Upload
others
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Anasanat Dalı
Yaylı Çalgılar Sanat Dalı Viyolonsel Programı
Yüksek Lisans Tezi
BAROK MÜZİKTEKİ YAYLI SAZLAR TEKNİĞİ
ve
BAROK DÖNEMİ ESERLERİNİN DOĞRU YÖNTEMLERLE YORUMLANMASI
Nil MERTKAN 2501030550
Tez Danışmanı Doç. Eser BİLGEMAN ŞAKİR
İstanbul 2006
i
ÖZ
Tez Konusu : Barok Dönemdeki Yaylı Sazlar Tekniği ve Barok Dönemi
Eserlerinin Doğru Yöntemlerle Yorumlanması Yazar : Nil Mertkan Bu çalışmada; müzik tarihinin önemli dönemlerinden olan Barok Dönem,
genel bir değerlendirme içinde incelenmiştir. Çalışmanın odak noktasını oluşturan;
o dönem içinde yaylı çalgıların performans teknikleri ve kullanımları
araştırılmıştır. Bu bağlamda, barok yayın dönem içinde ortaya çıkan ve gelişen
tekniklere, her birinin kendine özgü özelliklerine ve diğer dönemlerden
farklılıkları bakımından gelişimlerine tez çalışmasında yer verilmiştir.. Çalışma
süreci içinde, kaynak oluşturması bakımından Türkçe ve yabancı yayınlardan
yararlanılmıştır.
ABSTRACT
Title: String Instruments Technique during the Baroque Period and the proper interpretation of Baroque Period Works of Art. Prepared by: Nil Mertkan
In this study, Baroque Period being one of the most important eras of music
history is examined within the context of an overall evaluation. Issues of
performance techniques of string instruments and their usage, the focus points of this
study, are examined. Within this context, baroque bow techniques coming into scene
and developing in this period, individual characteristics of all and their development
with respect to the differences of other periods are included in the thesis study.
During process of preparing the thesis, resources in both Turkish and foreign
languages has been used.
ii
ÖNSÖZ
Barok Dönem, müzik tarihi içinde gerek araştırmacılara, gerekse yüksek lisans
ve doktora gibi lisansüstü akademik çalışmalar yapanlara sıkça konu olmuş bir dönem
olmasına rağmen, halen üzerinde çalışmaya ve araştırmaya değer konulara sahiptir.
Bu bağlamda; “Barok Müzikteki Yaylı Sazlar Tekniği ve Barok Dönemi
Eserlerinin Doğru Yöntemlerle Yorumlanması” başlıklı tezimden de anlaşılacağı gibi,
hala güncelliğini koruyan barok dönemdeki yay tekniklerinin, müziğin yorumuna
katkı sağlayan döneme ait terimlerin ve kavramların doğru kullanımı sonucunda
performansa olan etkilerini, barok dönemin görecelide olsa, ülkelere göre farklılıklar
içerdiğini çalışmama konu olarak aldım.
Tezimin oluşum aşamasında karşılaştığım başlıca sorun; teknikler konusunda
yeterince Türkçe kaynak bulunmamasıydı. Bu eksikliği, elde ettiğim İngilizce ve
Almanca kaynaklarla gidermiş oldum.
Çalışma sürecim içerisinde, bana en büyük desteği sağlayan, tez danışmanım
sayın Doçent Eser Bilgeman Şakir’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
.
iii
İÇİNDEKİLER
ÖZ ................................................................................................... iii
ÖNSÖZ ........................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER ................................................................................ v
ŞEKİLLER LİSTESİ ....................................................................... vii
KISALTMALAR LİSTESİ ............................................................. viii
GİRİŞ ............................................................................................... 1
I. GENEL OLARAK BAROK DÖNEM.................................... 3
I.1. Çeşitli Ülkelerde Barok .............................................. 4
I.1.1. İtalya’da Barok’un Oluşumu,
Gelişimi ve Vivaldi........................................ 4
I.1.2. İspanya’da Barok........................................... 6
I.1.3. Fransa’da Barok ............................................ 7
I.1.4. Almanya’da Barok ve Bach .......................... 8
II. BAROK DÖNEMDE YAYLI ÇALGILARDA KULLANILAN TEKNİKLER ............................................................... 11
I1.1 Barok Yayın Dönem İçinde Gelişimi........................ 11
II.1.1 Barok Yay Kullanımı .................................... 12
II.1.2. “Detache” ..................................................... 15
II.1.3.“Staccato”...................................................... 16
II.1.4.“Spiccato” ..................................................... 17
II.1.5.“Jete Tekniği 19
II.1.6. “Martele” .................................................... 20
II.1.7. “Portato” ..................................................... 21
II.1.8. “Portamento” ............................................... 22
II.1.9. “Sforzando” ................................................ 23
iv
II.1.10. “Vurgular”.................................................. 24
II.1.11. “Bağ İşaretleri” ......................................... 25
II.2. “Pizzicato” ............................................................ 27
II.3. “Parmakla Çalma” ................................................ 28
II.4. “Pozisyonlar” ......................................................... 28
II.5. “Armoniler” .......................................................... 30
II.6. “Vibrato” ............................................................... 31
III. “BAROK MÜZİKTE CÜMLELER VE İFADE” ................................... 32 III.1. “Tempo” .................................................................. 33
III.1.2. “Ritim” ....................................................... 35
III.1.3.“Barok Müzikte Noktalı Notalar”............... 36
III.1.4. “Barok Müziğinde Süslemeler” ................ 39 III.1.5. “Barok Müziğin Dinamikleri”.................................42
SONUÇ ....................................................................................... 44
KAYNAKÇA.............................................................................. 45
v
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1. Detache için örnek parça "Antonio Vivaldi, Violino Concert in la minör ............15
Şekil 2. Staccato için ömek parça "Handel çello Sonat in do majör Allegro" ....................17
Şekil 3. Spiccato için örnek parça "Handel Violino Sonat No: 1 Allegro"......................... 18
Şekil 4. Jete uygulamaları "Partita 1 Bach Violino Tempo di Bourree".............................19
Şekil5. Martele uygulamaları "Bach re majör Double" .....................................................20
Şekil 6. Sforzando için örnek parça "Handel Çello Sonat re minör Andante sostenuto"....23
Şekil 7. Vurgular için örnek parça " Handel Violion Sonat re majör Allegro" ..................24
Şekil 8. Bağ işaretleri için örnek parça "Bach Çello Süite no: 5 Gavote" ..........................26
Şekil 9. Pizzicato için örnek parça "Handel Çello Sonat re minör Largo" .........................27
Şekil 10. Armonikler için örnek parça "Leopold Auer Keman Metodu" ..............................31
Şekil 11. Barok müzikte eşitsizlik "Robert Donington”
String playing in baropue music .........................................................................35
Şekil 12. Barok müzikte eşitsizlik"Robert Donington
String playing in baropue music ..........................................................................36
Şekil 13. Noktalı notalar için örnek parça "Handel Violino Sonat No:14 Largo "...............38
Şekil 14. Süslemeler için örnek parça "Bach Aria" ..............................................................41
Şekil 15. Dinamikler için örnek parça "Bach Violine Concerto re minör"...........................43
vi
KISALTMALAR LİSTESİ
a.e : aynı eser
a.g.e : adı geçen eser
Fr : Fransızca
İt : İtalyanca
v.b. : ve bunun gibi
1
GİRİŞ
Müzikte barok, 17. yüzyıl başlarından 18. yüzyıl ortalarına kadar süre
gelmiş bir dönemdir. Barok kendi içinde, Erken Barok, Yüksek Barok,Geç Barok
olarak üç döneme ayrılır. Yaklaşık yüz elli yıllık zaman dilimine yayılan Barok
sanatı, müziğin yanında resim, heykel ve mimari gibi alanlarda da kendini
göstermiş, soyluların beğenilerine göre gelişmiş, kendine göre bir stil ve ekol
oluşturmuştur.
Almanya, İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerde özü pek değişmeden
değişiklikler içeren Barok sanatı, başta müzik olmak üzere diğer sanat türleriyle
birlikte genellikle saraylarda ve kiliselerde sergilenerek gelişme göstermiştir.
Barok müziğin en yoğun yaşandığı ülkeler ele alındığında, İtalya’da Vivaldi’nin
barok müziğe katkıları çok büyüktür. Çağdaşları ile karşılaştırıldığında farklı bir
müzikaliteye sahip olan Vivaldi, iyi bir besteci ve kemancı olarak keman
tekniğinin gelişmesine ve keman literatürünün genişlemesine önemli katkılar
sağlamıştır. Bunun dışında, dönemin önemli besteci ve kemancılarından Abaco ve
Albinonide Vivaldi’den oldukça etkilenmiştir.
İspanya’da ise, barok dönemin başlarında İngiliz, İtalyan ve Felemenk
besteciler etkili olmuşlardır. Bu arada Guerrero, Ruimonte ve Juan Bautista Comes
gibi İspanyol besteciler de diğer çağdaşları kadar başarılı olmuşlardır. Bu
gelişmeler içinde İspanya’da “Zarzuela” adı verilen bir müzikli oyun olan “Komik
Opera” ortaya çıkmıştır. Org müziği de gelişmiştir.
Uzun süre barok sanatına karşı duran Fransa’da, pozitivist (dogmalardan
uzak, bilimsel) burjuva düşüncesinin gelişmesiyle, müzik ve diğer güzel
sanatlarda da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemde ilk önemli gelişmeler
çalgı müziğinde, “Fransız Uvertürleri”, “Orkestra Süitleri” ve “Çembalo
Müzikleri”yle gerçekleşmiştir. Barok dönemin en önemli bestecisi Baptiste
Lully’dir. Fransız Uvertürü onun buluşudur.
2
Almanya’da barok dönemde çalgı ve koro müziğinde belirgin gelişmeler
olmuştur. “Opera” sanatı ise daha geç gelişmiş, buna karşın “Oratoryo” ve
“Kantat” türlerinde gelişmeler daha hızlı olmuştur. Bu dönemde Schütz, Schein ve
Scheidt gibi besteciler Alman müziğine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Barok
dönemin en önemli bestecisi Bach’tır. Besteci olarak Bach, yenilikçi ve geliştirici
niteliklere sahiptir. Birçok müzik formunu geliştirmiştir, “füg” sanatını en yüksek
düzeyine çıkarmıştır. Çok yönlü özellikleriyle Bach, müzik tarihinin en büyük
bestecilerindendir.
Barok yaylı çalgı müziğini gerektiği gibi yorumlamak için; “detache”,
“staccato”, “spiccato”, “jete”, “martele” “portato”, “sforzando” gibi teknikler
önemli bir işleve sahiptirler. Böylelikle, barok müzik doğru biçimde icra edilmiş
olacaktır.
3
I. GENEL OLARAK BAROK DÖNEM
Müzik tarihinde 17. yüzyılın başlarından 18. yüzyılın ortalarına kadar,
yaklaşık yüz elli yıllık bir zaman dilimini içeren “Barok”, Rönesans ile Klasik
Dönem arasında oluşan ve egemenliğini sürdüren bir çağdır. Bu süreç içinde
soyluların beğeni ve zevklerine göre gelişen Barok stili, müziğin yanı sıra resim,
heykel, mimarlık gibi, güzel sanatların diğer dallarını da kapsar. 1600’lerde
operanın doğuşundan, 1750’de J. S. Bach’ın ölümüne kadar süren müzik tarihinin
bu karakteristik döneminde, besteciler etkinliklerini Almanya, Fransa, İngiltere,
İtalya ve İspanya’da soyluların saraylarında ve kiliselerde sergilemişlerdir.
Barok Dönem kendi içinde; Erken Barok, Yüksek Barok ve Geç Barok olarak
üç evreye ayrılır. Barok dönem olarak adlandırılan dönem, 1580 ve 1750 tarihleri
arasını kapsamaktadır. Bu dönemin özellikleri ile etkileşmiş sanat anlayışı sonucu,
sanatçılar dönemin en ünlü eserlerini vermişler ve bunun müziğe yansıması sonucu
da müzik alanındaki önemli köşe taşlarını oluşturmuşlardır. “Barok bestecisinin
ana amacı, müziği dramatik anlatımın bir parçası kılmak, dramatik anlatımı
müziğe katmaktır.”1 Özellikle İtalya, Almanya ve Fransa’da gelişen Barok
akımları, her ülkenin kendi özelliklerine göre biçimlenmiştir. Fakat,coğrafi olarak
tüm Avrupa’yı etkisi altına almış, yukarıda adı geçen üç ülkenin dışına da taşarak,
önemli kitleleri etkilemiştir. Bu dönemde müzik, ruhsal derinliği sadelikle sentez
haline getirip; heyecan istek kahramanlık duygularının ifadesinde, kontrast
dediğimiz karşıtlığı kullanmıştır. Barok dönem müziğindeki duygusal yoğunluk ve
abartı, tüm sanat dallarında farklı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Örneğin; mimaride
süslemelerle dolu devasa katedrallerin yapıldığı bilinir. Her çağda olduğu gibi,
müzik de elbette diğer sanat dallarından etkilenmiştir. Edebiyat, resim, mimari,
felsefe gibi dallarla iç içe olmuştur.
1 Evin İlyasoğlu, Zaman İçinde Müzik – Başlangıcından Günümüze Örneklerle Batı Müziğinin Evrimi”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1995, s.27.
4
I.1. ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE BAROK
Barok sanatı 17. ve 18. yüzyıllarda deniz kentleri olan Valencia, Toulon,
Cenova ve Atlas Okyanusu kıyılarındaki liman kentlerinde özel konutlarda ve
kamu yapılarında süsleme, gösteriş ve savurganlık, hatta çılgınlık, taşkınlık
şeklinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Barok, özünde pek fazla değişikliğe
uğramadan, ülkelere göre bazı farklılıklar göstermişdi.
I.1.1. İTALYA'DA BAROK
Katolik İtalya’da barok sanatının ana esin kaynağını, dinde ortaya çıkan modernleşmeler, yenilikler, düşünsel ve siyasal kazanımlar karşısından duyulan
hayranlıklar oluşturur. O dönemde kiliseler bilinçli ve ustaca düzenlemelerle
yumuşatılmış ve esnekleştirilmiştir. Klasik ve düzenli bir sanatın gereği kesik
sütunlar ve alınlıklarla yumuşak yapı ve kubbeler oluşturulmuştur. Bu kiliseler
17.yy da bu şekilde görkemli süslemelerden hoşlanmışlar hatta daha yeni ve
şaşırtıcı etkiler arayışına bile girmişlerdir. Örneğin; Papa Barberini kardinal ve
tarikat vakıflarının desteğiyle ve papalık kaynaklarıyla çok üstün nitelikli dini ve
din dışı mimari eserlerin ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır.
Bu görkemliliğin ardından, 18. yy da papalığın ekonomik bakımdan
gerilemesi ve zengin gezginlerin getirdiği felsefik yeni anlayışlar ile inançsızlıklar
dolayısıyla Katolik dininin başkenti çekiciliğini gittikçe yitirerek kaybetmeye
başlamıştır. Bu olumsuzluklar Orta Avrupa, Portekiz, İspanya yoluyla yayılarak
Latin Amerika ülkelerinde de görülmeye başlamıştır. Bunun yanında bir başka
İtalyan kenti Venedik, kendi doğal zenginlikleriyle sürekli bir ilerleme içinde
olmuştur. Bir çok tiyatroda yeni ortaya çıkan makineli tiyatro oyunları, yeni tarzda
operalar (örneğin müzikli dram gibi), enstrümantal müzik alanında gelişmeler
yaşanmıştır. Bu gelişmeler karşısında çok sayıda ve çeşitli niteliklere sahip eleman
gereksinimi ortaya çıkmıştır. Böylelikle boyacılar, sahne işçileri, makinistler,
güzel sesli şarkıcılar (kadınlar, erkekler, hadım erkekler ve çocuklar) , usta
çalgıcılar, çalgı yapımcıları gibi, eskiye oranla farklı meslek grupları da oluşmaya
başlamıştı. Bu gelişmeler doğrultusunda Fransa’da, Avusturya’ da, İspanya ve
5
İtalya’da ihtişamlı saray ve kent eğlenceleri yaşanmıştır. Venedik’te Monteverdi,
Cavalli ve daha sonra Vivaldi gibi besteciler ortaya çıkmıştır. Böylelikle Venedik,
bestecileri, icracıları ve sanatsal yaşamıyla barok dönemde kendine özgü bir yer
edinmiştir.
Vivaldi (1678 – 1741), çağdaşları arasında farklı niteliklere sahip bir besteci
ve kemancıdır. Keman tekniğinin gelişmesine büyük katkılarda bulunmuş,
konçerto türüne kuruluş bakımından bir kesinlik kazandırmıştır. Vivaldi, 1710’lu
ve 1720’li yıllarda tanınma arayışı içinde bir besteci olmuştur. 1705’te Op. 1, 12
Oda Sonatı, 1709’da Op.2, 12 Keman Sonatı, İtalya’da basılmıştır. 1711’de
Amsterdam’da Etien Roger’in bastığı ve “I’Estro Armonico” (Uyumun Esini)
başlığını taşıyan 12 konçertosu, 18. yüzyılın ilk yarısında yapılmış en iyi basım
olarak kabul görmüştür. Bu eserleri, Op.4, 12 Viola Konçertosu (“Le Stravaganze:
1814), Op. 5-7, 6 sonat ve 18 konçerto (1716-1717) izlemiştir. 1725 yılında
Bohemya Kontu Wenzeslaus Morzin’e armağan ettiği ve “Il Cimento del
I’Armonia e del I’İnventioni” (uyum ile buluşun kaynaşması) adlı 12 konçertonun
oluşturduğu dizi 1725 yılında basılmıştır. Bu dizi içinde yer alan 4 konçerto “Il
Quatro Staggioni” (Dört Mevsim) adı ile tanınmıştır. Vivaldi’nin Trieste’de
tanıştığı Avusturya İmparatoru 6. Karl’ a armağan ettiği Op. 10, Flüt konçertoları,
Op. 11- 12 yaylılar konçertoları da 1720’li yıllarda yayımlanmıştır.
17. yüzyılda İtalya’da müzikli dram sanatının gelişmesine büyük katkılarda
bulunmuş Venedik Opera Geleneği, yüzyılın sonuna gelindiğinde bozulmaya
başlamıştır. 1713- 1739 yılları arasında Vivaldi yazdığı 39 opera ile “Venedik
Opera Okulu”nun son temsilcilerinden biri olmuş, iki yıl sonra da yoksul bir insan
olarak ölmüştür. “Barok dönemin önde gelen ustalarından Vivaldi’nin müzik stilinde çağdaşlarıyla karşılaştırıldığında bazı farklılıklar gözlenmektedir: Melodik yapıda artık ikili aralıklarını inici bir
biçimde kullanması ve bazen de geniş aralıklara yer vermesi, melodik yürüyüşün kendine
özgülüğü, senkoplara sıkça yer vermesi, kendi müzik anlayışının başlıca özelliklerindendir.”2 Tonal bakımdan, müzik cümleleri arasında majör ton – minör ton ya da minör ton
– majör ton farklılıkları oluşturmasıyla, kendinden sonra gelen bestecilerden
2 Michels, Ulrich: Bach h-moll Messe, in: dtv – Atlas zur Musik, Baerinreiter Verlag, 8.Basım, München 1994, Cilt – II,s.42
6
Schubert’in esin kaynağı da olmuştur. Armonik bakımdan, sık kullandığı yedili,
bazen de dokuzlu akorlarla ve bu akorlara yabancı kalan diğer seslerle parçaların
armonik dokusunu zenginleştirmiştir. Kendi müzik anlayışını, çağdaşlarından
ileriye götürmek için eserlerine pedal sesler koyması ve uzak tonlara beklenmedik
bir şekilde yaptığı geçişler yine Vivaldi’ye özgü yeniliklerdir. Eserlerindeki ağır
bölümlerde iki parti arasında uyguladığı “kontrpuan (ezgiye karşı ezgi) tekniği,
“kanon”(melodidinin taklit yoluyla tekrarı) etkisi verir. “Basso Ostinato” (bas
partisindeki figürün tekrarlanması)’yu ( monotonluk yaratmadan kullanabilmesi
de, Vivaldi’nin özelliğidir. Bütün bu özellikleri ile Vivaldi, yaşadığı dönemde
çağdaşları üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Örneğin aynı dönemin besteci ve
kemancılarından olan Abaco (1675-1742), ile Albinoni (1671-1750), Vivaldi’nin
müzik anlayışını ve teknik özelliklerini benimseyerek, eserlerinde ve
yorumculuklarında kullanmışlardır.
I.1.2. İSPANYA’DA BAROK
Katolik İspanyollar o dönemde Trento Konsülü’nün öğretilerine ve Katolik inancıyla ilgili dinsel yaşam değerlerine bağlı olmuşlardır. Fakat, geleneklerini de
koruyarak, Rönesans aydınlanmasına dayanan aristokratik ve halkçı yaşam
anlayışını sürdürmekteydiler. Güçlü bir ekonomisi olan İspanya’da, dil ve edebiyat
alanlarında da büyük gelişmeler yaşanmıştır. Ülkede olumlu gelişmeler ve
yenilikler, engizisyon anlayışının katı tutumunda ve Katolik reformları üzerinde
büyük etki yapmasına neden olmuştur. Bu olumlu değişimlerin oluşumunda ülkede
varlığını sürdüren Yahudi ve Mağribi kültürlerinin de önemli katkıları vardır.
Katolikliğin gücü sayesinde İspanya, iki yüzyıl boyunca politik ve ekonomik
değişikliklerden bağımsız olarak ulusalcılık bilincini, sanat alanında sert, gösterişli
ve gerçekçi olmayı öngören Madonna İsador heykellerini koruyabilmiş ve bu
heykellerin yer aldığı sahne anlayışını sürdürebilmiştir. O dönemde diğer ülkelerde
farklı görüntüler ve uygulamalar söz konusu olmuştur. Örneğin Fransız halkında
kanaatkarlık ve düşünce hakimken, Rusya’da ise Bizans etkileriyle oluşan bir
eğilim ortaya çıkmıştır. Avrupa ülkelerinde 17. yüzyılda büyük gelişme gösteren
barok sanatı 18. yüzyılda gerilemeye başlarken, aynı dönemde Amerika’da büyük
gelişmeler göstermiştir. Barok’un gelişimi, Orta Avrupa’da “Otuz Yıl
7
Savaşları”nın (Orta Avrupa’da Katoliklerle Protestanlar arasında otuz yıl süren din
savaşları) sona ermesinin ardından birliğin tekrar oluşturulmasından sonra
sağlanabilmiştir.
XV. yüzyıldan itibaren İngiliz, İtalyan, Felemenk besteleme yöntemleri bütün
Avrupa’ya yayılarak benimsenmiş, dolayısıyla İspanya’yı da etkisi altına almıştır.
Müzik alanında, o dönemde Guerrero (1527- 1599), Ruimonte (?), Mateo Flecha
(1520- 1604) ve Juan Bautista Comes (1568- 1643) gibi İspanyol bestecileri, diğer
çağdaşları kadar başarılı olmuşlardır. Bu bağlamda, 1629’lar da “Zarzuela”( 17.
yy. İspanyol müzikli oyunu) adı verilen geleneksel bir müzikli tiyatro türü olan
“Komik Opera” doğmuştur.
Yine bu yüzyılda org müziği de gelişim göstermiş, Sebastian Aguilera de
Heredia (1565?-1627), Francisco Correa de Arauxo (1576?-1654), Pablo Bruna
(1611-1679), Juan Cabanilles (1644-1712) gibi orgcu besteciler ortaya çıkmıştır.
17. yüzyılın dinsel koro müziğinde çalgı eşlikli teknik kullanılmış fakat Palestrina
(1525-1594)’ nın etkisinde kalınmıştır. Bu tarz müziğin başta gelen temsilcisi
Juan Bautista Comes’dir. Bu arada İtalyan besteci Domenico Scarlatti, 1729
yılında Madrid sarayında göreve başlamış ve öldüğü yıl olan 1757’ye kadar
görevini sürdürmüştür. Bundan dolayı Scarlatti, bu ülkede “İspanyolların
Haendel’i” gibi görülmüştür.
I.1.3. FRANSA’DA BAROK DÖNEM
Fransa’nın başkenti Paris, Avrupa’da klasik müzik yaşamının tarih boyunca
en önemli merkezlerinden biri olmuştur. O dönmede bu ülkede koro müziği yaygın
olmuştur. Geleneksel kilise korolarının yanında, çok sayıda çocuk korosu olup,
beğeniyle izlenen konserler vermişlerdir.
Açıklık ve sağduyuya tutkun bir ulusal değer olan Corneille’in irade ve
Descartes’in akıl saygınlığının halkı etkilemesiyle, Fransa uzun süre barok
sanatına direnmiştir. Ülkede akla dayanan pozitivist burjuva düşüncesinin gelişme
8
göstermesiyle, ilkeli bir sanat ve edebiyat anlayışı gelişmiştir.3 Fransız müzik stili,
Rönesans döneminden itibaren Avrupa’da İtalyan ve Alman stiliyle birlikte, üç
önemli stilden birisidir. Çoksesli müzik alanında Fransa, ortalama yedi yüzyıllık
bir gelişme sürecinde, özellikle solo vokal eserler, çalgı müziği, opera ve bale
sanat dallarında, kendine özgü bir müzik stili oluşturmuştur. Ortaçağ sonlarından
itibaren müzikli tiyatro ve dans, Fransız stilinin odak noktasını oluşturmuştur.
Fransız çalgı müziğinde ilk büyük gelişmeler, 17. yüzyılın ortasından itibaren
“Fransız Uvertürleri”(Barok dönemde Fransız stiline göre yazılmış ağır-çabuk-ağır
biçiminde bir müzik türü) göre yazılmış uvertür: “Orkestra Süitleri”(Orta
Avrupa’da genellikle aynı tonda geleneksel dansların suit biçiminde
düzenlenmesinden oluşan orkestra eseri) ve çembalo müzikleriyle gerçekleşmiştir.
Sahne sanatları alanında, opera ve komik operanın gelişimi ise aynı dönemden
başlayarak 18. ve 19. yüzyıllarda devam etmiştir.
Rönesans döneminde gerçekleşen, müzikal anlamda ilk büyük gelişmenin
ardından, ikinci büyük gelişme, barok dönemde Baptiste Lully’nin (1632-1687)
yaratıcılığı ile gerçekleştirilmiştir. Lully, Fransız dilinin yapısını göz önüne alarak,
opera sanatına İtalyan öğelerinin Fransızca karakterlerini katmıştır. Ayrıca çalgı
müziği alanında da, Avrupa’ya yenilikler kazandırmıştır. “Fransız Uvertürü”
Lully’nin buluşudur. O dönemde bu müzik, orkestranın çapını ve yorum gücünü
güçlendirerek, o güne kadar ulaşılmamış bir düzey elde edilmesini sağlamıştır. Bu
gelişme, süit formunun onun buluşu olan “Fransız Uvertürü” ile bir sentez
oluşturmasıyla senfoni formuna gidecek bir yol açmıştır.
I.1. 4. ALMANYA’DA BAROK ve BACH
Ülke olarak küçük siyasal ve coğrafi parçalardan oluşan Almanya, bu özelliği
dolayısıyla geçmişte tek merkezden yönlendirilen bir müzik yaşamı oluşturup
sergileyememiştir. Bu nedenle, Eyalet adı verilen küçük coğrafi parçaların
geçmişteki müzik yaşamlarında çeşitlilikler ortaya çıkmıştır. Dresden, Münih,
3 Mehmet Kaygısız, Müzik Tarihi – Başlangıcından Günümüze Müziğin Evrimi, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1999, s.108.
9
Berlin, Stuttgard ve Mannheim’daki sarayların müzik merkezleri olmasının
yanında, kuzeyde Hamburg gibi ticari merkezlerin kendine has kültürel özellikleri,
Alman müzik yaşamına farklı yönlerden katkılar sağlamıştır.
Alman müzik stili, Rönesans çağından itibaren çok sesli müzikte İtalyan ve
Fransız stilleriyle birlikte, üç önemli stilden biridir. Genel bir ifadeyle Alman stili,
felsefe ile bağlantılar kurabilen, bu yönüyle eserlerde düşünselliğe yer veren, güçlü
anlatım ve köklü atılımları da içeren bir stildir. Barok dönemde Almanya’da çalgı
ve koro müziğinde önemli gelişmeler olmuştur. Opera sanatı, İtalya ile
karşılaştırıldığında, Almanya’ya gecikmeli olarak girmiştir. Buna karşın
“Oratoryo” (müzikte belirli bir konuyu koro ile anlatan müzik türü) ve “Kantat”
(16. yüzyılda oluşan orkestra eşlikli din dışı ve dinsel vokal eserler) türlerinin bu
dönemde hızla gelişme gösterdiği görülür.
Erken barok dönemde Heinrich Schütz (1585- 1672), Johann Hermann Schein
(1586-1630) ve Samuel Scheidt (1587-1654) gibi besteciler Alman Barok
müziğinin Bach ve Haendel’e kadar uzanmasında önemli katkılarda
bulunmuşlardır. Alman müziğinde önemli bir yeri olan “Lied”(şarkı ya da ABA
diziliminde bir form) 17. yüzyıl içinde Heinrich Albert (1604- 1651) ve Andreas
Hammerschmidt gibi besteciler tarafından geliştirilmiştir. Çalgı müziğinde ise, 17.
yüzyılın ikinci yarısında Dietrich Buxdehude (1637- 1707) ve Heinrich Biber
(1644- 1704), İtalyan etkisinde kalmaksızın, barok stilini Alman müzik zevkine
uygun ilerletmişlerdir. Geç Barok döneminde, Georg Philipp Telemann (1681-
1767), Johann Sebastian Bach (1685-1750) ve Georg Friederich Haendel (1685-
1759) önde gelen bestecilerdir. Bu bestecilerin eserleri, barok dönem içinde en
önemli başyapıtlardandır.
Bach’ı “yüzlerinden biri geçmişe, öbürü geleceğe dönük bir ayna”4 diye
betimleyen ifade, onun müzik tarihindeki yerinin ne kadar önemli olduğunu
anlatır. Bach’a kadar olan ve daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan birçok müzik
biçimlerinde – örneğin “süit”(halk danslarının belirli bir formda sıralanmasıyla
oluşan enstrumantal müzik türü) ve birçok yazım tekniğinde -örneğin “füg” (17.
4 Ahmet Say, Müzik Tarihi, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara 2000, s.231.
10
yüzyılda kontrpuanın doruğa ulaşmasıyla oluşan polifonik müzik türü) onu aşan
olmamıştır. Dindar bir besteci olan Bach, birçok kiliselerde orgcu olarak çalışıp
org müziğinde sürekli yenilikler yaratmıştır. Örneğin sol eliyle eşlik yaparken, sağ
eli ile yeni sesler arayışına girmiştir. O zamana kadar üç parmakla çalınan org
çalma tekniğine, başparmak ve küçük parmağı ekleyerek bu alanda büyük bir
yenilik gerçekleştirmiş ve böylelikle eski geleneği de bozmuş olmuştur.Bach’ın
diğer kendi döneminde bestecilerden farklı ve üstün kılan özellikleri olduğu kabul
edilmektedir. Örneğin Bach kendinden önceki dönemlerde oluşan müzik
eserlerinin ulaştığı son noktayı kavrayıp, geçmişin bir özetini yapmış, bunun
üzerine geleceğin müziği hakkında kafa yorarak, teknik bakımdan gerekli olan
müzikal gereçleri hazırlamıştır. Bach her şeyden önce büyük bir araştırmacıdır.
Kendinden önceki ustaların eserlerini büyük bir titizlikle incelemiştir.
Çağdaşlarıyla da eserleri aracılıyla iletişim kurarak, müziği daha da geliştirmenin
yollarını aramıştır. Vivaldi ve Telemann bu bestecilerden sadece ikisidir.
Org eserleriyle müziğe başlayan Bach, daha sonra Brandenburg Konçertolarını ve
birçok dinsel yapıtlar bestelemiştir. Brandenburg Konçertoları “Konçerto
Grosso”(bir çalgı yerine konçertino adı verilen çalgılar (solocular) grubu için
yazılan konçerto) biçimindedir. Klavsen ve klavikord için en büyük eseri olan
“Wohltemperiertes Klavier” (Eşit aralıklara göre düzenlenmiş piyano) adlı, majör
ve minör tonların hepsinde bestelenmiş 48 prelüd ve füg, İngiliz ve Fransız
süitleri, inventionlar Bach’ın piyano literatürüne kazandırdığı eşsiz değerde
eserlerdir. Eser yaratmanın dışında, Bach’ın kuramcı yönü de vardır. Kilise
tonlarından “Aolien” (la sesinden başlayan kilise modu) la minöre, “İonien”(do
sesinden başlayan kilise modu) do majöre tampere ederek (bir oktavı 12 eşit sese
uyarlayarak) majör ve minör ton sistemini geliştirmiştir. Din dışı ve dini
yapıtlarına gelince; din dışı kantatlarını org yapıtlarında olduğu gibi kendinden
önceki ustaların stilinde yazmayı yeğlemiştir. Kantatları, ifade bakımından yüksek
noktalara ulaştırmıştır. Dini yapıtlarıyla ilgili olarak, 1723 yılında Leipzig Thomas
Kilisesi’nde görev yaparken, bu alana yoğun olarak ilgi göstermeye başlamıştır.
Oradaki görevi koro yöneticisi ve bestecisi olmasına rağmen, si minör “missa”yı
(dua) ve “passion”ları (İsa’nın çektiği acıları anlatan bir çeşit oratoryo) besteledi.
Si minör “missa”yı Bach 1733 yılında Dresden’de bestelemeye başlamış ve 1748
tamamlamıştır. Eser aslında, koro, arya ve düetlerden oluşan 24 bölümlü bir
11
kantattır. Büyüklüğü ve kalitesi dolayısıyla da özel öneme sahiptir. Bach ile büyük
ölçekli eserler arasına giren passionların en tanınmışı, yine onun bestelediği
“Matthaeuspassion”dur. Bach’ın zamanında tanınmayan bu başyapıt, onun
ölümünden yüzyıl sonra, tesadüfen Mendelssohn tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Bach’ın bir besteci olarak yenilikçi ve geliştirici özellikleri de vardır. Örneğin
sonat, konçerto gibi diğer formlarla birlikte, süit formunu da geliştirerek son
şeklini vermiştir. Fügün kaynağı olan kontrpuanı geliştirerek, fügü en yüksek
noktasına ulaştırabilmiştir. Bach ailesi içinde “büyük” adıyla anılan besteci Johann
Sebastian Bach, müzik tarihinin yetiştirdiği en büyük bestecilerdendir.
II. BAROK DÖNEMDE YAYLI ÇALGILARDA KULLANILAN
TEKNİKLER
Barok dönemde, yaylı çalgılar müziğini doğru yorumlayabilmek için,
birbirinden farklı özelliklere sahip karakteristik teknikler önemli roller
oynamışlardır. Ancak bu teknikler sayesinde, barok müziğin özgün yapısı ortaya
çıkmıştır. Sözü edilen teknikler; detache, staccato, spiccato, jete, martele, bağ
işaretleri, portato, sforzando, vurgular, pizzicato, vibrato, armoniler ve
portamento’dan oluşmaktadır.
II.1 BAROK YAYIN DÖNEM İÇİNDE GELİŞİMİ
Barok sanatçıları yayı iki temel şekilde tutmuştur. Bir tanesi modern yay
tutuşuna yakın, diğeri ise daha farklı olmuştur. Barok dönemde yay, başparmağı
ahşabın altına yerleştirerek değil, kılın altına yerleştirerek tutulmuştur. Bu, genelde
Fransız tekniği olarak benimsenmiştir. Modern zamanlarda bu tutuşun yanlış
olduğu, basıncın az kaldığı ve kuvvetsiz olduğu düşünülür. Değişik sertlikte ve
ağırlıkta tasarlanmış olan modern yay prensipte barok yaya benzer, fakat sekil
farklılıkları vardır. Bir ucundan diğer bir ucuna kıl geçirilen yay uygun esneklikte
ve ahşap bir baston görünümündedir. Yayın enstrumandan ses çıkartması için,
tellere boyunca sürtünmesi ve tellerde döngüsel bir vibrasyon yaratması
12
gerekmektedir.. Böylece gövdeden çıkan ses bir ton verir. Barok yayın düz ve iyi
bir ahşabı olması, güçlü,dengeli ve elastiki olması gereklidir. Eğri ve zayıf bir yay
icra amacında kullanılamaz. O döneme ait antik barok yaylar, modern yaydan beş
ila yedi buçuk santimetre daha kısadır. Barok yayın sade bir dış kıvrımı
olmaktadır. Modern yaya göre ciddi bir farklılıkta olan kıvrım derecesi o kadar
hafiftir ki, yay çalma gerilimine yükseldiğinde bile ahşap kısmı düz fakat gergin
bir halde kalmaktadır. Modern yay bu kadar yükseltilmemelidir. Barok yayda
kılların genişliği daha azdır. Dışa kıvrımlı bir yaydan içe kıvrımlı bir yaya geçiş
18.yüzyıl boyunca gerçekleşmiştir.
Geç barok dönemde daha farklı olan, içe doğru kıvrım gösteren, düz bir
çubuk haline gelebilen çok sayıda yay kullanılmış, fakat ne modern yay ne de
barok yay kadar sonuç vermemiştir. Tüm zamanların en iyi yay üreticisi Francois
Tourte, ilk modern yaylarının üreticisidir.Tourte, güç ve esneklik kavramını bir
araya getirmiş ve logaritmik kıvrımla mükemmelleştirmiştir.Yaydaki değişiklikler
berraklığı etkilemiş, sertlikten uzak bir keskinlik göze çarpmıştır. Modern yay
doğru şekilde kullanıldığında sesteki mükemmellik gerçekleşebilir. Önemli olan
doğru tonu ve tınıyı elde etmektir. Barok müzik eserlerinde barok yay kullanmak
hem icrayı kolaylaştıracak, hem de dönemin müzikte tınısını ve tarzını yakalamak
için icracıya kolaylık sağlayacaktır.
Önemli olan ne enstruman, ne de yaydır. O hissi, o derinliği, her döneme
ait olan stili, anlayışı ve yaratıcılığı sunan icracının kendisidir. Görülen müzik
eğitimi, çalışılan doğru teknikler ve müzik anlayışla beraber zaten o dönemin
mükemmeliyetçiliğini ortaya koyan araçlardan biri de barok yaydır.
II.1.1 BAROK YAY KULLANIMI
Yayın elastikiyeti, sertliği, ağırlığı farklı bölümlerinin tele nüfus ettiğindeki
etkisi yayın özelliklerini kullanmaya bağlıdır. Yayın alt kısmıyla yapılan vuruş
fazla ağırlık vermektedir. Böylelikle yer çekimi ile harekette olan yay, doğal gücü
elde etmektedir. Yayın üst kısmıyla yapılan vuruş tele en az ağırlığı ve en az gücü
13
verir. Orta kısmıyla yapılan vuruş koldan tele ortalama ağırlığı verir ve orta bir güç
sağlanır. Üst kısımda kaldırma kuvveti yayın alt kısmında olduğundan daha
fazladır. Bu bağlamda yay hakimiyeti son derece ustalık gerektirir.
Müzisyenin yaptığı kombinasyon, usta bir denge sağlayarak olmalıdır.
Yayın hızı, basıncı, kılın açısı, yayın vuruşunun yüksek hızı ve köprüye yakın
olması durumunda, ortaya çıkan ses berrak güçlü ve doğal olacaktır. Şiddetli ve
abartılı bir ifade barok müziğe aykırı olur. Yayda hız arttıkça ses daha yükseklere
çıkar ve dönüş noktalarını ortadan kaldırır. Kıl, hız ve hareket işlevi nedeniyle
sürekli olarak tel üzerinde duramaz. Yavaş yay hareketlerinde, yay tutan el kontrol
mekanizmasını daha iyi yapacaktır. Yani bu durumda hız arttıkça hakimiyet daha
da zorlaşacaktır. Barok müzik için uç noktalar, özel efektler, basınçlar, oldukça
sınırlıdır. Bu durumda, gerekli olduğu zaman yaya daha fazla baskı uygulayarak ve
daha düz ve köprüye yakın çalmak suretiyle bir denge kurulabilir.
Yayın uç kısmındaki vuruşun avantajı, parlaklık ve incelik vermesindedir.
Ancak, orta ve alt kısma doğru bir vuruş yapılırsa incelik azaltılabilir. Yayın orta
kısmının hemen üzerindeki bölüm, barok eserlerdeki kısa vuruşlar için
mükemmeldir. Yaya baskı uygulandığında iyi vibrasyon elde edilir, az baskı ise
çok zayıf bir vibrasyona neden olur. Böylelikle, ton kaybolup gidebilir. Kılın
tellere geniş bir şekilde temas etmesi ise, daha kaliteli ve çok ses çıkmasını
sağlayacaktır.
Barok’ta allegro tempolarında forte çalabilmek için, sert fakat kaba
olmayan bir şekilde yayın uzunluğunun yaklaşık dörtte birini kullanmak yeterli
olabilir. “Piano”(hafif sesle çalmak) da ise, daha az baskı yapılarak kullanılan
yayla, gereken hafiflik sağlanabilir. Yay köprüye ne kadar uzak olursa, vibrasyon
o kadar az etki yaratır. Bu durumda, ses zayıf fakat şiirsel olur. Barok müzikte
yayın en uç noktaları pek de uygun değildir. Yayın arka kısmında, dipte işaret
parmağıyla baskı uygulandığından, oldukça doğal enerji bulunur, uç kısmına
gidildikçe enerji azalır. Yavaş hareketlerde yoğun bir ses gereklidir. Bazı uzun
seslerde kullandığımız ekonomik yay çekmede, sesler asla deforme olmamalıdır.
Müzikte istenilen etkiyi yaratmak için, yayın çalma esnasında hiç bitmemesi ve
yay değişiminde hissedilmeyecek bir geçiş yapılması çok önemlidir.
14
Barok yorumda, istenilen müzikal işaretleri kullanabilmek için, odak
noktaları olarak (ya da iskelet sesler) belli sesler gereklidir. İstikrarlı bir sonuç elde
etmek için, kontrollü çalma olumlu etki yapmış olacaktır. Abartıdan uzak,
sadeleştirilmiş ve güçlü bir yay kullanımı, istenilen yoruma ulaşmada önemli bir
rol oynar. Etkili bir ses elde etmek için, yayı yumuşak fakat dolgun bir şekilde
kullanmak gerekmektedir. Yayı yüksek hızda kullanırken az miktarda basınç
uyguladığımızda, barok müziğin kendine özgü renk ve zarafetteki tınılarına
ulaşılır. Temel olarak aynı olan modern ve barok yay, biçim olarak biraz
farklılıklar içerir. Barok yay, moderne göre daha yuvarlak ve yumuşak olmasına
rağmen, teknikler birbirinden çok farklı değildir. İki, ya da daha çok yay vuruşunu
gerçekleştirmek için, yumuşak bir kol ve bilek tekniğine sahip olunmalıdır.
Böylece tonlar kesintisiz bir şekilde duyulur. Bu özellik yalnızca barok müzikte
değil, herhangi bir dönem müziğinde de geçerli olan bir olgudur. Yay geçişlerinde
yumuşaklık ve esneklik, sürekli kontrol altında olmalıdır. Bu uygulama, sağ el ve
sol elin kombinasyonu ile gerçekleşir.
15
II.1.2. “DETACHE”
Birbirini takip eden notaların her birinin farklı yay hareketiyle (çekerek ve
iterek) çalınmasına detache denmektedir (Bkz. Şekil 1). Barok dönem söz konusu
olduğunda detache sıklıkla görülür ve kullanılır. Bu kullanımda, vuruşun ortalama
bir uzunlukta olmasıyla canlıca bir ifade elde edilir. Detache kullanımında yay
tellerden tamamen ayrılmamalıdır. Ayırma sırasında yay, telden kendi
esnekliğinde ve doğal elastikiyetiyle ayrılmalıdır. Sesin ton olarak ayrılması
amaçlanmaz, mümkün olduğu kadar yumuşak bir ayrım olması gereklidir. Doğru
kullanım yeri yayın üst ve orta bölümüdür. Kullanıldığı notaların keskinlikle, tam
güçle başlamaları ve bitmeleri gereklidir. Ortaya çıkan ses ne hafif ne de ağır,
beklenilen sadeliktedir.
Şekil 1: Detache için örnek parça
16
Tamamen ayrıymış gibi olan fakat yumuşakça birleştirilmiş yay hareketinin
tellerden ayrılması detache çalmayı sağlayacaktır. Detache barok müziğe uygun
bir vuruştur. “Adagio”(müzikte yavaş olan tempo) parçalarda detache standart bir
başvuru olmakla birlikte “allegro” (müzikte hızlı olan tempo)larda belirli bir
keskinlikle, canlılıkla olması gerekir. Detachenin amacı kulağa gelen seslerin son
derece doğal bir etkiyle, normal olarak ayrımıdır. Birden bire gelen sert sıçrama
detachenin amacını bozacaktır. Modern yayla yapılan “detache” de ahşabın
sıçramasını engellemek daha zordur. Gene de tatmin edici bir şekilde yapılabilir
ama, barok yayla bu hareket daha doğal olur. Ses karşıya incelikle ve yontulmuş
şekilde yuvarlak gelecektir. Herhangi bir baskı olmaksızın yaya teli yakalayacak
zaman verilir ve bastırmasız bir tutuşla gerçekleşen detachenin etkisinde kesilmeye
ve sekteye uğrama hissi bulunmamaktadır. “Legato” (notaları birbirine bağlı
seslendirmek) ve staccato arasında bir yerlerde olan detache kısaca yumuşak bir
“portatoya” (seslerin ayrı ve belirgin duyulması) benzer. Bu durumda ayrım fark
edilmez, fakat bir şekilde durup diğer notaya geçilirken vibrasyonun devamlılığı
gereklidir. Yayı tellerin üstünden ayırmadan dengelemek ve bastırmakla oluşan bu
etki, oldukça tehlikesiz olacaktır. Genel olarak yayın üst ve orta bölümü düz
yumuşaklığı verecektir. Bu sınırlı sıçrama her bir vuruşun sonunda duyulmalıdır.
II.1.3. STACCATO
Staccato uygulaması, yaylı çalgılarda yayın teller üzerinde bilek ve ön kol
hareketi ile sürtülerek, her nota sırasında sağ el parmaklarıyla tahtaya küçük bir
basınç uygulanmasıyla notalar arasında anlık duraksamalar oluşturularak
gerçekleştirilir. Uygulamanın ilk başlangıcında yay hareketi sadece iterek ve uç ile
orta bölgede gerçekleştirilir. Aksi takdirde, uygulamayı yayın alt yarısına
taşıdığımızda yaydaki denge noktasından uzaklaşılır ve hareket zorlaşır.
“Çekerek staccato icrasında bir takım teknik zorluklar vardır. Bu uygulamayı yapacak olan
icracının yayını en üst seviyede kullanması gereklidir. İcracı bu tekniği “Çekerek staccatoyu“
çalışırken orta –uç arası bölgelerde uygulamaya başlanmasını tavsiye ederim.”5
5 Leopold Auer, Graded Course of Violin Playig, Book 6,s.7.
17
Telin üzerinde kalarak yapılan staccato iyi ve yumuşak bir yay hareketi
gerektirir. Modern yay ve barok yayda bu hareket söz konusu olduğunda ortalama
süreli aynı vuruşlar için kullanıldığında en iyi bölüm yayın üst ve orta kısmıdır.
Staccatoda ses yok olmaz, vibrasyonları azalır ve baskı teli ezer. Çok fazla radikal
bir değişiklik olmaksızın yapılan vuruşlarda ses ezilmez ve ayrım boyunca tınlar.
Staccato için barok yayın avantajı mutlaktır. Ancak modern yayla da aynı etki elde
edilebilir. (Bkz. Şekil 2)
Şekil 2: Staccato için örnek parça
18
II.1.4. SPİCCATO
Spiccato, yaylı çalgılarda her bir notanın yayın ayrı ayrı sıçratılarak
çekilişiyle duyrulması demektir. Telden ayrılıp, yayın esnekliğiyle yapılan efektif
bir harekettir. Telden çıkarılan zor ve değerli bir teknik olup barok müziğe
uygundur. Kısa zamanda sıçramayla yapılan, yayın doğal esnekliğiyle kullanılan
bir vuruştur. Oldukça kısa olan notalara uygulanan spiccato ayrıca mükemmel
oturaklılık gerektirir.. Her bir nüansta kullanıma uygundur. . Normal bir spiccato
vuruşu gerçekleştirmek için yayın orta üst ya da orta kısmı kullanılır. (Bkz. Şekil
3)
Şekil 3: Spiccato için örnek parça
19
Barok müzikte spiccato bir nevi fantezi yay vuruşudur. Kuvvetli yapılan
spiccato perküsyon etkisi yaratır. Hafif ve doğal yapılan spiccato ise müziğin
içinde dökülen inci taneleri gibi bir his yaratacaktır.
II.1.5. JETE TEKNİĞİ
Yaylı çalgılarda yayın geniş bir hareketle teller üzerinde sıçrayarak
çalınmasıdır.Çabukluk gerektiren jete tekniği, kısa notalarda kullanılır. Bir
dereceye kadar notalar arasındaki esler uzatılarak zaman alınır ve kas gücünün
kullanımıyla yay telden yukarıya doğru kaldırılır. Böylece daha kuvvetli bir
ayrılma gerçekleşir. Atılarak yapılan bir vuruş olan jete tekniğini “pianissimo” da
(çok hafif sesle çalmak) uygulamak mümkün değildir. “Forte” de (kuvvetli sesle
çalmak) uygulamak da oldukça zordur. Bkz. Şekil 4)
Şekil 4: Jete Uygulamaları
20
II.1.6. MARTELE
Yaylı sazlarda yayı sıçratmadan ucuyla vurarak ses çıkartmaya denir.Kararlı
çalınışı ifade eder. Martele “çekiçleme” olarak da nitelendirilir. Teknik olarak,
uygulamada yayın üst yarısında iyi sonuç verir, fakat yaydaki el tutuşu ve basıncı
orta ve kökte uygulanmalıdır. Tanım olarak martele, ard arda gelen iki ayrı notanın
iterek ve çekerek süratli yay değişimiyle ve birden bire durdurularak
çalınmasıdır.(Bkz.Şekil 5)
Şekil 5: Martele Uygulamaları
21
Bazı modern keman sanatçıları martele yerine spiccato kullanmayı tercih eder,
ama bu, ne tarihsel gelişim ile, ne de sanatsal nitelik ile ilgilidir. Tamamen
icracının yorumu ile bağlantılıdır. Detache ile martele arasındaki farklılık, notalar
arasındaki kesme süresinden ibarettir. Martele tekniği uygulanırken yayın tutuş
şekli asla değişmemeli, tonu bozacak hareketlerden sakınılmalıdır. Martele tekniği
tokmaklı vuruş, yani esnekliği olmayan vuruş olarak tarif edilir. Her nüansta karşı
konulamaz bir etkisi vardır. Bütün yaylı çalgılar için kullanım alanı yayın orta üst
bölümüdür. Barok müzik için ağır bir vuruştur ve barok icrasının özelliklerine
terstir. Şeffaf sesliliğe ve kesin berraklığa aykırı olan martele tekniği belki de
hiçbir zaman barok vuruşu değildir. Modern yay bu kullanım için daha iyi adapte
edilmiştir.
II.1.7. PORTATO
Notaların altına staccato gibi nokta ya da kısa çizgi yerleştirerek seslerin
belirgin duyulmasını sağlama yoluyla gerçekleşen ifade tarzı olan portato, barok
dönemde de bu amaçla kullanılır. Portato, yani yayı kaldırmadan çalma tekniği
aynı yönde iki vuruş olarak uygulanır. Vuruş içinde notalar grubunun tamamı
üzerinde itme gücü bulunur ve icrada aralarında bağlantı olmasını sağlar. Portato
barok müzikte sıklıkla kullanılır. Notalama dahilinde olmasa bile icracının kendi
insiyatifinde kullanılır. İlk yöntem yayın gereken ayırma anı süresince
durdurulmasıdır. İki vuruş aynı yönde kullanılan, barok müziğin icrasında doğru
ifadeyi sağlayan bir yöntemdir.
22
II.1.8. PORTAMENTO
Portamento pozisyon değişikliğinde duyulan tondur, yani üzerinde olunan
pozisyondan diğerine geçişte duyduğumuz tını portamento olarak kabul edilir.
Portamento, açık ve duyulmayan bir atlama yapmak yerine, değiştirilen parmağa
telde yeni nota yerini alması için zaman tanındığında pozisyon değiştirildiğinde
duyulan tondur. Tarih boyunca portamento uygulamalarında değişiklikler
olmuştur. Bir dönem için kabul gören portamento uygulanışı bir sonraki dönem
için kabul edilemeyecek bir nitelik taşımış olabilir.
Esas olarak barok müzikte bir parçayı icra ederken pozisyonları genellikle
portamento olmadan gerçekleştirmek gerekmektedir. Buna rağmen farklı bir ifade
oluşturabilmek için yer yer portamento kullanımı gerekli olabilir.
II.1.9. SFORZANDO
Sforzando, küçük bir vurgulama tekniğidir. Cümledeki sforazando olan
notayı vurgulamak ve yoğunlaştırmak gerekmektedir. Yayın ayrılmasıyla meydana
gelen bu vurgu kontrol halinde tutulmalıdır. Sağlanan kontrol kaybolduğunda, yani
sforzando müziğin gerektirmediği yerde sıkça ve rahatsız edici tekrarlandığında,
ciddi bir problem ortaya çıkar. Fakat doğru yerde kullanıldığı takdirde bu
vurgunun barok dönemde yeri oldukça büyüktür. (Bkz. Şekil 6)
23
Şekil 6: Sforzando için örnek parça
24
II.1.10. VURGULAR
Barok müzikte yaygın görülen vurgu yayı tutan eldeki işaret parmağıyla
uygulanan basınçtır. Sertçe uygulanan vurguda anlık basınç uygulanır ve bunu
takiben sağ el serbest bırakılır. “Agogic accent” (asıl ritmde belirtilmemiş olan
aksanlar çeşidi) hafif vurgulama gerektiren, tıpkı sforzando gibi tedbirli ve
kontrollü kullanılması gereken vurgulardır. Barok müziği yorumunda da o
dönemin anlayışı göz önünde bulundurarak kullanılmalıdır.
Barok kaynaklarında notaların üzerindeki ya da altındaki noktalar, çivi
sembolleri veya küçük çizgiler, vurguyu ifade etmektedirler. Ancak dönem içinde
daha sonra detache, “detachez” (ayırma) veya “marque” (vurgulayarak) gibi
yeniliklerin ortaya çıkmasıyla, sözcüklerinin gerekli olan vurgular fark edilebilir
hale gelmiş ve bunlar da eşitsizlik kullanımının gereği pek de kalmamıştır.(Bkz
sayfa. 35)
Başlıca vurgular;
vurgu: notayı vurgu ile belirterek aksanlı çalma,
tenuto: Sesi tutarak, sürdürerek,
forzato: Güçlü ve enerjik vurgu,
sforzato: Ani yapılan, keskin önemli vurgu,
marcato: İlgili notaları açıkça belirterek çalma.
Şekil_7:_vurgular için örnek parça
25
İfadedeki önem cümlenin üst kısmında ki notanın uzatılmasıyla
vurgulanabilir. Barok dönemde ölçülerin kendine özgü bir biçimi vardır.
Müzisyenden gelen yorum bu olguyu pek fazla etkilemez. Barok müzikteki
vurgulamanın esas olarak ölçüdeki yapılanmayı takip etmesi ve ölçülerdeki
vurgulama yapılanmalarının diğer ölçülerle benzerlik oluşturması bakımından
Rönesans müziği ile karşılaştırıldığında vurgulamaların daha fazla olduğu görülür.
Dönemin kuralı olarak bu tür vurgulamalar abartıdan uzak, dinamik ya da heyecan
duygusu yaratmalıdır. Bunu iyi bir müzisyen doğal olarak yerine getirebilir.
Geminiani’ye göre: ”Kendi yay kullanma tarzınızda her ölçü çizgisinin başlangıçtaki nota üzerinde diğerlerinden farklı olmasını sağlamak amacıyla özel bir
vurgu sağlarsınız. Bu uygulama parçanın havasını değiştirebilir. Veya vurguyu
gerektiği gibi yapamazsanız parçayı bozabilir” .6
II.1.11. BAĞ İŞARETLERİ
Bağ işaretleri, müzikteki doğru cümlelemeyi ve işaretlemeyi amaçlar.
Notalar bağ işaretleri altında düz bir şekilde birleştirilebilir veya kısmen
ayrılabilirler. Temel tekniğin bir parçası olan bağ işaretleri, diğer dönemlerde
olduğu gibi barokta da vardır. Bağ işaretlerinin kulakta oluşan kötü etkiye yer
vermemesi gerekmektedir. Yayla çalınan enstrumanların bağ işaretleri nefeslilere
göre etki olarak aynıdır. Bilinçli yapılan ayrım sesin sürekliliğini mükemmel kılar.
Birbirine ait olan seslerin bölünmemesi ve hangi notaların birbirine bağlanacağı
hususuna karar vermek teknik ve müzikal yeterlilik gerektirir. Ayrı olması gereken
ya da bağlı duyulması gereken notaların saptanması çaldığımız esere göre
olmalıdır. İfadeyi ilginç hale getiren bağlar doğru cümleler ile yapıldığı takdirde
parlaklık sağlanacaktır. Bağ işaretlerinin kullanımında nüans korunmalı ve müzik
hiçbir zaman kopmamalıdır. Notadaki göstergeler, müzikteki duyguyu anlamak,
birleştirici etkilerini ortaya koymak açısından önem taşır. Bununla birlikte ayrı
olması gereken notaları bağlamak, ya da tam aksi uygunsuz olacaktır. (Bkz. Şekil
8)
6 Robert Donington, String Playing in Baroque Music, London, 1977,s.56.
26
Şekil 8: Bağ İşaretleri için örnek parça
27
II. 2. PİZZİCATO
Pizzicato yapmak için sağ elin başparmağı tuşeye dayanır, işaret ve orta
parmakla tel çekilir ve bırakılır. Pizzicato’nun (sol el pizzicatosu dahil olmak
üzere) müzik üzerindeki etkisi barok dönemi boyunca bilinen ve uygulanan bir
husustur. Genel olarak pizzicatodan, orkestra yorumlarında daha sıkça
yaralanılmıştır. Monteverdi ünlü Combattimento’sunda (1624) pizzicatoyla ilgili
olarak şu görüşe yer vermiştir:
“Burada bazı müzisyenler pizzicato partileri uzun olduğunda, yayları bırakarak
uygularlar. Bazıları ise yayı eliyle tutarak baş ve işaret parmağıyla telleri çekerek
uygularlar.”7
Monteverdi’nin orkestra pizzicato kullanımını bu şekilde tanımlaması pizzicatonun
özellikle orkestralardaki önemini vurgulamaktadır. Pizzicato, yaylı çalgıların tüm
tellerinde birbirinden farklı etki bırakır. İlgili parçanın yorumu da bu farklı
etkilerle ortaya çıkar.
Şekil 9: Pizzicato için örnek parça
7 a.e., s.58.
28
II.3. PARMAKLA ÇALMA Parmakla çalmanın uygulanması, bir notanın tutularak açık olan tel
üzerinde diğer notanın çalınmasıyla oluşur. Modern uygulamalarda anlık tel
değişimlerinin dışında, açık telde çalmaktan kaçınılmaktadır. Bu konuda barok
keman virtüözleri de zaman zaman titizlik göstermişlerdir. Açık telde çalmak
yerine bir alttaki telde dördüncü parmakla çalmak, doğal olarak daha kaliteli sesler
üretilmesini sağlayacaktır. Aksi hallerde açık tellerde çalma daha yüksek ses
çıkartacak ve kulağa çok keskin gelecektir. Fakat orkestra parçalarında dördüncü
parmakla kapalı çalma yerine, açık tellerde çalma daha çok uygulanmaktadır.
Çünkü açık telin kuvvetli ses çıkartması barok icrasının temelini oluşturan açık ve
parlak renklerle iyi örtüşmektedir.
Barok içindeki dönemlerde, zamanla icraların gelişmesi için geliştirilen
daha kapalı ve şiirsel anlatımlı tınılar ortaya çıkmıştır.
II.4. POZİSYONLAR
Bir virtüöz ile normal bir müzisyen arasındaki farklılık, pozisyonları seçme
ve uygulamada ortaya çıkmaktadır. Pozisyon seçimi bu bağlamda oldukça önem
taşımaktadır. Leopold Mozart’a göre: ”Bir solist teller üzerinde pozisyon uygulayarak tüm geçişleri sergilemeli ve ezgisel bütünlüğü tek tonlu bir renklendirme içerisinde devam
ettirebilmelidir.” 8
Vivaldi, Tartini ve ya Geminiani’de yediye kadar pozisyonlar standart
olarak görülmüş ve Geminiani tarafından özel bir yorum eklenmeden
anlatılmışlardır. Pozisyonlarda ona kadar olanlar, öncekilere oranla istisna olarak
görülmüş, ondörde kadar olanlar ise aşırı abartılı kabul edilmişlerdir. Pozisyonların
en yükseği, yaylı çalgıların tümünde tuşenin köprüye yakın bölümünde
uygulanabilmektedir. Yüksek pozisyonlarda çalınan parçalar ya da kesitler, artistik
bir sunum olarak farklı etkiler bırakırlar. Leopold Mozart’a göre:
“Ton renklendirmesindeki tutarlılık ve yanı sıra daha düzgün bir şarkı söyleme icrası,
yüksek tele geçmek yerine alt tellerdeki yüksek pozisyonların kullanılmasıyla sağlanmıştır. Bu
8 a.e., s.62
29
gerçekten de doğrudur ve son dönem barok kemancılarının da gösteriye dayalı sololarında gereken
şeydir”.9
Leopold Mozart için, belirgin özelliklere sahip olmayan sıradan orkestra ve
oda müziği toplulukları söz konusu olduğunda, sağlam yapılı ve karakterli bir ton,
dengeli bir şekilde şarkı söyleme, dolgun ve güçlü bir ton çıkarabilmek
önemlidir.10 Yorumda virtüözite ve duygu gerektiren barok yaylı çalgılar müziği,
örneğin Johann Sebastian Bach’ın eşliksiz keman veya viyolonsel süitleri gibi,
yüksek pozisyonlarda duyumsal tonlara oranla, müzik cümlelerinin yapısının daha
fazla dikkate alınarak parmakla çalınmasını gerektirmektedir.
İcra edilen notaların aynı cümle içinde bulunmasının dışında, kalın tellerde
yüksek pozisyonlara ulaşma söz konusu olamaz. Fakat böyle bir uygulamaya zaten
az rastlanmaktadır. Normalde, pozisyonların daha gerçekçi kullanılması için,
teller arasındaki farklılıklar ve pozisyonlu partiler besteci ya da editörler tarafından
göz önüne alınmıştır. Pozisyonlu partisyonda uzun görülen bir cümle, her biri
kendi telinde bulunan alt cümlelere bölünmüştür. Bundan dolayı da her tel
üzerinde bölünen alt cümleler yer almıştır. Normal olarak nitelenen barok orkestra
eserlerinde üçüncü pozisyonda, dördüncü parmağın üstteki telde pozisyonu
sürdürmesi gerektirmemiştir.
Barok müziğinde, virtüözce bir kalite gerektiren pozisyonlu bir pasajdan
diğer bir pozisyonlu pasaja geçişte, ortaya çıkan ton ve özellikle kemanların re-la-
mi tellerinin üzerinde yapılan pozisyonlar, şiirsel anlatımlı ve hayranlık
uyandırıcı etkiler bırakmıştır. Oysa, İtalyan barok tarzında yukarıda ifade edilen
türde bir virtüözite kalitesi gerektiren pozisyonlu pasaj değişimleri her zaman
bulunamamıştır. Bazen, Haendel’inkiler gibi triolu sonatlarda, virtüözite gerektiren
pasajların tüm orkestra tarafından aynı anda çalınmaları gerekmiştir. Fakat bu
örnekler, esas olarak oda müziği tarzı değildir. Konçerto Grosso’ların solo
bölümleri haricinde kalan bölümler de orkestra için oluşturulmuş yapıda değildir.
Bundan dolayı oda ve orkestra eserlerinin çoğu ve genellikle solo parçaların alt
pozisyonlarda icra edilmesi gerekmiştir. Bu özelliklerden dolayı oda müziği ve
9 a.g, s.62 10 a.g.s.63
30
orkestra eserlerinin genellikle alt pozisyonlarda icra edilmiştir (Örneğin dördüncü
parmağın üçüncü pozisyona uzatılması gibi). O dönem için bu uygulama genel
kural sayılmıştır. Barok müzikte keman icrasının en önemli aşamaları, üçüncü
pozisyon sınırları içinde rahat bir şekilde ve bir seçenek nedeni olarak da açık
tellerin serbest kullanılmasıyla yerine getirilmiştir. Bu yöntemle kaliteli ses elde
edilmiş ve dolayısıyla iyi bir icra ortaya çıkmıştır. Böylelikle Leopold Mozart’ın
“sağlam ve karakterli bir ton” ifadesi, barok anlayışı için doğrudur.
II.5. ARMONİKLER
Doğal ve yapay armoniklerin oluşturulması deneyimli barok kemancılar
için alışılagelmiş bir şeydir. Bunlardan yararlanılarak virtüözite gerektiren solo
parçalarda daha başarılı olabilirler. Fakat zamanlama ve armoniklerin olduğu
pasajlar birbiriyle örtüşmüş olmalıdır. Oysa, barok doğasındaki dolgun tını ve
ağırbaşlılık, böyle bir yorumlamaya görece olarak uygun düşmemektedir. Leopold
Mozart kendisi de üst düzey bir kemancı olması dolayısı ile, küçük flüt tonları diye
nitelenen armonikleri kabul etmemiş ve onların gülünç bir müzik olduğunu, kendi
uyuşmazlıkları ve ton renklendirmeleri ile mücadele ettiğini belirtmiştir. Bu
bakımdan çok az barok geçişinde armonikler, besteci tarafından bilinçli yapılmış
uyumlu bir etki bırakırlar.11 Barok müzikte icracıların gerek doğal olan gerekse
yapay olan armoniklere önem vermeleri ve kesinlikle gözardı etmemeleri
gerekmektedir. İcracılar bu şekilde, tel üzerinde doğal olarak ikinci armonik tonu
çıkarmak için dördüncü parmağı açarak ve telin orta noktasına parmak ucuyla
dokunarak, açık mi’’nin oktavı mi’yi elde etme yönteminden kaçınabilirler. Eğer
fark edilmezse, bunun bir zararı olmaz, kısa notaya anlık olarak dokunulacaktır.
Fakat, her hangi bir nota olarak mi’’yi, dördüncü parmağı uzatarak doğru olarak
çalabilmek, icracı için çokta zor değildir. Barok müzikte bundan çıkarılacak sonuç,
daha ziyade bir stil anlamındadır ve doğal olarak doğru bir yaklaşımdır. (Bkz.
Şekil 10)
11 a.g.,s.64
31
Şekil 10: Armonikler için örnek
II.6. VİBRATO Barok dönemde telli çalgılarda vibrato yapmak normal bir uygulama
olmuştur. O dönemde vibrato yapmayı parmakların titremesi olarak kabul
etmişlerdir. Kemanın tonunun bazı parmak titremeleriyle daha çekici olduğu
düşünülmüş, sol elin vibrato yapmak için daha çok sallanmasını, fakat bu şekilde
aşırı olarak kabul edilen vibratoların daha makul düzeylerde yapılmasını
benimsemişlerdir. Vibrato konusunda Thomas Mace: “Vibrato bir süsleme olarak
sınıflandırılmış”12 ifadesini kullanmıştır. Virtüöz bir kemancı olan Geminiani‘ye
göre: “Vibrato yapmak için çalgının teline ilgili parmağınızı güçlü bir şekilde bastırmalısınız ve bileğinizi eşit bir biçimde içe ve dışa doğru hareket ettirmelisiniz. Vibratodan mümkün olduğu
kadar sık yararlanmak gerekmektedir” 13
Vibratoda karşı görüş olarak Leopold Mozart şunları söylemiştir: “Tel üzerinde parmak güçlü olarak bastırılır, tüm elle küçük bir hareket meydana getirilir. Fakat her nota
12 Thomas Mace , Musick’s Monument, London, 1676, s. 109, in: Robert Donington, s.66. 13 Geminiani, Art of Playing on the Violin, London, 1751,s.8, in: Robert Donington, s.67.
32
için vibrato yapmak hatalı bir düşüncedir”.14 Vibrato hakkında yukarıda görüldüğü gibi
değişik görüşler ortaya çıkacaktır. Vibrato hakkında sanatsal yaklaşımlar
yukarıdaki tarihsel ifadeleri desteklemektedir. Vibratoyu çok geniş, yavaş veya
abartılı ve dikkat çekici olmadan uygulamak gereklidir. Barok müziğin kendine
özgü yapısı bakımından, vibrato doğru kullanılmadığında karışıklık oluşturan bir
özelliğe sahiptir. Oldukça hızlı ve yoğun bir vibrato, barok müziğin yapısı
bakımından heyecan verici niteliktedir.
Çok ağır, düz ve geniş bir yay ile vibrato yapılırsa, sonuç olarak Bach ve
Haendel’in yorumu hantal olarak ortaya çıkar. Bu da Barok ruhuna aykırılık
oluşturacaktır. Bundan sakınmak için orta ölçüde geniş ve dengeli bir vibrato
yapılmalıdır. Bu şekilde ton bozulmaz. Bu uygulama barok müziğin şeffaflığına ve
dengeserliğine ters düşmez. Tam aksine normal bir vibrato telli çalgılar için
gereklidir ve canlılık getirir. Vibrato yapmaksızın düz ve monoton bir ton, barok
müziğinde bazen özel ve dramatik bir etki bırakmak için kullanılabilir. Parça
içinde bazen bir iki notanın vibratosuz çalınması heyecan yaratacak bir farklılık
oluşturabilir. Fakat vibrato uygulanmayan bir ses, barok müziğin
yorumlanmasında hiçbir şekilde standart bir anlayış olarak yer almamıştır.
III. BAROK MÜZİKTE CÜMLELER VE İFADE
Barok müzikte cümleler, doruk noktası olarak görülmeyen tepedeki
noktaya ulaşırlar ve ardından cümlenin son bulduğu notada rahatlarlar. Bu tanımda
anlatılmak istenen, barok müzikte ideal bir müzik cümlesinin eser içerisindeki
seyridir. Yani, cümlenin ilk yarısı olan soru cümlesi, genel tonalitedeki ilgili
dominant tonuna ulaşır. Cümlenin ikinci yarısı olarak yanıt cümlesi, tonik notasına
ulaşarak ideal müzik cümlesini tamamlamış olur. Modern icracıların iyi olanları
genellikle barok cümlelerin bölüm ve motiflerini oldukça iyi bir şekilde anlarlar.
Fakat form elemanları olan tam cümle, soru cümlesi, yanıt cümlesi, motif gibi
kesitleri, izleyicilere yeteri kadar aktaracak durumda olamayabilirler. Cümleler
14 Leopold Mozart Violin Schule, Augsburg, 1756, XI,i ff, in: Robert Donington s.67.
33
konusunda Girolamo Frescobaldi: “Bir cümle ve diğeri arasındaki bir duraklama
karışıklık çıkmasını önleyecektir”15 şeklinde görüş bildirmiştir.
III.1. BAROK MÜZİKTE TEMPO
Tempo, müziğin oluşumundaki öğeler arasında en karakteristik özelliğe
sahiptir. Müziğin gerektiği gibi yorumlanmasında, temponun ilgili parçanın
karakterine göre uygulanabilmesi çok önemlidir. Müzik eserlerinde her bölümün
form anlayışı bakımından birbirinden farklı devingenlikte tempolara sahip olduğu
bilinmektedir. Kavram olarak tempo, ilgili bölümlerin kimliğini oluşturmaktadır.
Örneğin sonat formundaki bir eserde ilk bölüm “sonat allegrosu”dur (sonat
formunun ilk bölümü). Yani, allegro temposundadır. Burada ağır tempolar sonat
allegrosundaki ilk bölüm ile müziğin doğasına uygun olarak uyumlu olmaz.
Benzer örnekleri sonat formunun diğer bölümleri için de verebiliriz.
İcrada temponun doğru uygulanarak iyi bir etki bırakabilmesi için,
müzisyenlerin performansındaki kalite ve salonun akustiği de önem taşımaktadır.
Tempo parçanın bir bölümü içinde de değişken olabilir. Belirgin bir tempoyla
başlanıp, sonra tempo değiştirildiğinde tekrar baştaki tempoya dönülebilir fakat
burada bir müzisyenin değişen tempolara çabuk uyum sağlayabilmesi için
deneyimli ve müzikal açıdan duyarlı olması önemlidir. Bu bağlamda tempolarda
gereken başarıyı gösterebilmek için yetenekli ve deneyim kazanmış olmak doğal
olarak kolaylık sağlayacaktır.
Barok dönem müziğinde tempoyu belirten ifadeler, oldukça erken
kullanılmaya başlanmış ve çeşitlilikler de gittikçe artmıştır. Burada tempolar
bilinen bir görünümde olsalar da, buna aldanmamak gerekir. Çok basitmiş gibi
görünen zaman ifadeleri, bu dönemde kendi içinde değişkenlikler göstermiştir.
Barok müziğinde tempolardan sadece olumlu biçimde yaralanılmadığı,
tutarsızlıklar da oluştuğu ve kullanıldığı bilinmektedir. Örneğin Purcell:
15 Girolamo Frescobaldi, Toccato , Roma, 1615-16, önsöz, kısım 4, in: Robert Donington,s.89.
34
“Grave ve Adagio‘yu çok yavaş, Largo’yu ise orta hızda
verir”.16 Oysa Brossard: “Largo’yu çok yavaş ve Adagio’yu hızlı
rahat bir şekilde, birazcık sürükleme şeklinde verir”.17Grassineau’ ya
ise: “Adagioyu grave dışında her şeyin en yavaşı olarak
vermektedir.”18
Barok dönemi danslarında tempo göstergeleri farklılıklar göstermektedir,
bazen de tutarsız olarak kullanılmaktadır. Örneğin 17. yüzyıl İngiltere’sinde çok
hızlı kullanılan İngiliz biçimi, ondan daha yavaş olan İtalyan biçimi ve 18.
yüzyılda J. S. Bach tarafından kullanılan yavaş Fransız biçimlerinde tutarsızlıklar
bulunabilmektedir.
Bir barok dönemde müziğin seyri sırasında tempo işaretlerinin değişimi
büyük titizlik ve hassasiyetle yapılmalıdır. Ayrıca tempo seçilirken müziğin ifadesi
çok iyi düşünülmelidir. Örneğin allegro bir bölüm veya kesit icrasında çok hızlı,
telaşlı bir tempo alınıp müziğin ifadesini doğru yerine getirememek kötü bi r sonuç
doğuracaktır. Aynı şekilde örneğin largo bir parça veya kesitte monotonluk
oluşturmadan, cümle hissini yitirmeden doğru ifade düşünülerek tempo
belirlenmelidir. Barok müzikte iyi bir icra yapılabilmesi için, yukarıda adı geçen
tempo uygulamalarına karşı duyarlı olmak gerekir. Bu sayede barok müzik kendi
özgünlüğü içinde sunulabilir.
Barok müzikte yavaşlamalar “rallentando” (müziğin hafifleyerek
yavaşlaması) en iyi şekilde, armonik yapıda yer alan heyecanları uygulamakla
değerlendirilebilir. Eğer, yavaşlamada rallentando yapılacak yerde kesin bir ritmle
devam edilirse, müziğin akışı değişir, tempo gerilir. İyi uygulanan bir
rallentandoda yavaşlama çok fark edilmez, müziğin akıcılığı olarak algılanır.
Doğal olarak, barok müzikte birikimli olan müzisyenlerle rallentandoyu esnek bir
şekilde uygulamak çok rahat bir şekilde gerçekleşir. Rallentandonun fark
16 Robert Donington, String Playing in Baroque Music, London 1977, s.76. 17 Borossard, Dictionaire de Musique, Paris, 1703 , in:Robert Donington s.76. 18 Grassineau, Musical Dictionary, London, 1740, , in:Robert Donington s.76
35
edilebilmesi için, hızlı gelen tempodan sonra rallentando’ya çok iyi bağlanmak
gerekmektedir. Esas olarak rallentando, çok canlı ve dinamik bir müzik seyrinden
sonra, bir rahatlık ve gevşeme sağlar.
III.1.2. BAROK MÜZİKTE RİTİM
Müziğin yapı taşlarından olan tempo gibi, ritm de, uygulama bakımından
müzisyende yetenek, deneyim ve beceri gerektirmektedir. Barok’ta, müzik
anlatımı bu özelliklerle özüne uygun yerine getirilebilir.
Barokta eşitsizlik -inequality-, kavram olarak eşit olarak yazılmış notaların,
eşit olmayan bir şekilde icra edilebileceğini ifade eden bir terimdir. Michel de
Saint Lambert’e göre: “Eşitsizlik onlara daha fazla zarafet kazandırır”.19 Fakat,
aynı zamanda eşitsizliğin tarihsel süreçte ve artistik yorumlarda kabul gördüğü pek
söylenemez. Eşitsizlik çiftler halinde gruplanmış veya gruplanabilen notalarla
uygulanabilir. 1- Notalar, partisyon içerisinde yazıldığı şekilde bağlanırsa veya
performans sırasında başarılı şekilde bağlanılırsa, bu durumda eşitsizlik mümkün
olabilir. 2- Notalar, icra sırasında üçlü, dörtlü veya başka bir sayı ile bağlanırsa,
eşitsizlik gerçekleşmez. Eşitsizlik genellikle adım ile çiftlenen notalara
uygulanmaktadır. 1- Notalar birbirine bu şekilde bir adım ile -step- ile
bağlandıkları zaman eşitsizlik gerçekleşebilir. 2- Notalar birbirlerini bu şekilde bir
atlamayla bağlandıklarında aşağıda gösterildiği gibi, pek yaygın olmayan istisnalar
dışında eşitsizlik mümkün değildir. (Bkz. Şekil 11.)
Şekil 11: Barok Müzikte Eşitsizlik –inequality-
19 Michel de Saint Lambert, Principles du Clavacin, Paris, 1702, s.25. in: Robert Donington s.82.
36
Prensip olarak eşitsizlik en kısa notalarda kullanılır. Kısa notalar eşit ölçüde
alınmadıkları zaman, eğer kulağa kötü gelecek kadar hızlıysa, eşitsizlik hem
tarihsel hem de artistik bakımdan ortadan kalkar. Eşitsizlik genel olarak hızlı
ölçüye uygun düşmez. En kısa notalar asıl sayılar dahilinde ortaya çıkmadıkları
zaman, 1- Bu en kısa notalar ya hızlı ya da oldukça hızlıysa, bu kuralın amacına
uygun olarak dikkate alınmayabilirler ve eşitsizliğin sorumluluğu, sonraki en kısa
notalara bırakılır, veya: 2- alternatif olarak, en kısa notalar oldukça hızlıysa, en
kısa ve yanındaki kısa notalar eşit olmayan biçimde çalınabilirler. (Bkz. Şekil 12)
Şekil 12 : Barok Müzikte Eşitsizlik –inequality-
Bunların dışında eşitsizlik, kuvvetli veya inişli çıkışlı olabilir. Bir inişli
çıkışlı parça veya geçişte, eşitsizliğin kendisinin de inişli çıkışlı olması gereklidir.
Kuvvetli bir parça ya da geçiş içerisinde, eşitsizliğin kendisinin de kuvvetli olması
gerekmektedir. Eşitsizlik standart veya ters olabilir. Eşitsizlik seçime bağlıdır fakat
keyfi değildir.
III.1.3. BAROK MÜZİKTE NOKTALI NOTALAR
Barok dönemde ve kısmen sonrasında gelen dönemlerde, noktalı notaların
şimdi olduğu gibi, kendi değerinin yarısı uzunluğunda icra edilmesi
gerekmemiştir. Çünkü, hem anlatım hem de rahatlık için, çeşitlenmeleri, döneme
37
özgü bir tarzdır ve uygulamada değişken bir noktalama anlayışı orataya
çıkmaktadır. Bir noktalı nota, kendisini tamamlayan diğer hareketli notalara karşı
doğru icra edilirse, tam bir uygunluk içinde olarak nitelenebilir. Aksi halde, tam
bir uygunluk oluşmaz ve icracının seçimine bağlı olarak değişebilir. Her şeye
rağmen, barok noktasının uzunluğu değişikliğe uğrar. Örneğin barokta bir nokta
standart uzunluktan fazla uzatıldığı gibi, az da uzatılabilir. Bu bağlamda, noktalı
bir notayı tekrar yarı uzunluğundan aşağıya çekmek ve onu takip eden nota ya da
notaları orantılı olarak uzatmak istenebilir, veya böyle bir şeye gereksinim
duyulabilinir. Buna alt noktalama denmektedir. Alt noktalamanın etkisi, noktalı
yazılı bir ritmi performans sırasında az ya da çok, üçleme ritmi şekline gelecek
şekilde yumuşatmaktır. Böylece noktalı yazılı notalar, alt notalama sayesinde, eşit
yazılan notaların inişli çıkışlı eşitsizliği ile yükseltilebildiği gibi, aynı eşitsizlik
düzeyinde de azaltılabilir.
Barokta noktalı nokta, standart uzunluğu kadar uzatılabilir. Noktalı notayı,
yazılı uzunlukta, onu takip eden nota ya da notaları, kendi değerinin yarısı kadar
alabiliriz. Bu uygulamaya standart noktalama denmektedir. Ancak standart
noktalama bile, barok müzik ve ya diğer bir müzik içinde, matematiksel anlamda,
ona karşı harekete geçen diğer, tamamlayıcı değerlerin kesin olmasını gerektirdiği
durumlar dışında, gene tam olarak kesinlik içermemektedir.
Barokta noktalı nota standart uzunluktan fazla da uzatılabilir. Örneğin
noktalı bir nota, değerinin yarısı uzunluğundan daha fazla uzatılabildiği gibi,
tamamlayıcı nota veya notalar orantılı olarak kısaltılabilir. Bu uygulamaya fazla
noktalama denmektedir. Fazla noktalama, tek noktalı bir değere ikinci noktayı
koyarak, yorumda bırakacak etkiyi daha da yükseltebilir. (Bkz. Şekil 13)
38
Şekil 13: Noktalı notalar için örnek parça
39
III.1.4. BAROK MÜZİĞİNDE SÜSLEMELER
Bütün sanatlarda olduğu gibi, müzikte de süsleme önemli bir işlevi yerine
getirir. Süslemeler müziğe akıcılık ve lezzet getirir, güç katar. Müziği icra edenler,
bestecinin eserin oluşumu sırasında hayal ettiklerini, aklından geçen tüm
fantezilerini kendi katkıları ve süslemeler yoluyla gerçekleştirmeye çalışırlar.
Süslemeler bir anlamda müziğe değişiklikler getirmektedir. Müziğin seyri
sırasında, hızlı ölçülerde istenilen değişiklikler yapılabilir, ancak yavaş ölçülerde,
besteci melodi taslağı dediğimiz iskelet notalar yazdığı için, parçanın bütününe ve
anlamına uygun süslemeler konusunda duyarlı olunmalıdır.
Öteden beri var olan süslemelere, örneğin antik süslemelere, barok dönem
içinde de küçük süs figürleri eklenerek, bunların yorumları icracıların yeteneğine
ve becerisine bırakılmıştır. Süslemelerin kalıcı olabilmesi için bir takım işaretler
icat edilmiştir. Örneğin “mordan” (duyurulan ilk sesin bir üst veya altına
dokunarak kendisine dönmek), “grubetto” (esas notanın bir üst ve alt derecesi ve
yine esas notadan oluşur) , “tril” (bir notayla tam veya yarım ton üstündeki notayı
birbiri ardına çalarak uygulanan teknik), “çarpma” (kısa basamak notaları esas
notaya bir tam sesten daha uzak bulunursa çarpma olur), v.b.
Süslemeleri müziğin icrası sırasında mutlaka sunmak, kuşkusuz bir zorunluluk
değildir. Fakat süsleme yapmak mutlaka gerekli olduğu zamanlarda, sadece çıplak
notalara süslemeler eklemek de pek doyurucu olmayacaktır. Bu durumda
icracıların süsleme yapmak için farklı özelliklere ve duyarlılığa sahip olmaları
gerekecektir. Süsleme uygulamalarında belli yerlerde “fermate” (durak notası) ile
süslemeler gösterilebilir ya da tamamen icracıların kendilerine bırakılabilir.
Barok dönemde müzik parçalarına “kadans” (konçertolarda orkestranın susup
solistin tek başına çaldığı küçük bölüm) eklemek de geçerli bir uygulama
olmuştur. Kadans, her seferinde aynı şekilde icra edilecek diye bir zorunluluk
olmamıştır. İcracılar kadansları kendilerine göre çeşitli süsleme figürleriyle
yorumlamışlardır. Barok’un; Erken Barok, Yüksek Barok, Geç Barok gibi
dönemlerinde, süslemeler de kendi içinde gelişme göstermişlerdir. Örneğin Geç
40
Barok döneminde büyük aryalarda, “da capo”ların (parçanın başına dönme) tekrarı
süsleme yapmak için uygun fırsatlardır. Böylelikle da capo tekrarlarında yeni
süsleme figürleri eklenerek müziğe değişik yorumlar ve lezzetler
kazandırılabilmiştir. Süsleme için uygun yerler bulmak da önemlidir. Da capolarda
orta ve son bölümler, süsleme yapmak için uygun yerler özelliğine sahiptir.
Barok kemancılarda süsleme yapılacak yerler, İtalyan solo eserleri ya da
triolu sonatlardaki yavaş ölçülerdir. Bu tip ölçülerde bestecinin süsleme olarak ön
gördüğü figürler az bile olsa, icracılar yeni süsleme figürleri ile bu boşluğu
doldurmasını bilmişlerdir. Uzun ölçülerde genellikle bestecinin oluşturduğu
süsleme figürleri yeterince bulunduğu bilinmesine rağmen, barok keman
virtüözleri bu figürleri, kendi süsleme figürleri ile değiştirmişlerdir.
Bu gelenek bugünün modern icracılarında da zaman zaman
uygulanmaktadır. İyi bir süsleme materyali olarak kadanslar çok uygun
bulunmuştur ve genellikle kısa olması daha çok tercih edilmiştir. Buna rağmen
orta uzunlukta kadanslar da kabul görmüştür. Barok müzikte, daha gelişmiş klasik
konçertolardaki uzun kadanslara yer verilmemiştir. Barok kadanstaki armonik
yapı, geleneksel olarak baroka özgü klasik armoni anlayışıdır.
Süsleme uygulamaları, esas olarak belirli bir kıvamda olmalıdır. Müzikal
anlamda önceden belirlenen esaslara da uygun olmalı ve yumuşak bir şekilde icra
edilmelidirler. Buna rağmen süslemelerin rasgele ve çok abartılı kullanıldığı da
görülmektedir. Müziksel anlamda alınacak zevkin yitirilmemesi için, bestecinin
oluşturduğu melodilerin abartılı süslemelerle gölgelenmemesi ve kapatılmaması
gerekmektedir.
Süslemeler kendi içinde ikiye ayrılır. 1- Tek nota için yapılan
süslemeler.(“appogiatura” (çarpma notası), mordan, tril) 2- Bir notadan diğerine
gidiş gelişi yumuşatan süslemeler. grubetto, “tremolo” (yayın kesintili veya
kesintisiz notayı tekrarı)
Appogiaturalar genellikle uzun olmakla birlikte her zaman için vuruş
üzerinde yer alırlar. Kısa appogiaturalar süslemeye çok uygun gibi görünmeseler
de kullanılmaktadırlar. Oysa uzun appogiaturalar süslemeler bakımından daha
41
uygundurlar ve daha sık kullanılmaktadırlar. Uzun appogiatura vuruş üzerinde yer
alır fakat en azından üzerinde bulunduğu notanın yarısını ya da daha fazlasını
kaplar. Bu konuda belirli standartlar da vardır: Büyük değerlerde, appogiatura
notanın yarısı değerindedir. Noktalı notalarda değerin üçte ikisi kadardır.
Kendinden sonra gelen notaya bağlanan noktalı notalarda, noktalı notanın üçte
birini içerir.
Şekil 14: Süslemeler için örnek parça
42
III.1.5. BAROK MÜZİĞİN DİNAMİKLERİ
Monotonluk oluşturmaması, müziğe devingenlik kazandırması ve yoruma
güç katması bakımından, barok müziğinde dinamik işaretleri barok başlangıcından
beri kullanılagelmiştir. Barok müziğindeki dinamik işaretleri yine de tam bir barok
anlatımı ifade etmeye yeterli olmamıştır. Barok müziğin yorumunda icracıların
sıkça yaptığı gibi, bu işaretler, müziğin bir tür köşe taşları işlevini yerine getirirler.
Partilerin basım aşamasında, dinamik işaretlerini müziğe yerleştiren editörler
akademik kökenliyseler, işaretler yerlerini daha fazla bulurlar.
Müziğin içinde dinamiklerin kullanımı, müziğe bir farklılık, anlam ve
işlerlik kazandırır. İşaretlerin kullanımında deneyimli olmak gerekir. İyi bir etki
sağlayabilmek için bazen çok basit görünen bazı hususlar büyük önem
taşımaktadır. Örneğin barok allegrosuna piano olarak ön görülen ve partiye
işaretlenen dinamikler, bu bölümün daha yumuşak ve yaygın bir etki bırakmasına
neden olurlar. Burada beklenen, parçanın temel yapısını korumaktır.
G