14
Кыргыз Республикасынын билим берүү жана илим министрлиги Kırgız Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı Ош Мамлекеттик университети Oş Devlet Üniversitesi Кыргыз өкмөтүнө караштуу дин иштери боюнча агенттиги Kırgız Hükümeti Din Komisyonu ГЛОБАЛИЗАЦИЯ УЧУРУНДА КЫРГЫЗСТАНДА АДЕПТҮҮЛҮК ЖАНА ТЕОЛОГИЯЛЫК БИЛИМ БЕРҮҮ МАСЕЛЕЛЕРИ ЭЛАРАЛЫК СИМПОЗИУМУ ULUSLARARASI GLOBALLEŞME SÜRECİNDE KIRGIZİSTAN’DA DİN BİLİMLERİ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETİMİNİN MESELELERİ SEMPOZYUMU МЕЖДУНАРОДНЫЙ СИМПОЗИУМ НА ТЕМУ: ПРОБЛЕМЫ НРАВСТВЕННОСТИ И ТЕОЛОГИЧЕСКОГО ОБРАЗОВАНИЯ В КЫРГЫЗСТАНЕ В УСЛОВИЯАХ ПРОЦЕССА ГЛОБАЛИЗАЦИИ 21-22 МАЙ 2007 БИШКЕК 21 - 22 Mayıs 2007 BİŞKEK

Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

Кыргыз Республикасынын

билим берүү жана илим министрлиги

Kırgız Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı

Ош Мамлекеттик университети

Oş Devlet Üniversitesi

Кыргыз өкмөтүнө караштуу дин иштери боюнча

агенттиги

Kırgız Hükümeti Din Komisyonu

ГЛОБАЛИЗАЦИЯ УЧУРУНДА КЫРГЫЗСТАНДА АДЕПТҮҮЛҮК ЖАНА ТЕОЛОГИЯЛЫК БИЛИМ БЕРҮҮ МАСЕЛЕЛЕРИ ЭЛАРАЛЫК

СИМПОЗИУМУ

ULUSLARARASI GLOBALLEŞME SÜRECİNDE KIRGIZİSTAN’DA DİN BİLİMLERİ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETİMİNİN MESELELERİ

SEMPOZYUMU

МЕЖДУНАРОДНЫЙ СИМПОЗИУМ НА ТЕМУ: ПРОБЛЕМЫ НРАВСТВЕННОСТИ И ТЕОЛОГИЧЕСКОГО

ОБРАЗОВАНИЯ В КЫРГЫЗСТАНЕ В УСЛОВИЯАХ ПРОЦЕССА ГЛОБАЛИЗАЦИИ

21-22 МАЙ 2007 БИШКЕК

21 - 22 Mayıs 2007 BİŞKEK

Page 2: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

УДК 21ББК 86.3 Г 54

Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда адептүүлүк жана теологиялык билим берүү маселелери эларалык симпозиуму-Б.: 2008. -508 б.- текст: кыргызча, орусча, түркчө.

ISBN 978-9967-03-444-0

Г 0403000000-08

ISBN 978-9967-03-444-0

УДК 21ББК 86.3© Ош Мамлекеттик университети 2008______________________________

Bashak LTDДареги: Бишкек шаары, Шабдан Баатыр көчөсү, 4.Б, 5-этажТел: (312) 533312, 531125Факс: (312) 530808______________________________Компьютердик калыпка салган жана мукабасы: Руслан Аруунов

Бул китеп 21-22- май 2007 - жылы Кыргыз Республикасынын билим берүү жана илим министрлиги, Кыргыз Өкмөтүнө караштуу дин иштери бо-юнча мамлекеттик агенттиги жана Ош Мамлекеттик университети тарабынан уюштурулган «Глобализация учурунда Кыргызстанда адептүүлүк жана тео-логиялык билим берүү маселелери» аттуу эл аралык симпозиумга катышкан жергиликтүү жана чет элдик илимпоздордун окуган докладынын жыйнагы.

Page 3: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

484

İLÂHİYAT ÖĞRETİMİNDE HİKMET BOYUTU

Muhammed ÇELİK-*1

İlâhiyat Öğretiminde Hikmet Boyutu

İslâm ilahiyatının temeli inanç ilkeleridir. İbadet, muamelât ve ahlak ilke-leri inanç esaslarıyla ilişkilidir. Genel anlamda İslam dini ile ilgili öne çıkan hususlardan biri bahsi geçen meselelerin hikmet boyutudur. Kaynaklarımızda buna “hikmetu’t-teşri” denir. Bu alan, aynı adla bir disiplin halini almıştır. Bu disiplinin önemi şuradadır: Globalleşen ve iletişim araçları vasıtasıyla bir tek yerleşim alanı halini alan dünyada İslam dininin inanç, ibadet, muamelât ve ah-lak esaslarına yönelik şüphe ve eleştirilerin söz konusu olduğu malumdur. Bu itibarla, bu eleştirilere akli, mantıki, bilimsel cevaplar vermek kaçınılmazdır. Dolayısıyla Din Öğretimi ve Ahlak Bilgisi öğretiminde bu boyut ihmale gelmez. Kur’ân bunun örnekleri ile doludur. Meselâ:

Allah’ın varlığı hakkında akla şöyle hitap etmektedir: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe olur mu? (...)” (İbrahim: 10). Bu âyette, Allah’ın varlığına bütün kainat delil olarak sunulmaktadır.

Allah’ın birliğinin hikmet boyutu şöyle sunulur:

“Eğer yerde, gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, yer de gök de bozulup git-mişti” (Bakara: 22).

Haşir (yeniden diriliş) anlatılırken yine hikmet boyutu öne çıkar:

“Onları ilkin yaratan, tekrar diriltir” (Yâsin: 79).

Kur’â’ın Allah’ın kelamı olduğu ise şu şekilde aklın alacağı hale getirilerek mu-hataplar ikna edilir.

“Kur’ân’ı düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah’tan başkası tarafından indirilmiş ol-saydı, onda birçok tutarsızlıklar bulurlardı. (Nisâ, 82).

Anahtar kelimeler: İlâhiyat Öğretimi, Allah’ın varlığı, birliği, nübüvvet, haşir, Kur’ân, hikmet, ikna.

The Wisdom Aspect in Theological Education

The principles of belief are basis of Islamic theology. The worshiping, social and morals principles are related to the principles of belief. In general sense, one of the matters related to the Islamic Religion is the wisdom aspect of the issues that under consideration. This is called as the wisdom of Islamic law and this has been an branch of knowledge. The importance of this branch of knowledge is that: the sus-picion and criticism toward to the worshiping, social and morals principles of Islam is known in the global world. Therefore, to give an rational, logical and scientific

*1 Prof. Dr., D.Ü. İlahiyat Fakültesi, Diyarbakır, [email protected]

Page 4: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

485

answer to these criticisms is inevitable. Consequently, in the religion education and morals knowledge, this aspect cannot be neglected. The examples of this matter are very much in the Qur’ân. For Example;

The Qur’ân, about existence of God, speaks to the reason like that: “Can there be doubt concerning Allah, the Creator of the heavens and the earth” (Ibrâhîm: 14/10). As to be seen in this verse, the entire universe has been presented as evidence for existence of God.

The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

“İf there were therein gods beside Allah, then verily the earth and the heavens had been disordered.

When Qur’ân explains the revival, the wisdom aspect is seen once again:

“Have they not seen that Allah, who created the heavens and the earth and was not wearied by their creation, is Able to give life to the dead? Aye, He verily is Able to do all things”, (Al-Ahqâf: 46/33). “He will revive them Who produced them at the first”, Ya-Sîn: 36/79).

The Qur’ân, about its origin, speaks to the reason like that:

“Will they not then ponder on the Qur’ân? İf it had been from other than Allah they would have found therein much incongruity”, (An-Nisâ: 4/82)

Key words: Qur’ân, the Wisdom Aspect, the Principles of Belief, the Basis of Islamic Theology, the Religion Education and Morals Knowledge.

İLÂHIYAT ÖĞRETIMININ HIKMET BOYUTU

İslâm ilahiyatının temeli inanç ilkeleridir. İbadet, beşeri ilişkiler ve ahlak ilkeleri inanç esaslarına dayanmaktadır. Genel anlamda İslam dini esaslarına dair öne çıkan hususlardan birisi, bahsi geçen meselelerin hikmet boyutudur. Bu ihtiyaçtan dolayı “Hikmetu’t-teşri” bir disiplin halini almış ve baştan beri önemini korumuştur.

İnsan aklını kullanan, düşünen bir varlık olmasının yanında menfi ve müspet dış tesirlere de açıktır. Menfi dış tesirlerden bir kısmı, kişinin inancına yönelik şüpheler, tereddütler şeklinde tezahür eder. Bu itibarla, din öğretimini alan ferdin bunlara karşı dirençli ve dayanıklı olmasının sağlanması önem arzetmektedir.

Hikmet, ilim ve akılla hakka gerçeğe isabet etmek, onu bulmaktır. İki bo-yutludur:

a. Allah’tan “hikmet”: Allah’ın eşyayı bilmesi ve son derecede muhkem bir şe-kilde yoktan var etmesi yaratmasıdır. Allah’ın hakîm oluşunun bir anlamı budur.

b. İnsandan “hikmet”: İnsanın mevcudatı bilmesi ve hayırlı işler yapması-dır. Kur’ân’ın hikmetle vasıflanması, hikmetli esaslar tazammun etmesindendir.

(Lukmân: 31/12) Bu âyette Lukmân’a nispet edilen hikmet bu an-lamdadır. (Rağıb, HKM md.).

Page 5: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

486

İmam Mâlik’e “hikmet nedir?” diye sorulunca, o “dini bilmek, onu anlamak ve ona uymaktır” cevabını verir. (Râzi, Tefsir, 2/129 hk.).

Hikmet, bir itibara göre Tevhit, Nübüvvet ve Adalete delalet eden akli delil-leri öğrenmek anlamındadır. Biz, bu tebliğimizde meseleyi bu açıdan ele alacağız. Dolayısıyla Allah’ın varlığı ve birliği, Nübüvvetin hak oluşu üzerinde duracağız.

Gazali (505/1111) el-Hikmetu fî Mahlukatillah adlı eserinde şöyle der:

“Allah Teala’yı bilmenin yolu O’nu mahlukatında tazim etmek, yaptıklarındaki harikalıkları tefekkür, yoktan var ettiği şeylerin hikmetini anlamaktan geçer. Yakin bu şekilde kökleşir.

Allah Teala, aklı yarattı, onu vahiyle olgunlaştırdı ve akıl sahiplerine Allah’ın mahlûkatına bakıp düşünmelerini ve harikalıklarından ders çıkartmalarını emretti.

“De ki: ‘Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza! (..)” Yunus, 101. Bu vb. âyetleri anlayan aklı selim sahibi herkes Alla Teala’yı bilir ve tazim eder.”

Peygamberlik tarihi incelendiğinde hemen her dönemde müminlerin menfi dış tesirlere maruz kaldıkları görülmektedir. Bununla beraber, menfi tesirlerin ve bu yolla oluşan şüphelerin giderilmesinin ihmal edilmediği görülür. Bu mesele daima güncel olup önemini korumaktadır. Bundan dolayı, karşı iddialar, Kur’ân-ı Kerim’de kaydedilmiş ve bunlara cevap verilmiştir.

Bu şekilde o zamanın iddia sahiplerine cevap verildiği gibi, sonraki dönemlerde bu iddiaları ortaya atabileceklere de cevap verilmiş olmaktadır. Müşriklerin Kur’ân hakkında iddiaları kaydedilmiş ve onlara cevap verilmiştir. Oryantalistlerin bu yön-deki iddiaları incelendiğinde, müşriklerin iddialarını tekrarlamaktan ibaret olduğu görülecektir. Buna bir örnek verelim: Müşrikler, Kur’ân için “esatiru’l-evvelin” de-diler. Oryantalistler de Kitab-ı Mukaddes’i, Hint ve Fars kültür kalıntılarını kaynak olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Böylece aynı iddiayı tekrarlamaktan öteye gi-dememişlerdir.

İslam dini dinamik ve dünyanın gidişinde rol sahibi, alternatif olduğunu göstermekte, bu açıdan meydan okumaktadır. Bu sebeple cazibe merkezi olmaya devam ettiğinden muarızlarının saldırılarına hedef olmaktadır.

Günümüzde küreselleşen, ulaşım ve iletişim araçları vasıtasıyla küçük bir yerleşim alanı halini alan dünyada İslam dini esaslarına, İslam Peygamberi’ne, İslâmi medeniyetine yönelik şüphe ve eleştirilerin dozunun arttığı görülmektedir. Bütün bunlar karşısında akli mantıki ve ilmi cevapların verilmesi gerektiği açıktır.

Kur’ân nüzulü dönemindeki iddialara cevap vermiştir. Sonraki dönemler-de bu çerçevede İslam alimleri bu vazifeyi deruhte etmiş; vaki iddia ve tenkit-lerin yanı sıra, muhtemel olanlara da cevap vermişlerdir. Bu itibarla, nerede olursa olsun günümüz İslâm Din Eğitim ve Öğretimi öğrencilerinin gelebilecek

Page 6: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

487

şüphe ve eleştirilere karşı bilgilerle donanımlı olması akli, mantıki, bilimsel ce-vaplar vermeye hazırlıklı olmaları kaçınılmazdır. Dolayısıyla Din Öğretimi ve Ahlak Bilgisi öğretiminde bu boyut ihmale gelmez. Kur’ân bunun örnekleri ile do-ludur. Bunları görelim:

a. Allah’ın Varlığı ve Birliği

Allah’ın varlığı hakkında, doğal, herkes tarafından anlaşılan ve herkesin yanı başında olan delillerle akla şöyle hitap etmektedir:

“Resulleri dedi ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe olur mu? (...)” (İbrahim: 14/10). Bu âyette, Allah’ın varlığına, insan dahil bütün kainat delil ola-rak sunulmaktadır. Kendisini ve içerisinde bulunduğu evreni inkar edemeyen insan Allah’ın varlığını itirafa mecbur kalır.

Allah’ın birliğinin hikmet boyutu şöyle anlatılır:

“Eğer yerde, gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de (yer de gök de) bozulup gitmişti. Arşın sahibi Allah onların nitelendirmelerinden münezzehtir” (Enbiyâ: 21/22).

Şirkin geçersizliği şöyle akıllara yaklaştırılır:

“Allah çocuk edinmemiştir. Onunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını alıp götürürdü ve onlardan biri diğerine üstün gelmeye

çalışırdı. Allah, onların koştukları vasıflardan beridir” (Muminûn: 23/91).

“De ki: ‘Eğer dedikleri gibi Onunla beraber başka tanrılar olsaydı o zaman on-lar Arşın sahibine gitmenin yolunu ararlardı” (İsrâ: 17/42).

Birinci âyetin delâlet ettiği husus insan fıtratında tabii bir istidat olarak bulun-maktadır. Şöyle: Her biri diğerinin işini yapan ve yetkisine sahip olan iki idarecinin bir şehri veya devleti idare etmelerinin mümkün olmayacağı bilinen bir husustur. Zira bir türden olan iki failden tek tip bir fiil meydana gelmeyeceğinden, ikisinin birlikte yapacağı iş ve idare sonunda o şehrin veya devletin düzeninin bozulması kaçınılmaz olacaktır. Ancak biri iş görür ve idare eder de öbürü âtıl ve boş kalırsa, o zaman bu durum meydana gelmez, ama böyle bir şey de Ulûhiyyet sıfatlarına aykırı olan ve bulunmaması gereken bir durumdur. Boş duran ilâhlık vasfını hâiz olamaya-cağından yine ilâhın bir olması gerekir. Şüphesiz ne zaman bir yerde aynı neviden olan iki fiil ve idare bir araya gelirse, mutlaka o yerin idaresi ve düzeni bozulur.

Page 7: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

488

Buna göre şöyle bir durum ortaya çıkar:

Kainatta iki tanrı olsaydı, kainatın düzeni bozulurdu.

Halbuki kainat muntazam olarak vardır.

Şu halde birden fazla tanrı yoktur.

Ahiret

Kur’ân-ı Kerîm’in üçte biri haşir ve Âhiret hayatını teşkil ediyor ve onu, bütün gerçeklerine temel taşı yaparak, her şeyi ona dayandırıyor. Kur’ân bu realiteyi, in-sanların ruhlarına hissettirecek ve duyularına işleyecek çeşitli isimlerle anlatmıştır. “Öteki dünya” veya “öteki gün” demek olan Âhiret ve Âhiret günü, Kıyâmet, Hesâp Günü, Hüküm Günü, Saât gibi isimler bunlardan bir kısmıdır1.

Ölümden sonra diriliş inancının psiko-sosyal fonksiyonları ahiret inancının hikmetleri cümlesindendir. Şöyle:

1. Toplumun önemli bir kesimini oluşturan çocuklar, kaybettikleri yakınların-dan ötürü üzüntüye boğulurlar. Ancak, cennet fikri ile şöyle düşünebilirler: Haya-tını kaybeden kardeşimden, akrabamdan, arkadaşımdan veya tanıdığımdan ‘şimdi-lik’ ayrı düştüm. Yakında onunla cennette tekrar bir araya gelip, özlem gidereceğiz 2. Dolayısıyla nazik, zayıf vücutlarında ve rûh hallerinde bu şekilde manevi bir destek bulabilir, cennet ümidiyle hayatlarını huzurlu sürdürebilirler. Konunun bu yönünü, gayr-ı müslim toplumlar da fark ettiklerinden, buna büyük önem vermek-tedirler. Meselâ, 1999 yılında meydana gelen Marmara Depremi’nde yakınlarını kaybeden çocuklara psikolojik destek vermek üzere Japonya’dan gelen heyetin sözcüsü basına şu açıklamayı yapmıştır: “Biz, çocukları, cennetteki yakınları ile görüştürmek üzere geldik.”

2. Toplumun en önemli unsuru asayiş ve güvendir. Her toplumun fertleri ve idarecileri buna büyük önem verirler. Sosyal hayatın en önemli dayanaklarından olan gençlerin, delikanlıların aşırılığa yatkın hislerini, istek ve arzularını fren-leyen, onları kırıp dökmekten alıkoyan cehennem düşüncesidir. Cehennem en-dişesi olmazsa “Hak galibindir” yaklaşımıyla gençler, delikanlılar heveslerinin peşinden giderek zayıflara, acizlere dünyayı dar edip, insanlığı çekilmez bir hale dönüştürebilirler.

3. Toplumun önemli bir kesimini oluşturan yaşlılar, pek yakınlarında olduklarını hissettikleri kabre karşı, ancak öte hayata inanmakla tahammül edebilir; hayatları-nın yakında sönmesine, güzel dünyalarının kapanmasına karşılık onunla bir teselli bulabilirler. Psikolojik olarak çocuklar gibi tez üzüldüklerinden, ölüm ve yok olma düşüncesinden kaynaklanan acı veren karamsarlığa, ebedi hayat ümidiyle karşı ko-yabilirler. Bu ümit olmazsa, o şefkate ve kalb istirahatına muhtaç, “rükû halini al-

1 Bkz. 3/148; 75/1; 7/32; 1/4; 14/41; 37/20,21; 44/40; 30/55; 53/57.2 Krş. Seyyid Kutub, Meşâhidu’l-Kiyâme fi’l-Kur’ân, 11.

Page 8: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

489

mış” o endişeli babalara ve analara dünyayı karanlık bir zindan, hayatı kasvetli bir azap yapacak karamsar dalgalanmalar geçirirler.

4. İnsan hayatında en toplayıcı merkez, dünya mutluluğu için bir sığınak ailedir. Gerek ekonomik seçkinlere, gerekse genel halk kitlesine göre aile önem bakımın-dan birinci sırada yer almaktadır. Herkesin evi küçük bir cennetidir. O ev ve aile hayatının varlığını sürdürmesi ve mutluluğu ise samimi, ciddi, gerçek bir şefkat ve merhametle olabilir. Bu ise ebedi bir arkadaşlık, devamlı bir beraberlik, sınırsız bir zamanda ve hayatta ailece birlikte bulunma fikir ve inancına bağlıdır. “(...) Ahiret yurdu daha hayırlıdır. (...)” (Nahl: 16/30, 41; Şûrâ: 42/20). Böylece, gelecekteki de-vamlı bir arkadaşlığın hatırı için her türlü fedakârlığı ve merhameti gösterip, zorluk-larla karşılaşsa bile ailesini ayakta tutar.

A. Ahiret İnancının Akli Temelleri

1. Alemlerin yaratılışının yeniden dirilişe delil oluş yönü

Kur’ân-ı Kerîm, diğer inanç mevzularında olduğu gibi haşrin vukû bulacağı hu-susunda insandan sadece bir teslimiyet istemez; lâkin onu düşünüp, tefekkür etmeye, aklını kullanıp, gerçeği bulmaya teşvik eder. Adetâ muhâtabının elinden tutarak onu hakka götürür ve ona kenetler.

“İnsan: ‘Ben öldükten sonra mı diri olarak çıkartılacağım?’ diyor. İnsan önceden hiç-bir şey değilken kendisini nasıl yarattığımızı düşünmüyor mu?” (Meryem: 19/66-67).”

“Görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya da kâdirdir. Kendileri için bir sûre koymuştur, onda hiç şüphe yoktur (...)” İsrâ: 17/99).

“Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah’ın ölüleri diriltmeğe de kâdir olduğunu görmediler mi ? Evet o her şeye kâdirdir” (Ahkâf:

46/33).

“Onları ilkin yaratan, tekrar diriltir” (Yâsin: 36/79).

Tabiatın kendi kendine değil, tabiat üstü mutlak kudret sahibi bir Hâlık tarafın-dan yaratılıp idâre edildiğini kabul edenler, O’nun ikinci hayatı da yaratıp devam ettireceğine inanmakta güçlük çekmezler.

Page 9: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

490

Gökleri ve yeri, yoktan var eden ve kudretiyle onları düzenleyen Allah, yine o kudretle yok olduktan sonra şekilleri ve misilleriyle onları tekrar yaratır. Burada daha az ve daha küçük olan (insanın öldükten sonraki dirilişi)ın varlığına ait imkân, ondan daha büyük ve daha muazzam olan (göklerin ve yerin yaratılışı)ın vukû bul-ması üzerine binâ olunmaktadır. Zor bir şeyi yapan aynı cinsten daha kolay bir şeyi haydi haydi yapar. Bu, meseleyi insanların idrâkine yaklaştırmak, onların kavrama-sını temin etmek içindir, yoksa Allah için her şey müsâvidir.

2. Yeryüzünün yağmurla ihyâsı

İnsanların öldükten sonra tekrar diriltilmesine daha hususi bir örnek, kışın ölü gibi olan yeryüzünün ilkbaharda tekrar diriltilmesidir.

“Allah’ın rahmetinin eserlerine bak ki, nasıl yeri ölümünden sonra diriltiyor? Muhakkak ki, O, ölüleri de diriltecektir. O her şeye kâdirdir” (Rûm: 30/50).

“Onun âyetlerinden biri de şudur: Sen, toprağı boynu bükük (kupkuru) görür-sün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman titreşir ve kabarır. Onu dirilten Allah elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kâdirdir” (Fussilet: 41/39).

Her sene gözümüzün önünde yüz binlerce nevi bitki ve ağaç yeniden dirilişi yaşamaktadır. Hatta bunlardan bir kısmı senede birkaç defa buna sahne olur. İşte o birbirine aykırı, son derece karışık çeşitleri en güzel bir tarzda, hatasız, karışıklığa meydan vermeden, yanlış yapmadan, öldürüp tekrar dirilten Allah, onlar gibi bir tür canlı olan insanı da öldükten sonra tekrar diriltir.

Esasen insan ile nebat arasında ortak noktalar çoktur. Bunlardan, he-men akla gelenler şunlardır: Her iki tür, soğuğa sıcağa karşı duyarlıdır; ne çok sıcağa, ne de fazla soğuğa dayanamazlar. Her ikisinin varlığı güneşe, havaya, suya ve toprağa bağlıdır. Aralarında oksijen, karbondioksit alış verişi cereyân etmektedir. İnsan, oksijen alıp, karbondioksit ihraç edecek özellikte; ağaçlar da bunun aksini icrâ edecek mâhiyyette yaratılmıştır. Nitekim Kur’ân bu noktaya işâret eder (6/38). Yaratılışın birliğini göstermesi bakımından bu husus ehem-miyet arz etmektedir. Cenab-ı Hakk, bir kuşun tüylü libâsını hangi kanunla değiştiriyorsa, her sene yeryüzünün libâsını da aynı kanunla yeniler. Her asırda dünyanın şeklini hangi kanunla değiştiriyorsa, Kıyamet gününde kainatın şek-lini aynı kanunla değiştirir. İnsan vücudundaki hücreleri hangi kanunla taze-lendiriyorsa, baharda arzı hangi kanunla ihyâ edip, çınar ağacını hangi kanunla diriltiyorsa, bir sineği hangi kanunla canlandırıyorsa, öldükten sonra insanları da aynı veya benzeri bir kanunuyla ihyâ eder, diriltir. Atomu yaratan güneşi de

Page 10: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

491

yaratmıştır. Sivrisineğin gözünü yaratan, pirenin midesini tanzım eden, güneş sistemini de tanzim etmiştir. O’na göre bunlar arasında hiç bir fark yoktur.

“Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, bir tek kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. Allah, işitendir, görendir” (3l/28).

3. Uyku ve uyanıklık hâlleri

Yeniden dirilişe müşahhas bir misâl olarak, yer yüzünün kışın kuruduktan, öldük-ten sonra baharda kabarmasını, dirilmesini ve yeşermesini verdiğini gördük. Ancak, bu durumda şüpheciler bir yanda “yeni bir bitkisel hayatın mümkün olabileceğini kabul edelim” derken, diğer yanda “hislerin ve şuurun vücudumuzla alâkası kesildikten sonra, insanî hayatımız yeniden tekrar nasıl başlayabilecek” diyerek bunun imkânsız olduğunu iddiâ edebilirler. Böyle düşünen birine, günlük tecrübeyi hatırlaması yetecektir; çünkü ardı ardına gelen uyku ve uyanıklık halleri ölümden sonra da hayatın olacağı husu-sunda bize güzel bir örnek teşkil eder. İşte Kur’ân’ın, haşrin vukû bulacağı hakkındaki delillerinden biri de budur.

Normal olarak uyuma ve uyanık bulunma vakitleri ile gece ile gündüzün birbir-lerini tâkip etmeleri de öldükten sonraki dirilişin birer delilidir.

“O’dur ki geceleyin sizi öldürür gibi uyutur, gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra belirlenmiş bir süre geçirilip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşü-nüz O’nadır; sonra O, Dünyada yaptıklarınızı size haber verecektir” (6/60). Kezâ, 39/42 âyeti de aynı hususa dikkat çeker. Bir yaprağın, bir tânenin, bir taşın düşmesiy-le yıldızların hareketlerindeki düşme ve umûmî câzibe aynı mânâda nasıl birleşiyor ve ondan bunları çıkartmak nasıl ilmî ise, uyuyup uyanmaktan öldükten sonra dirilişi anlamak ondan daha açık bir gerçektir. Gayet normal bir durum gibi görünen uyuyup uyanma meselesi, gerek biyolojik ve gerekse psikolojik açıdan son derece dikkat çe-kicidir. Her gün yıpranıp ölen insan vücudundaki hücrelerin, her gece kesintiye uğra-yan duyuların misilleriyle iâde olunup hayatlarını devam ettirmesi rûhun birliğine ve bekâsına delâletten evvel Allah’ın varlığına, bekâsına, vahdâniyetine ve insanın ruhânî ve cismânî olarak tam mânâsıyla öldükten sonra dirilişine kâdir olduğuna delâlet eden şâhitler ve kesin delîllerdir. Bu delîllerle öldükten sonra dirilişin yalnız mümkin oldu-ğu değil aynı zamanda fiilen vukûu da görülmektedir1.

Her şeyin, birbirini mütenâkız bir tarzda çift yaratılması ve bunların birbirlerini tâkip etmesi Âhiret’in gerçekleşeceğini gösterir. Kışı bahar, geceyi gündüz, uykuyu uyanıklık, karanlığı ışık, sıkıntıyı rahatlık, hayatı ölüm, soğuğu sıcağın tâkip etmesi nasıl ki tabii ve zaruri ise, dünya hayatından sonra Âhiret hayatının gelmesi de tıpkı bunun gibi bedihi ve zorunlu görülmektedir.

1 M. Hamdi Yazır, Hak Dîni, 6/60 tefsîrinde, III, s. 1949-1950 (sadeleştirerek ve özetle); krş. Râzî, et-Tefsiru’l- Kebir, XIII, s. 12; Âlûsi, Rûhu’l-Meânî, VII, s. 174.

Page 11: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

492

4. Yeşil ağaçtan ateş çıkması

İnsanların öldükten sonra diriltilmeleri, esasen Allah’ın kudretiyle alâkalı bir durumdur. Yeşil ağaçtan ateş çıkartması O’nun kudreti ile alâkalı olduğundan, öl-dükten sonraki diriliş buna kıyaslanmaktadır.

“İnsan kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel verdi: ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ dedi. De ki: ‘Onları ilk defâ yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir. O, size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz” (36/78-80). Meşhur olan bu ağaç merh ve afâr denilen iki ağaçtır; ikisi de yemyeşil suları damlarken, merh çakmak yerine afâra sürtülmek sûretiyle ateş çıkartır. Bu, bedevîlerde bilinen bir husustur.

Burada haşri akıllarına sığıştıramayanlara zımnen şöyle denir: Kışın ölmüş, kemik-ler gibi sayısız ağaçları baharda dirilten, yeşerten, hatta her ağaçta yaprak, çiçek ve mey-ve cihetiyle üç haşrin örneklerini gösteren bir Zât’a karşı inkâr ve istib’âd ile kudretine meydan okunmaz. Ayrıca burada bir delîle daha işâret vardır: “Size ağaç gibi kesif, ağır, karanlık bir maddeden ateş gibi latîf, hafîf, parlak bir maddeyi çıkartan bir Zât’tan, odun gibi kemiklere ateş gibi bir hayat ve nûr gibi bir şuûr vermeyi nasıl uzak bir ihtimâl olarak görüyorsunuz?!” Sonra bir delîl daha tasrîh edilmektedir: “Bedevîler için kibrit yerine ateş çıkartan meşhur ağacın, yeşil iken iki dalı birbirine sürüldüğü vakit ateşi yara-tan ve rutûbetiyle yeşil ve hararetiyle kuru gibi iki zıt tabiatı birleştirip, onu buna kaynak etmekle her şey O’nun emrine bakar, O’nun kuvvetiyle hareket eder. Hiçbirisi başıboş olup, tabiatıyla hareket etmediğini gösteren bir Zât’tan, topraktan yapılan ve sonra topra-ğa dönen insanı topraktan yeniden çıkartması uzak bir ihtimâl olarak görülemez1”.

Tecrübe ile ortaya çıkanların, mücerret akıl ile bilinenlerden hem daha çok ve hem de daha güvenilir olduğu mâlumdur.

Allah teâlânın iki benzer şeyden birini diğer şeyden yarattığını gördüğümüz gibi, bir şeyi onun zıddı olan diğer bir şeyden çıkarttığını ve yarattığını da görmek-teyiz. İnsanoğlu bile bunu hayatında tatbik etmektedir. Meselâ elektrikten istediği zaman ateş, istediği zaman buz, istediği zaman sıcak, istediği zaman soğuk elde edebiliyor. Bu kanunları yaratan Allah da öyle yapabilir. Su ile ateş de birbirine zıttır. Suyu bol yeşil ağacın yanması suyun ateşe döndürülmesi ile olur. Bunu en ibtidâî insan bile görmüş ve denemiştir. Hatta birbirine zıt iki şey aynı anda bir ara-da bulunabilmektedir; sıcak suyun içinde, iki zıt cisim, yâni ateş ile su, görünüşte birbirine girmiş durumdadır.

Ateşi, onun zıddı olan yeşil ağaçtan çıkartmaya kadir olan Allah, ölülere de can vermeye kâdirdir. Bir şeyi zıddına çeviren, onu benzerine de çevirebilir2. Su ile ateş

1 B. Said Nursî, Sözler, s. 372. 2 Zerkeşî, Burhân, II, s. 26-270; krş. İbn Teymiyye, Tefsiru Sureti’l-İhlâs, s. 72-73.

Page 12: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

493

bir birine zıt, hatta mütenâkız şeylerdir. Suyun bol miktarda bulunduğu yeşil ağaçtan ateşin çıkması imkânsız gibi görünürken ateşi yeşil ağaçtan çıkartan Allah, insanı da öldükten sonra diriltir.

B. Hz. Muhammed (asm)’ın risâletinin delîlleri

Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın varlığı, Âhiret ve mutlak nübüvvet gibi inanç ile alâkalı meselelerde olduğu gibi, nübüvveti ispât eden bir Resûl olan Hz. Muhammed (asm)’in risâleti hakkında da insandan sadece kuru bir tasdik istemez; aksine onu dü-şünmeye, aklını kullanmaya sevk eder; deliller göstererek, bunlardan hareketle ger-çeği kendi aklı ile bulması için ona yol gösterir. Zira bu yolla varılan kanaât ve inanç asla sarsılmaz; ona gayret neticesinde ulaşıldığından sağlamdır, menfî cereyanlara karşı yıkılmaz. Nitekim, bu şekilde Hz. Mûsâ’ya inanan sihirbazlar, Fir’avn’un, el-lerini ve ayaklarını çaprazlama keseceği tehdine aldırmadılar ve futur getirmediler (A’râf: 7/123-126; Tâhâ: 20/71-73; Şuara: 26/49-51).

Şimdi, Kur’ân-ı Kerîm’in, Hz. Muhammed (asm)’ın nübüvvetine delil olarak getirdiği ve her çağda, her yerde ve her seviyeden insana hitap edecek mahiyette olan akli, nakli, müşahhas delilleri görelim.

1. Kur’ân-ı Kerîm

Hz. Muhammed (asm)’a nazım, üslûb, fesâhat ve belagat ile ihtivâ ettiği an-lamlar açısından beşer gücünü aşkın bir kitâp olan Kur’ân verildi. Böylece Hz. Muhammed’in kavmine gösterdiği büyük bir bürhânı oldu. Bu, öteki resûllerin gös-terdikleri âyetlerden daha kuvvetli, daha kapsamlı idi. Zira onların mûcizelerini, kendileriyle birlikte yaşayanlar müşâhede ederken Son Peygamber’in risâletinin bürhânını, saâdet asrından itibaren bütün insanlara hitap etmektedirler. Çünkü, Hz. Muhammed (asm) bütün insanlara gönderildiğinden (Sebe: 34/28), nübüvvetinin âyetinin de bütün insanlar için delil ve rehber olma vasfını hâiz olması gerekmiş-tir. Onun için Kur’ân, bir çok alanda değişmez gerçekler vazederek, her branştan âlimleri hayrette bırakmıştır. Akılla birlikte his, kalb, zihin ve vicdâna da hitâp etmek sûretiyle aynı anda bilginlerle birlikte geniş halk kitlelerinin de ışığından istifade etmesini sağlamıştır.

Kur’ân, Araplara muâraza yapmaları için meydan okudu; lâkin yapamadı-lar. Eğer yapabilselerdi, kesinlikle yaparlardı, bunun aksi iddiâ edilemez; çünkü, muârazadan âciz kalınca Hz. Peygamber’e savaş açtılar. Eğer kelâmla muârazaya güçleri yetseydi, ondan son derece güç ve meşakkatli olan harbe başvurmazlardı. Savaşa girişmeleri, muâraza yapamadıklarının bir delîlidir1.

2. Yüce Ahlâk

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed (asm)’ın yüce ahlâkına işaret ederek, onun mü’minler için numûne-i imtisâl olduğunu şöyle bildirir: “Allah’ın Resûlünde sizin

1 Fahruddîn er-Râzî, Nihâyetu’l-İ’câz fî Dirâyeti’l-İ’câz, Thk. Dr. Ahmed Hicâzî es-Sakâ, el-Kâhire, el-Mektebetu’s-Sekâfî, 1989, 54.

Page 13: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

494

için, Allah’a ve Âhiret gününe ümitle bağlananlar için ve Allah’ı bol bol zikredip hatırlayanlar için muhakkak (arkasından gidilmeye değer) pek güzel bir örneklik vasfı vardır” (33/21). “Kasem olsun ki, sen büyük bir ahlâk üzerindesin” (68/4). O Aleyhissalâtu ve’s-Selâm’ın, aynı zamanda nübüvvetinin de birer büyük bürhânı olan ahlâk-ı hamîdesinden bazı noktalara burada işâret edelim.

Sıdkı, Kararlılığı ve azmi, Cesâreti, Şefkât ve merhâmeti, Tevâzuu, Dünyaya iltifât etmemesi, En zor işleri başarması

3. Bi’setten önce geçirdiği ömür, ümmilik

Hz. Peygamber’in risâletinin en büyük delillerinden biri de onun eşsiz sîretidir. Bisetinden sonraki hayatının yanında önceki hayatı da hakkâniyetine delildir.

“De ki: (...) Ben ondan önce aranızda bir ömür boyu kalmıştım, düşünmüyor musunuz?” (10/16).

Kavmi arasında geçirdiği kırk sene zarfında, Kur’ân’ın ihtivâ ettiği ilimlere, üslûb ve belâgate dâir kendisinden hiçbir şey naklolunmayan ve yönde bir çalışması olmayan bu ümmî zâtın kalbine bu Kur’ân’ı ilkâ eden, Allah’tan başka kim olabilir? Kur’ân’ın ihtivâ ettiği icâz vecihlerinden her biri, maddî nazâriyelerden ve taklit bağlarından sıyrılan herkes için iknâ edici birer delîldir. Zira âlemlerin Rabb’ine inanan hiç kimse, eşsiz bir üslûpla, bu kadar güzel mânâlara şâmil olan bu Kitâb’ın kaynağının ümmî bir zât olabileceğini tasavvur edemez. Bu ancak Azîz ve Celîl olan Allah’ın ona hâs kıldığı bir vahiydir.

Tarih, siyer ve rivâyet açısından şöyle bir tablo ile karşı karşıyayız: Yetim olan Hz. Muhammed (asm) (93/6), dört yaşından kırk yaşına kadar, özellikle içindekini dışarıya atmakta tabii hararetin en kızgın zamanında bile son derecede istikâmetli, metânetli, istikrârlı ve iffetlidir. Gizli kapaklı hiçbir hali söz konusu değildir. Hiç bir hileyi imâ etmeksizin yaşamıştır. Bütün bunların yanı sıra, ahlâkın pekişme ve devam etme zamanı olan kırk seneden sonra o büyük inkılâp nazara alınırsa; haktan geldiği ve hakikat olduğu anlaşılır.

Hz. Muhammed (asm), ümmî olup, ümmî bir kavim arasından doğdu. Kitâp okumadı, şiir söylemedi, hutbe irâd etmedi, herhangi bir kabileye başkanlık yapma-dı, insan topluluklarının kanunlarını ve dinlerini tanımadı. Eğer bu saydıklarımızla alâkası olsaydı, bunlar, nübüvvetten önce ve sonra, kendisinden işittikleri ve öğren-dikleri her şeyi rivâyet etmek isteyen tabileri naklederlerdi, yahut nübüvvetini inkâr etmede birer gerekçe olarak kullanmak üzere düşmanları yayarlardı. O, kırk yaşına gelinceye kadar böyleydi. Herhangi bir ilimde temâyüz eden bir kimsenin üzerinde, henüz gençliğinde bu ilimle ilgili mahâret belirtilerinin görüleceği aşikardır1. Oysa, Hz. Muhammmed (asm)’da bu kâbilden bir şey müşâhede olunmadı. Bu devrede

1 Tabbâra, Rûhu’d-Dini’l-İslâmi, 449.

Page 14: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_CELIKM.pdffor existence of God. The wisdom aspect of God’s oneness is informed like that:

495

onun hakkında söylenen şey, onun emîn olduğu ve kavminin oyun ve eğlenceye dal-ma ve putlara tapma gibi bâtıl işlerinde onlardan uzaklaştığıdır.

“Şu hadise gerçekten şaşırtıcı değil midir? Ümmî bir millet içinde ümmî bir adam.. Sadece bâtıllarına ve günahlarına iştirâk etmeksizin aralarında bulunuyor. Ücretli çobanlık ve ücretli ticâret yaparak kendisinin ve çoluk çocuğunun geçimini temin etmekle meşgul oluyor. Ne ilimle ne de âlimlerle hiçbir münâsebeti yok. Böy-lece ömrünün 40 senesini bu tarzda geçiriyor. Bu vaziyet devâm edip giderken birden bire bir sabah kalkıp, şimdiye kadarki yaşayışından hiç bilmediği ve bir tek kişiye bir harfle olsun bahsetmediği meseleleri bize anlatmaya başlıyor. Hem de nasıl? O çok eski çağlarda cereyân etmiş olup da ilim ehlinin defterlerinde, bohçalarında saklayıp gizledikleri bilgileri gün ışığına çıkartıyor1”.

Medinelilerin Hz. Peygamberi Medine’ye davetlerine ilişkin bir müsteşrik şöyle der: Hiç kimse acıdığından ötürü bir kimseyi getirip başına idareci yapmaz.

Hz. İsa

İnanca dair meselelerin akla yaklaştırılmasına son bir örnek, Hz. İsa’nın babasız olarak dünyaya gelişidir. Bu olayo lkllarına sığıştıramayanlara şöyle bir akıl yürütme salık verilir:

“Allah yanında İsa’nın durumu, aynen Âdem’in durumu gibidir.

Allah Âdem’i topraktan yaratıp ona ‘ol’ dedi, o da derhal oluverdi” (Âli İmrân: 3/59).

Bu sunduklarımız, inanç esaslarının bir nevi alt yapısı, akli temelleri olup, Din Eğitim ve Öğretiminin en önemli unsurudur.

1 Dr. Muhammed A. Draz, en-Nebeu’l-’Azîm (Nazarât Cedîde fi’l-Kur’ân), 7.tab’, el-Kuveyt, Dâru’l-Kalem, 1413/1993, 38.