42
AİLE EĞİTİMİ DERSİ UZAKTAN EĞİTİM DERS NOTLARI 2.Hafta

AİLE EĞİTİMİ DERSİ UZAKTAN EĞİTİM DERS NOTLARIkuzemue.kku.edu.tr/uploads/keskin/2.donem/aile/2.hafta.pdf1.6. Aile Eğitiminin Gerekliliği Piaget (1995) ve Vygotsky (1962)

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

AİLE EĞİTİMİ DERSİ

UZAKTAN EĞİTİM DERS NOTLARI

2.Hafta

1.6. Aile Eğitiminin Gerekliliği

Piaget (1995) ve Vygotsky (1962) çocukların

zihinsel gelişimi hakkında yaptığı iki önemli

çalışmada, Piaget küçük çocukların çevrelerine göre

hareket ettiği görüşünü savunur. Çocuklar araştırarak

ve keşfederek öğrenirler. Ayrıca, yetişkinlerin dili bir

çocuğun düşünce yapısını onun doğal zihinsel gelişim

sınırlarının ötesinde genişletemez (Piaget, 1995).

Öte yandan Vygotsky dilin sosyal yapısı ve öğrenme

üzerinde durmuştur. O, çocukların topluda genel

anlamda kullanılan dili öğrendiklerini savunmaktadır.

Vygotsky çocuk ve çevredeki dil arasındaki

etkileşimin önemini vurgulamaktadır. Ayrıca

çocukların dil gelişiminde ebeveynlerin ve

yetişkinlerin çok önemli rolü olduğunu belirtmektedir

(Mc Caslin, 1989). Anne-babanın farkındalığı da bu

noktada önem kazanmaktadır. Küçük çocukların dil

kazanımları sırasında ebeveynlerin onlar sunduğu

nitelikli çevre ve uyarıcı ortamlar onların dil

gelişimlerinde de diğer gelişimlerinde olduğu gibi

yadsınamaz bir fark yaratmaktadır (Beckman ve

Lieber, 1994).

Sosyal iletişim kopukluğu olan çocuklar genellikle

emsalleriyle olan ilişkilerinde güçlük çekerler.

Çocukların sosyal iletişimle yeteneklerini

geliştirebilmek için küçük çocukların sosyal

uyarıcılara, sosyal iletişimi devam ettirmeye ve

iletişim çatışmalarına açık olmaları gerekmektedir

(Beckman ve Lieber, 1994)

İletişim ihtiyaçları ve isteklerindeki kabiliyetsizlik,

arkadaşlarını kabullenmeyi de içeren, olumsuz sosyal

sonuçlar doğurur. Diğer bir değişle sınırlı sosyal

iletişim yetenekleri yüzünden arkadaşlarını

kabullenmeyen bazı çocuklar saldırgan ve asi

davranışlar sergilemeye başlamaktadır (Bierman ve

Wargo, 1995).

Zincirleme olarak; zayıf iletişim yeteneği, arkadaşlar

arasındaki etkileşimi güçleştirir bu da okul öncesi

dönemde problemli davranışların ortaya çıkma

ihtimalini artırır. Eğer çocuklardaki bu eksiklik erken

dönemde fark edilip önlem alınmazsa, bu zincirleme

etkileşimin devamı kaçınılmazdır. Çocukların bu

eksiklikleri henüz ortaya çıkmadan ebeveyn ile

alınacak önlemler ise çocuğun bu olumsuzluklarını

yaşamasını sağlayabilir çünkü anne babalara

çocukların iletişim ihtiyaçları yeterince iyi açıklanır

ve alınacak tedbirler yeterince açık anlatılırsa

ebeveynlerde gerekli önlemleri almak için erkenden

bilinçlenmiş olurlar.

İletişim yönünden fakir büyüyen çocuklar dil ve

davranış yaşama riski altındadırlar Kaiser’in

çalışmaları gösteriyor ki; 3 yaşında düşük dil

yeteneğine sahip erkek çocukların %50’den fazlası

beklenenden daha fazla davranış problemine sahiptir.

Ve düşük dil yeteneğine sahip kız çocukların %25’i

problemli davranışlara sahiptir (Kaiser, Cai, Hancock

ve Foster, 2002).

Düşük dil yeteneğine ve davranış problemine sahip

olan kızların ve erkeklerin çoğu ortalamadan düşük

sosyal yeteneklere sahiptirler (Kaiser, Cai, Hancock

ve Foster, 2002). Sosyal ve akademik yetersizlikleri

açısından çift yönlü risk altında olan bu çocukları dil

anlamında desteklemek ve onlara yaşıtlarıyla olması

gereken ilişkiyi erkenden öğretmek, gelecekte

yaşanacak iletişim problemlerini önlenmesi açısından

önemlidir. İdeal olarak, bu okul öncesi çocukların

yeteneklerini sergileyebildikleri ve sosyal uyumu

öğrendikleri ortamı sağlamak için çok uygundur

(Lifter and Bloom, 1989; Parten, 1932; Smilansky,

1968). Bu ortamı onlara sağlayacak okul öncesi

eğitimi kurumlar ve ailedir.

Yetişkinlerin bilinçli olarak çocukların eğitimlerine yardımcı olmalarının tek yolu, yaşadıkları çevreyi kontrol altına almaktır. Kişiler asla direkt olarak eğitilmezler ama dolaylı yoldan bulundukları çevrenin içinde eğitim görürler. Çevrenin koşullar içinde değişimine izin vermemiz veya bizim çevreyi kasıtlı olarak amaçlarımız doğrultusunda değiştirmemiz çocukların yaşamları için çok farklılık doğurur (Dewey, 1916).

Çoğu zaman çevrenin etkisi gizli ve farkında olmadan gerçekleşir ve etkileri yalnızca zihinle sınırlı değildir ve bireyi bütün olarak etkiler. Bu yüzden, öğretmenler çevre yoluyla neler öğrenildiğini zihinlerinde belirlemeli ve bilinçli olarak çevreyi bu amaçlara uygun olarak düzenlemelidir. Aile de bu çevrenin içinde önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Tıpkı çevre şartlarını düzenlediği gibi eğitimci aynı ciddiyetle ve aynı önem derecesinde anne-babaları da eğitmeli ve onlarında zihinlerini çocukların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmesine yardımcı olmalıdır. Çocukların olumlu bir kişilik geliştirmelerine yardımcı olmak, onları kendilerine, topluma ve ailelerine faydalı birey haline getirmek, kendilerini ifade edebilmelerine olanak sağlayan ortamları onlara sunmakla başlar.

Bu ortamın onlara hazırlanıp sunulması ise

ebeveynler ile olmaktadır işte bu yüzden son yıllarda

ebeveyn eğitiminin gerekliliği üzerinde yüzlerce

çalışma yapılmaya başlanmış bununla ilgili

konferanslar, kitaplar, paneller düzenlenmiştir. Aile

eğitiminin gerekliliğini vurgulayan tüm çalışmalar

ebeveynlerinin beklentilerinin ve algılarının çok

önemli olduğunu vurgulamaktadır. Bu beklentilere

cevap vermek ve algılarını çocuklar için yararlı

olacak şekilde düzenlemek eğitimcilerin birincil

sorumluluğu olmalıdır.

1.7. Aileler ve Erken Çocukluk Programları

Ailelerin çocuk yetiştirme gayretlerini artırma çabaları yeni değildir, John Amos Comenius’un çocuk gelişimi ile ilgili el kitabı yayınladığından beri, ocukların ilk öğretmeni olarak sosyal reform hareketlerine hakim olmuştur. Son 30 yılda, erken çocukluk eğitimi alanında aile katılım programları önemli bir yer teşkil etmekte ve ailelerin yapısı, geleneksel değerleri temel alınarak aile eğitimine yoğunlaşılmaktadır (Markova ve Powell, 2002).

Program yaklaşımlarındaki önemli farklılıklar küçük çocuklarla ailelerine bilgi vermek ve destekleme programlarında geçmiş 25 yıllık deneyimin sonucudur. Bazı programlar aile topluluğu ilişkilerine yoğunlaşırken diğerleri çocuğun kavrama gelişiminin nasıl teşvik edileceğini ebeveynlere öğretmeye yoğunlaşmaktadır. Bazı programlar küçük çocukların özel yetenekleri ve becerileriyle ilişkili yönlendirme yaparken diğerleri çocuk gelişimi danışmanlığının kullanılmasında bilgilendirilen ebeveynleri cesaretlendiren programlardır (Markova ve Powell, 2002).

Son on yılda ebeveynleri hedefleyen çalışmalar içerik ve programların üretilmesinde önemli değişiklikler olmuştur. Çıkış yönleri;

1.Ebeveyn nüfusu ve seyreden programlara ilgi,

2.Program yöneticisi ve katılımcılar arasındaki ilişkilerin gerçekliğe doğru hareketi

3.Ebeveyn fonksiyonunun sosyal içeriğinin programda dikkate alınması.

Özel ebeveyn nüfusunun karakteristiklerine uygun

program tasarımı gayretleri ebeveyn ihtiyaçları,

karakteristikleri ve program katılımcı modellerindeki

kişisel farklılıklara ilgiyi yansıtır. Her bir ebeveyne

farklı tip programlara uygun sorular verilerek uygun

bir program modelinin çalışılabilmesi tasarlanır. Bu

değişimin göstergesi; kişiselleştirilmiş programlara

standardize edilmiş programlardan daha fazla ilgi

olmasıdır (Markova ve Powell, 2002).

Ebeveyn programlarındaki uzmanların ve diğer

personelin rolleri bugün alanda büyük ilgi gören bir

konu teşkil etmektedir. Bir program literatürünün

yeniden gözden geçirilmesi işbirliğine doğru bir

eğilimi, ebeveyn ve program personeli arasında eşit

ilişkileri telkin etmektedir (Markova ve Powell,

2002).

Anne-babalarla en çok ve doğrudan iletişime geçen kişiler olarak öğretmenlerin sergileyeceği tutumlar, aile katılımının başlaması, sürekli hale gelmesi ve başarıya ulaşmasında en önemli etken durumundadırlar. Bu yüzden öğretmenler tutumlarını etkili hale getirecek bazı olumlu davranışları sergilemelidirler. Öğretmenler çocuk-okul ilişkisi içindeki problemlerle ilgili, aile katılımını sağlayacak ve geliştirecek stratejilerle ilgili bilgiye sahip olmalı, ailelerle olumlu ilişkilerin başlamasında ilk teşebbüsleri gerçekleştirmelidir.

Ayrıca öğretmenler okullarının politikasını iyi

uygulamalı, aile eğitimini etkili kılabilmek için yeterli

becerilere sahip olmalıdır. Aynı zamanda

öğretmenler, velileri cesaretlendirmeli, rahat

olmalarını sağlamalı, velilere karşı objektif, duyarlı,

yönlendirici, daha saygılı, daha empatik ve geçekçi

yaklaşılmalıdırlar (Tezel-Şahin ve Ünver, 2005).

1.8. Anne Babalara Yönelik Destekleyici Eğitim

Programlarının Temel Hedefleri

Ebeveynler çocukların temel öğretmenleri ve

yetiştiricileridir. Onlar çocuklarının başarılı ve

sağlıklı yetişkinler olması için ihtiyacı olan değerler

ve becerileri geliştirmeye yardım ederler. Öğrenmeyi

geliştirme etkileşimleri ve uygun çevreler sağlarlar.

Bir erken çocukluk programının iki önemli maksadı;

çocuğun eğitimine ailenim katılımını sağlamak için

temel oluşturmak ve bu rolde ebeveyni güçlendirmek

ve desteklemektedir (Dinatale, 2002).

NAEYC (National Association fort he Education of

Young Children) programları, gelişimine uygu

uygulamalara vurgu yapması, çocuk ve aile arası

bağları güçlendirmeyi desteklemektedir (Dinatale,

2002). Aileleri desteklemek amacıyla yapılan her bir

çalışmanın değeri büyüktür ve çocuğun geleceğini

planlama açısından ona olan katkısı tartışılamaz.

Bu anne babalara yönelik destekleyici eğitim

programının temel hedefleri aşağıdaki şekilde

sıralanabilir:

• Ailelerin çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda bilgilendirilmelerini sağlamak,

• Her yaşın gelişim özelliğine göre çocuklarını tanımalarına yardımcı olmak,

• Ailelerin, çocuklarının her alanındaki gelişimini desteklemelerine ve hızlandırmalarına doğrudan katılımlarını sağlamak, özellikle zihinsel ve dil gelişimlerini desteklemek,

• Çocukların davranış ve alışkanlıklarını değiştirme yollarını öğretmek

• Ana baba adaylarını eğitmek,

• Evlat edinen ailelere, üstlendikleri ana baba rollerini benimsetmek,

• Ailelere çocuk sağlığı, beslenmesi konusunda

yardımcı olmak,

• Aileleri kendi haklan ile ilgili olarak bilinçlendirmek,

• Ailelere, çocuğun kendi kendine kararlar alabilen ve

aldı bu kararların sorumluluğunu taşıyabilecek, öz

denetim sahibi, girişken, kendi haklarına saygılı,

duygu ve düşüncelerini rahatlıkla söyleyebilen,

yeteneklerini kullanabilen, kültür değerlerine sahip,

ruh ve bedenen sağlıklı bir kişi olarak yetişmeleri için

gerekli bilgileri vermek (Ersoy ve Tezel-Şahin,

1999).

1.9. Aile Katılımının Gelişmesi İçin Öğretmenlerin,

Ebeveynlerden İstekleri

Öğretmenler aile katılımını içeren bir programı

uygulamanın kendilerine birçok kolaylık sağlayacağı

gibi zorluğu da beraberinde getireceğinin

farkındadırlar. Bu zorlukları asgariye indirmek için

de öğretmenlerin ailelerinden bazı istekleri

olmaktadır (Tezel-Şahin ve Ünver, 2005).

• Çocukların özel durumları ve sağlık problemleri ile ilgili konularda açık sözlü olmaları,

• Evde yaşanan ve çocukların gelişimlerini etkileyebilecek olan olayların bildirilmesi,

• Okul disiplinin evde de uygulanması konusunda işbirliğine gidilmesi,

• Okulda uygulanan programın evde desteklenmesi,

• Çocukların kapasiteleri ile ilgili gerçekçi beklentiler içinde olmaları,

• Birebir görüşme toplantılarına aksatmadan katılmaları,

• Çocukların gelişimleri konusunda öğretmenlerle yapılan toplantılara katılıp, tartışmaları,

• Çocuklarıyla ilgili eve gönderilen mektup ve raporları okuyup, bilgi edinmeleri,

• Gün içinde okulda olabilecek acil bir durum için hemen ulaşılabilecek adres ve telefon numaralarının verilmesi,

• Eğer çocuk hasta ise okula göndermemeleri,

• Okula gerektiğinde değişik gönüllü olarak yardımcı olmaları, yardımda bulunmaları olarak sıralanabilir.

Kaliteli bir eğitime ulaşmak için sağlıklı bir

öğretmen-veli işbirliğine, sağlıklı bir işbirliği içinse

taraftarların birbirleriyle açık iletişim kurmalarına ve

çocukların hayatımızdaki önemini çok daha iyi

kavramalarına ihtiyaç duyulmaktadır (Tezel-Şahin ve

Ünver, 2005).

1.10. Aile Eğitim Çalışmalarının Etkileri

1.10.1. Çocuklar üzerinde

Yirmi birinci yüzyılda ülkelerinin başlıca

hedefinin; bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal

yönden sağlıklı, çevresiyle uyumlu, kendisine ve

çevresindekilere yetiştirebilen, problemlerini çözme

yetisine sahip, yaratıcı girişimci, üretken, dinamik,

kendine güvenen bireyler olduğu bilinmektedir.

Evrensel değerler haline gelen bu özelliklerin

çocuklarda kazanımlarını sağlamak için çocuğun ilk

öğretmenleri olan ebeveynleri eğitmek gereklidir

(Ömeroğlu, 1991; Seçkin ve Koç, 1997).

Aile katılımıyla çocukların okuldaki öğrenmelerinin

evde de devam etmesi ve çocuğa gösterilebilecek

farklı eğitim tutumlarının ortadan kaldırılmasıyla

eğitimin daha etkili hale gelmesi sağlanabilir. Aynı

zamanda çocukların içinde bulundukları çevreden

gelen farklılıkla en az indirilmesi ve ev ortamının

zenginleştirilmesiyle çocuğun her alanda gelişimi

desteklenebilir. Böylece çocukların okul yaşamına

hazırlanması sağlanabilir.

Aile katılımıyla aile ve okulun işbirliği içinde olması

çocukların ruhsal gelişimlerini de olumlu yönde

desteklenmektedir. Çocukların aileleri ile

öğretmenlerinin işbirliği görmeleri onların okula karşı

olumlu tutum geliştirmelerini sağlamaktadır. Böylece

çocuklar okula daha çok devam etmekte, okul-ev

iletişimi daha güçlü olmakta ve ebeveynlerini

eğitimlerinin bir parçası olarak görmektedirler (Tezel-

Şahin ve Özyürek, 2010).

Ailelerin okula yapılan farklı etkinliklere katılması,

öğrenme ortamlarında onlara eşlik etmedi çocukların

sınıf ortamında kendilerini daha güvenli ve

desteklenmiş hissetmelerine neden olmaktadır. Okul

ve ev arasında kurulan iletişim ve ailelerin çocukların

eğitiminde yer alması, çocukların okul başarısını

artırmakta özgüvenlerini tazelemektedir. Çocukların

okuldaki deneyimlerinin anne babalarına bildirilmesi

anne babaların evde çocuklarla neler yaptıklarının

öğretmen tarafından bilinmesi ve karşılıklı olarak bu

deneyimlerin paylaşılması sonucunda çocuk kendini

güvende hissetmekte ve bu durum onun başarısını

artırmakdır (Ersoy, 2006).

Ayrıca çocuklar aile katılım çalışmaları sayesinde

sınıf içinde diğer çocukların yanında evebeynlerin

yanında hissetmekte ve güven duygusu onların okul

başarısını etkilemektedir. Ebeveynlerin zaman zaman

sınıf ortamında bulunmasıyla ortaya çıkan zengin

öğrenme ve çeşitli paylaşımlar çocuklar arasında ki

iletişimi de nitelikli kılmakta ve birbirleriyle olan

paylaşımı ve arkadaşlık bağlarını güçlendirmektedir

(Tezel-Şahin ve Özyürek 2010).

1.10.2. Aileler üzerinde

Aile katılımı, çocuklara olduğu kadar aileler

açısında da önemli faydalar sağlar. Özellikle ailelerin

kendi çocukların eğitimlerini daha iyi anlamalarına

olanak sağlar ve okul ve evdeki öğrenme arasında

köprü kurularak anne babalara çocuklarına doğru

anlama konusunda fırsatlar verilmiş olur.

Öğretmenlerin anne babaları dinlemesi, ailelerin

çocuklarıyla ilgili bilgileri karşılıklı paylaşımları

çocuklarının bakımı, gelişimi ve eğitimi ile ilgili

öneriler almaları ve aile olarak rollerine teşvik

edilmeleri sonucunda aileler, desteklendiklerine

inanmaktadırlar (Ersoy, 2006; Tezel-Şahin ve

Özyürek 2010).

Aile katılımı, ailelerin kendilerini, çocuklarını ve

erken çocukluk programına yarar sağlayacak

doğrultuda becerilerini ortaya koyma sürecidir. Diğer

bir tanımlamayla ise aile katılımı; anne babaların

çocukların gelişim ve eğitimlerine katkıda

bulunmaları için organize edilmiş etkinlikler

bütünüdür (Tezel-Şahin ve Ünver, 2005).

Yapılan araştırmalar okulla işbirliği içinde olan anne-

babaların çocuk gelişim ve eğitimiyle ilgili bilgi

düzeylerini artırarak çocukların eğitimlerine daha

aktif bir şekilde katıldıklarını göstermektedir.

Gürşimşek, Kefi ve Girgin (2007), baba katılımının

desteklendiği ve desteklenmediği durumlarda eğitime

katılım düzeylerini inceledikleri araştırmada,

katılımın desteklendiği okullarda babaların katılımı

ve beklenti düzeylerinin anlamlı ölçüde farklı

olduğunu bulmuşlardır.

Arabacı (2003), uygulanan sınıf içi etkinliklere

katılım programlarının annelerin okul öncesi eğitim

hakkındaki bilgilerine yetkisi incelediğini araştırmada

programa katılan anneler lehine anlamlı sonuçlara

ulaşılmıştır (aktaran Tezel-Şahin ve Özyürek 2010).

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB, 2002) yönetici,

öğretmen, veli ve öğrenciyle yaptığı bir araştırmada,

velilerin okula gelme nedenlerinin başında %81.7 ile

çocuğunun başarı durumunu öğrenmek olduğu tespit

edilmiştir. Araştırmaya katılanların %61.2’si

çocuğunun derslerindeki başarısını artırmak, %50.7’si

kötü alışkanlıklardan korumak %29’u ise derslerinde

nasıl yardımcı olacağını öğrenmek gibi nedenlerle

velilerin okula geldiğini belirtmişlerdir (Aktaran

Oğuz, 2008). Okulların görevi, okuldaki tüm

imkanları ve insan kaynaklarını eğitimin amaçlarına

uygun olarak en iyi şekilde gerçekleştirmektedir.

Okul ve evdeki öğrenme arasında köprü kurularak

anne babalara çocuklarını daha iyi anlama ve daha iyi

yardımcı olma konusunda yeni fırsatlar verilmiş

olmaktadır. Öğretmenlerin ebeveynleri dinlemesi,

anne babaların çocuklarıyla ilgili bilgileri karşılıklı

paylaşımları, çocuklarının bakımı, gelişimi ve eğitimi

ile ilgili öneriler almaları ve aile olarak teşvik

edilmeleri sonucunda aileler desteklendiklerine

inanmaktadırlar (Ersoy, 2006). Böylelikle özellikle

çalışan anne babalar aile katılım çalışmalarına

katılarak çocuklarına zaman ayıramamaktan dolayı

duydukları suçluluk duygusundan kurtulurlar.

Ailelerin eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasıyla, onların çocuğu ile ilişkilerinde daha aktif duruma gelmelerine yardımcı olunur. Ayrıca ebeveynlerin okul hakkındaki olumlu deneyimleri, okulu çocuğun gelişimi ve eğitimiyle ilgili gereksini duyduğu pek çok bilgi ve beceriyi edinebileceği bir yer olarak görmeye başlamaktadırlar. Bunun sonucunda çocuklarına çok daha olumlu gözlerle bakmakta ve aile olarak görevlerine yerine getirme konusunda daha istekli olmakta ve çocuklarıyla iletişimleri daha kaliteli hale gelmektedir. Bunun sonucunda ise aileler kendilerini her anlamda daha iyi hissetmektedirler (Şahin ve Özyürek, 2010; Ersoy, 2006).

1.10.3. Öğretmen ve okul üzerinde

Çocuk ve aile için olduğu kadar öğretmenler içinde

aile katılımı yararlı olmaktadır. Öğretmenler aile

katılım çalışmaları aracılığı ile ebeveynleri yakından

tanıma şansı elde etmekte ve bu yolla, çocuğun

eğitimi yönünde anne babalara çaba göstermeye daha

çok cesaretlendirebilmektedir. Bu durum çocukların

ve okulların başarı seviyesini artırmaktadır (Şahin ve

Özyürek; 2010, Ersoy, 2006).

Başkaları ile sınıf içinde çalışmak her zaman kolay

bir iş değildir. Ancak üzerinde düşünüldüğünde anne

babaların sınıf içi etkinliklere katılımı ve aile eğitim

toplantılarına katılımı öğretmenlerin sınıf içindeki

işlerini kolaylaştırmakta, uyguladıkları eğitim

programının verimliliğini artırmaktadır. Ayrıca

çocukları için bir şeyler yapmayı isteyen ebeveynlerin

ayırmış oldukları bu zaman diliminde öğretmen-aile

ilişkisi gelişmekte ve öğretmen bu çalışmalardan

deneyim kazanmaktadır (Ersoy, 2006).

Ebeveynlerin sınıf içi etkinliklere katılımı

öğretmenlerin çok şey öğrenmesini sağlarken

çocukların da farklı özellikteki anne babayla tanışarak

farklı ihtiyaçlarını görmeleri ve yaşamaları açısından

yarar sağlar. Çocuklar sınıf içindeki farklı ebeveyn

deneyimleri ile insanların ihtiyaçlarının, isteklerinin

ve rüyalarının farklı farklı olduğunu ama birbirine

benzeyen yollarla bunları gerçekleştirdiklerini

öğrenirler (Ersoy, 2006).

Her çocuğun anne babasının ve aile ortamını bilen

öğretmen, çocuğun okula gelmeden önce sahip

olduğu deneyimleri çok daha doğru bir şekilde

değerlendirebilmektedir.

Ayrıca edindiği bu bilgileri kullanarak yeni tecrübeler için basamaklar oluşturabilmektedir. Aile katılımı çalışmaları aracılığı ile eğitimciler, anne-baba olma, aile dinamikleri ve çocuğun öğrenme yolları gibi konuları sürekli olarak takip edip, öğrenmekte ve bunları uygulayarak kendi deneyim ve tecrübelerini zenginleştirmektedirler (Ersoy, 2006).

Öğretmenin sınıf içinde yaptıklarını çocuklarla iletişimini, sınıfın kendine özgü dinamiklerini, her çocuğun farklı olduğunu, öğretmenin aynı zamanda çok sayıda çocuğa eğitim vermeye çalıştığını gören veliler öğretmeni daha iyi anlayabilmekte, öğretmenden beklentilerini daha gerçekçi kılmakta, ve öğretmenin sadece onları çocuğuyla ilgilenmediğini anlamaktadırlar. Bu da öğretmenin işini kolaylaştırmakta ve velilerden daha fazla saygı ve anlayış görmesini sağlamaktadır (Çağdaş ve Şahin-Seçer, 2006).