ebi Rebah (v.

114/732), Nâfi‘ (v. 117/735), Katade (v. 118/736), Mekhûl (v. 119/737), Hammâd b.

Ebî Süleyman (v. 120/738), Zührî (v. 124/742), Râbiatu'r-Re'y (v. 136/753), İbn

Şübrüme (v. 144/761), İbn-i Ebi Leylâ (v. 148/765), Evzâî (v. 157/774), Süfyan-ı Sevrî

(v. 161/778), Süfyan b. Uyeyne (v. 198/813) gibi fakihlerin görüşlerini de zaman zaman

aktarmaktadır.

54 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 380; IV, 507, 508; V, 494; X, 497.55 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 315.56 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 210-211, 454-455; III, 102; V, 464-465; VII, 380-382; X, 38-39, 113.57 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 208, 630.58 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 442, 630; II, 631, 640; IX, 86.

22

Page 23: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Fıkhî meseleleri teferruatlı bir şekilde ele alırken bu konuların uzantısı olan

kelamî tartışmaları bazen onlarca sayfa işlemektedir. Mesela Allahın sıfatları59, Ehl-i

Sünnet'e göre isim müsemma60, meşietullah61, cevher-araz62 gibi konulara değinmekte

ve uzun mülahazalarda bulunmaktadır. Yine benzer şekilde başka mezheplerin

(Mutezile63, Eşariye64, İsna Aşeriyye65, Kaderiye66, Hariciler67, Dehriyye, Zenadıka ve

Ehl-i ibâha68, Felasife69) görüşlerini aktarmakta ve bunlara karşı Ehl-i Sünnet'in

yaklaşımını savunmaktadır70.

3. Hocası Semerkandî’nin Tuhfe’si İle Olan İlişkisi

Kaynaklarda Bedâyi‘in Tuhfe’nin şerhi olup olmadığı hususu tartışmalıdır.

Kimi bilginlere göre Tuhfe’nin şerhidir71. Bunda, "hocasının Tuhfe’sini şerh etti kızı ile

evlendi" sözünün de etkili olmasının yanında, Kâsânî’nin (v. 587/1191), bizzat

hocasının nezareti altında Tuhfe’yi yeniden kaleme almış olma ihtimalinin de

bulunduğu kaydedilmektedir72. Ancak Bedâyi‘ dikkatle incelendiği zaman, bunun gerek

şekil ve gerekse muhteva açısından klasik şerhlere benzemediği ve her iki kitabın

tertibinin de faklı olduğu görülür73. Eserde hocasından ziyade, İmam Muhammed'in (v.

189/805) Zâhiru'r-Rivâye eserlerini dikkate aldığı söylenebilir. Mesela Kitâbu'l-Gasb'ın

başında İmam Muhammed'in (v. 189/805) gasb ve itlaf ile ilgili meseleleri bu başlık

altında incelediğini ve kendisinin de konuyu bu şekilde ele alacağını ifade etmektedir74.

59 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 25,30.60 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 16.61 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 342.62 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 298.63 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 25, 342 VI, 368; IX, 47, 139.64 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 25.65 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 356; II, 95, 109, 116, 137, 214. 66 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 83.67 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 310, 354, 544, 545, 548.68 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 403, 434.69 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 403.70 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 517; III, 270, 406; IV, 30, VI, 246, 368; IX, 104; X, 103.71 Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn, I, 230-371; Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, IV, 26.72 Kavakcı, İslam Hukukçuları, s. 125.73 Özel, Hanefi Fıkıh Alimleri, s. 54-55; Koca, "Kâsânî", DİA, XXIV, 531; Ünal, "Bedâiu’s-Sanai‘",

DİA, V, 294.74 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 3.

23

Page 24: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

4. Bedâyi‘ Üzerinde Yapılan Çalışmalar

Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed er-Redînî el-Hüseynî’nin Zâdu’l-

Ğarîbi’d-Dâyi‘ Min Bedâii’s-Sanâi‘ Fî Tertîbi’ş-Şerâi‘ isimli eseri, Bedâyi‘ üzerinde

yapılmış bir ihtisar çalışmasıdır. Bu ihtisar, 925/1519 tarihinde yazılmış olup, bir

nüshası Süleymaniye Kütüphanesinde bulunmaktadır75. Şâh Muhammed b. Ahmed b.

Ebî Suud el-Manastirî’nin Mücerredu’l-Bedâyi‘ Ve Mulahhasu’ş-Şerâyi‘ isimli şerhi

kaynaklarda geçse de76 bunun mevcudiyeti tespit edilememiştir77.

75 Ünal, "Bedâiu’s-Sanai‘", DİA, V, 294.76 Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn, I, 371.77 Ünal, "Bedâiu’s-Sanai‘", DİA, V, 294.

24

Page 25: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

BİRİNCİ BÖLÜM

İSLAM HUKUKU LİTERATÜRÜNDE KAVÂİDİN YERİ

I. KAVÂİD’İN KAVRAMSAL TAHLİLİ VE İLGİLİ DİĞER

ISTILAHLAR

A. Kavâid’in Kavramsal Tahlili

1. Kavâid’in Sözlük Anlamı

"قعد" fiilinden türetilen "القواعد" kelimesi, "قاعدة" kelimesinin çoğuludur.

Sözlükte, asıl, temel, esas gibi anlamlara gelen78 "kâide", temellerin esası, aslı

manasında da kullanılmaktadır79. Kur’ân-ı Kerim’de bir yapının temelleri anlamını ifade

edecek şekilde "İbrahim ve İsmail Ka'be’nin temellerini yükseltiyorlardı"80 ve başka bir

ayette de "bunun üzerine Allah binalarının temelini çökertti de, tavanları başlarına

yıkıldı"81 buyurulmaktadır. Meşhur dil bilginlerinden Halil b. Ahmed (v. 175/792),

kelimenin Kur’ân’daki bu kullanımına benzer bir tanımla "el-kavâid" kelimesinin, evin

temeli anlamına geldiğini belirtmektedir82. Kelimenin izâfet terkibiyle kullanımı ilk

dönem eserlerinden itibaren görülmektedir. Mesela "kavâidü'l-beyt" şeklindeki izafet,

evin temelleri anlamına gelmekte ve kâide, temel, esas anlamını ifade etmektedir83.

Zeccâc, kavâidi, binanın dayandığı sütunlar olarak açıklamıştır84.

Kelimenin sözlük anlamında istikrâr ve sebat manası da bulunmaktadır.

Nitekim hayızdan kesilmiş ve artık evlenemeyecek olan kadınlar için kavâid kelimesi

kullanılmaktadır85. Cenâb-ı Allah Kur’ân-ı Kerim’de "kadınlardan evlenme ümidi

78 İbn-i Manzûr, Lisânu’l-Arab, III, 361.79 ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, IX, 60.80 Bakara, 2/127.81 Nahl, 16/26.82 Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn, III, 1502.83 Cevherî, es-Sıhâh, I, 443.84 İbn-i Manzûr, Lisânu’l-Arab, III, 361; ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, IX, 60.85 İbn-i Fâris, Mu’cemu Mekâyîs, V, 108; Kefevî, el-Külliyyât, s. 728.

25

Page 26: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kalmayıp ta oturmakta olanlar…"86 buyurarak, bu durumda olan kadınlara işaret

etmiştir.

2. Kavâid’in Istılahî Anlamı

Kavâidin ıstılahî anlamı ile ilgili açıklamalara geçmeden önce, bir hususa işaret

etmek istiyoruz.

Kavâid kavramı, muayyen bir ilim dalına ait terim olmayıp, çeşitli ilmi

disiplinlerde kullanılan ortak bir kavramdır. Farklı ilim dalları arasında kullanılan bu

kavram ile ilgili yapılan tanımların sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi için çeşitli

ilim dallarına ait kaynakların taranarak her ilim dalı için kavramın hangi manalarda

kullanıldığının tespit edilmesi gerekir. Uzun asırlar boyunca telif edilen eserlerin

çokluğu göz önüne alındığında, böylesi bir çalışmanın uzun zaman alacağı ve bunun bir

mastır çalışmasını aşacağı aşikârdır.

Bu hususa dikkat çektikten sonra, yapılan tanımları kronolojik olarak vermeğe

çalışacağız. Birçok tanıma yer vermedeki maksadımız, tarihsel süreç içerisinde kavrama

yüklenen anlamları bir bütün olarak yansıtmak ve aralarındaki etkileşimleri görmektir.

Bizim tespit edebildiğimiz ilk ıstilahî tanım, Hanbelî fakîh Necmuddin et-

Tûfî’ye (v. 716/1316) aittir. O, kâideyi şöyle tarif etmiştir: "İnceleme sonucunda

kendisinden cüz'î kaziyyelerin çıkarıldığı küllî kaziyyelerdir" ( التي الكلية القضايا هي جزئية قضايا فيها بالنظر يعرف )87.

Makkarî’nin (v. 758/1357) yapmış olduğu tanım, kendisinden sonra gelen

bilginlerin tanımlarından faklılık arz etmektedir. Kendisi, el-Kavâid adlı eserinde, kâide

86 Nûr, 24/60.87 et-Tûfî, Şerhu Muhtasari’r-Ravda, II, 95. Kaziyye: Mantık ilminde, herhangi bir söz söyleyen

kişinin, söylediği bu sözde sâdık veya kâzib olma ihtimali olan kelamdır (bkz. Cürcânî, et-Ta’rîfât, s. 176; Ebherî, Îsâgûcî, s. 12). Bir başka değişle, "doğru ve eğriye ihtimali olan söz, nisbet-i tâmme-i haberiyyeyi ifâde eden ve sıdk ile kizbe şümûlü olan ihbârî bir kelâmdır". (bkz. Elmalılı, Kâmus, III, 183). Emir, nehiy, soru, yemin, taaccub, temenni, dua, rica, övgü, yergi gibi sıdk ve kizb sıfatı ile vasıflandırılamayan bütün inşâî cümleler kaziyyelerden kabul edilmezler. Konumuzla ilgisi bulunan kaziyye-i külliye, mevzuunun bütün fertlerinde hükmün gerçekleştiği kaziyyedir. Mesela: Her insan adaleti sever. Buna karşılık kaziyye-i cüz’iyye, mevzuunun bazı fertlerinde hükmün gerçekleştiği kaziyyedir. Mesela: Bazı öğrenciler çalışkandır gibi. Geniş bilgi için bkz., Mehdî Fazlullah, Medhal İlâ İlmi’l-Mantık, s. 89-99; Elmalılı, Kâmus, III, 201.

26

Page 27: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

ile neyi kastettiğini şöyle izah eder: "Biz kâide ile şunu kastediyoruz: Usûlden ve diğer

genel aklî anlamlardan (el-meânî) daha özel; akitlerden ve bütün özel fıkhî dâbıtlardan

daha genel olan her küllîdir" ( العامة، العقليّة المعاني وسائر األصول من أخّص كلّي كل الخاّصة الفقهيّة الضوابط وجملة العقود من وأعم )88. Makkarî’nin (v. 758/1357) yapmış

olduğu bu tanım, fıkhî kâideyi diğer kâidelerden ayıran bir özelliğe sahiptir. Bu

sebepten dolayı onun bu tanımı, fıkhî kâidenin mahiyetine en uygun ve hakikatine en

yakın tarif olarak kabul edilmiştir89. Tanımın birtakım hususiyetleri olmakla beraber

kapalılık arz ettiği de görülmektedir.

Feyyûmî (v. 770/1369) ise kâideyi şöyle tanımlar: "Istılahta dâbıt manasına

gelen kâide; cüz’iyyâtının tamamı ile örtüşen küllî emirdir" (

جزئياته جميع علي المنطبق الكلّي وهي: األمر الض88ابط، بمع88ني االصطالح في القاعدة ) 90.

Feyyûmî (v. 770/1369), kâide ile dâbıtı aynı anlamda kullanmıştır.

Tacuddin b. Sübkî (v. 771/1369) kâidenin tanımını şöyle vermektedir: "Kendisi

ile cüz’iyyâtının hükümleri anlaşılan, cüz’iyyâtının çoğunluğunun kendisine uygun

olduğu küllî emirdir" ( منها أحكامها يفهم كثيرة جزئيات عليه ينطبق الذي الكلي األمر )91.

İbn Sübkî (v. 771/1369), hem kavâid ile dâbıt arasında ayırım yapmış, hem de

kâidelerin cüz'iyyâtın tamamına değil de çoğunluğuna uygulandığını ifade etmiştir. O,

tanımı verdikten hemen sonra bunu örneklendirerek, kâidenin fıkhın bir konusunu değil

de birçok konusunu kuşattığını, bu yönüyle de dâbıttan ayrıldığını belirtmiştir92. Ayrıca

kâidenin, cüz’iyyâtın çoğunluğunu kuşatması özelliğine vurguda bulunması, daha sonra

kâideyi ağlebîlik özelliğini dikkate alarak tanımlamaya çalışan bilginler için referans

olması bakımından önemlidir.

88 Makkarî, el-Kavâid, I, 212. Makkarî’nin tanımının değerlendirmesi için bkz. Nedvî, Kavâid, s. 42; Şübeyr, Kavâid, s. 16; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 40-44.

89 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 42.90 Feyyûmî, el-Misbâhu’l-Münîr, II, 510. Buradaki küllî emirden maksat kaziyye-i külliyyedir,

küllî mefhum değildir. Cüz’iyyât ile ifade edilen de küllî emrin cüz’iyyâtı değil de kaziyyenin mevzusuna giren cüz’iyyâttır. Emrin küllîlik ile kayıtlandırılması, kaziyye-i küllîyeyi, kaziyye-i cüz’iyye veya kaziyye-i şahsiyyeden ayırmak içindir. (bkz. Tehânevî, Keşşâf, II, 1295-1296; Ayrıca kaziyye-i şahsiye için bkz. Mehdî Fazlullah, Medhal İlâ İlmi’l-Mantık, s. 95-96). Feyyûmî’nin bu tarifini Muhammed Zuhaylî aynen benimsemiş ve bu tanımın, kâidenin aslına daha uygun olduğunu ifade etmiştir. bkz. Zuhaylî, el-Kavâid, s. 18-19

91 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 11.92 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 11.

27

Page 28: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Taftâzânî’nin (v. 792/1390) yapmış olduğu tanım ise kendisinden sonra yapılan

tanımlara yön vermiştir. O, kâideyi, "cüz'iyatı ile örtüşen ve kendisinden cüz'i

hükümlerin çıkarılabildiği küllî hükümdür" ( ليتعرف جزئياته على ينطبق كلي حكم منه .şeklinde tanımlar93 (أحكامها

Seyyid Şerîf Cürcânî (v. 816/1413), Ta‘rîfât adlı eserinde kâideyi şöyle tarif

eder: "Cüz’iyyâtının tamamına uygun olan küllî kaziyyedir" (

جزئياتها جميع على منطبقة كلية قض88ية هي )94. Cürcânî'nin (v. 816/1413) "kâide" ile

"kânûn"u benzer şekillerde tanımlaması, bu iki kavrama yakın anlamlar yüklediğini

göstermektedir95.

İbn-i Hatib ed-Dehşe (v. 834/1431) ise kâidenin tanımı için "cüz'iyatının

tamamı ile örtüşen ve kendisinden cüz'î hükümler çıkarabildiğimiz küllî hükümdür" (

منه أحكامها لنتعرف جزئياته جميع على ينطبق كلي حكم ) demektedir96.

Hanbelî alimlerden olan ve mezhepte önemli usûl eserlerinden sayılan Şerhu’l-

Kevkebi’l-Münîr’in müellifi İbn-i Neccâr (v. 972/1564) kâideyi, İbn-i Sübkî’ye (v.

771/1369) yakın bir şekilde tanımlamaktadır. Ona göre "Kâide: Kendisi ile cüz’iyyâtın

hükümleri anlaşılan, cüz’iyyâtın çoğunluğuna uygun olan küllî emirdir" ( كلي أمر منها أحكامها تفهم كثيرة جزئيات علي ينطبق )97.

Hanbelî fıkhının temel furû‘ kaynaklarından biri olarak kabul edilen

Haccâvî’nin (v. 968/1560) el-İknâ li Tâlibi’l-İntifâ adlı kitabını, Keşşâfu’l-Kına‘ olarak

93 Taftâzânî, et-Telvîh, I, 35. Burada küllî hükümden murad kaziyyedir. Cüz’iyyâttan kasıt ise mevzusuna giren cüz’iyyâtın ahkâmıdır. Bilinmesi ise bu cüz’î hükümlerin büyük önerme şeklinde olan kâideden küçük önermeler halinde tahrîc edilmesidir. (bkz. Fenarî, Hâşiyetu’l-Fenarî, I, 112)

94 Cürcânî, et-Ta’rîfât, s. 171.95 Cürcânî, et-Ta’rîfât, s. 171. Müellif, kânûn kelimesini tarif ettikten sonra buna örnek olarak

"Nahivcilerin fâil merfûdur, mef‘ûl mansûptur ve muzâfun ileyh mecrûrdur" örneklerini zikretmiştir. 96 İbn-i Hatib ed-Dehşe, Muhtasar Min Kavâid, I, 64.97 İbn-i Neccâr, Şerhu’l-Kevkebi’l-Münîr, I, 30. İbn Neccâr esrinin başka bir yerinde usûlu fıkhı

tanımlarken, tanımda geçen kaideyi "her biri kendi altına giren cüz’iyyâtı kapsayan küllî suretlerdir". ( تحتها التي جزئياتها على منها واحد كّل تنطبق كلّيةٍ صورٍ عن هنا: عبارة وهي ) şeklinde tanımlamaktadır. Müellif, kâide kelimesinin küllîlik ile (kâide-i külliye şeklinde) takyîd edilmesine gerek olmadığını, çünkü kâidenin yapısı itibariyle bunu gerektirdiğini de belirtmektedir. Eserin tahkikini yapan Muhammed ez-Zühaylî, "صور" kelimesiyle burada kastedilen anlamın "قضية" veya "أمر" olduğunu ifade etmektedir. bkz. İbn-i Neccâr, a.g.e, I, 44-45.

28

Page 29: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

şerh eden el-Behûtî98 (v. 1051/1641), kâideyi şöyle tarif etmiştir: "Vazedilmiş cüz’ilere

uygun olan küllî emirdir" ( موضوعة جزئيات على منطبق كلي أمر وهي )99.

Ebû’l-Bekâ el-Kefevî (v.1094/1683) kâide için şu tarifi veriyor: "Mevzusuna

giren cüz’iyyâtın ahkâmını bilkuvve kuşatması yönüyle küllî bir kaziyedir" (

موضوعها جزئيات أحكام على بالقوة اشتمالها حيث من كلية قضية )100.

İbn Nüceym’in (v. 970/1562) el-Eşbâh ve’n-Nezâir’ine şerh yazan Hamevî (v.

1098/1687), önce kâide ile ilgili genel bir tarif verdikten sonra, fakihlerin kâideye

yüklemiş oldukları anlam ile usûlcülerin ve nahivcilerin yükledikleri anlamın farklı

olması sebebiyle aslında bu tanımın fıkhî kâide için geçerli olmadığını ifade etmiştir.

Müellif, bu farka dikkat çektikten sonra kâideyi şöyle tanımlamıştır: "Fakîhlere göre

kâide; cüz’iyyâtının ahkâmının kendisinden çıkarılabildiği ve cüz’iyyâtının çoğunluğuna

uygunluk arzeden ekserî hükümdür, küllî hüküm değildir" ( أكثري حكم الفقهاء عند هي منه أحكامها لتعرف جزئياته أكثر على ينطبق كلي ال ) 101. Ayrıca Hamevî (v. 1098/1687),

kâide için önemli olan bir hususa da işaret etmiştir ki o da şudur; küllî kâideden maksat,

bazı istisnaları olsa da başka bir kâidenin altına girmeyen kâidedir102.

Tehânevî (v. 1158/1745), âlimlerin ıstılâhında kâidenin, "asıl", "kanun",

"mesele", "dâbıt" ve "maksat" kavramları ile mürâdif olduğunu ve çeşitli manalara

geldiğini ifade ettikten sonra, şu şekilde tanımlandığını belirtmiştir: "Cüz’iyyâtının

ahkâmı kendisinden çıkarıldığında, cüz’iyyâtının tamamı ile örtüşen küllî bir emirdir" (

منه أحكامها تعّرف عند جزئياته جميع على منطبق كلّي أمر )103.

98 Kaynaklarda müellifin ismi el-Behûtî veya el-Buhûtî olarak geçmektedir. bkz. Koca, Selefi Söylem, s. 104.

99 El-Behûtî, Keşşâfü’l-Kınâ‘, I, 14.100 Kefevî, el-Külliyyât, s. 728.101 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 51. Tanımın değerlendirmesi için bkz. Şübeyr, Kavâid, s. 16;

Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 44-48.102 Hamevî,

Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 51. Hamevî’nin bu yaklaşımı ve kavâid tanımı, günümüzde de bazı müellifler tarafından olduğu gibi kabul edilmiştir. Örnek olarak bkz. Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s.223.

103 Tehânevî, Keşşâf, II, 1295. Müellif, küllî emrin, cüz’iyyâtı ile örtüşen küllî kaziyye olduğunu ve bunun da bilkuvve olduğunu belirtmiştir. Yani mevzusuna giren cüz’iyyât ile bilkuvve uyuşan kâide, hüküm çıkarılmak istendiği zaman bilfiil olarak ortaya çıkacaktır. (Tehânevî, a.g.e, II, 1295).

29

Page 30: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Ebû Saîd el-Hadimî (v. 1176/1762), Mecâmiu’l-Hakâik adlı eserinin "hâtime"

bölümünde küllî kâideleri ele almış ve konunun başlığını da kâidelerin küllîlik ve

ekserîlik özelliğini dikkate alarak "Küllî veya ekserî kâideler" ( أكثرية أو كلية قواعد )

olarak belirlemiştir104. Hadimî’nin (v. 1176/1762) bu eserine şerh yazmış olan

Güzelhisârî (v. 1215/1800), Taftâzânî’nin (v. 792/1390) yapmış olduğu tanıma benzer

bir tarifi aktardıktan sonra bunun fukaha dışındaki bilginler için geçerli olduğunu ifade

ederek, fukahaya göre "cüz’iyyâtının çoğunluğunu kapsayan ekserî hükümdür"

( جزئياته اكثر على ينطبق اكثري حكم ) demiştir105. Fakat Güzelhisârî (v. 1215/1800), bu

tanımı verdikten sonra kavâidin, küllîlikten veya ekserîlikten daha genel olmasının

tercihe şayan olduğunu belirtmiştir106.

Mecelle şârihi Ali Haydar Efendi (v. 1355/1936), fakihlerin ıstılahında

kâidenin şu anlama geldiğini söyler: "Cüz’iyyâtın ahkâmı bilinmek için o cüz’iyyâtın

küllisine ya ekserisine muntabık ve muvafık olan hükm-i küllî ya ekserîdir"107. Ali

Haydar Efendi’nin (v. 1355/1936) bu tanımının, Hamevî (v. 1098/1687) ve

Güzelhisârî’nin (v. 1176/1762) tariflerinden mülhem bir tanım olduğu görülmektedir.

İzmirli İsmail Hakkı (v. 1365/1946), İlm-i Hilâf adlı eserinde, kavâid-i külliye

başlığı altında "kavâid-i külliye veya ağlebiye" şeklinde bir alt başlık verdikten sonra,

kâideyi şöyle tanımlamaktadır: "Kendisi ile cüz’iyyâtın ahkâmı bilinmek için cemii

cüz’iyyâtına muntabık olan hükm-ü küllî veya ağlebîdir"108.

Bu bilginlerin tanımlarını verdikten sonra mukayese etme amacıyla modern

dönemde kavâid ile ilgili çalışmalar yapmış olan İslam hukukçularının yaptıkları

tarifleri vermenin yararlı olacağı kanaatindeyiz.

Medhal isimli eserinde bu konuya geniş yer veren ve bazı küllî kâideleri şerh

eden Mustafa Ahmed ez-Zerkâ, kâideyi "mevzuuna giren hadiseler hakkında, genel

104 Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 35b.105 Güzelhisârî, Menâfiu’d-Dakâik, s. 305.106 ( اكثرية او كلية يكون ان من اعم القواعد كون المختار لكن ) Güzelhisârî, Menâfiu’d-Dakâik, s.

305.107 Ali Haydar, Dürerü’l-Hukkâm, I, 27. Ali Haydar Efendi’inin bu tanımı daha sonra gelen bazı

bilginler tarafından kabul edilmiş ve kullanılmıştır. (bkz. Elmalılı, Kâmus, III, 107; Remzi Balkanlı, İslâm Hukukunun Umumî Esasları, s. 103).

108 İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 186.

30

Page 31: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

teşriî hükümler ihtiva eden, düsturî ve özlü ifadelerden oluşan küllî fıkhî asıllardır" (

الح88وادث في عامة تشريعية أحكاما تتضمن دستورية موجزة نصوص في كلية فقهية أصول موضوعها تحت تدخل التي ) şeklinde tanımlamıştır109.

Kavâid-i Külliye konusunda müstakil bir çalışması olan Ali Ahmed en-Nedvî,

kavâid ile ilgili iki tanım vermektedir. İlk tanımı şöyledir: "Altına giren meselelerin

hükümlerinin kendisi ile bilindiği, ağlebî bir kaziyyede ifade edilen şer‘î hükümdür" (

تحتها دخل ما أحكام منها يتعرف أغلبية قضية في شرعي حكم )110. Müellif, tanımda geçen

"şer‘î" kaydının, şer‘î olmayan diğer kâideleri dışarıda bıraktığını; "ağlebî" kaydının

ise, bu kâidelerin çoğunluğundan, bazı furû‘ meselelerin istisna edildiğini belirtmek için

kullandığını söylemektedir111.

Nedvî, kâide için yaptığı ikinci tanımı vermeden önce çeşitli mülahazalarda

bulunmuş ve bu mülahazalar neticesinde şöyle bir tanım vermiştir: "Mevzusu altına

giren kaziyyelerde, fıkhın çeşitli bablarına ait genel teşriî hükümler içeren küllî fıkhî

asıldır" ( ً يتضمن كلي فقهي أصل التي القضايا في متعددة أبواب من عامة تشريعية أحكاما موضوعه تحت تدخل )112.

Şelebî ise İslam fıkhında İstinbât Kâideleri ve Küllî Kâideler olmak üzere iki

çeşit kavâidin olduğunu belirttikten sonra, küllî kâideleri şöyle tanımlamaktadır:

"Mevzusu altına giren hadiselerde genel teşriî hükümler içeren, veciz ibarelerle ifade

edilen küllî prensipler ve asıllardır" ( نصوص في تصاغ كلية ومبادىء أصول عن عبارة موضوعها تحت تدخل التي الحوادث في عامة تشريعية أحكاما تتضمن موجزة ) 113.

Alâî’nin (v. 761/1360) el-Mecmûu’l-Müzheb fî Kavâidi’l-Mezheb adlı eserinin

tahkik ve dirasesini yapan Muhammed b. Abdurrahman eş-Şerîf ise kâideyi şöyle 109 Zerkâ, Medhal, II, 947. Zerkâ’nın bu tanımı, özellikle modern dönemde Kavâid literatürü ile

ilgili çalışma yapan araştırmacıları önemli ölçüde etkilemiş ve kabul edilen bir tanım olmuştur. Örnek olarak Zerkeşî’nin el-Mensûr’unun tahkikini yapan Teysîr Fâik Ahmed Mahmud’un yapmış olduğu tanım verilebilir. bkz. Zerkeşî, el-Mensûr, (Muhakkikin mukaddimesi) I; 16. Zerkâ’nın tarifinin değerlendirmesi için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 48-49.

110 Nedvî, Kavâid, s. 43.111 Nedvî, Kavâid, s. 43.112 Nedvî, Kavâid, s. 45. Müellif, bu tanımı verdikten hemen sonra bu tarifi, Zerkâ’nın yapmış

olduğu tanımın bazı yerlerini hazfederek ve bazı düzeltmelerle aldığını ifade etmektedir. (bkz. Nedvî, a.g.e, s. 45, 4. dipnot). Nedvî’nin yapmış olduğu bu iki tanımın eleştirisi için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 50-51; er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 43-45.

113 Şelebî, Medhal, s. 324.

31

Page 32: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

tanımlamıştır: "Kendisinden cüz’iyyâtının hükümleri çıkarılan küllî, amelî, şer‘î

kaziyedir" ( جزئياتها أحكام منها يتعرف كلية عملية شرعية قضية )114.

Yakup b. Abdilvehhab el-Bâhuseyn ise fıkhî kâideyi şöyle tarif ediyor:

"Cüz’iyyâtı, amelî, şer‘î, küllî kaziyyeler olan amelî, şer‘î, küllî kaziyyedir veya

cüz’iyyâtı küllî, fıkhî kaziyyeler olan küllî, fıkhî kaziyyedir" (

كلي88ة، فقهيّة عملي88ة. أو: قض88يّة ش88رعية كلية قض88ايا جزئياتها عمليّة ش88رعية كليّة قض88يّة كليّة فقهيّة قضايا جزئياتها ) 115.

Makkarî’nin (v. 758/1357) Kavâid’inin tahkik ve dirasesini yapan Ahmed b.

Abdillah ise şöyle bir tanım vermektedir: "Fıkhî cüz’iyyâtın hükmünün kendisinden

doğrudan çıkarıldığı ağlebî hükümdür" ( الفقهية الجزئيات حكم منه يتعرف أغلبي حكم .116 (مباشرة

Muhammed er-Rûkey’in tanımı ise şöyledir: "Ağlebiyet veya genellik yoluyla

cüz’iyyâtına uygun düşen, muhkem, tecridî bir ifade ile şekillendirilmiş, şer‘î delile

müstenid küllî hükümdür" ( تجريدية ص88ياغة مص88وغ ش88رعي، دليل إلى مستند كلي حكم األغلبية أو االطراد سبيل على جزئياته على منطبق ُمحكمة، )117.

Kavâid-i Külliyye ile ilgili müstakil bir çalışma yapan Osman Şübeyr ise şöyle

bir tanım vermektedir: "Mevzusuna giren cüz’iyyâtın ahkâmını bilkuvve kapsayan küllî,

114 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb (Drase Böl.), I, 38.115 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 54.116 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 107. Müellif daha sonra yapmış olduğu bu tanımda geçen

bazı terimlerin izahını yapmıştır. Tanımda yer alan "ağlebî" tabiri, her kâidenin istisnalarının olduğunu ve cüz’iyyâtın ahkamının kâideden bilinmesinin ise genellikle olduğunu ifade içindir. "Yutaarrefu" ifadesinin kullanılması, "yantabiku"nun kullanılmasından daha evlâdır. Çünkü "yutaarrefu"nun kullanılmasında, hükmün kâideden çıkarılabilmesi için zihnî bir çabanın olmasına ihtiyaç olduğuna delalet vardır. Yoksa hüküm, kâideden kendiliğinden (bedîhî olarak) çıkarılmaz. Tarifi "fıkhîyye" lafzı ile kayıtlayarak, kâidenin nahiv kâidesi gibi fıkıh dışında kullanıldığı alanları dışarıda bırakmak içindir. "Mübâşereten" kaydının konmasının sebebi, usûl kâidesini dışarıda bırakmak içindir. Usûl kâidesinden de fıkhî cüz’iyyâtın hükmü çıkarılmaktadır, fakat usûl kâidesi bir vasıtaya ihtiyaç duymaktadır. Makkarî, a.g.e, I, 107. Müellifin yapmış olduğu bu tanımın değerlendirmesi için bkz. er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 45-46.

117 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 48. Yazar, "تجريدية" ifadesi ile; "illet ve objektif bir bağ ile hükmün kendisine bağlandığı, sadece bir cüz’î hükme ait olmayan" manasını kastettiğini ifade etmektedir. bkz. er-Rûkey, a.g.e, s. 63.

32

Page 33: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

amelî, şer‘î kaziyyedir" ( جزئي88ات أحك88ام على ب88القوة تش88تمل كلية عملية شرعية قضية .118(موضوعها

Muhammed Enîs Ubâde, Mevsûatu Fıkhî’l-İslâmî’den alıntı yaparak kavâid-i

fıkhîyye için şu tarifi verir: "Hz. Peygamber’in hadislerinin veya bir kıyasın bir araya

getirdiği benzer hükümler mecmuasıdır" ( يجمعها التى المتشابهة االحكام مجموعة هي واحد قياس أو نبوي اثر ) 119. Müellif, bu kâidelerin külliye ve münderice olmak üzere

ikiye ayrıldığını belirttikten sonra bunları şöyle izah eder: "Külliye, altında başka

kâideler bulunan kâidedir. Mesela ‘zarar izale olunur’ kâidesinin altında ‘zararı eşed

zararı ehaf ile izale olunur’ kâidesi yer alır. Münderice ise, küllî kâidenin altına giren

kâidedir. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi" ( مثل اخرى قواعد تحتها تندرج التى هي الكلية ت88دخل ال88تى هى والمندرجة ب88االخف‘ ي88دفع االشد ‘الض88رر قاع88دة تحتها تندرج زال’ ’الضرر

السابق المثال فى مر كما كلية قاعدة تحتها )120.

3. Tanımların Değerlendirilmesi

Bu bölümde, daha önce verdiğimiz tanımları genel olarak değerlendirip,

tanımları yapan bilginlerin yaklaşımlarını ortaya koymağa çalışacağız. Daha önce ifade

ettiğimiz gibi kâide, fıkıh ilmi dışında nahiv, mantık, matematik gibi bazı ilimlerde de

kullanılan bir kavram olması sebebiyle, yapılan tanımların bir kısmı fıkhî kâide ile diğer

kâideler arasında bir ayırım gözetmeksizin, umumî bir manaya sahip olup, kâideyi genel

bir sıfatla kuşatan tariflerdir. Sonraki dönemlerde, fıkhî kâide ile diğer ilimlere ait

kâideler arasında ince bir ayırım gözetilerek kavramın tanımı yapılmıştır121.

Yapılan tanımlar gözden geçirildiğinde Necmuddin et-Tûfî (v. 716/1316),

Cürcânî (v. 816/1413), Ebû’l-Bekâ el-Kefevî (v.1094/1683), Muhammed eş-Şerîf,

Yakup el-Bâhuseyn, Osman Şübeyr gibi bazı bilginler kâideyi tarif ederken "kaziyye"

118 Şübeyr, Kavâid, s. 18. Müellif tanımda geçen "şer‘î" kaydının fıkhî kâideyi mantık, belağat ve nahiv gibi diğer kâidelerden ayırdığını, "ameli" kaydının ise itikadî kâidelerden ayırdığını belirtmiştir. "Mevzusuna giren cüz’iyyâtın ahkâmını bilkuvve kapsaması" ile ifade edilmek istenen; bilkuvve halinde mevcut bulunan kâide, meseleler meydana geldiği zaman bilfiil haline dönüşür. Geniş bilgi için bkz. Şübeyr, a.g.e, s. 19.

119 Ubâde, Kavâid, s. 1.120 Ubâde, Kavâid, s. 1.121 bkz. Bûrnû, el-Vecîz, s. 14-16; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 105-106; Nedvî, Kavâid, s.

41-43; er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 40.

33

Page 34: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kelimesini esas almışlardır. Ancak buradaki kaziyye, kaziyye-i terkibiyyedir, kaziyye-i

tahlîliyye değildir122.

Taftâzânî (v. 792/1390), İbn-i Hatib ed-Dehşe (v. 834/1431), Hamevî (v.

1098/1687), Güzelhisârî (v. 1215/1800), Ali Haydar Efendi (v. 1355/1936), İzmirli

İsmail Hakkı (v. 1365/1946), Ahmed b. Abdillah, Nedvî, er-Rûkey gibi bazı âlimler de

kâidenin tanımında "hüküm" kelimesini esas almışlardır. Hüküm tabiri, fıkıh dışındaki

başka ilimler için de geçerli olduğundan tam anlamıyla kâideyi ifade etmemekle

beraber, hükmün, kaziyyenin önemli unsurlarından biri olması sebebiyle bu şekilde

ifade edilmesi doğru kabul edilmektedir123. Ayrıca "hüküm" tabiri ile kastedilen

mananın, aslında "kaziyye" olduğu da ifade edilmiştir124.

Feyyûmî (v. 770/1369), Tacuddin b. Sübkî (v. 771/1369), el-Behûtî (v.

1051/1641), Tehânevî (v. 1158/1745) gibi bazı bilginler ise kâideyi "emir" olarak tarif

etmişlerdir. Kâidenin "emir" olarak nitelendirilmesinde, "kaziyye" ve "hüküm" olarak

ifade edilmesinden daha genel bir anlam bulunmaktadır. Bu da "emir" ifadesinin, bir

hüküm belirtmeyen bazı durumlar hakkında da kullanılmasından ileri gelmektedir125.

Bunların dışında kalan bazı bilginlerin de kâideyi, "sûret", "asıl", "mebâdi"

şeklinde ifade ettikleri görülmektedir.

Bu ifade şekillerinin büyük çoğunluğunun kâidenin küllî oluşu hususunda

birleştikleri görülmektedir. Kâidenin küllî bir kaziyye oluşu ve furûdan birçok hükmü

içine alması sebebiyle, tanımı yapan bilginler, kâideyi, "küllî hüküm", "küllî kaziye",

"küllî emir" veya "küllî sûret" olarak tavsif emişlerdir. Kâideyi "küllî" olarak ifade eden

ve kapsamına aldığı bütün fertleri kuşattığını söyleyen bilginler, kâidenin aslını dikkate

almış, istisnalarını dikkate almamışlardır. Onlara göre kâidede asıl olan, cüz’iyyâtının

tamamına uygulanabilirlik ve tamamını kapsamaktır. Ancak verilen tanımlarda herhangi 122 Kaziyye-i-Tahlîliyye; herhangi bir mevzu hakkında yeni bir hüküm taşımaması sebebiyle bize o

konu hakkında yeni bir şey haber vermeyen kaziyyedir. İlgili konu hakkında düşünen herkesin onu bilmesi mümkündür. Kaziyye-i Terkibiyye; bizim bilgi dağarcığımıza, bilmediğimiz bir konuda yeni bir şey kazandıran kaziyye-i haberiyyedir. bkz. Mehdî Fazlullah, Medhal İlâ İlmi’l-Mantık, s. 93-94.

123 Nedvî, Kavâid, s. 42-43. Nedvî’ye göre kâide kaziyye olarak tanımlandığı zaman, altında mükelleflerin fiillerini; hüküm olarak tanımlandığında, altında hükümler bulundurur. bkz. Nedvî, Kavâid, s. 43.

124 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 33125 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 33.

34

Page 35: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

bir açıklamaya rastlanmasa da kâideyi küllîlik ile vasıflandıran bilginlerin, kâidenin,

mevzusuna giren bütün fertleri istisnasız olarak kuşatabileceğini iddia etmedikleri ve

"küllî" kelimesini de ıstılâhî anlamından ziyade sözlük anlamında kullandıkları

anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tanımlarda ifade edilen küllîlik ile kâidelerin, ilgili

oldukları konuların bütün detaylarına istisnasız uygulanabilir olmasının kastedilmediği

kanaatindeyiz. Her kâidenin hükmünden istisna edilecek hususların bulunması tabiî bir

durum olup, kâidelerin, genel ilkeler şeklinde olmaları sebebiyle hükümlerinin,

kapsamına giren detaylara çoğunlukla uygulanabilir olması yeterli kabul edilmiştir126.

Nitekim fıkhî kâidelerin ilgili olduğu alanlarda her zaman değil de çoğu zaman geçerli

olduğunu, ilk dönemlerden itibaren belirten âlimler olmuştur. Mesela Muhammed Ali b.

Hüseyn el-Mekkî, Karâfî’nin (v. 684/1285) Furûk’una yazmış olduğu et-Tehzîbu’l-

Furûk ve Kavâidü’s-Seniyye adlı haşiyesinde, "bilinmektedir ki fıkhî kâidelerin çoğu

ağlebîdir" diyerek bunu güzel bir şekilde ifade etmiştir127. Ayrıca fıkhî kâidelerin

ağlebiyet ifade etmeleri ve bazı kayıt ve istisnalarının bulunması, onların küllîlik

sıfatından hiçbir şey eksiltmez128.

Fıkıh ilminin sürekli olarak değişen ve gelişen hayat olaylarına intibakı ve

kâidenin kuşattığı konulara her zaman tamamiyle tatbik edilmeyip, istisnalarının da

bulunacağı göz önünde bulundurulduğunda, küllîlik özelliğinin her zaman için geçerli

olamayacağı ve bu sebepten ötürü fıkhî kâidenin bu incelik dikkate alınarak

tanımlanması gerektiği de belirtilmiştir129. Birçok bilgin, kâideyi "küllî"lik vasfını göz

önünde bulundurarak tanımlamakla birlikte, Tacuddin b. Sübkî (v. 771/1369) bu inceliği

dikkate alarak böyle bir tanım vermekten kaçınmış, Hamevî (v. 1098/1687) ise bu

konuda en açık ayırımı yapmıştır. Hamevî (v. 1098/1687), kâidenin mahiyeti itibariyle

küllî olamayacağını belirtmiş ve küllîlikten kastedilen mananın ise, bazı istisnaları olsa

da bir kâidenin başka bir kâidenin altına girmeyecek şekilde kuşatıcı olması olarak

algılanması gerektiğini ifade etmiştir130. Hamevî’nin (v. 1098/1687) bu yaklaşımı, 126 Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 16; Ayrıca bkz. Şübeyr, Kavâid, s. 13; er-Rûkey,

Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 41. 127 el-Mekkî, Tehzîbu’l-Furûk, I, 36 (Furûk’un kenarında).128 Mahmesânî, Felsefetu’t-Teşrî‘, s. 203; Zerkâ, Medhal, II, 949; Şübeyr, Kavâid, s. 13-14; Nedvî,

Kavâid, s. 41-44; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 19; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 105-107; Bûrnû, el-Vecîz, s. 16 .

129 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 50; Zerkeşî, el-Mensûr, (Muhakkikin mukaddimesi) I, 16.130 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 51.

35

Page 36: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kendisinden sonra gelen müelliflerce de kabul edilmiştir. Güzelhisârî (v. 1215/1800),

kavâidin küllîlikten veya ekserîlikten daha genel olmasının tercihe şayan olduğunu

belirterek, kâidenin bu yönüne dikkat çekmiş131, Ömer Nasuhi Bilmen ise, kâidenin bu

yapısını şöyle ifade etmiştir: "Kavâidi fıkhîyyeden her biri, pek ihatalı birer esas olup

başka kâidelerin çerçevesine dâhil bulunmadığı cihetle ‘küllî’ vasfını haizdir"132.

Muhammed Enîs Ubâde de kâidelerin küllîlik vasfını ifade etmek ve bu çerçevede bir

tasnife tabi tutmak maksadı ile kâideleri, "küllîye" ve "münderice" olmak üzere iki

gruba ayırarak buna benzer bir yaklaşımla ele almıştır133.

Mecelle şârihi Ali Haydar Efendi (v. 1355/1936) ise küllîliği farklı bir

noktadan değerlendirerek, fıkhî kâidelerin münferiden ele alındığında istisnaları bulunsa

da bu kâidelerin birbirlerini takyîd ve tahsis etmeleri sebebiyle, genel olarak küllîyyet

ve umumiyetlerine halel gelmeyeceğini; ayrıca bu kâidelerin dışında istisnaî fıkhî bir

meselenin de bulunamayacağını ifade etmiştir134. Ömer Nasuhi Bilmen de bu görüşü

aynen benimsemekte herhangi bir sakınca görmemekte ve bu özelliğinden dolayı fıkhî

kâidelerin birer küllî kâide olmalarının da sağlandığını belirtmektedir135. Kâideler

arasındaki takyîd ve tahsis ilişkisinin bir neticesi olarak, herhangi bir kâidenin

hükmünden istisna edilen fıkhî bir mesele, başka bir kâidenin kapsamına girmekte ve o

kâidenin hükmünü almaktadır136. Fıkhî kâidelerin bu tahsis ve takyîd ilişkisi, İslam

Hukuk Metodolojisi’ndeki kıyas deliline benzetilmiştir. Çeşitli fıkhî konularda kıyasın

terk edilerek belirli sebeplerden ötürü istihsana başvurulması ile bir kâidenin

hükmünden istisna edilip başka bir kâidenin altına giren ve onun hükmünü alan fıkhî bir

meselenin durumu, benzerlik göstermektedir137.

Muasır bilginlerin bazılarının yapmış oldukları tanımlarda kullandıkları

terimler incelendiğinde, modern hukuklardaki hukukun genel ilkelerini de dikkate

alarak fıkhî kâideleri tanımladıkları söylenebilse de kanaatimize göre bu dönemde

131 Güzelhisârî, Menâfiu’d-Dakâik, s. 305.132 Bilmen, Kamus, I, 254.133 Ubâde, Kavâid, s. 1.134 Ali Haydar, Dürerü’l-Hukkâm, I, 26.135 Bilmen, Kamus, I, 254.136 Bûrnû, el-Vecîz, s. 18; Nedvî, Kavâid, s. 43.137 Zerkâ, Medhal, II, 948; Nedvî, Kavâid, s. 43-44.

36

Page 37: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

yapılan tanımlarda fıkhî kâidelerin, fıkıh ilmine müteallik meseleler ile ilgili hükümler

ihtiva ettiklerini açık bir şekilde vurgulama kaygısı taşındığı görülür. Nitekim bazı

tanımlarda geçen "fıkhî asıl", "küllî prensip", "şer‘î hüküm", "küllî, amelî şer‘î kaziyye",

"küllî, fıkhî kaziyye" ve "fıkhın çeşitli bablarını kuşatan" gibi ifadeler, kavâidin tanımını

eliminasyona tabi tutarak, başka unsurlardan ayırma gayesine matuf gibi görünmektedir.

Yine bu dönemde konu ile ilgili yapılmış olan akademik çalışmalar ve bu

çalışmalarda ortaya konulan fikirler sebebiyle etkileşimlerin olması, kavramsal

çerçeveyi biraz daha net çizgilerle belirleyerek, efrâdını câmi‘ ağyârını mâni‘ bir

tanımlamaya gidilmesi sonucunu doğurmuştur.

B. İlgili Diğer Istılâhlar

1. Dâbıt

Dâbıt terimi, fıkıh kâidesi ile yakın bir anlama sahip olan terimlerin başında

yer alır. Dâbıt, fıkhın sadece bir bölümü ile ilgili meseleleri içine alan dar kapsamlı

prensip olarak tanımlanmıştır138. İlk zamanlarda literatürde bunlara "asıl" denilirken,

daha sonra "dâbıt" olarak isimlendirilmiş139 ve çeşitli istisnaları olmakla beraber

kavâidin kavaramsal tanımının yapıldığı ilk eserlerden itibaren kâide ile aralarında

ayırıma gidilmiştir140. Dâbıt ile kâide, mahiyet bakımından aynı anlamları ifade etmekle

beraber, kapsam yönünden farklıdırlar. Bu iki kavram arasında mevcut olan kapsam

farklılığı, ilk dönemlerden itibaren birçok bilgin tarafından da ifade edilmiştir. Dâbıt,

furû-ı fıkhın sadece bir bölümü ile ilgili detaylara ait hüküm ifade eden dar kapsamlı

prensip olmasına karşılık kâide, o alanın bütün bölümlerinde geçerli olabilecek bir

genişliğe sahiptir141. Bu sebepten dolayı kâide, dâbıtı da içine alabilecek geniş kapsamlı

genel prensiptir. 138 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 11; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 19; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 50; es-

Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 41.139 Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s. 121.140 Bkz. Makkarî, el-Kavâid, I, 212.141 Makkarî, el-Kavâid, I, 212; İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 11; Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-Nezâir Fî’n-Nahv, I,

10-11; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 192; İbn-i Neccâr, Şerhu’l-Kevkebi’l-Münîr, I, 30; Kefevî, el-Külliyyât, s. 728; Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, II, 5; Tehânevî, Keşşâf, II, 1110; Mahmesânî, Felsefetu’t-Teşrî‘, s. 202; Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 162-163; Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s.223; Zeydân, el-Vecîz, s. 7; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 14; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 16; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 206.

37

Page 38: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Ancak bazı bilginler kâide ile dâbıtın aynı manaya geldiğini belirtmiş ve

aralarında herhangi bir ayırım yapmamışlardır142. Ayrıca bu iki terim arasında yapılan

ayırımın teoride olduğu, pratikte buna pek riayet edilmediği de belirtilmiştir143.

İbn Sübkî (v. 771/1369) El-Eşbâh ve’n-Nezâir’inde dâbıtları, "özel kâideler"144,

İbn Nüceym (v. 970/1562) ise bunları "el-Fevâid"145 başlığı altında incelemişlerdir.

Buna karşılık İbn-i Receb (v. 795/1393) gibi bazı bilginler ise dâbıtları, kâide olarak

isimlendirmişlerdir146.

Kaynaklarda iki terim arasında işaret edilen farklılıkları şu şekilde özetlemek

mümkündür: Kâidede istisnalara çokça rastlanmasına rağmen dâbıtların daha özel

mevzulara dair prensipler olmaları sebebiyle istisnaları kâideye nisbetle azdır147.

Kapsamına aldığı hükümler açısından birçok mezheb kâide üzerinde ittifak ederken;

dâbıt üzerinde muayyen bir mezhebin ittifak ettiği görülmektedir148. Küllî kâideler veciz

ifade yapılarına sahip oldukları halde dâbıtlar, bazen bir paragraf kadar uzun

olabilmektedirler149.

"Tazmin edilen şeyler, daha önce ödenen tazminat ile mülkiyete geçer"150,

"sarih talakın hükmü, lafzına taalluk eder, manasına değil"151, "kadının nafile oruç

tutması kocasının iznine bağlıdır"152, "namazın sıhhati için istikbalı kıble şarttır"153 gibi

dâbıtlar, sadece ilgili oldukları meseleleri kapsamaktadırlar. Buna karşılık, "meşakkat

142 İbnü’l-Hümâm, et-Tahrîr, s. 5; Feyyûmî, el-Misbâhu’l-Münîr, II, 510.143 Baktır, Küllî Kâideler, s. 10.144 Müellif, الخاصة القواعد في الكالم başlığı altında klasik fıkıh sistematiğine göre bir sıralamayla

her mesele ile ilgili dâbıtları işlemiştir. Bkz. İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 200. 145 İbn Nüceym, başlığı altında "kitâbu’t-tahâre"den "kitâbu’l-ferâiz"e kadar her konu ile الفوائد

ilgili dâbıtları ele almış ve istisnalarına işaret etmiştir. Bkz. İbn Nüceym, Eşbâh, s. 192. Ayrıca İbn Nüceym el-Fevâidu’z-Zeyniyye adlı eserinde de aynı şekilde fıkhî dâbıtları "el-Fâide" olarak isimlendirmiş ve 227 dâbıt ele almıştır. Bkz. İbn Nüceym, el-Fevâidu’z-Zeyniyye, s. 34-179 arası.

146 Bkz. İbn Receb, el-Kavâid. Eserde zikredilen dâbıtların birçoğu kâide olarak ifade edilmiştir.147 Nedvî, Kavâid, s. 52; Şübeyr, Kavâid, s. 23.148 Abdullah

ed-Dir’ân, el-Medhal, s.224. 149 Şübeyr, Kavâid, s. 23.150 Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 115 " السابق بالضمان تملك المضمونات أن عندنا االصل "151 Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 129 " ال بلفظه الحكم يتعلق الصريح الطالق أن أصحابنا عند االصل

"بمعناه152 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 201 " الزوج بإذن إال تطوعا المرأة تصوم ال "153 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 207 " الصالة صحة في شرط القبلة استقبال "

38

Page 39: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

teysiri celbeder"154, "sakite söz nisbet edilmez"155, "şer‘an sabit olan bir şey, şart ile

sabit olana mukaddemdir"156 kâideleri ise fıkhın bütün alanlarında geçerli prensiplerdir.

2. El-Eşbâh ve’n-Nezâir

Eşbâh terimi, birbirine benzeyen ve aynı hükmü alan fıkhî meseleleri; nezâir,

ilk bakışta birbirlerine benzeseler de hüküm itibariyle farklı olan meseleleri ifade

etmektedir157. Hamevî (v. 1098/1687), el-Eşbâh ve’n-Nezâir’i şöyle tanımlamıştır,

"birbirine benzemekle beraber, ancak fakihlerin dikkatli bir inceleme ile anlayabileceği

bazı gizli sebeplerden dolayı hükümde farklı olan meselelerdir"158. Eşbâh kavramının ilk

kullanımına Hz. Ömer (r.a)’ın (v. 23/644) Ebû Musa el-Eş’arî’ye (v. 44/665) yazmış

olduğu mektupta rastlanmaktadır. Hz. Ömer (r.a) (v. 23/644) bu mektubunda şu talimatı

vermiştir; "sana getirilen davaların hükmü Kitab ve sünnette yoksa ve bu hususta senin

kalbinde bir şüphe oluşursa bunu iyice düşün. Emsâl ve Eşbâhı iyi öğren ve sonra

diğerlerini bunlara kıyasla"159. Suyûtî (v. 911/1505), bu mektubun, hakkında nakle

dayalı bir delil bulunmayan meselelerde kıyasa başvurulabilmesi için benzer

meselelerin bir araya toplanıp ezberlenmesine işaret ettiğini söylemektedir160.

Zerkeşî (v. 794/1392), el-Eşbâh ve’n-Nezâir ilminin önemini, "Kutbuddin es-

Sinbâtî’den (v. 722/1322) bana ulaştı ki: Fıkıh, nezâiri bilmektir" şeklinde ifade ettikten

sonra nezâir ile kastedilen mananın, fakîhe, mezhebinin esaslarını sunan, onu fıkhın

kaynaklarına muttali kılan kâideler olduğunu belirtmiştir161. Suyûtî (v. 911/1505) el-

Eşbâh ve’n-Nezâir’i, "fıkhın hakikatlerine, esaslarına, kaynaklarına ve sırlarına vakıf

olmayı sağlayan önemli bir ilim" olarak izah ettikten sonra; bu ilim ile ilgilenmenin

154 Suyûtî, Eşbâh, s. 160 " التيسير تجلب المشقة " bkz. İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 48; Zerkeşî, el-Mensûr, III, 169; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 84; Mecelle Md. 17.

155 Suyûtî, Eşbâh, s. 266 " قول للساكت ينسب ال " bkz. İbn Nüceym, Eşbâh, s. 178; Mecelle Md. 67.156 Zerkeşî, el-Mensûr, III, 134 " بالشرط ثبت ما على مقدم بالشرع ثبت ما " bkz. İbn-i Sübkî, Eşbâh,

I, 149; Suyûtî, Eşbâh, s. 279.157 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 93;Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 55.158 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 38; Ayrıca başka tanımlar için bkz. Şübeyr, Kavâid, s.

33;Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 54.159 Dârekutnî, Sünen, IV, 206; Beyhakî, Sünenü’s-Sağîr, IV, 133; Suyûtî, Eşbâh, s. 32-33; Ayrıca bu

mektubun geniş açıklaması ile ilgili olarak bkz. İbn-i Kayyim, İ’lâm, I, 85-401.160 Suyûtî, Eşbâh, s. 33.161 Zerkeşî, el-Mensûr, I; 66; Suyûtî de bunu aynı şekilde aktarır: "Ashabımızdan bazısı, fıkıh,

nezâiri bilmektir demişlerdir". Bkz. Suyûtî, Eşbâh, s. 31.

39

Page 40: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

neticesinde elde edilecek birikimle, birbirlerine benzeyen meselelerin gruplara

ayrılmasının ve yeni vuku bulan konuların hükümlerinin ortaya çıkarılmasının mümkün

olacağına işaret etmiştir162.

İslam toplumunda çeşitli ilim dallarında bu adla yazılan eserlere ilk

dönemlerden itibaren rastlanmaktadır. Eşbâh ve’n-Nezâir’in fıkıh literatüründe bir tür

olarak ortaya çıkması ve bu alanda eser te’lîf edilmesi, fıkıh mezheplerinin gelişimlerini

tamamlayarak her mezhebin kendi görüşlerini doktriner formlara kavuşturduğu

dönemden sonraya rastlar163. İslam hukukçuları, Hicrî 8. asırdan itibaren, fıkıh

kâidelerinin yanında furûk, hiyel, fıkhî elğâz, hikaye, eşbâh ve’n-nezâir, cem‘-fark gibi

konulara da yer veren el-Eşbâh ve’n-Nezâir literatürü ile ilgili eserler kaleme almaya

başlamışlardır. Bu alanda te’lîf edilen eserler, kavâid ve furûk türü eserlerden daha

kapsamlı çalışmalardır. Şafiî fakihlerden İbnü’l-Vekîl’in (v. 716/1317) el-Eşbâh ve’n-

Nezâir adlı eseri, İslam hukukunda bu isimle yazılan eserlerin ilki kabul edilmiş ve

kendisinden sonra te’lîf edilen eserlere de kaynaklık teşkil etmiştir164.

3. Furûk

Bir fıkıh terimi olarak furûk, "şekil bakımından birbirine benzeyen, ancak

farklı olmalarını gerektiren bazı sebeplerden ötürü hüküm açısından birbirinden ayrılan

meselelerin yahut kâidelerin bilgisidir"165. Suyûtî (v. 911/1505), Hz. Ömer (v. 23/644)

(r.a)’ın yukarıda zikri geçen mektubunu izah ederken furûk ilmini, "şekil ve anlam

bakımından bir, hüküm ve illet bakımından farklı olan benzerler arasındaki farkın ele

alındığı ilimdir" şeklinde tanımlamıştır166. Ebu’l-Fadl Müslim b. Ali ed-Dımaşkî (v.

5/11. yüzyıl), el-Furûku’l-Fıkhiyye adlı eserini te’lîf etme amacının, "zahiren aynı,

batınen farklı olan meseleler arasındaki farkları açıklamak" olduğunu belirterek

furûkun anlamına işarette bulunmuştur167.162 Suyûtî, Eşbâh, s. 31.163 Baktır, "Eşbâh ve Nezâir", DİA, XI, 456; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 56.164 Şübeyr, Kavâid, s. 33; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 56; Baktır, "Eşbâh ve Nezâir", DİA,

XI, 457; Nedvî, bu isimle yazılan ilk eserin, Hicri ikinci asırda yaşamış olan Mukâtil b. Süleyman el-Belhî’nin (v. 150/767), "el-Eşbâh ve’n-Nezâir Fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerim" adlı kitabı olduğunu söylemiştir. Bkz. Nedvî, Kavâid, s. 69; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 95.

165 Özen, "Furûk", DİA, XIII, 224.166 Suyûtî, Eşbâh, s. 33-34.167 Dımaşkî, el-Furûku’l-Fıkhiyye, s. 61.

40

Page 41: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Fıkhî konuların yapısı dikkate alındığında, birçok fıkhî meselenin şekil

açısından benzerlikler ve hüküm bakımından farklılıklar taşıdığı görülmektedir. Furûk

ilminin de bunu konu edinmesi sebebiyle bu ilim dalı, görünüşte benzer ancak inceleme

sonucunda ayrı olan fıkhî meseleleri konu edinen ilim olarak kabul edilmiştir168.

Furûk literatürünün ortaya çıkmasında, fıkhî mezhep bilginlerinin kendi

doktrinlerini temellendirme ve savunma gayretleriyle fıkıh eğitimini kolaylaştırma

çabaları etkili olmuştur. Furûk literatürüne ait eserlerde fıkhî meseleler arasındaki

farklılıklar incelenirken, İslam hukukunun temel ilke ve maksatlarına müracaat edilmiş,

bu da incelenen meseleler arasındaki farkların kurallara bağlanmasına yol açmıştır.

Dağınık bulunan meseleleri kurallara bağlama düşüncesi, daha sonra literatürde önemli

bir yer tutacak olan kavâid edebiyatının alt yapısını oluşturmuştur. Bu sebepten dolayı

furûk literatürünün kavâid literatüründen önce ortaya çıkmış olduğu söylenmektedir169.

Kaynaklarda, bu alanda eser telif eden ilk kişinin Ebû’l-Abbas İbn Süreyc (305/919)

olduğu belirtilmiştir170.

Furûk literatüründe incelenen farklar; bazen iki fer‘î mesele arasında

olabileceği gibi; bazen de iki kâide arasında olabilmektedir171. Bu sebepten dolayı, furûk

edebiyatında temelde iki ayrı metot ve bu iki metodun meczedilmesinden oluşan karma

metot kullanmıştır. Bu metotların ilki, en çok literatüre sahip olan ve şekil bakımından

benzeşen ancak hükümleri farklı olan fıkhî mevzuların incelendiği fürû‘ metodudur.

İkinci metot, kâideler arasındaki farkların fıkhî meselelerden örnekler verilmek suretiyle

açıklanmaya çalışıldığı kavâid metodudur. Bu yöntemin ilk uygulayıcısı Karâfî (v.

684/1285) olmuştur. Üçüncü yöntem ise, fıkıh bâbları içerisinde fıkhî kâidelerin ve

istisnalarının incelendiği, yeri geldikçe birbirleriyle karıştırılan benzer meseleler

arasındaki farkların zikredildiği karma metottur172.

Kavâid ilmi ile furûk ilmi, benzer furû‘-ı fıkıh mevzularını konu edinmeleri

bakımından birbirlerine benzemekle birlikte; furûk ilmi, şekil yönünden aynı olmakla 168 Nedvî, Kavâid, s. 68; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 56; Baktır, "Eşbâh ve Nezâir", DİA,

XI, 457; Şübeyr, Kavâid, s. 35.169 Özen, "Furûk", DİA, XIII, 224-225; Nedvî, Kavâid, s. 72.170 Nedvî, Kavâid, s. 71-72; Özen, "Furûk", DİA, XIII, 225; Şübeyr, Kavâid, s. 34.171 el-Mekkî, Tehzîbu’l-Furûk, I, 3 (Furûk’un kenarında).172 Özen, "Furûk", DİA, XIII, 225.

41

Page 42: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

beraber hüküm açısından farklı olan meseleleri konu edinirken; kavâid ilmi, şekil, mana

ve hüküm açısından benzer meseleleri inceler. Furûk ilmi birbirlerine benzeyen cüz’î

hükümler arasındaki farklılıkların sebeplerini incelerken, kavâid ilmi ise cüz’î hükümler

arasındaki ortak bağı konu edinir173. Ayrıca furûk ilminin, El-Eşbâh ve’n-Nezâir ilminin

bir parçası olduğu ve aralarında umum husus ilişkisinin bulunduğu da

kaydedilmektedir174.

4. Usûl-ı Fıkıh Kâidesi

Malikî fıkıh bilgini Karâfî (v. 684/1285), el-Furûk adlı eserinde, İslam

Hukukunu usûl ve fürû‘ olmak üzere ikiye ayırdıktan sonra usûlü, "usûl-ı fıkıh" ve "küllî

kâideler" şeklinde ikiye taksim etmektedir. Karâfî (v. 684/1285), usûl-ı fıkhın, özellikle

Arapça lafızlardan çıkarılan ahkâm kâidelerinden oluştuğunu; küllî kâidelerin ise İslam

hukukunun hikmet ve esrarını içeren ve üzerine furûdan sayısız ahkâmın bina edildiği

çok faydalı prensipler olduğunu ve bu kâidelerin usûl-ı fıkıhta zikredilmediğini ifade

ederek, bunlar arasındaki farklılığa işaret etmiştir175. Karâfî (v. 684/1285), bu yaklaşımı

ile küllî kâideleri fıkıh usûlü ile aynı seviyede değerlendirerek kâideleri fıkıh ilminin

usûlünden saymış ve bunları usûl-ı fıkıhtan ayırmıştır176.

Buna karşılık İbn Nüceym (v. 970/1562), bu kâideleri usûl-ı fıkıh ile eşdeğer

kabul etmektedir. Onun el-Eşbâh’ta, "üzerine fer‘î ahkamın bina edildiği küllî kâidelere

gelince, bunlar hakikatte usûl-ı fıkıhtır"177 ifadesini, bu esere şerh yazan Hamevî (v.

1098/1687), "bunlar usûl-ı fıkıh gibidir, hakikaten usûl-ı fıkıh değildir" şeklinde

yorumlamıştır178. Ayrıca İbn Nüceym’den (v. 970/1562) önce kavâid ile ilgili eser te’lîf

eden müelliflerin bunları birbirlerinden ayırdıkları görülmektedir. Mesela Alâî (v.

761/1360) eserini te’lîf ederken takip ettiği yöntemden bahsederken usûl kâidesi ile

fıkıh kâidesini birbirinden ayırmaktadır179.173 Şübeyr, Kavâid, s. 35.174 Dımaşkî, el-Furûku’l-Fıkhiyye (Drase Böl.) s. 28; Şübeyr, Kavâid, s. 35.175 Karâfî, el-Furûk, I, 2-3.176 Nedvî, usûl kâidesi ile furû‘ kâidesi arasına ilk olarak ayırım yapan kişinin Karafî olduğunu

söylemektedir. bkz. Nedvî, Kavâid, s. 58; Benzer yorumlar için bkz. Baktır, Küllî Kâideler, s. 15; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 135.

177 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 10; Benzer bir yaklaşım için bkz. Zerkeşî, el-Mensûr, I, 71.178 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 34.179 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, 207.

42

Page 43: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Tarihsel olarak usûl kâidelerinin, fıkhın tedvininden önce bilindiği, dolayısıyla

usul kâidelerinin tedvininin fıkıh kâidelerinin tedvininden önce olduğu birçok

araştırmacı tarafından dile getirilmektedir180. Ayrıca fakîh, fıkıh kâidelerini çıkarmak

için usûl kâidelerinden yararlanır ve usul kâideleri, fıkhî kâidelerin çıkarılmasına

yardımcı olmak gibi bir fonksiyona da sahiptirler181. Tedvindeki bu sıralama kısaca

şöyle ifade edilebilir; usûl kâideleri, furû‘dan önce gelmekte, fıkıh kâideleri ise furû‘dan

sonra gelmektedir182.

Bazı bilginlerin fıkıh kâidelerini şer‘î deliller arasında saymaları183, bunların

usûl kâideleri olduğu gibi bir izlenime yol açmakta; ayrıca bazı kâidelerin her iki alanda

da geçerli olup ortak kullanıma sahip olmaları184 da bunların birbirleriyle

karıştırılmalarına sebep olmaktadır. Ancak literatürde hem karışıklığı önlemek hem de

kullanım alanı açısından aralarındaki farklılığı belirtmek amacıyla kâidelerin, usûl

kâidesi ve fıkıh kâidesi şeklinde bir ayırıma tabi tutulduğu görülmektedir. Bazı bilginler

de şer‘î delilleri de içine alacak bir kullanımla, usûl kâidelerini kavâidu’l-istinbât,

kavâidu’l-istinbât ve’l-ictihâd şeklinde ifade etmişlerdir185.

Fıkhî kâideler ile usûl kâidelerinin, özellikle üslûp açısından birbirlerine

benzemeleri, mahiyetleri bakımından da aynı olduklarına dair yanlış bir kanaate sebep

olabilmektedir186. Her iki kâide çeşidi, altlarında cüz’î kaziyyeler bulunması açısından

benzerlik gösterseler de aralarında birçok yönden farklılık bulunmaktadır187. Bu farklar

maddeler halinde şöyle sıralanabilir.

180 Ebû Zehra, Mâlik, s. 218; Şelebî, Medhal, s. 324; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 20; Baktır, Küllî Kâideler, s. 15; es-Sâbûnî, Medhal, I, 259.

181 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 57-59.182 Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 159.183 Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 1a; İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 190-191; et-Tûfî, Risâle Fî Riâyeti’l-

Maslaha, s. 15-16 Tûfî bu risalesinde şer‘î deliller arasında "berâet-i asliye", "el-ahz bi’l-ahaff" gibi kâideleri saymıştır.

184 Nedvî, Kavâid, s. 61. Nedvî, bunlar için Örf ve Zerâi‘ ile ilgili kâideleri örnek vermektedir. Bunların ayırd edilebilmesi için şöyle bir kriter vermektedir: "Eğer kâidenin mevzusu şer‘î delil ise usûl kâidesi; eğer mükellefin fiili ile ilgili ise fıkıh kâidesidir". bkz. Nedvî, Kavâid, s. 61.

185 Şelebî, Medhal, s. 324; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 16-17.186 Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 16.187 Zencânî, Tahrîcu’l-Furû‘, s. 35 (Muhammed Sellam Medkur’un Mukaddimesi).

43

Page 44: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

a. Usûl kâideleri büyük çoğunlukla Arap dilinden ve kurallarından türetilmiştir.

Fıkhî kâideler ise şer‘î ahkâmın ve fıkhî meselelerin istikrâsı yoluyla elde edilmiştir188.

Usûl bilginlerinin şer‘î nassları tetkiki, bu nassların ifade yapıları ve şer‘î ahkâma

delalet şekilleri üzerindeki çalışmaları, usûl kâidelerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.

Buna karşılık fıkhî kâideler, aklî ve naklî kaynakların istikrâsı yoluyla elde edilmiş

küllî, şer‘î hükümlerdir189.

b. Usûl kâideleri, şer‘î deliller ve bu delillerden doğru bir şekilde hüküm

istinbat etmekle ilgiliyken fıkıh kâideleri, mükellefin fiilleriyle ilgili olup, fıkhın birden

çok alanındaki fer‘î meselelere uygulanabilecek genel ilkelerdir190. Dolayısıyla usûl

kâideleri, müctehidin tafsîlî delillerden fıkhî hükümler istinbat ederken takip edeceği

yöntemi belirlerken; fıkhî kâideler aynı vasıflara sahip olan hükümleri bir araya getiren

küllî hükümlerdir ve doğrudan mükellefin filleriyle ilgilidir191. Bu sebepten ötürü usûl

kâidelerinden daha çok müctehid yararlanırken; fıkıh kâidelerinden fakîh, müftü ve

fıkıh ilmi tahsil eden öğrencilerin yararlanabileceği ifade edilmiştir192.

c. Usûl kâidesi, mevzusu altına giren bütün detaylara şâmil, sâbit ve değişmez

bir yapıya sahiptir. Fıkıh kâidesi için aynı genellik söz konusu olmadığı gibi, bir kısmı

özel kâideler halini almış olan istisnalar da mevcuttur. Bu istisnaların çokluğu sebebiyle

fıkıh kâideleri ağlebî olarak nitelendirilmiş ve bütün cüz’iyyâtına tatbik edilemeyeceği

kabul edilmiştir193. Usûl kâidesinin sabit ve değişmezliği karşısında fıkıh kâidesinin

188 Fıkıh kâideleri ile usûl kâideleri arasındaki bu farka ilk değinen Karafî olmuştur. bkz. Karâfî, el-Furûk, I, 2-3; Ayrıca bkz. Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 156-159; Şübeyr, Kavâid, s. 28; Zuhaylî, "el-Kavâidü’l-Fıkhiyye", Mecelletü’l-Bahsi’l-İlmî, s. 13; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 16.

189 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 56-57.190 es-Sâbûnî, Medhal, I, 259; Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s. 8; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 21; Baktır,

"Kâide", DİA, XXIV, 206; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 75-76; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 57.

191 Zencânî, Tahrîcu’l-Furû‘, s. 35 (Muhammed Sellam Medkur’un Mukaddimesi); Nedvî, Kavâid, s. 59; Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 160-162; Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s. 226; Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 25.

192 Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 25; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 21; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 18.

193 Nedvî, Kavâid, s. 59; Şübeyr, Kavâid, s. 29; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 21; es-Sâbûnî, Medhal, I, 260; Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 155. Ancak bu görüş bazı araştırmacılar tarafından iki yönden eleştirilmiştir. İlk olarak, her iki kâidenin istisnalar nedeniyle bir ayırıma tabi tutulmasının doğru olmadığı, çünkü bütün ilim dallarına ait kâidelerin istisnalarının olabileceği; dolayısıyla bunun sadece fıkhî kâide ile usûl kâidesi arasında olmadığı belirtilmiştir. bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 141. İkinci eleştiri noktası ise küllîliğe atfedilen anlam ile ilgilidir. Şöyle ki; genelliğin varlığı ve ağlebiyetin usûl

44

Page 45: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

değişebilir bir özelliğe sahip olduğunun kabul edilmesi, maslahat, seddi zerayi ve örf

gibi bir delil üzerine kurulmuş olan kâidelerin, bunların değişmesi ile değişmesinden

kaynaklanmaktadır194.

d. Usûl kâideleri, şer‘î delillerden hüküm istinbat etmek isteyen müctehide yol

göstermek gibi bir fonksiyona sahipken, fıkıh kâidesi, hükme doğrudan ulaştırır. Şöyle

ki; usûl kâidesi, herhangi bir konu ile ilgili tafsilî delilden hüküm çıkarırken bir vasıtaya

ihtiyaç duymaktadır. Mesela "emir vücûb ifade eder" usûl kâidesi, tek başına ve

doğrudan namazın vacib olduğunu ifade etmez, bir vasıtaya ihtiyaç duyar; bu da "namaz

kılın"195 ayetidir. İşte yukarıdaki usûl kâidesi bu âyet ile birlikte değerlendirildiğinde

hüküm çıkarmağa yardımcı olur196. Fıkıh kâidesi, usûl kâidesinde olduğu gibi böyle bir

vasıtaya gerek kalmadan hükme delalet eder. Mesela "el-umûru bi makâsıdihâ"

kâidesine göre, bir şahıs lukata hükmünde olan bir malı sahibine vermek maksadı ile

alırsa caiz, kendi mülkiyetine geçirmek için alırsa günahkar ve gâsıp olur197.

e. Fıkıh kâidelerini okumak ve bunları incelemek bir fıkıh çalışması olup, fıkıh

usûlü çalışması değildir198.

Fıkıh usûlü kâideleri ile fıkıh kâideleri arasındaki farklar, genel hatları

itibariyle bu beş maddede toplanabilir. Ayrıca fıkıh ilminin konusu ile usûl ilminin

konusu dikkate alındığında bu iki ilmin kâidelerinin de mahiyet itibariyle farklı olacağı

görülecektir. Muhammed Ebû Zehrâ (v. 1394/1974) da bu sebepten olsa gerek, fıkhı,

usûl, furû‘ ve kavâid olarak birbirine bağlı üç dereceye ayırmanın mümkün

olabileceğini söyler199.

Aralarındaki bu farklılıklara rağmen bazı usûl kâidelerinin furû‘ kaynaklarda

çok fazla kullanılmaları ve mükelleflerin fiillerini de kuşatacak bir ifade yapısına sahip kâidesi ile fıkhî kâideyi birbirinden ayıran bir fark olduğu düşünülse bile, bu esas fark değildir. bkz. er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 42.

194 es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 76-77; Zuhaylî, "el-Kavâidü’l-Fıkhiyye", Mecelletü’l-Bahsi’l-İlmî, s. 14.

195 Bakara, 2/43.196 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 107-108; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 58.197 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 22-23.198 Atar, Fıkıh Usûlü, s. 7; Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s. 8; Pekcan, "Fıkhın Genel Kurallarına Dair İlk

Risale", İslâmî Araştırmalar, s. 294.199 Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s. 8.

45

Page 46: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olmaları sebebiyle fıkıh kâidelerinden kabul edilmişlerdir. "İctihad başka bir ictihad ile

nakzolmaz", "bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması esastır", "sâkite söz isnat edilmez",

"kıyasa aykırı olarak sabit olan şeye bir başkası kıyas edilmez" gibi kâideler bunlara

örnek olarak verilebilir200.

5. Fıkıh Nazariyesi

İslam hukukundaki kullanımı bakımından nazariye; fıkhın bir konusunun,

temel şartları, ana unsurları ve hükümleri ile detaylı olarak incelenmesi ve o konuda her

zaman geçerli olabilecek sonuçlara varılması ile oluşan teori olarak tanımlanır201. Başka

bir ifadeyle nazariye, temel alan teorisini ifade eder202.

Nazariye kavramı, muasır İslâm hukuku çalışmalarında, fıkhî meselelerin

modern kanunlar ile mukayeseli olarak incelenmesi ile fıkıh literatürüne girmiştir. Bu

çalışmalarda mukayese yapılırken fıkhî mevzular, modern kanunların tasnifine göre

sistematize edilmiş ve her konu nazariye başlığı altında incelenmiştir. Mülkiyet

nazariyesi, akit nazariyesi, ehliyet nazariyesi, fesâd nazariyesi, butlan nazariyesi gibi203.

Bu ifade daha sonra yaygınlaşarak müstakil çalışmalarda da kullanılır olmuştur.

Muhammed Ebû Zehrâ (v. 1394/1974) gibi bazı muasır fıkıhçılar, nazariye ile

fıkhî kâideyi aynı anlamda kullanmışlarsa204 da küllî kâide ile nazariyenin farklı olduğu

ve bu kâidelerin, nazariyelerde hüküm istinbat ederken riayet edilmesi gereken fıkhî

asıllar olduğu ifade edilmiştir205. Nazariye ile fıkhî kâideler, furû‘-ı fıkha dair mevzuları

konu edinmekle beraber, aralarında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkları iki

maddede özetlemek mümkündür.

200 Nedvî, Kavâid, s. 402-424.201 Zerkâ, Medhal, I, 235; Nedvî, Kavâid, s. 54.202 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 59.203 Zuhaylî, el-Kavâid, s. 22-23; Nedvî, Kavâid, s. 54; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 15.204 Ebû Zehrâ bu kâidelere İslam hukukunun genel nazariyeleri demektedir. bkz. Ebû Zehra,

Usûlü’l-Fıkh, s. 8; El-Venşerîsî’nin Kavâid’inin tahkikini yapan Tâhir el-Hattâbî, fıkıh ilmindeki küllî kâidelerin sayılamayacak kadar birçok hükmü kapsaması sebebiyle, modern bir ifadeyle nazariye olarak isimlendirileceğini söyler. bkz. El-Venşerîsî, Îdâhu’l-Mesâlik (Drase Böl.), s. 111; Bu konuda başka kullanımlar ile ilgili olarak bkz. er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 53.

205 Zerkâ, Medhal, I, 235.

46

Page 47: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

a. Fıkıh kâidesi, bizzat hukukî bir hüküm taşır. Kâidenin ifade ettiği bu hüküm,

altında bulunan detay meselelerde de geçerlidir. Fıkhî nazariye ise bizzat kendisi fıkhî

bir hüküm taşımaz. Alt ayırım, unsur ve şartlardan oluşan teorik bir bütünlük taşır.

Mülkiyet, fesâd ve butlan nazariyeleri gibi206. Bu durumda kâide şer‘î hüküm, nazariye

ise araştırma ve incelemedir207.

b. Fıkıh kâidesi, umûmî hükümler içeren ve fıkhın her alanına tatbik edilebilen

genel prensipler olup ana unsur ve şartlar içermez. Fakat bunlar, nazariye için

zorunludur. Çünkü nazariye, fıkhın belli bir konusunun detaylı bir şekilde tetkik

edilmesi ve o konuya hâkim olan teorinin ortaya konulması amacına yönelik olduğu için

bu temel unsur ve şartlar nazariye için zorunludur208.

6. Makâsıd

Makâsıdu’ş-Şerîa, Arapça bir terkip olup kısaca, Şâri’in hüküm koyarken

gözettiği gayeler olarak tanımlanmıştır209. Konuyla ilgili önemli bir çalışması olan Tahir

b. Âşûr makâsıdın, Şâri‘in, şer‘î hükümlerin sadece bir kısmında değil, bütününde veya

çoğunda göz önüne aldığı mana ve hikmetler olduğunu belirtir210. Bizim kavâid-i

külliyye-makâsıd ilişkisi ile kastettiğimiz, gâî ilke ile fıkıh kâidesi arasındaki ilişkidir.

Bazı genel fıkhî kâideler, maslahat, zorluğun kaldırılması ve zararın

giderilmesi gibi İslam hukukunun gayelerinin üzerine kurulmuştur. Bu sebepten dolayı

İslam hukukunun maksatlarının ortaya çıkarılması, fıkhî kâidelerin belirlenmesine

yardımcı olur211.

Fıkıh kâidesinin ıstılahî anlamıyla ilgili bölümde verdiğimiz tanımlarda da

görüldüğü üzere, küllîlik ve genellik, fıkıh kâidesinin önemli bir özelliğidir. Fıkhî

206 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 109-110; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 23; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 206; Nedvî, Kavâid, s. 55-56.

207 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 54.208 Nedvî,

Kavâid, s. 56; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 206; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 79; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 23; Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s.226. Aralarındaki farklılıklar ile ilgili geniş bir değerlendirme için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 148-152.

209 Boynukalın, Gaye Problemi, s. 7-8.210 İbn Âşûr, İslam Hukuk Felsefesi, s. 77.211 Boynukalın, Gaye Problemi, s. 172.

47

Page 48: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kâidenin bu özelliği ile gâî ilkedeki küllîlik, aralarındaki ortak yönü teşkil eder. Ayrıca

her ikisi de ortaya çıkan mesele ve olaylarda, Şâri‘ Teâlâ’nın rızasına ve muradına

uygun olarak, Onun hükmünün ne olduğunu öğrenme maksadına hizmet etmeleri

sebebiyle, nihai hedefte de birleşirler212. Fıkhî kâideler, gerçekleştirmek istedikleri

hedefler açısından, İslam hukukunun gayelerine muvafık ve onlara tabi oldukları gibi,

makâsıdı ilgilendiren fıkhî kâideler de gâî içtihadın ilkelerini oluştururlar213.

Aralarındaki bu benzerlik ve ilişkinin yanında, gâî ilkeler ile fıkhî kâideler arasında bazı

farklılıklar da bulunmaktadır. Bunları kısaca şöyle ifade edebiliriz.

a. Ele aldıkları konular açısından: Fıkhî kâideler küllî şer‘î ahkamı açıklamak

içindir ve bu kâidelerden birçok cüz’î hüküm çıkarılır. Makâsıdu'ş-Şerîa, fer‘î meseleler

ile ilgili cüz’î ahkâmı açıklamaktan ziyade, hüküm koyarken Şârî‘ Teâlâ’nın asıl

hedeflediği hikmetleri ifade eder. Bunlar arasındaki fark, hüküm ile hikmet arasındaki

fark gibidir214. Bunu daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, fıkhî kâidenin mevzusu

mükellefin filleri olduğu halde makâsıdın konusu, hüküm koyarken gözetilen hikmet ve

gayelerdir215.

b. Hücciyyet açısından: Gâî ilke ile fıkıh kâidesi arasındaki ikinci temel fark,

bu iki kâideden her birinin hücciyyeti ile ilgilidir. Fakîhin sadece fıkhî kâidenin

ifadesini esas alarak fetva vermesi veya bu kâideye dayanarak amel edilmesi caiz

değilken216, makâsıd kâidesinin istikrâa dayalı olarak ortaya konmasından ötürü, buna

dayanarak istidlalde bulunulabilir217. Şâtıbî (v. 790/1388) bunu, "istikrâ sonucunda elde

edilen mânâ, âmm bir lafızla ortaya konulan umum mânâ gibidir. Böyle bir durumda,

(müctehidin) o olay için husûsî bir delile niye ihtiyacı olsun?" şeklinde ifade eder 218.

c. Kapsadıkları konulara bağlı olarak ifade ettikleri önem açısından: Fıkıh

kâidesi küllî şer‘î bir hükmü konu edinirken makâsıd, genel teşriî bir gayeyi konu

edinir. Makkarî’nin (v. 758/1357) "devamlı olarak maksatların gözetilmesi, vesilelerin

212 Şübeyr, Kavâid, s. 31; el-Keylânî, "Kavâidü’l-Makâsıd", İslâmiyyetü’l-Ma’rife, s. 29.213 bkz. Boynukalın, Gaye Problemi, s. 173.214 el-Keylânî, "Kavâidü’l-Makâsıd", İslâmiyyetü’l-Ma’rife, s. 29.215 Şübeyr, Kavâid, s. 31-32.216 el-Keylânî, "Kavâidü’l-Makâsıd", İslâmiyyetü’l-Ma’rife, s. 30.217 Şübeyr, Kavâid, s. 32.218 Şâtıbî, Muvâfakât, III, 284.

48

Page 49: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

gözetilmesinden daha önceliklidir"219 şeklinde ifade ettiği gibi hükümler, maksatları

ikâme ve onları gerçekleştirme yolunda vesile kabilindendir220. Bu sebepten dolayı

teâruz durumunda makâsıd ilkesi fıkıh kâidesine tercih edilir221.

d. İçeriğine yönelik ittifak ve ihtilaf açısından: Fıkıh kâideleri incelendiğinde

bunların, üzerinde ittifak edilen ve ihtilaf edilen kâideler olarak ikiye ayrıldığı ve

hepsinin aynı seviyede olmadığı görülür. Buna karşılık gâî ilkelerin anlamlarını içeren

cüz’î hükümler, fıkhın muhtelif mevzularında son derece yaygın bir şekilde yer

almaktadır. Bu da makâsıdın fıkhî kaynaklardaki konumunu ve müctehidlerin makâsıd

ilkelerinin anlamlarına tabi olarak, onları bağlayıcı kabul ettiklerini gösterir222.

7. Külliyyât

"Aynı konumdaki kişilerin hepsi için aynı hükmü belirleyen küllî kaziyyelere

yani tümel önermelere külliyyât"223 denir. Aslında birer dâbıt şeklinde olan ve fıkhın

cüz’iyyâtına dair dar çerçevede hükümleri ifade eden bu önermeler, başlarındaki "kül"

lafzından dolayı bu isimle anılmışlardır224. Nitekim Musa Carullah (v. 1369/1949),

kitabını "Kavâid-i Fıkhiyye" olarak isimlendirmesinin gerekçesini izah ederken buna

işaret etmiştir. O, şunu söyler: "kavâid tabirini külliyyât tabirine tercih ettik, ahkâm-ı

cüz’iyyelerin o külliyyât üzerine ibtinâlarını ifade için. Zira külliyyât tabiri ihatayı ifade

eder ise de, esaslığı ifade etmiyor"225.

Mesela, "bakması haram olan her şeyin dokunması da haramdır"226, "insan

menisi hariç, insanın ön ve arkasından çıkan her şey necistir"227 gibi "kül" lafzı bulunan

önermeler külliyyâta örnek olarak verilebilir.

219 Makkarî, el-Kavâid, I, 330. " أبدا الوسائل رعاية على مقدم المقاصد مراعاة "220 el-Keylânî, "Kavâidü’l-Makâsıd", İslâmiyyetü’l-Ma’rife, s. 31.221 Şübeyr, Kavâid, s. 32. 222 el-Keylânî, "Kavâidü’l-Makâsıd", İslâmiyyetü’l-Ma’rife, s. 31-33.223 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 57.224 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 77-78;Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 57.225 Musa Carullah, Kavâid -i Fıkhiyye, s. 6.226 " مسه حرم نظره حرم ما كل " Zerkeşî, el-Mensûr, III, 114.227 " اإلنس88ان من المني إال نجس فإنه السبيلين من خرج ما كل " Zerkeşî, el-Mensûr, III, 105. Zerekeşî

Kavâid’inde "Külliyyât" başlığı altında bunlardan bir çok örnek zikreder. bkz. Zerkeşî, el-Mensûr, III, 104-117.

49

Page 50: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

İslam hukukunda ilk olarak bu şekildeki külliyyâtı müstakil bir eserde

inceleyen Malikî hukukçu Makkarî (v. 758/1357) olmuştur. O, Amelu Men Tabbe Limen

Habbe ismini verdiği eserinde 524 küllî önermeyi fıkıh bablarına göre bir araya

getirmiştir228.

8. Hukukun Genel İlkeleri

Pozitif hukuk sistemlerindeki hukukun genel ilkeleri ile fıkıh kâideleri, belirli

noktalarda birleşmelerine rağmen, hem menşe’ hem de mahiyetleri itibariyle farklılık

arz etmektedirler. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi, modern hukuklardaki genel ilkeler üç

çeşittir. Hukukî özdeyişlerde yer alan mantık ilkeleri dışında kalan diğer iki grubu,

hukukun müsellematı anlamında, üzerinde ittifak edilen değişmez ilkelerden kabul

etmek zordur. Çünkü bunlar, içerisinde bulundukları hukuk sistemlerine hâkim olan

genel düşüncenin tezahürleridirler. Bu sebeple, her ülkede yürürlükte olan yasalar, o

ülkedeki kanunlarda var olan hâkim mantığın ürünleri olmaları sebebiyle başka

yasalardan farklılık arz edebilirler229.

Buna karşılık, pozitif hukuk düzenlemelerinin üzerinde ve onlara bağlı

olmaksızın hukukun en önemli amacı olan adalet düşüncesini gerçekleştirmede esas

alınacak anlayış ve temel tavrı ifade eden vecizeler şeklinde hukuk prensiplerini tabiî

hukuk düşüncesinin ortak ürünleri saymak mümkündür230. Bu türden prensipler,

hukukun müsellemâtından kabul edilmekte ve genel ilkeler olarak

değerlendirilmektedirler. Bu grupta yer alan hukuk ilkeleri ile İslam Hukuku’ndaki küllî

kâideler, bu açıdan benzer özelliklere sahiptirler.

Küllî kâideler ile diğer hukuk sistemlerinde yer alan genel ilkelerin

benzeştikleri noktalardan birisi de her iki sistemde yer alan bu prensipler, hukukî

sistemlerin dayandığı temel esasları göstererek, hukuk ilmini yeni tahsil edenlere,

mevzu hukuk kâidelerini anlamayı kolaylaştırmaktır. Hukuk ilmini yeni tahsil edenler,

hukuk kâidelerini kavradıkları zaman, hukukî muhakeme melekesi kazanırlar. Bununla

ilgili olarak Sadri Maksudi Arsal şunu kaydetmektedir: "Şu hakikati hiçbir zaman

228 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 81; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 57-58.229 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 59-60.230 Dönmez, "Hz. Peygamber’in Tebliğine Hâkim Olan Başlıca Hukuk Prensipleri", Ebedî Risâlet, s.

164.

50

Page 51: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

unutmamak lazımdır ki, mevzu hukuk ahkâmını, bir memlekette mer’î kanunların

hepsini veya bir kısmını ezbere bilen herhangi bir kanuncu hakiki manasile hukukçu

değildir. Ancak hukuk ahkâmının istinat ettiği içtimaî ve ilmî esasları kavrayan ve izaha

muktedir olan adam hukukçudur"231.

Hukukun genel ilkeleri ile fıkıh kâideleri arasında, menşe’ itibariyle farklılık

bulunmaktadır. Pozitif hukuk sistemlerinde yer alan genel ilkeler, kaynakları itibariyle

dinî ve ahlakî temellerden mülhem olsalar da oluşum tarzları itibariyle, insan aklının

tabiî hukuk anlayışı çerçevesinde adalet düşüncesini gerçekleştirme çabalarının

ürünleridirler. Bu nedenle kaynakları akıl, örf ve adet, diğer ülkelerde geçerli

kanunlardır232. İslam hukukundaki küllî kâideler, ideal hukuk arayışı çabalarının

ürünleri olmayıp, Şâri‘ Teâlâ’nın mesajının ve İslam’ın temel kaynaklarının iyi

anlaşılması yolunda gösterilen fikrî çabaların ürünleridirler233.

İslam hukukundaki küllî kâideler, tabiî hukuka ve insanlığın uzun asırlar

boyunca serdettikleri çabalar neticesinde ortaya koydukları modern hukuklardaki genel

prensiplere uygunluk arz etmektedir. Mesela Türk Hukuku incelendiğinde, Mecelle’de

yer alan küllî kâideler ile aralarında benzerlikler olduğu görülmektedir234.

II. KAVÂİD İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE TARİHSEL

GELİŞİMİ

İslam dininin hızlı bir şekilde yayılması neticesinde yeni muhitler ve farklı

insan grupları ile karşılaşılması, aynı zamanda yeni problemlerin de ortaya çıkması

anlamına geliyordu. Günlük hayatın normal akışı içerisinde meydana gelen meselelere

fakihlerin getirdikleri çözümler ve bunların yol açtığı hukukî yorum ve tartışmalar, ilk

dönem fıkıh edebiyatının ana malzemesini oluşturmaktaydı. Doktrinin, bu şekilde

meydana gelen hadiselere bağlı bir gelişim seyri izlemesi, onun kazuistik bir metotla

231 Arsal, Hukukun Umumî Esasları, I, 14.232 Esad, "Kavâid-i Hukukiyenin Menşei", Cerideyi Adliye, I, 27-28. 233 Dönmez, "Hz. Peygamber’in Tebliğine Hâkim Olan Başlıca Hukuk Prensipleri", Ebedî Risalet, s.

166.234 Belgesay, "Mecellenin Küllî Kâideleri ve Yeni Hukuk", İÜHFM, XII, 564.

51

Page 52: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

gelişmesini sağlamıştır235. Meselelerin bu metodla ele alınarak işlenmesi ve gelişimin bu

yönde olması, onun önemli hususiyetlerinden biri olarak kabul edilmektedir236.

İslam hukukunun gelişim seyri ve furû‘ fıkıh meselelerinin incelendiği

kazuistik metodun yapısına uygun olarak kavâid literatürü, müstakil bir ilim dalı olarak

fıkıh ilminin doktrin ve tedvin yönüyle gelişimini tamamlamasını takip eden dönemde

ortaya çıkmıştır237. Müslümanlar arasında kavâid ilminin doğmasındaki etkenlerin

başında, fıkıh ilminin oluşum sürecinden itibaren, İslam hukukçularının zihninde ana

ilkelere dayanan hukuk anlayışının varlığı ve bu anlayış çerçevesinde ortaya konan

zengin bir malzemenin bulunmuş olmasıdır238. Ayrıca furûk literatürü ile birlikte

meseleler arsındaki farklar ele alınırken, İslam hukukunun genel ilkelerine ve

maksatlarına başvurularak bu meseleler arasındaki farkların kurallara bağlanması

yöntemi takip edilmiş, bu da kavâid literatürünün ortaya çıkmasını hızlandıran başlıca

etkenlerden olmuştur. Bu sebepten dolayı çeşitli kaynaklarda, önce furûk literatürünün

doğduğu, onu kavâid edebiyatının takip ettiği, daha sonra bu iki ilim dalının bazı

eserlerde bir araya getirilerek ve bunlara başka konular de eklenerek el-Eşbâh ve’-

Nezâir literatürünün ortaya çıkmasına zemin hazırlandığı belirtilmektedir239.

Kâidelerin öncelikli ve asıl kaynaklarının furû‘-ı fıkıh kitapları olduğu, daha

sonraki dönemlerde bu kâidelerin müstakil çalışmalara konu olduğunu belirten

yorumlar240 esas alınırsa, fıkhî kâidelerin, gelişim seyri bakımından furû‘ ahkâmın

olgunlaşmasını izleyen dönemde tespit edilmeleri, bu malzemenin istikrâî bir yöntemle

incelenmesi sonucunda bir araya getirilmesi ile izah edilebilir. Bu durum, aynı zamanda

İslam hukukunun yapısına da uygunluk arz etmektedir241.

235 Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s. 70; es-Sâbûnî, Medhal, I, 254-255.236 Schacht, İslâm Hukukuna Giriş, s. 13.237 Zerkâ, Medhal, II, 952; Dönmez, "Hz. Peygamber’in Tebliğine Hâkim Olan Başlıca Hukuk

Prensipleri", Ebedî Risalet, s. 167; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, s. 206; Zerkeşî, el-Mensûr, (Muhakkikin mukaddimesi) I; 19.

238 Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 206; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 57.239 Özen, "Furûk", DİA, XIII, 224-225; Nedvî, Kavâid, s. 72240 Nedvî, Kavâid, s. 115.241 Ebû Zehra, Mâlik, s. 218; Haşim el-Burhânî, Seddu"z-Zerâi‘, s. 159-160; Aydın, Türk Hukuk Tarihi,

s. 70; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 288.

52

Page 53: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Zamanla belirli merhalelerden geçerek son şeklini alan fıkıh kâidelerinin,

fakihler tarafından geliştirilen ictihadların yanında; Kur’ân ve Sünnet’in, usûl-ı fıkıh

ilkelerinin, aklî ilkelerin, benzer hükümler arasındaki ortak illetlerin, Şâri‘ Teâlâ’nın

hüküm vazederken gözettiği maksatların ve dil kurallarının İslam hukukçuları

tarafından tümevarım yoluyla tetkik edilmesi neticesinde tespit edildiği söylenebilir242.

Biz burada kavâid ilminin tarihsel gelişim seyrini, kâideleştirme olgusuna

zemin hazırlayan dönem, müstakil tedvin ve istikrar dönemi olmak üzere üç merhalede

ele alacağız.

A. Kâideleştirme Olgusuna Zemin Hazırlayan Dönem

1. Fıkıh İlminin Tedvininden Önceki Dönem

Fıkıh mezheplerin yerleşmesinin ardından ortaya çıkan kavâid ilminin ana

malzemesini oluşturan materyali ve kâidelerin ilk şekillerini, fıkıh ilminin oluşumunun

ilk dönemlerine kadar götürmek mümkündür243. Kitap ve Sünnet’in içermiş olduğu

ilkeler, tarih boyunca Müslüman bilginlerin ortaya koyduğu her türlü çalışmanın

temelini teşkil etmiş ve İslam toplumunun genel yaşam kültürüne bazen doğrudan,

bazen de dolaylı olarak etki etmiştir. Bununla beraber Kur’ân-ı Kerim’in bazı komprime

ayetleri ile Hz. Peygamber (s.a.v)’dan rivayet edilen bazı hadisler, Müslüman

hukukçuların zihninde kâideleştirme olgusuna zemin hazırlayacak bir yapıya sahip olsa

da bunları, özel anlamda kavâid literatürünün ve kâidelerin ilk örnekleri kabul edip

kâideleştirmenin başlangıcı şeklinde değerlendirmek, çok isabetli görünmemektedir244.

Resulullah (s.a.v)’ın vefatından sonra gelen Sahabe döneminde küllî kâideler

ile ilgili müstakil bir çalışma olmamakla birlikte, toplumun karşılaştığı fıkhî meseleler

çözüme kavuşturulurken konu ile ilgili genel hükümler ihtiva eden nassların meselelere

242 Zerkâ, Medhal, II, 951; El-Venşerîsî, Îdâhu’l-Mesâlik (Drase Böl.), s. 118; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 29; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 52; Ubâde, Kavâid, s. 8; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 206; es-Sâbûnî, Medhal, I, 263; Zerkeşî, el-Mensûr, (Muhakkikin mukaddimesi) I; 17; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 23.

243 Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 206; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, (Drase Böl.) I, 47; Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s. 118.

244 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 288. Özellikle Kavâid ile ilgili yapılan tezlerin birçoğunda bu yaklaşımı görmek mümkündür.

53

Page 54: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

uygulanmasında büyük bir mesafe katedilmiştir245. Onların bu konudaki başarıları, şer‘î

nasslar ile sürekli iç içe olmaları, Cevâmiu’l-Kelim olan Resulullah (s.a.v) ile uzun süre

bir arada bulunmaları ve fıkhın külliyâtına ve genel ilkelerine dair bilgileri ile izah

edilebilir246. Şunu da ifade etmek gerekir ki, bu dönemden bize gelen rivayetler

incelendiğinde, bunların büyük bir kısmının, sonraki dönemlerde son şeklini alan fıkhî

kâideler gibi veciz ifade yapısına sahip olmadıkları görülür247.

Nassların yukarıda ifade ettiğimiz özellikleri, ilk dönemlerden itibaren

Müslüman bilginlerin zihinlerinde meseleleri asıllara irca etme ve parçalardan hareketle

bütüne doğru gitme mantığı oluşturmuştur. Bunun ilk örneklerini, ilk iki nesilde görmek

mümkündür. Sahabe ve Tabiîn bilginlerinden bize rivayet edilen bazı fetvalarda geçen

hüküm cümleleri, onların zihinlerinde kâideleştirme mefhumunun bulunduğunu ve

kâideleri yeri geldiğinde kullandıklarını gösterir248. Mesela tabiîn bilginlerinden olan

İbrahim en-Nehâî’nin (v. 96/715) istidlal yöntemi, buna örnek verilebilir. Onun, hüküm

istinbat ederken nassın zahirine ve lafızlarına bağlı kalmayıp nassın ruhuna göre hüküm

vermesi, nasslardan fıkhî ilkeler çıkarıp bu ilkeleri sayılamayacak birçok olaya tatbik

etmesi, fıkhî asılları anlama ve bunlardan hüküm çıkarmaya yönelik bir çabanın sonucu

olduğu görülür249. Dihlevî (v. 1176/1762) de Hammad b. Ebî Süleyman (v. 119/737)

için söylenen "Hammâd b. Ebî Süleyman (v. 119/737), insanlar arasında İbrâhim en-

Nehâî’nin (96/715) mesâilini en iyi bilendir" sözünü, "İbrahim en-Nehâî’nin

fetvalarında seçip takip ettiği küllî kâideleri en iyi bilendir" şeklinde yorumlamıştır250.

245 Baktır, Küllî Kâideler, s. 3; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 289.246 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 18; Ubâde, Kavâid, s. 2-3.247 es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 57. Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 43.Bu konuda

sahabe ve tabiînden rivayetler ile ilgili geniş bilgi için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 290-297; Nedvî, Kavâid, s. 82-83.

248 Sahabe döneminden örnek için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 266; VII, 83.249 Kal’acî, Fıkhu İbrahim, s. 198; Benzer bir yorumu Şelebî de Ebû Hanife için yapmaktadır. bkz.

Şelebî, Medhal, s. 323.250 Dihlevî, el-Müsevvâ, I, 19.

54

Page 55: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

2. Mezhep Kurucusu Müctehid İmamlar ve Onları Takip Eden

Dönem

Bizim burada inceleyeceğimiz dönem, mezheplerin kurucu müctehid

imamlarının yaşadığı dönemden Hicrî 4. yüzyılın başlarına kadar olan süredir. Kavâid

ilminin ana malzemesini, Müslümanların ameli hayatını ve hukukî tefekkürünü ortaya

koyan fıkıh ilmi ve fakihlerin bu alandaki birikimini yansıtan fıkıh müdevvenatının

oluşturduğu251 göz önünde bulundurulursa, bu dönemin, kavâid literatürünün doğmasını

hazırlayan malzemenin yoğrulduğu dönem olduğu görülür.

Kurucu müctehid imamlar ve onları takip eden dönemde fakihlerin fıkıh

kâidelerini müstakil inceleme konusu yapmayıp bu alanda eser te’lîfine gitmeme

sebeplerinin başında, bu kâidelerin onların zihinlerinde açık bir şekilde bulunması ve

böyle bir çalışmaya ihtiyaç hissetmemeleridir252. Şah Veliyullah Dihlevî’nin (v.

1176/1762), Abdurrahman b. Mehdî’nin (v. 198/814) "Süfyân (v. 161/778) hadiste

imam, sünnette imam değildir. Evzâî (v. 157/774), sünnette imam, hadiste değildir.

Mâlik b. Enes (v. 179/796) ise hem hadiste hem de sünnette imamdır" sözünü izah

ederken, selefin fetvada ve illetlerin ortaya çıkarılmasında iki gruba ayrıldığı ve

bunlardan bir grubun, imamların takip ettikleri küllî kâideleri hıfzederek karşılaştıkları

her meselenin cevabını bu kâidelerde aramış olduklarına dair tespiti253 de bilginlerin

meseleleri esaslara bağlama çabalarını ve kâidelerin, fakihlerin zihinlerinde

bulunduğunu ifade etmesi bakımından önemlidir.

Ayrıca bu dönemde yaşamış olan bilginlerin gündemini meşgul eden başka

tartışma konularının -mesela metodolojiye yönelik tartışmalar- bulunması da bu alanda

müstakil eserler telif edilmemesine zemin hazırlamıştır. Nitekim usûl-ı fıkhın

esaslarının yazı ile tespit edilmesi, zihinsel meşguliyet ve gündemdeki konular ile

ortaya konulan ürünler arasındaki ilişkiyi göstermesi bakımından önem arzetmektedir254.

251 Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 207. 252 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 122; er-Rûkey, Kavâid u’l-Fıkh, s. 134-135; Bâhuseyn, el-

Kavâid, s. 310.253 Dihlevî, el-Müsevvâ, I, 19.254 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 310.

55

Page 56: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Buna rağmen daha sonraki asırlarda süzülmüş olarak belli ifade kalıplarına

kavuşmuş olan birçok kâidenin ilk şekillerinin bu dönemde ortaya konulduğu

görülmektedir255. Mustafa ez-Zerkâ’ya göre "şek ile yakîn zâil olmaz", "berâeti zimmet

asıldır", "adet muhakkemdir", "zarar izale olunur", "meşakkat teysiri celb eder" gibi bir

çok küllî kâide ve hukukî hüküm, bu dönemde nasslardan istifadeyle tesis edilmiştir256.

Zeyd b. Ali’nin (v. 122/740) "el-Mecmû‘"u, Ebû Yusuf’un (v. 182/798)

"Kitâbu’l-Harâc"ı gibi ilk kaynaklardan itibaren, fakihlerin kâide ve dâbıtları furû‘

ahkamı izah ederken kullandıkları görülmekte ve bunlara dair bir çok örnek kaynaklarda

zikredilmektedir257. Bu dönemde telif edilen kaynaklarda zikredilen kâidelerin, daha çok

konuların izahı veya ta’lîlinde kullanıldıkları ifade edilmiştir258.

B. Müstakil Tedvîn Dönemi

1. Fıkhî Kâidelerin Tedvini

İslam hukuk bilimi açısından ileri bir merhale olarak kabul edilen küllî

kâidelerin müstakil kitaplarda toplanması faaliyeti, Hicri 4. yüzyılda başlamış, bu

faaliyet furû‘-ı fıkhın ve doktrinin gelişimine paralel olarak ileriki dönemlerde daha da

zenginleşerek belirgin hale gelmiştir259. İslam hukuk ekolleri teşekkül ettikten sonra

doktriner bir hüviyete bürünen fıkıh edebiyatında, zamanla genel yaklaşım ve

prensiplerin tespit edildiği eserler verilmeğe başlanmıştır. Bu yüzyıldan itibaren,

mezhepte tahrîc ve tercih ehli olan bazı bilginler, meseleci bir metotla işlenen konuları

ve mezhep imamlarının istinbat ettikleri muhtelif fıkhî ahkâmı istikrâî bir yöntem ile

inceleyerek birbirine benzeyen meseleleri, çıktıkları asla irca ederek bunları kâideler

altında bir araya getirme yönünde çaba göstermiş ve bu çabaların sonucunda da

müstakil kavâid kitapları te’lîf edilmeye başlanmıştır260. Klasik fıkıh geleneğinde takip

edilen meseleci metot içerisinde işlenmiş olan birçok konu arasından bunların tabi 255 Nedvî, Kavâid, s. 95; Bûrnû, el-Vecîz, s. 58.256 Zerkâ, İslam Hukuku, I, 139.257 Zerkeşî, " اتسع االمر ضاق إذا " kâidesinin İmam Şafiî’nin (v. 204/820) sözlerinden olduğunu zikreder.

bkz. Zerkeşî, el-Mensûr, I, 120; Suyûtî de " ق88ول للس88اكت ينسب ال " kâidesi için aynı yorumu yapmaktadır. bkz. Suyûtî, Eşbâh, s. 266.

258 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 298; Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 43.259 Şelebî, Medhal, s. 325; Nedvî, Kavâid, s. 97; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 32; Baktır, Küllî Kâideler, s. 1;

Bûrnû, el-Vecîz, s. 59; er-Rûkey, Kavâid u’l-Fıkh, s. 136.

56

Page 57: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olduğu genel prensipleri çıkarmak, hukuk müdevvenatına tam bir vukufiyet ve sağlam

bir hukuk mantığının eseri olarak görülmüştür261. Bu sebepten dolayı kâideleştirme

çabası, İslam hukukunun gelişimi açısından önemli bir aşamayı ifade eder.

İlk dönem temel fıkıh kaynaklarında dağınık bir şekilde bulunan fıkıh

kâideleri, bu metinlere şerhlerin yazılmasıyla beraber daha yoğun bir şekilde

kullanılmaya başlanmıştır. Bu yoğunluğun artması, şerhlerde furû‘ meselelerin temel

metinlerden daha fazla olması ile izah edilebilir262.

Kâideleştirme çabası ilk olarak Hanefi fakihler tarafından başlatılmıştır. Hanefi

fakihlerinin re’ye daha fazla yer veren yöntemleri, zamanla furû‘ meselelerin

çoğalmasına yol açmış, bu da dağınık olan furû‘ ahkâmı prensiplere bağlama

gayretlerini hızlandırarak fıkhî kâideleri tedvine yol açmıştır263. Ayrıca Hanefî

fakihlerin, usûllerini inşa ederken mezhep imamlarının furûa dair görüşlerinden

hareketle genel esaslar tespit etmeleri de bu mezhep bilginlerinde tümevarımsal

yöntemle cüz’îden küllîyi çıkarma zihin altyapısını oluşturmuş, bu da kâideleştirme

olgusuna zemin hazırlayan önemli bir etken olmuştur264. Kaynaklarda fıkhî kâidelerin

müstakil olarak bir araya getirilmesiyle ilgili en eski bilgi, Maveraünnehir Hanefî

fakihlerinden Ebû Tahir ed-Debbâs’ın265, Hanefi mezhebinin tamamını on yedi kâideye

dayandırmasıyla ilgili haberdir266.

Rivayet edildiğine göre, Herat’lı Hanefî imamlarından bazıları, Kâdı Ebû Sa‘d

el-Herevî’ye267 (v. 488/1095), Maverâunnehir Hanefi imamlarından Ebû Tahir ed-260 es-Sâbûnî, Medhal, I, 254-255; Nedvî, Kavâid, s. 98; er-Rûkey, Kavâid u’l-Fıkh, s. 135; Yaman,

"Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 52; Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 159-160; Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s. 70.

261 Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s. 71; Nedvî, Kavâid, s. 120; Ubâde, Kavâid, s. 8.262 Nedvî, Kavâid, s. 120; Bûrnû, el-Vecîz, s. 84.263 Şelebî, Medhal, s. 325; Nedvî, Kavâid, s. 99; er-Rûkey, Kavâid u’l-Fıkh, s. 140; Abdullah ed-Dir’ân,

el-Medhal, s.223; Bûrnû, el-Vecîz, s. 59; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 58.264 Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 41.265 Kaynaklarda vefat tarihi zikredilmemektedir. Bununla birlikte Hicrî üçüncü asırda doğup dördüncü

asırda vefat ettiği kaydedilmektedir. bkz. Zerkâ, Medhal, II, 953; Nedvî, Kavâid, s. 100; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 311. Vefat tarihini veren kaynaklar da bulunmaktadır. bkz. Şübeyr, Kavâid, s. 49.

266 Nedvî, Kavâid, s. 99-100; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 33; El-Venşerîsî, Îdâhu’l-Mesâlik (Drase Böl.), s. 118; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 207; Şelebî, Medhal, s. 326; Bûrnû, el-Vecîz, s. 62; Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 41; İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 189; Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s. 120.

267 Bazı kaynaklarda Ebû Saîd olarak geçmektedir. bkz. Suyûtî, Eşbâh, s. 35; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 10; Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 35.

57

Page 58: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Debbâs’ın, Ebû Hanife’nin mezhebinin tamamını on yedi kâidede topladığını haber

vermişlerdir. Bunun üzerine Ebû Sa‘d (v. 488/1095) da Ondan bu kâideleri öğrenmek

için Maveraünnehir’e yolculuk etmiş. Âmâ bir zat olan Debbâs, her gece insanlar

mescitten çıktıktan sonra bu kâideleri kendi kendine tekrar ederdi. Bir gün cemaat

mescitten çıktıktan sonra Herevî (v. 488/1095), bir hasıra iyice sarınmış, Debbâs da

mescidin kapısını kilitledikten sonra her zaman olduğu gibi bu kâideleri tekrarlamaya

başlamış. Yedinci kâideyi zikrettiği esnada Herevî’yi (v. 488/1095) öksürük tutunca,

birisinin içeride gizlendiğini hisseden Debbâs susmuş ve Herevî’yi (v. 488/1095)

döverek mescitten çıkarmış. Bundan sonra da bu kâideleri bir daha tekrarlamamıştır.

Memleketine ümitsiz bir şekilde dönen Herevî (v. 488/1095), arkadaşlarına ancak

öğrenebildiği bu yedi kâideyi okumuştur268. Ancak bu hikâye çeşitli sebeplerden dolayı

tenkit edilmiştir269.

Herevî (v. 488/1095), Debbâs’ın Hanefi mezhebini on yedi kâideye irca

ettiğine dair haber Şafiî imamlarından Kâdı Ebu Hüseyn el-Merverûzî’ye (v. 462/1070)

ulaşınca, Onun da Şafii mezhebini dört kâideye irca ettiğini bildirmiştir. Bunlar: "şek ile

yakîn zâil olmaz", "meşakkat kolaylığı celbeder", "zarar izale olunur", "adet

muhakkemdir"270.

Hanefî fakîh Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin (v. 340/952), Debbâs’ın bir araya

getirdiği on yedi kâideye başka kâideler ekleyerek oluşturduğu otuz dokuz kâideyi

toplayan risalesi, elimizde bulunan en eski kavâid kitabı olarak kabul edilmiştir271. 268 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, 252-253; Suyûtî, Eşbâh, s. 35-36; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 10-11.269 Hamevî’ye göre, bu hikayenin anlatılmasındaki maksat, kavâidin önemini belirtmek içindir. Bir

alimin bu kâideleri öğrenmek için bir yerden başka bir yere yolculuk yapması buna atfedilen değeri gösterir. Ayrıca yolculuk yapan Herevî değildir. O, bu hikayeyi rivayet etmektedir. Ebû Tahir ed-Debbâs gibi bir alim, nasıl oluyor da zikredilen sebepten dolayı bir alimi döverek mescitten çıkarıyor. Ebû Tahir’in, bu kâideleri başkasının duymaması için bir daha tekrarlamadığı da ilmin gizlenmesi olur ki, bu da hadis-i şerîfte kınanmıştır. bkz. Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 36. Bâhusyen de Hamevî’nin bu eleştirilerine ek olarak şu iki eleştiriyi getirmektedir. Ebû Tahir ed-Debbâs’ın Ebû Hanife’nin mezhebini onyedi kâideye dayandırması ve bunları her gece tekrarlaması, bu kâideleri ve sayısının bilindiğini gösterir. Böyle olmasaydı bunların onyedi kâide olduğu, her gece tekrarladığı halde kimsenin bilmediği nasıl bilinebilirdi ki? Ayrıca Debbâs âmâ olduğu halde nasıl oluyor da Herevî’yi dövüyor? bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 312-313.

270 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, 253-254; Suyûtî, Eşbâh, s. 36-37. Son kâide Suyûtî’de " محكمة العادة " şeklinde, Alâî’de ise " العادة تحكيم " olarak geçmektedir. bkz. Suyûtî, Eşbâh, s. 37; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, s. 254.

271 Şelebî, Medhal, s. 326; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 123; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 316; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 207; Nedvî, Kavâid, s. 100; Şübeyr, Kavâid, s. 49; Bûrnû, el-Vecîz, s. 63; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, (Drase Böl.) I, 49; Zerkeşî, el-Mensûr, (Muhakkikin mukaddimesi) I; 20.

58

Page 59: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Ancak bu risalede yer alan kâidelerin hepsi fıkhî kâide olmayıp, Hanefî imamların bazı

furû‘ meseleler hakkında zikrettikleri dâbıtlar ile usûl kâideleri de mevcuttur. Müellif

kâideleri "asıl" olarak ifade etmiştir. Ayrıca Kerhî (v. 340/952), zikrettiği bu asıllarla

ilgili örnek vermemiş, daha sonra Necmuddin Ebû Hafs Ömer en-Nesefî (v. 537/1143)

bunları kısa bir şekilde şerh etmiştir272.

Bâhuseyn, bu dönem bilginlerinden olan İbnü’l-Kâs’a (v. 335/947) ait "et-

Telhîs" isminde bir kitabın olduğunu ve bu eserin, kâide, dâbıt ve esaslar ile dolu

olduğunu söyler273. İbn Sübkî de (v. 771/1369), " القيمة متلفه فعلى بيعه جاز ما كل "

kâidesini zikrederken bunu İbnü’l-Kâs’a (v. 335/947) nispet etmektedir274.

Hicrî beşinci asra gelince, fakihlerin ihtilâf sebeplerini ve bu ihtilafların

dayandığı kâideleri açıklamak amacıyla Ebû Zeyd ed-Debûsî’nin (v. 430/1039) te’lîf

ettiği Te’sîsü’n-Nazar275 adlı eseri, bu dönemde yazılmış kavâid kitaplarından kabul

edilmektedir276.

Kaynaklarda, Hicrî beşinci asırdan yedinci asra kadar bu alanda müstakil eser

te’lif edilmediği zikredilmekle beraber, bize bu alanda müstakil bir eserin ulaşmamış

olması, konu ile ilgili çabaların kesintiye uğradığı anlamına gelmez. Nitekim bazı

müellifler, Hicri altıncı asırda Alâuddin es-Semerkandî’nin (v. 540/1146) "Îdâhu’l-

Kavâid" isminde bir kitabının olduğunu "Hediyyetü’l-Arifîn" müellifinden

nakletmektedirler277. Ayrıca kâidelerin furû‘-ı fıkıh kitaplarında fıkhî meselelerin

izahında sıklıkla kullanıldığı göz önünde bulundurulursa, fıkhî prensiplerin furû‘

eserlerde yoğrularak belli bir olgunluğa ve veciz ifadeye kavuştukları söylenebilir. Bu

da kavâid ilminin oluşum sürecinin Hicrî yedinci yüzyılın ortalarına kadar sürdüğünü

göstermektedir278.

272 Kerhî’nin bir araya getirdiği bu asıllar için bkz. Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 161-175 arası.273 Geniş örnek ve ayrıntılı bilgi için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 307-310.274 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 305. Bunun dışında İbn Sübkî (v. 771/1369) başka kâideleri akrarırken kimin

tarafından konduğuna değinmektedir. Bkz. İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 135-441.275 Bu kitabın Ebû’l-Leys es-Semerkandî’ye mi yoksa Ebû Zeyd ed-Debûsî’ ye mi ait olduğu

tartışmalıdır. bkz. Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, s. 207; 276 Zerkâ, Medhal, II, 955; Nedvî, Kavâid, s. 101; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 318-319; Baktır, "Kâide",

DİA, XXIV, s. 207; Şelebî, Medhal, s. 327; İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 189.277 Nedvî, Kavâid, 101; Bûrnû, el-Vecîz, 64. Ayrıca bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 319-321.278 Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 207.

59

Page 60: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

2. Kavâid Literatürünün Altın Çağı

Hicrî yedinci yüzyılda kavâid literatürüne dair müstakil kaynaklar te’lîf

edilmiştir. Bu dönemde ilk eser verenlerin başında, Ebû Hamid el-Câcermî (v.

613/1216), İzzuddin b. Abdisselam (v 660/1262) ve Şihabuddin el-Karâfî’yi

(v.684/1285) sayabiliriz.

Hicri sekizinci asır, kavâid literatürü açısından altın çağ olarak kabul edilmiş

ve bu alandaki en parlak ve olgun eserlerin verildiği dönem olmuştur279. Bu asırda fıkhî

kâidelerin yanısıra Usûl kâideleri ile Arap dili kâidelerine dair eserler de te’lîf edilmiş;

böylece her ilim dalına ait özel kavâid kitapları kaleme alınmıştır. Aynı zamanda bu

asırda yazılan eserlerde, önceki dönemlerden farklı te’lîf yöntemleri takip edilerek

muhteva ve tasnif açısından farklı bir merhaleye girilmiştir280. Bu dönemde Şafiî

fakihlerin diğer mezhepler ile mukayese edildiğinde, oldukça fazla eser te’lîf ettikleri de

görülmektedir281.

Bu yüzyılda İbn Vekîl (v. 716/1316), İbn Teymiyye (v. 728/1328), Makkarî (v.

758/1357), Tacuddin İbn es-Sübkî (v. 771/1369), Zerkeşî (v. 794/1392) ve İbn Receb

(v. 795/1393) gibi bazı bilginler bu alanda eser te’lîf etmişlerdir. Bu dönemde yazılmış

olan kavâid kitapları tahlil edildiğinde, eserlerin temelde iki yöntemle kaleme alındığı

görülür. Bunları kısaca şöyle izah edebiliriz:

1. Belirli bir tertibe bağlı olmayan yöntem: Bu asrın ortalarına kadar

müelliflerin, kavâid kitaplarında belirli bir tertibe bağlı kalmaksızın dağınık bir şekilde

fıkhî kâide ve dâbıtları işledikleri görülür. İbn Vekîl’in (v. 716/1316) el-Eşbâh ve’n-

Nezâir’i buna örnek verilebilir282.

2. Tertibe bağlı telif yöntemi: Bu dönemin ikinci yarısından itibaren, belirli bir

yönteme bağlı olarak te’lîf edilen kavâid kitapları ise üç grupta incelenebilir:

279 Zerkâ, Medhal, II, 958; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 324; Nedvî, Kavâid, s. 102; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 207; Bûrnû, el-Vecîz, s. 65.

280 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 335-336; Şübeyr, Kavâid, s. 53.281 Nedvî, Kavâid, s. 102; Bûrnû, el-Vecîz, s. 65.282 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 141; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb (Drase Böl.), I, 80; Hısnî,

Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 48; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 336.

60

Page 61: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

a. Furû-ı fıkıh sistematiğine göre te’lîf edilen eserler: Bu tarz eserlerde fıkıh

bâblarına göre "kitâbu’t-tahâre", "kitâbu’s-salât" gibi bâb başlıkları altında konu ile

ilgili kâideler ve dâbıtlar zikredilmiştir. Bu yönteme İbn Receb'in (v. 795/1393)

"Takrîru’l-Kavâid ve Tahrîru’l-Fevâid"i örnek verilebilir283.

b. Kâidelerin küllîliği ve genelliği göz önüne alınarak yapılan tasnif: Burada ilk

olarak fıkhın tamamını kuşatan kâidelerden başlanarak daha alt kâide ve dâbıtlara

geçilmiştir. Buna, Tacuddin b. Sübkî’nin (v. 771/1369) "el-Eşbâh ve’n-Nezâir"i örnek

verilebilir. Bu telif yöntemi daha sonra kavâid literatüründe en çok benimsenen metod

olmuş, Suyûtî (v. 911/1505) ve İbn Nüceym (v. 970/1562) gibi müellifler eserlerini bu

yöntemle kaleme almışlardır284.

c. Alfabetik sıra takip edilerek yapılan tasnif: Bu asırda takip edilen üçüncü

yöntem ise alfabetik olarak kâide ve dâbıtların zikredilmesidir. Buna, Zerkeşî'nin (v.

794/1392) "el-Mensûr fî’l-Kavâid" adlı eseri örnek verilebilir. Ancak bu metod sonraki

asırlarda pek kullanılmamıştır285.

Hicri dokuzuncu asırda te’lîf edilen eserlerde, bazı yeni kâideler ve furû‘

örnekler zikredilse de bir önceki dönemin özelliklerini taşıdıkları görülür. Bundan

dolayı bu dönem kavâid literatürü açısından önceki dönemin taklidi ve tekrarı olarak

değerlendirilmektedir286.

C. Tedvin Sonrası Dönem

1. Önceki Birikimin Derlendiği Dönem

Hicrî onuncu asırdan Mecelle’ye kadar olan bu dönem, kavâid literatürü

açısından te’lîfâtın en çok olduğu ve olgun eserlerin ortaya konulduğu dönem olarak

kabul edilir. Bu dönemde kâidelerin ifade tarzları berraklaşmış ve tasnifleri belirli bir

283 Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 49; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 336; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb (Drase Böl.), I, 80; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 142; Şübeyr, Kavâid, s. 53.

284 Şübeyr, Kavâid, s. 53; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb (Drase Böl.), I, 80-81; Bâhuseyn, el-Kavâid, 336; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 140-141.

285 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 140; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb (Drase Böl.), I, 81; Şübeyr, Kavâid, s. 54; Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 49; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 336.

286 Bûrnû, el-Vecîz, s. 68; Nedvî, Kavâid, s. 104-105; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 336.

61

Page 62: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

sistematiğe kavuşmuştur. Suyûtî (v. 911/1505) ve İbn Nüceym’in (v. 970/1562) "el-

Eşbâh ve’n-Nezâir" adlı eserleri, bu dönemin karakteristik özelliklerini taşıyan ve

kendilerinden sonra kaleme alınan kavâid kitaplarına esas teşkil eden iki eserdir. Aynı

zamanda bu dönemde manzum kavâid eserleri de yazılmaya başlanmıştır. Malikî bilgin

Ali b. Kasım ez-Zekkâk’ın (v. 912/1506) "el-Menhecu’l-Muntehab" adlı eseri, bunun

güzel bir örneğidir287. İslam hukukçularının bu alanda ortaya koydukları eserler

incelendiğinde, dönemin genel olarak Suyûtî (v. 911/1505) ve İbn Nüceym’in (v.

970/1562) eserleri çerçevesinde şekillendiği görülür. Bunların yanında ez-Zekkâk’ın (v.

912/1506) "el-Menhecu’l-Muntehab"ı da bu dönem te’lîfâtına yön vermiş önemli bir

çalışmadır. Ayrıca bu kitaplara bağlı kalınmadan telif edilen müstakil kavâid kitapları

da bulunmaktadır288.

Önceki kitapların yöntemlerini takip eden bu dönem bilginleri, birçok şerh,

tahrîc, ta’lîk ve ihtisarlar yazarak zengin bir malzeme ortaya koymuşlardır. En çok eser

veren Hanefî fakihler olup, İbn Nüceym’in (v. 970/1562) "el-Eşbâh ve’n-Nezâir’ine

yazılan şerhler ve ta’likler neredeyse diğer mezheplerin eserlerine denk olacak

miktardadır. Şafiî ve Malikî hukukçulara nisbetle Hanbelî’ler, daha az eser te’lîf

etmişlerdir289.

Bu dönem eserlerinin bir kısmı, geçmiş asırlarda yazılmış olan bazı eserleri

manzum hale getirmek şeklinde olmuştur. Bu tür eserlerde bazı kâidelerin ifade

şekillerinin, şiire uygunluk için değişikliğe uğraması bir kenara bırakılırsa; kâideleri

manzum hale getirmekle nahiv, akâid, usul gibi diğer ilim dallarında olduğu gibi, eğitim

öğretim esnasında, öğrencilerin meseleleri daha kolay bir şekilde ezberlemelerini

sağlayarak istifadeyi arttırma amacı güdülmüştür290.

2. Mecelle ve Kanunlaştırma Çabalarının Olduğu Dönem

Şimdiye kadar bahsettiğimiz bu kıymetli çalışmalar, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye

komisyonu kurulup fıkhî kâideler belirli bir tertip çerçevesinde düzenlemeye konulana 287 Şübeyr, Kavâid, s. 54-56; Nedvî, Kavâid, s. 105; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 341-342; Bûrnû, el-Vecîz, s.

68.288 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 350-351.289 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 350.290 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 400.

62

Page 63: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kadar tam bir istikrar kazanmış değildi. Fıkhî kâideler istikrar ve ifade yapısının son

şeklini, Mecelle ile kazanmıştır. Mecelle’yi yazan komisyon, Mecelle’nin başına

özellikle İbn Nüceym’in (v. 970/1562) el-Eşbâh ve’n-Nezâir’i ile Ebu Said el-

Hadimî’nin (v. 1176/1762), Mecâmiu’l-Hakâik’i gibi kaynaklardan yararlanarak küllî

kâideleri koymuşlardır. Bu çaba, kâidelerin hem fıkhî çalışmalarda işlevselliğine ivme

kazandırmış, hem de başka ülkelerdeki kanunlaştırma çabalarına model teşkil ederek

yeni düzenlenen kanunlarda, fıkhî kâidelerin kullanımını sağlamıştır291.

Hanefî mezhebine bağlı kalarak Mecelle’yi hazırlayan Ahmet Cevdet Paşa

başkanlığındaki komisyon, yeni ictihad anlamında herhangi bir çaba içine girmemekle

beraber, Mecelle’de yer alan küllî kâideler, Tabiî Hukuk’a ve modern hukukun uzun

süren bir tekamülden sonra ulaştığı prensiplere uygunluk arz etmektedir. Günümüz

hukukunun da büyük bir kısmı, Mecelle’nin müsellemâttan kabul ettiği kâidelere

dayanmaktadır292.

3. Modern Dönem

Muasır çalışmaların en önemli özelliği, kavâid literatürüne ait ilmî miras

üzerinde yoğunlaşmış olmalarıdır. Özellikle Üniversiteler bünyesinde yapılan akademik

çalışmalar, bu dönem telifâtına hem sayısal, hem de niteliksel bir ivme kazandırmıştır.

Bu dönemde yapılan çalışmalar incelendiğinde, ortaya konulan ürünlerin belirli

başlıklar altında yoğunlaştığı görülür. Bunları maddeler halinde şu şekilde ifade etmek

mümkündür:

a. Kavâid ilminin tarihsel gelişimi ile ilgili çalışmalar.

b. Önceki asırlarda telif edilen kavâid literatürüne ait kitapların tahkîk edilmesi.

Bazı tahkik çalışmalarının baş taraflarında bulunan Drase bölümlerinde kavâid literatürü

ile ilgili geniş bilgiler de bulunmaktadır.

c. Furû-ı fıkıh alanında telif edilen kaynaklardaki kâidelerin tespit edilmesi.

291 Nedvî, Kavâid, s. 121.292 Belgesay, "Mecellenin Küllî Kâideleri ve Yeni Hukuk", İÜHFM, XII, 562-564.

63

Page 64: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

d. Fıkhî kâidelerin kaynaklardan tespit edilerek belirli bir tertibe göre yeniden

düzenlenmesi. Bu çalışma türü daha çok ansiklopedik olarak yapılmaktadır.

e. Bazı kâidelerin akademik çalışmalarda ayrıntılı bir şekilde incelenmesi. Bu

tür çalışmalar, daha çok bütün mezheplerce kabul edilen beş temel kâideden sadece bir

tanesinin fıkıh literatüründe kullanım alanlarının tespiti ve kâidenin işlenişi ile ilgilidir.

f. Özel konulara ait kâide ve dâbıtların bir nazariye altında bir araya

getirilmesi. Akit nazariyesi, tazmin nazariyesi gibi başlıklar altında kâidelerin furû‘-ı

fıkıh konuları çerçevesinde detaylı bir şekilde incelenmesine dair çalışmalardır293.

III. FIKHÎ KÂİDELERİN İSLAM HUKUKUNDAKİ YERİ

Fakihlerin meselelere yaklaşımındaki tavrını ortaya koyan fıkıh kâideleri, fıkıh

ilminin geniş birikim ve tecrübeler sonucunda meydana gelen hülasası olmaları

hasebiyle, İslam hukukunun özünü veciz bir şekilde ifade etmektedirler. Müsellemâttan

kabul edilen kâideler294, bu özellikleri sebebiyle, usûl ile furû‘ arasında vasıta295 ve

İslam hukukunun ruhu olarak ifade edilmişlerdir296.

Fıkıh ilmi için vazgeçilmez bir öneme sahip olan fıkıh kâideleri, hukukun

hikmetlerini ve esrarını içermekte, furûdan sayısız ahkamı kuşatmakta olduklarından, bu

kâideleri ihatadaki gücüne göre fakîhin kıymeti artar. Ayrıca İslam hukukunun

orjinalliği ve ayırıcı vasfı bu kâideler ile bilinir ve bunlar sayesinde ortaya çıkar297.

Zerkeşî (v. 794/1392), kâidelerin fıkıh ilmindeki önemini "Kutbuddin es-Sinbâtî’den (v.

722/1322) bana ulaştı ki: Fıkıh, nezâiri bilmektir" şeklinde ifade etmiştir298. Bu

kâideler, bireyin fıkhın esrarına muttali olmasını ve fıkıh ilminin insan hayatındaki

önemini kavramasını sağlayan bir özelliğe de sahiptir299.

293 Modern dönem ile ilgili geniş bilgi için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 402-428.294 İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 187.295 Kevserî, Makâlât, s. 118.296 Musa Carullah, Kavâid -i Fıkhiyye, s. 5; Es-Serhân, "el-Kavâidu’l-Fıkhiyye", Er-Risâletu’l-İslâmiyye,

S.164-165, 138.297 Karâfî, el-Furûk, I, 2-3.298 Zerkeşî, el-Mensûr, I; 66; Suyûtî de bazı Şafiî bilginlerin "fıkıh, nezâiri bilmektir" dediklerini

kaydeder. Bkz. Suyûtî, Eşbâh, s. 31.299 Musa Carullah, Kavâid -i Fıkhiyye, s. 6.

64

Page 65: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Furû-u fıkha dair eserlerde takip edilen meseleci metot neticesinde ortaya çıkan

kapsamlı eserler, zamanla hem fakihlerin hem de kadı ve müftülerin bu eserlerde

zikredilen meseleleri ihata etmelerini zorlaştırmıştır. Ayrıca bu kaynaklarda geçen detay

meselelerin ezberlenmesi, zihin karışıklığına yol açabileceği gibi hukuk melekesini de

zedeler. Bu sebepten, birçok furû‘ meselenin tümevarım yolu ile incelenmesi

neticesinde ortaya konulan fıkhî kâideleri öğrenmek, bu detay meseleleri daha rahat

kavrama imkanı vermektedir300. Furû‘ meselelerin ezberlenmesi ve zihinde tutulması zor

ve aynı zamanda çabuk unutulmaya müsait olduğu halde, küllî kâideler, veciz ifade

yapıları sebebiyle hem kolay ezberlenmekte, hem de akılda kolayca tutulmaktadır301.

İzmirli İsmail Hakkı (v. 1365/1946), fıkhî kâidelerin konuluş gerekçesini bu durum ile

ilişkilendirerek; "Kavâid-i fıkhiyye, mesâil-i fıkhiyyenin hıfz ve zabtını teshîl için bazı

muhakkikîni fukaha tarafından vaz‘ olunmuştur" şeklinde bir yorum yapmıştır302.

Fıkhın genel ilkelerini bilmek ve bu ilkeler etrafında örülen furûu temel esaslar

çerçevesinde anlamak, İslam hukuk geleneği içerisinde yer alan farklı disiplinlerin

yaklaşımlarını bir bütünlük içerisinde algılama imkânı vermektedir. Bu sebepten ötürü

kâidelerin bilgisi ile oluşmuş hukuk mantığı, fakîhe, bağlı olduğu mezhebin esaslarını

kavramasını sağlayarak303 mezhebin meselelere getirdiği yorum tarzını sağlıklı bir

şekilde anlamasını mümkün kılar. Ayrıca genel esaslar dikkate alınmadan incelenen

cüz’iyyâtın, görünüşte çelişkiler içerdiği görülebilir. Ancak belirli bir sistem dâhilinde

bina edilen bu parçaların, sistemin başka bir esası içerisinde ele alındığına, kâidelere

olan bilgisi ile muttali olan fakîh, bu durum karşısında hayrete düşmez304.

İslam hukukundaki kavâid mantığını diğer hukuk sistemleri ile mukayese eden

bazı muasır bilginler, bu kâideler ile İslam hukukunun diğer hukuk sistemlerinde olduğu

gibi genel prensipler ve esaslar çerçevesinde ele alındığını ifade etmişlerdir. Ayrıca bu

kâidelerin olmaması durumunda, İslam hukukunun, karmaşık furû‘ meseleler ve cüz’î

300 Karâfî, el-Furûk, I, 3; Musa Carullah, Kavâid -i Fıkhiyye, s. 5-6; Nedvî, el-Kavâid ve’d-Davâbıtu’l-Mustahlase, s. 113; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 25-26; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 208; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 114; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 33-34; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 20.

301 İbn-i Vekîl, Eşbâh, (Drase Böl.), I, 23; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 25.302 İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 187.303 Zerkeşî, el-Mensûr, I, 66; İbn Receb, el-Kavâid, I, 4.304 Musa Carullah, Kavâid -i Fıkhiyye, s. 6.

65

Page 66: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

hükümler şeklinde kalacağı ve dış görünüm itibariyle çelişik hükümler kolleksiyonu

şeklinde görüleceği kaydedilmiştir305.

Kevserî’nin de (v. 1371/1951) ifade ettiği gibi, kavâid ilmi son dönemlerde her

ne kadar ihmal edilmiş olsa da fıkhî hükümlerin dayandığı esaslar olmaları ve İslam

hukukunun esrarını ifade etmeleri sebebiyle, fıkıh ilmini öğrenmede ve öğretmede çok

büyük ehemmiyetleri vardır306. Bu kâideler ile ilgilenen fakîhe fıkıh melekesi

kazandıran fıkhî kâideler307, kuvvetli bir hukuk mümarese ve melekesi sağlayacağından,

aynı zamanda kişiyi tahrîc yapmaya ehil kılar ve yeni meselelere çözüm bulmayı

kolaylaştırarak308 vereceği hükümlerde ve tetkik ettiği meselelerde basiret ve itmi’nan

sağlar309.

Bu kâideleri bilmek ile fıkıh ilminin anlaşılmasında maharet kazanan fakîh,

karşılaştığı fıkhî meseleleri, bu ilmin kendisine kazandırdığı meleke ile ele alarak

içerisinde bulunduğu şartlar çerçevesinde değerlendirerek hükümler verir310. Musa

Carullah (v. 1369/1949), fakîhin kazanmış olduğu bu melekeye işaretle, bu kâideleri

hıfzedip anlayan kimsenin tam manası ile "fakîh" olacağını söylemiştir311. Ayrıca İslam

hukukunu yeni öğrenmeye çalışan öğrencilere, geniş fıkıh bablarını kuşatan ilkelerin

verilmesi ile şer‘î hükümleri güzel bir şekilde öğrenmeleri ve bu sayede hukuk melekesi

kazanmaları da sağlanmış olur312. Meseleler arasında zaman zaman görülen çelişkileri

sağlıklı bir şekilde anlamak ve bu çelişkileri ortadan kaldırmaya çalışmak, fıkıh ilmini

yeni tahsil eden öğrenci için, zamanın darlığı sebebiyle zor olacağından, bu kâideleri ve

prensipleri bilmek ona zaman kazandıracaktır313.

305 Zerkâ, Medhal, II, 949; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 89-90306 Kevserî, Makâlât, s. 118.307 Nedvî, Kavâid, s. 291; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 208; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 112;

Bûrnû, el-Vecîz, s. 24; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 20; Şübeyr, Kavâid, s. 76-77; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb (Drase Böl.), I, 47.

308 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 60; Şübeyr, Kavâid, s. 77. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 116. 309 Berki, Hukuk Mantığı ve Tefsir, s. 121.310 Suyûtî, Eşbâh, s. 31.311 Musa Carullah, Kavâid -i Fıkhiyye, s. 6.312 Zuhaylî, el-Kavâid, s. 26; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 33; Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 37;

İbn-i Vekîl, Eşbâh, (Drase Böl.), I, 24.313 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 10.

66

Page 67: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Kavâid ilmini tetkik eden fakîhin, bu ilim ile elde edeceği küllî bakış açısı ve

meseleleri asılları ile birlikte kavrama melekesi sayesinde, usûl kitaplarında çokça

övülmüş olan ictihad melekesine sahip olacağı kaynaklarda ifade edilmektedir314.

Nitekim fıkha bağlı ilimler arasında bir tasnif yapan Zerkeşî (v. 794/1392), fıkıh ilmini

on alt sınıfa ayırır ve onuncu sırada zikrettiği kavâid ilminin diğer dokuz ilim içerisinde

en bütüncül, en kâmil ve en faydalısı olduğunu belirttikten sonra, fakîhin bu ilim

sayesinde ictihad mertebesine yükselebileceğini kaydeder315. Hanefî fakihlerden İbn

Nüceym (v. 970/1562) ise, kavâid bilgisinin mezhep içerisindeki bütünlüğü kavrama

bakımından önemine vurguda bulunarak, bu kâidelerin bilinmesi ile fakîhin fetvada da

olsa ictihad edecek dereceye yükseleceğini söyler316.

Bu izahlardan anlaşılacağı üzere klasik kaynaklarımızda, kavâid bilgisinin

ictihad melekesi kazandıracağı kabul edilmiş ve ictihad edebilmenin bir şartı olarak

görülmüştür. Ayrıca ictihad edecek mertebede olan fakîhin bu kâideleri bilmesinin, ona

teşride yol göstereceği ve böylece her zaman ve mekanda insanların maslahatlarını

gözeten hükümler vererek onun adalet üzere olmasını sağlayacağı da belirtilmiştir317.

İslam hukukunun gayeleri ve maksatları hakkında açık bir fikir veren bu

kâideler, fıkhın genel maksatlarını ve temel hedeflerini kavramayı sağlayarak318, bu

kâideler ile uzun süre meşgul olan fakîhin, dağınık bir zihin yapısından kurtularak,

belirli bir yöntem dâhilinde düşünmesini ve böylece fıkhın esaslarına muttali olmasını

temin ederler319. Kavâid bilgisi fakîhe, nassların meseleleri ele alış şekli hakkında genel

bir perspektif vereceği için bu kâidelere vakıf olan kişi, nasslarda belirtilmeyen

meselelerin hükümlerini de edinmiş olduğu bu meleke sayesinde daha kolay bir şekilde

ortaya çıkarabilecektir320. Ayrıca bazen deliller arasında meydana gelen teâruz ve

314 Musa Carullah, Kavâid -i Fıkhiyye, s. 6; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 61.315 Zerkeşî, el-Mensûr, I, 69-71.316 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 10. Hamevî, burada fakîh ile kastedilenin fıkıhta mukallit olduğunu kaydeder.

Ayrıca fetvada müctehidin tanımını da şu şekilde yapar: "Mezhep imamının ve arkadaşlarının (tabilerinin), hakkında görüş belirtmedikleri hadiselerin hükümlerini, onların usullerinden ve kâidelerinden tahric etme kudretine sahip olan kimsedir". bkz. Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 34.

317 es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 89.318 İbn Receb, el-Kavâid, I, 4; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 26; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 113. 319 Zerkeşî, el-Mensûr, I, 66.320 Suyûtî, Eşbâh, s. 31.

67

Page 68: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

ihtilaflarda, hangi delilin ötekine tercih edileceğini de yine bu kâidelerden çıkarmak

mümkündür321.

Fetva verecek olan bir kimsenin bütün cüz’îyyâtı incelemesi ve aradığı

meselenin hükmünü orada bulması belirli zorluklar içereceğinden, bu kâideleri bilmek

müftüye kolaylık sağlar322. Diğer taraftan, mahkemelerde hüküm veren hâkimin ve fetva

veren müftünün belirli bir sistem dâhilinde düşünmelerini ve karşılaştıkları meseleleri

bir bütünlük içerisinde ele alarak çözmelerini sağlamaları sebebiyle, kavâid bilgisi

hâkimin ve müftünün basiretli olmalarını da sağlar323.

Zamanın geçmesi ile sonu gelmeyen vakıa ve hadiselerin hükümlerinin

bilinmesi de kendileri ile mümkün olan bu kâideler324, İslam hukukunun değişen ve

gelişen hadiselere intibakını sağlayarak, İslam Fıkhının sürekliliğini sağlama gibi

önemli bir fonksiyona da sahiptirler325. Bu yönü ile fıkhî kâideler, İslam hukukunu

dinamik bir yapıya kavuşturarak onu donukluktan kurtarır326.

Fıkıh kâidelerininin ağlebî olmaları sebebiyle istisnaları olsa da bu istisnaların

varlığı, onların umum sıfatını değiştirmediği gibi, fıkıh ilmi için ifade ettikleri önemi de

azaltmaz327. İslam hukukunun birer prensibi şeklinde olan bu kâidelerin her biri, ifade

yapılarının veciz olması, ibarelerindeki açıklık, hükümlere delalet şekilleri ve cüz’iyyâtı

kuşatacak şekilde umumi olmaları328 ile fıkhın usûl ve furû‘u arasında vasıta kabul

edilirler329.

Fıkıh kâideleri, İslam hukuku alanında mütehassıs olmayan hukukçuların İslam

hukukunun felsefesi, esasları ve ruhu hakkında bilgilenmelerini de sağlamaktadırlar330.

Modern kanunlaştırma çabalarının Mecelle’den yararlanılarak hazırlanması da bu 321 Remzi Balkanlı, İslâm Hukukunun Umumî Esasları, s. 105.322 Şelebî, Medhal, s. 325; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 87-89; Bûrnû, el-Vecîz, s. 24. Ayrıca

Bûrnû, kaynak belirtmeksizin, bazılarının, müftü için kavâid bilgisinin farz-ı ayın, diğerleri için farz-ı kifaye olduğunu söylediklerini belirtir. bkz. Bûrnû, el-Vecîz, s. 24.

323 Musa Carullah, Kavâid -i Fıkhiyye, s. 6; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 61.324 Suyûtî, Eşbâh, s. 31; İbn-i Vekîl, Eşbâh, (Drase Böl.), I, 23.325 Ubâde, Kavâid, s. 5; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 88.326 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 116.327 Mahmesânî, Felsefetu’t-Teşrî‘, s. 203.328 Zerkâ, Medhal, II, 947; Nedvî, Kavâid, s. 57; Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s.227.329 Kevserî, Makâlât, s. 118.

68

Page 69: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

etkileşimi destekler mahiyette görünmektedir. Külli kâideleri inceleyen hukukçular,

İslam hukuku ile modern hukuklar arasında mukayese fırsatı bularak, bizim çok

kıymetli ve zengin olan ilim mirasımızı inceleme imkanına sahip olurlar331.

IV. FIKHÎ KÂİDELERİN MENŞEİ

Fıkhî kâidelerin ilk şekilleri incelendiğinde, bunların oluşumunda Kitap ve

Sünnet’in yanı sıra, insan aklının ortak kabulleri olan ilkelerin ve fukahanın ictihadının

önemli paylarının olduğu görülür. Bu sebepten dolayı bazı müelliflerce, fıkhî kâidelerin

kaynaklarının nasslar (Kitap, Sünnet) ve fukahanın ictihadı olduğu belirtilmiştir332.

Daha önce ifade ettiğimiz gibi Kur’ân’ın bazı ayetleri kâideleştirme olgusuna

zemin hazırlayacak bir yapıya sahiptir. "Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden

fazlasını yüklemez"333, "Allah size kolaylık diler zorluk dilemez"334 gibi ayetler buna

örnek verilebilir. Bu tür ayetler, birçok hükmü kuşattıklarından daha sonra gelen

fakihler için önemli bir zihinsel altyapı oluşturmuşlardır.

Hz. Peygamber’in çeşitli vesileler ile söylemiş olduğu bazı kapsamlı hüküm

cümleleri de bu meyanda zikredilebilir. "Sarhoş eden her şey haramdır"335, "Allah’ın

kitabında bulunmayan her şart batıldır"336, "Zarar ve mukabele bizzarar yoktur"337,

"Beyyine müddaî için ve yemin münkir üzerinedir"338 gibi hadisler, kapsamlı hükümler

ifade etmektedirler.

Kur’ân ve sünnetten verdiğimiz bu örnekler, kapsamlı hükümler ifade etmeleri

ve özlü olmaları gibi özelliklerinden dolayı, kâide gibi görünse de bunları kâidelerin ilk

örneklerinden kabul etmek yerine, Müslüman hukukçuların zihinlerinde kâideleştirme

330 es-Sâbûnî, Medhal, I, 261; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 26; Şübeyr, Kavâid, s. 81. es-Sedlân, el-Kavâid, s. 33.

331 es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 90-91.332 El-Halîfî, "El-Kâidetü’l-Fıkhiyye", Mecelletü’ş-Şerîa, s. 295; Baktır, Küllî Kâideler, s. 25; Zuhaylî,

el-Kavâid, s. 29.333 Bakara, 2/286.334 Bakara, 2/185.335 " حرام مسكر كل " Müslim, Eşribe 70.336 باطل فهو الله كتاب في ليس شرط من كان ما " "Buhârî, Buyu‘ 73.337 " ضرار وال ضرر ال " Muvatta, Akdiyye 31; İbn-i Hanbel, Müsned, V, 327; İbn Mâce, Ahkâm 17;

Mecelle Md. 19. 338 " عليه المدعى على واليمين المدعي على البينة " Buhârî, Rehn 6; Tirmizî, Ahkâm 12; İbn Mâce,

Ahkâm 7; Mecelle Md. 76.

69

Page 70: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olgusuna zemin hazırlayan ana unsurlardan kabul etmek daha doğru olacaktır. Bu

sebepten dolayı, kâidelerin ilk örneklerini, fukahanın yapmış oldukları ictihadların

mahsulü olan eserlerinde aramak daha isabetli olacaktır.

Sonuç olarak, ilk dönemlerden itibaren İslam hukukçularının Kitap ve sünnet

metinlerini inceleyerek, benzer hükümler arasındaki ortak illetleri ve hükümlerin

vazedilmesinde gözetilen maksatları, tümevarım yoluyla tespit etmeleri sonucu ulaşmış

oldukları neticeleri veciz bir şekilde ifade etmeleri, kâidelerin ilk örneklerini

oluşturmaktadır339. Ayrıca usûl, dil ve mantık kurallarını incelemiş oldukları konularda

tatbik etmeleri sonucu ortaya koydukları kapsamlı hüküm cümleleri, kâidelerin henüz

işlenmemiş ilk şekillerini ve temelini teşkil eder340.

V. FIKHÎ KÂİDELERİN MÜSTAKİL KAYNAK OLUŞU

Fıkhî kâidelerin fıkıh ilmi açısından yeri ve fakîhte hukukî tefekkür oluşturma

noktasında sahip oldukları önemi daha önce açıklamıştık. Bu öneme sahip olan ve

fıkhın, ibadetlerden muamelata hemen her alanı ile ilgili konularda geçerli olan fıkıh

kâideleri, hüküm istinbat ederken, konu ile ilgili özel bir delil bulunmaksızın tek başına

kaynak olabilirler mi? Doğrudan bu kâidelere dayanılarak hüküm verilebilir mi? Bu

bölümde ele alacağımız konu bu olacaktır.

Fıkhî kâidelerin hüküm istinbat ederken tek başına kaynak olup olmadığı

hususunda kaynaklarda açık bir ifade bulunmamakla beraber, bazı bilginler küllî

kâideleri şer‘î deliller arasında saymışlardır341. Ancak kavâidi şer‘î deliller arasında

sayan müelliflerin bunları müstakil deliller kategorisinde mi yoksa verilen hükmü

destekleyici ve illetini açıklayıcı bir şekilde mi ele aldıkları pek açık değildir. Ayrıca bu

kâideleri fıkhî deliller arasında sayan bilginlerin bunları fer‘î delillerin sonunda

saymaları, bazı müelliflerin de işaret ettiği gibi müftü ve hakimin önüne gelen

meselenin çözümü için kaynaklarda özel delil bulunmadığı takdirde, meseleyi içine alan

fıkhî kâidelere istinaden fetva vererek konuyu çözüme kavuşturabilir342 görüşü ile 339 Ubâde, Et-Teşrîu'l-İslâmî, s. 159; Bilmen, Kamus, I, 254.340 Bazı kâidelerin asılları ile ilgili geniş bilgi için bkz. Zuhaylî, el-Kavâid, s. 29-30; Yaman, "Fıkıh

Kâideleri", Marife, s. 52.341 Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 1a; İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 191; Ansay, İslam Hukuku, s. 28; Başka

örnekler için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 265-271.342 Nedvî, Kavâid, s. 295; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 58.

70

Page 71: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

paralellik arz eder. Ahmet Yaman, bazı müelliflerin fıkhî kâideleri müstakil deliller

arasında zikretmelerine değindikten sonra, konuya şöyle bir yorum getirmektedir: "bu

kâidelerin büyük kısmı, aslında usûl-ı fıkıh kâidesi olup, furû-ı fıkıhta da çok

kullanılmaları sebebi ile fıkıh kâidesi gibi zannedilenlerdir"343.

Kitap ve Sünnet nasslarına dayalı ve istisnaları olmayan bazı kâideler vardır ki

bunlar, hüküm istinbat ederken delil olarak kullanılırlar. Ancak bu türden kâideler, bazı

müelliflere göre delil olmayıp, kâidenin dayanağı olan nass, meselenin asıl delilidir344.

Bu kâidelerin dışında, fakihler tarafından istisnasız kabul edilen ve üzerinde ihtilafın

olmadığı kâideler vardır ki Karâfî (v. 684/1285) bunları "el-Kavâidü’s-sâlime ani’l-

muârada" şeklinde ifade etmektedir. Ona göre hakimin verdiği hüküm, "icma, en-

nassu’s-sâlim ani’l-muâraıda, el-kıyâsu’l-celiyyu’s-sâlim ani’l-muârada ve kâidetun

mine’l-kavâidi’s-sâlimeti ani’l-muârıda"dan biri ile çelişirse bozulur345. Dikkat edilirse

Karâfî (v. 684/1285), bütün kâideleri değil de üzerinde tartışmanın olmadığı kâideleri

zikrederek bu konuda bir sınırlandırmaya gitmiştir. Bunların yanısıra Usûl-ü muhakeme

ile ilgili kâidelerin de doğrudan delil olarak kullanıldığı, kaynaklarda

zikredilmektedir346.

Bu türden kâidelerin dışında kalan kâideler, fıkhî istinbat hususunda yalnız

başlarına delil olarak kabul edilmezler347. Bunun gerekçesi, bu tarz kâidelerin ağlebî

olmaları sebebiyle istisnalarının bulunması ve yakîn bilgi ifade etmemeleri olarak

gösterilmektedir348. Dolayısıyla sadece bu kâidelere dayanarak fetva ve hüküm vermek

yerine bunlar, verilen hükmün şahit ve desteği olarak görülmüşlerdir349. Hamevî (v.

1098/1687), bu türden kâidelerin ağlebî oluşlarını dikkate alarak, bunların her zaman

değil de çoğu zaman geçerli olduğuna işaret eder ve bu kâide ve dâbıtların gereğine göre

fetva vermenin caiz olmadığını kaydeder350. Mecelle’nin Esbâb-ı Mûcibe Mazbatası’nda 343 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 62.344 Güzelhisârî, Menâfiu’d-Dakâik, s. 16; el-Keylânî, "Kavâidü’l-Makâsıd", İslâmiyyetü’l-Ma’rife, s. 30;

Baktır, Zaruret Hali, s. 150; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 35; Ansay, İslam Hukuku, s. 28.345 Karâfî, el-Furûk, IV, 40.346 Geniş bilgi ve örnekler için bkz. Nedvî, Kavâid, s. 296-309.347 Şübeyr, Kavâid, s. 29; Zuhaylî, "el-Kavâidü’l-Fıkhiyye", Mecelletü’l-Bahsi’l-İlmî, s. 13; Yıldırım,

Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 18. Bu kâidelerin de delil olarak kullanılabileceğini iddia eden araştırmacılar da bulunmaktadır. Bkz. El-Halîfî, "El-Kâidetü’l-Fıkhiyye", Mecelletü’ş-Şerîa, s. 303-342 arası.

348 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 37; Nedvî, Kavâid, s. 294-295.349 Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 208.350 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 37.

71

Page 72: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

da "Hükkâm-ı şer‘ bir nakl-i sarih bulmadıkça yalnız bunlarla hükmedemez"351

denilerek, bu duruma işaret edilmektedir. Mecelle şârihi Ali Haydar Efendi (v.

1355/1936) de mezhepte muteber kabul edilen kitaplardan konu ile ilgili bir nakil

olmadığı sürece, bu kâidelere dayanarak hüküm verilemeyeceğini ifade etmiştir352. İbn

Abidîn (v. 1252/1836) de muhtasar kitaplardan fetva verilemeyeceğini belirttikten

sonra, bunlara, ifade yapılarının veciz olması sebebiyle Eşbâh ve’n-Nezâir tarzı

kitapların da eklenmesi gerektiğini belirtir. Ancak bu kitapların kaynaklarına inildiği

takdirde bunun mümkün olacağını söyler353.

Tatbikata bakıldığı zaman, İslam hukukçularının kâideleri hükmün delili olarak

değil de verilen hükmün illet ve hikmetini açıklamak maksadıyla kullandıkları354 ve

cüz’î hükümleri temel kâideler ile illetlendirme yönteminin, metinlerden ziyade daha

çok şerhlerde başvurulan bir yöntem olduğu görülür355. Mustafa Baktır, Muhammed

Rifat Bey’in Tevâfukât-ı Kavâid-i Külliye adlı eserinden naklen "Osmanlı

mahkemelerinde bir kanun maddesi gösterilmeden yalnız Mecellenin külli kâidelerine

dayanılarak verilen hükümlerin temyizde bozulduğunu" kaydetmektedir356. Ancak aynı

konuda ortaya konulan farklı yorumlar arasında râcih olan görüşün seçilmesinde fıkhî

kâidelere başvurulduğundan357 hareketle fıkıh kâidelerinin istinbatta olmasa da tercihte

delil olarak kullanılabileceği söylenebilir.

VI. KÂİDELERİN SINIFLANDIRILMASI

Fıkıh kâideleri fıkıh ilmi açısından önemleri ve fıkhî meseleleri kuşatmaları

gibi birçok açıdan tasnife tabi tutulabilir. Ancak biz burada kaynaklarına, genelliklerine,

üzerinde ittifak olup olmamalarına ve bağımsız olmalarına göre dört açıdan tasnif

edeceğiz.

351 Mecelle, Esbâb-ı Mûcibe Mazbatası.352 Ali Haydar, Dürerü’l-Hukkâm, I, 23.353 İbn-i Abidîn, Hâşiyetu Reddi’l-Muhtâr, I, 70.354 Baktır, Zaruret Hali, s. 150.355 Nedvî, el-Kavâid ve’d-Davâbıtu’l-Mustahlase, s. 138.356 Baktır, Küllî Kâideler, s. 21.357 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 279.

72

Page 73: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

A. Kaynakları Açısından Fıkıh Kâideleri

Kâidenin kaynağı ve tespit edilme yöntemi açısından kâideler mansûs ve

müstenbât olmak üzere ikiye ayrılır358.

1. Mansûs Fıkıh Kâideleri

Bu grupta yer alan kâidelerin kaynağı, doğrudan veya dolaylı olarak şer‘î

nasslardır. Suyûtî (v. 911/1505), "bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir" kâidesinin

aslının "ameller niyetlere göredir"359 hadisi olduğunu söyler360. İbn-i Nüceym (v.

970/1562) ise "meşakkat teysiri celbeder" kâidesinin aslının "Allah size kolaylık diler,

zorluk dilemez"361, "Allah dinde size ağır gelecek bir hüküm koymamıştır"362 ayetleri ile

"Allah katında en sevimli din, kolaylaştırılmış hanifliktir"363 hadisi olduğunu söyler364.

2. Müstenbat Fıkh Kâideleri

İslam hukukçuları tarafından, cüz’î hükümlerin tümevarım yöntemiyle

incelenmesi neticesinde çıkarılan kâideler, bu grubu teşkil etmektedir365. Kavâid

literatüründe zikredilen kâidelerin büyük çoğunluğu, istikra yöntemi ile elde

edilmeleri366 sebebiyle bu grupta yer almaktadır.

B. Fıkhî Meseleleri Kuşatmalarına Göre Kâideler

Fıkıh kaideleri, yapıları itibariyle fıkhın çeşitli alanlarına ait meseleleri

kuşatırlar. Ancak kâidelerin hepsi bu açıdan aynı özelliklere sahip değildir. Bir kısmı

fıkhın her alanına şamilken, diğer bir kısmı ise daha dar meseleleri kuşatır. İşte fıkhî

mesâili kuşatmalarına göre fıkhî kâideler üç gruba ayrılır.

358 Nedvî, Kavâid, s. 239; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 129.359 Buhârî, Bed’u’l-Vahy 1; Müslim, İmâra 155; Ebû Dâvûd, Talak 11.360 Suyûtî, Eşbâh, s. 38.361 Bakara, 2/185.362 Hacc, 22/78.363 İbn-i Hanbel, Müsned, I, 236. 364 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 84.365 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 131.366 Seyyid Bey, Medhal, I, 88.

73

Page 74: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

1. Temel Fıkıh Kâideleri (El-Kavâid el-Külliyye el-Kübrâ)

Bunlar, bütün fıkıh mezheplerince kabul edilen, hukukun bütün alanlarına

hâkim olan, hukukun müsellemâtından kabul edilen ve neredeyse hiç istisnası olmayan

kâidelerdir. Bunları "Kavâid-i Hamse" olarak isimlendiren Tacuddin b. Sübkî’nin (v.

771/1369) verdiği bilgiye göre, Şafii fakîh Kadı Hüseyn el-Merverrûzî’nin (v.

462/1070) fıkhı dört kâideye irca etmesiyle, İslam’ın beş temel şartına kıyasla fıkhın da

beş kâideye dayandırıldığını öğreniyoruz. Ancak Tacuddin b. Sübkî (v. 771/1369)

devamında, fıkhın bu şekilde beş esasa dayandırılmasının zorlama bir yaklaşım

olduğunu ifade etmektedir367. Fıkhın bu şekilde beş esasa dayandırılmasının sonucunda,

Kavâid edebiyatı yazarlarının bu anlayışı benimsediği ve kâideleri bu beş kâide üzerine

oturtup, diğer kâideleri bu kâidelerin açılımları şeklinde inceledikleri görülür. Bu beş

temel kâide şunlardır:

a. Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir ( بمقاصدها األمور ) 368.

b. Şek ile yakîn zâil olmaz ( بالشك يزول ال اليقين )369.

c. Meşakkat teysîri celbeder ( التيسير تجلب المشقة )370.

d. Zarâr izale olunur ( يزال الضرر )371.

e. Âdet muhakkemdir ( محكمة العادة )372. İbn Nüceym (v. 970/1562) bunlara

"sevap ancak niyetle olur" ( بالنية إال ثواب ال ) kâidesini de ekleyerek bunların sayısını

altıya çıkarmıştır373.

367 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 12.368 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, 255; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 22; Suyûtî, Eşbâh, s. 38. Mecelle Md. 2.369 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 13; Zerkeşî, el-Mensûr, III; 135; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 60; Suyûtî, Eşbâh, s.

118. Mecelle Md. 4.370 Zerkeşî, el-Mensûr, III; 169; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, 343; İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 48; İbn

Nüceym, Eşbâh, s. 84; Mecelle Md. 17.371 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, II, 375; İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 41; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 94; Suyûtî,

Eşbâh, s. 173. Mecelle Md. 20.372 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 101; Suyûtî, Eşbâh, s. 182. Mecelle Md. 36.373 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 14.

74

Page 75: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

2. Genel Fıkıh Kâideleri

Bu kâideler, bir önceki gruba göre daha dar çerçeveli olan kâidelerdir.

Mecellede yer alan kâidelerin büyük çoğunluğu bunlardandır374. Tacuddin b. Sübkî (v.

771/1369) bunları "el-Kavâidu’l-Amme" olarak isimlendirir375. Bununla beraber "esâsât-

ı fıkhiyye", "kavâid-i asliyyeyi fıkhiyye", "külliyât-ı fıkhiyye", "kâide-i asliyye", "kavâid-i

esâsiyye" şeklinde de ifade edilmişlerdir376. Suyûtî (v. 911/1505) ve İbn Nüceym (v.

970/1562) bunları, sayılamayacak kadar çok cüz’î hükmün kendilerinden çıkarıldığı

küllî kâideler olarak nitelendirmekle beraber; Suyûtî (v. 911/1505) bu grupta kırk kâide

zikrederken377, İbn Nüceym (v. 970/1562) bunların sayısını on dokuza indirmiştir378.

"İctihad ile ictihad nakzolunmaz"379, "Kelâmın i‘mali ihmalinden evlâdır"380, "Sakite bir

söz isnâd olunmaz"381, "Alması memnu‘ olan şeyin vermesi dahi memnu‘ olur"382 gibi

kâideler bu gruba örnek olarak verilebilir.

3. Özel Fıkıh Kâideleri

Bu gruba giren kâideler, dâbıt olarak isimlendirilen ve fıkhın bazı bâblarına ait

özel kâidelerdir. Tacuddin b. Sübkî (v. 771/1369) bunları "el-Kavâidu’l-Hasse" olarak

isimlendirmektedir383. "Namazdayken oruca niyet etmek namazı bozmaz"384, "Nikahta,

fakir zengine denk değildir"385, "Erkeğin ipekli elbise ile namaz kılması haramdır"386

gibi kâideler bu gruba örnek olarak verilebilir.

374 Nedvî, Kavâid, s. 313; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 31.375 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 94.376 Seyyid Bey, Medhal, I, 88-90.377 Bkz. Suyûtî, Eşbâh, s. 201-298 arası. 378 Bkz. İbn Nüceym, Eşbâh, s. 115-190 arası.379 Suyûtî, Eşbâh, s. 201; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 115; Mecelle Md. 16.380 Zerkeşî, el-Mensûr, I; 183; İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 171; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 150; Mecelle Md. 60.381 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 178; Suyûtî, Eşbâh, s. 266; Mecelle Md. 67.382 Suyûtî, Eşbâh, s. 280; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 183; Mecelle Md. 34.383 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 200.384 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 201.385 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 207.386 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 207.

75

Page 76: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

C. İttifak ve İhtilaf Olmasına Göre Fıkıh Kâideleri

Fıkıh kâideleri, mezheplerin üzerinde ittifak ettiği ve ihtilaf ettiği kâideler

olarak iki başlıkta incelenebilir.

1. Üzerinde İttifak Edilen Kâideler

Bu grupta yer alan kâidelerin bazısı bütün mezhepler tarafından kabul

edilirken, diğer bir kısmı bazı fıkıh mezhepleri tarafından kabul edilmemektedir. Bunlar

iki kısımdır:

a. Bütün Mezheplerin İttifak Ettiği Kâideler

Bu gruba giren kâideler, yukarıda "Temel fıkıh kâideleri" olarak

isimlendirdiğimiz beş kâidedir. Fıkhın üzerine kurulduğu esaslar olarak kabul edilen bu

kâideler, bütün mezheplerin ittifakıyla kabul edilmektedir387.

b. Mezheplerin Çoğunluğunun Kabul Ettiği Kâideler

Beş temel kâide ile karşılaştırıldığında, fıkhın daha az meselesini kapsamakla

beraber, birçok fıkhî mezhep tarafından kabul edilen kâideler bu gruba girmektedir.

Hanefilerin kabul etmiş olduğu niyet kâidesi dışında kalan küllî kâidelerin büyük

çoğunluğu bu kâideler arasında zikredilebilir388.

2. Üzerinde İhtilaf Edilen Kâideler

Bu başlıkta yer alan kâideler, mezhepler arasında ihtilaflı kâideler ve tek

mezhep içerisinde ihtilaflı kâideler olmak üzere kendi aralarında iki gruba

ayrılmaktadır.

387 Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 30; Nedvî, Kavâid, s. 313.388 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 67; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 125.

76

Page 77: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

a. Fıkıh Mezheplerinin İhtilaf Ettiği Kâideler

Bazı mezheplerce kabul edilen, fakat başka mezhepler tarafından kabul

edilmeyen kâidelerdir. Bunlara "Kavâid-i Mezhebiyye" de denilmektedir389. "Ukûdda

i’tibar makasıt ve meâniyedir, elfâz ve mebâniye değildir"390, "Ücret ile zamân müctemi‘

olmaz"391 gibi kâideler, daha çok Hanefî bilginlerce kabul ve tatbik edilen kâidelere;

"Ruhsatlar günahla birlikte olmaz"392, "Eşyada aslolan ibâhâdır"393 kâideleri de Şafiî

mezhebinde kabul edilen kâidelere örnek verilebilir.

b. Aynı Mezhebe Bağlı Fakihlerin İhtilaf Ettiği Kâideler

Bu grupta yer alan kâideler, aynı mezhebe bağlı fakihlerin üzerinde ihtilaf

ettiği kâidelerdir. Kâidenin ilgili olduğu meselede mezhep içerisinde faklı yaklaşımlara

sahip bilginler olduğu için bu kâideler genellikle soru cümlesi şeklinde zikredilirler394.

"İbrâ, iskât mıdır, temlîk midir?"395, "İllet ortadan kalkınca, hüküm de onun zevaliyle

ortadan kalkar mı, kalkmaz mı?"396, "Farz-ı kifâyeye başlamakla farz-ı ayn olur mu,

olmaz mı?"397 bunlara örnek verilebilir.

D. Bağımsız Olmalarına Göre Fıkıh Kâideleri

1. Müstakil Olan Kâideler

Başka bir kâidenin kayıt ve şartı veya istisnası olmayıp, kendisi dışındaki bir

kâideden de çıkarılmayan kâidelere, müstakil veya aslî kâideler denilmektedir. Hamevî

(v. 1098/1687), kâidenin bu özelliğine atıfta bulunarak; küllî kâidenin, bazı istisnaları

olsa da başka bir kâidenin altına girmeyen kâide olduğunu söyler398. Bu kâidelere beş

389 Bkz. Seyyid Nesîb, Fıkh-ı Hanefi'nin Esâsâtı, s. 13. Zuhaylî, el-Kavâid, s. 31; Nedvî, Kavâid, s. 313.390 Mecelle Md. 3.391 Mecelle Md. 86.392 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 135; Zerkeşî, el-Mensûr, II, 167; Suyûtî, Eşbâh, s. 260.393 Zerkeşî, el-Mensûr, I, 176; Suyûtî, Eşbâh, s. 133.394 Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 31; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 32; Nedvî, Kavâid, s. 314.395 Zerkeşî, el-Mensûr, I; 71; Suyûtî, Eşbâh, s. 312.396 El-Venşerîsî, Îdâhu’l-Mesâlik, s. 146.397 Suyûtî, Eşbâh, s. 318.398 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 51.

77

Page 78: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

temel kâidenin yanında "Velâyet-i hassa velâyet-i âmmeden akvâdır"399, "Sual cevabda

iâde olunmuş addolunur"400, "Vücudda bir şeye tâbi‘ olan hükümde dahi ana tâbi‘

olur"401 gibi kâideler örnek verilebilir.

2. Başka Bir Kâideye Tabi Olan Kâideler

Bu grupta yer alan kâideler, başka kâideler ile olan ilişkileri açısından iki

kısma ayrılır. Bunların bazısı başka kâidelerin fer‘î veya başka bir kâidenin kaydı, şartı,

ya da istisnası olan kâidelerdir402.

a. Kendisinden Daha Büyük Bir Kâidenin Fer‘î Olan Kâideler

Bu kısımda yer alan kâideler, bir üst kâidenin parçası veya uygulamaya

yarayan açıklayıcısı durumundadırlar403. "Berâet-i zimmet asıldır"404, "Eşyada aslolan

ibâhâdır"405, "Sıfât-ı ârızada asl olan ademdir"406 kâideleri "Şek ile yakîn zâil olmaz"407

kâidesinin alt kâideleridir.

b. Başka Bir Kâidenin Kaydı, Şartı Veya İstisnası Olan Kâideler

Bu kısımda yer alan kâideler, başka bir kâideyi çeşitli açılardan düzenlerler.

"Ruhsatlar günahla birlikte olmaz"408 kâidesi "Meşakkat teysîri celbeder"409 kâidesinin,

"Adet ancak muttarid yahut gaalib oldukta mu’teber olur"410 kâidesi "Âdet

muhakkemdir"411 kâidesinin,"Bir kelâmın i‘mali mümkün olmaz ise ihmal olunur"412

399 Zerkeşî, el-Mensûr, III; 345; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 186; Mecelle Md. 59.400 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 177; Suyûtî, Eşbâh, s. 265; Mecelle Md. 66.401 Suyûtî, Eşbâh, s. 228; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 133; Mecelle Md. 47.402 Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 31-32.403 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 127-128.404 Suyûtî, Eşbâh, s. 122; Mecelle Md. 8.405 Zerkeşî, el-Mensûr, I; 176; Suyûtî, Eşbâh, s. 133.406 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 71; Mecelle Md. 9.407 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, 303; İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 13; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 60; Suyûtî,

Eşbâh, s. 118. Mecelle Md. 4.408 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 135; Zerkeşî, el-Mensûr, II, 167; Suyûtî, Eşbâh, s. 260.409 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, 343; İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 48; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 84; Suyûtî,

Eşbâh, s. 160. Mecelle Md. 17.410 Mecelle Md. 17.411 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 101; Suyûtî, Eşbâh, s. 182. Mecelle Md. 36.412 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 150; Mecelle Md. 62.

78

Page 79: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kâidesi, "Kelâmın i‘mali ihmalinden evlâdır"413 kâidesinin kayıt, şart ve istisnası

durumundadırlar.

VII. KAVÂİD LİTERATÜRÜ

Eşbâh ve’n-Nezâir ile Furûk tarzı eserlerin Kavâid türü eserler ile iç içe olması,

usûl kâidelerini konu alan eserlerde fıkıh kâidelerinin de bulunması, bazı usûl ve furû‘

eserlerin içerisinde küllî kâidelerin ayrı bir başlık altında ele alınması gibi sebeplerden

dolayı, kavâid literatürünün tesbiti belirli zorluklar içermektedir.

Biz burada Kavâid kitaplarının yanısıra el-Eşbâh ve’n-Nezâir ile kâideleri

içeren Furûk kitaplarını da mezheplere göre isimlerini vererek zikredecek, Usûl-ı Fıkıh

kâidelerini ele alan eserleri dışarıda bırakacağız. Kaynaklarda, bazı kitapların isimleri

Kavâid olarak geçse de bunların bir kısmı günümüze ulaşmadığı için bu tür kitapları

zikretmedik.

A. Hanefî Mezhebi

1. Kitâbu’l-Furûk: Ebu’l-Fadl Muhammed b. Salih es-Semerkandî el-Karâbîsî

(v. 322/934)414.

2. Usûlü’l-Kerhî: Ebu’l-Hasen Ubeydullah b. Hüseyn el-Kerhî (v. 340/952).

Debbûsî’nin Te’sîsu’n-Nazar adlı kitabının sonunda basılmıştır.

3. Te’sîsu’n-Nazar: Ebu’l-Leys es-Semerkandî (v. 373/983).

4. Te’sîsu’n-Nazar: Ebû Zeyd Abdullah (Ubeydullah) b. Ömer b. İsa ed-

Debbûsî (v. 430/1039). Hanefi mezhebinde kabul edilen dâbıtları ele almaktadır.

5. El-Furûk Fi’l-Fıkh: Ebû’l-Muzaffer Es’ad b. Muhammed el-Kerâbîsî en-

Nîsâbûrî (v. 570/1174).

413 Zerkeşî, el-Mensûr, I; 183; İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 171; Suyûtî, Eşbâh, s. 245; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 150; Mecelle Md. 60.

414 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 68.

79

Page 80: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

6. Telkîhu’l-Ukûl Fî Furûki’l-Menkûl: Ahmed b. Abdillah b. İbrahim el-

Mahbûbî (v. 630/1233).

7. Kavâid Fî’l-Furû: Şerefuddin Ali b. Osman el-Ğazzî (v. 799/1397)415. Onu

Şafiî bilginlerinden kabul edenler de vardır416.

8. el-Eşbâh ve’n-Nezâir: Zeynüddin b. İbrahim b. Muhammed b. Nüceym el-

Mısrî (v. 970/1562). Hanefi mezhebinde önemli etkileri olan meşhur bir kitaptır.

Üzerinde birçok şerh, haşiye, ta’lik ve ihtisar çalışmaları yapılmıştır. Biz burada

bunların bir kısmına işaret etmekle yetineceğiz417.

a. Zahîratu’n-Nâzır Şerhu’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Ali b. Abdillah et-Tûrî (v.

1004/1596).

b. Tenvîru’l-Besâir Alâ’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Abdulkadir b. Berekât b. İbrahim

(v. 1005/1597).

c. Tenvîru’l-Ezhân ve’d-Damâir Fî Şerhi’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Mustafa b.

Hayruddin Muslihuddin (v. 1025/1616).

d. Risâle Alâ’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: İshak b. Ahmed el-Erdebîlî (v. 1055/1645).

e. Tertîbu’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Abdulaziz b. Hüsamuddin Karaçelebizade (v.

1070/1660).

f. Nüzhetu’n-Nevâzir Alâ’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Hayruddin b. Ahmed b. Ali er-

Remlî (v. 1081/1670).

g. Ğamzu Uyûni’l-Basâir Şerhu Kitabi’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Ebû’l-Abbas

Şihabuddin Ahmed b. Muhammed El-Hamevî (v. 1098/1687). İbn Nüceym’in (v.

970/1562) El-Eşbâh’ının güzel bir şerhidir.

415 Es-Serhân, "el-Kavâidu’l-Fıkhiyye", Er-Risâletu’l-İslâmiyye, S.170-171, s. 153; Bûrnû, el-Vecîz, s. 100; Nedvî, Kavâid, s. 103 ve 434.

416 Zuhaylî, el-Kavâid, s. 42; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 335.417 Daha uzun bir liste için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 358-370 arası.

80

Page 81: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

h. Umdetu Zevî’l-Besâir Li Halli Mübhemâti’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: İbrahim b.

Hüseyn b. Ahmed Pîrîzâde (v. 1099/1688).

i. Ref’u’l-İştibâh An Kelâmi’l-Eşbâh: Muhammed b. Abdurrasul el-Berzencî

(v. 1103/1692).

k. Keşfu’s-Serâir Ani’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Muhammed b. Ömer b. Abdilkadir

ed-Dımaşkî (v. 1130/1718).

l. Keşfu’l-Hatâyir Ani’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Abdulğani b. İsmail b. Abdulğani

en-Nâblusî (v. 1143/1730). Müellifin İbn Nüceym’in (v. 970/1562) El-Eşbâh’ı ile ilgili

başka çalışmaları da vardır418.

m. Umdetu’n-Nâzır Alâ’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Ebu Suud Muhammed b. Ali

İskender el-Hüseynî (v. 1172/1758).

n. Et-Tahkîku’l-Bâhir Şerhu’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Muhammed Hibetullah b.

Muhammed b. Yahyâ et-Tâcî (v. 1224/1809).

o. Nüzhetü’n-Nevâzir Al’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Muhammed Emin İbn Abidîn

(1252/1836).

p. Mecmûatu’l-Kavâid: İbrahim b. Muhammed b. Said Efendi Gözü

Büyükzâde (v. 1253/1837).

r. İthâfu’l-Ebsâr ve’l-Besâir Bi Tebvîbi’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Muhammed

Ebu’l-Feth el-Hanefî (v. 1294/1877)419.

9. El-Fevâidu’z-Zeyniyye Fî Mezhebi’l-Hanefiyye: İbn Nüceym (v. 970/1562).

10. Kavâidu’l-Fıkh: İbn Nüceym (v. 970/1562).

11. Mecâmiu’l-Hakâik: Ebû Said Muhammed b. Muhammed el-Hadimî (v.

1176/1762). Usûl-u Fıkha dair bir kitap olmakla beraber müellif, eserinin sonuna

‘hâtime’ bölümü ekleyerek fıkhî kâide ve dâbıtları almıştır. 418 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 366-367.419 Geniş bir liste için bkz. Baktır, Küllî Kâideler, s. 42-43; Nedvî, Kavâid, s. 434-439.

81

Page 82: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

12. Şerhu Hâtimeti Kavâidi’l-Usûl ve’l-Furû‘: Süleyman Kırkağâcî (v.

1287/1870). Mecâmi’in sonundaki kâidelerin şerhidir.

13. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye: 1869 ile 1876 yılları arasında hazırlanan

Mecelle’nin başında Hanefi mezhebince kabul edilen 99 kâide yer almaktadır.

Mecellenin birçok şerhleri yapılmıştır. Biz burada bunların önemlilerini zikredeceğiz.

a. Teşrîhu’l-Kavâidi’l-Külliyye ile Şerhu Kavâidi’l-Mecelle: Abdüssettar b.

Abdillah el-Kırımî (v. 1304/1886).

b. Mirât-ı Mecelle: Mesud Efendi (v.1310/1892).

c. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Şerhi Ve Kavâid-i Fıkhiyyenin İzahı:

Kuyucaklızade Muhammed Atıf Efendi (v. 1316/1898).

d. Şerhu’l-Mecelle: Halid el-Atâsî (v. 1326/1908).

e. Şehu’l-Mecelle: Selim Rüstem Bâz (1328/1910).

f. Dürerü’l-Hükkam Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm: Ali Haydar Efendi (v.

1355/1936).

g. Rûhu’l-Mecelle: Hacı Reşid Paşa.

h. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye Şerhi: H. M. Ziyâeddin Türkzâde.

k. Kitâbu’l-Edilleti’l-Asliyyeti’l-Usûliyye Şerhu Mecelleti’l-Ahkâmi’l-Adliyye

Fî Kısmi’l-Hukûki’l-Medeniyye: Muhammed Said el-Ğazzî.

l. Tafsîl Li Tavdîhi’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye ve’l-Usûliyye Fî Evveli Mecelleti’l-

Ahkâmi’l-Adliyye: Süleyman Hasbî.

m. Tevâfukât-ı Kavâid-i Külliye: Muhammed Rifat Bey.

n. Telhîsu’ Kavâid-i Külliye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye: Ali Ulvi.

o. Kavâid-i Külliye Şerhi: Ahmet Ziya Efendi.

82

Page 83: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

p. Îdâhu’l-Kavâid: Mustafa Haşim Hafîd Koca.

r. İzahlı ve Mukayeseli Mecelle Külli Kâideleri: Hilmi Ergüney420.

14. El-Ferâidu’l-Behiyye Fî’l-Kavâid ve’l-Fevâidi’l-Fıkhiyye: Şeyh Mahmud

Hamza ed-Dımaşkî (v. 1305/1887).

15. Kavâidu’l-Fıkh: Şeyh Amîmu’l-İhsân el-Benclâdişî.

16. Kavâid-i Fıkhiyye: Musa Carullah Bigiyef (v. 1369/1949).

17. Kitâbu’l-Furûk Fi’l-Fıkh: Necmeddin İbn Ebî Becr en-Nîsâburî.

18. El-Mevâhibu’l-Aliyye Şerhu’l-Ferâidi’l-Behiyye Fi’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye:

İbn Battâh el-Ehdel.

19. Kavâidü’l-Fıkh: el-İmâmu’l-Müceddidî el-Berketî.

20. Şerhu’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye: Ahmed b. Muhammed ez-Zerkâ (v.

1357/1938).

B. Şafiî Mezhebi

1. El-Furûk Fî Furûi’ş-Şâfiiyye: Ebu’l-Abbas İbn Süreyc (v. 306/918). Furûk

ismi ile yazılan ilk eser olarak kabul edilmektedir421.

2. El-Cem‘ ve’l-Fark: Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf el-Cüveynî (v.

438/1046).

3. El-Furûk: Ebu’l-Abbas Ahmed b. Muhammed el-Cürcânî (v. 482/1089).

4. El-Kavâid Fî’l-Furû‘: Muhammed b. Mekkî b. El-Hasen İbn Dûst (v.

507/1114).

5. El-Kavâid Fî Furûu’ş-Şafiiyye: Muhammed b. İbrahim el-Câcermî es-

Sehlekî (v. 613/1216).

420 Geniş bir liste için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 378-384; Baktır, Küllî Kâideler, s. 52-53.421 Özen, "Furûk", DİA, XIII, 225.

83

Page 84: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

6. Kavâidu’l-Ahkâm Fî Mesâlihi’l-Enâm: İzuddin b. Abdisselam (v. 660/1262).

7. Kavâidu’ş-Şer‘ Ve Davâbitu’l-Asl Ve’l-Fer‘: Ebu’l-Fadl Muhammed b. Ali

el-Halâtî (v. 675/1277).

8. El-Eşbâh ve’n-Nezâir: Sadruddin Muhammed b. Ömer b. Vekîl (v.

716/1316). İslam Hukukunda bu isim ile yazılan ilk eser olarak bilinmektedir422.

9. El-Mecmûu’l-Müzheb Fî Kavâidi’l-Mezheb: Selahuddîn Halil b. Keykeldî

el-Alâî eş-Şafiî (v. 761/1360).

10. el-Eşbâh ve’n-Nezâir: Tacuddin Abdulvehhab b. Ali b. Abdilkâfî es-Sübkî

(v. 771/1369). Bu alanda eser yazanların en meşhurlarından biridir. İbn-i Nüceym (v.

970/1562) ve Suyûtî (v. 911/1505) eserlerini oluştururken ondan esinlenmişlerdir423

11. El-Eşbâh ve’n-Nezâir: Cemaluddîn Abdurrahim b. Hasan el-İsnevî (v.

772/1371).

12. Matâliu’d-Dekâik Fî Tahrîri’l-Cevâmi‘ ve’l-Fevârik: Cemaluddîn

Abdurrahim b. Hasan el-İsnevî (v. 772/1371).

13. Muhtasaru’l-Mecmûi’l-Müzheb: Muhammed b. Süleyman es-Serhadî (v.

792/1390). Müellif bu eserinde Âlâî’nin (v. 761/1360) Kavâidi ile İsnevî’nin (v.

772/1371) et-Temhîd Fî Tahrîci’l-Furû‘ Alâ’l-Usûl adlı eserini cem etmiştir424.

14. El-Mensûr Fî’-l-Kavâid: Bedruddin Muhammed b. Bahadır b. Abdillah ez-

Zerkeşî (v. 794/1392). Alfabetik sıraya göre tertip edilmiş ilk kavâid kitabı olarak

bilinmektedir425.

15. el-Eşbâh ve’n-Nezâir: Ömer b. Ali İbn Mulakkin (v. 804/1402).

16. Esnâ’l-Mekâsıd Fî Tahrîri’l-Kavâid: Muhammed b. Muhammed ez-

Zübeyrî el-Esedî (v. 808/1406).

422 İbn-i Vekîl, Eşbâh, (Drase Böl.), I, 57.423 Mahmesânî, Felsefetu’t-Teşrî‘, s. 201.424 Nedvî, Kavâid, s. 187; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 334. 425 Zerkeşî, el-Mensûr, (Muhakkikin mukaddimesi) I; 46.

84

Page 85: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

17. Tahrîru’l-Kavâidi’l-Alâiyye ve Temhîdu’l-Mesâliki’l-Fıkhiyye: Şihabuddin

Ahmed b. Muhammed b. İmaduddin el-Makdisî (v. 815/1412). Müellifin bir de el-

Kavâidu’l-Manzûme isminde bir eseri daha vardır.

18. El-Kavâid: Takiyuddin Ebi Bekr b. Muhammed el-Hısnî (v. 829/1425).

Alâî’nin (v. 761/1360) Kavâid’inin muhtasarıdır.

19. Muhtasar Min Kavâidi’l-Alâî ve Kelâmi’l-İsnevî: Nureddin Mahmud b.

Ahmed İbn Hatip ed-Dehşe (v. 834/1431).

20. El-İstiğnâ Fi’l-Furûk ve’l-İstisnâ: Bedruddin Muhammed b. Ebi Bekr el-

Bekrî (v. 871/1466).

21. Nazmu’z-Zahâir Fî’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Şerefuddin Abdurrahman b. Ali

b. İshak el-Halîlî (v. 876/1471).

22. el-Eşbâh ve’n-Nezâir: Celaluddin Abdurrahman b. Ebibekr es-Suyûtî (v.

911/1505).

23. Şerhu Kavâidi’z-Zerkeşî: Siracuddin Ömer b. Abdillah el-Abbâdî (v.

947/1540).

24. El-Mekâsidu’s-Seniyye Fî Beyâni’l-Kavâidi’ş-Şer’iyye: Şeyh Abdulvehhab

eş-Şa’rânî (v. 973/1565). Bu eser Zerkeşî’nin (v. 794/1392) Kavâid’inin ihtisarıdır.

25. El-Ferâidu’l-Behiyye Fî’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye: Ebubekr b. Ebî’l-Kasım b.

Ahmed (v. 1035/1626). Suyûtî’nin (v. 911/1505) Eşbâh’ına manzumedir. Bu kitap

üzerinde birçok çalışma yapılmıştır. Bunların birkaçını burada zikredelim:

a. El-Mevâhibu’s-Seniyye: Abdullah b. Süleyman el-Cerhezî (v. 1201/1787).

b. El-Mevâhibu’l-İlliyye Şerhu’l-Ferâidi’l-Behiyye: Yusuf b. Muhammed el-

Ehdel (v. 1246/1830).

26. Şerhu’l-Kavâidi’l-Hamse: Abdullah b. Ali ed-Demlîcî (v. 1234/1819).

85

Page 86: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

27. Haşiye Alâ’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: İbrahim b. Es-Seyyid Sıbğatullah el-

Haydarî (v. 1299/1882). Eser Suyûtî’nin (v. 911/1505) el-Eşbâh ve’n-Nezâir’inin

haşiyesidir426.

28. El-Fevâidu’l-Mekkiyye Fîmâ Yahtâcuhu Talebetu’ş-Şâfiiyye Mine’l-Mesâil

ve’d-Davâbit ve’l-Kavâidi’l-Külliyye: Ulvî b. Ahmed es-Sekkâf (v. 1335/1917). Müellif

bu eserini Muhtasaru’l-Fevâidi’l-Mekkiyye ismiyle ihtisar etmiştir.

C. Malikî Mezhebi

1. Usûlü’l-Fütyâ: Mhammed b. Hâris b. Esed el-Haşenî (v. 361/972)427.

2. El-Furûku’l-Fıkhiyye: Ebu’l-Fadl Müslim b. Ali (v. 5/11 yüzyıl).

3. En-Nazâir: Abdulvehhab b. Ali b. Nasr (v. 422/1030).

4. Envâru’l-Burûk Fî Envâi’l-Furûk: Şihabuddin Karâfî (v. 684/1285).

5. Kitâbu’l-Kavâid: Ebu Abdullah el-Makkarî (v. 758/1357). Fıkıh bablarına

göre telif edilen ilk Kavâid kitabı olarak bilinir428.

6. Miftâhu’l-Vusûl İlâ Binâi’l-Furûi Alâ’l-Usûl: Ebu Abdillah Muhammed b.

Ahmed et-Tilmisânî (v. 771/1370). Eserde usûl ve furû‘ kâideleri bir arada

zikredilmekle beraber, kâidelerin çoğunluğu usûl kâideleridir429.

7. El-Müsnedü’l-Müzheb Fî Kavâidi’l-Mezheb: Ebu Abdillah Muhammed b.

Ahmed el-Malikî (v. 889/1484). Bu eser El-Muzheb Fî Dabti Kavâidi’l-Mezheb olarak

da zikredilmektedir430.

8. El-Menhecu’l-Münthab Alâ Kavâidi’l-Mezheb: Ebu’l-Hasen Ali b. Kasım

ez-Zekkâk (v. 912/1506). Manzum bir eserdir. Üzerinde birçok çalışma yapılmıştır.

Bunlardan birkaçı şunlardır.

426 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 356-357.427 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 128; Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb (Drase Böl.), I, 61.428 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 72.429 er-Rûkey, Kavâid u’l-Fıkh, s. 143. 430 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 131;Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 341.

86

Page 87: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

a. Şerhu’l-Menheci’l-Müntehab: Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali ez-Zekkâk (v.

931/1525).

b. El-Mencûr Ala’l-Menheci’l-Müntehab: Ahmed b. Ali el-Mencûr (v.

995/1587). Bu eser de El-Menheci’l-Münthab’ın şerhidir. Ancak mezhep içerisinde çok

şayi bulmuş ve bunun üzerinde de birçok şerh ve ihtisar yapılmıştır431.

c. Tekmîlu’l-Menhec Li Zekkâk: Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed (v.

1072/1661).

d. Şerhu Tekmîli’l-Menhec el-Munthab: Abdulkadir b. Muhammed b.

Abdilmelik (v. 1187/1773).

e. El-Menhec İle’l-Menhec İlâ Usûli’l-Mezheb: Muhammed el-Emin b. Ahmed

Zeydân eş-Şenkîtî (v. 1325/1907).

9. Îdâhu’l-Mesâlik İlâ Kavâidi’l-İmâm Malik: Ebu’l-Abbas Ahmed b. Yahya

el-Venşerisî (v. 914/1508). Aynı müellifin Uddetu’l-Burûk Fî Telhîs Mâ Fi’l-Mezheb

Mine’l-Cumû‘ ve’l-Furûk isminde bir eseri daha bulunmaktadır432.

10. El-Külliyyâtu’l-Fıkhiyye: Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed İbn Ğâzî (v.

919/1519).

11. En-Nûru’l-Muktebes Fî Kavâidi Malik b. Enes: Abdulvâhid b. Ahmed el-

Venşerisî (v. 955/1548).

12. El-Yevâkîtu’s-Semîne Fî Nezâiri Âlimi’l-Medîne: Ebu’l-Hasen Ali b.

Abdulvahid b. Muhammed el-Ensârî (v. 1057/1647). Müellifin ayrıca İkdu’l-Cevâhir Fî

Nazmi’n-Nezâir isminde bir eseri de vardır.

13. El-Bâhir Fî İhtisâri’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Ebû Zeyd Abdurrahman b.

Abdilkadir el-Fâsî (v. 1096/1685).

431 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 371-372; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 131.432 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 72.

87

Page 88: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

14. El-Mecâzu’l-Vâdih Fî Kavâidi’l-Mezhebi’r-Râcih: Muhammed Yahya b.

Muhammed (v. 1330/1912). Müellif bu eserini Ed-Delîlu’l-Mâhiru’n-Nâsih Şerhu’l-

Mecâzi’l-Vâdih ismi ile şerhetmiştir.

D. Hanbelî Mezhebi

1. Takrîru’l-Kavâid ve Tahrîru’l-Fevâid: Ebu’l-Ferac İbnü’l-Cevzî (v.

597/1201).

2. El-Furûk Alâ Mezhebi’l İmam Ahmed: Muhammed b. Abdillah İbn Süreyc

es-Sâmerrî (v. 616/1219).

3. El-Kavâidu’l-Kübrâ, El-Kavâidu’s-Suğrâ: Necmuddin Süleyman b. Abdi’l-

Kavî et-Tûfî (v. 716/1316). Kaynaklarda müellife ait bu iki eser zikrediliyor olsa da

bunların Kavâid ile ilgili olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır433. Aynı müellifin

kavâid ile ilgili Er-Riyâdü’n-Nevâdir fi’l-Eşbâh ve’n-Nezâir isminde bir eseri vardır434.

4. El-Kavâidu’n-Nurâniyyetü’l-Fıkhiyye: Takuyiddin Ebu’l-Abbas Ahmed b.

Teymiyye (v. 728/1328). Eserin Kavâid kitaplarından sayılsa da aslında bazı fıkhî

konuları içermektedir435.

5. El-Kavâidu’l-Fıkhiyye: Ebu Abbas Şerefuddin Ahmed b. El-Hasen el-

Makdisî Kâdî İbn Cebel (v. 771/1369)436.

6. Takrîru’l-Kavâid ve Tahrîru’l-Fevâid: Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Receb

(v. 795/1393).

7. Havâşî’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye: Ahmed b. Nasrullah b. Ahmed Muhibbudin (v.

844/1440). Aynı müellifin İbn Receb’in (v. 795/1393). Kavâid’inin muhtasarı olan

Muhtasaru’l-Kavâid adlı eseri de vardır.

433 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 326-327.434 Koca, Selefi Söylem, s. 247.435 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 327; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 72. 436 Bâhuseyn, eserin aslında fıkıh konularını işlediğini fakat müellifin bazı bölümlerin başında fıkhî

kâideler zikrettiğini söyler. Bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 330.

88

Page 89: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

8. El-Kavâidu’l-Külliyye ve’d-Davâbitu’l-Fıkhiyye: Yusuf b. El-Hasen b.

Ahmed b. Abdilhadi İbnu’l-Mibred (v. 909/1503).

E. Şîa Mezhebi

1. El-Kavâid: İbn Mutahhar el-Hillî (v. 771/1369). Müellif bunu kendisi

Îdâhu’l-Fevâid Fî Halli Müşkilâti’l-Kavâid ismindeki eseri ile şerh etmiştir.

2. El-Kavâid ve’l-Fevâid Fî’l-Fıkh ve’l-Usûl ve’l-Arabiyye: Ebu Abdullah

Muhammed b. Mekkî el-Âmilî (v. 786/1384).

3. Neddu’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye Alâ Mezhebi’l-İmâmiyye: Mikdâd b. Abdillah

el-Hillî (v. 826/1423). Hocası el-Âmilî’nin (v. 786/1384) El-Kavâid ve’l-Fevâid’inin

tehzib ve ihtisarıdır.

4. El-Kavâid Vefka’l-Mezhebi’l-İmâmî: İbrahim b. Cafer el-Âmilî (v. 11./16

yy.).

5. Câmiu’l-Fevâid Fî Şerhi’l-Kavâid: Et-Tuşterî el-Esfehânî (v. 1021/1612).

Hocası El-Âmilî’nin Kavâid’ini şerhidir.

6. Haşiye Alâ’l-Eşbâh ve’n-Nezâir: Bahâuddin Muhammed b. Muhammed

Bakır el-Hüseynî (v. 1133/1721). Eser Suyûtî’nin (v. 911/1505) el-Eşbâh ve’n-

Nezâir’inin haşiyesidir437.

7. Avâidu’l-Eyyâm Fî Mehemmâti Edilleti’l-Ahkâm: Ahmed b. Muhammed

Mehdî el-Kâşânî (v. 1244/1828).

8. Anâvînu’l-Usûl: Abdulfettah b. Ali el-Hüseynî el-Merâğî (v. 1250/1834).

9. El-Kavâidu’l-Fıkhiyye: Muhammed Cafer el-İsterâbâdî (v. 1263/1847).

10. El-Kavâidu’ş-Şerîfe: Muhammed Şefî‘ b. Aliekber el-Mûsevî (v.

1278/1861).

11. El-Kavâidu’l-Fıkhiyye:Muhammed Mehdî el-Hâlisî (v. 1344/1925).437 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 355-356.

89

Page 90: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

F. Modern Dönem Literatürü

Fıkıh kâidelerinin İslam hukukundaki önemi sebebiyle muasır çalışmaların

birçoğunda bu konu çok yönlü olarak incelenmektedir. Tahkîkler ve kavâid ilminin

tarihsel gelişimini inceleyen eserler, kavâid ansiklopedileri, fıkhî kaynaklardaki

kâidelerin tespiti, kâide ve dâbıtların bir nazariye altında bir araya getirilmesi ve temel

fıkhî kâidelerin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi bu dönem çalışmalarının başında gelir.

Bunların dışında Mustafa b. Ahmed ez-Zerkâ’nın El-Medhalu’l-Fıkhiyyi’l-Âmm’ı,

Subhî Mahmesânî’nin Felsefetu’t-Teşrîi’l-İslâmî gibi müstakil olmayan eserlerde de

fıkhî kâideler incelenmektedir.

Biz burada Mezheplere göre bir tasnif yapmaksızın 1950’den sonra kavâid

konusunda müstakil olarak yapılmış çalışmaları Kitaplar ve Makaleler olmak üzere iki

başlık halinde ele aldık.

1. Kitaplar

1. El-Kavâid el-Fıkhiyye Mefhûmuhâ, Neş’etuhâ, Tatavvuruhâ, Drâsetu

Müellefâtihâ, Edilletuhâ, Mehemmetuhâ, Tatbîkâtuhâ: Ali Ahmed En-Nedvî.

2. El-Kavâid ve’d-Davâbıtu’l-Mustahlase Mine’t-Tahrîr: Ali Ahmed En-

Nedvî.

3. Mevsûatu’l-Kavâid Ve’d-Davâbıti’l-Fıkhiyye el-Hâkime Li’l-Muâmelati’l-

Mâliyye Fî’ş-Şerîati’l-İslâmiyye: Ali Ahmed En-Nedvî.

4. Kavâidu Mecelleti’l-Ahkâmi’ş-Şer’iyye Alâ Mezhebi’l-İmam Ahmed b.

Hanbel: Ahmed b. Abdillah el-Kârî (v. 1359/1940).

5. Nazariyyetu’t-Taq’îdi’l-Fıkhî ve Eseruhâ fî İhtilâfi’l-Fukahâ: Muhammed

Er-Rûkey.

6. Kavâidu’l-Fıkhi’l-İslâmî Min Hilâli Kitâbi’l-İşrâf Alâ Mesâili’l-Hilâf. Er-

Rûkey bu eserinde Kadı Abdulvehhâb’ın (v. 422/1031) el-İşrâf’ında bulunan kâideleri

çıkarmıştır.

90

Page 91: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

7. El-Kavâidu’l-Fıkhiyye Min Hilâli Kitâbi’l-Muğnî Li İbn-i Kudâme:

Abdulvâhid İdrîs.

8. El-Kavâid ve’l-Usûlü’l-Câmia ve’l-Furûk ve’t-Tekâsîmu’n-Nâfia:

Abdurrahman b. Nasır es-Su’dî (v. 1376/1957).

9. Risâle Fî’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye: Abdurrahman b. Nâsır es-Sa’dî (v.

1376/1956). Aynı müellifin konuyla ilgili el-Kavâid ve’l-Usûlu’l-Câmia ve’l-Furûk

ve’t-Takâsîmu’l-Bedîatu’n-Nâfia ve Tarîku’l-Vusûl İlâ’l-İlmi’l-Me’mûl Bi Ma’rifeti’l-

Kavâid ve’d-Davâbiti’l-Usûl isimlerinde iki eseri daha bulunmaktadır.

10. Kavâidu’l-Fıkh: Muhammed Amîm el-İhsân el-Müceddidî.

11. Ed-Dürerü’l-Behiyye Fî Îdâhi’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye: Muhammed Nureddin

el-Mekkî.

12. El-İsâf Bi’t-Taleb Muhtasaru Şerhi’l-Menheci’l-Muntehab Alâ Kavâidi’l-

Mezheb: Ebû’l-Kasım b. Muhammed b. Ahmed. Muasır Maliki âlimlerindendir.

13. El-Vecîz Fî Îzâhi Kavâidi’l-Fıkhi’l-Külliyye: Muhammed Sıdkî b. Ahmed

el-Bûrnû.

14. Mevsûatu’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye: Muhammed Sıdkî b. Ahmed el-Bûrnû.

15. El-Kavâidu’l-Fıkhiyyetu’l-Kübrâ Ve Mâ Teferraa Anhâ: Salih b. Ğânim es-

Sedlân.

16. En-Niyye ve Esruhâ Fî’l-Ahkâmi’ş-Şerîa: Salih b. Ğânim es-Sedlân.

17. El-Kavâidü’l-Fıkhiyye el-Mebâdi, el-Mukavvimât, el-Masâdır, ed-

Deliliyye, et-Tatavvur: Yakup b. Abdülvehhab El-Bâhuseyn.

18. Kâidetu’l-Yakîn Lâ Yezûlu Bi’ş-Şekk Drase Nazariye Te’sîliyye ve

Tatbikiye. Bâhuseyn.

19. Kâidetu’l-Âdeti Muhakkemetun: Bâhuseyn.

91

Page 92: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

19. İslam Hukukunda Küllî Kâideler: Mustafa Baktır.

20. İslâm Hukukunun Umumî Esasları: Remzi Balkanlı.

21. Seddu’z-Zerâi‘ Fî’ş-Şerîati’l-İslâmiyye: Muhammed Haşim Burhânî.

22. Eş-Şekk Ve Eseruhu Fî Necâseti’l-Mâi Ve Tahareti’l-Bedeni Ve Ahkâmi’ş-

Şaâiri’t-Taabbudiyyeti (Drâse Fıkhiyye Mukârene) Maa Nazarun Âmme Fî’l-Kavâidi’l-

Fıkhiyye: Muhammed b. Salih Es-Süleyman.

23. El-Meşakkatu Teclibu’t-Teysîr Dirase Nazariye ve Tatbikiyye: Muhammed

b. Salih Es-Süleyman.

24. El-Meşakkatu Teclibu’t-Teysîr: Cuma Muhammed es-Seyyid Mekkî.

25. Et-Tahrîr Fî Kâideti’l-Meşakkati Teclibu’t-Teysîr: Âmir Said ez-Zeybârî.

26. El-Kavâidü’l-Külliyye ve’d-Davâbitu’l-Fıkhiyye fî’ş- Şerîati’l-İslâmiyye:

Osman Şübeyr.

27. Kavâidü’l-Fıkhi’l-Külliyye: Muhammed Enîs Ubâde.

28. Kâidetu’l-Meşakkati Teclibu’t-Teysîr ve Tatbikâtuhâ Fî’l-Ahvâli’ş-

Şahsiyye: İymân el-Akrbâvî.

29. El-Kavâidu’l-Fıkhiyye Târîhuhâ Ve Eseruhâ Fî’l-Fıkh: Muhammed el-

Vâilî.

30. El-Kavâidu’l-Külliyye: Ahmed el-Haccî el-Kürdî.

31. El-Kavâidu’l-Fıkhiyye Lilfıkhi’l-İslâmî Neş’etuhâ Ricâluhâ Âsâruhâ:

Ahmed Muhammed el-Husarî.

32. El-Kâidetu’l-Külliyye İ‘mâlu’l-Kelâmi Evlâ Min İhmâlihi: Mahmud

Mustafa Abûd Armûş.

92

Page 93: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

33. El-Vecîz Fî Şerhi’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye Fî Şerîati’l-İslâmiyye: Abdülkerim

Zeydân.

34. El-Kavâidü’l-Fıkhiyye Alâ’l-Mezhebi’l-Hanefî ve’ş-Şafiî: Muhammed

Mustafa Ez-Zuhaylî.

35. el-Kavâidu’l-Fıkhiyye Ve Devruhâ Fî İsrâi’t-Teşrîâti’l-Hadîse: Muhyî

Hilâl Es-Serhân.

36. El-Kavâidu’l-Fıkhiyye el-Külliyye ve Eseruhâ Fî’n-Nizâmi’l-İktisâdî Fî’l-

İslâm: İbrahim Muhammed el-Harîrî.

37. El-Kavâid ve’d-Davâbıtu’l-Fıkhiyye Li nizâmi’l-Kadâi Fî’l-İslâm: İbrahim

Muhammed el-Harîrî.

38. el-Medhal İle’l-Kavâidi’l-Fıkhiyyeti’l-Külliyye: İbrahim Muhammed el-

Harîrî.

39.El-Kavâidu’l-Fıkhiyye: Mirzâ Hasan el-Musevî (v. 1395/1975).

40. Kavâidu’l-Fakîh: Muhammed Takiy Âli el-Fakîh el-Âmilî. Şia mezhebine

mensup olan el-Âmilî bu eserinde fıkhî kâidelerin yanı sıra usul kâidelerine de yer

vermiştir438.

41. El-Kavâid ve’d-Davâbitu’l-Fıkhiyye İnde Şeyhi’l-İslâm İbn Teymiyye:

Nasır b. Abdullah el-Mîmân.

42. El-Fevâiu’l-Ceniyye Hâşiyetü’l-Mevâhibi’s-Seniyye Şerhi’l-Ferâidi’l-

Behiyye Fî Nazmi’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye Fî’l-Eşbâh ve’n-Nezâir Alâ Mezhebi’ş-Şafiiyye:

Muhammed Yasin b. İsa el-Fâdânî (v. 1410/1989).

43. Mecellenin Külli Kâideleri: Mustafa Yıldırım.

44. Şerhu Mecelleti’l-Ahkâmi’l-Adliyye: Muhammed Said el-Mahâsinî

438 Es-Serhân, "el-Kavâidu’l-Fıkhiyye", Er-Risâletu’l-İslâmiyye, S.170-171, s. 175.

93

Page 94: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

2. Makaleler

1. "el-Kavâidü'l-Fıkhiyye": Muhammed Mustafa Ez-Zuhaylî.

2. "Es-Suyûtî ve’l-Kavâidü’l-Fıkhiyye": Muhammed Mustafa Ez-Zuhaylî.

3. "El-Kâidetü’l-Fıkhiyye Hücciyetuhâ ve Davâbitu’l-İstidlâli Bihâ": Riyâd

Mansûr El-Halîfî.

4. "Hz. Peygamber’in Tebliğine Hakim Olan Başlıca Hukuk Prensipleri":

İbrahim Kâfi Dönmez.

5. "İslâm Hukuku Literatüründe Fıkhın Genel Kurallarına Dair İlk Risale": Ali

Pekcan.

6. "Bir Kavram Olarak ‘Fıkıh Kâideleri’ Ya da İslam Hukukunun Genel

İlkeleri": Ahmet Yaman.

7. "el-Kavâidu’l-Fıkhiyye Ve Devruhâ Fî İsrâi’t-Teşrîâti’l-Hadîse": Muhyî

Hilâl Es-Serhân.

8. "en-Nazariyyât ve’l-Kavâid Fî’l-Fıkhi’l-İslâmî": Abdulvehhab İbrahim Ebu

Süleyman.

9. "El-Kavâidu’l-Kübrâ Fî’l-Fıkhi’l-İslâmî": Abdullah b. Abdilaziz el-Aclân.

10. "Ehemmiyyetu’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye Fî’l-Fıkhi’l-İslâmî": Abdullah b.

Abdilaziz el-Aclân.

11. "El-Kavâidu’l-Fıkhiyye Ve Târîhu Ta‘kîdihâ": Muhammed eş-Şerîf er-

Rahmûnî.

12. "Mecelle’nin Külli Kâideleri ve Yeni Hukukumuzun Ana Meseleleri": M.

Reşit Belgesay.

13. "Kaide": Mustafa Baktır.

94

Page 95: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

İKİNCİ BÖLÜM

BEDÂYİ‘DE FIKHÎ KÂİDELERİN KULLANIMI

I. ESERDE GEÇEN KÂİDELERİN İFADE ŞEKİLLERİ

Bedâyi‘de geçen kâideleri tespite başlamadan önce Kâsânî'nin (v. 587/1191)

kâideleri nasıl ifade ettiğini kısa bir şekilde izah etmek, daha sonra geçen bazı terimlere

ışık tutacaktır. Kâsânî (v. 587/1191), eserinde kâideler arasında herhangi bir ayırım ve

tasnif yapmamaktadır. Sonraki dönemlerde yapıldığı şekliyle kâide ve dâbıt arasında

herhangi bir ayırım yapmadığı gibi usûl ve dil kâidelerini de el-asl ifadesi ile

aktarmakta ve bunlar üzerine hüküm bina etmektedir.

Kendisinden önce yaşamış olan Hanefi fakihlerden Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin

(v. 340/952) "Risâle fi’l-Usûl" ve Debûsî’nin (v. 430/1039) "Te’sîsü’n-Nazar" adlı

eserlerinde olduğu gibi fıkhın birçok alanını kuşatan küllî kâideleri (usûl ve fürû‘) "el-

asl" (األصل) olarak ifade ettiği439 gibi daha dar kapsamlı kâideler olan dâbıtları da "el-

asl" (األصل) olarak zikretmekte440 ve aralarında herhangi bir ayırım yapmamaktadır.

Bununla beraber bazı yerlerde küllî kâideleri "el-aslu’l-ma‘hûd" األصل) ,olarak ifade etmiştir441. Toplam yirmi sekiz yerde geçmekte olan bu ifadeyi (المعهود

hem usûl hem de furû‘ kâideler için kullanmakla beraber daha çok furû‘ kâidelerini

aktarırken kullanmaktadır. Kanaatimizce bu şekilde vermiş olduğu kâideler, temel fıkıh

kâideleri olmalarının yanı sıra başka fıkıh ekolleri tarafından da benimsenen kâideler

olmaları ile diğer kâidelerden ayrı bir hususiyet arz etmektedirler. Usûl kâidesi olarak

umûmun tahsisi442 ve mutlâkın takyîdi443 mevzusunda zikretmiş olduğu kâideleri "el-

439 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 400, II, 226, 290, 366, 423; III, 486, 616; IV, 401; V, 19, 23, 100, 473, VII, 318, 441; IX, 230; X, 270, 307.

440 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 348, 392, 414, 419, 432, 480, 488, 509, 547, 702; II, 16, 108, 109, 116, 257, 423, 461, 497, 622, 625; III, 75, 76, 84, 95, 428, 502; IV, 132, 282, 384, 486, V, 65, 99, 71, 126, 127, 242, 432, 499; VI, 336, 522; VII, 33, 120, 418, 423, 445, 452, 475; VIII, 443; IX, 145, 243, 268; X, 418, 592.

441 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 392, 414; II; 573; III, 14, 121; IV, 226; V, 23; 261,VI, 217, 571, 577, 600; VII, 83, 126 (iki defa geçiyor); VIII, 51, 313, 501; IX, 296, 517, 519; X, 39, 465 (iki defa geçiyor), 571.

442 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 600.443 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 51.

95

Page 96: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

aslu’l-ma‘hûd" ( المعهود األصل ) olarak aktarmıştır. Bir yerde İmam Şafiî'ye (v.

204/820) nisbetle verdiği bir dâbıtı da bu şekilde ifade etmiştir444.

Kâsânî (v. 587/1191), kâideleri (usûl, furû‘ ve dâbıt) "el-asl" (األصل) dışında,

"ez-zâhir" (الظاهر)445 "el-mezheb" (المذهب)446 "el-câmi‘" ve (الجامع)447 olarak da

zikretmiştir.

Kâideleri aktarırken bazen de "el-kıyâs" (القي��اس) olarak tabirini

kullanmıştır448. Fıkhî kaynaklarda kıyasın tümevarım yöntemi ile tespit edilen genel

fıkıh kuralları anlamında "asıl", "kâide", "ma‘kûl", "muktezâ-yı delîl" olarak

isimledirildiği449 ve "ala vefki’l-kıyâs" ve "ala hilafi’l-kıyas" gibi tabirlerin bir çok

zaman bu anlamda kullanıldığı450 dikkate alınırsa, eserde bu şekilde geçen kıyâs

ifadelerinin kâide anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz. Ayrıca fıkıh usûlündeki aslî

delillerden olan kıyası "şer‘î kıyas" ( الشرعي القياس ) olarak belirtmesi451, aralarında bir

ayırıma gidildiği izlenimi vermektedir.

Dâbıtları çoğunlukla "el-asl" (األصل) olarak aktarmakla beraber bir yerde "el-

aslu'l-mahfûz" ( المحفوظ األصل )452 başka bir yerde de "el-kâide" (القاعدة) tabirlerini

kullanmıştır453.

Dil kâidelerini de "el-asl" (األصل) olarak ifade etmiştir454.

444 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 29.445 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 449; IV, 76, 102, 142; VI, 489; VII, 232, 317.446 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 418, III, 146, 206; V, 6; VI, 606; VIII, 502.447 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 373; VI, 170; VIII, 353, IX, 516.448 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 482, 601, 617; IV, 1, 41; VI, 603; VII, 17; IX, 492; X, 193, 321, 335.449 Dönmez, Kaynak Kavramı, s. 79.450 Şelebî, Medhal, s. 324.451 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 98.452 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 359.453 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 356-357.454 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 444, 529; IV, 129; X, 210, 574.

96

Page 97: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

II. İBÂDETLER BÖLÜMÜ

1. Kitâbu’t-Tahâre

( بالشك ي88زول ال المعه88ود: اليقين األصل ) "Bilinen kâide: Şek ile yakîn zâil

olmaz". Cünüp bir kimsenin yıkandığı ve birisinin bevl ettiği kapalı bir havuzdan abdest

almanın hükmü konusunda Irak Meşâyihi ile Maverâu’n-Nehr Meşâyihi arasındaki

ihtilafı aktardıktan sonra Maverâu’n-Nehr Meşâyihi'nin görüşünü, "şek ile yakîn zâil

olmaz" kâidesine bağlı olarak tercih etmektedir455.

( بالشك يبطل ال اليقين ) "Yakîn, şek ile geçersiz olmaz". Bu kâideyi değişik

ifadeler ile birçok yerde zikretmektedir. Abdest aldığından emin olmakla beraber

abdestinin bozulduğu hususunda şüphe eden, abdestli kabul edilir. Buna karşılık

abdestinin bozulduğundan emin olan ama daha sonra abdest alıp almadığı hususunda

şüphe eden de abdestsiz kabul edilir. Çünkü "yakîn, şek ile geçersiz olmaz"456.

( اليقين يرفع ال الشك أن ) "Şek, yakîni ortadan kaldırmaz". Bir kimse temiz olan

elbisesine necaset bulaşıp bulaşmadığı hususunda şüpheye düşerse, bu elbise ile namaz

kılması caiz olur. Bir kimse de yanında bulunan temiz suya necis bir şeyin karışmış

olmasından şüphe ettiği takdirde, bu su temiz kabul edilir. Çünkü "şek, yakîni ortadan

kaldırmaz"457.

( بالموهوم المعلوم يترك ال ) "Malum olan bir şey mevhum ile terk edilmez".

Nifâsın üst sınırı Hanefi mezhebine göre kırk gündür. Bir kadın kırk günden önce

temizlenirse, gusleder ve namazlarını kılar. Bu hükmün gerekçesi, temizlenmenin

apaçık bilinmesinden kaynaklanmaktadır. Nifâs kanının yeniden akması ise şüpheli

olduğundan dolayı "malum olan bir şey, mevhum ile terk edilmez"458.

( بالظن يبطل ال العلم ) "Kesin bilgi, zan ile ortadan kalkmaz". Yolculuğa çıkan

bir kimse, suyunun bittiğini zannedip teyemmüm ile namaz kıldıktan sonra suyun

455 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 414/ I, 73.456 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 263/ I, 33. Ayrıca bkz. Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 17.457 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 432/ I, 81.458 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 293/ I, 41; Serahsî, Mebsût, II, 19.

97

Page 98: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kaldığını görürse, icmâen namazı geçersiz kabul edilir. Çünkü "kesin bilgi, zan ile

geçersiz olmaz"459.

( الشرع أصول في الفائدة لوهم يبقى بيقين الثابت ) "Dînin temel meselelerinde,

kesin olarak sâbit olan, fayda zannıyla olduğu hal üzere kalır".

( الفائ88دة ل88وهم يثبت ال بيقين الثابت غير ) "Kesin olarak sâbit olmayan, fayda

zannıyla sâbit olmaz". Teyemmüm edip sonra irtidad eden bir kimse tekrar Müslüman

olsa, daha önce aldığı teyemmüm ile namaz kılabilir. Çünkü irtidad ibadetlere etki eder,

teyemmüm ise Hanefi mezhebine göre ibadet değildir. Ancak mürtetken yeniden

teyemmüm alsa, bu durumda abdestli kabul edilmez. Çünkü teyemmüm, ihtiyaca binaen

taharet kabul edilmiştir. İrtidad eden kimsenin de bu halde namaz kılması

düşünülemeyeceğinden, abdesti geçerli olmaz460.

"Şek ile yakîn zâil olmaz" kâidesinden bu bölümde çıkarılan dâbıtlara şunlar

örnek verilebilir:

( بالشك النجاسة تثبت ال ) "Necislik, şek ile sâbit olmaz"461.

( واالحتمال بالشك النجاسة تثبت ال ) "Necislik, şek ve ihtimal ile sâbit olmaz"462.

( بالشك بزوالها يحكم ال بيقين الثابتة الطه88ارة ) "Kesin bir şekilde sâbit olan

taharetin zevâline, şek ile hükmolunmaz"463.

( حكمه اتسع أمره ضاق ما ) "Sıkıntıya sebep olan bir şeyin hükmü genişler".

Açık arazide bulunan kuyuların ağzında kapak veya set bulunmadığından, hayvanlar

gelip bu sudan içer ve çevresine terslerler. Bu tersler kuruyunca, rüzgâr bunları alıp

kuyuya atar. Eğer bunların kuyuya düşmesi ile suyun fesadına hükmedilse bu durumda

buralarda yaşayan insanlar darlığa ve sıkıntıya düşer; oysa "sıkıntıya sebep olan bir

459 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 325/ I, 49; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, I, 167.460 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 334/ I, 53; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, I, 159.461 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 432/ I, 81.462 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 205/ I, 20.463 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 233/ I, 25; Bu kâide Mecâmi’de şöyledir: ( باليقين إال يزال فال النجاسة أو الطهارة )

bkz. Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 36a.

98

Page 99: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

şeyin hükmü genişler"464. Bu kâide Mecelle’de "bir iş dîk oldukta müttesi‘ olur"465

şeklinde geçmektedir.

Zerkeşî (v. 794/1392) ve Suyûtî (v. 911/1505), bu kâidenin İmam Şafiî’nin (v.

204/820) sözlerinden biri olduğunu ve bununla üç meseleye cevap verdiğini

belirtirler466. İbn Nüceym (v. 970/1562) de Suyûtî (v. 911/1505) gibi bu kâideyi

"meşakkat teysîri celbeder"467 kâidesinin altında zikrettikten sonra, bazılarının "bir iş

daralınca genişler, genişleyince de daralır" dediklerini kaydeder468.

( قض88يته خفت بليته عمت ما ) "Sıkıntı veren bir şey yaygınlaştığında hükmü

hafifler". İmâmeyn, yollarda çokça bulunmalarından dolayı kendilerinden kaçınmanın

zorluğu ve zaruret sebebiyle hayvan terslerini necâseti hafifeden kabul etmektedirler.

İnsanların ayaklarına giydikleri şeyleri bunlardan korumaları, bu yaygınlık nedeniyle

zordur. İşte bu zorluktan dolayı "sıkıntı veren bir şey yaygınlaştığında hükmü

hafifler"469.

( للغالب العبرة ) "Baskın olan durum dikkate alınır"470. Cünüp olan kimsenin

abdest organlarında yaralar bulunsa veya çiçek hastalığı olsa, eğer bunlar vücudunun az

bir yerinde bulunuyorlarsa sağlam olan bölgeleri yıkar, sağlam olmayan yerleri de

sargıyla sararak bunların üzerine mesheder. Vücudunun çoğunda bu yaralar

bulunuyorsa, teyemmüm eder ve sağlam olan yerleri yıkamaz. Çünkü "baskın olan

durum dikkate alınır"471. Bu kâide Mecelle’de "i‘tibar gâlib-i şâyiadır, nâdire

değildir"472 şeklinde geçmektedir.

( واجب األحكام في الظن وأكبر الرأي بغالب العمل ) "Hükümlerde galib-i rey ve

zannı galib ile amel vaciptir"473. Bu kâideyi Kerhî’ye (v. 340/952) nisbetle zikretmiştir. 464 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 420-421/ I, 76.465 Mecelle Md. 18.466 Bkz. Zerkeşî, el-Mensûr, I, 120-122; Suyûtî, Eşbâh, s. 172.467 Suyûtî, Eşbâh, s. 160; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 84; Mecelle Md. 17.468 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 93.469 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 431/ I, 81; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, I, 241.470 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 328/ I, 51; Zeylaî, Tebyîn, IV, 141; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 106, 124; a.m, el-

Bahru’r-Râik, III, 6; Damad, Mecmau’l-Enhur, I, 558.471 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 328. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I, 402.472 Mecelle Md. 42; Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 37a.473 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 411/ I, 72; Serahsî, Mebsût, X, 186, 197, 199.

99

Page 100: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

İçine necaset düşen durgun suyun miktarı hususunda Kerhî’ye (v. 340/952) göre asıl

olan, takdir değil, taharridir. Bir kimsenin zannı galibine göre necaset, abdest aldığı

yerde varsa buradan abdest alması caiz olmaz. Eğer zannı galibine göre necaset, abdest

aldığı yere ulaşmamışsa abdest alması caiz olur. Çünkü " hükümlerde galib-i rey ve

zannı galib ile amel vacibtir"474.

( الكل حكم لألكثر ) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır". Şafiî ve Malikî

mezheplerinin, başın meshedilmesi ile ilgili yaklaşımlarını aktardıktan sonra, bu

mezhepler ile aralarındaki görüş ayrılığını izah ederken bu kâideyi vermektedir. Başın

meshedilmesi ile ilgili emrin yerine getirilmesi ancak bir vasıta ile mümkün

olabilmektedir. Mesh vasıtası ise toplumdaki örfe göre eldir ve elin üç parmağı da

parmakların çoğunluğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla "çoğunluğa da bütünün hükmü

uygulanır". Bu durumda sanki "başınızı meshedin"475 ayetinde, elin üç parmağı ile mesh

edileceğine işaret edilmektedir476. Burada görüldüğü üzere ayeti, kâide ile izah

etmektedir.

( الجميع مق88ام األك88ثر أقيم ) "Ekser cemîin yerine ikame edilir"477. Başın ve

mestlerin çoğunluğunun meshedilmesi ile ilgili bir şart bulunmazken, sargının çoğunun

meshedilmesi şartı bulunmaktadır. Başın ve mestlerin meshi konusunda miktar belli

olduğu için bunlara ziyade yapmak şart değildir. Ancak sargı üzerine mesh ile ilgili

hükümde belirli bir miktar takdir edilmediği için bu hükmün, zorluğa sevk etmemesi

durumunda sargıyı kuşatması gerekir. Çünkü "ekser cemîin yerine ikame edilir"478.

( األكثر بمقابلة بالعدم ملحق األقل ) "Çokluk karşısında az, yok hükmündedir".

Nifâs ile ilgili bir meselede bu kâideyi zikretmiştir. Şöyle ki; doğumda çocuğun bir

kısmı çıksa ve bu çıkan kısım da vücudunun yarıdan azı ise kadın için nifâs hükümleri

474 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 411/ I, 72.475 Mâide, 5/6.476 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 103/ I, 4; Serahsî, Mebsût, II, 54; Zeylaî, Tebyîn, I, 45, 49; İbnü’l-Hümâm,

Fethu’l-Kadîr, I, 472; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, I, 15, 171, 184; İbn Abidîn, Reddu’l-Muhtâr, II, 59. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I, 145, 150 / I, 11, 13

477 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 156/ I, 14. Ayrıca bkz. I, 103/ I, 4; Serahsî, Mebsût, XVI, 100; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, III, 22.

478 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 156/ I, 14. Aynı kâideyi, hayızın en az miktarı ile ilgili olarak Ebu Yusuf’tan (v. 182/798) yapılan rivayeti eleştirirken zikretmektedir. Burada kâidenin mutlak olarak her zaman geçerli olmayacağını, istisnalarının bulunabileceğini ifade etmektedir. Bkz. I, 289/ I, 40.

100

Page 101: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

cari değildir, namaz kılması gerekir. Çünkü nifâs, doğuma bağlıdır, burada da doğum

tam manasıyla bulunmadığı için "çokluk karşısında az, yok hükmündedir"479.

( الشرع أحكام في بالعدم ملحق المغلوب ) "Şer‘î hükümlerde az olan, yok gibi

kabul edilir". Akan suyun bir tarafında bulunan ceset ile ilgili olarak, eğer suyun azı

cesedin üzerinden, çoğu ise temiz yerden akıyorsa, bu durumda necasetin bulunduğu

yerin alt tarafından abdest almak caizdir. Çünkü "şer‘î hükümlerde az olan yok gibi

kabul edilir"480.

( األصل حكم حكمه التبع ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür". Sakalın çeneden

aşağı uzamış kısımlarının yıkanması konusunda İmam Şafiî (v. 204/820) ile Hanefi

mezhebi arasındaki ihtilafa değinirken; İmam Şafiî’nin (v. 204/820), sakalın uzayan

kısımlarının da abdest alırken yıkanması gerektiği görüşünde olduğunu kaydeder. Bunu,

uzantının, bağlı olduğu şeyin hükmüne tabi olduğunu ve dayanağının "tabi olanın

hükmü aslın hükmüdür" kâidesi olduğunu belirtir. Bu kâideyi İmam Şafiî’ye (v.

204/820) nisbetle zikretmiştir481.

Bu kâideye bağlı olarak şu dâbıtı zikretmiştir:

( ال88تيمم ينقض والحكمي الحقيقي الح88دث من الوضوء ينقض ما كل ) "Hakikî ve

hükmî hades cinsinden abdesti bozan her şey teyemmümü de bozar"482.

( بل فيه حدة على شرط أو حدة على علة وجود على يقف ال التبع في الحكم ثبوت التبع في لثبوته يكفي األصل في ذلك وجود ) "Tabi olan bir şeyde hükmün sübûtu, şartın

veya illetin tabide de ayrıca bulunmasına bağlı değildir. Bilakis bunların asılda var

olması hükmün tabide de sâbit olması için yeterlidir" 483.

( األصل يستتبع ال التبع ) "Tabi olan aslı doğurmaz". Bu iki kâideyi de İmam

Şafiî’ye (v. 204/820) nisbetle zikretmektedir. İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre, bir

479 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 300/ I, 43.480 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 402/ I, 71; Damad, Mecmau’l-Enhur, I, 378 ( كالمعدوم المغلوب ).481 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 97/ I, 4. İmam Şafiî (v. 204/820), eti yenmeyen hayvanın derisinin, boğazlanarak

tahir olamayacağını söyler. Çünkü boğazlama, asıl olan eti helal kılmıyorsa asla tabi olan deriyi de helal kılmaz. Bkz. I, 445/ I, 86.

482 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 347/ I, 56.483 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 344/ I, 55.

101

Page 102: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

teyemmüm ile yalnız bir farz namaz ve nafile namazlar kılınabilir, başka bir farz namaz

kılınamaz. Nafilelerin kılınmasının sebebi ise bunların farzlara tabi olmalarındandır.

Tabi olan bir şeyde hükmün sübûtu, şartın veya illetin tabide de ayrıca bulunmasına

bağlı değildir. Bilakis bunların asılda var olması hükmün tabide de sâbit olması için

yeterlidir. İşte İmam Şafiî’nin (v. 204/820) bu ilkesine göre, herhangi bir nafile için

teyemmüm alan bir kimse, bununla farz namaz kılamaz. Çünkü "tabi olan aslı

doğurmaz"484.

Görüldüğü üzere Kâsânî (v. 587/1191), benimsemediği görüşlere itiraz ederken

kâideleri kullandığı gibi, bu görüşleri, esas aldıkları kâide ve dâbıtlar ile zikretmektedir.

( األصل يخ88الف ال الخلف ) "Halef, asıl olana muhalif olmaz". Kâsânî (v.

587/1191) bu kâideyi hem kendi görüşünü temellendirmek için kullanıyor hem de

muhalif görüşlere değinirken zikrediyor. "Temiz toprakla teyemmüm edin, yüzünüzü ve

dirseklere kadar ellerinizi toprakla meshedin"485 ayeti, teyemmümün sadece bir vuruş

olduğunu iddia edenlere karşı bir cevaptır. Çünkü nassta elin toprağa birkaç kez

vurulmasının tekrarlanmayacağına dair herhangi bir ifade bulunmuyor. Eğer nassta

tekrarın olmayacağına dair açık bir ifade bulunmuyorsa, o zaman delâleten olmadığı

anlaşılır. Çünkü teyemmüm, abdestin yerini almıştır. Abdest alırken bir su ile iki uzvun

yıkanması caiz olmadığına göre, teyemmüm ederken bir toprağın iki uzuv için

kullanılması da caiz değildir. Çünkü "halef, asıl olana muhalif olmaz"486.

( الش88روط في األصل يخ88الف ال الخلف ) "Halef, şartlarda asıl olana muhalif

olmaz". Yukarıdaki kâidenin şartlar ile ilgili hususlarda da geçerli olduğunu, İmam

Züfer’in (v. 158/775) teyemmümde niyetin şart olmadığına dair görüşünü zikrederken

veriyor. Hanefi mezhebinin diğer üç imamına göre teyemmüm için niyet şart iken İmam

Züfer’e (v. 158/775) göre şart değildir. Çünkü teyemmüm bir aslın yerini almıştır,

"halef, şartlarda asıl olana muhalif olmaz". Abdest niyetsiz nasıl sahih oluyorsa

teyemmüm de olur487. Kâsânî (v. 587/1191) bu konuda diğer imamların görüşünü tercih

484 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 344-345/ I, 56; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, V, 149.485 Mâide, 5/6.486 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 312-313/ I, 45; Zeylaî, Tebyîn, V, 230. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I,

191-192/ I, 19.487 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 330-331/ I, 52.

102

Page 103: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

etmesine rağmen İmam Züfer’in (v. 158/775) görüşünü, dayanmış olduğu asıl ile

birlikte vermiştir. İmam Züfer’in (v. 158/775) kâidenin yorumu ile ilgili yaklaşımını

eleştirmektedir. Şöyle ki; teyemmüm hakiki taharet değildir, ihtiyaca binaen taharet

olarak takdir edilmiştir. Abdest hakiki taharet olduğu için niyet şartı aranmazken,

teyemmümde ihtiyacın varlığı ancak niyet ile bilinebilir. Abdestin taharet olması için

ihtiyaç şartı aranmadığı gibi niyet şartı da aranmaz. Ayrıca her iki terimin lafzî

manalarından hareketle de İmam Züfer’in (v. 158/775) görüşünü eleştirmektedir.

Teyemmüm, anlam itibariyle bir şeye yönelmeği ifade etmesi sebebiyle niyetsiz olamaz.

Buna karşılık abdest saflıktan, arılıktan gelmekte olup bunun olması için niyet

gerekmez488.

( األصل وج88ود مع الخلف يبقى ال ) "Halef, aslın varlığı ile ortadan kalkar".

Teyemmüm ile abdest alan bir kimse, yanlarında su bulunmayan fakat su ile abdest alan

bir cemaate imamlık yapsa, cemaatten birisi de namazdayken su görse, imamın ve

geriye kalan cemaatin de bundan haberleri olmasa, suyu gören kimsenin namazı fâsit

olur. Abdestte, suyu kullanabilme imkânı asıl olduğu için imamın abdesti, o kimse

hakkında yok hükmünde olur. Çünkü "halef, aslın varlığı ile ortadan kalkar". Bu şahıs

suyu görmekle, imamın namazının fâsit olduğuna inanmış olur; muktedi imamın

namazının fasit olduğuna inanırsa, kendi namazı fâsit olur489.

( األصل وجود مع الخلف إلى المصير يجوز ال ) "Asıl var olduğunda halefe gitmek

caiz değildir". Su bulunduğu zaman teyemmüm bozulur. Çünkü teyemmüm, suyun

yerini almaktadır. "Asıl var olduğunda halefe gitmek caiz değildir"490.

( المبدل يخالف ال البدل ) "Bir şeye bedel kılınan, bedel kılındığı asla muhalif

olmaz". İmam Malik (v. 179/796) ve İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre teyemmüm

yapılırken bir vuruş yüz için, bir vuruş ise bileklere kadar eller içindir. Kâsânî (v.

587/1191) onların bu görüşlerine "temiz toprakla teyemmüm edin, yüzünüzü ve

dirseklere kadar ellerinizi toprakla meshedin"491 ayeti ile itiraz etmektedir. Ayette,

Allah-u Teâlâ ellerin meshedilmesini emrediyor, delil olmadığı sürece bunun bilekler ile

488 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 331/ I, 52.489 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 346/ I, 56; Serahsî, Mebsût, X, 81 ( األصل وجود بعد للخلف بقاء ال ).490 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 348/ I, 57.491 Mâide, 5/6.

103

Page 104: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

takyîd edilmesi caiz değildir. Buna karşılık meshin dirsekler ile takyîd edileceğine dair

delil bulunmaktadır. O da dirseklerin abdesti emreden ayette yıkamanın sınırı olarak

tespit edilmesidir. Teyemmüm de abdeste bedel olduğuna göre "bir şeye bedel kılınan,

bedel kılındığı asla muhalif olmaz"492.

( األصل على الحكم بن88اء يجب الع8ارض يظهر لم إذا ) "Arızî olan durum ortaya

çıkmadıkça, hükmün, aslın üzerine bina edilmesi gerekir". Kadınların temizlik

müddetinin üst sınırı yoktur. Bir kadın yıllarca hayız olmasa da onun, temiz kadınların

yaptıkları her şeyi yapabileceği hususunda imamlar arasında herhangi bir ihtilaf yoktur.

Çünkü "kadınlar için aslolan taharettir, hayız ise arızîdir. Arızî olan durum ortaya

çıkmadıkça, süresi uzasa da hükmün aslın üzerine bina edilmesi gerekir"493.

( الب88دل إلى المص88ير يمنع األصل وج88ود ) "Aslın varlığı, bedele gidilmesini

engeller". Hz. Peygamber (s.a.v) suyun bulunmadığı veya hades olduğu durumlarda

toprağı müslümanın temizlenme aracı olarak tayin ederek onu suya bedel kılmştır. Eğer

su bulunuyorsa toprak temizlenme aracı olarak kullanılmaz çünkü "aslın varlığı, bedele

gidilmesini engeller"494.

( البدل بطل األصل على قدر إذا ) "Asıl olana güç yetirildiğinde bedel geçersiz

olur"495. İmam Malik’e (v. 179/796) nispetle zikrettiği bir kâidedir. Bir sonraki kâide ile

birlikte izah edilecektir.

( الب88دل حكم تبطل ال بالبدل المقصود حصول بعد األصل على القدرة ) "Bedel ile

maksadın gerçekleşmesinden sonra aslı yapabilme imkânı, bedelin hükmünü iptal

etmez". Bu kâideyi İmam Malik’in (v. 179/796), teyemmüm ile namaz kılan bir

kimsenin namaz vakti çıkmadan su bulması durumu ile ilgili görüşünü tenkit ederken

vermiştir. İmam Malik’e (v. 179/796) göre vakit, namazın eda edilme makamı

kılınmıştır. Dolayısıyla suyun vakit içinde bulunması, namaz eda edilirken bulunması

492 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 312/ I, 45; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, VIII, 316 ( حكم يخالف ال البدل حكم .(األصل

493 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 291/ I, 40.494 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 315/ I, 46; Serahsî, Mebsût, II, 156; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, II, 237 Bu iki

kaynakta ( األصل ع88دم عند إال يج88وز ال الب88دل إلى المص88ير إن ) şeklinde zikredilmektedir; Damad, Mecmau’l-Enhur, I, 203 ( األصل عدم عند يجوز إنما البدل إلى المصير ).

495 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 360/ I, 60; Damad, Mecmau’l-Enhur, II, 254 ( حكم بطل األصل على قدر إذا .(الحلف

104

Page 105: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

gibidir. Teyemmüm abdestin bedeli olduğu için "asıl olana güç yetirilirse bedel

geçersiz olur"496. Kâsânî (v. 587/1191), bu kâideyi kabul etmekle beraber onun yorumu

ve alanının belirlenmesi hususunda "bedel ile maksadın gerçekleşmesinden sonra aslı

yapabilme imkânı, bedelin hükmünü iptal etmez" kâidesini esas alarak, İmam Malik’i (v.

179/796) eleştirmektedir497.

( الغاية وج88ود عند ينتهي غاية إلى الم88وقت الحكم ) "Bir gaye için konulmuş

muvakkat hüküm, o gayenin varlığı ile sona erer". Meshin müddeti mukim için bir gün

bir gece, yolcu için üç gün üç gecedir. Bu müddet tamamlanınca meshin süresi de biter.

Çünkü "bir gaye için konulmuş muvakkat hüküm, o gayenin varlığı ile sona erer"498.

( الغاية وجود عند ينتهي غاية إلى الممدود ) "Bir gaye için uzatılmış olan, gayenin

varlığı ile sona erer". Bir kimse abdest almak için su bulamamışsa teyemmüm eder.

Allah-u Teâlâ Kur’ân’da "eğer su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin"499

buyurarak, suyun bulunamamasını teyemmümün cevaz sebebi kılıyor. Hz. Peygamber

(s.a.v) da teyemmümü su buluncaya kadar müslümanın abdesti olarak tayin etmektedir.

"Bir gaye için uzatılmış olan, gayenin varlığı ile sona erer". Bir şeyin varlığı, başka bir

şeyin var olmasıyla birlikte son buluyorsa, o başka şeyin ortaya çıkmasıyla artık o şeyin

varlığından söz edilemez500.

( واجب اإلش88تباه عند باإلحتي88اط األخذ ) "Şüphe durumunda ihtiyat ile hareket

etmek vaciptir". Bir kimse tükürdüğünde tükürüğü ile birlikte kan çıkarsa bakılır; eğer

kan fazla ise abdest bozulur, tükürük fazla ise abdest bozulmaz. Kan ve tükürük eşit ise

genel kurala göre bu kan hades değildir dolayısıyla abdest bozulmaz. Çünkü kanın

kendiliğinden veya tükürüğün şiddetinden dolayı çıkmış olma ihtimali vardır. Burada da

şüphe bulunması sebebiyle çıkan kan, bu şüpheye binaen hades kabul edilmez. Ancak

496 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 360/ I, 60; bkz. Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 111.497 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 360-361/ I, 60. Bu kâide diğer kaynaklarda bedelden önce aslı yapabilme imkânı

ile ilgili geçmektedir. Serahsî, Mebsût, XIII, 148 ( بالب88دل المقصود حصول قبل األصل على القدرة الب88دل اعتب88ار يس88قط ); Zeylaî, Tebyîn, II, 267; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, IV, 73; Damad,

Mecmau’l-Enhur, I, 445 ( بطل بالبدل المقصود حصول قبل األصل على قدر إذا ). 498 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 148/ I, 12; Bu kâide ile ilgili başka bir örnek için bkz. I, 344.499 Nisa, 4/43.500 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 315/ I, 46. Aynı kâideyi Ebu Seleme b. Abdirrahman'ın (v. 94/713), teyemmümün

suyun bulunması ile bozulmayacağına dair görüşünü eleştirirken zikretmiştir. Bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I, 348.

105

Page 106: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

istihsanen bu kanın hades olduğu kabul edilir ve abdest de bozulur. Hades kabul

edilmesinin iki gerekçesi bulunmaktadır. Birincisi; kan ve tükürük eşit oldukları

takdirde tearuz ederler ve birinin diğerine tabi kılınması mümkün olmadığı için de her

birine kendi hükmü verilir. İkincisi ise; "Şüphe durumunda ihtiyat ile hareket etmek

vaciptir"501.

( اإلحتي88اط موضع في الش88رع أحك88ام في الكل حكم للربع ) "İhtiyat durumunda

dörtte bir, şer‘î ahkamda bütün hükmündedir"502. Bir elbiseye bulaşan necasetin azlık ve

çokluk miktarı ile ilgili mezhep içinde farklı yorumlar bulunmaktadır. Tarafeyn’den

gelen bir rivayete göre bu ölçü dörtte birdir. Kâsânî (v. 587/1191) bu ölçünün, yapılan

yorumlar içerisinde en sahih görüş olduğunu kaydettikten sonra, çünkü "ihtiyat

sebebiyle dörtte bir, şer‘î ahkamda bütün hükmündedir" demektedir503.

( إحتياطا أولى ب88الوجوب ف88القول والعدم الوجوب احتمل إذا ) "Vücûb ve yokluk

ihtimali bulunduğunda, ihtiyaten vücûba hükmetmek evlâdır". Bir kimseden meni şehvet

ile infisal etse fakat şehvetsiz bir şekilde çıksa Tarafeyn’e göre gusletmesi gerekir.

Çünkü bu tür durumlarda ihtiyatla hareket etmek gerektiği için "vücûb ve yokluk

ihtimali bulunduğunda, ihtiyaten vvücûba hükmetmek evlâdır"504.

( المس88بب مقام يقام إنما السبب ) "Sebep, sonucun yerine ikame edilir". Bu

kâide, fıkhın diğer alanlarına da hakim olmakla beraber, daha çok ibadetler, aile

hukuku, helaller ve haramlar ile ilgili meselelerde ihtiyat sebebiyle çokça zikredilen bir

kâidedir. Nitekim Kâsânî (v. 587/1191) de özellikle ihtiyatlı olunması gereken

durumlarda, sebebin sonucun yerine ikame edilmesinin şerîatta meşhur bir yol olduğunu

belirtir. Örneğin, hürmet-i musaherenin sübûtu hususunda, dokunmak cinsel ilişki

yerine; uzanarak uyumak da hades yerine geçer505. Ayrıca bu kâideyi zikrederken, bir

çok yerde ihtiyat ve zaruret kaydını da eklemiştir506.

501 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 236/ I, 27.502 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 430/ I, 80; Zeylaî, Tebyîn, I, 73, 98; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 98; a.m, el-Bahru’r-

Râik, I, 289; Damad, Mecmau’l-Enhur, I, 81, 292 ( الكل حكم للربع ).503 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 430/ I, 80. Bu kâideye başka yerlerde de atıfta bulunmaktadır. bkz. a.g.e, I, 107,

544. 504 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 277/ I, 37.505 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 244/ I, 30.506 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 243/ I, 29. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I, 243-244, 250, 276-277/ I, 29-

30, 36-37.

106

Page 107: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالشرع نجس النجس جاور ما أن األصل ) "Kâide: Necis bir şeye bulaşan şer’an

necistir". Fare vb. bir hayvan kuyuya düşüp ölse, bu türden hayvanların akıcı kanı

bulunduğu için bunlar kuyunun suyunu necis kılarlar. Çünkü "necis bir şeye bulaşan

şer‘an necistir"507.

( األحك88ام في بالمتيقن ملحق الظاهر ) "Hükümlerde, zâhir olan, yakîne ilhak

edilir". Bir kimse eğer bir yerleşim birimine yakın ise teyemmüm etmeden önce su olup

olmadığını araştırması gerekir. Suyun varlığını araştırmadan teyemmüm eder ve namaz

kılar da suyun bulunduğu ortaya çıkarsa, namazı geçerli olmaz. Çünkü yerleşim

merkezlerinde galiben ve zâhiren suyun bulunma ihtimali yüksektir. İşte bu durumda

"hükümlerde, zâhir olan, yakîne ilhak edilir"508.

( له قول ال المتعنت ) "İnatçı, söz söylememiş kabul edilir". Bulunduğu yerde

suyun varlığı hususunda bilgisi olmayan kimse, sorabileceği birisi yakınında varsa ona

sormalıdır. Sorduğu kimse kişi inat edip cevap vermezse ve soruyu soran kimse de

bunun üzerine teyemmüm alıp namaz kılsa, daha sonra soru sorduğu şahıs, suyun

yakınlarında bulunduğunu kendisine haber verse, namazını iade etmesine gerek kalmaz.

Çünkü "inatçı, söz söylememiş kabul edilir"509.

( كالمص88روف المس88تحق ) "İstihkak, harcama hükmündedir". Bir kimsenin

yanında su bulunduğu halde bu suyu harcadığında susuz kalma riski varsa, onunla

abdest almayıp teyemmüm eder. Çünkü bu su, susuzluk durumunda harcanmak için

ayrılmıştır; "istihkak, harcama hükmündedir". Böyle bir durumda bu kimse manen su

bulamayan hükmündedir510.

( دمه كحرمة المسلم مال حرمة ) "Müslümanın malının dokunulmazlığı kanının

dokunulmazlığı gibidir". Bir kimsenin yanında abdest alacak suyu bulunmaz ve başka

birisi de yanında bulunan suyu ona gabn-ı fahiş ile satmak isterse, bu durumda âlimlerin

çoğuna göre suyu alması gerekmez ve teyemmüm eder. Çünkü istenen fiatın, suyun reel

değerini aşan kısmının bir karşılığı yoktur. Oysa "müslümanın malının dokunulmazlığı

507 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 418-419/ I, 75; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, I, 117.508 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 317/ I, 47.509 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 317/ I, 47.510 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 318/ I, 47.

107

Page 108: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kanının dokunulmazlığı gibidir"511. Bu aynı zamanda Resulullah (s.a.v)’dan rivayet

edilen bir hadistir.

( بالناقص يتأدى ال الكامل ) "Tam olan, nakıs ile yerine getirilmez". Bir kimse

sabah namazını kaza ederken güneş zevâle ererse bu durumda kıldığı namaz nafile

namaza dönüşür. Çünkü bu vakitte namaz kılınması nehyedilmiştir. Kaza namazı onun

zimmetinde tam olarak bulunmakla beraber, bu vakitte namaz kılmanın nehyi sebebiyle

kaza etmesi nâkıstır. Çünkü "tam olan, nakıs ile yerine getirilmez". Bundan dolayı

kıldığı namaz kaza değil de nafile namaz olmuştur512.

( يتعدى وال عليه المنصوص على يقتصر األحكام من يعقل ال ما المعهود: أن األصل غ88يره إلى ) "Bilinen kâide: Akıl ile bilinemeyen hükümler, nassta belirlenen ile

sınırlandırılır, başka şeylere geçirilmez". İmam Züfer’e (v. 158/775) göre hükmî

necasetin atığı olan musta‘mel su, eğer abdest alan kimse abdestli ise hem temiz hem de

temizleyicidir. Eğer bu kimse abdestli değilse bu durumda su, temiz fakat temizleyici

değildir. İmam Muhammed (v. 189/805) ve Irak Meşâyih’ine göre de hüküm

böyledir513. İmam Züfer’e (v. 158/775) göre abdest alan kimseyi namaz kılmaktan

alıkoyan durum hadestir. Hadesin giderilmesinde kullanılan su mutsa‘mel olur ve bu

durumda hades, bedenden suya geçer. Hades ve hubus her ne kadar vasıf olsalar ve

vasıflar intikal etme özelliğine sahip olmasalar da bunlar hükmen abdest alınan mahalde

var olan necasete ilhak edilirler. Hakiki necaset intikal özelliğine sahip olması

sebebiyle, buna ilhak edilen şey de şer‘an onun hükmünde olur. İşte musta‘mel su, bu

iki durumdan birine girmesi sebebiyle mutlak su olmaktan çıkar. Bu durumda "akıl ile

bilinemeyen hükümler, nassta belirlenen ile sınırlandırılır, başka şeylere geçirilmez"

bilinen kâidesine bağlı olarak hüküm belirlenen ile sınırlandırılır514.

( النص يعارض ال اإلجتهاد ) "İctihad nassa muarız olamaz". Kerhî (v. 340/952),

Ebu Hanife’nin (v. 150/767) ğalîz ve hafif necaseti şöyle tanımladığını zikreder: Ğalîz

necaset; necisliği hususunda nass varid olan ve temizliği hususunda başka bir nass

511 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 322-323/ I, 48.512 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 358-359/ I, 59; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, II, 132; Damad, Mecmau’l-Enhur,

I, 158.513 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 389/ I, 66-67.514 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 392/ I, 67.

108

Page 109: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

bulunmayan necasettir. Hafif necaset; necisliği ve tahareti hususunda iki nassın tearuz

ettiği necasettir. Bu tanım esas alındığı takdirde hayvan terslerinin hepsi Ebu Hanife’ye

(v. 150/767) göre necaseti ğalîzedir. Çünkü bu konuda nass varid olmuştur. Bu da şu

hadisedir: Rasulullah (s.a.v) istinca etmek için İbn-i Mesud’tan (v. 32/652) taş istemiş,

O da iki taş ve bir hayvan tersi getirmiştir. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) iki taşı

almış, hayvan tersini ise atarak onun necis olduğunu söylemiştir. Bu nassa muarız

olarak hayvan tersinin temiz olduğuna dair başka bir nass ise bulunmamaktadır. Her ne

kadar bazı alimler re’y ve ictihad ile bunun temiz olduğunu söyleseler de "ictihad nassa

muarız olamaz". Bu durumda hayvan tersi ğalîz necasetten kabul edilir515.

( اإلجتهاد أهل إلى فيه يرجع باإلجتهاد يعرف ما ) "İctihad ile bilinen bir konuda

ictihad ehline müracaat edilir". Kuyular temizlenirken bunlardan çıkarılacak suyun kaç

kova olacağı hususunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bunlardan biri de Belh

fakihlerinden olan Ebû Nasr Muhammed b. Sellâm’a aittir. O, bir kuyudan ne kadar su

çıkarılacağını tespit etmek için sular hususunda bilgili olan iki zat getirir ve bunların kaç

kova su çıkarılacağına dair verdikleri ölçüyü esas alırdı. Çünkü "ictihad ile bilinen bir

konuda ictihad ehline müracaat edilir"516. Lafzen böyle tercüme edilebilecek olan bu

kaide ile "bilirkişinin takdirine muhtaç konularda o konunun uzmanına başvurulur"

manasının kastedildiği anlaşılmaktadır.

( ضرورة غير من الطاهر تنجيس يجوز ال ) "Zaruret olmadığı sürece temiz bir şeyi

pisletmek caiz değildir". İstinca konusundaki bir görüş ayrılığının izahı sırasında

Kâsânî’nin (v. 587/1191) dolaylı bir delil olarak yararlandığı bu kâide, temiz nesneleri

boş yere kirletmenin dinen tasvip edilmediğini göstermektedir517. Daha sonra aynı

kâideyi istincanın keyfiyeti hususunda da zikretmektedir518.

515 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 430-431/ I, 81; Serahsî, Mebsût, XXVI, 83 ( النص يعارض ال الرأي ).516 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 446/ I, 86.517 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 188/ I, 19.518 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 208/ I, 21.

109

Page 110: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

2. Kitâbu’s-Salât

( األصل حكم التبع حكم ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür". Yolculukta

namazların kasredilmesi meselesinde birlikte yolculuğa çıkan kişiler arasında tabi

olanların değil de aslın niyeti esas alınır519.

( األصل بعلة بتث التبع في الحكم ) "Hüküm, asılda bulunan illet ile tabide de

sâbit olur". Beraber yolculuğa çıkanlar arasında asıl-tabi ilişkisine bağlı olarak, asıl

mukim olunca tabi de mukim olur520.

( ضرورة التابع سقط األصل سقط إذا ) "Asıl sâkıt olduğunda tâbi de zarûreten

sâkıt olur". Namazın rükünlerinden olan secdenin asıl, diğer rükünlerin ona tâbi

olduğunu ifade ederken bu kâideyi zikretmiştir. Bu sebepten dolayı bir kimseden secde

sakıt olursa rükû‘ etmeye kâdir olsa da rükû‘ sakıt olur521. Bu kâide Mecelle’de "asıl

sâkıt oldukta fer‘ dahi sâkıt olur" şeklinde geçmektedir522.

( التبع حق في العلم عن يغني األصل حق في العلم ) "Asıl hakkındaki bilgi, tabi

hakkındada yeterlidir". İmamın, kıldırdığı namazın hangi namaz olduğuna dair

bilgisinin kendisine tabi olan için de geçerli olduğunu bu kâide ve bir hadis ile

temellendirmiştir523.

( األصل يخالف ال التبع ) "Tabi olan, asıl olana muhalif olmaz". Bu kâideyi, gece

kılınacak olan nafile namazların iki, dört ve altı rekat şeklinde kılınabileceğini el-

Câmiu’s-Sağir’den aktarırken zikretmiştir. Bu konudaki kâide (el-asl) şudur diyerek (

للفرائض تبعا شرعت النوافل ) "nafileler, farzlara tabi olarak vazedilmişlerdir" dâbıtını

zikrettikten sonra bu kâideyi vermiştir524.

( األصل في السبب بوجود ثبت التبع في الحكم ) "Hüküm, asılda bulunan sebebin

varlığı ile tabide de sâbit olur". ( المقت88دي وعلى عليه الس88جود ي88وجب اإلم88ام س88هو )

519 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 476/ I, 94; Serahsî, Mebsût, XXX, 143. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I, 629/ I, 146.

520 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 492/ I, 101.521 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 506-507/ I, 107.522 Mecelle Md. 51.523 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 589/ I, 128.524 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 290/ I, 295.

110

Page 111: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

"İmamın sehvi, kendisine ve muktediye secdeyi gerektirir" dâbıtı ile sehiv secdesinde

muktedinin imama tabi olduğunu ifade ettikten sonra, muktedinin imama tabi olması

gerektiğine dair bir hadis zikretmiş, daha sonra bu kâideden yararlanmıştır525.

( له تبع الشيء شرط ) "Bir şeyin şartı, kendisine tabidir". Tarafeyn, bu kâideye

bağlı olarak istiâzenin kıraate bağlı olduğunu, kıraate başlamak için vazedildiğini,

dolayısıyla kıraatin şartıymış gibi kabul edilmesi gerektiğini iddia ederler526.

( يتبعه ما كإسمه الشيء تبع ) "Bir şeye tabi olan, tabi olduğunun içeriği/ ismi

gibidir". Tarafeyn’in yukarıdaki kâideye dayalı olarak ileri sürdükleri görüşe karşılık

Ebu Yusuf (v. 182/798), bu kâideden hareketle istiâzenin, "sübhâneke"den sonra

vazedilmesi sebebiyle ona bağlı olduğunu söylemektedir527.

Müellif, mezhep imamlarının farklı görüşler ileri sürerken esas aldıkları

yukarıdaki iki kâideye bağlı olarak bazı furû‘ meselelerden örnekler vermektedir.

( الوصف ه88ذا عن األصل إلس88تغناء األصل بناء بطالن يوجب ال الوصف بناء بطالن )

"Vasfın üzerine kurulduğu şeyin geçersizliği, aslın bu vasfa ihtiyacının olmaması

sebebiyle, aslın üzerine kurulduğu şeyin geçersizliğini gerektirmez". Şeyhayn ile İmam

Muhammed (v. 189/805) arasında, imama uyan bir kimsenin başka bir namazı

unuttuğunu hatırlaması üzerine kılmakta olduğu namazın hükmü konusunda geçen bir

görüş ayrılığını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir528.

( الخطأ في متابعة ال ) "Hatada mutabaat olmaz". İmamın, sahabenin

rivayetlerine uymayan bir şekilde namaz kıldırması ve kesin olarak hata yapması

durumunda, ona tabi olmanın gerekmediğini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir529.

( للف8رائض تابعة النوافل ) "Nafileler, farzlara tabidirler". Farz namazlar için

okunan ezanın nafileler için de geçerli olduğunu, dolayısıyla bunlar için ayrıca azan

okumanın gerekmediğini izah ederken bu kâideyi delil olarak kullanmıştır530. 525 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 719/ I, 175.526 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 32/ I, 202; Serahsî, Mebsût, XII, 158, XVIII, 144; Zeylaî, Tebyîn, IV, 123.527 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 32/ I, 202.528 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 627/ I, 144.529 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 245/ I, 278.530 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 651/ I, 152.

111

Page 112: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الف88رائض أتب88اع النوافل ) "Nafileler, farzların tabileridirler". Yukarıdaki

kâidenin farklı bir şekilde ifade edildiği bu kâideyi, gece ve gündüz kılınan sünnet

namazlarda kıraatin hafî veya cehrî olarak okunmasının farzlara bağlı olduğunu ifade

ederken zikretmiştir531.

( المتبوع يستتبع ال التابع ) "Tabi olan, tabi olunanı (metbûu) doğurmaz".

( فيه األفعال بتبدل يتبدل المجلس ) "Meclis, kendisinde meydana gelen fiillerin

değişimi ile değişir".

( أجمع المواضع في الحقيقي بالتع888دد ملحق الحكمي التع888دد ) "Hükmî çokluk,

bütün durumlarda hakiki çokluğa bağlıdır".

( قبله ما يستتبع وال بعده ما يتبع ال الشيء ) "Bir şey, kendisinden sonra gelene

tabi olmaz, kendisinden önce geleni de doğurmaz".

Bu dört kâideyi, kaynaklarda, tilavet secdesi konusunda yer alan görüş

ayrılıklarını izah ederken kullanmıştır532.

( األصل وج8ود عند الت8ابع لف88وات عبرة ال ) "Asıl var olduğunda tabinin fevtine

(zamanının geçmesine) itibar edilmez"533.

( الكل حكم لألكثر ) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır". Hz. Peygamber

(s.a.v) secdeyi anlatırken "alnını ve burnunu güzelce yere koy" diye emretmektedir.

İmâmeyn’e göre, bir kimse sadece alnını koyarsa secde etmiş kabul edilir. Çünkü

secdede aslolan alındır, burun tabidir ve "asıl var olduğunda tabinin fevtine (zamanının

geçmesine) itibar edilmez". Çünkü sadece alnını secde mahalline koyan kimse,

çoğunluğu yerine getirmiş olur534.

( جنسه كل ب88اب كل في الكث88ير ) "Her bir konudaki çokluk, kendi cinsinin

küllüdür". Mesela bir kimsenin bir ay süresince cünûn halinde olması oruç ibadetinde;

531 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 684/ I, 161.532 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 738/ I, 184.533 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 503/ I, 105.534 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 503/ I, 105. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I, 517, 592, 686, II, 268-271,

313, 326/ I, 110, 130, 286, 302, 307.

112

Page 113: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kazaya kalan namazların beş vakti geçmesi de namaz ibadetinde çokluğu ifade eder,

dolayısıyla o konu bakımından küll hükmünde sayılır535. Bu kâideyi, kazaya kalan

namazların tertibini düşüren, kılınmamış namazların çokluğu meselesinde İmam

Muhammed’in (v. 189/805) görüşünü izah ederken vermiştir.

Bu kâideye bağlı olarak Irak Meşâyihi’nden şu dâbıtı rivayet etmiştir: إن) ال88ترتيب س88قوط علة الك88ثرة ) "Kazaya kalan namazların çokluğu, tertibin düşme

nedenidir". Kendisi bu dâbıtı kabul etmekle beraber bunun yorumlanması sonucunda

çıkarılan neticeye katılmamaktadır536.

( األصل عمل يعمل الخلف ) "Halef, aslın vazifesini yerine getirir". Seferî olan

bir kimse, seferilere ve mukimlere imamlık ederken abdesti bozulsa, mukîm olanlardan

biri onun yerine imamlık yaparsa, imamlığı sahih olur ve seferî olanların namazı da dört

rekate dönüşmez.537.

( باألصل كأدائه بالخلف الفرض أداء ) "Halef ile farzın edası, asıl ile eda edilmesi

gibidir". İmam Züfer’in (v. 158/775), rükû‘ ve secde edebilen birisinin, îmâ ile namaz

kılana uymasının caiz olduğuna dair görüşünü izah ederken, bu kâideyi doğrudan delil

olarak getirmiştir. İmam Züfer (v. 158/775) bu durumu, abdestlinin teyemmümlüye,

abdest uzuvlarını yıkayanın meshedene uymasına benzetmiştir. Ancak Kâsânî (v.

587/1191), Onun zikrettiği bu kâideyi ve diğer örnekleri kabul etmekle beraber;

kâidenin, bu konuyu içine alacak şekilde yorumlamasını eleştirmektedir538.

( األصل يخالف ال البدل ) "Bedel asıl olana muhalif olmaz". İmam Şafiî’ye (v.

204/820) nisbetle zikrettiği bu kâideyi, bayram namazının kuşluk namazına bedel

olması sebebiyle onun gibi sünnet olduğunu izah ederken vermiştir. Kendisi ise Onun

bu görüşüne karşılık vücûbiyeti nass ile temellendirmiş ve bu nassı da ( األمر مطلق .mutlak emir, vücûb içindir" usûl kâidesi ile desteklemiştir539" (للوجوب

535 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 606/ I, 135.536 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 608/ I, 136.537 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 495/ I, 102; Serahsî, Mebsût, II, 195. Mebsût’ta bu kâide birkaç yerde geçmekte

olup ( األصل عدم عند ) şeklinde kayıtlanmıştır. bkz. Serahsî, Mebsût, XII, 62, XXVI, 134, XVIII, 23.538 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 614-615/ I, 139.539 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 236-237/ I, 275.

113

Page 114: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( عنه ب88دال جعل غ88يره مق88ام ش88يء أقيم إذا ) "Bir şey başka bir şeyin yerine

geçtiğinde, ona bedel kılınır". Ayakta namaz kılan birinin oturarak kılan kimseye tabi

olabilmesi mevzusunda geçen tartışmalara binaen zikrettiği bu kâideye, bu konuda

rivayet edilen bir hadisi izah ederken başvurmuştur540.

( األصل عن العجز عند الب888دل يج888وز إنما ) "Acziyet nedeniyle asıl yerine

getirilemediğinde bedel caiz olur". İmam Züfer’in (v. 158/775), Cuma günü cuma

namazının asıl olması sebebiyle cumayı kılma imkânı olan bir kimsenin öğlen namazını

kılmasının caiz olmadığına dair görüşünü verirken bu kâideyi zikretmiştir541.

( عنه العجز عند مقامه يقوم الشيء بدل تحصيله تعذر أو ) "Bir şeyin bedeli, o şey

yapılamadığında veya elde edilmesi çok zor olduğunda, onun yerine geçer". Bu kâideyi,

abdest uzuvlarının tamamını yıkayan bir kimsenin mest üzerine meshedene uymasının

caiz olduğunu izah ederken, "mestler üzerine meshetmek, yıkamaya bedeldir" dâbıtı ile

birlikte zikretmiştir542.

( األصل مق888ام يق888وم تحص888يله تع888ذّر أو األصل عن العجز عند الب888دل ) "Aslın

yapılamadığında veya elde edilmesi zor olduğunda ona bedel kılınan, aslın yerine

geçer". Oturarak yerine getirilen namaz fiillerinin, ayakta yerine getirilenlere bedel

olduğunu açıklarken bu kâideyi zikretmiştir543.

( ك88ان أو ح88رج المس88بب على الوق88وف في ك88ان إذا المس88بب مق88ام يق88وم السبب الن888درة غاية في الس888بب وج888ود مع عدمه يك888ون بح888ال المس888بب ) "Sonucun yerine

getirilmesinde zorluk bulunuyor veya sonucun yokluğu sebebin varlığı ile birlikte çok

nâdir oluyorsa, sebep sonucun yerine ikame edilir". Ebu Hanife’nin (v. 150/767), gemi

ile yolculuk yapan bir kimsenin ayakta namazı kılabilme imkânı olduğu halde oturarak

kılabileceğine dair görüşünü izah ederken bu kâideyi kullanmıştır544.

( واإلحتمال بالشك بالجواز يحكم ال ) "Şüphe ve ihtimal ile bir şeyin cevazına

hükmedilmez". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre Tevrat, İncil veya Zebur’dan tahrif

540 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 622/ I, 142.541 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 184/ I, 257.542 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 620/ I, 142.543 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 623/ I, 143.544 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 515/ I, 110. Ayrıca bkz. Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 15.

114

Page 115: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olmayan bir bölümün namazda okunması ile namaz caiz olur. Buna karşılık tahrif olma

ihtimali olan bir bölümün okunması caiz değildir. Kâsânî (v. 587/1191), Onun bu

görüşünü kabul etmekte ve bu kâide ile temellendirmektedir545.

( وجوده عند يبطل األقوى عدم بشرط حجة جعل ما ) "Daha kuvvetli bir delilin

olmaması şartı ile hüccet kılınan, daha güçlü olanın mevcudiyeti ile geçersiz olur".

Kendi yaptığı araştırma sonucu kıbleyi tayin eden bir kimsenin yanıldığının kesin olarak

ortaya çıkması durumunda, namazını iade etmesi gerektiğini izah ederken bu kâideden

yararlanmıştır. Bu durumu da yapılan ictihadın hilafına bir nassın ortaya çıkmasına

benzetmiştir546.

( واإلحتمال بالشك اإلبتداء في بالجواز يحكم ال ) "Bir ibadetin başlangıcında şek

ve ihtimal var ise cevazına hükmedilmez". Bu kâideyi, kıblenin yönü hususunda şüphe

ettiği halde, araştırma yapmadan herhangi bir yöne yönelerek namaz kılan bir kimsenin

namazının fâsid olduğunu izah ederken delil olarak getirmiştir547. Zikretmiş olduğu bu

kâide "şek ile yakîn zâil olmaz" kâidesi ile istishâbu’l-hâl esasına da dayanmaktadır.

( بالشك يثبت ال الثابت غير ) "Sâbit olmayan bir şey şek ile sâbit olmaz".

( بالشك يثبت ال الثابت وغير بالشك يبطل ال ثبت ما ) "Sâbit olan bir şey şek ile

geçersiz olmaz ve sâbit olmayan bir şey şek ile sâbit olmaz". Bu iki kâideyi, namazların

ilk ve son vakitlerini izah ederken zikretmiştir548.

( دليل شبهة أو دليل عن نشأ إذا يعتبر إنما الظن ) "Zanna, bir delilden ya da şibh-

i delilden neşet ettiği takdirde itibar edilir". Kazaya kalan namazların tertibini düşüren

sebepleri izah ederken bu kâideyi zikretmiştir549.

( بخالفه اليقين ع88دم عند حجة ال88رأي غ88الب ) "Re’yi gâlib, hilafına kesin delil

olmadıkça hüccettir". Muktedî, re’yi galibine göre imamdan sonra iftitah tekbiri almış

ise Hârûniyyât’ta belirtildiğine göre İmam Muhammed (v. 189/805), bu kimsenin

545 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 531/ I, 113.546 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 550/ I, 119.547 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 551/ I, 119.548 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 567/ I, 123.549 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 604/ I, 134.

115

Page 116: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

münferid gibi kendi namazına başladığı görüşündedir. İmam Muhammed’in (v.

189/805) bu görüşünü izah ederken, dayanmış olduğu esas olarak bu kâideyi

zikretmiştir550.

( معارضا يص88لح ال المتع88ارض ) "İtiraza uğrayan, başka bir şeye karşı delil

olmaz"551.

( بيقين إال عليه المعتمد عن يع88دل لم األمر أش88كل فلما ) "Bir durum müphem

olduğunda, kesin bir şey olmadıkça kendisine itimad edilenden dönülmez". İmam

Şafiî’nin (v. 204/820) küsûf namazının iki rekat olduğu ve her rekatında iki kıyam, iki

rükû‘ ve iki secde bulunduğu şeklindeki görüşünü ve bu görüşünü dayandırdığı hadisin

çelişkiler içerdiğini izah ederken bu iki kâideyi görüşünü temellendirirken

kullanmıştır552.

( أولى كان باليقين األخذ أمكن مهما ) "Ne zaman kesin olanı yapmak mümkünse

(onunla amel etmek) daha evladır".

( أولى باإلحتياط األخذ ) "İhtiyatlı olanı yapmak daha evladır". Kazaya kalan

namazların kılınmasında gözetilecek tertip ile ilgili olarak Ebu Hanife’nin (v. 150/767)

görüşünü izah ederken bu iki kâideyi vermiştir553.

( اإلحتياط باب من باألكثر األخذ ) "Çoğunluğu esas almak ihtiyattandır".

( األدلة تعارض عند باإلحتياط األخذ ) "Delillerin tearuzunda ihtiyat ile hareket

edilir".

( أولى ب88الراجح األخذ ) "Râcih olan ile amel etmek daha evlâdır". Teşrik

tekbirlerinin bitme vakti hususunda sahabenin ihtilaf etmesi sebebiyle, ihtiyat ile

hareket etmek gerektiğini dile getiren İmâmeyn’e nisbetle bu üç kâideyi zikretmiştir554.

550 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 613/ I, 138.551 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 254/ I, 281.552 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 254-255/ I, 281.553 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 600/ I, 132-133.554 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 14/ I, 196.

116

Page 117: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( اإلتيان في ال الترك في اإلحتياط ) "İhtiyat, bir şeyin işlenmesinde değil de terk

edilmesinde olur". Bu kâideyi, yukarıda geçen ihtilafın devamı olarak teşrik

tekbirlerinin bitme vakti meselesinde Ebu Hanife’ye (v. 150/767) nisbetle

zikretmiştir555.

( العبادة ألمر إحتياطا الحل على للحرمة الرجحان التعارض عند ) "İbadette ihtiyat

sebebiyle, teâruz halinde haramlık hükmü helallik hükmüne tercih edilir". Kazaya kalan

namazların mekruh olan vakitlerde de kılınabileceğini söyleyen İmam Şafiî’nin (v.

204/820) bu görüşüne karşılık, kılınamayacağını söylerken bu kâideyi delil olarak

getirmiştir556.

( األحكام في بالمتيقن ملحق الغالب ) "Hükümlerde, gâlib olan kesin gibidir".

Rükû‘ ve secde etmekten aciz olan bir kimsenin, kıyamda durmaktan evleviyetle aciz

olacağını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir557.

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan yok hükmündedir". Secde ve rükû‘ etmekten

aciz olan bir kimsenin ayakta namaz kılması az rastlanan bir durum olduğu için yok gibi

kabul edilir558.

( بالعدم النادر ألحقوا ) "Nâdir olan, yok hükmündedir"559. Bizim esas aldığımız

baskıda bu ifade ile verilmekte olan bu kâide tahkiki yapanın dipnotta verdiği bilgiye

göre başka bir nüshada ( بالعدم النادر يلحق ) şeklinde geçmektedir. Biz de bu şekilde

olabileceğini dikkate alarak diğer nüshayı esas alarak tercüme ettik.

( بالن88ادر ع88برة ال ) "Nâdir olan durum dikkate alınmaz"560. Bu kâide baskın

olmayan durum dikkate alınmaz şeklinde de ifade edilebilir. Kitâbu’t taharede de ifade

ettiğimiz gibi bu kâide, Mecelle’de geçen "i’tibar gâlib-i şâyiadır, nâdire değildir"561

kâidesinin bir kısmını ifade etmektedir.

555 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 15/ I, 196.556 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 159/ I, 246.557 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 506/ I, 107.558 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 507/ I, 107.559 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 515/ I, 110.560 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 515/ I, 110; Serahsî, Mebsût, I, 122; Zeylaî, Tebyîn, I, 12.561 Mecelle Md. 42; Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 37a.

117

Page 118: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( للغ88الب الحكم ) "Baskın olan duruma göre hüküm verilir". Müslüman ile

kafirlerin cenazeleri bir arada bulunur da bunları birbirinden ayırt etme imkânı yok ise

Kudûrî’nin (v. 428/1037) de Şerhu Muhtasari’l-Kerhî’de zikrettiği gibi gâlip olanın

dikkate alınacağını söylerken bu kâideyi delil olarak zikretmiştir562.

( الش8رط وج8ود قبل ع8دم بالشرط المعلق ) "Şarta bağlı olan bir şey, şartın

varlığından önce yok kabul edilir". Son ka‘denin, namazın erkânından olduğuna dair

rivayet etmiş olduğu bir hadisin izahında, bu kâideden yardımcı bir unsur olarak

faydalanmıştır563.

( األرك88ان تحص88يل عن العجز ف88وق يكون ال الشرائط تحصيل عن العجز ) "Şartları

yerine getirmedeki acziyet, rükünleri yerine getirmedeki acziyetin üzerinde olmaz".

Muhammed b. Mukâtil er-Râzî’nin, kıbleye yönelmekten aciz olan bir kimsenin

namazlarını kıbleye dönmeden kılması durumunda, iyileşince iade edeceğine dair

görüşüne itiraz ederken bu kâideyi kullanmaktadır564.

( الشرائط من أقوى األركان ) "Rükünler, şartlardan daha kuvvetlidir". Bineğin

eğerinde veya üzengisinde bir necasetin bulunması, üzerinde namaz kılanın namazına

zarar vermez. Hayvan üzerinde kılınan namazda kıyam, rükû‘ ve secde gibi rükünler

düşmüş ise bazı şartların eksik olması buna kıyasla ikinci derecede öneme sahiptir.

Çünkü "rükünler, şartlardan daha kuvvetlidir"565. Bu kâide aynı konuda ve aynı ifadeler

ile Mebsût’ta da geçmektedir. Hem Mebsût’ta hem de Bedâyi‘de aynı ifadeler ile İmam

Muhammed’in (v. 189/805) bu konudaki yaklaşımı izah edilirken bu kâidenin

zikredilmesi, kâidenin fıkhın ilk kaynaklarında ne şekli geçtiğini göstermesi bakımından

önemlidir.

( ركنه بدون للشيء وجود ال ) "Bir şey, rüknü olmaksızın var olmaz". Namazın

rükünlerinden olan secdeyi yapmadığını hatırladığı halde selam veren bir kimsenin

namazı fasit olur ve iadesi gerekir. Bu görüşünü desteklemek maksadıyla, önce (سالم

562 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 316/ I, 303.563 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 532/ I, 113.564 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 507/ I, 107.565 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 512/ I, 109; Serahsî, Mebsût, I, 250.

118

Page 119: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

للصالة قاطع العمد ) "amden selam vermek, namazı keser" dâbıtını zikretmiş, sonra bu

kâide ile meseleyi temellendirmiştir 566 .

( عليه س88ابقا يك88ون الش88يء شرط ) "Bir şeyin şartı kendisinden önce gelir".

Hutbenin cuma namazının şartı olduğunu dolayısıyla namazdan önce olması gerektiğini

açıklarken önce bu kâideyi zikretmiş, daha sonra Hz. Peygamber (s.a.v)’ın

uygulamasını örnek olarak göstermiştir567.

( له مقارنا أو عليه سابقا يكون الشيء شرط ) "Bir şeyin şartı ya kendisinden

önce gelir veya kendisine mukarin olur". Bayram hutbesinin, bayram namazının şartı

olmadığını izah ederken hutbenin namazdan sonra geldiğini ifade etmiş ve bu kâideyi

de delil olarak zikretmiştir568.

( الشرط من أهم الركن ) "Rükün, şarttan daha önemlidir". Cenaze namazını

oturarak veya binek üzerinde kılmak istihsanen caiz değildir. İstihsanen caiz olmayan

bu durumu açıklarken bu konuda varid olan nassın ayakta kılmak şeklinde olduğunu,

diğer şekillerde kılmanın rüknü terketme manasına geleceğini kaydetmiştir569.

( عليه يحال سبب عقيب ظهر متى الحكم أن األصل ) "Kâide: Bir sebepten sonra

ortaya çıkan bir hüküm, o sebebe yorulur". Savaş meydanında ölü olarak bulunmuş bir

kimsenin üzerinde, öldürüldüğüne dair bir alamet bulunursa şehit olarak kabul

edileceğini ifade ederken bu kâideyi zikretmiştir570.

( السبب بتكرر يتكرر الحكم ) "Hüküm, sebebin tekrarı ile tekerrür eder". Bu

kâideyi, Tahâvî’nin (v. 321/933) Hz. Peygamber (s.a.v)’a namazda ve namaz dışında

salat-u selam getirmek ile ilgili görüşünü aktarırken vermiştir. Kerhî’nin (v. 340/952)

aynı konudaki görüşünü, ( التك88رار يقتضي ال المطلق األمر ) "mutlak emir, tekrarı

gerektirmez" usûl kâidesini vererek izah etmiştir571.

566 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 703/ I, 168.567 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 195/ I, 262.568 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 240/ I, 276.569 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 346/ I, 315.570 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 366/ I, 323.571 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 70/ I, 213.

119

Page 120: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( والظهور الشهرة على األركان مبنى ) "Rükünler bilinirlik ve açıklık temeline

dayanır".

( مثله يك88ون أن يقتضي ال الش88يء على الزي88ادة ) "Bir şeye ziyade, onun misli

olmasını gerektirmez". Dört rekatli namazların son iki rekatinde kıraatin farz olmadığına

dair sahabe icmasını delil olarak zikrettikten sonra bu iki kâideyi de yapmış olduğu

istidlali destekleyici deliller arasında zikretmiştir572.

( األهلية ع8دم مع يبقى ال أهلية غ8ير من ينعقد ال كما الشيء ) "Bir şey, ehliyetsiz

gerçekleştirilmediği gibi, ehliyet olmaksızın devam da etmez"573.

( محال ينافيه ما مع الشيء بقاء ) "Bir şeyin, kendisi ile çelişen bir şey ile devam

etmesi muhaldir". Namaz kılan bir kimsenin abdestinin bozulması ile namazının da

fâsid olacağını izah ederken bu iki kâideyi zikretmiştir574.

( ينافيه ما مع للشيء بقاء ال ) "Bir şey, kendisini nefyeden bir şey ile birlikte

devam etmez". İmam Ebu Yusuf (v. 182/798) ile Hasan b. Ziyâd’ın (v. 204/819), korku

namazının Hz. Peygamber (s.a.v)’a has bir namaz olduğunu ve günümüzde bu namazı

kılmanın caiz olmadığı görüşünü aktarırken bu kâideyi zikretmiştir575.

( حكما إنعدم حقيقة إنعدم ما أن األصل ) "Kâide: Hakikaten olmayan hükmen de

yoktur". Hayız kanı kesilince, hayzın da bittiğine hükmetmek gerekir. Eğer mutât hayız

günleri on günden az ise gusletmediği sürece hayızdan çıktığına hükmedilmez576.

( يضاده بما يبطل الشيء ) "Bir şey kendi zıttı ile geçersiz olur". İkamet müddeti

ile ilgili olarak İmam Şafii’ye (v. 204/820) nisbetle zikrettiği bu kâideyi, Rasulullah

(s.a.v)’dan rivayet edilen bir hadis ile eleştirmektedir. "Rasulullah (s.a.v) Tebük’te on

dokuz gün kaldı ve namazları kasretti" haberine dayalı olarak ikamet müddetinin, dört

gün olmasını terk ettiklerini söylemektedir577.

572 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 525/ I, 111.573 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 92/ I, 220.574 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 92/ I, 220.575 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 148/ I, 242.576 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 480/ I, 96.577 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 481-482/ I, 97.

120

Page 121: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( يضاده بما ينعدم الشيء ) "Bir şey kendi zıttı ile bir arada bulunmaz". Bu

kâideyi, İmam Şafii’nin (v. 204/820) ikametin dört gün ile vuku bulacağına dair

görüşünü açıklarken zikretmektedir. Ancak Kâsânî (v. 587/1191) bu yorumu da sahabe

icmasına dayalı olarak terk ettiklerini kaydetmektedir578.

Bu iki örnekte görüldüğü üzere bir konuda getirilen kâidenin nassa ve icmaya

aykırı olmaması gerekmektedir. Eğer kâide bunlardan birine aykırı bir sonuç

doğuruyorsa terk edilir. İmam Şafii’nin (v. 204/820) konu ile ilgili yaklaşımını

verdikten sonra, sahabe icması ile ilgili örnekler ile Hanefi mezhebinin bu konudaki

yorumunu vermekte ve en sonunda da bunu bir kâideye bağlamaktadır: ( بمقابلة القياس باطل واإلجماع النص ) "Nassa ve icmaya aykırı kural geçersizdir"579.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi muhalefet ettiği görüşlerin esas aldıkları

kâideleri zikretmekte ve bunlara itirazlarda bulunurken kâidelere yer vermektedir. Aynı

şekilde Hanefî mezhebi müctehidlerinin farklı görüşlere sahip olduğu bir konuyu

tartışırken, bu bilginlerin görüş farklılıklarının esas aldıkları kâideden kaynaklandığını

açıklamakta ve bu kâideyi de zikretmektedir. Mesela; seferî olan kimse, dört rekatli

namazları kasrederek kılar. Sehiv secdesi getirmesi gereken seferî bir kimse iki rekâtın

sonunda bir teşehhüd miktarı otursa ve selam verse fakat bu arada mukim olmaya niyet

etse, Şeyhayn’e göre bu namazı dört rekâta dönüşmez ve sehiv secdesi de düşer. İmam

Muhammed (v. 189/805) ve Züfer’e (v. 158/775) göre ise kıldığı namaz dört rekâta

dönüşür ve namazın sonunda da sehiv secdesi getirmesi gerekir. Ancak sehiv

secdelerinden birini veya ikisini yaptıktan sonra mukim olmaya niyet ederse, imamların

hepsine göre namazı dört rekât olarak kılması ve sonunda da sehiv secdelerini yapması

gerekir. İlk selamdan önce ikamete niyet ederse de durum böyledir. İşte Kâsânî (v.

587/1191), bu ihtilafın bir kâideye dayalı olduğunu belirtir. O da şudur; Şeyhayn’e göre

( خروجا يوسف وأبي حنيفة أبي عند الص88الة من يخ88رج س88لم إذا الس88هو س88جود عليه من (موقوفا "sehiv secdesi yapması gereken bir kimse selam verirse, mevkuf olarak

namazdan çıkar" eğer sehiv secdelerini yaparsa namazdan çıkmadığı, yapmazsa

578 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 482/ I, 97.579 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 482/ I, 97.

121

Page 122: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

namazdan çıktığı anlaşılmış olur. İmam Muhammed (v. 189/805) ve Züfer’e (v.

158/775) göre bu kimsenin selamı onu namazdan çıkarmaz580.

( يضاده ال بما ينعدم ال الشيء ) "Bir şey, kendisine zıt olmayan bir şey ile ortadan

kalkmaz". Namazda sesli gülmenin ve bilerek abdest bozmanın namazı değil de abdesti

bozduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir581.

( الوجود من يمنعه بل اآلخر الضد يفسد ال الضد وجود ) "Bir şeyin zıttının varlığı,

başka bir zıttı bozmaz. Ancak onun varlığını engeller". Bu kâideyi de yukarıdaki

konunun bir devamı olarak, namazda konuşmanın abdesti değil de namazı bozduğuna

delil olarak getirmiştir582.

( به يكلف ال الفعل عن العاجز ) "Bir fiili yapmaktan aciz olan, o fiil ile mükellef

olmaz". Hastalık gibi bir sebepten ötürü kıyam, rukû‘ ve secde yapamayan bir kimseden

bu rükünler düşer583.

( واإلمكان الوسع على مبني التكليف ) "Sorumluluk, yapabilme gücü ve imkânı

üzerine mebnidir"584. Kıblenin yönünü soracak birini bulamayan bir kimsenin, kendi

yapacağı araştırma sonucunda namazını kılmasının cevazı hususunda zikretmiştir585.

( ممتنع الوسع يحتمله ال ما تكليف ) "Güç yetirilemeyecek sorumluluk

mümtenidir". Araştırma sonucunda bir cihete yönelerek namaz kılan bir kimsenin,

sırtını Kabe’ye çevirdiği daha sonra ortaya çıkarsa, Hanefi mezhebine göre namazı caiz

olduğu halde İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre caiz değildir. İşte Kâsânî (v. 587/1191)

mezhebin bu görüşünü izah ederken bunun iki delile dayandığını; bunlardan birincisinin

nass olduğunu ikincisinin ise akıl olduğunu kaydeder. Bu kâideyi de meselenin

dayanmış olduğu aklî delili açıklarken zikretmiştir586.

580 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 488/ I, 100.581 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 136/ I, 237.582 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 136/ I, 238.583 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 503/ I, 105.584 Bedâyi‘in diğer baskısında ( واإلمكان الوسع بحسب التكليف ) "Sorumluluk, yapabilme gücü ve imkânı

ölçüsündedir" şeklinde geçmektedir. bkz Kâsânî, Bedâyi‘, I, 118. Ayrıca bkz. Serahsî, Mebsût, I, 122, II, 181, V, 182, 210; Zeylaî, Tebyîn, I, 100, V, 286, 288; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, I, 270; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, VIII, 191; Damad, Mecmau’l-Enhur, II, 170, 590.

585 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 550/ I, 118. Ayrıca bkz. a.g.e, I, 527/ I, 112.586 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 552-553/ I, 120.

122

Page 123: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( األداء على القدرة يعتمد الوجوب ) "Vücûb, eda kudretine dayanır". Şeyhayn’ın,

muktedi olan bir kimsenin secde ayeti okuması durumunda imama ve diğer cemaate

secde gerekmediği hususundaki görüşünü izah ederken bu kâideyi esas almıştır587.

( تحص88يله المكلف ق88درة تحت ي88دخل ش8يئا العب88ادة ش8رط يكون أن األصل ) "Asıl

olan, ibadetin şartının mükellefin yapabileceği bir şey olmasıdır".

( غ88يره على مكلف لكل والية ال ) "Hiçbir mükellefin başkası üzerinde velayeti

yoktur".

( البق888اء ش888رط يجعل أال أولى أصال العب888اد والية تحت ي888دخل ال ال888ذي الش888رط )

"Kulların imkânı dahilinde olmayan şartın, bekâ şartı olmaması evlâdır". İmam Züfer

(v. 158/775) dışındaki diğer üç Hanefi imama göre cemaat, cuma namazının hem

in’ikad hem de bekâsının aslî şartı değildir. Çünkü teklifin, mükellefin gücü dahilinde

olması gerekir. Onların bu konudaki görüşünü izah ederken bu üç kâideyi delil olarak

zikretmiştir588.

( النفس كحرمة األعض888888اء حرمة ) "Uzuvların dokunulmazlığı, canın

dokunulmazlığı gibidir". Bir kimsenin oturarak namaz kıldığında gözlerinden su akarsa,

bu durumu geçinceye kadar uzanarak îmâ yoluyla namaz kılması gerektiğini açıklarken

bu kâideyi zikretmiştir589.

( مك88روه المح88ترم إهانة ) "Saygın olan varlığın aşağılanması mekruhtur".

Çocuğun cenazesinin el üstünde taşınması gerektiğini, bir eşya taşınır gibi herhangi bir

binek ile taşınamayacağını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir590.

( المتعارف إلى ينصرف الكالم مطلق ) "Mutlak ifade, (insanlar arasında) yaygın

olana hasredilir". İmâmeyn, Kur’ân-ı Kerim’de geçen "Kur’ân’dan kolayınıza geleni

587 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 745/ I, 188.588 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 207/ I, 266.589 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 505-506/ I, 106; Serahsî, Mebsût, I, 215, XXIV, 48; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-

Râik, II, 124; İbn Abidîn, Reddu’l-Muhtâr, II, 103.590 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 332/ I, 309.

123

Page 124: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

okuyun"591 ayetinde mutlak olarak kastedilen miktarın tespitinde, örfe müracaat edilmesi

gerektiğini söylerler592.

( واجب الن88اس في به العمل إش88تهر ما إتب88اع ) "İnsanlar arasında kendisi ile

amelin yaygın olduğu bir şeye tabi olmak vacibtir". Bayram hutbesinde minbere

çıkılmayacağını açıklarken bu kâideyi zikretmiştir593.

( الناس معامالت في يعتبر إنما العرف ) "Örf, insanların muamelelerinde dikkate

alınır". Ebu Hanife’nin (v. 150/767), "Ey iman edenler, Cuma günü namaza

çağrıldığınızda hemen Allah’ı anmaya koşun"594 ayetinde geçen "zikir" kelimesinin, dil

bakımından ve örfen Allah’ı anmak anlamına geldiğine dair görüşünü izah ederken bu

kâideyi kullanmıştır595.

( الضرورة بقدر السقوط ) "(Mükellefiyetten olan) bir şeyin düşmesi, zaruret

ölçüsündedir". Bir kimse bineğinden inme imkânına sahip olduğu halde yerde bulunan

çamur vb. bir engelden dolayı oturamıyorsa, bineğinden iner ve ayakta îmâ ile namaz

kılar. Eğer oturma imkânına sahip olduğu halde secde edemiyorsa, oturur ve îmâ ile

namaz kılar596.

( لض88رورة إال حكما إعتبارها يسقط ال الحقائق ) "Hakikatler, zaruret olmadıkça

hüküm bakımından itibardan düşmez". Mekân farklılığının tilavet secdesine etkisini

izah ederken bu kâideyi zikretmiştir597.

( الش888رع قواعد من مس888تثناة الض888رورة مواضع ) "Zaruret durumları, şer‘î

esaslardan müstesnadır". Namazda bağdaş kurarak oturmanın mekruh olduğuna dair

Abdullah b. Ömer’den (v. 63/683) yapmış olduğu rivayeti izah ederken, vazedilmiş bazı

şer‘î hükümlerin zaruret durumunda istisna edileceğini ifade etmek maksadıyla bu

kâideyi zikretmiştir. Ayrıca sahabeden yapmış olduğu bir rivayeti de bu kâide ile izah

591 Müzemmil, 73/20.592 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 526/ I, 112.593 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 250/ I, 280.594 Cuma, 62/9.595 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 196/ I, 262-263.596 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 512/ I, 109. Mecelle’deki "zaruretler kendi mikdarlarınca takdir olunur" kâidesi

ile yakın anlamda kullanılmaktadır. Bkz. Mecelle Md. 22.597 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 740/ I, 185.

124

Page 125: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

etmiştir598. Mecelle’de "zaruretler memnu‘ olan şeyleri mübah kılar"599 şeklinde yer alan

kâide de bu kâidenin farklı bir ifadesidir.

( حرام فهو الحرام إلى أدى ما ) "Harama götüren şey de haramdır". Genç olan

bayanların camiye giderek cemaate iştirak etmelerinin mübah olmadığını izah ederken,

öncelikli olarak Hz. Ömer’in (v. 23/644) bu konudaki uygulamasını delil olarak

getirmektedir. Daha sonra onların cemaate iştiraklerinin mübah olmayışının gerekçesini

izah ederken, bunun dayanakları arasında bu kâideyi zikretmektedir600.

( مكروها كان مكروه عن ينفك ال ما ) "Mekruha yol açan bir şey mekruh olur".

İmamın cehrî olmayan bir namazda secde ayeti okuyarak secdeye gitmesinin mekruh

olduğunu izah ederken bu kâideyi kullanmıştır601.

( منه كأنه يجعل الشيء خصائص من كان ما ) "Bir şeyin hususiyetlerinden olan,

sanki o şeydenmiş gibi kabul edilir". Teşrik tekbirlerinin namazdan hemen sonra

getirilmesini izah ederken bu kâideyi deliller arasında zikretmiştir602.

( البدعة فعل من أولى الس88نة ت88رك ) "Sünnetin terki, bid’atin işlenmesinden

evlâdır". Sehiv secdesinin selamdan önce getirilmesinin caiz olmakla beraber bid’at

olduğunu açıklarken bu kâideyi zikretmiştir603.

( البدعة جهة تغلب والبدعة السنة بين تردد إذا الفعل ) "Bir fiil, sünnet ile bidat

arasında bulunuyorsa bidat yönü galip olur"604.

( ف888رض البدعة عن اإلمتن888اع ) "Bidatten kaçınmak farzdır". Cehrî kılınan

namazlarda fatihanın başında besmelenin okunmaması gerektiği meselesini

temellendirirken, bu iki kâideyi deliller arasında zikretmiştir605.

598 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 77/ I, 215; Bu kâide Mebsût’ta ( الثابتة الحرمة من مستثنى الضرورة موضع .şeklinde geçmektedir. bkz. Serahsî, Mebsût, XXIV, 28 (بالشرع

599 Mecelle Md. 21.600 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 668/ I, 157; Damad, Mecmau’l-Enhur, II, 573. Aynı kâide için bkz. Kâsânî,

Bedâyi‘, II, 237-238/ I, 275.601 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 755/ I, 192.602 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 17/ I, 197.603 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 716/ I, 174.604 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 36/ I, 204.605 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 36/ I, 204.

125

Page 126: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الس88نة إتي88ان من أولى البدعة ت88رك ) "Bidatin terki, sünnetin işlenmesinden

evladır". Rükûya giderken ve rükûdan kalkarken ellerin kaldırılmasının sünnet

olduğunu söyleyen İmam Şafiî’yi (v. 204/820) eleştirirken, konu ile hadisleri

zikrettikten sonra bu kâideyi de görüşünü destekleyici bir delil olarak zikretmiştir606.

( مثله بإجتهاد ينقض ال باإلجتهاد أمضى ما ) "İctihad ile yerine getirilen bir şey,

kendisi gibi başka bir ictihad ile geçersiz olmaz". Araştırarak Kabe’nin dört tarafından

birine yönelerek namaz kılan bir kimsenin daha sonra bu ictihadını değiştirerek

Kabe’nin başka bir tarafına yönelerek namazını sürdürmesinin namazına zarar

vermeyeceğini izah ederken doğrudan bu kâideyi esas almıştır607.

( مش88روع األدلة إنع88دام عند التح88ّري ) "Delillerin bulunmaması durumunda

taharrî608, meşrudur". Kıldığı namazın kaçıncı rekatinde olduğunu unutan bir kimse için

taharînin gerektiğini belirtirken bu kâideyi zikretmiştir609.

( األعلى يعيّن لم ما األدنى إلى ينصرف اإلطالق عند ) "Itlak durumunda, daha üst

derece belirlenmediği sürece en alt düzey esas alınır". Mutlak olarak imama uymaya

niyet eden bir kimsenin bu namazının farz mı nafile mi olacağı hususunda mezhep

içerisindeki görüş ayrılığını zikrederken bu kâideye değinmiştir610.

( األول مثل إع88ادة األفع88ال في التك88رار ) "Fiillerde tekrar, öncekinin aynısını

yerine getirmedir". Namazın ikinci rekatindeki kıraatin, birinci rekatin tekrarı şeklinde

olduğunu izah ederken bu kâideyi kullanmıştır611.

( عينه يكن لم إن غيره ليس الشيء بعض ) "Bir şeyin ba‘zı, ayn-ı değilse gayrı

değildir". İftitah tekbirinin namazın rükünlerinden olmadığını açıklarken iki dil kâidesi

ile beraber zikrettiği bu kâideyi dolaylı bir delil olarak kullanmıştır612.

606 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 50/ I, 208.607 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 556/ I, 121; Serahsî, Mebsût, X, 188; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 115; Suyûtî, Eşbâh,

s. 201.608 "İki şeyden daha lâyık ve uygun olanı aramak". Bkz. Erdoğan, Sözlük, s. 428.609 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 696/ I, 165.610 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 588/ I, 128.611 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 525/ I, 111.612 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 535/ I, 114.

126

Page 127: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( عنه منهّي هو بما تت88أدى ال العب88ادة ) "İbadet, nehyedilen bir şey ile yerine

getirilmez". Bişr b. Ğiyâs el-Merîsî’nin (v. 218/833), gasp edilen yerde veya gasp edilen

elbiseler ile kılınacak namazın caiz olmadığına dair görüşünün dayanağı olarak bu

kâideyi zikretmiştir613.

( أهونهما يختار أن فعليه ببليتين ابتلي من ) "İki sıkıntı ile karşılaşan kimsenin, en

kolayını tercih etmesi gerekir". İmam Muhammed’in (v. 189/805), elbisesinin tamamına

veya dörtte üçünden fazlasına necaset bulaşan bir kimsenin, namazını üryân

kılmasındansa bu elbise ile kılması gerektiğine dair görüşünü izah ederken, İslam’da

kolaylık prensibini ifade eden bu kâideyi, Resulullah (s.a.v)’ın kolay olanı tercih

ettiğine dair aktardığı rivayetten sonra onu desteklemek maksadıyla zikretmiştir614.

Mecelle’deki "ehven-i şerreyn ihtiyar olunur"615 kâidesi bu kâide ile aynı anlamı ifade

etmektedir.

( النسخ قبل ما زمان في بالمنسوخ العمل بطالن يوجب ال ) "Mensûh ile amelin

batıl olması, nesihten önceki zamanda yapılanı(n da butlanını) gerektirmez". Araştırma

neticesinde kıblenin yönünü tayin ederek namazını kılan bir kimsenin yanıldığı ortaya

çıktığında namazını iade etmeyeceğini temellendirirken bu kâideyi zikretmiştir616.

( محال وجوبه قبل الواجب أداء ) "Vâcibin, vücûbundan önce edası muhaldir".

Farz olan namazların vaktinden önce kılınamayacağını izah ederken zikretmiştir617.

( يشغل ال المشغول ) "Meşgul, işgal edilmez". Kazaya kalan namazlar ile vaktin

namazının tertibi hususunda takip edilecek sırayı belirtirken değinmiştir618.

613 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 543/ I, 116; Serahsî, Mebsût, I, 206.614 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 546/ I, 117; Serahsî, Mebsût, I, 187, VI, 46, X, 77; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-

Râik, VIII, 83.615 Mecelle Md. 29.616 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 552/ I, 119.617 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 596/ I, 131.618 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 598/ I, 132; Serahsî, Mebsût, XXVI, 139; Zerkeşî, el-Mensûr, III, 174; Suyûtî,

Eşbâh, s. 281.

127

Page 128: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( حقيقة كالث88ابت حكما الث88ابت ) "Hükmen sâbit olan, hakikaten sâbit olmuş

gibidir". Kazaya kalan namazların tertibini düşüren sebepleri izah ederken bu kâideyi

kullanmıştır619.

( ووقع بع88ده، محله في آخر ش88يء وجد لو أن محله في حاصال يجعل إنما الش88يء نفسه في معتبرا الشيء ذلك ) "Bir şey, kendisinden sonra kendi yerini alan başka bir

şey bulunduğu takdirde, kendi yerinde meydana gelmiş kabul edilir. Böylece bu şeyin

bizzat kendisi muteber olur". Bu kâideyi kazaya kalan namazların tertibi meselesinde

zikretmiştir620.

( محال العدم على البناء ) "Bir şeyin, var olmayan üzerine bina edilmesi mümkün

değildir". İmamdan önce iftitah tekbiri getiren muktedinin namazının sahih

olmayacağını beyan ederken, önce bu kâideyi zikretmiş, daha sonra konu ile ilgili bir

hadis rivayet etmiştir621.

( مس88تحيل العدم على البناء ) "Bir şeyin, var olmayan üzerine bina edilmesi

imkânsızdır". Giyinik olan birinin, çıplak birine uymasının caiz olmayacağını izah

ederken bu kâide ile istidlalde bulunmuştur. Bunun caiz olmayacağını البناء إلستحالة الع88دم على "bir şeyin, var olmayan üzerine bina edilmesinin imkânsızlığı" ile

gerekçelendirmektedir622. İmam ile muktedinin taşıdıkları şartlar bakımından, iktidanın

cevazı mevzusundaki hükümleri bu iki kâide üzerine bina etmiştir.

( الوجوب يمنع ال النوم ) "Uyku, vücûbu engellemez". Bu kâideyi, gece uyurken

ihtilam olan çocuğa sabah uyandığında yatsı namazının farz olup olmayacağı ile ilgili

bir tartışmada, bazı Hanefi fakihlerin görüşünü izah ederken zikretmiştir623.

( السبب لخصوص ال اللفظ لعموم العبرة ) "İtibar, lafzın umumunadır, sebebin

özel oluşuna değildir". İmam Malik’in (v. 179/796), fâsık olan bir kimsenin arkasından

619 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 609/ I, 137.620 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 609/ I, 137.621 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 612/ I, 138.622 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 613-614/ I, 138.623 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 626/ I, 144.

128

Page 129: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

namaz kılınamayacağına dair olan görüşüne karşı delil olarak getirmiş olduğu hadisi

yorumlarken bu kâideden yararlanmıştır624.

( الكتاب بنص منفي الحرج ) "Zorluk, Kitab’ın nassı ile kaldırılmıştır"625. Aynı

mekanda okunan birçok secde ayeti için bir tilavet secdesinin yapılacağını açıklarken,

konu ile ilgili sahabe uygulamasını delil olarak getirdikten sonra bu kâideyi de

destekleyici bir delil olarak zikretmiştir. Başka bir yerde de ( منفي الحرج ) ve (الحرج .zorluk kaldırılmıştır" şeklinde yine bu kâideye işaret etmiştir626" (منتف

( شرعا مدفوع الحرج ) "Zorluk, şer’an kaldırılmıştır". Yukarıdaki kâide ile aynı

manaya gelen bu kâideye, kazaya kalan namazın kaza edilmesinde zorluk

bulunmamasının kazanın vücûb şartlarından olduğunu izah ederken değinmiştir627.

( تتداخل ال العباد حقوق ) "Kul hakları, tedâhül628 etmez". Allah haklarından olan

tilavet secdesi ile kul haklarından kabul edilen Resulullah (s.a.v)’ın ismi her geçtiğinde

Ona salât-u selam getirmeyi ve hapşıran bir kimseye rahmet dilemeyi birbirinden

ayırırken bu kâideyi zikretmiştir629.

( الحكم في ينعقد ال المحجور تصرف ) "Mahcurun tasarrufu mün‘akid değildir

(hüküm doğurmaz)". Muktedinin, kıraatte imama tabiiyeti sebebiyle mahcur olduğunu

bundan sebeple onun okuması ile tilavet secdesinin getirilmeyeceğini açıklarken bu

kâideyi zikretmiştir630.

( الفساد يوجب ال العبادة إلى العبادة إنضمام ) "Bir ibadetin başka bir ibadet ile

iç içe geçmesi fesadı gerektirmez". İmâmeyn’in, namazda mushaftan okumanın cevazı

ile ilgili görüşünü aktarırken, konu ile ilgili sahabeden rivayette bulunduktan sonra bu

kâideyi de rivayeti izah ederken zikretmiştir631.

624 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 666/ I, 156; Zeylaî, Tebyîn, II, 77, III, 115, VI, 642; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, VII, 59, VIII, 577; Damad, Mecmau’l-Enhur, I, 80, İbn Abidîn, Reddu’l-Muhtâr, III, 281.

625 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 731/ I, 181.626 Bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I, 733/ I, 182.627 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 157/ I, 246.628 "İki ya da daha fazla şeyin iç içe girmesi". Erdoğan, Sözlük, s. 444.629 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 732/ I, 181; Serahsî, Mebsût, II, 5.630 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 746/ I, 188.631 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 133/ I, 236.

129

Page 130: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( عليه القوي بناء يحتمل ال الضعيف األساس ) "Güçlü olanın zayıf esas üzerine

bina edilmesi mümkün değildir". Ebu Hanife’nin (v. 150/767), ümmî olan bir kimsenin

namazın başlangıcında bir şey okuyamazken sonradan okuyabilmesi durumunda

namazının bozulacağına dair görüşünü izah ederken bu kâideyi vermiştir632.

( تقضى أنها وقتها عن ف88888اتت إذا المؤقتة العب88888ادات في األصل ) "Muvakkat

ibadetlerde aslolan, vakti geçtiğinde kaza edilmesidir". Bu kâideye, herhangi bir

sebepten dolayı edâ edilemeyen namazların kazasının vücûb şartları ve imkân

olduğunda hatırlandığı anda kaza edileceği mevzusunda değinmiştir. Önce konu ile

ilgili bir hadis rivayet etmiş, hemen akabinde de bu kâideyi ikinci bir delil olarak

zikretmiştir633.

( التغي88ير على ال88دليل ق88ام إذا إال تقريرها يجب حقيقة كل ) "Tağyire dair delil

olmadığı sürece her hakikatin takriri gerekir". İmam Muhammed’e (v. 189/805)

nisbetle verdiği bu kâideyi, mesbûkun imam ile beraber kıldığı namazın, kendi

namazının başı mı sonu mu olduğu hususunda Şeyhayn ile aralarında geçen ihtilafta

delil olarak zikretmiştir634.

( والتب88دل للتغ88ير الم88وجب الدليل بقدر تتبدل الحقائق ) "Hakikatler, değişim ve

dönüşümü gerektiren delil miktarınca değiştirilirler". Namazın, hakikatte mütecezzi

olduğunu, dolayısıyla namazda istihlafın, tabiiyet gereğince namazı ifsad etmediğini

izah ederken bu kâideyi delil olarak kullanmıştır635.

( فيه كالشارع للشيء المستعد ) "Bir şey yapmak için hazır olan, ona başlamış

gibidir". Ebu Hanife’nin (v. 150/767), imam, minbere çıkıp hutbeye başlamadan önce

konuşmanın ve namaz kılmanın mekruh olduğuna dair görüşünü izah ederken, konu ile

ilgili hadislerden sonra bu kâideyi zikretmiştir636.

632 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 137-138/ I, 238.633 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 157/ I, 245.634 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 161-163/ I, 248.635 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 179/ I, 256.636 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 202/ I, 265.

130

Page 131: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( أجزائها لجميع شرطا يكون أن للعبادة شرطا جعل فيما األصل ) "Bir ibadet için

şart koşulan bir şeyin, o ibadetin bütün cüzleri için şart olması asıldır". İmam Züfer’e

(v. 158/775) göre cemaat, cuma namazının hem in‘ikad hem de bekâ şartıdır637.

( يك88ون فإنه غ88يره من ك88ان إذا فأما جنس88ه، من إال تتص88ور ال الش88يء على الزيادة زيادة ال قرانا ) "Bir şeye ziyade, ancak kendi cinsi ile olur. Kendi cinsi dışında olursa,

ziyade değil de kırân638 olur". Ebu Hanife’nin (v. 150/767) vitrin farz olduğuna dair

görüşünü izah ederken, kullanmış olduğu deliller arasında bulunan bir hadiste geçen

"ziyade" kavramını açıklarken bu kâideyi kullanmıştır. Fakat daha sonra Ebu

Hanife’den (v. 150/767) vitrin vacib olduğu görüşünü nakletmektedir639.

( الحكم في تمامه به ال88ذي الج88زء بوج88ود معت88بر فوج88وده الحكم في يتج88زأ ال ما )

"Hükümde bölünmeyen bir şeyin varlığı, hükümün kendisi ile tamam olduğu cüz’ün var

olması ile muteber olur". Bayram namazında kıyamda kıraati tamamlamadan zâid

tekbirleri unuttuğunu hatırlayan kimsenin kıraati bırakıp tekbirleri getirmesi gerektiğini

izah ederken bu kâideyi kullanmıştır640.

( بالناقص يتأدى ال الكامل ) "Tam olan, nakıs ile yerine getirilmez". Bu kâideyi,

teravih namazının ilk ka‘de yapılmadan dört rekat olarak kılınması durumunda, tek

selam ile kılınabileceğini ve ikinci rekatte selam vermenin caiz olmadığını söyleyen

Şeyhayn’ın görüşünü temellendirirken vermiştir641.

( بض88ده أمر الفعل عن النهي ) "Bir fiili nehyetmek, zıddını emretmektir". Hz.

Peygamber’in, "bir namazdan sonra onun misli kılınmaz" hadisine, İmam

Muhammed’in (v. 189/805), misil ile kastedilenin kıraat olduğu şeklindeki yorumunu

aktarırken bu kâideyi vermiştir642.

637 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 206/ I, 266.638 "İki şeyi güçlü bir şekilde birleştirmek". Erdoğan, Sözlük, s. 244.639 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 223-224/ I, 271.640 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 247/ I, 279.641 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 277/ I, 289.642 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 297-298/ I, 298.

131

Page 132: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الرفع من أدون المنع ) "Bir şeyin men’i ref’inden daha aşağıdır". Cenabet iken

şehid olan bir kimsenin, bununla hades durumunun kalkmayacağını ifade ederken bu

kâideyi zikretmiştir643.

Kitâbu’s-Salat’ta zikretmiş olduğu bazı dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( بالقاعد يقت88دي ال الق88ائم ) "(Namazda) ayakta olan oturana uymaz". İmam

Muhammed’e (v. 189/805) nisbetle zikretmiştir644.

( ب88الموميء الساجد الراكع إقتداء يجوز أنه أصله من ) "Rükü ve secde eden bir

kimsenin îmâ ile namaz kılana tabi olması caizdir" dâbıtının, İmam Züfer’in (v.

158/775) kâidelerinden olduğunu söylemektedir645.

( العجز بعذر تسقط الصالة األركان ) "Namazın rükünleri, acziyet özrü sebebi ile

düşer"646.

( األرك88ان كس88ائر باإلقتداء تسقط فال الصالة في ركن القراءة ) "Kıraat namazda

bir rükündür. Diğer rükünlerde olduğu gibi iktida ile düşmez"647. İmam Şafii’ye (v.

204/820) nisbetle zikretmiştir.

( للمقتدي قراءة اإلمام قراءة ) "İmamın kıraati muktedi için de kıraattir"648.

( تيسيرا الكل في القراءة مقام أقيم األكثر في القراءة ) "Ekserde kıraat, kolaylık

sebebi ile bütünde okunmuş gibi kabul edilir"649. İmam Malik’e (v. 179/796) nisbetle

zikretmiştir.

( يجوز ال الوقت قبل األداء ) "Vaktinden önce yapılan eda caiz değildir"650.

643 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 365/ I, 322.644 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 509/ I, 108.645 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 509/ I, 108.646 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 513/ I, 109.647 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 518/ I, 110.648 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 519/ I, 111.649 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 524/ I, 111.650 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 575/ I, 125.

132

Page 133: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( اإلم88ام بصالة متعلقة المقتدي صالة ) "Muktedînin namazı, imamın namazına

bağlıdır"651.

( لإلمام تابع المقتدي ) "Muktedi imama tabidir"652.

( األداء حسب على القضاء ) "Kaza, edaya göredir"653.

( األرك88ان ب88أداء متعلّق الص88الة ج88واز ) "Namazın cevazı, rükünlerin yerine

getirilmesine bağlıdır"654.

( الواجب لمكان الفرض يترك ال ) "Farz, vacib nedeniyle terk edilmez"655.

( الواجب لتحصيل الفرض ترك الحكمة من ليس ) "Vacibin elde edilmesi için

farzın terk edilmesi, hikmetten değildir"656.

( الواجب لتحصيل الفرض نقض يجوز ال ) "Vacibin tahsili için farzın bozulması

caiz değildir"657.

( الس88هو ي88وجب س88اهيا ال88واجب ت88رك ) "Dalgınlıkla bir vacibin terki, sehvi

gerektirir"658.

( الس888هو س888جود ي888وجب ال الس888نة ت888رك ) "Sünnetin terki, sehiv secdesini

gerektirmez"659.

( واجبة الواجبات في اإلمام متابعة ) "Vaciblerde imama tabi olmak vaciptir"660.

651 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 627/ I, 145; Bkz. Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 107.652 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 163, 211/ I, 175, 248, 268.653 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 658, 701, 702; II, 20, 215/ I, 154, 168, 198, 247, 269.654 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 667/ I, 156.655 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 709/ I, 171.656 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 711/ I, 172.657 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 235/ I, 274.658 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 697/ I, 166.659 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 716/ I, 174.660 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 724/ I, 177.

133

Page 134: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( فال ال وما التكبير يقطع البناء يقطع ما كل األصل: إن ) "Kâide: (Namazın) devam

etmesini kesen her şey, teşrik tekbirlerini de keser. Namazın devam etmesini kesmeyen

şey teşrik tekbirlerini de kesmez"661.

( التبعية بطريق حقها في مش88روعا يك88ون الف88رائض حق في ش88رع ما ) "Farzlar

hakkında vazedilen, tabiiyet yoluyla nafileler hakkında da vazedilmiş olur"662.

( بالشك الصالة تجوز ال ) "Namazın şüphe ile kılınması caiz değildir"663.

( كفاعله الخير على الدال ) "Hayra rehberlik eden onu yapan gibidir"664.

( بف88رض وليس واجب الص88الة أفع88ال في ال88ترتيب ) "Namaz fiilerinde tertip

vaciptir, farz değildir"665.

( الكراهة يوجب ولكن الصالة يفسد ال السنة ترك ) "Sünnetin terki namazı bozmaz

fakat keraheti gerektirir"666.

( األداء عن خلف القضاء ) "Kaza, edâya haleftir". İmam Ebu Yusuf (v. 182/798)

ve Ebu Hanife’ye (v. 150/767) nisbetle zikretmiştir667.

( آخر لفرض تابعا يكون ال ما الفرض ) "Bir farz başka bir farza tabi olmaz"668.

( بجماعة ت88ؤدى ال المكتوبة غ88ير أن األصل ) "Kâide: Farz namazlar dışındaki

namazlar, cemaat ile kılınmaz"669.

( ش88هيدا فالقتيل القص88اص وج88وب به يتعلق قتل كل ) "Kısası gerektiren her

öldürmede öldürülen şehittir"670.

661 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 16/ I, 196.662 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 18/ I, 197.663 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 33/ I, 203.664 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 56/ I, 209.665 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 111, 118/ I, 229, 232.666 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 135/ I, 237.667 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 183/ I, 257.668 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 222/ I, 270.669 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 257/ I, 282.670 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 361/ I, 321.

134

Page 135: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Secdeler konusu şu dâbıtlar üzerine kurulmuştur:

( األصل هو ما على بمحلها التحقت وقض88يت محلها عن ف88اتت إذا األخ88يرة السجدة القضاء في ) "Son secde, kendi mahallinde yapılmaz da kaza edilirse, kaza konusundaki

esasa göre, kendi mahallinde yapılmış gibi kabul edilir"671.

( أولى بالفساد فالحكم والفساد الجواز بين ترددت إذا الصالة ) "Namaz, cevaz ve

fesad arasında gelip gidiyorsa, fesadına hükmetmek evlâdır"672.

( عليه ما ترك من أولى عليه ليس ما إعادة ) "Üzerine gerekmeyen şeyin iadesi,

üzerine gerekenin terk edilmesinden evlâdır"673.

( لها بد ال القضاء بمحل صارت والتي النية، إلى تحتاج ال وقتها في المؤداة السجدة النية من ) "Vaktinde eda edilen secde niyete muhtaç değildir; kazaya kalan secde ise

muhakkak, niyet ile yapılmalıdır"674.

( أولى ال88واجب وتحص88يل واجبا البدعة ترك كان والبدعة السنة بين دار متى الفعل البدعة ت88رك ألن أولى؛ التحص88يل ك88ان والفريضة البدعة بين دار وم88تى الس88نة تحص88يل من

الواجب من أهم والفرض واجب ) "Bir fiil ne zaman sünnet ile bidat arasında gelip

giderse bidatin terki vacib olur. Vacibin yerine getirilmesi, sünnetin yerine

getirilmesinden evlâdır. Bir fiil ne zaman bidat ve farziyet arasında gelip giderse, farzın

yerine getirilmesi evlâdır. Çünkü bidatin terki vacibtir ve farz vacibten daha

önemlidir"675.

( الفريضة فس88اد ي88وجب ال الفريضة إكمال قبل الركعة دون ما زيادة ) "Farziyetin

tamamlanmasından önce, bir rekatten az olan ziyade, farzın fesadını gerektirmez"676.

( ركنا يكون ال الواحدة الصالة أفعال في الترتيب ) "Bir namazın fiillerinde tertip,

rükün olmaz"677.

671 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 165/ I, 249.672 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 166/ I, 249.673 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 166/ I, 250.674 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 166/ I, 250.675 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 166/ I, 250.676 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 166/ I, 250.677 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 166/ I, 250.

135

Page 136: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( والقع88دة بفريضة ليست المكتوب88ات من الثالث أو األربع ذوات في األولى القع88دة فريضة األخيرة ) "Üç veya dört rekatli farz namazlarda ka’deyi ûlâ farz değildir; ka’deyi

ahir farzdır"678.

( الصالة يفسد ال السهو سالم ) "Sehiv secdesi için verilen selam namazı ifsad

etmez"679.

Kâsânî (v. 587/1191), önce bu dâbıtları zikretmiş ve daha sonra bu dâbıtlardan

çıkarılan fürû hükümler şunlardır diyerek konu ile ilgili örnekler vermiştir. Ayrıca

bundan sonra secdeler konusunda işlemiş olduğu meseleleri sürekli bu asıllara irca

ederek ele almıştır.

3. Kitâbu’z-Zekât

( مفروض المفروض إلى الوسيلة ) "Farz kılınmış olan bir şeye vesile olan da

farzdır". Zekâtın farz kılınmasının aklî gerekçeleri arasında bu kâideyi saymıştır680.

( له توابع والعبادات أصل اإليمان ) "Îman asıl, ibadetler ise onun tabileridirler".

Mürted olanın zekât mükellefi olmadığını temellendirmek maksadı ile bu kâideyi

zikretmiştir. Ayrıca bu konuda farklı görüşe sahip olan İmam Şafiî’ye (v. 204/820)

itiraz ederken ve Hanefî mezhebinin görüşünü izah ederken bu kâideye bağlı olarak;

tâbi olanın (zekât ibadetinin) metbu (iman), metbuun ise tâbi yapılmasının hakikatin ve

şer‘î şerifin değiştirilmesi anlamına geleceğini söylemiştir681.

( للتبع إيجاب األصل إيجاب ) "Aslın vücubiyeti, tabi için de vücubiyet ifade eder".

Bu kâideyi de yukarıdaki görüşü desteklemek maksadı ile zikretmiştir682.

( فيه يحت88اط فيما خصوصا األحك88ام من كث88ير في الكل حكم لألك88ثر ) "Özellikle

ihtiyatlı olunması gereken hükümlerin çoğunda, çoğunluğa bütünün hükmü uygulanır".

678 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 167/ I, 250.679 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 167/ I, 250.680 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 373/ II, 3.681 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 377/ II, 4.682 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 377/ II, 4.

136

Page 137: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre bir kimse yılın çoğunluğunu akli dengesi yerinde

geçirirse zekât mükellefi olur683.

( الكل حكم لألك8ثر ) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır". Senenin bir

kısmını otlaklarda bir kısmını da ahırda geçiren hayvanların zekâtı için gereken ölçü,

çok olana göredir684.

( بالكل معتبر البعض ) "Parça, bütüne göredir". Nisap miktarı malı olan bir

kimsenin, üzerinden bir sene geçtikten sonra bu malının bir kısmı yok olsa, geriye kalan

malının zekâtını verir. Bunu izah ederken bu kâideye değinmiştir685.

( كالمصروف المستحق ) "İstihkak, harcama hükmündedir". İmam Ebu Yusuf’a

(v. 182/798) göre zekâtın vücubu nisaba bağlıdır. Çünkü vücub nisabın bir parçasıdır.

Nisaptan bir cüz’ün istihkakı nisabı gerektirir. İmam Ebu Yusuf’un (v. 182/798) bu

görüşünü izah ederken bu kâideyi zikretmiştir686.

( بالع88دم ملحق المس88تحق ) "İstihkak edilmiş olan, yok hükmündedir". Nisab

miktarı erzakı olan bir kimsenin bu erzakı, bir yıllık ihtiyacını karşılayacak miktarda ise

buna zekât gerekmez diyenlere göre bu, sarf edilmek maksadı ile ayrıldığı için yok

hükmündedir687.

( ن88ادر المع88روف نس88يان ) "Ma‘ruf olanın unutulması nâdirdir". Zekâtın

yükümlülük şartları arasında bulunan mala tekabül eden şartlardan birisi de mal

üzerinde tam bir mülkiyetin bulunması meselesini izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir688.

( هو كأنه مقامه قائم الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun

makamına kaimdir". Bu kâideyi, Ebu Hanife (v. 150/767) ile İmâmeyn arasında ihtilaflı

olan bir meseleyi izah ederken, Ebu Hanife’nin (v. 150/767) görüşünün delilleri

arasında vermektedir. Şöyle ki; bir miktar deve ve 200 dirhem parası olan bir kimse 683 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 383/ II, 5.684 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 436/ II, 30. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, II, 514/ II, 62.685 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 421/ II, 23.686 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 386/ II, 7.687 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 477/ II, 48.688 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 391/ II, 10.

137

Page 138: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

develerin zekâtını verdikten sonra bu develeri satsa, buradan elde edeceği parayı

elindeki 200 dirhemin yıllanmasına eklemez689.

( هو كأنه مقامه قائم الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun

makamına kaimdir".

( قبضه يمكن ال الذمة في ما ) "Zimmette olanın kabzı mümkün değildir".

( المبدل مقام يقام البدل ) "Bedel, bedel kılındığı aslın yerine ikame edilir".

Zekât mükellefi olan bir kimsenin, başkasının zimmetinde olan alacağı için

zekât verip vermeyeceği meselesinde Hanefi fakihler arasında ihtilaf bulunmaktadır.

Ebu Hanife (v. 150/767), İmâmeyn’in aksine zekâtın, alacağın türüne göre tespit

edilmesi gerektiği görüşünde olup alacakları üçe ayırmış690 ve bunların zekâtını da buna

göre belirlemiştir. Deyn-i Kavî’de kabzetme imkânı olduğu için bu tür alacaklar zekâta

tabi olduğu halde Deyn-i Mutavassıt ve Deyn-i Zaîf’te alacak, bir hizmet karşılığı veya

zimmette sâbit olan hükmî bir mal olması sebebiyle kabzı mümkün olmadığı için

bunlar, bedel kılındıkları şeyin yerine ikame edilir ve kabzetmedikçe de zekâtları

verilmez. Ebu Hanife’nin (v. 150/767) bu konudaki görüşünü izah ederken bu üç

kâideyi Onun delilleri arasında zikretmiştir691.

( بأص8له يعتبر البدل حكم ) "Bedelin hükmü aslına göredir". Ebu Yusuf’a (v.

182/798) göre ticaret mallarının zekâtında malın alındığı paranın cinsine göre değeri

biçilir ve bunun üzerinden zekâtı verilir. Çünkü alınan mal, o paranın bedelidir. Onun

bu görüşünü izah ederken bu kâideyi delil olarak kullanmıştır692.

( المسبب مقام السبب يقام ) "Sebep, sonucun yerine ikame edilir". Zekâta tabi

olan malın şartlarından biri olan nemanın hakikî veya hükmî olması arasında fark

689 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 401/ II, 10.690 Hanefi mezhebinde alacaklar üç gruba ayrılmıştır. 1. Deyn-i Kavî (Kuvvetli alacak): Borç verilmiş

paralar ile ticaret mallarının bedelleri olan alacaklar. Borçlu inkâr etmedikçe zekatları verilir. 2. Deyn-i Mutavassıt (Orta kuvvette alacak): Ev kirası gibi zekat mevzuu olmayan malların bedelleridir. Nisap miktarına ulaşan alacak alınmış ise geçen yılların zekatı verilir. 3. Deyn-i Zaîf (Zayıf alacak): Mal bedeli olmayan diyet ve mehir gibi alacaklar. Tahsil edildikten sonra diğer şartların gerçekleşmesi ile zekâtları verilir. Bkz. TDV. İlmihal, I, 431.

691 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 392-393/ II, 10.692 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 416/ II, 21.

138

Page 139: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

yoktur. Çünkü her iki durumda da malda bir artış olur. Bu görüşü izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir693.

( األحك88ام في له ع88برة ال النية مج88رد ) "Hükümlerde mücerred niyete itibar

edilmez".

( معت88برة للفعل المقارنة النية ) "Fiile mukarin olan niyet muteberdir". Zekât

mallarında ticaret ve isâmet niyeti pasif olup ticaret ve isâmet ile bağlantılı değilse buna

itibar edilmez görüşünü izah ederken bu iki kâideyi zikretmiştir694.

( بالفعل تتصل لم ما تعت88بر ال النية ) "Niyet, fiil ile bir arada bulunmadıkça

muteber değildir". Ticari bir gaye gözetilmeden alınmış bir mal için sonradan ticarete

niyetlenilirse, bu mal satılmadığı müddetçe niyete itibar edilmezken; ticaret maksadıyla

alınmış bir mal için sonradan günlük kullanıma niyetlenilse bu mal kullanılmasa da

artık o ticari mal olmaktan çıkar. İki durum arasındaki farkı izah ederken bu kâideyi

delil olarak zikretmiştir695.

( عليه للمزيد تبع الزيادة ) "Ziyade, mezid-i aleyhe tabidir".

( أصال التبع ينقلب لئال بالسبب يفرد ال كما بالشرط يفرد ال التبع ) "Tabi olanın asla

dönüşmemesi için tabi olanda, ayrı bir sebep olmadığı gibi ayrı bir şart ta olmaz".

Aslın cinsinden olan müstefad malın asıl mala bağlı olduğunu, bu sebepten dolayı

üzerinden bir yıl geçtikten sonra asıl mala bağlı olarak zekâtının verileceğini söylerken

bu iki kâideyi zikretmiştir696.

( التبع دون األصل يعتبر ) "Tabi değil, asıl olana itibar edilir". Yaşları küçük ve

büyük olan hayvanlar karışık olarak bir arada bulunurlarsa bunların zekâtı nassların

umumuna bakarak büyüğe kıyasla verilir697.

( أص88له عن التبع يقطع ال ) "Tabi olan, aslından ayrılmaz". Muaccel olarak

kendisine zekât verilmiş kimsenin sene dolmadan zenginleşmesi, irtidad etmesi veya

693 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 394/ II, 11.694 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 395/ II, 11-12.695 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 396-397/ II, 12.696 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 400/ II, 14.697 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 440/ II, 32.

139

Page 140: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

ölmesi durumunda Hanefilere göre verilmiş zekât caizken İmam Şafii’ye (v. 204/820)

göre caiz değildir. İmam Şafii’nin (v. 204/820) görüşünü izah ederken bu kâideyi delil

olarak zikretmiştir698.

( الشيء ذلك حكم في الشيء حيز ) "Bir şeyin çevresi, o şeyin hükmünü alır".

Bir toprağın öşür veya harac toprağı olmasındaki ölçüyü izah ederken, İmam Ebu

Yusuf’a (v. 182/798) nisbetle bu kâideyi zikretmiştir699. Bu kâide, Mecelle’deki "vücutta

bir şeye tabi olan hükümde dahi ona tabi olur"700 kâidesinin farklı bir ifadesidir.

( أولى باإلحتياط األخذ ) "İhtiyata uygun olan ile amel etmek daha evladır". Ebu

Hanife’nin (v. 150/767), ticaret mallarının zekâtında verilecek paranın cinsi

belirlenirken, fakirlere en faydalısının seçilmesi hususundaki görüşünü izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir701.

( محله فوات بعد يبقى ال الحق ) "Hak, mahallinin ortadan kalmasından sonra

devam etmez". Hanefi mezhebine göre, nisab miktarına ulaşan malın zekâtı eda

edilmeden önce, bu mal bir sebepten dolayı yok olmuşsa, zekâtın sebebi olan nisab

ortadan kalktığı için zekâtı verilmez. İmam Şafii (v. 204/820) ile aralarında bu konuda

geçen tartışmada Hanefi mezhebinin görüşünü temellendirirken bu kâideyi delil olarak

zikretmiştir702.

( باألقوى يعمل الجهتين تعارض عند ) "İki cihetin / yorumun tearuzu durumunda

daha güçlü olan ile amel edilir". İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre bir kimse bir

miktar parayı hem zekât hem de sadaka niyeti ile bir fakire verirse, zekât yerine geçer.

Çünkü zekât farz olduğu için daha güçlüdür. Ayrıca bu kâideyi, iki delilin tearuzu

durumunda, daha kuvvetli olanın alınacağına dair kâide ile de desteklemiştir703.

( مدفوع الحرج ) "Zorluk kaldırılmıştır". Zekât verilirken bunun zekât olduğuna

dair niyetin başlangıçta olması gerektiğini, farklı zamanlarda parçalar halinde verilirken

698 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 491/ II, 52.699 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 503/ II, 58.700 Mecelle Md. 47.701 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 417/ II, 21.702 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 419-420/ II, 22.703 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 459-460/ II, 40.

140

Page 141: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

her defasında bu niyetin yenilenmesinin doğuracağı zorluklara işaret maksadıyla bu

kâideyi zikretmiştir704.

( المع88نى ذلك بذهاب ينتهي خاص بمعنى معقوال ثبت متى الحكم ) "Özel bir illet

için konulmuş hüküm, bu illetin ortadan kalkması ile sona erer". Rasulullah (s.a.v)’ın

vefatından sonra müellefe-i kulûba zekât verilmeyeceğini açıklarken bu kâideyi

zikretmiştir705.

( باليقين إال يبطل ال الظاهر ) "Zahir olan, ancak yakîn ile geçersiz olur".

( بالشك يبطل ال الظاهر ) "Zahir olan, şüphe ile geçersiz olmaz". Bir kimse,

ödeme esnasında zekâtını vereceği kimsenin durumundan kuşkuya kapılmadan onun

fakir olduğunu görse ve ona zekât verse bu caizdir, çünkü zahir olan, o kimsenin fakir

oluşudur. Ancak ödedikten sonra onun zekât vermeye ehil olmadığı ortaya çıkarsa bu

durumda zekâtını yeniden vermesi îcâb eder. Eğer yanıldığına dair herhangi bir durum

ortaya çıkmamışsa, zahir olan esas alınacağı için zekâtını iade etmesi gerekmez706.

( العبادة ينافي الجبر ) "Zorlama, ibadeti nefyeder". Zekât mükellefi olan kimse

öldüğünde vasiyette bulunmamış ise varisleri ona şer‘an nâib kılınmazlar. Çünkü bu

zorlama olur707.

( ممتنع رأسا أدائه إلى س888بيل ال فعل إيج888اب ) "Doğrudan edâ etme imkânı

olmayan bir fiilin îcabı/emredilmesi, mümkün değildir". Kölenin fıtır sadakası mükellefi

olamayacağını izah ederken bu kâideyi delil olarak kullanmıştır. Bu kâideden hemen

önce kafirlere de fıtır sadakasının farz olmadığını izah ederken "mükellefe, hâl-i hazırda

ve daha sonra eda etme imkânı olmayan bir şeyin emredilmesi, gücün üzerinde tekliftir"

diyerek, mükellefin sorumluluğunun, yapabilme imkânı ile sınırlandırıldığını ifade

etmiştir708.

704 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 461/ II, 41.705 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 470/ II, 45.706 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 484/ II, 50.707 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 492/ II, 53.708 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 534/ II, 69.

141

Page 142: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( حقيقة بالس88اقط ملحق ش8رعا الس8اقط ) "Şer’an sâkıt olan, hakikaten sâkıt

olmuş gibidir". Fitre ödenirken, nassta belirtilen maddelerin kıymetlerine göre

birbirlerinin yerine verilmesi meselesini tartışırken bu kâideyi zikretmiştir. Irak

Meşâyihi’nden olan Usûl alimlerine göre "hüküm, nassın belirlediği şeyde nassın

manası ile değil aynı ile sınırlıdır" dolayısıyla bunlar, kıymetleri ile ödenmez.

Semerkand Meşâyih’ine göre ise "hüküm, nassın belirlediği şeyde nassın manasını da

içine alır" bu sebeple kaliteleri dikkate alınarak kıymetleri ile ödenebilir. Ancak Kâsânî

(v. 587/1191) birinci grubun görüşünü benimsemekte ve bu konuda vârid olan bir hadisi

zikrettikten sonra bu kâideyi de delil olarak getirmektedir709.

Kitâbu’z-Zekât’ta zikredilen bazı dâbıtlar şunlardır:

( النية بدون تتأدى ال العبادة ) "İbadet, niyetsiz edâ edilmez"710. İmam Şafii’ye (v.

204/820) nisbetle zikretmiştir.

( الزكاة وجوب يمنع الخراج دين ) "Harac borcu, zekat vücûbiyetini engeller"711.

( كالحر اكتسابه في المكاتب ) "Mükâteb köle, kazancında hür gibidir"712.

( كنز فهو زكاته تؤد لم مال كل ) "Zekâtı verilmeyen her mal kenzdir"713.

( والفضة ال88ذهب من بقيمته مق88در التجارة مال نصاب ) "Ticaret malının zekatı,

altın ve gümüş cinsinden kıymeti ile takdir edilir"714.

( الزك88اة تس88قط الحول بعد النصاب هلك إذا ) "Bir senenin sonunda nisab yok

olursa zekât düşer"715. Bu dâbıtın başında "el-Mezheb" ifadesini kullanmıştır.

( والحرية ال888رق في األم يتبع الولد ) "Çocuk kölelik ve hürriyette anneye

tabidir"716.

709 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 543/ II, 73.710 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 380/ II, 4.711 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 385/ II, 7.712 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 391/ II, 10.713 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 407/ II, 2, 17.714 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 417/ II, 21.715 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 418, 518/ II, 22.716 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 437/ II, 31.

142

Page 143: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( فال ال وما منه الزك888اة أداء يج888وز تطوعا به التص888دق يج888وز م888ال كل أن األصل )

"Kâide: Sadaka olarak verilmesi caiz olan her mal ile zekatın edası da caiz olur. Aksi

durumda caiz olmaz"717.

( الوج88وب س88بب وج88ود بعد الوج88وب قبل العب88ادة أداء يج88وز ) "Vücub sebebinin

varlığından sonra, vücubtan önce, ibadetin edası caizdir"718.

( عندنا عبادة الزكاة ) "Zekat, bize göre ibadettir"719.

( المالك بتب888دل الحق يتب888دل أال عليها حق بض888رب إبت888دئت أرض كل أن األصل )

"Kâide: Başlangıçta kendisine bir vergi konulan her topraktaki bu hak, sahibinin

değişmesi ile değişmez"720. İmam Muhammed’e (v. 189/805) nisbetle zikretmiştir.

( المالك ح88ال بتغ88ير تتغ88ير ال أنها أرض على ض88ربت مؤنة كل ) "Bir toprak için

belirlenmiş her türlü vergi, sahibinin durumunun değişmesi ile değişmez"721.

( لض88رورة إال المالك بتب88دل تتغ88ير ال األرض مؤنة أن األصل ) "Kâide: Toprağın

vergisi, zaruret bulunmadıkça, sahibinin değişmesi ile değişmez"722.

( جديد بيع بمنزلة البائع برضا الرد ) "Satıcının rızasıyla olan geri verme, yeni bir

alış-veriş gibidir"723.

( يغنم ال المسلمين مال ) "Müslümanların malı, ganimet olmaz"724.

( فسخ الفاسد العقد في الرد ) "Fasit akitte malın geri verilmesi fesihtir"725.

( وكيله وزنه يختلف ال بما المكاييل تقدير يجب ) "Ölçeklerin takdiri, ölçü ve tartısı

değişmeyen şeylerle yapılmalıdır"726. Tahavî’ye (v. 321/933) nisbetle zikretmiştir.

717 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 461/ II, 41.718 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 488/ II, 51.719 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 492, 493/ II, 4, 53.720 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 497/ II, 55.721 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 498/ II, 55.722 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 497/ II, 55.723 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 498/ II, 55.724 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 522/ II, 65.725 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 539/ II, 71.726 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 542/ II, 73.

143

Page 144: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالذمة تتعلق الفطر صدقة ) "Fıtır sadakası zimmete bağlıdır"727.

( بهالكه فتسقط بالمال تتعلق الزكاة ) "Zekat, mala bağlıdır; onun yokolması ile

düşer"728.

4. Kitâbu’s-Savm

( مثله بيقين إال يزول ال بيقين ثبت ما المعهود: أن األصل ) "Bilinen kâide: Kesin

olarak sâbit olan bir şey, ancak kendisi gibi kesin olan bir şey ile ortadan kalkar". Eğer

insanlar Şevval ayının hilalini görememişlerse Ramazan ayını otuza tamamlarlar.

Çünkü asıl olan "ayın bekâsı ve kemalidir". Bu ölçü, kesin bir şey olmadığı sürece terk

edilmez. Bunun dayanağı da şu meşhur kâidedir: "kesin olarak sâbit olan bir şey, ancak

kendisi gibi kesin olan bir şey ile ortadan kalkar"729

( فيه بالمشكوك به المتيقن يبطل ال ) "Kendisinden emin olunan, şüphe bulunan

ile geçersiz olmaz". Kadı İsbîcâbî (v. 535/1141) Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî adlı eserinde,

güneşin battığından şüphe eden oruçlu bir kimsenin, orucunu açması durumunda kaza

etmesi gerektiğini söyler. Halbuki sahurda güneşin doğduğundan şüphe eden bir

kimseye kaza gerekmiyordu. İşte Kâsânî (v. 587/1191), sahur ile iftar arasındaki bu

farkı izah ederken bu kâideyi zikretmektedir. Şöyle ki; sahurda gece asıl olduğu için

gündüz şek ile sâbit olmaz bu durumda "kendisinden emin olunan, şüphe bulunan ile

geçersiz olmaz". İftarda ise gündüz asıl olduğu için gece şek ile sâbit olmaz730.

( به العمل واجب دليل الرأي غالب ) "Re’yi gâlib kendisiyle amelin vacib olduğu

bir delildir". Sahur eden bir kimse yüksek bir ihtimal ile fecrin doğduğunu düşünüyorsa

İmam Hasan’ın (v. 204/819) Ebu Hanife’den (v. 150/767) yapmış olduğu rivayete göre

o günü kaza etmesi gerekir. Çünkü "re’yi gâlib kendisiyle amelin vacib olduğu bir

delildir"731.

727 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 547/ II, 75.728 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 547/ II, 75.729 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 573/ II, 80; Zeylaî, Tebyîn, III, 102.730 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 634/ II, 106.731 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 633-634/ II, 105.

144

Page 145: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( به للعمل موجبة حجة الرأي غالب ) "Re’yi gâlib, kendisiyle ameli gerektiren bir

hüccettir". İftarını açan bir kimsenin re’yi gâlibine göre güneş batmış ise kendisine kaza

gerekmez. Çünkü "re’yi gâlib, kendisiyle ameli gerektiren bir hüccettir"732.

( العمل وج888وب في اليقين منزلة ن888زل ال888رأي غ888الب ) "Re’yi gâlib, amelin

vücûbiyeti hususunda yakîn yerine geçer". Güneşin batmadığı hususunda re’yi gâlibi

olan bir kimse iftarını açarsa ihtilafsız olarak o günün orucunu kaza etmesi gerektiği

söylenmiştir. Ancak kendisine kefaret gerekli olup olmadığı ile ilgili olarak ihtilaf

bulunmaktadır. Bazı Hanefî fakihlerine göre gündüzün davam ettiğini gördüğü halde

iftar ettiği için kendisine kefaret gerekir. Çünkü "re’yi gâlib, amelin vücûbiyeti

hususunda yakîn yerine geçer"733.

( الوجود يعارض ال العدم ) "Yokluk, varlığa muarız olmaz". Aralarında ihtilaf-ı

metâli‘ olmayan iki bölge halkından biri otuz gün, diğer bölgedekiler ise yirmi dokuz

gün oruç tutarlarsa bakılır. Otuz gün tutanlar hilali görünce oruca başlamış veya Şaban

ayını otuza tamamlayarak ramazana başlamışlarsa, yirmi dokuz gün tutan bölge halkının

bir gün kaza etmeleri gerekir. Çünkü onlar, diğer yöre halkının hilali görmesi ile

ramazanın sâbit olduğu gün oruç tutmamışlardır. Ayrıca onların hilali görmemiş olması

diğer yöre halkının hilali görmesini de geçersiz kılmaz. Çünkü "yokluk, varlığa muarız

olmaz"734.

( الخلف إلى المص8ير تمنع األصل على الق8درة ) "Aslı yapabilme imkânı, halefe

gidilmesini engeller". Bir özürden dolayı oruç tutamayan bir kimsenin özrünün ortadan

kalkma ihtimali varsa tutamadığı oruçlar için fidye veremez. Ancak şeyh-i fani gibi

devamlı bir acziyeti bulunan kimseler fidye verebilir. Çünkü fidye kazaya haleftir ve

"aslı yapabilme imkânı, halefe gidilmesini engeller"735.

( النيابة بطريق يتأدى ال األصل ) "Asıl, niyabet yolu ile yerine getirilmez".

( األصل يخالف ال البدل ) "Bedel, asıl olana muhalif olmaz".

732 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 635/ II, 106.733 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 635/ II, 106.734 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 579/ II, 83.735 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 631/ II, 105; Mesut’ta ise şöyle geçer ( البدل إعتبار تمنع األصل على القدرة ) bkz.

Serahsî, Mebsût, VI, 27.

145

Page 146: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( أمره بغير غيره عن العبادة أداء يجوز ال ) "Bir başkası yerine ibadetin edası, o

kimsenin emri olmadan caiz olmaz".

( العب8ادة معنى ينافي الجبر ) "Zorlama, ibadetin anlamını nefyeder". Bu dört

kâideyi İmam Şafiî’yi (v. 204/820) tenkit ederken zikretmektedir. Hanefi mezhebine

göre oruç kazası olduğu halde vefat eden bir kimse, eğer vasiyet etmiş ise terikesinin

üçte birinden bu kazalara karşılık fidye verilir; vasiyet etmemiş ise varislerin teberru

etmeleri caizdir. Ancak teberru etmezlerse buna zorlanamazlar. İmam Şafiî’ye (v.

204/820) göre ister vasiyet etsin ister etmesin, varislerin terikeden bu kazaların

fidyelerini vermeleri gerekir. Ancak Kâsânî (v. 587/1191), sahih olan görüşün kendi

görüşleri olduğunu söyler. Çünkü oruç ibadettir ve fidye de ona bedeldir. "Asıl, niyabet

yolu ile yerine getirilmez" ise bedel de getirilmez ve "bedel, asıl olana muhalif olmaz".

Bu konudaki kâide şudur: "Bir başkası yerine ibadetin edası, o kimsenin emri olmadan

caiz olmaz" çünkü bu zorlama olur ve "zorlama, ibadetin anlamını nefyeder"736.

( هو كأنه مقامه يقوم الشيء خلف ) "Bir şeyin halefi, sanki o şeymiş gibi onun

yerini alır". Bir kimse Ramazan ayının kazası ile zıhar kefareti olan oruca birlikte niyet

etse, İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre istihsanen Ramazanın kazasının yerine geçer.

Çünkü bu, Ramazan orucunun halefidir ve "bir şeyin halefi, sanki o şeymiş gibi onun

yerini alır". Ramazan orucu diğer oruçların hepsinden daha güçlüdür. Bunun sebebi de

bu oruç, Allah-u Teâla tarafından farz kılınmış, zıhar kefareti orucu ise kulun bir

davranışı sebebiyle vacib olmuştur737.

( منه بعض وجود سابقية يقتضي الشيء إتمام ) "Bir şeyin tamamlanması, onun

bir kısmının varlığının önceden tasarlanmış olmasını gerektirir". Hanefî mezhebinde

farz olsun nafile olsun oruç ibadeti, mütecezzi değildir. Kur’ân-ı Kerim’de oruçla ilgili

ayetlerde, ramazan gecelerinde yeme içme ve cinsi münasebet serbest bırakılmış

olmakla beraber bunlar, fecrin doğmasından itibaren yasaklanmıştır. Ayrıca ayette

geçen "ثم kelimesi terâhî ile beraber takîb içindir". Böyle olunca ayette geçen emir,

gündüzün ilk vaktine kadar sarkıtılabilir. Şer’an niyetsiz oruç sahih olmayacağı için

orucu emretmek niyeti emretmektir. Bu durumda gündüzün ilk vaktine kadar

736 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 629/ II, 103.737 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 584-585/ II, 85.

146

Page 147: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

geciktirilen bir niyetle orucun emredildiği ortaya çıkmış olur. Bu da gösteriyor ki niyet

bulunsun veya bulunmasın, gündüzün ilk vaktinde yeme içme ve cinsi münasebeti

kesme durumunda oruç vaki olur. Çünkü "bir şeyin tamamlanması, onun bir kısmının

varlığının önceden tasarlanmış olmasını gerektirir"738.

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan yok hükmündedir". Mecnun olan bir kimse

ramazanın bir kısmında kendine gelse, tutamadığı oruçları kaza eder. Tutamadığı

oruçlar sebebiyle ramazan ayının sevabını kaçırmış olduğundan, bu sevabı elde etmek

için oruç tutması gerekir Eğer meşakkat ve sıkıntıya düşmeksizin kaza imkânına sahip

ise, bayılan ve uyuyan kimselerin tutamadıkları oruçları kaza sorumlulukları gibi ona da

kaza gerekli olur. Buna karşılık, bütün ramazan boyunca akli melekesini yitirmiş

kimsenin kaza sorumluluğu yoktur. Çünkü bu kimsenin içinde bulunduğu durumun

ortadan kalkması güç olduğundan, orucu kaza etmesinde zorluk bulunmaktadır. Buna

karşılık baygınlık ve uyku halinin bütün ay boyunca sürmesi nâdirdir ve "nâdir olan yok

hükmündedir"739.

( حرام عذر غير من العمل إبطال ) "Özürsüz olarak bir ameli bozmak haramdır".

Bir kimse özürsüz olarak, başladığı orucunu bozarsa bu günahtır. Çünkü o, bu amelini

özürsüz bozmuştur ve "özürsüz olarak bir ameli bozmak haramdır"740.

( األداء عن بدل القضاء ) "Kaza edaya bedeldir". Hanefi mezhebine göre yolcu

kimse için oruç tutmak azimet, tutmamak ise ruhsattır. İmam Şafiî (v. 204/820) ise

bunun tam tersini söyler. Kâsânî (v. 587/1191), Hanefi mezhebinin bu görüşünü

temellendirmek maksadıyla birçok delil öne sürer. Bu delillerden biri de şudur: "Sizden

kim hasta veya yolcu ise tutamadığı oruçları başka günlerde kaza etsin"741 ayetiyle

Allah-u Teâlâ kazayı emretmiştir. Oruç tutamama durumunda kazanın emredilmesi,

orucun yolcuya da farz olduğuna iki yönden delildir. Birincisi kaza sünnetlerde değil

farzlarda olur. İkincisi "kaza edaya bedeldir" ve bu da aslın vücûbuna delalet eder742.

738 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 589-590/ II, 86.739 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 595-596/ II, 89.740 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 609/ II, 94; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, II, 302.741 Bakara, 2/183.742 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 612-613/ II, 96.

147

Page 148: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( العالم تقليد يلزمه العامي ) "Âmmînin âlimi taklit etmesi gerekir". Hacamat

yapan bir kimse, bunun orucunu bozmasına neden olduğu zannı ile bilerek orucunu

bozduktan sonra bunu bir fakihe sorsa; fakih te kendisine kefaret gerekmediğini söylese

kefarete gerek kalmaz. Çünkü "âmmînin (avamın) âlimi taklit etmesi gerekir"743.

( سببه بتكرر يتكرر الحكم ) "Hüküm, sebebinin tekrarı ile tekerrür eder". İmam

Şafiî’ye (v. 204/820) nisbetle zikretmiştir. Şöyle ki; bir kimse ramazan ayında birkaç

defa cinsi münasebette bulunmak suretiyle orucunu bozarsa Hanefî mezhebine göre bir

kefaret gerekir. İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre her biri için ayrı ayrı kefaret gerekir.

Çünkü kefareti gerektiren sebep olan cinsi münasebet tekrar etmektedir ve "hüküm,

sebebinin tekrarı ile tekerrür eder"744.

( تقضى أن وقتها عن ف88اتت إذا المؤقتة العب88ادة في األصل ) "Muvakkat ibadette

aslolan, vakti geçtiğinde kaza edilmesidir". Ramazan orucunu tutamayan kimse,

tutmadığı orucu daha sonra kaza eder. Çünkü "muvakkat ibadette aslolan, vakti

geçtiğinde kaza edilmesidir"745.

( الموت بعد يحتمل ال الحياة حالة النيابة يحتمل ال ما ) "Yaşarken niyabeti mümkün

olmayan bir şeye öldükten sonra da niyabet edilmez". Merfu olarak rivayet edilen bir

hadiste Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kimse başkasının yerine oruç tutmasın

ve kimse başkasının yerine namaz kılmasın". Bu hadisi zikrettikten sonra çünkü

"yaşarken niyabeti mümkün olmayan bir şey öldükten sonra da mümkün olmaz"

demiştir746.

( الفعل وجوب شرط الفعل على القدرة ) "Bir fiili yapabilme gücü, fiilin vücûb

şartıdır". Oruç kazası olan bir kimsenin orucunu kazaya bırakmasına sebep olan

mazereti ortadan kalktığında kazalarının bir kısmını dahi tutacak zamanı varsa imkânı

olan bu günler ile sorumlu olur. Mesela hasta olan bir kimse birkaç gün iyileşse sonra

da vefat etse iyileştiği günler sayısınca kaza orucu tutar, başka bir sorumluluğu da

olmaz. Çünkü "bir fiili yapabilme gücü, fiilin vücûb şartıdır"747. 743 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 622/ II, 100.744 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 625/ II, 101.745 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 628/ II, 103. 746 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 629/ II, 103.747 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 629-630/ II, 104.

148

Page 149: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الكتاب بنص منفي الحرج ) "Zorluk, Kitab’ın nassı ile kaldırılmıştır"748. Daha

önce Namaz bahsinde geçen bu kâideyi, yukarıdaki mesele ile bağlantılı olarak

zikretmiştir.

Kitâbu’s-Savm’da zikretmiş olduğu bazı dâbıtlar şunlardır:

( تختلف الفاحشة المسافة عند البالد مطالع ) "Aralarında uzun mesafe bulunan

bölgelerin metâlii farklı olur"749.

( نفال أو كان فرضا يتجزأ ال الصوم ) "Oruç, farz olsun nafile olsun bölünmez"750.

( الفائت قدر على يكون القضاء ) "Kaza, kaçırılan miktarınca olur"751.

( شرط القضاء في النية تعيين ) "Kazada niyetin belirlenmesi şarttır"752.

( م88بيح أو الوج8وب من م88انع النه88ار أول في رمض88ان صوم في عذر له كان من كل Günün ilk bölümünde oruç tutmasına engel bir özrü bulunan herkese, ya oruç" (للفطر

vacib olmaz veya orucunu yemesi mübahtır"753.

5. Kitâbu’l-İ‘tikâf

( ملزم التطوع في الشروع ) "Nafileye başlamak bağlayıcıdır". İ‘tikâf sünnet

olmakla beraber başlandığı zaman devam ettirilmesi vacip olur. Çünkü "nafileye

başlamak bağlayıcıdır"754.

( لإلتم88ام م88وجب التط88وع في الش88روع ) "Nafileye başlamak, tamamlamayı

gerektirir". Sünnet olan i‘tikâfta olan bir kimse, hasta ziyareti ve cenaze merasimine

iştirak gibi sebeplerden ötürü mescitten çıkarsa, Hasan b. Ziyâd’ın (v. 204/819) Ebu

Hanife’den (v. 150/767) yapmış olduğu rivayete göre i‘tikâfı bozulur. Çünkü i‘tikâf da

oruç gibi bir gün olarak takdir edilmiştir. Mezhep imamlarımızın, "nafileye başlamak,

748 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 630/ II, 104.749 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 579/ II, 83.750 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 589/ II, 85.751 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 592/ II, 86, 87.752 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 592/ II, 87.753 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 627/ II, 102.754 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 4/ II, 103.

149

Page 150: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

tamamlamayı gerektirir" esasına bağlı olarak, sünnet i‘tikâfına giren kimsenin, bunu

bozacak durumlardan kaçınması da gerekir755. Kâsânî (v. 587/1191), onun zikrettiği bu

kâideyi kabul etmekle beraber, sınırlandırılmaya ihtiyacının bulunduğunu

söylemektedir. Şöyle ki; nafile ibadete başlamak, kendisi ile edânın devam edeceği

miktar ölçüsünce, tamamlamayı gerektirir756.

( بالنية إال تؤدى ال العبادة ) "İbadet ancak niyet ile yerine getirilir". Akıllı olmak,

i‘tikâfın sıhhat şartları arasında mu‘tekifte bulunması gereken şartlardandır. Çünkü

"ibadet ancak niyet ile yerine getirilir". Mecnun ise niyet ehli değildir757.

( النية ب88دون تصح ال العب88ادة ) "İbadet, niyetsiz sahih olmaz". İ‘tikâfın sıhhat

şartlarından birisi de niyettir. Çünkü "ibadet, niyetsiz sahih olmaz"758.

( له تبع الشيء شرط ) "Bir şeyin şartı, kendisine tabidir"759.

( يصح ال ش88رطها وج88ود بدون العبادة في الشروع ) "Şartının varlığı olmaksızın

ibadete başlamak sahih olmaz". Bu iki kâideyi İmam Şafiî’ye (v. 204/820) nisbetle

zikretmiştir. İ‘tikâfa girecek kimsenin oruçlu olması, Hanefi mezhebine göre vacib olan

itikafın sıhhat şartıdır. İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre oruçlu olmak şart değildir.

Çünkü i‘tikâf, bir yerde kalmak olduğu için oruca gerek yoktur. Ayrıca oruç bizzat

kendisi hedeflenen bir ibadet olduğu için başka bir şeye şart olamaz. Çünkü "bir şeyin

şartı, kendisine tabidir". Oruç sıhhat şartı olarak kabul edildiği takdirde tabi olunan, tabi

kılınmış olur ki bu da hakikatin değişmesidir. Bu sebepten dolayı oruç, hem nafile hem

de vacib itikaf için şart koşulmamıştır. Mesela bir kimse "Recep ayında i‘tikâfa

gireceğime Allah’a yemin ederim" dese, hilali gördüğü anda i‘tikâfa girmesi gerekir.

Halbuki hilali gördüğü vakit, oruç zamanı değildir. Eğer oruçlu olmak şart olsaydı bu

olmadan caiz olmazdı. Çünkü "şartının varlığı olmaksızın ibadete başlamak sahih

olmaz"760. Ancak Kâsânî (v. 587/1191) onun bu görüşünü bir kaç açıdan eleştirmektedir.

755 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 30/ II, 115.756 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 30/ II, 115.757 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 5/ II, 108; Bu kâide Mebsût’ta ( بالنية إال تتأدى ال العبادات ) şeklinde geçmektedir.

bkz. Serahsî, Mebsût, XII, 213.758 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 6/ II, 109.759 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 9/ II, 109.760 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 6-9/ II, 109.

150

Page 151: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

İlk olarak bu konuda rivayet edilen "oruçsuz i‘tikâf olmaz" hadisini delil getirmektedir.

İmam Şafiî’nin (v. 204/820), orucun bizzat kendisinin hedeflenen bir ibadet oluşu onun

başka bir şeyin şartı olmasını engeller görüşünü de Kur’ân okumanın da bizzat

hedeflenen bir ibadet olmakla beraber namazın cevaz şartı olması ile cevaplandırır.

( يضاده ما مع للشيء بقاء ال ) "Bir şey, kendisinin zıttı ile birlikte devam etmez".

( حرام العبادة إبطال ) "İbadetin iptali haramdır". İ‘tikâfın rüknü, i‘tikâfa girilen

yerde kalmaktır. Bir kimse zorunlu ihtiyaçları dışında i‘tikâfa girdiği yerden çıkarsa

i‘tikafı geçersiz olur. Çünkü "bir şey, kendisinin zıttı ile birlikte devam etmez". Ayrıca

"ibadetin iptali haramdır"761.

( لألصل يش88ترط ما للتبع يش88ترط ال ) "Asıl için şart koşulan, tabi için şart

koşulmaz". Bir kimse "vallahi ben bir gün ve gece i‘tikâfa gireceğim" derse, gece oruç

mahalli olmasa da bu kimsenin bir gün ve gece i‘tikâfa girmesi gerekir. Çünkü gece tabi

olarak gündüzün altına girer. Bundan dolayı "asıl için şart koşulan, tabi için şart

koşulmaz"762.

( يلغو محله لغ88ير والمص88ادف يصح لمحله المصادف التصرف المعهود: أن األصل )

"Bilinen kâide: Mahallinde meydana gelen tasarruf sahihtir. Mahallinde meydana

gelmeyen ise hükümsüzdür". Bir kimse "vallahi ben bir ay oruç tutacağım" dese, bir ay

her ne kadar gece ve gündüzü içine alıyor olsa da gece oruç mahalli olmadığı için biz

bunu sadece gündüze hasrederiz. Çünkü gündüz oruç mahallidir ve "mahallinde

meydana gelen tasarruf sahihtir, mahallinde meydana gelmeyen ise hükümsüzdür"

meşhur kâidesine dayalı olarak, orucun gündüze izafeti sahih, geceye izafeti ise

hükümsüz olur763.

( الش888يء ذلك حكم حكمه ك888ان الش888يء وس888ائل من ك888ان ما ) "Bir şeyin

vesilelerinden olanın hükmü, o şeyin hükmüdür". Mu‘tekîfin, zorunlu ihtiyaçlarını

gidermesi için mescitten çıkması, onun i‘tikâfa devam etmesini sağlayan

gerekliliklerdendir. Çünkü bu ihtiyaçlar için dışarı çıkması, i‘tikâfın zaruretlerinden ve

761 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 26/ II, 114.762 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 11/ II, 110; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, II, 323.763 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 14/ II, 111.

151

Page 152: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

vesilelerindendir. Ve "bir şeyin vesilelerinden olanın hükmü, o şeyin hükmüdür".

Mu‘tekîfin bu ihtiyaçları için mescitten çıkması durumunda, sanki mescitteymiş gibi

kabul edilir764.

( لدواعيه تحريما يكون الشيء تحريم ) "Bir şeyin yasaklanması, ona sebep olan

şeyler için de yasaklama olur". Mu‘tekîf için cinsi münasebet haram kılınmıştır. Öpme,

kucaklama ve dokunma gibi fiillerin neticesinde inzal vaki olursa i‘tikâf bozulur, inzal

olmamışsa i‘tikâf bozulmamakla beraber bu davranışlar mu‘tekîf için haram kılınmıştır.

Halbuki bu davranışlar kendi nefsine hakim olabilen oruçlu için haram değildirler.

Oruçlu ile mu‘tekîf arasındaki fark; cinsi münasebetin kendisinin mu‘tekîf için haram

kılınmasıdır. Ayrıca "bir şeyin yasaklanması, ona sebep olan şeyler için de yasaklama

olur" çünkü bunlar sonuçta yasak olan fiile götürürler765.

( اإلبتداء من أسهل البقاء ) "Bekâ ibtidadan esheldir". Cuma namazı kılınmayan

bir mescitte i‘tikâfa giren bir kimsenin Cuma namazı için başka bir camiye gitmesinde

sakınca yoktur. Cuma namazından sonra Cumanın son sünnetlerini kılacak kadar

camide kalabilir. Eğer bir gün ve bir gece bu camide kalırsa, i‘tikâfı bozulmaz fakat bu

mekruh görülmüştür. İ‘tikâfa başlamak için uygun olan caminin i‘tikâfın devamı için

evleviyetle uygun oluşu, i‘tikâfın bozulmama sebebidir. Çünkü "bekâ ibtidadan

esheldir"766.

( الجملة في الع8888ذر أس8888باب من اإلك8888راه ) "İkrah, her konuda özür

sebeplerindendir". İ‘tikâfta bulunan bir kimse, devlet başkanının veya başka birinin

zorlaması ile i‘tikâfa girdiği mescidi terk edip zaman kaybetmeden başka bir mescide

geçerse i‘tikâfı bozulmaz. Çünkü "ikrah, her konuda özür sebeplerindendir"767.

( والقليل الكث88ير فيه يس88توي ركنه بف88وات الشيء بطالن ) "Bir şeyin, rüknünün

kaçırılması ile batıl olmasında az ve çok olması eşittir". Bir kimse i‘tikâfa girdiği

yerden özürsüz olarak çıkarsa Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre i‘tikâfı fâsid olur.

764 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 27/ II, 114.765 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 31-32/ II, 116.766 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 28/ II, 114; Serahsî, Mebsût, IV, 116; Zeylaî, Tebyîn, I, 40, 203, II, 253, III, 40,

265, IV, 121, V, 94, VI, 69; İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Râik, III, 233, VI, 284, VIII, 276; Damad, Mecmau’l-Enhur, II, 592; Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 36a; Mecelle Md. 56.

767 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 29/ II, 115.

152

Page 153: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Dışarıda az veya çok kalması arasında fark bulunmamaktadır. Çünkü bu kimse zaruret

olmaksızın, i‘tikâfın zıttı bir şey ile uğraşarak i‘tikâfı terk etmiş ve rüknün kaçırılması

sebebiyle de i‘tikâfı batıl olmuştur. Oruçlunun yemek yemesinde olduğu gibi "bir şeyin,

rüknünün kaçırılması ile batıl olmasında az ve çok olması eşittir"768.

Kitâbu’l-İ‘tikâf’ta zikretmiş olduğu bazı dâbıtlar şunlardır:

( اإلعتك88اف ب88اب في ع88ذرا يجعل لم والنس88يان الص88وم يفسد ال الناسي جم88اع )

"Unutanın cinsel münasebeti, orucu bozmaz. Unutma, i‘tikâf konusunda özür olarak

kabul edilmez"769.

( الص8وم ألجل ال اإلعتك88اف ألجل عنه منع ما وهو اإلعتكاف محظورات من كان ما )

"İ‘tikâfın yasaklarından olan bir şey, oruç sebebiyle değil de i‘tikâf sebebi ile

yasaklanan şeydir"770.

( الصوم لمنافاتها اإلعتكاف أهلية ينافي الحيض ) "Hayız, oruç ehliyetini nefyettiği

için i‘tikâf ehliyetini de nefyeder"771.

6. Kitâbu’l-Hacc

( حصل إذا إال بنفسه بأدائه إال عليه ما عه8888دة عن يخ8888رج ال اإلنس8888ان أن األصل غيره بأداء منه المقصود ) "Kâide: İnsan, kendisinin yapması gereken bir şeyi bizzat

kendisi eda etmedikçe sorumluluktan kurtulamaz. Ancak başkasının yerine getirmesi ile

maksat hasıl oluyorsa, bu müstesnadır". Haccın farz-ı kifâye olduğunu izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir772.

( محال ذاته فوات مع الشيء وبقاء ذاته الشيء ركن ) "Bir şeyin rüknü, o şeyin

aslıdır. Aslının kaçırılması durumunda, bir şeyin var olması muhaldir". Arafat’ta

vakfeye durma vaktini kaçırmış bir kimsenin o seneki haccının olmayacağını izah

ederken bu kâideyi delil olarak vermiştir773.

768 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 29/ II, 115.769 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 31/ II, 116.770 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 31/ II, 116.771 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 32/ II, 116.772 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 41/ II, 119.773 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 66/ II, 127.

153

Page 154: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( أصال الش88يء يوجد فلم به ي88أت لم فإذا ذاته، الشيء ركن ) "Bir şeyin rüknü, o

şeyin aslıdır. Rükün yerine getirilmediği zaman aslında o şey olmamış kabul edilir".

Safa ve Merve arasındaki sa‘yin haccın vaciblerinden olduğunu izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir774.

( أولى بجنسه الشيء جبر ) "Bir şeyin kendi cinsi ile telafisi evlâdır". Taharetin

tavâfın cevaz şartı olmadığını, vâcib olduğunu; dolayısıyla Kabe’yi tavâf etmeyen bir

kimsenin Mekke’den ayrılmamışsa yeniden tavâf ederek bunu telafi edebileceğini

söylemektedir775.

( الوسع بقدر التكليف ) "Sorumluluk, imkân ölçüsündedir". Bir özür sebebiyle

yürüyerek tavaf edemeyen bir kimsenin, bir binek ile veya başka bir şekilde tavaf

etmesi caizdir’776.

( لركنين وقتا يكون ال الواحد الوقت ) "Bir vakitte iki rükün eda edilmez". İmam

Şafiî’nin (v. 204/820), ziyaret tavafının vaktinin, arefe günü gece yarısından itibaren

başladığına dair görüşüne itiraz ederken, bu vaktin, Arafat vakfesi vakti olduğunu ifade

ettikten sonra bu kâideyi zikretmiştir777.

( بالتوقيف تعرف وإنما واإلجتهاد بالرأي تعرف ال العبادات مقادير إن ) "İbadetlerin

miktarları, rey ve ictihad ile bilinmez; nass ile bilinir". İmam Şafiî’nin (v. 204/820),

tavafın yedi şavt olduğunu, daha az olması durumunda, tavafın yerine getirilmemiş

olacağına dair görüşünü izah ederken bu kâideyi Ona nisbetle zikretmiştir778.

( ب88التوقيف إال تع88رف ال العب88ادة أوق88ات إن ) "İbadet vakitleri, ancak nass ile

bilinir". İmam Ebu Yusuf’un (v. 182/798), bayramın birinci günü şeytan taşlama

vaktinin, zevâl vaktine kadar uzayacağına dair görüşünü izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir779.

774 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 84/ II, 134.775 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 71/ II, 129. Başka bir yerde de buna işaret etmektedir. Bkz. III, 75, 81/ II, 133.776 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 73/ II, 130.777 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 78/ II, 132.778 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 80/ II, 132.779 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 92/ II, 137.

154

Page 155: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الكل مقام يقوم األكثر ) "Ekser, bütünün yerine geçer". İmam Şafiî’nin (v.

204/820) yukarıdaki görüşüne itiraz ederken, önce bu konuda "Ka’be’yi tavaf

etsinler"780 ayetini delil olarak getirmekte, sonra bu ayetin ( يقتضي ال المطلق األمر (التك88رار "mutlak emir, tekrarı gerektirmez" usûl kâidesinin delaletiyle tekrarı

gerektirmediğini belirtmekte ve akabinde de şavtın ekser sayısının icma ile tespit

edildiğini, bunun üzerinde bir sayı hakkında icmanın sâbit olmadığını söylemekte ve en

sonunda bu kâideyi zikretmektedir781.

( الكل مقام يقوم ال األقل ) "Az olan, bütünün yerine geçmez". Ziyaret tavafını üç

şavt olarak yapan hiç tavaf yapmamış gibi kabul edilir782.

( الكل حكم لألكثر ) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır". Sa‘yin geçerli

olabilmesi, tavafın tamamı yapılmamışsa da en azından çoğunluğunun yapılmasına

bağlıdır783.

( بالعدم ملحق األكثر بمقابلة األقل ) "Çokluk karşısında az, yok hükmündedir".

Harem bölgesinde oturan bir kimsenin -kendisine caiz olmadığı halde- temettu‘ haccına

niyetle umresi için tavafa başlaması durumunda, eğer en fazla üç şavt yapmış ise

İmâmeyn’e göre bu, sanki hiç yapılmamış gibi kabul edilir ve umreyi terk ederek hac

farizasını yerine getirir784.

( كاسمه الشيء تبع ) "Bir şeye tabi olan, o şey gibidir". Sa‘yin tavafa tabi

olduğunu ve tavaftan sonra yapılması gerektiğini söylerken, bu kâideyi zikretmiştir785.

( األصل شرط يكفيه بل بالشرط يفرد ال التبع ) "Tabi için ayrı bir şart gerekmez,

aslın şartı tabi için yeterlidir". Cünûb veya hayızlı olanın tavafı nasıl caiz ise sa‘yi de

caizdir786.

780 Hacc, 22/29.781 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 80/ II, 132. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, III, 227/ II, 194.782 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 81/ II, 133.783 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 85/ II, 134.784 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 173/ II, 169.785 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 85/ II, 134.786 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 86/ II, 135.

155

Page 156: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( األضعف األقوى إستتبع ) "Daha güçlü olan, zayıf olanı kendine tabi kılar".

İhram yasaklarının Harem yasaklarından daha kuvvetli ve öncelikli olduğunu açıklarken

bu kâideyi zikretmiştir787.

( للس888نة تبعا ال888واجب يجعل أن ينبغي ال ) "Vacibin sünnete tabi kılınması

gerekmez".

( للف88رض تبعا يجعل أن يج88وز الواجب ) "Vacibin farza tabi kılınması caizdir".

Sa‘yin, bayram günü sünnet olan kudûm tavafından sonra değil de farz olan ziyaret

tavafından sonra yapılması gerektiğini izah ederken bu iki kâideyi görüşüne delil olarak

almıştır788.

( للفرض تبعا يصلح الواجب ) "Vacib, farza tabi olur".

( السنة يتبع ال الواجب ) "Vacib, sünnete tabi olmaz". Bu iki kâideyi, sa‘yin farz

olan ziyaret tavafından sonra yapılması gerektiğini; buna karşılık sünnet olan kudûm

tavafına takdim edilebileceğini belirtirken zikretmiştir789.

( مكروه المسنون ترك ) "Sünnet olanın terki mekruhtur". Saçın tamamının tıraş

edilmesinin sünnet olduğunu, bundan daha azının tıraş edilmesinin, sünnetin terki

anlamına gelmesi sebebiyle mekruh olduğunu söylemektedir790.

( كالبالغ السنن مراعاة في الصبي ) "Sünnetlere riayet hususunda çocuk, bâliğ

gibidir". Aklî dengesi yerinde olup ihrama giren çocukların velilerinin onlara izâr ve

ridâ denilen iki parçadan ibaret örtüyü alıp onları bunlara büründürmeleri gerekir791.

( بالسنة اإلتيان من أولى الحرام ترك ) "Haramın terki, sünnet ile amel etmekten

evlâdır". Tavafa başlarken ve her şavtın sonunda hacerü’l-esvedi yakından istilâm

etmek sünnettir. İzdiham sebebi ile bu mümkün değilse, uzaktan istilâm edilir. Çünkü

Müslümanlara eziyet haram, hacerü’l-esvedi yakından istilam ise sünnettir792.

787 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 262/ II, 207.788 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 86-87/ II, 135.789 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 128/ II, 150.790 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 101/ II, 141.791 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 109/ II, 144.792 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 119/ II, 146.

156

Page 157: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( مكروهة السنة مخالفة ) "Sünnete muhalefet mekruhtur". İhrama girme vaktinin

hac aylarında olması gerektiğini açıklarken zikretmiştir793.

( بفرض ليس بما الفرض ترك يجوز ال ) "Farz olmayan bir şey sebebiyle farzın

terki caiz değildir". İmam Şafiî’nin (v. 204/820), niyâbeten hac ile ilgili rivayet ettiği bir

hadisten sonra, haccı sarûra794 yapmanın caiz olmadığına dair görüşünü verirken bu

kâideyi zikretmiştir795.

( الحكم لبق88اء بش88رط ليس الس88بب بق88اء أن المعه88ود األصل ) "Bilinen Kâide:

Sebebin bekâsı, hükmün bekâsı için şart değildir". Hz. Peygamber (s.a.v)’ın tavaf

esnasında remel yapmasının sebebi ile ilgili rivayetlerde, müşriklere güç göstermek

maksadıyla yaptığı kaydedilmektedir. Kâsânî (v. 587/1191), ilk remelin bu sebepten

dolayı yapıldığını, daha sonra bu sebebin ortadan kalktığını ancak remel sünnetinin

yukarıdaki kâideye bağlı olarak devam ettiğini söylemiştir796. Burada bir sünnetin

devamı hususunda doğrudan bu kâideyi delil olarak almış ve söz konusu uygulamanın

devam etmesinin dayanağını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir.

( الش88ريعة في أصل الحقيقة إعتبار ) "Hukukta, hakikate itibar asıldır". Kırân

haccına niyet eden bir kimse, aynı yılın hac ayları içerisinde umre ve haccı bir arada

yapar. Çünkü kırân, hakikatte iki şeyi birleştirmek anlamındadır. Hukukta da hakikate

itibar edilir. Bu kâideyi, İmam Şafiî’ye (v. 204/820) itiraz ederken delil olarak

zikretmiştir797.

( األصل هو نفسه إلى يض88اف ال الشيء ) "Bir şeyin kendine izafet edilmemesi

asıldır".

( الشرع في أصل الحقيقة إعتبار ) "Hukukta hakikate itibar asıldır". Tarafeyn’in,

hacca başlayan bir kimsenin Arafat’ta vakfeyi kaçırması durumunda, umre fiilleri ile

ihramdan çıkabileceğine dair görüşünün delilleri arasında bu iki kâideyi zikretmiştir798.

793 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 152/ II, 161.794 Kendi adına hac yapmayan birinin başkası adına yaptığı hac. Bkz. Erdoğan, Sözlük, s. 397.795 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 274/ II, 213.796 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 121/ II, 147.797 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 126-127/ II, 149.798 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 289/ II, 220.

157

Page 158: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( تس88قط أن وقتها ف88ات إذا المؤقتة العبادات في األصل ) "Muvakkat ibadetlerde

aslolan, vakitleri geçince sakıt olmalarıdır". Şeytan taşlamanın muvakkat bir ibadet

olduğu meselesini işlerken bu kâideyi zikretmiştir799.

( وقتها قبل المؤقتة العب88ادة أداء يج88وز أال األصل ) "Aslolan muvakkat ibadetin

vaktinden önce edâ edilmemesidir".

( أوقاتها على تق888ديمها يج888وز ال المؤقتة العب888ادات ) "Muvakkat ibadetlerin

vakitlerinden önceye takdimi caiz değildir". Arafat’ta ikindi namazının cem-i takdîm

yapılarak kılınmasının istihsânen caiz olduğunu ifade ettikten sonra istihsânın

gerekçesini izah ederken birinci kâideyi; Ebu Hanife’nin (v. 150/767), takdim edilen

ikindi namazının cemaatle kılınmasının şart olduğuna dair görüşünü açıklarken de ikinci

kâideyi zikretmiştir800.

( يج88وز ال وقتها قبل المؤقتة العب88ادة أفع88ال أداء ) "Muvakkat ibadetin fiillerinin

vaktinden önce edası caiz değildir". Yukarıdaki kâideler ile aynı anlama gelen bu

kâideyi İmam Şafii’nin (v. 204/820) ihramın rükün olduğuna dair görüşünü açıklarken

vermiştir801.

( أوقاتها قبل أداؤها يج88888وز ال المؤقتة العب88888ادات ) "Muvakkat ibadetlerin

vakitlerinden önce edâ edilmeleri caiz değildir". Haccın muvakkat bir ibadet olduğunu

açıklarken deliller arsında saymıştır802.

( نفسه ينافي ال الشيء ) "Bir şey kendi kendisini nefyetmez". Yukarıdaki konu

hakkında İmâmeyn’in görüşünü açıklarken bu kâideyi zikretmiştir803.

( تقييده على والمقيد إطالقه على المطلق يجري بل المقيد على يحمل ال المطلق أمكن ما ) "Mutlâk, mukayyede hamledilmez. İmkân varsa mutlâk ıtlâki, mukayyed ise

takyîdi üzere câri olur". Usûle dair olan bu kâideyi, İmam Şafiî (v. 204/820) ile

aralarında şeytan taşlarken atılan şeyin ne olması gerektiği hususunda geçen tartışmada

799 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 96/ II, 139.800 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 132/ II, 152.801 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 151/ II, 160.802 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 269-270/ II, 211.803 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 132/ II, 152.

158

Page 159: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

delil olarak getirmiştir. Bu konuda gelen hadislerin mutlak olduğunu, taş ile takyîd

edileceğine dair bir delil bulunmaması sebebiyle atılacak şeyin taş ve kurumuş çamur

cinsinden bir şey olabileceğini söylemiştir804. Bu kâide Mecelle’de "Mutlak itlaki üzere

câri olur. Eğer nassan yahut delâleten takyid delili bulunmaz ise" şeklinde

geçmektedir805.

( وتيس88يره الحكم لتخفيف سبب الضرورة ) "Zaruret, hükmün hafifletilmesi ve

kolaylaştırılması için bir sebeptir". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre haccın

menasikinden olan şeytan taşlama, kurban kesme ve tıraş olma arasında tertip vaciptir.

Bu tertibe uyulmadığı takdirde dem806 gerekir. Ancak bir özür sebebi ile kurbandan önce

tıraş olan kimse, dem, fakirleri doyurma veya oruç tutma arasında muhayyerdir. Onun

görüşünü açıklarken bu kâideyi zikretmiştir807.

( الجملة في الحكم تخفيف سبب العذر ) "Özür, her konuda hükmün hafifletilme

sebebidir". İhsar sebebiyle kesilecek kurbanın bir koyun olması gerektiği hususunda

gelen rivayetin hastalık gibi bir zaruret sebebiyle varid olduğunu, dolayısıyla

muhayyerlik durumunda evleviyetle kurban gerekeceğini belirtirken bu kâideyi

zikretmiştir808.

( الضرورة بطريق ثابتا يكون الرخصة بطريق الثابت ) "Ruhsat yoluyla sâbit olan,

zarûreten sâbit olmuş olur". Mekke’de ikamet eden bir kimsenin temettu‘ haccı

yapmasının caiz olmadığını, bunun âfâkî olanlar için zarûreten caiz kılındığını izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir809.

( ب88دونها معناها إلنع88دام النية ب88دون تصح ال العب88ادة ) "Niyetsiz ibadetin anlamı

olmayacağı için niyetsiz ibadet sahih olmaz". Haccın edasının cevaz şartları arasında

niyeti de saymıştır810.

804 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 146/ II, 158.805 Mecelle Md. 64.806 Koyun ve keçi cinsinden olan ceza kurbanı. Bkz. Erdoğan, Sözlük, s. 74; TDV İlmihal, I, 556.807 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 148/ II, 159.808 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 193/ II, 178.809 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 172/ II, 169.810 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 151. Diğer baskıda bulunmamaktadır.

159

Page 160: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الش88رع أحك88ام في به عبرة ال النية مجرد ) "Şer‘î hükümlerde mücerret niyete

itibar edilmez".

( محال المعدوم تعيين ) "Olmayan şeyin ta’yini (belirleyici olması) muhaldir".

( بخالفه النص مع تعمل ال الداللة ) "Delâlet-i hal, nass karşsında onun hilafına

amel etmez". Mücerret niyet ile ihrama girilemeyeceğini açıklarken bu üç kâideyi

deliller arasında saymıştır811.

( األصل عن الي88أس وقت الب88دل أوقات أفضل ) "Bedeli ifa etmenin en faziletli

olduğu vakit, aslı yerine getirme ümidinin kesildiği/olmadığı vakittir".

( األصل وج88ود مع للب88دل ج88واز ال ) "Asıl bulunduğunda bedeli ifa etmek caiz

değildir". Temettu‘ hedyi kesme imkânı olmayan bir kimsenin onun yerine tutacağı

orucun vakti ile ilgili ayetin yorumunda ve bu konuda geçen tartışmalarda bu iki kâideyi

zikretmiştir812.

( األصل الممكن بالق88در بهما يعمل أنه الدليلين تعارض عند ) "İki delilin tearuzu

durumunda aslolan, imkân ölçüsünde ikisi ile de amel etmektir". Hac çeşitlerinin fazilet

bakımından sıralanışı ile ilgili rivayetleri değerlendirirken ve İmam Şafiî (v. 204/820)

ile aralarındaki ihtilafı izah ederken bu kâideyi zikretmiştir813.

( الس8بب ال اللفظ يتبع الحكم إذ الس8بب بخص8وص ال عن88دنا اللفظ بعم88وم الع8برة )

"Bize göre itibar, lafzın umumunadır, sebebin özel oluşuna değildir. Çünkü hüküm,

sebebe değil lafza tabi kılınır". Bu kâideyi, "Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın.

Eğer bunlardan alıkonursanız, kolayınıza gelen bir kurban gönderin"814 ayetinde geçen

"ihsar" kelimesinin yorumunda İmam Şafiî (v. 204/820) ile aralarındaki farkı izah

ederken kullanmıştır815.

( بدليل إال تخصيصه يجوز وال أمكن ما واجب اللفظ بعموم العمل ) "İmkân olduğu

ölçüde lafzın umumu ile amel etmek vaciptir. Delil olmaksızın umumun tahsisi caiz

811 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 157-158/ II, 163.812 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 181-182/ II, 174.813 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 184-185/ II, 175.814 Bakara, 2/196.815 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 186/ II, 185.

160

Page 161: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

değildir". İhramlı olan bir kimsenin öldürdüğü hayvanın kıymetini ödemesi gerektiğini

açıklarken, konu ile ilgili ayetin yorumunda bu kâideyi zikretmiştir816.

( السبب قدر على يثبت الحكم ) "Hüküm, sebebin miktarına göre sâbit olur".

İhramlı kimsenin koku sürmesi durumunda vereceği kefaret, kokunun sürüldüğü orana

bağlıdır817.

( الغاية وج88ود قبل ينتهي ال ةغاي88 إلى الممدود الحكم ) "Bir amaç için uzatılmış

olan hüküm, bu amacın varlığından önce sona ermez". Hedy kurbanının, ihsar için

takdir edilen bedel olduğunu, oruç tutmak, fakirleri doyurmak ve tıraş olmak gibi

şeylerle ihramdan çıkılamayacağını ispatlamak maksadıyla delil olarak getirdiği ayetin

izahında bu kâideyi zikretmiştir818.

( بضده أمر الشيء عن والنهي ضده عن نهي بالشيء األمر ) "Bir şeyi emretmek,

zıddını yasaklamak; bir şeyi yasaklamak ise zıddını emretmektir". İhramlının

giymesinin yasak olduğu şeyler hakkında rivayet edilen bir hadiste bulunan işkâlin

izahını yaparken bu kâideyi kullanmıştır819.

( بالشك يزال ال يقينا الثابت المعهود: أن األصل ) "Bilinen kâide: Yakînen sâbit

olan, şek ile zâil olmaz". İhramlı olan bir kimse, bir zaruret sebebiyle elbise giydikten

sonra bu zaruretin kalktığı hususunda şüpheye düştüğü halde giydiği elbiseyi

çıkarmazsa, kendisine sadece zaruret kefareti gerekir. Ancak zaruret halinin kalktığına

kesin kanaat getirdiği halde giymeye devam ederse, iki kefaret gerekir820.

( ألسبابه تحريم الشيء تحريم ) "Bir şeyin haram olması, o şeyin sebeplerini de

haram kılar".

( األولى طريق من األعلى تح88ريم األدنى تح88ريم ) "Daha alt konumda olanın

haram olması, evleviyetle daha üsttekinin de haram olmasını gerektirir". İhramlının

816 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 240/ II, 199.817 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 218/ II, 190.818 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 198/ II, 180.819 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 206/ II, 184.820 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 215/ II, 188.

161

Page 162: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

avlanmasının yasak olmasının yanısıra onu teşvik etmenin ve ona yardım etmenin de

yasak olduğunu açıklarken bu iki kâideyi görüşüne delil olarak getirmiştir821.

( ألدناهما رافعا يص88لح ال88ذنبين ألعلى رافعا صلح ما ) "İki günahtan büyük olanı

kaldırmaya uygun olan, küçük olanı kaldırmaya da uygun olur".

( األعلى لرفع يصلح ال األدنى لرفع يصلح ما ) "Küçük olanı kaldırmak için elverişli

olan, büyük olanı kaldırmak için elverişli olmaz". Kefaretin, ihramlının amden işlediği

avlanma yasaklarının suçlarını kaldırdığını izah ederken bu iki kâideyi kullanmıştır.

Ancak ikinci kâideyi, bir insanın öldürülmesinin bundan istisna olduğunu belirtmek için

zikretmiştir822.

( فاعله عن فعل كل يقع أن األصل ) "Her fiilin, fâilinden vaki olması asıldır". Bir

kimsenin iki kişiye niyabeten hac etmesi durumunda, onlar adına yapmış olduğu haccın

kabul olmadığını; yaptığı haccın kendisi için vaki olduğunu açıklarken bu kâideyi

zikretmiştir823.

( وفائتا موج88ودا يكون أال واحد زمان في الواحد الشيء ) "Bir şey, bir zamanda

hem mevcut hem de geçmiş olamaz".

( فائتا يكون ال المدرك ) "Müdrik, fâit olamaz". Bu iki kâideyi, Arafat’ta vakfeye

duranın haccı idrak etmiş olduğunu açıklarken zikretmiştir824.

( عليه من بم88وت تسقط العبادات ) "İbadetler, üzerine vacip oldukları kişinin

ölümü ile düşerler". Kendisine hac farz olup da ölen bir kimse, yapılmasını vasiyet

etmemiş ise varislerinin onun terekesinden bu farizayı yerine getirmeleri beklenemez825.

( قطعا للس88قوط م88وجب ب88دليل إال يس88قط ال قطعا اإلنسان على الواجب ) "Kat‘î

olarak insana vacib olan, kat‘î olarak sukûtu gerektiren bir delil olmadıkça düşmez".

821 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 233/ II, 197.822 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 246/ II, 202.823 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 276/ II, 214.824 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 288-289/ II, 220.825 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 291/ II, 221.

162

Page 163: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( ك88ان وإن الثب88وت ع88دم إلحتم88ال الش88هادة علم ال العمل علم ي88وجب الواحد خ88بر علم في يعت88بر ال ك88ان وإن الش88هادة علم في يعت88بر المرجوح اإلحتمال لكن مرجوحا إحتماال

Haber-i vâhid, her ne kadar zayıf bir olasılık da olsa, adem-i sübût ihtimali" (العمل

sebebiyle akaidde/şehadette ameli gerektirmese de amel konusunda ameli gerektirir.

Ancak zayıf ihtimale, amel konusunda itibar edilmese de akaidde/şehadette itibar

edilir".

( نصا كالث88ابت داللة الث88ابت ) "Delâleten sâbit olan, nass ile sâbit gibidir".

Kendisine hac farz olan bir kimse bu farizayı yerine getirmeden vefat etmişse,

varislerinin onun yerine hac yapması durumunda Ebu Hanife (v. 150/767), "Allah

isterse kabul eder" kaydını koyarak buna cevaz vermiştir. Burada cevazın istisna ile

birlikte (meşiete bağlı olarak) verilmesinin gerekçesini izah ederken bu kâideleri

zikretmiştir826.

( األصل في نفسه إلى يعطف ال الشيء ) "Hakikatte bir şey kendine atfedilmez".

( فرضا يك88ون أن يحتمل ما ال88واجب تطوعا يك88ون أن ويحتمل ) "Vacib, farz ve

tatavvu‘ olma ihtimali olan şeydir". Umrenin farz olduğunu söyleyen İmam Şafiî’nin (v.

204/820) bu görüşüne karşılık, vacib olduğunu temellendirmeye çalışırken bu iki

kâideyi zikretmiştir827.

Kitâbu’l-Hac’da geçen bazı dâbıtlar şunlardır:

( الدم يوجب عذر غير من الواجب ترك ) "(Hacda) vacibin özürsüz olarak terk

edilmesi, kurban kesmeyi gerektirir"828.

( دم أك888ثره في يجب دم جميعه في وجب ما كل أن األصل ) "Kâide: Bütününe

kurban gereken her şeyin, çoğuna da kurban gerekir"829.

826 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 292/ II, 221.827 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 304/ II, 227.828 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 74/ II, 130.829 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 84/ II, 134.

163

Page 164: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( ص888دقة أقله في يك888ون دم جميعه في يك888ون ما كل أن ذلك في واألصل ) "Bu

konuda kâide şudur: Bütünü için kurban gereken her şeyin, azı için de sadaka

gerekir"830.

( ص88دقة أقله في يجب دم جميعه في يجب ما أن واألصل ) "Kâide: Bütünü için

kurban gereken şeyin, azı için de sadaka gerekir"831.

( للطواف تبع السعي ) "Sa‘y tavafa tabidir"832.

( قياسا تع888رف ال المناسك أوق888ات ) "Hac ibadetlerinin vakitleri kıyas ile

bilinmez"833.

( فيه رمل فال سعي بعده ليس طواف كل ) "Kendisinden sonra sa‘y olmayan her

tavafta remel yoktur"834.

( الفرض ألجل إال الفرض ترك يجوز ال ) "Farzın, farz dışında bir şey için terki

caiz değildir"835.

( الطواف عن بدل الهدي ) "Heyd (kurbanı) tavafa bedeldir"836.

( للش888رع حقا الفسخ مس888تحق الفاسد ال888بيع ) "Bey‘-i fâsid, hukuken feshi

gerektirir"837.

( الفائت عن خلف القضاء ) "Kaza, kaçırılana haleftir"838.

7. Kitâbu’l-Eymân

( حقيقة بالمس8تحيل يلحق ع8ادة المستحيل ) "Âdeten imkânsız olan, hakikaten

imkânsız gibidir". İmam Züfer’e (v. 158/775) göre "Vallahi gökyüzüne dokunacağım"

830 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 84/ II, 134.831 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 95/ II, 139.832 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 85/ II, 134.833 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 94-95/ II, 138.834 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 120/ II, 147.835 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 130/ II, 151.836 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 194/ II, 179.837 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 265/ II, 209.838 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 284/ II, 217.

164

Page 165: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

gibi hem âdeten hem de hakikaten yerine getirme imkânı olmayan yeminler, mün‘akid

olmaz839.

( حسن الله عند فهو حس88نا المؤمنون رآه ما ) "Müminlerin güzel gördüğü şey,

Allah katında da güzeldir". Aslı bir hadis olan bu kâideyi, ilk olarak yemin-i fevr

konusunda hüküm veren kimsenin Ebu Hanife (v. 150/767) olduğunu ve diğer

insanların da onun verdiği bu hükmü uygun bulup kabul ettiklerini açıklarken

zikretmiştir840.

( الكالم يتق88دم ال الج88واب ) "Cevap, kelamdan önce gelmez". Bir kimsenin,

"benimle konuşursan sana cevap vermem" sözünün, geleceğe hamledileceğini

söylerken, bu kâideyi zikretmiştir841.

( سببه إلى يضاف إنما الحكم ) "Hüküm, sebebine izafe edilir". İmam Şafiî’nin (v.

204/820), keffaretin vücûb sebebinin yemin olduğuna dair görüşünü verirken bu kâideyi

kullanmıştır842.

( المس88تثنى في الحكم ثب88وت يمنع اإلس88تثناء ) "İstisna, müstesnada hükmün

sübûtunu engeller". İstisna anlamı taşıyan yeminlerin vuku bulmadığını

örneklendirirken, bu kâideyi vermiştir843.

( بعض888ها بوج888ود اإلسم عليه ينطلق ال مختلفة أش888ياء من الم888تركب ) "Çeşitli

şeylerden meydana gelen bir şeyin bir kısmının varlığı, o şeyi ifade etmez". Bir kimse

hanımına "sen kıldığın namazında boşsun" derse, kıyam, rükû‘ ve secde gibi fiilleri

yerine getirmedikçe boş olmaz844.

( بعضه على كله إسم يقع ال مختلفة أج888زاء من الم888تركب ) "Çeşitli cüzlerden

meydana gelen bir şeyin bütününün ismi bir kısmına verilmez". Bir kimse namaz

839 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 34/ III, 12.840 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 36/ III, 13.841 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 37/ III, 13.842 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 52/ III, 19.843 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 59/ III, 23.844 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 63/ III, 25.

165

Page 166: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kılmayacağına dair yemin etse, rükû‘ ve secde gibi namaz fillerini yapmadıkça iftitah

tekbiri getirmekle yeminini bozmuş olmaz845.

( لغة بعضه على كله إسم ينطلق متجانسة متفقة أج8888زاء من ت8888ركب ما ) "Dil

açısından, benzer ve uyumlu parçalardan meydana gelen bir şeyin bütününün ismi, bir

kısmına da verilir". Yukarıdaki örnekte namaz yerine orucu zikretse, oruca başlayınca

hanımı boş olur846.

( شرطه كمال ينزل لم ما ينزل ال بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan, şartının

zamanı gelmedikçe yerine gelmez". Bir kimse hanımına "sen bu ekmeği yiyince boşsun"

derse, hanımı ekmeğin tamamını bitirmedikçe boş olmaz. Çünkü boşama şartı ekmeği

yeme şartına bağlıdır847.

( مضى بما ال يجيء بما يتعلق الشيء ) "Bir şey, vakti geçmiş olana değil, gelecek

olana bağlı olur". Bir kimse gece hanımına "gelen üç günde boşsun" dese, üçüncü gün

güneşin doğması ile hanımı boş olur. Eğer bunu gündüz söylese, dördüncü gün, güneşin

doğması ile talak vaki olur. Çünkü yemin ettiği gün gelecek olan değil, geçmiş

olandır848.

( األخ88ير جزئه بانقض88اء يك88ون الشيء مضي ) "Bir şeyin vaktinin geçmesi, son

parçasının süresinin bitmesiyle olur". Bir kimse gece hanımına "üç gün geçince boşsun"

dese, üçüncü gün güneş batana kadar talak vaki olmaz849.

( في يظهر له أثر ال وما المفع88ول مك88ان فيه يعت88بر المفع88ول في أثر له فعل كل الفاعل مك88ان بل مكانه فيه يعتبر ال المفعول ) "Mefulde etkisi olan her fiilde, mefulün

mekanına itibar edilir; mefulde ortaya çıkıp da mefulde etkisi olmayan her fiilde,

mefulün mekanına değil de failin mekanına itibar edilir". Bir kimse "seni mescitte

dövsem veya öldürsem" dese, burada bu iki fiilin gerçekleştiği mekana itibar edilir850.

845 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 174/ III, 84.846 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 63/ III, 25.847 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 63/ III, 26.848 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 63/ III, 26.849 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 64/ III, 26.850 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 64/ III, 26.

166

Page 167: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( به تتعلق لفائ88دة إال بش88يء يتكلم ال اإلنس88ان أن الظ88اهر ) "Zahir/kâide: insan,

ancak kendi faydasına olan bir şeyi söyler". Bir kimse aynı evi kastederek "ben bu eve

girersem kölem hür olsun, bu eve girersem" derse, istihsanen, o eve bir defa girdiğinde

yeminini bozmuş olur851.

( حكم به يتعلق لم الكالم تم88ام بعد الش88رط أع88اد إذا ) "Şart, sözün bitmesinden

sonra tekrar ettiğinde ona herhangi bir hüküm bağlanmaz". Bir kimse hanımına "sen

boşsun, seninle evlenirsem, seninle evlenirsem" derse bu bir evlenme anlamına gelir852.

( الشرط بتكرر يتكرر ءالجزا ) "Karşılık, şartın tekrarı ile tekerrür eder". Bir

kimse hanımına "ne zaman şu eve girsen ve falan ile konuşursan sen boşsun" dese,

hanımı da o eve üç defa girip falan kimse ile de bir defa konuşursa, üç defa boşanmış

olur853.

( الكل حكم لألكثر ) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır". Bir kimse, "şu

eve girersem" şeklinde başlayan bir yemin etse ve ev de yerden daha alçak ise oraya bir

ayağının girmesi ile yeminini bozmuş olur854.

( به ع8برة فال لألكثر تبعا يكون واألقل باألكثر يتعلق الحكم ) "Hüküm, çoğunluğa

bağlıdır; az olan çok olana tabi olur ve az olana itibar edilmez"855.

( جنسه بغير مستهلكا يصير وإنما بجنسه مستهلكا يصير ال الشيء ) "Bir şey, kendi

cinsinden bir şey ile karışırsa yok olmaz; kendi cinsi dışında bir şey ile karışırsa yok

olur"856.

İmâmeyn’e göre "üzerine yemin edilen şey, kendi cinsinden olmayan bir şey ile

karışırsa, gâlib olana itibar edilir". Ancak İmam Ebu Yusuf (v. 182/798), yiyecek ve

içecek türü maddelerde tat ve rengin çokluğuna itibar ederken; İmam Muhammed (v.

851 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 76/ III, 32-33.852 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 76/ III, 33.853 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 76/ III, 33.854 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 83/ III, 37. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 175/ III, 85.855 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 132/ III, 62.856 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 133/ III, 63.

167

Page 168: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

189/805), cüzlerin çokluğuna itibar etmiştir. Bu kâideleri de İmam Muhammed’in (v.

189/805) bu görüşünün dayanakları arasında zikretmiştir857.

( اإلحتياط فيها يجري ال العباد حقوق ) "Kul haklarında ihtiyat geçerli olmaz". Kul

hakları ile Allah hakları arasındaki farklılık sebebiyle Allah haklarında ihtiyat ile

hareket etmenin caiz olduğunu, ancak kul haklarında caiz olmadığını ifade ederken bu

kâideyi zikretmiştir858.

( يتعارفونه ما إلى ينص888رف الن888اس كالم مطلق ) "İnsanların mutlak olarak

kullandıkları sözleri, aralarında yaygın olana hasredilir"859.

( األيم88ان ب88اب في خصوصا المتع88ارف على يحمل الكالم مطلق ) "Mutlak söz,

özellikle yeminler konusunda, yaygın olana hamledilir" Burada geçen "mütearif"in,

dilciler arasında yaygın olan olduğunu, bunun da luğavî kullanımı ifade ettiğini

söylemiştir860.

( المج88از إلى الص88رف من أولى الجملة في المس88تعملة الحقيقة إلى الكالم صرف أك8ثر المج88از في إس8تعماله ك8ان وإن ) "Mecazın kullanımı daha fazla olsa da sözün,

genelde kullanılan hakiki manaya hasredilmesi, mecaza hasredilmesinden evlâdır"861.

Bu kâideleri, yapılan bazı yeminlerin anlam itibariyle yöresel farklılıklar

içerebileceğini, bu tür durumlarda lafızlara yüklenen anlamın tespitinde örfe müracaat

etmek gerektiğini ifade ederken zikretmiştir.

( اللسان أهل عند المتعارف إلى يصرف اللفظ مطلق إن ) "Dil bilginlerine göre,

mutlak anlamda kullanılan lafız, yaygın olana hasredilir".

( الحقيقة على محمول الكالم مطلق ) "Mutlak olarak (kayıtlanmadan) söylenen

söz, hakiki manasına hamledilir".

857 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 132-133/ III, 63.858 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 133/ III, 62; Kerhî, Risâle fî’l-Usûl, s. 166.859 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 125/ III, 58.860 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 130-131/ III, 61.861 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 131/ III, 61.

168

Page 169: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Bir kimse, herhangi bir nehirden su içmeyeceğine dair yemin etse, Ebu

Hanife’ye (v. 150/767) göre eğilip ağzı ile oradan su içmedikçe yeminini bozmuş

olmaz. İmâmeyn’e göre ise bir kaptan veya eliyle içmesi ile eğilip ağzı ile içmesi

arasında herhangi bir fark yoktur. İmâmeyn’in görüşünü izah ederken ilk kâideyi, Ebu

Hanife’nin (v. 150/767) görüşünü izah ederken de ikinci kâideyi zikretmiştir862. Burada

da görüldüğü üzere, mezhep içerisindeki farklı görüşleri izah ederken, her müctehidin

dayanmış olduğu kâideyi de zikretmektedir.

( يتصور ال به العلم بدون بالشيء الرضا ) "Bir şey hakkında bilgi sahibi olmadan

ona rıza göstermek tasavvur edilemez". Bu kâideyi, yapılan yeminlerde rıza ilkesinin

gözetilmesi gerektiğini ifade etmek amacıyla zikretmiştir863.

( به العلم بدون المأمور على يتوجه ال األمر حكم ) "Kendisi hakkında bilgi sahibi

olmadan, emrin hükmü emredilene yönelmez". Bir kimseye bir şeyi emretmek ile izin

vermek arasındaki farkı açıklarken, bu kâideyi ölçü olarak zikretmiştir864.

( خ88برا إعالم كل وليس إعالم خبر كل ) "Her haber i‘lamdır, ancak her i‘lam

haber değildir".

( إخبار إقرار كل ) "Her ikrar haber vermeyi ifade eder".

( بإخبار ليس اإليماء ) "İşaret haber verme değildir". Bir kimsenin kendisine

yöneltilen soruya başı ile işaret ederek cevap vermesinin haber verme anlamı ifade

etmediğini izah ederken bu üç kâideyi zikretmiştir865.

( مقامه تق888وم وإنما بكالم ليست واإلش888ارة الكتابة ) "Kitabet ve işaret söz

değildirler; ancak sözün makamına kaim olurlar". Bir kimsenin sırrı ve yeri hakkında

konuşmayacağına dair yemin eden bir şahıs bunu yazar veya işaret ederse yeminini

bozmuş olmaz866.

862 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 139/ III, 66.863 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 100/ III, 46.864 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 100/ III, 46.865 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 115/ III, 54.866 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 116/ III, 54.

169

Page 170: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan yok hükmündedir". Bir kimse, bir undan

yemeyeceğine dair yemin eder de onun ekmeğinden yerse, yeminini bozmuş olur.

Çünkü un, çoğunlukla ekmek olarak yenilir867.

( يضاده ما وجود مع للشيء وجود ال ) "Bir şeyin varlığı, kendisinin zıttı olan bir

şeyin varlığı ile birlikte bulunmaz". Bir yeri yıkacağına dair yemin eden bir kimse bu

yemini üzerine bir yeri yıkarsa bu fiiline bakılır; eğer yıktığı yer gerçekten yıkım olarak

ifade edilemeyecek şekilde ise yeminini bozmuş olur, değilse yerine getirmiş olur868.

Kitâbu’l-Eymân’da zikrettiği bazı dâbıtlar şunlardır:

( بحكمها فينفرد باإلسم منفردة يمين كل ) "Allah’ın sadece bir ismi ile yapılan

her yemin, hükmünde de tek olur"869.

( ال88وقت أج88زاء آخر في يقع ب88وقت المؤقتة اليمين في الحنث ) "Bir vakte bağlı

muvakkat yeminde, yeminin bozulması, vaktin son kısmında meydana gelir"870.

( الوقت بآخر إنعقادها يتعلق المؤقتة اليمين ) "Muvakkat yeminin inikadı, vaktin

sonuna taalluk eder"871.

( بالسمع إال تعرف ال المعهودة الكفارة ) "Belirlenmiş keffaret, ancak sem‘î delil

ile bilinir"872.

( أعالهما لرفع يصلح ال الذنبين أدنى لدفع صلح ما ) "İki günahtan daha aşağıda

olanı gidermeye yeterli olan, daha üstte olanı kaldırmaya uygun olmaz"873.

( والعادة العرف على األيمان مبنى ) "Yeminlerin esası (hüküm ölçüsü) örf ve

adettir"874.

867 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 131/ III, 62.868 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 160/ III, 76.869 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 32/ III, 10.870 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 35/ III, 12.871 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 159/ III, 76.872 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 43/ III, 16.873 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 43/ III, 16.874 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 86, 90/ III, 38, 40.

170

Page 171: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الناس كالم معاني على األيمان مبنى ) "Yeminlerin esası, insanların sözlerinin

anlamları üzerine kuruludur"875.

( بزوالها وت88زول العين ببق88اء تبقى بعين تعلقت م88تى اليمين أن األصل ) "Kâide:

Yemin bir şeyin aynına bağlı olduğu zaman, o şeyin bekâsı ile kalır, onun zevâli ile

ortadan kalkar"876.

( المعت88ادة الص88فة فيها تعت88بر المطلق اليمين ) "Mutlak olan (kayıtlanmayan)

yeminde, mutad olan vasfa itibar edilir"877.

( اآلمر إلى ف88ترجع الفاعل إلى ترجع ال القض88اء حق88وق ) "Kaza (yerine getirme)

hakları, faile değil, emredene racidir"878.

( باآلمر فتتعلق بالفاعل تتعلق ال القضاء حقوق ) "Kaza (yerine getirme) hakları,

faile değil, emredene bağlıdır"879.

( زم88ان دون بزم88ان تت88وقت ال زم88ان عن مطلق فعل على الواقعة اليمين ) "Bir

zamana bağlı olmayan bir fiil üzerine yapılan yemin, herhangi bir zaman ile

sınırlandırılamaz"880.

( العادة على محمولة األيمان ) "Yeminler adetlere hamledilir"881.

8. Kitâbu’z-Zabâih ve’s-Suyûd

( دليل غير من اللفظ الحقيقة عن العدول يجوز ال ) "Delil olmaksızın lafzın hakikî

anlamını terketmek caiz değildir". Deniz hayvanlarını yemenin, "denizde avlanmak size

helal kılındı"882 ayetinden hareketle helal olduğunu söyleyenlere karşı, burada geçen "ص"يد kelimesinin hakikatte, avlanmak anlamına geldiğini, denizde avlananların

875 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 121/ III, 57.876 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 131/ III, 62.877 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 137/ III, 65.878 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 158/ III, 75.879 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 158/ III, 75.880 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 161/ III, 77.881 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 170/ III, 82.882 Mâide, 5/96.

171

Page 172: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

yenebileceği anlamına gelmediğini, dolayısıyla onların bu ayetle istidlallerinin yanlış

olduğunu açıklarken bu kâideyi zikretmiştir883.

( أولى بالمشهور العمل ) "(Haber-i vâhid karşısında) meşhur hadis ile amel

etmek evlâdır".

( إحتياطا الم88بيح على يقضي المح88رم ) "Mübah ile haram çelişince, ihtiyaten

haram mübaha tercih edilir". Sırtlan etinin helal olduğunu söyleyen İmam Şafiî’ye (v.

204/820), onun azı dişleri ile avını yakalayıp parçalayan hayvanlar grubuna girmesi

sebebiyle, bu konuda rivayet edilen meşhur hadisin kapsamına girdiğini, dolayısıyla

haram olduğunu söylemiştir. Ayrıca onun esas aldığı hadisin mübahlık ifade ettiğini,

kendilerinin esas aldıkları hadisin ise haramlık ifade ettiğini ve tenakuz durumunda

haramın tercih edileceğini belirtmiştir884.

( وشرعا عقال واجب الضرر عن التحرز ) "Zarardan sakınmak, şer‘an ve aklen

vaciptir".

( الحالل الحرام غلب وقد إال شيء في والحرام الحالل إجتمع ما ) "Bir şeyde helal

ile haram bir arada bulunursa, haram, helale galib gelir". Vurduğu avın, attığı bir şey

sonucunda mı yoksa başka bir sebepten ötürü mü telef olduğunu bilmeyen bir kimsenin,

ihtiyaten bu avın etinden yememesi gerekir885. İkinci kâideyi doğrudan İbn Mes’ud’tan

(v. 32/652) aktarmıştır. Bu örnek fıkhî kâidelerin ilk şekillerinin ileriki dönemlere kadar

uzandığını göstermesi bakımından önemlidir.

( إباحة التح88ريم من اإلس8تثناء ) "Haramdan istisna, ibâha ifade eder". Mâide

Sûre’si 3. ayette, yenmesi haram olan şeyler sayıldıktan sonra, boğazlanarak kesilen

hayvanların bunlardan istisna edildiğini dolayısıyla helal olduğunu belirtirken bu

kâideyi zikretmiştir886.

( حظرا يكون اإلباحة من اإلستثناء ) "İbâhattan istisna, yasak olur". Diş ve tırnak

ile hayvan boğazlamanın caiz olmadığını söyleyen İmam Şafiî’ye (v. 204/820) nisbetle

883 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 177/ V, 35.884 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 193/ V, 39.885 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 266/ V, 58.886 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 201/ V, 40. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 250/ V, 51.

172

Page 173: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

zikrettiği bu kâideyi, Rasulullah (s.a.v)’ın, sahih boğazlamadan bunları istisna etmesine

dayandırmıştır887.

( تحريم اإلباحة من اإلستثناء ) "İbâhattan istisna, haramlık ifade eder". Mâide

Sûre’si 1. ayette avlanmanın helal kılındığı belirtilirken, ihramlı olmak bundan istisna

edilmiştir. Buna bağlı olarak ihramlının avının helal olmadığını izah ederken bu kâideyi

kullanmıştır888.

( الكل حكم لألك88ثر الش88رع أصول في التوسعة على بني فيما ) "Genişlik üzerine

kurulan şer‘î esaslarda çoğunluğa bütünün hükmü uygulanır". Bir hayvanın meşru

surette boğazlanması, nefes borusunun (hulkum), yemek borusunun (merî) ve bunların

arasında bulunan iki damarın (vedec) kesilmesi ile mümkün olur. Ebu Hanife’ye (v.

150/767) göre bu dört şeyden üçünün kesilmesi yeterlidir. Bu kâideyi, Onun bu

görüşünü aktarırken zikretmiştir889.

( األصل بعلة بتيث التبع في الحكم ) "Hüküm, asılda bulunan illet ile tabide de

sâbit olur". Boğazlanan bir hayvanın karnından ölü olarak çıkan yavru, annesinin

karnında oluşumunu tamamlamış ve ölümünün annesinin kesimi ile olduğuna kanaat

getiriliyorsa, İmâmeyn ve İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre yavru annesine tabi olduğu

için etinin yenmesi caizdir890.

( والضرورة العذر عند المسبب مقام السبب إقامة من الشرع في المعهود األصل )

"Hukuktaki bilinen kâide, özür ve zaruret durumunda, sebebin sonucun yerine ikame

edilmesidir". Avlanmış hayvanının yenilebilmesi için mücerret yaralanma yeterli

olmayıp kanının da akması gerekir. Bu durumda yaralanma boğazlanmanın yerine

ikame edilmiştir891. Bu konudaki fıkhî hükmü, mezkûr kâide ile temellendirmiş ve

birçok detay hükmü bunun üzerine bina etmiştir.

( الخلف إلى المص8ير تمنع األصل على الق8درة ) "Aslı yapabilme imkânı, halefe

gidilmesini engeller". Yerleşim birimlerinde, kaçan koyunu yaralayarak boğazlama caiz

887 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 208/ V, 42.888 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 248/ V, 50.889 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 207/ V, 42.890 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 215/ V, 42.891 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 217/ V, 43.

173

Page 174: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

değildir. Çünkü yaralayarak boğazlama, kesim yerine geçer ve kesme imkânı olduğu

zaman yaralama caiz olmaz892.

( وج88وده ح88ال ال األصل ع88دم ح88ال يعت88بر الخلف ) "Aslın olmaması durumunda

halefe itibar edilir; aslın varlığı durumunda halefe itibar edilmez".

( تعتبر يوجد لم وإذا بخالفه الصريح وجد إذا تعتبر ال الداللة ) "Hilafına sarih bir şey

bulununca delalete itibar edilmez; sarih bir şey bulunmayınca delalete itibar edilir". Bu

iki kâideyi, av hayvanının eğitimi sürecinde meydana gelen bazı hadiseleri açıklarken

zikretmiştir893.

( والحظر الوج888وب يمنع ال النس888يان ) "Unutmak, vücûbiyeti ve yasaklığı

engellemez". Hayvan keserken besmelenin şart olduğunu ve unutmanın bu şartı

kaldırmadığını söyleyen İmam Malik’e (v. 179/796) nisbetle bu kâideyi zikretmiştir894.

( جعل النس88يان وج88وده يغلب ال فيما عذرا يجعل ولم وجوده يغلب فيما والمؤاخذة التكليف من مانعا عذرا ) "Unutmak, teklifi engelleyici bir özür kılınmıştır. Muahaze/şer‘î

sorumluluk, sıkça meydana gelen konulardadır; sıkça meydana gelmeyen bir şey, özür

kabul edilmez".

( مدفوع الحرج ) "Zorluk kaldırılmıştır". Bu iki kâideyi, İmam Malik’in (v.

179/796) bir önceki kâidede zikredilen görüşünü ve Onun kâideye getirdiği yorumu

eleştirirken zikretmiştir895.

( الركن وجود حال وجودها يعتبر الشرائط ) "Rüknün varlığı durumunda şartların

varlığına itibar edilir".

( اآللة إلى ال اآللة مستعمل إلى يضاف الفعل ) "Fiil, alete değil, aleti kullanana

izafe edilir". Avlanma esnasında av aleti atılırken veya av hayvanı gönderilirken

tesmiyenin şart olduğunu açıklarken bu iki kâideyi zikretmiştir896.

892 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 218/ V, 43.893 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 260/ V, 55.894 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 241/ V, 47.895 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 242/ V, 47.896 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 246/ V, 49.

174

Page 175: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( ع88ذر والنس88يان بعذر ليس الشرع بحكم الجهل ) "Şer‘î hükmü bilmemek özür

değildir, unutmak özürdür". İki koyun kesip de birincisi için getirdiği besmelenin

ikincisi için de geçerli olduğunu düşünen bir kimsenin bu zannının, besmeleyi unutanın

durumu gibi özür olarak kabul edilemeyeceğini açıklarken, bu kâideyi doğrudan delil

olarak kullanmıştır897. Bu kâide, "Dâr-ı İslâm’da hükme cehalet özür olamaz" şeklinde

de ifade edilmiştir898.

( غ88يره إلى ال إليه مض88افا عمله يك88ون لنفسه العامل ) "Kendisi için çalışanın

yaptığı iş, kendisine izafe edilir, başkasına edilmez". Av köpeğinin alet olduğunu,

yakaladığı avı sahibi için yakaladığını, ancak bundan yemesi durumunda, avın haram

olacağının aklî gerekçelerini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir899.

( العلة بعم88وم يتعمم بعلة المعلل الحكم ) "Bir illet ile muallel hüküm, illetin

umumiyeti ile umumileşir". Avlanan bir hayvanın ölüm sebebi başka ihtimaller

içeriyorsa (yere düşüp ölmek gibi) eti yenmez. Bu konuda Rasulullah’tan yaptığı bir

rivayeti izah ederken bu kâideyi kullanmıştır900.

( بهما العمل تع8888888ذر عند للمطلق بيانا المقيد ويجعل المقيد على المطلق يحمل )

"Mutlak, mukayyede hamledilir. İkisi ile amel etmek mümkün değilse, mukayyed

mutlaka beyan kılınır". Avlanan bir hayvanın yere düşmesi sonucu ölmesi durumunda,

buna terettüp edecek hükümler konusunda mezhep içerisindeki farklı yorumları

açıklarken bu kâideyi zikretmiştir901.

Kitâbu’z-Zabâih ve’s-Suyûd’da zikrettiği bazı dâbıtlar şunlardır:

( محل حرمته ك888انت ما فأما به مقط888وع ب888دليل حرمته ثبت ما المطلق المح888رم مكروها نسميه بل اإلطالق على محرما يسمى فال اإلجتهاد ) "Mutlak haram kılınan, kat‘î

bir delil ile haramlığı sâbit olandır. Haramlığı ictihad ile tespit edilene mutlak olarak

haram denilmez; biz onu mekruh olarak isimlendiririz"902.

897 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 248/ V, 50.898 Mahmûd Hamza, Kavâid, s. 217.899 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 256/ V, 53.900 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 267/ V, 58.901 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 267/ V, 59.902 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 186, 241/ V, 37, 47 .

175

Page 176: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( به مقطوع بدليل حرمته ثبتت ما المطلق الحرام ) "Mutlak haram, kat’î bir delil

ile haramlığı sâbit olandır"903.

( والحرمة الح88ّل في أمه حكم الولد حكم ) "Helallik ve haramlıkta çocuğun

hükmü, annesinin hükmüne tabidir"904.

9. Kitâbu’l-İstiyâd

Bu bölümde kâide zikretmemiştir. Avlanma ile ilgili meseleleri Kitâbu’l-

Hacc’da ve Kitâbu’z-Zebâih ve’s-Suyûd’da ele almıştır.

10. Kitâbu’t-Tadhiye

( الواجب فوق الفرض ) "Farz, vacibin üstündedir". Zekat vermeyi engelleyen

borçluluk, kurban kesmeyi evleviyetle engeller. Çünkü zekat farz, kurban ise vaciptir905.

( ّ األصل القرب88ات في خصوصا غ88يره على شيء اإلنسان على يجب أال ) "Özellikle

ibadetlerde başkasının üzerine gerekli bir şeyin insana vacib olmaması asıldır".

Babanın, küçük çocuğu ve kölesi için kurban kesmesinin kendisine vacib olmadığını

açıklarken bu kâideyi zikretmiştir906.

( أوقاتها قبل تجب ال المؤقتة الواجبات ) "Muvakkat vacibler, vakitlerinden önce

vacib olmazlar".

( بالس88مع إال تعرف ال والقربات العبادات أوقات ) "İbadet ve taatin vakti ancak

sem‘ (nass) ile bilinir". Kurban kesme vaktinin bayramın ilk üç günü olduğunu

açıklarken, bu iki kâideyi zikretmiştir907.

( فيه أدى ال88ذي الج88زء يتعين عين غ88ير ال88وقت من ج88زء في وجب ما أن األصل الوقت آخر أو الوجوب ) "Kâide: Zamanı tayin edilmeksizin vaktin bir bölümünde vacib

olan bir şeyin eda edildiği vakit veya vaktin sonu, vücûb vakti olur". Kurban kesme

903 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 272/ V, 61.904 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 190/ V, 38.905 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 283/ V, 64.906 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 285/ V, 65.907 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 285-287/ V, 65.

176

Page 177: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

vakti olarak tespit edilmiş olan vaktin başında ortasında veya sonunda kurban kesildiği

zaman vacib yerine yetirilmiş olur908.

( مقامه غيره يقوم ال أنه معين بفعل تعلق إذا الوجوب أن األصل ) "Kâide: Vücûb

muayyen bir fiile bağlı ise, o fiil dışında başka bir şey onun yerini alamaz". Kurban

kesmesi gereken bir kimse, kurban kesmeyip de bunun yerine bir şey tasadduk ederse

bu, kurbanın yerine geçmez909.

( نادر بعارض األصل حكم يبطل ال ) "Aslın hükmü, nadir olan ârizi durum ile

bozulmaz". Vahşi hayvanlar kurban olarak kesilmez. Evcilleştirilmiş olsa da vahşi bir

ceylan veya sığırın kurban edilmesi caiz değildir. Çünkü onun aslı vahşidir910.

( أن ولنا باإلحتياط األخذ يجب الظاهر في اختلفت إذا األخبار ) "Bize göre hadisler

zahiren çelişirse/ihtilaf ederse, ihtiyatlı olan ile amel etmek gerekir".

( بالمتيقن أخذا عليه بالمتفق األخذ ) "Müttefekun aleyh ile amel, yakîn ile amel

etmektir". Sığıra yedi kişinin ortak olabileceği hususunda rivayet edilen hadislerde

ittifak bulunmasına karşılık deveye on kişinin ortak olabileceğine dair rivayet edilen

hadis, her ne kadar aklen mantıklı olsa da burada ihtiyat ile hareket etmek

gerekmektedir911.

( الفقه من ليس القي88اس عن به مع88دول هو فيما القي88اس إس88تعمال ) "Kıyas dışı

konularda kıyasın kullanılması fıkhın dışına çıkmaktır (fıkhın esaslarıyla bağdaşmaz)".

Büyükbaş hayvana kaç kişinin ortak olacağının kıyasla bilinemeyeceğinden dolayı bu

konuda akıl yürütmenin doğru olmayacağını söylemiştir912.

( النية بدون قربة يقع ال الفعل ) "Bir fiil, niyet olmaksızın ibadet olmaz". Kurban

kesecek kişinin kurbana niyetlenmesi gerektiğini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir913.

908 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 288/ V, 65.909 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 291/ V, 66.910 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 299/ V, 70.911 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 304/ V, 71.912 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 304/ V, 71.913 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 305/ V, 71.

177

Page 178: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( للعامل يقع أنه اإلنس88ان يعمل فيما األصل ) "Aslolan, insanın yaptığı şeylerin

yapana atfedilmesidir". Bir kimsenin başkası adına kurban kesebilmesi, kurban

sahibinin iznine bağlıdır914.

( العين مقام تقوم القيمة ) "Kıymet, aynın makamına kâimdir". Kesilmeden önce

kurbanlık hayvanın yünü ve sütü gibi şeylerden faydalanmanın sahibi için helal

olmayacağını söyledikten sonra görüşünün gerekçesi olarak bu kâideyi zikretmiştir915.

11. Kitâbu’n-Nezr

( أو بوجوبه العلم بعد إال أداؤه يجب ال تحص88يله في المؤدي قصد على أداؤه ثبت ما العلم دليل ) "Bir fiili yapacak olan kimsenin yapma kastına bağlı edası, ancak vacib

olduğu bilgisi veya bu bilginin delilinden sonra vücûbiyet kesbeder". Adanan şeyin

meydana gelmesi ve yapılması mümkün ve dinen meşru olmalıdır. Bu kâideye bağlı

füru hükümleri örnekleri ile vermiştir916.

( ج88ائز واحد حكم على س88ببين إجتم88اع ) "İki sebebin, bir hükümde bir arada

bulunması caizdir". Bir kimse "Allah için nezrim olsun, falan kimse geldiği gün, bu

dirhemleri sadaka olarak vereceğim" dedikten sonra "eğer falan kimse ile konuşursam

bu dirhemleri sadaka olarak vereyim" derse ve sonradan onunla konuşursa, diğer şahıs

da gelirse elindeki dirhemleri her ikisi için vermesi caiz olur917.

( األصل مقام يقوم الخلف ) "Halef, aslın makamına kaimdir". Nezredilen şeyi

yerine getirmek imkân ölçüsündedir. Eğer nezredilen şeyi hakikaten yapma imkânı

yoksa takdiren yapılır918.

( التن88افي من بينهما لما والمج88از الحقيقة على يشتمل ال الواحد الكالم ) "Bir söz,

aralarındaki zıtlık sebebiyle, hem hakikat hem de mecaz anlamını birlikte içermez".

( عنه ومنتقال محله في متق88ررا واحد زم88ان في الواحد الش88يء يك88ون أن يتصور ال غيره إلى ) "Bir şeyin, bir tek zamanda kendi mahallinde hem sâbit olması hem de

914 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 308/ V, 73.915 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 321/ V, 78.916 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 334/ V, 82.917 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 345/ V, 87.918 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 353/ V, 91.

178

Page 179: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

başkasına geçmesi düşünülemez". Bu iki kâideyi, yemin ile nezrin bir arada bulunup

bulunmaması meselesinde, Tarafeyn ile İmam Ebu Yusuf (v. 182/798) arasındaki bir

ihtilafta, Ebu Yusuf’a (v. 182/798) nisbetle zikretmiştir919.

( الش8رط وج8ود قبل ع8دم بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan şey, şartın

varlığından önce yok hükmündedir". Bir şarta bağlı olarak adakta bulunan bir kimse,

şart koştuğu şey meydana gelmeden önce nezrini yerine getirse, bu, nafile hükmünde

olup nezrin yerini tutmaz920.

( السبب وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, sebebe uygun olarak sâbit olur". Vakit

belirtmeksizin nezirde bulunan bir kimsenin bu nezrini ne zaman yapacağı konusunda

yapılan tartışmada, Maverâunnehr fukahasının bu konudaki görüşünü verirken bu

kâideyi zikretmiştir921.

Kitâbu’n-Nezr’de zikrettiği bazı dâbıtlar şunlardır:

( به النذر يصح الفروض في أصل له ما ) "Farzlarda aslı bulunan bir şey, adak

olarak geçerlidir"922.

( به الن88ذر يصح ال الفروض في له أصل ال ما ) "Farzlarda aslı olmayan bir şey,

adak olarak geçerli değildir"923.

( يصح ال بالمعاصي الن88ذر ) "Ma‘siyet içeren bir fiilin nezredilmesi, sahih

olmaz"924.

12. Kitâbu’l-Keffârât

( ب8دل له يك8ون ال البدل ) "Bedel olan bir şey, başka bir şeye bedel olmaz".

Üzerinde oruç veya zıhar keffareti gibi bir keffaret bulunup da ölen bir kimsenin malı

yetiyorsa bir köle azad edilir. Eğer bu mümkün değilse altmış fakir doyurulur. Vasiyet

919 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 354/ V, 92.920 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 358/ V, 93.921 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 361/ V, 94.922 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 336/ V, 83.923 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 336/ V, 83.924 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 336, 340/ V, 83, 85.

179

Page 180: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

etmiş olsa da onun yerine oruç tutulmaz, çünkü orucun kendisi niyabeten tutulur.

Tutulamayan bu orucun yerine fidye vermek caiz değildir. Çünkü fidyenin kendisi

bedeldir925.

( المب88دل على الق88درة مع الب88دل إلى المص88ير يج88وز ال ) "Aslı yapabilme imkânı

olduğu halde bedeli ifa etmek caiz değildir". Hanefi mezhebine göre keffarette edâ vakti

esas alındığı için bir kimsenin yerine getireceği keffarette, vücûb vaktine değil de edâ

vaktindeki imkânına itibar edilir926.

( نفسه عن ب88دال يك88ون ال الش88يء ) "Bir şey kendi kendine bedel olmaz". Bir

kimsenin keffaret olarak fakirlere yarımşar elbise vermesi durumunda, bir elbisenin

yarısının elbise olarak kabul edilmemesi sebebiyle bunun geçerli olmayacağını

açıklarken bu kâideyi zikretmiştir927.

( فوقه هو ما مقام يقوم ال الشيء ) "Bir şey, mertebece kendinden üstün olan bir

şeyin yerine geçmez". On fakirin yedirilmesi keffaretine bedel olarak giydirmeleri

durumunda, giyeceğin kıymetinin yemekten daha aşağı olmaması gerektiğini izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir928.

( بالعدم ملحقا فكان كالمصروف المستحق ) "İstihkak, harcama hükmündedir ve

yokluğa hamledilir". Katl, zıhar ve oruç gibi bir keffareti olan bir kimsenin elindeki

malı zaruri ihtiyaçları için ayrılmış ve bundan arta kalanı da köle azad etmeye

yetmiyorsa, köle azad etmez929.

( ممتنع العاجز على الفعل إيجاب ) "Yapacak gücü olmayan bir kimseye bir şeyin

vacib kılınması mümtenidir"930.

925 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 368/ V, 97. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 405/ V, 112.926 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 372-373/ V, 98.927 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 389/ V, 105.928 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 391/ V, 106.929 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 371/ V, 97.930 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 371/ V, 97.

180

Page 181: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( محال العاجز على الفعل إيجاب ) "Yapacak gücü olmayan bir kimseye bir şeyin

vacib kılınması muhaldir". Keffaretlerde, bir kimsenin keffareti yerine getirecek güce

sahip olmasının esas alınması gerektiğini izah ederken bu iki kâideyi zikretmiştir931.

( الكامل عن ين88وب ال الن88اقص ) "Nakıs olan, kamil olanın yerini almaz". Bu

kâideyi, keffareti sebebiyle iki ay peş peşe oruç tutan bir kimsenin zimmetinde yer alan

keffaret borcunun, bayram günlerinde oruç tutmakla düşmeyeceğini; dolayısıyla oruca

yeniden başlaması gerektiğini izah ederken zikretmiştir932.

Kitâbu’l-Keffârât’ta zikrettiği dâbıtlara şu iki dâbıt örnek verilebilir:

( عن88دنا عليه المنص88وص مق88ام تق88وم الكف88ارة في القيمة ) "Bize göre kefarette

kıymet, nasta belirtilenin makamına kaimdir"933

( هبة بدل بغير التمليك ) "Bedelsiz temlik, hibedir"934.

13. Kitâbu’l-Eşribe

( الضمان يوجب ال متقوم غير مال إتالف ) "Mütekavvim olmayan bir malın itlafı,

tazmini gerektirmez". Bu kâideyi, içkinin Müslüman için mal olarak kabul edilse de

mütakavvim mal olmadığı için telefi durumunda tazmininin gerekmediğini izah ederken

zikretmiştir935.

( الكثير يغلب ال القليل ) "Az olan çok olana üstün olmaz". Bu kâideyi, içkinin bir

müddet sonra kendiliğinden veya dışarıdan bir müdahale ile sirke haline gelmesi

durumunda, helal olacağını temellendirirken vermiştir936.

Kitâbu’l-Eşribe’de zikrettiği dâbıtlar şunlardır:

931 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 405/ V, 112.932 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 404/ V, 111.933 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 383/ V, 103.934 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 391/ V, 107.935 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 437/ V, 113.936 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 454/ V, 114.

181

Page 182: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( للكتاب منكر الحرمة منكر ) "(Kitap ile sâbit olan) haramı inkâr eden, Kitab’ı

inkâr etmiş olur"937

( للحد منصف الرق ) "Kölelik, haddi yarıya düşürür"938.

( حرام فقليله كثيره أسكر ما ) "Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır"939.

14. Kitâbu’l-İstihsân

( حرام الحرام سبب ) "Harama sebep olan da haramdır". Bir kimsenin hayızlı

olan hanımından istimtaının çerçevesini çizerken bu kâideyi zikretmiştir940.

( حرام الحرام إلى الوسيلة ) "Harama vesile olan da haramdır". Cariye olarak

alınan bir kadının hamile olmadığı anlaşılıncaya kadar onunla cinsi münasebete

girmenin cumhura göre helal olmadığını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir941.

( الظاهر في إباحة الحظر من اإلستثناء ) "Zahire göre, yasaktan istisna, ibâha

ifade eder". Bir kimsenin, mahremleri ile arasındaki helal-haram sınırlarını açıklarken,

Nur Sûresi 31. ayeti delil olarak getirmiş, daha sonra ayeti yorumlarken de bu kâideyi

zikretmiştir942.

( إباحة الحظر من اإلستثناء ) "Yasaktan istisna, ibâha ifade eder". Mahremiyet

konusunda, hür ile köle arasında herhangi bir farkın bulunmadığını Nur Sûresi’nin 31.

ayeti ile temellendirirken, bu kâideyi de ayete getirmiş olduğu yorumu destekleyici bir

unsur olarak kullanmıştır943.

( أعالهما إباحة على يدل ال الفعلين أدنى إباحة ) "İki fiilden daha aşağı konumda

olanın mübah oluşu, daha yüksekte olanın mübahlığına delalet etmez". Genç olan bir

937 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 428/ V, 113.938 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 429/ V, 113.939 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 475/ V, 117.940 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 485/ V, 119.941 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 488/ V, 120.942 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 489/ V, 120.943 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 494/ V, 122.

182

Page 183: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kimsenin şehvetsiz olarak mahremi olmayan birinin el ve yüzüne bakması zaruret

sebebi ile helal kabul edilirken; onlara dokunması helal değildir944.

( باإلحتياط العمل يجب اإلشتباه عند ) "Şüphe durumunda ihtiyat ile amel etmek

gerekir". Diz ve baldırın avretten kabul edilip edilmemesi konusundaki şüphe sebebiyle

ihtiyat ile hareket etmek gerektiğini söylemiştir945.

( الض88رورة لمك88ان ش88رعا إعتبارها يس88قط أن ج88از الش88رعية الحرم88ات ) "Şer‘î

yasakların, zaruret sebebiyle şer‘an itibardan düşmesi caizdir".

( الضرورة موضع يعد ال بالضرورة الثابت ) "Zaruret ile sâbit olan hüküm, zaruret

mahallinde sayılmaz".

( العلة قدر على يزيد ال الحكم ) "Hüküm, illet miktarını aşmaz". Bu üç kâideyi,

bir erkeğin zaruret sebebiyle bir kadının mahrem bölgelerine bakması konusunu

işlerken vermiştir. Şöyle ki; bir kadının mahrem bölgelerinde yara bere varsa ve bütün

imkânları zorlamasına rağmen bir erkeğin tedavi etmesinden başka bir alternatifi

kalmamışsa, erkeğin bu bölgelere bakması caiz olur946.

( رضاه غير من اإلنسان حق تفويت يجوز ال ) "Rızası olmadığı halde bir insanın

hakkının ihlali (devredilmesi) caiz değildir". Hanımının izni olmaksızın bir erkeğin

azil947 yapabilmesinin, kadının çocuk hakkı sebebiyle mekruh olduğunu açıklarken bu

kâideyi delil olarak zikretmiştir948.

( رضاه غير من اإلنسان حق إبطال يجوز ال ) "Rızası olmadığı halde bir insanın

hakkının iptal edilmesi caiz değildir". İmâmeyn’e göre erkeğin azil yapabilmesi,

cariyenin şehvetini giderme hakkı sebebiyle cariyenin iznine bağlıdır949.

944 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 495/ V, 123.945 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 497/ V, 123.946 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 499/ V, 124. Birinci kâide Mecelle’de "zaruretler memnu olan şeyleri mubah

kılar" (Mecelle Md. 21), ikinci kâide "ala hilafil kıyas sâbit olan şey sâire makîsun aleyh olmaz" (Mecelle Md. 15), üçüncü kâide ise "zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur" (Mecelle Md. 22) şeklinde geçmektedir.

947 Cinsel ilişki sırasında erkeğin menisini dışarı bırakması. Bkz. Erdoğan, Sözlük, s. 29.948 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 503/ V, 126.949 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 503/ V, 126.

183

Page 184: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الم8888ال حرمة من أعظم النفس حرمة ) "Canın dokunulmazlığı, malın

dokunulmazlığından daha üstündür". Bir kimse başkasına ait bir inci yutup daha sonra

ölürse, terekesi varsa incinin kıymeti bundan ödenir, eğer terekesi yoksa, karnı yarılıp

inci alınmaz950.

( المحظ88ور إرتك88اب من أولى المب88اح عن اإلمتناع ) "Mübahtan kaçınmak, yasak

olanı işlemekten evlâdır". Bu kâideyi, amden katl meselesinde, iki şahidin şehadeti ile

hâkimin hüküm verebileceğini açıklarken zikretmiştir951.

( ض88رورة غ88ير من الحرمة تس88قط ال ) "Haramlık hükmü, zaruret olmadan

düşmez". Saf ipek elbise giymenin, savaşta erkek için helal olduğu görüşüne karşılık

Ebu Hanife (v. 150/767), zaruret bulunmaması durumunda haramlık hükmünün

düşmeyeceğini söylemiştir952.

( لض88رورة إال المح88رم مباشرة يرخص ال ) "Zaruret olmadan, haram bir şeyin

kullanımına ruhsat verilmez". Ebu Hanife (v. 150/767), haram kabul edilen altın ve

gümüşün kullanımının ancak zaruret sebebiyle helal kabul edileceğini söylemiştir953.

( للمتبوع العبرة ) "İtibar, tabi olunanadır". Giysilerde dört parmak ve altında

olan altın veya ipek işaret ve karışımlar, elbiseye tabi oldukları için kullanımları haram

değildir954.

( الت88ابع دون للمتب88وع الع88برة ) "İtibar, tabi olana değil, tabi olunanadır".

Tarafeyn’in, altın kaplamalı kapların kullanımının caiz olduğuna dair görüşünü

temellendirirken bu kâideyi delil olarak zikretmiştir955.

( التبع دون لألصل الع88برة ) "İtibar tabi olana değil, asladır". Savaş araç

gereçlerinin üzerinde altının bulunmasında herhangi bir beis yoktur956.

950 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 517-518/ V, 129.951 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 519/ V, 130.952 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 520/ V, 131.953 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 524/ V, 132.954 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 521/ V, 131.955 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 524/ V, 132.956 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 524/ V, 132.

184

Page 185: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( األصل حكم حكمه التبع ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür". Dişin, altın ve

gümüş ile muhafaza edilmesinin haram olmadığını izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir957.

Kitâbu’l-İstihsân"da kullandığı bazı dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( الش888رع في مك888روه مح888رم كل ) "Haram olan her şey, Şer-i Şerifte

çirkindir/sevimsizdir"958.

( األصل في للقص88اص الموجب بالسبب إقرار العمد بالقتل اإلقرار ) "Amden katl

işlediğini ikrar etmek, kısası gerektiren sebebi ikrar etmektir"959.

( دون الرجل حق في مك88روه ال88تزين إلى يرجع فيما ال88ذهب إس88تعمال أن األصل .Kâide: Süslenmek amacıyla altın kullanmak kadına değil erkeğe mekruhtur"960" (المرأة

III. MUÂMELÂT BÖLÜMÜ

1. Kitâbu’n-Nikâh

( ممتنع اإلنعقاد من المنع يتضمن بلفظ العقد إنعقاد ) "Akdin, in’ikadı engelleyici

anlam içeren bir lafız ile kurulması imkansızdır". Nikâh akdinin, icare lafzı ile

gerçekleşemeyeceğini söyleyen Hanefi âlimlerin görüşlerini temellendirirken, bu

kâideyi zikretmiştir961.

( الموكل كتص8888رف الوكيل تص8888رف المرسل كالم الرس8888ول وكالم ) "Vekilin

tasarrufu, müvekkilin tasarrufu gibidir. Elçinin sözü gönderenin sözüdür". Nikâh

akdinin vekâlet ve risâlet yoluyla da gerçekleşebileceğini ifade ettikten sonra bu kâideyi

doğrudan delil olarak zikretmiştir962.

957 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 524/ V, 132.958 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 483/ V, 118.959 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 518/ V, 130.960 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 522/ V, 132.961 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 321/ II, 230.962 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 322/ II, 231.

185

Page 186: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( السابقة كالوكالة الالحقة اإلجازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen

vekâlet gibidir"963. Nikâhta vekâletin caiz olduğunu gösteren delillerden biri de

Necâşî’nin Rasulullah (s.a.v)’ı Ümmü Habibe ile evlendirmesidir. Kâsânî (v. 587/1191),

bu evlilik akdinde iki alternatifin bulunduğunu söylemiş ve bunu şöyle izah etmiştir:

Necâşî bunu Rasulullah (s.a.v)’ın emri ile yapmış ise vekil olarak evlendirmiş;

Rasulullah (s.a.v)’ın emri olmadan yapmış ise Rasulullah (s.a.v) sonradan buna cevaz

vermiştir. Bu da vekâletin caiz olduğunu gösterir964.

( العقد وقت إلى اإلج88ازة تس88تند اإلج88ازة به إتصلت إذا الموقوف العقد ) "Mevkuf

akde icâzet verildiğinde, bu icâzet, akdin yapıldığı vakte istinad eder".

( السابق كاإلذن الالحقة اإلجازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen izin

gibidir". Efendisinden izin almadan evlenen kölenin vereceği mehir ile ilgili bir kıyasa

göre bir de istihsana göre iki ayrı hüküm bulunmaktadır. Eğer ilişkiye girmeden önce

kendisine icâzet verilmişse bir mehir, ilişkiye girdikten sonra verilmişse kıyasa göre iki

mehir, istihsana göre bir mehir gerekir. Bu iki kâideyi istihsanen verilen bu hükmün

illetini açıklarken vermiştir965.

( غ88يره قبل من اإلج88ازة يحتمل إنس88ان إجازة على الموقوف العقد ) "Bir insanın

icâzetine bağlı mevkuf akit, kendisi dışında biri tarafından verilecek icâzete ihtimal

taşır". Bir köle, efendisinin izni olmaksızın evlense ve daha sonra efendisi ölse veya

köleyi satsa, bu kâideye göre varislere veya müşteriye izin verme yetkisi de intikal

etmektedir. Mezhep içerisinde ihtilaflı olan bu konuda tercihte bulunurken, bu kâideye

dayanmıştır966.

( خطابه الغائب من الكتاب ) "Gâibin yazısı hitabıdır". Nikâh akdinin işaret ile

olabileceğine dair ( إشارته كانت إذا األخرس من باإلشارة ينعقد بالعبارة النكاح ينعقد كما nikâh, ibare ile olduğu gibi, işareti malum olduğunda, dilsizin işareti ile de" (معلومة

963 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 322/ II, 231; Ayrıca bkz. Kerhî, Risâle fî’l-Usûl, s. 167; Mecelle Md. 1453.964 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 322/ II, 231.965 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 337/ II, 237.966 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 335/ II, 235.

186

Page 187: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olur"967 dâbıtını zikrettikten sonra, mükâtebe yoluyla yapılan nikâh akdinin geçerli

olabileceğini temellendirirken, bu kâideyi delil olarak zikretmiştir968.

( الكاتب من الخطاب بمنزلة الكتاب ) "Kâtibin yazısı, hitabı yerine geçer".

( المرسل كالم الرس88ول كالم ) "Elçinin sözü, gönderenin sözüdür". İttihad-ı

meclis başlığı altında, yazılı bir evrak veya bir elçi vasıtası ile birine evlilik teklifinde

bulunmanın mümkün olduğunu ifade ederken, bu iki kâideyi zikretmiştir969.

( حقيقة بالث88ابت ملحق ب88الحكم الث88ابت ) "Hükmen sâbit olan, hakikaten sâbit

gibidir". Vekâlet yoluyla yapılan nikâh akdinin, müvekkil adına yapıldığını ve hükmen

geçerli olduğunu izah ederken bu kâideyi vermiş olduğu bu hükmün illeti olarak

zikretmiştir970.

( بأحدهما له وجود ال شيئين من المركب ) "İki şeyden mürekkeb olan, onlardan

birinin varlığı ile var olamaz". Nikâh akdinin rükünlerinden olan îcâb ve kabulün

ikisinin birlikte bir rükün olduğunu ve birinin bulunması ile akdin

gerçekleşemeyeceğini ifade ettikten sonra, bu kâideyi de hükmün gerekçesi olarak

zikretmiştir971.

( يتحقق ال به العلم ب88دون بالش88يء الرضى ) "Bir şeye rıza göstermek, onun

hakkında bilgi sahibi olmadan gerçekleşmez". Bir veli, kız çocuğuna, ismini

zikretmeksizin "seni bir adamla evlendirmek istiyorum" dese, kız da buna karşılık

susarsa bu suskunluk rıza anlamına gelmez972.

( محال المعلوم بغير الرضى ) "Bilinmeyene rıza göstermek muhaldir". Bir veli,

kız çocuğuna, "seni komşularımdan biri ile veya amca çocuklarımdan biri ile

evlendirmek istiyorum" şeklinde bir grubu toplu olarak zikretse, kız da bu teklife

967 Bu kâide Mecelle’de "Dilsizin işaret-i ma’hûdesi lisan ile beyan gibidir" şeklindedir. Bkz. Mecelle Md. 70.

968 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 322/ II, 231. Mecelle’de "Mükatebe muhataba gibidir" şeklinde geçmektedir. Bkz. Mecelle Md. 69.

969 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 326/ II, 233.970 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 324/ II, 232.971 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 324/ II, 232.972 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 362/ II, 243.

187

Page 188: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

karşılık susarsa bakılır; eğer topluluk sayılabiliyorsa kızın suskunluğu rızadır,

sayılamıyorsa rıza değildir973.

( يتصور ال به العلم قبل بالشيء الرضا ) "Bir şey hakkında bilgi sahibi olmadan

ona rıza göstermek tasavvur edilemez". Bülûğ muhayyerliğinin974 olabilmesi için,

tarafların bu nikâhtan haberdar olmaları gerekir. Eğer bu konuda herhangi bir bilgileri

yoksa muhayyerlik geçersiz olmaz975.

( بمثله رضا يكون بالشيء الرضا ) "Bir şeye rıza göstermek, onun misline de

rızadır".

( األولى طريق من ب888األعلى رضا يك888ون ب888األدنى الرضا ) "Edna olana rıza

göstermek, evleviyetle daha üstün olana rızadır". Bir kimse, evleneceği kimseye

nesebini hakikatin hilafına söyler de evlendikten sonra bu ortaya çıkarsa; asıl nesebi,

kendisini nisbet ettiği nesebe denk veya nesebi, kendisini nisbet ettiği nesebin üstünde

ise kadının muhayyerlik hakkı yoktur. Bu iki kâideyi varılan bu hükmün gerekçesi

olarak zikretmiştir976.

( السؤال بدون يتم ال الجواب ) "Soru olmadan cevap tamam olmaz". Bu kâideyi,

bakire olan kızın, kendisine yöneltilen evlilik teklifine karşılık susmasının, onun cevabı

anlamına geldiğine dair rivayet edilen hadisi açıklarken, verilen hükmün illeti olarak

zikretmiştir977.

( الناس بين المتعارف إلى ينصرف الكالم مطلق ) "Mutlak olarak söylenmiş söz,

insanlar arasında yaygın olana hasredilir". Bir hadiste geçen dul kelimesinin,

insanların dula yüklemiş olduğu anlam ne ise o manaya geldiğini izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir978.

973 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 362/ II, 243.974 Baba ile dede dışında bir velinin evlendirdiği küçüklerin, bülûğ çağına gelince, bu evliliğe razı

olmamaları durumunda fesih davası açabilmelerine bülûğ muhayyerliği denir. Bkz. Karaman, İslâm Hukuku, I, 326.

975 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 571/ II, 316.976 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 583/ II, 321.977 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 364/ II, 244.978 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 364/ II, 244.

188

Page 189: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( المتعارف إلى ينصرف المطلق ) "Mutlak olan, yaygın olana hasredilir". Bir

kimse birisini evlilik hususunda vekil tayin etse ve bu vekil de onu, kendi cariyeleri

dışında bir cariye ile evlendirse, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre bu caizken,

İmâmeyn’e göre kefâet şartına riayet edilmediği için caiz değildir979.

( المتعارف إلى ينصرف الخطاب ) "Şer‘î hitap, yaygın olana hasredilir". Nikâh

akdedildikten sonra ve duhuldan önce mehir belirlendiği takdirde talak vaki olursa,

Hanefi fakihlerine göre mut’a gerekmektedir. Bu konu ile ilgili ayetleri yorumlarken bu

kâideyi zikretmiştir980.

( أمكن ما ي888دفعا أن إجتمعا إذا الض888ررين في األصل ) "İki zarar bir arada

bulunduğunda, aslolan, imkân ölçüsünde ikisinin de defedilmesidir". Akıl baliğ olan bir

kız, dengi olmayan biri ile evlenirse, velisi bundan ar edeceği ve bu evlilik ailesi için

kusur teşkil edeceğinden dolayı akit, sahih ise de nafiz değildir ve velisinin itiraz hakkı

vardır. Ancak nefazın olmayışı da kızın ehliyetini ortadan kaldırdığı için bu da kıza

zarar olacaktır981.

( األحك88ام في بالع88دم ملحق ال88راجح مقابلة في المرج88وح ) "Hükümlerde, râcih

olana mukabil mercuh, yok kabul edilir". Nikâhta velayet konusunda yakın olan veli

eğer uzak bir yere yolculuğa çıkmış ise uzak olan velinin velayeti daha evladır982.

( العلة وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". İmam

Malik’e (v. 179/796) göre müsavi olan iki veli, bir kızı evlendirme hususunda aynı şahıs

üzerinde görüş birliğine varmamışlarsa, her ikisinin de evlendirme velayeti yoktur983.

( العلة بعموم الحكم يتعمم ) "Hüküm, illetin umumu ile umumileşir". "Müşrik

erkeklere mümin kadınları nikâh ettirmeyin"984 ayetinde, mümin kadınların müşrikler ile

nikâhlanmasının yasaklanmasının illetinin ayetin devamında "onlar, sizi ateşe davet

979 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 368/ II, 246.980 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 544/ II, 303.981 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 374-375/ II, 249.982 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 380/ II, 251.983 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 382/ II, 251.984 Bakara, 2/221.

189

Page 190: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

ederler" olduğunu ve bu illetin, ehl-i kitaptan olan erkekler için de geçerli olduğunu

söylemiştir985.

( المحل بخصوص يتخصص وال العلة بعموم يتعمم الحكم ) "Hüküm, illetin umumu

ile umumileşir; sebebin hususiyeti ile hususileşmez".

( المحل خص88وص ال المع88نى عم88وم يعت88بر ) "Mananın umumuna itibar edilir,

mahallin hususi oluşuna değil". Bu iki kâideyi nikâhın lüzûm şartları ile ilgili olarak,

hıyar-ı ıtk986 meselesinde İmam Şafiî (v. 204/820) ile aralarındaki ihtilafta mezhebin

görüşünü temellendirirken zikretmiştir. Şöyle ki; bir kimse evli olan cariyesini azat

ederse, kadın muhayyerlik hakkını kullanarak bu evliliği feshedebilir. Burada kocasının

köle veya hür olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Hanefi mezhebi

fakihleri bu konuda, Berire azat edildiğinde Rasulullah (s.a.v)’ın ona muhayyerlik hakkı

vermesini delil olarak almışlardır. "Hüküm, bir vasıftan sonra zikredildiğinde, şer-i

şerifte bu hükmün cinsindeki bütün hükümlere etki eder" usûl kâidesinden hareketle

yukarıda zikredilen sebebin hususî oluşunun hükmün umumiliğine engel olmadığını

ifade etmişlerdir987.

( بضده أمر الشيء عن النهي ) "Bir şeyi yasaklamak zıddını emretmektir". Akıl

baliğ olan hür bir kız, velisinden, kendi dengi olan biri ile kendisini evlendirmesini talep

ederse, velinin bundan imtina etmesi yasaklanmıştır988.

( ضده عن نهي بالفعل األمر ) "Bir fiili emretmek zıddını yasaklamaktır". Sahih

nikâhın neticelerinden birisi de erkeğin izni olmadan kadının kendi başına hareket

etmemesi, başka yerlere gitmemesi ve kocasının evinde barınmasıdır. Bunun delili de

"Onları kendi oturduğunuz yerde oturtun"989 ayetidir. Ayetteki bu emir, aksinin yasak

olduğunu gösterir990.

985 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 465/ II, 272.986 "Mevlası tarafından yapılmış olan nikâhını, azad edilmesi sebebiyle cariyenin ibka veya fesh

edebilmeye selâhiyettar olmasıdır. Buna hıyar-ı ataka da denir". Bkz. Bilmen, Kamus, II, 8.987 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 600-601/ II, 329.988 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 386-387/ II, 252. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, III, 393/ II, 252.989 Talak, 65/6.990 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 607/ II, 331.

190

Page 191: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( ألمته يثبت أن وس88لم عليه الله ص88لى للنبي يثبت فيما األصل ) "Peygamber için

sâbit olanın ümmeti için de sâbit olması asıldır". Peygamber (s.a.v)’ın amca, hala, dayı

ve teyze çocukları ile evlenmesi Kur’ân-ı Kerim’in ifadesi ile helal kılınmıştır. Özel bir

delil bulunmadıkça, Peygamber (s.a.v) için geçerli olan bir hüküm, ümmeti için de

geçerlidir991.

( اإلحتياط موضع في المسبب مقام يقام إنما السبب ) "İhtiyat durumunda sebep,

sonucun yerine ikame edilir". Devamlı evlenme manileri arasında bulunan hürmet-i

müsahera başlığı altında kimlerin ne şartlar altında bulunduğunu izah ederken, bu

kâideyi birkaç yerde zikretmiştir992.

( للحرمة إحتياطا التع888ارض عند أولى ب888المحرم األخذ ) "Tearuz durumunda,

haramlığı önlemek gayesiyle yasaklanan ile amel etmek evlâdır".

( باألصل العمل فيجب ت888دافعا والحرمة الحل دليل تع888ارض إذا ) "Helallik ve

haramlık delilleri tearuz ettiklerinde, birbirlerini çürütürler. Bu durumda asıl ile amel

etmek gerekir".

( حرام الحرام إلى الدواعي ) "Harama götüren şeyler de haramdır". Bir cariye

ile evlenen bir kimsenin, o cariyenin mahremleri ile evlenemeyeceğine dair görüşü

temellendirmeye çalışırken, bu üç kâideyi ve ( هو االبض88اع في األصل ب88دليل واإلباحة (الحرمة "nikâhta aslolan hürmettir; ibâhat delil iledir" dâbıtını delil olarak

zikretmiştir993.

( عند الع88دم يقتضي ال إما الشرط وجود عند الوجود يقتضي عندنا بالشرط التعليق (عدمه "Bize göre, hükmün şarta bağlı olması durumunda, şartın varlığı, hükmün

varlığını gerektirir; fakat şartın yokluğu, hükmün yokluğunu gerektirmez". Bu kâideyi,

hür kadın ile cariyenin aynı nikâh altında bulundurulması meselesinde zikretmiştir994.

( الشرط عدم عند وجوده ينفي ال بشرط الحكم تعليق ) "Hükmün bir şarta bağlı

olması durumunda, şartın yokluğu, hükmün varlığını nefyetmez".

991 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 411/ II, 257.992 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 416, 419, 426/ II, 259, 260, 261.993 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 441/ II, 264.994 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 450/ II, 268.

191

Page 192: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الحرمة هو والنف888وس االبض888اع في األصل ) "Nikâhta ve canlarda aslolan

hürmettir". Bu iki kâideyi, mehrin, nikâhın cevaz şartı olup olmadığı meselesinde,

İmam Şafiî (v. 204/820) ile aralarındaki ihtilafta zikretmiştir. "Sahip olduğunuz

cariyeler hariç, evli kadınlar ile nikâhlanmanız haram kılındı. Bunlar, Allah’ın

üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışındakileri, zinadan kaçınarak iffetli

yaşamak üzere, mallarınızla istemeniz size helal kılındı"995 ayetinde Allah-u Teâlâ, evli

kadınlar dışında kalanların, mal ile istenebileceğini bizlere bildirmiştir. Bu da nikâhın

mal olmadan caiz olmadığını, dolayısıyla mehrin, nikâhın cevaz şartı olduğunu gösterir.

Kâsânî (v. 587/1191) burada mezhebin dayanmış olduğu "hükmün bir şarta bağlı

olması durumunda, şartın yokluğu, hükmün varlığını nefyetmez" kâidesinden hareketle

gelebilecek "Allah’ın mal ile helal kılması, bu şartın bulunmaması durumunda helal

kılmayı nefyetmez" itirazına da "nikâhta ve canlarda aslolan hürmettir" kâidesi ile

cevap vermiş ve sonunda da "bu durumda, bizim kâidelerimiz arasında herhangi bir

tenakuz bulunmamaktadır" demiştir996.

( إباحة التحريم من اإلستثناء الظاهر حيث من ) "Zahire göre, haramdan istisna,

ibâha ifade eder". "Sahip olduğunuz cariyeler hariç, evli kadınlar ile nikâhlanmanız

haram kılındı"997 ayetindeki istisnaya dayalı olarak, savaş esiri olarak alınmış ve kocası

savaş hattının dışında kalmış bir cariye ile iddetinin dolması beklenmeden

evlenilebileceğini izah ederken, ayetteki istisnanın yorumunda bu kâideyi

kullanmıştır998.

( إباحة الحظر من اإلستثناء ) "Yasaktan istisna ibahat ifade eder". Bu kâideyi

ihtilafu dareynin nikâh akdine etkisi ile ilgili mevzuda Şafiî mezhebi ile aralarındaki

görüş ayrılığında, İmam Şafiî’ye (v. 204/820) nisbetle zikretmiştir999.

995 Nisa, 4/24.996 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 485/ II, 276.997 Nisa, 4/24.998 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 452/ II, 269.999 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 623/ II, 339.

192

Page 193: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الرفع من أسهل المنع ) "Bir şeyin men’i, ref’inden daha kolaydır". İrtidadın

nikâha engel olduğunu izah ederken, bu kâideyi verilen hükmün illeti olarak

zikretmiştir1000.

( اإلس88تيفاء إطالق المصالح في األصل ) "Maslahatlarda aslolan, onları yerine

getirmenin mübah oluşudur". Müslüman, evli veya ehl-i kitap olan cariyeler ile

nikâhlanmanın caiz olduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1001.

( األلف88اظ ال معانيها العق88ود في المعت88بر ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir, elfâza

değildir". Muvakkat olarak kıyılan nikâhın (mut‘a nikâhı) fâsid olduğunu izah ederken,

bu kâideyi zikretmiştir1002.

( لكله ذك88را يك88ون يتبعض ال فيما البعض ذكر ) "Bölünemeyen bir şeyin ba‘zını

zikretmek, küllünü zikretmek olur". Mehrin en az miktarı ile ilgili kabul edilen görüş, on

dirhem veya buna denk bir şeydir. Bir kimse mehir olarak bundan daha az bir şey

zikrederse on dirhem mehir mütecezzi olmadığı için bu, on dirhem olarak kabul

edilir1003.

( لكله ذكر يتج88زأ ال فيما البعض ذكر ) "Mütecezzi olmayan bir şeyin ba‘zını

zikretmek küllünü zikirdir". Mehir olarak verilecek şey para değil de başka bir şey ise

daha sonra verilmesi durumunda, teslim vaktindeki kıymetine değil de akit esnasındaki

kıymetine itibar edilir1004.

( لكله إسقاط يتجزأ ال ما بعض إسقاط ) "Mütecezzi olmayan bir şeyin ba‘zını

düşürmek, küllünü düşürmektir". Tarafeyne göre dereceleri eşit olan velilerden birinin

nikâh akdinden önce veya sonra rızası, diğerlerinin itiraz hakkını iskat eder. Çünkü

velayet mütecezzi olmayan akrabalık bağı sebebiyle sâbit olmuş bir haktır. Bu kâideyi

onların bu konudaki görüşlerinin dayanakları arasında zikretmiştir1005.

1000 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 458/ II, 270.1001 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 463/ II, 271.1002 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 480/ II, 273. Bu kâide Mecelle’de "Ukûd’da i’tibar makâsıd ve maâniyedir, elfaz

ve mebâniye değildir" şeklinde geçmektedir. Bkz. Mecelle Md. 3.1003 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 490/ II, 276.1004 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 490/ II, 277. Bu kâide Mecelle’de "Mütecezzi olmayan bir şeyin ba’zını zikretmek küllünü zikr gibidir" şeklinde geçmektedir. Bkz. Mecelle Md. 63.1005 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 575/ II, 318.

193

Page 194: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الش88ركة فيه يتص88ور ال يتج88زأ ال ما ) "Mütecezzi olmayan bir şeyde ortaklık

tasavvur edilemez". Yukarıdaki konuda İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre velayet

hakkı veliler arasında müşterek olduğu için velilerden birinin rızası, kendine müsavi

olan diğer velilerin itiraz haklarını düşürmez. Kâsânî (v. 587/1191), onun bu görüşünü

eleştirirken, velayetin her biri için ayrı ayrı sâbit olduğunu ifade etmiş ve görüşünü de

bu kâide ile temellendirmiştir1006.

( من ك88ان وإن إليه بالمش88ار العقد يتعلق المس88مى جنس من إليه المش88ار كان إن بالمس88مى العقد يتعلق جنسه خالف ) "Müşaru ileyh, müsemmanın cinsinden ise akit,

müşaru ileyhe taalluk eder; eğer müşaru ileyh müsemmanın cinsinden değilse akit,

müsemmaya taaluk eder". İmam Muhammed’e (v. 189/805) göre nikâh akdinde mehir

olarak zikredilen şey, müsemma ile aynı cinsten ise müşarun ileyhe itibar edilir. Eğer

farklı cinslerden ise bu durumda müşarun ileyhe değil de müsemmaya itibar edilir1007.

( المب8دل قيمة ق8در على يقسم البدل ) "Bedel, bedel kılındığı şeyin kıymetine

göre taksim edilir". Bir kimsenin bir mehir karşılığında iki hanım ile evlenmesinin caiz

olduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1008.

( واجب الواجب بدل ) "Vacibe bedel kılınan da vaciptir".

( عدمه عند األصل بسبب يجب ما الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, aslın yokluğu

durumunda onun yerine geçendir". Mehir kesilmeden, zifaf ve halvet-i sahiha

gerçekleşmeden boşanmış olan kadına verilmesi gereken mut‘anın vacib olduğunu ve

bunun da mihr-i mislin yarısı olduğunu izah ederken bu iki kâideyi delil olarak

kullanmıştır1009.

( األصل على الب88دل ي88زاد ال ) "Bedel, asıldan fazla olmaz". Mut‘anın, mehr-i

mislin yarısına bedel olması sebebiyle mehr-i mislin yarısından fazla olamayacağını

açıklarken bu kâideyi zikretmiştir1010.

1006 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 575/ II, 318.1007 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 495, 497/ II, 279.1008 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 509/ II, 286.1009 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 543/ II, 303.1010 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 547/ II, 304.

194

Page 195: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( معا بوقوعهما يحكم أن بينهما ما ت88اريخ يعلم لم إذا ح88ادثين أمرين كل في األصل )

"İki emri hadisin aralarındaki vakit bilinmediği zaman, ikisinin birlikte vuku bulduğuna

hükmedilmesi asıldır". Bu kâideyi, Hz. Ebubekir’in (v. 13/634) irtidad edenlere yönelik

uygulamasından da hareketle; karı kocanın birlikte irtidad edip sonra yeniden müslüman

olmaları durumunda her iki halde de önceki nikâhlarının devamına hükmedileceğini

söylemiştir1011.

( يثبت ال بيقين الث888ابت غ888ير أن المعه888ود األصل و بالشك ي888زول ال بيقين الث888ابت Bilinen kâide: yakînen sâbit olmayan, şek ile sâbit olmaz; yakînen sâbit olan" (بالشك

da şek ile zail olmaz". Bu kâideyi, eşlerden birinin, eşini sonradan mülkiyetine

geçirmesi konusunda zikretmiştir. Mükatep, hanımını satın alması ile kadının nikâhı

geçersiz olmaz. Bu akit sonucunda kocanın mülkiyet hakkı doğmuş olur. Mülkiyet

hakkı da nikâhın kurulmasını ibtidaen engeller, bekâsına etki etmez1012.

Kitâbu’n-Nikâh’ta zikrettiği bazı dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( الوكيل إلى ترجع ال والعقد النك88اح حقوق ) "Nikâhın ve nikâh akdinin hakları

vekile raci değildir"1013.

( بالقول إال تثبت ال الوكالة ) "Vekâlet, ancak söz ile sâbit olur"1014.

( المتعارف إلى فينصرف والعادة بالعرف يتقيد المطلق التوكيل ) "Mutlak vekâlet,

örf ve adet ile sınırlandırılır ve yaygın olana hasredilir"1015.

( بالشك الوالية تثبت ال ) "Velayet, şek ile sâbit olmaz"1016.

( عليه يلي فال يرثه ال ومن عليه يلي يرثه من كل ) "Birisine varis olabilen herkes

(nikâhta) ona veli olur, varis olamayan veli de olamaz"1017.

1011 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 620/ II, 338.1012 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 624/ II, 340.1013 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 324/ II, 232.1014 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 361/ II, 243.1015 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 583/ II, 320.1016 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 343/ II, 238.1017 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 346/ II, 239.

195

Page 196: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الوالية إس88تحق الم88يراث إس88تحق من كل ) "Mirasa müstehak olan herkes,

velayete de müstehaktır"1018.

( الم88يراث إس88تحقاق مع ت88دور الوالية ) "Velayet, mirasa müstehak olmaya

bağlıdır"1019.

( ش88رعا عنها النيابة بطريق الص88غيرة على لألب ثبتت إنما اإلنكاح والية أن الجامع )

"Kâide: Şer’an küçük kız çocuğunu evlendirme velayeti, ona niyabeten babaya

aittir"1020.

( له ولي ال من ولي السلطان ) "Devlet başkanı, velisi olmayanın velisidir"1021.

( تتجزأ ال الوالية ) "Velayet mütecezzi değildir"1022.

( الحاكم والية من أقوى والعم األخ والية ) "Kardeşin ve amcanın velayeti hakimin

velayetinden daha kuvvetlidir"1023.

( كاإلجازة البكر من السكوت ) "Bakirenin sükûtu, icâzet gibidir"1024.

( رضا يك88ون ال88رد عن البكر الس88كوت ) "Bakirenin red hususundaki sükûtu,

rızadır"1025.

( النك88اح في وليا يك88ون أن صلح من فقال: كل أصال هذا في أصل من مشايخنا من فال وإال فيه ش88اهدا يص88لح نفسه بوالية ) "Meşayihimizden biri şahitlik konusunda şu

kâideyi koymuştur: Kendi nefsi için nikâhta velayet ehliyeti olan herkesin, nikâhta

şehadete de selahiyeti vardır. Kendisi için velayet ehliyeti olamayan şahit de

olamaz"1026.

1018 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 356/ II, 241.1019 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 356-357/ II, 241.1020 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 373/ II, 248.1021 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 381/ II, 251.1022 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 382/ II, 251.1023 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 570/ II, 316. 1024 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 361/ II, 243.1025 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 362, 570/ II, 243, 316.1026 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 395/ II, 253.

196

Page 197: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بش88هادته الحكم ج88از من وق88ال: كل أصال فيه أصل أنه الله رحمه يوسف أبي عن يج88وز ال أحد عند بش88هادته الحكم يجوز ال ومن بحضوره النكاح ينعقد الفقهاء بعض قول في

Ebu Yusuf’tan rivayet edilmiştir ki O, şahitlik ile ilgili bir kâide oluşturmuş" (بحضوره

ve şöyle demiştir: Bazı fakihlere göre şahitliği ile hüküm vermenin caiz olduğu herkesin

varlığı ile nikâh gerçekleşir; bir fakihe göre şahitliği ile hüküm vermenin caiz olmadığı

bir kimsenin varlığı ile nikâh caiz olmaz"1027.

( المص88اهرة وس88بب النسب بس88بب يح88رم ما الرض88اع بس88بب يح88رم أنه األصل )

"Kâide: musahera ve neseb sebebiyle haram kılınanlar, emzirme sebebiyle de haram

kılınırlar"1028.

( الحرم88ات ب88اب في وجه كل من كالث88ابت وجه من الث88ابت ) "Evlilik haramlığı

hususunda, bir sebepten dolayı sâbit olan, bütün açılardan sâbit gibidir"1029.

( الفاسد بالشرط يفسد ال النكاح ) "Nikâh, fâsid şart ile fâsid olmaz"1030.

( يص88لح ما ويس88تقر يصلح ال ما يلغو يصلح ال ما وإلى يصلح ما إلى أضيف إذا العقد )

"Akit, münasip olan ve münasip olmayan bir şeye izafe edildiğinde, münasip olmayan

ilga edilir ve münasip olan kalır"1031.

( واألعص88ار البل88دان ب88إختالف يختلف الص88داق ) "Mehir, zamanın ve mekanın

değişmesi ile değişir"1032.

( عليه مض88مونة غير نفسه ملك على اإلنسان جناية ) "İnsanın kendi mülkündeki

irtikabı, kendisine tazmin sorumluluğu yüklemez"1033.

( عليه مضمونة غيره ملك على اإلنسان جناية ) "İnsanın başkasının mülkündeki

irtikabı, kendisine tazmin sorumluluğu yükler"1034.

1027 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 395/ II, 253.1028 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 428/ II, 262.1029 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 451/ II, 268-269.1030 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 509/ II, 286.1031 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 497/ II, 280.1032 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 512/ II, 287.1033 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 542/ II, 302.1034 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 542/ II, 302.

197

Page 198: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( واجب الواجب بدل ) "Vacibe bedel kılınan da vaciptir"1035.

( المورث مقام قائم الوارث ) "Varis, murisin makamına kaimdir"1036.

( الع88ورة إلى النظر حرمة األصل ) "Avret mahalline bakmanın haram oluşu

asıldır"1037.

( عندنا الفرقة لثبوت علة الدارين إختالف ) "Bize göre, ihtilafu dareyn, ayrılığın

meydana gelmesinin illetidir"1038.

2. Kitâbu’t-Talak

( المب88دل وج88ود مع للب88دل حكم ال ) "Aslın varlığı durumunda bedelin hükmü

yoktur". Aile hukukunda boşama ile ilgili meselelerde, bir aylık sürenin hayza bedel

olduğunu, hayzın vaki olması durumunda, bu süreye itibar edilmeyeceğini ifade ederken

bu kâideyi zikretmiştir1039.

( األصل حكم البدل حكم ) "Bedelin hükmü, aslın hükmüdür". Hür kadının iddet

bekleme süresi, talak veya tefrikten itibaren üç aydır. Köleliğin, diğer hükümlerde

olduğu gibi burada da hükmü yarıya düşürmesi sebebiyle cariyenin iddeti, kölelik

sebebiyle bir buçuk aydır1040.

( المب88دل أجزاء على تنقسم البدل أجزاء أن األصل ) "Kâide: Bedelin parçaları,

aslın parçalarına göre taksim edilir".

( الشرط بعض بوجود يثبت ال الحكم ) "Hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile vaki

olmaz". Bir kadın kocasına "beni bin dirhem karşılığında boşa" dese, kocası da onu bu

meblağ karşılığında üç talakla boşasa talak vaki olur. Ancak bir defa boşarsa Ebu

Hanife’ye (v. 150/767) göre, bir ric‘î talak vaki olur ve hiçbir şey de gerekmez. Buna

karşılık İmâmeyn’e göre bu durumda bin dirhem karşılığında bir bâin talak vaki olur.

İmâmeyn’in bu görüşünün dayanaklarını zikrederken ilk kâideyi, Ebu Hanife’nin (v. 1035 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 543/ II, 303.1036 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 556/ II, 309.1037 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 588/ II, 323. 1038 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 622/ II, 338.1039 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 192/ III, 91.1040 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 428/ III, 195.

198

Page 199: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

150/767) görüşünü izah ederken ikinci kâideyi zikretmiştir1041. Konunun devamında

buna benzer farklı hükümlerden bahsederken, her iki tarafın dayanmış olduğu bu

kâidelere işaret etmiştir1042.

( الحكم حق في معت88برا يك88ون ال المش88روع غ88ير ) "Meşru‘ olmayan, hüküm

konusunda muteber değildir". İmam Şafiî’nin (v. 204/820), bid‘î ve sünnî talakta vakte

itibar edileceğine, talak sayısına itibar edilmeyeceğine dair görüşünün dayanaklarını

izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1043.

( الض88رورة بطريق ثابتا يكون بالرخصة الثابت ) "Ruhsat ile sâbit olan, zaruret

yoluyla sâbit olmuş olur". Bid‘î talakın çeşitleri meselesinde, İmam Şafiî’den (v.

204/820) farlı olarak adedin de nazarı itibara alınmasına dair aklî gerekçeleri izah

ederken, ( والكراهة الحظر هو األصل ) "(talakta) aslolan, yasak ve kerahettir" dâbıtı ile

beraber, bu kâideyi aklî deliller arasında zikretmiştir1044.

( غ88يره يكن لم إن الشيء ذلك عين ليس الشيء بعض ) "Bir şeyin ba‘zı, gayrı

değilse, o şeyin ayn-ı değildir". Bu kâideyi, Rabî‘atü’r-Re’y’e (v. 136/753) nisbetle

zikretmiştir. Ona göre, bir kimsenin hanımına "seni yarım talak ile boşadım" demesi ile

boşama vaki olmaz. Onun bu görüşünün sebebini açıklarken, bu kâideyi vermiştir1045.

( لكله ذكر يتبعض ال فيما البعض ذكر ) "Bölünemeyen bir şeyin ba‘zını zikretmek,

küllünü zikirdir". Hanefi mezhebine göre talak mütecezzi olmadığı için, yukarıda

geçtiği gibi bir talakın yarısı, üçte biri, dörtte biri gibi bir cüz’ü zikredildiğinde, tam bir

talak vaki olur1046.

( جملته على يقع يتفاوت ال الذي الواحد الجنس في القسمة ) "Ayrılmayan tek bir

cinsi bölmek, o cinsin hepsini bölmek anlamına gelir". Dört hanımı olan bir kimsenin,

"sizi iki, üç veya dört talak ile boşadım" demesi durumunda bütün hanımları boş olur1047.

1041 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 329/ III, 153.1042 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 330/ III, 153-154.1043 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 202/ III, 94. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 206-207/ III, 96.1044 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 204/ III, 95.1045 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 211/ III, 98.1046 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 211/ III, 98. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 337/ III, 156. 1047 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 212/ III, 99.

199

Page 200: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( عنه المنوب كفعل النائب فعل ) "Vekilin fiili, kendisine vekâlet ettiği kimsenin

fiili gibidir". Talakın vekâlet yoluyla da vuku bulacağına delil olarak bu kâideyi

zikretmiştir1048.

( العب88ارة مق88ام تق88وم المفهومة واإلش88ارة اللفظ مق88ام تق88وم المس88تبينة الكتابة )

"Anlaşılır yazı lafzın yerini alır, bilinen işaret de ibarenin yerini alır". Talakın yazı ve

dilsizin işareti ile vaki olacağının dayanağı olarak bu kâideyi zikretmiştir1049.

( الكالم منزلة ن88زلت العب88ارة بها تعلقت متى اإلشارة ) "İşaret, ibare ile birlikte

olduğu zaman, sözün yerini alır". Bir kimse hanımına "sen boşsun" derken parmakları

ile de işaret ederse, hanımı, parmakları ile yapmış olduğu işaret sayısınca boş olur1050.

( الض88رورة بق88در يتق88در أنه ض88رورة الث88ابت ) "Zarûreten sâbit olan, zaruret

miktarınca takdir edilir". Beynunete niyet ederek hanımına, "sen boşsun" diyen bir

kimsenin bu niyeti, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre geçerliyken; Zâhiru’r-Rivaye’de

belirtildiğine göre sahih değildir. Çünkü bu söz bir talak anlamı taşır ve bu kâideye

bağlı olarak zaruret söz konusu olmadıkça da üç talaka hamledilmez. Bu kâideyi ifade

ederken المعهود األصل tabirini kullanmış ve söz konusu hükmün bu kâide üzerine

kurulu olduğunu ifade etmiştir1051.

( مس888تثناة الض888رورة مواضع ) "Zaruret durumları umumî hükümlerden

müstesnadır". Ölüm veya bâin talak sebebiyle iddet bekleyen kadının ziynet takmaması,

koku sürmemesi ve süslenmemesi gerekir. Ancak bir rahatsızlığı olan kadının gözüne

sürme çekmesi, giyecek başka elbisesi bulunmayan kadının güzel elbise giymesi gibi

durumlar bundan müstesnadır. Çünkü bu tarz durumlar, bir zarurete mebnidir ve

süslenme kastı bulunmamaktadır1052.

( التح888ري فيه يج888وز ال الض888رورة عند يب888اح ال ما كل أن فيه األصل ) "Zaruret

durumunda mübah olmayan her şeyde, taharrinin olması caiz değildir". Birkaç hanımı

1048 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 213/ III, 99.1049 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 215/ III, 100.1050 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 241/ III, 109.1051 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 226/ III, 103. Bu kâide Mecelle’deki "Zaruretler kendi mikdarlarınca takdir

olunur" kâidesi ile aynı anlamdadır. Mecelle Md. 22.1052 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 461/ III, 208.

200

Page 201: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olan bir kimsenin bunlardan birini boşayıp daha sonra hangisini boşadığını unutması

halinde, boşadığını tayin edene kadar hepsi kendisi için mahrem kabul edilir ve onlar ile

ilişkiye giremez. Çünkü ilişkiye girdiği hanımı, boşadığı kadın olabilir. Aynı zamanda

boşadığını taharri ile de tespit edemez. Bu sebepten dolayı hâkim, gerekirse, hangisini

boşadığını açıklaması için onu hapsedebilir1053.

( اللزوم ينافي التخيير ) "Muhayyerlik, bağlayıcılığı nefyeder". Talakı hanımına

tefvîz eden bir kimse açısından bu bağlayıcı olduğu için yapmış olduğu tefvîzden rücû

edemez; ancak hanımı açısından gayrı lâzımdır. Kadın bu tefvîzi kabul etmeye mecbur

değildir; dilerse kabul eder, dilerse reddeder1054.

( الشرط عند كالمنجز بشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart yerine

geldiğinde müneccez gibidir". Şarta bağlı tefvîz, mutlak ve muvakkat olmak üzere iki

türlüdür. Eğer talak mutlak bir şarta bağlı ise o şartın sübûtu ile talak da vaki olur1055.

( الشرط عند كالمنجز بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart yerine

geldiğinde müneccez gibidir". Bir kimse sağlıklıyken hanımını boşasa, kadın iddet

beklerken kocası hastalanıp vefat ederse, İmam Züfer’e (v. 158/775) göre kadın

kocasına mirasçı olur. Onun bu görüşünün dayanağı olarak bu kâideyi zikretmiştir1056.

( الش88رط بعض وج88ود عند يثبت ال بشرط المعلق الحكم ) "Bir şarta bağlı olan

hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile sâbit olmaz". Bir kimse hanımına "dilersen kendini

üç talak ile boşa" dediği halde hanımı, kendisini bir veya iki talak ile boşasa, Hanefi

fakihlerine göre talak vaki olmaz1057.

( كالمنجز الشرط عند يصير بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart

yerine geldiğinde müneccez gibi olur". Talakta öne sürülen şartın, mülke izafe edilmesi

gerekir. Şarta bağlı talak esnasında mülk ve iddet bulunuyorsa talak hemen vaki olur;

değilse talak vuku bulmaz1058.

1053 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 522/ III, 228.1054 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 248, 255/ III, 113, 117.1055 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 253/ III, 116.1056 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 511/ III, 222.1057 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 271/ III, 125.1058 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 278/ III, 126.

201

Page 202: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الشرط بعض بوجود ينزل ال بشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın

bir kısmının varlığı ile yerine gelmez". İki hanımı olan bir kimse, "hayız olduğunuzda

veya doğum yaptığınızda ikiniz de boşsunuz" dese, kadınlardan birisinin hayız olması

veya doğum yapması ile talak vaki olmaz. İkisinin de hayız olması veya doğum

yapması gerekir1059.

( الشرط بعض وجود عند ينزل ال بشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm,

şartın bir kısmının varlığı ile yerine gelmez". Hanımına, "sen bana haramsın" diyen bir

kimse bununla talakı kastetmişse, bâin talak vaki olur. Eğer haramlığı yemek gibi bir

şeye izafe etmişse bu, yemin olarak kabul edilir ve belirli bir yemek ise hepsini

yemeden yeminini bozmuş olmaz1060.

( الشرط وجود عند كالمنجز يصير بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm,

şartın varlığı durumunda müneccez gibi olur". Talakın zamana izafeti caiz olmakla

beraber kullanılan lafızların, kadının mazide erkeğin mülkü altında olmadığı bir zamanı

ifade etmesi durumunda talak vaki olmaz. Bu kâideyi, İmam Muhammed (v. 189/805)

ile Ebu Yusuf (v. 182/798) arasında bu konuya bağlı olarak meydana gelen bir ihtilafta,

İmam Muhammed’e (v. 189/805) nisbetle zikretmiştir1061.

( تقديرا الشرط عند تنجيزا يصير بالشرط التعليق ) "Hükmü bir şarta ta‘lik etmek,

şart yerine geldiğinde takdiren tencîz olur". Bir kimse hanımına "falan eve girersen

bâin talakla boşsun" dedikten sonra onu bâin talakla boşasa, kadın iddet beklerken

zikredilen eve girdiğinde İmam Züfer’e (v. 158/775) göre kadın kocasının mülkünden

çıktığı için ta‘lik geçersizdir ve o eve girmesi ile talak vaki olmaz1062.

Şart ile ilgili olan bu kâideler Mecelle’de "Şartın sübûtu indinde ana muallak

olan şeyin sübûtu lâzım olur" şeklinde ifade edilmiştir1063.

1059 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 287/ III, 131.1060 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 366/ III, 169.1061 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 291/ III, 133.1062 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 296/ III, 135.1063 Bkz. Mecelle Md. 82.

202

Page 203: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( العلة وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". Ebu

Hanife’ye (v. 150/767) göre, şarta bağlı olan talak lafızları, şart koşulan şeyin illetinin

tekerrür etmesine bağlı olarak vuku bulur1064.

( العلة وفق على الحكم يثبت ) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". İmam

Şafiî (v. 204/820) ve Tahâvî (v. 321/933), erkeğin, îlâ ile hanımına yaklaşmayacağına

dair yemin ettiğini, dolayısıyla îlâdan fey’in1065, ancak cima‘ ile olabileceğini, sözle

olamayacağını söylemişlerdir. Buna karşılık diğer Hanefi fakihler, sahabe icmasına

dayalı olarak îlâdan fey’in sözle olabileceğini söylemişlerdir. Kâsânî (v. 587/1191),

onların bu görüşünü izah ettikten sonra bu kâideyi, varılan hükmü desteklemek

amacıyla zikretmiştir1066.

( تركه عن نهي بالفعل األمر ) "Bir fiili emretmek, onu terketmeyi yasaklamaktır".

( ش88رعا يعتبر ال بمشروع ليس الذي التصرفو مشروع غير المنهي ) "Nehyedilen,

meşru‘ değildir. Meşru‘ olmayan tasarruf, şer‘an muteber değildir".

( وج88ود ال مش88روعا يكون أن من خرج إذا الشرعي والتصرف مشروع غير المنهي شرعا له ) "Nehyedilen, meşru‘ değildir. Şer‘î tasarruf meşru‘ olmaktan çıktığı zaman,

şer‘an mevcut değildir". Bir kimse hanımına "ben senden boşum" dese, İmam Şafiî’ye

(v. 204/820) göre talak vaki olurken; Hanefi mezhebine göre, talaka niyet etmiş olsa da

talak vaki olmaz. Çünkü talak, zevcenin vasfı olduğundan zevc, bununla muttasıf

olamaz. Kâsânî (v. 587/1191), mezhebin bu görüşünün naklî ve aklî dayanaklarını izah

ederken bu kâideleri, konu ile ilgili nassları yorumlarken zikretmiştir1067.

( مشروعا يكون ال المنهي تركه عن نهي بالفعل األمر ) "Bir fiili emretmek, onu

terketmeyi yasaklamaktır. Nehyedilen, meşru‘ olmaz". Talakın, vücudun hepsini ifade

etmeyen el, ayak ve parmak gibi bir organa izafe edilmesi ile vaki olamayacağını izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir1068.

1064 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 302, 306/ III, 138-139, 141.1065 "Mûlînin mûlâ anha zevcesine i’lâ müddeti içinde fi’len veya kavlen rücu etmesidir". Bkz. Bilmen,

Kamus, II, 302.1066 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 377/ III, 175.1067 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 307-308/ III, 142.1068 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 311/ III, 143.

203

Page 204: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الرفع من أسهل المنع ) "Bir şeyin men‘i, ref‘inden daha kolaydır". Müteaddid

hanımları olan bir kimse bunları zikr ve tayin etmeksizin "sizden biri boştur" dese,

onlardan muayyen birine niyet etmese de izafeti sahihtir. Çünkü talak, müphem olan bir

şeye izafe edilse de vaki olur. Bu görüşü temellendirirken başka örnekler de vermiş ve

sonunda bu kâideyi zikretmiştir1069.

( إباحة النهي من اإلس88تثناء الظ88اهر حيث من ) "Zahire göre, nehiyden istisna,

ibâha ifade eder". Muhalea durumunda eğer nüşûz koca cihetinden ise muhelea için bir

bedel alması kazâen caiz ise de diyâneten caiz değildir. Eğer kadın cihetinden ise

kocasının mehir miktarı bedel almasında bir beis yoktur. Bu iki durumun delili "Ey

iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal olmadığı gibi, verdiğiniz

mehrin birazını kurtaracaksınız diye, açık bir edepsizlik yapmadıkça, onları

sıkıştırmanız da helal olmaz"1070 ayetindeki istisnadır1071.

( لأللف88اظ ال للمع88اني العق88ود في الع88برة ) "Ukûdda i’tibar maâniyedir, elfaza

değildir". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre, hul‘ ile mübâree lâfzen farklı olsalar da aynı

manaya gelirler. Onun bu görüşünün sonunda vardığı neticeyi desteklemek maksadıyla

bu kâideyi zikretmiştir1072.

( األصل على القدرة مع بالخلف عبرة ال ) "Aslı yapabilme imkânı oldukça, halefe

itibar edilmez". Îlâdan fey’, öncelikle fiilen cima‘ ile gerçekleşir. Ancak söz ile

gerçekleştiği durumlar da bulunmaktadır. Fey’in söz ile olabilmesinin ilk şartı,

aralarında îlâ bulunan kadın veya erkekten birinde cimayı engelleyecek derecede hakiki

bir acziyet bulunmasıdır. Bu durumda asıl olan fiilî fey’in yerine, halef olan sözlü fey’e

gidilir1073.

( الش88ريعة أص88ول في حقيقة ك88العجز حكما العجز ) "Şer‘î esaslarda hükmen

acziyet, hakikaten acziyet gibidir". İmam Züfer’in (v. 158/775), sözlü fey’in hükmî

1069 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 310/ III, 143.1070 Nisa, 4/19.1071 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 323-324/ III, 150.1072 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 327/ III, 152.1073 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 374/ III, 173.

204

Page 205: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

acziyet sebebiyle de olabileceğine dair görüşünü izah ederken, bu kâideyi Onun

görüşünün delili olarak zikretmiştir1074.

( الجملة في تعالى الله حق ألجل يسقط ال العبد حق ) "Kul hakkı, Allah hakkı için

düşürülmez". Kâsânî (v. 587/1191), İmam Züfer’in (v. 158/775) yukarıdaki görüşüne

karşılık, sözlü fey’in ancak hakiki acziyet sebebiyle olabileceğini, hükmî acziyet

(ihramlı olmak gibi) sebebiyle olamayacağını, hanımı ile hakikî manada cima‘ etme

imkânı olmasına rağmen onu bundan mahrum etmesinin ona zulüm olduğunu, bu

zulmün ancak cima‘ ile ortadan kalkabileceğini söylemiş ve görüşünü desteklemek

maksadıyla bu kâideyi zikretmiştir1075.

( الب88دل حكم بطل بالبدل المقصود حصول قبل األصل على قدر من ) "Bir kimse,

bedel ile maksadın gerçekleşmesinden önce aslı yapabilme imkânına sahip ise bedelin

hükmü ortadan kalkar". Sözlü fey’in bir şartı da hakikî acziyetin îlâ süresinin bitimine

kadar devam etmesidir. Eğer bu süre içerisinde cima‘ imkânı oluşursa, ona bedel kılınan

sözlü fey’in hükmü kalkar1076.

( الب88دل حكم يبطل بالب88دل المقصود حصول قبل المبدل على القدرة ) "Bedel ile

maksadın gerçekleşmesinden önce aslı yapabilme imkânı, bedelin hükmünü iptal eder".

İddetlerin intikali ya aylardan hayızlara veya hayızlardan aylara dönüşme şeklinde olur.

Aylardan hayızlara geçişe örnek; bir çocuk, ay hesabıyla iddet beklerken henüz üç ay

tamam olmadan âdet görmeye başlarsa, iddeti hayza dönüşür. Çünkü ay, hayızın yerine

bedeldir, asıl gelince bedel terk edilir1077.

( يجتمعان ال والمبدل البدل ) "Asıl ile bedel bir arada bulunmaz". İki hanımı olup

ta vefat eden bir şahsın nikâh esnasında mehri tesmiye olunmamış mutallaka hanımına

istihsanen sadece mehr-i mislin yarısı verilir mut‘a verilmez. Çünkü mut‘a, mehr-i

mislin yarısının bedelidir. Asıl ile bedel bir arada bulunamayacağına göre, sadece mehr-

i mislin yarısını alır1078.

1074 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 375/ III, 174.1075 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 375/ III, 174.1076 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 375/ III, 174.1077 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 437/ III, 200.1078 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 519-520/ III, 227.

205

Page 206: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( يكن لم كأن ويجعل ارتفع إذا األصل من بالعدم يلتحق أصل على عارض كل ) "Bir

asla ârız olan her şey, sonradan ortadan kalkınca, yokluğa ilhak edilir ve sanki olmamış

gibi kabul edilir". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre bekânın ibtidadan eshel1079 olması

sebebiyle küfür, îlânın gerçekleşmesine nasıl engel değilse, ârizi olan irtidad da îlânın

inikadına evleviyetle engel değildir. Dolayısıyla mürted, müslüman olunca îlânın

hükümleri tahakkuk eder1080.

( السبب بتكرر يتكرر الحكم ) "Hüküm, sebebin tekrarı ile tekerrür eder".

( الحكم بتعدد السبب يتعدد ) "Sebep, hükmün teaddüdü ile teaddüd eder". Ebu

Hanife (v. 150/767) ile İmâmeyn’e göre îlâ neticesinde vaki olan talak, îlâ müddetine

tabidir; müddetin ittihadı ile müttehid, teadüdü ile müteaddid olur. İmam Züfer’e (v.

158/775) göre ise talakın vahdet ve teaddüdü, müddetin değil, yeminin vahdet ve

teaddüdüne bağlıdır. Bu iki kâideyi, İmam Züfer’in (v. 158/775) varmış olduğu hükmün

illeti olarak zikretmiştir1081.

( حقيقة بالث88ابت ملحق حكما الث88ابت ) "Hükmen sâbit olan, hakikaten sâbit

gibidir". Şeyhayn'e göre, bir kimse hanımına üç defa "vallahi ben sana tekarrüb

etmiyeceğim" dese, bunların her biri ile ayrı birer îlâ kastetmeyip mücerred bir îlâyı

tekrar etmeyi kast etmişse, îlâ da keffaret de tek olur1082.

( ينقضه ما وجود مع يبقى ال الشيء ) "Bir şey, kendisini geçersiz kılan bir şeyin

varlığı ile devam etmez". Îlânın hükmünün, müddeti içinde vuku bulan fey’ ile batıl

olacağını izah ederken bu kâideyi varılan sonucu desteklemek maksadıyla

zikretmiştir1083.

( الوقت وجود عند ينتهي وقت إلى المؤقت ) "Bir vakit ile tayin edilen (hüküm),

vaktin dolması ile son bulur". Belirli bir zaman ile belirlenmiş îlânın, zamanın dolması

ile son bulacağını ifade ettikten sonra bu kâideyi hükmün illeti olarak zikretmiştir1084.1079 İşaret ettiği bu kâide Mecelle’de "Bekâ ibtidadan esheldir" şeklindedir. Bkz. Mecelle Md. 56.1080 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 378-379/ III, 175. Bu kâide Mecelle’de "Sıfât-ı ârızada asl olan ademdir"

şeklinde geçmektedir. Bkz. Mecelle Md. 9.1081 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 382-383/ III, 178.1082 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 383/ III, 178.1083 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 384/ III, 178.1084 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 386/ III, 179.

206

Page 207: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالشك يزول ال بيقين الثابت ) "Yakînen sâbit olan, şek ile zâil olmaz". Hanefi

mezhebine göre ric‘î talakta kadın, üçüncü âdetini tam on gün olarak görünce, kocasının

kendisine rücu hakkı ortadan kalkar. Eğer adet kanı on günden az bir zamanda

kesilmişse, kadın güsletmemiş veya bir namaz vakti üzerinden geçmemişse, kanın

yeniden görülme ihtimali bulunması sebebiyle rücu hakkı ortadan kalkmaz ve kadın

başkasıyla evlenemez. Bu ihtimale binaen kesin olan iddet zamanı bitmiş kabul edilmez.

İşte mezhebin bu görüşünü temellendirirken bu kâideyi zikretmiştir1085.

( واإلحتم888888ال الشك مع يثبت ال ثبوته في الشك وقع إذا ثابتا يكن لم ما أن األصل فيه يحتاط فيما خصوصا ) "Kâide: Sâbit olmayan bir şeyin sübûtunda şüphe meydana

gelirse, o şey, özellikle ihtiyatlı olunması gereken durumlarda şek ve ihtimal ile sâbit

olmaz". Bir şahsın ric‘î talak ile boşamış olduğu hanımına rücu ettiğini ifade ettiği

zaman ile kadının, iddetinin sona erdiğine dair beyanı aynı vakte tesadüf etmişse, rücu

sahih değildir. Kâsânî (v. 587/1191), verilen bu hükme gelebilecek muhtemel itirazları

dikkate alarak, bu kâideyi zikretmiştir1086.

( مثله بيقين إال يثبت ال بيقين زال ما ) "Yakînen zâil olan, ancak kendisi gibi yakîn

olan bir şey ile sâbit olur". İddet bekleyen her kadının doğurduğu çocuğun nesebi,

kocasından sâbit olur. Ancak kadının, iki seneden fazla bir süre içinde doğum yapması,

nesebin o kocadan olmadığının kesin göstergesidir. Talakın duhuldan önce vaki olması,

nikâhın, gebe kalmadan önce her yönüyle bittiğine kesin delil olduğu için neseb, bu

kocadan sâbit olmaz1087.

( مثله بيقين إال يزول ال بيقين الثابت ) "Yakînen sâbit olan, ancak kendisi gibi

yakîn olan bir şey ile zâil olur". Bâin talak ile boşanmış bir kadının, talak vaktinden

itibaren iki sene içerisinde doğuracağı çocuğun nesebi, aksini yakînen ispat edecek bir

durum olmadığı sürece kocasından sâbit olur1088.

( أمكن ما واجب والس88داد الص88الح على المس88لمين أم88ور حمل ) "İmkân olduğu

ölçüde Müslümanların işlerinin salâh ve doğruluğa yorulması gerekir". Bu kâideyi,

1085 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 397/ III, 184.1086 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 401/ III, 186.1087 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 481/ III, 211.1088 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 485/ III, 212.

207

Page 208: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

özellikle hamilelik ve iddet vaktinin bitimi gibi konularda kadının beyanına itibar

edileceğine delil olarak zikretmiştir1089.

( بضده أمر الشيء عن النهي ) "Bir şeyi yasaklamak zıddını emretmektir". Ebu

Hanife'ye (v. 150/767) göre, boşanmış kadının, iddet müddetinin bittiğine dair ihbarına

itibar edilir. Çünkü ayette, "Eğer onlar (boşanmış kadınlar) Allah’a ve âhiret gününe

gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl

olmaz"1090 buyurulmuştur. Dolayısıyla onların bunu gizlemelerinin nehyedilmesi,

izharını gerektirmektedir1091.

( الغاية وج88ود قبل ينتهي ال ةغاي88 إلى الممدود الحكم ) "Bir amaç için uzatılmış

olan hüküm, bu amacın varlığından önce sona ermez". Üç defa hanımını boşamış bir

kimsenin onunla yeniden evlenebilmesinin şartı, kadının başka bir erkek ile

evlenmesidir. Bunun delili "Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra

kadın başka bir erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helâl olmaz"1092 ayetidir. İşte

bu ayetin yorumunda bu kâideyi zikretmiştir1093.

( والطاعة للمعص88ية التس88بب في والث88واب اإلثم في المباشر ش88ريك المس88بب )

"Müsebbib, masiyet ve taata sebebiyet verdiği için, sevap ve günahta mübaşir ile

müşterektir". Hz. Peygamber (s.a.v) "üç defa boşanmış kadını kocasına helal kılmak

için evlenen kişiye de o kocaya da Allah lanet etsin" buyurmuştur. Kocaya da lanet

edilmesinin gerekçesini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1094.

( اإلحتي88اط موضع في الحقيقة مق88ام تق88ام الش88بهة ) "Şüphe, ihtiyat durumunda

hakikatin yerini alır". Kadının iddet beklemesini gerektiren durumlardan birisi de fâsid

nikâh ile veya sehven, kocasından başkası ile zifafa girmektir. Burada, ihtiyata binaen

hakiki nikâh olmuş gibi kabul edilir ve şüpheye itibar edilmez1095.

1089 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 485, 490/ III, 212, 215. Ayrıca bkz. Kerhî, Risâle fî’l-Usûl, s. 162-163.1090 Bakara, 2/228. 1091 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 401/ III, 186.1092 Bakara, 2/230.1093 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 404/ III, 187.1094 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 405-407/ III, 188.1095 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 417/ III, 192.

208

Page 209: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( اليمين مع األمين ق88ول الق88ول ) "Söz, yemin ile birlikte eminin sözüdür".

Boşanmış kadınların, iddetlerinin bittiğine dair verdikleri haber konusunda emin

olduklarını izah ederken "Eğer onlar (boşanmış kadınlar) Allah'a ve ahiret gününe

gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl

olmaz"1096 ayetini delil olarak getirmiş, daha sonra bu kâideyi zikretmiştir1097.

( حجته للمدعي يقيم حتى المنكر قول القول ) "Söz, müddei delil getirene kadar

münkirin sözüdür". Bir kimsenin, hanımına, "doğum yaptığında boşsun" demesi üzerine

kadın doğurduğunu iddia etse, bunun üzerine adam gebeliği ikrar etse nesep, icmaen

sâbittir. Talakın vukuu hususunda İmâmeyn, kadının mücerred ikrarı ile vaki

olamayacağını erkeğin de buna şehadet etmesi gerektiğini şart koşmuşlardır. Onların bu

görüşünü izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1098.

( معا بوقوعهما يحكم أن بينهما ما ت88اريخ يعلم لم إذا ح88ادثين أمرين كل في األصل )

"İki emri hadisin aralarındaki vakit bilinmediği zaman, ikisinin birlikte vuku bulduğuna

hükmedilmesi asıldır". Bir ümmü veled, kocasının vefatından dolayı iddet beklerken

mevlası vefat etse, iki ay beş gün iddet bekler. Ancak hangisinin önce vefat ettiği ve

aralarında ne kadar süre geçtiği bilinmiyorsa, İmâmeyn, ihtiyata binaen, içinde hayzın

bulunduğu dört ay on gün iddet bekleyeceği görüşündedirler. Ebu Hanife (v. 150/767)

ise, "Sizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on

gün beklerler"1099 ayetinden hareketle, onun iddet süresinin, üzerine ziyade yapılmadan

dört ay on gün olduğunu söyler. Bu kâideyi de Ebu Hanife’nin (v. 150/767) vermiş

olduğu bu hükmün gerekçesi olarak zikretmiştir1100.

( باألعذار تسقط العبادات ) "İbadetler, özürler ile sâkıt olur". Kocası vefat eden

kadının iddet müddetini geçireceği yer, kocasıyla daha önce oturduğu yerdir. Ancak bu

ev, kendisinden istifade edilmeyecek kadar küçük veya harap ise kadın, iddetini başka

1096 Bakara, 2/228.1097 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 434/ III, 198. Ayrıca bkz. Kerhî, Risâle fî’l-Usûl, s. 164.1098 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 492-494/ III, 216.1099 Bakara, 2/234.1100 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 442/ III, 202.

209

Page 210: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

bir yerde geçirebilir. Çünkü süknâ hakkı, Allah haklarından olup ibadet yoluyla îcâb

etmiştir. Dolayısıyla özür sebebiyle sakıt olur1101.

( شرطه بدون للحكم مفيدا ينعقد ال السبب ) "Şartı bulunmadığı sürece sebep,

hüküm için geçerli olmaz".

( الحكم لبقاء بشرط ليس السبب بقاء ) "Sebebin bekâsı, hükmün bekâsı için şart

değildir". Bu iki kâideyi, kadının kocasına mirasçı olabilmesi için talakın vukuundan

kocasının öldüğü zamana kadar ehliyetinin bulunması gerektiğini izah ederken

zikretmiştir1102.

( اإلبتداء حكم لبقائه يكون أن الزم غير تصرف كل في األصل ) "Gayr-ı lâzım olan

her tasarrufun bekâsı için ibtidanın hükmünün olması gerekir". Bir kimse hal-i

sıhhatinde hanımının talakını başkasına tefvîz etse ve hanımını hastalıkta boşasa bakılır;

eğer hastalık durumunda vekili azledebilecek imkâna sahip olduğu halde onu

azletmemişse, sanki vekili hastalık durumunda atamış gibi kabul edilir ve kadın

kendisine mirasçı olur1103.

Kitâbu’t-Talak’ta zikrettiği bazı dâbıtlar şunlardır:

( الحظر هو الطالق في األصل ) "Talakta aslolan yasaktır"1104.

( نعمة النعمة إلى الوسيلة ) "Nimete vesile olan da nimettir"1105.

( الطالق به يقع ال الطالق يحتمل ال لفظ كل ) "Talak anlamını ifade etmeyen her

lafız ile talak gerçekleşmez"1106.

( بالشك البينونة تثبت ال ) "Beynunet, şek ile sâbit olmaz"1107.

1101 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 451/ III, 206.1102 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 508/ III, 220-221.1103 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 512/ III, 223.1104 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 204, 209/ III, 95, 97.1105 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 210/ III, 98.1106 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 238/ III, 108.1107 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 243, 245/ III, 102, 110.

210

Page 211: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( تنج88يز ك88ائن بش88رط التعليق ) "Talakı, var olan bir şarta ta‘lik etmek,

tencîzdir"1108.

( والوقت الشرط وجود عند تطليق الوقت إلى واإلضافة بالشرط التعليق ) "Talakı

bir şarta bağlamak ve bir zamana izafe etmek, şartın ve vaktin varlığı durumunda

boşamadır"1109.

( عنه بإخبارها يتعلق جهتها من إال عليه يوقف ال بشيء الطالق علق متى أنه األصل ببينة إال قولها يقبل ال غيرها جهة من عليه يوقف بشيء علق ومتى ) "Kâide: Talak, ancak

kadın tarafından bilinecek bir şeye bağlı olduğu zaman, kadının o şey hakkındaki

ihbarına bağlı olur; ne zaman kadın dışında birinin bileceği bir şeye bağlı olursa,

beyyine olmaksızın kadının sözü kabul edilmez". Bu dâbıtı verdikten sonra bunun

üzerine kurulmuş örnekler vermiş ve ona atıfta bulunmuştur1110.

( للكل ذكرا بعضه ذكر فكان يتجزأ ال والطالق ) "Talak mütecezzi değildir. Onun

ba‘zını zikretmek küllünü zikirdir"1111.

( الخلع في عوضا يص88لح ال بيعه يج88وز ال ما كل أن عن88ده األصل ) "İmam Şafiî’ye

göre kâide şudur: Satımı caiz olmayan her şeyin muhaleada ivaz olması da uygun

değildir"1112.

( الزوجية يزيل ال الرجعي الطالق ) "Ric‘î talak, zevciyeti ortadan kaldırmaz"1113.

( الشك مع الرجعة تثبت ال ) "Ric‘at, şek ile sâbit olmaz"1114.

( عدتها إنقضاء عن اإلخبار في مصدقة المعتدة أن األصل ) "Kâide: İddet bekleyen

kadın, iddetinin bittiğine dair ihbarında sadık kabul edilir"1115.

( الصحيح النكاح هو الفراش في األصل ) "Firaşta aslolan, sahih nikâhtır"1116.

1108 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 265/ III, 122.1109 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 314/ III, 145.1110 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 282/ III, 129 ve devamındaki örnekler.1111 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 307/ III,141 .1112 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 319/ III, 148.1113 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 440, 437/ III, 200, 201.1114 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 487/ III, 213.1115 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 486/ III, 213.

211

Page 212: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( وس88لم عليه الله ص88لى الله رس88ول لسان على النكاح قبل طالق ال ) "Rasulullah

(s.a.v)’ın ifade ettiği gibi nikâhtan önce talak yoktur"1117.

( قض888اء من إمتنع كمن يحبس عليه قدرته مع اإليف888اء من إمتنع إذا الحق عليه من قضائه على قادر وهو عليه دين ) "Üzerinde bir hak olup ta gücü yettiği halde bunu yerine

getirmekten imtina eden kimse, borcu olup ta bunu ödeme imkânı olduğu halde

ödemekten imtina eden kimse gibi hapsedilir"1118.

3. Kitâbu’z-Zıhâr

( يعقل ال من يتن88اول ال التح88ريم وخط88اب الحرمة حكم ) "Haramlık hükmü ve

yasaklama hitabı, aklî melekesi olmayanları kapsamaz". Zıharda bulunanın aklî

melekesi yerinde olmalıdır1119.

( باطل للنصوص المخالف اإلجتهاد ) "Nasslara muhalif ictihad geçersizdir" Ebu

Yusuf’un (v. 182/798) bir zıhar meselesindeki görüşünü desteklemek üzere zikredilen

bu kâidenin benimsenmesi hususunda görüş ayrılığı bulunmamakla beraber, mesela

İmam Muhammed’e (v. 189/805) göre bu konuda delil olarak dayanılan nassın zahiri

tevile ihtimalli olduğundan mesele ictihada açıktır; dolayısıyla kâide bu hususta istidlale

elverişli değildir1120.

( محله غ88ير في الش88يء بق88اء يتص88ور ال ) "Bir şeyin bekâsı, mahalsiz tasavvur

edilemez". Zıharın hükmü, hükmün konusu olan eşlerden birinin ölümü ile sona erer1121.

( أو الفائ88دة احتمال بقائه وفي لحكمه مفيدا انعقد إذا الشرعي التصرف أن األصل موهومة أو محتملة لفائدة يبقى الفائدة وهم ) "Kâide: Şer‘î tasarruf, hükmünü doğuracak

şekilde inikad bulmuşsa ve hükmün bekâsında fayda ihtimali veya vehmi (çok veya az

bir ihtimal) varsa bu hüküm, muhtemel veya mevhum fayda sebebiyle kalır". Herhangi

1116 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 496/ III, 218.1117 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 521/ III, 227.1118 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 522/ III, 228.1119 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 4/ III, 230.1120 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 13/ III, 233.1121 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 19/ III, 235.

212

Page 213: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

bir vakit belirtmeksizin mutlak olarak zıhar yapan bir kimse, keffaret vermediği sürece

hanımına yaklaşamaz1122.

( ش88روطها إلى ال أس88بابها إلى تض88اف األحك88ام أن األصل ) "Kâide: Hükümler,

sebeplerine izafe edilir, şartlarına izafe edilmezler". Müellif, zıhar keffaretinin

sebebinin zıhar olduğunu; avdın (zevciyet münasebetine geri dönme) ise şart olduğunu,

ancak hükmün şarta değil de sebebe izafe edileceğini söyleyenlerin görüşünü aktarırken,

bu kâideyi zikretmiştir1123.

( له إيج88اب الش8يء إيج88اب أن: المعهود األصل به إال إليه يتوصل ال ولما ) "Bilinen

kâide: Bir şeyin vacib kılınması, o şeyin yanı sıra ona ancak kendisiyle erişilebilen

şeylerin de vacib kılınmasını ifade eder". Nitekim namazı emretme, tahareti de emretme

manasını içerir. Zıhârdan sonra kadın ile erkek arasında zevciyet ilişkisinin devam

edebilmesi için aradaki haramlığın kalkması gerekir. Bu da ancak keffâret ile

mümkündür. Şu halde, zevciyet ilişkisi için keffaretin îfâ edilmesi gereklidir1124.

4. Kitâbu’l-Liân

( بالش88بهات ت88درأ الح88دود ) "Hadler, şüpheler ile düşürülür". Mellif, ceza

hukukuyla ilgili bu temel ilkeyi, liânın hadd-i kazif mesabesinde kabul edilmesi

bağlamında zikretmekte ve bu durumda şahitlik için aranan sıkı şartlara atıfta

bulunmaktadır1125.

( يك88ون أن من بخروجه أو بإزالته إال ي88زول ال إلنس88ان ثبت م88تى الملك أن األصل به اإلنتفاع عن لعجزه حقه في به منتفعا ) "Kâide: Bir insan için sâbit olan mülkiyet, ya

ondan vazgeçmesiyle veya ondan yararlanmadaki acziyeti sebebiyle mülkiyetin onun

hakkında yararlı olmaktan çıkmış olması ile ortadan kalkar". Liânın sonuçları

tartışılırken zikredilen bu kâidede "milk" kelimesi eşya hukukundaki teknik anlamıyla

değil, karı-koca ilişkisinin helalliğiyle ilgili hak anlamında kullanılmıştır1126.

1122 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 19/ III, 235.1123 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 23/ III, 236.1124 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 23/ III, 2371125 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 48/ III, 243.1126 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 52/ III, 245.

213

Page 214: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( األحك88ام من كثير في الكل مقام يقوم األكثر ) "Hükümlerin birçoğunda ekser,

bütünün yerine geçer". Bu kâide, liânın önemli bir kısmının tamamlandığı bir aşamada

hâkimin tamamının bittiğini sanarak tefrike hükmetmesi halinde tefrikin nâfiz olacağını

temellendirmek üzere zikredilmektedir1127.

( باطل النص خالف إذا اإلجتهاد ) "İctihad nassa aykırı olduğunda geçersizdir".

Müellif yukarıdaki meselede, liânın adedinin nass ile sâbit olduğu, hâkimin erken

tefrika hükmetmekle nassta belirtilen sayıya riayet etmediği, dolayısıyla ictihadının

nassa aykırı olduğu şeklinde gelebilecek muhtemel bir eleştiriyi aktarırken bu kâideyi

zikretmiştir. Bu eleştiriyi de bir önceki kâideye işaretle, nassın liân adedini belirli bir

sayıda ifade etmesinin, çoğunluğun onun yerini almayacağı anlamına gelmeyeceğini, bu

konunun meskutun anh olması sebebiyle ictihad alanına girdiğini söylemiştir1128.

Kitâbu’l-Liân’da zikrettiği dâbıtlara şunları örnek verebiliriz:

( عن88دنا فال ال ومن اللع88ان أهل من ك88ان واليمين الش88هادة أهل من ك88ان من كل )

"Bize göre şahitliğe ve yemine ehil olan herkes liâna da ehildir. Şahitliğe ve yemine ehil

olmayan, liâna da ehil değildir"1129.

( الق88اذف ك88ان إذا اللعان يوجب ال أجنبيا القاذف كان لو الحد يوجب ال قذف كل إن ,İftira eden yabancı olursa, her kazif haddi gerektirmez; iftira eden zevc olursa" (زوجا

her kazif liânı gerektirmez". Liânda bulunacak şahıslarda aranan vasıflarla ilgili olarak

önce bir hadis, daha sonra da bu dâbıtı zikretmiştir. Mezhep bilginlerinin konu ile ilgili

bazı meseleleri bu dâbıttan tahric ettiklerini ifade etmiştir1130.

( يس88قطه وجوبه بعد اع88ترض إذا اللع88ان وج88وب يمنع ما كل ) "Liânın vücûbunu

engelleyen her şey, liânın vücûbundan sonra ortaya çıktığında liânı düşürür"1131.

( الزوجية يبطل ال الرجعي الطالق ) "Ric‘î talak, zevciyeti geçersiz kılmaz"1132.

1127 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 52/ III, 245.1128 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 53/ III, 245.1129 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 44/ III, 242.1130 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 47/ III, 243.1131 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 48/ III, 243.1132 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 49/ III, 241, 244.

214

Page 215: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

5. Kitâbu’r-Radâ

( الحرم88ات ب88اب في خصوصا المس88بب مق88ام يقام السبب ) "Özellikle haramlar

konusunda, sebep, sonucun yerine ikame edilir". Süt emmeden kaynaklanan haramlık

engelinin "sizi emziren süt anneleriniz ile evlenmeniz sizlere haram kılındı"1133 ayetinde

kadına hasredildiği, onun kocası için herhangi bir engelin olmadığını söyleyenlere karşı;

süt emziren kadının kocasının, süt emen çocuğun süt babası olmasından dolayı emzirme

sebebiyle kadın için oluşan haramlık engelinin, onun için de geçerli olduğunu ifade

ederken bu kâideyi zikretmiştir1134.

( الشرع في أصل بالعدم المغلوب وإلحاق الغالب إعتبار ) "Baskın olanın dikkate

alınması ve az olanın yok kabul edilmesi, dinde asıldır". İmâmeyn’e göre, sütannenin

sütü bir yiyecek maddesi ile karıştığında süt, yemekten daha fazla ise radâ sâbit olur ve

haramlık tahakkuk eder1135.

( بالشك ي88زول ال بيقين الث88ابت ) "Yakînen sâbit olan, şek ile zâil olmaz".

Kocasından boşanmış bir kadının sütünün hükümleri bağlamında bu kâideden

yararlanılmaktadır1136.

( الشرط إلى ال العلة إلى يضاف الحكم ) "Hüküm, illete izafe edilir, şarta değil".

( س8888بب أي: في واإلباحة الحظر في اش8888تركا إذا العلة مع الش8888رط أن األصل الشرط إلى إضافته من أولى العلة إلى الحكم فإضافة وعدمه المؤاخذة ) "Kâide: Şart ve

illet birlikte ibaha ve yasaklıkta müşterek olursa, yani muaheze sebebi olup olmamada

birlikte olurlarsa, hükmün illete izafesi, şarta izafesinden evlâdır".

( محظ88ورا الش88رط كان إذا العلة إلى إضافته من أولى الشرط إلى الحكم إضافةف بالحظر موصوفة غير والعلة ) "Eğer şart yasaklanmış bir şey ise ve illet yasaklık vasfı

taşımıyorsa, hükmün şarta izafeti, illete izafetinden evlâdır". Bu kâidelerden, sütanneliği

1133 Nisa, 4/23. 1134 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 71/ IV, 4.1135 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 95/ IV, 9.1136 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 97/ IV, 10.

215

Page 216: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

hükümleri bağlamında mezhep içerisindeki müctehidlerin farklı görüşleri izah edilirken

her müctehidin esas aldığı kâide zikredilerek yararlanılmıştır1137.

Kitâbu’r-Radâ’da geçen dâbıtlara iki tane örnek verilebilir:

( الرضاعة من وأختا أخا أو أختين أو أخوين صارا واحد ثدي على إجتمعا إثنين كل )

"Aynı kadından süt emen iki kişi süt kardeşi olurlar"1138.

( المهر كل س888قوط ت888وجب ال888دخول قبل الحاص888لة الفرقة أن األصل ) "Kâide:

Duhuldan önce meydana gelen ayrılık, mehrin tamamının sakıt olmasını gerektirir"1139.

6. Kitâbu’n-Nafaka

( الواجب88ات كس88ائر واإلب88راء باإليص88ال إال يسقط ال إنسان على وجب ما أن األصل )

"Bir insana vâcib olan bir şey, diğer vaciplerde olduğu gibi, ancak başkasına

nakledilme ve ibra ile sâkıt olur". İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre nafakanın

vücûbiyeti, hakimin hükmüne ve kocanın rızasına bakılmaksızın kocanın zimmetinde

borç olarak bulunur1140.

( لغ88يره ع88وض يلزمه ال نفسه ملك في تص88رف من ) "Kendisine ait bir mülkte

tasarrufta bulunan bir kimsenin başkasına bir bedel vermesi gerekmez".

( عليه القاضي والية من أق8888وى نفسه على اإلنس8888ان والية ) "İnsanın kendisi

üzerindeki velayeti, kâdının onun üzerindeki velayetinden daha kuvvetlidir". Hanefi

mezhebine göre nafakanın vücûbiyetinin kocanın zimmetinde bir borç olarak sâbit

olması, karı-kocanın rızası veya hâkimin kazası ile olur. Bu iki durumdan birisi yoksa

üzerinden zaman geçince nafaka düşer. Mezhebin bu görüşünü izah ederken bu iki

kâideyi delil olarak zikretmiştir1141.

( قاصرة حجة اإلقرار ) "İkrar hücceti kasıradır". Kadın, gâib olan kocasının

malını teslim ettiği şahsın elindeki veya alacaklısının zimmetindeki malından hükmen

1137 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 100/ IV, 12.1138 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 65/ IV, 2.1139 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 99/ IV, 11.1140 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 158/ IV, 26.1141 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 158-159/ IV, 26.

216

Page 217: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

nafaka almak istediği zaman hâkimin, kocanın haklarını muhafaza maksadıyla kadından

ihtiyaten kefil istemesi güzel olur. Koca gelip de nafakayı peşin olarak vermiş olduğunu

veya kadının iddeti geçmiş mutallaka olduğunu beyyine ile ispat eder ve kadın

yeminden nukûl ederse, nafaka olarak alınan malı isterse kefilden, dilerse kadından

alabilir. Ancak kadın ikrarda bulunursa, yalnız kadından alınır. Bu kâideyi verilen bu

hükmün illeti olarak zikretmiştir1142.

( بالحكم اإلختصاص يوجب بالسبب اإلختصاص ) "Sebepte birlik, hükümde birliği

gerektirir". Bir başkası, evlada, babasının nafakasında iştirak edemediği gibi annesinin

nafakasında da iştirak edemez. Çünkü her ikisinin nafaka sebebi veladettir1143.

( بالض88مان الخ88راج ) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir". Kölelerin

nafakasının efendilerine ait olmasının sebebi mülkiyettir. Çünkü kölenin menfaati

sahibine tahsis edilmiştir. Menfaati sahibine ait olunca nafakası da ona ait olur1144.

Kitâbu’n-Nafaka’da zikrettiği dâbıtlardan bir kısmı şunlardır:

( لع88ارض العدة في بطلت ثم بالفرقة نفقتها تبطل لم إمرأة كل أن هذا في األصل في النفقة تعود ال بالفرقة نفقتها بطلت من وكل نفقتها تعود العدة في العارض زال ثم منها

العدة في الفرقة سبب زال وإن العدة ) "Nafaka konusundaki kâide şudur: Ayrılık sebebi

ile nafaka hakkı kesilmeyen her kadının, iddet döneminde meydana gelen bir engel

nedeni ile nafakası kesilse, daha sonra bu engel iddet döneminde ortadan kalkarsa

kadının nafaka hakkı avdet eder. Ayrılık sebebi ile nafakası kesilen her kadının, ayrılık

sebebi iddet döneminde ortadan kalkmış olsa da nafaka hakkı avdet etmez"1145.

( ال ح88ال إلى ص88ارت ثم الطالق يوم النفقة لها كانت امرأة كل ذلك: أن في األصل نفقة لها فليس الطالق ي88وم لها نفقة ال ام88رأة وكل النفقة وتأخذ تع88ود أن فلها فيها لها نفقة

الناشزة إال أبدا ) "Nafaka konusundaki kâide şudur: Nâşize dışında, boşama vaktinde

nafaka hakkı olan her kadın, sonradan nafaka hakkı ortadan kalkacak bir duruma 1142 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 162/ IV, 28. Bu kâide Mecelle’de "beyyine hücceti müteaddiye ve ikrar hücceti

kasıradır" şeklinde geçmektedir. Bkz. Mecelle Md. 78.1143 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 176/ IV, 32.1144 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 199/ IV, 39. Ayrıca bkz. Mecelle Md. 85. Ömer Nasuhi Bilmen, bu kâidenin

بالضمان الخراج hadisinden alındığını belirttikten sonra, "bu hadisi şerifteki zamandan maksud da meunettir, yani: ihtiyar mesarifidir, sarf edilen nafakadır" demiştir. Hadisteki anlamın nafakayı ifade etmiş olması konumuz ile doğrudan ilgili olması bakımından önemlidir. Bkz. Bilmen, Kamus, I, 284-285.1145 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 126/ IV, 17.

217

Page 218: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

düşse, nafakaya avdet etme ve nafakayı alma hakkı bulunur. Boşama vaktinde nafaka

hakkı bulunmayan her kadının, ebedi olarak nafaka hakkı ortadan kalkar"1146.

( واإلعسار اليسار بإختالف تختلف النفقة ) "Nafaka, zenginlik ve fakirliğe göre

değişir"1147.

( يجوز ال الغائب على القضاء ) "Gâibin aleyhine hüküm vermek caiz değildir". Bu

dâbıtı, gâib olan kocadan nafaka talebi ile ilgili meselelerde esas almış ve buna işaret

etmiştir1148.

7. Kitâbu’l-Hıdâne

Kitâbu’l Hıdâne’de ( المفسر على يحمل المجمل ) "Mücmel müfessere

hamledilir"1149 usûl kâidesi dışında kâide zikretmemiştir.

8. Kitâbu’l-İ‘tâk

( الساكت من إليه الخطاب بصرف أولى المتكلم ) "Hitabın kendisine yönelmesi

bakımından konuşan, sakitten önceliklidir". İki kölesi bulunan bir kimse birini çağırdığı

zaman öteki cevap verse, o da "sen hürsün" dese, onu azat etme niyeti bulunmasa da

cevap veren azat edilmiş olur1150.

( أمكن ما والس88داد الص88حة على يحمل المت88دين العاقل كالم ) "İmkân olduğu

ölçüde akıllı ve mütedeyyin insanın sözü, sıhhat ve doğruluğa yorulur". Ebu Hanife’ye

(v. 150/767) göre, bir kimse bir köleye "bu benim oğlumdur" derse, kölenin nesebi

bilinsin veya bilinmesin azat olur1151.

( ض888ده عن نهي بالفعل األمر ) "Bir fiili emretmek zıddını yasaklamaktır".

Mahrem akrabanın köle olarak satın alınamayacağını, bu şekilde satın alınan akrabanın

azat edilmiş olacağını söylerken, Hz. Peygamber (s.a.v)’ın sılayı rahmi gözetmeyi

1146 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 127/ IV, 18.1147 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 154/ IV, 25.1148 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 160/ IV, 26.1149 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 218/ IV, 44.1150 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 227/ IV, 47.1151 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 239/ IV, 51.

218

Page 219: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

emrettiği bir hadisi nakletmiş ve akabinde de bu kâide ile hadisi yorumlayarak

mezhebin görüşünü temellendirmiştir1152.

( محال به العلم بدون بالشيء الرضا ) "Bir şeyi bilmeksizin ona rıza göstermek

muhaldir". İki kişi arasında ortak olan bir köleyi, ortaklardan birisi kölenin mahrem

olan bir akrabasına satsa, diğer ortak da buna karşı çıkmasa, köle özgürlüğüne kavuşur.

Onun akit karşısındaki sessizliği rıza anlamına geldiği için kendi hakkını tazmin

edemez. Mezhebin bu görüşüne, köleyi satın alanın onun akrabası olduğunu bilmediği

için tazmin hakkının bulunduğuna dair gelebilecek olası bir itirazı aktarırken, bu kâideyi

de itirazın dayanağı olarak zikretmiştir1153.

( الص88فات جميع في بينهما المشاركة يقتضي ال بالشيء الشيء تشبيه ) "Bir şeyi

başka bir şeye benzetme, aralarında bütün vasıflarda müşareketi gerektirmez".

( الص8فات جميع في المش8اركة يقتضي ال التشبيه ) "Benzetme, bütün vasıflarda

müşareketi gerektirmez". Bir kimsenin kölesini veya onun bir organını özgür bir insana

benzetmesi ile kölesi özgürlüğüne kavuşmaz. Bu görüşü izah ederken bu iki kâideyi

zikretmiştir1154.

( يمينه مع المنكر قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür". Efendi

ile köle arasında, şarta bağlı hürriyet ile ilgili bir ihtilaf vuku bulduğu takdirde, ihtilaf

ettikleri şart meşiet, sevgi vb. dışında bir şey ise köle delil getirmediği sürece, efendinin

sözüne itibar edilir1155.

( أمكن ما بالبينتين العمل هو األصل ) "Aslolan, imkân ölçüsünde iki beyyine ile

amel etmektir". Mal karşılığında kölenin serbest bırakılması hususunda köle ile efendi

arasında ihtilaf olur ve köle özgürlük iddiasında bulunursa, efendi de bunu inkâr ederse,

her ikisi de beyine getirdiği takdirde, kölenin deliline itibar edilir. Çünkü bu, iki delil ile

amel etmek anlamına gelir1156.

1152 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 232/ IV, 48.1153 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 236/ IV, 50.1154 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 245-246/ IV, 54-55.1155 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 280/ IV, 72. "Beyyine müddai için ve yemin münkir üzerinedir" kâidesine bkz.

Mecelle Md. 67. 1156 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 284/ IV, 74.

219

Page 220: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بتمامه الشرط تحقق عند ينزل بشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm,

şartın tamamıyla gerçekleşmesi ile yerine gelir". Bir kimse hanımına, "senin üzerine

evlenmezsem boşsun" dese ve ölene kadar da evlenmese, ömründe hiç evlenmediği için,

öldüğü anda talak vaki olur1157.

( الشرط وجود بعد ينزل بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın

varlığından sonra yerine gelir". Bir kimse kölesine, "sen, ölümümden bir ay önce

özgürsün" dese ve ayın sonunda ölse, Sahibeyn’e göre köle özgürlüğüne kavuşur.

Ancak bu şekilde yapılmış bir boşama vaki olmaz. Çünkü şarta bağlı olan hüküm, şartın

varlığından sonra yerine gelir1158.

( آخرهما عند ي888نزل بش888رطين والمعلق أولهما عند ي888نزل وق888تين إلى المض888اف عين غ88ير ش88رطين بأحد والمعلق أح88دهما عند في88نزل عين غ88ير الوقتين أحد إلى والمضاف

وج88وده عند وي88نزل الفعل فيه يعت88بر ووقت فعل بين جمع ولو أولهما عند ينزل ) "İki vakte

izafe edilen hüküm, ilk vaktin girmesi ile yerine gelir. İki şarta bağlı hüküm, son şartın

bulunması ile yerine gelir. Tayin edilmeksizin iki vakitten birine izafe edilen hüküm,

ikisinden birinin girmesi ile yerine gelir. Tayin edilmeksizin iki şarttan birine izafe

edilen hüküm, ilk şartın bulunması ile yerine gelir. Eğer bir fiil ile bir vakit cem

edilmişse, fiile itibar edilir ve fiilin varlığı ile hüküm yerine gelmiş olur". Kölenin

hürriyetinin iki vakte veya iki şarta bağlanması ile ilgili olarak önce bu kâideyi األصل diyerek zikretmiş, daha sonra bu konudaki çeşitli örnekleri bu kâide üzerine bina فيه

etmiştir1159.

( حقيقة بالمس88تحيل يلحق ع88ادة المس88تحيل أن الش88رع أحكام في األصل ) "Şer‘î

ahkamda aslolan, âdeten imkânsız olanın hakikaten imkânsız olmasıdır". Bir kimsenin,

kölesinin özgürlüğünü imkânsız olan bir şarta bağlaması düşünülemez. Çünkü ( ال العاقل المستحيل بكالمه يقصد ) "akıllı kimse, söylediği ile imkânsız olan bir şeyi kastetmez"1160.

( إليه يض88اف م88ؤثر وصف عقيب ثبت متى الحكم ) "Hüküm, müessir bir vasfın

akabinde sâbit olduğu zaman, o vasfa izafe edilir". Bu kâideyi, iki kişi arasında 1157 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 308/ IV, 83.1158 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 308/ IV, 83.1159 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 311 vds./ IV, 85.1160 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 309/ IV, 84. Mecelle’deki "âdeten mümteni‘ olan şey hakikaten mümteni‘ gibidir"

kâidesi bu kâide ile aynı anlamdadır. bkz. Mecelle Md. 38.

220

Page 221: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

müşterek olan bir kölenin, birisi tarafından azat edildiğinde, diğer ortağın tazmin

muhayyerliğinin bulunduğuna dair Ebu Hanife’ye (v. 150/767) nisbet edilen bir görüşü

izah ederken zikretmiştir1161.

( العلة وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". Bazı

Hanefi fakihler, ıtkın (azat olmanın) bölünemeyeceği hususunda ihtilaf bulunmadığını,

ı‘tâk (köle üzerinde mülkiyet hakkının belirli bir tarzda iskat edilmesi) üzerinde ihtilaf

olduğunu belirtmişlerdir. Kâsânî (v. 587/1191), bu yaklaşımın doğru olmadığını, çünkü

ıtkın, ı‘tâkın hükmü olması sebebiyle, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre ı‘tâkın

mütecezzi olmasıyla ıtkın da zarureten mütecezzi olacağını söylemiş ve görüşünü bu

kâide ile desteklemiştir1162.

( شرعا منفي الضرر ) "Zarar, şer‘an kaldırılmıştır". İki kişi arasında müşterek

olan kölenin, ortaklardan biri tarafından azat edildiğinde, mülkiyetin diğerine devrine

hükmetmenin hem köle hem de azat eden açısından zarar olduğunu ifade ederken bu

kâideyi zikretmiştir1163.

( أمكن ما الجواز على محمول العدل المسلم فعل ) "Adil olan müslümanın fiili,

imkân ölçüsünde cevaza hamledilir". Birkaç cariyesi olan bir kimsenin, onlardan birini

azat ederken meydana gelen belirsizlik durumunda, hangisini azat ettiğini beyan

etmeden önce onlardan istifade etmemesinin daha iyi olacağını; ancak istifade etmesi

durumunda ise bunun cevazına hükmedileceğini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1164.

( إحتياطا التح88ريم حق في الحقيقة مق88ام الس88بب يقام ) "Yasaklama hususunda

sebep, ihtiyaten hakikatin yerine ikame edilir".

( إحتياطا الحرمة حق في المس888بب مق888ام قائما الس888بب يعت888بر ) "Haramlık

hususunda, ihtiyata binaen sebebin sonucun yerini almış olduğuna itibar edilir".

İstîlâdın hürriyetin sübûtu için sebep olduğunu, dolayısıyla mevlanın vefatıyla

hürriyetin vuku bulacağını ifade ederken bu iki kâideyi zikretmiştir1165.

1161 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 324/ IV, 89.1162 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 326/ IV, 90.1163 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 326/ IV, 90.1164 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 363/ IV, 109.1165 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 367/ IV, 111.

221

Page 222: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Kitâbu’l-İ‘tâk’ta zikrettiği bazı dâbıtlar şunlardır:

( أصحابنا عند إعتاق القريب شراء ) "Mezhep bilginlerimize göre, akrabanın satın

alınması azattır"1166.

( يتجزأ ال وعندهما حنيفة أبي عند يتجزأ اإلعتاق ) "Ebu Hanife’ye göre azat etme,

mütecezzidir, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre mütecezzi değildir"1167. Birçok

hükmü bu dâbıt üzerine bina etmiştir.

( الولد حرية تقتضي األب888وين حرية أن األصل ) "Kâide: Ebeveynin hürriyeti,

çocuğun hür olmasını gerektirir"1168.

( األب ال األم يتبع والحرية الرق في الولد ) "Çocuk, kölelik ve hürriyette babaya

değil, anneye tabi olur"1169.

( القبض قبل فيها التص88رف يج88وز ال88ديون جميع أن أصحابنا أصل من ) "Borçların

hepsinde, kabzdan önce tasarrufun caiz olması, bizim mezhebimizin

esaslarındandır"1170.

( يرث ال القاتل ) "Katil mirasçı olamaz"1171.

( اآلخر من حقه س8قط أح8دهما اخت88ار إذا ش8يئين بين المخ88ير ) "İki şey arasında

muhayyer olan, onlardan birini seçince diğerinde bulunan hakkı düşer"1172.

( ذلك يجعل أح88دهما اختياره على به يستدل ما ففعل أمرين بين خير من أن األصل داللة منه إختيارا ) "Kâide: İki durum arasında muhayyer bırakılan bir kimse, tercihine

uygun olan birini yaptığında, o şey, delaleten onun tercihi kabul edilir"1173.

1166 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 233/ IV, 49.1167 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 235, 249, 284-285, 332, 346, 383, 384, 451, 455/ IV, 49, 51, 56, 75, 85, 86, 89,

93, 94, 95, 97, 100.1168 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 242/ IV, 53.1169 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 267/ IV, 66.1170 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 285/ IV, 75.1171 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 347/ IV, 100.1172 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 335/ IV, 94.1173 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 352/ IV, 103.

222

Page 223: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

9. Kitâbu’t-Tedbîr

( أمكن ما الصحة على يحمل العاقل تصرف ) "İmkân olduğu ölçüde akıllı insanın

tasarrufu, sıhhata yorulur". Bir kimse kölesinin özgürlüğünü kendi ölümünden bir ay

sonraya talik etmişse, onun ölümü ile beraber mülkiyeti de varislerine geçer. Onlar da

bu durumu sanki ölümünden bir ay sonra ıtka vasiyet etmiş gibi kabul edip onu azat

ederler1174.

( معا بوقوعهما يحكم تاريخهما يعلم ال ح88ادثين أم88رين كل إن الش88رع أص88ول في )

"Şer‘î esaslarda, tarihleri bilinmeyen iki emri hadisin birlikte vuku bulduğuna

hükmedilir". İki kişi arasında ortak olan bir köleyi efendilerden biri müdebber kılsa

diğeri i‘tâk etse; hangisinin önce olduğu bilinmiyorsa, İmâmeyn’e göre i‘tâk tedbîrden

daha kuvvetli olduğu için nâfiz, tedbîr batıl olur1175.

( الش8رط وج8ود عند ي88نزل بالش88رط المعلق ) "Şarta bağlı olan hüküm, şartın

varlığıyla yerine gelir". Tedbîrin hükmü, mevlânın vefatı ile birlikte kölenin

özgürlüğüne kavuşmasıdır. Çünkü onun özgürlüğü, efendisinin ölmesi şartına bağlıydı

ve bu şart ta ölüm ile yerine gelmiştir1176.

Kitâbu’t-Tedbîr’de geçen en önemli dâbıt şudur;

( يتج88زأ ال ومحمد يوسف أبي عند و حنيفة أبي ق88ول في متج88زيء الت88دبير ) "Ebu

Hanife’ye göre tedbîr mütecezzidir; Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre mütecezzi

değildir"1177.

10. Kitâbu’l-İstîlâd

( العلة وفق على الحكم ) "Hüküm, illete uygun olarak (sâbit olur)". Bir kimse,

başkası ile müştereken malik olduğu bir cariye hakkında istilâdda bulunsa, istilâdın

1174 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 374/ IV, 114.1175 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 381/ IV, 118.1176 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 391/ IV, 122.1177 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 378, 381/ IV, 116, 117.

223

Page 224: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

mütecezzi olmaması sebebiyle bu cariye, kendisinin ümmü veledi olur. Ayrıca nesebin

mütecezzi olmaması da tamamlayıcı bir unsur olarak bu hükmü desteklemektedir1178.

( الض88رورة بق88در يتقيد بالض88رورة الث88ابت ) "Zarûreten sâbit olan, zaruret

miktarınca takyid edilir". Ümmü veledin mütekavvim oluşu hususunda Ebu Hanife (v.

150/767) ile İmâmeyn arasındaki ihtilafı izah ederken bu kâideyi Ebu Hanife’ye (v.

150/767) nisbetle zikretmiştir1179.

Kitâbu’l-İstîlâd’da zikrettiği dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( يتجزأ ال النسب ) "Neseb mütecezzi değildir"1180.

( يتجزأ ال اإلستيالد ) "İstîlâd mütecezzi değildir"1181.

( النسب يتبع اإلستيالد ) "İstîlâd nesebe tabidir"1182.

( والحرية ال888رق في األم يتبع الولد ) "Çocuk, kölelik ve hürriyette anneye

tabidir"1183.

11. Kitâbu’l-Mükâteb

( لأللفاظ ال المعاني إلى العقود في العبرة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir, elfaza

değildir". Kitâbetin rüknü, îcâb ve kabuldür. Îcâbın kitâbete delalet edecek bir lafız

olması yeterlidir1184.

( بالعدم ملحقا فكان له حكم ال الباطل التصرف ) "Bâtıl tasarruf hükümsüzdür ve

yokluğa hamledilir". Kitâbet bedelinin mal olması gerekir. Mesela meyte veya kan gibi

bir şey mukabilinde kitâbet mün‘akid olmaz. Bu şekilde yapılmış bir akit batıl olduğu

için yok kabul edilir1185.

1178 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 399/ IV, 125.1179 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 416/ IV, 132.1180 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 399/ IV, 125.1181 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 399, 401, 406/ IV, 125, 126, 129.1182 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 404/ IV, 128.1183 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 414, 418/ IV, 131, 133.1184 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 423/ IV, 134.1185 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 430/ IV, 137.

224

Page 225: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الرفع من أسهل المنع ) "Bir şeyin men’i ref’inden daha kolaydır". Müeccel

olmayan bedelin cevazı hakkında Hanefi fukahası ile İmam Şafiî (v. 204/820) arasında

meydana gelen ihtilafı izah ederken, bu kâideyi İmam Şafiî’ye (v. 204/820) nispetle

zikretmiştir. Ona göre bedel müeccel olmadığı zaman köle fakir olduğu için kitabet

bedelini teslime aciz olur; bu da akdin inikadını engeller. Çünkü ( عند التسليم عن العجز إنعقاده يمنع العقد ) "akit anında mevcut olan teslim acziyeti, akdin inikadını engeller".

Bu acziyet akitten sonra olduğunda onu engellediğine göre, akit ile birlikte olması

durumunda evleviyetle engeller1186.

( في عليه المس88تحق ق88ول فالقول جنسه أو المستحق قدر في اإلختالف وقع متى (الشرع "Ödenecek bedelin miktarı veya cinsi hususunda ihtilaf olduğunda şer‘an,

ödeyecek kişinin (müstehakku aleyhin) sözü esastır". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre,

efendi ile köle arasında kitabet bedeli olarak ödenecek miktar hususunda vuku bulan

ihtilafta, söz konusu bedeli ödeyecek kişi olması sebebiyle söz mükâtebindir1187.

( أح88دهما وج88ود عند ي88نزل ال بش88رطين المعلق ) "İki şarta bağlı olan hüküm,

şartlardan birinin varlığı ile yerine gelmiş olmaz". Bu kâideyi, fâsid şart ile ilgili bir

meselede Bişr b. Ğiyâs el-Merîsî’ye (v. 218/833) nispetle zikretmiştir. Bir kimse

cariyesi ile mükâtebe süresi içerisinde kendisinden cinsel olarak istifade etme şartıyla

bin dirhem karaşılığında kitâbet akdi yapsa; cariye bin dirhemi ödediği takdirde,

bilginlerin çoğuna göre özgürlüğüne kavuşmuş olur. Bişr b. Ğiyâs’a (v. 218/833) göre

azat olmuş olmaz. Çünkü efendi özgürlük şartını iki şeye bağlamış ve bunlardan biri

yerine gelmiştir. Dolayısıyla azat olmuş kabul edilmez1188.

( هو كأنه مسده ويسد مقامه يقوم الشيء عوض ) "Bir şeyin ıvazı, sanki o şeymiş

gibi onun makamına kâim olur ve onun yerini alır". Kölenin azat olması, kitabet

bedelinin edası ile olabileceği gibi; kitabet bedelinin karşılığı olan başka bir şey ile de

sâbit olur. Çünkü kitâbet bedeli kölenin zimmetinde bulunan bir borçtur ve قضاء) بأعيانها ال بأعواض88ها يكون الديون ) "borçların ödenmesi, ıvazları ile olur, aynları ile

olmaz"1189.

1186 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 437/ IV, 140.1187 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 439/ IV, 141.1188 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 440/ IV, 141.1189 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 465/ IV, 154.

225

Page 226: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( أص88حابنا أصل على كالص88حيح القبض إتص88ال عند العق88ود من الفاسد ) "Bizim

mezhep bilginlerimizin kabul ettiği kâideye göre, fâsid akitler, kabz ile birleşince sahih

akit gibi olurlar". Kitabet bedeli ödenince, akit ister sahih olsun ister fâsid, köle

özgürlüğüne kavuşur1190.

( الصورة حيث من إال له وجود ال الباطل التصرف ) "Bâtıl tasarruf, ancak sureten

vardır". Bâtıl kitâbet akdi ile, kitâbet ahkâmının hiç biri sâbit olmaz1191.

Kitâbu’l-Mükâteb’de zikrettiği bazı dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( ّ المكاتبة ج88واز منعت فحشت م88تى الجهالة أن األصل فال وإال ) "Kâide: (Kitabet

bedeli ile ilgili) cehalet fâhiş olursa, kitabetin cevazını engeller; değilse engellemez"1192.

Bu dâbıt üzerine çeşitli hükümler bina etmiştir.

( المكاتبة فتبطل البيع تبطل األجل جهالة ) "Ödeme vaktinin belirsizliği bey‘i de

kitâbeti de iptal eder"1193.

( الكتابة صحة تمنع البدل جهالة ) "Bedel hakkındaki cehalet, kitabetin sıhhatini

engeller"1194.

( ك888الحر ومنافعه مكاس888به إلى يرجع فيما المك888اتب ) "Mükâteb, kazancı ve

menfaatleri hususunda hür gibidir"1195.

( اإلكتس88اب في م88أذون المك88اتب ) "Mükâteb, kazanç elde etme hususunda

me’zundur"1196.

( ال888رق الحرية غلبت إجتمعا إذا وال888رق الحرية ) "Hürriyet ve kölelik ictima

ederlerse, hürriyet köleliğe gâlib olur"1197.

1190 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 473/ IV, 158.1191 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 474/ IV, 159.1192 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 432/ IV, 138.1193 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 433/ IV, 138.1194 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 434/ IV, 139.1195 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 444, 449, 460/ IV, 143, 146, 151.1196 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 445/ IV, 143.1197 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 453/ IV, 148.

226

Page 227: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( ب888األقوى يب888دأ أنه بالتركة المتعلقة ال888ديون في األصل ) "Terikeye müteallik

borçlarda aslolan, en kuvvetliden başlanmasıdır"1198.

12. Kitâbu’l-Velâ

( بالض88مان الخ88راج ) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir". Şa‘bî (v.

103/722) ve İbn Ebî Leylâ’ya (v. 148/765) göre, mu‘tikin vefatından sonra azat ettiği

köle vefat ettiği takdirde velâ, kadının erkek çocuklarına aittir. Çünkü onlar diyet ile

yükümlü oldukları gibi mîras hakkını da elde ederler1199.

( معا وقعا كأنهما يجعل تاريخهما يعرف ال حادثين أمرين كل ) "Aralarındaki vakit

bilinmeyen iki emri hadis, sanki birlikte vuku bulmuş kabul edilir". Bir kimse kölesini

azat etse ve daha sonra ikisi birlikte boğulsa, hangisinin önce öldüğü bilinmeyince,

mevlâ kölesine mirasçı olamaz. Kölenin varisleri yoksa mevlânın mirası asabesine

geçer1200.

( الس8بب بق8در يتقدر الحكم ) "Hüküm, sebebin miktarına göre takdir edilir".

Velânın sübût sebebi ıtk olduğu için, ıtk miktarınca sâbit olur1201.

( باألضعف األقوى رفع يجوز ال ) "Daha kuvvetli olanın daha zayıf olan ile ref‘i

caiz değildir". Velâya talip olan şahıs, vaktiyle bir kimse tarafından azat edilmiş

olmamalıdır. Azat edilmiş ise velâi itaka altında bulunur ve muvâlât akdi sahih olmaz.

Çünkü ( الم88واالة والء من أق88وى العتاقة والء ) "velâi itâka, velâi müvâlâttan daha

kuvvetlidir". Velâi itâka kabili fesh olmadığı ve velâi müvâlât feshedilebildiği için velâi

itâka velâi müvâlâttan daha kuvvetlidir1202.

Kitâbu’l-Velâ’da zikrettiği dâbıtlar şunlardır:

( والحرية ال888رق في األم يتبع الولد )"Çocuk, kölelik ve hürriyette anneye

tabidir"1203.

1198 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 469/ IV, 156.1199 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 493/ IV, 166.1200 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 494/ IV, 166.1201 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 496/ IV, 168.1202 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 506/ IV, 171.1203 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 484, 485, 495/ IV, 162, 167.

227

Page 228: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( األب هو النسب في األصل ) "Nesepte aslolan babadır"1204.

( األب هو الوالء في األصل ) "Velâda aslolan babadır"1205.

( الوالء في األب يتبع الولد ) "Çocuk, velâda babaya tabidir"1206.

( القض88اء أن ت88بين إذا إال ينافيها ما يسمع ال فإنه بقضية قضى إذا القاضي أن األصل باطال كان األول ) "Kâide: Hâkim bir konuda hüküm verince, ilk verdiği hükmün geçersiz

olduğu ortaya çıkmadığı sürece verdiği hükmü nefyedecek şeyleri dikkate almaz"1207.

( الم888واالة والء من أق888وى العتق والء ) "Velâi itk, velâi müvâlâttan daha

kuvvetlidir"1208.

13. Kitâbu’l-İcâre

( البيع يحتمل ال المعدوم ) "Ma‘dûm, bey‘e konu olamaz". Ebubekir el-Esam’a (v.

200/816) göre icare akdi caiz değildir. Çünkü icare, menfaatin satımıdır ve akit

esnasında menfaatin bulunmaması, olmayan bir şeyin satımı anlamına geleceği için caiz

değildir1209. Kâsânî (v. 587/1191) onun bu görüşünü, "el-Esam daha dünyada yokken

ümmet bu konuda icma etmiştir" şeklinde eleştirmiştir1210.

( يجتمعان ال الضمان مع األجر ) "Ücret ile zamân müctemi‘ olmaz". Çocuk veya

köle, müstecirin yanında helak olurlarsa, mevlânın izni olmaksızın onları çalıştırdığı

için müstecir gâsıb olur ve meydana gelen zayiatı tazmin ile mükellef olur. Ancak

kendisine ücret gerekmez1211.

( السابقة كالوكالة الالحقة اإلجازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen

vekâlet gibidir". Fuzûlînin yapmış olduğu icare akdine verilen icâzetin sıhhat

1204 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 485, 495/ IV, 162, 167.1205 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 495/ IV, 167.1206 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 485, 509/ IV, 162, 172.1207 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 499/ IV, 169.1208 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 509/ IV, 173.1209 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 512/ IV, 173.1210 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 515/ IV, 174.1211 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 525/ IV, 176; Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 35b; Mecelle Md. 86. Aynı kâide için

bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 60, 66/ IV, 213, 216.

228

Page 229: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

şartlarından biri, ma‘kudun aleyh olan menfaatin, henüz istihsal edilmemiş olmasıdır.

Bu durumda verilen icâzet geçerlidir1212.

( المع88دوم تلحق ال اإلج88ازة ) "Madum olana icâzet verilmez". Yukarıdaki

meselede olduğu gibi, menfaatin elde edilmesinden sonra fuzûlîye verilen icâzet nasıl

geçerli değilse, gâsıba verilen icâzet de geçerli değildir. Şöyle ki gasben yapılmış bir

icareye men lehulicâze, müddetin geçmesinden sonra icâzet verse ma‘kudu aleyh

madum olduğu için muteber olmaz ve ücret gâsıba ait olur1213.

( العقد إبت88داء بمنزلة اإلس88تيفاء قبل العقد إجازة ) "İstîfâdan önce akde verilen

icâzet, akdin başlangıcında verilen icâzet gibidir". Gasben yapılmış bir icareye men

lehulicâze, müddetin bir kısmı geçtikten sonra icâzet verse, İmam Muhammed’e (v.

189/805) göre icâzetten sonraki müddete ait icare bedelini alır. İcazetten önceki

müddetin bedeli gâsıba ait olur1214.

( الفاسد أو الص888حيح بالعقد إال تض888من ال أص888حابنا أصل على المن888افع ) "Bizim

mezhebimizin kabul ettiği kâideye göre menfaatler, ancak sahih veya fâsid akit ile

tazmin edilir". Vekilin sahih veya fâsid olmayan bir şekilde yapmış olduğu akit

neticesinde mülk sahibi bir hak talep edemez1215.

( الفاسد أو الصحيح بالعقد إال تتقوم ال أصلنا على المنافع ) "Bizim kabul ettiğimiz

kâideye göre menfaatler, ancak sahih veya fâsid akit ile değer kazanır". Hâkimin

feshettiği icare akdi bâtıl olur. Bundan sonra ma‘kudun aleyh üzerinde yapılan

tasarruflar, başkasının mülkü üzerinde yapılmış olur ki bunu yapan kişi gâsıp olur1216.

( أن كما بالشك يزول ال بيقين الثابت ألن الفائدة لتوهم يبقى بيقين المنعقد العقد بالشك يثبت ال بيقين الث88ابت غ88ير ) "Kesin olarak mün‘akid olan akit, fayda zannı

sebebiyle, olduğu hal üzere devam eder. Çünkü yakînen sâbit olmayan, şek ile sâbit

olmadığı gibi, yakînen sâbit olan da şek ile zâil olmaz ". Bir kimsenin kiraladığı ev,

1212 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 533/ IV, 177.1213 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 533/ IV, 177.1214 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 533/ IV, 177.1215 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 534/ IV, 177.1216 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 549/ IV, 184. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 23/ IV, 194. Bu kâideye

daha sonra çeşitli şekillerde atıfta bulunmaktadır; bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 74, 79, 80/ IV, 218, 222.

229

Page 230: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kabzettikten sonra yıkılsa; İmam Muhammed’e (v. 189/805) göre, sükna imkânı olması

sebebiyle ma‘kudu aleyh re’sen ortadan kalkmamış olur. Onu yeniden yapma imkânı

olduğu için de kira akdi feshedilmez. Bu da akdin bekâsı için yeterlidir. Bu kâideleri,

Onun bu konudaki görüşünü izah ederken zikretmiş ve hükmü de bunlar üzerine bina

etmiştir1217.

( ج88ائز الوج88وب س88بب وج88ود بعد الحق إسقاط ) "Vücub sebebinin varlığından

sonra hakkın iskatı caizdir". Bir şeyi kiraya veren kişi, onun ücretini kiracıya ibra veya

hibe etse, İmam Muhammed’e (v. 189/805) göre, hibe veya ibra edilen ayn değil de

deyn ise caizdir. Çünkü ( إسقاط اإلبراء ) "ibra, hakkın iskatıdır". Onun bu görüşünü izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir1218.

( ج88ائز الوج88وب س88بب وج88ود بعد الوج88وب قبل الحكم تعجيل ) "Vücubtan önce,

vücub sebebinin varlığından sonra, hükmün ta‘cîli caizdir". Kira akdinde, ücretin peşin

verilmesi şart koşulduğu takdirde ücretin muaccelen verilmesi gerekir. Mal sahibinin

kira ücretini tehir etme hakkı bulunduğu gibi bu hakkı iptal edip peşin olarak isteme

yetkisi de bulunmaktadır1219.

( بلد كل ع88ادة على تحمل أنها العقود في لها ذكر ال التي العقود توابع في قالوا قد )

"Fakihler, akdin tevabiinden olup akit esnasında ifade edilmeyen şeylerin, her bölgenin

âdetine hamledileceğini söylemişlerdir". Şahıs kiralama, sütanne tutma veya bir iş için

bir yer kiralama vb. durumlarda, akdin gereklerinden olan şeyler, her bölgenin örfü esas

alınarak dikkate alınır1220.

( اليمين مع األمين قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte eminin sözüdür". Çamaşır

sahibi ile kiracı ihtilaf etseler; kiracı elbiseyi geri verdiğini söylese, elbisenin sahibi de

bunu inkâr etse, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre, kiracı kabz hususunda emin olduğu

için onun sözüne itibar edilir. İmâmeyn ise "ecir-i hass emindir"1221 dâbıtını esas alarak,

çamaşır sahibinin sözüne itibar edileceğini söylemişlerdir1222.

1217 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 27/ IV, 196.1218 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 38/ IV, 202.1219 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 40/ IV, 203; Mecelle Md. 468.1220 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 53/ IV, 209.1221 Bkz. Mecelle Md. 610.1222 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 56/ IV, 211.

230

Page 231: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( المنكر على الش888رع أص888ول في اليمين ) "Şer‘î esaslarda yemin, münkir

üzerinedir".

( الش88رع أص88ول في المنكر وظيفة اليمين ) "Şer‘î esaslarda yemin, münkirin

üzerinedir". Kiralanan bir şeyin menfaatlerinden istifade edilmeden kiracı ile mal sahibi

ücretin miktarında ihtilaf edecek olurlarsa, akit sahih olur. Ancak her ikisine de yemin

ettirilir. Çünkü ikisi de bir açıdan münkir, bir açıdan da müddaidirler1223.

( يمينه مع المنكر قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür". Bir

kimse, kendisine bir elbise dokuması için dokumacıya ip verse ve gerektiğinde kendi

yanında bulunan iplikten eklemesini söylese; iş bittikten sonra dokumacı, üzerine iplik

eklediğini iddia etse ve iplik sahibi bunu inkâr etse, iplik sahibinin sözüne itibar edilir.

Çünkü dokumacı müddai, o ise münkirdir1224.

( منفي الحرج ) "Zorluk kaldırılmıştır". Kiracının teaddisi ile kiralanan şey telef

olsa veya kıymetine bir noksan gelse, bu durumda ecir-i hass ile müşterek arasında bir

fark yoktur ve gereken kıymeti öder. Eğer kiracı, kastı olmaksızın bir hata sebebiyle

mala zarar vermişse, ecir-i hass ise bunu tazmin etmez; ecir-i müşterek ise Eimme-i

Selase’ye göre tazmin eder. İmam Züfer’e (v. 158/775) göre, bundan sakınması zorluğa

yol açacağı için tazmin etmez1225.

( كالمشروط المعتاد ), ( كالمشروط المتعارف )1226 "Örfen maruf olan şart kılınmış

gibidir". Kiracı, kiraladığı hayvanı sahibinin izni olmaksızın dövse veya dizginlese,

hayvan da bu sebepten telef olsa; Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre kıymetini tazmin

eder. İmâmeyn, müstecirin hayvanı mutad vech ile dövmesi veya dizginlemesi sonucu

hayvan telef olsa, tazmin etmeyeceği görüşündedirler. Onların görüşünü izah ederken

bu kâideyi zikretmiştir1227.

1223 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 72/ IV, 218.1224 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 77/ IV, 220.1225 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 56-57/ IV, 211.1226 Muhakkikin dipnotta belirttiğine göre başka bir nüshada bu şekilde geçmektedir. Biz de tercümede,

Mecelle’ye uygun olması sebebiyle bunu esas aldık.1227 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 59/ IV, 213; Mecelle Md. 43.

231

Page 232: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( دونه أو مثله هو بما إذن بالشيء اإلذن ) "Bir şeye verilen izin, kendi misli veya

daha azı için de izindir". Bir kimse, kiraladığı yük hayvanına muayyen miktardan fazla

ve hayvanın takatinin üzerinde yük yüklese ve bunun üzerine hayvan telef olsa,

kıymetinin tamamını tazmin ile mükellef olur. Eğer muayyen miktara mümasil veya

daha aşağı bir miktar yüklese ve hayvan telef olsa tazmin gerekmez. Bu kâideyi, verilen

bu hükmün illeti olarak zikretmiştir1228.

( نصا كالثابت داللة الثابت ) "Delâleten sâbit olan, nass ile sâbit gibidir". Kiracı

ile mal sahibi arasında ücretin aslı hakkında meydana gelen ihtilafta, İmâmeyn’e göre,

kiracının o işi yaptığına delalet eden bir şey varsa, kiracının sözüne itibar edilir1229.

( الغاية وج88ود عند ينتهي غاية إلى ثابتال ) "Bir gaye için sâbit olan hüküm, o

gayenin varlığı ile sona erer". Herhangi bir özür olmadığı sürece, akit esnasında

belirlenen vaktin bitmesi ile icare akdi sona erer ve akit feshedilir1230.

Kitâbu’l-İcâre’de zikrettiği bazı dâbıtlar şunlardır:

( للمالك المملوك كسب ) "Kölenin kazancı efendisinindir"1231.

( والفاسد الصحيح يتناول العقد مطلق ) "Mutlak olarak yapılmış akit, sahih ve

fâsid akdi kapsar"1232.

( عن88دنا العقد بنفس يثبت ال المطلقة اإلج88ارة في الحكم ) "Bize göre, mutlak

olarak yapılmış bir icare akdinde, sadece akdin kendisi ile hüküm sâbit olmaz"1233.

( التسليم يحتمل ال المعدوم ) "Ma‘dûm, teslime konu olamaz"1234.

( المعتاد إلى ينصرف العقد مطلق ) "Mutlak olarak yapılmış akit, mutâd olana

hamledilir"1235.

1228 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 60/ IV, 213.1229 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 79/ IV, 222.1230 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 82/ IV, 223.1231 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 525/ IV, 176.1232 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 534/ IV, 177.1233 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 537/ IV, 179.1234 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 537-538/ IV, 179.1235 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 547/ IV, 183.

232

Page 233: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الع88ادة على محمول المطلق ) "Mutlak olarak yapılmış akit, adeten geçerli

olana hamledilir"1236.

( العقد فس88اد توجب عليه المعقود جهالة ) "Ma‘kudu aleyh hakkındaki cehalet,

akdin fesadını gerektirir"1237.

( اإلج88ارة يفسد ال الط88اريء الشيوع ) "Şuyûu târi (akit yapıldığı sırada aslen

mevcut olmayıp sonradan meydana gelen şuyû) icare akdini ifsad etmez"1238.

( البياع88ات في ك88الثمن اإلج88ارات في األج88رة ) "İcare akitlerinde ücret, satım

akitlerindeki semen gibidir"1239.

( يمينه مع مضى فيما المس88تأجر ق88ول الق88ول ) "Geçmiş olan kira müddeti

hususunda söz, yemin ile birlikte müstecirin sözüdür"1240.

( يمينه مع الب88دل مقدار في المستأجر قول القول ) "Bedelin miktarı hususunda

söz, yemin ile birlikte müstecirin sözüdür"1241.

14. Kitâbu’l-İstısnâ‘

( واإلحتم88ال الشك مع موض88وعه عن العقد يخ88رج ال ) "Akit, şek ve ihtimal ile

mevzusundan çıkmaz".

( األلف88اظ لص88ور ال لمعانيها العق88ود في الع88برة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir,

lafızların suretlerine değildir". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre, kendisinde istısna‘ cari

olan herhangi bir şeyde müddetin zikredilmemesi istısna‘ akdinin cevaz şartıdır. Müddet

zikredilince selem akdi olur. İmâmeyn’e göre ise istisna‘ cari olan bir şeyde gerek

müddet zikredilsin ve gerek zikredilmesin istisna‘ cari olur. İlk kâideyi İmâmeyn’in

görüşünü; ikinci kâideyi de Ebu Hanife’nin (v. 150/767) görüşünü izah ederken

zikretmiştir1242.1236 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 547/ IV, 183.1237 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 552/ IV, 185.1238 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 559/ IV, 187.1239 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 41/ IV, 203, 204.1240 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 73/ IV, 219.1241 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 73/ IV, 219.1242 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 86-87/ V, 3.

233

Page 234: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

15. Kitâbu’ş-Şuf‘a

( أح88دهما وج88ود عند ي88ترك ال بش88رطين المعلق ) "İki şarta bağlı olan hüküm,

şartlardan birinin varlığı ile terkedilmez". Hanefi mezhebine göre şuf‘anın üç sebebi

vardır. Bunlar; satılan şey üzerinde ortaklık, satılan şeyin haklarından birlikte istifade ve

bitişik komşuluktur. İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre şuf‘a hakkını doğuran tek sebep,

satılan şey üzerinde hissedar olmaktır. Onun bu konudaki dayanağı, "taksim olunmamış

her malda şuf‘a vardır. Sınırlar konulup, yollar açılınca artık şuf‘a kalmaz" hadisidir.

Kâsânî (v. 587/1191), hadiste şuf‘anın kalmamasının iki şarta bağlandığını ve bu

ikisinden birinin varlığı ile hükmün terk edilemeyeceğini söylemiş ve görüşünün

dayanağı olarak bu kâideyi zikretmiştir1243.

( بالشك يثبت ال بيقين الثابت غير ) "Yakînen sâbit olmayan, şek ile sâbit olmaz".

Şuf‘a hakkının vücub şartlarından birisi de meşfuun, muâveze akdi ile başkasına intikal

etmiş olmasıdır. Eğer akde konu olan akar muâveze karakterli bir akit dışında veya

muâveze olup olmadığı şüpheli bir akde konu olmuş ise ihtimal sebebi ile şuf‘a hakkı

kullanılamaz1244.

( بالعقد تتقوم المنافع ) "Menfaatler, akit ile değer kazanır". İmam Şafiî (v.

204/820), Hanefi mezhebinin aksine, şuf‘a hakkının kullanılması için müşterinin

ödeyeceği bedelin mal olmasının şart olmadığı görüşündedir. Ona göre diyet tazminatı,

mehir bedeli, bir hizmetin ücreti gibi mal olmayan bir bedel karşılığında akarın

mülkiyetten çıkması durumunda da şuf‘a hakkı kullanılabilir. Onun bu görüşünü izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir1245.

( الش8رط وج8ود عند س8ببا ينعقد إنما الس8بب ) "Sebep, şartın varlığı ile sebep

olarak inikad bulur". Şuf‘a sahibinin, akarın satımı esnasında şuf‘a sebebi olan akara

mâlik bulunuyor olması gerekir. Akdin gerçekleştiği esnada böyle bir mülkiyet yoksa

şuf‘a hakkı da olmaz1246.

1243 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 96/ V, 5.1244 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 113/ V, 11.1245 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 116/ V, 12.1246 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 121/ V, 14.

234

Page 235: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( قاصرة حجة اإلقرار ) "İkrar hücceti kasıradır". İkrar hücceti kasıra olduğu için

ikrar ile sâbit olan mülkiyet, ikrarda bulunanı ilgilendirir. Onun ikrarıyla müşteri için bir

şey sâbit olmaz1247.

( المع88امالت في ش88رعا اإلعتب88ار س88اقطا والعدالة الع88دد ) "Muâmelât ile ilgili

konularda, şahitlerin sayı ve adaletine hukuken itibar edilmez". İmâmeyn’e göre, şuf‘a

hakkı sahibi, ilgili akarın satımını adil olsun olmasın, bir kişiden duyduktan sonra

talepte bulunmamışsa şuf‘a hakkı sâkıt olur1248.

( بإبطال إال يبطل ال إلنسان ثبت متى الحق أن األصل ) "Kâide: Hak, bir insan için

sâbit olduğu zaman, ancak iptal edilince geçersiz olur". Ebu Hanife’ye (v. 150/767)

göre şefiin şuf‘a hakkını kullanırken gecikmesi, şuf‘a hakkını geçersiz kılmaz1249.

( مح88ال وجوبه س88بب ووج88ود وجوبه قبل الحق إس88قاط ) "Vücubundan önce ve

vücub sebebinin varlığından önce hakkın iskatı muhaldir". Şuf‘a hakkı sahibinin, ilgili

akarın satımına açık veya kapalı bir şekilde rıza göstermesi halinde bu hakkı düşer.

Şuf‘a hakkının teslimi, hakkın iskatı anlamına geldiği için satımdan önce gerçekleşmez;

ancak satımdan sonra gerçekleşir1250.

( الحق إبط88ال الحق سبب إبطال ) "Hakkın sebebinin geçersiz olması, hakkın

geçersiz olmasıdır". Şuf‘a hakkı sahibi, kendisinin meşfuun bih olan mülkünü tamamen

satsa, istihkakın sebebi olan mülke komşuluk ortada kalktığı için şuf‘a hakkı sâkıt

olur1251.

( جديد بس88بب إال يع88ود ال بطل بعدما الحق ) "Bir hak geçersiz olduktan sonra,

ancak yeni bir sebep ile geri gelir". Şuf‘a hakkı sahibi, ilgili akarı fâsid bir akit ile satsa

ve müşteri de bunu kabzetse, şuf‘a hakkı sâkıt olur. Bu satım akdini bozsa da hüküm

değişmez. Çünkü bu hak artık geçersiz olmuş ve yeni bir sebep olmadığı sürece geri

gelmez1252.1247 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 123/ V, 14-15. Ayrıca bkz. Mecelle Md. 78. Hassâf’ın (v. 261/875) şuf‘a hakkı

ile ilgili bir görüşünü eleştirirken aynı kâideyi zikretmiştir. Bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 123-124/ V, 15.1248 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 128/ V, 17.1249 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 132/ V, 19.1250 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 137/ V, 19.1251 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 139/ V, 20.1252 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 139/ V, 20.

235

Page 236: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( ضرر ثبوته بعد الشيء إبطال ) "Sâbit olduktan sonra bir şeyin iptal edilmesi

zarardır". Hîle, şuf‘a hakkının sübûtundan sonra oluduğu takdirde ihtilafsız olarak

mekruh kabul edilmiştir. Hakkın sübûtundan önce olursa, İmam Muhammed’e (v.

189/805) göre, sâbit olan hakkın iptali anlamına geleceği için bu durumda da

mekruhtur1253.

( اإلبتداء من أسهل البقاء ) "Bekâ ibtidadan esheldir". Şuf‘a hakkı sahibi, şayi

hissesi bulunan akarın bir parçasını satsa geriye kalan kısmında şuf‘a hakkı devam eder.

Çünkü geriye kalan kısım, iptidâen şuf‘a hakkına sahip olmaya elverişli olunca bekâen

elverişli olması evladır1254.

( محال به العلم بدون بالشيء الرضا ) "Bir şeyi bilmeksizin ona rıza göstermek

muhaldir". Şuf‘a hakkı sahibinin, satılan akar ile ilgili olarak müşteri ile pazarlık

yapması, onu kiralaması vb. durumlar, onun şuf‘a hakkından vazgeçtiğine ve yapılan

satım akdine rıza gösterdiğine delalet eder. Çünkü bu akitler, ancak alışverişten

haberdar olduktan sonra olabilirler1255.

( متن88اقض بالض88رر الض88رر دفع ) "Zararın zarar ile def‘i, birbiriyle çelişir".

Şuf‘anın iki temellük şartı vardır: Birincisi, müşterinin rızası veya hâkimin kazası;

ikincisi ise temellükün, akdin tefrikini gerektirmemesidir. Şöyle ki, şuf‘a hakkı sahibi,

bir kimsenin satın aldığı akarın bir kısmını terk edip diğer kısmını cebren satın alamaz.

Çünkü bu, müşteriyi zarara sokar1256.

( األصل حكم التبع حكم ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür". Şuf‘a hakkı

akarda sâbit olunca, akara tabi olan bina, ağaç, ekin, meyve vb. şeyleri de kapsar1257.

( الموكل مق888ام ق888ائم بالتوكيل الوكيل ) "Vekil, vekil kılınmakla müvekilin

makamına kâimdir". Satılan bir akarı alma hususunda vekil tayin edilen, onu müşteri

adına alabilir. Çünkü ( لنفسه المشتري بمنزلة أصل الحقوق في الوكيل ) "vekil, haklar

1253 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 172/ V, 35.1254 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 139/ V, 20. Bkz. Mecelle Md. 56.1255 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 141/ V, 21.1256 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 148/ V, 25. Bkz. Mecelle Md. 1041.1257 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 153/ V, 28.

236

Page 237: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

hususunda kendi adına alıyormuş gibi asıldır". Daha sonra şefi‘ ortaya çıkınca, akar

vekilin elinde ise onu hak sahibine asilmiş gibi verebilir1258.

( يمينه مع المنكر قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür". Şuf‘a

hakkı sahibi ile müşteri, semenin cinsinde ihtilaf etseler, yemin etmek kaydıyla

müşterinin sözüne itibar edilir1259.

( المنكر قول القول ) "Söz, münkirin sözüdür". Şuf‘a hakkı sahibi ile müşteri,

semenin miktarında ihtilaf ettiklerinde, yemin ettiği takdirde müşterinin sözüne itibar

edilir1260.

( ع88ارض والفس88اد العقد في أصل الص88حة أن الج88امع ) "Kâide: Akitte aslolan

sıhhattir, fesâd arızidir". Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre şuf‘a hakkı sahibi ile müşteri

veya satıcı arasında akdin sıhhat ve fesadı hususunda vuku bulan ihtilafta, akdin

sıhhatini iddia edenin sözüne itibar edilir1261.

Kitâbu’ş-Şuf‘a’da zikrettiği dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( الج88ار على مق88دم الش88ريك ) "(Şuf‘a hakkında) müşterek mâlik, komşudan

önceliklidir"1262.

( إنتهاء معاوضة إبتداء تبرع عندنا العوض بشرط الهبة ) "Bize göre, ıvaz şartıyla

yapılan hîbe, ibtidâen teberru; intihâen muâvezedir"1263.

( الفاسد البيع في شفعة ال ) "Fasit bey‘ akdinde şuf‘a hakkı olmaz"1264.

1258 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 160/ V, 30.1259 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 161/ V, 31. 1260 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 163/ V, 31. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 169/ V, 33.1261 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 170/ V, 34.1262 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 108, 109, 110, 125, 143/ V, 9, 15, 22, 34.1263 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 112/ V, 11.1264 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 120/ V, 14.

237

Page 238: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

16. Kitâbu’l-Buyû‘

( للصورة ال للمعنى العبرة ) "İtibar suretlere değil manayadır". Satım akdi, malın

mal ile mübadelesi anlamını ifade eden mâzî îcâb ve kabul siygalarının hepsi ile

mün‘akit olur. Bu siygaların şekillerinden ziyade ifade ettikleri anlam önemlidir1265.

( منفي الضرر ) "Zarar, (şer’an) kaldırılmıştır". Satım akdinde, kabulün îcâba

muvafakati gereklidir. Satıcının îcâbına karşılık müşterinin kabulünün satıcıyı zarara

sokamayacak şekilde olması gerekir1266.

( كتابه الغائب خطاب ) "Gâibin hitabı, yazısıdır". Akit, yüz yüze olabileceği gibi

risâlet ve kitâbet ile de olabilir. Gâib olan bir kimsenin kitâbet yoluyla yapmış olduğu

îcâbı, karşı taraf kabul ederse, aynı mecliste karşılıklı olarak yapılan îcâb kabul gibi akit

tamamlanmış olur1267.

( الش8رط وج8ود قبل ع8دم بالشرط المعلق ) "Şarta bağlı olan bir şey, şartın

varlığından önce yok kabul edilir". Hanefi mezhebine göre müdebber köle satım akdine

konu olmazken, İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre olabilir. Çünkü onun özgürlüğüne

kavuşması, efendisinin ölümüne bağlıdır ve akit esnasında bu şart yoktur. İmam

Şafiî’nin (v. 204/820) bu konudaki görüşünü izah ederken öce konu ile ilgili iki rivayet

aktarmış daha sonra bu kâideyi zikretmiştir1268.

( الشرط وجود عند كالمنجز بالشرط المعلق ) "Şarta bağlı olan hüküm, şartın

varlığı durumunda müneccez gibidir". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre muhayyerlik

hakkı satıcıda olursa mebi‘, alıcıda olursa semen onun mülkiyetinden çıkmaz. Bu

durum, semenin satıcının mülkiyetine, mebiin de alıcının mülkiyetine girmesini

engeller. Müşterinin muhayyerlik hakkına örnek verirken bu kâideyi zikretmiştir1269.

( العلة خصوص مع الحكم يتعمم ال ) "Hüküm, illetin özel oluşu ile umumileşmez".

Bir satım akdinde, mal olan ve mal olmayan iki şey bir arada satılsa ve bunların her

1265 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 528/ V, 133. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 382/ V, 306.1266 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 538/ V, 136.1267 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 538/ V, 138.1268 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 550/ V, 141.1269 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 286/ V, 265.

238

Page 239: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

birinin fiyattaki payları belirtilmese, akit mün‘akid olmaz. Ebu Hanife’ye (v. 150/767)

göre her birinin payı açıklansa da durum böyledir. İmâmeyn’e göre ise ( بقدر الفساد والمفسد العلة بق88در يثبت الحكم ألن المفسد ) "fesâd, müfsidin miktarına göre takdir

edilir; çünkü hüküm, illet ve müfsid miktarına göre sâbit olur"; dolayısıyla mal olan için

akit mün‘akid olur. Çünkü akdi fâsid kılan unsur bellidir ve fesâd hükmü onunla

sınırlandırılır, akdin diğer kısmını içine almaz1270.

( العلة بقدر يثبت الحكم ) "Hüküm, illet miktarınca sâbit olur". İbn-i Ebî Leylâ

(v. 148/765) dışındaki âlimlerin çoğunluğuna göre, mebiin bir kısmında ikâle caizdir.

Bu şekildeki ikâle, akdin tamamını infisah etmez, sadece ikâlenin yapıldığı kısmı

fesheder1271.

( العلة وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". Bu

kâideyi, şirket-i inân ortaklığı yoluyla ortak olan kimselerin yapmış oldukları tasarruflar

ile ilgili olarak Zâhiru’r-Rivâye’de geçen bir örneği izah ederken zikretmiştir1272.

( األصل على والع888دم الوج888ود تحتمل لفائ888دة ينعقد ال بيقين منعق888دا يكن لم ما واإلحتمال بالشك يثبت ال أنه بيقين ثابتا يكن لم ما إن المعهود ) "Yakînen sâbit olmayan bir

şey, şek ve ihtimal ile sâbit olmaz meşhur kâidesine göre; yakînen mün‘akid olmayan

bir şey, varlık ve yokluk ihtimali bulunan bir fayda için de mün‘akid olmaz".

( بالشك ي88زول ال ب88اليقين الث88ابت ) "Yakîn ile sâbit olan, şek ile zâil olmaz".

Zâhiru’r-Rivâye’de geçtiği üzere, satıcının akit esnasında malı teslim kudreti, akdin

inikad şartıdır. Âbıkta olduğu gibi, mal akit esnasında satıcının mülkiyetinde olup ta

bunu teslim etmekten aciz ise akit mün‘akid olmaz. Çünkü satıcının akit esnasında malı

teslim etmekten aciz olduğu kesindir, akitten sonra teslim edeceği ise şüphelidir. İlk

kâideyi, Zâhiru’r-Rivâye’de geçen bu görüşü izah ederken zikretmiştir. Ancak malı

teslim acziyeti bey‘den sonra ve kabzdan önce olursa (mesela kölenin satıldıktan sonra

ve kabzedilmeden önce kaçması gibi) akit münfesih olmaz. Çünkü malı teslim imkânı

akit esnasında yakînen sâbitken daha sonra, teslim kudreti ihtimali olmakla beraber, bu

imkân ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla akit esnasında teslim imkânı kesin olarak

1270 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 562-563/ V, 145.1271 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 161/ V, 215.1272 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 188/ V, 227.

239

Page 240: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

bulunuyorken sonra bu imkân şüpheli hale gelmiştir. İşte bu durumu açıklarken, birinci

mesele ile aralarındaki farkı izah etmek için ikinci kâideyi zikretmiştir1273.

( الشك مع يثبت ال بيقين ثابتا يكن لم ما إن المعه8888ود األصل ) "Bilinen kâide:

Yakînen sâbit olmayan bir şey, şek ile sâbit olmaz". Fuzûlînin tasarrufunun icâzete bağlı

olduğunu; akit esnasında izin verecek kimsenin bulunması şartıyla, kendisine icâzet

verilirse nâfiz, verilmezse, ileride verilmesi muhtemel izin sebebiyle nâfiz

olamayacağını açıklarken bu kâideyi zikretmiştir1274.

( ّ شيء في والحرام الحالل اجتمع ما الحالل الحرام غلب وقد إال ) "Bir şeyde helal

ile haram bir arada bulunursa, haram, helale galib gelir".

( أنه شرطه وجود في الشك وقع إذا شرط على المعلق الحكم في المعهود األصل بالشك ي88زول ال بيقين الث88ابت أن كما بالشك يثبت ال بيقين الث88ابت غ88ير ألن يثبت ال ) "Şarta

bağlı hükümde bilinen kâide: Hükmün şartının varlığında şüphe vaki olduğunda hüküm

sâbit olmaz. Çünkü yakînen sâbit olan şek ile zâil olmadığı gibi; yakînen sâbit olmayan

da şek ile sâbit olmaz". ( فال ال وما المجازفة فيه ج88از المفاض88لة فيه ج88ازت ما كل )

"Müfadelenin caiz olduğu her akitte, götürü usûlü satım caizdir; müfadelenin caiz

olmadığı akitlerde götürü usûlü satım da caiz değildir". Ribevî mallarda götürü usûlü

satım, riba ihtimali sebebiyle caiz değildir. Çünkü ribanın cereyan ettiği mallarda

mümâselet ve ribanın olmayışı akdin sıhhat şartıdır. Götürü usûlü satımda mümâseletin

gerçekleştiği bilinmediği için akdin sıhhat şartının varlığı şüpheli hale gelir. Bu konuyu

izah ederken meseleyi bir dâbıt ve zikredilen kâideler üzerine temellendirmiştir1275.

( الموكل كفعل الوكيل فعل ) "Vekilin fiili, müvekkilin fiili gibidir". Çocuk, talak,

köle azadı, hîbe ve değerinin üzerinde bir şey almak vb. muameleler için vekil tayin

etse, vekil de bu muameleleri onun adına yürütse bakılır; eğer vekil bu tasarrufları

bulûğdan önce yerine getirmişse bâtıl olur. Çünkü o, küçük çocuğun vekilidir1276.

( عنه المن888وب كتص888رف الن888ائب تص888رف ) "Vekilin/temsilcinin tasarrufu,

müvekkilin/temsil ettiği kişinin tasarrufu gibidir". Birisine niyâbeten tasarrufta bulunan

1273 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 569-571/ V, 147.1274 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 577/ V, 149.1275 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 83/ V, 193.1276 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 578/ V, 150.

240

Page 241: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

vekilin, karşı tarafla bir anlaşmazlık çıktığı zaman sorumlu olduğunu izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir1277.

( الس88ابقة الوكالة بمنزلة الالحقة اإلج88ازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden

verilen vekâletin yerine geçer". Fuzûlîye sonradan verilen icâzet ile fuzûlî vekil gibi

olur1278.

( هو كأنه مقامه قائم الشيء خلف ) "Bir şeyin halefi, sanki o şeymiş gibi onun

makamına kâimdir". Babanın, çocuk için tayin ettiği vâsî, babanın yerini alır1279.

( بالشرط كالمشروط بالعرف المعروف ) "Örfen maruf olan şey şart kılınmış

gibidir". Satış akdinde, satılan şeyin şâmil olduğu veya olmadığı şeyler, tasrih

edilmesine gerek kalmadan akdin yapıldığı yörenin örfüne göre tespit edilir. Bu konuda

örf belirleyici olur1280.

( المتعارف إلى ينصرف المطلق ) "Mutlak olan, yaygın olana hasredilir". Ağaç

üzerinde bulunup ta henüz olgunlaşmamış meyvenin veya ziraî ürünün herhangi bir şart

koşulmadan satımı, İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre caiz değildir. Çünkü halk arasında

yaygın olan, ağacın meyvesinin veya ziraî ürünün olgunlaşana kadar bırakılmasıdır.

Dolayısıyla bu, akit esnasında ifade edilmese de meyve koparılamaz veya ziraî ürün

biçilemez, olgunlaşması beklenir1281.

( مطلقة حجة وعادتهم المسلمين عرف ) "Müslümanların örf ve adetleri mutlak

hüccettir". Murabaha akdinde nelerin maliyete dâhil olup olmayacağı belirlenirken,

Müslüman tüccarlar arasındaki ticari ilişkilerde maliyetten sayılan ve sayılmayan şeyler

esas alınır1282.

1277 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 325/ V, 281.1278 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 581/ V, 151. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 106, 171-172, 188/ V,

201, 220, 227.1279 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 584/ V, 152. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 589, VII, 42/ V, 155, 181.1280 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 617/ V, 167.1281 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 22/ V, 173. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 178/ V, 158, 222.1282 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 179/ V, 223.

241

Page 242: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( المنهي فس88اد ي88وجب النهي ) "Nehiy, nehyedilen şeyin fesâdını gerektirir".

Müşterinin, kabzdan önce satın aldığı menkulü satması, Rasulullah (s.a.v)’dan gelen bir

rivayet üzerine yasaktır1283.

( اإلش8تقاق موضع يص88ير مع8نى من مش88تق إسم عقيب ثبت إذا الحكم األص8ل: أن المذكور للحكم علة ) "Kâide: Hüküm, bir manadan müştak bir isimden sonra sâbit

olduğunda, iştikak mahalli (muştakkun minhu), zikredilen hükmün illeti olur".

( إليه يح88ال م88ؤثر وصف عقيب ثبت متى الحكم ) "Hüküm, müessir bir vasıftan

sonra sâbit olduğunda, ona döner (ona uygulanır)".

( الحرمة االبض88اع في األصل الحظر و ) "Nikâhta aslolan hürmet ve yasaktır".

İmam Şafiî (v. 204/820), ribevî mallar ile ilgili meşhur hadiste belirtilen altı sınıf

maddenin temel özelliklerinden hareketle ribanın illetinin, gıda maddesi veya para

olduğunu söyler. Ayrıca "yiyecek karşılığında yiyecek şeyleri, eşit miktarlarda oldukları

takdirde satın" hadisinden de illetin yiyecek oluş olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü hadiste

geçen et-taâm kelimesi, tatmak anlamına gelen et-ta‘mu kelimesinden türemiştir. O

halde bu hüküm bütün yiyecek şeyleri kapsar. Hadiste belirtilen dört grup yiyecek

maddesi, insan yaşamının sürdürülmesi açısından nasıl önemli ise para da yaşamın

sürdürülmesi açısından o kadar önemlidir. İşte bu görüşünü temellendirirken bu üç

kâideyi zikretmiştir. Son kâideyi de hadiste zikredilen altı sınıf maddenin önemini

nikâhın önemi ile mukayese sadedinde zikretmiştir1284.

( له ك88ان إذا عن88دنا عقيبه الم88ذكور للحكم علة يجعل إنما معنى من المشتق اإلسم Bize göre, bir manadan müştak isim, hükümde tesiri olduğunda kendisinden sonra" (أثر

zikredilen hükme illet kılınır". Hanefi mezhebine göre ribâ yasağının illeti, mübadele

edilecek mallar arasında cins ve ölçü-tartı birliğinin bulunmasıdır. Kâsânî (v. 587/1191),

mezhebin görüşünü izah ederken ve İmam Şafiî’nin (v. 204/820) yukarıda ifade edilen

yaklaşımını eleştirirken, onun zikrettiği kâideye karşılık kendilerinin esas aldıkları bu

kâideyi zikretmiştir1285.

1283 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 36/ V, 180.1284 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 60/ V, 183-184.1285 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 63/ V, 185.

242

Page 243: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الش88رع أحك88ام في األصل هو بالع88دم المغل88وب وإلح88اق الغ88الب إعتبار ) "Baskın

olanın dikkate alınması ve az olanın yok kabul edilmesi, şer-i ahkâmda asıldır".

( للغلبة العبرة ) "Baskın olan durum dikkate alınır". Saf olmayan katkılı paranın

mübadelesinde ribanın gerçekleşmesindeki ölçü, katkı maddelerinin oranlarıdır. Bu

oranlara göre ribâ ahkâmı tahakkuk eder. Bu durumu örneklendirirken bu iki kâideyi

zikretmiştir1286.

( الغ88الب حكم حكمه الن88ادر ) "Nadir olanın hükmü, gâlib olanın hükmüdür".

Selem akdinin sıhhatinin bekâsı için semenin akit meclisinde teslimi şarttır. Kıyasa

göre, semenin ayn olması durumunda böyle bir şart aranmaz, bu şart deyn için

geçerlidir. İstihsana göre ise burada ayn ile deyn arasında bir fark yoktur, her ikisinde

de akit meclisinde teslim şarttır. Çünkü re’sü’l-mal çoğunlukla deyndir, ayn oluşu

nadirdir ve bu da çoğunluğa ilhak edilir1287.

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan, yok hükmündedir".

( يثبت ال أنه ثبوته في الشك وقع إذا بيقين الث88ابت غير ) "Yakînen sâbit olmayan

bir şeyin sübûtunda şek vaki olduğunda, o şey sâbit olmaz".

( بالشك يزول ال أنه زواله في الشك وقع إذا بيقين الثابت ) "Yakînen sâbit olan bir

şeyin zevâlinde şek vaki olduğunda, o şey şek ile zâil olmaz". Bu iki kâideyi el-aslu’l-

ma‘hûd şeklinde vermiştir.

İlk kâideyi, selem akdinde miktarın belirlenmesinin ve bunda esas alınacak

ölçünün şart olmasına karşılık satılan bir ayın için aynı şekilde bir belirlemenin şart

olmamasının, bu iki akit arasındaki farktan kaynaklandığını izah ederken zikretmiştir.

Son iki kâideyi de mebii teslim kudreti açısından aralarındaki farkı izah ederken

zikretmiştir1288.

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan, yok hükmündedir".

1286 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 90/ V, 196.1287 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 117/ V, 203. Ayrıca bkz. Mecelle Md. 387.1288 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 126/ V, 207-208.

243

Page 244: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالمتيقن ملحق الشرع أحكام في الغالب ) "Şer‘î hükümlerde, gâlib olan kesin

gibidir".

Selem akdinin cevazı için müsellemün fîhin akit zamanından vade vaktine

kadar mevcut olması gerekir. Mesela mebi‘ bir yörenin buğdayı ise onun o yörede

bulunan bir şey olması gerekir. Hangi yöre olduğu veya nadiren bulunması hükmü

değiştirmez1289.

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan, yok hükmündedir". İmam Şafiî (v. 204/820),

satılan malın satıcının elinde helak olması sebebiyle akdin feshedilmesini engelleme

gerekçesine bağlı olarak, bedelin alınması amacıyla satılan malda satıcının hapis hakkı

olmadığını ifade etmiştir. Kâsânî (v. 587/1191) ise malın, semenin tesliminden önce yok

olmasının nadir olduğunu, dolayısıyla hiç olmuyormuş gibi kabul edilerek satıcının

hapis hakkının bulunduğunu söylemiştir1290.

( اإلبتداء من أسهل البقاء ) "Bekâ ibtidadan esheldir". Gümüş ile tezyin edilmiş

bir kılıç, kap vb. halis gümüş mukabilinde satılsa, taraflar akit meclisinden ayrılmadan

önce kabz olmuşsa, sarf akdi sahih olur; fakat taraflardan biri kabz etmeden akit

meclisinden ayrılsalar sarf akdi sahih olmaz. Söz konusu eşyaların üzerinde bulunan

gümüş, o eşyaya zarar vermeden ondan ayrılıyorsa, bey‘ akdi sahih olur, çünkü bunlar

muhtelif şeylerdir ve ibtidâen satılmaları caizdir. Böyle bir durumda sarf akdinin

geçersiz olması mutlak bey‘ akdine etki etmez1291.

( عن88ده الكل إلى الفس88اد يتع88دى والفاسد الص88حيح على إش88تملت إذا الص88فقة يتعدى ال وعندهما ) "Akit, sahih ve fâside şamil olunca, Ebu Hanife’ye göre fesâd bütüne

geçer; İmam Ebu Yusuf ile Muhammed’e göre fesâd bütüne geçmez". Bir dinarı on

dirheme vadeli olarak satın alan bir kimse, akit meclisinde on dirhemin bir kısmını nakit

olarak verdiğinde, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre akdin tamamı fâsit olur. İmâmeyn’e

göre akit, kabzedilen miktarınca sahih olur. Mezhep imamları arasındaki görüş

ayrılığının bu kâide üzerine kurulu olduğunu söylemiştir1292.

1289 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 140/ V, 211.1290 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 247/ V, 249.1291 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 166/ V, 217. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 388/ V, 309.1292 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 166/ V, 217.

244

Page 245: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( جبار العجماء فعل ) "Hayvanatın kendiliğinden olarak fiili hederdir". Satılan iki

hayvandan biri kabzdan önce diğerini öldürürse, öldürülen hayvanın hissesi fiyattan

düşer. Bu durumda müşteri muhayyerdir; isterse diğerini fiyattaki hissesi ile alır, dilerse

terk eder1293.

( كان ما على كان ما بقاء الظاهر ) "Bir şeyin olduğu hal üzere kalması asıldır".

Müşteri ile satıcı mebiin yokolması hususunda ihtilaf etseler, mebiin satıcının elinde

olması ve karinenin müşteriyi desteklemesi sebebiyle, yeminle beraber söz müşterinin

sözüdür1294.

( الحكم ذلك في غ88يره يس88تتبع ال حكم في لغ88يره تابعا ك88ان ما ) "Bir hükümde

kendisinden başka bir şeye tabi olan, o hükümde kendisi dışında bir şeyi doğurmaz".

Mebiin zevâidinden olan şeylerin de mebi‘den olduğu hususunda Hanefi fakihler

arasında ittifak olmakla beraber; kabzdan sonra ortaya çıkan zevâidin akitteki

hisselerinde ihtilaf bulunmaktadır. Bu konudaki görüş ayrılığını izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir1295.

( الخلف إلى المص8ير تمنع األصل على الق8درة ) "Aslı yapabilme imkânı, halefe

gidilmesini engeller". Müşterinin, satın aldığı bir malda çıkan kusur sebebiyle alıcıdan

noksân-ı semen1296 ile rücu‘ talebinde bulunabilmesinin ilk şartı, malı redde mani bir

durumun olmasıdır. Noksân-ı semen, reddin yerini aldığı için, reddetme imkânı

bulunduğu takdirde noksân-ı semene gidilmez1297.

( الخلف حكم يبطل ال بالخلف المقصود حصول بعد األصل على القدرة ) "Halef ile

maksadın gerçekleşmesinden sonra aslı yapabilme imkânı, halefin hükmünü iptal

etmez". Âmâ olan bir kimseye, malın vasıfları anlatıldıktan sonra o da buna razı olsa;

malın ona vasfedilmesi görmenin yerini aldığı için daha sonra iyileştiğinde görme

muhayyerliği bulunmaz1298.

1293 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 229/ V, 240; bkz. Mecelle Md. 94.1294 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 232/ V, 242; bkz. Mecelle Md. 5.1295 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 263/ V, 258.1296 "Noksan-ı semen: Bîgaraz bilirkişilerin belirleyecekleri semendeki noksanlık". Bkz. Erdoğan, Sözlük,

s. 371; Bilmen, Kamus, VI, 73.1297 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 341/ V, 289.1298 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 365/ V, 298.

245

Page 246: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الغاية وجود عند ينتهي غاية إلى قتؤالم ) "Bir gaye için konulmuş muvakkat

hüküm, o gayenin varlığı ile sona erer". Muhayyerlik için tespit edilen süre bitince,

muhayyerlik hakkı da kendiliğinden düşer1299.

( بالعدم يلحق ارتفع إذا أصل على عارض كل ) "Asılda meydana gelen her ârızî

durum, ortadan kalkınca yok kabul edilir". Kerhî’nin (v. 340/952), ayıp muhayyerliği

hususunda Hanefi fakihler arasındaki bir ihtilafı izaha dair görüşünü aktarırken bu

kâideyi zikretmiştir1300.

( الحكم إختالف ي88وجب الس88بب إختالف ) "Sebebin farklı oluşu, hükmün farklı

olmasını gerektirir". Çocuk ile büyüğün aynı olan bazı tasarruflarının sebepleri farklı

olduğu için bunlara verilecek hüküm de farklı olur1301.

( عارض والوجود أصل العيب عدم ) "Ayıbın yokluğu asıl, varlığı ârızîdir". Eğer

ibrâ, akit esnasında var olan ve müşterinin tayin ettiği özel bir ibrâ olur da sonra taraflar

arasında anlaşmazlık çıkarsa, müşterinin sözüne itibar edilir. Çünkü böyle bir ibrâ, akit

haline has bir ibrâ olduğu için ancak akit esnasında var olan kusurları kapsar. Bu

durumda, var olan kusur ârızî olduğu için onun iki vakitten en yakınına izafe edilmesi

kâideye daha uygundur1302.

( المنكر ق8ول الق8ول ) "Söz, münkirin sözüdür". Görme muhayyerliği başlığı

altında zikrettiği bu kâideyi, alıcı ile satıcının, satılan malın değişip değişmediği

hususunda ihtilaf etmeleri durumunda müşterinin ârızî bir durumu iddia etmesinden

ötürü, yemin ile beraber satıcının sözüne itibar edileceğini izah ederken verilen hükmün

dayanağı olarak zikretmiştir1303.

( األصل حكم التبع حكم ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür". Alıcı, mebiin

aslını gördükten sonra ona tabi olan şeyleri görmese de malı aldıktan sonra görme

muhayyerliği kalkmış olur1304.

1299 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 291/ V, 267. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 343/ V, 290.1300 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 297/ V, 269.1301 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 315/ V, 276.1302 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 317-318/ V, 278; Ayrıca bkz. Mecelle Md. 9 ve Md. 11 1303 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 350/ V, 293.1304 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 351/ V, 293.

246

Page 247: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( النص بصريح كالثابت النص بداللة الثابت ) "Nassın delâleti ile sâbit olan nasın

sarahati ile sâbit gibidir". Satılan malın kusurlu olmayışı, akit kurulurken delâleten şart

koşulmuş kabul edildiği için ayıp muhayyerliğinin düşmesi, alıcı ve satıcının şart

koşması ile sâbit olur1305.

Kitâbu'l-Buyû'da zikrettiği dâbıtların bir kısmı şunlardır:

( ال88بيع ص88حة تمنع الثمن جهالة ) "Semen hakkındaki cehalet, bey‘in sıhhatini

engeller"1306.

( ال88بيع ص88حة تمنع الم88بيع جهالة ) "Mebi‘ hakkındaki cehalet, bey‘in sıhhatini

engeller"1307.

( المجيز إجازة على موقوفة منعقدة العقد حالة مجيز لها التي الفضولي تصرفات )

"Fuzûlînin, akit esnasında kendisine izin verecek kimsenin bulunduğu tasarrufları, izin

verenin icâzetine bağlı olarak mevkufen münakittir"1308.

( أمكن ما األحسن الوجه على محمول العاقل تصرف ) "Akıllı kimsenin tasarrufu,

imkân ölçüsünde en iyiye yorulur"1309.

( لغيره ال لنفسه اإلنسان تصرف يكون أن األصل ) "Aslolan, insanın tasarrufunun

başkası için değil de kendisi için olmasıdır"1310.

( األصل في مفسد العقد مقتضى يخ88الف ال88ذي الش88رط ) "Akdin muktezasına

aykırı olan şart, kâideye göre akdi ifsat eder"1311.

( األصل في مفسد العقد يقتضيه ال الذي الشرط ) "Akdin içermediği şart, kâideye

göre akdi ifsat eder"1312.

1305 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 362/ V, 297.1306 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 538, 597/ V, 137, 158.1307 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 605/ V, 162.1308 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 574-575/ V, 148.1309 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 576/ V, 149.1310 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 579/ V, 150.1311 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 16/ V, 171.1312 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 17/ V, 172.

247

Page 248: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( برفع ذلك بعد الج88واز يحتمل ال الفس88اد على إنعقد إذا ال88بيع زف88ر: أن عند األصل (المفسد "İmam Züfer’e göre kâide: Satım akdi fâsid olarak inikad bulmuşsa, daha

sonra akdi fâsid kılan unsur ortadan kalksa da akit caiz olmaz"1313.

( الربا تحقق يمنع الجنس إختالف ) "Cinslerin muhtelif oluşu, ribanın

gerçekleşmesini engeller"1314.

( الجنس إختالف عند يتحقق ال الربا ) "Riba, cinslerin muhtelif olması durumunda

gerçekleşmez"1315.

( أح88وط والفس88اد الج88واز جه88تي تع88ارض عند بالفس88اد الحكم ) "Cevaz ve fesat

yönlerinin tearuzu durumunda, fesada hükmetmek daha ihtiyatlıdır"1316.

( المفسد بقدر الفساد أن األصل ) "Kâide: fesâd, müfsit miktarıncadır"1317.

( يجوز ال القبض قبل المنقول المبيع بيع ) "Kabzdan önce menkul mebiin satımı

caiz değildir"1318.

( يجوز ال القبض قبل عليه المعقود في التصرف ) "Kabzdan önce ma‘kudu aleyhte

tasarruf caiz değildir"1319.

( يبطل ال ال88دين له من وم88وت األجل يبطل ال88دين عليه من م88وت ) "Borçlunun

ölümü borcu düşürür; alacaklının ölümü borcu düşürmez"1320.

( مقبول غير العباد حقوق في الواحدة المرأة قول ) "Kul haklarında, sadece bir

kadının sözü makbul değildir"1321.

1313 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 33/ V, 178.1314 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 91, 165/ V, 216, 239.1315 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 95/ V, 195, 199.1316 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 92/ V, 197.1317 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 120/ V, 204.1318 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 118/ V, 203.1319 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 241/ V, 246.1320 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 147/ V, 213.1321 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 206/ V, 231.

248

Page 249: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( عن88دنا مبيعة الم88بيع زوائد ) "Bize göre, mebiin zevâidinden olan şeyler de

mebidir"1322.

( التبع في ثبت األصل في الملك ثبت متى ) "Mülkiyet, asılda sâbit olduğu zaman,

ona tabi olan şeylerde de sâbit olur"1323.

( الفسخ في تابعا يكون العقد في تابعا كان ما أن األصل ) "Akitte asla tabi olanın

fesih hükmünde de ona tabi olması asıldır"1324.

( أو ال88دين ق88در في الم88ديون وبين ال88دين صاحب بين وقع متى اإلختالف أن األصل يمينه مع الم88ديون قول القول كان صفته أو نوعه أو جنسه في ) "Kâide: Borçlu ile borç

veren arasında borcun miktarı, cinsi, çeşidi veya sıfatı hususunda ne zaman bir ihtilaf

olursa, söz yemin ile beraber borçlunun sözüdür"1325.

( القبض قبل الملك يفيد ال الفاسد ال88بيع ) "Fâsid satım akdi, kabzdan önce

mülkiyet ifade etmez"1326.

( إسقاط اإلبراء ) "İbrâ iskattır"1327.

( الرؤية خيار يبطل والعيب الشرط خيار يبطل ما كل أن األصل ) "Kâide: Kusur ve

şart muhayyerliğini geçersiz kılan her şey, görme muhayyerliğini de geçersiz kılar"1328.

17. Kitâbu’l-Kefâle

( لكله ذكر ش88رعا يتج88زأ ال ما بعض ذكر ) "Şer'an mütecezzi olmayan bir şeyin

ba‘zını zikretmek küllünü zikirdir". Kefâlet binnefs1329, yarım ve üçte bir gibi şayi‘ olan

bir cüz'e izafe edildiğinde caiz olur. Çünkü teslim edilmek üzere kefil olunan can

mütecezzi değildir1330. 1322 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 260/ V, 256.1323 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 260/ V, 256.1324 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 331/ V, 285.1325 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 277/ V, 262.1326 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 278, 369/ V, 263, 300.1327 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 327/ V, 283.1328 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 361/ V, 297.1329 "Kefâlet binnefs: Bir kimsenin şahsını mahkemeye veya muayyen sair bir yere ihzar ve teslimi iltizam

etmektir. Buna 'kefâlet bilvech' de denir". Bkz. Bilmen, Kamus, VI, 244.1330 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 399/ VI, 8.

249

Page 250: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( باطل محله غير إلى المضاف التصرف ) "Mahalli dışında bir şeye izafe edilen

tasarruf geçersizdir". İmam Şafiî’nin (v. 204/820), nefse, ayna ve fiile kefâletin sahih

olmadığına dair görüşünü izah ederken bu kâideyi ona nispetle zikretmiştir1331.

( الش88رع في يمينه مع المنكر ق88ول الق88ول ) "Hukukta söz, yemin ile birlikte

münkirin sözüdür". Başkasına kefil olan bir kimse, beyyine ile ispat edilen miktarı

ödemek zorundadır. Eğer sözkonusu miktar beyyine ile ispatlanmamış ise kefil fazladan

iddia edilen miktarı inkâr eden konumunda olduğu için yemin ile beraber onun sözüne

itibar edilir1332.

Kitâbu'l-Kefâle'de zikrettiği dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( إسقاط اإلبراء ) "İbrâ iskattır"1333.

( ج88ائز الوجوب قبل الوجوب سبب وجود بعد الحق عن اإلبراء ) "Vücuptan önce,

vücup sebebinin varlığından sonra bir haktan ibrâ caizdir"1334.

18. Kitâbu’l-Havâle

( بالضمان الخراج ) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir". İmam Züfer (v.

158/775) dışındaki üç Hanefi fakihe göre, havale mukayyet olur ve muhâlun aleyh1335,

üzerindeki borcu muhale ödemeden önce muhîl ölürse ve muhîlin üzerinde muhâlin

borcundan başka ödemesi gereken borçlar bulunur da muhâlun aleyhten alacağının

dışında herhangi bir malı da bulunmazsa, muhâl, alacağını alma hususunda diğer

alacaklılara göre öncelik hakkına sahip değildir. İmam Züfer (v. 158/775) ise bu

durumu rehin ile aynı şekilde değerlendirerek onun rehinde olduğu gibi diğer alacaklılar

arasında öncelik hakkına sahip olduğunu söylemiştir. Kâsânî (v. 587/1191), Onun

yaklaşımını eleştirirken bu kâideyi delil olarak kullanmıştır1336.

1331 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 399/ VI, 8.1332 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 403/ VI, 10.1333 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 411/ VI, 14.1334 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 411/ VI, 14.1335 "Muhâlun aleyh: Kendi üzerine havâleyi kabul eden, muhîlin borcunu ödemeği iltizam eyleyen

kimsedir. Muhîl: Havale eden, yani: Borcunu başkasının zimmetine nakil ve tahvil eyleyen kimsedir. Muhâl (Muhalun leh): Dâindir. Yani: Muhîlde alacağı olup da ondan havaleyi alan kimsedir." Bkz. Mecelle Md. 674, 675, 676; Bilmen, Kamus, VI, 286.

1336 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 419/ VI, 17.

250

Page 251: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( يمينه مع البينة ع88دم عند المنكر ق88ول القول ) "Delil bulunmadığı sürece söz,

yemin ile birlikte münkirin sözüdür". Muhâlun leh havâle malını kabzettikten sonra

muhîl ile anlaşmazlığa düşerse, inkâr eden konumunda olduğu için yemin ile beraber

muhîlin sözü kabul edilir 1337.

Kitâbu'l-Havâle'de geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( به الحوالة تصح ال به الكفالة تصح ال دين كل أن األصل ) "Kâide: Kefâletin

geçerli olduğu her borç ilişkisinde havâle de geçerlidir"1338.

( بالقضاء إال يسقط ال الدين أن األصل ) "Kâide: Borç, ancak ödeme ile düşer"1339.

19. Kitâbu’l-Vekâle

( الفعل إعتبار غير من وتسمية ذكرا المتعارف إلى ينصرف الكالم مطلق ) "Mutlak

olarak söylenmiş söz, fiile itibar edilmeksizin, anlatımda ve isimlendirmede yaygın

olana hasredilir". İmâmeyn'in aksine, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre satım için tayin

edilmiş vekilin vekâleti mutlak olursa, mutlakın gereğince amel eder. Bu durumda

vekil, malı aza çoğa bakmadan kendisinin uygun gördüğü bir fiyat ile satabilir. Ebu

Hanife’nin (v. 150/767) görüşünü izah ederken bu kâidenin yanı sıra şu usûl kâidesini

de görüşün temellendirmesinde delil olarak kullanmıştır: ( في األصل أن حنيفة ألبي ب88دليل إال تقيي88ده يج88وز وال إطالقه على يج88ري أن المطلق اللفظ ) "Ebu Hanife'ye göre

mutlak lafızda aslolan, onun ıtlaki üzere cari olması ve bir delil olmadıkça mutlakı

takyidin caiz olmamasıdır"1340.

( نصا كالث88ابت داللة الث88ابت ) "Delâleten sâbit olan, nass ile sâbit gibidir".

Şeyhayn'ın, fâsid bey'e vekil olan bir kimsenin ondan daha hayırlı olan sahih bey'e

delâleten vekil olabileceğine dair görüşlerini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1341.

( للصورة ال للمعنى العبرة ) "İtibar manayadır, şekillere değil". Müvekkil, vekile

belirli bir miktar karşılığında peşin olarak kendisine bir şey satın almasını söyler de 1337 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 424/ VI, 19.1338 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 418/ VI, 16.1339 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 423/ VI, 18.1340 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 441/ VI, 27.1341 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 444/ VI, 29.

251

Page 252: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

vekil de aynı fiyata taksitle satın alırsa, satış müvekkil için bağlayıcı olur. Çünkü vekil,

müvekkilin isteğine her ne kadar şeklen muhalefet etmişse de manen uygun hareket

etmiştir1342.

( لغيره ال لنفسه متصرفا اإلنسان يكون أن األصل ) "İnsanın başkası için değil de

kendisi için tasarrufta bulunması asıldır".

( أمكن ما والسداد الصالح على محمولة المسلمين أمور ) "İmkân olduğu ölçüde

Müslümanların işleri salâh ve doğruluğa yorulur". Bir kimse, tayin etmeksizin bir şeyi

satın almak üzere birine vekâlet verse, vekil, aldığı şeyi müvekkili için almaya

niyetlenmediği sürece kendisi için satın almış olur. Alım esnasında buna

niyetlenmemesi durumu, mezhep imamları arasında ihtilaflıdır. Bununla ilgili tartışmayı

aktarırken, ilk kâideyi İmam Muhammed’in (v. 189/805), ikinci kâideyi de Ebu

Yusuf’un (v. 182/798) bu konudaki görüşünü aktarırken zikretmiştir1343.

( وجودهما عند إال ينزل ال بشرطين المعلق ) "İki şarta bağlı olan hüküm, ancak

iki şartın varlığı ile yerine gelmiş olur". Evlenme, mal karşılığı boşama veya

karşılığında mâlî bir bedel bulunan bir akit için iki kişiye vekâlet verilse, vekillerden

biri, diğeri olmadan akdi icra edemez1344.

( عنه المنوب تصرف النائب تصرف ) "Temsilcinin tasarrufu, temsil ettiği kişinin

tasarrufudur". İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre, alım satım gibi akitlerin hükmü vekile

değil de müvekkile râci olduğu gibi hakları da ona râcidir1345.

( اآلمر إلى مضاف المأمور فعل ) "Emredilen kişinin fiili, emredene izafe edilir".

İmam Şafiî’nin (v. 204/820) aksine Hanefi mezhebine göre alım satım gibi akitlerin

hakları vekile râcidir. Çünkü akdi yapan vekildir. Ancak müvekkil emreden konumunda

olduğu ve vekil de onun emri ile hareket ettiği için hukuk, hükmün aslını müvekkil için,

buna tabi olan şeyleri de vekil için geçerli kılmıştır. Bu konuda İmam Şafiî’ye (v.

204/820) itiraz ederken başka deliller ile birlikte bu kâideyi de zikretmiştir1346.

1342 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 445/ VI, 29.1343 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 448/ VI, 31.1344 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 451/ VI, 32.1345 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 453/ VI, 33.1346 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 453/ VI, 33.

252

Page 253: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( يمينه مع المنكر قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür". Mûdi‘,

vediayı bir kimseye verse ve onu vedia sahibinin emri ile ona verdiğini iddia etse, vedia

sahibi de bunu inkâr etse; mûdi‘ iddia eden, vedia sahibi de inkâr eden olduğu için,

yemin ile beraber vedia sahibinin sözüne itibar edilir1347.

( ومش88اهدة حسا كالث88ابت بالبينة الث88ابت ) "Beyyine ile sâbit olan, sezgi ve

müşahede ile sâbit olan gibidir". Müvekkil, vekile herhangi bir şey vermeden borcunu

ödemeyi emretse, vekil de ödediğini söylediği halde müvekkil ile borç sahibi,

ödemediğini iddia etseler; vekil borcu ödediğine dair delil getirdiği takdirde vekilin

delili kabul edilir. Bu durumda müvekkil, borçtan kurtulmuş olur ve vekil yaptığı

ödeme için müvekkile rücu‘ hakkına sahip olur1348.

( الحاضر من كالخطاب الغائب من الكتاب ) "Gâibin yazısı hazırın hitabı gibidir".

( عنه وس8فير مع8بر المرسل مق8ام ق8ائم الرس8ول ) "Elçi, kendisini gönderenin

makamına kâim; onun aracısı ve duygularını ifade edendir". Vekilin azlinin

gerçekleşmesinin ilk şartı, vekilin bu azli bilmesidir. Vekil hazır değil de gâip ise

müvekkilin gönderdiği elçi veya azil yazısı kendisine ulaşıp da vekil bundan haberdar

olunca, azil gerçekleşmiş olur1349.

Kitâbu'l-Vekâle'de zikrettiği dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( لنفسه مشتريا يكون خالف إذا بالشراء الوكيل أن األصل ) "Kâide: Satın almak

için vekil kılınan kişi, müvekkilin isteğine muhalefet ederse, aldığını kendisi için satın

almış olur"1350.

( إلى باإلض88افة فيه ويكتفي الموكل إلى إضافة إلى فيه يحتاج ال عقد كل أن األصل العاقد إلى راجعة فحقوقه نفسه ) "Kâide: Müvekkile izafe edilmesi gerekmeyen her türlü

akdi, vekil kendisine izafe etmekle yetinir. Bu akitlerin hakları akdi yapana râcidir"1351.

1347 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 455/ VI, 34. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 455/ VI, 35.1348 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 456/ VI, 35.1349 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 460/ VI, 37.1350 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 445/ VI, 29.1351 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 452/ VI, 33.

253

Page 254: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الموكل إلى ترجع فحقوقه الموكل إلى إض88888888افته إلى فيه يحت88888888اج عقد كل )

"Müvekkile izafe edilmesi gereken her akdin hakları müvekkile râcidir"1352.

20. Kitâbu’s-Sulh

( أمكن ما والسداد الصالح على محمولة المسلمين أمور ) "İmkân olduğu ölçüde

Müslümanların işleri salâh ve doğruluğa yorulur". Bir kimse miktar ve nitelik

bakımından hakkından daha azı üzerine mesela, kaliteli bin dirhem karşılığında adi beş

yüz dirhem ile sulh yaparsa, sulh caiz olur ve davacı, hakkının bir kısmını almış, öbür

kısmından da davalıyı ibrâ etmiş olur1353.

( ش88رعا بالع88دم ملحق المغل88وب ) "Az olan, şer‘an yok gibi kabul edilir".

Musâlahun anh (kendisinden dolayı sulh yapılan konu) Allah'a ait bir hak olmayıp,

insana ait bir hak olmalıdır. Haddi kazifte her ne kadar kul hakkı ile Allah hakkı bir

arada bulunsa da Allah hakkı galip olduğu için kul hakkı yok kabul edilir ve haddi

kazifte sulh akdi sahih olmaz1354.

( الس88ابقة الوكالة بمنزلة الالحقة اإلج88ازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden

verilen vekâletin yerine geçer". Eğer sulh, davalının izni olmaksızın yapılmışsa bu,

fuzûlînin sulhüdür ve bunun beş şekli vardır. Bunların dördünde sulh sahih olduğu halde

birinde sahih değildir. Bu son durumda sulh, ancak davalının onu kabul etmesine

bağlıdır; eğer müddea aleyh fuzûlînin sulhünü geçerli kabul ederse o da geçerlilik

kazanır. Bu kâideyi söz konusu durumu izah ederken zikretmiştir1355.

Kitâbu's-Sulh'ta zikrettiği dâbıtların bir kısmı şunlardır:

( كالبالغ التجارات في المأذون الصبي ) "Ticarî ilişkilerde me'zûn çocuk, bâliğ

gibidir"1356.

( يعت88بر وال88دنانير ال88دراهم من حقه جنس من أقل على وقع م88تى الصلح أن األصل على وقع أو منها حقه جنس من أكثر على وقع ومتى الباقي عن وإبراء الحق لبعض إستيفاء

1352 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 453/ VI, 33.1353 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 473/ VI, 43. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 474-475/ VI, 43.1354 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 483/ VI, 48.1355 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 491/ VI, 52.1356 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 468/ VI, 40.

254

Page 255: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

معاوضة يعتبر والعين الدين من آخر جنس ) "Kâide: Sulh, ne zaman davacının hakkının

dirhem ve dinar cinsinden daha aşağısı ile yapılırsa bu, hakkın bir kısmının alınması,

geri kalanının da ibrası anlamına gelir. Şayet hakkının cinsinden daha fazlası ile

gerçekleşirse yahut borç veya ayn olarak bir başka cins üzerine yapılırsa bu, muâvaza

olarak kabul edilir"1357.

( حكما منكر الساكت ) "Sâkit, hükmen inkâr edendir"1358.

( فال ال وما عليه الص88لح يج88وز وشراؤه بيعه يجوز ما كل أن األصل ) "Kâide: Alım

satımı caiz olan her şeyin sulh bedeli olması caiz; alım satımı caiz olmayanın sulh

bedeli olması caiz değildir"1359.

21. Kitâbu’ş-Şerike

( حسن الله عند فهو حس88نا المس88لمون رآه ما ) "Müslümanların güzel gördüğü

şey, Allah katında da güzeldir". İnân şirketinin, çeşitli bölgelerde bulunan fakihlerin

icması ve her dönemde insanların uygulaya geldikleri bir şirket türü olması sebebiyle

caiz olduğunu izah ederken bu görüşü, aslı bir hadis olan bu kâide ile

temellendirmiştir1360.

( األلف88اظ لعين ال لمعانيها العق88ود في الع88برة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir,

lafızların kendisine değildir". Mufâvada şirketinin şartlarından birisi de ortaklığın

"mufâvada" lafzı ile olmasıdır. Ancak halk arasında bu anlama gelen başka bir kelime

kullanıldığı takdirde de ortaklık geçerli olur1361.

( مثله يستتبع ال الشيء ) "Bir şey, kendi mislini doğurmaz"1362.

( مثله أو فوقه هو ما يس88تتبع وال دونه هو ما يس88تتبع الشيء ) "Bir şey kendinden

daha aşağı olanı doğurur, kendisinin üstünde veya kendisine denk olanı doğurmaz"1363.

1357 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 475/ VI, 44.1358 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 481/ VI, 47.1359 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 482/ VI, 48.1360 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 506/ VI, 58.1361 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 516/ VI, 62.1362 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 529/ VI, 69.1363 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 530/ VI, 69.

255

Page 256: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( مثله يس88تتبع وال دونه يس88تتبع الش8يء ) "Bir şey kendinden daha aşağı olanı

doğurur, kendi mislini doğurmaz"1364.

( مثله يس88تتبع ال الش88يء ) "Bir şey, kendi mislini doğurmaz". İlk kâideyi,

ortaklardan birinin şirket malını vedia (emanet) olarak veya ibda'1365 yoluyla verme

şeklinde tasarrufta bulunabileceğini temellendirirken; ikinci kâideyi, ortaklardan birinin

şirket malını mudârabe yapmak maksadı ile başkasına verme yetkisinin olup olmadığı

ile ilgili tartışmada, tarafların görüşlerini izah ederken vermiştir. Üçüncü kâideyi de

şirket ortaklarından birinin, alım-satım için vekâlet verebileceğinin istihsânen mümkün

olduğunu açıklarken zikretmiştir. Son kâideyi ise mufâvada ortaklığında, ortaklardan

birinin, şirket malını mufâvada maksadı ile başkasına vermesi ile ilgili olarak, İmam

Ebu Yusuf (v. 182/798) ile İmam Muhammed (v. 189/805) arasındaki ihtilafı izah

ederken, Ebu Yusuf'un (v. 182/798) olmayacağına dair görüşünün delili olarak

zikretmiştir1366.

( كالمشروط المعروف ) "(Örfen) maruf olan şey şart kılınmış gibidir". Şirket

ortaklarından birinin şirketin malından infak edebileceğine dair istihsanen verilmiş

hükmü izah ederken bu kâideyi delil olarak zikretmiştir1367.

( قاصرة حجة اإلقرار ) "İkrar hücceti kasıradır". İnân ortaklığında, ortaklardan

biri bir borç ikrarında bulunursa bu, kendisini bağlar; diğer ortağını bağlamaz1368.

( بالعقد إال تتقوم ال المنافع ) "Menfaatler, ancak akit ile değer kazanır". Şirket-i

a‘mal ortaklığında ortaklar, kârın paylaştırılması ile ilgili olarak işin tazminatı

hususunda çalışmayı değil de tazminat altında tutmayı şart koşmuşlarsa, ücretin

fazlasını hak etmek işin fazlasını yapmak ile değil, tazminatın fazlası ile olur. Kerhî'nin

(v. 340/952), bu hükmün illeti olarak bu kâideyi zikrettiği rivayet edilmiştir1369.

Kitâbu'ş-Şerike'de geçen bazı dâbıtlar şunlardır:1364 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 531/ VI, 69.1365 "İbda‘: Bir kimsenin, kârı tamamen kendisine ait olmak üzere başkasına sermaye vermesidir". Bkz.

Bilmen, Kamus, VII, 57. 1366 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 539/ VI, 74.1367 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 535/ VI, 72.1368 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 536/ VI, 72.1369 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 544/ VI, 76.

256

Page 257: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( يوسف وأبي حنيفة أبي عند ح88ال كل على أثمانا ليست الرائجة الفل88وس ) "Ebu

Hanife ile Ebu Yusuf'a göre tedâvüldeki felsler1370 her durumda semen değildirler"1371.

( فيه تج888وز ال الوكالة فيه تج888وز ال وما الش888ركة فيه تج888وز الكفالة فيه تج888وز ما Ebu Hanife'ye göre, vekâletin caiz olduğu yerlerde ortaklık caiz; vekâletin" (الشركة

caiz olmadığı yerlerde ortaklık da caiz değildir"1372.

( األعي88ان مجرى تجري عليها العقد إيراد عند المنافع ) "Menfaatler üzerinde akit

îrad edildiğinde menfaatler, aynların yerine geçer"1373 .

( العاقد إلى ترجع العقد حقوق ) "Akdin hakları, akdi yapana râcidir"1374.

( بالعاقد تتعلق العقد حقوق ) "Akdin hakları, akdi yapana aittir"1375.

22. Kitâbu’l-Müdârabe

( األلف88اظ لص88ور ال لمعانيها العق88ود في الع88برة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir,

lafızların suretlerine değildir". Mudârebe akdinin, mudârebe lafzının dışında, bu

anlama gelecek başka bir lafzın kullanılmasıyla gerçekleşebileceğini izah ederken,

hükmün gerekçesi olarak bu kâideyi zikretmiştir1376.

( مثله يس88تتبع ال الش88يء ) "Bir şey, kendi mislini doğurmaz". Mudâribin,

başkasına alım-satım için vekâlet verebileceğini açıklarken, onun bu durumunu vekil ile

mukayese etmiş ve vekilin başkasına vekâlet veremeyeceğini izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir1377.

Kitâbu'l-Müdârebe'de geçen bazı dâbıtlar şunlardır:

1370 "İslamiyet'in ilk devirlerinden itibaren basılan bakır veya bronz sikke". Bkz. Artuk, "Fels", DİA, XII, 309.

1371 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 511/ VI, 59.1372 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 519/ VI, 63.1373 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 531/ VI, 70.1374 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 531, 532, 533/ VI, 70, 71.1375 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 533/ VI, 71.1376 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 6/ VI, 80.1377 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 30/ VI, 88. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 46/ VI, 96.

257

Page 258: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( العقد فساد توجب عليه المعقود جهالة ) "Ma'kudun aleyhin bilinmemesi, akdin

fesadını gerektirir"1378.

( الوكالة من أعم المضاربة ) "Mudârebe, vekâletten daha geniştir"1379.

( الم88ال رب إلى ال المض88ارب إلى ترجع وال88بيع الش88راء في العقد حق88وق ) "Alış

verişte akdin hakları, rabbu'l-male değil mudâribe râcidir"1380.

( المال برب ال بالمضارب تتعلق العقد حقوق ) "Akdin hakları, rabbu'l-male değil

mudâribe aittir"1381.

( العاقد إلى راجعة العقد حقوق ) "Akdin hakları, akdi yapana râcidir"1382.

( الض88مان وج88وب أس88باب من العق88ود في الغ88رور ) "Akitlerde gararın olması,

tazminatı gerektiren sebeplerdendir"1383.

( أمكن ما إعتبارها الش88روط في األصل ) "Şartlarda aslolan, imkân ölçüsünde

onlara itibar etmektir"1384.

( إعتب8اره الكالم في المذكور الشرط في األصل ) "Konuşmada zikredilen şartta

aslolan, ona itibar etmektir"1385.

23. Kitâbu’l-Hibe

( الكامل إلى ينص88رف المطلق ) "Mutlak olan, kâmil olana yorulur". Hanefi

mezhebine göre, taksim edilebilen şayi‘ hisseli mal, kabzedilemediği için hibe edilmesi

caiz değildir. Çünkü kabzedilebilir olması akdin cevaz şartıdır ve şayi‘ hisseli olması

bunu engeller. Bu konuda, Şafii mezhebi ile aralarındaki ihtilafı izah ederken, sahabe

1378 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 23, 24/ VI, 85, 86.1379 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 30/ VI, 88.1380 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 34/ VI, 90.1381 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 34/ VI, 90.1382 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 83/ VI, 114.1383 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 49/ VI, 97.1384 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 50-51/ VI, 98.1385 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 53/ VI, 99.

258

Page 259: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

icmasını delil olarak zikrettikten sonra bu kâideyi de sözkonusu icmayı yorumlarken

vermiştir1386.

( نصا كالثابت داللة الثابت ) "Delâleten sâbit olan, nass ile sâbit gibidir". Hibe

akdinin tamamlanmasının şartlarından birisi de hibe edilen şeyin kabz edilmiş

olmasıdır. Kabzın sahih olabilmesi için hibeyi yapan kişinin sarih bir şekilde veya

delâleten izin vermesi gerekmektedir. Hibe eden kişinin îcabı, kendisine hibe edilen

kimseye kabz için imkân vermeği ifade ettiği için bu îcab, delâleten izin anlamına

gelir1387.

( لع88ارض وال88رق الحرية هو آدم ب88ني في األصل ) "İnsanda aslolan hürriyettir,

kölelik arızî bir durum sebebiyledir". Hibe edilen şeyin kabzedilebilmesi için kabz

ehliyetinin bulunması gerekir. Köleliğin buna engel olmadığını izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir1388.

Kitâbu'l-Hibe'de geçen bazı dâbıtlar şunlardır:

( اإلنتهاء في بيعا تصير ثم إبتداء تبرعا تقع العوض بشرط الهبة ) "(Şeyhayn'e göre)

ıvaz şartıyla yapılan hibe, ibtidâen teberru olarak vaki olur, sonra intihâen bey'

olur"1389.

( اللزوم هو العقود في األصل ) "Akitlerde aslolan bağlayıcılıktır". İmam Şafiî'nin

(v. 204/820), hibeden rücûnun caiz olmadığına dair görüşünü izah ederken ona nisbetle

zikretmiştir1390.

1386 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 99/ VI, 120.1387 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 107/ VI, 124.1388 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 111/ VI, 126.1389 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 95/ VI, 119. Bu dâbıtı Kitâbu’ş-Şuf‘a’da ( إبتداء تبرع عندنا العوض بشرط الهبة

إنتهاء معاوضة ) "Bize göre, ıvaz şartıyla yapılan hîbe, ibtidâen teberru; intihâen muâvezedir" şeklinde zikretmişti. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 112/ V, 11.

1390 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 118/ VI, 128.

259

Page 260: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

24. Kitâbu’r-Rehn

( للمعاني العقود في العبرة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir". Rehin akdinin rüknü

olan îcab ve kabulün akit ile gerçekleştirilmek istenen anlama uygun olması önemlidir.

Bu durumda akdin kuruluşunda kullanılan lafızlara değil manaya itibar edilir1391.

( المنكر قول القول ) "Söz, münkirin sözüdür". Râhin ile muîr, rehnin telefi

hususunda ihtilaf etseler, tazmini inkâr ettiği için yemin ile beraber râhinin sözüne itibar

edilir1392.

( اإلبتداء حكم من أسهل البقاء ) "Bekâ, ibtidanın hükmünden esheldir". İmam

Ebu Yusuf’un (v. 182/798), akit kurulduktan sonra meydana gelen şuyûun rehnin

sıhhatine engel olmadığına dair görüşünü izah ederken, bu kâideyi sözkonusu hükmün

gerekçesi olarak zikretmiştir1393.

( بغيره الشغل يحتمل ال بشيء المشغول ) "Bir şey ile meşgul olan, onun dışında

bir şey ile işgal edilmez". Tarafeyn'e göre, mukabilinde rehin alınan bir borcun

miktarının, yine o rehne mukabil olmak üzere mürtehin tarafından arttırılması caiz

değildir. Çünkü bu ziyade sahih kabul edildiği takdirde rehnin bir kısmı birinci borca,

diğer kısmı da ikinci borca mukabil olur. Bu durumda rehinde şuyû‘ meydana gelmiş

olacak ki bu da rehnin sıhhatini engeller1394.

( هو كأنه مقامه قائم الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun

makamına kâimdir". Karşılığında rehin bırakılan şey ayn olur ve gâsıbın elindeki gasp

edilmiş mal, kocanın elindeki mehir gibi bizzat mazmun olursa bunlarda rehin caizdir.

Herhangi bir telefin olması halinde aynın kıymetinin ayna bedel olduğunu ve bu

durumda tazminin mümkün olduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1395.

1391 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 139/ VI, 135.1392 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 145/ VI, 137.1393 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 154/ VI, 138.1394 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 157/ VI, 139. Mecelle'de, bunun aksi olan İmam Ebu Yusuf’un (v. 182/798)

görüşü esas alınmıştır. Bkz. Mecelle Md. 714.1395 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 169/ VI, 143. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 223/ VI, 157.

260

Page 261: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( المب88دل مقام قائم البدل ) "Bedel, bedel kılındığı aslın makamına kaimdir".

İftikak1396 olunca merhunun teslim edilmesi gerektiğine dair verdiği bir örnekte bu

kâideyi zikretmiştir1397.

( هو كأنه مقامه يقوم الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun

makamına kâim olur". Kadının mehir karşılığında aldığı rehnin helak olması durumunda

bunun tazmini ile ilgili olarak mezhep imamları arasında vuku bulan görüş ayrılığını

izah ederken İmam Muhammed’e (v. 189/805) nispetle bu kâideyi zikretmiştir1398.

( يجتمعان ال والضمان األجرة ) "Ücret ile zamân müctemi‘ olmaz". Mürtehin,

rehini, râhinin izni olmaksızın kiraya verse ve rehin kiracının elinde telef olsa, râhin

muhayyerdir; isterse mürtehinden kiracıya teslim anından itibaren kıymetini tazmin

eder, dilerse kiracıdan tazmin eder. Eğer râhin kiraya verilen rehnin kıymetini kiracıdan

tazmin ederse, kiracı mürtehin tarafından aldatıldığı için tazmin edilen miktarı

mürtehinden talep etme hakkına sahiptir. Fakat mürtehin, kiracının vermiş olduğu kira

ücretini vermek ile mükellef değildir. Çünkü ücret ile tazmin bir arada bulunmaz1399.

( ينقضه ما مع يبقى ال الش88يء ) "Bir şey, kendisini geçersiz kılan bir şey ile

birlikte devam etmez". İkâle ile rehin akdi iptal olur ve rehin alınan şey, rehin olma

sıfatından çıkmış olur1400.

Kitâbu'r-Rehn'de geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( مضمون المرهون ) "Merhûn mazmundur"1401.

( رهنه يجوز ال بيعه يجوز ال ما Satışı caiz olmayan her şeyin, rehin olması" (كل

da caiz değildir"1402.

1396 Rehni izale etmek, borcu verip merhunu rehniyetten kurtarmaktır. Bkz. Bilmen, Kamus, VII, 5. 1397 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 206/ VI, 153.1398 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 220/ VI, 155.1399 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 192/ VI, 147.1400 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 249/ VI, 170.1401 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 143, 169, 230/ VI, 136, 160, 163.1402 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 145/ VI, 137.

261

Page 262: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( العاقد إلى ترجع ال88بيع باب في العقد حقوق ) "Akdin hakları, satış konusunda

akdi yapana râcidir"1403.

( إسقاط اإلبراء ) "İbrâ iskattır"1404.

أوقعه الذي الوجه على العاقل تصرف وقوع األصل ) ) "Aslolan, akıllı kimsenin

tasarrufunun olduğu şekilde vuku bulmasıdır"1405.

باشره الذي الوجه على العاقل تصرف وقوع األصل ) ) "Aslolan, akıllı kimsenin

tasarrufunun başladığı şekilde vuku bulmasıdır"1406.

25. Kitâbu’l-Müzâraa

( التصرفات أهلية شرط العقل ) "Akıl, tasarruf ehliyetinin şartıdır". Muzâraa

akdi yapan kimsede aranan ilk şart, aklî melekesinin olmasıdır. Çünkü akıl tasarruf

ehliyeti için şarttır1407.

( أمكن ما واجب العاقل تصرف إعتبار ) "İmkân olduğu ölçüde, akıllı kimsenin

tasarrufuna itibar gereklidir". Fâsid muzâraa akdinde ödenecek olan ecr-i mislin

miktarının ne olacağı hususunda İmam Ebu Yusuf (v. 182/798) ile İmam Muhammed

(v. 189/805) arasında geçen tartışmayı izah ederken, ( صحة تمنع عليه المعقود جهالة (العقد "ma‘kudu aleyh hakkındaki cehalet, akdin sıhhatini engeller" dâbıtını, İmam

Muhammed'in (v. 189/805) görüşünün, bu kâideyi de İmam Ebu Yusuf'un (v. 182/798)

görüşünün dayanakları arasında zikretmiştir1408.

Kitâbu'l-Müzâraa'da geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( المعتادة الزراعة على يقع المزارعة عقد مطلق ) "Mutlak muzaraa akdi, mutâd

ziraat akdini ifade eder"1409.

1403 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 195/ VI, 149.1404 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 219/ VI, 155.1405 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 227/ VI, 159.1406 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 227/ VI, 159.1407 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 264/ VI, 176.1408 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 279-280/ VI, 183.1409 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 277/ VI, 182.

262

Page 263: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( المسلم تصرفات بمنزلة عندهما نافذة المرتد تصرفات ) "İmam Ebu Yusuf ile

İmam Muhammed'e göre mürtedin tasarrufları müslümanın tasarrufları gibi nâfizdir".

Mürtedin muzâraa akdinin İmâmeyn'e göre geçerli olduğu bu dâbıt üzerine

temellendirilmiştir1410.

( فال ال وما الزيادة إحتمل عليه العقد إنشاء إحتمل ما كل ) "Üzerinde yeni bir akit

yapma ihtimali olan her şeyde artış ihtimali de vardır. Böyle bir ihtimal yoksa artış

ihtimali de olmaz"1411.

26. Kitâbu’l-Muâmele

( لإلفساد شرطا إنعدامه كان للصحة شرطا وجوده كان ما ) "Varlığı sıhhat şartı

olan bir şeyin yokluğu, ifsad şartı olur". Muâmele akdini bozan şartların bir kısmının,

akdirn sıhhati için şart olan bazı şeylerin bulunmayışı olduğunu izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir1412.

Kitâbu'l-Muâmele'de geçen dâbıtlar şunlardır:

( يج88وز ال المس88تأجر ش8ريك فيه هو ش8يء في للعمل اإلنسان إستئجار ) "İnsanın,

kiracı ile ortak olduğu şeyde çalışmak için kiralanması caiz değildir"1413.

( فال وإال الزي88ادة إحتمل العقد إنش88اء إحتمل موضع كل ) "Yeni bir akit yapma

ihtimali olan her hususta, fazlalık ihtimali de vardır. Böyle bir ihtimal yoksa fazlalık

ihtimali de olmaz"1414.

27. Kitâbu’ş-Şirb

( اإلباحة تقتضي العامة الش88ركة ) "Umûmî ortaklık, ibâhatı gerektirir". Pınar,

kuyu ve havuz sularının asıl itibariyle mübah olduğunu ve kişinin mülkiyeti altında 1410 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 265, 266, 267/ VI, 176, 177.1411 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 278/ VI, 182.1412 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 287/ VI, 186.1413 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 287/ VI, 186. Aynı dâbıtı başka bir yerde ( األجير فيه لعمل اإلستئجار يجوز ال

المستأجر شريك ) şeklinde ifade etmiştir. Bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 288/ VI, 186.1414 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 289/ VI, 187.

263

Page 264: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olmadığını izah ederken, Hz. Peygamber (s.a.v)'dan, insanların, su, ot ve ateşte ortak

olduklarına dair hadisi rivayet etmiş ve bu kâideyi de hadisten istidlalde bulunurken

zikretmiştir1415.

( الض88رر بش88ريطة إال تثبت ال العامة حق88وق في التص88رف حرمة ) "Ammeye ait

haklarda tasarrufun yasak oluşu, zarar şartına bağlıdır".

( بالمالك الض88رر على حرمته تقف ال المش88ترك الملك في التص88رف ) "Müşterek

mülkte tasarrufun yasak oluşu mâlike zarara bağlı değildir". Büyük nehirler ammenin

ortak malı olduğu için nehre ve başkalarına zarar verilmediği müddetçe onlardan

yararlanmak, herkesin hakkıdır. Buna karşılık özel akarsularda herkesin sulama değil de

içme hakkı vardır. Suya önemsiz zararlar gelse bile her insan kendisi ve hayvanları için

bunlardan içme suyu olarak yararlanabilir. Büyük nehirlerden yararlanmanın sınırlarını

belirlerken ilk kâideyi, özel akarsulardan yararlanmanın şartlarını izah ederken ikinci

kâideyi zikretmiştir1416.

28. Kitâbu’l-Erâdî

( اإلباحة هي العامة الش888ركة ) "Umûmî ortaklık, ibâha ifade eder". Hz.

Peygamber (s.a.v)'dan, insanların, su, ot ve ateşte ortak olduklarına dair hadisi rivayet

ettikten sonra hadiste geçen ot kelimesinin izahı hususunda bilgi verirken bu kâideyi

zikretmiştir1417.

29. Kitâbu’l-Mefkûd

( لم ما إلثب88ات يص88لح وال كان ما على كان ما إلبقاء يصلح الحال باستصحاب الثابت (يكن "İstishâbu'l-hal ile sâbit olan, bir şeyin olduğu hal üzere kalması için delil

olurken, olmayan şeyin ispatı için delil olmaz".

( يكن لم ما إلثب88ات حجة يص88لح ال الح88ال إستص88حاب ) "İstishâbu'l-hal, olmayan

şeyin ispatı için delil olmaz". Mefkûd, kendisi açısından diri, başkası açısından ölü

kabul edilir. Malının mirasa konu olması, hanımının boş olması gibi kendisi için

1415 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 294/ VI, 189.1416 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 301/ VI, 192.1417 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 302/ VI, 193.

264

Page 265: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olumsuz olan haklar, onun lehine sâbit olur ve hayatta olan kimseler gibi kabul edilir.

Başkasına varis olmak gibi kendisine faydalı, başkasına zararlı olan hükümler

hususunda ise ölü sayılır. Çünkü bunlar, hayatının sübûtuna bağlı olan hükümlerdir.

Onun yaşamış olduğu önceden sâbit olduğundan, bunun zevâline dair bir delil

bulunmadıkça bekâsıyla hükmolunur. Dolayısıyla istishab, hüccet-i müsbite olmadığı

yani, önceden sâbit olmayan bir şeyin sübûtu için delil teşkil etmediği için mefkûd, bu

asla istinaden başkaları aleyhine olarak tevarüs gibi bir takım haklara sahip olmaz1418.

( يثبت ال بيقين الث888ابت وغ888ير بالشك ي888زول ال بيقين الث888ابت في المعه888ود األصل Bilinen kâide: yakînen sâbit olan şek ile zail olmaz; yakînen sâbit olmayan da" (بالشك

şek ile sâbit olmaz". Mefkûdun, hanımından boşanmayışının gerekçesi, onun daha önce

hayatta olması sebebiyle ölümünün şüpheli olması ve öldüğüne dair kesin bir delil

olmadıkça da yaşıyor kabul edilmesidir1419.

30. Kitâbu’l-Lakît1420

( آدم بني في الحرية هو األصل ) "İnsanda aslolan hürriyettir".

( العارض على الدليل يقوم حتى باألصل العمل يجب ) "Arızî durumun varlığına

dair delil bulunmadıkça, asıl ile amel etmek gerekir". Buluntu çocuğun köle olduğuna

dair delil bulunmadığı sürece hür olduğu kabul edilir. Bu durumu izah ederken bu iki

kâideyi deliller arasında zikretmiştir1421.

( منهما بالراجح العمل يجب تعارضتا متى الدعوتين ) "İki iddia tearuz ettiğinde,

onlardan râcih olan ile amel etmek îcâb eder". Hanefi mezhebine göre, bir lakîtin

nesebini iki Müslüman, tercihi gerektirecek herhangi bir delile dayanmaksızın iddia

edip de birisi çocuğun vücudunda kendisine ait olduğuna delalet eden bir işaret

bulunduğunu iddia edecek olursa, onun iddiası kabul edilir. İmam Şafiî (v. 204/820) ise

nesep uzmanlarına müracaat edileceği görüşündedir. İmam Şafiî’nin (v. 204/820) bu

1418 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 313/ VI, 196.1419 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 313/ VI, 196.1420 Kâsânî'nin (v. 587/1191), bulunmuş çocuk ile ilgili görüşleri üzerine yapılmış bir etüt hakkında

yazılmış değerlendirme için bkz. Ansay, "İslâm Hukukunda Kâsâniye Göre Bulunmuş Çocuk", AÜİFD, IV, 13-15.

1421 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 318/ VI, 197-198.

265

Page 266: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

görüşüne karşılık, Hanefi mezhebinin yaklaşımını delillendirirken bu kâideyi

zikretmiştir1422.

31. Kitâbu’l-Lukata

( اليمين مع األمين ق88ول الق88ول ) "Söz, yemin ile birlikte eminin sözüdür".

Lukatanın tazminatı gerektirip gerektirmediği ile ilgili olarak İmâmeyn, lukatayı bulan

kişinin tasdiki veya yemininin yeterli olduğu, bunun için şahit tutmasına gerek olmadığı

kanaatindedirler. Eğer mal onun elinde telef olur da mal sahibi ondan bunu tazmin

etmek isterse, yemin ettiği takdirde, multakitin sözüne itibar edilir. Hükmün gerekçesi

olarak bu kâideyi zikretmiştir1423.

( لغ88يره ال له يك88وون إنس88ان كل عمل أن األصل ) "Her insanın yapmış olduğu

şeyin, başkası için değil de kendisi için olması asıldır". Yukarıdaki meselede Ebu

Hanife (v. 150/767), İmâmeyn'in aksine tasdik veya şahit tutulması gerektiği

görüşündedir. Dolayısıyla malın telef olması durumunda, eğer multakit malı onun sahibi

için aldığına dair şahit tutmamışsa, onun sözüne itibar edilmez. Çünkü onun lukatayı

sahibi için değil de kendisi için almış olması asıldır. Ebu Hanife (v. 150/767), görüşünü

iki ayetten1424 çıkardığı bu kâide üzerine temellendirmiştir1425.

( والمعت888اد المتع888ارف إلى ينص888رف الكالم مطلق ) "Mutlak ifade, (insanlar

arasında) mu'tad ve yaygın olana hasredilir". Lukatayı bulan kişi, onu bulduğu yerde

insanların duyacağı biçimde ilan etmelidir. Yanında bir buluntu mal olduğunu ifade

etmesi yeterli olup onun nitelik ve miktarını açıklamasına gerek olmadığını izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir1426.

1422 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 324-325/ VI, 199.1423 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 330/ VI, 201.1424 Bkz. Necm, 53/39 ve Bakara, 2/286. 1425 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 330/ VI, 201.1426 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 331/ VI, 201.

266

Page 267: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

32. Kitâbu’l-İbâk

( بالضمان الخراج ) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir". Abık yakalanıp

sahibine teslim edildiği zaman kölenin sahibinin cu‘l1427 ödemesi gerekir. Çünkü cu‘l,

kölenin sahibine tesliminin karşılığı olduğu için ondan yararlanacak olan sahibinin onu

ödemesi gerekir1428.

33. Kitâbu’s-Sibâk

Herhangi bir fıkıh kâidesi zikretmediği bu bölümde, bir istidlalde kullandığı

hadisi yorumlarken, ( الثنيا بعد بالب88اقي تكلم اإلستثناء ) "istisna, istisnadan sonra geri

kalanı söylemektir" şeklinde ifade ettiği istisna ile iligili bir dil kuralına işaret etmekle

yetinmiştir1429.

34. Kitâbu’l-Vedîa

( الش88رعية التص88رفات أهلية ش88رط العقل ) "Akıl, şer‘î tasarrufların ehliyet

şartıdır". Mûdiin akıllı olması vedia akdinin ilk rüknüdür. Aklı ermeyen çocuk ile

delinin îdâsı sahih değildir1430.

( بأقواله يؤاخذ لم إن بأفعاله مؤاخذ الصبي أن الجامع ) "Kâide: Çocuk, sözleri ile

muaheze olunmasa da fiilleri ile muaheze olur". İmam Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre

sabiyi mahcur, velisinin izni olmaksızın vedia kabul eder de bu onun yanında telef

olursa, tazmin ile mükellef olur1431.

Kitâbu'l-Vedîa'da geçen bazı dâbıtlar şunlardır:

( أمكن ما إعتبارها الش88روط في األصل ) "Şartlarda aslolan, imkân ölçüsünde

onlara itibar etmektir"1432.

1427 Yapılacak bir iş karşılığında vaad edilen ücret veya mükâfat. Bkz Aydın, "Cuâle", DİA, VIII, 77.1428 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 343/ VI, 205.1429 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 347-348/ VI, 206.1430 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 352/ VI, 207.1431 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 353. Diğer baskıda bu kâide bulunmamaktadır. Bkz. VI, 207.1432 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 359/ VI, 209.

267

Page 268: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

أوقعه ال888ذي الوجه على العاقل تص888رف إعتب888ار األصل ) ) "Akıllı kimsenin

tasarrufunun, ortaya koyduğu şekliyle değerlendirilmesi asıldır". İmam Şafiî'ye (v.

204/820) nisbetle zikretmiştir1433.

( الضمان لوجوب سبب إذنه بغير الغير مال إتالف ) "Başkasının malını onun izni

olmaksızın telef etmek, tazminin vücub sebebidir"1434.

35. Kitâbu’l-Âriye

( ال8بيع يحتمل ال المعدوم ) "Ma‘dûm, bey‘e konu olamaz". Hanefi mezhebine

göre, iâre akdi neticesinde müsteîr, âriyet malının menfaatine ivazsız olarak malik

olurken; İmam Şafiî (v. 204/820), menfaatin müsteîr için mübah olduğu görüşündedir.

Onun bu görüşünün aklî dayanakları arasında bu kâideyi zikretmiştir1435.

( إطالقه على يجري أن المطلق في األصل ) "Mutlâk ifadede aslolan, ıtlâki üzere

câri olmasıdır".

( نصا يتقيد كما داللة والعادة بالعرف يتقيد المطلق ) "Mutlak ifade nass ile takyîd

edildiği gibi, örf ve adet ile delâleten takyîd edilir". Aslında birer usûl kâidesi olan bu

iki kâideyi, mutlak olarak yapılan iâre akdinde müsteîrin, örf ve adete uygun olmak

kaydıyla, aldığı malı dilediği zamanda ve mekanda istediği şekilde kullanabileceğini

izah ederken zikretmiştir1436.

( بأعالهما رضا يكون ال الضررين بأدنى الرضى ) "İki zarardan daha azına rıza

göstermek, daha fazlasına rıza göstermek anlamına gelmez". Âriyet olarak verilen bir

malda takyîd sözkonusu olduğu takdirde, buna itibar edileceğine dair verdiği bir örnekte

bu kâideyi zikretmiştir1437.

Kitâbu'l-Âriyet'te zikrettiği dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

1433 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 360/ VI, 210.1434 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 366/ VI, 213.1435 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 373/ VI, 214.1436 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 374-375/ VI, 215. Ayrıca bkz. Mecelle Md. 64.1437 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 376/ VI, 216.

268

Page 269: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( للمستعير الملك ثبوت يقتضي العقد إطالق ) "Akdin mutlak oluşu, müsteîr için

mülkiyetin sübûtunu gerektirir"1438.

تصرف الذي الوجه على العاقل تصرف إعتبار األصل ) ) "Aslolan, akıllı kimsenin

tasarrufunun, tasarruf ettiği şekliyle değerlendirilmesidir"1439.

36. Kitâbu’l-Vakf ve Sadaka

( نصا كالث88ابت داللة الث88ابت ) "Delâleten sâbit olan, nass ile sâbit gibidir".

Tarafeyn'e göre vakfın cevaz şartlarından biri de vâkıfın, vakfettiği şeyin süresini ebedi

olarak kesilmeyecek şekilde tayin etmesidir. İmam Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre

bunun belirtilmesine gerek yoktur. Onun bu konudaki görüşünü izah ederken önce

Rasulullah (s.a.v) ve sahabenin böyle bir şart ileri sürmediklerini ifade etmiş, daha sonra

bu şartın delaleten var olduğunu, dolayısıyla bunu şart koşmaya gerek olmadığını ifade

ederken bu kâideyi zikretmiştir1440.

( حسن الله عند فهو حس88نا المس88لمون رآه ما ) "Müslümanların güzel gördüğü

şey, Allah katında da güzeldir". Kıyasa göre bir kimsenin ağaç vakfetmesi caiz

değilken, insanların bu konudaki teâmülüne binaen istihsânen caizdir1441.

37. Kitâbu’d-Da‘vâ

( به ملحقا ك88ان الشيء ضرورات من كان ما كل ) "Bir şeyin zarûrâtından olan

her şey, ona dâhildir". Müddeaaleyhin dava, şehadet ve hüküm zamanında asaleten

veya niyabeten hazır bulunması şarttır. Ancak dava konusu olan şey hâzır ile gâibin

üzerinde birleştikleri bir şey ise ve bu dava gâip için bir hakkın sübûtunu sağlıyorsa,

hâzırın bulunması yeterli olur. Çünkü onun kendisi için iddia ettiği hak sâbit olduğunda,

gâip için de sâbit olmuş olur1442.

1438 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 375/ VI, 215.1439 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 375/ VI, 215.1440 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 397/ VI, 220.1441 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 400/ VI, 220.1442 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 414/ VI, 223. Mecelle'deki "Bir şeye malik olan kimse, ol şeyin zaruriyatından

olan şeye dahi malik olur" kâidesi, bu kâide ile aynı anlamdadır. Bkz. Mecelle Md. 49.

269

Page 270: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الخلف إلى المص8ير تمنع األصل على الق8درة ) "Aslı yapabilme imkânı, halefe

gidilmesini engeller". Ebu Hanife'ye (v. 150/767) göre davalarda, beyyinenin

bulunmaması, müddeaaleyhin yemine müracaat etmesini gerektiren şartlar arasındadır.

Beyine bulunduğu takdirde yemine müracaat edilmez. Çünkü beyyine asıl, yemin halef

olduğu için asıl olunca halefe gidilmez1443.

( بالمعاينة كالث88ابت بالبينة الثابت ) "Beyyine ile sâbit olan, muâyene ile sâbit

gibidir". Bir kimse gayr-ı menkul olan bir malı birinden aldığını iddia etse, zilyed olan

da alındığı iddia edilen malın mülk sahibi tarafından kendisine emanet bırakıldığını

söylese, beyineye gerek kalmadan aralarındaki çekişme sona erer. Zilyed olan beyyine

getirse de durum değişmez. Çünkü onun zilyedliğinin başkası adına olduğu iki tarafın

onayı ile sâbit olmuştur1444.

( الشرع أحكام في بالمتيقن ملحق الراجح ) "Şer‘î hükümlerde, râcih olan yakîn

olana ilhak edilir". Mülkiyetin aslı hakkında iki beyyine ile beraber iki davanın tenakuz

etmesi durumunda bunlardan birini tercih etme imkânı varsa râcih olan ile amel edilir.

Bu kâidenin yanında şu dâbıtı da istidlalde esas almıştır: ( تعارضتا إذا البينتين أن األصل ب88الراجح يعمل األخ88رى على إح88داهما ت88رجيح أمكن ف88إن الظاهر حيث من الملك أصل في )

"Kâide: Karineye bağlı olarak mülkiyetin aslı hususunda iki beyyine tearuz ettiklerinde,

ikisinden birini diğerine tercih etme imkânı varsa râcih olan ile amel edilir". Deliller

arasında tearuz bulunması durumunda hangisinin tercih edileceğini de zikretmiş olduğu

usûl kâideleri üzerine temellendirmiştir1445.

( بالشك ي88زول ال بيقين الث88ابت أن كما بالشك يثبت ال بيقين الثابت غير ) "Yakînen

sâbit olan şek ile zail olmadığı gibi yakînen sâbit olmayan da şek ile sâbit olmaz".

Nesep davalarında, çocuğun nesebinin cariyeden sâbit olması ile ilgili bir meselede

mezhep imamları arasında vuku bulan bir ihtilafı izah ederken, bu kâideyi Ebu

Hanife'ye (v. 150/767) nispetle zikretmiştir1446.

1443 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 431/ VI, 226. Bu konuda aynı kâidenin kullanımı için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 439/ VI, 229.

1444 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 443/ VI, 232.1445 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 443/ VI, 232.1446 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 468/ VI, 244.

270

Page 271: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( يكن لم كأنه األصل من بالع88دم يلتحق زال إذا أصل على ع88ارض كل ) "Bir asla

ârız olan her şey, ortadan kalkınca, yokluğa ilhak edilir ve sanki olmamış gibi kabul

edilir". Bunamış bir kimsenin davası kabul edilmez. Ancak bunama hali geçince davası

istihsanen sahih olur. Çünkü bu arızî bir durumdur. İstihsânen verilen bu hükmü izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir1447.

( آدم بني في أصل الحرية ) "İnsanda aslolan hürriyettir". İmam Ebu Yusuf'a (v.

182/798) göre, köle iken efendisinin kendisini özgür bırakarak hürriyete kavuştuğunu

iddia edenin sözüne itibar edilir. Çünkü o, asıl olanı iddia etmektedir1448.

( له ق88ول ال المتعنت ) "İnatçı, söz söylememiş kabul edilir". Selem akdinde,

malın teslim vakti ile ilgili olarak rabbu's-selem akdin sıhhatini, müsellemun ileyh de

fesadını iddia ederse, müsellemun ileyh malın teslim zamanının inkârı hususunda inatçı

ve rabbu's-selem sıhhati iddia ettiği için rabbu's-selemin sözüne itibar edilir1449.

( الش88رع في المنكر ق88ول الق88ول ) "Hukukta söz, inkâr edenin sözüdür".

Yukarıdaki mesele ile bağlantılı olarak, selem akdinin sıhhatı hususunda mezhep

imamları arasında vuku bulan tartışmada kıyasa göre verilen hükmün gerekçesini bu

kâide ile açıklamıştır1450.

( ح88رام وحقه الغ88ير ملك في التص88رف ) "Başkasının mülkünde ve hakkında

tasarruf yasaktır"1451.

( ح88رام إذنه بغ88ير الغ88ير حق في التص88رف ) "Başkasının hakkında onun izni

olmaksızın tasarruf yasaktır".

( مب88اح بإذنه اإلنس88ان حق في التص88رف ) "Bir insanın hakkında, onun izni ile

tasarrufta bulunmak mübahtır". Bu üç kâideyi, başkasına ait olan mülkte tasaruf

hakkının sınırları ile ilgili olarak zikretmiştir1452.

1447 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 481/ VI, 250.1448 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 494/ VI, 256.1449 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 508/ VI, 263.1450 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 508/ VI, 263.1451 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 511/ VI, 265.1452 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 515/ VI, 265. Mecelle'deki kullanım için bkz. Mecelle Md. 95, 96, 97.

271

Page 272: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Kitâbu'd-Da'va'da geçen bazı dâbıtlar şunlardır:

( يج88وز ال وعن88دنا عن88ده الغ88ائب على القض88اء يج88وز ) "İmam Şafiî'ye göre gâib

hakkında hüküm vermek câizdir, bize göre câiz değildir"1453.

( عليه المدعى حجة واليمين المدعي حجة البينة ) "Beyyine davacının, yemin ise

davalının delilidir"1454.

( يصح ال الغ88ير حق إبط88ال تض88من إذا اإلقرار ) "İkrar, başkasının hakkını iptali

içerirse sahih değildir"1455.

( بالع8دم ف8التحقت مقبولة غ8ير المسلم على الكافر شهادة ) "Kâfirin Müslüman

hakkındaki şehadeti makbul değildir; yok gibi kabul edilir"1456.

( الش88هادة ص88حة تمنع به المش88هود جهالة ) "Şahitlik edilen konu hakkındaki

bilgisizlik, şehadetin sıhhatini engeller"1457.

( اإلقرار صحة تمنع فال به المقر جهالة ) "İkrar edilen konu hakkındaki bilgisizlik,

ikrarın sıhhatini engellemez"1458.

( األصل يدعي من قول القول ) "Söz aslı iddia edenin sözüdür"1459.

38. Kitâbu’ş-Şehâde

( ع88ارض وال88رق آدم ب88ني في الحرية هو األصل ) "İnsanda aslolan hürriyyettir,

kölelik arızîdir". El-Câmiu's-Sağîr'de, bir malın bir şahsın elinde olmasının, sözkonusu

malın o kimsenin mülkiyeti altında olduğuna dair şehadet için yeterli olduğu ifade

edilmiştir. Ancak köle ile cariye bu konuda istisna edilmişlerdir. Köle ile cariyenin

1453 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 412, 414/ VI, 222, 223. Ayrıca bu dâbıt Kitâbu'n-Nafaka'da ( على القضاء يجوز ال الغائب ) "Gâib hakkında hüküm vermek caiz değildir" şeklinde geçmişti. Bkz. Kâsânî, Bedâyi‘,

V, 160/ IV, 26.1454 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 418, 428, 439, 462/ VI, 225, 226, 230, 241.1455 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 485/ VI, 252.1456 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 491/ VI, 254.1457 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 499/ VI, 258.1458 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 499/ VI, 258.1459 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 506/ VI, 262.

272

Page 273: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kendilerinin bunu ikrar etmeleri ile bu konudaki şehadetin geçerli olduğunu izah

ederken, bu kâideyi zikretmiştir1460.

( الش88رع في الكل حكم لألك88ثر ) "Hukukta çoğunluğa da bütünün hükmü

uygulanır". Şahitte bulunması gereken adalet vasfının şartlarından birisi de haddi kazif

cezasına çarptırılmamış olmaktır. Kendisine kazif cezası uygulanırken Müslüman olan

bir zımmînin şahitliğinin kabulü ile ilgili olarak Ebu’l-Leys es-Semerkandî'nin (v.

373/983) yapmış olduğu iki rivayetten birisine göre bu kimsenin şahitliğinin kabulü,

uygulanan haddin oranına bağlıdır; haddin çoğunluğu uygulanmışsa şahitliği kabul

edilmez1461.

( بالمعاينة كالث88ابت بالبينة الثابت ) "Beyyine ile sâbit olan, muâyene ile sâbit

gibidir". Bir kimse, başkasının elinde olan bir evin kendisine ait olduğunu iddia etse ve

o evin daha önce ona ait olduğuna dair beyyine bulunsa, İmam Ebu Yusuf'a (v.

182/798) göre onun iddiası kabul edilir. Eğer beyyine onun daha önce bu eve sahip

olduğunu ispatlamışsa, bu sahipliğin devamına hükmetmek asıldır. Şehadetin

kendisinde aranan şartlar bağlamında şehadetin davaya uygun olması ile ilgili verdiği bu

örnekte, Ebu Yusuf'un (v. 182/798) görüşünü izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1462.

( المزيل يوجد أن يبقى ثبت فيما األصل ) "Sâbit olan bir şeyin, onu ortadan

kaldıran bir şey bulununcaya kadar devam etmesi asıldır". Şehadetin davaya uygun

olması mevzusunda, bir şahsın, başkasının elinde olan bir mülkün kendisine babasından

miras kaldığını iddia etmesi ve şahitlerin de o mülkün onun babasına ait olduğuna

şahitlik etmeleri ile ilgili olarak, Ebu Yusuf (v. 182/798) ile Tarafeyn arasında cereyan

eden tartışmada Ebu Yusuf'a (v. 182/798) nispetle bu kâideyi zikretmiştir. Buna karşılık

kendisi de Tarafeyn'in görüşünü benimsemiş; mirasa bağlı olarak sözkonusu evde

müddeinin mülkiyetinin bekâsına hükmetmenin istishâbu'l-hale bağlı olduğunu, ancak

istishâbu'l-halin istihkak için delil olmadığını ifade ederek, Ebu Yusuf'un (v. 182/798)

bu kâidenin yorumu ile ilgili yaklaşımını eleştirmiştir1463.

1460 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 11/ VI, 267.1461 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 33/ VI, 271.1462 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 41-42/ VI, 274.1463 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 42/ VI, 274.

273

Page 274: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( والغفلة السهو على مطبوع اإلنسان ) "İnsan, gaflet/dikkatsizlik ve unutkanlık

özelliğine sahiptir". Şahitlikte, sayının birden fazla olmasının gerekçesini izah ederken,

önce konu ile ilgili nassları zikretmiş, daha sonra bunun dikkatsizlik ve unutkanlık

illetine bağlı olduğunu ifade etmiştir1464.

( الش88رط إلى ال العلة إلى يض88اف الحكم ) "Hüküm illete izafe edilir, şarta

edilmez". İllet ile ilgili olan bu usûl kâidesini, İmam Züfer (v. 158/775) ile Hanefi

mezhebinin diğer üç fakihi arasında, kadının muhsanlık hususundaki şehadeti

mevzuunda vuku bulan ihtilafta, İmam Züfer’in (v. 158/775) görüşünü eleştirirken

zikretmiştir1465.

Kitâbu'ş-Şehâdet'te geçen bazı dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( مقبولة غ88ير المس88لم على الك88افر ش88هادة ) "Kâfirin Müslüman hakkındaki

şehadeti makbul değildir"1466.

( يجوز ال وعندهما عنده جائز العدالة بظاهر القضاء ) "Zahiren görünen adalet ile

hüküm vermek Ebu Hanife'ye göre caiz, İmâmeyn'e göre caiz değildir"1467.

( يتجزأ ال الحد ) "Had cezası bölünmez"1468.

( فيه مش88كوك لحق بيقين الثابت الحق تعطيل يجوز ال ) "Yakînen sâbit olan bir

hakkın, şüpheli bir hak sebebi ile engellenmesi caiz değildir"1469.

( بالش88بهات واإلس88قاط الدرء على مبناهما والقصاص الحدود ) "Hadler ve kısas,

şüpheler ile düşürülme ve kabul edilmeme esası üzerine kuruludurlar"1470.

1464 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 48/ VI, 277.1465 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 56/ VI, 280.1466 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 22, 56/ VI, 269, 280.1467 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 25/ VI, 270.1468 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 33/ VI, 271.1469 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 47/ VI, 276.1470 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 54, 61/ VI, 279, 281.

274

Page 275: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

39. Kitâbu’r-Rücû‘ Ani’ş-Şehâde

( للشرط ال للعلة الحكم ) "Hüküm şarta değil illete bağlıdır". Ebu Hanife’ye (v.

150/767) göre müzekki, hükümden sonra tezkiyesinden rücu‘ etse, mahkûmun bih olan

mal ivazsız itlaf edilmiş ise tazmin etmesi gerekir. Çünkü onun tezkiyesi olmasaydı

hâkim, şehadetiyle hükmetmezdi. Bu tezkiye malın telefine illetü'l-ille mesabesinde

olmuştur. Bu durum ile muhsan hakkında yapılan şahitlik arasındaki farkı izah ederken

bu kâideyi zikretimiştir1471.

( العلة بقدر يتقدر الحكم ) "Hüküm illet miktarınca takdir edilir". Şehadetten

rücu‘ sebebiyle meydana gelen itlafın tazmin edilecek miktarı, itlafın miktarına

bağlıdır1472.

40. Kitâbu Âdâbi’l-Kâdî

( مثله بإجتهاد ينقض ال باإلجتهاد أمضى ما ) "İctihad ile yerine getirilen bir şey,

kendisi gibi başka bir ictihad ile geçersiz olmaz". Bir fakihin vermiş olduğu bir hüküm

ile ilgili ictihadının değişmesi, daha önce vermiş olduğu hükmü geçersiz kılmaz. Yeni

ictihadı, ictihadın değiştiği zamandan sonra verilecek hükümler için geçerli olur1473.

( بالض88مان الخراج ) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir". Hâkim, kul

hakları ile ilgili malî bir konuda verdiği hükümde hata etmiş ve mal da ortada ise hak

sahibine geri verilir. Eğer mal telef olmuş ise hâkimin lehine hükmettiği kimse bunu

tazmin etmek ile yükümlüdür. Çünkü hâkim, onun lehine hükmettiği için hâkimin hatası

da onun aleyhine olur1474.

Kitâbu Âdâbi'l-Kâdî'de geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( الش88هادة أهلية مع ت88دور القض88اء أهلية ) "Kaza ehliyeti, şehadet ehliyetine

bağlıdır"1475.

1471 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 75/ VI, 287.1472 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 75/ VI, 287.1473 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 109/ VII, 6.1474 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 137/ VII, 16.1475 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 86, 139/ VII, 3, 17.

275

Page 276: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالشبهات تدرأ الحدود ) "Hadler, şüpheler ile düşürülür"1476.

( بالقبول الواحد خبر من أولى اإلثنين خبر ) "İki kişinin haberini kabul etmek, bir

kişinin haberini kabul etmekten evlâdır"1477. Tezkiye ile ilgili olarak bu dâbıtı

zikretmiştir.

( فساد الفساد إلى أدى ما ) "Fesada götüren şey de fesattır"1478.

Bu bölümde, başta ictihad ile ilgili olmak üzere birçok usûl kâidesi

zikretmiştir1479.

41. Kitâbu’l-Kısme

( الشرعية التصرفات أهلية شرائط من العقل ) "Akıl, şer‘î tasarrufların ehliyet

şartlarındandır". Akıl, kısmet akdinin cevaz şartlarındandır. Bu sebepten ötürü aklî

melekesi bulunmayan mecnun ve çocuğun kısmet akdi caiz değildir1480.

( محال جوازه شرط بدون التصرف جواز ) "Cevaz şartı olmaksızın bir tasarrufun

cevazı muhaldir". Ebu Hanife'ye (v. 150/767) göre köle cem‘ yoluyla paylaştırılamaz.

Paylaştırmanın cevaz şartı bulunmadığı için böyle bir taksim imkânsızdır1481.

( األصل في محظور إذنه غير من الغير ملك في التصرف ) "Başkasının mülkünde

onun izni olmaksızın tasarruf yasaktır". Kaza yoluyla yapılan cebrî paylaştırmada,

ortaklardan en az birinin hâkimden, ortak olan şeyi aralarında paylaştırmasını istemesi

gerekir. Herhangi bir talep olmaksızın yapılacak taksim, başkasının mülkünde tasarruf

olacağı için caiz değildir1482.

( نفسه على حجة اإلنسان إقرار ) "Kişinin ikrarı, kendisi için hüccettir". İki kişi

arasında ortak olan bir mülkte, ortaklardan biri o mülkün bir kısmında başkasının

1476 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 113/ VII, 7.1477 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 125-126/ VII, 11.1478 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 133/ VII, 14.1479 Örnek olarak bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 104, 109, 133.1480 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 145/ VII, 18.1481 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 152/ VII, 21.1482 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 153/ VII, 22. Mecelle'deki "bir kimsenin mülkünde anın izni olmaksızın âhar

kimsenin tasarruf etmesi câiz değildir" kâidesi, bu kâide ile aynı anlamdadır. Bkz. Mecelle Md. 96.

276

Page 277: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

hakkının olduğunu ikrar ettiği takdirde, diğer ortak bunu inkâr etse de ikrarda bulunanın

ikrarı sahih olur1483.

Kitâbu'l-Kısmet'te zikrettiği dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( فال ال ومن القس88مة والية فله ال88بيع والية له من كل ) "Bey'e velayeti olan her

kesin kısmet akdine de velayeti vardır. Bey'e velayeti olmayanın kısmet akdine de

velayeti olmaz"1484.

( الجار من أولى الشريك ) "Ortak, komşudan önceliklidir"1485.

42. Kitâbu’l-Hudûd

( الحكمة على ال الظ88اهر السبب على يدار الحكم ) "Hüküm, hikmete değil açık

olan sebebe bağlıdır".

( بح88رج إال عليه يوقف ال خفيا الحكمة وجه كان إذا إال بالحكمة الحكم تعليق األصل تق8ديرا موج88ودة الحكمة وتجعل مقامه الظ88اهر الس8بب فيقام ) "Hikmet yönünün kapalı

olmaması ve zorlanmadan anlaşılması durumunda hükmün hikmete bağlanması asıldır.

Hikmet yönünün kapalı olması durumda açık olan sebep, hikmetin yerine ikame edilir

ve hikmet takdiren mevcut kılınır". Töhmet ve fitnenin önüne geçmek amacıyla, kazif

dışında kalan zina, hırsızlık ve içki içme hadlerinin uygulanabilmesi için zamanaşımının

olmaması gerekir. Ancak hırsızlık suçunda, zamanaşımının şahitliği engelleyici bir

unsur olmakla beraber mal sahibinin davada bulunmasının şart oluşu, mezhep fakihleri

arasında ihtilaflıdır. Bu ihtilafı izah ederken, ilk kâideyi zamanaşımının şehadeti

engellediğini ifade eden bilginlerin görüşünü verirken, ikinci kâideyi de bu bilginlerin

görüşünü eleştirirken zikretmiştir1486.

( الغير على لإللزام يصلح ال الظاهر ) "Zahiri durum/karine, başkasını ilzam için

uygun olmaz". Birine zina isnadında bulunan kimse, köle olduğunu ve kölelere

uygulanan haddin kendisine uygulanmasını istese; buna karşılık kendisine iftirada

1483 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 170/ VII, 30.1484 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 145/ VII, 18.1485 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 165/ VII, 28.1486 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 230/ VII, 46.

277

Page 278: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

bulunulan da onun hür olduğunu iddia etse, zina isnadında bulunanın sözüne itibar

edilir1487.

( العلة ق88در على يثبت الحكم ) "Hüküm, illet miktarınca sâbit olur". Köleye

uygulanacak zina haddinin hür kimsenin cezasının yarısı kadar olduğunu izah ederken,

"(cariyeler) evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara verilen

cezanın yarısı verilir"1488 ayetini delil olarak zikrettikten sonra, hükmün aklî gerekçesini

izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1489.

Kitâbu'l-Hudûd'da geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( الجناية قدر على الجزاء ) "Ceza, suçun miktarına göredir"1490.

( ق88در على العقوبة حاله بنقص88ان وتنتقص الج88اني ح88ال بكم88ال ت88زداد والجناية Ceza, suçun miktarına göredir. Suç, suçu işleyenin durumunun tam olması ile" (الجناية

artar, onun durumunun noksan olması ile noksan olur"1491.

( أولى اإلحتم88ال فمع الش88بهة مع يجب ال الحد ) "Şüphe durumunda had cezası

gerekmeyince ihtimal durumunda evleviyetle gerekmez"1492.

( الشبهات مع تثبت ال الحدود ) "Hadler, şüpheler ile sâbit olmaz"1493.

( إس88قاطه من ال الحد إثب88ات من تمنع الش88بهة ) "Şüphe, haddin iskatını değil

ispatını engeller"1494.

( الش88بهات مع تس88توفى ال الح88دود ) "Hadler, şüphelerin olması durumunda

uygulanmaz"1495.

1487 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 244/ VII, 54.1488 Nisa, 4/25. 1489 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 250/ VII, 57.1490 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 208/ VII, 39.1491 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 250/ VII, 57.1492 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 221/ VII, 42.1493 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 229, 241/ VII, 46, 55.1494 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 229/ VII, 46.1495 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 246, 265, 267/ VII, 55, 61.

278

Page 279: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الشبهة مع الحد إستيفاء يجوز ال ) "Şüphe durumunda haddin uygulanması caiz

değildir"1496.

( صحيح وجل عز لله حقا الخالصة الحدود في اإلقرار عن الرجوع ) "Sadece Allah

haklarından olan hadlerde ikrardan dönmek sahihtir"1497.

( حق على اإلس88تيفاء في العبد حق يقدم أن إجتمعت إذا الحدود أسباب في األصل وجل عز الله ) "Hadlerin sebeplerinde aslolan; sebepleri bir arada bulununca, kul

hakkının Allah hakkından önce uygulanmasıdır"1498.

43. Kitâbu’s-Sirka

( أصحابنا أصل على السبب وجود وقت من المضمون ملك يوجب الضمان وجوب )

"Bizim mezhep bilginlerimizin esas aldığı kâideye göre tazminin vücubu, sebebin varlığı

vaktinde mazmunun mülkiyetini gerektirir". Hırsıza hadd-i sirkatin uygulanmasının

şartlarından birisi de hırsızın, çalınan malda mülkiyeti veya mülkiyet tevil ve şüphesinin

bulunmamasıdır. Bu durumda suç tam olmadığından cezayı da gerektirmez. Bir hırsız,

girdiği evde bulunan bir elbiseyi ikiye böldükten sonra çalsa, Ebu Yusuf'a (v. 182/798)

göre ceza uygulanmaz. Çünkü elbiseyi ikiye bölmekle onu evden çıkarmadan önce

mülkiyetin sübût sebebi bulunmuştur ki bu da tazmini gerektirir1499.

( الضمان أداء عند تملك عندنا المضمونات ) "Bize göre, tazmin edilebilen şeylere,

tazminin edası ile malik olunur". Hanefi bilginlere göre, çalınan mal hırsızın elinde telef

olmuş ve had uygulanmışsa, tazminat gerekmez. Bu konuda Kur'an ve sünnetten deliller

ile aklî gerekçeler ileri sürmüşlerdir. Hükmün aklî gerekçesini izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir1500.

( لم كأنه األصل من بالع88دم يلحق زال إذا أصل على ع88ارض كل أن المعهود األصل Bilinen kâide: Bir asla ârız olan her şey, ortadan kalkınca, yokluğa ilhak edilir ve" (يكن

sanki olmamış gibi kabul edilir". Hadd-i sirkatin şartlarından birisi de çalınan malın her

1496 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 266/ VII, 61.1497 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 238/ VII, 50.1498 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 268/ VII, 62.1499 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 295/ VII, 70.1500 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 342/ VII, 84.

279

Page 280: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

türlü tecavüzden masum olması ve hırsızın o malı alma selahiyeti, tevil ve ibahat

şüphesinin bulunmamasıdır. Buna göre, dar-ı İslam'da bulunan bir müste'menin malının

çalınması istihsanen haddi gerektirmez. Çünkü harbînin malı masum değildir.

Müste'menin malı muvakkaten masum olsa da kendisi esasen harbî olduğundan,

masumiyeti arızîdir ve malında ibahat şüphesi bulunmaktadır1501.

( بالشبهات تسقط ال العباد حقوق ) "Kul hakları şüpheler ile düşmez". Yukarıda

geçen meselede müste'menin malını çalmak her ne kadar haddi gerektirmese de tazmini

gerektirir1502.

( بعذر ليس العباد حقوق في الخطأ ) "Kul haklarında hata özür değildir". İmam

Züfer’e (v. 158/775) göre hâkimin, "haddi uygula" talimatı üzerine hırsızlık haddini

uygulayacak olan kimsenin haddi yanlış bir organa uygulaması durumunda kendisine

tazminat gerekir1503.

( حرام الحرام إلى المفضي ) "Harama götüren şey de haramdır". Mahrem bir

akrabasının malını çalan kimseye had uygulanmaz. Onların evine izin almadan

girebilmesi, malın muhrez1504 oluşunu ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca akrabaya hırsızlık

nedeni ile haddin uygulanması, sılay-ı rahmi kesmek gibi bir harama yol açacağı için

haram kabul edilmiştir1505.

( األصل حكم حكمه التبع ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür". Bir kimse,

hırsızlık cezası gerektirecek değerde olmayan bir elbiseyi, içindeki kıymetli bir şeyden

dolayı çalsa, asıl maksadı elbise değil de içindeki olduğu için hırsızlık haddi

uygulanır1506.

( الثب88وت علة إلنع88دام الض88رورة محل وراء فيما ع88دما يك88ون بض88رورة الث88ابت )

"Zaruret sebebi ile sâbit olan, sübût illetinin olmayışı sebebiyle, zaruret mahalli dışında

yok hükmündedir". Çalınan malın mûdiinin, müsteîrinin, gâsıbının ve mürtehininin

1501 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 296. / VII, 711502 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 296/ VII, 71.1503 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 352/ VII, 87.1504 "Hırz: Bir malın adet vechile muhafazasına mahsus mahaldir". Bkz. Bilmen, Kamus, III, 15.1505 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 305/ VII, 75.1506 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 323/ VII, 80.

280

Page 281: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

hırsızlığı ispat için husumete (ikâmei dava) hakları vardır. Ancak bunların husumeti ile

had icra edilip edilmeyeceği hususunda ihtilaf vardır. İmam Züfer’e (v. 158/775) göre

bunların husumetleri, had açısından muteber değildir. Çünkü bunların yedleri asıl mal

sahibi gibi birer yedi sahiha değildir. Onların dava etme yetkisi, malı sahibine iade etme

imkânı olduğu için sâbit sayılır. Bu da zaruret sebebiyledir1507.

Kitâbu's-Sirkat'te geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( بالشبهة يسقط ال الضمان ) "Tazmin şüphe ile düşmez"1508.

( كالمقارن الحد في الطارىء المانع ) "Had cezasında, sonradan ortaya çıkan

engel, mukarin engel gibidir"1509.

( بالشبهات تدرأ الحدود ) "Hadler, şüpheler ile düşürülür"1510.

( بالشبهة يسقط الحد ) "Had, şüphe ile düşer"1511.

( الحد وجوب تمنع الشبهة ) "Şüphe haddin vücubunu engeller"1512.

( أمكن ما تدرأ الحدود ) "Hadler imkân olduğu ölçüde düşürülür"1513.

( عن88دنا يجتمعان ال الضمان مع القطع ) "Bize göre hırsızın elinin kesilmesi ile

tazminat bir arada bulunmaz"1514.

( واحد بحد فيها يكتفي واحد جنس من وإنها إجتمعت إذا الح888دود أس888باب ) "Bir

cinsten olan hadlerin sebepleri birleşince bunlardan birinin icrasiyle yetinilir"1515.

1507 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 332/ VII, 83.1508 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 299/ VII, 73.1509 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 307/ VII, 76.1510 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 307/ VII, 76.1511 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 354/ VII, 88.1512 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 326, 327/ VII, 81.1513 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 327/ VII, 81.1514 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 328, 340/ VII, 81, 88.1515 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 343/ VII, 85.

281

Page 282: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

44. Kitâbu Kuttâi’t-Tarîk

( دمه ينهدر ال إنسان قتل قصد من ) "Bir insanı öldürmeye kastedenin kanı boşa

akmaz"1516.

( بنقص88انها وينتقص الجناية بزي88ادة ي88زداد الجناية ق88در على الجزاء ) "Ceza, suçun

miktarına göredir; suçun artmasıyla artar, eksilmesiyle eksilir"1517.

( عن88دنا والض88مان الحد بين يجمع ال ) "Bize göre had ile tazmin bir arada

bulunmaz"1518.

( حقه في حجة المقر إقرار أن األصل ) "Kâide: Mukirrin ikrârı, kendisi hakkında

hüccettir"1519.

Bu bölümde, yukarıdaki birkaç dâbıt dışında herhangi bir fıkıh kâdesi

zikretmemiştir.

45. Kitâbu’s-Siyer

( إباحة الحظر من اإلستثناء ) "Yasaktan istisna, ibâha ifade eder". Düşmanla

karşı karşıya gelindiğinde onlarla savaşmayıp kaçmanın haram olduğuna "Ey iman

edenler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin. Tekrar

savaşmak için bir tarafa çekilmek ya da başka bir birliğe katılmak dışında, kim öyle bir

günde onlara sırt çevirip kaçarsa, muhakkak Allah'ın gazabına uğramış demektir"1520

ayetini delil olarak getirmiş ve bu ayetteki istisnanın haramdan istisna olduğunu izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir1521.

( التبع في الحكم لبقاء بشرط ليس األصل بقاء ) "Tabi olanda hükmün bekâsı için

aslın bekâsı şart değildir". Anne ve babası ile birlikte esir olarak alınmış bir çocuğun

anne babası esir alındıktan sonra ölürlerse, çocuk kendisi Müslüman olmadıkça anne

1516 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 365/ VII, 92-93.1517 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 367/ VII, 93.1518 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 371/ VII, 95.1519 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 374/ VII, 97.1520 Enfal, 8/15-16.1521 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 384/ VII, 99.

282

Page 283: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

babasının dini üzeredir. Anne ve babasının ölmesi ile çocuğun onlara tabiiyeti

kalkmaz1522.

( الشيء ذلك حكم حكمها الشيء إلى الوسيلة ) "Bir şeye vesile olanın hükmü, o

şeyin hükmüdür". Şeyhayn'ın, savaşma hususunda hacir altında bulunan kölenin eman

vermesinin caiz olmadığına dair görüşlerini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1523.

( الكل حكم لألكثر ) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır". Cizye alınacak

kimselerde aranan şartlardan birisi de sağlıklı olmaktır. Senenin çoğunluğunu hasta

geçiren kimse, bütün sene boyunca hasta kabul edilir ve kendisinden cizye alınmaz1524.

( لضرورة إال سبب عن الحكم تأخير يجوز ال ) "Bir zaruret olmadıkça, hükmün bir

sebepten dolayı geciktirilmesi caiz değildir". Devlet başkanının savaşa teşvik

maksadıyla kimi mücahitlere özel olarak tahsis ettiği payda (nefl) mülkiyetin sübûtu,

mal ele geçirildiği ve alındığı için Dâru'l-İslâm'da ihrazına1525 bağlı değildir. Buna

karşılık ganimette mülkiyetin sübûtu, Dâru'l-İslam'da ihraza bağlıdır. Bu iki durum

arasındaki farkı izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1526.

( الض88رورة محل يتع88دى ال بالض88رورة الث88ابت ) "Zaruret ile sâbit olan, zaruret

mahallini aşmaz". Savaşa katılan mücahitleden biri, Dâru'l-İslam'da ihraz edilmeden

önce, ganimetler arasında bulunan silah, binek veya elbise gibi bir şeyi kullanmaya

ihtiyaç duyarsa, o şeyi kullanmasında herhangi bir mahzur yoktur. Ancak ona olan

ihtiyacı bittikten sonra, onu ganimetlerin arasına tekrar geri koyar ve bunun dışında

herhangi bir şey için kullanamaz1527.

( للملك سببا يصلح ال المحظور ) "Yasak olan bir şey, mülkiyet sebebi olmaz".

İmam Şafiî’nin (v. 204/820), kâfirlerin Dâru'l-İslam'a girip Müslümanlar'ın mallarını ele

geçirmekle ona malik olamayacaklarına dair görüşünü izah ederken bu kâideyi (

1522 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 406/ VII, 104.1523 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 415/ VII, 106.1524 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 441/ VII, 111.1525 "İhrâz: Düşmandan ganimet alınan malın İslam ülkesine getirilmesi". Bkz. Erdoğan, Sözlük, s. 185. 1526 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 493/ VII, 123.1527 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 495/ VII, 124.

283

Page 284: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

الملك يفيد ال معصوم مال على اإلستيالء ) "masum olanın malını ele geçirmek, mülkiyet

ifade etmez" dâbıtı ile birlikte zikretmiştir1528.

( بالعلة الحكم تعليق تع888ذر عند العلة مق888ام الش888رط إقامة من المعه888ود األصل )

"Hükmün illete bağlanma imkânı olmadığı zaman şart, illetin makamına ikame edilir

bilinen kâidesi" gereğince, Dâru'l-Harp'ten bir tüccarın, Dâru'l-İslam'dan aldığı

Müslüman bir köleyi satmadan kendi ülkesine geri dönmesi ile köle serbest kalır. Ebu

Hanife'nin (v. 150/767) bu görüşünü bu kâide üzerine temellendirmiştir1529.

( واإلحتم88ال بالشك ي88زول ال بيقين الث88ابت إن المعه88ود األصل ) "Bilinen kâide:

Yakînen sâbit olan, şek ve ihtimal ile zâil olmaz". Ebu Hanife'nin (v. 150/767), bir yerin

Dâru'l-İslam oluşunun, Müslümanların kendilerini orada emniyet ve güvende

hissetmeleri ile ilgili olduğuna dair görüşünü izah ederken bu kâide ile istidlalde

bulunmuştur1530.

( بالع88دم ملحق المحضة الض88ارة التصرفات في الصبي عقل إن ) "Çocuğun aklı,

mutlak zarar içeren tasarruflarda yok kabul edilir". İmam Ebu Yusuf'a (v. 182/798)

göre büluğ çağına ulaşmayan çocuğun riddeti, mutlak zarar içeren bir tasarruf olduğu

için muteber değildir1531.

( س888ببه عن يتخلف ال الحكم ) "Hüküm, sebebinin peşinden gelmez". Ebu

Hanife'ye (v. 150/767) göre mürted olan bir kimse ölmediği, öldürülmediği ve Dâru'l-

Harb'e ilhak etmediği sürece mülkiyetinde bulunan mallar onun durumuna bağlı olarak

mevkuftur; riddet sebebiyle malları mülkiyetinden çıkmaz. Onun bu görüşünü izah

ederken bu kâideyi zikretmiştir1532.

( زواله س88بب وج88ود مع للشيء وجود ال ) "Bir şey, kendisini ortadan kaldıran

sebebin mevcudiyeti ile birlikte var olmaz". Ebu Hanife'ye (v. 150/767) göre, irtidad

1528 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 513/ VII, 167.1529 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 517/ VII, 130.1530 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 519/ VII, 131.1531 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 527/ VII, 134.1532 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 537/ VII, 136.

284

Page 285: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

eden kimsenin irtidad halindeki kazancı, fey1533 hükmünde olup mirasçılara değil

beytü'l-male aktarılır1534.

( الوكيل تص88رف بمنزلة األصل كتص88رف الخلف تص88رف ) "Halefin tasarrufu,

vekilin tasarrufu menzilesinde olup aslın tasarrufu gibidir". İrtidad eden bir kimse

Dâru'l-Harb'e ilhak ettikten sonra tekrar Müslüman olup eski ülkesine dönerse, Dâru'l-

Harb'e ilhakı sebebiyle mirasçılara paylaştırılan mallarını geri alır. Çünkü mirasçılar

onun yokluğunda ona halef kılınmışlardı1535.

( غيره يستتبع ال التبع ) "Tabi olan, kendisi dışında bir şeyi doğurmaz". Babasının

irtidadı ile çocuğun riddetine hükmedilse de dedenin irtidadı ile torununun mürted

olduğuna hükmedilemiyeceğine dair el-Câmiu's-Sağîr'de geçen rivayeti izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir1536.

Kitâbu's-Siyer'de geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( واجب اإلجتهاد محل في اإلمام إتباع ) "İctihad mahallinde devlet başkanına tabi

olmak vacibtir"1537.

( ش88رعية والية عن ص88در اإلم88ام تص88رف ) "Devlet başkanının tasarrufu, şer‘î

velayetten kaynaklanmaktadır"1538.

( ف88رض بمعص88ية ليس فيما اإلم88ام طاعة ) "Ma'siyet olmayan şeyde devlet

başkanına itaat farzdır"1539.

( الش88رعية األحك88ام في التبعية يمنع ال88دار إختالف ) "Devletin farklılığı, şer‘î

hükümlerde tabiiyeti engeller"1540.

1533 Fey: Harac, cizye, ticaret vergileri, Gayr-i Müslimlerden harb etmeksizin alınan müsaleha bedelleri ve onlardan bihakkın alınan sair mallara denir. Bkz. Bilmen, Kamus, IV, 74.

1534 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 540/ VII, 138.1535 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 538/ VII, 137.1536 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 543/ VII, 140.1537 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 390/ VII, 100.1538 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 520/ VII, 131.1539 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 545/ VII, 140.1540 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 407/ VII, 104.

285

Page 286: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( باإلس88888تيالء التملك يحتمل ال وجه كل من أو وجه من الحر ) "Kısmen veya

tamamen hür olan kimse, istila ile (ele geçirilmekle) mülkiyet altına girmez"1541.

( التملك يحتمل ال الحر ) "Hür olan kimse, mülkiyet altına girmez"1542.

( مالك قاهر وكل مملوك مقهور كل ) "Her yenilen memlüktür (köle) ve her galip

olan da maliktir"1543.

46. Kitâbu’l-Gasb

( اإلطالق هو البقاء أسباب في األصل ) "Esbâb-ı bekâda aslolan ıtlaktır". Şarap

ve domuzun zimmîler hakkında mübah olduğu fikrinde olan Hanefi fukahasının

görüşünü izah ederken bu kâide ile istidlalde bulunmuştur1544.

( األصل رد عن العجز عند الخلف إلى يص888ار إنما ) "Aslı geri verme imkânı

olmadığında halefe gidilir". Gasp edilen malın telef olması durumunda aynen geri

verilmesi asıldır. Çünkü ( المغصوب عين رد وجوب للغصب األصلي الحكم ) "gasbın aslî

hükmü, gaspedilenin aynen geri verilmesidir" ve kıymet onun yerini tutan halefidir.

Malın kendisini geri verme imkânı bulunmadığı zaman, onun yerine kıymeti tazmin

edilir1545.

( س88ببه وج88ود وقت من يعت88بر الحكم ) "Hüküm, sebebinin bulunduğu vakitten

itibaren dikkate alınır".

( الفائدة لتوهم يبقى ثبت ما أن األصل ) "Kâide: (Kesin olarak) Sâbit olan, fayda

zannıyla olduğu hal üzere kalır". Gasp edilen mislî bir mal telef olmuş ve misli de

piyasadan kalkmışsa bunun tazmini hususunda Hanefi fukahası ihtilaf etmişlerdir. İmam

Ebu Yusuf (v. 182/798), malın gasp edildiği günkü kıymetinin esas alınacağı, Ebu

Hanife (v. 150/767) ise muhakeme esnasındaki kıymeti ile tazmin edileceği

görüşündedir. İmam Muhammed’e (v. 189/805) göre, mislî olanın piyasadan kalktığı

1541 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 515/ VII, 138. bkz. İbn Nüceym, Eşbâh, s. 146.1542 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 517/ VII, 121.1543 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 523/ VII, 133.1544 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 21/ VII, 147.1545 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 36/ VII, 151.

286

Page 287: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

günkü kıymeti esas alınır. İlk kâideyi Ebu Yusuf'un (v. 182/798), ikinci kâideyi de Ebu

Hanife'nin (v. 150/767) görüşünü izah ederken zikretmiştir1546.

( س8ببه وجود وقت الحكم ثبوت وقت ) "Hükmün sâbit olduğu vakit, sebebinin

bulunduğu vakittir". Gasp edilen malın, gasp edildiği zamandaki kıymeti ile tazmin

edileceğini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1547.

( س88ببه وج88ود حين من يثبت الحكم ) "Hüküm, sebebinin bulunduğu vakitten

itibaren sâbit olur". Kıyemî mallardan olan gasp edilmiş mal, gasp edenin elinde helak

olursa, gasp edildiği vakitteki kıymeti tazmin edilir1548.

( عن88دنا بأنفسها متقومة بأموال ليست المنافع ) "Bize göre menfaatlerin bizzat

kendileri mütekavvim mallar değillerdir". Hanefi mezhebine göre gasp edilen şeyin

menfaati gasp edene aittir ve bunların itlafı sebebiyle herhangi bir tazminat ödemez.

Ancak İmam Şafiî (v. 204/820) aksi görüştedir. Aralarındaki bu ihtilafın, menfaatlerin

mütekavvim oluşu hususunda esas aldıkları kâideden kaynaklandığını ifade etmiş ve bu

kâideyi zikretmiştir1549.

( المنكر قول الشرع في القول ) "Hukukta söz, münkirin sözüdür". Gasp edilen

şeyin aslında, cins ve türünde veya miktar ve niteliğinde yahut gasp zamanı, gasp edilen

şeyin kıymetinde malı gasp eden ile mâlik arasında anlaşmazlık çıkarsa, bütün bu

durumlarda yemin ile beraber gasp edenin sözüne itibar edilir. Çünkü mâlik, onun

aleyhine tazminat iddiasında bulunmakta, o da inkâr etmektedir. Gâsıp inkar eden

olduğu için onun sözüne itibar edilir1550.

( واجب اللفظ بحقيقة العمل ) "(Lafzın) hakiki manası ile amel etmek vaciptir".

( أمكن ما واجب بالحقيقة العمل إن ) "Mümkün olduğu takdirde (lafzın) hakiki

manası ile amel etmek vaciptir".

1546 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 39/ VII, 151.1547 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 39/ VII, 151.1548 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 57/ VII, 159.1549 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 61/ VII, 160.1550 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 68/ VII, 164.

287

Page 288: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( اإللغاء من أولى بالمجاز العمل ) "(Lafzın) mecaz anlamı ile amel etmek ilgadan

evladır". Bir kimse bir şahsa "biz senden bin dirhem gasp ettik" dedikten sonra "biz on

kişiydik" diyecek olsa, İmam Züfer’e (v. 158/775) göre sözü tasdik olunur; İmam Ebu

Yusuf'a (v. 182/798) göre tasdik olunmaz. İmam Züfer (v. 158/775), sözün hakiki

manası ile amel etmenin vacip olduğundan hareketle bu kanaate varmıştır. İmam Ebu

Yusuf (v. 182/798), imkân varsa lafzın hakiki manası ile amel etmenin gerektiğini,

imkân olmadığı takdirde lafzın ilga edilmesindense mecaz ile amel etmenin gerektiğini

belirtmiştir. İlk kâideyi İmam Züfer’in (v. 158/775), diğer iki kâideyi de İmam Ebu

Yusuf'un (v. 182/798) görüşünü izah ederken zikretmiştir1551.

( جبار العجماء فعل ) "Hayvanatın kendiliğinden olarak fiili hederdir". Telef

etmek sebebi ile tazminatın icap etmesi için gereken şartlardan birisi de telef eden

kişinin tazmin edebilecek ehliyete sahip olmasıdır. Dolayısıyla hayvanların telef ettiği

malların tazminatı ödenmez1552.

Kitâbu'l-Gasp'ta geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( العقار في يتحقق ال الغصب ) "Gasp, akarda tahakkuk etmez"1553.

( بمال ليس الحر ) "Hür olan insan mal değildir"1554.

( الملك لثبوت سببا يصلح فال محظور الغاصب فعل ) "Gâsıbın fiili haramdır ve

mülkiyetin sübûtu için sebep olamaz". İmam Şafiî’ye (v. 204/820) nispetle zikrettiği bu

dâbıtı "el-aslu'l-ma'hûd" olarak ifade etmiştir1555.

( المغص88وب عين رد وج8وب للغصب األصلي الحكم ) "Gaspın aslî hükmü, gasp

edilenin aynen geri verilmesidir"1556.

( إسقاط اإلبراء إن ) "İbrâ ıskattır"1557.

1551 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 70/ VII, 164. Bkz. Mecelle Md. 12, 60, 61, 62.1552 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 77/ VII, 168.1553 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 16/ VII, 146.1554 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 17/ VII, 146.1555 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 29, 42/ VII, 148, 149.1556 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 36, 57, 68/ VII, 151, 163, 214.1557 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 41/ VII, 152.

288

Page 289: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الض88مان ي88وجب فيه له حق ال إذنه بغ88ير للغ88ير ممل88وك م88ال إتالف ) "Başkasının

mülkiyetinde olan bir malı, sahbinin izni olmaksızın ve o malda herhangi bir hakkı

bulunmaksızın itlaf etmek tazmini gerektirir"1558.

47. Kitâbu’l-Hacr ve'l-Haps

( حقه اإلنس88ان حق وس88يلة ) "İnsanın hakkının vesilesi de onun hakkıdır".

Borçlunun ödemediği borçtan dolayı hapsedilebilmesi için alacaklının hâkimden

borçlunun hapsini istemesi gerekir. Çünkü hapis, hakkı olan alacağı almak için bir

vesiledir ve alacaklının bunu talep hakkı vardır1559.

( الظ88اهر له يش88هد من قول الشرع في القول ) "Hukukta söz, karinenin lehine

tanıklık ettiği kimsenindir". Borçlu ile alacaklının, borçlunun sıkışık olup olmaması

hakkındaki ihtilafları mevzusunda Hassâf’ın (v. 261/875) bu konuda esas alınacak

ölçüye dair görüşünü izah ederken bu kâideyi ona nispetle zikretmiştir1560.

Kitâbu'l-Hacr ve'l-Haps'ta geçen bazı dâbıtlar şunlardır:

( إق88رار نفسه على اإلنس88ان ش88هادة ) "İnsanın kendisi hakkındaki şehadeti

ikrardır"1561.

( المال إتالف له عقل ال من يد في المال وضع ) "Malın, aklî melekesi olmayan

bir kimsenin eline verilmesi malın itlafıdır"1562.

( وإنعق88اده التص88رف جواز شرط األهلية ) "Ehliyet, tasarrufun cevaz ve inikad

şartıdır"1563.

( اإلحتالم هو البلوغ في األصل ) "Büluğda aslolan ihtilamdır"1564.

1558 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 67/ VII, 163.1559 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 97/ VII, 173.1560 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 99/ VII, 174.1561 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 85/ VII, 170.1562 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 87/ VII, 170.1563 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 87/ VII, 171.1564 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 95/ VII, 172.

289

Page 290: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( التص8888رفات أهلية بطالن ي8888وجب ال الحبس ) "Haps, tasarruf ehliyetinin

geçersizliğini gerektirmez"1565.

48. Kitâbu’l-İkrâh

( حجة ال88رأي غ88الب اليقين إلى الوص88ول تع88ذر عند خصوصا ) "Özellikle yakîne

ulaşma imkânı olmadığı zaman re'y-i gâlip hüccettir".

( الظن وأكثر الرأي لغالب العبرة ) "Re'y-i gâlip ve ekseri zanna (zannı gâlibe)

itibar edilir". İkrahın gerçekleşmesinin şartlarından birisi de mükrehin (ikrâh olunanın),

mükrihin (ikrâh edenin) kendisini zorladığı şeyi yapmadığı takdirde, tehdidini yerine

getirebilecek güçte olduğunu zann-ı gâlip ile zannetmesidir1566.

( إباحة التحريم من اإلستثناء ) "Haramdan istisna, ibâha ifade eder". Meyte, kan,

domuz eti yemenin ve şarap içmenin hükmü, ikrâhın türüne göre farklılık arzeder. Şayet

ikrâh, öldürmek veya bir organı kesmek gibi şeylerle korkutmak şeklinde tam bir ikrâh

olursa, bu fiiller mübah olur. Çünkü Allah-u Teâlâ bu fiilleri şiddetli açlığa bağlı zaruret

halinde mübah kılmış ve şöyle buyurmuştur "zarureten kendilerine muhtaç olduklarınız

müstesnadır"1567. Ayetteki istisnanın ibahat ifade ettiğini izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir1568.

( بدليل إال عنها العدول يجوز ال الحقيقة إعتبار األصل ) "Hakikate itibar asıldır. Bir

delil olmaksızın ondan dönmek caiz değildir". İmam Züfer’e (v. 158/775) göre, bir

kimse başkasını öldürmek için zorlanıp da bunun üzerine o kimseyi oldürürse kendisine

kısas uygulanır1569.

Kitâbu'l-İkrâh'ta geçen dâbıtların bir kısmı şunlardır:

( القلب على يعمل ال اإلكراه ) "İkrâhın kalbî tasarruflara etkisi yoktur"1570.

1565 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 100/ VII, 174.1566 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 104/ VII, 176.1567 Enâm, 6/119.1568 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 105/ VII, 176.1569 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 113/ VII, 179.1570 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 110/ VII, 178.

290

Page 291: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( اإلعتق88ادات على يعمل ال كما األق88وال على يعمل ال اإلك88راه ) "İkrâhın itikadî

tasarruflara etkisi olmadığı gibi sözlü tasarruflara da etkisi yoktur"1571.

( اإلقرار صحة يمنع اإلكراه ) "İkrâh, ikrarın sıhhatini engeller"1572.

( به التوكيل ص888حة فيمنع ال888بيع ص888حة يمنع اإلك888راه ) "İkrâh, bey'in sıhatini

engellediği gibi bey'e vekâletin sıhhatini de engeller"1573.

( بعضه على إكراه الشيء كل على اإلكراه ) "Bir şeyin bütünü hususunda vaki

olan ikrâh, ba'zı hakkında da ikrâhtır"1574.

49. Kitâbu’l-Me'zûn

( لض88رورة إال المس88بب مق88ام يقام ال السبب ) "Zaruret olmadığı sürece sebep,

sonucun yerine ikame edilmez".

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan yok hükmündedir". Kasır ehliyetli olan bir

kimseye verilen alışveriş izninin geçerli olabilmesi için kendisine verilen bu izinden

haberdar olması gerekir. Ancak bazı kaynaklarda, köle ile küçüğün bu konuda farklı

hükümlere tabi olduğu söylenmiştir. Yapılan bu ayırımın dayanakları arasında bu iki

kâideyi zikretmiştir1575.

( والية وال ملك غير في يصح ال اإلنسان تصرف ) "Mülkiyet ve velayet olmaksızın

insanın yapmış olduğu tasarruf sahih olmaz".

( القس88مة يحتمل ال الع88دم ) "Olmayan şey, taksime konu olamaz". Hanefi

fakihlere göre me'zûn, başkasında olan alacağını te'hir etme yetkisine sahiptir. Ancak

başka biriyle ortak olduğu alacağı te'hir etme hususunda ihtilaf vardır. Ebu Hanife'ye (v.

150/767) göre me'zûnun bu durumda yapacağı te'hir geçersizdir. Ortağının payını te'hir

ettiği kabul edildiği takdirde bu durum, başkasının mülkiyetinde tasarruf anlamına gelir;

1571 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 118, 122, 123, 125/ VII, 182, 184, 185, 186 .1572 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 111/ VII, 178.1573 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 122/ VII, 184.1574 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 135/ VII, 191.1575 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 141-142/ VII, 194.

291

Page 292: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kendi payını te'hir ettiği kabul edilse, borcun kabzdan önce taksimi anlamına gelir ki her

iki durumda da tasarrufu geçersizdir1576.

( الس88ابقة الوكالة بمنزلة الالحقة اإلج88ازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden

verilen vekâletin yerine geçer". Me'zûnun yapmış olduğu mukâtebe akdinin mevlanının

iznine bağlı olduğunu, mevlanın icâzet vermesi ile geçerli olacağını izah ederken

hükmün illeti olarak bu kâideyi zikretmiştir1577.

( للحق مظه88رة حجة البينة ) "Beyyine, hakkı ortaya çıkaran bir hüccettir".

Me'zûnun yapmış olduğu tasarruflarda borcu ortaya çıkaran iki şey vardır. Bunlar; ikrar

ve beyyinedir. Beyyinenin borcu ortaya çıkaran sebeplerden olduğunu izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir1578.

( األصل حكم البدل حكم ) "Bedelin hükmü, aslın hükmüdür". Deynin kölenin

kazancına taaluk ettiğini, ancak efendisinin ona verdiği iznin deynden önce ve sonra

olması hususunda kölenin kendi kazancı ile çocuk ve erş1579 arasında fark bulunduğunu

izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1580.

( نافذ ملكه خ88الص في اإلنس88ان تص88رف ) "İnsanın kendi mülkünde tasarrufu

nâfizdir". Mevlanın, borçlu olan kölesini, borcun kölenin rakabesini ilgilendirmesi

sebebiyle, alacaklıların izni olmaksızın satamayacağını izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir1581.

Kitâbu'l-Me'zûn'da geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

( العدالة وال العدد فيه يشترط وال المعامالت في مقبول الواحد خبر ) "Muamelâtta

bir kişinin haberi makbuldur, sayı ve adalet şart koşulmaz"1582.

1576 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 147/ VII, 196.1577 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 150/ VII, 197.1578 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 159/ VII, 202.1579 "Erş: Yaralanan ve kesilen uzuvlardan dolayı verilmesi lazım gelen diyettir". Bilmen, Kamus, III, 13.1580 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 161/ VII, 203.1581 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 164/ VII, 205.1582 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 142, 167/ VII, 194, 206.

292

Page 293: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( العب88اد حق88وق في ال وتع88الى تب88ارك الله حق88وق في يصح اإلق88رار عن الرج88وع )

"İkrardan rücu' Allah haklarında geçerli, kul haklarında geçerli değildir"1583.

50. Kitâbu’l-İkrâr

( سواء حقيقة والعدم شرعا الساقط ) "Şer'ân sâkıt olan ile hakikaten olmayan

eşittir". "Falanın benim üzerimde bir zâif1584 dirhem müstesna on dirhem alacağı var"

diyen bir kimsenin yapmış olduğu bu istisna Ebu Hanife'ye (v. 150/767) göre sahih

olmazken Ebu Yusuf (v. 182/798), sahih olacağı görüşündedir. Önce bir hadis ile daha

sonra da bu kâide ile istidlalde bulunarak Ebu Hanife'nin (v. 150/767) görüşünün daha

kabule şayan olduğunu ifade etmiştir1585.

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan yok hükmündedir". Bir kimse "falan kişinin

benden bin dirhem, hayır yüz dinar alacağı var" şeklinde muhtelif cinslerde istidrak ile

ikrârda bulunursa, değişik cinslerdeki yanlışlık nadiren karşılaşılan bir durum olduğu

için hepsini öder1586.

( يمينه مع المنكر قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür". Bir

kimse başkasının kendisindeki hakkını ikrâr ettikten sonra lehine ikrârda bulunulan

şahıs onu tasdik etmekle beraber sözkonusu hakkının daha fazla olduğunu iddia etse,

bunu delil ile ispatlamadığı takdirde ikrârda bulunan şahsın yemin etmesi durumunda

onun sözüne itibar edilir1587.

( المنكر قول القول ) "Söz münkirin sözüdür".

( النف88وس في أصل العص88مة ) "Canlarda korunmuşluk (canların masumiyeti)

asıldır".

( األصل له يشهد من قول القول ) "Söz, aslın lehine tanıklık ettiği kimsenindir".

Müslüman bir kimse, Müslümanlardan eman alan veya zimmî olan bir harbiye "sen

Dâru'l-Harp'te harbiyken senden bin dirhem aldım ve onu yok ettim" veya "senin elini 1583 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 160/ VII, 203.1584 "Zâif para: Beytülmalin kabul etmediği değersiz (katkılı) gümüş para". Bkz. Erdoğan, Sözlük, s. 496.1585 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 183-184/ VII, 132-210.1586 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 191/ VII, 212.1587 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 194/ VII, 214. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, X, 195, 200/ VII, 215, 219.

293

Page 294: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kestim" dese, o şahıs ta "hayır ben Dâru'l-İslam'da müste'men veya zimmiyken sen bunu

yaptın" dese, İmam Muhammed (v. 189/805) ile İmam Züfer'e (v. 158/775) göre ikrârda

bulunan kimse, sözkonusu fiili tazminatın gerekmediği zamana izafe etmekle tazmini

inkâr ettiği için herhangi bir şey ödemez. Onların görüşünü izah ederken ilk kâide ile

istidlalde bulunmuştur. Ebu Hanife (v. 150/767) ile Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre

karine müste'menin lehine olduğu için ikrârda bulunan kimsenin tazminat ödemesi

gerekir. Çünkü canın masumiyeti asıl olduğu için onu düşüren herhangi bir arızî durum

bulunmadığından, müste'menin söylediğine itibar edilir. Son iki kâideyi de onların

görüşlerinin dayanağı olarak zikretmiştir1588.

( للمعت88اد الكالم مطلق ) "Mutlak ifade, mu‘tad olana hasredilir". Bir kimse

"falanın benden on elbisede bir elbise alacağı vardır" dese, İmam Muhammed'e (v.

189/805) göre on bir elbise, Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre bir elbise vermeyi ikrâr

etmiş olur. Ebu Yusuf (v. 182/798), İmam Muhammed'in (v. 189/805) söylediğinin

mümkün olduğunu ancak bunun mutad olmadığını söylemiştir. Ebu Yusuf'un (v.

182/798) görüşünü aktarırken bu kâideyi zikretmiştir1589.

( هو كأنه مقامه يقوم الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun

makamına kaim olur". Maraz-ı mevtte olan kimsenin yapmış olduğu borç ikrârında,

alacaklılar arasında bazılarına öncelik tanıması sahih olmaz. Ancak karz ve semen-i

mebi‘ gibi bir bedeli ödemesi durumunda, diğer alacaklıların hakları terekeye müteallik

olduğu ve terekenin de hali hazırda bulunması sebebiyle onların hakları iptal olmadığı

için onlar buna ortak olamazlar1590.

( كالمصروف المستحق ) "İstihkak, harcama hükmündedir". Nesebe dair ikrârlar

konusunda, ikrârdan sonra sâbit olan mirasın paylaşımı ile ilgili verdiği bir örnekte bu

kâideyi zikretmiştir1591.

Kitâbu'l-İkrâr'da geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

1588 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 203/ VII, 219.1589 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 208/ VII, 221.1590 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 217/ VII, 226.1591 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 227/ VII, 231.

294

Page 295: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( هبة عوض بغير التمليك ) "Ivazsız temlik hibedir"1592.

( اإلحتمال مع اإلقرار يصح ال ) "İkrâr ihtimal ile sahih olmaz"1593.

( يصح ال العب88اد حق88وق في اإلقرار عن الرجوع ) "Kul haklarında ikrârdan rücu

sahih olmaz"1594.

( إخبار اإلقرار ) "İkrâr ihbardır"1595.

( كائن عن إخبار اإلقرار ) "İkrâr, olan hakkında ihbardır"1596.

( عن88ده ي88ده في هلك فيما عليه ضمان ال المشترك األجير ) "Ebu Hanife'ye göre,

eciri müşterekin elindekinin helak olması ile kendisine tazmin gerekmez"1597. İmameyn

ile aralarındaki bir tartışmada onun görüşünü bu dâbıt üzerine temellendirmiş ve bunu

"kıyas" olarak ifade etmiştir.

( اإلق88رار صحة تمنع ال به المقر جهالة ) "İkrâr edilen şeyin bilinmezliği ikrârın

sıhhatini engellemez"1598.

( أمكن ما الص8حة على حمله يجب العاقل إقرار ) "İmkân varsa, akıllı kimsenin

ikrârının sıhhate hamledilmesi gerekir"1599.

51. Kitâbu’l-Cinâyât

( حق في ثبوته س88بب وجد وقد لجماعة ثبت إذا الحق88وق من يتج88زأ ال ما أن األصل غ88يره معه ليس ك88أن الكم88ال س88بيل على منهم واحد لكل يثبت منهم واحد كل ) "Kâide:

Bölünme kabul etmeyen haklar bir topluluk lehine sâbit olduğu ve topluluğun her bir

ferdi için o hakkın sübût sebebi bulunduğu takdirde, onların her birisi sanki kendisi ile

birlikte başka kimse yokmuş gibi o hakka eksiksiz bir şekilde sahip olur". Kısasta hak

1592 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 174/ VII, 208.1593 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 178/ VII, 209.1594 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 178, 183, 187, 190/ VII, 210, 211, 212, 215; bkz. Mecelle Md. 1588.1595 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 190/ VII, 212.1596 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 178, 193, 222/ VII, 209, 214, 228.1597 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 193/ VII, 214.1598 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 193/ VII, 214.1599 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 213, 223/ VII, 224, 229.

295

Page 296: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

sahibi olan mirasçıların birden fazla olmaları durumunda, İmam Ebu Hanife'ye (v.

150/767) göre kısas hakkı parçalanma kabul etmeyen haklardan olduğu için bu hak, her

bir mirasçının lehine tam ve bağımsız olarak sâbit olur1600.

( الكل ذكر يتبعض ال فيما البعض ذكر ) "Bölünemeyen bir şeyin ba‘zını zikretmek,

bütününü zikirdir". Kısası düşüren sebeplerden olan katilin affedilmesinin sonucunda

kısas cezası bedelsiz olarak düşer. Kısas mütecezzi olmadığı için öldüren kimsenin

velisinin tamamen veya kısmen affetmesi durumunda, sulh dışında diyet alma hakkı

yoktur1601.

( الكل حكم الجزء حكم ) "Cüz'e bütünün hükmü uygulanır". Öldürülen kimsenin

velileri birden çok olur ve onlardan birisi katili affedecek olursa katilden kısas cezası

düşer ve geriye kalan velilere de diyetteki payları kalır. Katilin ödeyeceği diyetin süresi

hususunda Hanefi fakihler arasında ihtilaf vardır. İmam Züfer'e (v. 158/775) göre

gerekli olan diyet, ödenecek olanın yarısı olduğu için iki senede öder. Diğer fakihlere

göre ödenecek olan miktar, ödenmesi gereken miktarın bir parçası olduğu için onun

hükmünü alır ve üç senede ödenir1602.

( الش88رع أص88ول في الش88يء ذلك مقام يقام الشيء إلى المفضي السبب ) "Şer‘î

esaslarda, bir şeye yol açan sebep, o şeyin yerine ikame edilir". Velinin, yaralanmadan

sonra fakat ölümden önce katili affetmesi kıyasen caiz olmasa da istihsanen caizdir.

İstihsanen verilen bu hükmün gerekçelerinden birisi de ölüm henüz vuku bulmamış olsa

da ölüme sebep olan yaralama bulunmaktadır1603.

( خالف بال الفعل وقت الفاعل أهلية فيه تعت888888888بر األهلية إلى يرجع ما أن األصل )

"Kâide: Ehliyete bağlı olan hükümlerde, ihtilafsız olarak fâilin fiili işlediği zamanki

ehliyetine itibar edilir". İmam Ebu Hanife'ye (v. 150/767) göre kısas ve diyet ile ilgili

cezalar, suçu işleyen kişinin ve öldürülen kişinin olayın vuku bulduğu esnadaki

durumları (Müslüman, harbî, zimmî gibi) dikkate alınarak belirlenir. Daha sonraki

değişimlere itibar edilmez1604.1600 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 270/ VII, 242.1601 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 288/ VII, 247.1602 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 290/ VII, 248. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, X, 333/ VII, 265.1603 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 291/ VII, 248.1604 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 307/ VII, 253.

296

Page 297: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الس88بب وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, sebebe uygun olarak sâbit olur".

Hanefilere göre kasten öldürmenin, kasta benzer öldürmenin (şibhu'l-amd) ve hata ile

öldürmenin diyeti üç yıl vade ile ödenir. İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre kasta benzer

öldürmenin diyeti, kasten öldürmede olduğu gibi vadesiz olarak peşin ödenir. Çünkü

diyetin vücûb sebebi hâlihazırda mevcut olduğu için diyet de buna bağlı olarak peşinen

ödenir. Onun görüşünü izah ederken bu kâideyi verdiği hükmün gerekçesi olarak

zikretmiştir1605.

( وص88فه في الكل يخ88الف ال الج88زء ) "Parça, vasfında bütüne muhalif olmaz".

Diyetin ödenme zamanı ile ilgili olarak yukarıda zikredilen meselede İmam Şafiî’nin (v.

204/820) görüşünü eleştirip mezhebin görüşünü temellendirirken konu ile ilgili nasları

zikrettikten sonra konunun aklî izahını yapmış ve aklî dayanaklar arasında bu kâideyi

zikretmiştir1606.

( المتبوع يعارض ال والتبع األصل يعارض ال العارض ) "Arızî olan, asıl olana muarız

olmaz. Tabi olan da tabi olunana (metbua) muarız olmaz". Hür bir kimsenin öldürdüğü

köleden dolayı kendisine diyet gerektiğini nass, icma ve aklî deliller ile

temellendirmiştir. Aklî delilleri açıklarken, kölenin insan oluşunun asıl, mal oluşunun

ise arızî olduğunu ifade etmiş ve bu kâideler ile istidlalde bulunmuştur1607.

( المبدل حكم البدل حكم ) "Bedelin hükmü bedel kılındığı aslın hükmüdür". Bir

suç işleyen kölenin bir miktar kazancı bulunsa veya suç işleyen cariye doğum yapsa,

bunların efendisi işlenen suç karşılığında kazancı veya çocuğu vermez. Bu durumun

erşten farklı olduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1608.

( األصل حكم التبع حكم ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür". Birkaç kişi

birleşerek tek bir kişinin eli, ayağı veya parmağı gibi bir uzvunu kesseler, İmam Şafiî’ye

(v. 204/820) göre canilerin hepsine kısas uygulanır1609.

1605 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 316/ VII, 256.1606 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 317/ VII, 257.1607 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 318/ VII, 257.1608 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 324/ VII, 261.1609 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 404/ VII, 299.

297

Page 298: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( مبت88دأ بتنج88يز الشرط وجود عند منجزا يصير بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı

olan hüküm, şartın varlığıyla yeni bir tenciz ile müneccez olur". Bir kimse kölesine

"falan kimseyi öldürürsen hürsün" dese ve bunun üzerine köle de o kimseyi öldürse

İmam Züfer (v. 158/775) dışındaki Hanefi fakihlere göre fedâ-i diyeti seçmiş olur.

Kâsânî (v. 587/1191) onların bu görüşünü tercih etmiş ve bunun açıklamasını yaparken

bu kâide ile istidlalde bulunmuştur1610.

( بالضمان الخراج ) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir". Mükâtep kölenin

işlemiş olduğu suçtan dolayı gereken cezayı müdebber köle, ümm-ü veled ve diğer

kölelerden farklı olarak efendisi değil de kendisi öder. Çünkü onun kazancı kendisine

aittir1611.

( يشغل ال المشغول ) "Meşgul, işgal edilmez". Mükâtep köle bir suç işledikten

sonra hâkim, onun hakkındaki cezayı tespit etmeden bir suç daha işlerse üzerine sadece

bir ceza borç olur. Hâkim ilk suçun cezasını takdir ettikten sonra başka bir suç işlerse bu

durumda her ikisinin cezasını ayrı ayrı öder. Çünkü onun rakabesi hâkimin hükmü ile

boşalmıştır. Hükümden önce onun rakabesi ilk ceza ile meşgul olduğu için ikinci ceza

kendisine ayrıca gerekmez1612.

( الش8رط إلى ال السبب إلى يضاف الحكم ) "Hüküm, sebebe izafe edilir, şarta

edilmez". Bir şahıs bir kuyu kazdıktan sonra ağzını kapatsa, başka birisi gelip kuyuyu

açar da bunun üzerine birisi kuyuya düşerse; kuyuyu kazan kişi tazmin ile mükellef

olur. Çünkü kuyu kapatılmış olmak ile ortadan kalkmamıştır. Kapatılması düşmeyi

engellemiş olur ki kuyuyu açan kişi onu açmakla bu engeli kaldırmış olur. Engelin

kaldırılması düşmenin sebebi değil şartı olmuştur1613.

( الش88ريعة في أصل الظ88اهرة األس88باب إلى األحكام إضافة ) "Hükümlerin zahiri

sebeplere izafeti hukukta asıldır".

( أمكن ما إعتبارها األسباب في األصل ) "Sebeplerde aslolan, imkân ölçüsünde

onlara itibar etmektir". Bir kimsenin kazdığı kuyuya düşen bir şahıs başka birini 1610 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 332/ VII, 264.1611 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 338/ VII, 268. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, X, 385/ VII, 290.1612 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 339/ VII, 268.1613 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 356/ VII, 276.

298

Page 299: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kuyuya çekse o da başka birini kuyuya çekse bunun sonunda hepsi ölse, bunların

diyetleri hususunda kıyasa ve istihsana göre farklı hükümler bulunmaktadır. Kıyasa

göre ilk düşen kişinin diyetini kuyuyu kazan, ikinci kişinin diyetini ilk düşen, üçüncü

kişinin diyetini de ikinci düşen öder. Çünkü her birisinin ölümü için zâhir bir sebep

bulunmaktadır ki o da şudur; ilk kişinin ölümü kuyunun kazılması, ikinci kişinin ölümü

ilk düşenin onu kuyuya çekmesi ve üçüncü kişinin ölümü de ikincinin onu kuyuya

çekmesidir. İstihsana göre ilk düşenin diyetinin üçte birini kuyuyu kazan, üçte birini

ikinci şahıs öder ve geriye kalan üçte bir ise hederdir. İkinci kişinin diyetinin yarısını ilk

düşen öder diğer yarısı ise hederdir. Üçüncü kişinin diyetinin hepsini ikinci düşen öder.

İlk kâideyi kıyasa göre verilen hükmü izah ederken, ikinci kâideyi de istihsana göre

verilen hükmü açıklarken zikretmiştir1614.

( الظ88اهر له يش88هد من ق88ول الق88ول ) "Söz, karinenin lehine tanıklık ettiği

kimsenindir".

( يمينه مع المنكر ق88ول الق88ول ) "Söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür".

Kuyuya düşüp te ölen bir kimse için kuyuyu kazan "kendisini kasten kuyuya attı",

mirasçıları da "senin kazdığın kuyuya düşüp öldü" şeklinde ihtilaf etseler, İmam Ebu

Yusuf (v. 182/798) bu konuda farklı iki görüş belirtmiştir. İlk görüşüne göre, akıllı bir

insan kendisini bilerek kuyuya atmaz. Bu sebepten dolayı karine varisleri desteklemekte

olduğu için onların sözüne itibar edilir. İkinci görüşüne göre ki İmam Muhammed (v.

189/805) de bu görüştedir, ihtilafın sebebi tazmin ile ilgili olduğu için varisler tazmini

iddia etmekteler o da bunu inkâr etmektedir. Dolayısıyla onun sözüne itibar edilir. İlk

kâideyi birinci görüşünün, ikinci kâideyi de ikinci görüşünün dayanakları arasında

zikretmiştir1615.

( المنكر وظيفة اليمين ) "Yemin, münkirin üzerinedir". Kasâmenin vücub

şartlarından birisi de davalının kendisine isnat edilen suçu inkâr etmesidir1616.

( يمينه مع المنكر قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür".

1614 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 358/ VII, 277.1615 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 356/ VII, 276.1616 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 381/ VII, 289.

299

Page 300: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الظ88اهر له يش88هد من ق88ول الق88ول ) "Söz, karinenin lehine tanıklık ettiği

kimsenindir". Bir insan başka bir şahsın başını, et ile baş kemiği arasındaki zar gibi olan

deri yırtılıp kemik ortaya çıkacak şekilde yaralasa daha sonra kemik kırılıp yerinden

oynayacak veya ufalanacak hale gelse ve bunun erşi üzerinde ihtilaf etseler, kıyasa göre

yemin ettiği takdirde yaralayan kişinin sözüne itibar edilir. Çünkü o, yaralanan şahsın

iddia ettiği tazminatı inkâr etmektedir. İstihsâna göre zahir-i hâl dikkate alındığında

yaralanan kişinin sözüne itibar edilir1617.

( نصا كالثابت داللة الثابت ) "Delâleten sâbit olan, nass ile sâbit gibidir". Bir

kimse Müslümanların yararı için çarşıda bir kuyu kazsa ve birisi de bu kuyuya düşüp

ölse, bazı Hanefi fakihler, sultandan izin almadan bunu yapmışsa tazmin ile mükellef

olduğu görüşündedirler. İmam Ebu Yusuf (v. 182/798) ise Müslümanların maslahatına

olan bir şey yapması delaleten izin sayıldığı için tazmin ile mükellef olmayacağı

görüşündedir1618.

( الكل حكم لألك88ثر ) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır". Ölü olarak

bulunmuş bir maktulün organlarının kahir ekseriyeti varsa kasame hükümleri uygulanır;

vücudunun yarısından azı bulunursa kasâme ahkâmı uygulanmaz1619.

( الكثير يتبع القليل ) "Az olan çok olana tabi olur". Eli kesilen bir insanın kalan

parmaklarının sayısına bakılır ve kesilen her bir parmak için elin diyetinin beşte biri

ödenir1620.

( بالعدم ملحق الظاهر خالف إحتمال ) "Karinenin hilafına olan ihtimal yokluğa

hamledilir". İmam Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre, başka kimsenin olmadığı bir evde

bulunan iki kişiden birisi kesilmiş olarak bulunsa, insanın kendisini öldürmemesi galip

ve zâhir olduğu için diğer şahıs diyet öder1621.

( كالمستوفى المستحق ) "İstihkak, tamamlanan hükmündedir". Ebu Hanife'ye

(v. 150/767) göre bir kimse başka bir şahsın önce elini daha sonra kolunu dirseğinden

1617 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 439/ VII, 316.1618 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 360/ VII, 278.1619 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 380/ VII, 288. Aynı kâide için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, X, 443/ VII, 318.1620 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 443/ VII, 318.1621 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 391/ VII, 293.

300

Page 301: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kesse, kestiği el için kendisine kısas uygulanır; dirsek için de erş-i hükûme1622 gerekir.

Ebu Hanife'nin (v. 150/767) bu görüşüne gelebilecek muhtemel bir itirazı aktarırken bu

kâideyi zikretmiştir1623.

Kitâbu'l-Cinâyât'ta geçen dâbıtların bir kısmı şunlardır:

( القصاص وجوب شرط المساواة ) "Eşitlik, kısasın vücûb şartıdır"1624. İmam

Şafiî’ye (v. 204/820) nispetle zikretmiştir.

( مباشرة القتل يساوي ال تسبيبا القتل ) "Sebebiyet vererek öldürmek, doğrudan

öldürmeye eşit olmaz"1625.

( التجزئة يحتمل ال القصاص ) "Kısas cezası bölünmez"1626.

( الش888بهة مع يس888توفي ال القص888اص ) "Kısas cezası şüphe durumunda

uygulanmaz"1627.

( الج88اني على يجب أنه الجناية ض88مان في األصل ) "Suçun tazmininde aslolan,

caninin tazmini ödemesidir". Bu dâbıtı, kölenin hür bir insanı öldürmesi durumunda

kendisine gereken ceza ile ilgili olarak İmam Şafiî’ye (v. 204/820) nispetle zikretmiştir.

Daha sonra Hanefi mezhebinin görüşünü verirken dayanaklarının sahabe icması

olduğunu söylemiş ve bu konudaki icmayı aktardıktan sonra ( بمعارضة يترك القياس .İcmaya aykırı kural terkedilir" diyerek Onun bu dâbıtını eleştirmiştir1628" (اإلجماع

( الم88ولى على الدفع وجوب هو العبد جناية في األصل ) "Kölenin işlemiş olduğu

suçun cezasını efendisinin ödemesi asıldır"1629.

1622 "Erş-i hükûme (Erş-i gayr-i mukadder): Uzuvlara aid, miktarı şer'ân gayri muayyen olub ehl-i vukufun takdir ve tayinine muhavvel bulunan diyettir ki buna hükûmet-i adl da denir". Bkz. Bilmen, Kamus, III, 13.

1623 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 409/ VII, 302.1624 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 258/ VII, 237.1625 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 263/ VII, 239.1626 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 271/ VII, 243.1627 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 289/ VII, 247.1628 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 321/ VII, 259.1629 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 335/ VII, 266.

301

Page 302: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الضمان يوجب تسبيبا اإلتالف ) "Sebebiyet vererek meydana gelen itlaf, tazmini

gerektirir"1630.

( ه88در نفسه على اإلنسان جناية ) "Kişinin kendisine karşı işlemiş olduğu suç

hederdir"1631.

( بحكمها جناية كل وإف88راد الت88داخل عدم األصل ) "Cezalarda aslolan tedahülün

olmaması ve her suçun, hükmünde tek olmasıdır"1632.

( ال الث88اني والعضو آخر عضو إلى فس88رت عضو في حص88لت إذا الجناية أن األصل أيضا األول في قصاص فال فيه قصاص ) "Kâide: Bir organa karşı cinayet işlenir ve bu

başka bir organa sirayet ederse; ikinci organda kısas uygulanmıyor ise birinci organda

da kısas olmaz"1633.

( أصل الجاني ذمة براءة ) "Câninin berâeti zimmeti asıldır"1634.

52. Kitâbu’l-Hünsâ

( بالشك يثبت ال أنه بيقين الث8ابت المعهود: غير األصل ) "Bilinen Kâide: Yakînen

sâbit olmayan, şek ile sâbit olmaz".

( بالشك يس88قط ال أنه بيقين المعه88ود: الث88ابت األصل ) "Bilinen Kâide: Yakînen

sâbit olan, şek ile sakıt olmaz". Hanefi mezhebinde kabul edilen görüşe göre, cinsel

kimliği tam olarak belli olmayan hünsâ müşkil, kendisinden başka vâris olmadığı

takdirde mirasın hepsini alır. Ancak başka mirasçı bulunuyorsa mirastaki hissesi

esveü'l-haleyne göre tespit edilir. Bir kere erkek bir kere de kadın kabul edilir, hangi

durumda az miras alıyorsa ona göre kendisine hisse verilir. Mezhebin bu görüşünü izah

ederken bu iki kâide ile istidlalde bulunmuştur1635.

1630 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 351/ VII, 274.1631 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 356, 359, 367/ VII, 276, 278, 283 .1632 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 413/ VII, 303-304.1633 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 418/ VII, 306.1634 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 453/ VII, 323.1635 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 465/ VII, 329.

302

Page 303: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

53. Kitâbu’l-Vesâyâ

( الس88ؤال تق88دم بعد إال يك88ون ال الجواب ) "Cevap ancak sualden sonra gelir".

Vasiyetin rüknü olan îcab ve kabul ile ilgili olarak, kabulün îcabdan sonra geleceğine

dair vermiş olduğu bir örnekte bu kâideyi zikretmiştir1636.

( اإلبتداء من أسهل البقاء ) "Bekâ ibtidadan esheldir". Kendisine vasiyet edilen

şahsın vasiyet vaktinde hakikaten veya takdiren varolması vasiyetin sıhhat

şartlarındandır. Buna bağlı olarak annenin karnında olana yapılan vasiyetin geçerli

olabilmesi için bu hamlin vasiyet vaktinde mevcut olduğu bilinmiş olmalıdır. Bununla

ilgili olarak mezhep fakihleri arasında vuku bulan bir tartışmayı izah ederken bu kâideyi

zikretmiştir1637.

( أمكن ما الصحة على يحمل العاقل تصرف ) "İmkân olduğu ölçüde akıllı insanın

tasarrufu, sıhhate yorulur".

( حقيقة كالمستحيل عادة المستحيل ) "Âdeten imkânsız olan, hakikaten imkânsız

gibidir". Bir kimse herhangi bir kayıt koymaksızın mutlak olarak "falanın karnındakinin

benim üzerimde bin dirhemi var" dese, İmam Muhammed'e (v. 189/805) göre bunu

söyleyen kimse akıllı bir insan olduğu takdirde ikrarı sahihtir. Şeyhayn'e göre bu

şekildeki bir ikrar âdeten imkânsız olduğu için hakikaten de imkânsız kabul edilir ve

yaptığı ikrar geçersiz olur1638.

( حرام فهو الحرام إلى أفضى ما ) "Harama götüren şey de haramdır". Vasiyetin

geçerli olması için kendisine vasiyet edilen şahsın, vasiyet edenin vefatı esnasında onun

mirasçısı durumunda olmaması şartı aranır. Şayet ortada başka bir mirasçı varsa,

aralarında çekişme ve nizaya sebep olup sılayı rahmi keseceği için böyle bir vasiyet caiz

değildir1639.

( باطال يكون محله غير إلى المضاف التصرف ) "Mahalli dışında bir şeye izafe

edilen tasarruf geçersiz olur". Varise yapılan vasiyetin diğer varislerin icâzetine bağlı

1636 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 481/ VII, 333.1637 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 489/ VII, 336.1638 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 490/ VII, 337.1639 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 491/ VII, 337.

303

Page 304: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

olarak sahih olacağını izah ederken, buna yöneltilen bir itiraza karşı bu kâideyi

zikretmiştir1640.

( بقائه أو محله وج88ود ب88دون بق88اؤه أو التص88رف حكم ثب88وت يس88تحيل ) "Mahalli

varolmadan veya bekâsı sözkonusu olmadan, tasarruf hükmünün sübûtu veya bekâsı

mümkün değildir". Vasiyet edilen şey muayyen ise telef olduğunda vasiyetin mahalli

ortadan kalktığı için vasiyet geçersiz olur1641.

( المج888از على يحمل ال الحقيقة على اللفظ حمل أمكن مهما ) "Lafzın hakikate

hamli mümkün olduğu takdirde mecaza hamledilmez". Yapılan vasiyetlerde söylenen

isimlerin hakiki manaları ile amel etme imkânı olduğu takdirde mecaz manalarına itibar

edilmeyeceğine dair verdiği bir örnekte bu kâide ile istidlalde bulunmuştur1642.

( الرفع من أسهل المنع ) "Bir şeyin men‘i, ref’inden daha kolaydır". İbn Ebî

Leylâ’ya (v. 148/765) göre menfaatlerin vasiyet edilmesi caiz değildir. Çünkü mülkün

rakabesi vârise ait olacağından onun menfaatini başkasına vasiyet etmek, vârisin

malında tasarruf etmek olacaktır. Aynı zamanda bu, iâre mesabesindedir. Âriyet ise

muîrin vefatı ile geçersiz olacağından böyle bir akdi önceden engellemek daha sonra

geçersiz kılmaktan kolaydır1643. Daha sonra konu ile ilgili tartışmalarda geçen

örneklerde meydana gelen görüş ayrılıklarının Onun bu konuda esas aldığı kâideye

bağlı olduğuna işaret etmiştir1644.

( الش88رط إلى ال الس88بب إلى يض88اف الش88رط وج88ود بعد الحكم ) "Hüküm, şartın

varlığından sonra sebebe izafe edilir, şarta edilmez". Varislerin rıza göstermesi

durumunda malın üçte birinden fazlasının vasiyet edilebileceğini izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir1645.

1640 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 493/ VII, 338.1641 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 594/ VII, 394.1642 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 507-508/ VII, 346.1643 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 522/ VII, 352.1644 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 524/ VII, 352-353.1645 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 552/ VII, 370.

304

Page 305: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الحكم في اإلس88تواء ي88وجب الس88بب في اإلس88تواء ) "Sebepte eşitlik, hükümde

eşitliği gerektirir". Kullara ait vasiyetlerde takdimin cari olmadığını izah ederken bu

kâideyi zikretmiştir1646.

( بالشك يزول ال بيقين الثابت المعهود: أن األصل ) "Bilinen kâide: Yakînen sâbit

olan, şek ile zâil olmaz". Bir kimse, malının üçte birini bir şahsa vasiyet ettikten sonra

malının üçte birinin bin dirhem olduğunu belirtse, malının üçte biri bin dirhemden fazla

olduğu takdirde hesapta hata etmesi sebebiyle, ifade ettiği rakam geçersiz olur ve bütün

malının üçte biri vasiyet edilen şahsın olur. Bu durum, vasiyetten rücu anlamına

gelmez1647.

( وتبعا ضمنا الثابت فوق نصا الثابت ) "Açık bir ifade ile sâbit olan, zımnen ve

tebean sâbit olanın fevkindedir". İmam Ebu Yusuf'a (v. 182/798) göre, bir kimse

yüzüğünü bir şahsa, yüzüğün taşını da başka bir şahsa vasiyet etse, her birine vasiyet

edilen şey ayrı ayrı verilir. Taşın yüzüğün bir parçası olması sebebiyle her ne kadar

yüzük taşı içine alsa da açık bir şekilde bunları ayırdettiği için onun sözüne itibar

edilir1648.

( بالضمان الخراج ) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir". Hizmeti vasiyet

edilen bir kölenin nafakası, yeme-içmesi gibi ihtiyaçları, hizmetinden yararlandığı için

vasiyet edilen şahsa aittir1649.

( المبدل مقام يقوم البدل ) "Bedel, bedel kılındığı aslın yerine geçer". Hizmeti

vasiyet edilen köleyi bir şahıs hataen öldürse, kâtilin âkilesi, öldürülen kölenin

kıymetinde başka bir köle alarak önceki kölenin hizmet ettiği şahsa teslim etmekle

yükümlüdürler1650.

Kitâbu'l-Vesâyâ'da geçen dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:

1646 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 557/ VII, 373.1647 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 571/ VII, 381.1648 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 574/ VII, 383.1649 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 580/ VII, 387.1650 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 582/ VII, 387.

305

Page 306: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( والحرية ال888رق في األم يتبع الولد ) "Çocuk, kölelik ve hürriyette anneye

tabidir"1651.

( التمليك أهلية ينافي ال الكفر ) "Küfür, temlik ehliyetini nefyetmez"1652.

( تصح ال للمعدوم الوصية ) "Varolmayana vasiyet sahih değildir"1653.

( تصح ال بالمعاصي الوص888ية ) "Masiyet olan şeyleri vasiyet etmek sahih

değildir"1654.

( الورثة إج88ازة عند ص88حيحة لل88وارث الوصية ) "Varise vasiyet, diğer vârislerin

icâzetine bağlı olarak sahihtir"1655.

( ف88األقوى األق88وى يتق88دم أن الوص88ايا في األصل ) "Vasiyetlerde aslolan daha

kuvvetli olanın önce gelmesidir"1656.

54. Kitâbu’l-Karz

Bu bölümde kâide zikretmemiştir. Sadece ekmeğin ödünç verilip

verilmeyeceği ile ilgili bir ihtilafta, İmam Muhammed’in (v. 189/805) insanların örf ve

adetleri sebebiyle istihsanen bunu caiz gördüğünü ve onların teamülü nedeniyle kıyası

terk ettiğini ifade etmiştir1657. Başka bir yerde de Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre ödünç

alınan paranın misli ile geri verilmesi gerektiğini izah ederken "bekâ ibtidan esheldir"

kâidesine işaret etmiştir1658.

1651 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 481/ VII, 332.1652 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 485/ VII, 335.1653 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 488/ VII, 336.1654 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 501/ VII, 341.1655 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 550/ VII, 369.1656 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 574/ VII, 383.1657 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 596/ VII, 395.1658 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 597/ VII, 395.

306

Page 307: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

SONUÇ

Hukuk düşüncesinin belli noktalarda yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan veciz

ifadeler olan hukuk kâideleri, insanın zihnî faaliyetinin bir sonucu olmaları hasebiyle

insanlığın ortak ürünleri olarak kabul edilmekle birlikte, bir yönüyle de içinden çıktığı

hukuk çevresinin genel telakkilerini yansıtırlar. Bu itibarla İslam hukukundaki küllî

kâidelerin İslam muhitine özgü kaynaklarının da bulunduğu gözden uzak

tutulmamalıdır. Kısaca özetlemek gerekirse, fıkhî kâidelerin, Kur'ân ve Sünnet kültürü

içerisinde yetişen fakihlerin bu iki kaynakta geçen nassların istikrasıyla ulaştıkları

ilkesel yaklaşımların ve ictihadların, karşılaştıkları fıkhî meseleleri çözüme

kavuşturmada sahabenin tutumu ve onlardan aktarılan veciz ifadelerin, mezhep

bilginlerinin eserlerindeki hâkim düşünce ve buralarda zikrettikleri kâidelerin yanında;

şer‘î hükümlerde gözetilen maksatların, usûl-i fıkıh ilkelerinin, aklî ilkelerin, benzer

hükümler arasındaki ortak illetlerin ve dil kurallarının İslam hukukçuları tarafından

tümevarım yoluyla tetkik edilmesi neticesinde tespit edildiği söylenebilir.

Hicrî altıncı asırda yaşamış bir fakih olan Kâsânî'nin (v. 587/1191) Bedâyi‘de

aktardığı kâidelerin de diğer fıkıh eserlerinde olduğu gibi bu kaynaklardan mülhem

olduğunu söylemek mümkündür. Çeşitli fıkhî meseleleri izah ederken zikrettiği

307

Page 308: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kâidelerin kaynaklarına ilişkin yaptığı açıklamalar, bize bu konuda açık bir fikir

vermektedir1659.

Çalışmamızın asıl amacı, Bedâyi‘de geçen fıkhî kâideleri sağlıklı biçimde

tarama ve tespit etmek olup, buna dayalı başka tahlîlî incelemeler

gerçekleştirilebileceğini düşünüyoruz. Biz burada, eserde çok farklı alanlarda kullanılan

kâidelerin işlevleri ve kullanım şekilleriyle ilgili olarak ulaştığımız sonuçları iki ana

başlık halinde verip bunları bir veya iki örnek ışığında açıklamakla ve benzer örneklerin

bir kısmına dipnotta işaret etmekle yetineceğiz.

I. Eserde geçen fıkhî kâidelerin işlevleri

1. Fıkıh ekollerinin üzerinde ihtilaf ettiği meselelerde, tarafların görüşlerini

aktardıktan sonra, Hanefi mezhebinin ulaşmış olduğu sonucu temellendirirken, söz

konusu meselede esas alınan nasslar ve sahabe icması gibi delillerin yanı sıra fıkhî

kâidelerden de yararlanmaktadır1660.

Örneğin şarap ve domuzun zimmîler hakkında mübah olduğu kanaatinde olan

Hanefi fukahasının bu görüşünü, ( اإلطالق هو البقاء أسباب في األصل ) "esbâb-ı bekâda

aslolan ıtlaktır" kâidesiyle temellendirmiştir1661.

2. Mezhebin bir konuda ulaşmış olduğu sonuca ilkesel tutarlılık açısından

gelebilecek olası eleştirileri aktardıktan sonra bunu kâidelere dayalı olarak

savunmaktadır1662.

Meselâ Kitâbu’n-Nikâh’ta, Hanefi mezhebinin, mehrin, nikâhın cevaz şartı

olduğuna dair görüşüne, yine mezhebin dayanmış olduğu bir kâide sebebiyle yapılan

1659 Örneğin ( الحالل الحرام غلب وقد إال شيء في والحرام الحالل إجتمع ما ) "Bir şeyde helal ile haram bir arada bulunursa, haram, helale galib gelir" kâidesini doğrudan İbn Mes’ud’tan (v. 32/652) aktarmıştır. Bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 266. Aynı şekilde, bir konuda aktardığı dâbıtın ve ondan çıkartılan meselelerin el-Câmiu’l-Kebîr’de bulunduğunu söylemesi, bazı kâideleri Mezhep bilginlerinden aktardığını göstermektedir. Bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 384.

1660 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 552-553; II, 159, 377, 419-420, 612-613; III, 304, 600-601; IV, 204, 211, 226, 307-308, 397; V, 232; VI, 185-186; VIII, 324-325, 359-360; X, 317.

1661 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 21.1662 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 485; V, 52-53, 236; X, 409, 493.

308

Page 309: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

itiraza başka bir kâideyle cevap vermekte ve sonunda "bu durumda, bizim kâidelerimiz

arasında herhangi bir tenakuz bulunmamaktadır" demektedir1663.

Aynı şekilde liânın önemli bir kısmının tamamlandığı bir aşamada hâkimin

tamamının bittiğini sanarak tefrike hükmetmesi halinde tefrikin nâfiz olacağını (

األحك88ام من كث88ير في الكل مقام يقوم األكثر ) "hükümlerin birçoğunda ekser, bütünün

yerine geçer" kâidesiyle temellendirmiştir. Mezhebin bu görüşüne, liân adedinin nass ile

sâbit olduğu, hâkimin erken tefrike hükmetmekle nassta belirtilen sayıya riayet

etmemesinden dolayı ictihadının nassa aykırı olacağı şeklinde gelebilecek muhtemel bir

eleştiriyi ( باطل النص خالف إذا اإلجتهاد ) "ictihad nassa aykırı olduğunda

geçersizdir" kâidesiyle birlikte aktarmıştır. Ancak bu eleştiriyi, liân adedinin nassta

belirli bir sayıda olmasının, çoğunluğun onun yerini almayacağı anlamına

gelmeyeceğini, bu konunun meskutun anh olması sebebiyle ictihad alanına girdiğini

söyleyerek cevaplamış ve mezhebin ulaştığı sonucu bir önceki kâideye dayalı olarak

savunmuştur1664.

Bu örneklerde görüldüğü üzere, çeşitli konularla ilgili fıkhî hükümlerin, aslında

kâideler üzerine kurulu olduğu ve bunlar arasında herhangi bir çelişkinin

bulunmamasına dikkat edildiği söylenebilir. Ayrıca farklı fıkıh ekolleri arasındaki

ihtilaflarda bir mezhebin esas aldığı kâidenin eleştirilmesi ve karşı tarafın da bu itiraz

veya eleştirileri başka kâidelerle cevaplandırması, fıkhî kaynaklarda geçen furû‘

meselelerin, zikredilmese de kâidelere dayalı olduğunu ve esas alınan kâidelerin

tenakuz halinde olmadığı izlenimi vermektedir.

3. Fıkhın çeşitli alanlarına dair meselelerde mezhebin varmış olduğu yargıyı

kâidelerle temellendirdiği gibi farklı hukuk ekolleriyle ihtilaf edilen konularda

muarızların yaklaşımlarını, bazen nasslardan istidlalde bulunarak, bazen de doğrudan

kâidelere dayalı olarak eleştirmektedir1665.

1663 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 485.1664 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 52-53.1665 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 312-313, 348, 361; II, 50, 254-255, 420, 629; III, 78, 80; IV, 304, 307-308; VI,

96; VII, 161; X, 316-317.

309

Page 310: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Meselâ İmam Şafiî (v. 204/820), satılan malın satıcının elinde helak

olmasından dolayı akdin feshedilmesini engelleme gerekçesine bağlı olarak, bedelin

alınması amacıyla satılan malda satıcının hapis hakkının olmadığını ifade etmiştir.

Kâsânî (v. 587/1191) malın, semenin tesliminden önce helak olmasının nadir olduğunu,

dolayısıyla hiç olmuyormuş gibi kabul edilerek satıcının hapis hakkının bulunduğunu

söylemiş ve görüşünü ( بالعدم ملحق النادر ) "nâdir olan, yok hükmündedir" kâidesiyle

destekleyerek İmam Şafiî’nin (v. 204/820) bu yaklaşımını eleştirmiştir1666.

4. Kâsânî (v. 587/1191), sadece Hanefi mezhebinin benimsediği kâideleri

zikretmeyip başka bilginlerin veya mezheplerin yaklaşımlarını, görüşlerine kaynaklık

teşkil eden kâidelerle birlikte aktarmaktadır1667.

Meselâ İmam Şafiî’nin (v. 204/820), ramazan ayında farklı günlerde birkaç

defa cinsi münasebette bulunmak suretiyle orucunu bozan bir kimsenin her biri için ayrı

ayrı kefaret vermesi gerektiğine dair görüşünü, ( س8ببه بتك88رر يتكرر الحكم ) "hüküm,

sebebinin tekrarı ile tekerrür eder" kâidesiyle birlikte vermiştir1668.

5. Başka fıkıh ekollerinin hukukun çeşitli alanlarıyla ilgili yorumlarını ele

alırken, aralarında herhangi bir görüş ayrılığı varsa ve bunun nedeni söz konusu

meselede esas alınan kâidenin farklı olmasına bağlıysa ihtilafın, meselenin dayandığı

kâideden kaynaklandığını ifade etmektedir1669. Çeşitli mezhepler arasındaki fıkhî

ihtilafların kaynağının kâideler olması, bu tür görüş ayrılıklarının ilkesel ayrılıklar

olduğu ve bu ilkelere bağlı olan cüz'î ahkamın da bundan dolayı farklı olduğunu

göstermektedir.

Meselâ İmam Şafiî (v. 204/820) ile aralarında haddi kazif konusunda vuku

bulan görüş ayrılığının bu konuda esas aldıkları kâideye bağlı olduğunu şu şekilde

belirtmiştir: ( الق88ذف حد الله رحمه الش88افعي عند أن وهو أصل إلى ترجع األقاويل وه88ذه العبد حق خالص ) "bu konudaki görüş ayrılığı şu asla racidir: İmam Şafiî'ye göre haddi

1666 Kâsânî, Bedâyi‘, VII, 247.1667 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 97, 191-192, 344-345; II, 70, 392-393, 401, 416-417, 491; III, 6-9, 80, 382, 393;

IV, 34, 211, 319, 382; V, 437, 493; VI, 57, 116, 550; VII, 22, 60, 453; VIII, 118, 373; IX, 33, 513; X, 41, 404, 522.

1668 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 625.1669 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 342; IX, 249, 490; X, 29, 61, 522-524.

310

Page 311: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

kazif halis kul hakkıdır"; ( وحق وجل عز تعالى الله حق ففيه أصحابنا أصل على وأما bizim bilginlerimizin esas aldığı kâideye göre haddi kazifte Allah hakkı ve kul" (العبد

hakkı birlikte bulunmaktadır"1670.

6. Başka mezheplerle aralarında ihtilaflı olan fıkhî meseleleri aktarırken, bazen

onların bu konuda esas aldıkları kâideyi kendisi de kabul etmekle beraber kâidenin

yorumu ve alanıyla ilgili yaklaşımlarını eleştirmekte (bunu mezhep içi tartışmalarda da

yapmaktadır)1671, bazen de onların görüşlerini ve bu görüşlerin dayandığı kâideleri, nass

veya sahabe icması sebebiyle terk ettiklerini söylemektedir1672.

Örneğin Şianın bid‘î talakın hukukî sonuç doğurmadığına dair görüşünü

aktarırken onların bunu, ( الحكم حق في معتبرا يكون ال المشروع غير ) "meşru‘ olmayan,

hüküm konusunda muteber değildir" kâidesiyle temellendirdiklerini belirtmiştir. Daha

sonra kendilerine göre bid‘î talakın hukukî sonuç doğurduğunu savunmakta ve bunu

konuyla ilgili hadis ve sahabe uygulamasıyla desteklemektedir. Şianın yaklaşımını

eleştirirken, onların görüşlerine esas aldıkları kâideyi kabul etmekle beraber, talakın

kendisinin yasak olmayıp meşru olduğunu, bid‘î talakın kendisi dışındaki sebeplerden

dolayı yasaklandığını ifade ederek kâidenin yorumunda onlara katılmadığını

belirtmiştir1673.

Yine Ebubekir el-Esam’ın (v. 200/816) icare akdinin caiz olmadığına dair

yorumunu, görüşüne esas aldığı ( البيع يحتمل ال المعدوم ) "ma‘dûm, bey‘e konu olamaz"

kâidesiyle birlikte aktarmakta ve Esam'ın (v. 200/816) varmış olduğu bu sonucu, icmaya

dayalı olarak reddetmektedir1674.

7. Hanefi fakihlerin çeşitli konular etrafında cereyan eden münakaşalarını

aktarırken ve yorumlarını izah ederken, her müctehidin görüşünü esas aldığı kâideyle

birlikte vermektedir1675.1670 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 242.1671 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 330-331, 360-361, 614-615; III, 6-9, 30, 227; II, 236-237; IV, 206-207, 375; VI,

241-242; VII, 60-63, 453; IX, 42, 230.1672 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 482; III, 80; X, 321.1673 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 206-207.1674 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 512-515.1675 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 488, 627; II, 32, 161-163, 207, 392-393, 401; IV, 139, 291, 327, 329, 382-383; V,

100, 416; VI, 27, 38, 56-57, 59, 79, 86-87, 123-124, 170, 172, 354, 562-563; VII, 166, 382, 441, 448,

311

Page 312: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Lukatayı bulanın şahit tutmasının gerekliliği hakkında mezhep bilginleri

arasında meydana gelen görüş ayrılığının bir uzantısı olarak; buluntu malın, onu alanın

elinde herhangi bir kasıt ve kusuru olmaksızın telef olması durumunda mal sahibinin,

ondan bunu tazmin etmesini istemesi halinde tazminatın gerekip gerekmediği,

İmâmeyn ile Ebu Hanife (v. 150/767) arasında ihtilaflıdır. İmâmeyn, lukatayı bulan kişi

yemin ettiği takdirde onun sözüne itibar edileceği, bunun için şahit tutmasına gerek

olmadığı kanaatindedir. Çünkü lukatayı bulan kişi emindir ve ( مع األمين قول القول ,söz" (اليمين yemin ile birlikte eminin sözüdür". Ebu Hanife (v. 150/767) ise şahit

tutulması gerektiği görüşündedir. Dolayısıyla malın telef olması durumunda lukatayı

bulan, onu sahibi için aldığına dair şahit tutmamışsa, onun lukatayı sahibi için değil de

kendisi için almış olması asıl olduğu için sözüne itibar edilmez. Çünkü ( عمل أن األصل لغيره ال له يكوون إنسان كل ) "her insanın yapmış olduğu şeyin, başkası için değil de

kendisi için olması asıldır"1676.

8. Hanefi fakihlerin ihtilaf ettikleri meselelerle ilgili görüşlerini aktardıktan

sonra bunlar arasında tercihte bulunurken bunu kâidelere dayalı olarak yapmaktadır1677.

Meselâ "falanın benim üzerimde bir zâif1678 dirhem müstesna on dirhem

alacağı var" diyen bir kimsenin yapmış olduğu bu istisna Ebu Hanife'ye (v. 150/767)

göre sahih değilken Ebu Yusuf (v. 182/798), sahih olacağı görüşündedir. Önce bir hadis

ile daha sonra ( سواء حقيقة والعدم شرعا الساقط ) "şer'ân sâkıt olanla hakikaten

olmayan eşittir" kâidesiyle istidlalde bulunarak Ebu Hanife'nin (v. 150/767) görüşünün

kabule şayan olduğunu ifade etmiştir1679.

9. Mezhep içi görüş ayrılıklarını aktarırken katılmadığı görüşü, esas alınan

kâideyle birlikte vermekte, daha sonra bunu kâidelere dayalı olarak tenkit etmektedir1680.

539; VIII, 94, 220, 231-235, 279-280, 397, 468, 494; IX, 42, 190, 332; X, 39, 70, 71, 193, 203, 356, 490.

1676 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 330.1677 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 414, 430, 531; II, 543; III, 335, 575; IV, 375; VII, 419; IX, 230; X, 183-184, 332.1678 "Zâif para: Beytülmalin kabul etmediği değersiz (katkılı) gümüş para". Bkz. Erdoğan, Sözlük, s. 496.1679 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 183-184.1680 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 507; IX, 56, 230; X, 332.

312

Page 313: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Meselâ Tarafeyne göre, velayet, mütecezzi olmayan akrabalık bağı sebebiyle

sâbit olan bir hak olduğu için dereceleri eşit olan velilerden birinin nikâh akdinden önce

veya sonra akde göstereceği rıza, diğer velilerin itiraz hakkını düşürür. Çünkü (

لكله إسقاط يتجزأ ال ما بعض إسقاط ) "mütecezzi olmayan bir şeyin ba‘zını düşürmek,

küllünü düşürmektir". Buna karşılık İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre velayet hakkı

veliler arasında müşterek olduğu için velilerden birinin rızası, kendine müsavi olan

diğer velilerin itiraz haklarını düşürmez. Kâsânî (v. 587/1191), onun bu yorumunu

eleştirirken, velayetin her biri için ayrı ayrı sâbit olduğunu ifade etmiş ve görüşünü de (

الش88ركة فيه يتص88ور ال يتج88زأ ال ما ) "mütecezzi olmayan bir şeyde ortaklık tasavvur

edilemez" kâidesiyle desteklemiştir1681.

10. Kâsânî (v. 587/1191), hükümlerin dayanmış olduğu delilleri genellikle

naklî ve aklî deliller olmak üzere iki ana başlık altında incelemekte; bazen aklî delilleri

izah ederken fıkhî kâidelere müracaat etmektedir1682.

Meselâ araştırma sonucunda bir cihete yönelerek namaz kılan bir kimsenin,

sırtını Kâbe'ye çevirdiği daha sonra ortaya çıkarsa, Hanefi mezhebine göre namazı

geçerli olur. Kâsânî (v. 587/1191), mezhebin bu görüşünü izah ederken bunun iki delile

dayandığını; bunlardan birincisinin nass olduğunu, ikincisinin ise akıl olduğunu

kaydeder. Meselenin dayanmış olduğu aklî delili açıklarken ( الوسع يحتمله ال ما تكليف .güç yetirilemeyecek sorumluluk mümtenidir" kâidesini zikretmiştir1683" (ممتنع

11. Fıkhî hükümlere dayanak teşkil eden nassların yorumlanmasında,

tahsisinde ve illetlerinin açıklanmasında usûl kâidelerini daha çok kullanmakla beraber

fıkhî kâidelerden de yararlanmaktadır1684. Meselâ "Başınızı mesh edin"1685 ayetinde

emredilen ölçünün ne kadar olacağını, ( الكل حكم لألكثر ) "çoğunluğa da bütünün hükmü

uygulanır" kâidesiyle açıklamaktadır1686.

1681 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 575.1682 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 460; II, 157, 373; VI, 256; IX, 250, 342; X, 317, 318.1683 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 552-553.1684 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 103, 312-313, 532, 622, 666; II, 196, 223-224, 237-238, 297-298, 407; III, 186,

452, 607; IV, 307-308, 405-407; V, 47, 232; VI, 177, 186, 489, 494; VII, 36; VIII, 294, 302, IX, 48, 384; X, 105.

1685 Mâide, 5/6.1686 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 103.

313

Page 314: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

12. Sahabe icmasına ayrı bir önem veren Kâsânî (v. 587/1191), icma ifadesini,

sahabe icması dışında neredeyse hiç kullanmamakta ve birçok meselede sahabeden

yapmış olduğu rivayetleri delil olarak aktardıktan sonra bu rivayetleri yorumlarken

kâidelerden yararlanmaktadır1687.

Örneğin Hanefi mezhebine göre, taksim edilebilen şayi‘ hisseli mal,

kabzedilemediği için hibe edilmesi caiz değildir. Çünkü kabzedilebilir olması akdin

cevaz şartıdır ve şayi‘ hisseli olması bunu engeller. Bu konuda, sahabe icmasını delil

olarak zikrettikten sonra ( الكامل إلى ينصرف المطلق ) "mutlak olan, kemâle masruftur"

kâidesini, söz konusu icmayı yorumlarken vermiştir1688.

13. Nassın doğrudan düzenlemediği meselelerde zaman zaman kâidelerle

istidlalde bulunduğu gibi fakihlerin bu meselelerle ilgili görüşlerini aktarırken bunları

kâidelerle temellendirmektedir1689.

Meselâ fuzûlînin tasarrufunun icâzete bağlı olduğunu; akit esnasında izin

verecek kimsenin bulunması şartıyla, kendisine icâzet verilirse nâfiz, verilmezse, ileride

verilmesi muhtemel izin sebebiyle nâfiz olamayacağını açıklarken (

الشك مع يثبت ال بيقين ثابتا يكن لم ما إن المعهود األصل ) "bilinen kâide: yakînen sâbit

olmayan bir şey, şek ile sâbit olmaz" kâidesiyle istidlalde bulunmuştur1690.

14. Eserde geçen kâideleri, daha çok varılan hükmü açıklarken zikretmekle

beraber, bazen fıkhî hükümlere dayanak teşkil eden kâideyi konunun başında

zikretmekte ve daha sonra açıkladığı furû‘ örneklerde, sürekli olarak bu meselenin

önceden aktardığı kâide üzerine kurulu olduğunu söyleyerek o kâideye işaret

etmektedir1691.

Örneğin Zâhiru’r-Rivâye’de, beynunete niyet ederek hanımına "sen boşsun"

diyen bir kimsenin bu niyetinin sahih olmadığına dair hükmü açıklarken (

1687 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 482, 525, 668, 731, 733; II, 27, 77, 133, 245; IV, 377; VIII, 397; X, 321.1688 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 99.1689 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 613-614; II, 32, 416-417; IV, 329-330; V, 261, 311 vds.; VI, 27, 571; VII, 83; IX,

296.1690 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 577.1691 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 165-167, 492-493, 498; III, 502; VI, 217; X, 270-271, 307.

314

Page 315: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

الضرورة بقدر يتقدر أنه ضرورة الثابت ) "zarûreten sâbit olan, zarûret miktarınca takdir

edilir" kâidesini zikretmiş ve söz konusu hükmün bu kâide üzerine bina edildiğini ifade

etmiştir1692.

15. Farklı fıkıh ekollerinin veya Hanefi fakihlerin görüşlerini aktarırken,

vermiş oldukları hükümlerin illetlerini ve gerekçelerini kâidelerle izah etmektedir1693.

Eserde kâidelerin en çok kullanıldığı alanlardan birisi de budur.

Meselâ me'zûnun yapmış olduğu mukâtebe akdinin mevlâsının iznine bağlı

olduğunu, mevlânın icâzet vermesiyle geçerli olacağını izah ederken hükmün illeti

olarak ( السابقة الوكالة بمنزلة الالحقة اإلجازة ) "sonradan verilen icâzet, önceden verilen

vekâletin yerine geçer" kâidesini zikretmiştir1694.

Yine mudârebe akdinin, "mudârebe" lafzının dışında, bu anlama gelebilecek

başka bir lafız ile de kurulabileceğinin gerekçesi olarak ( ال لمعانيها العقود في العبرة األلفاظ لصور ) "ukûdda i‘tibar maâniyedir, lafızların suretlerine değildir" kâidesini

zikretmiştir1695.

16. Şekil bakımından benzer olmasına karşın hüküm açısından farklılıklar

taşıyan meselelerin fıkhî nitelik açısından aralarındaki farkı izah ederken kâidelerden

yararlanmıştır1696. Fıkhî eserlerde mezhep bilginlerinin kendi doktrinlerini

temellendirmek maksadıyla kâideleri bu şekilde kullanmaları, furûk literatürüne zengin

malzeme sağlaması açısından önem arz etmektedir.

Meselâ ticari bir gaye gözetilmeden alınmış bir mal için sonradan ticarete

niyetlenilmesiyle, ticaret maksadıyla alınmış bir mal için sonradan günlük kullanıma

niyetlenilmesinin hükümlerinin farklı olduğunu izah ederken ( تتصل لم ما تعتبر ال النية (بالفعل "niyet, fiil ile bir arada bulunmadıkça muteber değildir" kâidesini

zikretmiştir1697.1692 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 226.1693 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 348, 668; II, 14; III, 324; IV, 37, 382; V, 162, 423, 494, 533; VI, 60, 61, 66, 96,

141; V, 544; VII, 455, 456; VIII, 154, 330; X, 316.1694 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 150.1695 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 6.1696 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 31-32; IV, 100; VI, 569-571; VII, 126; IX, 75, 493; X, 141-142, 161.1697 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 396-397.

315

Page 316: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Yine oruçlunun, güneşin doğuşu ile batışı hakkındaki şüphesinin, oruca etkisi

bakımından farklı olduğunu izah ederken ( فيه بالمش888كوك به الم888تيقن يبطل ال )

"kendisinden emin olunan, şüphe bulunan ile geçersiz olmaz" kâidesini zikretmiştir1698.

II. Kâidelerle ilgili diğer tespitler

1. Bilginlerin üzerinde ihtilaf ettiği fıkhî meseleleri ele alırken, görüş ayrılığına

temel teşkil eden fıkıh kâidelerini aktardığı gibi usûl kâidelerini de zikretmektedir1699.

Meselâ hacda şeytan taşlarken atılan şeyin ne olması gerektiği hususunda

İmam Şafiî (v. 204/820) ile aralarında geçen tartışmada (

أمكن ما تقيي88ده على والمقيد إطالقه على المطلق يجري بل المقيد على يحمل ال المطلق )

"mutlâk, mukayyede hamledilmez; imkân varsa mutlâk ıtlâki, mukayyed ise takyîdi üzere

câri olur" usûl kâidesini delil olarak getirmiştir1700.

2. Bazı fıkhî meseleleri/tartışmaları dil kâideleriyle temellendirmiş ve

hükümlerin illetlerini bu türden kâidelerle açıklamıştır1701.

Meselâ yapılan bir yemine bağlanacak sonuç hakkında ihtilaf eden Hanefi

fakihlerin görüşlerini izah ederken ( أهل عند المتع88ارف إلى يص88رف اللفظ مطلق إن (اللس88ان "dil bilginlerine göre, mutlak anlamda kullanılan lafız, yaygın olana

hasredilir" ve ( الحقيقة على محمول الكالم مطلق ) "mutlak olarak

(kayıtlanmadan) söylenen söz, hakiki manasına hamledilir" kâidelerini, tarafların

yorumlarının dayanağı olarak zikretmiştir1702.

3. Nasslarda hükümleri belirtilmeyen meselelerde kâidelerden istidlalde

bulunmakla beraber daha çok dâbıt niteliğinde olan kâideler üzerine doğrudan hüküm

bina etmektedir1703.

1698 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 634.1699 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 53, 70; V, 235; VI, 396-402, 550-551; IX, 56.1700 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 146.1701 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 414; IV, 142-143, 372; VI, 93, 96; IX, 56.1702 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 139.1703 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 49, 336, 395; IV, 282, 286, 486; V, 47, 432; VII, 475; VIII, 231-235, 265-266-

267, 443.

316

Page 317: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Örneğin Hanefi fakihlerin kölenin azadıyla ilgili tartışmalarını (

يتجزأ ال وعندهما حنيفة أبي عند يتجزأ اإلعتاق ) "Ebu Hanife’ye göre azat etme mütecezzi,

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre mütecezzi değildir" dâbıtı üzerine bina

etmiştir1704.

Aynı şekilde şuf‘a hakkıyla ilgili birçok hükmü ( الجار على مقدم الشريك )

"(Şuf‘a hakkında) müşterek mâlik, komşudan önceliklidir" dâbıtı üzerine kurmuştur1705.

4. Kâideleri bazen açık biçimde zikretmemesine rağmen yaptığı istidlaller ve

atıflar, zihninin arka planında bilinen bir kâidenin olduğunu ve hükmü onun üzerine

bina ettiğini göstermektedir. Meselâ "şek ile yakîn zail olmaz"1706, "kelamın i‘mali

ihmalinden evladır"1707, "beka ibtidadan esheldir"1708, "zaruretler kendi mikdarlarınca

takdir olunur"1709, "beyyine müddai için ve yemin münkir üzerinedir"1710 kâideleri buna

örnek verilebilir1711.

5. Tezimizin başından itibaren tespit ettiğimiz kâidelerden de anlaşılacağı üzere

Kâsânî (v. 587/1191), Bedâyi‘de kâideler arasında herhangi bir ayırım yapmamaktadır.

Külli kâide ve dâbıt gibi ayırımlara gitmediği gibi usûl ve dil kâidelerini de eserine

almış ve bunlarla istidlalde bulunmuştur. Bütün kâdeleri "el-asl", "el-aslu’l-ma‘hûd",

"ez-zâhir", "el-mezheb", "el-câmi‘" ve "el-kıyâs" gibi ifade şekilleriyle aktarmakta ve

bunlar üzerine hüküm bina etmektedir. Bu durum, böyle bir ayırımın Hicrî altıncı asırda

henüz yapılmadığını göstermesi bakımından önemlidir.

1704 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 235, 249, 284-285, 332, 346, 383, 384, 451, 455.1705 Kâsânî, Bedâyi‘, VI, 108, 109, 110, 125, 143.1706 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 278-279, 359, 378, 379, 402, 600; II, 166, 607, 633, 634; III, 294; IV, 273, 304,

398, 481; VII, 276; VIII, 501.1707 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 121, 169; III, 264.1708 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 378; VIII, 126; IX, 542; X, 597.1709 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 151; II, 155; IV, 246.1710 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 451-452; IV, 248; V, 283-284, 390; VII, 233; VIII, 70, 74, 75, 256, 257, 500,

507; IX, 155; X, 200.1711 Başka örnekler için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, I, 165, 404, 515; II, 347, 626; III, 294, 505; IV, 273, 304,

398; V, 527; VI, 51, 53, 382, 478; VII, 276, 449, 457; VIII, 53, 77, 330, 363, 488, 501; IX, 25-26, 127, 163, 364; X, 104.

317

Page 318: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

6. Yapmış olduğumuz tespit ve tarama çalışmasında, dâbıtlar, usûl ve dil

kâideleri haricinde İbâdetler bölümünde 426 ve Muâmelat bölümünde 488 olmak üzere

914 kâide zikretmiştir.

Farklı fıkıh ekollerine karşı Hanefi mezhebinin görüşünü savunurken

metodolojik tartışmalara girmesi ve esas alınan delillerden elde edilen hükümleri

münakaşa etmesi, Kâsânî’nin (v. 587/1191) fıkhî muhakemesini göstermesi bakımından

önem arz etmektedir. Bunun yanı sıra hem çeşitli mezheplerin hem de Hanefi fakihlerin

ihtilaf ettikleri meseleler hakkındaki görüşlerini ayrıntılı bir şekilde incelemesi, bunları

delilleriyle beraber tartışması Bedâyi‘in değişik fıkıh çevrelerinde muteber bir kaynak

olmasını sağlamıştır. Hanefi fakihler arasında ihtilaflı olan meselelerde her müctehidin

yaklaşımını, esas aldığı delillerle birlikte aktarıp bu yorumları teferruatlı bir şekilde

tartıştıktan sonra bunlar arasında delile dayalı olarak tercihte bulunması ve bu

tercihlerde esas aldığı ölçülerden1712 hareketle (İbn Kemal ve onu takip eden bilginlerin

sınıflandırmasına göre) Onun ashâbu't-tercîhten1713 olduğunu söylemek mümkündür.

Giriş bölümünde de açıkladığımız üzere kavâid literatürü, fıkhın müstakil bir

ilim dalı olarak doktrin ve tedvin yönüyle gelişimini tamamlamasını takip eden

dönemde ortaya çıkmıştır. Bu literatürün ortaya çıkışındaki etkenlerin başında, fıkıh

ilminin oluşum sürecinden itibaren, İslam hukukçularının zihninde ana ilkelere dayanan

hukuk anlayışının varlığı ve bu anlayış çerçevesinde ortaya konan zengin bir

malzemenin bulunmuş olmasıdır. İncelediğimiz eserde tespit ettiğimiz kâidelerle

sonraki dönemlerde müstakil olarak kaleme alınan kavâid literatürüne ait eserlerde

geçen kâideler arasındaki benzerlik, kâidelerin öncelikli ve asıl kaynaklarının furû‘-ı

fıkıh kitapları olduğunu, daha sonraki dönemlerde bu kâidelerin müstakil çalışmalara

konu edildiğini göstermesi bakımından önemlidir. Fıkhî kâidelerin, gelişim seyri

bakımından furû‘ ahkâmın olgunlaşmasını izleyen dönemde tespit edilmeleri, kâideler

açısından zengin örnekler içeren furu‘ eserlerindeki malzemenin istikrâî bir yöntemle

incelenmesi sonucunda bir araya getirildiklerini göstermektedir.

1712 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 430, 531; II, 543; III, 335, 575; IV, 375; VII, 419; IX, 230; X, 183-184, 332.1713 "Ashâbu't-Tercîh: Mezhep imam ve müctehidlerinin ortaya koydukları görüşlerin dayandığı delilleri

değerlendirerek aynı konudaki farklı görüşler arasında tercih yapabilme gücüne sahip fıkıh alimleri"ni ifade eder. Bkz. Kılıçer, "Ashâbü't-Tercîh", DİA, III, 471; Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s. 396-397; Bilmen, Kamus, I, 314.

318

Page 319: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

EK

KÂİDELERİN ALFABETİK LİSTESİ

( أعالهما إباحة على يدل ال الفعلين أدنى إباحة ) "İki fiilden daha aşağı konumda olanın mübah oluşu, daha yüksekte olanın mübahlığına delalet etmez".

( ضرر ثبوته بعد الشيء إبطال ) "Sâbit olduktan sonra bir şeyin iptal edilmesi zarardır".

( حرام العبادة إبطال ) "İbadetin iptali haramdır".

( حرام عذر غير من العمل إبطال ) "Özürsüz olarak bir ameli bozmak haramdır".

( الحق إبط88ال الحق س88بب إبط88ال ) "Hakkın sebebinin geçersiz olması, hakkın geçersiz olmasıdır".

( واجب الناس في به العمل إشتهر ما إتباع ) "İnsanlar arasında kendisi ile amelin yaygın olduğu bir şeye tabi olmak vacibtir".

( الضمان يوجب ال متقوم غير مال إتالف ) "Mütekavvim olmayan bir malın itlafı, tazmini gerektirmez".

( منه بعض وجود سابقية يقتضي الشيء إتمام ) "Bir şeyin tamamlanması, onun bir kısmının varlığının önceden tasarlanmış olmasını gerektirir".

( العقد إبت88داء بمنزلة اإلس88تيفاء قبل العقد إج88ازة ) "İstîfâdan önce akde verilen icâzet, akdin başlangıcında verilen icâzet gibidir".

( ج88ائز واحد حكم على س88ببين إجتم88اع ) "İki sebebin, bir hükümde bir arada bulunması caizdir".

( المب88دل أجزاء على تنقسم البدل أجزاء ) "Bedelin parçaları, aslın parçalarına göre taksim edilir".

( بالعدم ملحق الظاهر خالف إحتمال ) "Karinenin hilafına olan ihtimal yokluğa hamledilir".

( الحكم إختالف ي88وجب الس88بب إختالف ) "Sebebin farklı oluşu, hükmün farklı olmasını gerektirir".

( يج88وز ال وقتها قبل المؤقتة العب88ادة أفع88ال أداء ) "Muvakkat ibadetin fiillerinin vaktinden önce edası caiz değildir".

( باألصل كأدائه بالخلف الفرض أداء ) "Halef ile farzın edası, asıl ile eda edilmesi gibidir".

( محال وجوبه قبل الواجب أداء ) "Vâcibin, vücûbundan önce edası muhaldir".

( إحتياطا أولى ب88الوجوب ف88القول والع88دم الوج88وب احتمل إذا ) "Vücûb ve yokluk ihtimali bulunduğunda, ihtiyaten vücûba hükmetmek evlâdır".

( حكم به يتعلق لم الكالم تم88ام بعد الش88رط أع88اد إذا ) "Şart, sözün bitmesinden sonra tekrar ettiğinde ona herhangi bir hüküm bağlanmaz".

319

Page 320: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( عنه ب88دال جعل غ88يره مق88ام ش88يء أقيم إذا ) "Bir şey başka bir şeyin yerine geçtiğinde, ona bedel kılınır".

( باألصل العمل فيجب تدافعا والحرمة الحل دليل تعارض إذا ) "Helallik ve haramlık delilleri tearuz ettiklerinde, birbirlerini çürütürler. Bu durumda asıl ile amel etmek gerekir".

( ضرورة التابع سقط األصل سقط إذا ) "Asıl sâkıt olduğunda tâbi de zarûreten sâkıt olur".

( البدل بطل األصل على قدر إذا ) "Asıl olana güç yetirildiğinde bedel geçersiz olur".

( األصل على الحكم بن88اء يجب الع88ارض يظهر لم إذا ) "Arızî olan durum ortaya çıkmadıkça, hükmün, aslın üzerine bina edilmesi gerekir".

( األضعف األقوى إستتبع ) "Daha güçlü olan, zayıf olanı kendine tabi kılar".

( يكن لم ما إلثبات حجة يصلح ال الحال إستصحاب ) "İstishâbu'l-hal, olmayan şeyin ispatı için delil olmaz".

( الفقه من ليس القي88اس عن به مع88دول هو فيما القي88اس إس88تعمال ) "Kıyas dışı konularda kıyasın kullanılması fıkhın dışına çıkmaktır (fıkhın esaslarıyla bağdaşmaz)".

( جائز الوجوب سبب وجود بعد الحق إسقاط ) "Vücub sebebinin varlığından sonra hakkın iskatı caizdir".

( محال وجوبه سبب ووجود وجوبه قبل الحق إسقاط ) "Vücubundan önce ve vücub sebebinin varlığından önce hakkın iskatı muhaldir".

( لكله إس88قاط يتج88زأ ال ما بعض إسقاط ) "Mütecezzi olmayan bir şeyin ba‘zını düşürmek, küllünü düşürmektir".

( الش88ريعة في أصل الظ88اهرة األس88باب إلى األحك88ام إض88افة ) "Hükümlerin zahiri sebeplere izafeti şeriatta asıldır".

( الشرع في أصل الحقيقة إعتبار ) "Hukukta hakikate itibar asıldır".

( الشريعة في أصل الحقيقة إعتبار ) "Hukukta, hakikate itibar asıldır".

( الش88رع في أصل بالعدم المغلوب وإلحاق الغالب إعتبار ) "Baskın olanın dikkate alınması ve az olanın yok kabul edilmesi, hukukta asıldır".

( الش88رع أحك88ام في األصل هو بالع88دم المغل88وب وإلح88اق الغ88الب إعتب88ار ) "Baskın olanın dikkate alınması ve az olanın yok kabul edilmesi, Şer-i ahkâmda asıldır".

( أمكن ما واجب العاقل تص88رف إعتب88ار ) "İmkân olduğu ölçüde, akıllı kimsenin tasarrufuna itibar gereklidir".

( الله رسول لسان على أحمزها األعمال أفضل ) "Resulullah (s.a.v)’ın beyan ettiği gibi, amellerin en faziletlisi en kuvvetli olanıdır".

( األصل عن الي88أس وقت الب88دل أوق88ات أفضل ) "Bedeli ifa etmenin en faziletli olduğu vakit, aslı yerine getirme ümidinin kesildiği/olmadığı vakittir".

( نفسه على حجة اإلنسان إقرار ) "Kişinin ikrarı, kendisi için hüccettir".

( الجميع مقام األكثر أقيم ) "Çoğunluk cemîin yerine ikame edilmiştir".

320

Page 321: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( أمكن ما والس88داد الصالح على محمولة المسلمين أمور ) "İmkân olduğu ölçüde Müslümanların işleri salâh ve doğruluğa yorulur".

( من ك88ان وإن إليه بالمش88ار العقد يتعلق المس88مى جنس من إليه المش88ار ك88ان إن بالمس88مى العقد يتعلق جنسه خالف ) "Müşaru ileyh, müsemmanın cinsinden ise akit,

müşaru ileyhe taalluk eder; eğer müşaru ileyh müsemmanın cinsinden değilse akit, müsemmaya taaluk eder".

( الفساد يوجب ال العبادة إلى العبادة إنضمام ) "Bir ibadetin başka bir ibadet ile iç içe geçmesi fesadı gerektirmez".

( ممتنع اإلنعق88اد من المنع يتضمن بلفظ العقد إنعقاد ) "Akdin, in’ikadı engelleyici anlam içeren bir lafız ile kurulması imkânsızdır".

( األصل عن العجز عند الب888دل يج888وز إنما ) "Acziyet nedeniyle asıl yerine getirilemediğinde bedel caiz olur".

( األصل رد عن العجز عند الخلف إلى يص888ار إنما ) "Aslı geri verme imkânı olmadığında halefe gidilir".

( مكروه المحترم إهانة ) "Saygın olan varlığın aşağılanması mekruhtur".

( الس88ابقة الوكالة بمنزلة الالحقة اإلج88ازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen vekâletin yerine geçer".

( السابق كاإلذن الالحقة اإلجازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen izin gibidir".

( الس88ابقة كالوكالة الالحقة اإلج88ازة ) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen vekâlet gibidir".

( المعدوم تلحق ال اإلجازة ) "Madum olana icâzet verilmez".

( باطل النص خالف إذا اإلجتهاد ) "İctihad nassa aykırı olduğunda geçersizdir".

( باطل للنصوص المخالف اإلجتهاد ) "Nasslara muhalif ictihad geçersizdir".

( النص يعارض ال اإلجتهاد ) "İctihad nassa muarız olamaz".

( يجتمعان ال الضمان مع األجر ) "Ücret ile zamân müctemi‘ olmaz".

( اإلتيان في ال الترك في اإلحتياط ) "İhtiyat, bir şeyin işlenmesinde değil de terk edilmesinde olur".

( شروطها إلى ال أسبابها إلى تضاف األحكام ) "Hükümler, sebeplerine izafe edilir, şartlarına izafe edilmezler".

( أن ولنا باإلحتياط األخذ يجب الظاهر في اختلفت إذا األخبار ) "Bize göre hadisler zahiren çelişirse/ihtilaf ederse, ihtiyatlı olan ile amel etmek gerekir".

( بالحكم اإلختصاص يوجب بالسبب اإلختصاص ) "Sebepte birlik, hükümde birliği gerektirir".

( أولى باإلحتياط األخذ ) "İhtiyata uygun olan ile amel etmek daha evladır".

( واجب اإلشتباه عند باإلحتياط األخذ ) "Şüphe durumunda ihtiyat ile hareket etmek vaciptir".

321

Page 322: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( األدلة تع88ارض عند باإلحتي88اط األخذ ) "Delillerin tearuzunda ihtiyat ile hareket edilir"

( اإلحتياط باب من باألكثر األخذ ) "Çoğunluğu esas almak ihtiyattandır".

( أولى بالراجح األخذ ) "Râcih olan ile amel etmek daha evlâdır".

( بالمتيقن أخذا عليه بالمتفق األخذ ) "Müttefekun aleyh ile amel, yakîn ile amel etmektir".

( للحرمة إحتياطا التع8888ارض عند أولى ب8888المحرم األخذ ) "Tearuz durumunda, haramlığı önlemek gayesiyle yasaklanan ile amel etmek evlâdır".

( دونه أو مثله هو بما إذن بالشيء اإلذن ) "Bir şeye verilen izin, kendi misli veya daha azı için de izindir".

( الشرائط من أقوى األركان ) "Rükünler, şartlardan daha kuvvetlidir".

( عليه الق88وي بناء يحتمل ال الضعيف األساس ) "Güçlü olanın zayıf esas üzerine bina edilmesi mümkün değildir".

( تحريم اإلباحة من اإلستثناء ) "İbâhattan istisna, haramlık ifade eder".

( حظرا يكون اإلباحة من اإلستثناء ) "İbâhattan istisna, yasak olur".

( إباحة التحريم من اإلستثناء ) "Haramdan istisna, ibâha ifade eder".

( الظ88اهر في إباحة الحظر من اإلس8تثناء ) "Zahire göre, yasaktan istisna, ibâha ifade eder".

( إباحة الحظر من اإلستثناء ) "Yasaktan istisna ibaha ifade eder".

( المستثنى في الحكم ثبوت يمنع اإلستثناء ) "İstisna, müstesnada hükmün sübûtunu engeller".

( الحكم في اإلستواء يوجب السبب في اإلستواء ) "Sebepte eşitlik, hükümde eşitliği gerektirir".

( له ك88ان إذا عن88دنا عقيبه الم88ذكور للحكم علة يجعل إنما مع88نى من المش88تق اإلسم Bize göre, bir manadan müştak isim, hükümde tesiri olduğunda kendisinden sonra" (أثرzikredilen hükme illet kılınır".

( الكالم منزلة ن88زلت العب88ارة بها تعلقت م88تى اإلش8ارة ) "İşaret, ibare ile birlikte olduğu zaman, sözün yerini alır".

( بدليل إال عنها العدول يجوز ال الحقيقة إعتبار األصل ) "Hakikate itibar asıldır. Bir delil olmaksızın ondan dönmek caiz değildir".

( وقتها قبل المؤقتة العب88ادة أداء يج88وز أال األصل ) "Aslolan muvakkat ibadetin vaktinden önce edâ edilmemesidir".

( ّ األصل القرب88ات في خصوصا غ88يره على ش88يء اإلنس88ان على يجب أال ) "Özellikle ibadetlerde başkasının üzerine gerekli bir şeyin insana vacib olmaması asıldır".

( أنه ش88رطه وج88ود في الشك وقع إذا شرط على المعلق الحكم في المعهود األصل بالشك ي88زول ال بيقين الث88ابت أن كما بالشك يثبت ال بيقين الث88ابت غ88ير ألن يثبت ال ) "Şarta

bağlı hükümde bilinen kâide: Hükmün şartının varlığında şüphe vaki olduğunda hüküm

322

Page 323: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

sâbit olmaz. Çünkü yakînen sâbit olan şek ile zâil olmadığı gibi; yakînen sâbit olmayan da şek ile sâbit olmaz".

( والض88رورة الع88ذر عند المسبب مقام السبب إقامة من الشرع في المعهود األصل ) "Hukuktaki bilinen kâide, özür ve zaruret durumunda, sebebin sonucun yerine ikame edilmesidir".

( بالعلة الحكم تعليق تع888ذر عند العلة مق888ام الش888رط إقامة من المعه888ود األصل ) "Hükmün illete bağlanma imkânı olmadığı zaman şart, illetin makamına ikame edilir bilinen kâidedir".

( لغيره ال له يكوون إنسان كل عمل أن األصل ) "Her insanın yapmış olduğu şeyin, başkası için değil de kendisi için olması asıldır".

( فاعله عن فعل كل يقع أن األصل ) "Her fiilin, fâilinden vaki olması asıldır".

( لغيره ال لنفسه متصرفا اإلنسان يكون أن األصل ) "İnsanın başkası için değil de kendisi için tasarrufta bulunması asıldır".

( تحصيله المكلف قدرة تحت يدخل شيئا العبادة شرط يكون أن األصل ) "Asıl olan, ibadetin şartının mükellefin yapabileceği bir şey olmasıdır".

( بح88رج إال عليه يوقف ال خفيا الحكمة وجه ك88ان إذا إال بالحكمة الحكم تعليق األصل تق8ديرا موج88ودة الحكمة وتجعل مقامه الظ88اهر الس8بب فيقام ) "Hikmet yönünün kapalı

olmaması ve zorlanmadan anlaşılması durumunda hükmün hikmete bağlanması asıldır. Hikmet yönünün kapalı olması durumda açık olan sebep, hikmetin yerine ikame edilir ve hikmet takdiren mevcut kılınır".

( حقيقة بالمس88تحيل يلحق ع88ادة المس88تحيل أن الش88رع أحك88ام في األصل ) "Şer‘î ahkamda aslolan, âdeten imkânsız olanın hakikaten imkânsız olmasıdır".

( اإلطالق هو البقاء أسباب في األصل ) "Esbâb-ı bekâda aslolan ıtlaktır".

( الحرمة هو والنف888وس االبض888اع في األصل ) "Nikâhta ve canlarda aslolan hürmettir".

( أمكن ما إعتبارها األس88باب في األصل ) "Sebeplerde aslolan, imkân ölçüsünde onlara itibar etmektir".

( أمكن ما ي888دفعا أن إجتمعا إذا الض888ررين في األصل ) "İki zarar bir arada bulunduğunda, aslolan, imkân ölçüsünde ikisinin de defedilmesidir".

( تس88قط أن وقتها ف88ات إذا المؤقتة العب88ادات في األصل ) "Muvakkat ibadetlerde aslolan, vakitleri geçince sakıt olmalarıdır".

( تقضى أنها وقتها عن ف888888اتت إذا المؤقتة العب888888ادات في األصل ) "Muvakkat ibadetlerde aslolan, vakti geçtiğinde kaza edilmesidir".

( تقضى أن وقتها عن ف88اتت إذا المؤقتة العب88ادة في األصل ) "Muvakkat ibadette aslolan, vakti geçtiğinde kaza edilmesidir".

( اإلس88تيفاء إطالق المص88الح في األصل ) "Maslahatlarda aslolan, onları yerine getirmenin mübah oluşudur".

( إطالقه على يجري أن المطلق في األصل ) "Mutlâk ifadede aslolan, ıtlâki üzere câri olmasıdır".

323

Page 324: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( لعارض والرق الحرية هو آدم بني في األصل ) "İnsanda aslolan hürriyettir, kölelik arızî bir durum sebebiyledir".

( معا بوقوعهما يحكم أن بينهما ما ت88اريخ يعلم لم إذا ح88ادثين أم88رين كل في األصل ) "İki emri hadisin aralarındaki vakit bilinmediği zaman, ikisinin birlikte vuku bulduğuna hükmedilmesi asıldır".

( اإلبتداء حكم لبقائه يكون أن الزم غير تصرف كل في األصل ) "Gayr-ı lâzım olan her tasarrufun bekâsı için ibtidanın hükmünün olması gerekir".

( المزيل يوجد أن يبقى ثبت فيما األصل ) "Sâbit olan bir şeyin, onu ortadan kaldıran bir şey bulununcaya kadar devam etmesi asıldır".

( أجزائها لجميع ش88رطا يكون أن للعبادة شرطا جعل فيما األصل ) "Bir ibadet için şart koşulan bir şeyin, o ibadetin bütün cüzleri için şart olması asıldır".

( ألمته يثبت أن وس88لم عليه الله ص88لى للن88بي يثبت فيما األصل ) "Peygamber için sâbit olanın ümmeti için de sâbit olması asıldır".

( للعامل يقع أنه اإلنس88ان يعمل فيما األصل ) "Aslolan, insanın yaptığı şeylerin yapana atfedilmesidir".

( التح8888ري فيه يج8888وز ال الض8888رورة عند يب8888اح ال ما كل أن فيه األصل ) "Zaruret durumunda mübah olmayan her şeyde, taharrinin olması caiz değildir".

( النيابة بطريق يتأدى ال األصل ) "Asıl, niyabet yolu ile yerine getirilmez".

( ع88ارض وال88رق آدم ب88ني في الحرية هو األصل ) "İnsanda aslolan hürriyyettir, kölelik arızîdir".

( آدم بني في الحرية هو األصل ) "İnsanda aslolan hürriyettir".

( أمكن ما بالبينتين العمل هو األصل ) "Aslolan, imkân ölçüsünde iki beyyine ile amel etmektir".

( علة اإلش88تقاق موضع يصير معنى من مشتق إسم عقيب ثبت إذا الحكم األصل: أن الم88ذكور للحكم ) "Kâide: Hüküm, bir manadan müştak bir isimden sonra sâbit

olduğunda, iştikak mahalli (muştakkun minhu), zikredilen hükmün illeti olur".

( قاصرة حجة اإلقرار ) "İkrar hücceti kaasıradır".

( بالعدم ملحق األكثر بمقابلة األقل ) "Çokluk karşısında az, yok hükmündedir".

( الكل مقام يقوم ال األقل ) "Az olan, bütünün yerine geçmez".

( األكثر بمقابلة بالعدم ملحق األقل ) "Çokluk karşısında az, yok hükmündedir".

( األحكام من كثير في الكل مقام يقوم األكثر ) "Hükümlerin birçoğunda çoğunluk, bütünün yerine geçer".

( الكل مقام يقوم األكثر ) "Çoğunluk, bütünün yerine geçer".

( الجملة في العذر أسباب من اإلكراه ) "İkrah, her konuda özür sebeplerindendir".

( فرض البدعة عن اإلمتناع ) "Bidatten kaçınmak farzdır".

( المحظور إرتكاب من أولى المباح عن اإلمتناع ) "Mübahtan kaçınmak, yasak olanı işlemekten evlâdır".

324

Page 325: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بض88ده أمر الشيء عن والنهي ضده عن نهي بالشيء األمر ) "Bir şeyi emretmek, zıddını yasaklamak; bir şeyi yasaklamak ise zıddını emretmektir".

( مش88روعا يك88ون ال المنهي تركه عن نهي بالفعل األمر ) "Bir fiili emretmek, onu terketmeyi yasaklamaktır. Nehyedilen, meşru‘ olmaz".

( تركه عن نهي بالفعل األمر ) "Bir fiili emretmek, onu terketmeyi yasaklamaktır".

( ضده عن نهي بالفعل األمر ) "Bir fiili emretmek zıddını yasaklamaktır".

( ب88أداء منه المقصود حصل إذا إال بنفسه بأدائه إال عليه ما عهدة عن يخرج ال اإلنسان (غ88يره "İnsan, kendisinin yapması gereken bir şeyi bizzat kendisi eda etmedikçe sorumluluktan kurtulamaz. Ancak başkasının yerine getirmesi ile maksat hasıl oluyorsa, bu müstesnadır".

( والغفلة الس88هو على مطب88وع اإلنسان ) "İnsan, gaflet/dikkatsizlik ve unutkanlık özelliğine sahiptir".

به تتعلق لفائدة إال بشيء يتكلم ال اإلنسان ) ) "İnsan, ancak kendi faydasına olan bir şeyi söyler".

( بإخبار ليس اإليماء ) "İşaret haber verme değildir".

( له توابع والعبادات أصل اإليمان ) "Îman asıl, ibadetler ise onun tabileridirler".

( األصل مق888ام يق888وم تحص888يله تع888ذّر أو األصل عن العجز عند الب888دل ) "Aslın yapılamadığında veya elde edilmesi zor olduğunda ona bedel kılınan, aslın yerine geçer".

( المبدل مقام قائم البدل ) "Bedel, bedel kılındığı aslın makamına kaimdir".

( األصل يخالف ال البدل ) "Bedel, asıl olana muhalif olmaz".

( المبدل يخالف ال البدل ) "Bir şeye bedel kılınan, bedel kılındığı asla muhalif olmaz".

( بدل له يكون ال البدل ) "Bedel olan bir şey, başka bir şeye bedel olmaz".

( يجتمعان ال والمبدل البدل ) "Asıl ile bedel bir arada bulunmaz".

( المبدل مقام يقام البدل ) "Bedel, bedel kılındığı aslın yerine ikame edilir".

( المبدل قيمة قدر على يقسم البدل ) "Bedel, bedel kılındığı şeyin kıymetine göre taksim edilir".

( المبدل مقام يقوم البدل ) "Bedel, bedel kılındığı aslın yerine geçer".

( بالكل معتبر البعض ) "Parça, bütüne göredir".

( اإلبتداء من أسهل البقاء ) "Baka ibtidadan esheldir".

( اإلبتداء حكم من أسهل البقاء ) "Bekâ, ibtidanın hükmünden esheldir".

( محال العدم على البناء ) "Bir şeyin, var olmayan üzerine bina edilmesi mümkün değildir".

( مس88تحيل الع88دم على البن88اء ) "Bir şeyin, var olmayan üzerine bina edilmesi imkânsızdır".

( للحق مظهرة حجة البينة ) "Beyyine, hakkı ortaya çıkaran bir hüccettir".

325

Page 326: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( المتبوع يستتبع ال التابع ) "Tabi olan, tabi olunanı (metbûu) doğurmaz".

( األصل حكم حكمه التبع ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür".

( األصل يخالف ال التبع ) "Tabi olan, asıl olana muhalif olmaz".

( األصل يستتبع ال التبع ) "Tabi olan aslı doğurmaz".

( غيره يستتبع ال التبع ) "Tabi olan, kendisi dışında bir şeyi doğurmaz".

( األصل شرط يكفيه بل بالشرط يفرد ال التبع ) "Tabi için ayrı bir şart gerekmez, aslın şartı tabi için yeterlidir".

( أصال التبع ينقلب لئال بالسبب يفرد ال كما بالشرط يفرد ال التبع ) "Tabi olanın asla dönüşmemesi için tabi olanda, ayrı bir sebep olmadığı gibi ayrı bir şart ta olmaz".

( مشروع األدلة إنعدام عند التحّري ) "Delillerin bulunmaması durumunda taharrî, meşrudur".

( وش88رعا عقال واجب الض88رر عن التحرز ) "Zarardan sakınmak, şer‘an ve aklen vaciptir".

( اللزوم ينافي التخيير ) "Muhayyerlik, bağlayıcılığı nefyeder".

( الص88فات جميع في المش88اركة يقتضي ال التش88بيه ) "Benzetme, bütün vasıflarda müşareketi gerektirmez".

( بالعدم ملحقا فكان له حكم ال الباطل التصرف ) "Bâtıl tasarruf hükümsüzdür ve yokluğa hamledilir".

( الصورة حيث من إال له وجود ال الباطل التصرف ) "Bâtıl tasarruf, ancak sureten vardır".

( الفائدة وهم أو الفائدة احتمال بقائه وفي لحكمه مفيدا انعقد إذا الشرعي التصرف موهومة أو محتملة لفائ88دة يبقى ) "Şer‘î tasarruf, hükmünü doğuracak şekilde inikad

bulmuşsa ve hükmün bekâsında fayda ihtimali veya vehmi (çok veya az bir ihtimal) varsa bu hüküm, muhtemel veya mevhum fayda sebebiyle kalır".

( يلغو محله لغ888ير والمص888ادف يصح لمحله المص888ادف التص888رف ) "Mahallinde meydana gelen tasarruf sahihtir. Mahallinde meydana gelmeyen ise hükümsüzdür".

( باطل محله غير إلى المضاف التصرف ) "Mahalli dışında bir şeye izafe edilen tasarruf geçersizdir".

( ب88اطال يك88ون محله غير إلى المضاف التصرف ) "Mahalli dışında bir şeye izafe edilen tasarruf geçersiz olur".

( بالمالك الض88رر على حرمته تقف ال المش888ترك الملك في التص888رف ) "Müşterek mülkte tasarrufun yasak oluşu mâlike zarara bağlı değildir".

( مب88اح بإذنه اإلنس88ان حق في التص88رف ) "Bir insanın hakkında, onun izni ile tasarrufta bulunmak mübahtır".

( ح88رام إذنه بغ88ير الغ88ير حق في التص88رف ) "Başkasının hakkında onun izni olmaksızın tasarruf yasaktır".

( األصل في محظ88ور إذنه غير من الغير ملك في التصرف ) "Başkasının mülkünde onun izni olmaksızın tasarruf yasaktır".

326

Page 327: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( حرام وحقه الغير ملك في التصرف ) "Başkasının mülkünde ve hakkında tasarruf yasaktır".

( أجمع المواضع في الحقيقي بالتعدد ملحق الحكمي التعدد ) "Hükmî çokluk, bütün durumlarda hakiki çokluğa bağlıdır".

( عند الع88دم يقتضي ال أما الش88رط وج88ود عند الوجود يقتضي عندنا بالشرط التعليق (عدمه "Bize göre, hükmün şarta bağlı olması durumunda, şartın varlığı, hükmün varlığını gerektirir; fakat şartın yokluğu, hükmün yokluğunu gerektirmez".

( تقديرا الشرط عند تنجيزا يصير بالشرط التعليق ) "Hükmü bir şarta ta‘lik etmek, şart yerine geldiğinde takdiren tencîz olur".

( األول مثل إعادة األفعال في التكرار ) "Fiillerde tekrar, öncekinin aynısını yerine getirmedir".

( الوسع بقدر التكليف ) "Sorumluluk, imkân ölçüsündedir".

( واإلمك88ان الوسع على مبني التكليف ) "Sorumluluk, yapabilme gücü ve imkânı üzerine mebnidir".

( الغاية وج88ود عند ينتهي غاية إلى ث88ابتال ) "Bir gaye için sâbit olan hüküm, o gayenin varlığı ile sona erer".

( لم ما إلثب88ات يص88لح وال ك88ان ما على ك88ان ما إلبقاء يصلح الحال باستصحاب الثابت (يكن "İstishâbu'l-hal ile sâbit olan, bir şeyin olduğu hal üzere kalması için delil olurken, olmayan şeyin ispatı için delil olmaz".

( بالمعاينة كالث88ابت بالبينة الث88ابت ) "Beyyine ile sâbit olan, muâyene ile sâbit gibidir".

( بالمعاينة كالث88ابت بالبينة الث88ابت ) "Beyyine ile sâbit olan, muâyene ile sâbit gibidir".

( ومشاهدة حسا كالثابت بالبينة الثابت ) "Beyyine ile sâbit olan, sezgi ve müşahede ile sâbit olan gibidir".

( حقيقة بالث88ابت ملحق ب88الحكم الث88ابت ) "Hükmen sâbit olan, hakikaten sâbit gibidir".

( الض88رورة بطريق ثابتا يك88ون بالرخصة الث88ابت ) "Ruhsat ile sâbit olan, zaruret yoluyla sâbit olmuş olur".

( الض88رورة محل يتع88دى ال بالض88رورة الث88ابت ) "Zaruret ile sâbit olan, zaruret mahallini aşmaz".

( الضرورة موضع يعد ال بالضرورة الثابت ) "Zaruret ile sâbit olan hüküm, zaruret mahallinde sayılmaz".

( الضرورة بقدر يتقيد بالضرورة الثابت ) "Zarûreten sâbit olan, zaruret miktarınca takyid edilir".

( بالشك يزول ال باليقين الثابت ) "Yakîn ile sâbit olan, şek ile zâil olmaz".

( النص بصريح كالثابت النص بداللة الثابت ) "Nassın delâleti ile sâbit olan nasın sarahati ile sâbit gibidir".

327

Page 328: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الثبوت علة إلنعدام الضرورة محل وراء فيما عدما يكون بضرورة الثابت ) "Zaruret sebebi ile sâbit olan, sübût illetinin olmayışı sebebiyle, zaruret mahalli dışında yok hükmündedir".

( الضرورة بطريق ثابتا يكون الرخصة بطريق الثابت ) "Ruhsat yoluyla sâbit olan, zarûreten sâbit olmuş olur".

( بالشك يزول ال أنه زواله في الشك وقع إذا بيقين الثابت ) "Yakînen sâbit olan bir şeyin zevâlinde şek vaki olduğunda, o şey şek ile zâil olmaz".

( بالشك يسقط ال أنه بيقين الثابت ) "Yakînen sâbit olan, şek ile sakıt olmaz".

( مثله بيقين إال يزول ال بيقين الثابت ) "Yakînen sâbit olan, ancak kendisi gibi yakîn olan bir şey ile zâil olur".

( واإلحتمال بالشك يزول ال بيقين الثابت ) "Yakînen sâbit olan, şek ve ihtimal ile zâil olmaz".

( بالشك يثبت ال بيقين الث88ابت وغ88ير بالشك ي88زول ال بيقين الث88ابت ) "Yakînen sâbit olan şek ile zail olmaz; yakînen sâbit olmayan da şek ile sâbit olmaz".

( بالشك يزول ال بيقين الثابت ) "Yakînen sâbit olan, şek ile zâil olmaz".

( الشرع أصول في الفائدة لوهم يبقى بيقين الثابت ) "Dînin temel meselelerinde, kesin olarak sâbit olan, fayda zannıyla olduğu hal üzere kalır".

( حقيقة كالثابت حكما الثابت ) "Hükmen sâbit olan, hakikaten sâbit olmuş gibidir".

( حقيقة بالثابت ملحق حكما الثابت ) "Hükmen sâbit olan, hakikaten sâbit gibidir".

( نصا كالثابت داللة الثابت ) "Delâleten sâbit olan, nas ile sâbit gibidir".

( الض88رورة بق88در يتق88در أنه ض88رورة الث88ابت ) "Zarûreten sâbit olan, zaruret miktarınca takdir edilir".

( وتبعا ضمنا الثابت فوق نصا الثابت ) "Açık bir ifade ile sâbit olan, zımnen ve tebean sâbit olanın fevkindedir".

( بالشك يزال ال يقينا الثابت ) "Yakînen sâbit olan, şek ile zâil olmaz".

( العبادة ينافي الجبر ) "Zorlama, ibadeti nefyeder".

( العبادة معنى ينافي الجبر ) "Zorlama, ibadetin anlamını nefyeder".

( وصفه في الكل يخالف ال الجزء ) "Parça, vasfında bütüne muhalif olmaz".

( الشرط بتكرر يتكرر ءالجزا ) "Karşılık, şartın tekrarı ile tekerrür eder".

( ع88ذر والنس88يان بع88ذر ليس الش88رع بحكم الجهل ) "Şer‘î hükmü bilmemek özür değildir, unutmak özürdür".

( الكالم يتقدم ال الجواب ) "Cevap, kelamdan önce gelmez".

( السؤال بدون يتم ال الجواب ) "Soru olmadan cevap tamam olmaz".

( السؤال تقدم بعد إال يكون ال الجواب ) "Cevap ancak sualden sonra gelir".

( بالشبهات تدرأ الحدود ) "Hadler, şüpheler ile düşürülür".

( شرعا مدفوع الحرج ) "Zorluk, şer’an kaldırılmıştır".

328

Page 329: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( مدفوع الحرج ) "Zorluk kaldırılmıştır".

( مدفوع الحرج ) "Zorluk kaldırılmıştır".

( الكتاب بنص منفي الحرج ) "Zorluk, Kitab’ın nassı ile kaldırılmıştır".

( منفي الحرج ) "Zorluk kaldırılmıştır".

( الض88رورة لمك88ان ش88رعا إعتبارها يس88قط أن ج88از الش88رعية الحرم88ات ) "Şer‘î yasakların, zaruret sebebiyle şer‘an itibardan düşmesi caizdir".

( آدم بني في أصل الحرية ) "İnsanda aslolan hürriyettir".

( جديد بسبب إال يعود ال بطل بعدما الحق ) "Bir hak geçersiz olduktan sonra, ancak yeni bir sebep ile geri gelir".

( محله ف88وات بعد يبقى ال الحق ) "Hak, mahallinin ortadan kalmasından sonra devam etmez".

( بإبط88ال إال يبطل ال إلنسان ثبت متى الحق ) "Hak, bir insan için sâbit olduğu zaman, ancak iptal edilince geçersiz olur".

( والتب88دل للتغ88ير الم88وجب ال88دليل بق88در تتبدل الحقائق ) "Hakikatler, değişim ve dönüşümü gerektiren delil miktarınca değiştirilirler".

( لض88رورة إال حكما إعتبارها يس88قط ال الحق88ائق ) "Hakikatler, zaruret olmadıkça hüküm bakımından itibardan düşmez".

( بالعدم النادر ألحقوا ) "Nâdir olan, yok hükmündedir".

( الش88رط بعض وج88ود عند يثبت ال بش88رط المعلق الحكم ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile sâbit olmaz".

( العلة بعم88وم يتعمم بعلة المعلل الحكم ) "Bir illet ile muallel hüküm, illetin umumiyeti ile umumileşir".

( الغاية وجود قبل ينتهي ال ةغاي إلى الممدود الحكم ) "Bir amaç için uzatılmış olan hüküm, bu amacın varlığından önce sona ermez".

( الغاية وج888ود عند ينتهي غاية إلى الم888وقت الحكم ) "Bir gaye için konulmuş muvakkat hüküm, o gayenin varlığı ile sona erer".

( سببه إلى يضاف إنما الحكم ) "Hüküm, sebebine izafe edilir".

( الش88رط إلى ال الس88بب إلى يض88اف الش88رط وج88ود بعد الحكم ) "Hüküm, şartın varlığından sonra sebebe izafe edilir, şarta edilmez".

( العلة وفق على الحكم ) "Hüküm, illete uygun olarak (sâbit olur)".

( األصل بعلة ثبت التبع في الحكم ) "Hüküm, asılda bulunan illet ile tabide de sâbit olur".

( األصل في السبب بوجود ثبت التبع في الحكم ) "Hüküm, asılda bulunan sebebin varlığı ile tabide de sâbit olur".

( األصل بعلة يثبت التبع في الحكم ) "Hüküm, asılda bulunan illet ile tabide de sâbit olur".

( سببه عن يتخلف ال الحكم ) "Hüküm, sebebinin peşinden gelmez".

329

Page 330: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الشرط بعض بوجود يثبت ال الحكم ) "Hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile vaki olmaz".

( العلة قدر على يزيد ال الحكم ) "Hüküm, illet miktarını aşmaz".

( للشرط ال للعلة الحكم ) "Hüküm şarta değil illete bağlıdır".

( للغالب الحكم ) "Baskın olan duruma göre hüküm verilir".

( إليه يح88ال م88ؤثر وصف عقيب ثبت م88تى الحكم ) "Hüküm, müessir bir vasıftan sonra sâbit olduğunda, ona döner (ona uygulanır)".

( إليه يض88اف م88ؤثر وصف عقيب ثبت م88تى الحكم ) "Hüküm, müessir bir vasfın akabinde sâbit olduğu zaman, o vasfa izafe edilir".

( المعنى ذلك بذهاب ينتهي خاص بمعنى معقوال ثبت متى الحكم ) "Özel bir illet için konulmuş hüküm, bu illetin ortadan kalkması ile sona erer".

( عليه يحال سبب عقيب ظهر متى الحكم ) "Bir sebepten sonra ortaya çıkan bir hüküm, o sebebe yorulur".

( به ع88برة فال لألك88ثر تبعا يك88ون واألقل ب88األكثر يتعلق الحكم ) "Hüküm, çoğunluğa bağlıdır; az olan çok olana tabi olur ve az olana itibar edilmez".

( المحل بخصوص يتخصص وال العلة بعموم يتعمم الحكم ) "Hüküm, illetin umumu ile umumileşir; sebebin hususiyeti ile hususileşmez".

( السبب بقدر يتقدر الحكم ) "Hüküm, sebebin miktarına göre takdir edilir".

( العلة بقدر يتقدر الحكم ) "Hüküm illet miktarınca takdir edilir".

( السبب بتكرر يتكرر الحكم ) "Hüküm, sebebin tekrarı ile tekerrür eder".

( سببه بتكرر يتكرر الحكم ) "Hüküm, sebebinin tekrarı ile tekerrür eder".

( العلة بقدر يثبت الحكم ) "Hüküm, illet miktarınca sâbit olur".

( السبب قدر على يثبت الحكم ) "Hüküm, sebebin miktarına göre sâbit olur".

( العلة قدر على يثبت الحكم ) "Hüküm, illet miktarınca sâbit olur".

( السبب وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, sebebe uygun olarak sâbit olur".

( السبب وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, sebebe uygun olarak sâbit olur".

( العلة وفق على يثبت الحكم ) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur".

( س88ببه وج88ود حين من يثبت الحكم ) "Hüküm, sebebinin bulunduğu vakitten itibaren sâbit olur".

( الحكمة على ال الظاهر السبب على يدار الحكم ) "Hüküm, hikmete değil açık olan sebebe bağlıdır".

( الش8رط إلى ال الس8بب إلى يض88اف الحكم ) "Hüküm, sebebe izafe edilir, şarta edilmez".

( الشرط إلى ال العلة إلى يضاف الحكم ) "Hüküm illete izafe edilir, şarta edilmez".

( س88ببه وج88ود وقت من يعت88بر الحكم ) "Hüküm, sebebinin bulunduğu vakitten itibaren dikkate alınır".

330

Page 331: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالضمان الخراج ) "Bir şeyin nef‘i, zamânı mukabelesindedir".

( بعذر ليس العباد حقوق في الخطأ ) "Kul haklarında hata özür değildir".

( المتعارف إلى ينصرف الخطاب ) "Şer‘î hitap, yaygın olana hasredilir".

( الش88روط في األصل يخ88الف ال الخلف ) "Halef, şartlarda asıl olana muhalif olmaz".

( األصل يخالف ال الخلف ) "Halef, asıl olana muhalif olmaz".

( وجوده حال ال األصل عدم حال يعتبر الخلف ) "Aslın olmaması durumunda halefe itibar edilir; aslın varlığı durumunda halefe itibar edilmez".

( األصل عمل يعمل الخلف ) "Halef, aslın vazifesini yerine getirir".

( األصل مقام يقوم الخلف ) "Halef, aslın makamına kaimdir".

( منهما ب88الراجح العمل يجب تعارض88تا متى الدعوتين ) "İki iddia tearuz ettiğinde, onlardan râcih olan ile amel etmek îcâb eder".

( تعتبر يوجد لم وإذا بخالفه الصريح وجد إذا تعتبر ال الداللة ) "Hilafına sarih bir şey bulununca delalete itibar edilmez; sarih bir şey bulunmayınca delalete itibar edilir".

( بخالفه النص مع تعمل ال الداللة ) "Delâlet-i hal, nass karşsında onun hilafına amel etmez".

( حرام الحرام إلى الدواعي ) "Harama götüren şeyler de haramdır".

( الشرع أحكام في بالمتيقن ملحق الراجح ) "Şer‘î hükümlerde, râcih olan yakîn olana ilhak edilir".

( عنه وس88فير مع88بر المرسل مق88ام ق88ائم الرس88ول ) "Elçi, kendisini gönderenin makamına kâim; onun aracısı ve duygularını ifade edendir".

( األولى طريق من باألعلى رضا يكون باألدنى الرضا ) "Edna olana rıza göstermek, evleviyetle daha üstün olana rızadır".

( يتصور ال به العلم بدون بالشيء الرضا ) "Bir şey hakkında bilgi sahibi olmadan ona rıza göstermek tasavvur edilemez".

( محال به العلم بدون بالشيء الرضا ) "Bir şeyi bilmeksizin ona rıza göstermek muhaldir".

( يتصور ال به العلم قبل بالشيء الرضا ) "Bir şey hakkında bilgi sahibi olmadan ona rıza göstermek tasavvur edilemez".

( بمثله رضا يك88ون بالش88يء الرضا ) "Bir şeye rıza göstermek, onun misline de rızadır".

( بأعالهما رضا يك88ون ال الض88ررين بأدنى الرضى ) "İki zarardan daha azına rıza göstermek, daha fazlasına rıza göstermek anlamına gelmez".

( يتحقق ال به العلم ب88دون بالش88يء الرضى ) "Bir şeye rıza göstermek, onun hakkında bilgi sahibi olmadan gerçekleşmez".

( محال المعلوم بغير الرضى ) "Bilinmeyene rıza göstermek muhaldir".

( الشرط من أهم الركن ) "Rükün, şarttan daha önemlidir".

331

Page 332: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( عليه للمزيد تبع الزيادة ) "Ziyade, mezid-i aleyhe tabidir".

( قرانا يك88ون فإنه غيره من كان إذا فأما جنسه، من إال تتصور ال الشيء على الزيادة زيادة ال ) "Bir şeye ziyade, ancak kendi cinsi ile olur. Kendi cinsi dışında olursa, ziyade

değil de kırân olur".

( مثله يك88ون أن يقتضي ال الش88يء على الزي88ادة ) "Bir şeye ziyade, onun misli olmasını gerektirmez".

( حقيقة بالساقط ملحق شرعا الساقط ) "Şer’an sâkıt olan, hakikaten sâkıt olmuş gibidir".

( سواء حقيقة والعدم شرعا الساقط ) "Şer'ân sâkıt olan ile hakikaten olmayan eşittir".

( الش88رع أص88ول في الش88يء ذلك مق88ام يق88ام الشيء إلى المفضي السبب ) "Şer‘î esaslarda, bir şeye yol açan sebep, o şeyin yerine ikame edilir".

( اإلحتياط موضع في المسبب مقام يقام إنما السبب ) "İhtiyat durumunda sebep, sonucun yerine ikame edilir".

( المسبب مقام يقام إنما السبب ) "Sebep, sonucun yerine ikame edilir".

( الشرط وجود عند سببا ينعقد إنما السبب ) "Sebep, şartın varlığı ile sebep olarak inikad bulur".

( لض88رورة إال المس88بب مق88ام يق88ام ال الس88بب ) "Zaruret olmadığı sürece sebep, sonucun yerine ikame edilmez".

( ش88رطه ب88دون للحكم مفيدا ينعقد ال السبب ) "Şartı bulunmadığı sürece sebep, hüküm için geçerli olmaz".

( الحرم88ات ب88اب في خصوصا المس88بب مق88ام يق88ام الس88بب ) "Özellikle haramlar konusunda, sebep, sonucun yerine ikame edilir".

( ك88ان أو ح88رج المس88بب على الوق88وف في ك88ان إذا المس88بب مق88ام يق88وم الس88بب الن888درة غاية في الس888بب وج888ود مع عدمه يك888ون بح888ال المس888بب ) "Sonucun yerine

getirilmesinde zorluk bulunuyor veya sonucun yokluğu sebebin varlığı ile birlikte çok nâdir oluyorsa, sebep sonucun yerine ikame edilir".

( الض88رورة بق88در السقوط ) "(Mükellefiyetten olan) bir şeyin düşmesi, zaruret ölçüsündedir".

( اإلحتي88اط موضع في الحقيقة مق88ام تق88ام الش88بهة ) "Şüphe, ihtiyat durumunda hakikatin yerini alır".

( الركن وجود حال وجودها يعتبر الشرائط ) "Rüknün varlığı durumunda şartların varlığına itibar edilir".

( البقاء شرط يجعل أال أولى أصال العباد والية تحت يدخل ال الذي الشرط ) "Kulların imkânı dahilinde olmayan şartın, bekâ şartı olmaması evlâdır".

( وعدمه المؤاخ88ذة س88بب أي: في واإلباحة الحظر في اش88تركا إذا العلة مع الش88رط الشرط إلى إضافته من أولى العلة إلى الحكم فإضافة ) "Şart ve illet birlikte ibaha ve

yasaklıkta müşterek olursa, yani muaheze sebebi olup olmamada birlikte olurlarsa, hükmün illete izafesi, şarta izafesinden evlâdır".

332

Page 333: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( اإلباحة تقتضي العامة الشركة ) "Umûmî ortaklık, ibâhatı gerektirir".

( اإلباحة هي العامة الشركة ) "Umûmî ortaklık, ibâha ifade eder".

( ملزم التطوع في الشروع ) "Nafileye başlamak bağlayıcıdır".

( لإلتم888ام م888وجب التط888وع في الش888روع ) "Nafileye başlamak, tamamlamayı gerektirir".

( يصح ال ش88رطها وج88ود ب88دون العب88ادة في الشروع ) "Şartının varlığı olmaksızın ibadete başlamak sahih olmaz".

( اليقين يرفع ال الشك ) "Şek, yakîni ortadan kaldırmaz".

( وفائتا موجودا يكون أال واحد زمان في الواحد الشيء ) "Bir şey, bir zamanda hem mevcut hem de geçmiş olamaz".

( ذلك ووقع بعده، محله في آخر شيء وجد لو أن محله في حاصال يجعل إنما الشيء نفسه في معتبرا الشيء ) "Bir şey, kendisinden sonra kendi yerini alan başka bir şey

bulunduğu takdirde, kendi yerinde meydana gelmiş kabul edilir. Böylece bu şeyin bizzat kendisi muteber olur".

( األهلية ع88دم مع يبقى ال أهلية غ88ير من ينعقد ال كما الش88يء ) "Bir şey, ehliyetsiz gerçekleştirilmediği gibi, ehliyet olmaksızın devam da etmez".

( ينقضه ما مع يبقى ال الشيء ) "Bir şey, kendisini geçersiz kılan bir şey ile birlikte devam etmez".

( ينقضه ما وجود مع يبقى ال الشيء ) "Bir şey, kendisini geçersiz kılan bir şeyin varlığı ile devam etmez".

( قبله ما يستتبع وال بعده ما يتبع ال الشيء ) "Bir şey, kendisinden sonra gelene tabi olmaz, kendisinden önce geleni de doğurmaz".

( مثله يستتبع ال الشيء ) 'Bir şey, kendi mislini doğurmaz'.

( جنسه بغير مستهلكا يصير وإنما بجنسه مستهلكا يصير ال الشيء ) "Bir şey, kendi cinsinden bir şey ile karışırsa yok olmaz; kendi cinsi dışında bir şey ile karışırsa yok olur".

( األصل هو نفسه إلى يض88اف ال الش88يء ) "Bir şeyin kendine izafet edilmemesi asıldır".

( األصل في نفسه إلى يعطف ال الشيء ) "Hakikatte bir şey kendine atfedilmez".

( فوقه هو ما مقام يقوم ال الشيء ) "Bir şey, mertebece kendinden üstün olan bir şeyin yerine geçmez".

( نفسه عن بدال يكون ال الشيء ) "Bir şey kendi kendine bedel olmaz".

( نفسه ينافي ال الشيء ) "Bir şey kendi kendisini nefyetmez".

( يضاده ال بما ينعدم ال الشيء ) "Bir şey, kendisine zıt olmayan bir şey ile ortadan kalkmaz".

( يضاده بما يبطل الشيء ) "Bir şey kendi zıttı ile geçersiz olur".

( مضى بما ال يجيء بما يتعلق الشيء ) "Bir şey, vakti geçmiş olana değil, gelecek olana bağlı olur".

333

Page 334: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( مثله يس88تتبع وال دونه يس88تتبع الش88يء ) "Bir şey kendinden daha aşağı olanı doğurur, kendi mislini doğurmaz".

( مثله أو فوقه هو ما يس88تتبع وال دونه هو ما يس88تتبع الش88يء ) "Bir şey kendinden daha aşağı olanı doğurur, kendisinin üstünde veya kendisine denk olanı doğurmaz".

( يضاده بما ينعدم الشيء ) "Bir şey kendi zıttı ile bir arada bulunmaz".

( كالب88الغ السنن مراعاة في الصبي ) "Sünnetlere riayet hususunda çocuk, bâliğ gibidir".

( بأقواله يؤاخذ لم إن بأفعاله مؤاخذ الصبي ) "Kâide: Çocuk, sözleri ile muaheze olunmasa da fiilleri ile muaheze olur".

( عارض والفساد العقد في أصل الصحة ) "Kâide: Akitte aslolan sıhhattir, fesâd arızidir".

( وعن88دهما عنده الكل إلى الفساد يتعدى والفاسد الصحيح على إشتملت إذا الصفقة يتعدى ال ) "Akit, sahih ve fâside şamil olunca, Ebu Hanife’ye göre fesâd bütüne geçer;

İmam Ebu Yusuf ile Muhammed’e göre fesâd bütüne geçmez".

( شرعا منفي الضرر ) "Zarar, şer‘an kaldırılmıştır".

( منفي الضرر ) "Zarar, (şer’an) kaldırılmıştır".

( وتيس88يره الحكم لتخفيف س88بب الض88رورة ) "Zaruret, hükmün hafifletilmesi ve kolaylaştırılması için bir sebeptir".

( كان ما على كان ما بقاء الظاهر ) "Bir şeyin olduğu hal üzere kalması asıldır".

( باليقين إال يبطل ال الظاهر ) "Zahir olan, ancak yakîn ile geçersiz olur".

( بالشك يبطل ال الظاهر ) "Zahir olan, şüphe ile geçersiz olmaz".

( الغير على لإللزام يصلح ال الظاهر ) "Zahiri durum/karine, başkasını ilzam için uygun olmaz".

( األحك88ام في ب88المتيقن ملحق الظ88اهر ) "Hükümlerde, zâhir olan, yakîne ilhak edilir".

( دليل شبهة أو دليل عن نشأ إذا يعتبر إنما الظن ) "Zanna, bir delilden ya da şibh-i delilden neşet ettiği takdirde itibar edilir".

( به يكلف ال الفعل عن العاجز ) "Bir fiili yapmaktan aciz olan, o fiil ile mükellef olmaz".

( المتبوع يعارض ال والتبع األصل يعارض ال العارض ) "Arızî olan, asla muarız olmaz. Tabi olan da tabi olunana (metbua) muarız olmaz".

( غيره إلى ال إليه مضافا عمله يكون لنفسه العامل ) "Kendisi için çalışanın yaptığı iş, kendisine izafe edilir, başkasına edilmez".

( العالم تقليد يلزمه العامي ) "Âmmînin âlimi taklit etmesi gerekir".

( أوقاتها قبل أداؤها يجوز ال المؤقتة العبادات ) "Muvakkat ibadetlerin vakitlerinden önce edâ edilmeleri caiz değildir".

( أوقاتها على تق8888ديمها يج8888وز ال المؤقتة العب8888ادات ) "Muvakkat ibadetlerin vakitlerinden önceye takdimi caiz değildir".

334

Page 335: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( باألعذار تسقط العبادات ) "İbadetler, özürler ile sâkıt olur".

( عليه من بم88وت تس88قط العب88ادات ) "İbadetler, üzerine vacip oldukları kişinin ölümü ile düşerler".

( بالنية إال تؤدى ال العبادة ) "İbadet ancak niyet ile yerine getirilir".

( عنه منهّي هو بما تت88أدى ال العب88ادة ) "İbadet, nehyedilen bir şey ile yerine getirilmez".

( ب88دونها معناها إلنع88دام النية ب88دون تصح ال العب88ادة ) "Niyetsiz ibadetin anlamı olmayacağı için niyetsiz ibadet sahih olmaz".

( النية بدون تصح ال العبادة ) "İbadet, niyetsiz sahih olmaz".

( الس88بب ال اللفظ يتبع الحكم إذ الس88بب بخص88وص ال عن88دنا اللفظ بعم88وم الع88برة ) "Bize göre itibar, lafzın umumunadır, sebebin özel oluşuna değildir. Çünkü hüküm, sebebe değil lafza tabi kılınır".

( لأللف88اظ ال المعاني إلى العقود في العبرة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir, elfaza değildir".

( لأللف88اظ ال للمع88اني العق88ود في الع88برة ) "Ukûdda i’tibar maâniyedir, elfaza değildir".

( للمعاني العقود في العبرة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir".

( األلف88اظ لص88ور ال لمعانيها العق88ود في الع88برة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir, lafızların suretlerine değildir".

( األلفاظ لعين ال لمعانيها العقود في العبرة ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir, lafızların kendisine değildir".

( الس8بب لخص8وص ال اللفظ لعموم العبرة ) "İtibar, lafzın umumunadır, sebebin özel oluşuna değildir".

( الظن وأكثر الرأي لغالب العبرة ) "Re'y-i gâlip ve ekseri zanna (zannı gâlibe) itibar edilir".

( التبع دون لألصل العبرة ) "İtibar tabi olana değil, asladır".

( للغالب العبرة ) "Baskın olan durum dikkate alınır".

( للغلبة العبرة ) "Baskın olan durum dikkate alınır".

( التابع دون للمتبوع العبرة ) "İtibar, tabi olana değil, tabi olunanadır".

( للمتبوع العبرة ) "İtibar, tabi olunanadır".

( للصورة ال للمعنى العبرة ) "İtibar manayadır, şekillere değil".

( للصورة ال للمعنى العبرة ) "İtibar suretlere değil manayadır".

( الشريعة أصول في حقيقة كالعجز حكما العجز ) "Şer‘î esaslarda hükmen acziyet, hakikaten acziyet gibidir".

( األرك88ان تحص8يل عن العجز ف88وق يك88ون ال الش8رائط تحصيل عن العجز ) "Şartları yerine getirmedeki acziyet, rükünleri yerine getirmedeki acziyetin üzerinde olmaz".

335

Page 336: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( المع88امالت في ش88رعا اإلعتب88ار س88اقطا والعدالة الع88دد ) "Muâmelât ile ilgili konularda, şahitlerin sayı ve adaletine hukuken itibar edilmez".

( القسمة يحتمل ال العدم ) "Olmayan şey, taksime konu olamaz'.

( الوجود يعارض ال العدم ) "Yokluk, varlığa muarız olmaz’.

( الجملة في الحكم تخفيف سبب العذر ) "Özür, her konuda hükmün hafifletilme sebebidir".

( الناس معامالة في يعتبر إنما العرف ) "Örf, insanların muamelelerinde dikkate alınır".

( النف88وس في أصل العص88مة ) "Canlarda korunmuşluk (canların masumiyeti) asıldır".

( الفائدة لتوهم يبقى بيقين المنعقد العقد ) "Kesin olarak mün‘akid olan akit, fayda zannı sebebiyle, olduğu hal üzere devam eder".

( العقد وقت إلى اإلج88ازة تس88تند اإلج88ازة به إتص88لت إذا الموق88وف العقد ) "Mevkuf akde icâzet verildiğinde, bu icâzet, akdin yapıldığı vakte istinad eder".

( غ8يره قبل من اإلج8ازة يحتمل إنس8ان إج88ازة على الموق88وف العقد ) "Bir insanın icâzetine bağlı mevkuf akit, kendisi dışında biri tarafından verilecek icâzete ihtimal taşır".

( الش88رعية التص88رفات أهلية ش88رط العقل ) "Akıl, şer‘î tasarrufların ehliyet şartıdır".

( التصرفات أهلية شرط العقل ) "Akıl, tasarruf ehliyetinin şartıdır".

( الش88رعية التصرفات أهلية شرائط من العقل ) "Akıl, şer‘î tasarrufların ehliyet şartlarındandır".

( التبع حق في العلم عن يغ88ني األصل حق في العلم ) "Asıl hakkındaki bilgi, tabi hakkındada yeterlidir".

( بالظن يبطل ال العلم ) "Kesin bilgi, zan ile ortadan kalkmaz".

( أمكن ما واجب بالحقيقة العمل ) "Mümkün olduğu takdirde (lafzın) hakiki manası ile amel etmek vaciptir".

( اإللغاء من أولى بالمجاز العمل ) "(Lafzın) mecaz anlamı ile amel etmek ilgadan evladır".

( أولى بالمشهور العمل ) "(Haber-i vâhid karşısında) meşhur hadis ile amel etmek evlâdır".

( واجب اللفظ بحقيقة العمل ) "(Lafzın) hakiki manası ile amel etmek vaciptir".

( ب88دليل إال تخصيصه يجوز وال أمكن ما واجب اللفظ بعموم العمل ) "İmkân olduğu ölçüde lafzın umumu ile amel etmek vaciptir. Delil olmaksızın umumun tahsisi caiz değildir".

( واجب األحكام في الظن وأكبر الرأي بغالب العمل ) "Hükümlerde galib-i rey ve zannı galib ile amel vaciptir"

336

Page 337: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالمتيقن ملحق الشرع أحكام في الغالب ) "Şer‘î hükümlerde, gâlib olan kesin gibidir".

( األحكام في بالمتيقن ملحق الغالب ) "Hükümlerde, gâlib olan kesin gibidir".

( أصحابنا أصل على كالصحيح القبض إتصال عند العقود من الفاسد ) "Bizim mezhep bilginlerimizin kabul ettiği kâideye göre, fâsid akitler, kabz ile birleşince sahih akit gibi olurlar".

( الواجب فوق الفرض ) "Farz, vacibin üstündedir".

( البدعة جهة تغلب والبدعة الس88نة بين تردد إذا الفعل ) "Bir fiil, sünnet ile bidat arasında bulunuyorsa bidat yönü galip olur".

( النية بدون قربة يقع ال الفعل ) "Bir fiil, niyet olmaksızın ibadet olmaz".

( اآللة إلى ال اآللة مستعمل إلى يضاف الفعل ) "Fiil, alete değil, aleti kullanana izafe edilir".

( الب88دل حكم تبطل ال بالب88دل المقص88ود حصول بعد األصل على القدرة ) "Bedel ile maksadın gerçekleşmesinden sonra aslı yapabilme imkânı, bedelin hükmünü iptal etmez".

( الخلف حكم يبطل ال بالخلف المقصود حصول بعد األصل على القدرة ) "Halef ile maksadın gerçekleşmesinden sonra aslı yapabilme imkânı, halefin hükmünü iptal etmez".

( الخلف إلى المص88ير تمنع األصل على الق88درة ) "Aslı yapabilme imkânı, halefe gidilmesini engeller".

( الفعل وجوب شرط الفعل على القدرة ) "Bir fiili yapabilme gücü, fiilin vücûb şartıdır".

( الب88دل حكم يبطل بالب88دل المقص88ود حص88ول قبل المبدل على القدرة ) "Bedel ile maksadın gerçekleşmesinden önce aslı yapabilme imkânı, bedelin hükmünü iptal eder".

( جملته على يقع يتفاوت ال الذي الواحد الجنس في القسمة ) "Ayrılmayan tek bir cinsi bölmek, o cinsin hepsinde vaki olur".

( األداء عن بدل القضاء ) "Kaza edaya bedeldir".

( الكثير يغلب ال القليل ) "Az olan çok olana üstün olmaz".

( الكثير يتبع القليل ) "Az olan çok olana tabi olur".

( المنكر قول الشرع في القول ) "Hukukta söz, münkirin sözüdür".

( الظ88اهر له يش88هد من ق88ول الش8رع في القول ) "Hukukta söz, karinenin lehine tanıklık ettiği kimsenindir".

( اليمين مع األمين قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte eminin sözüdür".

( حجته للمدعي يقيم حتى المنكر قول القول ) "Söz, müddei delil getirene kadar münkirin sözüdür".

( يمينه مع البينة ع88دم عند المنكر ق88ول الق88ول ) "Delil bulunmadığı sürece söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür".

( الشرع في المنكر قول القول ) "Hukukta söz, inkâr edenin sözüdür".

337

Page 338: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الش88رع في يمينه مع المنكر ق88ول الق88ول ) "Hukukta söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür".

( يمينه مع المنكر قول القول ) "Söz, yemin ile birlikte münkirin sözüdür".

( المنكر قول القول ) "Söz, münkirin sözüdür".

( األصل له يشهد من قول القول ) "Söz, aslın lehine tanıklık ettiği kimsenindir".

( الظ88اهر له يش88هد من ق88ول الق88ول ) "Söz, karinenin lehine tanıklık ettiği kimsenindir".

( باطل واإلجم888اع النص بمقابلة القي888اس ) "Nassa ve icmaya aykırı kural geçersizdir".

( العين مقام تقوم القيمة ) "Kıymet, aynın makamına kâimdir".

( بالناقص يتأدى ال الكامل ) "Tam olan, nakıs ile yerine getirilmez".

( الكاتب من الخطاب بمنزلة الكتاب ) "Kâtibin yazısı, hitabı yerine geçer".

( خطابه الغائب من الكتاب ) "Gâibin yazısı hitabıdır".

( الحاضر من كالخطاب الغائب من الكتاب ) "Gâibin yazısı hazırın hitabı gibidir".

( العب88ارة مق88ام تق88وم المفهومة واإلش88ارة اللفظ مق88ام تق88وم المس88تبينة الكتابة ) "Anlaşılır yazı lafzın yerini alır, bilinen işaret de ibarenin yerini alır".

( مقامه تق888وم وإنما بكالم ليست واإلش888ارة الكتابة ) "Kitabet ve işaret söz değildirler; ancak sözün makamına kaim olurlar".

( جنسه كل ب88اب كل في الكث88ير ) "Her bir konudaki çokluk, kendi cinsinin küllüdür".

( التن88افي من بينهما لما والمج88از الحقيقة على يش88تمل ال الواحد الكالم ) "Bir söz, aralarındaki zıtlık sebebiyle, hem hakikat hem de mecaz anlamını birlikte içermez".

( الغاية وج88ود عند ينتهي غاية إلى قتؤالم88 ) "Bir gaye için konulmuş muvakkat hüküm, o gayenin varlığı ile sona erer".

( الوقت وجود عند ينتهي وقت إلى المؤقت ) "Bir vakit ile tayin edilen (hüküm), vaktin dolması ile son bulur".

( بعضه على كله إسم يقع ال مختلفة أج888زاء من الم888تركب ) "Çeşitli cüzlerden meydana gelen bir şeyin bütününün ismi bir kısmına verilmez".

( بعضها بوجود اإلسم عليه ينطلق ال مختلفة أشياء من المتركب ) "Çeşitli şeylerden meydana gelen bir şeyin bir kısmının varlığı, o şeyi ifade etmez".

( معارضا يصلح ال المتعارض ) "İtiraza uğrayan, başka bir şeye karşı delil olmaz".

( له قول ال المتعنت ) "İnatçı, söz söylememiş kabul edilir".

( الس88اكت من إليه الخطاب بصرف أولى المتكلم ) "Hitabın kendisine yönelmesi bakımından konuşan, sakitten önceliklidir".

( فيه األفعال بتبدل يتبدل المجلس ) "Meclis, kendisinde meydana gelen fiillerin değişimi ile değişir".

338

Page 339: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( إحتياطا المبيح على يقضي المحرم ) "Mübah ile haram çelişince, ihtiyaten haram mübaha tercih edilir".

( للملك سببا يصلح ال المحظور ) "Yasak olan bir şey, mülkiyet sebebi olmaz".

( فائتا يكون ال المدرك ) "Müdrik, fâit olamaz".

( األحكام في بالعدم ملحق الراجح مقابلة في المرجوح ) "Hükümlerde, râcih olana mukabil mercuh, yok kabul edilir".

( بأحدهما له وجود ال شيئين من المركب ) "İki şeyden mürekkeb olan, onlardan birinin varlığı ile var olamaz".

( والطاعة للمعص888ية التس888بب في والث888واب اإلثم في المباشر ش888ريك المس888بب ) "Müsebbib, masiyet ve taata sebebiyet verdiği için, sevap ve günahta mübaşir ile müşterektir".

( كالمستوفى المستحق ) "İstihkak, tamamlanan hükmündedir".

( بالعدم ملحقا فكان كالمصروف المستحق ) "İstihkak, harcama hükmündedir ve yokluğa hamledilir".

( كالمصروف المستحق ) "İstihkak, harcama hükmündedir".

( بالعدم ملحق المستحق ) "İstihkak edilmiş olan, yok hükmündedir".

( حقيقة كالمستحيل عادة المستحيل ) "Âdeten imkânsız olan, hakikaten imkânsız gibidir".

( حقيقة بالمس88تحيل يلحق ع88ادة المس88تحيل ) "Âdeten imkânsız olan, hakikaten imkânsız gibidir".

( فيه كالشارع للشيء المستعد ) "Bir şey yapmak için hazır olan, ona başlamış gibidir".

( بغيره الشغل يحتمل ال بشيء المشغول ) "Bir şey ile meşgul olan, onun dışında bir şey ile işgal edilmez".

( يشغل ال المشغول ) "Meşgul, işgal edilmez".

( آخرهما عند ي888نزل بش888رطين والمعلق أولهما عند ي888نزل وق888تين إلى المض888اف عين غ88ير ش88رطين بأحد والمعلق أح88دهما عند في88نزل عين غ88ير الوقتين أحد إلى والمضاف

وج88وده عند وي88نزل الفعل فيه يعت88بر ووقت فعل بين جمع ولو أولهما عند ينزل ) "İki vakte izafe edilen hüküm, ilk vaktin girmesi ile yerine gelir. İki şarta bağlı hüküm, son şartın bulunması ile yerine gelir. Tayin edilmeksizin iki vakitten birine izafe edilen hüküm, ikisinden birinin girmesi ile yerine gelir. Tayin edilmeksizin iki şarttan birine izafe edilen hüküm, ilk şartın bulunması ile yerine gelir. Eğer bir fiil ile bir vakit cem edilmişse, fiile itibar edilir ve fiilin varlığı ile hüküm yerine gelmiş olur".

( الضمان أداء عند تملك عندنا المضمونات ) "Bize göre, tazmin edilebilen şeylere, tazminin edası ile malik olunur".

( تقيي88ده على والمقيد إطالقه على المطلق يج88ري بل المقيد على يحمل ال المطلق أمكن ما ) "Mutlâk, mukayyede hamledilmez. İmkân varsa mutlâk ıtlâki, mukayyed ise

takyîdi üzere câri olur".

339

Page 340: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( نصا يتقيد كما داللة والعادة بالعرف يتقيد المطلق ) "Mutlak ifade nas ile takyîd edildiği gibi, örf ve adet ile delâleten takyîd edilir".

( الكامل إلى ينصرف المطلق ) "Mutlak olan, kâmil olana yorulur".

( المتعارف إلى ينصرف المطلق ) "Mutlak olan, yaygın olana hasredilir".

( كالمشروط المعتاد ), ( كالمشروط المتعارف )1714 "Örfen maruf olan şart kılınmış gibidir".

( األلف88اظ ال معانيها العق88ود في المعت88بر ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir, elfâza değildir".

( البيع يحتمل ال المعدوم ) "Ma‘dûm, bey‘e konu olamaz".

( بالش88رط كالمشروط بالعرف المعروف ) "Örfen maruf olan şey şart kılınmış gibidir".

( كالمشروط المعروف ) "(Örfen) maruf olan şey şart kılınmış gibidir".

( الش88رط وج88ود قبل ع88دم بالش88رط المعلق ) "Şarta bağlı olan bir şey, şartın varlığından önce yok kabul edilir".

( الشرط عند كالمنجز بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart yerine geldiğinde müneccez gibidir".

( الش88رط وجود عند كالمنجز بالشرط المعلق ) "Şarta bağlı olan hüküm, şartın varlığı durumunda müneccez gibidir".

( شرطه كمال ينزل لم ما ينزل ال بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan, şartının zamanı gelmedikçe yerine gelmez".

( كالمنجز الشرط عند يصير بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart yerine geldiğinde müneccez gibi olur".

( الشرط وجود عند كالمنجز يصير بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın varlığı durumunda müneccez gibi olur".

( مبتدأ بتنجيز الشرط وجود عند منجزا يصير بالشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın varlığıyla yeni bir tenciz ile müneccez olur".

( الش88رط وج88ود عند ي88نزل بالش88رط المعلق ) "Şarta bağlı olan hüküm, şartın varlığıyla yerine gelir".

( الشرط عند كالمنجز بشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart yerine geldiğinde müneccez gibidir".

( الشرط بعض بوجود ينزل ال بشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile yerine gelmez".

( الش88رط وج88ود بعد ينزل بشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın varlığından sonra yerine gelir".

( بتمامه الش8رط تحقق عند ي88نزل بشرط المعلق ) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın tamamıyla gerçekleşmesi ile yerine gelir".

1714 Muhakkikin dipnotta belirttiğine göre başka bir nüshada bu şekilde geçmektedir. Biz de tercümede, Mecelle’ye uygun olması sebebiyle bunu esas aldık.

340

Page 341: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( أح88دهما وج88ود عند ي88ترك ال بش88رطين المعلق ) "İki şarta bağlı olan hüküm, şartlardan birinin varlığı ile terkedilmez".

( وجودهما عند إال ينزل ال بشرطين المعلق ) "İki şarta bağlı olan hüküm, ancak iki şartın varlığı ile yerine gelmiş olur".

( أح88دهما وج88ود عند ي88نزل ال بش88رطين المعلق ) "İki şarta bağlı olan hüküm, şartlardan birinin varlığı ile yerine gelmiş olmaz".

( شرعا بالعدم ملحق المغلوب ) "Az olan, şer‘an yok gibi kabul edilir".

( الشرع أحكام في بالعدم ملحق المغلوب ) "Şer‘î hükümlerde az olan, yok gibi kabul edilir".

( حرام الحرام إلى المفضي ) "Harama götüren şey de haramdır".

( في به منتفعا يك88ون أن من بخروجه أو بإزالته إال ي88زول ال إلنس88ان ثبت م88تى الملك به اإلنتفاع عن لعجزه حقه ) "Bir insan için sâbit olan mülkiyet, ya ondan vazgeçmesiyle

veya ondan yararlanmadaki acziyeti sebebiyle mülkiyetin onun hakkında yararlı olmaktan çıkmış olması ile ortadan kalkar".

( الغاية وجود عند ينتهي غاية إلى الممدود ) "Bir gaye için uzatılmış olan, gayenin varlığı ile sona erer".

( والفاسد الصحيح بالعقد تتقوم المنافع ) "Menfaatler, sahih ve fâsid akit ile değer kazanır".

( بالعقد تتقوم المنافع ) "Menfaatler, akit ile değer kazanır".

( الفاسد أو الص888حيح بالعقد إال تض888من ال أص888حابنا أصل على المن888افع ) "Bizim mezhebimizin kabul ettiği kâideye göre menfaatler, ancak sahih veya fâsid akit ile tazmin edilir".

( الفاسد أو الص88حيح بالعقد إال تتقوم ال أصلنا على المنافع ) "Bizim kabul ettiğimiz kâideye göre menfaatler, ancak sahih veya fâsid akit ile değer kazanır".

( بالعقد إال تتقوم ال المنافع ) "Menfaatler, ancak akit ile değer kazanır".

( عن88دنا بأنفس88ها متقومة ب88أموال ليست المنافع ) "Bize göre menfaatlerin bizzat kendileri mütekavvim mallar değillerdir".

( الرفع من أدون المنع ) "Bir şeyin men’i ref’inden daha aşağıdır".

( ش8رعا يعت88بر ال بمش88روع ليس الذي التصرفو مشروع غير المنهي ) "Nehyedilen, meşru‘ değildir. Meşru‘ olmayan tasarruf, şer‘an muteber değildir".

( له وج88ود ال مشروعا يكون أن من خرج إذا الشرعي والتصرف مشروع غير المنهي (شرعا "Nehyedilen, meşru‘ değildir. Şer‘î tasarruf meşru‘ olmaktan çıktığı zaman, şer‘an mevcut değildir".

( الغالب حكم حكمه النادر ) "Nadir olanın hükmü, gâlib olanın hükmüdür".

( بالعدم ملحق النادر ) "Nâdir olan yok hükmündedir".

( الكامل عن ينوب ال الناقص ) "Nakıs olan, kamil olanın yerini almaz".

( الوجوب يمنع ال النسيان ) "Unutmak, vücûbiyeti engellemez".

( بضده أمر الشيء عن النهي ) "Bir şeyi yasaklamak zıddını emretmektir".

341

Page 342: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بضده أمر الفعل عن النهي ) "Bir fiili nehyetmek, zıddını emretmektir".

( المنهي فساد يوجب النهي ) "Nehiy, nehyedilen şeyin fesâdını gerektirir".

( الفرائض اتباع النوافل ) "Nafileler, farzların tabileridirler".

( للفرائض تابعة النوافل ) "Nafileler, farzlara tabidirler".

( الوجوب يمنع ال النوم ) "Uyku, vücûbu engellemez".

( معتبرة للفعل المقارنة النية ) "Fiile mukarin olan niyet muteberdir".

( بالفعل تتصل لم ما تعتبر ال النية ) "Niyet, fiil ile bir arada bulunmadıkça muteber değildir".

( قطعا للس88قوط م88وجب ب88دليل إال يس88قط ال قطعا اإلنس88ان على ال88واجب ) "Kat‘î olarak insana vacib olan, kat‘î olarak sukûtu gerektiren bir delil olmadıkça düşmez".

( السنة يتبع ال الواجب ) "Vacib, sünnete tabi olmaz".

( للفرض تبعا يجعل أن يجوز الواجب ) "Vacibin farza tabi kılınması caizdir".

( للفرض تبعا يصلح الواجب ) "Vacib, farza tabi olur".

( أوقاتها قبل تجب ال المؤقتة الواجبات ) "Muvakkat vacibler, vakitlerinden önce vacib olmazlar".

( مقامه غيره يقوم ال أنه معين بفعل تعلق إذا الوجوب ) "Vücûb muayyen bir fiile bağlı ise, o fiil dışında başka bir şey onun yerini alamaz".

( األداء على القدرة يعتمد الوجوب ) "Vücûb, eda kudretine dayanır".

( حرام الحرام إلى الوسيلة ) "Harama vesile olan da haramdır".

( الشيء ذلك حكم حكمها الشيء إلى الوسيلة ) "Bir şeye vesile olanın hükmü, o şeyin hükmüdür".

( مفروض المفروض إلى الوسيلة ) "Farz kılınmış olan bir şeye vesile olan da farzdır".

( لركنين وقتا يكون ال الواحد الوقت ) "Bir vakitte iki rükün eda edilmez".

( الموكل مقام قائم بالتوكيل الوكيل ) "Vekil, vekil kılınmakla müvekilin makamına kâimdir".

( بالشك يبطل ال اليقين ) "Yakîn, şek ile geçersiz olmaz".

( بالشك يزول ال اليقين ) "Şek ile yakîn zâil olmaz".

( المنكر على الش888رع أص888ول في اليمين ) "Şer‘î esaslarda yemin, münkir üzerinedir".

( الش88رع أص88ول في المنكر وظيفة اليمين ) "Şer‘î esaslarda yemin, münkirin üzerinedir".

( المنكر وظيفة اليمين ) "Yemin, münkirin üzerinedir".

( عنه العجز عند مقامه يقوم الشيء بدل تحصيله تعذر أو ) "Bir şeyin bedeli, o şey yapılamadığında veya elde edilmesi çok zor olduğunda, onun yerine geçer".

342

Page 343: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالسمع إال تعرف ال والقربات العبادات أوقات ) "İbadet ve taatin vakti ancak sem‘ (nass)ile bilinir".

( بالتوقيف إال تعرف ال العبادة أوقات ) "İbadet vakitleri, ancak nass ile bilinir".

( للتبع إيجاب األصل إيجاب ) "Aslın vücubiyeti, tabi için de vücubiyet ifade eder".

( محال العاجز على الفعل إيجاب ) "Yapacak gücü olmayan bir kimseye bir şeyin vacib kılınması muhaldir".

( ممتنع العاجز على الفعل إيجاب ) "Yapacak gücü olmayan bir kimseye bir şeyin vacib kılınması mümtenidir".

( ممتنع رأسا أدائه إلى سبيل ال فعل إيجاب ) "Doğrudan edâ etme imkânı olmayan bir fiilin îcabı/emredilmesi, mümkün değildir".

( هو كأنه مقامه قائم الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun makamına kaimdir".

( عدمه عند األصل بسبب يجب ما الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, aslın yokluğu durumunda onun yerine geçendir".

( هو كأنه مقامه يقوم الشيء بدل ) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun makamına kâim olur".

( واجب الواجب بدل ) "Vacibe bedel kılınan da vaciptir".

( والقليل الكث88ير فيه يس88توي ركنه بف88وات الش88يء بطالن ) "Bir şeyin, rüknünün kaçırılması ile batıl olmasında az ve çok olması eşittir".

( الوصف ه88ذا عن األصل إلس8تغناء األصل بن88اء بطالن يوجب ال الوصف بناء بطالن ) "Vasfın üzerine kurulduğu şeyin geçersizliği, aslın bu vasfa ihtiyacının olmaması sebebiyle, aslın üzerine kurulduğu şeyin geçersizliğini gerektirmez".

( غ88يره يكن لم إن الش88يء ذلك عين ليس الش88يء بعض ) "Bir şeyin ba‘zı, gayrı değilse, o şeyin ayn-ı değildir".

( عينه يكن لم إن غيره ليس الشيء بعض ) "Bir şeyin ba‘zı, ayn-ı değilse gayrı değildir".

( التبع في الحكم لبقاء بشرط ليس األصل بقاء ) "Tabi olanda hükmün bekâsı için aslın bekâsı şart değildir".

( الحكم لبقاء بشرط ليس السبب بقاء ) "Sebebin bekâsı, hükmün bekâsı için şart değildir".

( محال ينافيه ما مع الشيء بقاء ) "Bir şeyin, kendisi ile çelişen bir şey ile devam etmesi muhaldir".

( يتبعه ما كاسمه الشيء تبع ) "Bir şeye tabi olan, tabi olduğunun içeriği/ ismi gibidir".

( كاسمه الشيء تبع ) "Bir şeye tabi olan, o şey gibidir".

( األولى طريق من األعلى تحريم األدنى تحريم ) "Daha alt konumda olanın haram olması, evleviyetle daha üsttekinin de haram olmasını gerektirir".

343

Page 344: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( ألسبابه تحريم الشيء تحريم ) "Bir şeyin haram olması, o şeyin sebeplerini de haram kılar".

( لدواعيه تحريما يكون الشيء تحريم ) "Bir şeyin yasaklanması, ona sebep olan şeyler için de yasaklama olur".

( الس88نة إتي88ان من أولى البدعة ت88رك ) "Bidatin terki, sünnetin işlenmesinden evladır".

( بالسنة اإلتيان من أولى الحرام ترك ) "Haramın terki, sünnet ile amel etmekten evlâdır".

( البدعة فعل من أولى الس88نة ت88رك ) "Sünnetin terki, bid’atin işlenmesinden evlâdır".

( مكروه المسنون ترك ) "Sünnet olanın terki mekruhtur".

( الص88فات جميع في بينهما المش88اركة يقتضي ال بالش88يء الشيء تشبيه ) "Bir şeyi başka bir şeye benzetme, aralarında bütün vasıflarda müşareketi gerektirmez".

( نافذ ملكه خ88الص في اإلنس88ان تص88رف ) "İnsanın kendi mülkünde tasarrufu nâfizdir".

( والية وال ملك غير في يصح ال اإلنسان تصرف ) "Mülkiyet ve velayet olmaksızın insanın yapmış olduğu tasarruf sahih olmaz".

( الوكيل تصرف بمنزلة األصل كتصرف الخلف تصرف ) "Halefin tasarrufu, vekilin tasarrufu menzilesinde olup aslın tasarrufu gibidir".

( أمكن ما الصحة على يحمل العاقل تصرف ) "İmkân olduğu ölçüde akıllı insanın tasarrufu, sıhhata yorulur".

( الحكم في ينعقد ال المحج88ور تصرف ) "Mahcurun tasarrufu mün‘akid değildir (hüküm doğurmaz".

( عنه المنوب تصرف النائب تصرف ) "Temsilcinin tasarrufu, temsil ettiği kişinin tasarrufudur".

( عنه المن8888وب كتص8888رف الن8888ائب تص8888رف ) "Vekilin/temsilcinin tasarrufu, müvekkilin/temsil ettiği kişinin tasarrufu gibidir".

( جائز الوجوب سبب وجود بعد الوجوب قبل الحكم تعجيل ) "Vücubtan önce, vücub sebebinin varlığından sonra, hükmün ta‘cîli caizdir".

( الشرط عدم عند وجوده ينفي ال بشرط الحكم تعليق ) "Hükmün bir şarta bağlı olması durumunda, şartın yokluğu, hükmün varlığını nefyetmez".

( محال المعدوم تعيين ) "Olmayan şeyin ta’yini (belirleyici olması) muhaldir".

( ممتنع الوسع يحتمله ال ما تكليف ) "Güç yetirilemeyecek sorumluluk mümtenidir".

( بل فيه ح88دة على ش88رط أو حدة على علة وجود على يقف ال التبع في الحكم ثبوت التبع في لثبوته يكفي األصل في ذلك وجود ) "Tabi olan bir şeyde hükmün sübûtu, şartın

veya illetin tabide de ayrıca bulunmasına bağlı değildir. Bilakis bunların asılda var olması hükmün tabide de sâbit olması için yeterlidir".

( أولى بجنسه الشيء جبر ) "Bir şeyin kendi cinsi ile telafisi evlâdır".

344

Page 345: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( محال جوازه شرط بدون التصرف جواز ) "Cevaz şartı olmaksızın bir tasarrufun cevazı muhaldir".

( النفس كحرمة األعضاء حرمة ) "Uzuvların dokunulmazlığı, canın dokunulmazlığı gibidir".

( الض88رر بش88ريطة إال تثبت ال العامة حق88وق في التص88رف حرمة ) "Ammeye ait haklarda tasarrufun yasak oluşu, zarar şartına bağlıdır".

( الم88888ال حرمة من أعظم النفس حرمة ) "Canın dokunulmazlığı, malın dokunulmazlığından daha üstündür".

( دمه كحرمة المسلم مال حرمة ) "Müslümanın malının dokunulmazlığı kanının dokunulmazlığı gibidir".

( الجملة في تعالى الله حق ألجل يسقط ال العبد حق ) "Kul hakkı, Allah hakkı için düşürülmez".

( تتداخل ال العباد حقوق ) "Kul hakları, tedâhül etmez".

( بالشبهات تسقط ال العباد حقوق ) "Kul hakları şüpheler ile düşmez".

( اإلحتياط فيها يجري ال العباد حقوق ) "Kul haklarında ihtiyat geçerli olmaz".

( به العلم بدون المأمور على يتوجه ال األمر حكم ) "Kendisi hakkında bilgi sahibi olmadan, emrin hükmü emredilene yönelmez".

( األصل حكم البدل حكم ) "Bedelin hükmü, aslın hükmüdür".

( المبدل حكم البدل حكم ) "Bedelin hükmü bedel kılındığı aslın hükmüdür".

( بأصله يعتبر البدل حكم ) "Bedelin hükmü aslına göredir".

( األصل حكم التبع حكم ) "Tabi olanın hükmü aslın hükmüdür".

( الكل حكم الجزء حكم ) "Cüz'e bütünün hükmü uygulanır".

( يعقل ال من يتن888اول ال التح888ريم وخط888اب الحرمة حكم ) "Haramlık hükmü ve yasaklama hitabı, aklî melekesi olmayanları kapsamaz".

( أمكن ما واجب واسداد الصالح على المسلمين أمور حمل ) "İmkân olduğu ölçüde Müslümanların işlerinin salâh ve doğruluğa yorulması gerekir".

( الشي ذلك حكم في الشيء حيز ) "Bir şeyin çevresi, o şeyin hükmünü alır".

( ك88ان وإن الثب88وت ع88دم إلحتم88ال الش88هادة علم ال العمل علم ي88وجب الواحد خ88بر علم في يعت88بر ال ك88ان وإن الش88هادة علم في يعت88بر المرجوح اإلحتمال لكن مرجوحا إحتماال

Haber-i vâhid, her ne kadar zayıf bir olasılık da olsa, adem-i sübût ihtimali" (العملsebebiyle akaidde/şehadette ameli gerektirmese de amel konusunda ameli gerektirir. Ancak zayıf ihtimale, amel konusunda itibar edilmese de akaidde/şehadette itibar edilir".

( حجة الرأي غالب اليقين إلى الوصول تعذر عند خصوصا ) "Özellikle yakîne ulaşma imkânı olmadığı zaman re'y-i gâlip hüccettir".

( كتابه الغائب خطاب ) "Gâibin hitabı, yazısıdır".

( هو كأنه مقامه قائم الشيء خلف ) "Bir şeyin halefi, sanki o şeymiş gibi onun makamına kâimdir".

345

Page 346: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( هو كأنه مقامه يقوم الشيء خلف ) "Bir şeyin halefi, sanki o şeymiş gibi onun yerini alır".

( متناقض بالضرر الضرر دفع ) "Zararın zarar ile def‘i, birbiriyle çelişir".

( الكل ذكر يتبعض ال فيما البعض ذكر ) "Bölünemeyen bir şeyin ba‘zını zikretmek, küllünü zikirdir".

( لكله ذك88را يك88ون يتبعض ال فيما البعض ذكر ) "Bölünemeyen bir şeyin ba‘zını zikretmek, küllünü zikretmek olur".

( لكله ذكر يتج888زأ ال فيما البعض ذكر ) "Mütecezzi olmayan bir şeyin ba‘zını zikretmek küllünü zikirdir".

( لكله ذكر ش88رعا يتج88زأ ال ما بعض ذكر ) "Şer'an mütecezzi olmayan bir şeyin ba‘zını zikretmek küllünü zikirdir".

( مح88ال ذاته فوات مع الشيء وبقاء ذاته الشيء ركن ) "Bir şeyin rüknü, o şeyin aslıdır. Aslının kaçırılması durumunda, bir şeyin var olması muhaldir".

( أصال الشيء يوجد فلم به يأت لم فإذا ذاته، الشيء ركن ) "Bir şeyin rüknü, o şeyin aslıdır. Rükün yerine getirilmediği zaman aslında o şey olmamış kabul edilir".

( حرام الحرام سبب ) "Harama sebep olan da haramdır".

( له تبع الشيء شرط ) "Bir şeyin şartı, kendisine tabidir".

( له مقارنا أو عليه سابقا يكون الشيء شرط ) "Bir şeyin şartı ya kendisinden önce gelir veya kendisine mukarin olur".

( عليه سابقا يكون الشيء شرط ) "Bir şeyin şartı kendisinden önce gelir".

( المج88از إلى الص88رف من أولى الجملة في المس88تعملة الحقيقة إلى الكالم ص88رف أك8ثر المج88از في إس8تعماله ك8ان وإن ) "Mecazın kullanımı daha fazla olsa da sözün,

genelde kullanılan hakiki manaya hasredilmesi, mecaza hasredilmesinden evlâdır".

( عارض والوجود أصل العيب عدم ) "Ayıbın yokluğu asıl, varlığı ârızîdir".

( مطلقة حجة وعادتهم المسلمين عرف ) "Müslümanların örf ve adetleri mutlak hüccettir".

( بالعدم ملحق المحضة الضارة التصرفات في الصبي عقل ) "Çocuğun aklı, mutlak zarar içeren tasarruflarda yok kabul edilir".

( باإلحتياط العمل يجب اإلشتباه عند ) "Şüphe durumunda ihtiyat ile amel etmek gerekir".

( األعلى يعيّن لم ما األدنى إلى ينصرف اإلطالق عند ) "Itlak durumunda, daha üst derece belirlenmediği sürece en alt düzey esas alınır".

( العب88ادة ألمر إحتياطا الحل على للحرمة الرجحان التعارض عند ) "İbadette ihtiyat sebebiyle, teâruz halinde haramlık hükmü helallik hükmüne tercih edilir".

( باألقوى يعمل الجهتين تعارض عند ) "İki cihetin / yorumun tearuzu durumunda daha güçlü olan ile amel edilir".

( األصل الممكن بالق88در بهما يعمل أنه ال88دليلين تع88ارض عند ) "İki delilin tearuzu durumunda aslolan, imkân ölçüsünde ikisi ile de amel etmektir".

346

Page 347: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( هو كأنه مسده ويسد مقامه يقوم الشيء عوض ) "Bir şeyin ıvazı, sanki o şeymiş gibi onun makamına kâim olur ve onun yerini alır".

( بخالفه اليقين ع88دم عند حجة ال88رأي غ88الب ) "Re’yi gâlib, hilafına kesin delil olmadıkça hüccettir".

( به للعمل موجبة حجة الرأي غالب ) "Re’yi gâlib, kendisiyle ameli gerektiren bir hüccettir".

( به العمل واجب دليل الرأي غالب ) "Re’yi gâlib kendisiyle amelin vacib olduğu bir delildir".

( العمل وجوب في اليقين منزلة نزل الرأي غالب ) "Re’yi gâlib, amelin vücûbiyeti hususunda yakîn yerine geçer".

( يثبت ال أنه ثبوته في الشك وقع إذا بيقين الثابت غير ) "Yakînen sâbit olmayan bir şeyin sübûtunda şek vaki olduğunda, o şey sâbit olmaz".

( بالشك يثبت ال أنه بيقين الث88ابت غ88ير ) "Yakînen sâbit olmayan, şek ile sâbit olmaz".

( بالشك ي88زول ال بيقين الث88ابت أن كما بالشك يثبت ال بيقين الث88ابت غ88ير ) "Yakînen sâbit olan şek ile zail olmadığı gibi yakînen sâbit olmayan da şek ile sâbit olmaz".

( بالشك يثبت ال بيقين الثابت غير ) "Yakînen sâbit olmayan, şek ile sâbit olmaz".

( الفائ88دة ل88وهم يثبت ال بيقين الثابت غير ) "Kesin olarak sâbit olmayan, fayda zannıyla sâbit olmaz".

( بالشك يثبت ال الثابت غير ) "Sâbit olmayan bir şey şek ile sâbit olmaz".

( بالشك يثبت ال بيقين الث88ابت غ88ير و بالشك يزول ال بيقين الثابت ) "Bilinen kâide: yakînen sâbit olmayan, şek ile sâbit olmaz; yakînen sâbit olan da şek ile zail olmaz".

( الحكم حق في معت888برا يك888ون ال المش888روع غ888ير ) "Meşru‘ olmayan, hüküm konusunda muteber değildir".

( محظ88ورا الش88رط ك88ان إذا العلة إلى إض88افته من أولى الشرط إلى الحكم إضافةف بالحظر موصوفة غير والعلة ) "Eğer şart yasaklanmış bir şey ise ve illet yasaklık vasfı

taşımıyorsa, hükmün şarta izafeti, illete izafetinden evlâdır".

( جبار العجماء فعل ) "Hayvanatın kendiliğinden olarak fiili hederdir".

( اآلمر إلى مضاف المأمور فعل ) "Emredilen kişinin fiili, emredene izafe edilir".

( أمكن ما الجواز على محمول العدل المسلم فعل ) "Adil olan müslümanın fiili, imkân ölçüsünde cevaza hamledilir".

( عنه المنوب كفعل النائب فعل ) "Vekilin fiili, kendisine vekâlet ettiği kimsenin fiili gibidir".

( الموكل كفعل الوكيل فعل ) "Vekilin fiili, müvekkilin fiili gibidir".

( بيقين إال عليه المعتمد عن يع88دل لم األمر أش88كل فلما ) "Bir durum müphem olduğunda, kesin bir şey olmadıkça kendisine itimad edilenden dönülmez".

( معا بوقوعهما يحكم تاريخهما يعلم ال ح88ادثين أم88رين كل الشرع أصول في ) "Şer‘î esaslarda, tarihleri bilinmeyen iki emri hadisin birlikte vuku bulduğuna hükmedilir".

347

Page 348: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الكل حكم لألك88ثر الش88رع أص88ول في التوس88عة على بنى فيما ) "Genişlik üzerine kurulan şer‘î esaslarda çoğunluğa bütünün hükmü uygulanır".

( بلد كل ع88ادة على تحمل أنها العق88ود في لها ذكر ال ال88تي العقود توابع في قالوا قد ) "Fakihler, akdin tevabiinden olup akit esnasında ifade edilmeyen şeylerin, her bölgenin âdetine hamledileceğini söylemişlerdir".

( إخبار إقرار كل ) "Her ikrar haber vermeyi ifade eder".

( معا وقعا كأنهما يجعل تاريخهما يع88رف ال ح88ادثين أمرين كل ) "Aralarındaki vakit bilinmeyen iki emri hadis, sanki birlikte vuku bulmuş kabul edilir".

( التغي88ير على ال88دليل ق88ام إذا إال تقريرها يجب حقيقة كل ) "Tağyire dair delil olmadığı sürece her hakikatin takriri gerekir".

( خبرا إعالم كل وليس إعالم خبر كل ) "Her haber i‘lamdır, ancak her i‘lam haber değildir".

( بالعدم يلحق ارتفع إذا أصل على عارض كل ) "Asılda meydana gelen her ârızî durum, ortadan kalkınca yok kabul edilir".

( يكن لم كأنه األصل من بالعدم يلتحق زال إذا أصل على عارض كل ) "Bir asla ârız olan her şey, ortadan kalkınca, yokluğa ilhak edilir ve sanki olmamış gibi kabul edilir".

( يكن لم كأنه األصل من بالعدم يلحق زال إذا أصل على عارض كل ) "Bir asla ârız olan her şey, ortadan kalkınca, yokluğa ilhak edilir ve sanki olmamış gibi kabul edilir".

( يكن لم ك88أن ويجعل ارتفع إذا األصل من بالعدم يلتحق أصل على عارض كل ) "Bir asla ârız olan her şey, sonradan ortadan kalkınca, yokluğa ilhak edilir ve sanki olmamış gibi kabul edilir".

( في يظهر له أثر ال وما المفع888ول مك888ان فيه يعت888بر المفع888ول في أثر له فعل كل الفاعل مك88ان بل مكانه فيه يعتبر ال المفعول ) "Mefulde etkisi olan her fiilde, mefulün

mekanına itibar edilir; mefulde ortaya çıkıp da mefulde etkisi olmayan her fiilde, mefulün mekanına değil de failin mekanına itibar edilir".

( به ملحقا كان الشيء ضرورات من كان ما كل ) "Bir şeyin zarûrâtından olan her şey, ona dâhildir".

( المرسل كالم الرسول كالم ) "Elçinin sözü, gönderenin sözüdür".

( أمكن ما والسداد الصحة على يحمل المتدين العاقل كالم ) "İmkân olduğu ölçüde akıllı ve mütedeyyin insanın sözü, sıhhat ve doğruluğa yorulur".

( يضاده ما مع للشيء بقاء ال ) "Bir şey, kendisinin zıttı ile birlikte devam etmez".

( ينافيه ما مع للش88يء بقاء ال ) "Bir şey, kendisini nefyeden bir şey ile birlikte devam etmez".

( ضرورة غير من الحرمة تسقط ال ) "Haramlık hükmü, zaruret olmadan düşmez".

( األصل وج88ود مع للب88دل ج88واز ال ) "Asıl bulunduğunda bedeli ifa etmek caiz değildir".

( المبدل وجود مع للبدل حكم ال ) "Aslın varlığı durumunda bedelin hükmü yoktur".

( األصل على القدرة مع بالخلف عبرة ال ) "Aslı yapabilme imkânı oldukça, halefe itibar edilmez".

348

Page 349: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( بالنادر عبرة ال ) "Nâdir olan durum dikkate alınmaz".

( األصل وج88ود عند الت88ابع لف88وات ع88برة ال ) "Asıl var olduğunda tabinin fevtine (zamanının geçmesine) itibar edilmez".

( الخطأ في متابعة ال ) "Hatada mutabaat olmaz".

( ركنه بدون للشيء وجود ال ) "Bir şey, rüknü olmaksızın var olmaz".

( زواله س88بب وج88ود مع للش88يء وج88ود ال ) "Bir şey, kendisini ortadan kaldıran sebebin mevcudiyeti ile birlikte var olmaz".

( يضاده ما وجود مع للشيء وجود ال ) "Bir şeyin varlığı, kendisinin zıttı olan bir şeyin varlığı ile birlikte bulunmaz".

( غ88يره على مكلف لكل والية ال ) "Hiçbir mükellefin başkası üzerinde velayeti yoktur".

( فيه بالمشكوك به المتيقن يبطل ال ) "Kendisinden emin olunan, şüphe bulunan ile geçersiz olmaz".

( ن88ادر بع88ارض األصل حكم يبطل ال ) "Aslın hükmü, nadir olan ârizi durum ile bozulmaz".

( األصل وجود مع الخلف يبقى ال ) "Halef, aslın varlığı ile ortadan kalkar".

( بالموهوم المعلوم يترك ال ) "Malum olan bir şey mevhum ile terk edilmez".

( إلى عنه ومنتقال محله في متق88ررا واحد زمان في الواحد الشيء يكون أن يتصور ال Bir şeyin, bir tek zamanda kendi mahallinde hem sâbit olması hem de başkasına" (غيرهgeçmesi düşünülemez".

( محله غ88ير في الش88يء بق88اء يتص88ور ال ) "Bir şeyin bekâsı, mahalsiz tasavvur edilemez".

( العلة خصوص مع الحكم يتعمم ال ) "Hüküm, illetin özel oluşu ile umumileşmez".

( رض88اه غير من اإلنسان حق إبطال يجوز ال ) "Rızası olmadığı halde bir insanın hakkının iptal edilmesi caiz değildir".

( أمره بغير غيره عن العبادة أداء يجوز ال ) "Bir başkası yerine ibadetin edası, o kimsenin emri olmadan caiz olmaz".

( دليل غير من اللفظ الحقيقة عن العدول يجوز ال ) "Delil olmaksızın lafzın hakikî anlamını terketmek caiz değildir".

( المب88دل على الق88درة مع الب88دل إلى المص88ير يج88وز ال ) "Aslı yapabilme imkânı olduğu halde bedeli ifa etmek caiz değildir".

( األصل وجود مع الخلف إلى المصير يجوز ال ) "Asıl var olduğunda halefe gitmek caiz değildir".

( لضرورة إال سبب عن الحكم تأخير يجوز ال ) "Bir zaruret olmadıkça, hükmün bir sebepten dolayı geciktirilmesi caiz değildir".

( بفرض ليس بما الفرض ترك يجوز ال ) "Farz olmayan bir şey sebebiyle farzın terki caiz değildir".

349

Page 350: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( رضاه غير من اإلنسان حق تفويت يجوز ال ) "Rızası olmadığı halde bir insanın hakkının ihlali (devredilmesi) caiz değildir".

( ضرورة غير من الطاهر تنجيس يجوز ال ) "Zaruret olmadığı sürece temiz bir şeyi pisletmek caiz değildir".

( باألضعف األقوى رفع يجوز ال ) "Daha kuvvetli olanın daha zayıf olan ile ref‘i caiz değildir".

( واإلحتم88ال بالشك ب88الجواز يحكم ال ) "Şüphe ve ihtimal ile bir şeyin cevazına hükmedilmez".

( واإلحتمال بالشك اإلبتداء في بالجواز يحكم ال ) "Bir ibadetin başlangıcında şek ve ihtimal var ise cevazına hükmedilmez".

( واإلحتم88ال الشك مع موض88وعه عن العقد يخ88رج ال ) "Akit, şek ve ihtimal ile mevzusundan çıkmaz".

( لض88رورة إال المح88رم مباش88رة ي88رخص ال ) "Zaruret olmadan, haram bir şeyin kullanımına ruhsat verilmez".

( األصل على البدل يزاد ال ) "Bedel, asıldan fazla olmaz".

( لألصل يش88ترط ما للتبع يش88ترط ال ) "Asıl için şart koşulan, tabi için şart koşulmaz".

( أصله عن التبع يقطع ال ) "Tabi olan, aslından ayrılmaz".

( للسنة تبعا الواجب يجعل أن ينبغي ال ) "Vacibin sünnete tabi kılınması gerekmez".

( النسخ قبل ما زم88ان في بالمنس88وخ العمل بطالن يوجب ال ) "Mensûh ile amelin batıl olması, nesihten önceki zamanda yapılanı(n da butlanını) gerektirmez".

( الش888رع في الكل حكم لألك888ثر ) "Hukukta çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır".

( فيه يحت888اط فيما خصوصا األحك888ام من كث888ير في الكل حكم لألك888ثر ) "Özellikle ihtiyatlı olunması gereken hükümlerin çoğunda, çoğunluğa bütünün hükmü uygulanır".

( الكل حكم لألكثر ) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır".

( اإلحتي88اط موضع في الش88رع أحك88ام في الكل حكم للربع ) "İhtiyat durumunda dörtte bir, şer‘î ahkamda bütün hükmündedir".

( الحالل الحرام غلب وقد إال شيء في والحرام الحالل إجتمع ما ) "Bir şeyde helal ile haram bir arada bulunursa, haram, helale galib gelir".

( حرام فهو الحرام إلى أدى ما ) "Harama götüren şey de haramdır".

( حرام فهو الحرام إلى أفضى ما ) "Harama götüren şey de haramdır".

( مثله بإجته88اد ينقض ال باإلجتهاد أمضى ما ) "İctihad ile yerine getirilen bir şey, kendisi gibi başka bir ictihad ile geçersiz olmaz".

( حكما إنعدم حقيقة إنعدم ما ) "Hakikaten olmayan hükmen de yoktur".

( لغة بعضه على كله إسم ينطلق متجانسة متفقة أج88888زاء من ت88888ركب ما ) "Dil açısından, benzer ve uyumlu parçalardan meydana gelen bir şeyin bütününün ismi, bir kısmına da verilir".

350

Page 351: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( أو بوجوبه العلم بعد إال أداؤه يجب ال تحص88يله في الم88ؤدي قصد على أداؤه ثبت ما العلم دليل ) "Bir fiili yapacak olan kimsenin yapma kastına bağlı edası, ancak vacib

olduğu bilgisi veya bu bilginin delilinden sonra vücûbiyet kesbeder".

( مثله بيقين إال يزول ال بيقين ثبت ما ) "Bilinen kâide: Kesin olarak sâbit olan bir şey, ancak kendisi gibi kesin olan bir şey ile ortadan kalkar".

( بالشك يثبت ال الثابت وغير بالشك يبطل ال ثبت ما ) "Sâbit olan bir şey şek ile geçersiz olmaz ve sâbit olmayan bir şey şek ile sâbit olmaz".

( الفائدة لتوهم يبقى ثبت ما ) "Kâide: (Kesin olarak) Sâbit olan, fayda zannıyla olduğu hal üzere kalır".

( بالشرع نجس النجس جاور ما ) "Necis bir şeye bulaşan şer’an necistir".

( وج88وده عند يبطل األقوى عدم بشرط حجة جعل ما ) "Daha kuvvetli bir delilin olmaması şartı ile hüccet kılınan, daha güçlü olanın mevcudiyeti ile geçersiz olur".

( حسن الله عند فهو حس88نا المؤمن88ون رآه ما ) "Müminlerin güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir".

( حسن الله عند فهو حسنا المسلمون رآه ما ) "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir".

( مثله بيقين إال يثبت ال بيقين زال ما ) "Yakînen zâil olan, ancak kendisi gibi yakîn olan bir şey ile sâbit olur".

( ألدناهما رافعا يص88لح ال88ذنبين ألعلى رافعا ص88لح ما ) "İki günahtan büyük olanı kaldırmaya uygun olan, küçük olanı kaldırmaya da uygun olur".

( حكمه اتسع أمره ضاق ما ) "Sıkıntıya sebep olan bir şeyin hükmü genişler".

( قض88يته خفت بليته عمت ما ) "Sıkıntı veren bir şey yaygınlaştığında hükmü hafifler".

( قبضه يمكن ال الذمة في ما ) "Zimmette olanın kabzı mümkün değildir".

( الحكم ذلك في غ88يره يس88تتبع ال حكم في لغ88يره تابعا ك88ان ما ) "Bir hükümde kendisinden başka bir şeye tabi olan, o hükümde kendisi dışında bir şeyi doğurmaz".

( منه كأنه يجعل الشيء خصائص من كان ما ) "Bir şeyin hususiyetlerinden olan, sanki o şeydenmiş gibi kabul edilir".

( الشيء ذلك حكم حكمه كان الشيء وسائل من كان ما ) "Bir şeyin vesilelerinden olanın hükmü, o şeyin hükmüdür".

( لإلفس8اد ش8رطا إنعدامه كان للصحة شرطا وجوده كان ما ) "Varlığı sıhhat şartı olan bir şeyin yokluğu, ifsad şartı olur".

( الحكم في تمامه به ال88ذي الج88زء بوج88ود معت88بر فوج88وده الحكم في يتج88زأ ال ما ) "Hükümde bölünmeyen bir şeyin varlığı, hükümün kendisi ile tamam olduğu cüz’ün var olması ile muteber olur".

( الشركة فيه يتصور ال يتجزأ ال ما ) "Mütecezzi olmayan bir şeyde ortaklık tasavvur edilemez".

351

Page 352: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( واحد كل حق في ثبوته س888بب وجد وقد لجماعة ثبت إذا الحق888وق من يتج888زأ ال ما غ88يره معه ليس ك88أن الكم88ال س88بيل على منهم واحد لكل يثبت منهم ) "Bölünme kabul

etmeyen haklar bir topluluk lehine sâbit olduğu ve topluluğun her bir ferdi için o hakkın sübût sebebi bulunduğu takdirde, onların her birisi sanki kendisi ile birlikte başka kimse yokmuş gibi o hakka eksiksiz bir şekilde sahip olur".

( الموت بعد يحتمل ال الحياة حالة النيابة يحتمل ال ما ) "Yaşarken niyabeti mümkün olmayan bir şeye öldükten sonra da niyabet edilmez".

( غ88يره إلى يتعدى وال عليه المنصوص على يقتصر األحكام من يعقل ال ما ) "Bilinen kâide: Akıl ile bilinemeyen hükümler, nassta belirlenen ile sınırlandırılır, başka şeylere geçirilmez".

( مكروها كان مكروه عن ينفك ال ما ) "Mekruha yol açan bir şey mekruh olur".

( فيما خصوصا واإلحتم8888ال الشك مع يثبت ال ثبوته في الشك وقع إذا ثابتا يكن لم ما فيه يحتاط ) "Sâbit olmayan bir şeyin sübûtunda şüphe meydana gelirse, o şey, özellikle

ihtiyatlı olunması gereken durumlarda şek ve ihtimal ile sâbit olmaz".

( الشك مع يثبت ال بيقين ثابتا يكن لم ما ) "Yakînen sâbit olmayan bir şey, şek ile sâbit olmaz".

( المعه88ود األصل على والعدم الوجود تحتمل لفائدة ينعقد ال بيقين منعقدا يكن لم ما واإلحتمال بالشك يثبت ال أنه بيقين ثابتا يكن لم ما إن ) "Yakînen sâbit olmayan bir şey, şek

ve ihtimal ile sâbit olmaz meşhur kâidesine göre; yakînen mün‘akid olmayan bir şey, varlık ve yokluk ihtimali bulunan bir fayda için de mün‘akid olmaz".

( الواجب88ات كسائر واإلبراء باإليصال إال يسقط ال إنسان على وجب ما ) "Bir insana vâcib olan bir şey, diğer vaciplerde olduğu gibi, ancak başkasına nakledilme ve ibra ile sâkıt olur".

( آخر أو الوج88وب فيه أدى ال88ذي الج88زء يتعين عين غير الوقت من جزء في وجب ما (الوقت "Zamanı tayin edilmeksizin vaktin bir bölümünde vacib olan bir şeyin eda edildiği vakit veya vaktin sonu, vücûb vakti olur".

( خالف بال الفعل وقت الفاعل أهلية فيه تعتبر األهلية إلى يرجع ما ) "Ehliyete bağlı olan hükümlerde, ihtilafsız olarak fâilin fiili işlediği zamanki ehliyetine itibar edilir".

( األعلى لرفع يصلح ال األدنى لرفع يصلح ما ) "Küçük olanı kaldırmak için elverişli olan, büyük olanı kaldırmak için elverişli olmaz".

( اإلجته88اد أهل إلى فيه يرجع باإلجتهاد يعرف ما ) "İctihad ile bilinen bir konuda ictihad ehline müracaat edilir".

( والظه88ور الش88هرة على األرك88ان مب88نى ) "Rükünler şöhret ve zuhûr temeline dayanır".

( في عليه المس88تحق ق88ول ف88القول جنسه أو المس88تحق قدر في اإلختالف وقع متى (الشرع " Ödenecek bedelin miktarı veya cinsi hususunda ihtilaf olduğunda şer‘an, ödeyecek kişinin (müstehakku aleyhin) sözü esastır ".

( الش88رع أحك88ام في به ع8برة ال النية مج88رد ) "Şer‘î hükümlerde mücerret niyete itibar edilmez".

( األحكام في له عبرة ال النية مجرد ) "Hükümlerde mücerred niyete itibar edilmez".

352

Page 353: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( مكروهة السنة مخالفة ) "Sünnete muhalefet mekruhtur".

( األخ88ير جزئه بانقض88اء يك88ون الش88يء مضي ) "Bir şeyin vaktinin geçmesi, son parçasının süresinin bitmesine bağlıdır".

( للمعتاد الكالم مطلق ) "Mutlak ifade, mu‘tad olana hasredilir".

( الحقيقة على محمول الكالم مطلق ) "Mutlak olarak (kayıtlanmadan) söylenen söz, hakiki manasına hamledilir".

( األيم888ان ب888اب في خصوصا المتع888ارف على يحمل الكالم مطلق ) "Mutlak söz, özellikle yeminler konusunda, yaygın olana hamledilir".

( الناس بين المتعارف إلى ينصرف الكالم مطلق ) "Mutlak olarak söylenmiş söz, insanlar arasında yaygın olana hasredilir".

( الفعل إعتب88ار غير من وتسمية ذكرا المتعارف إلى ينصرف الكالم مطلق ) "Mutlak olarak söylenmiş söz, fiile itibar edilmeksizin, anlatımda ve isimlendirmede yaygın olana hasredilir".

( والمعتاد المتعارف إلى ينصرف الكالم مطلق ) "Mutlak ifade, (insanlar arasında) mu'tad ve yaygın olana hasredilir".

( المتعارف إلى ينصرف الكالم مطلق ) "Mutlak ifade, (insanlar arasında) yaygın olana hasredilir".

( اللس88ان أهل عند المتع88ارف إلى يص88رف اللفظ مطلق ) "Dil bilginlerine göre, mutlak anlamda kullanılan lafız, yaygın olana hasredilir".

( يتعارفونه ما إلى ينص888رف الن888اس كالم مطلق ) "İnsanların mutlak olarak kullandıkları sözleri, aralarında yaygın olana hasredilir".

( ب88التوقيف تع88رف وإنما واإلجته88اد ب88الرأي تع88رف ال العب8ادات مقادير ) "İbadetlerin miktarları, rey ve ictihad ile bilinmez; nass ile bilinir".

( أهونهما يختار أن فعليه ببليتين ابتلي من ) "İki sıkıntı ile karşılaşan kimsenin, en kolayını tercih etmesi gerekir".

( لغ88يره ع88وض يلزمه ال نفسه ملك في تص88رف من ) "Kendisine ait bir mülkte tasarrufta bulunan bir kimsenin başkasına bir bedel vermesi gerekmez".

( إباحة التح88ريم من اإلستثناء الظاهر حيث من ) "Zahire göre, haramdan istisna, ibâha ifade eder".

( إباحة النهي من اإلستثناء الظاهر حيث من ) "Zahire göre, nehiyden istisna, ibâha ifade eder".

( الب88دل حكم بطل بالب88دل المقص88ود حصول قبل األصل على قدر من ) "Bir kimse, bedel ile maksadın gerçekleşmesinden önce aslı yapabilme imkânına sahip ise bedelin hükmü ortadan kalkar".

( أولى كان باليقين األخذ أمكن مهما ) "Ne zaman kesin olanı yapmak mümkünse (onunla amel etmek) daha evladır".

( المج888از على يحمل ال الحقيقة على اللفظ حمل أمكن مهما ) "Lafzın hakikate hamli mümkün olduğu takdirde mecaza hamledilmez".

353

Page 354: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( الش888رع قواعد من مس888تثناة الض888رورة مواضع ) "Zaruret durumları, şer‘î esaslardan müstesnadır".

( مس8888تثناة الض8888رورة مواضع ) "Zaruret durumları umumî hükümlerden müstesnadır".

( نادر المعروف نسيان ) "Ma‘ruf olanın unutulması nâdirdir".

( الحرمة االبضاع في األصل الحظر و ) "Nikâhta aslolan hürmet ve yasaktır’.

( جعل النس88يان وج88وده يغلب ال فيما ع88ذرا يجعل ولم وج88وده يغلب فيما والمؤاخذة التكليف من مانعا عذرا ) "Unutmak, teklifi engelleyici bir özür kılınmıştır. Muahaze/şer‘î

sorumluluk, sıkça meydana gelen konulardadır; sıkça meydana gelmeyen bir şey, özür kabul edilmez".

( أص88حابنا أصل على الس88بب وجود وقت من المضمون ملك يوجب الضمان وجوب ) "Bizim mezhep bilginlerimizin esas aldığı kâideye göre tazminin vücubu, sebebin varlığı vaktinde mazmunun mülkiyetini gerektirir".

( البدل إلى المصير يمنع األصل وجود ) "Aslın varlığı, bedele gidilmesini engeller".

( الوجود من يمنعه بل اآلخر الضد يفسد ال الضد وجود ) "Bir şeyin zıttının varlığı, başka bir zıttı bozmaz. Ancak onun varlığını engeller".

( حقه اإلنسان حق وسيلة ) "İnsanın hakkının vesilesi de onun hakkıdır".

( س8ببه وج8ود وقت الحكم ثب8وت وقت ) "Hükmün sâbit olduğu vakit, sebebinin bulunduğu vakittir".

( الموكل كتصرف الوكيل تصرف المرسل كالم الرسول وكالم ) "Vekilin tasarrufu, müvekkilin tasarrufu gibidir. Elçinin sözü gönderenin sözüdür".

( عليه القاضي والية من أق8888وى نفسه على اإلنس8888ان والية ) "İnsanın kendisi üzerindeki velayeti, kâdının onun üzerindeki velayetinden daha kuvvetlidir".

( له إيجاب الشيء إيجاب به إال إليه يتوصل ال ولما ) "Bir şeyin vacib kılınması, o şeyin yanı sıra ona ancak kendisiyle erişilebilen şeylerin de vacib kılınmasını ifade eder".

( فرضا يك88ون أن يحتمل ما ال88واجب تطوعا يك88ون أن ويحتمل ) "Vacib, farz ve tatavvu" olma ihtimali olan şeydir".

( الحكم بتعدد السبب يتعدد ) "Sebep, hükmün teaddüdü ile teaddüd eder".

( العلة بعموم الحكم يتعمم ) "Hüküm, illetin umumu ile umumileşir".

( العلة وفق على الحكم يثبت ) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur".

( الع88ارض على ال88دليل يقوم حتى باألصل العمل يجب ) "Arızî durumun varlığına dair delil bulunmadıkça, asıl ile amel etmek gerekir".

( بهما العمل تع888888888ذر عند للمطلق بيانا المقيد ويجعل المقيد على المطلق يحمل ) "Mutlak, mukayyede hamledilir. İkisi ile amel etmek mümkün değilse, mukayyed mutlaka beyan kılınır".

( بقائه أو محله وج88ود ب88دون بق88اؤه أو التص88رف حكم ثب88وت يس88تحيل ) "Mahalli varolmadan veya bekâsı sözkonusu olmadan, tasarruf hükmünün sübûtu veya bekâsı mümkün değildir".

354

Page 355: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

( التبع دون األصل يعتبر ) "Tabi değil, asla itibar edilir".

( إحتياطا الحرمة حق في المسبب مقام قائما السبب يعتبر ) "Haramlık hususunda, ihtiyata binaen sebebin sonucun yerini almış olduğuna itibar edilir".

( المحل خص88وص ال المع88نى عم88وم يعت88بر ) "Mananın umumuna itibar edilir, mahallin hususi oluşuna değil".

( إحتياطا التح88ريم حق في الحقيقة مق88ام الس88بب يق88ام ) "Yasaklama hususunda sebep, ihtiyaten hakikatin yerine ikame edilir".

( إحتياطا المس88بب مق88ام السبب يقام ) "Sebep, sonucun yerine ihtiyaten ikame edilir".

( المسبب مقام السبب يقام ) "Sebep, sonucun yerine ikame edilir".

355

Page 356: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

KAYNAKÇA

Ahmed b. Hanbel, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, (Nşr. Muhammed Fuâd Abdulbaki), İstanbul 1992.

Akyol, Şener, Medenî Hukuka Giriş, İstanbul 1995.

El-Alâî, Ebu Said Halil b. Keykeldî, El-Mecmûu’l-Müzheb fî Kavâidi’l-Mezheb, (Nşr. Muhammed b. Abdilğaffar b. Abdirrahman eş-îf), Kuveyt 1994.

Ali Haydar, Düreru’l-Hukkâm hu Mecelleti’l-Ahkâm, İstanbul 1330.

Ansay, Sabri Şakir, Hukuk Tarihinde İslâm Hukuku, Ankara 1953.

______, "İslâm Hukukunda Kâsâniye Göre Bulunmuş Çocuk", AÜİFD, c. 4, S. 1-2, Ankara 1955, s. 13-15.

Arsal, Sadri Maksudi, Hukukun Umumî Esasları, Ankara 1937.

Artuk, İbrahim, "Fels", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 12, İstanbul 1995.

Atar, Fahrettin, Fıkıh Usûlü, İstanbul 1992.

Aydın, Mehmet Âkif, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul 1996.

_____, "Cuâle", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 8, İstanbul 1993.

El-Bâhuseyn, Yakup b. Abdülvehhab, El-Kavâidü’l-Fıkhiyye el-Mebâdi, el-Mukavvimât, el-Masâdır, ed-Deliliyye, et-Tatavvur, Riyad 1998.

Baktır, Mustafa, İslâm Hukukunda Zaruret Hali, Ankara 1981.

_______, İslam Hukukunda Küllî Kaideler, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, (Basılmamış Çalışma), Erzurum 1988.

_______ "Eşbâh ve Nezâir", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 11, İstanbul 1995.

________ "Kaide", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 24, İstanbul 2001.

Balkanlı, Remzi, İslâm Hukukunun Umumî Esasları, Ankara 1973.

Belgesay, Mustafa Reşit, "Mecellenin Külli Kaideleri ve Yeni Hukuk", İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, c. 12, S. 2-3, İstanbul 1946.

El-Behûtî, Mansur b. Yunus b. İdris, Keşşâfu’l-Kına‘ An Metni’l-İknâ‘, (Nşr. Muhammed Emin ed-Dinnâvî), Beyrut 1997.

Berki, Ali Himmet, Hukuk Mantığı ve Tefsir, Ankara 1948.

356

Page 357: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

_______, Hukuk Tarihinden İslâm Hukuku, Ankara 1955.

Beyhakî, Ebubekir Ahmed b. El-Hüseyn b. Ali, Es-Sünenü’s-Sağîr, (Thc. Abdulmu’tî Emin Kal’acî), Karaçi 1989.

Bigiyef, Musa Carullah, Kavâid-i Fıkhiyye, Kazan ts.

Bilge, Necip, Hukuk Başlangıcı Hukukun Temel Kavram ve Kurumları, Ankara 1996.

Bilgen, Pertev, İdare Hukuku Dersleri (İdare Hukukuna Giriş), İstanbul 1996.

Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1985.

Bolelli, Nusrettin, "Fâtıma bint Alâeddin es-Semerkandiyye", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 12, İstanbul 1995.

Boynukalın, Ertuğrul, İslam Hukukunda Gaye Problemi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi) İstanbul 1998.

Brockelmann, Karl, Târîhu’l-Edebi’l-Arabî, (trc. Mahmud Fehmi Hicazî), Mısır 1993.

Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail b. İbrahim, Sâhîhu’l-Buhârî, (Nşr. Muhammed Fuâd Abdulbaki), İstanbul 1992.

El-Burhânî, Muhammed Haşim, Seddu’z-Zerâi’ Fî’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, Beyrut 1985.

El-Bûrnû, Muhammed Sıdkî b. Ahmed b. Muhammed, El-Vecîz Fî Îzâhi Kavâidi’l-Fıkhi’l-Külliyye, Beyrut 2002.

Cevherî, Ebu Nasr İsmail bin Hammâd, Tâcu’l-Luğati ve Sıhâhu’l-Arabiyyeti (es-Sıhâh), (Tahkik: Şihabuddin Ebu Amr), Beyrut 1998.

Cürcânî, eş-Şerîf Ali b. Muhammed, Kitâbu’t-Ta‘rîfât, Beyrut 1983.

Dârekutnî, Ali b. Ömer, Sünenu Dârekutnî, (Nşr. Abdullah Haşim Yemânî el-Medenî), Kahire 1966.

Ed-Debûsî, Ebû Zeyd Ubeydullah Ömer b. İsa, Te’sîsü’n-Nazar, (Nşr. Mustafa Muhammed el-Kabbânî), Beyrut ts.

Ed-Dımaşkî, Ebu’l-Fadl Müslim b. Ali, El-Furûku’l-Fıkhiyye, (Nşr. Muhammed Ebu’l-Ecfân, Hamza Ebu Faris), Beyrut 1992.

Dihlevî, Şah Veliyullah, El-Müsevvâ Şerhu’l-Muvattâ, (Tsh. Bir Grup Alim), Beyrut 1983.

Ed-Dir’ân, Abdullah, El-Medhal Li’l-Fıkhi’l-İslâmî Tarîhuhu, Kavâiduhu, Mebâdiuhu’l-Âmme, Riyad 1993.

357

Page 358: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Dönmez, İbrahim Kafi, İslam Hukukunda Kaynak Kavramı ve VIII. Asır İslam Hukukçularının Kaynak Kavramı Üzerindeki Metodolojik Ayrılıkları, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1981.

_______, "Hz. Peygamber’in Tebliğine Hakim Olan Başlıca Hukuk Prensipleri", Ebedî Risalet Sempozyumu, İzmir, s. 161-181.

El-Ebherî, Esîrüddîn, Îsâgûcî, İstanbul 1287.

Ebû Dâvud, Süleyman b. El-Eş’as el-Ezdî, Sünenu Ebî Dâvud, (Nşr. Muhammed Fuâd Abdulbaki), İstanbul 1992.

Ebû Zehra, Muhammed, Usûlü’l-Fıkh, Kahire ts.

_________, Mâlik, Hayâtuhu Ve Asruhu-Ârâuhu Ve Fıkhuhu, Kahire 1952.

Edis, Seyfullah, Medenî Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri, Ankara 1993.

Elmalılı, M. Hamdi Yazır, Alfabetik İslâm Hukuku ve Fıkıh Istılâhları Kâmusu, (Y. Haz. Sıtkı Gülle), İstanbul 1997.

Erdoğan, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1998.

Esad, Mahmud, "Kavâid-i Hukukiyenin Menşei", Cerideyi Adliye, c. 1, S. 1, Yıl 1 (Kanun-i Evvel, 1325), İstanbul, s. 27-29.

Fazlullah, Mehdî, Medhal ilâ İlmi’l-Mantık, Beyrut 1990.

Fenarî, Hâşiyetu’l-Fenerî Alâ’t-Telvîh, Kahire 1306.

el-Feyyûmî, Ahmed bin Muhammed bin Ali el-Mukrî, El-Misbâhu’l-Münîr, Beyrut ts.

Gözübüyük, Şeref, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, Ankara 2002.

Güzelhisârî, Mustafa bin Muhammed, Menâfiu’d-Dekâik Fî Şerhi Mecâmii’l-Hakâik, İstanbul 1273.

Hâdimî, Ebu Said Muhammed, Mecâmiu’l-Hakâik, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, Öğüt 1216, Yazma.

El-Halîfî, Riyâd Mansûr, "El-Kâidetü’l-Fıkhiyye Hücciyetuhâ ve Davâbitu’l-İstidlâli Bihâ", Mecelletü’ş-Şerîa ve Dirâsâti’l-İslâmiyye, S. 55, Yıl 18, (Şevval 1424-Aralık 2003), Kuveyt, s. 281-347.

Halil bin Ahmed el-Ferâhîdî, Ebu Abdurrahman, Kitâbu’l-Ayn, (Nşr. Mehdi el-Mahzûmî, İbrahim es-Sâmirâî), Kum 1414.

El-Hamevî, Ahmed b. Muhammed, Ğamzu Uyûni’l-Basâir Şerhu Kitabi’l-Eşbâh ve’n-Nezâir, Beyrut 1985.

358

Page 359: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Hâtemî, Hüseyin, Medeni Hukuk Tüzelkişileri, İstanbul 1979.

Heffening, "Kâsânî", Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi, c. 6, İstanbul, ts.

El-Hısnî, Ebubekir b. Muhammed b. Abdilmü’min, Kitâbu’l-Kavâid, (Nşr. Abdurrahman b. Abdillah eş-Şa’lân), Riyad 1997.

Hodgson, Marshall G. S, İslâm’ın Serüveni Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Tarih, (trc. Komisyon), İstanbul 1993.

Hol, P. M.- Bernard Lewis, İslâm Tarihi Kültür ve Medeniyeti, (trc. Komisyon), İstanbul 1988

İbn-i Abidîn, Muhammed Emin, Hâşiyetu Reddi’l-Muhtâr, İstanbul 1984.

_____, Reddu’l-Muhtâr Alâ Dürri’l-Muhtâr, Beyrut ts.

İbn Adîm, Kemaluddin Ömer, Zübdetu’l-Haleb Min Târîhi Haleb, (Nşr. Halil el-Mansûr), Beyrut 1996.

İbn Âşûr, Muhammed Tahir, İslam Hukuk Felsefesi (Gaye Problemi), (trc. Mehmet Erdoğan-Vecdi Akyüz), İstanbul 1996.

İbn-i Fâris, Ebu’l-Hüseyn Ahmed, Mu‘cemu Mekâyîs el-Luğa, (Nşr. Abdüsselam Muhammed Harun), Beyrut 1991.

İbn-i Hatîb ed-Dehşe, Ebû’s-Senâ Nureddin Mahmud b. Ahmed el-Hamevî el-Feyyûmî, Muhtasar Min Kavâidi’l-Alâî ve Kelâmi’l-İsnevî, (Nşr. Mustafa Mahmud el-Pencûyenî), Mavsil 1984.

İbn-i Hümâm, Kemalüddin Muhammed b. Abdulvahid, Et-Tahrîr Fî Usûli’l-Fıkh el-Câmi’ Beyne Istılâhey el-Hanefiyyeti Ve’ş-Şâfiiyye, Mısır 1351.

________, Fethu’l-Kadîr, Mısır 1970.

İbn-i Kayyim el-Cevziyye, Şemsuddin Ebî Abdillah Muhammed b. Ebibekr, İ‘lâmu’l-Muvakkiîn An Rabbi’l-Âlemîn, (Nşr. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid), Kahire 1955.

İbn Kutluboğa, Ebû’l-Adl Zeynuddin Kasım, Tâcu’t-Terâcim Fî Tabakâti’l-Hanefiyye, (Nşr. Kasım Muhammed Receb), Bağdat 1962.

İbn-i Mâce, Ebu Abdullah Muhammed b. Yezîd, Sünenü İbn-i Mâce, (Nşr. Muhammed Fuâd Abdulbaki), İstanbul 1992.

İbn-i Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed bin Mükerrem, Lisânu’l-Arab, Beyrut 1968.

359

Page 360: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

İbn-i Neccâr, Muhammed b. Ahmed b. Abdilaziz b. Ali el-Fetûhî, Şerhu’l-Kevkebi’l-Münîr Fî Usûli’l-Fıkh, (Nşr. Muhammed ez-Zühaylî, Nezir Hammâd), Dımaşk 1980.

İbn-i Nüceym, Zeynuddin b. İbrahim, El-Eşbâh Ve’n-Nezâir, (Nşr. Muhammed Mutî’ el-Hâfız), Dımaşk 1983.

_________, El-Bahru’r-Râik Şerhu Kenzi’d-Dekâik, Kahire 1311.

_________, Kitâbu’l-Fevâidi’z-Zeyniyye Fî Mezhebi’l-Hanefiyye, (Nşr. Muhammed er-Ruhayyil), Amman 1999.

İbn-i Receb, Zeynuddin Abdurrahman b. Ahmed, Takrîru’l-Kavâid Ve Tahrîru’l-Fevâid, (Thc. Ebu Ubeyde Meşhûr b. Hasan Âli Selman), Kahire 1999.

İbn-i Sübkî, Tâcuddîn Abdülvehhâb b. Ali b. Abdülkâfî, El-Eşbâh ve’n-Nezâir, (Nşr. Adil Ahmed Abdulmevcûd), Beyrut 1991.

İbn-i Vekîl, Ebu Abdullah Sadruddîn, El-Eşbâh ve’n-Nezâir, (Nşr. Ahmed b. Muhammed el-Ankarî), Riyâd 1993.

İzmirli, İsmail Hakkı, İlm-i Hilâf, İstanbul 1330.

Kal‘acî, Muhammed Ravvâs, Mevsûatu Fıkhi İbrâhîm en-Nahaî, Asruhu ve Hayâtuhu, Beyrut 1986.

Karâfî, Şihabuddin Ebu’l-Abbas Ahmed b. İdris b. Abdirrahman, Envâru’l-Burûk Fî Envâi’l-Furûk, Beyrut ts.

Karaman, Hayreddin, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1996.

Kâsânî, Alâuddîn Ebu Bekr b. Mes‘ûd, Bedâyius-Sânâyi‘ Fî Tertîbi'ş-Şerâyi‘, (Nşr. Ali Muhammed Muavvez, Âdil Ahmed Abdülmevcûd) Beyrût 1997.

______, Bedâyius-Sânâyi‘ Fî Tertîbi'ş-Şerâyi‘, Beyrut 1982.

Katip Çelebi, Mustafa b. Abdillah, Keşfu’z-Zunûn An Esmâi’l-Kutub Ve’l-Funûn, (Nşr. Kilisli Muallim Rifat-Şerefeddin Yaltkaya), İstanbul 1360.

Kavakçı, Yusuf Ziya, XI ve XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde Mâvâra’ al-Nahr İslâm Hukukçuları, Ankara 1976.

Kefevî, Ebu’l-Bekâ Eyyûb b. Musa b. El-Hüseynî, El-Külliyyât, (Nşr. Adnan Dervîş, Muhammed el-Mısrî), Beyrut 1993.

Kerhî, Ebu’l-Hasan Ubeydullah b. El-Hüseyn b. Dellâl, Risâle fî’l-Usûl, (Nşr. Mustafa Muhammed el-Kabbânî), Beyrut ts.

El-Kevserî, Muhammed Zâhid, Makâlâtu’l-Kevserî, (Nşr. Râtib Hâkimî), Humus 1388.

360

Page 361: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

El-Keylânî, Abdurrahman İbrahim Zeyd, "Kavâidü’l-Makâsıd Hakîkatuhâ Ve Mekânetuhâ Fî’t-Teşrî‘", İslâmiyyetü’l-Ma‘rife, S. 18, Herndon, (Güz 1999), s. 9-51.

Kılıçer, M. Esat, "Ashâbü't-Tercîh", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 3, İstanbul, 1991, s. 471.

Koca, Ferhat, İslam Hukuk Tarihinde Selefî Söylem Hanbeli Mezhebi, Ankara 2002.

______, "Kâsânî", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 24, İstanbul 2001.

Koschaker, Paul, Roma Özel Hukukunun Ana Hatları, (Trc. Kudret Ayiter), İzmir 1993.

Komisyon, Türkiye Diyanet Vakfı İlmihal, İstanbul: Divantaş, ts.

Kureşî, Muhyiddin Ebu Muhammed Abdulkadir, El-Cevâhiru’l-Mudiyye Fî Tabâkâti’l-Hanefiyye, (Nşr. Abdulfettah Muhammed el-Hulv), Kahire 1993.

Leknevî, Muhammed Abdulhayy, El-Fevâidu’l-Behiyye Fî Terâcimi’l-Hanefiyye, (Nşr. Ahmed ez-Za’bî), Beyrut 1998.

Mahmesânî, Subhî, Felsefetu’t-Teşrî’ Fî’l-İslâm, Beyrut 1952.

Mahmûd Hamza, El-Ferâiddü’l-Behiyye Fî’l-Kavâid ve’l-Fevâidi’l-Fıkhiyye, Dımaşk 1986.

Makkarî, Ebu Abdillah Muhammed b. Muhammed b. Ahmed, el-Kavâid, (Nşr. Ahmed b. Abdillah b. Hamîd ), Mekke ts.

Malik b. Enes, İbn Malik b. Ebî Amr, El-Muvatta, (Nşr. Muhammed Fuâd Abdulbaki), İstanbul 1992.

Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, İstanbul 1300.

el-Mekkî, Muhammed Ali b. Hüseyn, et-Tehzîbu’l-Furûk ve Kavâidü’s-Seniyye, Beyrut ts. (Furûk’un kenarında).

Muhammed Seyyid (Seyyid Bey), Usûl-ü Fıkh (Medhal), İstanbul 1333.

Müslim, Ebu’l-Hüseyn, Sahîhu Müslim, (Nşr. Muhammed Fuâd Abdulbaki), İstanbul 1992.

En-Nedvî, Ali Ahmed, El-Kavâid el-Fıkhiyye Mefhûmuhâ, Neş’etuhâ, Tatavvuruhâ, Drâsetu Müellefâtihâ, Edilletuhâ, Mehemmetuhâ, Tatbîkâtuhâ, Dımaşk 1986.

________, El-Kavâid ve’d-Davâbıtu’l-Mustahlase Mine’t-Tahrîr, Kahire 1991.

Özafşar, Mehmet Emin, Hadîsi Yeniden Düşünmek Fıkhî Hadîsler Bağlamında Bir İnceleme, Ankara 2000.

361

Page 362: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Özel, Ahmet, Hanefi Fıkıh Alimleri, Ankara 1990.

Özen, Şürü, "Furûk", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 12, İstanbul 1996.

Özsunay, Ergun, Medenî Hukuka Giriş, İstanbul 1970.

Pekcan, Ali, "İslâm Hukuku Literatüründe Fıkhın Genel Kurallarına Dair İlk Risale", İslâmî Araştırmalar, c. 16, S. 2, (2003), s. 293-307.

Er-Rûkey, Muhammed, Nazariyyetu’t-Taq’îdi’l-Fıkhî ve Eseruhâ fî İhtilâfi’l-Fukahâ, Rabât 1994.

________, Kavâidu’l-Fıkhi’l-İslâmî Min Hilâli Kitâbi’l-İşrâf Alâ Mesâili’l-Hilâf, Dımaşk 1998.

Es-Sâbûnî, Abdurrahman, El-Medhal Li Dirâseti’t-Teşrîi’l-İslâmî, Dımaşk 1981-1982.

Schacht, Joseph, İslâm Hukukuna Giriş, (trc. Mehmet Dağ-Abdulkadir Şener), Ankara 1977.

Schwarz, Andreas B. Medenî Hukuka Giriş, (trc. Hıfzı Veldet), İstanbul 1942.

Es-Sedlân, Salih b. Ğânim, El-Kavâidu’l-Fıkhiyyetu’l-Kübrâ Ve Mâ Teferraa Anhâ, Riyad 1417.

Serahsî, Şemsuddin Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl, Kitâbu’l-Mebsût, İstanbul 1982-83.

Es-Serhân, Muhyî Hilâl, "el-Kavâidu’l-Fıkhiyye Ve Devruhâ Fî İsrâi’t-Teşrîâti’l-Hadîse", Er-Risâletu’l-İslâmiyye, S. 164-165, Yıl 17, (Rabîu’l-Evvel-Rabîu’s-Sânî 1404), Irak, s. 135-148.

________ "el-Kavâidu’l-Fıkhiyye Ve Devruhâ Fî İsrâi’t-Teşrîâti’l-Hadîse", Er-Risâletu’l-İslâmiyye, S. 170-171, Yıl 17, (Ramazan-Şevvâl 1404), Irak, s. 151-175.

Seyyîd Nesîb, Fıkh-ı Hanefî’nin Esâsâtı, İstanbul 1337-1339.

Suyûtî, Celaluddin Abdurrahman b. Ebubekir, El-Eşbâh Ve’n-Nezâir Fî Kavâid Ve Furûi Fıkhi’ş-Şâfiiyye, (Nşr. Muhammed Mu’tasım Billah el-Bağdâdî), Beyrut 1987.

_________, el-Eşbâh Ve’n-Nezâir Fî’n-Nahv, (Nşr. Abdû’l-Âl Salim el-Mükerrem), Beyrut 1985.

Es-Süleyman, Abdullah b. Muhammed b. Salih, Eş-Şekk Ve Eseruhu Fî Necâseti’l-Mâi Ve Tahareti’l-Bedeni Ve Ahkâmi’ş-Şaâiri’t-Taabbudiyyeti (Drâsetun Fıkhiyyetun Mukârene) Maa Nazarun Âmme Fî’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye, Riyad 2000.

362

Page 363: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Şâtıbî, İbrahim b. Musa b. Muhammed, El-Muvâfakât İslâmî İlimler Metodolojisi, (trc. Mehmed Erdoğan), İstanbul 1999.

Şelebî, Muhammed Mustafa, El-Medhal Fî’l-Fıkhi’l-İslâmî Ta’rîfuhu ve Târîhuhu ve Mezâhibuhu Nazariyyetü’l-Mülkiyyeti ve’l-Akd, Beyrut 1985.

Şeyhizade, Abdullah b. Muhammed b. Süleyman (Damad Efendi), Mecmau’l-Enhur Fî Şerhi Mültekâ’l-Ebhur, Beyrut ts.

Şübeyr, Muhammed Osman, El-Kavâidü’l-Külliyye ve’d-Davâbitu’l-Fıkhiyye fî’ş- Şerîati’l-İslâmiyye, Amman 2000.

Taftâzânî, Sa’duddîn Mes’ûd bin Ömer, Şerhu’t-Telvîh Alâ’t-Tavdîh Li Metni’t-Tenkîh Fî Usûli’l-Fıkh, (Thc. Zekeriya Amîrât), Beyrut ts.

Taşköprîzâde, Ahmed b. Mustafa, Miftâhu’s-Saâde Ve Misbâhu’s-Siyâde Fî Mevdûâti’l-Ulûm, (Nşr. Kâmil Kâmil Bekrî-Abdulvehhab Ebu’n-Nûr), Kahire 1968.

Tehânevî, Muhammed Ali b. Ali, Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm, (Nşr. Ali Dahrûc), Beyrut 1996.

Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsa, Sünenü’t-Tirmizî, (Nşr. Muhammed Fuâd Abdulbaki), İstanbul 1992.

Et-Tûfî, Necmuddin Süleyman b. Abdilkavî, Şerhu Muhtasari’r-Ravda Fî Usûli’l-Fıkh, (Nşr. İbrahim b. Abdillah b. Muhammed Âli İbrahim), Riyad 1989.

______, Risâle Fî Riâyeti’l-Maslaha, (Nşr. Ahmed Abdurrahim es-Sâyih), Kahire 1993.

Ubâde, Muhammed Enîs, Et-Teşrîu'l-İslâmî Mebâdiuhu ve Mekâsiduhu, b.y, y.y, 1968.

_____ Kavâidü’l-Fıkhi’l-Külliyye, Nasr ts.

Ünal, Halit, "Bedâiu’s-Sanâi‘", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 5, İstanbul 1992.

El-Venşerîsî, Ebû’l-Abbas Ahmed b. Yahya, Îdâhu’l-Mesâlik İlâ Kavâidi’l-İmâm Mâlik, (Nşr. Ahmed Bû Tâhir el-Hattâbî), Rabât 1980.

Yaman, Ahmet, "Bir Kavram Olarak ‘Fıkıh Kâideleri’ Ya da İslam Hukukunun Genel İlkeleri", Marife, S. 1, Yıl 1, (Bahar 2001), İstanbul, s. 49-75.

Yâzîcî, Tâlib, "Halep", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 15, İstanbul 1997.

Yıldırım, Mustafa, Mecelle'nin Küllî Kaideleri, İzmir 2001.

Ez-Zebîdî, Muhammed Murtaza el-Hüseynî, Tâcu’l-Arûs Min Cevâhiri’l-Kâmûs, (Nşr. İbrahim Terzi), Beyrut 1975.

363

Page 364: (الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك) ‘Meşhur kaide ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/... · Web viewBuna karşılık Kâsânî

Ez-Zencânî, Ebû’l-Menâkıb Şihabuddin Mahmud b. Ahmed, Tahrîcu’l-Furû’ Alâ’l-Usûl, (Nşr. Muhammed Edib Salih), Dımaşk 1962.

Ez-Zerkâ, Mustafa Ahmed, El-Medhalu'l-Fıkhiyyu'l-Âmm, Dımaşk 1968.

_______, Çağdaş Yaklaşımla İslam Hukuku, (trc. Servet Armağan), İstanbul 1993.

Zerkeşî, Bedruddin Muhammed b. Bahadır, El-Mensûr fî’l-Kavâid, (Nşr. Teysîr Fâik Ahmed Mahmud), Kuveyt 1982.

Zeydân, Abdülkerim, El-Vecîz Fî Şerhi’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye Fî Şerîati’l-İslâmiyye, Beyrut 2001.

Zeylaî, Fahruddin Osman b. Ali, Tebyînu’l-Hakâik Şerhu Kenzi’d-Dekâik, Mısır 1313.

Ez-Zuhaylî, Muhammed Mustafa, El-Kavâidü’l-Fıkhiyye Alâ’l-Mezhebi’l-Hanefî ve’ş-Şafiî, Kuveyt 1999.

_________, "el-Kavâidü'l-Fıkhiyye", Mecelletü'l-Bahsi'l-İlmî ve't-Türâsi'l-İslâmî, c. 5, S. 11, (1402), Mekke, s.11-40.

364