Upload
others
View
10
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
AKUT BÖBREK YETMEZLĠĞĠ
PATOFĠZYOLOJĠ VE TANI
Prof. Dr. Uğur Koca
Her bir böbrek yaklaĢık 1 milyon nefrondan oluĢur.
Nefron anatomik olarak 6 fonksiyonel üniteden oluĢur:
1. glomerüler kapiller
2. proksimal bükümlü tübül
3. helne kulpu
4. distal renal tübül
5. kollektör kanallar (kortikal ve medüller)
6. juxtaglomerüler aparat
• Glomerüler filtrasyon basıncı (GFP) (60 mmHg), ortalama arter basıncının %60’ı
kadardır ve plazma onkotik basıncı (yaklaĢık 25 mmHg) ve renal interstisiyel basınç
(yaklaĢık 10 mmHg) tarafından azaltılır;
GFP = MAP - plazma onkotik basıncı - renal interstisiyel basınç
• Renal afferent ve efferent arteriyolerin tonüsleri filtrasyon basıncını belirlemede
önemlidirler:
GFR α efferent arteriyoler tonüs α 1/afferent arteriyoler tonüs
• Her iki böbreğin glomerülünden geçen plazmanın yaklaĢık %20’si (120 ml/dk, 180
L/gün) Bowmann kapsülü içine filtre olur.
Böbrek segmentlerinin iĢlevleri
Renal dolaşım:
Renal fonksiyonlar renal kan akımı ile doğrudan iliĢkilidir. Böbrekler, oksijen kullanımının
kan akımı ile belirlendiği tek organdır. Diğer organlarda kan akımını, organın oksijen
kullanımı belirler. Total kalp debisinin yaklaĢık %20-25’i böbreklerden geçer.
Renal kan akımı ve glomerüler filtrasyon:
• Klirens, ünite zamanda (dk) böbreklerin (x) maddesinden temizlediği kan volümüdür.
• Renal kan akımı: Renal plazma akımı genelde p-aminohippurat (PAH) klirensi ile
ölçülür. PAH, düĢük plazma konsantrasyonlarında filtrasyon ve sekresyon ile
böbrekten bir geçiĢte elimine olur.
Renal plazma akımı (RPF) = PAH klirensi = ( PAH idrar/PAHplazma) x idrar akımı
Renal kan akımı (RBF) = PPF / (1-hematokrit)
• RPF= 660 ml/dk
• RBF=1200 ml/dk
Glomerüler filtrasyon hızı (GFR):
• GFR normalde renal kan akımının %20’si kadardır. Tamamen filtre olan ve
sekrete ve reabsorbe olmayan inülinin klirensi GFR için iyi ölçüttür.
GFR= 120 ± 25 ml/dk erkekte
95 ± 20 ml/dk diĢide
• Ġnüline göre daha az geçerli olmasına rağmen, klinikte pratik olarak
kreatinin klirensi GFR tahmini için kullanılır. Kreatinin normalde renal
tübüllerden sekrete edildiğinden, GFR nin yüksek olarak saptanmasına
neden olabilir.
Kreatinin klirensi = ([Kreatinin]idrar x idrar akım hızı)/[kreatinin]plazma
• GFR’ın RBF’ına oranına filtrasyon fraksiyonu denir ve normalde %20’dir.
• Renal plazma akımı azalsa da, afferent arteriyoler dilatasyon ve effernet
arteriyoler vazokonstriksiyon filtrasyon fraksiyonunu artırır.
Renal kan akımının kontrol mekanizmaları:
RBF’nın regülasyonu kompleks bir süreçtir:
• intrinsik otoregülasyon
• ekstrinsik regülasyon: hormonal, nöral
etmenler rol oynamaktadır
İntrinsik otoregülasyon:
Ġntrinsik renal vasküler tonüs;
vazokonstritör (tuz tutucu) (sempatoadrenal aks, renin-
anjiyotensin, arginin vazopressin)
vazodilatör (tuz ekstre edici) (Prostaglandin; PG, atriyal
natriüretik peptid; ANP, nitrik oksid; NO)
sistemlerin dengesine bağlıdır.
• Vazokonstriktör sistem tercihen kortekste vazokonstriksiyon oluĢturarak,
kanın korteksten medüllanın tuz tutucu derin alanlarına redistribüsyonuna
neden olur.
• Ortalama arteriyel basınç (MAP) 80-180 mmHg arasındayken otoregülasyon
oluĢabilir. MAP 70 mmHg’ nın altına inince genelde RBF azalır.
• Afferent arteriyoldeki vazokonstriksiyon ve vazodilatasyon, otoregülasyon
sınırları içinde (80-180 mmHg) renal kan akımının sabit kalmasını sağlar.
• Bu otoregülasyon sınırları dıĢında, RBF basınca bağımlı hale gelir.
• MAP 40-50 mmHg olduğunda genelde glomerüler filtrasyon durur.
• Septik Ģokta MAP’ı 65 mmHg düzeyinde tutmak özellikle
yaĢlı, hipertansif ve diyabetik hastalarda yeterli
olmayabilir.
• MAP<60 mmHg değeri böbrek yetmezliği açısından tüm
hastalarda risk oluĢturur.
• Preglomerüler afferent arteriyol rezistansı değiĢiklikleri, GFR’yi fizyolojik
sınırlarda tutmaktadır;
Bu mekanizma,
-Bayliss’in miyojenik teorisi
-juxtaglomerüler aparatın kontrol ettiği tübüloglomerüler feedback
ile açıklanmaktadır.
• Bayliss’in teorisine göre, perfüzyon basıncı düĢtüğünde afferent arteriyoler
tonüs ve damar duvarı gerilim azalır;
Bu miyojenik refleks cevap, vasküler düz kaslarca düzenlenir ve
interlobüler ve afferent arteriyollerde gerçekleĢir.
Tübüloglomerüler balans ve feedback: Renal tübüler sıvı akımındaki değiĢiklikler GFR’yi
etkiler:
tübüler sıvı akımı artınca GFR azalır
tübüler sıvı akımı azalınca GFR artar
Bu feedback, perfüzyon basıncı geniĢ aralıkta değiĢse de, GFR’nin sabit kalmasında önemli
rol oynar.
-Mekanizmasının tam açık olmamasına rağmen, makula densanın;
- afferent arteriyoler tonüs ve
-glomerüler kapiller permeabilite üzerindeki refleks değiĢiklikleri
indükleyerek rol oynadığı düĢünülmektedir.
-Anjiyotensin II bu sürece katkıda bulunuyor olabilir.
-Adenozinin lokal salımı (volüm ekspansiyonuna cevap olarak salınır) renin salımını inhibe
ederek afferent arteriyolde dilatasyon oluĢturur.
Basınç natriürezisi fenomeni veya kan basıncındaki yükselmeye cevap olarak sodyum
reabsorbsiyonunun azalması, tübüloglomerüler feedbacki iĢaret etmektedir.
Distal tübüler sodyumklorür yükü makula densa tarafından algılanır:
• GFR’nin azalması nedeniyle distal tübüle ulaĢan sodyum ve klor
yükünün azalması, anjiyotensinin aktivasyonunu azaltarak, afferent
arteriyolde rezistans azalmasına neden olur ve sonuçta GFR artar
• GFR artıĢı, adenozinin adenozin-1 reseptörleri aracılığı ile afferent
arteriyolde vazokonstriksiyon oluĢturmasına neden olur.
Kortikomedüller kan akımı redistribüsyonu ve tübüloglomerüler feedbackin amacı:
• aĢırı tuz ve su kaybından korumak
• filtre olan solüt yükünü azaltarak nefronun oksijen gereksinimini azaltmaktır
Kortikal vazokonstriksiyon ile medüller kan akımının artması ile;
• GFR azalır
• medüler kan akımının artmasına sekonder olarak medüller reabsorbsiyon azalır
medullanın iĢini azalır
Prerenal yetmezlilkte geliĢen GFR azalıĢı, aslında ileri medüller tübüler hasardan
korumaya yönelik olarak geliĢir (acute renal success).
Hormonal regülasyon:
Afferent arteriyoler basınçtaki artma renin salımını ve anjiyotensin II
oluĢumunu uyarır.
Anjiyotensin II jeneralize arteriyoler vazokonstriksiyon oluĢturur ve
sekonder olarak RBF’ını azaltır;
-bu durumda afferent ve efferent arteriyoller konstriktedir
-fakat, efferent arter daha küçük olduğundan, efferent rezistans
artıĢı afferente göre daha fazla olur;
bunun sonucunda GFR relatif olarak korunur
Çok yüksek anjiyotensin II düzeyleri ise her iki arteriyolü de konstrikte
ederek GRF’yi önemli ölçüde azaltır.
• Adrenal katekolaminler (adrenalin, noradrenalin) direk ve seçici olarak
afferent arteriyoler tonüsü artırırlar fakat renin ve anjiyotensin II’yi de
aktive etmeleri nedeniyle GRF azalıĢı indirekt olarak minimal kalır.
• Aldosteron ve katekolamin sekresyonlarının artıĢında relatif olarak
GFR’nin korunması, parsiyel olarak anjiyotensin tarafından prostaglandin
sentezinin uyarılmasına bağlıdır.
• Sistemik hipotansiyon ve renal iskemi sırasında, vazodilatör
prostaglandinlerin (PG D2, E2, I2) renal sentezi önemli bir koruma
mekanizmasıdır.
• Atriyal natriüretik peptid (ANP), distansiyona cevap olarak atriyal
miyositlerden salınır.
• ANP, direkt olarak düz kasları gevĢetir, ve norepinefrin ve
anjiyotensin gibi vazokonstriktif etmenleri antagonize eder.
• ANP, tercihen afferent arteriyolü dilate eder, efferent
arteriyolde vazokonstriksiyon oluĢturabilir.
• ANP, renin ve anjiyotensinin indüklediği aldosteron sentezini inhibe
eder, ve distal ve kollektör tübüllerde aldosteronun etkilerini
antagonize eder.
• Arginin-vazopressin;
- fizyolojik düzeylerinde, kollektör tübüllerdeki V2 reseptörlerini
aktive ederek su emilimine neden olur
- ciddi hipotansif durumlardaki yüksek plazma konsantrasyonu,
predominant olarak V1 reseptörleri aracılığı ile efferent arteriyolde
vazokonstriksiyon oluĢturarak, glomerüler filtrasyon basıncını artırmaya
çalıĢır
• Medüller hipoksi ve iskemik tübüler hasardan koruyucu adaptif
mekanizmalar olan parakrin vazodilatör mediyatörler (adenozin, PG’ler, NO)
medüller damarları dilate ederler ve medüller solüt reabsorbsiyonunu
azaltırlar
Nöral regülasyon:
• Spinal kordun T4-L1 düzeyindeki sempatik deĢarjı celiac ve renal
pleksus aracılığı ile böbreklere ulaĢır.
• Sempatik sinirler juxtaglomerüler aparatı (beta-1) ve renal
damarları (alfa-1) innerve ederler.
• Bu innervasyon, stres hallerindeki RBF azalıĢından sorumludur.
• Alfa-1 adrenerjik reseptörlerin uyarılması proksimal tüpten sodyum
reabsorbsiyonunu artırırken, alfa-2 reseptörlerinin uyarımı sodyum
reabsorbsiyonunu azaltır ve su ekskresyonunu artırır.
• Dopamin, afferent ve efferent arteriyollerdeki D-1
reseptörlerinin aktivasyonu ile vazodilatasyon oluĢturur.
• Presinaptik postgangliyonik sempatik nöronlardaki D-2
reseptörlerinin aktivasyonu, norepinefrin sekresyonunu
inhibe ederek arteriyolleri dilate eder.
• Dopamin sodyumun proksimal tübülden reabsorbsiyonunu
azaltır.
• Böbrekteki vagal liflerin fonksiyonları anlaĢılmamıĢtır.
Renal kan akımının dağılımı:
• RBF’ının %80’i kortikal nefronlara, %10-15’i juxtamedüller nefronlara dağılır.
• RBF ının kısa helne kulplu kortikal nefronlardan, büyük helne kulplu
juxtamedüller nefronlara redistribüsyonu bazı koĢullar altında geçekleĢir:
*sempatik uyarı, katekolaminler ve anjiyotensin II düzeyinin artması
* kalp yetmezliği
Bu olayın nedeni tartıĢmalıdır fakat klinik sonucu sodyum retansiyonudur.
• ABY’nin baĢlangıcında hiperkloremik metabolik asidoz vardır, yüksek
anyon gaplı asidoz genelde GFR 15-20 ml/dk’ya inince görülür.
• ABY’de ölçülemeyen anyonlar elemine edilemezler (fosfatlar, sülfatlar,
okside olmamıĢ organik asitler vs.).
• ABY’de miks tip metabolik asidoz (hiperkloremik+yüksek anyon gaplı)
görülmez. Bu nedenle renal yetmezlikli olgularda SIDa genelde düĢüktür.
Hesaplanan Güçlü iyon farkı (SIDa) = (Na + K + Ca + Mg) – (Cl + Laktat)
= 40-42 mmol/L
Kan üre nitrojeni:
• Ürenin primer kaynağı karaciğerdir.
• Amonia, protein katabolizması sırasında aminoasitlerin deaminasyonu ile oluĢur.
• Amonianın karaciğer tarafından üreye çevrilmesi ile toksik amonia düzeylerinden
korunulur;
2NH3 + CO2 H2N-CO-NH2 + H2O
• BUN düzeyi, protein katabolizması ile doğru, glomerüler filtrasyon ile ters orantılıdır.
• BUN, protein katabolizması normal ve sabit olmadığı sürece GFR’ın uygun bir
göstergesi değildir.
• %40-50’si tübüllerden reabsorbe olur ve hipovolemide reabsorbsiyonu artar.
• DüĢük BUN düzeyi starvasyon ve karaciğer hastalıklarında görülebilir.
• Yüksek düzeyleri genellikle protein katabolizması ve GFR azalıĢı ile birliktedir.
• 50 mg/dl’nin üzerindeki BUN değerleri genellikle renal fonksiyon bozukuluğu ile
birliktedir.
Serum Kreatinin:
• Kas metabolizmasının ürünü olan kreatin nonenzimatik olarak kreatinine dönüĢür. Kaslar
kreatinin havuzunun %98’ini oluĢturur
• Kreatinin üretimi genellikle sabittir ve kas kitlesi ile iliĢkilidir;
erkekte 20-25 mg/kg/gün, kadında 15-20 mg/kg/gün
• Kreatinin glomerüler filtrasyona uğrar, ekskrete edilir ve tübüler hücrelerden sekrete
edilir, reabsorbe olmaz.
• Serum kreatinini kas kitlesi ile doğru GFR ile ters orantılıdır
Normal değerleri: erkekte 0.8-1,3 mg/dl, kadında 0.6-1 mg/dl’dir
• Kreatinin dağılım volümü tüm vücut suyudur
• Serum kreatinin değerindeki her ikiye katlanma GFR’deki %50 azalmayı yansıtır:
GFR Serum kreatinini
120 1
60 2
30 4
15 8
• Yüksek protein diyeti, simetidin, asetoasetat GFR’de değiĢme olmaksızın
serum kreatinin değerlerini yükseltirler. Simetidin renal tübüllerden
kreatinin sekresyonunu azaltır.
• GFR yaĢ ile azalır. 20 yaĢ sonrası her 10 yılda %5 oranında azalır fakat kas
kitlesi de yaĢla azaldığından serum kreatinin değeri normal sınırlarda kalır.
• Kreatinin üretimi 10 mg/dl’ye kadar düĢebilir. Bu nedenle yaĢlı olgulardaki
küçük serum kreatinin değeri oynamaları belirgin GFR azalıĢını iĢaret ediyor
olabilir.
• YaĢ ve yağsız vücut kitlesi kullanılarak GFR tahmin edilebilir:
*Kreatinin klirensi = [(140-yaĢ(yıl)) x (yağsız kitle(kg))] / 72 x plazma kreatinini
* Kadında 0.8 ile çarpılır.
GFR: [(140-yaĢ)x(ağırlık)x 1.73*] / [72x serum kreatinin (mg/dl)x vücut yüzey alanı(m2)] *DiĢi cinsiyet için 1.47
Yağsız kitle: erkekte; 50 + 152 cm üzerindeki her 2.5 cm için 2.3 kg, kadında; 45.5 + 152 cm üzerindeki her 2.5 cm için 2.3 kg
• Serum kreatinin değeri GFR tahmini için BUN’dan daha spesiftir
fakat tam korele değildir.
• Örneğin; sabit durumda 1.5 mg/dl serum kreatinin değeri;
- 80 yaĢındaki beyaz kadında 36 ml/dk’lık GFR ye karĢılık gelirken
- 20 yaĢındaki siyah erkekte 77 ml/dk’lık GFR’ ye karĢılık gelir
Serum kreatinini etkileyen olaylar:
• travma ,ateĢ ve immobilizasyonda artar
• karaciğer disfonksiyonu ve azalmıĢ kas kitlesinde yapımı azalır
• Glomerüler filtrasyon hızındaki düĢme tübüler kreatinin
sekresyonunu artırdığından serum kreatinindeki yükselme
beklenenden az olur. Böylece, kreatinin ekskresyonu filtre olan
miktarından fazla olduğu için, glomerüler filtrasyon hızının yanlıĢ
yüksek hesaplanmasına neden olur (2 kat kadar). Bu nedenle ABY’de
kreatinin klirensi glomerüler filtrasyon hızının iyi bir gösteresi
değildir.
• total vücut suyu artınca dağılım volümü artar
• ABY plasma kreatinin değeri için sabit bir durum değildir. Bu nedenle
unstabil plasma kreatinin değeri kullanılarak ve idrar toplamadan kreatinin
klirensi hesaplanabilir:
Kretinin klirensi= (V x (Cr2 - Cr1) + P) x (100/1440) / Cmean
-V; dağılım volümü (dl) = 0.4 X 100 gram cinsinden vücüt ağırlığı
-Cr2-Cr1; bugün ve dünkü plasma kreatinin değerleri farkı (mg/dl)
-Cmean; (Cr2+Cr1)/2
-P= AxBxC
-A= 140 x (yaĢ/5) x ağırlık (kg) B= 1.037- (0.0338 x Cmean) C= =0.85 erkek için, 0.765 kadın için
• Bu formül ölçülen kreatinin klirensi ile %25 sınırları içinde farklılık gösterir.
BUN/serum kreatinin :
• DüĢük renal tübüler akımlar üre reabsorbsiyonunu artırırken, kreatinini
etkilemez;
Prerenal olaylarda (volüm açığı) artan medüller kollektör tüp üre
reabsorbsiyonu, serum kreatinin düzeyindeki artıĢla orantısız olarak BUN
artıĢına neden olur (BUN/Kreatinin > 10-15/1)
• 15/1’in üzerindeki değerler;
- tübüler akımın azaldığı hipovolemi, ödematöz durumlar ve obstrüktif
üropatilerde görülebilir
- protein katabolizmasındaki artıĢ da bu oranı artırır. BUN eksojen üre
alımından, endojen üre yapımından (katabolizma) ve tübüler reabsorbsiyondan
etkilenir.
Glomerüler filtrasyon: (erkek; 120 ± 125, kadın 95 ±2 0 ml/dk, 75-100
ml/dk/1.73 m2)
• Normal fizyolojik durumlar ile değiĢkenlik gösterir. Vejeteryan
beslenmede 45-50 ml/dk’lık GFR gerekirken, proteinden zengin
diyette 140-150 ml/dk’ lık GFR gerekir.
• Efferent arteriyoler vazokonstriksiyon ve afferent arteriyoler
vazodilatasyon GFR’yi arttırır. ACE inhibitörleri bu mekanizmayı
tersine etkileyerek GFR’ yi azaltırlar.
• GFR ölçümü için, 2 saatlik Kreatinin Klirensi Ģu an için en uygun ve
pratik yöntemdir
• Kreatinin klirensine görte renal fonksiyonun durumu
• Böbrek ne durumda?
Ġdrar debisi:
• anüri: glomerüler filtrat kesilmiĢtir (hızlı ilerleyen glomerülonefrit,
akut kortikal nekroz, renal arteriyel oklüzyon, tam üriner yol
tıkanması)
• kısa süreli (<24-48 saat) ve ciddi oligüri (<100 ml/gün) epizotları
bazı akut tübüler nekroz vakaları ve özellikle sıcak çarpmasında
görülebilir
• prerenal ABY genellikle oligürik (<400 ml/gün) seyreder
• Postrenal ve renal kökenli yetmezlikler anürik-poliürik olabilir
Ġdrar analizi:
• normal olabilir: prerenal ABY, postrenal ABY, yüksek plazma onkotik basıncı
• anormal:
- Nefronun sonlarındaki olaylar tübüler atıklara neden olur
– eritrosit, eritrosit atıkları, proteinüri: glomerulonefrit, vaskülit, trombotik mikroanjiyopati
– lökosit, lökosit atıkları: piyelonefrit, interstisiyel nefrit
– eosinofilüri: alerjik interstisiyel nefrit, atheroemboli, glomerulonefrit
– pigment atıkları, renal tübüler epiteliyal hücreler: akut tübüler nekroz, myoglobinüri,
hemoglobinüri
– kristalüri: ürik asit, ilaçlar- toksinler
– non-albümin proteinüri: plazma hücre diskrezileri
– Proteinüri: rutin analizde saptanır ise 24 saatlik idrarda tekrar incelenmelidir. 150 mg/dl’nin
üzerinde ise anlamlıdır. 1-2 gr/gün idrar proteini glomerüler nedenli ABY’ini düĢündürür
– pH: yorumu için arteriyel pH bilinmelidir. Sistemik asidoz varlığında idrar pH 7’den yüksek
ise renal tübüler asidoz düĢünülebilir.
– Özgül ağırlık: üriner ozmolalite ile iliĢkilidir. 1010 genelde 290 mOsm/kg’a denk gelir. Bir
gecelik açlık sonrası özgül ağırlığın 1018’in üstünde olması yeterli renal konsantrasyon
yeteneğini gösterir. Hiperozmolaliteye rağmen düĢük özgül ağırlık diabet insipidusu iĢaret
eder.
– Glikozüri: nedeni düĢük tübüler eĢik (N 180 mg/dl) veya hiperglisemi olabilir
• Ilımlı hiperkalemi (<5.5 mEq/L) ABY’de sıktır. Daha ciddi
hiperkalemide rabdomyoliz, tümör lizis sendrom, intrvasküler hemoliz,
NSAĠD veya ACE inhibitörlerine bağlı ABY düĢünülür.
• Rabdomiyoliz ve tümör lizis sendromda kreatinin kinaz, laktat
dehidrogenaz ve sGOT artar.
• ABY’de genelde ılımlı bir hiperürisemi (<10 mg/dl) görülür. Daha
yüksek ise tümör lizis sendrom, rabdomiyoliz, sıcak çarpması
düĢünülür.
• ABY’de ılımlı yüksek anyon açıklı metabolik asidoz (5-10 mEq/L)
görülür. Ciddi anyon açık varlığında etilen glikol, metanol zehirlenmesi,
rabdomiyoliz ve sepsise bağlı laktik asidoz düĢünülür.
• Prerenal ABY uzamaz ise genelde tübüler fonksiyonlar etkilenmez ve filtre olan tuz-su
ve organik asitlerin reabsorbsiyonları artar;
- sodyum, klor ve ürik asitin idrar konsantrasyonlarına düĢer
- relatif olarak idrar/plazma osmolalite, idrar/plazma üre nitrojeni ve
idrar/plazma kreatinin oranları yükselir
• Tersine, akut tübüler nekrozda (ATN) bozulan tübüler fonksiyonlar yüksek idrar
sodyum, klor, ürik asit konsantrasyonuna ve düĢük idrar/plazma osmolalite,
idrar/plazma üre nitrojeni ve idrar/plazma kreatinin oranlarına neden olur.
• Prerenal yetmezliği ATN’den ayırmada fraksiyonel sodyum ıtrahı diğerlerinden daha
sensitiftir.
FeNa= [(UNa/PNa)/(UCr/PCr)] x100
• Diüretik kullanımı hallerinde, prerenal yetmezliği ATN’den ayırmada, fraksiyonel üre
atılımı fraksiyonel sodyum atılımından daha sensitiftir.
ABY için klinik öneri:
• serum kreatinin değeri 0.5 mg/dl artmıĢsa hastayı incele
• prerenal ve postrenal nedenleri ekarte et
• üriner sedimenti incele (çamurumsu kahverengi atıklar = ATN, eritrosit atıkları =
glomerülonefrit ve vaskülit, piyüri = akut intertisyel nefrit, temiz sediment = pre-post
renal azotemi)
• diüretik vermeden idrar elektrolitlerini incele (üriner osmolalite, üriner sodyum,
üriner/plazma kreatinin oranı, fraksiyonel sodyum ıtrahı)
• pre-post renal nedenler ekarte edildikten ve idrar sedimenti ve elektrolitleri
incelendikten sonra, renal nedenli ABY tanısı konursa ve serum kreatinin değeri 2
mg/dl ve veya üzerinde ise nefroloji konsültasyonu iste
• olguların %30-40’nın nonoligürik olabileceğini hatırla
• aĢırı sıvı yükünden kaçın
• hipotansiyondan kaçın
• sıvı dengesini koru, hiperkalemiyi sağılt
• renal doz dopamin kullanma
• hasta arĢivini incele
• enteral beslenmeyi tercih et
• diyaliz programını görüĢ
Anestezi-cerrahi- böbrek:
• Rejyonel ve genel anestezi sırasında geri dönüĢümlü olarak GFR,
RBF, idrar debisi ve sodyum ekskresyonu azalır.
• Bu değiĢiklikler rejyonel anestezide daha azdır
• Bu değiĢikliklerin çoğu indirekt olarak otonomik ve hormonal
faktörlere bağlıdır
• Bu değiĢiklikler parsiyel de olsa yeterli sıvı resüsitasyonu ve normal
kan basınıcının devamı ile aĢılabilir
• Metoksifluran ve teorik olarak enfluran ve sevofluran yüksek dozda
spesifik renal toksiteye sahiptirler
Yoğun bakımda renal replasman tedavisi endikasyonları:
• oligüri <200 ml/12 saat
• anüri <50 ml/12 saat
• potasyum >6.5 mmol/L
• asidemi <pH=7
• Üre> 30 mmol/L
• Üremik ansefalopati
• Üremik nöro-miyopati
• Üremik perikardit
• Sodyum> 155 mmol/L, <120 mmol/L
• Hipertermi ve ABY
• Ġlaç overdozu, dialize edilebilir toksinler
ABY’nin semptomları genelde GFR<25 ml/dk olunca ortaya çıkar ve <10’un altında diyalize
bağlı hale gelir.
Diyaliz komplikasyonları:
• nörolojik: disequilibriyum sendromu, demans
• Kardiyak: volüm deplesyonu, hipotansiyon, aritmi
• Pulmoner: hipoksi
• Gastrointestinal: asit
• Hematolojik: anemi, nötropeni, rezidüel antikoagulasyon,
hipokomplementemi
• Metabolik: hipokalemi, protein kaybı
• Ġskelet: osteomalazi, artropati
• Miyopati
• Peritonit, transfüzyona bağlı hepatit
Diyalizde oluĢan hipotansiyon, nötropeni, hipoksi ve disequilibrium
sendromu genelde geçicidir ve diyaliz sonrası saatler içinde düzelir:
• diyalizde hipotansiyon: asetatlı diyaliz sıvılarının vazodilatör etkisi,
otonomik nefropati, sıvının hızlı çekilmesi
• nötropeni: Cellophane derivesi diyaliz membranlarının lökositler ile
interaksiyonu
• hipoksi: lökositlere bağlı pulmoner disfonksiyon
• disequilibriyum sendromu: Ekstrsellüler sıvı ozmolalitesinin
intrsellüler sıvı ozmolalitesinden daha hızlı ve çok düĢmesi nedeniyle
geçici nörolojik semptomlar oluĢur.
Prerenal yetmezlikte patofizyoloji:
• Prerenal azotemi renal hipoperfüzyona karĢı verilen uygun bir fizyolojik
cevaptır.
• Nedeni gerçek hipovolemi veya efektif dolaĢım volümünün azalması olabilir.
• Hipovolemi nedeniyle arteriyel basıncın düĢmesi baroreseptörlerin
uyarılması ile sempatik sinir sisteminin aktivasyonuna ve renin-
anjiyotensin, vazopressin ve endotelin gibi vazopressörlerin salımının
artmasına neden olur.
• Bu mekanizmaların hedefi kardiyak debiyi, kan basıncını ve serebral
perfüzyonu artırmaktır.
• Hipovolemi, intrinsik miyojenik mekanizma ile preglomerüler
arteriyolde dilatasyon oluĢtururken, anjiyotensin II postglomerüler
arteriyolde vazokonstriksiyon oluĢturur ve sonuçta glomerüler
hidrostatik basınç korunur.
• Fakat renal kan akımının ve GFR’ın otoregülasyonu ciddi dolaĢım
yetmezliğinde yeterli kalmayabilir.
Sistemik hemodinami bozulunca, böbrekte yapılan NO ve PGI2 ile
protektif vazodilatasyon oluĢur.
Prerenal ABY de mekanizmalar
Akut tübüler nekroz (ATN):
• Yoğun bakımda ATN’in nedeni %35-50 sepsistir. Hastanede oluĢan ATN’ların %20-25’i cerrahi
sonrasıdır ve çoğu prerenal kökenlidir. Radyokontrast maddeler %7 oranında etkendir.
• ATN patogenezinde önemli faktörler:
-vasküler faktör:
* intrarenal vazokonstriksiyon (katekolaminler, anjiyotensin II,endotelin, PAF, adenozin,
serotonin); GFR azalmasına neden olur
* dıĢ medüllada vasküler konjesyon
* tübüloglomerüler feedbackin aktivasyonu
-tübüler faktör
* tübüler obstrüksiyon
* ultrafiltratın transtübüler geri kaçıĢı
* intertisyel inflamasyon
- yeni konseptler:
* subletal hücre ölümü
* apoptosis
* hücre tamiri
ATN’nin fazları:
• BaĢlangıç fazı: renal fonksiyonlar bozulmaya baĢlar
• Devam fazı: renal fonksiyonlar bozuktur, genelde oligüri
vardır (1 hafta- 1 yıl)
• Recovery fazı: serum kreatinin değeri düĢmeye
baĢlamadan önce diürezis artar (2-3 hafta)
• Akut toksik BY
Akut toksik renal disfonksiyon için risk faktörleri:
• önceden renal disfonksiyon varlığı
• ileri yaĢ
• kardiyovasküler hastalıklar
• Diyabet Mellitus
• Hipovolemi
• Sarılık
• Birkaç nefrotoksik ajanın birlikte kullanılması
Myoglobinüri:
• Çizgili kasların yıkılması ile yapı elemanlarının ekstrasellüler sıvı ve dolaĢıma
dökülmesidir.
• Miyoglobin 18.8 kDa ağırlığında bir oksijen taĢıyıcısıdır.
• Normalde plazma globulinlerine bağlıdır ve idrara az miktarda ulaĢır.
• Masif oluĢumunda proteine bağlanma kapasitesi aĢılır ve glomerülden filtre olup
tübüllere ulaĢır.
• Özellikle asit idrarda tübüllerde çöker.
• Miyoglobin iki yolla intrarenal akut vazokonstriksiyona neden olabilir:
NO yakalayıcısı olarak
Hasarlı kas dokusuna olan sıvı kaybı ile efektif damar volümünü azaltarak
• Hem proteinindaki demir, proksimal tübüler toksite için mediyatör olarak etki
oluĢturur.
Miyoglobinüri nedenleri:
• fiziksel: travma, kasların kompresyonu, kas damarlarının
oklüzyonu, elektrik yanığı, hipertermi
• nonfiziksel nedenler: metabolik miyopatiler, ilaç ve
toksinler, infeksiyonlar, elektrolit bozuklukları,
endokrin hastalıklar, sepsis
• operasyon sırasındaki uzun süreli pozisyonlar (aĢırı
litotomi, pron) ve malign hipertermi
• Miyoglobin karaciğerde hızlı ve öngörülemez Ģekilde
metabolize olduğundan, serum ve idrarda miyoglobin
analizi sensitif bir parametre değildir.
• Serum kreatinin kinaz konsantrasyonu hasarın varlığı ve
derecesi hakkında daha iyi bilgi verir.
• Kasların yıkımı ile içindeki potasyum, fosfat, ürik asit ve
proteazların da serum düzeyi artar.
• Hasarlı kasta kalsiyum fosfatın birikmesi hipokalsemiye
neden olur.
• Hipovolemi, hipotansiyon, tübüler tıkanma, asidüri ve serbest
radikal salımından kaçınılmalıdır.
• Verilecek olan ideal sıvı 75 mmol/L sodyum bikarbonat eklenmiĢ ½
salin solüsyonudur.
• Yeterli idrar çıkıĢı varsa 10 ml/saat %15’lik mannitol verilebilir.
• Sıvı ihtiyacı günde 10 litreye kadar çıkabilir.
• Allopürinol, ürik asit oluĢumunu azaltır ve serbest radikal
yakalayıcısı olarak kullanılabilir.
• ABY geliĢince tek tedavi yöntemi ekstrakorporeal kan
pürifikasyonudur.
Hemoglobinüri:
• Miyoglobine göre daha az toksiktir fakat hemoliz yaygın olduğunda
ABY geliĢebilir.
• Serbest hemoglobin moleküler büyüklüğü nedeniyle glomerüle az
filtre olur.
• Serumda haptoglobine bağlı olması da filtrasyonunu engeller.
• Ġdrar pH’sı düĢük olunca, methemoglobine otooksidasyonu azalır ve
toksitesi artar.
• Ġmmun hemolitik reaksiyonlar (yanlıĢ kan, ilaçlar), mekanik
hemolizler (prostetik kapak, ekstrakorporeal dolaĢım) ABY nedeni
olabilir.
Radyokontrast nefropatisi:
• Tipik olarak uygulamadan sonraki 24-48 saat içinde serum kreatinin
değeri akut olarak yükselir. 3-5 günde pik yapar ve 7-10 günde
normale döner.
• Ağır nefrotoksitede serum kreatinin değeri 5-10 gün boyunca
yükselmeye devam edebilir.
• Genellikle nonoligürik seyreder.
• Ġdrar analizinde granüler atıklar ve tübüler epiteliyal hücreleri
görülür.
• Kontrast madde idrardaki proteinler ile interfere olduğundan ilk 48
saat içinde idrar protein analizi yersizdir.
• Çoğu olguda fraksiyonel sodyum ıtrahı azalmıĢtır.
• Radyokontrast nefropatisinde, renal hemodinamiklerde bozulma
ve direk tübüler hücre toksitesinin (olasılıkla serbest oksijen
radikalleri sorumlu) primer faktörler olduğu düĢünülmektedir.
• Radyokontrasta bağlı renal hemodinamik değiĢiklikler bifaziktir:
baĢlangıçta RBF artar sonra uzun süreli olarak RBF azalır.
• Bu hemodinamik değiĢiklikten sorumlu mediyatörler
bilinmemektedir.
• PG’lerin, NO’nun, endotelinin, adenozinin metabolizmasının
bozulması etken olabilir.
Risk faktörleri:
• önceden renal fonksiyon bozukluğu
• DM, KKY
• Yüksek volümde kontrast madde
• Ġleri yaĢ
• Hipalbuminemi
• Ġntraarteriyel uygulama
• Hipovolemi
• Potansiyel nefrotoksiklerle beraber uygulama
• MM
• Nefropati, noniyonik izoozmolar kontrast
maddelerde daha az görülür.
• Radyokontrast uygulamasından 24-48 saat
önce potansiyel nefrotoksik ajanlar (ACE
inhb.) kesilmelidir.
• Uygulamadan 12 saat önce ve sonra 600
mg N-asetilsistein verilebilir.
ACE inhibitörleri ve Anjiyotensin II reseptör blokerleri:
• Bu ajanlar ile renin-anjiyotensin aksının kesintiye uğraması, diğer antihipertansiflere
göre daha sık renal disfonksiyon oluĢturur.
• Çünkü,
arteriyel basınç düĢüĢünün neden olduğu intraglomerüler basınç düĢüĢüne
+
glomerüler efferent arteriyolde geliĢen vazodilatasyon eĢlik eder
AĢağıdaki durumlarda bu ajanların kullanımı renal disfonksiyon oluĢumu açısından
tehlikelidir:
-renal arter stenozu
-polikistik böbrek
-hipovolemi
-NSAID kullanımı
-Sepsis
NSAID’lar:
siklooksijenaz (I,II) inhibisyonu sonucu tromboksan A2
üzerinden glomerüler arter vazokonstriksiyonuna ve
renal kan akımının azalmasına neden olabilirler
• ABY nedeni renal PG sentezinin inhibisyonudur
• AraĢidonik asit metabolitlerinin böbrekteki etkileri:
-RBF’ın regülasyonu (PG I2,E2…dilatör, Trx
A2…konstriktör)
-Tuz-su tutlumu
-Juxtaglomerüler aparattan renin salımı
Sağlıklı kiĢide renal PG salımı azdır ve RBF’ın regülasyonunda çok önemli
değildir.
NSAID nefropatisi için riskli olgular:
• 60 yaĢ üzeri arteriyosklerotik
• Kronik böbrek yetmezliği
• Sodyum deplesyonu, diüretik kullanımı, hipotansiyon, siroz, nefrotik
sendrom, konjestif kalp yetmezliği gibi renal hipoperfüzyon halleri
• Potasyum tutucu diüretikler, anjiyotensin II reseptör blokerleri,
anjiyotensin converting enzim inhibitörleri kullananlarda hiperkalemi
beklenenden yüksek olabilir
• Sağlıklı kiĢide, NSAID’ların böbrek yetmezliği yapması konusundaki
deliler çok kısıtlıdır
• ABY 3-7 gün içinde geliĢir. Ġdrar sedimentinde anormallik ve
proteinüri olmaması hemodinamik faktörleri iĢaret eder.
• NSAID’lara bağlı vazokonstriksiyon yeterince güçlü ve uzun sürerse
ATN oluĢabilir.
• Genelde ilacın kesilmesi ile düzelir.
• Tipik olarak hematüri, piyüri, lökosit atıkları ve serum kreatininde
akut artma gözlenir. AteĢ, döküntü, eozinofili ve eoziofilüri gibi
alerjik reaksiyon görüntüsü vardır.
• Ġlaç kesilince 1-2 hafta, 1-2 ay içinde düzelir.
• NSAID kesildikten 1-2 hafta sonra hala renal yetmezlik devam
ediyorsa prednizon kullanılabilir.
• Ketorolak ile 35/10000 oranında ABY görülmüĢtür. 5 günden fazla
kullanılırsa ABY olasılığı anlamlı ölçüde artmaktadır.
Aminoglikozidler:
• ABY insidansı %5-25’dir.
• Özellikle proksimal kıvrımlı tüpler ve pars rectada
tübüler hücre nekrozuna neden olurlar.
• Filtre edildikten sonra tübül hücresi tarfından alınırlar
ve tübül hücrelerinde rezidü Ģeklinde uzun süre kalırlar,
baĢka bir söylemle böbrek dokusundaki yarı ömürleri
uzundur.
• Nefrotoksik mekanizmaları tam bilinmemektedir.
• Potansiyel toksik mekanizmaları, membran ile iliĢkiye girip membran
yapısını ve fonksiyonunu bozmaları ile açıklanmaktadır.
• Reaktif oksijen metabolitleri diğer bir mekanizma olarak kabul
edilmektedir.
• Tipik olarak nonoligürik seyreder.
• Kullanımlarının 5-10. gününe kadar GFR’de düĢme ve serum kreatinin
değerinde belirgin bir artıĢ yoktur.
• Üriner sediment genelde benigndir.
Risk faktörleri:
• tedavi süresi
• önceki renal, hepatik hastalık
• ileri yaĢ
• volüm açığı
• sepsis
• potasyum, magnezyum deplesyonu
• diüretikler, siklosporin, vankomisin, amfoterisin B, NSAID, ACE inhbitörü
kullanımı
Genelde ilaç kesildikten 21 gün sonra serum kreatinin değeri normale döner.
Vankomisin:
• Ġnsidans %5-15’dir.
• Renal yetmezlik genelde ılımlıdır fakat yüksek
dozlarda ciddi olabilir.
• Mekanizması belli değildir. Oksidatif stres
sorumlu tutulmaktadır.
Antifungal ilaçlar:
• Amfoterisin B ile renal disfonksiyon insidansı %5-80
arası bildirilmiĢtir.
• Klinik olarak böbrek yetmezliği veya elektrolit
anormallikleri (hipopotasemi, hipomagnezemi, renal
tübüler asidoz, nefrojenik DI) görülebilir.
• Mekanizma olarak direk tübüler hasar ve renal
vazokonstriksiyon sorumlu tutulmaktadır.
Risk faktörleri:
• total kümülatif doz
• tedavi süresi
• dehidrasyon
• diüretik kullanımı
• baseline böbrek disfonksiyonu
• diğer nefrotoksiklerin beraber kullanımı
Genelde ilaç kesilince renal fonksiyonlar yavaĢ ve inkomplet olarak geri
döner; renal magnezyum kaçağı kronik olarak kalabilir.
• Nefrotoksite, amfoterisin B fosfolipid vezikülleri içinde verilirse
azalır (Lipozomal).
• Amfoterisin B’nin lipid formunun;
- deoxycholate içermemesi,
- eritici olarak deterjan kullanılması
- retiküloendoteliyal sisteme seçici dağılım göstererek bu sistem
tarafından yakalanan mantarlara direkt olarak transfer olup,
böbrek gibi kolesterol içeren dokulara dağılmaması
nefrotoksiteyi azaltmaktadır.
Koloidler:
• Tüm kolloidler, hiperonkotik albuminler plazma
onkotik basıncını yükselterek ABY
(hiperonkotik ABY) oluĢturabilirler.
• Özellikle dehidrate hastalar risk altındadır.
• Kontrast maddeye bağlı nefropatiyi önlemede izotonik sıvı ile
hidrasyonun ve 12 saat önce baĢlanan ve kontrast uygulamasından
sonra 12 saat daha devam edilen N-asetil sisteinin koruyucu olduğu
gösterilmiĢtir.
• Furosemidin, mannitolün, natriüretik peptidlerin, dopamin ve
adenozin agonistlerinin koruyucu etkileri gösterilememiĢtir.
Diüretiklerin kontrast maddeye bağlı oluĢan ve kardiyak cerrahi
sonrası görülen ATN’un prognozunu kötüleĢtirdiği saptanmıĢtır.
ġok sağıltımı ve ABY:
Sıvı resüsitasyonuna ek olarak vazopressörler kullanılır.
Genelde ilk tercih edilen ajan norepinefrindir. Norepinefrinin renal kan
akımını azalttığına dair kanıt yoktur. Aksine hayvan çalıĢmalarında
sepsiste renal kan akımını artırdığı saptanmıĢtır.
Vazopressin, vazopressin reseptörleri üzerinden katekolaminlerin
etkinliğini potansiyalize ederek vazokonstriksiyon oluĢturur.
Sepsiste, katekolaminlere dirençli Ģokta etkili olmaktadır. Bu
amaçla kullanılan vazopressin dozu (0.05-0.1 U/dk) renal kan
akımını azaltabilir fakat bu konuda vazopressin ve katekolaminleri
karĢılaĢtıran çalıĢma yoktur.
Sıkı glikoz kontrolu sağ kalımı artırmakta ve ABY insidansını
azaltmaktadır.
Ortalama arteriyel basınç:
Renal perfüzyon için gereken optimal ortalama arter basıncının ne olduğu
hakkında yeterli kanıt yoktur.
Sistolik arter basıncı 80 mmHg’nın ve ortalama arter basıncı 65
mmHg’nın üstünde tutulmadığında böbrek yetmezliği riskinin arttığı
bilinmektedir.
Yeterli renal perfüzyon için gereken arter basıncının, alta yatan
komorbid durum ile iliĢkili olduğu unutulmamalıdır.
Terlipressinin, hepatorenal sendroma bağlı renal disfonksiyonda kan
basıncını yükselttiği ve renal fonksiyonları artırdığı gösterilmiĢtir.
Septik Ģoka bağlı akut renal yetmezlikte norepinefrin ile ortalama arter
basıncının 65 mmHg üzerinde tutulmasıyla kreatinin klirensinde artma
saptanmıĢtır, fakat sepsiste ortalama arter basıncının 65 ve 85 mmHg
üzerinde tutulması karĢılaĢtırıldığında, renal akibet açısından fark
saptanamamıĢtır.
– Kardiyak debi azalıĢı böbrek yetmezliği için risk
faktörüdür. Kardiyak debinin supranormal
düzeylere çıkarılmasının yararlı renal etkileri
olabileceği konusunda kanıt yoktur.
– Agresif sıvı tedavisi, crush yaralanmaya bağlı
progresif renal hasardan korumaktadır.
– Karaciğer yetmezliği ve primer peritonitte
albumin replasmanının yararlı etkileri olabilir.
Renal kan akımının artırılması:
Belirgin vazopressör ve inotrop gerektiren
kardiyak cerrahi olgularında, rekombinant
human atriyal natriüretik peptid kullanımı,
primer böbrek koruması açısından etkin
bulunmuĢtur.
Diüretiklerin renal kan akımını artırıcı etkisi
saptanamamıĢtır.
Öneri:
Ekstrem hipotansiyondan kaçınılmalıdır.
Kardiyak debi, ortalama arteriyel basınç ve volüm
durumu optimize edilmelidir.
Vazopressör gereğinde noradrenalin tercih
edilmelidir.
Selektif olarak renal vazodilatasyon yapıcı ajanlardan
kaçınılmalıdır.
Renal metabolizmanın azaltılması:
• Hipotermi,ve insülin like growth faktör 1
renal korumada etkisiz bulunmuĢtur
• Diüretikler renal oksijen kullanımını
azaltabilir fakat yeterli veri yoktur.
• Sonuç: Renal metabolizmayı azaltacak
herhangi bir öneri yoktur.
Endoteliyal koruma stratejileri:
• Complement deplesyonu iskemik renal hasardan korumaktadır.
Tübüler nekrozda alternant yoldan complement aktive olur. C3,
C5, C6 defisitli hayvanlarda iskemik hasarın azaldığı saptanmıĢtır.
• E-selektin, P-selektin ve intersellüler adezyon molekülü-1 gibi
adezyon moleküllerinin blokajı farelerde iskemi-reperfüzyon
hasarından korumuĢtur.
• Aktif protein C, antiinflamatuvar etkisiyle sepsis ve iskemi-
reperfüzyonda endotel hasarını azaltmaktadır. ABY olan ciddi
sepsis olgularında mortaliteyi azaltmıĢtır.
Sekonder böbrek korumasında potansiyel terapötik tedaviler:
• Vazodilatörler: natriüretik peptidler, endotelin antagonistleri,
adenozin antagonistleri, growth faktörler
• Lökosit-endotel iliĢkisini azaltanlar: Anti-ICAM-1, alfa-MSH, anti
B7-1 antibody, IL-10, PAF antagonistleri, atorvastatin, A2A
adenozin antagonistleri
• Hücre ölümünün azltılması: caspas inhibitörleri, demir Ģelatörleri,
asetilsistein
• Tübüler obstrüksiyonun azaltılması
• Tamir: growth faktörler
ATN de Loop diüretikleri ne amaçla verilecek?
• ġiĢmiĢ ve tübülleri tıkamıĢ olan tübül hücreleri medüller venöz dönüĢü
engelleyerek RBF’ını azaltırlar.
• Loop diüretikleri, tübüler akımı ve hidrolik basıncı artırarak tübüler obstrüksiyon
yapacak materyalleri yerinden oynatır.
• Renal kan akımını iki yolla artırırlar:
– siklooksijenazı indükleyerek vazodilatör PG’lerin yapımını artırırlar
– makula densadaki sinyalizasyonu baĢlatan sodyum-potasyum-2 klor sistemini inhibe
ederek tübuloglomerüler feedbacki kesintiye uğratırlar
• Sodyum-potasyum-2 klor kotransporter sisteminin inhibisyonu aktif sodyum
transportunu azaltır. Böylece tübüllerin oksijen kullanımı azalır ve iskemiye
hassas olan medüller tübüler hücrelerde metabolik gereksinim azalır.
• Siklooksijenaz II ekspresyonu, TNF-alfanın indüklediği renal mezengiyal hücre
apoptosisini inhibe eder.
Loop diüretiklerin yararlılığını gösteren klinik kanıtlar var mı?
• Loop diüretikleri, çoğu klinik çalıĢmada idrar debisini artırmıĢlardır, fakat renal
fonksiyonlar üzerine yararlı etkilerinin olduğunu gösteren kanıtlar sınırlıdır.
• Loop diüretiklere iyi idrar çıkıĢı ile yanıt veren olgularda, diüretiklerin renal
fonksiyonları düzelttiğini düĢünmek yerine, bu hastaların zaten daha az ciddi
böbrek yetmezliğine sahip olduklarını düĢünmek, daha akılcı görünmektedir.
Çünkü bazı klinik çalıĢmalarda loop diüretiklerin renal fonksiyonları kötüleĢtirdiği
saptanmıĢtır.
• Sonuç olarak, loop diüretiklerin yararlılığını savunmak için istatistiksel olarak
yeterince güç oluĢturacak veri yoktur.
• Furosemidin kontinü infüzyonunda etkinliğinin arttığı ve toksitesinin azaldığı
gösterilmiĢtir.
Loop diüretiklerin niçin yararlı etkileri yok?
Diüretiklerin ABY’de renal fonksiyonları koruyucu etkilerinin olmayıĢını
açıklayan görüĢler vardır:
• Diüretiklere ve indükledikleri vazodilatör PG’lere bağlı venöz dönüĢ
azalmasına bağlı preload düĢüĢü, renin-anjiyotensin sistemi ve sempatik
tonüsün artmasıyla, indirekt olarak renal vazokonstriksiyon oluĢturur.
ABY’de loop diüretikler verilecekse yeterli preloadı sağlamak çok
önemlidir.
• Loop diüretikler sadece obstrükte olmamıĢ tübüllerde reabsorbsiyonu
azaltıyor fakat obstrükte olanlarda etkili olmuyor olabilir.
• Loop diüretikler renal kan akımını artırıyor mu sorusunun cevabı hala
tartıĢmalıdır. Bazı çazıĢmalarda, renal otoregülasyon bozulmamıĢ ise,
furosemidin renal kan akımını artırdığı sonucuna varılmıĢtır.
• Böbrek kan akımının %90’ı korteksten geçer çünkü burada;
glomerüler filtrasyon ve tübüler transport gibi akıma bağlı fonksiyonlar
yürütülür.
• Böbrek kan akımnın %10’u medulladan geçer;
Medüller konsantrasyon mekanizması, interstisiyel ozmotik gradiyentin
korunması için düĢük kan akımının yanı sıra, yüksek oksijen kullanımını gerektiren aktif
tübüler transport fonksiyonuna da gereksinim duyar.
• Bu heterojen perfüzyon dağılımı aĢağıdaki soruları açıklamaktadır:
- global yüksek kan akımı desteğine rağmen böbrekler hipoperfüzyona neden hassastır?
- iskemik hasar niçin özellikle dıĢ medullada yer alan tübüler segmentlerde oluĢur
[proksimal tübülün pars rectası (S3 segmenti) ve Helne kulpunun çıkan kalın kolu
(mTAL)]
• Loop diüretikleri intrarenal kan akımı dağılımını kötü yönde
etkiliyor olabilirler ama bunu saptamak zordur;
Laser doppler flowmetri ile yapılan bir çalıĢmada, furosemidin
medüller kan akımını kortikal akıma göre belirgin derecede azalttığı
gösterilmiĢtir.
• Furosemidin, kortikal siklooksijenazları artırırken, medüller
siklooksijenaz mRNA’yı azalttığı gösterilmiĢtir. Furosemid,
kortikal ve medüller kan akımı üzerinde farklı etkilere sahip
olduğundan, medüller oksijen balansını kötüleştirerek prerenal
yetmezliği ATN’ye dönüştürebilir.
• Furosemid, tübüloglomerüler feedbacki inhibe ederek renal kan
akımı otoregülasyonunu bozabilir.
“Loop diüretik kullanalım mı?” sorusu için sonuçlar:
• Loop diüretiklere iyi yanıt veren olgularda böbrek hasarının
çok az olduğunu düĢünmek mantıklı olabilir
• Loop diüretiklerin renal fonksiyonlar üzerine yararlı
etkilerinin olduğu henüz kanıtlanmamıĢtır
• Profilaktik loop diüretiklerin kullanımı renal otoregülasyonu
ve protektif kortikomedüller kan akımı redistrübisyonunu
bozdukları için tehlikeli olabilir.
Mannitol:
Neden?
• diürezi artırarak tübüler tıkanmadan korur
• epiteliyal ve endoteliyal hücre ĢiĢmesini ve vasküler konjesyonu azaltarak tübüler tıkanmadan korur
• serbest radikalleri temizler
• intrarenal PG sentezini artırarak vazodilatasyon oluĢturur
Fakat,
• ozmotik diürez volüm deplesyonuna neden olabilir
• artan distal solüt yükü medüller oksijen gereksinimini artırır
• endotelin ve epitelin apoptosisini indükler
• yüksek dozları hiperozmolalite ile ABY’ne neden olabilir
Sonuç:
• Renal transplant hastalarında renal disfonksiyonu azalttığı gösterilmiĢ ise de renal proteksiyon için kullanımını destekleyen veri yoktur.
SONUÇ:
• düĢük doz dopamin klinik olarak önemli renal proteksiyon
uluĢturmaz
• Hipotansif vazodilate hastalarda devamlı norepinefrin infüzyonu
renal kan akımını azaltmaz ve idrar debisini artırır
• Kardiyak debiyi maksimize etmenin böbrekleri koruduğuna dair
klinik kanıt yoktur
• Yoğun bakım hastalarında, renal kan akımını optimize etmek için
gereken hedef ortalama basıncının ne olduğuna dair bilgi yoktur
Mekanik ventilasyon ve böbrek yetmezliği:
• mekanik ventilasyon idrar debisini azaltır
• RBF ve GFR üzerine olan etkileri açık değildir
• Olası mekanizmalar:
- kardiyak debi azalıĢı
- intrarenal kan akımı redistribisyonu
- sempatik ve hormonal yolakların stimülasyonu
- sistemik inflamatuar maddelerin salınması
• Ġntrarenal değiĢiklikler: Pozitif basınçlı mekanik
ventilasyonun (PPV) neden olduğu vazoaktif mediyatör
salımının, renal kan akımını kortikal bölgelerden
juxtamedüller nefronlara redistrübe ettiği gösterilmiĢtir.
• PPV sırasında idrar ve kan ADH düzeyi artmaktadır. Bunun
sonucunda serbest su klirensi ve idrar volümü azalır.
PPVda ADH niçin artar?
- PPV ile relatif intravasküler volüm deplesyonu oluĢur
- PPV’da intratorasik vasküler yataktaki kanın azalarak
batına yönelmesi, atriyal gerilme reseptörlerini uyararak
ADH salınmasına neden olur
• PPV’da plazma renin düzeyi artmıĢtır.
• Renin salımı;
- distal tübüllere gelen sodyum yükünün artması
- ekstrarenal beta reseptör aracılı sempatik stimülasyon
ile uyarılmaktadır
• Mekanik ventilasyon sırasında PEEP gibi etmenlerle
hemodinamik durumun bozulması ile veya ajitasyon gibi
nedenlerle sempatik tonüsün artması, renin aktivasyonunu
artırır:
sonuçta aldosteron salımı artar
Bu nedenle ventile hastalarda sodyum retansiyonu sıkça
görülür.
• Atriyal natriüretik peptid (ANP) salımı atriyal
transmural dolma basıncının artması ile uyarılır ve
sonuçta diürezis ve natriürezis oluĢur
• PPV’da venöz dönüĢün azalması atriyal transmural
dolma basıncını azaltarak ANP düzeyinin azalmasına
neden olur
• ANP azalıĢı, PPV’daki idrar debisindeki azalıĢı
açıklayabilir fakat GFR azalıĢını açıklayamaz
PPV aĢağıdaki mekanizmalar ile ABY nedeni olabilir:
• arteriyel kan gazlarını etkileyerek
• sistemik ve renal kan akımını etkileyerek
• pulmoner inflamatuvar reaksiyonu tetikleyerek
(biyotravma)
Overdistansiyona neden olan yüksek tidal volümler,
stabil olmayan alveollerin tekrar tekrar açılıp kapanmaları,
yüksek peak alveoler basınçlar
pulmoner inflamatuvar maddelerin aktivasyonuna neden olur
• Bu mediyatörler sistemik dolaĢıma geçerek organları etkilerler
• Yüksek peak alveoler basınçlar ve düĢük PEEP, ventilatörün indüklediği akciğer
hasarının (VILI) ve çoklu organ yetmezliğinin (MOF) nedenidirler
• VILI , mediyatör salımına neden olmakta ve sonuçta bu mediyatörlerin etkisiyle
apoptosis baĢlamaktadır
• ARDS ve MOF geliĢiminde apoptosisin disregülasyonu
sorumludur.
• Apoptosis, inflamatuvar sitokinler tarafından regüle
edildiğinden, PPV sitokin ağını etkileyerek uç-organ epiteliyal
hücre apoptosisine neden olabilir.
• ARDS olgularındaki renal fonksiyon değiĢikliklerinin,
apoptosisin regülasyonundaki değiĢiklikler ile belirgin iliĢki
içinde olduğu bilinmektedir.
• DüĢük tidal volüm ve yüksek PEEP ile ventilasyonda sitokin
ve kemokin yapımının azaldığı gösterilmiĢtir.
Sonuç:
• Yoğun bakımda mekanik ventilasyon, böbrek yetmezliğinin bağımsız
belirleyicisidir
• Akciğer koruyucu ventilasyon uygulayarak VILI’den kaçınılmalıdır. Bu
amaçla, düĢük tidal volüm (4-8 ml/kg), düĢük peak alveoler basınçlar (<30
cm H2O) ve derekrüitmanı engelleyecek yeterli PEEP (10-15 cm H2O)
kullanılmalıdır.
• ABY, pulmoner vasküler permeabilite değiĢiklikleri oluĢturarak (pulmoner
epiteliyal sodyum kanallarının down regülasyonu ve aquaporinler)
nonkardiyojenik pulmoner ödeme neden olabilir.