Upload
derya-onder
View
240
Download
2
Embed Size (px)
DESCRIPTION
2008 yilinda cikan ikinci siir kitabim
Citation preview
+ +
+ +
+ +
+ +
Digraf Yayıncılık
Şiir-antoloji
Akasya Telaşı
Genel Yayın Yönetmeni
Dizi Editörü
Redaktör:
copyright
ISBN
Kapak Tasarım
1. Basım
Baskı-Cilt
Digraf irtibat
Adres
Derya Önder
Metin Cengiz
Yavuz Özdem
Şenol Topcu
Digraf Yayıncılık
Savaş Çekiç
Nisan 2008
Kenan Ofset
Tel:
İSTANBUL
(0505) 412 83 01
(0537) 251 29 31
978-975-9056-
0212-613 3120
Samandıra Cad. Harmanlı Sokak,
Özlem Ses Sitesi B Blok No:1
Yakacık, Kartal, İstanbul
Şiirden ın bir yayın markasıdır.Digraf’
Akasya TelaşıDerya Önder
1973 doğumlu. 1989-1994 yılları arasında YTU MimarlıkFakültesi Mimarlık Bölümü’nde öğrencilik yaptı. Şiirleri veyazıları milliyet sanat dergisi, ütopiya, kül, düşlük, la poétetravaille, öteki-siz, rüzgâr, üç nokta, sınırda, yaratım gibidergilerde yayımlandı. öteki-siz şiir “derdi” ve öteki-sizyayınevi'nin kurucularından birisi. İlk şiir kitabı Ceza Defteri(2002) öteki-siz yayınevi'nden çıktı. İstanbul'da yaşıyor
+ +
+ +
+ +
+ +
Derya Önder
Akasya Telaşı
+ +
+ +
+ +
+ +
İçindekiler
saint antuan 09ekim çocuklarına 16ağıt 18fotoğraf 20yoksayım 22harflerin kuyusu 27nefti 28savurkapı 30düşümdü gece 32büyük günaydın 36güneyas 41olmayan 42otuz yaş için 45lirika 46yolculuk 48bahçenin kalbi 50nisâ 52kıymık 53doğuya bakar çünkü üzgün kadınlar 54masal 56rivayet 5817:22 59alaturka 60yabanotu 64kalbim yağmurdan yana 66balkondaki güvercin 70tatavla 71eleni karaindrou için 72tek seferlik ölüm müziği: kandansAkasya telaşı 74
+ +
+ +
+ +
+ +
“ ıhiçbir söz konuşulmad bu yaz. hiçbir isim söylenmedi."
Ingeborg Bachmann
+ +
+ +
+ +
+ +
109
saint antuan
I.
saint antuan'da yorgun bir günahkârdımgeceden kalmıştı uyuyan gözlerimbedenimde diri dokunuşlarınisa kadar ben de gerilmiştim gözlerinin çarmıhınakilise kadınlarına bakıyordumavuç dolusu günahlarıyeni yetme pişmanlıklarıylakucak kucağa oturuyorlardı ahşap sıralarda
sözcükler seçiliyordu itiraflar için'devrik cümleler' diyordu rahip'yorar hayatlarınızıvazgeçin gizli öznelerdendua edin kardeşlerimkadınlarım siz desorulmuş soruları sormayın artıkbir cevap gibi yaşayın hayatınızı’
+ +
+ +
+ +
+ +
1211
ne bağışlatılacak günahlarne yılgın pişmanlıklarhiçbiri için değildi gidişimşarap, ayin ve dua sarhoşluğu
'tanrım şükürler olsun bugün de verdiğin şarabave ağırladığın için bizi evinde’
II.
rahibin yüzünde tanrının gölgesiherkesin ağzında aynı duabir mesih bekleniyordu sankicehenneme dönen hayatlar içinbense yeni bir günah tasarlıyordumşeytan gezdiriyordum dudaklarımda
+ +
+ +
+ +
+ +
1413
genç ve uysaldı rahipsesinde kilisenin kokusu vardıbir cennet umarken eğik başlarbir kadını düşlüyordu belkiya da geçemediği sokakları
ben seni saint antuan'da unutmaya gitmiştimunuttum ve karıştım kalabalığabir akşam daha koşuyordu geceyebirbirine dolaşıyordu ayaklarımkollarımı açıp bir sözcük gibidikilmek istiyordum şiirin tarlasına
+ +
+ +
+ +
+ +
1615
III
çoktan kaybedilmiş bir savaştı aşksen girdin şimdi aşkla aramamecusilerin yaktığı ateşlerdengirdiğim gibi çıktımdirendim hata payı olmayan aşklarahadi beni bir yangına dönüştürnasılsa kutsallığı yitmiş bir mabed bu bedennasılsa bu aşkta yanmayacak kadar semenderim ben
ekim çocuklarına
közlerin üzerinden geçiyor kaza yapan kamyonlardüşlerin üzerinden geceler, çıplak bekleyişleryüzünün yabanlığına benziyor ağaç diplerindeki eğreltiotlarıgittikçe uzaklaştırdığın kendine
belki de hiçbir yerde sayılacak yaşından geçiyorsun şimdiorda mısın, herkesin bir buluta saklandığı göklerdesöylenmiş sözler, vazgeçilmiş sorulardan sonrahesabı ödenmeyecek günlerimizi çalıyorlarsenin beslediğin ateşleri ve benim bekleyişlerimi
+ +
+ +
+ +
+ +
1817
kış gelecek, biliyoruz bunuparmaklarımı kesen ayaz, dudaklarımın yaralı susuşuve uçuklayan kalbim her kavgadan sonrahabercisi bunun... belki de bu, o yaşın seninhükümler giyeceğin tüm davalardan
ikinci kış, ikinci terleyişi soylu bir kısrağınkırgın mısın hâlâ kuşlara yalnız gittikleri içinve geceye, açık bıraktığı için üstünü
dünmüş çatlayışı bir rahmin
sen belki de öfkenin yaşındasıno 'hayırsız çocuk' olmanın
sana kalsın “iki şehrin hikâyesi” ve yarım şişe konyakannem susmaya çağırıyor beni
ağıt
sen gittintuhaf bir rüzgâr sıvazladı sırtımıben kürek seslerinde kaldımtoprağın şıkırtısında
bol ağaçlı bol yaşlı o ormandabir ağaç bir ağaca fısıldadı: “hoş geldi”bir ağaç yürüdü gövdenesarılıp sarılıp gölgesinesusacağımız başkası olmadı
ama açaldılar uzağımızı da
bir akşamüstü getirdiler muştunu(reva mı)
o tuhaf rüzgârla gelenne varsaincitiyor sesimizi(bu da mı reva)
oysa onyedi nisan akşamındabir adam bütün sökükleri dikmiştitemizlemişti yaban otlarınıo akşam ay da vardı
+ +
+ +
+ +
+ +
2019
ta ki bülbülüm gülüne yol verenta ki göğsümün ucunda bir sızıiçimden insan geçtiiçimden nisan geçti
ve ey kisarılıp sarmalanmış her yaraakmaya meyilli, bulaşmayayaranı nereyeyaranı nereye diyemedensenden önce yürüyen suyun yarım
ben yarımzaman yarımay yarım
fotoğraf
ispinoz beslerdi babamahşap kafesinde yalnızlığıniçinde beslerdigidebilme isteğini
bilmezdi annem saçlarımı örerkenelleri yoksa bilesabah akşamsabah akşamneden ispinoz beslerdi babam
daha iyi diyorum buonun seyyad olmasından
kim bilir, çerçevesi olmasasöküp atacaktı belki desokağa bakan camlarıkaçabilme korkusundan
+ +
+ +
+ +
+ +
2221
anladım bir günne ispinozdune yalnızlığı ahşabındüşüp kırılan kalbiydi babamınşıpşıpüstümüze damlayan
atıyorum bak havayakimin önüne düşersekafası kopmuş ispinozodur yaşamda kazanan
sazlığını özleyen ney gibiözlemek bilmez insantut hadi tuuut
yoksayım
döne döne ilerleyen gecenin ucundayızsayıklamalarımızdan oluşan köprünün kıyısındanasıl anlatılır top tüfek olmadan alınan yaranasıl söylenir bir çiçeği solduran derinsizlikyaşam bir top ibrişim yumağı renk renkyaşam ebemkuşağının altında üzgün gelinciklerbir erkeğin bir kadını susarak sevmesindeki sırbir kadının dillenmemiş aşkında çözülen sihiryağmurları topluyorum, yağmurlarını kentlerin yığılmışgüneşlerini topluyorum mavilerin, ellerimiz bir deri bir kemiksızısı taşınır hangi yaşa gitsen eksik sevmelerinsor bana, diyebilirsem söylerim kaç yıldızbir gecede yuvarlanır karanlıktan aydınlığa
+ +
+ +
+ +
+ +
2423
ağzımız köpükler içinde, ağzımızda çiğnenip tükürülmüş aşkçiğnenip tükürülmüş merhabalar, günaydınlar, ne haberlerböyle olmaz biliyorum, ilerlenmez böyle geriaramızda ipince ipler gerili, ipince gözyaşı göllerinasıl dile gelir git denilen sevgililer, varılmamış baharlarsen ben olsak iyi o kadar kalabalık ki acının seyircisiçıplak ayakla geçmek gibi çakıltaşlı bahçeyikana kana batırmak topluiğnelerini diğerinesonra geçip seyretmek bu eşsiz yenilgiyi
döne döne ilerliyoruz, içindeyiz gecenino yüzden aynı yerdeyiz, apsis sıfır, ordinat sıfıryok gerilmiş kanadım, alınmamış öcümsana son kez sormakta beis yok biliyorumbeis'i yoktur bazı kadınlarınkederleri de olmaz kabuksuz kaldıysalarağrı yok içimde, gözlerim kuru, dolanıp durmasabir de keder yöremde…yok benden iyisi…
+ +
+ +
+ +
+ +
2625
ağzımız köpükler içinde, bu neyin köpüğübu hangi mevsime ait gece, sen kimin senisingüle oynaya düşmek var hayata, aşka, acıyagüle oynaya ağlamak ölenin ardındandedim ya düşse düş yalansa yalansöylenmemiş düşleri nasıl yok ederse söylenmiş yalano kadarız… o kadar durgun, alınmış… susuz o kadar
şimdi dinlenmeliyiz gölgesinde büyüttüğümüz ağaçlarıntam da bugün söz etmeliyiz ikimizden, artık sennasıl istersen öyle geçen eylüllerden ekimlerdençocuklar da ölür çocukluklar daaç da bak dünyanın arka penceresindenumuttan yapılma şu çayır çimenşu karanfil, şu gül, şu sen söyledöne döne devrilen karanlığın üstüne düşenşu hayat mı çıkaracak bizi sokağa
gülüyorum.
+ +
+ +
+ +
+ +
2827
harflerin kuyusu
sen yağmuru ne zannederdin kim bilirki sıcak akardı teninden sarısı yitmiş güz akşamlarıtaşkın bir nehirdin de ben mi bakmadım o pencerelerdenbelki de incinirdi gözlerin karşılaştıkça dünyaylabir tarafı yırtık ceketler gibi ya da yıpranmış kol ağızları
sen aşkı ne zannederdin kim bilirboğulurken bir çocuk su kuyusunda
genzinde harflerin hırıltısı
nefti
az geldimazdan geldim dibinin kıyısına
bu pas tutmuş yazma akşamlarındaartık sen yokçıkarıp koyuyorum seni dolaba
gümüş iyi geliyor nedensebir geminin hiç uğramadığı bu limandaiyiyim aslındazamanın salıncağındabir sana bir yarına
bak artık iklimlerden söz eder gibisöz ediyoruz aşktan ve ayrılıktan
+ +
+ +
+ +
+ +
3029
kim bilir hatırlar belkikıyısına yanaşan sandalıbir adamuzun bir yolun nasıl geçildiğini
soğutmak ateşiküle su vermek gülün yerinebeslemek yaniamaçsız bir sarmaşık gibihayata dolanan yalnızlığı
az geldimazdan geldim dibinin kıyısınadurmaya
savurkapı
burası taşkent.çıbanları insan boyuyolları bir avuçkoysam cebime götürsem biraz istanbul'aburdan insanburdan toprakburdan hava
denize benzeyen ovalarında koşsamabbaralarından geçsem usul
ben öyle deniz görmedimdiöyle sancı anadan kızaerimeyen karyol bekleyen kıyımkırma bir acı
+ +
+ +
+ +
+ +
3231
bir kadın bir avuç şeker serpti üzerimekoşup rüyama geldi aynı gecegeride kaldı bildiğim dünya
anladım10400 fitte sıcaklık eksi 58 derece
aşk da böyle dedi mor mihailaşkı biztoprağa gömeriz boy atsın diye
bir dağ cevap verdi içimde:öteki sustu.
düşümdü gece
biz üç kardeştik camlar kırılmadan önceavlusunda ağaç olmayan evlerde büyümüştükuğursuz bir kıştı. belki aralıkzemheri derdi, olaydı annem
görmemiştik daha önce evlere giren bir yağmurkızıl bir aşk. kızıl akşam. büyüyorduk usul usul
taşkın bir kederdi oysa yalandan dua ve gece
+ +
+ +
+ +
+ +
3433
bir şey var, tutunup bırakmayanhem benim hem değilim benöyle ki güz deli gibiçarpıyor akşamlarıma
biraz daha düşünsemdiyebilirim kardeştik. düşümdü gecesonra ayrıldık şehirden
o adres de yitip gitti o sel de
gırtlağında iki ölü bir yaralı. bitti, diyordu küçüğübuz tutmuş göl kıyısında yırtık ev fotoğraflarıöyle hatırlıyorum beynimi zorladıkça
biz hiç tanışmadık belki desavaşa da gitmedikbilmedik nasıl akar, nasıl donar sıcak kanbirdenbire bir sus gibi ellerimiz ağzımızda
susmadık da
+ +
+ +
+ +
+ +
3635
ne zaman devrilse bir ağaçzaman kırmızıya çalsa
biz üç kardeştik. öyleydi. yırtıldı karbon kağıdıvar mıydı çağrılacak bir adımız, bir rengimizbir şey işte. ne bileyim
uyandır beni ey hayat. içimde bir kuyu bulçünkü üç kardeştik biz. öyle hatırlıyorum
büyük günaydın
günaydın turgutgünlerden hafta ortası ve mevsim kış ardılıyoldayız, ilerliyoruz sıcacık bir ömürde, iki kişiyizherkesin unuttuğu sokaklardan geçiyoruzkuşları selamlayarakbalkonlar dışarı sarkmış ve kadınlargeceyi silkeliyor camlardan
günaydın turgut, 'hasan'a da günaydıngünlerin yaban bir geçişi var ömürdenkoşuyoruz yorulmak için yokuş yukarıve bırakmak için kendimizi hayattan aşağıya
+ +
+ +
+ +
+ +
3837
cemal'in sabah kahvaltılarından geliyoruzistanbul boğazımızda bir lokmayakup'a gitmiyoruz kaç yazdırkaç yazdır yemiyoruz elmayı kabuğuylarakı kokuyoruz baştan ayağabaştan ayağa şiiri kuşanıyoruz her geceher sabahtan daha aydınlık geçen bu sabah içinbu güneş için içimize doğurduğunyaşattığın aşk için aşk'tan ötegünaydın turgut,dikkat et kendine
'her pazartesi' o 'büyük saat' çaldığındayeniden başlıyoruz aksak bir makamaminibüsler tıklım tıklımhalk otobüsleri ağır kokuyormetroda sevgili arıyoruz bütün bir şehirbütün bir şehir korkuyoruz depremin gölgesindenyine de akşamları ekmek götürüyoruz evlerimize
+ +
+ +
+ +
+ +
39 40
gökyüzü üstümüze düşüyor her duraktaher binen yolcuyu sen sanıyoruzson durağa gelince anlıyoruzsen bu otobüse hiç binmedin aslındasen durakların yolcusuydun çünkübaşlamamış aşklarınki paslı bir çivi gibi batıyorkanatıyor benliğimizi hatırlattıkların
ve 'dünyanın en güzel arabistanı'na gidiyoruzseni bulmak içinve 'dünyanın en güzel çölü' oluyoruz unutuldukçabirisine saati sormanınYalnızlıkla ne ilgisi olduğunu düşünüyoruzneden bazı adreslerden mektupların hep geri döndüğünüuykusuz kaldıkça anlıyoruz: düşler ırmakları aklın ekinlerinindüşler dökülen yaprakları kalbin, biten aşklar gibi
tütünler hâlâ ıslak ve hâlâ şehirler kaldırılıyor dağlarave o büyük günaydın: 'hep bekleyenlerin günaydını'ylaesirgenmiş bütün zamanlariçilmemiş bütün içkiler kadar günaydıngidişinin on altısında turgut uyar'a...
+ +
+ +
+ +
+ +
4241
güneyas
yaz bu.
hüznün gizemli bahçesi.
oysa sen, senin sesin, gözlerinkabına sığmayan sular gibi.
biliyorum dinecek susuzluğu çiçeklerin.kendi gölgesinde yok olacak erinç.varlık içinde varlıkyokluk içinde aynası kırılacak yazların.
biliyorum.uzun sürer dokunulmuş yerlerin sızısı.bir sabah uyanırız. bir şair ölür.cenazesine gideriz. dünya döner.döndükçe dünya bir şair daha ölür.şairi yaşayan ölü şiirler debuluruz istersek. bahçeye çıkarız.onlarca, yüzlerce. otururuz susarak.
sen oluruz bir gün.bir gün ben ölürüz.
olmayan
ve ölüler gülümsüyorlar yeryüzüne bakıpşenleniyor toprakbir salyangoz, kabuğunda ağırlıyor beni
ah diriler!.. ve çoktan yitirilmiş bellekleri onlarınBir heves uğruna yıkıp geçiyorlar bahçeyiyüzüme bakacak yüzleri olsa ya ağaçlarınbana da yer açılsa toprağın karnında
ah ölüler!.. tenimden koparılmış taze et yığınlarıyoruldum uzanmaktan ırmak boylarınave kaybetmekten girdiğim savaşlarısağaltsın şimdi ruhumu anılarçığlığıma tutunsun kendisini yok eden
+ +
+ +
+ +
+ +
4443
ah ölüler!.. sizin için dinliyorum callas'ıve aralıyorum gövdemi gelişiniz içintoprağın çocuklarını selamlıyorumyazının küçük harfleriniölüyor iç bahçemiz ve ne lütuf ölmesi de ilk yazın
ah uyuyabilsem bir yaprağın ayasındadeğmeden yüzüme dirilerin gürültüsüyaşasam içinizde ey sevgililerimey sakat çocuklarım her biri başka aşktanbaştan başa küflüyüm, baştan başa yalan
duymadığım seslerine açıyorum kulaklarımı müziğingörmediğim renklerine yeryüzünün gözlerimidilimde yırtılmış gecelerin akıp giden sözleriaklım on dokuzundan beri düşmanı kalbiminrahmim öldürülmüş çocuklar mezarlığı
ah ölüler!.. mırıldanışı gibi hastalıklı dudaklarınıslak ve yapışkan dokunuşlarla sarılıyorlar birbirlerinetıkanmış damarlarıyla güz sancılarını bekliyor ölü şehirdoğurmak için kendinden ölümü... saatler geçiyor, dakikalar...tersine akan bir ırmağın sürükleyişi gibi yaban otlarını
ah aldanış!.. taşı taşa çarpan şiddeti suların ve savurgan aşkdağıtıyor her seferinde yüreğin kalelerinibozguna uğruyor benliğin kararlarıuğruna vazgeçilmiş nedenler kalıyor geriye
ve ölüler gülümsüyorlar yeryüzüne bakıpdilleniyor toprak
+ +
+ +
+ +
+ +
4645
otuz yaş için
baharı müjdeliyor çocukların kuşdiliintizarla eğiliyor yaprak yüklü dallar
bir tek güneş kalıyor eskimiş kadifeleri okşayansıyrılıyor geceden gökyüzünün örtüsü
somon rengi bir gülle çiçekleniyor bardakyatağın telaşı ilksonsuza kapatmış gözlerini zaman
kadınlar bahçeye çıkıyorlar yarı uykuluçıplak bileklerinde sedef gürültüsü bileziklerinuğurluyorlar gideni ev yalnızlığıylayalınayak izleri ters dönmüş sıkıntının
otuz yaş birden çoğalıyor tekrarın üzüntüsü
lirika
yabandırbir olur bir daha olmasa
ıslak çimenlerin üstünde bir kadıneyler gönlünütıngır mıngır
işte düşüm! ağrıyan yerlerimden kalankalbini söküp atmışlarla, kalbi sökülmüşlerinbitmeyen kavgasında susan bir masakıyısında aşk. orda.
sen sarı sabırikircikli bakışolmamışı olduracaktıikimizin sıcağı
ben akşama en uzun yoldan gitmeyi severdimeskiden. kimsenin solmadığı odalarda büyütürdümellerimi. yağmur bizim komşumuzdu. sendenbenden onlardan. çoğalan
kimse günahını sevmiyor
+ +
+ +
+ +
+ +
4847
hayata bakardı bizim evimizne zaman bir tabut geçse önümüzdenbütün gece kara rüya, omuz ağrısıbahçede muhakkak bir çiçek ölüsü
sanki yürürken bir şeyi düşürmüşüzhissiyle
....
yolculuk
yokkuşağıyız dünyanınasılıyoruz hayata yumuşak yerlerindenboyuna sevişmeler, enine ayrılıklararanan'larıyız modern masalların:çamur prenses, parmak aşık, çizmeli şairve sihirli kavalıyla zamanınupuzun bir î gibi inceltilmiş o şiirdudak büküyor hayatakoynuna alıyor küs oluşları
durma, kirini sil öğleden sonralarınakşam üstlerini çağır gelsinlernasılsa gideceğiz sıradan akşamlarayine yorgun düşecek bekleyecek gecelerhepimiz bir hayatın katili, bir sevişme artığıyok o pullu kuşların ıslığı aklımızdagideceğiz yokuşun sürdüğü şehirleredua ülkelerinden, tepelerden geçerekvaracağız intiharın billur nehirlerineherkese bir mağara, herkese biraynı ân o aşktan maverada
+ +
+ +
+ +
+ +
5049
yokistan: başkenti düşülkelerininuzak mı, yok mu, ülke mi gerçektenbüyüsü mü yoksa dokunur gibi sanadokunmanın zamana ve sonsuzbir ân gibi başlamanın hayata
vazgeçtim, gidelim
iki kişilik yer bulson kuş kanatlarında
bahçenin kalbi
ne zaman dönüp gelsem bir yalnızlıktansözcükler var görüyorum beni bekleyen
kadınlarsuç işlerler yaşadıkçaoturur konuşurlarbilirler birlikte susmayıağlamayı mesela ölenin ardındanbildikleri gibi bir aşkın bittiğinianlarlar görmeden duymadan bile
işte burdayımdün yanı başımdayarın çok uzakyürüye yürüye geçtiğim yollaryaşasın diye dua edilen çiçekbenimle yine
işte susuyorumkonuşmalar çağındaşu saat susturuyorum dilimi
+ +
+ +
+ +
+ +
5251
gelecekmişsin, severmişsinşiirde olur bunlaryalan söyler iki kelimeyi ayıran boşluk
bahçemi bahçene yaslayan yıkık duvarbahçemi bahçene çağıran rüzgârla birliktegitmiş dün gece
kökünden sökülen bir çiçek gibiyeri boşyeri sancı
nisâ
martılar düşse denize düşerkıvrak bir rüzgâr savurur her şeyi
belki de unutmaktan yapılır aşkunuta unuta derinleşir çizgiler
işte yazgının kesik ellerikanlı parmaklarıyla dokunuyor zamana
ah nisâ!nereye döner insan yalnız kalınca
sen aynanın kırılan parçasıolduğun yeri gösteriyor hayatbaşımı döndürüyor bensiz dönen dünya
uç veriyor sessizlik
yağması bu anıların!
yerle bir şimdi kalbimiki nisan arasında
+ +
+ +
+ +
+ +
53 54
kıymık
varlığın varlığı acıttığı zamanlar vardırbir lâle nedense kış ortasında gelmek ister hayata
taşın taşa çarpa çarpa yaşlandığı sularbir kökün bir kökü ittiği topraklar vardır
ellerin unutmaya başlayınca anlarsınbir aşk da boyanır kana
benim de unutmayı öğrettiğim çiçekler vardır oysalimon ağacı, çürük sardunya, ölecek bir kaktüs
varlığın varlığa varlığını hatırlattığı zamanlardabir kıymık daha batar kalbin karasına
şimdi bilenler söylesinirinden başka ne döker bir yara
doğuya bakar çünkü üzgün kadınlar
çöldeyimgölgesinde kendiminhafızamda bir gazelisli ve kırıkmatemimde dolunayın gözyaşı
kavrulmuş acılar ve eski yağmurlardan sonraacısını nakşeden şairin dizelerindençekip çıkardım hayallerimiardımda medeniyetin oyunlarıgöçebe çadırları ve kervanlarınizlerine sürdüm yüzümü
çöldeyimkaç bin yıllık tarihin sahrasındalekeler topluyorum kumların arasındanbitimsiz bir uzaklık sarıyor zihnimiiçimin gediklerinde can çekişiyordüşürülmüş aşklarot bitmeyen yüreğimde hatıra bozkırlarkıraç şehirlerin kalabalıklarıgürültüsüz yürüyorumuyandırmamak için sevdiğim şehirleri
+ +
+ +
+ +
+ +
55 56
kara gecelerinde hiç görmediğimçölü özledimsöktüm çadırlarını içimdengeç vakit… git!izler benim bulutsu gölgemnereye çöreklense acınerde olsa alır yanık kokusunubilir içinde çöl biten yürekleri
çöldeyimgölgesinde kendiminhafızamda bir gazelisli ve kırıkmatemimde dolunayın gözyaşı
doğuya bakar çünkü üzgün kadınlar
masal
bir vardımbir yok
kalbinden kan damlayan her şeye hayrandımyaşamak demekti bu
aştım uzaklığını dağların"bin beyaz turna" koydum resmin adınıdökük bir ev, yıkık bir masa
yüklendikçe yüklendimalnımın damarlarına
+ +
+ +
+ +
+ +
57 58
bir de baktımtellal olmuş sevgilimdünyaya şarkı söylüyorben uyurken
uyudum uyandımaçtım yüreğimi sahraya
ben söyledim o yazdıo yazdı ben okudum
kırıldım yasırçaymışım…
rivayet
avcılar sokağıyla daha iyi avcılar sokağıbirbirine bakarkardeştir herkesorda başlar orda bitmeyen her şey
bir adam bir kadınıtanır nerede görse
bir adam bir kadınayaprak düşer gibi
bir adam bir kadındaengellerin olmadığı yer
bir adam bir kadındanusulca geçer sadece
bir adam ve bir kadınkarşılaşmamış komşuları gibigöğdelenleriniçinden geçerler deuğramazlar birbirlerine
bir adam ve bir kadınayak izlerinden kalan geriye
+ +
+ +
+ +
+ +
59 60
17:22
beklerim çalsın akşamın zilleri, açılsın semaya kalbimpür telaş koşayım odadan odaya, ne gam!
aklımın çarşısında incik boncuk, göz sürmesi, maskaravarsın ben kadın oldum diye sevinsin dünya
boynumda mercandan kolye, alnımda el yazısı bir adamınşurdan alıp şuraya koysam kendimi, kime ne!
ben bilirim ne zaman çalıp kaçar çocuklar zillerimine zaman avluya bakan bir pencere olur yüzüm
bir yalan nasıl sırıtır dişlerin arasındandokununca büyütecek el kimdedir, nicedir…
alaturka
uzaklara sürdüğümüz atların ardındangöçebeler de çadırlarını toplayıp gittiler
yeni bir mevsimin eşiğindeyiz şimdi
dokunamadan geçip giden kışgölgesini kuytusunda saklayan ben
içimizden yeni bir iç çıkarmanınyaralı bir kuşa yuva olmanın sevincindeyiz
+ +
+ +
+ +
+ +
61 62
uzaklara sürdüğümüz atların ardındaniplik olup dizilen gözyaşlarımız kurudu
sabah yola düşecek kadar aşığız uzaklarakaranlıktan korkmadan ve seğirterek gözlerimiziyeni olmayandan bir yeniâşık olmayandan bir aşk ister gibi
istedik doğunun getirdiği ne varsaistedik gelmeyecek olanları da
içimizde gri, köhne bir evçatısından akıp duruyor olmayan gece
“ah sevgilim” diyor, içimde bir sıkıntı var bu gecesanki toprağın nemi bulaşacak tenimesanki ıhlamur içsem yumuşayacak içimellerim yeniden bilecek dokunmayıyeniden bileceğiz ölümden dönülüp gelinen hayat nerededirkuşkunun çiçekleri nasıl açarkim sular onları yediveren olsun diye
+ +
+ +
+ +
+ +
63 64
“ah sevgilim” diyordilimde tırpanlanmış sözcükler varsen varsın, bir yoksun, varsın belkihangi yaşın telaşında hep uzakta açan çiçekler
sonra şarkılar var, dinlesem kan oturacak gözlerime
biliyorum yaban bizim çocuğumuzdurbiz yıkılmış köprüsüyüz uzaklararasının
yabanotu
pınar'a'boş ev'in anısına,
bugün tabelasını kaldırdım boş ev'in
kim bilebilirdi oysabizden iyi sessizliği
“gitmek kolay değil' yazan tabelasını boş ev'inbugün kaldırdım
iz bırakmayan gidiş olmazdı çünkü
benim büyüyor sandığımyabanotuymuş meğer
yine de kesmedim suyunuvarsın kan gövdeyi götürürkenve hep dikenler içinde sevişirken bizyabanotu büyüsün evimizde
söz'ü düşer nasılsa bilgeliğin
+ +
+ +
+ +
+ +
65 66
tabelasını diyorum kaldırdım“gitmek kolay değil” yazan evinsen sırtında kocaman bir hayatlaçıkarken kapıdanyine de sızamadı içeri yokluk
kalbimin çukurunda diyorumters dönmüş diyorumbir kaplumbağa gibisin
dokunamam
kalbim yağmurdan yana
annehüznümü de sen mi doğurdun
I.
gece bittiyorgun düştü kollarına günün sabahüstümde çivit mavi gökaynada kaldı yüzümüzgünüm
aynı yerden kanatıyor kaç keredir aynı bıçakaynı yerde bastırıyor aynı apansız yağmurkalbim taş baskı bir kitap...kalbim taş!.. kalbim baskı!..kalbim!.. yana yağmurdan...
+ +
+ +
+ +
+ +
67 68
oysa daha dün,uzun yaz akşamlarından söz ediyordukkiren toplamaya giden kadınlardan,ıslak ot kokusundaki tazeliktenve bir yaranın nasıl yayıldığından...oysa henüz gitmemiştik sarımadam çaybahçesi'neoysa bitti gecegeri döndü sözyıkıldı içimin kondu'ları'her on yılda bir' mi diyordu lady lazarusçekip çıkarmalı acıyı içindensöker gibi topraktan bir ağacı
gece bittişiirin dışında kaldı hayatnasıl da yineliyor her şey kendiniöğrendik: yalancıdır aynalarçoğaltırlar yalnızlığıacı kir tutmaz
bunu da öğrendikgördük ayağı kesik adamın damarlarını
+ +
+ +
+ +
+ +
69 70
II.
gece bittiüşüdü cam... öldü kuş...kanadında kaldı hayatın buğususoruyorum kendime: sabır benim neremdeneremde herkesin üzdüğü çocukkalbim kış uykusunda bir düşkalbim kış... kalbim düş...kalbim... ömrümün yarası...
gece bitti...
içinden geçen her rüzgâra yüz sürenbir tül sessizliği gibi kalacak bu aşk
gece bitti...
balkondaki güvercin
denizler burda, deniz gemilerigemi kaptanları, çocuklardeli gibi rüzgar yiyiprüzgar içen açbabalar
anlaşılır kılmak için zamanısaatimi asıyorum çamaşır iplerinehep gidişin damlıyor yollarayıkanınca çeken bir şey değil buya da çözülürken dolaşan örgü yumağı
bir ayağı yerde, yarılıp düşsek içinebir ayağı yolda, ama yol hazır değil
balkonu balkongüvercini güvercin yapanrüyada boşalan fren ve çarptığım ağaçne kadar uzak ona, bana, buraya
biz beklemeyi seçtikinsan güvercinlerinin çığlığınıyeraltı balkonlarında
ama bir ses kırıntısıkorkutup kaçırdıgüvercini de balkonu da!
+ +
+ +
+ +
+ +
71 72
tatavla
kül de yanınca ne kalacak geriyeharf harf eskitilmiş ömürler mikaçıp saklandığımız o ev mibakıp da gülecek halimize
yokuşlarında çemberlerin sürüldüğü o yergümüş palyaçolar mı saklayacak parklarındaevli kederli ve taşkın gülüşleriylerum kadınlar mı anlatacak türkçe acılarımızıaheste sinerken yangının kokusu tatavla'ya
sonumuz olacaktı geceye taşan nehirisli bir gökyüzü taşıyacaktım sana, dumanlı bir sevişhiç öpmemiş gibi öpecektim, bir daha yanar gibiacıyan yerlerinden başlayacaktım ağlamaya
akarca yokuşu'nda salyalı bir köpekhavai fişeklerine bakıp gülümseyecekense kökünden ısıracaktı hayatıhiçbir şeyin olmasamkuruyup kalacaktım lacivert balkonlarda
ilmeği kaçırılmış bir aşkınikindi yorgunluğu çöküyorgünbatımının hiç gelmediği bu evezamana tutunarak ilerliyor akşamlarmühürlüyor tenimi gidişlerin zenginliği
kül de yanınca ne kalacak geriye
eleni karaindrou içintek seferlik ölüm müziği: kandans
ağır ağır sürüklenen zaman yol alıyor parmak ucundahırpalanmış gecenin üzerinden geçiyor ayaklarartık genç değil yalnızlık, biliniyoryeri değişmeyen her şey delili bunun
oysa öğrendim yangın çıkarmayıbiliyorum: ne zaman kanın artığıdır kızılne zaman bordoya dönüşür cesaretsiz kırmızırenksiz bir yaprak olabilir mi düşürdüğümişte başlıyor kandans:-bu dansı bana lütfeder misiniz?(yoksa vaz mı geçmeliyim gökcismi olmaktan)
tavandan sarkan ağlarıyla gurur duyuyor örümcekler
+ +
+ +
+ +
+ +
7473
kandans başladı:söküğünü dikemeyen terziprovada sabırsız bir müşteri aynı zamandageleceği biçiyor hazır kalıplarla-kim teyellemiş sizi banahep kanatan iğne olmuş acı
kandans başlayıncane'yi yazacağını bilmiyor tarih
akasya telaşı
yaz geleceksonsuz gürültüsü dinecek kalplerin
acımasız bir kışın ardındangülümseyecek sokağa çıkan çocuk
biz, daha çok diyorduk avluyu dolaşan güneşin eve girmesinehenüz geç değil, kalbi üstünde taş kalmamış kadınlar için
ama şimdiüzgün ağaçlarının altında toprağa değerken ayaklarımbiliyorum, zaman keser incelmiş yerlerinden bir aşkıve tepinmek dünyanın üzerinde mızıkçı çocuklar gibi, nafile
+ +
+ +
+ +
+ +
75
o yüzden anlıyorum cama düşen akasyanın telaşınıburkmuyor içimi artık yıkık duvar, savruk nehir
kalmanın da gitmeye eş olduğunu bilenler içinsarıdan çoktan geçmiş evlerin uykusuz sabahları içinartık hatırlanmaktan yorulmuş anıların cânı içinkâr etmez sabır, efsunsuz aşk,Armağan edilen baykuşun hakkı için
bozduğum yeminlerin tümünden çektiğim ellerimişimdi bir kez daha uzağa sürebilmek içintopluyorum senin denizlerine döktüğüm ağlarımı
biraz da huysuz bir toprakta büyüdüm diyeishak paşa sarayı'na karşı ağladım diyeannem üşüyen yerlerimi buza bağladı diye
bekliyorum buradaher şeyin her şeye karşılık geldiği yerdedilimde tüyden hafif sözcüklerle.
gelsingelsin ve dökecekse döksün âh'ını üstüme diye
gelsinbaşka türlüsü yok
bekliyorumtelaşlı bir akasyanın gölgesinde.
76
+ +
+ +
+ +
+ +
+ +
+ +
+ +
+ +
76