25
KIBRIS’IN TEK ERKEK DERGİSİ MEN BAY SAYI:7 TEMMUZ - AĞUSTOS 2013 “Herkes bildiği işi yapmalı” TURGAY DENİZ: Şarabın aşka dönüştüğü yer: La Reserva “Eko-turizm bu ülkenin ilacıdır.” Ali Polatkan: Dünyanın en ünlü mahkumu: Nelson Mandela Biyografi

BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Embed Size (px)

DESCRIPTION

BayMen dergisi KKTC'de yayınlanan erkek stil dergisidir. Siyasetten spora, stilden, hobi ve iş dünyasına kadar geniş bir içeriğe sahip Kıbrıs’ın ilk ve tek erkek ve aktüalite dergisi olarak, ülkemizdeki sizin gibi önemli iş insanlarını ve toplumumuza örnek teşkil eden kişileri kapağına taşıyan BayMen dergisi Abrakadabra İletişim Yönetimi ve Reklam Ajansı Hizmetleri Yayınıdır. Der

Citation preview

Page 1: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

KIBRIS’IN TEK ERKEK DERGİSİMENBAY

SAYI:7 TEMMUZ - AĞUSTOS 2013

“Herkes bildiği işi yapmalı”

TURGAY DENİZ:

Şarabın aşka

dönüştüğü yer:

La Reserva

“Eko-turizm bu ülkenin

ilacıdır.”

Ali Polatkan:

Dünyanın en ünlü

mahkumu:

Nelson Mandela

Biyografi

Page 2: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

İletişim çağına hoşgeldiniz...

0542 881 25 31 I 0542 864 53 05

www.abrakadabra.biz.tr

BROŞÜR - KATALOG - DERGİ TASARIM VE BASKI

REKLAM YÖNETİMİ

GRAFİK TASARIM

PR ve ETKİNLİK YÖNETİMİ

YAYINCILIK ve YAPIMCILIK

PRODÜKSİYON

Page 3: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 23

[email protected]

TUTKULU BİR YÖNETİCİ OLABİLİR MİSİNİZ? (2)

İlk olarak bir yönetici olduğunuzu dü-şünürsek bilmeniz gereken ilk nokta çalışanlarınız ve/veya personelinize nasıl baktığınızdır.

İyi bir yönetici, kendisiyle çalışan herkesi bir ekip olarak görüp o kişilere ekip liderliği yapandır. İyi bir yönetici, gerektiğinde ses-

siz kalmayı bilendir! Herhangi bir olay karşısında direk konuşma içerisine gir-meden, konuşacaklarını düşünerek, ge-rekirse beden dilini kullanarak ve analiz ederek konuşandır. İyi bir yönetici, espri yeteneği

güçlü olandır. Bu yöneticiler olayların ba-kış açısını istediği zaman değiştirebilen-dir. İyi bir yönetici, risk almaktan çe-

kinmeyen, olayları hesaplayabilen ve ola-cakları kabullenebilen kişilerdir.

İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldı-ğı kadar kolay olmayabilir. Siz bu konu-da neler yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir yönetici olarak yaptıklarınızı yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu görebilirsi-niz. Eğer dilerseniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz.

Yönetici olmak için çıktığınız yolda, bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi alet-leriniz hazır mı?

İyi bir yönetici adayı, üstlerini iyi tanıyan ve her zaman yöneticisiyle em-pati kuran kişilerdir.

İyi bir yönetici adayı, personeli ile iç içe olabilendir. Bu kişiler alt üst veya kıdem ayrımı yapmadan aynı yöneticileri gibi ekip dostluğu kuran kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, çalıştığı işi

seven, cesaretli olan ve başarısızlıktan tecrübe kazandığını düşünen kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, özür dile-

mek yerine hatalarını kabullenebilen ve bunları düzeltmek için çaba sarf eden kişilerdir.

İyi bir yönetici adayı olarak çıktığınız yolculukta aletlerinizi iyi seçmeyi unut-mayın. Her zaman dediğim gibi sadece DÜŞÜNCENİ DEĞİŞTİR, HAYATIN DEĞİŞSİN!

Sizde iyi ve kalıcı bir yönetici olmak için gerekli aletlerin olduğunu düşünüyor-sanız bunları bir yere yazınız. Eğer diler-seniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz.

Sizde iyi bir yönetici olmak istiyorsanız veya hep o zirve de olmak istiyorsanız, [email protected] dan da bana yazabilirsiniz.

Bir önceki yazımda, yönetici olmak için yapılması gerekenler ve bir yöneticinin

özelliklerini sizinle paylaşmıştım. Şimdi ise size yönetici olmak için çıktığınız yolda veya yöneticilik unvanınızda kalmanızı sağlayacak

bazı püf noktalarından bahsetmek istiyorum.

“İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldığı kadar

kolay olmayabilir. Siz bu konuda neler

yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir

yönetici olarak yaptıklarınızı

yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu

görebilirsiniz.” Cengiz SOYKÖK | İnternational Master Coaching Trainer

Yıldızı özellikle son yıllarda yükselen 1988 doğumlu Emma Stone, 2005 yılında tele-vizyon ve 2007 yılında beyazperdede boy göstermeye başladı. En bilinen rolü, ken-disine Altın Küre adaylığı getiren, Easy A filminde oynadığı Olive karakteri olan Sto-ne, ayrıca bu filmle MTV Film ödüllerinde en iyi performans ödülünün sahibidir. Sto-ne, 2012 yapımı İnanılmaz Örümcek Adam filminde Peter Parker’ın aşık olduğu Gwen Stacy karakterini canlandırarak herkesin beğenizisi kazanan Stone, birçok televizyon dizisi ve filmde oynayarak günden güne yıl-dızını parlatmaya devam ediyor. Stone’un beyazperdedeki filmleri ve rolleri;

2007 Superbad (Jules)2008 The Rocker (Amelia)2008 The House Bunny (Natalie)2009 Ghosts of Girlfreiends Past (Allison)2009 Paper Man (Abby)2009 Zombieland (Wichita - Krista)2010 Marmaduke (Mazie)2010 Easy A (Olive)2011 Friends with Benefits (Kayla)2011 Crazy, Stupid, Love (Hannah)2011 The Help (Eugenia Phelan)2012 Movie 43 (Ellen Malloy)2012 The Amazing Spider-Man (Gwen)2013 The Croods (Eep - seslendirme)

Emma Stone

MAKALE

Page 4: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 1

ARAÇ KORUMA SİSTEMLERİ

SONAX’la aracınız “ilk günkü gibi”

Dış Boya Koruma Detaylı İç TemizlikKoltuk TemizliğiMotor TemiziliğiGüvenlikli Cam FilmiPremium Bakım

M: 0533 889 99 19 - 0533 866 07 50Ecevit Cd. No: 18 Girne T: 815 42 76 F: 815 31 [email protected] www.mercrentacar.com

GİRNE

GİRNE

SONAX

Page 5: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

2 BAYMEN

TRE

ND

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

Cem Kar

[email protected]

YAYIN KOORDİNATÖRÜ

Mine Çeliker

[email protected]

GRAFİK TASARIM

Abrakadabra I Grafik Tasarım

Yıl:1 Sayı:6 15 Nisan - 15 Haziran 2013Yayın Türü: Süreli yayın (iki aylık)

REKLAM REZERVASYON Tel: 0542 881 25 31

E-mail: [email protected]ı: Okman Printing Ltd.

Tel: 225 42 47

YAYIN DANIŞMANIBayram Kar

BayMen’in yeni sayısından selamlar…

Bu sayıda röportaj ağırlıklı bir BayMen ile karşınızdayız… Röportajlar-da birçok konuya değinmeye çalıştık. Diğer taraftansa Dünyanın En Ünlü Mahkumu Nelson Mandela için özel bir dosya hazırladık…

Mandela’nın sağlık durumu ve hiç aklımdan çıkmayan şu sözleri bizle-ri onunla ilgili özel bir dosya hazırlamaya itti… Mandela, “Tüm insan-ların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum hayali hiç aklımdan çıkmıyor. Uğrun-da yaşadığım ideal bu ama gerekirse bunun için ölmeye de hazırım” Hepimizin özlemle beklediği bir toplum yapısından söz ediyor Man-dela ancak hangimiz bunun için ölürüz? Hiç şüphe yok ki Mandela’nın bu özelliği onu bu kadar önemli kılıyor… Yerinizde olsam bu dosyayı ömür boyu saklarım…

Deniz Plaza’nın ülkemizde ciddi bir marka olmasının formülü bana göre Turgay Deniz’in şu sözlerinde gizli; “İyi bir ekip istiyorsanız en çok siz çalışacaksınız”. Deniz tam da dediği gibi yapan ve bu nedenle her geçen gün büyüyen bir firma… Deniz Plaza direktörü Turgay Deniz ile her konuda samimi bir röportaj gerçekleştirdik.

Polatkan Turizm’i duymayanınız yoktur. Yurt dışı denince akla gelen ender firmalardan. Peki nasıl oldu da bu kadar büyüdü bu firma? Ali Polatkan ile Polatkan Turizm’i ve ülkemizin turizm konularını masaya yatırdık.

Şarap içmeyi sever misiniz? Ya da şarap tutkunu musunuz? Sizi bir şa-rap tutkunuyla tanıştıracağız… Kerembey Grup direktörü Özdal Kerem ile... Daha doğmadan başlayan şarap tutkusunun mekana dönüştüğü La Reserva’da şaraba dair her şeyi konuştuk. Şaraba merakınız varsa bu röportaj tam size göre…

Biz BayMen’i hazırlarken çok keyif aldık umarım sizler okurken aynı keyfi bizimle paylaşırsınız…

Selamlarımla…

www.abrakadabra.biz.trtwitter.com/abrakadabraiy

SAHİBİ

Abrakadabra

İletişim Yönetimi Co. editörden

içindekiler

KATKIDA BULUNANLARCengiz SoykökSerhat Kotak

32

Dünyanın en ünlü mahkumu:

“Tüm insanların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum hayali hiç aklımdan çıkmıyor. Uğrunda yaşadığım ideal bu ama gerekirse bunun için ölmeye de hazırım.”

Son zamanlarda hastalığıyla gün-deme gelen Nelson Mandela, Dün-yanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da Robben Adası (Fok Adası)’nda 27 yıl hapis-te kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında devlet baş-kanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın;”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın so-nuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasında onu bayraklaştırdı.

Nelson [email protected]

TUTKULU BİR YÖNETİCİ OLABİLİR MİSİNİZ? (2)

İlk olarak bir yönetici olduğunuzu dü-şünürsek bilmeniz gereken ilk nokta çalışanlarınız ve/veya personelinize nasıl baktığınızdır.

İyi bir yönetici, kendisiyle çalışan herkesi bir ekip olarak görüp o kişilere ekip liderliği yapandır. İyi bir yönetici, gerektiğinde ses-

siz kalmayı bilendir! Herhangi bir olay karşısında direk konuşma içerisine gir-meden, konuşacaklarını düşünerek, ge-rekirse beden dilini kullanarak ve analiz ederek konuşandır. İyi bir yönetici, espri yeteneği

güçlü olandır. Bu yöneticiler olayların ba-kış açısını istediği zaman değiştirebilen-dir. İyi bir yönetici, risk almaktan çe-

kinmeyen, olayları hesaplayabilen ve ola-cakları kabullenebilen kişilerdir.

İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldı-ğı kadar kolay olmayabilir. Siz bu konu-da neler yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir yönetici olarak yaptıklarınızı yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu görebilirsi-niz. Eğer dilerseniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz.

Yönetici olmak için çıktığınız yolda, bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi alet-leriniz hazır mı?

İyi bir yönetici adayı, üstlerini iyi tanıyan ve her zaman yöneticisiyle em-pati kuran kişilerdir.

İyi bir yönetici adayı, personeli ile iç içe olabilendir. Bu kişiler alt üst veya kıdem ayrımı yapmadan aynı yöneticileri gibi ekip dostluğu kuran kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, çalıştığı işi

seven, cesaretli olan ve başarısızlıktan tecrübe kazandığını düşünen kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, özür dile-

mek yerine hatalarını kabullenebilen ve bunları düzeltmek için çaba sarf eden kişilerdir.

İyi bir yönetici adayı olarak çıktığınız yolculukta aletlerinizi iyi seçmeyi unut-mayın. Her zaman dediğim gibi sadece DÜŞÜNCENİ DEĞİŞTİR, HAYATIN DEĞİŞSİN!

Sizde iyi ve kalıcı bir yönetici olmak için gerekli aletlerin olduğunu düşünüyor-sanız bunları bir yere yazınız. Eğer diler-seniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz.

Sizde iyi bir yönetici olmak istiyorsanız veya hep o zirve de olmak istiyorsanız, [email protected] dan da bana yazabilirsiniz.

Bir önceki yazımda, yönetici olmak için yapılması gerekenler ve bir yöneticinin

özelliklerini sizinle paylaşmıştım. Şimdi ise size yönetici olmak için çıktığınız yolda veya yöneticilik unvanınızda kalmanızı sağlayacak

bazı püf noktalarından bahsetmek istiyorum.

“İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldığı kadar

kolay olmayabilir. Siz bu konuda neler

yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir

yönetici olarak yaptıklarınızı

yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu

görebilirsiniz.” Cengiz SOYKÖK | İnternational Master Coaching Trainer

Yıldızı özellikle son yıllarda yükselen 1988 doğumlu Emma Stone, 2005 yılında tele-vizyon ve 2007 yılında beyazperdede boy göstermeye başladı. En bilinen rolü, ken-disine Altın Küre adaylığı getiren, Easy A filminde oynadığı Olive karakteri olan Sto-ne, ayrıca bu filmle MTV Film ödüllerinde en iyi performans ödülünün sahibidir. Sto-ne, 2012 yapımı İnanılmaz Örümcek Adam filminde Peter Parker’ın aşık olduğu Gwen Stacy karakterini canlandırarak herkesin beğenizisi kazanan Stone, birçok televizyon dizisi ve filmde oynayarak günden güne yıl-dızını parlatmaya devam ediyor. Stone’un beyazperdedeki filmleri ve rolleri;

2007 Superbad (Jules)2008 The Rocker (Amelia)2008 The House Bunny (Natalie)2009 Ghosts of Girlfreiends Past (Allison)2009 Paper Man (Abby)2009 Zombieland (Wichita - Krista)2010 Marmaduke (Mazie)2010 Easy A (Olive)2011 Friends with Benefits (Kayla)2011 Crazy, Stupid, Love (Hannah)2011 The Help (Eugenia Phelan)2012 Movie 43 (Ellen Malloy)2012 The Amazing Spider-Man (Gwen)2013 The Croods (Eep - seslendirme)

Emma StoneBAYMEN: Şarap tutkunu olduğunuzu biliyo-ruz. Şaraba olan ilginiz nasıl başladı? Özdal Kerem: Evet, son zamanlarda şarapla ol-dukça bütünleştik. Toplum da bizi bu konuda ya-nıdı ve bu da beni mutlu ediyor. Beni anneciğim, ülkemizin Baf kazasına bağlı Esentepe (Ayguruş) bölgesindeki şarap bağlarında sancılandı. Yani olu-şum hikayesi de şarapla başlar. Henüz dünyaya gelmeden üzüm ve şarap ile tanıştım. İçimdeki bu sevda yıllar içinde büyüdü ve bugünlere ka-dar geldi. Bugün ülkemize 17 ülmeden şarap ge-tiriyorum. Ülkemin turizm sektörüne bu anlamda hizmet vermeye çalışıyorum. Dünya’daki gezip görmüş olduğum önemli şarap ülkeleri olan İtal-ya, Fransa, Londra, Latin Amerika, Arjantin gibi ülkelerin şarap mahzenleri beni büyüledi ve böy-le bir yeri ülkemde insanıma da sunmak istedim. Hepsinden birşeyler katarak La Reserva’yı oluştur-duk. La Reserva sadece bir restaurant değil, içinde 800’e yakın şarabı bulunduran bir konsept. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs’ın ilk ve tek Şarap Kulübü. Ayrıca bu kulüple şarap eğitimleri veriyoruz. Şarap nedir? Nasıl üretilir? Bir bardak, şarapta ne kadar önem-lidir? Hangi yemekle, hangi derecede içilir? Bunun gibi sorulara cevap bulabileceğiniz bir eğitim.

BAYMEN: Şarabın çok detaylı hikayesi var.Ö.K.:Bunu toplumumuza anlatmaya ve toplumu-muzu bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Tabi şarap bir okyanus diyorlar. Her şişede ayrı bir Dünya var. Çünkü her yılın, her hasadın şarabı farklıdır. Şa-rabı koyduğunuz şişeleri doğru muhafaza etmez-seniz, bir şişe diğer bir şişeden farklı olur çünkü yaşayan tek içkidir şarap. Şarap aslında içki de değildir; içecektir. Bir meyvenin şurubudur. Bu yüzden çok önemlidir. Biliyorsunuz tarihte, kutla-maların, törenlerin, başarıların, zaferlerin içeceği olmuştur. Şarap aslında içkide değil bir içecek-tir.Yani bir meyvenin şurubudur.Bu yüzden çok önemlidir.Biliyorsunuz, tarihte kutsamaların,törenlerin,başarıların,zaferlerin hep kutlama içeceği olmuştur. Aşk ilanlarının, evlilik tekliflerinin, güzel dostlukların en keyifli içeceğidir. Bir de yemeğe en yakışan içecektir şarap...

Yani bugün Dünya Sağlık Örgütü, Diyetisyenler dahi şarabın önemini, faydasını anlatıyor. Bu yüz-den dünyada da şarap tüketimi patlamıştır. Artık sağlık gereği de insanlar ağır alkollerden kaçı-yorlar. Şarap, üzümün antioksidan özellikleri ve o üzümün kabuğunda barındırdığı birçok değerler

Şarabın Aşka Dönüştüğü Yer: La ReservaO bir şarap tutkunu... Kerembey Grup direktörü Özdal Kerem ile daha doğmadan başlayan şarap tutkusunun mekana dönüştüğü La Reserva’da şaraba dair her şeyi konuştuk.

“Şarap aslında içki de değildir; içecektir. Bir meyvenin şurubudur.”

ile asmanın derin köklerinin toprağın al-tındaki mineraller, birçok zengin değerler ile oluştuğundan dolayı çok büyük bir icat. Sağlık için de önemli bir yer arz ediyor. Yeter ki onu doğru kullanalım.

O yüzden şarapla olan yolculuğumuz dün-ya ile devam edip La Reserva’yı oluştur-duk. Burada daha önce Pastavilla Restau-rantımızdan kalma kültürümüz ile İtalyan mutfağına Arjantin mutfağı da ilave ettik. Burada yiyeceğiniz yemeklerin yanında bir çok şarap çeşidini de sizlerin hizmetine sunuyoruz.

BAYMEN: La Reserva’nın konseptin-den biraz bahsedebilir misiniz? İçin-de neler barındırıyor?Ö.K.: Bir kere bunu doğru anlamak lazım. La Reserva, butik bir konsept. Her şeyimiz günlük, taze alınır ve anında hazırlanır. Bu yüzden buraya böyle bir yemek ve soh-bet keyfi için gelinmesi gerekir. İkincisi, peynir... O da şarap gibi bir okyanus. Pey-nir-şarap ikilisini ise ayrı düşünmek pek

mümkün değil. Bu yüzden geniş Gurme Market bölümümüzde şu an yanılmıyor-sam otuz çeşide yakın peynir çeşidimiz var ama her ay bunlara yeni tatlar ilave ediliyor. İspanya’nın özel peynirlerinden tutun da İtalyan peynirlerinden parme-san, Grande Pajaro; Fransız’ın brie’le-ri, fresh brie’leri ile old brie’leri yıllanmış brie’ler; cheddar’ın mac chedddar’ları rec cheddar’ları, mastımlar, budalar... Kars’ın gravyer’ine kadar peynirlerimizi burada bulunduruyoruz. Burada hem şarap satışı yapıyoruz hem de arzu ederseniz restora-nımızda 20-25 lira gibi bir rakama istedi-ğiniz şişenin servisini yapıyoruz. İnsanlara artık diyoruz ki bir dostunuza misafirliğe giderken bir şarap ile gidin. O keyfe, o sohbete en güzel giden hediyedir... Onu paylaşırsınız... Bu da toplumda gelişmeye başladı. Bunun yanında peynir çok önem-li. 100 gram, 50 gram, 200 gram... istedi-ğiniz peyniri kesip size servisini yapıyoruz. Yine şarap ile ilgili aksesuarlarımız var.

“Şarabı servis etmeden minimum 15-20

dakika bir karafta havalandırılmak

gerekir.”BAYMEN: Şarap nasıl içilmeli? Ö.K.: Reserve şaraplar, Premium şarap-lar mutlaka havalandırılarak içilmesi ge-rekir. Çünkü dedik ya, şarap yaşayan bir içecek. Onu şişeye hapsettik, özgürlüğe kavuşurken şişedeyken oluşturduğu bazı gazları, asitleri biraz havalandırarak yok edilmesi lazım ve o bukelerin, aromaların ortaya çıkması lazım. İşte bunun için bir karaf lazım. O yüzden şarabı servis et-meden minimum 15-20 dakika bir karaf-ta havalandırılmak gerekir. Karaf ve özel bardaklar önemlidir. Çünkü beyaz şarap başka bir bardakta, kırmızı, hafif kırmızı başka bir bardakta, yoğun kırmızı başka bir bardakta servis edilir. Yani artık, şarap sektörünün etrafında ciddi bir aksesuar

Ali Polatkan

“Eko-turizm bu ülkenin ilacıdır.”

Turizmci Ali Polatkan ile ülke turizmini, eko-turizmin ülke için

neden önemli olduğunu ve cittaslow projesini konuştuk.

BAYMEN: Bize turizm geçmişinizden bahseder misiniz?Ali Polatkan: Ben öğretmen kökenliyim. 1968 kuşağıyız biz. O dönem Kıbrıs'ta büyüyen erkek çocukların eğitime git-me şansı pek yoktu. Dolayısıyla Öğret-men Akademisi'ne girdim. Öğretmen Akademisi'ni bitirdikten sonra öğretmen oldum ve köye döndüm. Köye döndük-ten sonra 15 yıl öğretmenlik yaptım. 1974 olayları çıktığında ben kendi köyüm olan Bostancı'da öğretmendim. Ardın-dan 10 yıl da Güzelyurt'ta öğretmenlik yaptıktan sonra erken emekli oldum ve öğretmenlikten ayrıldım. Öğretmenler Sendikası'nın da kurucularındanım. O mücadelenin içinde büyüdük. Öğretmen-ler Sendikası bir nevi bizim eğitim yeri-miz oldu. Biz ayrıca mücahitlikte de bir eğitim dönemi geçirdik. Gelişmemizde ve kültürümüzün artmasında, yaşam biçimi-mizin değişmesinde ve sosyal yapımızın gelişmesinde çok büyük etkileri olmuş-tur hem mücahitliğin hem de sendika-cılığın. Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra bir şey yapmam gerekiyordu. O dönem bir arkadaşın teşvikiyle turizm sektörü-

ne girdim. O arkadaşımın söylediğini hiç unutmam "Sen sempatik, girişken adam-sın, sen turizm yap" demişti. Tabi o dö-nem Güzelyurt'ta bir arkadaşımız vardı ve turizmde çok iyiydi. O olduğu için bir acente daha açmanın ne alemi var diye de düşündüm. Ancak arkadaşımın da ıs-rarıyla Güzelyurt'ta küçük bir turizm ofisi açtım. Bunun yanında o dönemler birçok girişimlerimiz oldu. Aslında birçok işe gi-rip çıktık. Örneğin taşımacılık yapmaya başladık. Türkiye-Kıbrıs arasında tırlarla taşımacılık yaptık. Döviz bürosu açtık. Yine o dönem bir müddet ticaret yaptık. Tüm bu işlere girip çıktıktan sonra yine en başında karar verdiğimiz turizmde ka-rar verdik.

“Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acente olduk.”

BAYMEN: Güzelyurt'ta başladığınız turizm yaşantınızı Lefkoşa'da de-vam ettirdiniz ve bugünlere geldiniz.

Bunu bize anlatır mısınız?A.P.: Tabii turizmde Güzelyurt bize ye-terli olmadı. İş hayatında kalıbına sığma-yan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak isteyen bir insanım. Böyle de olunca küçük işler sizi tatmin etmez. Böylece Güzelyurt'tan ayrıldık ve Lefkoşa'ya geldik. Lefkoşa'ya geldikten sonra turları ilk başlatan acente olduk. İş takip turlarından paket turlara varan hizmetler verdik. İnsanımızı Türkiye'nin her yerine götürdük. Karadeniz, Akde-niz, Bursa, İstanbul turları düzenledik. Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acen-te olduk. Ayrıca yurtdışı turlarını kitle-sel olarak başlatan şirketiz. Ardından Türkiye'de anlaşmalı olduğumuz oteller bize yetmedi ve insanlarımızı dünya otel-lerine göndermeye başladık. Ardından da gemi turu serüvenimiz başladı. İlk baş-larda Rum tarafında Yunan adaları turu vardı ve Yunan adalarına giden gemiyle tanıştık. Gemi turları başladıktan sonra uluslararası gemi şirketleriyle anlaşmalar yapmaya başladık. O zaman gemi turları çok yeniydi. Dünyanın en güzel şehirleri deniz kenarındaki liman şehirleri oldu-

“İş hayatında kalıbına sığmayan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak

isteyen bir insanım.”

8

12

22

18

Deniz Plaza Direktörü Turgay Deniz ile iş yaşamındaki başarısından,

hayattan, spordan, yatırımlarından, gelecek projelerinden ve tabii ki

siyasetten konuştuk.

BAYMEN: İş yaşamınıza nasıl başladınız?Turgay Deniz: İş yaşamına tam olarak 1983 yı-lına başladım ancak kendimi bildim bileli, boş va-kitlerimde hep babam Kemal Deniz ile birliktey-dim. Babamın milletvekili olduğu dönemlerde de onunla köy gezilerine de katılırdım. Ancak 1983 yılında tam anlamıyla, karar verici olarak iş ya-şantıma başladım.

BAYMEN: Plaza olma fikri nasıl doğdu?T.D.: İşe başladığım 1983 yılında babam da işin bir fiil içindeydi. Diğer kardeşlerimin de katılımı-nı düşünerek işin gelişmesi gerektiğini savunarak Girne'de, Mağusa'da ve Lefkoşa'da ikinci mağaza-yı açmayı ayrıca Güzelyurt ve Göçmenköy'de de bayilik (franchise) sistemini uygulamayı planladık. Açtığımız ilk mağazaların yani yaptığımız yatırım-ların geri dönüşü 5 yıl gibi bir zaman aldı. 1988 yılında mağaza sayısını 1'den 5'e çıkarmanın geri dönüşünü aldığımız zaman Deniz Plaza projesini geliştirdik. Lefkoşa Deniz Plaza'nın yapıldığı yer benim doğduğum evdi. Bahçesinde bir sürü mey-ve ağaçları vardı. Babamla en büyük tezatımız buradaki meyve ağaçlarının sökülmesiydi. Fakat biz de kendi malımız üzerine Deniz Plaza proje-si gerçekleştirmek arzusundaydık. Sonuçta aile içinde mutabakat sağlanarak 1988 yılında Deniz Plaza'nın temelini attık. O dönem ağabeyim Der-viş Kemal Deniz ve kızkardeşim Sibel Tatar hisse-lerini alarak ayrıldılar ve biz Niyazi ve Nidai Deniz ile birlikte 3 ortak devam ettik. 1990 yılında sade-ce bodrum kattaki depomuzu tamamlayabildik ve birkaç yerde olan depolarımızı tek bir çatı altına toplamış olduk. Böylece malımızı daha iyi kontrol edebildik ve 1992 yılında Deniz Plaza'yı önce giriş katı ve sende katı olarak hizmete açtık. O zaman bugünkü süpermarketler bile yoktu. Bu bize göre çok büyük olan "mega projemizi" kısmi olarak gerçekleştirdiğimizde bile KKTC'de kırtasiye sek-törüne büyük bir ilerleme sağladık. Eski alışkanlık olan banko arkası satışı da değiştirmiş olduk. Bu kitap ve kırtasiye satışında bir devrimdi. Kitap ve kırtasiye satışını market gibi görselliği olan, kişi-

lerin özgürce görüp, elleyip seçebilecekleri bir or-tam yaratarak yaptık.

BAYMEN: Lefkoşa Deniz Plaza ne zaman ta-mamlandı ve diğer projeler başaldı?T.D.: Zemin ve sende katın ardından her sene bir kat ilave ederek, 1993'de kitap bölümünü hizme-te açtık. 1994 yılında da bir katı komple oyun-cak olarak düzenledik. Lefkoşa'daki Deniz Plaza 1992'de hizmete girmesine rağmen 1994 yılına kadar yatırıma devam ettik. 1996 yılı sonunda da Deniz Plaza istenilen noktaya gelmişti. Buradaki başarının morali ile en büyük üniversitenin olduğu Mağusa'da da gerek öğrencilerin gerekse halkın buna ihtiyacı olduğunu düşünerek böyle bir yatı-rımın gerekli olduğuna karar verdik. 1997 Ocak ayında başladığımız Mağusa Deniz Plaza, 1997 yılının Ağustos ayında zemin ve sende katıyla hizmete girdi. 3 sene sonra bir kat daha devreye koyduk ve şu an 3 kat ile Mağusa'da hizmet ve-riyoruz.

BAYMEN: Girne Deniz Plaza fikri nasıl oluş-tu?T.D.: Girne'de ise çarşıda mağazamız vardı. Ora-da yaşanan park sorunu nedeniyle Mete Adanır Caddesi'nde mağaza açmaya karar verdik ve o caddede arazi aramaya başladık. Girne'de arazi aradığımız dönem Annan Planı öncesinde olması-na rağmen istenilen fiyatlar oldukça yüksekti. Bu yüzden Girne Deniz Plaza'yı eskiden beri dostu-muz ve iş komşumuz olan Akay Optik ile birlikte almaya ve ikiz bina yapmaya karar verdik. Böy-lece Girne Deniz Plaza'yı da 2002 yılında hizete koyduk.

BAYMEN: Yarırımlarınız üniversiteler içeri-sinde de başladı. Bunun temel sebebi neydi?T.D.: 2006 yılında ne yapabiliriz diye düşündüğü-müzde ülkemizin en önemli sektörü olan üniver-siteler sektrüne daha iyiyi verebilmek ve işimizle bağlantılı olan kitap ve kırtasiyeyi kampüs içerisi-ne taşımayı planladık. İlk olarak ODTÜ KKTC içe-

Turgay Deniz “Herkes kendi bildiği işi yapmalı”4

Page 6: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 3

editörden

Page 7: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

4 BAYMEN

Deniz Plaza Direktörü Turgay Deniz ile iş yaşamındaki başarısından,

hayattan, spordan, yatırımlarından, gelecek projelerinden ve tabii ki

siyasetten konuştuk.

BAYMEN: İş yaşamınıza nasıl başladınız?Turgay Deniz: İş yaşamına tam olarak 1983 yı-lına başladım ancak kendimi bildim bileli, boş va-kitlerimde hep babam Kemal Deniz ile birliktey-dim. Babamın milletvekili olduğu dönemlerde de onunla köy gezilerine de katılırdım. Ancak 1983 yılında tam anlamıyla, karar verici olarak iş ya-şantıma başladım.

BAYMEN: Plaza olma fikri nasıl doğdu?T.D.: İşe başladığım 1983 yılında babam da işin bir fiil içindeydi. Diğer kardeşlerimin de katılımı-nı düşünerek işin gelişmesi gerektiğini savunarak Girne'de, Mağusa'da ve Lefkoşa'da ikinci mağaza-yı açmayı ayrıca Güzelyurt ve Göçmenköy'de de bayilik (franchise) sistemini uygulamayı planladık. Açtığımız ilk mağazaların yani yaptığımız yatırım-ların geri dönüşü 5 yıl gibi bir zaman aldı. 1988 yılında mağaza sayısını 1'den 5'e çıkarmanın geri dönüşünü aldığımız zaman Deniz Plaza projesini geliştirdik. Lefkoşa Deniz Plaza'nın yapıldığı yer benim doğduğum evdi. Bahçesinde bir sürü mey-ve ağaçları vardı. Babamla en büyük tezatımız buradaki meyve ağaçlarının sökülmesiydi. Fakat biz de kendi malımız üzerine Deniz Plaza proje-si gerçekleştirmek arzusundaydık. Sonuçta aile içinde mutabakat sağlanarak 1988 yılında Deniz Plaza'nın temelini attık. O dönem ağabeyim Der-viş Kemal Deniz ve kızkardeşim Sibel Tatar hisse-lerini alarak ayrıldılar ve biz Niyazi ve Nidai Deniz ile birlikte 3 ortak devam ettik. 1990 yılında sade-ce bodrum kattaki depomuzu tamamlayabildik ve birkaç yerde olan depolarımızı tek bir çatı altına toplamış olduk. Böylece malımızı daha iyi kontrol edebildik ve 1992 yılında Deniz Plaza'yı önce giriş katı ve sende katı olarak hizmete açtık. O zaman bugünkü süpermarketler bile yoktu. Bu bize göre çok büyük olan "mega projemizi" kısmi olarak gerçekleştirdiğimizde bile KKTC'de kırtasiye sek-törüne büyük bir ilerleme sağladık. Eski alışkanlık olan banko arkası satışı da değiştirmiş olduk. Bu kitap ve kırtasiye satışında bir devrimdi. Kitap ve kırtasiye satışını market gibi görselliği olan, kişi-

lerin özgürce görüp, elleyip seçebilecekleri bir or-tam yaratarak yaptık.

BAYMEN: Lefkoşa Deniz Plaza ne zaman ta-mamlandı ve diğer projeler başaldı?T.D.: Zemin ve sende katın ardından her sene bir kat ilave ederek, 1993'de kitap bölümünü hizme-te açtık. 1994 yılında da bir katı komple oyun-cak olarak düzenledik. Lefkoşa'daki Deniz Plaza 1992'de hizmete girmesine rağmen 1994 yılına kadar yatırıma devam ettik. 1996 yılı sonunda da Deniz Plaza istenilen noktaya gelmişti. Buradaki başarının morali ile en büyük üniversitenin olduğu Mağusa'da da gerek öğrencilerin gerekse halkın buna ihtiyacı olduğunu düşünerek böyle bir yatı-rımın gerekli olduğuna karar verdik. 1997 Ocak ayında başladığımız Mağusa Deniz Plaza, 1997 yılının Ağustos ayında zemin ve sende katıyla hizmete girdi. 3 sene sonra bir kat daha devreye koyduk ve şu an 3 kat ile Mağusa'da hizmet ve-riyoruz.

BAYMEN: Girne Deniz Plaza fikri nasıl oluş-tu?T.D.: Girne'de ise çarşıda mağazamız vardı. Ora-da yaşanan park sorunu nedeniyle Mete Adanır Caddesi'nde mağaza açmaya karar verdik ve o caddede arazi aramaya başladık. Girne'de arazi aradığımız dönem Annan Planı öncesinde olması-na rağmen istenilen fiyatlar oldukça yüksekti. Bu yüzden Girne Deniz Plaza'yı eskiden beri dostu-muz ve iş komşumuz olan Akay Optik ile birlikte almaya ve ikiz bina yapmaya karar verdik. Böy-lece Girne Deniz Plaza'yı da 2002 yılında hizete koyduk.

BAYMEN: Yarırımlarınız üniversiteler içeri-sinde de başladı. Bunun temel sebebi neydi?T.D.: 2006 yılında ne yapabiliriz diye düşündüğü-müzde ülkemizin en önemli sektörü olan üniver-siteler sektrüne daha iyiyi verebilmek ve işimizle bağlantılı olan kitap ve kırtasiyeyi kampüs içerisi-ne taşımayı planladık. İlk olarak ODTÜ KKTC içe-

Turgay Deniz “Herkes kendi bildiği işi yapmalı”

4 BAYMEN

KAPA

K R

ÖPO

RTA

J

Page 8: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Deniz Plaza Direktörü Turgay Deniz ile iş yaşamındaki başarısından,

hayattan, spordan, yatırımlarından, gelecek projelerinden ve tabii ki

siyasetten konuştuk.

BAYMEN: İş yaşamınıza nasıl başladınız?Turgay Deniz: İş yaşamına tam olarak 1983 yı-lına başladım ancak kendimi bildim bileli, boş va-kitlerimde hep babam Kemal Deniz ile birliktey-dim. Babamın milletvekili olduğu dönemlerde de onunla köy gezilerine de katılırdım. Ancak 1983 yılında tam anlamıyla, karar verici olarak iş ya-şantıma başladım.

BAYMEN: Plaza olma fikri nasıl doğdu?T.D.: İşe başladığım 1983 yılında babam da işin bir fiil içindeydi. Diğer kardeşlerimin de katılımı-nı düşünerek işin gelişmesi gerektiğini savunarak Girne'de, Mağusa'da ve Lefkoşa'da ikinci mağaza-yı açmayı ayrıca Güzelyurt ve Göçmenköy'de de bayilik (franchise) sistemini uygulamayı planladık. Açtığımız ilk mağazaların yani yaptığımız yatırım-ların geri dönüşü 5 yıl gibi bir zaman aldı. 1988 yılında mağaza sayısını 1'den 5'e çıkarmanın geri dönüşünü aldığımız zaman Deniz Plaza projesini geliştirdik. Lefkoşa Deniz Plaza'nın yapıldığı yer benim doğduğum evdi. Bahçesinde bir sürü mey-ve ağaçları vardı. Babamla en büyük tezatımız buradaki meyve ağaçlarının sökülmesiydi. Fakat biz de kendi malımız üzerine Deniz Plaza proje-si gerçekleştirmek arzusundaydık. Sonuçta aile içinde mutabakat sağlanarak 1988 yılında Deniz Plaza'nın temelini attık. O dönem ağabeyim Der-viş Kemal Deniz ve kızkardeşim Sibel Tatar hisse-lerini alarak ayrıldılar ve biz Niyazi ve Nidai Deniz ile birlikte 3 ortak devam ettik. 1990 yılında sade-ce bodrum kattaki depomuzu tamamlayabildik ve birkaç yerde olan depolarımızı tek bir çatı altına toplamış olduk. Böylece malımızı daha iyi kontrol edebildik ve 1992 yılında Deniz Plaza'yı önce giriş katı ve sende katı olarak hizmete açtık. O zaman bugünkü süpermarketler bile yoktu. Bu bize göre çok büyük olan "mega projemizi" kısmi olarak gerçekleştirdiğimizde bile KKTC'de kırtasiye sek-törüne büyük bir ilerleme sağladık. Eski alışkanlık olan banko arkası satışı da değiştirmiş olduk. Bu kitap ve kırtasiye satışında bir devrimdi. Kitap ve kırtasiye satışını market gibi görselliği olan, kişi-

lerin özgürce görüp, elleyip seçebilecekleri bir or-tam yaratarak yaptık.

BAYMEN: Lefkoşa Deniz Plaza ne zaman ta-mamlandı ve diğer projeler başaldı?T.D.: Zemin ve sende katın ardından her sene bir kat ilave ederek, 1993'de kitap bölümünü hizme-te açtık. 1994 yılında da bir katı komple oyun-cak olarak düzenledik. Lefkoşa'daki Deniz Plaza 1992'de hizmete girmesine rağmen 1994 yılına kadar yatırıma devam ettik. 1996 yılı sonunda da Deniz Plaza istenilen noktaya gelmişti. Buradaki başarının morali ile en büyük üniversitenin olduğu Mağusa'da da gerek öğrencilerin gerekse halkın buna ihtiyacı olduğunu düşünerek böyle bir yatı-rımın gerekli olduğuna karar verdik. 1997 Ocak ayında başladığımız Mağusa Deniz Plaza, 1997 yılının Ağustos ayında zemin ve sende katıyla hizmete girdi. 3 sene sonra bir kat daha devreye koyduk ve şu an 3 kat ile Mağusa'da hizmet ve-riyoruz.

BAYMEN: Girne Deniz Plaza fikri nasıl oluş-tu?T.D.: Girne'de ise çarşıda mağazamız vardı. Ora-da yaşanan park sorunu nedeniyle Mete Adanır Caddesi'nde mağaza açmaya karar verdik ve o caddede arazi aramaya başladık. Girne'de arazi aradığımız dönem Annan Planı öncesinde olması-na rağmen istenilen fiyatlar oldukça yüksekti. Bu yüzden Girne Deniz Plaza'yı eskiden beri dostu-muz ve iş komşumuz olan Akay Optik ile birlikte almaya ve ikiz bina yapmaya karar verdik. Böy-lece Girne Deniz Plaza'yı da 2002 yılında hizete koyduk.

BAYMEN: Yarırımlarınız üniversiteler içeri-sinde de başladı. Bunun temel sebebi neydi?T.D.: 2006 yılında ne yapabiliriz diye düşündüğü-müzde ülkemizin en önemli sektörü olan üniver-siteler sektrüne daha iyiyi verebilmek ve işimizle bağlantılı olan kitap ve kırtasiyeyi kampüs içerisi-ne taşımayı planladık. İlk olarak ODTÜ KKTC içe-

Turgay Deniz “Herkes kendi bildiği işi yapmalı”

Temmuz - Ağustos 2013 5

Page 9: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

6 BAYMEN

risinde, sonra 2008'de LAÜ'de, 2010'da UKÜ'de ve 2011'de ise DAÜ kampüsü içerisinde kitap, kırtasiye ve copy cen-ter hizmetlerini tam teşekküllü olarak, bize göre örnek sayılabilecek, öğrencile-rin memnuniyetini artıran, bizim için çok yüksek değeri olan yatırımlar gerçek-leştirdik. Buradaki yüksek değer kazanç değil, ülkemizin candamarı olan yüksek eğitim sektörüne hizmet etmiş olmanın değeridir. Öğrencilerimizin burada eko-nomiye ciddi katkıları vardır. Öğrencileri ne kadar memnun ederseniz sektörün geri dönüşümü de o kadar fazla olacaktır.

BAYMEN: Bahsettiğiniz dönemlerde ciddi ekonomik krizler yaşandı. Bu süçte nasıl mücadele ettiniz?T.D.: Mücadele edebilmemiz çocukluğu-muzun getirisidir. 1963 yılında göçmen olduk. 1964-74 yılları arasında yokluklar yaşadık. Direniş ve mukavemet döne-minde kıtlıklar yaşadık. 1974'ten sonra özellikle 1976'da değişik bir atmosfer gördük. 1976-1980 yıllarında Türkiye'de başka bir sıkıntı yaşandı. Bu olumsuzluk-lar mücadele gücümüzü ve direncimizi artırdı. Zorluklar ve sıkıntılar çeken kişi-ler fırsatları görerek daha iyi değerlendi-ren kişiler olurlar.

BAYMEN: Bugün Deniz Plazalarda kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz? T.D.: Bugün Deniz Plazalarda tam za-manlı olarak toplam 88 kişi çalışıyor. Ay-rıca 20 kişi de yarı zamanlı olarak çalı-şıyor. Bunun yanında, yaz aylarında da öğrencilerimize destek oluyoruz.

BAYMEN: Ürün çeşitliliğiniz oldukça fazla. Kaç çeşit ürünle hizmet veri-yorsunuz? T.D.: Bugün 50,000 çeşit ürün aktif ola-rak çalışmaktadır. İşimiz 50.000 parçalı bir puzzle kurmaktır. Eksiksiz, kaliteli ürünleri uygun fiyata ve zamanında sata-bilirseniz bu tabloyu tamamlayabilirsiniz.

BAYMEN: Siz bir aile şirketisiniz. Şir-ket sistemi aile arasında nasıl çalışı-yor?T.D.: Aile şirketlerinin Anayasası olmaz-sa, aile şirketi de olmaz. Şirket ortakları bir fiil şirkette çalışmasalar da hakları ko-

runur. Hisse şirketin büyümesiyle büyür. Yatırımlar dışında, geriye kalan karı da fiilen çalışanlar paylaşır. Şirketimiz bu-gün fiilen çalışan 3 ortakla yoluna devam ediyor.

“İyi bir ekip istiyorsanız en çok siz

çalışacaksınız.”BAYMEN: Siz ve kardeşleriniz 2. ne-silsiniz. Şu an 3. nesil de şirkette bir fiil çalışmaya başladı. Bu konuda ne-ler söylemek istersiniz?T.D.: Genelde şöyle bir söz vardır. Birin-ci nesil kurar, ikinci nesil geliştirir, üçüncü nesil de gelişimi devam ettirebilirse o şir-ket yüzyılları aşacağından köklenmiş olur. Biz şu an 73. yıldayız. 100 yılı devirecek olan 3. nesildir.

Avrupa'da varlık okulları vardır. Global iş yapanların çocukları bu okullara giderek değer yargılarını geliştirirler. Çalışma-dan elde edilen mal için değer yargısının oluşmaması bir tehlikedir. Aile şirketle-rinde değerlere değer katmak istiyorsak kesinlikle yapılması gerektiği gibi hareket edilmelidir. Kendimiz fedakarlık ve sa-bır göstermeliyiz, buna katlanmazsak da yine bunun sonuçlarını biz çekeriz. Ben 3. neslin bu işi daha ileriye götüreceğine inanıyorum. Öyle düşünmezsek devam edemeyiz. Başka zeminler de hazırlayabi-lirdik. Ancak şu andaki yetişkin olanların yapabileceklerine inanıyoruz.

BAYMEN: Ülkemizde kurumsallaşma aile şirketler için mümkün mü?T.D.: Küçük ülkelerde kurumsallaşma ha-yaldir. Bu gerçekleşemez. Çünkü küçük ülkede herkes birbirini tanır ve aile fertle-ri dışında başkasının sorumluluğu alması beklenemez. Küçük yerlerde, çalışanlarnı-zın çalışması için sizi yanında hissetmesi gerekir. Çünkü böyle yerlerde sınıf ayrımı yoktur. Çalışanlarınız çalışma motivasyo-nunu da sizden alır. İşe çalışanınızla bir-likte başlayıp iş yerinizden de en son sizin ayırlmanız gerekir. İyi bir ekip istiyorsanız en çok siz çalışacaksınız.

BAYMEN: Başarının sırrı nedir size göre?T.D.: Herkes kendi bildiği işi yapmalı. Ül-kemizde 1974 yılına kadar büyük sıkıntılar yaşandı. Sonrasında bavul ticareti furyası başladı. O dönem herkes hediyelik eşya satıyordu. Bizim yanımızdaki köşe başın-daki dükkan da hediyelik eşya satmaya başladığı dönem, "Baba, biz de yapalım" dedim. Babam da bana "Bunlar rüzgar işidir, bugün vardır, yarın yoktur" dedi. 1983'ten sonra bavul ticareti sona erdi. 90'lı yıllara gelindiğinde, özellikle üniver-siteler dolayısıyla ZZ araçlar piyasada do-laşmaya başladı. Birden araba galerilerin-de büyük bir artış yaşandı. Biz babamızın sözünü hatırlayarak bunu da yapmadık. 95 krizinden sonra bankacılık dönemi baş-ladı. O dönemler 50.000 TL'ye banka ku-rabiliyordunuz. İş adamları, kendi işlerinin yanında banka kurmaya başladılar. Ardın-dan faiz krizi yaşandı. 2004'ten sonra ise herkes müteahhit oldu. Biz buna da itibar etmedik. Kazandığımızı kendi işimize yatı-rarak geliştik.

BAYMEN: Sosyal Sorumluluk projele-rinde Deniz Plaza ismini sıklıkla du-yuyoruz. Hangi alanları destekliyor-sunuz?T.D.: Sosyal sorumluluk olarak hissettiği-miz eğitim, kültür, sanat ve spor faaliyet-lerini özellikle destekliyoruz. Bunun yapıl-ması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde iş yapan ve gelir elde eden tüm firmalar, ödediği zorunlu vergilerin dışında bu pro-jelere katkı koymalıdırlar. Burası küçük bir ülkedir ve her gün insanlarla iç içesiniz dahası geniş bir aile gibisiniz. Paylaşma ve yardımlaşma duygusu olması gerekir. Bizim ülke olarak bu tarafımızın eksik ol-duğunu görüyorum. 1974 yılından sonra açılan, rehavet ve rahatlık içinde gelişen işletmeler daha bireysel tutum içinedeler. Ancak 50-60-70'lerdeki ticaret adamları-nın daha paylaşımcı olduklarını söyleye-biliriz.

Bugün ganimet bitmiştir. Taşlar daha da yerine oturacaktır. Önce bizim kendi iş insanımız sosyal sorumluluk projelerine sahip çıkacaklar sonra yabancıların da çıkması bekleyeceğiz.

Bugün 3 dalda Kemal Deniz adına KKTC birinciliği turnuvaları yapılmaktadır. Bunlar Masa Tenisi, Tenis ve Satranç. Ayrıca ortaokul ve liseler için İngilizce kitap okuma yarışması, ilk ve ortaokul-lar için öykü yarışması düzenliyoruz. Ayrıca müzik festivallerine sponsor olu-yoruz.

2005 yılında kurulan Deniz Plaza Spor Derneği kuruldu. Amacı futbol dışındaki spor dallarına ilgi duyan gençlerin iste-dikleri sporu geliştirerek takım oluştur-ması ve turnuvalara katılması. Satranç, Dart, Bocce ve bilardo takımımız var. Amatör ruhla spor yapma isteği olan herkese üniforma gibi ihtiyaç duyduğu malzemeyi veriyoruz.

BAYMEN: Gelecek planlarınız neler?T.D.: Kemal Deniz Eğitim Vakfı kurma-yı amaçlıyoruz. Bunun için tüzük ve ku-rulum işlemleri tamamlanmıştır. Vakfın merkezinin de babamızın köy evi olma-sını planlıyoruz. Kütüphane ve çalışma odalarının olacağı bir mekan haline geti-receğiz ve çevredeki gençler de bundan faydalanacak.

BAYMEN: Şu anki ülke siyaseti sizce ne durumda? Siyasete atılmayı dü-şünür müsünüz?T.D.: Şu an ülkemizde siyaset yapmak için zemin ve iklim yok. Gerek seçim sistemi, gerekse parti yapıları doğru dü-rüst siyaset yapmanın önüne engeldir. Gerekli yasal düzenlemeler ve partilerin demokratik yapıya kavuşmaların sonra-sında siyaset düşünülebilir.

Bugün sorun siyasetin mevcut siyasetçi-ler tarafından meslek olarak görülmesi-dir. Siyaset, meslek değil, özveri ve fe-dakarlık gerektiren bir şeydir ve en çok 2 dönem yapılmalıdır. Siyaseti devam ettirenler geçim kaynağı haline getirmiş olurlar. Sendika ve dernekler de aynı ya-pıdadır. İnsanların gözünde söyledikleri ve yaptıkları sorgulanmaktadır. Örneğin, 'bu yardım derneğini ben kurdum benim-dir' deyip, özel sektör gibi sahiplenmek doğru değildir. Sendikacılar da öyle. Es-kiler çekilmiyorsa ve yer açmıyorsa yeni-ler de tabii ki gelmeyecektir. Biz AB isti-

yoruz diye meydanları dolduruyoruz. Bu şekilde ancak kabileler idare edilir.

BAYMEN: İş dışında tutkularınız ne-lerdir?T.D.: Futbolu çok seviyorum. Gençlik Gücü'nde başkanlık, Çetinkaya'da ise yö-neticilik yaptım. İzleyici olarak da futbolu çok seviyorum. Ayrıca Salı akşamları ar-kadaşlarımızla değişik köylerde yemeğe gidiyoruz. İş yaparken de sosyal hayatın içindeyiz, iş geliştirirken de bu böyle. O yüzden işten kalan zamanları da ailemle geçirmeyi tercih ediyorum.

BAYMEN: Deniz Plaza olarak gelecek projeleriniz nelerdir? T.D.: Girne Caddesi'nde 4 katlı bina al-dık. Böylecek efsane, ilk açıldğı yere Gir-ne Caddesi'ne geri dönecek. Ayrıca Kü-çük Kaymaklı Vakıflar Çarşı Projesinden yer aldık. Bunun yanında Minareliköy'de depo projemiz var. Yenikentte, Gönyeli Belediye binası karşısında Yenikent Shop projemiz var.

Tüm bunların yanında ise en büyük pro-jemiz; mevcut personelimizi uzmanlar tarafından eğitmek. Personelimizi geliş-tirmek. Ayrıca bu yıl mağazalarımızı Pa-zar günleri de açmaya başladık. Böylece Cumartesi çalışan insanlarımız da rahat alışveriş yapma imkanı bulmuş oldular.

“Bugün sorun, siyasetin mevcut siyasetçler tarafından meslek olarak görülmesidir. Siyaset, meslek değil, özveri ve fedakarlık gerektiren bir şeydir ve en çok 2 dönem yapılmalıdır.”

Turgay Deniz Kimdir?

1959 yılında Lefkoşa’da ailesinin üçüncü erkek çocuğu olarak dün-yaya geldi. İlkokulu Köşklüçiftlik İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi ise Türk Maarif Koleji’nde (İngiliz Okulu) okudu. 1976 yılında mezun olan De-niz, İstanbul İktisadi ve Ticari Bilim-ler Akademisi (Marmara Üniversitesi İşletme) eğitimine devam etti. 1980 yılında üniversiteden mezun olduk-tan sonra 1981 yılında 4. dönem Yedek Subay olarak askerliğini ta-mamladı ve 1983 yılında fiilen ticaret hayatına atıldı. 1990 yılında evlenen Deniz’in 2 oğlu var.

KAPA

K R

ÖPO

RTA

J

Page 10: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 7

risinde, sonra 2008'de LAÜ'de, 2010'da UKÜ'de ve 2011'de ise DAÜ kampüsü içerisinde kitap, kırtasiye ve copy cen-ter hizmetlerini tam teşekküllü olarak, bize göre örnek sayılabilecek, öğrencile-rin memnuniyetini artıran, bizim için çok yüksek değeri olan yatırımlar gerçek-leştirdik. Buradaki yüksek değer kazanç değil, ülkemizin candamarı olan yüksek eğitim sektörüne hizmet etmiş olmanın değeridir. Öğrencilerimizin burada eko-nomiye ciddi katkıları vardır. Öğrencileri ne kadar memnun ederseniz sektörün geri dönüşümü de o kadar fazla olacaktır.

BAYMEN: Bahsettiğiniz dönemlerde ciddi ekonomik krizler yaşandı. Bu süçte nasıl mücadele ettiniz?T.D.: Mücadele edebilmemiz çocukluğu-muzun getirisidir. 1963 yılında göçmen olduk. 1964-74 yılları arasında yokluklar yaşadık. Direniş ve mukavemet döne-minde kıtlıklar yaşadık. 1974'ten sonra özellikle 1976'da değişik bir atmosfer gördük. 1976-1980 yıllarında Türkiye'de başka bir sıkıntı yaşandı. Bu olumsuzluk-lar mücadele gücümüzü ve direncimizi artırdı. Zorluklar ve sıkıntılar çeken kişi-ler fırsatları görerek daha iyi değerlendi-ren kişiler olurlar.

BAYMEN: Bugün Deniz Plazalarda kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz? T.D.: Bugün Deniz Plazalarda tam za-manlı olarak toplam 88 kişi çalışıyor. Ay-rıca 20 kişi de yarı zamanlı olarak çalı-şıyor. Bunun yanında, yaz aylarında da öğrencilerimize destek oluyoruz.

BAYMEN: Ürün çeşitliliğiniz oldukça fazla. Kaç çeşit ürünle hizmet veri-yorsunuz? T.D.: Bugün 50,000 çeşit ürün aktif ola-rak çalışmaktadır. İşimiz 50.000 parçalı bir puzzle kurmaktır. Eksiksiz, kaliteli ürünleri uygun fiyata ve zamanında sata-bilirseniz bu tabloyu tamamlayabilirsiniz.

BAYMEN: Siz bir aile şirketisiniz. Şir-ket sistemi aile arasında nasıl çalışı-yor?T.D.: Aile şirketlerinin Anayasası olmaz-sa, aile şirketi de olmaz. Şirket ortakları bir fiil şirkette çalışmasalar da hakları ko-

runur. Hisse şirketin büyümesiyle büyür. Yatırımlar dışında, geriye kalan karı da fiilen çalışanlar paylaşır. Şirketimiz bu-gün fiilen çalışan 3 ortakla yoluna devam ediyor.

“İyi bir ekip istiyorsanız en çok siz

çalışacaksınız.”BAYMEN: Siz ve kardeşleriniz 2. ne-silsiniz. Şu an 3. nesil de şirkette bir fiil çalışmaya başladı. Bu konuda ne-ler söylemek istersiniz?T.D.: Genelde şöyle bir söz vardır. Birin-ci nesil kurar, ikinci nesil geliştirir, üçüncü nesil de gelişimi devam ettirebilirse o şir-ket yüzyılları aşacağından köklenmiş olur. Biz şu an 73. yıldayız. 100 yılı devirecek olan 3. nesildir.

Avrupa'da varlık okulları vardır. Global iş yapanların çocukları bu okullara giderek değer yargılarını geliştirirler. Çalışma-dan elde edilen mal için değer yargısının oluşmaması bir tehlikedir. Aile şirketle-rinde değerlere değer katmak istiyorsak kesinlikle yapılması gerektiği gibi hareket edilmelidir. Kendimiz fedakarlık ve sa-bır göstermeliyiz, buna katlanmazsak da yine bunun sonuçlarını biz çekeriz. Ben 3. neslin bu işi daha ileriye götüreceğine inanıyorum. Öyle düşünmezsek devam edemeyiz. Başka zeminler de hazırlayabi-lirdik. Ancak şu andaki yetişkin olanların yapabileceklerine inanıyoruz.

BAYMEN: Ülkemizde kurumsallaşma aile şirketler için mümkün mü?T.D.: Küçük ülkelerde kurumsallaşma ha-yaldir. Bu gerçekleşemez. Çünkü küçük ülkede herkes birbirini tanır ve aile fertle-ri dışında başkasının sorumluluğu alması beklenemez. Küçük yerlerde, çalışanlarnı-zın çalışması için sizi yanında hissetmesi gerekir. Çünkü böyle yerlerde sınıf ayrımı yoktur. Çalışanlarınız çalışma motivasyo-nunu da sizden alır. İşe çalışanınızla bir-likte başlayıp iş yerinizden de en son sizin ayırlmanız gerekir. İyi bir ekip istiyorsanız en çok siz çalışacaksınız.

BAYMEN: Başarının sırrı nedir size göre?T.D.: Herkes kendi bildiği işi yapmalı. Ül-kemizde 1974 yılına kadar büyük sıkıntılar yaşandı. Sonrasında bavul ticareti furyası başladı. O dönem herkes hediyelik eşya satıyordu. Bizim yanımızdaki köşe başın-daki dükkan da hediyelik eşya satmaya başladığı dönem, "Baba, biz de yapalım" dedim. Babam da bana "Bunlar rüzgar işidir, bugün vardır, yarın yoktur" dedi. 1983'ten sonra bavul ticareti sona erdi. 90'lı yıllara gelindiğinde, özellikle üniver-siteler dolayısıyla ZZ araçlar piyasada do-laşmaya başladı. Birden araba galerilerin-de büyük bir artış yaşandı. Biz babamızın sözünü hatırlayarak bunu da yapmadık. 95 krizinden sonra bankacılık dönemi baş-ladı. O dönemler 50.000 TL'ye banka ku-rabiliyordunuz. İş adamları, kendi işlerinin yanında banka kurmaya başladılar. Ardın-dan faiz krizi yaşandı. 2004'ten sonra ise herkes müteahhit oldu. Biz buna da itibar etmedik. Kazandığımızı kendi işimize yatı-rarak geliştik.

BAYMEN: Sosyal Sorumluluk projele-rinde Deniz Plaza ismini sıklıkla du-yuyoruz. Hangi alanları destekliyor-sunuz?T.D.: Sosyal sorumluluk olarak hissettiği-miz eğitim, kültür, sanat ve spor faaliyet-lerini özellikle destekliyoruz. Bunun yapıl-ması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde iş yapan ve gelir elde eden tüm firmalar, ödediği zorunlu vergilerin dışında bu pro-jelere katkı koymalıdırlar. Burası küçük bir ülkedir ve her gün insanlarla iç içesiniz dahası geniş bir aile gibisiniz. Paylaşma ve yardımlaşma duygusu olması gerekir. Bizim ülke olarak bu tarafımızın eksik ol-duğunu görüyorum. 1974 yılından sonra açılan, rehavet ve rahatlık içinde gelişen işletmeler daha bireysel tutum içinedeler. Ancak 50-60-70'lerdeki ticaret adamları-nın daha paylaşımcı olduklarını söyleye-biliriz.

Bugün ganimet bitmiştir. Taşlar daha da yerine oturacaktır. Önce bizim kendi iş insanımız sosyal sorumluluk projelerine sahip çıkacaklar sonra yabancıların da çıkması bekleyeceğiz.

Bugün 3 dalda Kemal Deniz adına KKTC birinciliği turnuvaları yapılmaktadır. Bunlar Masa Tenisi, Tenis ve Satranç. Ayrıca ortaokul ve liseler için İngilizce kitap okuma yarışması, ilk ve ortaokul-lar için öykü yarışması düzenliyoruz. Ayrıca müzik festivallerine sponsor olu-yoruz.

2005 yılında kurulan Deniz Plaza Spor Derneği kuruldu. Amacı futbol dışındaki spor dallarına ilgi duyan gençlerin iste-dikleri sporu geliştirerek takım oluştur-ması ve turnuvalara katılması. Satranç, Dart, Bocce ve bilardo takımımız var. Amatör ruhla spor yapma isteği olan herkese üniforma gibi ihtiyaç duyduğu malzemeyi veriyoruz.

BAYMEN: Gelecek planlarınız neler?T.D.: Kemal Deniz Eğitim Vakfı kurma-yı amaçlıyoruz. Bunun için tüzük ve ku-rulum işlemleri tamamlanmıştır. Vakfın merkezinin de babamızın köy evi olma-sını planlıyoruz. Kütüphane ve çalışma odalarının olacağı bir mekan haline geti-receğiz ve çevredeki gençler de bundan faydalanacak.

BAYMEN: Şu anki ülke siyaseti sizce ne durumda? Siyasete atılmayı dü-şünür müsünüz?T.D.: Şu an ülkemizde siyaset yapmak için zemin ve iklim yok. Gerek seçim sistemi, gerekse parti yapıları doğru dü-rüst siyaset yapmanın önüne engeldir. Gerekli yasal düzenlemeler ve partilerin demokratik yapıya kavuşmaların sonra-sında siyaset düşünülebilir.

Bugün sorun siyasetin mevcut siyasetçi-ler tarafından meslek olarak görülmesi-dir. Siyaset, meslek değil, özveri ve fe-dakarlık gerektiren bir şeydir ve en çok 2 dönem yapılmalıdır. Siyaseti devam ettirenler geçim kaynağı haline getirmiş olurlar. Sendika ve dernekler de aynı ya-pıdadır. İnsanların gözünde söyledikleri ve yaptıkları sorgulanmaktadır. Örneğin, 'bu yardım derneğini ben kurdum benim-dir' deyip, özel sektör gibi sahiplenmek doğru değildir. Sendikacılar da öyle. Es-kiler çekilmiyorsa ve yer açmıyorsa yeni-ler de tabii ki gelmeyecektir. Biz AB isti-

yoruz diye meydanları dolduruyoruz. Bu şekilde ancak kabileler idare edilir.

BAYMEN: İş dışında tutkularınız ne-lerdir?T.D.: Futbolu çok seviyorum. Gençlik Gücü'nde başkanlık, Çetinkaya'da ise yö-neticilik yaptım. İzleyici olarak da futbolu çok seviyorum. Ayrıca Salı akşamları ar-kadaşlarımızla değişik köylerde yemeğe gidiyoruz. İş yaparken de sosyal hayatın içindeyiz, iş geliştirirken de bu böyle. O yüzden işten kalan zamanları da ailemle geçirmeyi tercih ediyorum.

BAYMEN: Deniz Plaza olarak gelecek projeleriniz nelerdir? T.D.: Girne Caddesi'nde 4 katlı bina al-dık. Böylecek efsane, ilk açıldğı yere Gir-ne Caddesi'ne geri dönecek. Ayrıca Kü-çük Kaymaklı Vakıflar Çarşı Projesinden yer aldık. Bunun yanında Minareliköy'de depo projemiz var. Yenikentte, Gönyeli Belediye binası karşısında Yenikent Shop projemiz var.

Tüm bunların yanında ise en büyük pro-jemiz; mevcut personelimizi uzmanlar tarafından eğitmek. Personelimizi geliş-tirmek. Ayrıca bu yıl mağazalarımızı Pa-zar günleri de açmaya başladık. Böylece Cumartesi çalışan insanlarımız da rahat alışveriş yapma imkanı bulmuş oldular.

“Bugün sorun, siyasetin mevcut siyasetçler tarafından meslek olarak görülmesidir. Siyaset, meslek değil, özveri ve fedakarlık gerektiren bir şeydir ve en çok 2 dönem yapılmalıdır.”

Turgay Deniz Kimdir?

1959 yılında Lefkoşa’da ailesinin üçüncü erkek çocuğu olarak dün-yaya geldi. İlkokulu Köşklüçiftlik İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi ise Türk Maarif Koleji’nde (İngiliz Okulu) okudu. 1976 yılında mezun olan De-niz, İstanbul İktisadi ve Ticari Bilim-ler Akademisi (Marmara Üniversitesi İşletme) eğitimine devam etti. 1980 yılında üniversiteden mezun olduk-tan sonra 1981 yılında 4. dönem Yedek Subay olarak askerliğini ta-mamladı ve 1983 yılında fiilen ticaret hayatına atıldı. 1990 yılında evlenen Deniz’in 2 oğlu var.

Page 11: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

8 BAYMEN

Dünyanın en ünlü mahkumu:

“Tüm insanların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum hayali hiç aklımdan çıkmıyor. Uğrunda yaşadığım ideal bu ama gerekirse bunun için ölmeye de hazırım.”

Son zamanlarda hastalığıyla gün-deme gelen Nelson Mandela, Dün-yanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da Robben Adası (Fok Adası)’nda 27 yıl hapis-te kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında devlet baş-kanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın;”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın so-nuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasında onu bayraklaştırdı.

Nelson MANDELA

BİYOGRAFİ

Page 12: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 9

Dünyanın en ünlü mahkumu:

“Tüm insanların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum hayali hiç aklımdan çıkmıyor. Uğrunda yaşadığım ideal bu ama gerekirse bunun için ölmeye de hazırım.”

Son zamanlarda hastalığıyla gün-deme gelen Nelson Mandela, Dün-yanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da Robben Adası (Fok Adası)’nda 27 yıl hapis-te kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında devlet baş-kanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın;”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın so-nuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasında onu bayraklaştırdı.

Nelson MANDELA

Page 13: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

10 BAYMEN

20. yüzyılın en tanınmış siyasal tutukluların-dan Nelson Rolihlahla Mandela, 18 Temmuz 1918 yılında Umtata, Transkei’de doğdu. Ailesi Kosa (Xhosa) dilini konuşan Tembu (Thembu) kabilesindendir. Babası ise bu kabilenin şefi Gadla Henry Mandela’dır.

Mandela; lise tahsilinden sonra Fort Hare Üni-versity College’a girdi. Burada okurken siyasi olaylara karıştı. Bir öğrenci boykotuna karıştığı ve organize ettiği gerekçesiyle okuldan uzak-laştırıldı. Transkei’den ayrılarak, Transvaal’a gitti. Burada bir süre madenlerde polis me-murluğu görevinde bulundu. Bu sırada yarıda bıraktığı üniversite tahsiline uzaktan eğitim yoluyla devam etti. 1942’de Witwaterstrand Üniversitesi’nin hukuk bölümünü bitirerek avukatlık yapmaya başladı. Ülkenin ilk siyah avukatı unvanını aldı.

1944’te ırk ayrımına karşı yerli halkın kurduğu Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) katıldı.1948 yılında kongrenin Gençlik Birliği’ne sek-reter ve 1950’de başkan seçildi. Mandela, re-jimin ırkçı baskı politikasına karşı kitlesel mü-cadeleyi örgütleyenler arasında ilk sıralarda yer alıyordu.

ANC içinde yaptığı çalışmaların yanı sıra, Oli-vier Tambo ile avukatlık bürosu açtılar. Güney Afrika’da siyahların açtığı bu avukatlık bürosu, kısa zamanda apartheid (ırkçılık) kanunlarının haksız yere birer suçlu haline getirdiği siyah-ların merkezi haline geldi.

Irkçılık karşıtlığına 27 yıl mahkumiyet

Mandela, 1961’de “Ulusun Mızrağı” adlı yeni bir örgüt kurdu. Örgütün amacı, ırkçı rejime karşı örgütlenecek sabotaj eylemlerini temel alan silahlı mücadele yürütmekti.

Ocak 1962’de kendisine destek aramak için ülke dışına çıktı. İngiltere ve Afrika ülkelerini dolaştı. Afrika ülkeleri ile sosyalist ülkelerden silah ve para yardımı temin etti. Ülkeye dö-nüşünde arkadaşlarıyla birlikte, izinsiz yurt-dışına çıkmak, halkı kışkırtmak, sabotajlar ve suikastlar düzenlemek iddialarıyla yargılandı. Halkın, tamamının temsil edilmediği ve beyaz-ların temsil edildiği parlamentonun çıkardığı kanunlara uymak zorunda olmadığını savun-du. Beyaz yönetim tarafından ömür boyu ha-pis cezasına çarptırıldı (1964). Bu davranışıyla ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı si-yahların simge ve sembolü oldu.

Nelson Mandela, Dünyanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da Robben Ada-sı (Fok Adası)’nda 27 yıl hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı müca-delenin bütün dünyada yoğunlaşması üzeri-ne adı duyuldu. 1990 yılında devlet başkanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bı-rakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşın-daydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın;”Mücadele benim hayatımdır. Ha-yatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasın-da onu bayraklaştırdı.

İlk siyahi devlet başkanı

1990’da hapisten çıkınca Demokratik bir Gü-ney Afrika kurulması için çalışmıştır ve kur-muştur. Afrikalılar, Mandela olmadan bunun gerçekleşemeyeceğine inanır. Bugün Mandela, bir özgürlük savaşçısı olarak kabul edilmekte-dir. 40 yıl içinde 100’den fazla ödül almıştır. 10 Mayıs 1994’te Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçildi. Güney Afrika’da, kendi kabilesindeki büyüklerin kendisine taktıkları Madiba lakabıyla tanınır.

”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.”

Evlilikleri

Nelson Mandela ilk evliliğini 1944 yılın-da Evelyn Ntoko Mase ile yapmış, 13 yıllık evliliklerinde Madiba Thembekile (Thembi) (1946-1969) ve Mak-gatho Mandela (1950–2005) adında iki erkek ve isimleri Makaziwe Mandela (Maki; 1947 ve 1953)olan iki kız ço-cukları olmuştur. İlk kız

çocukları 9 aylık iken öldüğü için ikincisinin adını da onun anısına aynı koymuşlardır. İlk oğlu Thembi 1969 yılında trafik kazasında öldüğünde Robben Adası’nda mahkum olan Mandela’nın cenazeye katılmasına izin verilmemiştir.

İkinci evliliğiİkinci eşi Winnie Madikizela-Mandela, Nelson Mande-la ikinci kızları Zindzisva’nın doğumundan 18 ay son-ra Robben Adası’na gönderildikten sonra siyahilerin liderliğini üstlenmiştir. Mandela 1990 yılında hapisten çıktıktan sonra eşi adam kaçırma ve cinayet suçla-rından yargılanmış ve 1996 boşanmalarına sebep ol-

muştur.İlk kızları Zenani, Svaziland prensi Thumbumuzi Dla-mini ile evlenmiş, ve bundan sonra babasını hapiste ziyaretine izin ve-rilmemiştir.

Üçüncü evliliğiNelson Mandela üçüncü evliliğini 80. doğum gününde Graça Machel ile yapmıştır. Graça Machel eski Mo-zambik başkanı Samora Machel 1986 yılında uçak kazasında öldükten sonra dul kalan eşidir.

Aldığı ödüller

1992 yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Afrika Ulusal Kon-gresi Başkanı Nelson Mandela’ya verildi. Ancak Mandela, ödülü ka-bul etmedi. Mandela’ya 1962’de

Lenin Barış Ödülü, 1979’da Ne-hru Ödülü, 1981’de Bruno Kre-isky İnsan Hakları Ödülü, 1983 ‘te UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi. 1993’te De Klerk ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.

Apartheid Nedir?

Afrika dilinde "ayrılık" anlamına gelen Apartheid Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1948 - 1994 yılları arasında, Ulusal Parti hü-kümeti tarafından uygulanan ırkçı ayrımcılık sistemidir.

Uzun yıllar boyunca beyaz ır-kın yönetiminde olan Güney Afrika'da siyahilere uygulanan ayrımcılık, 1948 yılı genel se-çimlerinden sonra resmileşerek sürdü. 1958 yılından itibaren ya-salarla da desteklenen Aparthe-id sistemi, insanların derilerinin

renklerine göre sınıflandırılmala-rı sonucu, beyaz azınlık dışında kalanların vatandaşlık hizmetle-rinden daha az yararlanmaları, devletin sağladığı sağlık hizmet-leri, eğitim vb. lerinden daha az yararlanmaları gibi ırkçılıklara zemin olmuştur.

Güney Afrika'da apartheid'a karşı Anti-Apartheid Hareketi oluşturulmuş, Nelson Mandela iktidarıyla ırkçı-ayrımcı uygula-malar durdurulunca Apartheid'ın ortadan kalkmasıyla bu hareket de son bulmuştur.

Yenilmez (Invictus)Halkınnın bir lideri vardı.O, onlara bir şampiyon verdi.

Dört kez Oscar ödülü kazanan Clint Eastwood tarafından yöneti-len Yenilmez (Invinctus), Nelson Mandela’nın (Morgan Freeman) ülkesinde birliği ve bera-berliği sağlamak için Gü-ney Afrika rugby takımı "Springboks" kaptanıyla (Matt Damon) yaptığı işbirliğinin ilham verici hikayesini anlatıyor. Yeni seçilen Nelson Mandela, milletinin ırk ve ekono-mik nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını bil-mektedir. Mandela sporun uluslararası dili sayesinde insanları birleştireceğine inandığı için, 1995 Dünya Kupası’nda inanılması güç bir çıkış yapan Güney Afrika rugby takımını destekler.

BİYOGRAFİ

Page 14: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 11

20. yüzyılın en tanınmış siyasal tutukluların-dan Nelson Rolihlahla Mandela, 18 Temmuz 1918 yılında Umtata, Transkei’de doğdu. Ailesi Kosa (Xhosa) dilini konuşan Tembu (Thembu) kabilesindendir. Babası ise bu kabilenin şefi Gadla Henry Mandela’dır.

Mandela; lise tahsilinden sonra Fort Hare Üni-versity College’a girdi. Burada okurken siyasi olaylara karıştı. Bir öğrenci boykotuna karıştığı ve organize ettiği gerekçesiyle okuldan uzak-laştırıldı. Transkei’den ayrılarak, Transvaal’a gitti. Burada bir süre madenlerde polis me-murluğu görevinde bulundu. Bu sırada yarıda bıraktığı üniversite tahsiline uzaktan eğitim yoluyla devam etti. 1942’de Witwaterstrand Üniversitesi’nin hukuk bölümünü bitirerek avukatlık yapmaya başladı. Ülkenin ilk siyah avukatı unvanını aldı.

1944’te ırk ayrımına karşı yerli halkın kurduğu Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) katıldı.1948 yılında kongrenin Gençlik Birliği’ne sek-reter ve 1950’de başkan seçildi. Mandela, re-jimin ırkçı baskı politikasına karşı kitlesel mü-cadeleyi örgütleyenler arasında ilk sıralarda yer alıyordu.

ANC içinde yaptığı çalışmaların yanı sıra, Oli-vier Tambo ile avukatlık bürosu açtılar. Güney Afrika’da siyahların açtığı bu avukatlık bürosu, kısa zamanda apartheid (ırkçılık) kanunlarının haksız yere birer suçlu haline getirdiği siyah-ların merkezi haline geldi.

Irkçılık karşıtlığına 27 yıl mahkumiyet

Mandela, 1961’de “Ulusun Mızrağı” adlı yeni bir örgüt kurdu. Örgütün amacı, ırkçı rejime karşı örgütlenecek sabotaj eylemlerini temel alan silahlı mücadele yürütmekti.

Ocak 1962’de kendisine destek aramak için ülke dışına çıktı. İngiltere ve Afrika ülkelerini dolaştı. Afrika ülkeleri ile sosyalist ülkelerden silah ve para yardımı temin etti. Ülkeye dö-nüşünde arkadaşlarıyla birlikte, izinsiz yurt-dışına çıkmak, halkı kışkırtmak, sabotajlar ve suikastlar düzenlemek iddialarıyla yargılandı. Halkın, tamamının temsil edilmediği ve beyaz-ların temsil edildiği parlamentonun çıkardığı kanunlara uymak zorunda olmadığını savun-du. Beyaz yönetim tarafından ömür boyu ha-pis cezasına çarptırıldı (1964). Bu davranışıyla ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı si-yahların simge ve sembolü oldu.

Nelson Mandela, Dünyanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da Robben Ada-sı (Fok Adası)’nda 27 yıl hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı müca-delenin bütün dünyada yoğunlaşması üzeri-ne adı duyuldu. 1990 yılında devlet başkanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bı-rakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşın-daydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın;”Mücadele benim hayatımdır. Ha-yatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasın-da onu bayraklaştırdı.

İlk siyahi devlet başkanı

1990’da hapisten çıkınca Demokratik bir Gü-ney Afrika kurulması için çalışmıştır ve kur-muştur. Afrikalılar, Mandela olmadan bunun gerçekleşemeyeceğine inanır. Bugün Mandela, bir özgürlük savaşçısı olarak kabul edilmekte-dir. 40 yıl içinde 100’den fazla ödül almıştır. 10 Mayıs 1994’te Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçildi. Güney Afrika’da, kendi kabilesindeki büyüklerin kendisine taktıkları Madiba lakabıyla tanınır.

”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.”

Evlilikleri

Nelson Mandela ilk evliliğini 1944 yılın-da Evelyn Ntoko Mase ile yapmış, 13 yıllık evliliklerinde Madiba Thembekile (Thembi) (1946-1969) ve Mak-gatho Mandela (1950–2005) adında iki erkek ve isimleri Makaziwe Mandela (Maki; 1947 ve 1953)olan iki kız ço-cukları olmuştur. İlk kız

çocukları 9 aylık iken öldüğü için ikincisinin adını da onun anısına aynı koymuşlardır. İlk oğlu Thembi 1969 yılında trafik kazasında öldüğünde Robben Adası’nda mahkum olan Mandela’nın cenazeye katılmasına izin verilmemiştir.

İkinci evliliğiİkinci eşi Winnie Madikizela-Mandela, Nelson Mande-la ikinci kızları Zindzisva’nın doğumundan 18 ay son-ra Robben Adası’na gönderildikten sonra siyahilerin liderliğini üstlenmiştir. Mandela 1990 yılında hapisten çıktıktan sonra eşi adam kaçırma ve cinayet suçla-rından yargılanmış ve 1996 boşanmalarına sebep ol-

muştur.İlk kızları Zenani, Svaziland prensi Thumbumuzi Dla-mini ile evlenmiş, ve bundan sonra babasını hapiste ziyaretine izin ve-rilmemiştir.

Üçüncü evliliğiNelson Mandela üçüncü evliliğini 80. doğum gününde Graça Machel ile yapmıştır. Graça Machel eski Mo-zambik başkanı Samora Machel 1986 yılında uçak kazasında öldükten sonra dul kalan eşidir.

Aldığı ödüller

1992 yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Afrika Ulusal Kon-gresi Başkanı Nelson Mandela’ya verildi. Ancak Mandela, ödülü ka-bul etmedi. Mandela’ya 1962’de

Lenin Barış Ödülü, 1979’da Ne-hru Ödülü, 1981’de Bruno Kre-isky İnsan Hakları Ödülü, 1983 ‘te UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi. 1993’te De Klerk ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.

Apartheid Nedir?

Afrika dilinde "ayrılık" anlamına gelen Apartheid Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1948 - 1994 yılları arasında, Ulusal Parti hü-kümeti tarafından uygulanan ırkçı ayrımcılık sistemidir.

Uzun yıllar boyunca beyaz ır-kın yönetiminde olan Güney Afrika'da siyahilere uygulanan ayrımcılık, 1948 yılı genel se-çimlerinden sonra resmileşerek sürdü. 1958 yılından itibaren ya-salarla da desteklenen Aparthe-id sistemi, insanların derilerinin

renklerine göre sınıflandırılmala-rı sonucu, beyaz azınlık dışında kalanların vatandaşlık hizmetle-rinden daha az yararlanmaları, devletin sağladığı sağlık hizmet-leri, eğitim vb. lerinden daha az yararlanmaları gibi ırkçılıklara zemin olmuştur.

Güney Afrika'da apartheid'a karşı Anti-Apartheid Hareketi oluşturulmuş, Nelson Mandela iktidarıyla ırkçı-ayrımcı uygula-malar durdurulunca Apartheid'ın ortadan kalkmasıyla bu hareket de son bulmuştur.

Yenilmez (Invictus)Halkınnın bir lideri vardı.O, onlara bir şampiyon verdi.

Dört kez Oscar ödülü kazanan Clint Eastwood tarafından yöneti-len Yenilmez (Invinctus), Nelson Mandela’nın (Morgan Freeman) ülkesinde birliği ve bera-berliği sağlamak için Gü-ney Afrika rugby takımı "Springboks" kaptanıyla (Matt Damon) yaptığı işbirliğinin ilham verici hikayesini anlatıyor. Yeni seçilen Nelson Mandela, milletinin ırk ve ekono-mik nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını bil-mektedir. Mandela sporun uluslararası dili sayesinde insanları birleştireceğine inandığı için, 1995 Dünya Kupası’nda inanılması güç bir çıkış yapan Güney Afrika rugby takımını destekler.

Page 15: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

12 BAYMEN

Ali Polatkan

“Eko-turizm bu ülkenin ilacıdır.”

Turizmci Ali Polatkan ile ülke turizmini, eko-turizmin ülke için

neden önemli olduğunu ve cittaslow projesini konuştuk.

BAYMEN: Bize turizm geçmişinizden bahseder misiniz?Ali Polatkan: Ben öğretmen kökenliyim. 1968 kuşağıyız biz. O dönem Kıbrıs'ta büyüyen erkek çocukların eğitime git-me şansı pek yoktu. Dolayısıyla Öğret-men Akademisi'ne girdim. Öğretmen Akademisi'ni bitirdikten sonra öğretmen oldum ve köye döndüm. Köye döndük-ten sonra 15 yıl öğretmenlik yaptım. 1974 olayları çıktığında ben kendi köyüm olan Bostancı'da öğretmendim. Ardın-dan 10 yıl da Güzelyurt'ta öğretmenlik yaptıktan sonra erken emekli oldum ve öğretmenlikten ayrıldım. Öğretmenler Sendikası'nın da kurucularındanım. O mücadelenin içinde büyüdük. Öğretmen-ler Sendikası bir nevi bizim eğitim yeri-miz oldu. Biz ayrıca mücahitlikte de bir eğitim dönemi geçirdik. Gelişmemizde ve kültürümüzün artmasında, yaşam biçimi-mizin değişmesinde ve sosyal yapımızın gelişmesinde çok büyük etkileri olmuş-tur hem mücahitliğin hem de sendika-cılığın. Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra bir şey yapmam gerekiyordu. O dönem bir arkadaşın teşvikiyle turizm sektörü-

ne girdim. O arkadaşımın söylediğini hiç unutmam "Sen sempatik, girişken adam-sın, sen turizm yap" demişti. Tabi o dö-nem Güzelyurt'ta bir arkadaşımız vardı ve turizmde çok iyiydi. O olduğu için bir acente daha açmanın ne alemi var diye de düşündüm. Ancak arkadaşımın da ıs-rarıyla Güzelyurt'ta küçük bir turizm ofisi açtım. Bunun yanında o dönemler birçok girişimlerimiz oldu. Aslında birçok işe gi-rip çıktık. Örneğin taşımacılık yapmaya başladık. Türkiye-Kıbrıs arasında tırlarla taşımacılık yaptık. Döviz bürosu açtık. Yine o dönem bir müddet ticaret yaptık. Tüm bu işlere girip çıktıktan sonra yine en başında karar verdiğimiz turizmde ka-rar verdik.

“Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acente olduk.”

BAYMEN: Güzelyurt'ta başladığınız turizm yaşantınızı Lefkoşa'da de-vam ettirdiniz ve bugünlere geldiniz.

Bunu bize anlatır mısınız?A.P.: Tabii turizmde Güzelyurt bize ye-terli olmadı. İş hayatında kalıbına sığma-yan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak isteyen bir insanım. Böyle de olunca küçük işler sizi tatmin etmez. Böylece Güzelyurt'tan ayrıldık ve Lefkoşa'ya geldik. Lefkoşa'ya geldikten sonra turları ilk başlatan acente olduk. İş takip turlarından paket turlara varan hizmetler verdik. İnsanımızı Türkiye'nin her yerine götürdük. Karadeniz, Akde-niz, Bursa, İstanbul turları düzenledik. Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acen-te olduk. Ayrıca yurtdışı turlarını kitle-sel olarak başlatan şirketiz. Ardından Türkiye'de anlaşmalı olduğumuz oteller bize yetmedi ve insanlarımızı dünya otel-lerine göndermeye başladık. Ardından da gemi turu serüvenimiz başladı. İlk baş-larda Rum tarafında Yunan adaları turu vardı ve Yunan adalarına giden gemiyle tanıştık. Gemi turları başladıktan sonra uluslararası gemi şirketleriyle anlaşmalar yapmaya başladık. O zaman gemi turları çok yeniydi. Dünyanın en güzel şehirleri deniz kenarındaki liman şehirleri oldu-

“İş hayatında kalıbına sığmayan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak

isteyen bir insanım.”

PORTA

J

Page 16: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 13

Ali Polatkan

“Eko-turizm bu ülkenin ilacıdır.”

Turizmci Ali Polatkan ile ülke turizmini, eko-turizmin ülke için

neden önemli olduğunu ve cittaslow projesini konuştuk.

BAYMEN: Bize turizm geçmişinizden bahseder misiniz?Ali Polatkan: Ben öğretmen kökenliyim. 1968 kuşağıyız biz. O dönem Kıbrıs'ta büyüyen erkek çocukların eğitime git-me şansı pek yoktu. Dolayısıyla Öğret-men Akademisi'ne girdim. Öğretmen Akademisi'ni bitirdikten sonra öğretmen oldum ve köye döndüm. Köye döndük-ten sonra 15 yıl öğretmenlik yaptım. 1974 olayları çıktığında ben kendi köyüm olan Bostancı'da öğretmendim. Ardın-dan 10 yıl da Güzelyurt'ta öğretmenlik yaptıktan sonra erken emekli oldum ve öğretmenlikten ayrıldım. Öğretmenler Sendikası'nın da kurucularındanım. O mücadelenin içinde büyüdük. Öğretmen-ler Sendikası bir nevi bizim eğitim yeri-miz oldu. Biz ayrıca mücahitlikte de bir eğitim dönemi geçirdik. Gelişmemizde ve kültürümüzün artmasında, yaşam biçimi-mizin değişmesinde ve sosyal yapımızın gelişmesinde çok büyük etkileri olmuş-tur hem mücahitliğin hem de sendika-cılığın. Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra bir şey yapmam gerekiyordu. O dönem bir arkadaşın teşvikiyle turizm sektörü-

ne girdim. O arkadaşımın söylediğini hiç unutmam "Sen sempatik, girişken adam-sın, sen turizm yap" demişti. Tabi o dö-nem Güzelyurt'ta bir arkadaşımız vardı ve turizmde çok iyiydi. O olduğu için bir acente daha açmanın ne alemi var diye de düşündüm. Ancak arkadaşımın da ıs-rarıyla Güzelyurt'ta küçük bir turizm ofisi açtım. Bunun yanında o dönemler birçok girişimlerimiz oldu. Aslında birçok işe gi-rip çıktık. Örneğin taşımacılık yapmaya başladık. Türkiye-Kıbrıs arasında tırlarla taşımacılık yaptık. Döviz bürosu açtık. Yine o dönem bir müddet ticaret yaptık. Tüm bu işlere girip çıktıktan sonra yine en başında karar verdiğimiz turizmde ka-rar verdik.

“Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acente olduk.”

BAYMEN: Güzelyurt'ta başladığınız turizm yaşantınızı Lefkoşa'da de-vam ettirdiniz ve bugünlere geldiniz.

Bunu bize anlatır mısınız?A.P.: Tabii turizmde Güzelyurt bize ye-terli olmadı. İş hayatında kalıbına sığma-yan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak isteyen bir insanım. Böyle de olunca küçük işler sizi tatmin etmez. Böylece Güzelyurt'tan ayrıldık ve Lefkoşa'ya geldik. Lefkoşa'ya geldikten sonra turları ilk başlatan acente olduk. İş takip turlarından paket turlara varan hizmetler verdik. İnsanımızı Türkiye'nin her yerine götürdük. Karadeniz, Akde-niz, Bursa, İstanbul turları düzenledik. Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acen-te olduk. Ayrıca yurtdışı turlarını kitle-sel olarak başlatan şirketiz. Ardından Türkiye'de anlaşmalı olduğumuz oteller bize yetmedi ve insanlarımızı dünya otel-lerine göndermeye başladık. Ardından da gemi turu serüvenimiz başladı. İlk baş-larda Rum tarafında Yunan adaları turu vardı ve Yunan adalarına giden gemiyle tanıştık. Gemi turları başladıktan sonra uluslararası gemi şirketleriyle anlaşmalar yapmaya başladık. O zaman gemi turları çok yeniydi. Dünyanın en güzel şehirleri deniz kenarındaki liman şehirleri oldu-

“İş hayatında kalıbına sığmayan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak

isteyen bir insanım.”

Page 17: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

14 BAYMEN

ğundan insanların oldukça ilgisini çekti. Bu şehir-leri görme şansı yanında 5 yıldızlı otel konforunu yaşadılar. Bu da insanların çok beğenisini kazandı. Bunun yanında insanlarımızı Avrupa'ya götürmeye başladık ve bugün Avrupa’yı karış karış parsellemiş durumdayız turlarımızla. Avrupa'da en önemli du-raklarımızdan biri Prag-Budapeşte-Viyana, yukarı-da İsveç, Norveç bölgesi… Ayrıca İspanya, Fransa, Uzak Doğu, Amerika destinasyonlarımız var. Bun-ların yanında yeni destinasyonlarımız ise Güney Amerika'dan Brezilya-Arjantin. Bu turlardan bazı-larını kendimiz, bazılarını ise Türkiye'deki şirket-lerle ortak yapıyoruz. Bugün birçok şirketin yetkili satıcısıyız. Bizim Polatkan Turizm olarak bu sektö-re çok büyük katkımız olmuştur. Bugün birçok tu-rizmci Polatkan Turizm'den çıkmıştır. Çalışanlarımız hem teknik bilgi hem de sosyal açıdan kendilerini geliştiriyorlar. Şirket olarak prensiplerimiz vardır ve çalışanlarımız da o prensiplere uymak durumun-dadır. Bu alanda üniversite kadar insan yetiştirdik. Biz hem insanları gezdirme hem de çalışanlarımızı geliştirmek adına sosyal sorumluluğumuzu yerine getirdik diye düşünüyorum.

BAYMEN: Turizm niye önemlidir sizce?A.P.: Farklı ülke görmek insanın bakış açısını ge-liştirir. Her gördüğünüz yerden bir şeyler alırsınız. Turizm size bir şeyler verir. Hindistan'ın pisliğini gördüğünüzde halinize şükredersiniz, Norveç'in sokaklarını, alçak kaldırımlarını gördüğünüzde im-renirsiniz.

BAYMEN: Bugüne gelene kadar ne gibi sıkın-tılar yaşadınız?A.P.: Biz ülkemize çok da turist getirdik. Ancak hü-kümet yanımızda olsaydı çok daha farklı olurdu. Örneğin, bir dönem havayolu şirketi bize çok kol-tuk vermiyordu ki çok kar etmeyelim. Başkaları da kazansın diye düşündüler. Zaten başkalarının da çapı varsa, yapabiliyorsa ona da destek ol, benim buna bir itirazım yok. Hükümetin özel sektörü ge-liştirici değil önleyici, baskıcı bir sistem uyguluyor. Re’sen vergi de bunlardan biridir. Sırf siz gidip on-lardan yardım isteyesiniz diye bu sistem kaldırılmı-yor. Bir partiyi biraz desteklerseniz belki yanınızda olur. Ama desteklemezseniz siz düşmansınız. Sizin bu ülkenin işadamı olmanız, işi yapıyor olmanızın bir anlamı yok. Örneğin 2011 Turizm Yılı ilan edil-diğinde biz de Türkiye-Kıbrıs arasında bağ kurmak için girişim yaptık şirket olarak ve 300 bin dolar paramızı kaybettik. Ancak o dönem Bakan, charter

uçaklar yolcu alamaz diye bir madde buldu ki bu doğru bilgi değildi ve seferler son buldu. Kısaca en büyük sıkıntılardan biri, iş bilmeyen, özel sektörün önünü açmayan ve projesi olmayan insanların belli kilit noktalarda oturmasıdır. Hükümetler özel sek-törün gelişmesini engellemek için sanki ellerinden geleni yaptılar.

BAYMEN: Genel bir söylem var ki son 4 yıldır yurt dışından en çok turist getirilen dönem yaşandı. Bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz?A.P.: Doğrudur. O projeyi ben de sonuna kadar desteklerim. TC Heyeti tarafından verilen bir teş-vikti bu. Bizim Turizm Bakanlığının da koyduğu kü-çük bir teşvik var hatta o zaman zaman da sekteye uğrar çünkü Turizm ve Maliye bakanlığı arasında bir anlaşmazlık yaşanmaktadır. Ülkemizde turizm dibe vurmuş durumdaydı. Bir şeyleri teşvik etmek gerekirdi. TC Yardım Heyeti de dedi ki "ben katkı koyarım" ve bu olay öyle başladı. Charter uçaklara direkt katkı verildi. Bu olayla 3-5 tane tur operatö-rü çıktı ortaya ve şimdi bu insanlar bu konuda her gün eğitim görürler, tecrübe kazanırlar ve bu in-sanların ufku açılmıştır. Ayrıca bu uçaklar sayesin-de ülkemize de en azından 80.000 turist geldi. İlk bir iki ülkeyle başlayan charter uçuşları şu anda 17 ülkeye ulaştı. Özellikle Correndon Havayolu şirke-tine teşekkür etmek lazım, ülkemizdeki acenteyle birlikte 5-10 ülkeden turist getirmektedir. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Bunun avantajları şöyle sıralanabilir. Oteller kendilerine çeki düzen vermeye başladı, tur operatörleri eğitim almaya başladı, ülkemize para getirse de getirmese de bir hareketlenme oldu. Boş olan otellerimiz doldu, bu otellerimizin garsonları çalışmaya başladı, bo-yası bakımı yapıldı. Her yönden katkısı oldu. Bu sistem, sonrasında düzenlenerek daha kaliteli yol-cular gelebilir. Şu anda bunun katkısı çok büyük bir meblağ da değil, senede 20 milyon gibi bir ra-kamdır. Bu miktarlar başka ülkelerin reklamlarının yirmide biri bile değildir. Yani siz bu kadar küçük bir destekle bir kapı açmış olursunuz. Ancak genel olarak turizmimizden çok yanlışlar da yapılmıştır. Örneğin Karpaz bölgesinin kitle turizmine açılması gibi... Düşünün ki siz, bir ülkenin 5 yıldızlı otelleri-nin yatak kapasitesi tüm oteller içinde %70. Bütün dünyada 5 yıldızlı otellerin yatak kapasitesi tüm otellere baktığınız zaman %20'dir. Ancak 5 yıldızlı oteller sadece gelir seviyesi yüksek insanlara hitap etmektedir yani piramidin üstüdür.

“Eko-turizm paralı, kaliteli, kültürlü,

hayatında değişim isteyen insanların

tercih ettiği bir turizm şeklidir”

BAYMEN: Ülkemize en uygun turizm modeli nedir sizce?A.P.: Bizim ülkemize en uygun turizm modeli, özel ilgi turizmi dediğimiz ve bun-ların altyapısı olan eko otellerdir. Siz bu ülkeye 3 milyon insan getirseniz, bizim yollarımız, suyumuz, elektriğmiz bunu kadar insanı zaten kaldırmaz. Biz daha az insanla daha çok para kazanmayı sağla-yacak turizm şekillerine eğilmemiz lazım. Bunun da yolu eko turizmdir. Bugün her-kes eko turizmi salaş turizmle karıştırır. Ama öyle değildir. Eko-turizm paralı, ka-liteli, kültürlü, hayatında değişim isteyen insanların tercih ettiği bir turizm şeklidir. Bunun için de kaliteli eko-oteller yapıl-malıdır. En uygun bölge de yeşili, denizi ve doğasıyla Güzelyurt bölgesidir.

BAYMEN: Güzelyurt bölgesinin tu-rizm potansiyelini nasıl yorumluyor-sunuz?A.P.: Lefke bölgesi çok şanslı bir bölgedir. Kıbrıs'a maden şirketi CMC ile ilk paranın düştüğü yerdir Lefke. Daha sonra Rumlar tarafından Narenciye bölgesi olarak kulla-

nıldı. 1974'ten sonra Güzelyurt'ta bize ka-lan narenciye bahçeleri ve olanakları vardı. Yeraltı su zenginlikleri bakımından en zen-gin bölgedir. Başka bölgelerde su yokken yer altı suyu bakımından oldukça şans-lıdır. Bugün Trodos'a yağmur yağar ama Trodos'a yağan yağmur bizim köyümüz Gaziveren'in altında toplanır. Kıbrıs'ın en verimli ovalarından biri Güzelyurt Ovası'dır. Ayrıca Doğancı gibi üretici, Yeşilırmak gibi çilekte meşhur olan köylerimiz vardır. Lefke'nin portakalı, Güzelyurt'un naren-ciyesi... Bunlar önemli şeylerdir. Lefke'de bugün hurma ile narenciye, hurma ile mer-sin bir arada yetişir. Böyle bir iklime sahip olmasından dolayı şanslı bölgedir. Ama şu anda siyasi durumu dolayısıyla insanlar yatırım yapmak istemiyor, yatırım yap-mak isteyen ise o bölgeden kaçtı. O böl-genin en büyük özelliği köylerinin çoğunun Türk olmasıdır. Lefke, Doğancı, Bağlıköy, Angolem, Yeşilırmak, Gaziveren hep Türk köyleridir. Burası esasında verilemez. Ama bir yerin verilip verilemeyeceği sizin oraya yapacağınız yatırımlarla ilgilidir. Siz sahip-lenirseniz verilmez ancak siz sahiplenmez-seniz zaten sizin değil. Bizim de bu bölgeyi sahiplenmemiz için de oraya yatırım yap-mamız gerekir. Elimizi taşın altına koyma-mız gerekir.

Düşünün ki böyle üretici bir bölgenin in-sanları şu anda geçim derdindedir. Uy-gulanan yanlış politikalar sayesinde bu noktaya gelinmiştir. Şimdi önümüzde se-çimler var.. Bu önümüzdeki seçimlerde,

o bölgenin insanı olarak da ricam, ister UBP, ister DP-UG, ister CTP, ister TDP'den seçilsin, o bölge milletvekilleri bir araya gelip konsorsiyum oluşturmasıdır. "Biz bölgemiz için ne yapabiliriz?" Bu özveriyi seçilecek olan milletvekillerinden bekli-yorum. Daha önce hep çekişmeler ya-şandı ve o bölgeye ilgi gösterilmedi. 4 yıl iktidarda olan parti Bu bölgeye hiçbir şey vermemiş durumdadır. Ümit ederim ki seçimden sonra bunlar değişir. Ben Gü-zelyurt konusunda, Sivil Toplum Örgütle-rinin, siyasi partilerden seçilen insanların bir araya geleceğini ve üniversitelerimi-zin orada bir motor görevi yapacağını dü-şünüyorum. O bölgedeki üniversitelerin, tarımda, narenciyede, turizmde, master projelerinin bir mutfak olarak görev yap-ması gerekir. Böylece hem bölgeye katkı sağlanır hem de üniversite; "benim oku-lumda insanlar pratik yaparak yetişmiş-tir" diyebilecek bir yapıya kavuşur. Bu da üniversitenin kalitesini yükseltir. Böylece bölge üniversiteye yardımcı olur, üniver-site de bölgeye yardımcı olacak bir du-ruma gelir. Bugün o bölgede Türkiye'nin çok saygın üniversitesi olan ODTÜ var ama sırtı insanlara, halka ve bölgeye dö-nük bir üniversitedir. Bu böyle olmamalı. Eko turizm bire bir bu ülkenin ilacıdır.

BAYMEN: Eko-Turizmi açabilir misi-niz?A.P.: Eko-turizm bölgesinde binalar ye-rel yapıda olmalıdır. İçerisinde yerel üre-tim biçimi olması gerekir. Bölgeye özgü

“Hükümetler özel sektö-

rün gelişme-sini engel-lemek için

sanki ellerin-den geleni yaptılar.”

PORTA

J

Page 18: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 15

ğundan insanların oldukça ilgisini çekti. Bu şehir-leri görme şansı yanında 5 yıldızlı otel konforunu yaşadılar. Bu da insanların çok beğenisini kazandı. Bunun yanında insanlarımızı Avrupa'ya götürmeye başladık ve bugün Avrupa’yı karış karış parsellemiş durumdayız turlarımızla. Avrupa'da en önemli du-raklarımızdan biri Prag-Budapeşte-Viyana, yukarı-da İsveç, Norveç bölgesi… Ayrıca İspanya, Fransa, Uzak Doğu, Amerika destinasyonlarımız var. Bun-ların yanında yeni destinasyonlarımız ise Güney Amerika'dan Brezilya-Arjantin. Bu turlardan bazı-larını kendimiz, bazılarını ise Türkiye'deki şirket-lerle ortak yapıyoruz. Bugün birçok şirketin yetkili satıcısıyız. Bizim Polatkan Turizm olarak bu sektö-re çok büyük katkımız olmuştur. Bugün birçok tu-rizmci Polatkan Turizm'den çıkmıştır. Çalışanlarımız hem teknik bilgi hem de sosyal açıdan kendilerini geliştiriyorlar. Şirket olarak prensiplerimiz vardır ve çalışanlarımız da o prensiplere uymak durumun-dadır. Bu alanda üniversite kadar insan yetiştirdik. Biz hem insanları gezdirme hem de çalışanlarımızı geliştirmek adına sosyal sorumluluğumuzu yerine getirdik diye düşünüyorum.

BAYMEN: Turizm niye önemlidir sizce?A.P.: Farklı ülke görmek insanın bakış açısını ge-liştirir. Her gördüğünüz yerden bir şeyler alırsınız. Turizm size bir şeyler verir. Hindistan'ın pisliğini gördüğünüzde halinize şükredersiniz, Norveç'in sokaklarını, alçak kaldırımlarını gördüğünüzde im-renirsiniz.

BAYMEN: Bugüne gelene kadar ne gibi sıkın-tılar yaşadınız?A.P.: Biz ülkemize çok da turist getirdik. Ancak hü-kümet yanımızda olsaydı çok daha farklı olurdu. Örneğin, bir dönem havayolu şirketi bize çok kol-tuk vermiyordu ki çok kar etmeyelim. Başkaları da kazansın diye düşündüler. Zaten başkalarının da çapı varsa, yapabiliyorsa ona da destek ol, benim buna bir itirazım yok. Hükümetin özel sektörü ge-liştirici değil önleyici, baskıcı bir sistem uyguluyor. Re’sen vergi de bunlardan biridir. Sırf siz gidip on-lardan yardım isteyesiniz diye bu sistem kaldırılmı-yor. Bir partiyi biraz desteklerseniz belki yanınızda olur. Ama desteklemezseniz siz düşmansınız. Sizin bu ülkenin işadamı olmanız, işi yapıyor olmanızın bir anlamı yok. Örneğin 2011 Turizm Yılı ilan edil-diğinde biz de Türkiye-Kıbrıs arasında bağ kurmak için girişim yaptık şirket olarak ve 300 bin dolar paramızı kaybettik. Ancak o dönem Bakan, charter

uçaklar yolcu alamaz diye bir madde buldu ki bu doğru bilgi değildi ve seferler son buldu. Kısaca en büyük sıkıntılardan biri, iş bilmeyen, özel sektörün önünü açmayan ve projesi olmayan insanların belli kilit noktalarda oturmasıdır. Hükümetler özel sek-törün gelişmesini engellemek için sanki ellerinden geleni yaptılar.

BAYMEN: Genel bir söylem var ki son 4 yıldır yurt dışından en çok turist getirilen dönem yaşandı. Bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz?A.P.: Doğrudur. O projeyi ben de sonuna kadar desteklerim. TC Heyeti tarafından verilen bir teş-vikti bu. Bizim Turizm Bakanlığının da koyduğu kü-çük bir teşvik var hatta o zaman zaman da sekteye uğrar çünkü Turizm ve Maliye bakanlığı arasında bir anlaşmazlık yaşanmaktadır. Ülkemizde turizm dibe vurmuş durumdaydı. Bir şeyleri teşvik etmek gerekirdi. TC Yardım Heyeti de dedi ki "ben katkı koyarım" ve bu olay öyle başladı. Charter uçaklara direkt katkı verildi. Bu olayla 3-5 tane tur operatö-rü çıktı ortaya ve şimdi bu insanlar bu konuda her gün eğitim görürler, tecrübe kazanırlar ve bu in-sanların ufku açılmıştır. Ayrıca bu uçaklar sayesin-de ülkemize de en azından 80.000 turist geldi. İlk bir iki ülkeyle başlayan charter uçuşları şu anda 17 ülkeye ulaştı. Özellikle Correndon Havayolu şirke-tine teşekkür etmek lazım, ülkemizdeki acenteyle birlikte 5-10 ülkeden turist getirmektedir. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Bunun avantajları şöyle sıralanabilir. Oteller kendilerine çeki düzen vermeye başladı, tur operatörleri eğitim almaya başladı, ülkemize para getirse de getirmese de bir hareketlenme oldu. Boş olan otellerimiz doldu, bu otellerimizin garsonları çalışmaya başladı, bo-yası bakımı yapıldı. Her yönden katkısı oldu. Bu sistem, sonrasında düzenlenerek daha kaliteli yol-cular gelebilir. Şu anda bunun katkısı çok büyük bir meblağ da değil, senede 20 milyon gibi bir ra-kamdır. Bu miktarlar başka ülkelerin reklamlarının yirmide biri bile değildir. Yani siz bu kadar küçük bir destekle bir kapı açmış olursunuz. Ancak genel olarak turizmimizden çok yanlışlar da yapılmıştır. Örneğin Karpaz bölgesinin kitle turizmine açılması gibi... Düşünün ki siz, bir ülkenin 5 yıldızlı otelleri-nin yatak kapasitesi tüm oteller içinde %70. Bütün dünyada 5 yıldızlı otellerin yatak kapasitesi tüm otellere baktığınız zaman %20'dir. Ancak 5 yıldızlı oteller sadece gelir seviyesi yüksek insanlara hitap etmektedir yani piramidin üstüdür.

“Eko-turizm paralı, kaliteli, kültürlü,

hayatında değişim isteyen insanların

tercih ettiği bir turizm şeklidir”

BAYMEN: Ülkemize en uygun turizm modeli nedir sizce?A.P.: Bizim ülkemize en uygun turizm modeli, özel ilgi turizmi dediğimiz ve bun-ların altyapısı olan eko otellerdir. Siz bu ülkeye 3 milyon insan getirseniz, bizim yollarımız, suyumuz, elektriğmiz bunu kadar insanı zaten kaldırmaz. Biz daha az insanla daha çok para kazanmayı sağla-yacak turizm şekillerine eğilmemiz lazım. Bunun da yolu eko turizmdir. Bugün her-kes eko turizmi salaş turizmle karıştırır. Ama öyle değildir. Eko-turizm paralı, ka-liteli, kültürlü, hayatında değişim isteyen insanların tercih ettiği bir turizm şeklidir. Bunun için de kaliteli eko-oteller yapıl-malıdır. En uygun bölge de yeşili, denizi ve doğasıyla Güzelyurt bölgesidir.

BAYMEN: Güzelyurt bölgesinin tu-rizm potansiyelini nasıl yorumluyor-sunuz?A.P.: Lefke bölgesi çok şanslı bir bölgedir. Kıbrıs'a maden şirketi CMC ile ilk paranın düştüğü yerdir Lefke. Daha sonra Rumlar tarafından Narenciye bölgesi olarak kulla-

nıldı. 1974'ten sonra Güzelyurt'ta bize ka-lan narenciye bahçeleri ve olanakları vardı. Yeraltı su zenginlikleri bakımından en zen-gin bölgedir. Başka bölgelerde su yokken yer altı suyu bakımından oldukça şans-lıdır. Bugün Trodos'a yağmur yağar ama Trodos'a yağan yağmur bizim köyümüz Gaziveren'in altında toplanır. Kıbrıs'ın en verimli ovalarından biri Güzelyurt Ovası'dır. Ayrıca Doğancı gibi üretici, Yeşilırmak gibi çilekte meşhur olan köylerimiz vardır. Lefke'nin portakalı, Güzelyurt'un naren-ciyesi... Bunlar önemli şeylerdir. Lefke'de bugün hurma ile narenciye, hurma ile mer-sin bir arada yetişir. Böyle bir iklime sahip olmasından dolayı şanslı bölgedir. Ama şu anda siyasi durumu dolayısıyla insanlar yatırım yapmak istemiyor, yatırım yap-mak isteyen ise o bölgeden kaçtı. O böl-genin en büyük özelliği köylerinin çoğunun Türk olmasıdır. Lefke, Doğancı, Bağlıköy, Angolem, Yeşilırmak, Gaziveren hep Türk köyleridir. Burası esasında verilemez. Ama bir yerin verilip verilemeyeceği sizin oraya yapacağınız yatırımlarla ilgilidir. Siz sahip-lenirseniz verilmez ancak siz sahiplenmez-seniz zaten sizin değil. Bizim de bu bölgeyi sahiplenmemiz için de oraya yatırım yap-mamız gerekir. Elimizi taşın altına koyma-mız gerekir.

Düşünün ki böyle üretici bir bölgenin in-sanları şu anda geçim derdindedir. Uy-gulanan yanlış politikalar sayesinde bu noktaya gelinmiştir. Şimdi önümüzde se-çimler var.. Bu önümüzdeki seçimlerde,

o bölgenin insanı olarak da ricam, ister UBP, ister DP-UG, ister CTP, ister TDP'den seçilsin, o bölge milletvekilleri bir araya gelip konsorsiyum oluşturmasıdır. "Biz bölgemiz için ne yapabiliriz?" Bu özveriyi seçilecek olan milletvekillerinden bekli-yorum. Daha önce hep çekişmeler ya-şandı ve o bölgeye ilgi gösterilmedi. 4 yıl iktidarda olan parti Bu bölgeye hiçbir şey vermemiş durumdadır. Ümit ederim ki seçimden sonra bunlar değişir. Ben Gü-zelyurt konusunda, Sivil Toplum Örgütle-rinin, siyasi partilerden seçilen insanların bir araya geleceğini ve üniversitelerimi-zin orada bir motor görevi yapacağını dü-şünüyorum. O bölgedeki üniversitelerin, tarımda, narenciyede, turizmde, master projelerinin bir mutfak olarak görev yap-ması gerekir. Böylece hem bölgeye katkı sağlanır hem de üniversite; "benim oku-lumda insanlar pratik yaparak yetişmiş-tir" diyebilecek bir yapıya kavuşur. Bu da üniversitenin kalitesini yükseltir. Böylece bölge üniversiteye yardımcı olur, üniver-site de bölgeye yardımcı olacak bir du-ruma gelir. Bugün o bölgede Türkiye'nin çok saygın üniversitesi olan ODTÜ var ama sırtı insanlara, halka ve bölgeye dö-nük bir üniversitedir. Bu böyle olmamalı. Eko turizm bire bir bu ülkenin ilacıdır.

BAYMEN: Eko-Turizmi açabilir misi-niz?A.P.: Eko-turizm bölgesinde binalar ye-rel yapıda olmalıdır. İçerisinde yerel üre-tim biçimi olması gerekir. Bölgeye özgü

“Hükümetler özel sektö-

rün gelişme-sini engel-lemek için

sanki ellerin-den geleni yaptılar.”

Page 19: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

16 BAYMEN

“Cittaslow için

Lefke’den Gaziveren’e

kadar olan bölge idealdir.”

ürünleri üretilmeli ve bölgesel yemekler sunulma-lıdır. Eko-otelin içerisinde hayvan vardır, hayvan sevgisi vardır. Turist tavuğun altından yumurtayı alabilecek, inciri dalından kesebilecek, bahçesinde dolaşabilecek. Çalışanların da yerli insanlar olması gerekir. Yapacağımız eko oteller köylüyle içiçe ol-ması önemlidir. Gaziveren'de yapılacak eko-köyün projesinde şu vardır, tüm köy yolları ve bahçe yol-ları parke olacak. Yürüyüş yolu, bisiklet yolu ola-cak. Gezerken insanlar köyün içerisinde açılacak ev kahvelerinde oturup bir kahve içebilecek. Evinin önünde reçel satan köylünün reçelini satın alabi-lecek. Yani bizim eko-otel tarzımızda turist köy-lüyle birlikte olacak. O eko-otelde çalışacak köylü insanlara İngilizce, Almanca öğreteceksiniz. Gelen insanlar da orada Türkçe öğrenecek. Dilimizi, güzel olan sosyal yapımızı da gelen turist tanıyıp sevmiş olacak. Oradaki insanlarımızla iç içe olacak.

BAYMEN: Peki Eko-Turizmin pazarlaması na-sıl yapılmalıdır?A.P.: Bu çok kolaydır. Bunun pazarlanmasında ve müşteri bulunmasında hiç bir sorun yoktur. Çünkü onlar sizi bulur. Ayrıca buraya gelecek olan insanlar bir haftalığına gelmiyor, eko-köye gelen insanlar uzun süre kalmak için geliyor. Yine bu eko-köyleri-mizin denize yakın olması gerekir çünkü biz deniz ülkesiyiz. Onun için diyoruz bu turizm şekli için en iyi bölge Gaziveren bölgesidir. Denizi, yeşilliği, in-sanı, doğası, sörf yapmak için rüzgarı çok uygun-dur ve tüm bunlar Tanrı vergisi olarak orada bulu-nuyor. Yani aslında herşey hazır ve bu kadar basit aslında. Eko-turizim artık benim yaşam biçimim, idealim oldu. Ama sadece idealim olduğu için de-ğil, ülkeye artı ekonomik değerleri ve uygun turizm şekli olduğu için eko-turizm üstünde ısrarlıyım. Bu-nun için de insanları inandırmak gerekir. Bunun için devamlı televizyonlara çıkıyoruz, insanlara eko-tu-rizmi anlatmaya çalışıyoruz. Turizm Bakanlığı'nın eko-turizm kadrosu yok. Şu an eko-turizm adına yapılanlar tam bir karmaşa halindedir. Bugün hel-lim, kolokas yemeği vererek eko-turizm olmuyor. Eko turizm sadece yemek değildir, eko turizm bir yaşam biçimidir.

Cittaslow (yavaş şehir) kavramını da sürek-li duyar olduk. Siz de bundan bahsediyorsu-nuz? Cittaslow nedir?A.P.: Cittaslow ortaya yeni çıkan bir modeldir. Ama tüm Kıbrıs'ın genine uyan bir modeldir. Cittaslowun kriterlerine baktığınız zaman, yerleşim yerlerinde daha iyi bir yaşam biçimi, sosyal yapının gelişmesi ve en önemlisi de üretime dönük olmasıdır. Yerel üretimin artması ve değerlendirilmesi esasına da-yanıyor. O sistemde yer üstünde gerilim hattı di-rekleri görmezsiniz. Özürlü insanlar problem yaşa-maz o sistemde. Cittaslow şehir ulaşım sorunlarını de çözen bir yaşam biçimidir. Esasında tüm bele-diyeler bu cittaslow kriterlerini uygulaması gerekir. Gidip bu cittaslow kriterleri belediye başkanlarına verilmeli ve görev süresi sonlarında gidip kaç ta-nesini gerçekleştirdiklerine bakılmalı. Ne kadarını gerçekleştirdilerse o kadar başarılı oldular demek-tir. Elektrik toprak altına indiyse, alçak kaldırımlar yapıldıysa, şehir içi ulaşım en ucuz şekle getirildiy-se, o belediye başkanı karnesi iyidir demektir tek-rar seçilebilir. Yapmadıysa bir daha onu seçmeye gerek yoktur. Seferihisar bugün cittaslow için en güzel örnektir. Seferihisar Belediye Başkanı ile bir sohbetimizde şöyle demişti. "Cittaslow'u anlatma-lısınız. Sürekli anlatacaksınız, tükeneceksiniz belki ama o da olacak". Cittaslow kaliteli bir yaşam su-nar. Ayrıca katılımcı bir sistemdir. Siz Seferihisar'da hangi bölgede çocuk parkı yapacaksanız 12-15 yaşındaki çocuklara sorarsınız. Onların onayı ol-madan park yapılamaz. Cittaslow için Lefke'den Gaziveren'e kadar olan bölge idealdir. İstediğiniz her yerde uygulayabilirsiniz ancak o bölgenin cit-taslow için doğal bir yapısı var.

BAYMEN: Kuzey Kıbrıs turizmde nasıl marka olur?A.P.: Şu an Kuzey Kıbrıs turizm açısından bir mar-ka değildir. Rum tarafı, İtalya, Fransa bir markadır ancak biz değiliz. Biz marka olmak istiyorsak, Lef-ke bölgesini cittaslow yapacağız, tüm dünya bunu duyacak ve Lefke bölgesinin marka olmasının ar-dından Kuzey Kıbrıs markası oluşabilecek. Hem tu-rizmi hem ekonomiyi sürükleyecek hem de tanın-mamıza katkı sağlayacak.

Devletimize sahip çıkmak

Serhat KOTAK

[email protected]

GÖZLEM

Kıbrıs Türkü yokoluşun eşiğinden döndü ve bugün kendi devletin-de özgürce yaşıyor. Devletimiz-

den maaş alıp devletin yaşamasına karşı olanlar eski defterlerin açılma-sını ve Kıbrıs Türkü’nün gerçekten bir soykırımla karşı karşıyayken direnip Anavatanının yardımı ile önce yaşama tutunduğunu, sonra da kendi devletini kurma başarısını gösterdiğinin anlatıl-masını istemezler. Bunu “şövenlik” fa-lan diyerek geçiştirmeyi yeğlerler. Yani gerçeklerden kaçarak revizyonist tarih-çiliğe soyunurlar. Olan şeyleri olmamış, olmamışları da kendi senaryolarına uy-durarak olmuş gibi gösterirler. Bence doğru ile yanlış arasındaki farkı göre-cek olgunlukta olanlar politik görüşleri ne olursa olsun kendi devletlerini yü-celtmek için uğraşırlar. Dünyanın birçok ülkesine gittim, bu her zaman böyle olarak karşıma çıktı. KKTC’ye gelince devleti koruyanlar ve devleti ortadan kaldırmak isteyenler olarak ayrılıyoruz. Bu size çok basit bir bir tanımlama ola-rak gelmişse lütfen birkaç dakikanızı ayırıp bu günlerde yapılan eylemleri, verilen söylemleri bir hatırlayınız, bana hak vereceksiniz. Ne korkunç bir du-rum değil mi? Dünyada devletsiz olup başka halkların boyunduruğu altında yaşamaya çalışan halklarla dolu. Bizim egemen devletimiz var ama halkın bir kesimi olan devleti ortadan kaldırmak istiyor veya işleyişini engellemek sure-tiyle kötüye gitmesini ve Ruma muhtaç olmamızı sağlamaya çalışıyor..

“Ben sağ görüşlü de olsa sol görüşlü

de olsa Kıbrıslı Türklerin ülkemizin daha iyiye gitmesi için çalışmaları gerektiğini, bu amaçla katkı koymalarını beklediğimi söylüyorum.”

Sakın sağ soldan daha iyidir veya sol diğerinden daha iyidir gibi bir tarışmaya girmeye çalıştığımı düşünmeyin. Ben sağ görüşlü de olsa sol görüşlü de olsa Kıbrıslı Türklerin ülkemizin daha iyiye gitmesi için çalışmaları gerektiğini, bu amaçla katkı koymalarını beklediğimi söylüyorum. Zaten bizdeki sağ partiler-le sol partilerin hükümete geldiklerinde yapacakları icraatların ne sağ ne de sol görüşle pek bağdaşmadığını görerek sağcı/solcu tartışmasını pek gerçekçi bulmuyorum. Neyse o konuyu başka güne bırakalım isterseniz ve konumuza dönelim.

Diyelim ki siz Birleşmiş Milletler hi-mayesinde şu anda devam eden gö-rüşmelerin bir an önce bir anlaşmayla sonuçlanmasını ve Türklerle Rumların birleşip ayni devlette beraber yaşama-sını istiyorsunuz. Bu KKTC’nin gelişme-mesi veya yok edilmesi için çalışmanız gerekeceği anlamına gelmemeli. An-laşma olmamalı ve KKTC yaşamalıdır diyenler kadar ülkemizin gelişmesi için katkı koymanız gerekir. Olası bir anlaş-maya da güçlü, çağdaş bir ülkenin va-tandaşı olarak taraf olursunuz. Yoksa anlaşma olsa bile ortaya çıkacak yeni oluşumun her konuda daha zayıp ortağı olmak mı cazip geliyor?

O zaman her fırsatta KKTC’yı aşa-ğılamak niye? Her fırsatta Türkiye’ye ağıza alınmayacak sözlerle saldırmak

niye? Her fırsatta Sayın Büyükelçi’ye hakaretler niye? “Biz da devletmıyik yani?”gibi saçma sorular niye? Kendi görüşünüzün kabul görmesi için karşı görüşten olduğunu sandığınız her ke-simi aşağılamak mı sizi tatmin ediyor? Bunu yapmak sizce kendi görüşünüzün daha fazla kabul görmesini mi sağlıyor yoksa bunun tersi mi gerçekleşiyor?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti he-nüz Birleşmiş Milletler üyesi değildir. Olsun, dünyanın sonu mu geldi? Bu aşağılanması için bir neden olamaz. BM üyeliğine henüz kabul edilmemişse bu “daha az devlet” olmasından değil, Kıb-rıs Türküne ve genelde Türklere karşı olan ayırımcılıktan ve bazı büyük dev-letlerin çıkarlarından dolayıdır. Bu ger-çek KKTC’yi daha az devlet yapmaz. Sadece o kulübe şimdilik üye olmadı-ğımızı tescil eder. Bizim esas amacımız dışta dünya ile ekonomik entegrasyon ve içte her konuda çağdaş bir ivme ya-kalamak olmalı.

Bu başarılabilir dediğimde lütfen bana inanın. Şunun şurasında 300,000 kişiyiz ve 40 mil kuzeyimizde dünya ekonomik devlerinin arasına giren Ana-vatanımız vardır. Yani dışta gücümüzü Anavatan aracılığı ile ekonomik olarak dünyaya entegrasyon konusuna, içte de her gün anlamsız bir eylem değil gerçekten çağdaş yapılanmaya har-casak bakın görün KKTC nasıl bir ülke olur. Olamaz mı dediniz? Oluuur, gerçek gönül birliği ve iş yapabilecek başarıyı daha önce yakalamış kardolarla öyle güzel olur ki...

“Bizim esas amacımız dışta dünya ile ekonomik entegrasyon

ve içte her konuda çağdaş bir ivme yakalamak olmalı.”

Türkiye’deki yavaş şehir: Seferihisar

Page 20: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 17

“Cittaslow için

Lefke’den Gaziveren’e

kadar olan bölge idealdir.”

ürünleri üretilmeli ve bölgesel yemekler sunulma-lıdır. Eko-otelin içerisinde hayvan vardır, hayvan sevgisi vardır. Turist tavuğun altından yumurtayı alabilecek, inciri dalından kesebilecek, bahçesinde dolaşabilecek. Çalışanların da yerli insanlar olması gerekir. Yapacağımız eko oteller köylüyle içiçe ol-ması önemlidir. Gaziveren'de yapılacak eko-köyün projesinde şu vardır, tüm köy yolları ve bahçe yol-ları parke olacak. Yürüyüş yolu, bisiklet yolu ola-cak. Gezerken insanlar köyün içerisinde açılacak ev kahvelerinde oturup bir kahve içebilecek. Evinin önünde reçel satan köylünün reçelini satın alabi-lecek. Yani bizim eko-otel tarzımızda turist köy-lüyle birlikte olacak. O eko-otelde çalışacak köylü insanlara İngilizce, Almanca öğreteceksiniz. Gelen insanlar da orada Türkçe öğrenecek. Dilimizi, güzel olan sosyal yapımızı da gelen turist tanıyıp sevmiş olacak. Oradaki insanlarımızla iç içe olacak.

BAYMEN: Peki Eko-Turizmin pazarlaması na-sıl yapılmalıdır?A.P.: Bu çok kolaydır. Bunun pazarlanmasında ve müşteri bulunmasında hiç bir sorun yoktur. Çünkü onlar sizi bulur. Ayrıca buraya gelecek olan insanlar bir haftalığına gelmiyor, eko-köye gelen insanlar uzun süre kalmak için geliyor. Yine bu eko-köyleri-mizin denize yakın olması gerekir çünkü biz deniz ülkesiyiz. Onun için diyoruz bu turizm şekli için en iyi bölge Gaziveren bölgesidir. Denizi, yeşilliği, in-sanı, doğası, sörf yapmak için rüzgarı çok uygun-dur ve tüm bunlar Tanrı vergisi olarak orada bulu-nuyor. Yani aslında herşey hazır ve bu kadar basit aslında. Eko-turizim artık benim yaşam biçimim, idealim oldu. Ama sadece idealim olduğu için de-ğil, ülkeye artı ekonomik değerleri ve uygun turizm şekli olduğu için eko-turizm üstünde ısrarlıyım. Bu-nun için de insanları inandırmak gerekir. Bunun için devamlı televizyonlara çıkıyoruz, insanlara eko-tu-rizmi anlatmaya çalışıyoruz. Turizm Bakanlığı'nın eko-turizm kadrosu yok. Şu an eko-turizm adına yapılanlar tam bir karmaşa halindedir. Bugün hel-lim, kolokas yemeği vererek eko-turizm olmuyor. Eko turizm sadece yemek değildir, eko turizm bir yaşam biçimidir.

Cittaslow (yavaş şehir) kavramını da sürek-li duyar olduk. Siz de bundan bahsediyorsu-nuz? Cittaslow nedir?A.P.: Cittaslow ortaya yeni çıkan bir modeldir. Ama tüm Kıbrıs'ın genine uyan bir modeldir. Cittaslowun kriterlerine baktığınız zaman, yerleşim yerlerinde daha iyi bir yaşam biçimi, sosyal yapının gelişmesi ve en önemlisi de üretime dönük olmasıdır. Yerel üretimin artması ve değerlendirilmesi esasına da-yanıyor. O sistemde yer üstünde gerilim hattı di-rekleri görmezsiniz. Özürlü insanlar problem yaşa-maz o sistemde. Cittaslow şehir ulaşım sorunlarını de çözen bir yaşam biçimidir. Esasında tüm bele-diyeler bu cittaslow kriterlerini uygulaması gerekir. Gidip bu cittaslow kriterleri belediye başkanlarına verilmeli ve görev süresi sonlarında gidip kaç ta-nesini gerçekleştirdiklerine bakılmalı. Ne kadarını gerçekleştirdilerse o kadar başarılı oldular demek-tir. Elektrik toprak altına indiyse, alçak kaldırımlar yapıldıysa, şehir içi ulaşım en ucuz şekle getirildiy-se, o belediye başkanı karnesi iyidir demektir tek-rar seçilebilir. Yapmadıysa bir daha onu seçmeye gerek yoktur. Seferihisar bugün cittaslow için en güzel örnektir. Seferihisar Belediye Başkanı ile bir sohbetimizde şöyle demişti. "Cittaslow'u anlatma-lısınız. Sürekli anlatacaksınız, tükeneceksiniz belki ama o da olacak". Cittaslow kaliteli bir yaşam su-nar. Ayrıca katılımcı bir sistemdir. Siz Seferihisar'da hangi bölgede çocuk parkı yapacaksanız 12-15 yaşındaki çocuklara sorarsınız. Onların onayı ol-madan park yapılamaz. Cittaslow için Lefke'den Gaziveren'e kadar olan bölge idealdir. İstediğiniz her yerde uygulayabilirsiniz ancak o bölgenin cit-taslow için doğal bir yapısı var.

BAYMEN: Kuzey Kıbrıs turizmde nasıl marka olur?A.P.: Şu an Kuzey Kıbrıs turizm açısından bir mar-ka değildir. Rum tarafı, İtalya, Fransa bir markadır ancak biz değiliz. Biz marka olmak istiyorsak, Lef-ke bölgesini cittaslow yapacağız, tüm dünya bunu duyacak ve Lefke bölgesinin marka olmasının ar-dından Kuzey Kıbrıs markası oluşabilecek. Hem tu-rizmi hem ekonomiyi sürükleyecek hem de tanın-mamıza katkı sağlayacak.

Devletimize sahip çıkmak

Serhat KOTAK

[email protected]

GÖZLEM

Kıbrıs Türkü yokoluşun eşiğinden döndü ve bugün kendi devletin-de özgürce yaşıyor. Devletimiz-

den maaş alıp devletin yaşamasına karşı olanlar eski defterlerin açılma-sını ve Kıbrıs Türkü’nün gerçekten bir soykırımla karşı karşıyayken direnip Anavatanının yardımı ile önce yaşama tutunduğunu, sonra da kendi devletini kurma başarısını gösterdiğinin anlatıl-masını istemezler. Bunu “şövenlik” fa-lan diyerek geçiştirmeyi yeğlerler. Yani gerçeklerden kaçarak revizyonist tarih-çiliğe soyunurlar. Olan şeyleri olmamış, olmamışları da kendi senaryolarına uy-durarak olmuş gibi gösterirler. Bence doğru ile yanlış arasındaki farkı göre-cek olgunlukta olanlar politik görüşleri ne olursa olsun kendi devletlerini yü-celtmek için uğraşırlar. Dünyanın birçok ülkesine gittim, bu her zaman böyle olarak karşıma çıktı. KKTC’ye gelince devleti koruyanlar ve devleti ortadan kaldırmak isteyenler olarak ayrılıyoruz. Bu size çok basit bir bir tanımlama ola-rak gelmişse lütfen birkaç dakikanızı ayırıp bu günlerde yapılan eylemleri, verilen söylemleri bir hatırlayınız, bana hak vereceksiniz. Ne korkunç bir du-rum değil mi? Dünyada devletsiz olup başka halkların boyunduruğu altında yaşamaya çalışan halklarla dolu. Bizim egemen devletimiz var ama halkın bir kesimi olan devleti ortadan kaldırmak istiyor veya işleyişini engellemek sure-tiyle kötüye gitmesini ve Ruma muhtaç olmamızı sağlamaya çalışıyor..

“Ben sağ görüşlü de olsa sol görüşlü

de olsa Kıbrıslı Türklerin ülkemizin daha iyiye gitmesi için çalışmaları gerektiğini, bu amaçla katkı koymalarını beklediğimi söylüyorum.”

Sakın sağ soldan daha iyidir veya sol diğerinden daha iyidir gibi bir tarışmaya girmeye çalıştığımı düşünmeyin. Ben sağ görüşlü de olsa sol görüşlü de olsa Kıbrıslı Türklerin ülkemizin daha iyiye gitmesi için çalışmaları gerektiğini, bu amaçla katkı koymalarını beklediğimi söylüyorum. Zaten bizdeki sağ partiler-le sol partilerin hükümete geldiklerinde yapacakları icraatların ne sağ ne de sol görüşle pek bağdaşmadığını görerek sağcı/solcu tartışmasını pek gerçekçi bulmuyorum. Neyse o konuyu başka güne bırakalım isterseniz ve konumuza dönelim.

Diyelim ki siz Birleşmiş Milletler hi-mayesinde şu anda devam eden gö-rüşmelerin bir an önce bir anlaşmayla sonuçlanmasını ve Türklerle Rumların birleşip ayni devlette beraber yaşama-sını istiyorsunuz. Bu KKTC’nin gelişme-mesi veya yok edilmesi için çalışmanız gerekeceği anlamına gelmemeli. An-laşma olmamalı ve KKTC yaşamalıdır diyenler kadar ülkemizin gelişmesi için katkı koymanız gerekir. Olası bir anlaş-maya da güçlü, çağdaş bir ülkenin va-tandaşı olarak taraf olursunuz. Yoksa anlaşma olsa bile ortaya çıkacak yeni oluşumun her konuda daha zayıp ortağı olmak mı cazip geliyor?

O zaman her fırsatta KKTC’yı aşa-ğılamak niye? Her fırsatta Türkiye’ye ağıza alınmayacak sözlerle saldırmak

niye? Her fırsatta Sayın Büyükelçi’ye hakaretler niye? “Biz da devletmıyik yani?”gibi saçma sorular niye? Kendi görüşünüzün kabul görmesi için karşı görüşten olduğunu sandığınız her ke-simi aşağılamak mı sizi tatmin ediyor? Bunu yapmak sizce kendi görüşünüzün daha fazla kabul görmesini mi sağlıyor yoksa bunun tersi mi gerçekleşiyor?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti he-nüz Birleşmiş Milletler üyesi değildir. Olsun, dünyanın sonu mu geldi? Bu aşağılanması için bir neden olamaz. BM üyeliğine henüz kabul edilmemişse bu “daha az devlet” olmasından değil, Kıb-rıs Türküne ve genelde Türklere karşı olan ayırımcılıktan ve bazı büyük dev-letlerin çıkarlarından dolayıdır. Bu ger-çek KKTC’yi daha az devlet yapmaz. Sadece o kulübe şimdilik üye olmadı-ğımızı tescil eder. Bizim esas amacımız dışta dünya ile ekonomik entegrasyon ve içte her konuda çağdaş bir ivme ya-kalamak olmalı.

Bu başarılabilir dediğimde lütfen bana inanın. Şunun şurasında 300,000 kişiyiz ve 40 mil kuzeyimizde dünya ekonomik devlerinin arasına giren Ana-vatanımız vardır. Yani dışta gücümüzü Anavatan aracılığı ile ekonomik olarak dünyaya entegrasyon konusuna, içte de her gün anlamsız bir eylem değil gerçekten çağdaş yapılanmaya har-casak bakın görün KKTC nasıl bir ülke olur. Olamaz mı dediniz? Oluuur, gerçek gönül birliği ve iş yapabilecek başarıyı daha önce yakalamış kardolarla öyle güzel olur ki...

“Bizim esas amacımız dışta dünya ile ekonomik entegrasyon

ve içte her konuda çağdaş bir ivme yakalamak olmalı.”

Türkiye’deki yavaş şehir: Seferihisar

MAKALE

Page 21: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

18 BAYMEN

BAYMEN: Şarap tutkunu olduğunuzu biliyo-ruz. Şaraba olan ilginiz nasıl başladı? Özdal Kerem: Evet, son zamanlarda şarapla ol-dukça bütünleştik. Toplum da bizi bu konuda ya-nıdı ve bu da beni mutlu ediyor. Beni anneciğim, ülkemizin Baf kazasına bağlı Esentepe (Ayguruş) bölgesindeki şarap bağlarında sancılandı. Yani olu-şum hikayesi de şarapla başlar. Henüz dünyaya gelmeden üzüm ve şarap ile tanıştım. İçimdeki bu sevda yıllar içinde büyüdü ve bugünlere ka-dar geldi. Bugün ülkemize 17 ülmeden şarap ge-tiriyorum. Ülkemin turizm sektörüne bu anlamda hizmet vermeye çalışıyorum. Dünya’daki gezip görmüş olduğum önemli şarap ülkeleri olan İtal-ya, Fransa, Londra, Latin Amerika, Arjantin gibi ülkelerin şarap mahzenleri beni büyüledi ve böy-le bir yeri ülkemde insanıma da sunmak istedim. Hepsinden birşeyler katarak La Reserva’yı oluştur-duk. La Reserva sadece bir restaurant değil, içinde 800’e yakın şarabı bulunduran bir konsept. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs’ın ilk ve tek Şarap Kulübü. Ayrıca bu kulüple şarap eğitimleri veriyoruz. Şarap nedir? Nasıl üretilir? Bir bardak, şarapta ne kadar önem-lidir? Hangi yemekle, hangi derecede içilir? Bunun gibi sorulara cevap bulabileceğiniz bir eğitim.

BAYMEN: Şarabın çok detaylı hikayesi var.Ö.K.:Bunu toplumumuza anlatmaya ve toplumu-muzu bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Tabi şarap bir okyanus diyorlar. Her şişede ayrı bir Dünya var. Çünkü her yılın, her hasadın şarabı farklıdır. Şa-rabı koyduğunuz şişeleri doğru muhafaza etmez-seniz, bir şişe diğer bir şişeden farklı olur çünkü yaşayan tek içkidir şarap. Şarap aslında içki de değildir; içecektir. Bir meyvenin şurubudur. Bu yüzden çok önemlidir. Biliyorsunuz tarihte, kutla-maların, törenlerin, başarıların, zaferlerin içeceği olmuştur. Şarap aslında içkide değil bir içecek-tir.Yani bir meyvenin şurubudur.Bu yüzden çok önemlidir.Biliyorsunuz, tarihte kutsamaların,törenlerin,başarıların,zaferlerin hep kutlama içeceği olmuştur. Aşk ilanlarının, evlilik tekliflerinin, güzel dostlukların en keyifli içeceğidir. Bir de yemeğe en yakışan içecektir şarap...

Yani bugün Dünya Sağlık Örgütü, Diyetisyenler dahi şarabın önemini, faydasını anlatıyor. Bu yüz-den dünyada da şarap tüketimi patlamıştır. Artık sağlık gereği de insanlar ağır alkollerden kaçı-yorlar. Şarap, üzümün antioksidan özellikleri ve o üzümün kabuğunda barındırdığı birçok değerler

Şarabın Aşka Dönüştüğü Yer: La ReservaO bir şarap tutkunu... Kerembey Grup direktörü Özdal Kerem ile daha doğmadan başlayan şarap tutkusunun mekana dönüştüğü La Reserva’da şaraba dair her şeyi konuştuk.

“Şarap aslında içki de değildir; içecektir. Bir meyvenin şurubudur.”

ile asmanın derin köklerinin toprağın al-tındaki mineraller, birçok zengin değerler ile oluştuğundan dolayı çok büyük bir icat. Sağlık için de önemli bir yer arz ediyor. Yeter ki onu doğru kullanalım.

O yüzden şarapla olan yolculuğumuz dün-ya ile devam edip La Reserva’yı oluştur-duk. Burada daha önce Pastavilla Restau-rantımızdan kalma kültürümüz ile İtalyan mutfağına Arjantin mutfağı da ilave ettik. Burada yiyeceğiniz yemeklerin yanında bir çok şarap çeşidini de sizlerin hizmetine sunuyoruz.

BAYMEN: La Reserva’nın konseptin-den biraz bahsedebilir misiniz? İçin-de neler barındırıyor?Ö.K.: Bir kere bunu doğru anlamak lazım. La Reserva, butik bir konsept. Her şeyimiz günlük, taze alınır ve anında hazırlanır. Bu yüzden buraya böyle bir yemek ve soh-bet keyfi için gelinmesi gerekir. İkincisi, peynir... O da şarap gibi bir okyanus. Pey-nir-şarap ikilisini ise ayrı düşünmek pek

mümkün değil. Bu yüzden geniş Gurme Market bölümümüzde şu an yanılmıyor-sam otuz çeşide yakın peynir çeşidimiz var ama her ay bunlara yeni tatlar ilave ediliyor. İspanya’nın özel peynirlerinden tutun da İtalyan peynirlerinden parme-san, Grande Pajaro; Fransız’ın brie’le-ri, fresh brie’leri ile old brie’leri yıllanmış brie’ler; cheddar’ın mac chedddar’ları rec cheddar’ları, mastımlar, budalar... Kars’ın gravyer’ine kadar peynirlerimizi burada bulunduruyoruz. Burada hem şarap satışı yapıyoruz hem de arzu ederseniz restora-nımızda 20-25 lira gibi bir rakama istedi-ğiniz şişenin servisini yapıyoruz. İnsanlara artık diyoruz ki bir dostunuza misafirliğe giderken bir şarap ile gidin. O keyfe, o sohbete en güzel giden hediyedir... Onu paylaşırsınız... Bu da toplumda gelişmeye başladı. Bunun yanında peynir çok önem-li. 100 gram, 50 gram, 200 gram... istedi-ğiniz peyniri kesip size servisini yapıyoruz. Yine şarap ile ilgili aksesuarlarımız var.

“Şarabı servis etmeden minimum 15-20

dakika bir karafta havalandırılmak

gerekir.”BAYMEN: Şarap nasıl içilmeli? Ö.K.: Reserve şaraplar, Premium şarap-lar mutlaka havalandırılarak içilmesi ge-rekir. Çünkü dedik ya, şarap yaşayan bir içecek. Onu şişeye hapsettik, özgürlüğe kavuşurken şişedeyken oluşturduğu bazı gazları, asitleri biraz havalandırarak yok edilmesi lazım ve o bukelerin, aromaların ortaya çıkması lazım. İşte bunun için bir karaf lazım. O yüzden şarabı servis et-meden minimum 15-20 dakika bir karaf-ta havalandırılmak gerekir. Karaf ve özel bardaklar önemlidir. Çünkü beyaz şarap başka bir bardakta, kırmızı, hafif kırmızı başka bir bardakta, yoğun kırmızı başka bir bardakta servis edilir. Yani artık, şarap sektörünün etrafında ciddi bir aksesuar

MEK

AN

PORTA

J

Page 22: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

BAYMEN: Şarap tutkunu olduğunuzu biliyo-ruz. Şaraba olan ilginiz nasıl başladı? Özdal Kerem: Evet, son zamanlarda şarapla ol-dukça bütünleştik. Toplum da bizi bu konuda ya-nıdı ve bu da beni mutlu ediyor. Beni anneciğim, ülkemizin Baf kazasına bağlı Esentepe (Ayguruş) bölgesindeki şarap bağlarında sancılandı. Yani olu-şum hikayesi de şarapla başlar. Henüz dünyaya gelmeden üzüm ve şarap ile tanıştım. İçimdeki bu sevda yıllar içinde büyüdü ve bugünlere ka-dar geldi. Bugün ülkemize 17 ülmeden şarap ge-tiriyorum. Ülkemin turizm sektörüne bu anlamda hizmet vermeye çalışıyorum. Dünya’daki gezip görmüş olduğum önemli şarap ülkeleri olan İtal-ya, Fransa, Londra, Latin Amerika, Arjantin gibi ülkelerin şarap mahzenleri beni büyüledi ve böy-le bir yeri ülkemde insanıma da sunmak istedim. Hepsinden birşeyler katarak La Reserva’yı oluştur-duk. La Reserva sadece bir restaurant değil, içinde 800’e yakın şarabı bulunduran bir konsept. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs’ın ilk ve tek Şarap Kulübü. Ayrıca bu kulüple şarap eğitimleri veriyoruz. Şarap nedir? Nasıl üretilir? Bir bardak, şarapta ne kadar önem-lidir? Hangi yemekle, hangi derecede içilir? Bunun gibi sorulara cevap bulabileceğiniz bir eğitim.

BAYMEN: Şarabın çok detaylı hikayesi var.Ö.K.:Bunu toplumumuza anlatmaya ve toplumu-muzu bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Tabi şarap bir okyanus diyorlar. Her şişede ayrı bir Dünya var. Çünkü her yılın, her hasadın şarabı farklıdır. Şa-rabı koyduğunuz şişeleri doğru muhafaza etmez-seniz, bir şişe diğer bir şişeden farklı olur çünkü yaşayan tek içkidir şarap. Şarap aslında içki de değildir; içecektir. Bir meyvenin şurubudur. Bu yüzden çok önemlidir. Biliyorsunuz tarihte, kutla-maların, törenlerin, başarıların, zaferlerin içeceği olmuştur. Şarap aslında içkide değil bir içecek-tir.Yani bir meyvenin şurubudur.Bu yüzden çok önemlidir.Biliyorsunuz, tarihte kutsamaların,törenlerin,başarıların,zaferlerin hep kutlama içeceği olmuştur. Aşk ilanlarının, evlilik tekliflerinin, güzel dostlukların en keyifli içeceğidir. Bir de yemeğe en yakışan içecektir şarap...

Yani bugün Dünya Sağlık Örgütü, Diyetisyenler dahi şarabın önemini, faydasını anlatıyor. Bu yüz-den dünyada da şarap tüketimi patlamıştır. Artık sağlık gereği de insanlar ağır alkollerden kaçı-yorlar. Şarap, üzümün antioksidan özellikleri ve o üzümün kabuğunda barındırdığı birçok değerler

Şarabın Aşka Dönüştüğü Yer: La ReservaO bir şarap tutkunu... Kerembey Grup direktörü Özdal Kerem ile daha doğmadan başlayan şarap tutkusunun mekana dönüştüğü La Reserva’da şaraba dair her şeyi konuştuk.

“Şarap aslında içki de değildir; içecektir. Bir meyvenin şurubudur.”

ile asmanın derin köklerinin toprağın al-tındaki mineraller, birçok zengin değerler ile oluştuğundan dolayı çok büyük bir icat. Sağlık için de önemli bir yer arz ediyor. Yeter ki onu doğru kullanalım.

O yüzden şarapla olan yolculuğumuz dün-ya ile devam edip La Reserva’yı oluştur-duk. Burada daha önce Pastavilla Restau-rantımızdan kalma kültürümüz ile İtalyan mutfağına Arjantin mutfağı da ilave ettik. Burada yiyeceğiniz yemeklerin yanında bir çok şarap çeşidini de sizlerin hizmetine sunuyoruz.

BAYMEN: La Reserva’nın konseptin-den biraz bahsedebilir misiniz? İçin-de neler barındırıyor?Ö.K.: Bir kere bunu doğru anlamak lazım. La Reserva, butik bir konsept. Her şeyimiz günlük, taze alınır ve anında hazırlanır. Bu yüzden buraya böyle bir yemek ve soh-bet keyfi için gelinmesi gerekir. İkincisi, peynir... O da şarap gibi bir okyanus. Pey-nir-şarap ikilisini ise ayrı düşünmek pek

mümkün değil. Bu yüzden geniş Gurme Market bölümümüzde şu an yanılmıyor-sam otuz çeşide yakın peynir çeşidimiz var ama her ay bunlara yeni tatlar ilave ediliyor. İspanya’nın özel peynirlerinden tutun da İtalyan peynirlerinden parme-san, Grande Pajaro; Fransız’ın brie’le-ri, fresh brie’leri ile old brie’leri yıllanmış brie’ler; cheddar’ın mac chedddar’ları rec cheddar’ları, mastımlar, budalar... Kars’ın gravyer’ine kadar peynirlerimizi burada bulunduruyoruz. Burada hem şarap satışı yapıyoruz hem de arzu ederseniz restora-nımızda 20-25 lira gibi bir rakama istedi-ğiniz şişenin servisini yapıyoruz. İnsanlara artık diyoruz ki bir dostunuza misafirliğe giderken bir şarap ile gidin. O keyfe, o sohbete en güzel giden hediyedir... Onu paylaşırsınız... Bu da toplumda gelişmeye başladı. Bunun yanında peynir çok önem-li. 100 gram, 50 gram, 200 gram... istedi-ğiniz peyniri kesip size servisini yapıyoruz. Yine şarap ile ilgili aksesuarlarımız var.

“Şarabı servis etmeden minimum 15-20

dakika bir karafta havalandırılmak

gerekir.”BAYMEN: Şarap nasıl içilmeli? Ö.K.: Reserve şaraplar, Premium şarap-lar mutlaka havalandırılarak içilmesi ge-rekir. Çünkü dedik ya, şarap yaşayan bir içecek. Onu şişeye hapsettik, özgürlüğe kavuşurken şişedeyken oluşturduğu bazı gazları, asitleri biraz havalandırarak yok edilmesi lazım ve o bukelerin, aromaların ortaya çıkması lazım. İşte bunun için bir karaf lazım. O yüzden şarabı servis et-meden minimum 15-20 dakika bir karaf-ta havalandırılmak gerekir. Karaf ve özel bardaklar önemlidir. Çünkü beyaz şarap başka bir bardakta, kırmızı, hafif kırmızı başka bir bardakta, yoğun kırmızı başka bir bardakta servis edilir. Yani artık, şarap sektörünün etrafında ciddi bir aksesuar

Page 23: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

sektörü de gelişmiştir. Bardağı ile, karafı ile, buz kabı ile, buz dolabı ile, tirbuşonu ile, servis aksesuarları ile çok ciddi akse-suarları bulunuyor. Biz buarada, hem şa-rabı anlatıyoruz hem de halkımıza satışa sunuyoruz. Peynir çeşitlerimizin yanında, köy peksemetleri, köy çörekleri satışına da başladık. Yine sohbet ederken, şarap değil kahve almak isterseniz kahve bölü-mümüz de var. Kahve Kerembey Grup’un dünyasında çok önemli bir yere sahip. Bu-gün Mehmet Efendi kahvesinin de Ada’da distribütörlüğünü Kerembey Grup yapıyor ama aslında kahve ile 1980’li yıllarda ta-nışıyoruz. 1984’de ülkemin adını vererek Kıbrıs Kahvesi’ni tescilleyip üretimine baş-lamışyır. O yıllarda Türkiye’ye bile ihraç ettiğim Kıbrıs Kahvesi üretimine üniversi-te sebebiyle ara vermiştim. Bugün tekrar, o kendi üretimimiz olan Kıbrıs kahvesini özel olarak harmanlayıp hem burada size anında çekerek servis yapıyoruz hem de ülkemiz piyasasında satışını yapıyoruz. Yine kahve bölümüzde İtalyan konsepti-ne uygun tiramisular, cheese cakeler, özel çilekli pastalar mevcut. Özellikle hanıme-fendiler sabahları buarada keyfe gelirler. Ayrıca taze su böreğimiz, pilavunamız da mevcut. Yani yerel lezzetler de işin içinde. Çünkü kendi özbenliğinizi kaybederek va-rolamazsınız. Bu turizmde de ekonomide de böyle ki bunu yıllardır savunuyorum. Ülkemizde ithalata ve çeşitliliğe mutlaka açık olacağız ama kendi öz değerlerimizi de yaşatarak bunu yapacağız. Zaten ül-kenize gelen turistler de sizden farklı bir şeyler görmek isterler. Biz işte mekanı-mızda buna önem veriyoruz.

BAYMEN: Şarap eğitimlerinden bah-sedelim. Bu eğitimlere ilgi nasıl?Ö.K.: Şaraba sevdalı dostlar oldukça art-maya başladı. Bir de gururla söylüyorum gerek mekan için gerek kulüp için yüzde yetmiş-yetmiş beş müşterilerimiz hanı-mefendi. Bu beni daha da mutlu ediyor. Şarap kulübümüzde öğrenci kalitemiz çok yüksek. Hepsi bakıyorsunuz, bankacı, avukat, doktor, psikolog, işletmeci arka-

daşlar, üniversitede öğretim üyeleri... On-lar ile şarabın tarihini, kültürünü, üretimi-ni paylaşırken, tadarak da deneyimliyoruz ve şarap kültürünü geliştiriyoruz. Bunun ötesinde, bu yıl Baf’ın bağlarından kalan o içimdeki aşka paralel şarap kulübümle hedeflediğim, Şubat ayında bağ dikimiy-le başlayan şarap üretimi projemiz var. Bugün, Esentepe olan Ayguruş’ta tepede almış olduğun arazimde hem küçük bir şarap üretimi yapacağız hem de öğrencile-rime yerinde görmeleri imkanı vereceğiz. Ayrıca her öğrencinin de kendine ait bir bağı olsun istiyorum. İnşallah Şubat ayın-da hep birlikte bağ dikiminde bu güzellii de yaşayacağız ve kendi toprağımızın şa-rabını da üreteceğiz. Bu anlattıklarım tabi ki biraz külfetli. Ancak ekonominin ötesin-den sevda, emek, aşk isteyen birşey. Bu güzellikleri, hep birlikte hem ülkeme hem dünya insanına Kıbrısımızda neler oldu-ğunu, yapıldığını, üretildiğini sunmaktan da büyük mutluluk duyacağım. Zaten La Reserva ile bunları yaşamaya baladık. Ör-neğin İtalyan konsolosu burada iş adam-larımızı ağırlıyor. Ticaret odası başkanın-dan milletvekillerine kadar bir çok önemli konuklarımızı mekanımızda ağırlıyoruz. Ayrıca Fransızları, Hollandalıları, Arjantin-lililer, Şililileri ağırladık.

BAYMEN: Aynı zamanda VIP Loun-ge’unuz var. Ö.K.: Özel iş yemekleri, siyaset yemekle-ri veya iş toplantıları için rezervasyon ile yukarısını ayırıyoruz ve başka müşteri al-mıyoruz. Hem yemek hem de stres atma adına ülkemizin birçok bankası ve kuru-luşu, müdür ve çalışanlarla birlikte hem iki saatlik şarap eğitimi alıyorlar hem de yemekli toplantılarını yapıyorlar. Şimdi ar-tık iş dünyasında da bir değişim var. Yani sadece çalışmak olmaz motivasyon çok önemli. Çalışma arkadaşlarınıza verdiğiniz değer ve kıymet önemli.

BAYMEN: La Reserva pahalı bir me-kan mı?Ö.K.: La Reserva’da çok pahalı bir mekan-

mış havası var aslında ama değil. Meka-nın kalitesi yüksek ama ekonomik olarak normal. Geçenlerde bir İtalyan ile röportaj yapıyorduk; menümüze baktı ve “Aman Allah’ım ne kadar ucuz” tepkisini verdi. Gerçekten öyle aslında. Burada 8 lira bar-dağı şarap alırsınız. 15 lira tabağı peynir-ler, 15 lira pizalar, spagettiler var. Özellikle yemeklerimiz 15-35 lira aralığında. Meka-nın amacı çok pahalı hizmek vermek de-ğil, şarap kültürünü geliştirmek.

“Her şarabın kendine göre bir hikayesi var. Hem hikayeyi anlatıyorum hem

de hangi yemek ile gittiğini belirtiyorum.”

BAYMEN: Yemeğimizi aldık ve hangi şarabı içeceğimizi bilmiyoruz. Burada öyle bir destek alabiliyor muyuz?Ö.K.:Tabi, amacınız o. Ben bile şahsen mekana ve şaraba olan aşkımdan dolayı yemek saatlerinde hep buradayım. Bu-rada dinleniyorum. Hem dostlarımı kar-şılıyorum hem de şarap konusunda bilgi veriyorum. Her şarabın kendine göre bir hikayesi var. Hem hikayeyi anlatıyorum hem de hangi yemek ile gittiğini belirti-yorum.

BAYMEN: Mekana keyifli bir yemek için bile gelindiğinde şarap hakkında çok genel bilgiler edinilebiliyor diye-bilir miyiz?Ö.K.: Restoran, restorasyon kelimesinden türeyen bir kelime ve ben hep şunu söy-lerim, “Sırf karnınızı doyurmak için buraya gelmeyin, buraya ruhunuzu doyurmaya gelin. Buraya bir dostunuz ile sohbet et-meye gelin. Şarabın keyfini almaya gelin.” Çünkü insan evinde de doyar. Bir sandviç-le de doyar ama burada ruhunuz, kalbiniz de doyar. Buradan giderken dinlenmen lazım. Onun için La Reserva hizmet eder.

BAYMEN: İlerleyen zamanlarda bu konsepti geliştirmeyi veya şubeler açmayı düşünüyor musunuz?Ö.K.: Şubeler açma ile ilgili biraz tutucu-yum. Çünkü ülkemin bütün restoranları ve otelleri bizim birer şubemizdir. Biz on-lara personel eğitimleri veriyoruz. Onlara Dünya’nın bu bütün güzel şaraplarını su-nuyoruz. Bizim amacımız başka işletme-lere rakip olmak değil onların da şarap tüketiminde önlerini açmaktır. La Reserva bir kulüp, okul alanı zaten... Bu yüzden bizim butik olan işletmemizin tek ve özel kalması en doğrusudur.

Biz hayallerimize şarap üretimimiz dışında, belki mekanımızın altında çok özel mah-zen yapmayı koyduk.Yine şaraplarımız ile sürekli farklı diyarların çok farklı üzüm-lerini anlatmaya çalışıyoruz. Bir kariknan üzümünü anlatmaya çalıştık.Bir karmeni-reyi, bir pinotajı, pinotaj Güney Afrika’nın en önemli üzümü, karmenire Şili’nin, bir malbek ile bu ülkeye Arjantina’yı anlattık. İnsanlar bunlara büyük sevdalar düşür-düler. Dünyada 20 bine yakın üzüm çeşidi var. Biz de hem ülkemizde neler yetişebi-leceğini hem de Dünya’nın farklı lezzetle-rini sürekli anlatalım istiyoruz. Bu ufku, bu engin okyanusu insanlarımızda keşfetsin istiyoruz.

BAYMEN: Şarap konusu adeta bir ok-yanus. Sizin eğitimleriniz hangi bilgi-lerden oluşuyor?Ö.K.: Benim bu konuda üç tane serti-fikam var. Fransa ve Arjantin’de eğitim aldım. Bizim ilk kurslarımız 4 hafta sü-rer. İki saat boyunca 16 şarap test ede-riz. İlk kurs; şarap Dünyası’na merhaba. O merhabada ne var? Şarap nedir? Nasıl üretilir? Şarap hangi bardakta içilir? Şa-rap hangi derece de içilir? Hangi şarap hangi yemek ile içilir? gibi bir eğitim bu. Genel bir eğitim. Bu birinci etaptır. İkin-ci etaba devam etmek isterseniz, bölge bölge Dünya şarapları başlar. Bölge böl-ge anlattığımız Dünya şaraplarında ilk dersimiz Türkiye’dir. Türkiye’mizin hangi

bölgelerinde favori şarap üzümleri han-gileridir? Onları tadarak onlarla tanışırız. Ondan sonra Avrupa’ya döneriz. Avrupa şarapcılıkta klasik ve eski Dünya olarak geçer. Şarapçılıkta bir de yeni Dünyamız var. Yeni Dünya; Güney Afrika, Arjantin, Şili, Avusturalya,Yeni Zelanda gibi ülke-lerdir. Eski Dünya’da Fransa bu konuda liderliğini yürüten bir ülke... Fransa’daki bölgeler tabi ki çok önemli. Bordo çok öne çıkması ile birlikte Fransa’nın aslında daha küçük bölgeleri var. Fransa şarapta bir ya-şam tarzı. O yüzden şaraplar bölgelerin adı ile ya da şatoların adı ile anlatılır. İşte o Fransa’nın bölgelerine ineriz ikinci etap-ta. Yine aynı etabımızın son derslerinde de Dünya’nın en iyi şarapları yani Arjanti’nin, Şili’nin Avusturalya’nın assolistlerini ve en son derslerimizi de altın madalyalı şarap-larımızı tadarak bitiririz. Üçüncü ve son etabımız çok daha elit, en üst şarapların yemek ile eşliğindeki eğitimidir. O da gur-meliği şarap ile bütünleştireceğiz. Onun-la da derslerimize son veririz. Bu eğitime başladığınızda artık şaraba, şarap şişesine ve üzüme bakışınız değişir.

BAYMEN: Son olarak neler söylemek istersiniz?Ö.K.:Bu ülkede gerçekten ülkesini seven ve güzel eserler yaratan, güzel işler ya-pan insanlarımızvardır. Siyaset dünyası, ekonomi dünyası bugün bizi yeteri kadar memnun etmese de çok zor günlerden buralara gelen halkımız, herşeyin iyisine ve güzeline layıktır. La Reserva bilgimiz ile kültürümüz ile aşkımız ile sizler için yaratıldı. Gurme marketimizde de ülke-mizin helliminden, zeytin yağından, no-hutlu peksemetinden, ceviz macununa kadar özel ambalajında dostlarınıza hedi-ye edebileceğiniz konseptimizi de çok kısa zamanda hayata geçiriyoruz.İ ster kahve içmeye, ister bir sohbete, isterse şarabın dostluğunda engin yolculuğa çıkmak için hepinizi La Reserva’ya davet ediyorum. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Page 24: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

Temmuz - Ağustos 2013 21

sektörü de gelişmiştir. Bardağı ile, karafı ile, buz kabı ile, buz dolabı ile, tirbuşonu ile, servis aksesuarları ile çok ciddi akse-suarları bulunuyor. Biz buarada, hem şa-rabı anlatıyoruz hem de halkımıza satışa sunuyoruz. Peynir çeşitlerimizin yanında, köy peksemetleri, köy çörekleri satışına da başladık. Yine sohbet ederken, şarap değil kahve almak isterseniz kahve bölü-mümüz de var. Kahve Kerembey Grup’un dünyasında çok önemli bir yere sahip. Bu-gün Mehmet Efendi kahvesinin de Ada’da distribütörlüğünü Kerembey Grup yapıyor ama aslında kahve ile 1980’li yıllarda ta-nışıyoruz. 1984’de ülkemin adını vererek Kıbrıs Kahvesi’ni tescilleyip üretimine baş-lamışyır. O yıllarda Türkiye’ye bile ihraç ettiğim Kıbrıs Kahvesi üretimine üniversi-te sebebiyle ara vermiştim. Bugün tekrar, o kendi üretimimiz olan Kıbrıs kahvesini özel olarak harmanlayıp hem burada size anında çekerek servis yapıyoruz hem de ülkemiz piyasasında satışını yapıyoruz. Yine kahve bölümüzde İtalyan konsepti-ne uygun tiramisular, cheese cakeler, özel çilekli pastalar mevcut. Özellikle hanıme-fendiler sabahları buarada keyfe gelirler. Ayrıca taze su böreğimiz, pilavunamız da mevcut. Yani yerel lezzetler de işin içinde. Çünkü kendi özbenliğinizi kaybederek va-rolamazsınız. Bu turizmde de ekonomide de böyle ki bunu yıllardır savunuyorum. Ülkemizde ithalata ve çeşitliliğe mutlaka açık olacağız ama kendi öz değerlerimizi de yaşatarak bunu yapacağız. Zaten ül-kenize gelen turistler de sizden farklı bir şeyler görmek isterler. Biz işte mekanı-mızda buna önem veriyoruz.

BAYMEN: Şarap eğitimlerinden bah-sedelim. Bu eğitimlere ilgi nasıl?Ö.K.: Şaraba sevdalı dostlar oldukça art-maya başladı. Bir de gururla söylüyorum gerek mekan için gerek kulüp için yüzde yetmiş-yetmiş beş müşterilerimiz hanı-mefendi. Bu beni daha da mutlu ediyor. Şarap kulübümüzde öğrenci kalitemiz çok yüksek. Hepsi bakıyorsunuz, bankacı, avukat, doktor, psikolog, işletmeci arka-

daşlar, üniversitede öğretim üyeleri... On-lar ile şarabın tarihini, kültürünü, üretimi-ni paylaşırken, tadarak da deneyimliyoruz ve şarap kültürünü geliştiriyoruz. Bunun ötesinde, bu yıl Baf’ın bağlarından kalan o içimdeki aşka paralel şarap kulübümle hedeflediğim, Şubat ayında bağ dikimiy-le başlayan şarap üretimi projemiz var. Bugün, Esentepe olan Ayguruş’ta tepede almış olduğun arazimde hem küçük bir şarap üretimi yapacağız hem de öğrencile-rime yerinde görmeleri imkanı vereceğiz. Ayrıca her öğrencinin de kendine ait bir bağı olsun istiyorum. İnşallah Şubat ayın-da hep birlikte bağ dikiminde bu güzellii de yaşayacağız ve kendi toprağımızın şa-rabını da üreteceğiz. Bu anlattıklarım tabi ki biraz külfetli. Ancak ekonominin ötesin-den sevda, emek, aşk isteyen birşey. Bu güzellikleri, hep birlikte hem ülkeme hem dünya insanına Kıbrısımızda neler oldu-ğunu, yapıldığını, üretildiğini sunmaktan da büyük mutluluk duyacağım. Zaten La Reserva ile bunları yaşamaya baladık. Ör-neğin İtalyan konsolosu burada iş adam-larımızı ağırlıyor. Ticaret odası başkanın-dan milletvekillerine kadar bir çok önemli konuklarımızı mekanımızda ağırlıyoruz. Ayrıca Fransızları, Hollandalıları, Arjantin-lililer, Şililileri ağırladık.

BAYMEN: Aynı zamanda VIP Loun-ge’unuz var. Ö.K.: Özel iş yemekleri, siyaset yemekle-ri veya iş toplantıları için rezervasyon ile yukarısını ayırıyoruz ve başka müşteri al-mıyoruz. Hem yemek hem de stres atma adına ülkemizin birçok bankası ve kuru-luşu, müdür ve çalışanlarla birlikte hem iki saatlik şarap eğitimi alıyorlar hem de yemekli toplantılarını yapıyorlar. Şimdi ar-tık iş dünyasında da bir değişim var. Yani sadece çalışmak olmaz motivasyon çok önemli. Çalışma arkadaşlarınıza verdiğiniz değer ve kıymet önemli.

BAYMEN: La Reserva pahalı bir me-kan mı?Ö.K.: La Reserva’da çok pahalı bir mekan-

mış havası var aslında ama değil. Meka-nın kalitesi yüksek ama ekonomik olarak normal. Geçenlerde bir İtalyan ile röportaj yapıyorduk; menümüze baktı ve “Aman Allah’ım ne kadar ucuz” tepkisini verdi. Gerçekten öyle aslında. Burada 8 lira bar-dağı şarap alırsınız. 15 lira tabağı peynir-ler, 15 lira pizalar, spagettiler var. Özellikle yemeklerimiz 15-35 lira aralığında. Meka-nın amacı çok pahalı hizmek vermek de-ğil, şarap kültürünü geliştirmek.

“Her şarabın kendine göre bir hikayesi var. Hem hikayeyi anlatıyorum hem

de hangi yemek ile gittiğini belirtiyorum.”

BAYMEN: Yemeğimizi aldık ve hangi şarabı içeceğimizi bilmiyoruz. Burada öyle bir destek alabiliyor muyuz?Ö.K.:Tabi, amacınız o. Ben bile şahsen mekana ve şaraba olan aşkımdan dolayı yemek saatlerinde hep buradayım. Bu-rada dinleniyorum. Hem dostlarımı kar-şılıyorum hem de şarap konusunda bilgi veriyorum. Her şarabın kendine göre bir hikayesi var. Hem hikayeyi anlatıyorum hem de hangi yemek ile gittiğini belirti-yorum.

BAYMEN: Mekana keyifli bir yemek için bile gelindiğinde şarap hakkında çok genel bilgiler edinilebiliyor diye-bilir miyiz?Ö.K.: Restoran, restorasyon kelimesinden türeyen bir kelime ve ben hep şunu söy-lerim, “Sırf karnınızı doyurmak için buraya gelmeyin, buraya ruhunuzu doyurmaya gelin. Buraya bir dostunuz ile sohbet et-meye gelin. Şarabın keyfini almaya gelin.” Çünkü insan evinde de doyar. Bir sandviç-le de doyar ama burada ruhunuz, kalbiniz de doyar. Buradan giderken dinlenmen lazım. Onun için La Reserva hizmet eder.

BAYMEN: İlerleyen zamanlarda bu konsepti geliştirmeyi veya şubeler açmayı düşünüyor musunuz?Ö.K.: Şubeler açma ile ilgili biraz tutucu-yum. Çünkü ülkemin bütün restoranları ve otelleri bizim birer şubemizdir. Biz on-lara personel eğitimleri veriyoruz. Onlara Dünya’nın bu bütün güzel şaraplarını su-nuyoruz. Bizim amacımız başka işletme-lere rakip olmak değil onların da şarap tüketiminde önlerini açmaktır. La Reserva bir kulüp, okul alanı zaten... Bu yüzden bizim butik olan işletmemizin tek ve özel kalması en doğrusudur.

Biz hayallerimize şarap üretimimiz dışında, belki mekanımızın altında çok özel mah-zen yapmayı koyduk.Yine şaraplarımız ile sürekli farklı diyarların çok farklı üzüm-lerini anlatmaya çalışıyoruz. Bir kariknan üzümünü anlatmaya çalıştık.Bir karmeni-reyi, bir pinotajı, pinotaj Güney Afrika’nın en önemli üzümü, karmenire Şili’nin, bir malbek ile bu ülkeye Arjantina’yı anlattık. İnsanlar bunlara büyük sevdalar düşür-düler. Dünyada 20 bine yakın üzüm çeşidi var. Biz de hem ülkemizde neler yetişebi-leceğini hem de Dünya’nın farklı lezzetle-rini sürekli anlatalım istiyoruz. Bu ufku, bu engin okyanusu insanlarımızda keşfetsin istiyoruz.

BAYMEN: Şarap konusu adeta bir ok-yanus. Sizin eğitimleriniz hangi bilgi-lerden oluşuyor?Ö.K.: Benim bu konuda üç tane serti-fikam var. Fransa ve Arjantin’de eğitim aldım. Bizim ilk kurslarımız 4 hafta sü-rer. İki saat boyunca 16 şarap test ede-riz. İlk kurs; şarap Dünyası’na merhaba. O merhabada ne var? Şarap nedir? Nasıl üretilir? Şarap hangi bardakta içilir? Şa-rap hangi derece de içilir? Hangi şarap hangi yemek ile içilir? gibi bir eğitim bu. Genel bir eğitim. Bu birinci etaptır. İkin-ci etaba devam etmek isterseniz, bölge bölge Dünya şarapları başlar. Bölge böl-ge anlattığımız Dünya şaraplarında ilk dersimiz Türkiye’dir. Türkiye’mizin hangi

bölgelerinde favori şarap üzümleri han-gileridir? Onları tadarak onlarla tanışırız. Ondan sonra Avrupa’ya döneriz. Avrupa şarapcılıkta klasik ve eski Dünya olarak geçer. Şarapçılıkta bir de yeni Dünyamız var. Yeni Dünya; Güney Afrika, Arjantin, Şili, Avusturalya,Yeni Zelanda gibi ülke-lerdir. Eski Dünya’da Fransa bu konuda liderliğini yürüten bir ülke... Fransa’daki bölgeler tabi ki çok önemli. Bordo çok öne çıkması ile birlikte Fransa’nın aslında daha küçük bölgeleri var. Fransa şarapta bir ya-şam tarzı. O yüzden şaraplar bölgelerin adı ile ya da şatoların adı ile anlatılır. İşte o Fransa’nın bölgelerine ineriz ikinci etap-ta. Yine aynı etabımızın son derslerinde de Dünya’nın en iyi şarapları yani Arjanti’nin, Şili’nin Avusturalya’nın assolistlerini ve en son derslerimizi de altın madalyalı şarap-larımızı tadarak bitiririz. Üçüncü ve son etabımız çok daha elit, en üst şarapların yemek ile eşliğindeki eğitimidir. O da gur-meliği şarap ile bütünleştireceğiz. Onun-la da derslerimize son veririz. Bu eğitime başladığınızda artık şaraba, şarap şişesine ve üzüme bakışınız değişir.

BAYMEN: Son olarak neler söylemek istersiniz?Ö.K.:Bu ülkede gerçekten ülkesini seven ve güzel eserler yaratan, güzel işler ya-pan insanlarımızvardır. Siyaset dünyası, ekonomi dünyası bugün bizi yeteri kadar memnun etmese de çok zor günlerden buralara gelen halkımız, herşeyin iyisine ve güzeline layıktır. La Reserva bilgimiz ile kültürümüz ile aşkımız ile sizler için yaratıldı. Gurme marketimizde de ülke-mizin helliminden, zeytin yağından, no-hutlu peksemetinden, ceviz macununa kadar özel ambalajında dostlarınıza hedi-ye edebileceğiniz konseptimizi de çok kısa zamanda hayata geçiriyoruz.İ ster kahve içmeye, ister bir sohbete, isterse şarabın dostluğunda engin yolculuğa çıkmak için hepinizi La Reserva’ya davet ediyorum. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Page 25: BayMen Sayı 7 - TRNC Men's Life Magazine

22 BAYMEN

[email protected]

TUTKULU BİR YÖNETİCİ OLABİLİR MİSİNİZ? (2)

İlk olarak bir yönetici olduğunuzu dü-şünürsek bilmeniz gereken ilk nokta çalışanlarınız ve/veya personelinize nasıl baktığınızdır.

İyi bir yönetici, kendisiyle çalışan herkesi bir ekip olarak görüp o kişilere ekip liderliği yapandır. İyi bir yönetici, gerektiğinde ses-

siz kalmayı bilendir! Herhangi bir olay karşısında direk konuşma içerisine gir-meden, konuşacaklarını düşünerek, ge-rekirse beden dilini kullanarak ve analiz ederek konuşandır. İyi bir yönetici, espri yeteneği

güçlü olandır. Bu yöneticiler olayların ba-kış açısını istediği zaman değiştirebilen-dir. İyi bir yönetici, risk almaktan çe-

kinmeyen, olayları hesaplayabilen ve ola-cakları kabullenebilen kişilerdir.

İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldı-ğı kadar kolay olmayabilir. Siz bu konu-da neler yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir yönetici olarak yaptıklarınızı yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu görebilirsi-niz. Eğer dilerseniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz.

Yönetici olmak için çıktığınız yolda, bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi alet-leriniz hazır mı?

İyi bir yönetici adayı, üstlerini iyi tanıyan ve her zaman yöneticisiyle em-pati kuran kişilerdir.

İyi bir yönetici adayı, personeli ile iç içe olabilendir. Bu kişiler alt üst veya kıdem ayrımı yapmadan aynı yöneticileri gibi ekip dostluğu kuran kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, çalıştığı işi

seven, cesaretli olan ve başarısızlıktan tecrübe kazandığını düşünen kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, özür dile-

mek yerine hatalarını kabullenebilen ve bunları düzeltmek için çaba sarf eden kişilerdir.

İyi bir yönetici adayı olarak çıktığınız yolculukta aletlerinizi iyi seçmeyi unut-mayın. Her zaman dediğim gibi sadece DÜŞÜNCENİ DEĞİŞTİR, HAYATIN DEĞİŞSİN!

Sizde iyi ve kalıcı bir yönetici olmak için gerekli aletlerin olduğunu düşünüyor-sanız bunları bir yere yazınız. Eğer diler-seniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz.

Sizde iyi bir yönetici olmak istiyorsanız veya hep o zirve de olmak istiyorsanız, [email protected] dan da bana yazabilirsiniz.

Bir önceki yazımda, yönetici olmak için yapılması gerekenler ve bir yöneticinin

özelliklerini sizinle paylaşmıştım. Şimdi ise size yönetici olmak için çıktığınız yolda veya yöneticilik unvanınızda kalmanızı sağlayacak

bazı püf noktalarından bahsetmek istiyorum.

“İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldığı kadar

kolay olmayabilir. Siz bu konuda neler

yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir

yönetici olarak yaptıklarınızı

yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu

görebilirsiniz.” Cengiz SOYKÖK | İnternational Master Coaching Trainer

Yıldızı özellikle son yıllarda yükselen 1988 doğumlu Emma Stone, 2005 yılında tele-vizyon ve 2007 yılında beyazperdede boy göstermeye başladı. En bilinen rolü, ken-disine Altın Küre adaylığı getiren, Easy A filminde oynadığı Olive karakteri olan Sto-ne, ayrıca bu filmle MTV Film ödüllerinde en iyi performans ödülünün sahibidir. Sto-ne, 2012 yapımı İnanılmaz Örümcek Adam filminde Peter Parker’ın aşık olduğu Gwen Stacy karakterini canlandırarak herkesin beğenizisi kazanan Stone, birçok televizyon dizisi ve filmde oynayarak günden güne yıl-dızını parlatmaya devam ediyor. Stone’un beyazperdedeki filmleri ve rolleri;

2007 Superbad (Jules)2008 The Rocker (Amelia)2008 The House Bunny (Natalie)2009 Ghosts of Girlfreiends Past (Allison)2009 Paper Man (Abby)2009 Zombieland (Wichita - Krista)2010 Marmaduke (Mazie)2010 Easy A (Olive)2011 Friends with Benefits (Kayla)2011 Crazy, Stupid, Love (Hannah)2011 The Help (Eugenia Phelan)2012 Movie 43 (Ellen Malloy)2012 The Amazing Spider-Man (Gwen)2013 The Croods (Eep - seslendirme)

Emma Stone

SİNEMA