2
1926 – 2002 tarihleri arasında yaşamış olan Ivan Illich sanayi toplumlarındaki eğitim, politika, tıp gibi alanların kurumlaşmasına ve buna bağlı olarak bireylerin tüketici rolüne indirgenmesine yönelik eleştirileri ile tanınıyor. Sağlığın Gaspı’nda, tıbbın kurumlaşmasıyla bireyin kendi sağlığı üzerindeki etken rolünün elinden alınmasına değinen Illich tıptaki “ilerlemenin” verdiği zararları klasik Yunanca hekim anlamına gelen iatros ve köken anlamına gelen genesis sözcüklerinden türeyen iatrojenez kelimesi üzerinden anlatmış. Yazar iatrojenezi klinik sosyal ve kültürel olmak üzere üç başlıkta incelemiş. Illich, klinik iatrojenezi anlatırken sağlığa getirilen mühendislik modelini de “Karmaşık bir teknolojik hastanede ihmalkârlık ‘rastlantısal insan hatası’ ya da ‘sistemin durması’ olur; katılık ‘bilimsel tarafsızlık’ olur; yetersizlik ise ‘özelleşmiş donanımın yokluğu’ olur. Tanının ve tedavinin kişiliksizleştirilmesi, hatalı uygulamayı ahlaki bir sorundan teknik bir soruna dönüştürmüştür.” cümleleri ile ifade etmiş. Sosyal iatrojenezi, tıbbın sosyal yaşamımız üzerindeki inanılmaz tahakkümünü anlatan yazar Şili’deki askeri darbe, Meksika’daki ilaçların satılış serüveni gibi farklı örneklerden faydalanmış. Illich’e göre kimin hasta ve neyin hastalık olduğunu belirleyen denetlenemeyen tıp otoritesinin neden olduğu sınıflandırma “… bebek maması gibi standart ürünlerin anne sütü üzerindeki yaşlılar evinin de evde ayrılacak bir köşe üzerindeki emperyalizmini aklar”. “ Sağlıklı olduğu belgeleninceye dek, yeni doğanı hastanede tutulan bir hastaya dönüştüren ve büyükannenin şikâyetlerini sabırlı bir saygıya değil de tedaviye duyulan bir gereksinim olarak tanımlayan tıp kurumu yalnızca, tüketici insanı biyolojik bir formülle meşrulaştırmakla kalmaz, megamakinenin büyümesi için yeni baskıların oluşmasını da sağlar.” Tıptaki değişimin verdiği zararların bana en ilginç gelen boyutu da kültürel iatrojenez. Illich kültürel iatrojenez sonucu acı, ağrı, ölüm kavramlarının içeriğinin değişmesini anlatırken farklı kültürleri karşılaştırmış. [Ağrının “daha çok ilaç, hastane, tıp hizmeti, ve kişiliksizleştirilmiş tüzel bakıma ait diğer ürünler için bir talep” niteliği taşımadığı zamanlardaki soylu anlamını şu müzik eşliğinde tefekkür edebilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=wnY7W1Omwa8 Kültürel iatrojenezi anlatırken birkaç yerde Arap hekimler ve Müslümanlar geçse de yazarın Doğu kültürüne ve İslam’a yabancılığı bu kültürleri incelemeden yoksun bırakmış. Illich kültürlerden uzaklığını Sağlığın Gaspı’ndan 15 yıl sonra kaleme alacağı “H2O, Unutulmanın Suları” adlı kitabının önsözünde şöyle ifade etmiş: “…Sözlerimin bir gün Türkçe olarak okunacağı aklımın ucundan bile geçmedi. Ama kitabım şimdi Türkçeye çevriliyor ve yayıncım benden, okuyamayacağım Türkçe baskı için bir önsöz yazmamı istedi. Bu eser, hazırlanırken aklımdan bile geçmeyen insanlarca okunacak. Bu, beni korkutuyor. Bu nedenle, İstanbul’dan yollanan mektubu aldıktan sonra kütüphaneye gittim ve birkaç gün “İstanbul’un suları”na daldım. Sadece yüzeysel olarak inceleyebildiğim halde, 9 ciltlik Lane Poole’daki ma birleşimlerinin zenginliği kısa sürede beni sarhoş etti. Hanefilik mezhebindeki suyla ilgili yasaların inanılmaz yalınlığından çok etkilendim. Osmanlı (tatlı-sert) siyasetindeki bilgelik ve İstanbul’daki su tesisatının yeniden kurulmasında gösterilen üstün başarı, beni derinden etkiledi. Yayıncılarımın talebi, bana suyla ilgili birbirinden güzel binbir rüyanın kapısını açmıştı…”

1926

  • Upload
    cekavo

  • View
    215

  • Download
    2

Embed Size (px)

DESCRIPTION

1926

Citation preview

Page 1: 1926

1926 – 2002 tarihleri arasında yaşamış olan Ivan Illich sanayi toplumlarındaki eğitim, politika, tıp gibi alanların

kurumlaşmasına ve buna bağlı olarak bireylerin tüketici rolüne indirgenmesine yönelik eleştirileri ile tanınıyor. Sağlığın

Gaspı’nda, tıbbın kurumlaşmasıyla bireyin kendi sağlığı üzerindeki etken rolünün elinden alınmasına değinen Illich tıptaki

“ilerlemenin” verdiği zararları klasik Yunanca hekim anlamına gelen iatros ve köken anlamına gelen genesis

sözcüklerinden türeyen iatrojenez kelimesi üzerinden anlatmış. Yazar iatrojenezi klinik sosyal ve kültürel olmak üzere üç

başlıkta incelemiş.

Illich, klinik iatrojenezi anlatırken sağlığa getirilen mühendislik modelini de “Karmaşık bir teknolojik hastanede ihmalkârlık

‘rastlantısal insan hatası’ ya da ‘sistemin durması’ olur; katılık ‘bilimsel tarafsızlık’ olur; yetersizlik ise ‘özelleşmiş

donanımın yokluğu’ olur. Tanının ve tedavinin kişiliksizleştirilmesi, hatalı uygulamayı ahlaki bir sorundan teknik bir soruna

dönüştürmüştür.” cümleleri ile ifade etmiş. Sosyal iatrojenezi, tıbbın sosyal yaşamımız üzerindeki inanılmaz tahakkümünü

anlatan yazar Şili’deki askeri darbe, Meksika’daki ilaçların satılış serüveni gibi farklı örneklerden faydalanmış. Illich’e göre

kimin hasta ve neyin hastalık olduğunu belirleyen denetlenemeyen tıp otoritesinin neden olduğu sınıflandırma “… bebek

maması gibi standart ürünlerin anne sütü üzerindeki yaşlılar evinin de evde ayrılacak bir köşe üzerindeki emperyalizmini

aklar”. “ Sağlıklı olduğu belgeleninceye dek, yeni doğanı hastanede tutulan bir hastaya dönüştüren ve büyükannenin

şikâyetlerini sabırlı bir saygıya değil de tedaviye duyulan bir gereksinim olarak tanımlayan tıp kurumu yalnızca, tüketici

insanı biyolojik bir formülle meşrulaştırmakla kalmaz, megamakinenin büyümesi için yeni baskıların oluşmasını da sağlar.”

Tıptaki değişimin verdiği zararların bana en ilginç gelen boyutu da kültürel iatrojenez. Illich kültürel iatrojenez sonucu acı,

ağrı, ölüm kavramlarının içeriğinin değişmesini anlatırken farklı kültürleri karşılaştırmış. [Ağrının “daha çok ilaç, hastane,

tıp hizmeti, ve kişiliksizleştirilmiş tüzel bakıma ait diğer ürünler için bir talep” niteliği taşımadığı zamanlardaki soylu

anlamını şu müzik eşliğinde tefekkür edebilirsiniz:  http://www.youtube.com/watch?v=wnY7W1Omwa8

Kültürel iatrojenezi anlatırken birkaç yerde Arap hekimler ve Müslümanlar geçse de yazarın Doğu kültürüne ve İslam’a

yabancılığı bu kültürleri incelemeden yoksun bırakmış. Illich kültürlerden uzaklığını Sağlığın Gaspı’ndan 15 yıl sonra

kaleme alacağı “H2O, Unutulmanın Suları” adlı kitabının önsözünde şöyle ifade etmiş: “…Sözlerimin bir gün Türkçe

olarak okunacağı aklımın ucundan bile geçmedi.

Ama kitabım şimdi Türkçeye çevriliyor ve yayıncım benden, okuyamayacağım Türkçe baskı için bir önsöz yazmamı istedi.

Bu eser, hazırlanırken aklımdan bile geçmeyen insanlarca okunacak. Bu, beni korkutuyor. Bu nedenle, İstanbul’dan

yollanan mektubu aldıktan sonra kütüphaneye gittim ve birkaç gün “İstanbul’un suları”na daldım.  Sadece yüzeysel olarak

inceleyebildiğim halde, 9 ciltlik Lane Poole’daki  ma birleşimlerinin zenginliği kısa sürede beni sarhoş etti. Hanefilik

mezhebindeki suyla ilgili yasaların inanılmaz yalınlığından çok etkilendim. Osmanlı (tatlı-sert) siyasetindeki bilgelik ve

İstanbul’daki su tesisatının yeniden kurulmasında gösterilen üstün başarı, beni derinden etkiledi. Yayıncılarımın talebi,

bana suyla ilgili birbirinden güzel binbir rüyanın kapısını açmıştı…”

Sağlığın Gaspı’nda son olarak sağlık politikaları anlatılıyor. Kitabın okura sunduğu: sanayi toplumlarına ve tıbba eleştirel

bakabilmek için kavramsal bir çerçeve ve geniş bir kaynak listesi.