68
www. blog dergisi .com BLOG Ekim 2010 Sayı: 14 Türkiye’nin İlk ve Tek Online Blog Dergisi DERGİSİ Google TV Geliyor S14 Ölmeden Önce Bu Sergiyi Gezin S28 İstanbul’un Kültür ve Sanat Yazı S10 Kıyamet İnsanlardan Gelecek Resident Evil S44 “Kız tavlamak için blog yazıyorum, tavlıyorum da... Kendimi saklamıyorum, saklamam da...” S17 SAMİ HAZİNSES Röportaj Konuğu

Blog Dergisi Sayı 14 Ekim 2010

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Blog Dergisi Sayı 14 Ekim 2010

Citation preview

www.blogdergisi.com

BLOGEkim 2010 Sayı: 14 Türkiye’nin İlk ve Tek Online Blog Dergisi

DERGİSİ

Google TVGeliyorS14

Ölmeden ÖnceBu SergiyiGezin S28

İstanbul’unKültür ve SanatYazı S10

Kıyamet İnsanlardan GelecekResident Evil S44

“Kız tavlamak için blogyazıyorum, tavlıyorum da...Kendimi saklamıyorum,saklamam da...” S17

SAMİ HAZİNSES

Röportaj Konuğu

Genel Yayın YönetmeniYasin YÜKSEL

[email protected]ör

Seval Ü[email protected]

YazarlarBenay GAVAZOĞLU

[email protected] SOLAK

[email protected] AKBULAK

[email protected] ULUSAKARYA

[email protected] DENİZ

[email protected] TÜRKER

[email protected] KARA

[email protected] KARTAL

[email protected]. İhsan TATARİ

[email protected] TÜRKAN

[email protected] AYTUNÇ

[email protected] GÜRLEYEN

[email protected] KAZANCI

[email protected] Blog YazarıEmre EMİNOĞLU Grafik TasarımYasin YÜKSEL

[email protected]

Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüst-rasyonve konuların sorumluluğu yazarına aitir. Blog Der-gisi’nde yayımlanan yazıların her hakkı saklıdır. Hiç biriçerik izinsiz kullanılamaz. Blog Dergisi, www.blogdergisi.com üzerindenyayımlanmaktadır. Tüm görüş, öneri ve sorularınız iç[email protected] adresine e-posta gönderebilirsiniz.

BLOGDERGİSİ

2 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

BLOG DERGİSİ

Uzun Yazı Paylaştım, Ya Okunmazsa

Google TV Geliyor

Dünyanın Merkezi

Oyun İnceleme: Alien Swarm

06

14

24

32

İÇİNDEKİLER

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 3

Google 12 Yaşında

Bir PC Oyuncusunun Serzenişi

Ölmeden Önce Bu Sergiyi Gezin

Tekno Haber

Hafıza Geliştirme II

Röportaj: Sami Hazinses

İstanbul’un Kültür ve Sanat Yazı

38 40

31

17

1009

16

28

Oyun Haberleri

BLOG DERGİSİ

Altın Yumurtalı Bloglar

Bakirenin Aşığı ­ Kitap Tanıtımı

Türk Televizyon Dizilerinin Gelişimi

Vizyondakiler: Ekim

66

62

58

50Resident Evil: Kıyamet İnsanlardan Gelecek

Mizah: Düz Yazı ve Karikatürlerler

Müzik Devrimi

Coffee Prince

64

44

54

60

4 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

İÇİNDEKİLER

Değerli Blog Dergisi Okurları,Efendim Eylül ayını acısıyla tatlısıylageride bıraktık. Bir çok açıdan gerçek-ten inişli çıkışlı bir aydı. Ekim ayına ha-zırlanırken biz de gündemi takipederek, sürekli yeni yazılar hazırladık.Bu ay okuyacağınız dergimizde yinegündeme dair ipuçları bulacaksınız.

Aslında bu ay birçok kez ne yazacağımkonusunda ben de çok sıkıntı çektim.Yazmak isteyeceğim yazıya defalarcabaşlayıp sildim. Tekrar yazmak için pcbaşına oturduğum sırada Twitter’da#vimeobannedinturkey etiketleri gör-meye başladım. Anlayacağınız üzereyine bir “Erişim Engellendi” vakasıdaha! Bu sefer yasaklardan nasibiniVimeo aldı…

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı(TİB) ise şöyle bir açıklama yaptı: Sav-cılığın talebi üzerine kapatılan video si-tesinin kapatılma gerekçesi, siteüzerindeki müstehcen içerikli yayınlar-mış. Fakat İnternet Yayıncıları Derneği(İYAD), vimeo.com ile ilgili engellemekararına, eski CHP Genel BaşkanıDeniz Baykal ile ilgili bir videonunneden olduğunu, CHP’lilerin başvuru-suyla site yayınının durdurulduğunubelirttiler. Bu yönde duyumlar çokfazla. Vimeo dahil erişime engellenmiştoplam 7365 web sitesi bulunuyor. (Şuanda Vimeo’ya erişebildiğimizi bildir-mek isterim.)

Günümüz Türkiye’sinde bilişim esare-tinin hızla büyümesi trajikomik değilmi? Bireysel internet özgürlüğümüz kı-sıtlanıyor. Herkes Youtube’un kapatıl-masından dert yanarken, buyetmezmiş gibi tasarımı ve yüksek çö-zünürlüklü videoları ile dikkat çeken Vi-meo’nun da kapatılması doğal olaraktepkilere yol açtı. Sosyal ağlarda büyüktepki topladı. Blog yazarları da her anbloglarının kapatılması korkusu ile ya-şıyorlar. Blogger'ın da geçtiğimiz dö-nemlerde bir kapanıp bir açılmasınaşahit olduk. Bu da da ancak Türkiyeşartlarında mümkündür. Bu olaylardanise canı yananlar hep masum insanlaroluyorlar. Umarım bu yasaklar en kısazamanda son bulur.

Ekim ayında okunmaya değer yazılarıbir aya getirdiğimiz yine keyifle okuya-bileceğiniz, bir dergi ortaya çıkardık. E-dergi alanında Türkiye’nin en iyileriarasında ilerlediğimize inanıyorum.Yaptığımız bu gönüllü çalışmada katkı-larından dolayı tüm ekip arkadaşlarımateşekkür ediyorum…Bu ayki kapak ko-numuza da değinmeden olmaz. DizÜstü Edebiyatı serisinin ikinci kitabı“P*ç Güveysinden Hallice”nin yazarıSami Hazinses röportajı… Eğlencelibir röportaj okumak istiyorsanız, BlogDergisi’nin sayfalarını çevirmeye baş-layabilirsiniz. Keyifle okumanız dile-ğiyle…

Erişim Engellendi...Yasin YÜKSELyasinyuksel.comTwitter/yasinyuksel

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 5

İNTERNET

Seval ÜNVERsevalunver.comTwitter.com/sevalunver

”Sosyal medya” ve “uzun yazılar” ikilisini pek yanyana göremezsiniz.Zira vakti çok değerli olan insanımızın internet üzerinde de işleriniçabucak halletme ve aradığı bilgiye daha kısa yoldan ulaşma amacıvardır. Sosyal medya üzerinde de fikrini en kısa ve en etkili biçimdekim aktarabiliyorsa, onun daha fazla takip edildiğini görürüz.

Uzun Yazı Paylaştım,Ya Okunmazsa?

6 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Yapılan bir araştırmaya göre uzun solukluyazıları internette ve pc başında yazıokumaya alışık olmayan insanlar peksevmiyorlarmış. Bu yüzden de şöyle birgöz atıp geçiyorlarmış. Bence okumayı

deneyin. Tabii ki her bulduğunuz yazıyı değil. İçeriklibulduğum yazarları mutlaka okurum. Hem de seve-rek. Bazı yazıları ben romana benzetiyorum. Baş-langıcından asla sonunu tahmin edemiyorsunuz.Hele ki kafası dağınık bir insanın uzun uzun anlat-tıklarını okuyunca benim de kafam dağılıyor, çokhoş oluyor. Bir o konuya bir bu konuya dalıyoruz. Buuzun yazılar bence okunmaya değer. Ne nedir tar-zında yazıları saymazsanız arada hayattan ve ha-yallerden de yazılar bulup okumalısınız.

Sürekli nesnesel ve kısa paylaşımlar yapan insan-ları takip ediyorsanız, bir müddet sonra sıkıldığınızıfark edersiniz. Çünkü size katacakları çok az şeyvardır. Uzun uzun tartışabileceğiniz, düşüncelerin-den ışık alabileceğiniz insanlar eminim sizleri dahafazla eğlendirecektir. Sadece kendinize o değerlivakti ayırın. Boş boş oturmaktansa, okuyacak veöğrenecek ne kadar çok şeyiniz olduğunu görecek-siniz.

Mesela geçtiğimiz günlerde biri FriendFeed'de "Eneğlenerek yazdığınız blog yazınız hangisi?" diyesordu. Ben eski yazılarımı üstünden çok zamangeçtikten sonra okuyunca acayip bir tat alıyorum."Vay be nasıl yazmışım!" diyorum kendime. İçle-rinde en favorilerimi sık sık bir yerlere link olarak ve-ririm. Başkaları da okusun isterim. Farkındadeğilsiniz ama bir yazıyı okurken siz bile bir şeyleröğrenme, hayal etme, mutlu olma ve birazcık gü-lümseme peşindesiniz. Her ne kadar çok biliyorumveya mutluyum deseniz de.

Çok değil bundan 1,5 yıl önce ilk defa blog yazarlarıtoplantısına gittiğimde kimse beni tanımıyordu.Hatta bana ne kadar zamandır blog yazdığımı sor-muşlardı. Ben de bir seneye yaklaştı demiştim."Allah Allah biz neden hiç duymadık senin blo-gunu?" demişlerdi. Ben de "Genelde Pardus'la ilgiliyazdığım için Google'da denk gelmiyorsunuzdur."demiştim. Halbuki blog yazarlarının aralarında grup-

>>Uzun Yazı Paylaştım, Ya Okunmazsa?

resi

m: h

ttp://w

ww

.flic

kr.c

om

/photo

s/helg

a

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 7

lar kurduklarından, Twitter ve Friendfeed'den tanış-tıklarından haberim yoktu. Ben kendi halime yazı-yordum ve gerisi internet alemine kalıyordu. Otoplantıdan sonra ufkum her zamanki gibi genişle-meye devam etti. Şimdi neredeyse aktif blogçularınhepsini tanıyorum. Tabii ki sayıları çok fazla amatoplantıda tanıştıklarımla iyi dostluklar kurdum.Daha sonra onlar da beni tanıdıkça daha doğrusuokudukça sevdiler.

Sonra uzun yazılar yazdığımı öğrendiler. Tarzımı be-nimsediler. Çok fazla kişi okumuyordu ama oku-yanlar da mutlaka sevecek bir şeyler buluyorlardı.Çünkü insanlara anlatmak istediğim bir şey varsa,onu her yönüyle anlatmayı severim. Çeşit çeşit ör-nekler bulurum, farklı bakış açılarını incelerim, özlüsözler veririm. Ve en önemlisi samimi yazarım.Kimse sadece bir ansiklopediyi okumaktan zevkalmaz. Onlara bunu bir insan yazdı hissiyatı verme-niz lazım.

Son zamanlarda takip ettiğim insanları her yerdegruplara ayırmaya başladım. Böylece sosyal med-yayı daha etkin kullanıyorum. Yazılımcıları bir yere,tasarımcıları bir yere, geyik muhabbeti yapanları biryere, sıksık okumam gereken eski dostlar bir yere...Böylece gerektiği zaman, gerektiği gibi faydalı birşeyler bulabiliyorum onlardan. Fakat dikkatimi çekti

ki, yazılımcılar bir şeyler yazmak yerine, yazılmışolanlara genelde link veriyorlar. Tasarımcılar da sü-rekli fotoğraf ve resim paylaşıyorlar. Geyik yapan-ların paylaşımlarında en aşağı yüz tane yorumoluyor. Sürekli birileri ile tartışmayı ve yazışmayı çokseviyorlar. Eski dostlarım da genelde nerde ne yap-tıklarını yazıyorlar.

Bunların içerisinden en çok takip etmeyi sevdiğimyer ise kendi paylaşımlarım oluyor tabii ki. Kendipaylaşımlarıma baktığımda bazen sadece link,bazen sadece fotoğraf, bazen de uzun bir yazı bu-luyorum. Ama en çok da sık sık göz attığım yer yo-rumsuz bırakmadığım yorumlar var. sosyalmedyada sadece bir şeyler paylaşmak önemli de-ğildir, yorumları takip etmek ve onlara cevap ver-mek de önemlidir.

Artık eskisi gibi yazdım yazıyı saldım çayıra yapmı-yorum. Siz de yapmayın. Mutlaka linkleri gereklisosyal medya araçlarından dağıtın ve insanlarınokuyup yorumlamasına izin verin. Eleştiriye açıkdeğilim diyorsanız, yazılarınızda eleştiriye yer ver-meyecek kadar açıklayıcı olun. Boşverin uzunolsun. Bence uzun yazı daha değerlidir, tabii ki içiboş olmamak kaydıyla.

Sevgi saygıyla.

İNTERNET >>Uzun Yazı Paylaştım, Ya Okunmazsa?

8 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Dünyanın en büyük arama motoruinternet devi Google, 12 yaşınabastı. Stanford'da doktora yapan 2öğrencinin 27 eylül 1998 de kur-duğu şirket 12. doğum gününü si-

tesine koyduğu üzerinde 'google' yazısı bulunanyaş pasta doodle'ı ile kutladı. Google'nin sitesine27 eylül tarihinde girenler Wayne Thiebaud'un ha-zırladığı 12. yıl doodle ile karşılaştı. Her güne özeldoodle'ler hazırlayan Google, bu kez 12. yaşınaözgü bir tasarım hazırladı. Dünyanın en büyük veen çok tıklanan sitesi olan google böylelikle kendiözel gününü de boş geçirmemiş oldu.

Türkiye'de de en çok tıklanan site olan ve çoğu bil-gisayarda giriş sayfası olarak kullanılan Google,kendi bünyesinde barındırdığı birçok geniş kap-samlı site ve programlarla da hizmet kalitesini hergeçen gün arttırıyor. İnternet kullanıcılarının vaz-geçilmezleri arasına girmeyi başaran Google'ninpiyasa değerinin 200 milyar dolara yaklaştığı söy-leniyor.

Peki google bugüne nasıl geldi?En başta da dediğimiz gibi, öncelikle 2 öğrencinindoktora çalışmasına sermaye bulup kurulmasıyla1998 de yayına başlayan google, öyle kolay kurul-

madı belki de: garaj efsanesi sonucunda ortayaçıktı. İlk başlarda sermaye bulma konusunda zor-lanan ikili, günümüzünde en büyük internet devle-rinden olan sun system ve yahoo'nun kurucuları ilegörüştüler fakat pek umduklarını bulduklarını söy-lenemez. Sonrasında öte beriden buldukları para-larla şirketi kuran ikili, önce pc magazine dergisitarafından dünyanın en iyi 100 sitesi arasında gös-terildi.

İlk başlarda isim olarak backrub üzerinde durulsada sonra google ismi üzerinde karar kılınmış. Go-ogle, googol sözcüğünün üzerinde oynanmasıylaortaya çıkmıştır. Edward Kasner adındaki ABD'limatematikçinin yeğeni Milton Sorotta tarafındanüretilmiş olan "googol" sözcüğü, 1 ve onun ardın-dan 100 sıfırın gelmesiyle oluşan sayıyı (10100)belirten matematiksel bir terimdir. Şu an GoogleABD borsasının en büyük 5. şirketi konumunda. Vegoogleplex denen merkez ofisi kaliforniyadadır, 20bine yakın işçi çalışmaktadır.

İşte büyük bir dev! İnternet devi.Ülkemizin en çok kullanılan, tıklanılan; herkeseyardımcı olan google amcası.Yeni yılın kutlu olsun!

Google

12Yaşına Girdi

İNTERNET>>Google 12 Yaşına Girdi

Hakan KARA hknkr.com Friendfeed/hknkr

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 9

MİSAFİR BLOGGER

Emre Eminoğ[email protected]

İSTANBUL’UN KÜLTÜR ve SANAT YAZI

MÜZİK Bahar havası şehre indiğinde,

şortlar ve parmak arası terlikler sokak-lara döndüğünde henüz Mayıs’tı aylar-dan. 29 Mayıs günü, Miller Freshtivalile doldurmaya başladı konser alanla-rını festivalci gençlik. Rengarenk şarkı-larıyla Mika, Türkiye’de bu kadarhayranı olduğunu bilmemenin de ver-diği şaşkınlıkla büyülendi seyircisin-den. Seyircisi de izlediği en eğlencelisahne şovlarından biri karşısında oldu-ğundandır ki ondan büyülendi kuşku-suz. İki gün sonra Bob Dylan, Harbiye

Açıkhava’yı tıklım tıklım doldurdu veİstanbullu hayranları ile buluştu. Hazi-ran ayı Rihanna’nın bacak şovuylabaşladı, Sophie Ellis Bextor’ınki ilesürdü. 19-20 Haziran tarihlerinde Sant-ral İstanbul’da yağmur çamur deme-yen renkli ve genç İstanbullumüzikseverler Sophie Ellis Bextor’ınyanı sıra The Ting Tings, Groove Ar-mada, The Whitest Boy Alive ve WildBeasts gibi gruplarla coştu Efes OnleLove Festival sayesinde. Hemen er-tesi haftasonu, 25-27 Haziran tarihle-rinde ise coşan taraf metalci gençlikoldu. Sonisphere’de yıllardır bekle-

Kültür ve Sanat etkinlikleri söz konusu olduğunda yazın bir hüzün çöker şehirlerin üzerine.Yaz denildiğinde akla boş sinema salonları, kepenkleri inmiş sergi salonları, seyircisiz konsersalonları gelir. Ya da yalnızca bilindiği şekliyle bu böyledir... 2010 Avrupa Kültür Başkenti

olmasının da verdiği gazla; İstanbul bu yaz festivale de, sergiye de, konsere de doydu aslında. Uzunzamandır yolu gözlenen dünya çapındaki starlar festival alanları ve stadyumları müzikseverlerledoldururken; müzeler, konser ve sinema salonları da insanla doldu.

10 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>İstanbul’un Kültür ve Sanat Yazı

diği tarihi ana tanık olan metalsever-ler, Metallica, Rammstein Slayer,Megadeth ve Manowar’ı aynı sah-nede ardı ardına izleme fırsatı buldu-lar. 90’lar aşkını içinde taşıyanlar,-özellikle romantik olanları- ise 22Temmuz’da The Cranberries şarkıla-rına eşlik ettiler İstanbul’da. “Zombie”ve “Animal Instinct” dışında eşlik ede-

cek şarkı bulanların sayısı ise bir hayliazdı. Yazın büyük finali ise Eylül’ün6’sında Atatürk Olimpiyat Sta-dı’ndaydı. Politik ve müzikal tartışma-ları da yanında getiren U2, yeri geldikonserinde kendi şarkıları yerine “Yiği-dim Aslanım Orda Yatıyor”a eşlik edenseyircisine şaşırdı, yeri geldi kahkahayıbastı.

1-20 Temmuz tarihleri arasındadüzenlenen 17. Uluslararası İstan-bul Caz Festivali; Seal, Grace Jones,Tony Bennett, Buika, Imogen Heap,Martha Wainwright ve Chick CoreaBand gibi dünyaca ünlü müzisyenleriağırladı. Tünel Şenliği ile cazı sokaklarataşıyarak ve eşzamanlı sokak konser-leri ile Tünel’in sokaklarına renk kata-rak başlayan festival; her yıl olduğugibi alternatif mekanları ve kalitelikonserleri ile dikkat çekti. Ramazanıngelmesi ile de caza veda etmedi İstan-bul: Hakan Erdoğan’ın son bombası,14-31 Ağustos tarihleri arasında Müs-lüman caz sanatçılarını Tarihi Yarıma-da’nın Osmanlı kokan mekanlarındaağırlayan “Ramazanda Caz”dı.

Opera Binası olmayan Kültür Baş-kenti’nin klasik müzik seven insanla-

rını da oldukça tatmin eden bir yaz ya-şandı İstanbul’da. Ülkemizin en köklüfestivali, İKSV’nin gözbebeği Uluslar-arası İstanbul Müzik Festivali’nin38incisi, 3-30 Haziran tarihleri ara-sında düzenlendi. Chopin ve Schu-mann’ın 200. ve Arvo Pärt’in 75.doğum yılına saygı duruşu niteliğindebir program ile festival; Lang Lang,Radu Lupu gibi solistleri, RiccardoMuti, Gürer Aykal, Rengim Gökmenve Cem Mansur gibi şefleri ve ViyanaFilarmoni, BİFO, İDSO ve Academyof Ancient Music gibi orkestraları din-leme fırsatı yarattı. 2-23 Temmuz’daise bir ilk yaşandı yalnız ve güzel ülke-mizde. İstanbul Devlet Opera ve Ba-lesi, İstanbul 2010 Ajansı ve bilhassaYekta Kara’nın emekleri ile bir operafestivaline kavuştu İstanbul. 1. Ulus-lararası İstanbul Opera Festivali, 3ülkeden 8 operanın birbirinden güzelmekanlarda sahnelenmesine önayakoldu. Başka bir ilk olan, dünyanın çe-şitli ülkelerinden gençlik orkestralarınıbir araya getiren 1. UluslararasıGençlik Orkestraları Festivali, Tem-muz ve Ağustos ayında 6 konseri Ayaİrini’ye taşıdı. İKSV’nin efsanevi operasanatçımız Leyla Gencer’in anısına sa-

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 11

MİSAFİR BLOGGER

hiplendiği Leyla Gencer Şan Yarışma-sı’nın altıncısı da bu yaza renk katanklasik müzik organizasyonlarından bi-riydi. BİFO’nun eşliği ile yarışmanın fi-nalinde aryalarını seslendiren 9yarışmacıdan Güney Afrikalı sopranoPretty Yende mükemmel sesi ile birin-ciliğe uzandı.

SİNEMA Sinemada ise salonlar yüksek büt-

çeli aksiyon ve fantezi/bilimkurgu film-leri ile geçtiğimiz yazlara oranla birazdaha doluydu. 30 Temmuz’da vizyonagiren Christopher Nolan imzalı “Incep-tion”; bu filmler arasında hem izleyici-nin, hem de eleştirmenlerin beğenisinikazanması nedeniyle en dikkat çe-kendi. “Twilight Saga: Eclipse” ve“Inception” yaz aylarında zoru başa-rarak 1 milyon seyirci barajını geçenfilmleri oldular. Ağustos ayında “A-Team”, “Piranha” ve “Karate Kid”gibi yeniden-çevrimlerle 80’lere dönüşyaşandı beyazperdede. Popüler sine-manın diğer yaz bombaları ise Pixar’ınson filmi “Toy Story 3”, çizgi-dizi uyar-laması “Last Airbender”, AngelinaJolie’li “Salt” ve Nicolas Cage’li “Sor-cerer’s Apprentice” idi. Diğer yandanCoen Kardeşler’den “A Serious Man”,François Ozon’dan “Le refuge”, Larsvon Trier’den “Antichrist” ve Atom

Egoyan’dan “Chloe”; festival izleyicisi-nin yaz aylarındaki sığınak filmlerioldu. Yabancı sinemanın salonları dol-durduğu bir yazda Türk Sineması’nınuyuması ise tabii ki üzücü.

12 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

SERGİ Yaz boyunca müzeler ve sergi sa-

lonları da boş değildi. 4 Mayıs -18 Tem-muz tarihleri arasında, Kolombiyalımodern ressam Botero, şişman insan-ları ile İstanbullu sanatseverler ile PeraMüzesi’nde buluştu.

Kendine özgü tarzı, şişman insanve hayvanları, rengarenk tuvalleri iledikkat çeken Botero; Marquez’in o bü-yülü gerçeklik dolu romanlarındaki Ko-lombiya’yı anımsattı bol bol. İstanbulModern ise 15 Temmuz’da moda ve

sanatı bir arada sunmaya başladı. “Hü-seyin Çağlayan: 1994 – 2010” Sergisi,ünlü modacının enstalasyon, kısa film,tasarım ve performanslarını büyüleyicibir atmosferde sunması ile dikkat çekti.Akbank Sanat da sergi salonununyazın boş kalmasını istemeyenler-dendi: “29. Günümüz Sanatçıları İs-tanbul Sergisi”, 22 Temmuz – 28Ağustos tarihleriarasında 11 sanat-çının eserlerine yerverdi. BorusanMüzik Evi’nde 11Haziran’da başla-yan “Madde-Işık”Sergisi yaz bo-yunca devam etti.Fakat tüm sergilerarasında bir tanesivardı ki, kelimelerikifayetsiz bırak-maya yetti: SakıpSabancı Müze-si’nin İstanbul’un

8.000 yıllık tarihini bir tokat gibi sura-tımıza çarpan, bize üzerinde yaşadığı-mız şehrin kıymetini bilmemizgerektiğini anlatan sergisi “Efsane İs-tanbul: Bir Başkentin 8000 Yılı”…15’e yakın ülkenin dünyaca ünlü mü-zelerinden getirilmiş 500’e yakın eserinsergilendiği “Efsane İstanbul”, bir küra-törlük başyapıtıydı. Dekorasyonundan,müzik ve ışık kullanımına; en ince de-taya kadar düşünülmüş bu ortamın ya-ratılmasında eserlerin olduğu kadarsergiyi hazırlayanların da emeğibüyük.

Evet, yaz bitti. Fakat İstanbul’da kül-tür ve sanat sezonu henüz yeni başlıyor.Ekim ayı ile Devlet ve Şehir Tiyatrolarıile onlarca özel tiyatro perdelerini aça-cak; Filmekimi sinemaseverleri, Ak-bank 20. Caz Festivali müzikseverlerimutlu edecek. Sezon dışında bu kadarfaal bir kentte yaşadıysak, yıl boyuncabizi ne sürprizler bekliyor, buyurun sizdüşünün.

>>İstanbul’un Kültür ve Sanat Yazı

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 13

TEKNOLOJİ

Arama motoru devi Google, Sony,Intel ve Logitech firmaları ile yenibir televizyon sistemi geliştirdi.

Google’ın amacı Android yazılımınıTV'lere, blue-ray oynatıcılara ve BuddyBox gibi cihazların içine entegre etmek.Google TV'nin adı bile Apple TV, BoxeeBox, TiVo gibi rakiplerini korkutuyor. Go-ogle TV, kısıtlamaların olmadığı özgürbir platform olmanın yanı sıra, Flash gibiiçerikleri yönetebilecek donanımlar ilegüçlendirilmiş olacak.Google TV’nin Amacı: televizyon ile in-terneti birleştirerek, internet üzerindekiiçeriği PC'lerden oturma odalarındakiekranlara ulaştırmak. Televizyon yayın-larında oturup dizinin saatini beklemekgerekiyor. Ancak internet üzerindenböyle bir şey gerekli değil. Google TVde klasik televizyon yayınları ile internetüzerindeki içeriği birleştirecek.Neler Destekleyecek: Google, Sony veLg gibi markalarla çalışmaya başladı.Bu markaların televizyonları Google TVözelliğine sahip olacak. Bunun yanındaBlu-Ray oynatıcılarda destekleyecek.Ayrıca Google TV'nin oyun konsollarınaentegre edilmesi de bekleniyor. Bu ko-nuda detaylı açıklama henüz yapılmadı.Arama ve İçerik Bulma: Google'ın suna-cağı en büyük imkân yayın programla-rıyla uğraşmadan, direkt aramamotorunu kullanarak içerik bulabilmekolacak. Google TV kullanıcıları yayınlarıfavorilerine ekleyebilecek ve buradazengin özellikler sunulacak. Online ya-

yınlar ve standart TV yayınları toplu birhalde bulunacak.Altyazı Geliyor: Google'ın çeviri hizmet-leri entegrasyonu sayesinde otomatikolarak oluşturulan altyazılar olacak.Go-ogle Translate'in desteklediği dillerdeyapılan çeviriler sayesinde Google TVçok popüler olabilir.Ne zaman Çıkacak: Google TV'nin çı-kışı önce Amerika'da gerçekleşecek.2010 sonuna kalmadan, sonbahar ay-larında müşteriler ile buluşacak.GoogleTV'nin uluslararası çıkışı ise 2011 yı-lında parça parça gerçekleşecek. Tür-kiye olarak Google hizmetlerikonusundaki kısıtlamaları göz önünealırsak, herhalde en iyi ihtimalle son-larda yer almayı bekleyebiliriz.

İşte Google TV'nin en belirginözellikleri:

1) Web ve TV aboneliğinin birleştirilmesiGoogle, Web içerikleri ile kablodanveya uydudan yayın yapan televizyon-lar arasındaki keskin kısıtlamalardanuzak durmak istiyor.Web ve televizyon gibi seçenekler gö-receğiniz Google TV'de bir show göste-risi için arama yaptığınızda, en sonseçenek olarak ekranda o gösterininonline bölümleri ve Hulu, Amazon, Net-fix gibi kaynaklarını da göreceksiniz. İs-tediğiniz zaman bir buton aracılığıylatelevizyona geri döneceksiniz.

2) Flash desteğiFlash için en temel uygulama olarakWeb videoyu görecegiz. Ancak Google,Flash'ın Farmville ve Pandora gibimüzik siteleri içeriklerini de destekleye-ceği konusunda söz veriyor. Maalesefşimdiye kadar bu uygulamaların ispatıyapılmadı. Dolayısıyla bu uygulamala-rın Google'ın söz verdiği gibi çalışma-sını bekleyeceğiz.

3) Tek kumandaYetkililer, Google TV'yi kullanmak içinbüyük klavyelerden faydalansalar bilesadece bir giriş cihazının gerekli olduğukonusunu vurguladılar. Uzaktan kuman-danın gerçekte nasıl bir şey olacağı bellideğil ancak Sony ve Logitech'in kenditasarımlarını yapacakları kesin.

4) Android telefonlar ile iletişimGoogle TV, Android telefon kullanıcılarıiçin tasarlanmış bir özelliğe sahip. Sor-guları araştırmak için televizyonda yaz-mak yerine, onları telefonda yazabilir vesonuçları televizyona Wi-Fi aracılığıylagönderebilirsiniz. Aynı zamanda, eğertelefonda bir video izliyorsanız, onu tel-evizyona göndererek oradan da izleye-bilme fırsatınız olacak.

5) Android uygulama desteğiİçerikler konusunda Web'den yararlan-maya ek olarak Google TV, telefonunözelliklerini kullanmayan Android uygu-lamalar ile beraber de çalışabilecek.Google ispat olarak sadece Pandora'yıgösterdi ama oyunlar ve diğer medyaiçeriklerinin de büyük ekranda çalışabı-lır halde olmasını görmeyi umut ediyo-ruz.

6) DonanımGoogle TV teknolojisi ile donatılmış tel-evizyonlar, Ethernet ve Wi-Fi gibi im-kanlara sahip olabilecek.

Ücretlendirme veya diğer özel ürünlerkonusunda herhangi bir bilgi yok. Sonyise Google TV'yi blue-ray destekli Bra-via TV setler üzerinden piyasaya sür-meyi öneriyor.

Dev Proje: Google TV Geliyor

>>Google TV Geliyor

Egecan DENİZ ‐ Twitter/[email protected]

14 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Eset mobile güvenlik alanındaki çalışmalarını tamam-layarak Mobile Security’i tüm dünyada piyasaya sürdü.Windows Mobile ve Symbian işletim sistemleri ileçalışan akıllı telefonlar ve cep bilgisayarları içintehditlere karşı veri güvenliği ve koruması sağlıyor.2010 yılının ilk çeyreğinde dünya genelinde 27 milyonakıllı telefon satıldı. Bunların yarısından çoğunda Sym-bian ya da Windows Mobile işletim sistemi çalışıyor.Eset Mobile Security, PC kadar güvenli akıllı telefonvaad ediyor.

ESET Mobile Security Yeni Özellikler:•Hırsızlık Koruması - Cihazın kaybolması ya da

çalınması durumunda kişisel verilere erişim kısıtlanır. •Uzaktan Silme - Acil bir durumda bir tek SMS

ile tüm önemli veriler (kişiler, mesajlar ve çıkarılabilirmedya) silinebilir.

•SIM Eşleştirme – Telefona izinsiz bir SIM karttakıldığında önceden belirlenmiş numaralara uyarımesajı gönderilir. Mesaj izinsiz kartın telefonnumarasını, IMSI ve IMEI numaralarını içerir.

•Parola Koruma – Güvenlik yazılımının izinsizolarak kaldırılması ve ayarlarının değiştirilmesini en-geller.

•Güvenlik Denetimi – Kullanıcıya cihazın güncelgüvenlik durumu ve mevcut güvenlik riskleri ile ilgilikolay anlaşılır bilgi verir.

•İstenmeyen SMS ve MMS Engelleme -Kullanıcıya kişiselleştirilebilir kara ve beyaz listelersayesinde mesajları engelleyebilme olanağı sağlar.

•Güvenlik Duvarı – Belirlenmiş kurallar ile tümgelen ve giden veri trafiğini izler.ESET Mobile Security Genel Özellikler:

•Proaktif Tespit - ESET tarama motorununmobil cihazlar için uyarlanmış sürümü şimdiki ve gele-cekteki tehditlere karşı koruma sağlıyor

•Karantina – Tespit edilen tehditleri anındasilebilme ya da ileriki bir zamanda geri alabilmek içinyalıtılmış bir şekilde saklama seçeneği bulunuyor.

•Geniş Tarama Seçenekleri - Cihazın dahilibelleği dışında çıkarılabilir bellekler de taranabilir. Aynızamanda bellekte çalışan uygulamalar listelenebilir vekablosuz ağdan gelen ve giden tüm dosyalar taranabilir.

•Otomatik Virus Veri tabanı Güncellemesi – Enson mobil tehditlere karşı koruma sağlar. Kullanıcı, gün-cellemeleri günlük, haftalık ya da aylık olarak zaman-layabilir.

Telefonlar ESET Koruması Altında

>>Telefonlar ESET Koruması Altında TEKNOLOJİ

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 15

TEKNOLOJİ

Microsoft her yıl düzenlediği “Yılın İş OrtaklarıÖdüllerinin” sahiplerini açıkladı. Microsoft,Türkiye’nin yerli üreticilerinden Casper’ı“dünyanın en iyi üreticisi” ödülüne layıkgördü.Başarılı bir yıl geçiren ve yüksek perfor-

mans gösteren birçok şirketin çeşitli kategoril-erde yarıştığı ödül töreninde Casper, dünyaçapında 3 bin bilgisayar arasından seçilerek ipigöğüsledi.Casper, üç idealist bilgisayar mühen-disi tarafından 1991’de İstanbul’da kurulmuştu.

Dünyanın En İyi Pc üreticisi Seçildi

Bu Haberlerle Lig Bitmez: Krampon.net

Futbol ile mizahı çok iyi bir şekilde birleştiren kram-pon.net, Mohaç Yücel, Mehmet Özen ve VolkanÇınar’ın ortak projesi olarak hayata geçti. “Buhaberlerle lig bitmez” sloganıyla yayına başlayanKrampon.net şu an için beta yayında. Siteninamacının bir asparagas haber sitesi değil, yanlışanlaşımlara yer vermeyecek şekilde hazırlanmışbir mizah site. Şu sıralarda yaklaşık olarak günde4000 civarı tekil ziyaretçiyi ağırlayan

Krampon.net’in trafiğin önemli oranda taraftarsitelerinden geliyormuş.Başlangıçta 3 kişilik ekiphaberleri kendileri hazırlarken, Krampon.net‘tesüre önce okuyucuların da kendi haberlerini gön-dermelerine olanak tanıyan “Dış Haberler” bölümüde açıldı ve açılmasıyla birlikte siteye günde 10-15haber gönderilmeye başlanmış. Eğer siz deeğlenceli bir spor haberi okumak istiyorsanız Kram-pon.net sizi bekliyor.

Türkiye En Tehlikeli ÜlkeAVG Anti-Virus’ün yaptığı araştırmalara göre Türkiye,dünyada en çok online saldırıya maruz kalan ülkeolarak belirtildi. AVG'nin Türkiye'deki her 10müşterisinden 1'i yıl içinde online saldırıya uğradı.Türkiye'yi 14'te 1 ile Rusya, daha sonra ise Er-menistan, Azerbaycan ve Bangladeş takipetti.Sıralamada İngiltere 63'de 1, ABD 48'de 1 ile altsıralarda yer alırken dünyanın en güvenli ülkesi404'te 1 ile Japonyo oldu.

>>Tekno Haber

Egec

an D

ENİZ

/ eg

ecan

.den

iz@bl

ogde

rgisi

.com

16 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

SAMİ HAZİNSES

RÖPORTAJ>>Sami Hazinses

Rahim AYTUNÇ rahimaytunc.blogspot.comTwitter/aytunCrahim

RÖPORTAJ

Dizüstü Edebiyat” adına yakışır şekilde ilerlemeye devam ediyor. İlk kitap PuCCa'nınKüçük Aptalın Büyük Dünyası'ydı ve güzel bir başlangıç yapmıştı. Kitabın yeni baskılarıyapıladursun, geçtiğimiz ay raflarda aynı dobralıkta, cesur, eğlenceli, bir kitap daha ye-rini aldı. Kitabın adını bilmeyen, yazarını tanımayan yoktur. Sami Hazinses’in ''P*ç Gü-

veysinden Hallice'' kitabı çıkar çıkmaz bir koşu alıverdim. Şu anda üçüncü baskısını yapan kitabıokurken gülmekten karnınıza ağrılar giriyor. Sürekli tebessüm ettirse de kitap, sonu birazcık hü-zünlü bitiyor. Bu arada sizi uyarıyım; kitabı lütfen toplu taşıma araçlarında, kalabalık mekanlardaokuyup ani kahkaha patlamalarınızla çevrenizdekilere rahatsızlık vermeyiniz.

Kitap çıktı, okumaya başladım ve sizin için de Blog Dergisi adına Sami Hazinses'le bir röportajyapmak istedim. Röportaj isteğimi, annemin onun için, kocaman bir tepsi börek yapacağını söy-leyerek yaptım. Sağ olsun oda beni kırmadı ve Beyoğlu'nda güzel bir pazar günü kararlaşıp bu-luştuk. Buluşma yerini ben ''Burger King'in önü olsun'' diye aklımdan geçirip, kelimelere dökerken,O ''yok moruk, orası liseli ergenlerin buluşma noktası, biz Fransız Konsolosluğu'nun orda buluşa-lım'' diyerek belirledi.

Pazar günü Fransız Konsolosluğu önünde buluş-tuk. İstiklal’de insan selinin arasına karışıp Gala-ta'ya doğru yürümeye başladık. Kendisiyle aylar

önce tanışmıştık. Çok fazla yabancılık çekmedik bir-birimize. Daha ilk sorudan itibaren o kadar mütevazı,

alçak gönüllü ve samimi bir şekilde sorularımı yanıt-lamaya başladı ki, bunun bir röportaj buluşması değil,

adeta iki arkadaşın her zamanki buluşmalarından biriolduğunu düşünmeye başladım. Bir kafenin dışarıya at-

tığı koltuklar da yerimizi alıp, İstiklal'in mırıltıları eşliğindesohbete başladığımız anda, önce kitabımı çıkarıp uzat-

tım. Geçen yıl bana özel taktığı isimle imzaladı ve ilk so-ruyu sordum…

18 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Blogculukla tanışman nasıl oldu? (İnsanın ruhunu okşayan bir ses tonuyla şa-kayla karışık cevapladı.) Tatak dergisinde yazan bir arkadaşım, “Sen blogtutuyor musun?” diye sordu, bende tutmadığımısöyleyince ''Blog tut olum, hem arada sana ekmekçıkar.'' dedi. Ben de sırf oradan ekmek çıkar diyeblog tutmaya başladım. Tabii böylece blogculuklada ekmek kazanırım umuduyla tanıştım. Daha ön-cesinde hiç blog nedir falan ilgilenmez, blog da tut-mazdım.

(O böyle tatlı tatlı anlatınca ben hemen ko-nuyu ekmeğe getirdim.)Peki ekmek çıktı mı?Valla ilk aylar hiçbir şey çıkmadı, öyle arada yazıpgeçiyordum. 3 ay sonra falan anca ekmek çıktı.

(Eee, 3 ay sonra da çıkmışsa iyidir dedim.Tabii bizim burada ekmek dediğimiz kelimeninanlamı ‘’sevgili’’ olduğunu anlamayan yokturherhalde. Vardıysa da, öğrenmiş oldu. Bentabii sıkıştırmaya devam ediyorum ve sorumupatlatıyorum.)Ekmek çıktığını gördün, baktın ekmek hep çı-kacak gibide duruyor, daha iyi yazayım bolekmek çıksın hem daha iyi yerlere gelirim de-diğin oldu mu? Mesela şu an kitabın çıktı, ogünler hiç böyle düşüncelere kapıldın mı? Valla moruk öyle blog tutup bir yerlere varayım,yazar olayım, bir şeyler yapayım havalarına hiç gir-medim. Zaten yazarak ne yapayım, sanki ülkeyi mikurtaracağım, yazarak ülkeyi kurtaran binlerceinsan var. (Biz burada gülmekten kopuyoruz,özellikle ben. Ama hak da vermiyor değilim.Sami devam ediyor konuşmaya…) Ama ekmekbol olsun diye de yazmadım. Sadece arada yazı-yordum, yazdıklarımdan ekmek çıksın diyordumyeter. Öyle özene bezene hiç yazmadım. Aklımageldikçe, yazmak istedikçe yazıyordum.

Peki kendini saklamıyorsun, herkes seni tanı-yor, adını sanını biliyor, bunu sen istiyormusun? Abi öyle adımı sanımı saklayarak ne yapacağım ki?Zaten kız tavlamak için girmişim blog dünyasına,kendimi daha ne diye saklıyayım ki? Kız tavlamak

için girdim, tavlıyorum da kendimi saklamıyorum,saklamam da.

PuCCaa, H.B.B.A gibi nick kullanarak yazan-lar, kendilerini saklayanlar hakkında ne düşü-nüyorsun?Moruk sonuçta burası internet, herkes zaten ya-şarken de özgürlükleriyle var. Kim nasıl yaşamakistiyorsa öyle yaşar, nasıl yazmak istiyorsa öyleyazar. Onlar baştan beri öyle gelmişler, böyle gidi-yorlar. Ki bu artık onların ismi gibi olmuş. Bunatutup bir başkasının “Sen niye nick kullanıyorsun?”gibisinden bir çıkış yapması gereksiz. Tabii bununyanında birçok insan söyleyemediği şeyleri, rahatsöylemek için nick kullanıyor olsa da, ben yine dehepsine saygı duyuyorum. Bu o kişinin kendi ha-yatı. Beni veya bir başkasını ilgilendirmiyor. Amabeni herkes biliyor, adımı sanımı, ev adresimi herşeyimi herkes biliyor. Öyle millete laf sokma çaba-larım da yok. O andan aklıma geçen neyse, yazı-yorum. Öyle kendimi şunu yazayım, bunu yazayımdiye kısıtlamıyorum, en ağır argo cümleleri de ra-hatlıkla yazıyorum. Çok takmıyorum bu durumları.Neysem o.

(Gerçekten de öyleydi. Mesela Twitter(https://twitter.com/samihazinses) hesabınabaktığınızda, bir başkasının yazacağı tweetler-den ortalık karışıp kafa göz yarabilecek cüm-lelerin, kopyasını onun hesabındanokuduğunuzda adeta ağzınızın kulaklarınızlael ele verip halay çektiğine şahit olursunuz.)Özellikle küfür içeren cümleler veya cinsel ko-nular hakkında yazdığın oluyor mu?Valla dediğim gibi özellikle şunu yazayım, bunu ya-zayım dediğim olmuyor. Yazarken aklıma ne geli-yorsa onu yazıyorum. Küfürse küfür yazıyorum.Ama sırf küfür etmek için yazmıyorum. Sırf küfüretmek için yazanları görüyorum, bana çok soğukgeliyorlar. İçten değiller, yapay geliyorlar.

Sence onlar dikkat çekmek için mi küfür, argoiçeren cümleler veya seks hakkında yazıyor-lar?Abi bu ‘’ülkede meşhur olmak, rezil olmaktan ge-çiyor’’ rezilleri de görüyoruz işte. Bu da bir tür re-zillik bence.

Bu konuda çok haklısın, sana katılıyorum.Zaten seks satar.. Ama bana göre ilkler veşimdikiler arasında bayağı bir fark var. Ner-deyse ipini koparan seks hakkında yazıyor.

>>Sami Hazinses

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 19

RÖPORTAJ

Hatta sırf seks ile ilgili yazılar yazmak için blogaçanlar var. Yani her şeyin yazılması, çizilmesibir yana, bir kişi neden samimiyetten uzak bircinsellik içeren bloğu tutsun ki? Bana saçmageliyor. diye kendi düşüncelerimi de söyleyipkitap konusunu açıyoruz… Kitap çıktı satışlarınasıl iyi mi? Satışlardan memnun musun?Ya öyle kitap çıkaralım, ortalığı kasıp kavursun ama-cıyla çıkarılmadı. Ama buna rağmen beklentilerimi-zin üzerinde gidiyor. Şimdilik idare eder.

Kitap satışlarından para aldın mı? Ne kadaraldın, kimlere ne kadar miras kalacak diyeabartarak soruyorum. Ama sormaz olaydım:Moruk herkes böyle düşünüyor ya, sanki kitap çıktıben köşeyi döndüm. Ya bir durun, daha biz bu işipara kazanmak için yapmadık diyoruz, millet ha bire“Ne kadar kazandın? Kitabın çıktı döndün köşeyi.”diye başımızın etini yiyor. Lan cebimde sigara ala-cak param yok. Cebimde borç parayla aldığım si-gara paketini görenler bile “Parayı vurdun.” diyorlar.Ama gördüğün gibi yok öyle bir şey. Yine açım, yineaynı parasızlıkla hayatıma devam ediyorum.

Kitaptan ailenin haberi var mı?Valla ailenin haberi var. Eve götürdüm, bizimkileralıp göz attılar, sonra da ‘’Ayıp ayıp, ne bu böyle?’’falan dediler. Çevremden pek öyle kitap yazdın afe-rin diyen yok. Kitap çıkmadan önce hayatım, çev-remdeki insanlar nasıllardıysa, yine aynılar. Her şeyaynı, bir tek değişen şey artık bir kitabımın olması.

Kitap çıktıktan sonra ekmek de artış var mı? Var yahu olmaz olur mu? (Burada, mütevazi bir şe-kilde tebessüm ediyoruz.)

Ya ilişkilerin, onlar nasıldır? İlişkilerimde önceki yaşanmışlıklar yüzünden, son-rakilere biraz korkarak yaklaşıyorum. Ah şu yaşan-mışlıkla var ya, canımı en çok da onlar yakar. Amabunlara rağmen flörtözün tekiyimdir, şıpsevdiyim-dir.Unutamadığın veya en çok canını yakanlar? Ya insanın unutamadığı tabii ki olur. Ama öyle ilişki-lerimi anlatmayı sevmem. Yaşadığım insanlar vebenim aramda kalsın isterim. Çetele tutup sağa sola

gösterircesine anlatan tiplerden değilim.Sevmem öyle şeyleri de.

Sevgili olacak kişinin elini, yüzünütarif etsene biraz bize.Moruk işte nasıl diyeyim, beyaz tenliolsun, mavi gözlü olsun, kocaman me-meleri olsun. Boy sorun değil, bendenuzun veya kısa hiç fark etmez.

Diyelim ki yakın zamanda böyle birikarşına çıktı, hemen nikahı basarmısın?Ya param olsun valla hemen basarım ni-kahı. Gerçi öyle çok para olsun evlene-yim havalarında gezen biri değilim. Hatta

param ev giderlerini karşılayacak kadar olsun yeter.Hemen istediğim gibi biri karşıma çıksa evlenirim.Zaten öyle, yatlı katlı bir hayat düşünmüyorum.Gözüm yükseklerde değil.

Bu kadar netim diyorsun?Ya sonuçta kadın erkek ilişkilerinde, ihtiyaç gider-mek önemlidir, gerisi fasa fiso.

Peki, ilgi alaka, bunlar önemli değil mi?Ya öyle canım cicim, mıç mıç ilişkilerine alışkın de-ğilim. Hatta ilişki yaşarken bile bana sevgilim den-mesinden nefret ederim. Genel olarak ilişkilerimdebile aşırı sevgi gösterilerinden bıkarım. Yani düşünişte annemin sevgisinden bile sıkılan biriyim. Hattagenel olarak ilişkilerim kısa sürer, çabuk sıkılan bi-riyim. Belki de aşırı ilgidendir bilmiyorum.

Kitap çıkmadan önce de uzun zamandır sosyalağlardasın ve birçok kez ‘’Börek yapın getirin,beni kandırın kızlar.’’ diyorsun. Börekle geliptavlayanlarda artış var mı? Sağ olsunlar çağrılarıma cevapsız kalmıyorlar, çoğuda börekle teklifiyle geliyor. Ama bu yaşıma geldimhala annemin böreği üstüne börek yemedim. Hattabizim evde börek ekmek gibidir. Hiç eksik olmaz.

20 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Sami Hazinses

Mesela bazen eve geç kaldığım zaman annem te-lefon açıp “Oğlum börek yaptım.’’ der de beni öyleeve erken getirtir. Genel olarak bizde yapılan ye-mekten daha lezzetlisiyle karşılaşmadım. Her şeyigüzel yaparlar ama börek de ayrıdır.

Evcil biri gibisin (Burada kıkırdıyoruz.) hiç ai-lenden uzak kaldın mı? Valla moruk, biraz evcilim ama bu ilgi görmekle değilde, işte evde olmakla, onlarla zaman geçirmekleevcil olduğum bir durum.

Eğitim hayatın ne oldu? Ne okudun, ne yapıyor-sun?Öğrencilik yıllarımda falan bayağ çalışkandım. Sı-navlardan önce muhakkak çalışırdım. Üniversiteyiise Gaziantep’te “Gümrük İşletme” okudum. 2-3 yılgüzel güzel işimi yaptım. Sonra baktım ortam banagöre değil, yapamıyorum bıraktım. Öyle oturup in-sanlara uzun uzun bir iş anlatmak bana göre değil,alışamadım.

Birazda klasik sorular sorayım, boş zamanla-rında ne yapıyorsun? (İkimiz de gülüyoruz.)Boş zamanlarımda ne yapayım, arkadaş, eş dost-larla filan buluşuyoruz. Muhabbet şamata gırla gidi-yor. Bide ney aldım, evde kendi kendime öğrendim,arada ney çalıyorum. Rahatlatıyor beni. Gerçi bunayakın üflemeli çalgılara zaafım var. Rahatlatıyorlarbeni.

Şimdi son sorumu sorayım, kitabının tanıtımıiçin sana soyunma teklifi gelse kabul edermisin?Soyunurum ya ne var ki bunda. Yeterki teklif etsin-ler.

Hazırda bekliyosun yani... :))

Sami Hazinses o sımsıcak sohbeti, içtenliği vesamimiyetiyle hiç farkında olmadan saatlerinizirahatlıkla alabiliyor. Sonra bi bakıyorsunuz sa-atler geçmiş ve siz hala o güzelim insanın soh-betine doyamamışsınız. Bu yüzden sizetavsiyem, olurda bi gün kendisiyle buluşup birşeyler yapmaya karar verirseniz, resmi tatilgünlerinizden bir gün olsun...

Sohbetimiz esnasında değindiğimiz konularçeşitlilik göstersede, genel anlamda yazıyadökmeye karar verdiğim bir kaç belli konuvardı. Bende onları belirleyip roportaja koydum.

Bu konulardan biri de; 'Sami Hazinses adınıkullanması etik mi? Değil mi?'' tartışmasıydı.Bu konuda şöyle diyor:Sami Hazinses ismini kullanmak etik mi? diye soru-yorlar. Etik mi? Değil mi bilemem. Zaten daha popü-ler birini kullansam da, o olmazdı. Hem onu nedenkullanmıyım ki? 2 senedir kullanıyorum, hep vardıve bugüne kadar kimse kullanman etik mi? değilmi? demiyordu. Birde ben onu seviyordum, haladaseviyorum. İnsan sevdiği kişinin adını neden kullan-masın ki?

Ayrıca onu sevdiklerinden dolayı böyle bir soru sor-duklarını söyleyip, beni eleştirenler, Sami Hazinsesfakirlik, yokluk içinde sahipsizlikten öldüğünde ner-deydiler. Madem ismine bu kadar saygı duyuyor-lardı, adamın kendisine neden saygı duyup oşekilde ölmesine izin verdiler. Şunu bilsinler ki, eleş-tirenler istedikleri kadar eleştirsinler, ben onun adınıbok atmak için kullanmıyorum, onu sevdiğim vesaygı duyduğum için kullanıyorum ve kullanmayadevam edeceğim.'

...Diyor. Bu konuda kendisiyle hemfikirim. Ger-çektende söylediği gibi, Sami Hazinses yoklukiçinde hayata gözlerini kapatırken, ona sahipçıkmayanlar, nasıl oluyorda bugün onu sevdi-ğinden dolayı, birinin onun ismini kullanmasınıeleştirebiliyorlar. Bu birazcık çekememezlikgibi geliyor bana.

Röportaj bitti...Bitti bitmesine ama biz uzun uzun konuşmayadevam ediyoruz. Sonra kalkıp Galata’ya doğru yolaldık, oradan Karaköy’e varıyoruz ve kahramanımızSami Hazinses özel yatının kalkış saati gelince ay-rılmak zorunda kalıyoruz. O yatına binerken, ben ke-narda balık tutan amcalardan bir kova balık alıpardından denize döküyorum. Oda ultra, hatta ultraultra lüks yatından el sallıyor. Benden ayrıldığı için,gözlerinden akan deniz suyu tadındaki gözyaşlarınısilip arkasını dönerken, güneş tepenin arkasınadoğru yavaş yavaş çekiliyordu. Sırt çantamdan fo-toğraf makinamı çıkarıp, kıyıya yakın bir kaç sümüklüçocuğun, ellerindeki ekmek kırıntılarını martılara at-tıkları anki hallerini fotoğraflayıp olay mahallindenhızlıca ayrıldım.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle esen kalın.(Burada kendimi TRT spikeri gibi hissettim.) Bir deherkes kendine iyi baksın. Çünkü herkes kendine iyibakarsa, dünya daha yaşanılır bir yer olur…

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 21

RÖPORTAJ

●Çiğdem Özkan: Ramazan Çekiç'le nezaman yanyana gelecek. Kendisi ve dünyabuna hazır mı?●Sami Hazinses: Ramazan abiyle şartlaruygun olduğu ilk an dünya barışı ve geleceğiiçin yanyana gelip "deep like" günü yapmayıplanlıyorum.

●Seyrüsefer: Hala beni seviyor mu?●Sami Hazinses: Seni sevmek ibadetim,o yüzden peygamberim.

●Yeduaetsev: Nasıl çıkıyor kitap? Kendi miödemiş, birileri gel çıkaralım mı demiş ona,kimle yatmak zorunda kaldı?●Sami Hazinses: Kitabı Okuyan Us yayınevi çıkarıyor. Böyle düşünüp de sonra sağdasolda "Türkiye’de edebiyat yapılmıyor." diyeserzenişlerde bulunmanız da çok komik.Kitap çıkartmak için illa biri ile yatman ge-rekmiyor.●İrem Kuyruksuz Uçurtma: Ona likör bor-cum vardı, unutmuş mu yoksa hala aklındamı?●Sami Hazinses: Sami Hazinses: Şüphe-siz ki bana verilen sözlerin hiçbirini unut-mam.

●Simto Alev: Selam söyle, yeter. O anlarzaten.●Sami Hazinses: Ve aleykümselam canımkardeşim.

●İsmail Dagli: Pucca kadar popüler değil-sin, kitabın sence satar mı?●Sami Hazinses: İnternet ortamındaki po-pülerlik kitap satışlarına pek de etki etmiyor-muş, onu anladık. Satacağından ümitliyim,tabii "Pucca'dan daha çok satarım." falanfilan gibi kaygılarım yok. Kaygılarımız yokdaha doğrusu.

●Bettyblue: Aşkla arası nasıl?●Sami Hazinses: Met-üst'ün çok güzel birtabiri vardı aşkla ilgili; "Aşk dediğin nedir ki?S*kilmiş iki insan müsvettesi" diye. Aşklaaramda ki sınırlar bu kadar kalın işte.

●Lütfi Demirci: Satış gelirleri hakkındaplanı nedir? Börekçi?●Sami Hazinses: Hepsini yiyeceğim val-lahi. Zaten trilyonlar kazanacak değiliz, hakeşke o kadar kazansam da o kadarınıyesem. Yatırım filan söz konusu değil yani.

Sami Hazinses Sorularınızı Yanıtladı...

22 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Sami Hazinses

●Lütfi Demirci: Böyle bir seri de nedenkendisi var, yani daha popüler olmasını neyebağlıyor? ●Sami Hazinses: Bunu Cem Mumcu'yada sormak lazım. Zira böyle bir konseptikendisi düşünüp, kafasına yatan insanlaraböyle bir teklifi yaptı. Muhakkak ki bendendaha iyi yazan arkadaşlar da vardır amaşansta diyebiliriz, ya da onun kafasındaoluşturduğu profile daha yakın olan kişibenim diyebiliriz. Popüler olmayı bir şeyebağlayamıyorum maalesef, şundan şundanötürü beni takip ediyorlar diyemiyorum yani.

●Yeduaetsev: Alkolik mi Sami sorsana re-simlerinde hep içmiş dağıtmış falan●Sami Hazinses:Alkolik değilim, alkolü se-viyorum sadece.

●Saintsell: Kitap çıktıktan sonra ekmekoranında yükseliş olmuş mu? ●Sami Hazinses: Ekmek oranı her daimyüksek kardeşim, kitaptan sonra bir artış ol-duğuysa su götürmez bir gerçek.

●Birfincankahvebirpenny: Hiç otobüsteona fortçuluk yaptılar mı acaba?●Sami Hazinses: Herkes senin gibi g*t oğ-lanı mı, fortçu.

●Baharr: Küfürlü kelimeler kullandığında

insanlara itici gelebileceğini hiç düşünmü-yor mu? ●Sami Hazinses: Çok hayatımızda olan birşey küfür. Burada bana küfür ediyorum diyekızan adamlar gerçek hayatta çatır çatırküfür eden adamlar. Böylesine ikiyüzlülüğüben pek doğru bulmuyorum. Neticede düzadamım, normal hayatta nasıl konuşuyor-sam sanal alemde de öyle konuşmayalım.Hem sevgi sözcüklerini ne kadar rahat kul-lanabiliyorsak sövgü sözcüklerini de okadar rahat kullanmalıyız. Rahatsız olankaale almasın beni, oturup ağlayacak halimde yok.

●Atakan: Hayatında kitap çıkartmadanönce korsan kitap almış mıydı? (ki yüzde100 almıştır.) Şu an pişman mı kendi kitabı-nın korsanı çıksa sinirlenir mi, yoksa insan-lar okusun bence sorun değil durumundamı?●Sami Hazinses: Aldım tabii. Lakin şöylebir durum söz konusu. Şimdi benim kitabınıfiyatı şu kadar olsun diye bir talepte bulun-mam söz konusu değil. Ama bir Orhan Pa-muk’un, bir Yaşar Kemal’in böyle bir sözhakkı var (İsimleri öylesine salladım). El-bette benim de korsanım çıksa üzülürüm,zira o kitapta sadece benim değil birçok ki-şinin emeği var. Ama okusunlar da yani, nebileyim şimdi tam bilemedim.

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 23

RENGARENK

DÜNYANINMERKEZİ

Kinyas KARTAL knys.org

Twitter/kin_yas

Aşk, en büyük devrimiydi dünyahalklarının... Silahsızlanmayla başladıher şey... Her dinden her ırktan eli

çiçek tutan her adam ve kadın sevmek içingöğüs göğüse sevişti, yeni ve özgür bir klaniçin... Toplu doğumlar planlandı... Binlercekadın bir araya gelerek yeni oğullaremzirmek için tek tek kanadı... Hayatıçevreleyen, evrimleşmeyi planlayan herdöngü kısırlaştırıldı. İdeal dünya,değişkenlerden arındırılıp, bunun yerineberraklaştırılmış ihtimaller eklenerek; Ademile Havva’ya yeniden sunuldu...

Maskeler toplatıldı insanların yüzlerinden...Herkese samimiyet nişanı takıldı... Mükem‐mel bir dünya yarattı insanoğlu... Öyle ki;tanrı gözlerine inanamayacaktı. Özenleseçilmiş duygular, günde beş kez ahirdenevvele süzülerek serpildi âdemoğullarınınyüreklerine... Artık her toprak kutsal, herinsan öncelikli ve özellikli idi. Hayat; yeniminareleriyle birlikte uzaydan bile gözkamaştıracak bir parlaklıkla yükseliyordu...Mükemmel dünya, kusursuz bir devrimplanıyla değişiyordu.

Kansız ilk devrim için sıvadılar yüreklerini…Düşünce bazlı bir eylem planlamalıydılar…Öyle bir duy(g)u geliştirmeliydiler ki özgüven yaratmalı, dik durmalı ve eyleminomurgasını taşımalıydı. Çıplak bir krallazımdı onlara… Balçıksız bir güneş; kılavuzaihtiyacı olmayan bir köy... Hep bir yürektenişe koyuldular... Yaşanmış ve tanınmışgerçekleri topladılar önce... Tanımlanmış hertürlü iyi duygu, duygulanım, düşünce, eylemve objeyi bir araya getirip vektöreltoplamlarını aldılar... Düş ve iş güçlerinibirleştirdiler... Mükemmeliyetçiliği geleceknesiller için yetiştirip, insan doğasının birbileşeni haline getirdiler... Ve işte o gün... Tekve en büyük hatayı yaptılar: insan genomunamükemmelliyetçiliği işlemiş oldular. Mükem‐melin milliyetçiliği standardize edilemeyeceğiiçin, değişebilir yapıdaki insanlara anlaşılmazbir yük bindirecekti... mükemmeliyetçiliğin

24 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Dünyanın Merkezi

getirdiği tahammülsüzlük, evrenin değişimplanının önünü tıkayacaktı... Dünya mükemmelolmaya çalışırken; salt pembe; toz griyletanışmaya başlayacaktı...

Yıllarca arınmaya çalışan insanlar, arıtıldıklarıdüşünceleri unutamadılar.. çekirdeklerininmerkezindeki kalıtımsal özelliklerbaskılanabildiyse de asla silinemedi.. kutuplaşanduyguların, kontrast renkler gibi farklı bir uyumoluşturduğu gerçeğiyle karşılaştılar… Herduygulanımın bir diğer kutbu, her tadın birdoyumu, her doğrunun bir yanlışı, her düzün birtersi olduğunu fark ettiler… Her doğan ölecekti.Her yanan sönecekti. Her başlayan bitecekti.Aslında her şey çiftiyle yaratılmıştı. Her şey birtamın yarısı, her yarım iki çeyreğin anasıydı...kendi içlerinde birbirlerine dönüşenduygulanımlardı sadece insanların yaşadıkları...katıksız doğruyu ararken; henüz müstakbel de‐vrim hazırlıkları yapılırken; dünyanın pislikleri yeraltına süpürülürken, yanlışın tadını özlediğini farketti insanoğlu...

Yanlışın tadını, günahın adını, huzursuzheyecanları, kısa alanda yaşadıkları dar sevgilerihatırladılar... Geçmişte bunlardan haz almıştı in‐sanlar. Beyaz kadar siyahı; pembe kadar kırmızıyı;tatlı kadar ekşiyi ve acıyı sevdiklerini

anımsadılar... Gümüş şamdanların mavi alev‐leriyle süslediği, altın suplalı masalarda yenilenyemeklerden sıkıldılar... Ekmeğin arasını, yol üstülokantalarını, kokoreç tadını özlediler sevgi dolupembe dünyalarında kusursuz devrimleri için ça‐balarken...

Ne mutluluk, ne iyilik, ne de başarı.. kısacası gün‐lük duygulanımların hiç birisi steril değildi. Par‐füm kokuları birbirine karışan insanlar bir müddetsonra kendi kokularını aramaya başladılar. Stan‐dart bir mutluluktansa opsiyonel acıları tercih ede‐cek kadar sıkıldılar düzlükten... Rutin darlıklarıoluşmaya başladı evrimin... Tek fikirlilik dümdüzbir gelecek getirecekti devrimin çocuklarına... Tekdoğrulu yönler, çok yanlışlı alternatifleri özletiy‐ordu. Kendi yapısını, kendi evrimini inşa etmeyeçalışırken öğreniyordu insanoğlu...

İnsan, seçilmiş yaratılandır. Seçmeyeprogramlanmıştır. Çifte duygulanımlarla karşıtyargıları deneme yanılma yöntemiyle tanımlar;kendi doğrusunu kendisi seçer... Kendi bildiğiyanlışı yapmaktan zaman zaman içten içe bir hazbile alabilir. Mutlak düzlükten, asal doğruluktan,bilinçli ya da bilinçsiz olarak sıkılır. İnsan,yaratılan en yaratıcı ırktır. İyiyle kötüyü‐ doğruylayanlışı; siyahla beyazı, barışla savaşı, aşkla sevgiyinefreti; kaçak çay tohumlarıyla yasal tatları har‐

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 25

RENGARENK

manlar gibi karıştırır. Her insan kendi aromasınıçıkartır hayatının.,. Hijyenik bir kader yazılmazhiçbir insanın alnına... Günahsızlık mümkündeğildir, peygamber mertebesinde olsan da...

Devrim, insanlar daha fazla evrimleşemeyeceğiiçin yapılamadı. Dünyanın eğrisiyle doğrusuyla,savaş ve barışla, ölümle kalımla, iyiyle kötüyle,kısacası zıt kavramların kendi içinde yarattığıdenge sayesinde evrenin yörüngesindedöndüğünü anladı. İnsan, farklı tatlar arayan; ayrıseçim hakları isteyen, kendi hayatında kendi sözhakkına sahip olmaktan hoşlanan bir ırktı. Stan‐dardize edilen her türlü kavramı sindiremezken,bir yandan da her türlü kavramı bir standardiza‐syona bağlamaya uğraştı. Dünya var olduğu gün‐den itibaren hep kendi yaptığını yıktı.,. Amasonuçta ne olursa olsun; öz bilinci hür iradesi veözgür düşüncesiyle var olmaya çalıştı.

İnsanları sınıflandıramaz, salt duygulanım göster‐mesini bekleyemez, birey bazında hükümleraldırtamazsınız. İnsanların steril çerçeveler içindeyaşamasını bekleyemezsiniz. İnsan hata yapmalı,kirlenmeli, terlemeli, öğrenmeli, öğretmeli,düşünmeli, dönüşmeli ve ancak kendi istediğiyönde ilerlemelidir. Savaş çıkaran da barış imza‐layanda, yöneten de yönetilen de, eğitimlisi decahili de, iyi niyetli olanı da olmayanı da... İyilikkadar, kötülük de tat katar dünyanın sosuna.,.

Önemli olan dengedir. Bozulmaması gereken asalkonu yörüngedir. Yapılan seçimlerle ortayaçıkacak değişimin sınırını denge ve yörünge belir‐lemelidir.

Kısacası dostlarım: hiçbir özgürlük bağımsız,hiçbir doğru yanlışsız, hiçbir insan günahsız ola‐maz... Yaşadığımız dünya, birey dengesinebağımlıdır. Kendi yörüngesine hâkim olan insan,dünya yörüngesinde de pay sahibidir. Yaşanılankötü olaylar, hatalar, yapılan yanlış seçimleraslında hayatınızın tuzu‐ biberidir. Yokuşsuzhayat, cefasız sefa, hüzünsüz mutluluk, acısız aşkyapaydır... Zorluklardan zevk alın…Yanlışlarınızdan ders çıkartın ve onu tecrübeyedönüştürün. Kendinize kızmayın dostlarım... den‐genize, yörüngenize, yönünüze sahip çıkın,.. Alter‐natif görüşlere açık olun... Hoş görülü olun amayapılan her şeyi hoş görmeyin... Kararlı olun, amayeri geldiğinde kararınızı değiştirebilin. Özgür vehür iradenizle hareket ederken, özgürlüğün sadecesize verilmiş bir hak olduğu düşüncesinekapılmayın. Hür fikirli, hür kalpli olun. Söylemekistediğinizi söyleyin, sevmek istediğinizi sevin.Vicdanınızı anayasanız gibi taşıyın yanınızda.Kendinizi ve düşüncelerinizi süzgeçten geçirme‐den, başkasını eleştirmeyin. Dostlarım, dünyanınmerkezi, ayağınızın altıdır. Değiştirmekistiyorsanız, lütfen önce dünyanın merkezindenbaşlayın...

26 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Yaşanan Sel Felaketleri

Her ülke eğitim düzeyinin artmasından vebunun insanlarının gelişmişliğiniartıracağından bahseder, durur. Fakat doğal

felaketler karşısında insanların ne kadar aciz bir du‐rumda kaldığını yaşanan olaylar neticesinde görüy‐oruz; fakat asıl acizlik işte o zaman gün yüzüneçıkıyor belki de ve kimse bunu dile getirmiyor da pek:yaşananlardan ders almıyoruz.İnsanlar çoğaldıkça, kentlerde gelişiyor ve insanlarınyaşadığı alanlar daha da büyümeye devam ediyor.Fakat bu işleyiş sırasında pek önemsenmeyen konu‐ların başında ise insanların yaşayacağı yerleri yaşana‐cak doğal felaketlere uygun bir şekilde inşa etme olayıgeliyor. Bundan dolayı yaşanan doğal afetlerde kay‐bedilen tutarlar milyarlarla ifade edilmekteyken dahaönemlisi kaybedilen canlar insanın içini burkuyor.

Şehir altyapılarının yaşanacak doğal felaketlere uygunolarak yapılmaması, yaşanan bir sel felaketinde şehrindere yatağına dönmesine yol açıyor ve bir sürü evsular altında kalıyor. İşyerleri zarar görüyor, arabalarmahvoluyor ve en önemlisi insanlar sular altındakalıp canlarını yitiriyorlar. Bu sahneleri senelerdirözellikle büyük şehirlerde görüyoruz; şehrin nüfu‐sunda meydana gelen hızlı artış, altyapıya verilenönem ile sağlıklı bir şekilde yapılması konusuna ge‐lince çok çok yavaşlıyor; kaplumbağaya geçilecek birhıza(!) kadar düşüyor. Burada en önemli iş belediye‐lere düşüyor ama aslında en büyük pay o şehirde ya‐şayan insanlara düşüyor: çünkü belediye başkanınıseçen onlar... Eğer ders alsaydılar, bu felaketler sonu‐cunda gerekeni yapmayan başkanı bir daha o koltuğaoturtmazdılar.

Yaşanan doğal afetlerden biri de heyelanlar; çok fazlayağmur yağması sonucu oluşan bu felaketleri en sonolarak Rize ilinde gördük. Resimleri vs. görenler varise, yaşanan bu felakette maddi kayıpların ve can ka‐yıplarının artmasının 1. suçlusunun o bölgede yaşa‐yan insanlar olduğunu anlarlar. Çünkü bir dere

yatağının hemen yanına ev yapmak hangi aklauygun? Veya arkası yamaç olan bir yerin hemen ete‐ğine gidip hiç araştırma yapmadan, önlem almadanev yapmak neden? Tabii ki bazılarına engel olmakzordur, doğa ile insanın baş edebilmesi imkansızdır;fakat yine de bu yaşananlar ilk ve son değil. Bunauygun olarak özellikle altyapının, sonrasında da ya‐pılacak evlerin gerekli araştırma yapıldıktan ve ön‐lemler alındıktan sonra yapımlarına başlanması enmantıklı olandır. Bunlara yapım izni veren belediye‐lerin de gerekli tetkikleri bilimsel ekiplere yaptırdık‐tan sonra izin vermeleri önem arz etmektedir. Bir şeyolmaz edasıyla yola çıkmak, dibini görmediği bir suyabilerek dalmak gibidir.

Dünya günden güne değişiyor...Küresel ısınma denen olay yüzünden ( ki her şey bunabağlanıyor ) felaketlerin sayısı artıyor.KTÜ de yapılan bir konferans sonrasında yapılanaçıklamada, bundan sonra ülkemizin en çok yağmuralan bölgesi olan Karadeniz bölgesinde bundan sonrayağışların belirli bir alana yayılacağı söyleniyordu.Yani, yağışlar küçük bir alanda daha fazla etkili ola‐cak. Zaten Rize de yaşanan son 3 felaket düzeyindekiyağmurlarda bu şekilde meydana geldi: yani açıkla‐mayı destekler nitelikte. Fakat kimse bu açıklamayıincelemedi; açıklamanın devamında önerilerde de bu‐lunulmuş fakat kimin umurunda?

Velhasıl…İnsanlar ev yaparken, bulunduğu yere göre bir önlemalmalıdır. Belediyeler şehir planlamalarında daha dik‐katli davranmalı, alt yapıya önem vermelidirler. Özel‐likle bulundukları coğrafi yapının getirdiklerine göre;iklimsel özelliklere göre... Ve yapılacak alt yapı proje‐leri en azından 20 yıllık olarak hazırlanmalı ve o za‐mana kadar yaşananlar dikkate alınarak, belirlioranlamalar hesaplamalara katılarak bu projelere yönverilmelidir. Takmaya değmez. Gülümseyin ve diğerkonuya geçin gitsin.

Yaşanan Sel Felaketleri

RENGARENK

Hakan KARA / hknkr.com

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 27

RENGARENK

Ölmeden ÖnceBu Sergiyi Gezin!Karaköy 3 nolu Antrepo’da geçtiğimiz Haziranayından beri tuhaf bir sergi var: Dr. Gunthervon Hagens’in gerçek insan vücutlarınıkullandığı Body Worlds. Herkesin konuştuğu ve12 Aralık’a kadar devam edecek sergiyi gelinbir de bizden dinleyin.

ALP SOLAK alpsolak.com Twitter/kochero

28 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Body Worlds

Sergi gezenlerden misiniz? Kendi adımabu soruya şöyle cevap verebilirim:“Hayatımda maksimum 10-15 sergigezmişimdir.” Bunların çoğu resim, birkısmı da fotoğraftır. Ancak bugüne kadar

hiç “ceset” sergisi gezmemiştim, aslına bakacakolursanız bu seneye kadar da böyle bir sergiyigezeceğim aklıma gelmezdi.

Fotoğraf Çekmek YasakBody Worlds’u Türkiye’ye geldiği Haziran ayındaduydum. Çevremdeki birkaç kişi bana “Ceset sergisivarmış, gittin mi?” gibisinden cümleler kurdu. Ne-dense bu cümleleri duyduğumda bu sergiye gitmekkonusunda içimde hiçbir istek olmadı. Ta ki, Eylülayına kadar. Yazın artık geride kalıyor olmasındanmıdır, havaların bir sıcak, bir serin, bir yağmurluolmasından mıdır nedir bilmiyorum ama geçenlerde“Gidip biraz ceset görüneyim” dedim kendi kendimeve atladım Body Worlds’e gittim. Sergi yazının spo-tunda da bahsettiğim gibi Karaköy’deki 3 noluAntrepo’da yapılıyor. Hani şu Tophane’deki nargile-cilerin, Fındıklı’ya doğru başlangıç noktasında, İs-tanbul Modern Müzesi’nin yanında… Giriş ücreti isekişi başı 25 TL, ancak Avea kullanıyorsanız bir günönce Biletix’in sitesinden yarı fiyatına bilet ala-bilirsiniz. 5 TL daha verirseniz, eserler hakkındadaha net bilgi sahibi olabileceğiniz, sesli rehberhizmetinde de yararlanabilirsiniz. İçeride fotoğrafmakinesine izin verilmiyor ve cep telefonlarınızıkapatmanız isteniyor. Dolayısıyla, cesetlerle hatırapozu çekme şansı size tanınmamış. Bunu bir eksik-lik olarak gördüm. Çünkü en azından bir tane cese-tle bu imkân tüm sanatseverlere sağlanmalıydı.

Gelelim sergiye… Fuaye alanına girer girmez cesetbağışlayan kişilerin fotoğraflarını görüyorsunuz, bubağışçıların kimlikleri gizli… Daha sonra isekarşınıza ceninler geliyor. Bunun sebebi ise eser-lerin doğum evresinden ölüme kadar ki sürece göresergi alanında dizilmiş olmasından kaynaklanıyor.Kısaca sergiyi gezerken insanın yaşam döngüsühakkında bilgileniyorsunuz. Cenin kısmında engaripsediğim olay ise henüz 1 cm büyüklüğündeolan bir ceninde bile parmak, el, kulak gibi öğelerinoluşmasıydı…

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 29

RENGARENK

Son bölümde ise cesetlerin ve kesitlerin nasılyapıldığını anlatan, 5 dakikalık bir video izlemenizmümkün. Bu videoda ölmüş kişilerin önce bir güzelpaklandığı, sonra içlerine ilaç enjekte edilip mikro-plardan arındırıldığı, daha sonra yağların özel biryöntemle vücuttan ayrıştırılıp plastiğe batırıldığı veen sonunda ise duruş pozisyonu verildiğiniöğreniyorsunuz. Kesitlerin ise insanların özel birtestere ile dilimlenerek alındığı gerçeği, sizi hafifdehşete düşürmüyor değil.

Plastinat yönteminin mucidi Dr. Gunther von Ha-gens, bu yöntemi tıp öğrencileri için geliştirdiğiniiddia ediyor. Ancak bu pek inandırıcı değil. Çünkübu sergiyi, şu ana kadar en az 30 milyon kişi ziyaretetmiş. Benim gittiğim gün de saat geç olmasınarağmen sergi oldukça kalabalıktı. Eminim 12Aralık’a kadar aynı ilgi devam edecektir.

Tam 3 saatte gezdiğim bu sergiyi, her insanınölmeden önce dünya gözüyle en az 1 kezgörmesini ise şiddetle tavsiye ediyorum. Çünkübelki de dünyada ilk ve son defa kendi vücudunuzubu kadar tanıma şansına sahip olacaksınız.Kaçırmayın!Sevgilerle…

Doğmamış bebekleri geçtikten sonra karşınızainsan vücudu parçaları ve kemikleri geliyor.Daha sonra ise birbiri ardına bir sürü cesetkarşınıza çıkıyor. Ayrıca komple ceset, kemikve organ parçaları dışında bol bol kesit denendilimlenmiş insan parçalarına sağda soldasıklıkla rastlıyorsunuz.

Sergideki organların hem sağlıklı hem dehastalıklı versiyonlarını görmeniz mümkün. Yaniülser olmuş mide, kanser olmuş karaciğer,akciğer gibi organların, sağlıklı olanlara göre nekadar ürkütücü olduğunu tıpkı bir doktor gibigörme şansına sahipsiniz. Bu da sizde ister is-temez, “Kendime artık dikkat edeceğim” kaygısıyaratıyor. Özellikle sigara içilen ciğerlerin aldığıhal, içler acısı…

Sergideki plastinat denilen komple cesetparçalarının kiminin bağırsakları çıkarılmış, ki-minin göğüs kafesi yarılmış… En ilginci isederici eline verilen “Deri Adam”. Ayrıca, içineinsan vücudunda kullanılan tüm protezlerintakıldığı ceset, atın üstüne binen adam, zürafa,halka jimnastikçi, anne-baba-çocuk veAmerikan futbolu oynayan sporcular dasergide diğer cesetlerden öne çıkmayıbaşarıyor. İlerleyen bölümde ise tek parça ce-setler dışında iskelet, sinir, kas ve boşaltım sis-temi organlarını detaylı olarak görebiliyorsunuz.Serginin sonlarına doğru ölüm teması işleniyor.Ölümün kaçınılmaz olduğu ve sadece iyibeslenerek, güzel uyuyarak, stresten uzak du-rarak ve bol bol sevişerekgeciktirilebileceğinden bahsediliyor. İstan-bul’da yaşayan birinin bu şekilde bir yaşamsürmesi imkânsız tabii…

Dr. Gunther von Hagens,Plastinasyon mucidi

30 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Body Worlds

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 31

123

Kapının anahtarıher zamanaskıda dikeyolarak durur. Buanahtarlardanbazıları kapıyı,bazıları isekalbimi açar.

Kalbimdemişken, geçen-lerde aşk,yanardağımdanlav (love)şeklindepüskürdü.

Fakat o sularınakapıldığım kişi,kalbimi hart(heart) yapıpgitti. Bu aşk daburada bitti. THE END

Yukarıdaki garip hikâyede, anahtar sözcük yön-temi kullanılmıştır. Anahtar sözcük yöntemi, ya-bancı dil öğrenmeyi kolaylaştırmak için

düşünülmüş bir bağlantı taktiğidir. Öğrenmek istediğinizkelimeleri hayali resimlerle yeniden uyarlayarak, hafı-zada yer etmesini sağlıyorsunuz. Uçuk, komik veyaabartılı imgeler, öğrenmeyi kolaylaştıracaktır. Yukarı-daki örnekte bu durum; özellikle dikey duran anahtar,kalbi ısıran kızlar görselliğinde belirgindir.

Anahtar sözcük yöntemi, söylemekte zorlandığınız ke-limelerde veya terimlerde size yardımcı olacaktır. Gör-sellik, insanın öğrenmesinde en etkili yöntemlerdenbiridir. Özellikle ilköğretimde çocuklara bir şeyler öğret-mek için, genelde resimli kartlar kullanılır. Kelimeleri re-simlerle bağdaştırabileceğiniz gibi, kitapları, dersleri yada konuları, sanki bir film karesinde izliyormuş gibi can-landırarak okursanız, daha etkili şekilde öğrenebilirsi-niz.

Hafıza Geliştirme: Anahtar Sözcük (Çağrışım) Yöntemi

Emre TÜRKERhayalbemol.blogspot.com/

Twitter/hayalbemol

OYUN

Uzaylı yaratıklarla savaştığımız oyuakın akın saldırdıklarını söylesekkişi kesinlikle bilgisayar tarafındabenim gibi gerçek insanlar olacakda olabilirler. Hoşunuza gitti mi?

nun ücretsiz dağıtıldığını söylesek? Hey, neretacaklarım vardı ama… Ühü!

M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

32 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Oyun İnceleme: Alien Swarm

unlardan hoşlanır mısınız? Peki, üzerinizek? Yanınıza da üç kişi versek? Ama bu üçan yönetilen kişiler değil, tam aksine sizink. Hatta daha iyisi üç samimi arkadaşınız? Peki tüm bunların üzerine bir de bu oyu‐eye gidiyorsunuz? Bir dakika! Daha anla‐

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 33

Uzaylı yaratıklarınkaderi

İlk Alien Swarm oyunu BlackCat Games adındaki küçük birekip tarafından Unreal Tourna‐ment 4 için hazırlanan bir mod‐dan ibaretti ve 2004 yılında oyunseverler ile buluşmuştu. Mod,oyuncular arasında o kadar po‐püler olmuştu ki bu başarıbüyük yapımcıların gözündende kaçmamıştı. Nitekim bir süresonra piyasanın devlerinden

olan Valve, Black Cat Games eki‐bini bünyesine katmakta gecik‐medi. O ekip de bizlere Left forDead 2’yi sundu ve şu sıralardada Portal 2 üzerinde çalışmakta.Neyse ki bu ekip ilk göz ağrılarıolan Alien Swarm’u unutmamışve bu iki projeden arta kalan za‐manlarında da bu oyun üzerindeçalışmışlar. Ne mutlu bize!

Baştan söylemekte fayda var.Bu oyunu oynayabilmeniz için

Steam üzerinde aktif bir hesabı‐nız olmak zorunda. Ama panikyok, Steam’e üye olmak tama‐men ücretsiz ve ekstradan başkabir ücret ödemeniz de gerekmi‐yor. Oyunumuz klasik bir yara‐tık avlama oyunu. İzometrikaçıdan yani tepe kamerasındanyönettiğimiz adamımızla uzaylıyaratıkların istilasına uğramış birbölgede koridor koridor dolaşı‐yor, önümüze gelen yaratığı in‐dirmeye çalışıyor, bu esnada dahayatta kalmaya çalışıyoruz.Oyunu benzerlerinden ayıranşey ise başarılı co‐op sistemi.Alien Swarm’u 4 kişiye varan birekiple co‐op olarak oynayabili‐yoruz hatta böyle oynamak zo‐rundayız desem daha yerindeolur. Oyun tamamıyla bu co‐opsistemi ve ekip çalışması üzerinekurulu çünkü. Tek başına oyna‐mak da mümkün elbette amabunu sadece alıştırma amaçlı ola‐rak yapabiliyoruz.

OYUN

34 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Ripley?

Oyunda seçebileceğimiz dörtayrı sınıf ve 8 ayrı karakter mev‐cut. Her sınıfın kendine özgü ye‐tenekleri var ve bazı silah ya daekipmanlar sadece belirli sınıflartarafından kullanılabiliyor. İlk sı‐nıfımız olan Officer tipik birtakım lideri… Yakınındaki müt‐tefiklerine ekstra savunma vesaldırı özellikleri sağlayan busınıf kendine has bir pompalıtüfek kullanabiliyor. Genel ola‐rak bütün silahlarda etkili bir ele‐man. İkinci sınıfımız olan SpecialWeapons tabiri caizse takımımı‐zın tankı durumunda. Sadece busınıfın kullanabildiği minigun

sayesinde kelimenin tam anla‐mıyla düşmanlarımızın canınaokuyabiliyoruz. Otomatik nişanalma yeteneği de cabası… Birdiğer sınıf ise olmazsa olmazı‐mız Medic. Tahmin edebileceği‐niz gibi yaralanan arkadaşlarınıiyileştirme yeteneğine sahip olanMedic silah kullanmakta da ar‐kadaşlarından geriye kalmıyor.Son sınıf olan Tech ise belki deoyundaki en önemli sınıf. Çünküo öldüğünde oyun otomatik ola‐rak sonlanıyor. Çünkü oyun bo‐yunca karşılaşacağınız pek çokkapıyı açabilen ve bilgisayarlarıkullanabilen tek sınıf bu. Aynızamanda geçtiğimiz kapılarakaynak yaparak düşmanlarımı‐zın arkamızdan dolanmasını ön‐leyebiliyor. Sentry Gun kurmakonusunda da diğer sınıflaragöre daha hızlı.

Why can’t we be friends?

Takım çalışması oyunda çok

önemli bir rol oynuyor. Silah da‐ğılımını düzgün yapmanız vekoordine bir şekilde çalışmanızgerekli. Aksi takdirde ölmenizkaçınılmaz. Aslına bakarsanız öl‐meniz her halükarda kaçınılmazçünkü ilk bir‐iki bölümü say‐mazsak oyun gerçekten zor. Yinede iyi bir ekip çalışması ile geçe‐meyeceğiniz bölüm yok. Oyundabir de seviye sistemi bulunuyor.Bölümleri geçtikçe ve düşmanla‐rımızı öldürdükçe deneyim pu‐anları kazanıyoruz ve seviyeatlıyoruz. Her seviye atladığı‐mızda ise daha güçlü silah veyaekipmanları kullanabilir hale ge‐liyoruz.

Oyunun bir başka artısı dahiçbir zaman aynı şeyi iki kezyapmanızı istememesi. Her yenibölümde farklı bir amaç peşindekoşturuyoruz ve farklı bir yara‐tık çeşidi ile karşılaşıyoruz. Busayede kendini tekrar etmesi birnebze de olsa engellenmeye çalı‐

>>Oyun İnceleme: Alien Swarm

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 35

şılmış. Oyunda aynı zamanda64 farklı achievement da bulu‐nuyor. Şu anda oyunda bulu‐nan bölüm sayısı sadece yedi.Ama hemen burun kıvırmayınçünkü Valve oyunun kaynakkodlarını da oyunla birlikte be‐dava olarak bizlere sunuyor.Bunun anlamı pek çok mod ya‐pımcısının ve oyun meraklısı‐nın kısa süre içerisindeyüzlerce yeni bölüm üreteceği.Biraz yetenek biraz meraklaeminim siz de ortaya güzel ça‐lışmalar çıkarabilirsiniz.

Gelelim oyunun eksile‐rine… Bir kere mermi sayısıçok yetersiz. Evet, yanımızaekstradan mermi alabiliyoruzama bu asla yetmiyor. Hele birde ekibinizde minigun kulla‐nan biri varsa vay halinize…Mermi sayısının azlığı sizi ka‐rarında ve az ateş etmeye zor‐luyor ve sürekli baskı altınatutuyor. Eğer bu oyun DeadSpace gibi bir hayatta kalmamücadelesi olsaydı mermi sa‐yısındaki bu azlık gergin at‐mosferi güçlendireceği içinyararlı olabilirdi. Ama oyununtürü bu değil. Üzerinize dalgadalga gelen düşmanları vur‐

manız gereken bir oyunda bupek de iyi durmamış. Şikâyetçiolduğum ikinci konu ise fri‐endly fire özelliğinin açık ol‐ması yani ekip üyelerimiziyaralayabiliyor olmamız. Oyu‐nun en hareketli yerinde dörttarafınız düşmanla doluykenarkadaşınızı vurmamaya çalış‐manız çatışmalardaki aksiyonuinanılmaz baltalıyor.

OYUN

Yapımcı: Valve

Tür: Third Person Shooter

Grafik:

Ses:

Oynanabilirlik:

Eğlence:

Artılar: Güçlü atmosfer, oyuniçi videolar, inanılmaz seviyedekidetaylar, kusursuz denge, kaliteliseslendirmeler… Daha sayayımmı?

Eksiler: Uzun yükleme süreleriMİNİMUM SİSTEM GEREKSİNİMLERİ

Pentium 4 3.0GHz veya dengiAthlon işlemci 1 GB RAM (XP) /2GB RAM (Vista) / 128 MB, ATIX800 / NVidia 6600 Shader model2.0 destekli ekran kartı / 2.5 GBboş alan / Steam hesabı

KÜNYE

7,5/10,0

NOT:

Neden bedava?Evet, Valve yetkilileri böyle‐

sine yüksek potansiyele sahipbir oyunu neden bedava olarakdağıtmayı seçti? Cevap basit;daha çok Steam kullanıcısı eldeetmek için. Steam öyle bir plat‐form ki içine bir kez dalıp da bir‐birinden ucuz klasiklerigördünüz mü alış‐veriş yapma‐dan duramıyorsunuz. Şekercidükkânındaki çocuk gibi olu‐yorsunuz desek yeridir. Amaönyargı kırılması zor bir şeydirve pek çok PC kullanıcısıSteam’e hâlâ önyargı ile yaklaş‐makta. İşte Valve’ın amacı buönyargıyı kırmak. Kullanıcı sa‐yısındaki artış göz önüne alındı‐ğında bunu başarmış gibi degörünüyor. Eee, atalarımız bo‐şuna dememiş bedava sirke bal‐dan tatlıdır diye…

Alien Swarm bir klasik değilbelki fakat yine de tecrübe edil‐mesi gereken bir yapım. İyi an‐laştığınız 4 arkadaş ve kaliteli birsesli konuşma sistemini de kur‐dunuz mu keyfinize diyecekyok. İndirin, oynayın. Pişman ol‐mazsınız.

>>Oyun İnceleme: Alien Swarm

36 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Aslında iki ay üst üste aynı yapımcınınoyununu tanıtmak âdetim değildir amabu ay bir ayrıcalık yapacağım. Çünkü

Rustyard bu ayrıcalığı ve oynanmayı sonuna kadarhak ediyor.

Rustyard paslanmış metalik bir dünyada geçenilginç bir platform / bulmaca oyunu. Fakat buoyunu benzerlerinden ayıran şey ana karakterinhareketlerine kesinlikle müdahale edemiyor oluşu‐muz. Ana karakterimiz kafası devasa bir fiş olanküçük bir robot. Oyunda 28 bölüm mevcut. Rob‐otumuzun bölümleri geçebilmesi için çeşitli engel‐leri aşması, bölüm sonundaki ana makineyeulaşması ve fişi prize takması gerekiyor. Bir nevikafayı kullanma durumu… Fakat bunu yapmakpek de söylediğim kadar basit değil.

Daha önce de belirttiğim gibi oyun esnasındaana karakterin hareketlerini kontrol edemiyoruz.Onun yerine çevredeki eşyalar, kapılar, asansörler,robotlar vs. gibi çeşitli şeylerle etkileşime geçipyolu robotumuz için açmaya çalışıyoruz. Örneğinbir kapıdan geçmemiz gerekiyor ve kapının üze‐rinde bir düğme var. Robotumuz çok zeki olduğuiçin (fiş kafalı bir robotun ne kadar zeki olması bek‐lenir ki) düğmeye basmayı akıl edemiyor. O yüz‐den düğmeye onun yerine bizim basmamız

gerekiyor. Bazı yerlerde yolunu kapatan kutularıönünden çekmemiz ya da bu kutuları bir merdivengibi dizip çıkamayacağı yerlere çıkmasını sağlama‐mız icap ediyor. Bazen de etraftaki diğer robotlarıkullanıp bazı mekanizmaları aktif hale getirmemizgerekebiliyor. Robotların bir kısmı ise ilginç bir şe‐kilde sadece jeton ile çalışıyor. Bu robotları çalıştır‐mak için jetonu tepesinden içine atmalıyız. Fakather jetonlu makine gibi bunların da bir çalışma sü‐resi var. Durduklarında yeniden jeton atmamız ge‐rekiyor. Ama dikkat! Diğer robotlara değersekyaralanıyoruz ve üç enerjimizden birini kaybedi‐yoruz. Ayrıca jetonları, kutuları vb duvarların için‐den de geçiremiyoruz. Koridorlarda düzgün birşekilde sürükleyip uygun yerlere bırakmamız ge‐rekiyor bu tür nesneleri. Bunlar verebileceğim ör‐neklerden sadece bir kaçı.

Gördüğünüz gibi bulmacalar oldukça çeşitlifakat gözünüz korkmasın. Oyun boyunca duvar‐lardaki mesajlarda ne yapmamız gerektiği basit birdille anlatılıyor. Bulmacalar da o kadar zor ya dakarışık değiller. Bir – iki deneme yanılma yöntemiile geçemeyeceğiniz bölüm yok.

Oyun grafik anlamda oldukça şirin gözüküyor.Fiş kafalı robotumuz zaten başlı başına bir absürt‐lük abidesi. Arka plandaki paslı yapılar, diğer ro‐botlar ve diğer şeyler de oldukça basit ama güzelçizilmiş. Oyunun müziği de yine aynı sadelik ve şi‐rinlikte. Aynı zamanda garip bir biçimde insanındiline takılıyor. Kısacası oyunumuz şirin ve eğlen‐celi.

Bulmaca oyunlarından hoşlanan herkese tav‐siye edilir. Oyunla kalın…

Oyunun web adresi:http://www.nitrome.com/games/rustyard

AYINMİNİOYUNU

RustM. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

>>Ayın Mini Oyunu: Rust OYUN

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 37

PC oyunculuğu uzun yıllardan beri süregelenve hemen hemen her bilgisayar kullanıcısı‐nın vazgeçemediği en eğlenceli hobilerden

biridir. Hatta profesyonel oyunculuk kavramınınortaya çıkmasıyla bazıları için hobi olmaktan çıktıdesek yalan söylemiş olmayız. Profesyonel oyun‐culuk kavramının ortaya çıkmasında ise en büyükrol hiç şüphesiz efsane oyun Counter‐Strike’ın ya‐pımcısı olan Valve’a ait.

Her ne kadar oyunculuğu farklı boyutlara taşıdığıve biz oyuncuların ciddiye alınmasını sağladığıiçin Valve’a minnettar olsak da başımıza ördüğübir çorap nedeniyle de kendilerine bir o kadar kır‐gınız; episodik oyunlar.

Nedir peki bu episodik oyunculuk? Cevap basit…Tek bir oyuna sığdırabileceğiniz gayet meraklı birişleyişi olan senaryoları ikiye, üçe hatta dörde bö‐lerek daha fazla oyun elde etmek dolayısıyla dadaha fazla oyun satmak. Böylece hikâyenin so‐nunu merak eden oyuncular bir sonraki bölümleride satın almak zorunda kalacak. Bildiğimiz “arkasıyarın” taktiği yani… Bunu oyuncuya kabul ettir‐mek için kullandıkları koz ise “daha kısa tasarımsüreci” vaadiydi. Valve’ın dediğine göre episodikoyunculuk sayesinde oynamak için sabırsızlandı‐ğımız bir oyunu yıllarca beklemek zorunda kalma‐yacaktık. Aksine sadece 6 ay ya da en fazla 1 yılbekleyecektik.

OYUN

Bir PC Oyuncusunun Serzenişi...M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

38 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Yanlış hatırlamıyorsam Valve, bu “parlak” fikrini2004 yılında yani Half‐Life 2’nin çıkış tarihi civar‐larında açıklamıştı. Bu fikri beğenen ve pastadanpay kapmak isteyen diğer firmalar da bu modayauymakta gecikmediler elbette. Core Design’ın yeniTomb Raider serisi, BioWare’in Mass Effect serisive Ubisoft’un Assassin’s Creed serisi bu uygula‐maya verebileceğimiz en bilindik örnekler. Geçenay çıkan StarCraft’ı da bu listeye dâhil edebiliriz.

Peki, bu sistem ne kadar başarılı oldu? İşte burasıtartışılır. Yapımcılar açısından bakarsak her şeymükemmel. Oyunlar yapılıyor, kapış kapış satılı‐yor ve kasaları bir güzel doluyor. Fakat oyuncularaçısından bakıldığında durum pek de parlak değil.Çünkü hiç de daha önceden öngörüldüğü gibi 6ayda bir en sevdiğimiz oyunun yeni bir macera‐sına sahip olamıyoruz. En basitinden ilk Assassin’sCreed ile ikincisi arasında 2 yıl, ilk Mass Effect ileikincisi arasında 3 yıl var. Episodik oyunculuğubaşımıza saran Valve cephesine baktığımızda isedurum maalesef daha vahim; Half‐Life Episode2’nin çıkışı üzerinden tam 3 yıl geçmiş olmasınarağmen elimizde yeni bölüm hakkında ne bir gör‐sel ne de bir video var.

Sorun sadece çıkış tarihleri ile ilgili olsa iyi, içerikaçısından da problemlerimiz var. Yine bir öncekioyunları baz almamız yeterli; Mass Effect’in ilkoyunundaki içi boş yan görevler ya da Assassin’sCreed’in kopyala‐yapıştır yan görevlerini hepinizhatırlarsınız. Bunların hepsi oyun süresini uzat‐mak adına yapılan küçük hileler. Neyse ki aynı so‐

runu Valve ile yaşamadık. Valve’ın en takdir etti‐ğim yanı her zaman müşterisini dinleyen bir firmaolmuş olmasıdır. 2006 yılında (yani Half‐Life 2’ninçıkışından 6 ay değil de 2 yıl sonra) çıkan Episode1 zengin içeriğine karşın çok kısa olması nedeniyletepkilere yol açmıştı. Ondan 1,5 yıl (yani yine 6aydan fazla bir süre) sonra çıkan Episode 2 ise yinedopdolu bir içeriğe ama daha uzun, daha doyu‐rucu bir içeriğe sahipti. Zaten aradan 3 yıl geçmişolmasına rağmen Episode 2^ü halen heyecanlabeklememizin, Valve’ı öfke ile değil de sitem ile an‐mamızın sebeplerinden biri de bu.

Bunun üzerine bir de “indirilebilir içerik” saçma‐lığı çıktı, o da işin tuzu biberi oldu. Artık satın al‐dığımız oyunların hiç biri tam manasıyla bir bütündeğil. Aksine oyundaki her şeyi görebilmek için birde üstüne bu indirilebilir içerikleri satın almamızgerekiyor. Mesela Dragon Age’deki Golem karak‐teri veya daha iyi silahlar gibi… Ya da daha iyi birörnek verelim, Return to Ostagar. Zaten oyun içe‐risinde bulunan bir yere tekrar gidebilmek için ayrıbir paket satın almak zorunda bırakılmak nedir,nasıl bir mantıktır biri bana açıklayabilir mi?

Fiyat konusu ise apayrı bir mesele… Hani dahakısa sürede daha ucuz oyuna sahip olacaktık ey ya‐pımcılar? Assassin’s Creed 2 neden 50 dolar? KezaMass Effect 2 de öyle… Hem aylarca oyunu bekle,hem her seferinde yarım oyunlara tam oyun parasıöde, hem de oyunu bitirdiğinde elinde cevaplan‐mamış daha çok soru kalsın. Oldu mu bu şimdi?Olmadı.

>>Bir PC Oyuncusunun Serzenişi

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 39

OYUN

Crysis 2 İçin Biraz Daha Bekleyeceğiz

Geçtiğimiz ay içerisinde EA yetkilileri tarafın‐dan yapılan açıklamaya göre Crysis 2’nin çıkıştarihi 2011 yılının birinci çeyreğine ertelendi.Eğer bir son dakika ertelemesi yaşanmazsaYerli kardeşlerin yeni oyununun 22 Mart’taAmerika’da, 25 Mart’ta ise tüm Avrupa’da sa‐tışa çıkması bekleniyor. Eh, bize de “maksi‐mum sabır” demek düşüyor.

Assassin’s Creed Çizgi Roman Oluyor

2007 yılında piyasaya sürülen ve kimileriningönlünde taht kuran kimilerinin ise nefretinikazanan S.T.AL.K.E.R. ikinci oyunu ile karşı‐mıza çıkmaya hazırlanıyor. Şimdiye dek iki ekpaket ile bize Çernobil macerasını yaşatmayadevam eden oyun, yeni bir oyun motoru ile vemultiplatform olarak hazırlanacak. Muhtemelçıkış tarihi ise 2012.

Ubisoft’un son zamanlarda çıkardığı en iyi oyun‐lardan biri olan Assassin’s Creed serisi çizgi‐roman oluyor. 3 sayılık bir mini‐seriden oluşacakolan eser, DC Comics’in alt kollarından biri olanWildStorm yayıncılık tarafından basılacak. Pro‐jenin başındaki isimler ise yine DC Comics’tenaşina olduğumuz Karl Kerschl (Superman) ve

Cameron Stewart (Batman & Robin). Tam adıAssassinʹs Creed: The Fall olacak olan çizgi‐roman 19. yüzyıl Rusya’sını ve burada yaşayanNikolai Orelov adındaki bir katilin maceralarınıkonu alacak. Maceramız 19. yüzyılda geçtiği içinkatilimizin silahları arasında bir tüfek de buluna‐cak. İlk sayının çıkış tarihi 10 Kasım.

S.T.AL.K.E.R. 2

40 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com M. İ

hsan

TAT

ARİ /

yor

gun‐

sava

sci.b

logs

pot.c

om

>>Oyun Haber

Morrigan’ı Özleyen?Dragon Age: Origins’in son eklenti paketi olanWitch Hunt geçtiğimiz ay içerisinde satışa su‐nuldu. İlk oyunun en sevilen karakterlerinden biriolan Morrigan’ı konu alan bu eklenti sayesindeMorrigan’ın nereye gittiği, başına neler geldiğigibi akıllarda kalan bazı sorulara cevap bulabili‐yoruz. Aynı zamanda Origins ve Awakening’deelde ettiğimiz ekipmanlarımızı da bu eklentidekullanabiliyoruz. Paketin fiyatı ise 7 Dolar olarakbelirlendi. Anlaşılan o ki BioWare oyunu günceltutma konusunda verdiği sözü sonuna kadar tu‐tacak.

Duke Nukem Bu Kez Sahiden Geliyor

İyi Ki Doğdun Mario

Belki de oyun dünyasının gelmiş geçmiş en popüler kahra‐manlarından biri olan Süper Mario artık 25 yaşında. Bundantam 25 yıl önce yani 13 Eylül 1985 yılında yapılan ilk SüperMario oyunun üzerinden 200’den fazla oyun geç‐miş. Ama pos bıyıklı muslukçumuz bunca yıldır nepopülaritesinden ne de kilosundan bir şey kaybet‐medi. 25 yıl oyun dünyasından silinmeden kalabil‐mek gerçekten de büyük bir iş. Buradan kendisinive tüm Nintendo ekibini bu başarılarından dolayıkutluyoruz.

2007 yılından beri hemen hemen her yıl “Geliyo‐rum!” diyen, 13 yıldır geliştirilmekte olan Duke

Nukem Forever bu kez galiba gerçekten degeliyor. Duke Nukem markasını satın alan

Çünkü Gearbox Software (Brothers inArms, Half‐Life: Opposing Force)geçtiğimiz günlerde PAX 2010’da

oyunun oynanabilir bir demosunuziyaretçilere sundu! İnanmıyorsanız

aşağıdaki linke tıklayın ve DNF’ıkendi gözlerinizle görün. O halde

ne diyoruz? Come get some!

OYUN

Spiderman PC’ye Gelecek Mi?

Atari, yeni Neverwinter oyununun hazırlanmakta oldu‐ğunu duyurdu. İlk iki oyunda da olduğu gibi yeni pro‐jenin başında yine farklı bir isim var. Bu kez ChampionsOnline, Star Trek Online gibi oyunların yapımcısı olanCryptic Studios geçmiş dümenin başına. Oyunda co‐opoynanışa ağırlık verilecek ve beşer kişilik gruplar halindeoynanacak. Yani beş farklı karakterlerin gerçek oyuncu‐lar ya da bilgisayar tarafından yönetildiği bir ekip oyunuolacak. Oyun, konu olarak Spellplague’dan 100 yıl son‐rasını, Salvatore’un yeni üçlemesi olan Gauntlgrym’in hi‐kâyesini temel alıyor. Oyunun 2011 yılının sonçeyreğinde hazır olması bekleniyor.

Neverwinter’ın Geceleri Bizi Bir Kez Daha Saracak

Geçen ay bu sayfalarda duyurduğumuz ve şusıralar konsol oyuncularının ekranlarına ağ ör‐mekle meşgul olan Spiderman: Shattered Di‐mensions oyununun kaderi belli oldu.Activision’dan yapılan açıklamaya göre oyunPC’ye gelecek ama hemen değil. Belki bu yılınsonuna doğru… Belki… Oyun yapımcılarınınklasikleşmeye başlamış yöntemlerinden biri ilekarşı karşıyayız. Önce konsollardan kaymağıtopla, PC’ye sonra bakarız. Neyse, hiç olmama‐sından iyidir.

90 yılların sevilen firmalarından olan ve eskikurtlara pek çok güzel harta yaşatan Acclaim2004 yılında iflas etmişti. Daha sonra Activisiontarafından satın alınan ve hayatına devam edenfirma maalesef geçtiğimiz günlerde iflas bayra‐ğını ikinci kez çekti. Tüm online servislerini iseresmen durdurdu. Hoşça kal eski dost, belki birbaşka bahara?

Acclaim Yine Tutunamadı

42 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Oyun Haber

Bize Witcher gibi bir şaheseri kazandıran Polon‐yalı oyun firması Cd Projekt bu aralar Witcher 2:Assassin’s of the King üzerinde harıl harıl çalış‐makta. Firmanın oyuncuların kalbinde taht kur‐masına sebep olan bir başka özelliği dehatalarından ders almaları… Oyuncuları dinle‐yip hatalarını düzeltmek adına Wither: Enchan‐ted Edition’ı hazırlamaları ve bunu oyunsahiplerine bedava sunmaları bunun en büyükkanıtı. Şimdi sıkı durun çünkü Wither 2 ilkindende daha iyi olacağa benziyor. Neden mi? Çünküikinci oyun tam 16 farklı son içerecek! Nasıl ama?Biz hâlâ S.T.A.L.K.E.R.’daki 8 farklı sonun abartılıolduğunu düşünürken böyle bir haber duymakhepimizi hem şaşırttı hem de sevindirdi. Ayrıcaoyunda 30 farklı zırh bulunacağı yine gelen ha‐berler arasında. Hatırlarsanız ilk oyunda bu sayısadece beşti.

Witcher 2’yi Hangi SonlaBitirmek İsterdiniz?

Valve’dan Bir Üç Sayı Denemesi

Half‐Life ve Portal gibi kendilerine özgü oyunları ile pek çok oyuncunun kalbinde taht kuran Valve fir‐ması bizi şaşırtmayı hedefliyor. Hem de 3 kere… Valve’ın patronu Gabe Newell’ın yaptığı açıklamayagöre şu an ekip olarak 3 sürpriz üzerinde çalışıyorlar ve önümüzdeki 12 ay içerisinde çok ama çok şa‐şıracağız. Kimilerine göre bu Half‐Life 3, kimilerine göre ise yeni bir Left 4 Dead… Ama bize sorarsanızhiç biri değil, çünkü bunlar zaten beklenen oyunlar. O yüzden çok farklı bir proje ile karşılaşmamızolası. Biz burada kafayı meraktan sıyırmış bir şekilde “Acaba nedir, nedir?” diye dolanırken Gabe Ne‐well ve ekibi arkamızdan kıs kıs gülüyordur herhalde.

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 43

SİNEMA

44 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Kıyamet İnsanlardan Gelecek

Kıyamet kavramı sine-mada yıllardır türlübakış açılarıyla ele

alındı. Kimi zaman insanlarüreme yeteneğini kaybetti venesillerinin tükenmesiyle karşıkarşıya geldi, kimi zaman bula-şan bir virüs onları zombileredönüştürdü, kimi zaman dünya-ları uzaylılar tarafından işgaledildi... Ancak her zaman birçözüm yolu bulup yaklaşankötü sonlarından kurtuldular.

Ölümcül Deney, dünyanın enünlü bilgisayar oyunlarındanbiri. Kendi adını taşıyan biruyarlamayla sinema salonla-rında yerini aldığında sadeceoyunun hayranları tarafındandeğil zombi filmi severler tara-fından da büyük bir ilgiyle kar-şılandı. Gördükleri ilgidenmemnun kalan yapımcılar herfilmle daha da hareketlenen vekorkutucu hale gelen iki devamfilmi daha çektiler seriye. Geç-tiğimiz ay da dördüncü film, 3Dfuryasına katılarak sevenleriylebuluştu. Geçen ay aklım ner-deydi değil mi? Gecikmeli deolsa işte Resident Evil’ın si-nema macerası…

Serinin ana karakteri Alice eskimodellerden Milla Jovovich ta-rafından canlandırılıyor. Jovo-vich'i bir çoğumuz LucBesson'un Beşinci Güç filmin-den hatırlıyorduk. O filmde gü-zelliği ve saflığıyla bizi kendinehayran bırakan güzel yıldız,Alice karakteriyle hafızaları-mıza iyice yer etti.

Peki serinin ikinci filminin de adıolan kıyamet, Ölümcül Deneyserisine göre ne? Filmde Um-brella isminde bir şirket tarafın-dan yer altında yapılan genetikdeneyler sırasında geliştiril-mekte olan ölümcül bir virüskontrolden çıkarak şirket çalı-şanlarını et yiyen zombileredönüştürüyor. Kontrol altınaalınmadığı takdirde "insanlığınsonu" demek olan bu kontrolkaybını durdurmak için gönde-rilen özel operasyon birimi hemvirüsün dışarı sızlamasını en-gellemeye çalışan yapay zekabilgisayarla hem de zombileredönüşen insanlarla mücadeleetmek zorunda kalır. Bu görev-leri sırasında onlara yardımedecek isimse Umbrella Şirketiajanı Alice'ten başkası değildir.

Benay GAVAZOĞLU / sinemahser.blogspot.comTwitter/benayg

>>Resident Evil

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 45

SİNEMA

Umbrella, ürünleri on kişiden dokuzu tarafındankullanılan ve sağlıktan silahlanmaya birçok konudaaraştırma yapan dev bir şirket. Filmde yerin metre-lerde altında kurulan bu şirketin giriş kapısını koru-maktan görevli bir ajan olan Alice’in hafızasınıkaybettiğini ve parçalar yerini oturup hafızasını ye-rine geldikçe göründüğü gibi kurban mı yoksa busızıntıdan sorumlu mu olduğunu öğreniyorduk.Teknolojinin kötüye kullanılırsa insanlığın devamıiçin büyük bir tehdit olacağını bir kez daha gördü-ğümüz Ölümcül Deney, yarattığı zombilerle bizlereGeorge Romero’nun zombi serilerini de hatırlat-maktaydı.

Serinin ikinci filmi olan "Ölümcül Deney: Kıyamet",ilk filmin kaldığı yerden başlıyordu. Biyokimyasalfelaketten kurtulan Alice, Umbrella Şirketi'nin de-neylerine maruz kalınca virüsten kurtulmanın yol-larını ararken virüsün zombilere çevirdiği insanlarladolu olan harabe şehir Racoon'dan da yok edilme-den önce kaçmaya çalışmaktadır. Bu kaçış sıra-sında ona bir zamanlar Umbrella Şirketi'nde

çalışmış olan bir kaç kişi de eşlik etmektedir. Um-brella tarafından maruz bırakıldığı deneyler sıra-sında olağanüstü güçlere de kavuşan Alice'inuğraşması gereken bir şey daha vardı, o da şirketintehlikeli gördüğü her şeyi yok etmek için yarattığıNemesis isimli yaratık.

Umbrella Şirketi’nin karantinaya alınan RacoonCity’den kaçmaya çalışan insanlara tavırları, virüstehtidini kontrol altına alamayacağını anlayıncakendi çalışanlarını dahi hiçe sayarak şehri yoketmek için yüzlerce sağlıklı insanı masum edişiniizlerken aklımıza birçok benzer senaryo ve sahnegeliyordu. Filmde karakterlerden biri “böylesinebüyük bir şehri içindeki insanlarla yok ettiklerininasıl açıklayacaklar?” sorusuna “her şey düşü-nüldü, nükleer bir patlama olarak gösterecekler.”cevabını alması günümüzde de birçok olayın ben-zer şekilde örtbas edildiğine işaret niteliğindeydi.Ordu için geliştirilen bu virüsün insanların sonunugetireceğini görmek istemeyen Umbrella bilimadamları Alice’in virüse dayanıklılığını tedavi için

46 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

kullanmak yerine onun Nemesis adını verdikleri yara-tığa karşı ne kadar dirençli olduğunu görmeye çalışı-yor ve bu durum üçüncü filmde daha “egoist” bir halalıyor.

İkinci filmle birlikte Ölümcül Deney bilimkurgu-aksiyonfilmlerinin hayranlarını kendine bağlayarak üçüncü fil-minin de çekişmesini garanti etmişti. Nihayetinde "İn-sanlığın Sonu" isimli üçüncü film de çok geçmedensinemalarda yerini aldı. Serinin en hareketli ve kor-kunç filmi olarak nitelendiren "İnsanlığın Sonu"nda vi-rüsün bulaşmadığı bir grup insan çöllerde halakendileri gibi sağlıklı kalan insanları aramaktadır.Zırhlı konvoyların içinde boş çöllerde dolaşan bu in-sanlar maalesef burada da zombilerle karşılaşırlar.Umbrella Şirketi'nin kendisiyle ilgili planlarını çözmeyeçabalayan Alice de onlara zombilerle savaşlarındayardım edecektir.

Üçüncü filmin akılda en çok kalan sahnesi çöl fırtına-larına yenik düşmüş Las Vegas’ın kumlar içindeki terkedilmiş haliydi. Sırasıyla tüm dünyanın çölleştiği, tümkaynakların tükendiği bir dünyada geçen üçüncü

filmde yeryüzündeki virüssüz insanlar sürekli yoladevam ederek hayatta kalmaktadır. Ancak sayıları gi-derek azalmaktadır ve devam edebilmek için boş daolsa bir umuda ihtiyaçları vardır. İşte bu noktada kar-şılarına Alice çıkar ve Alaska’ya virüsün ulaşmamışolabileceğini söyler. Ancak Alice’in konvoya katılma-sıyla sadece zombiler tarafından değil Alice’i takıntıhaline getirmiş Umbrella Şirketi tarafından da takipedilmeye başlarlar.

Alice üçüncü filmle beraber hem pisişik güçlere kavu-şuyor hem de Umbrella Şirketi’nin onun üzerindekikontrolünü kırabiliyordu. Film onlarca kopya Alice’i bu-luşuyla sona eriyordu ve başta bahsettiğimiz “so-nunda biri çıkar ve insanlığı kurtarır” kısmını henüzgerçekleştiremiyordu. Yarım kalmış gibi gözüken serinasıl devam etti merak edenler gecikmeli bu yazı ne-deniyle çoktan cevaplarını bulmuşlardır. Seriyi izle-memiş olanları meraklandırabildiysem ne mutlu bana.Ölümcül Deney devamı gelmese de bir üçleme olarakbaşarıya ulaşmış bir seriydi ve kıyametin insanlardangeleceğinin en güzel göstergelerindendi. Herkese iyiseyirler…

>>Resident Evil

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 47

SİNEMA

Resident Evil: Afterlife 3D (2010)

SERİ TAM GAZ DEVAM EDİYOR!

Uzun süreli bir bekleyişe değdi ve Resident Evilserisinin devam film, 3D olarak sinemalarda ye‐rini aldı. Filmin yapım aşamasında ilk filmin yö‐netmeni olan Paul W.S. Andersonʹın tekraryönetmen koltuğunu geçtiğini duymak iyi birfilmin bizi beklediğinin işaretçisiydi. İlk filmi yö‐nettikten sonra Alien vs. Predator ve Death Ra‐ceʹi çekmek için ikinci ve üçüncü devamfilmlerinde senaryoyu yazmak ve yapımcılığıüstlenmekle yetinmişti Anderson. Serinin hay‐ranları hatırlarlar Umbrella şirketinin Alice pro‐jesi olarak tanınan Alice, kendisinin kopyalarınıbulmuş ve Umbrella şirketini bir savaşın bekle‐diğinin haberini vermişti. (Seriyi hatırlamak is‐teyenler için KIYAMET İNSANLARDANGELECEK yazımı tavsiye ederim.) 4. film Tok‐yoʹda başlıyor yolculuğuna...

Öncelikle belirtmeliyim ki filmin müziklerineimza atan Tomandandyʹe ait giriş müziği ve uy‐dudan başlayıp uyduda sonlanan çekim beni ol‐dukça etkiledi. Salgının başlayışını simgeleyenbu sahneden sonra Aliceʹin kopyalarıyla ne yap‐tığını öğreniyoruz. Ardından yolu MeleklerŞehri Los Angelesʹa düşüyor ve Alice, başka ha‐yatta kalan var mı diye merak eden, bir yandanda hayatta kalmaya çalışan bir grup insanla kar‐şılaşıyor. Onlara yardım ederken farkında olma‐dan ölümcül bir tuzağa da yaklaşıyor.

48 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Benay GAVAZOĞLU sinemahser.blogspot.com

60 milyon dolar bütçesiyle serinin en pahalı filmiolma özelliğini taşıyan Resident Evil: Afterlife,oyunun hayranlarının uzun süredir beklediğiLeon S. Kennedyʹe yine yer vermemiş. AslındaAnderson bu karakteri filme dahil etmeyi iste‐miş ancak bazı engeller çıkmış. Kennedyʹnin,yakın zamanda hazırlıklarına başlanılacak olan5. film Resident Evil: Degenerationʹda yer ala‐cağı düşünülüyor. Evet, film biterken devam fil‐minin geleceği de haber ediliyor. Filmin bitimidemişken, jenerik akarken yerinizden kalkma‐manızı tavsiye ederim. Hiçbir sahneyi kaçırmakistemeyiz değil mi?

Serinin en pahalı filmi olmasının hakkını veren,kaliteli bir 3D olmuş Resident Evil: Afterlife. Ka‐liteli diyorum çünkü son dönemde sık karşılaş‐sak da çok da kaliteli 3D ler izlediğimizsöylenemez. Serinin geneline hakim olan aksi‐yon seyirciyi tatmin edecek düzeyde. Bazı sah‐nelerin Matrixʹten fırlamış izlenimi vermesidışında filmin keyif verici olduğunu ve serinintakipçilerini memnun edeceğini düşüyorum.Chris Redfield karakterinde Prison Breakʹin yıl‐dızı Wentwort Millerʹı izlemiş olmak filmin enhoşa gidecek ayrıntılarından. Mahkum kıyafet‐lerinin içinde ondan daha iyi duracak biroyuncu düşünemezdim. Her dakikasından keyifalacağınız bir devam filmi sizi bekliyor, iyi se‐yirler...

>>Resident Evil

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 49

VİZYONDAKİLER

Gösterim tarihi: 01 Ekim 2010Yönetmen: Biray DalkıranTür: Türkiye’nin ilk 3D korku filmiSeslendirenler: Ogün Kaptanoğlu, TuğbaMelis Türk, Pelin Ermiş, Serhan Süsler, ÇağrıAyaydın

Yıllar önce engelli çocuklarından utanarak onu sahibioldukları fabrikada öldüren karı‐koca ve ailesindenintikam almak için, kurbanlar seçip onları arayanküçük bir çocuk… Aşık olup evlenen ancak maddiolarak istediği seviyede yaşayamayınca kocasını bo‐şamak isteyen ve onu ünlü bir mankenle aldatan birkadın… Karısına ve aşklarına tüm saf yüreğiyle ina‐nan, boşanmak istemeyen, sorunların çözüleceğinidüşünen fotoğrafçı bir koca… İntikam…. Ve insanınderisini kavuran Sekar….

Cehennem 3D

Gösterim tarihi: 01 Ekim 2010Yönetmen: Zack SnyderTür: 3 Boyutlu, Animasyon,Seslendirenler: Emilie de Ravin, Hugo Wea‐ving, Jim Sturgess, Abbie Cornish, DavidWenham

Fantastik Macera. Ünlü yönetmen Zack Snyder ilkanimasyon filmini, yazar Kathryn Laskyʹnin "Guardi‐ans of GaʹHoole" adlı kitabının uyarlaması olan Bay‐kuş Krallığı Efsanesi ile yapıyor. Film Soren adlı gençbaykuşun hikayesini anlatıyor. Soren, babasından hi‐kayelerini dinlediği ʹGaʹhooleʹ adlı koruyucu baykuş‐lardan çok etkilenmektedir. Birgün, tüm baykuşsoyunu korumak için mücadele veren koruyucular‐dan biri olmayı hayal etmektedir.

Baykuş Krallığı Efsanesi Legend of the Guardians

Afişlerin üzerine tıklayarak film fragmanlarını

internet üzerinden izleyebilirsiniz...

50 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Gösterim tarihi: 08 Ekim 2010Yönetmen: Ryan MurphyTür: Dram, Komedi, Romantik Oyuncular: Julia Roberts, Javier Bardem,James Franco, Richard Jenkins

Liz Gilbert bir yandan kendi gerçek iç dünyasını ye‐niden keşfedip, onunla tekrar bağ kurarken, bir yan‐dan da dünyayı meraklı gözlerle gezmeyi arzu edenmodern bir kadındır. Boşanmasının ardından bir yolayrımına gelen Gilbert, işinden bir yıllığına izin ala‐rak, karakterine hiç uymayan bir şekilde güvenli li‐manından çıkacak, hayatını değiştirmek için her şeyiriske atacaktır. Harikulade ve egzotik seyahatleri sı‐rasında, yemek yemeğinin yalın zevkini, duanın gü‐cünü, içsel huzur ile aşkın dengesini yaşar.

Ye Dua Et Sev(Eat Pray Love)

Gösterim tarihi: 08 Ekim 2010Yönetmen: Neil MarshallTür: Aksiyon, Macera, DramOyuncular: Michael Fassbender, DominicWest, Olga Kurylenko , Noel Clarke, DavidMorrissey, J. J. Feild

M. S. 117. Roma İmparatorluğu, Kuzey Britanya’da fe‐tihler gerilla taktikleriyle yenilmez bir düşman halinegelen Pict’ler tarafından durdurulmuştur. Romalı‐larʹın İngiltere’yi işgali sırasında geçen film, Pict sal‐dırısında geriye kalan son savaşçı Quintus Diasadında bir adamın öyküsünü anlatıyor. General Viri‐lusʹun efsanevi 9. Lejyonuna katılan genç adam, Pictırkını ve liderleri Gorlaconʹı yer yüzünden silmek içinordusuyla beraber kuzeye doğru gitmeye başlar.

Son Savaşçı (Centurion)

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 51

Gösterim tarihi: 15 Ekim 2010Yönetmen: Tarkan ÖzelTür: Belgesel, Dram, Tarih Oyuncular: Selda Alkor, Damla Sönmez,Gökhan Mumcu, Selda Özer , Ayten Soykök,Suavi Eren ,Öykü Çelik , Başak Parlak

Mahpeyker, çocuk yaşında esir kafilesiyle İstanbul’agetirilip bir ailenin yanına evlatlık olarak verilen gençkızın Osmanlı İmparatorluğu’nu yönetme gücünüelde edecek seviyeye tırmanışının hikayesi. Osmanlıhanedanının son bulmasını engelleyen MahpeykerKösem bundan sonra geçmişte sahip olduğu büyükgüç ve iktidarı yeniden elde etmek için, darbe, suikastdahil her yolu kullanarak mücadeleye girişecektir.

MAHPEYKER: KÖSEM SULTAN

Gösterim tarihi: 22 Ekim 2010Yönetmen: David FincherTür: Dram, Tarih Oyuncular: Rooney Mara, Jesse Eisenberg, Andrew Garfield, Rashida Jones

2003 yılında bir sonbahar akşamı, Harvard Üniversi‐tesi öğrencisi ve bilgisayar programcılığı dahisi MarkZuckerberg, bilgisayarının başına oturur ve yeni birfikir üzerinde çalışmaya başlar. Çılgın içerikli webgünlüğü ve programlama sonucunda, üniversite yur‐dundaki odada başlayanlar, kısa sure sonra global dü‐zeyde bir sosyal network oluşturacak ve iletişimdedevrim yaratacaktır.

Sosyal AğThe Social Network

VİZYONDAKİLER

52 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Gösterim tarihi: 22 Ekim 2010Yönetmen: Tod WilliamsTür: Gerilim, Korku, Psikolojik Oyuncular: Katie Featherston, Gabriel Liotta

15 Ocak 2010’da vizyona giren Paranormal ActivityABD’de 2009’un en iyi iş yapan korku filmi olmuştu.Geçen sezonun en fazla konuşulan ve düşük bütçe‐sine rağmen gişede iyi bir başarı sağlayan ParanormalActivity’nin devam filmi 22 Ekim 2010′da ülkemizdevizyona girecek.

Genç bir çiftin evinde geçen doğaüstü olayların ka‐meraya kayıt edilmesiyle başlayan ve Blair Cadısınıandıran gerçeklik duygusuyla Paranormal Activitydevam filmiyle de çok konuşulacak gibi…

Paranormal Activity 2

Gösterim tarihi: 29 Ekim 2010Yönetmen: Kevin GreutertTür: 3 Boyutlu, Gerilim, KorkuOyuncular: Tobin Bell, Chester Bennington,Sean Patrick Flanery, Costas Mandylor, GinaHolden, Betsy Russell, Shauna Macdonald,Costas Mandylor

Jigsawʹun ölümcül yasası devam ederken Jigsawʹdankurtulan bir grup insan kendilerine yardımcı olmakiçin destek ararlar ve ve bu destekçilerin en başındaBobby Dagen adında Jigsawʹdan kurtulmuş biri var‐dır. Bobbyʹnin gizli sırlarından yeni bir terör dalgasıortaya çıkacaktır.

Testere 7Saw VII

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 53

TV SERİLERİ

Can AKBULAK / metropolgunlugu.blogspot.comTwitter/LeeLiwiu

Coffee Prince: Samimiyetin Diğer AdıBu dizi hakkında bir sürü yazı yazıldı. Doğal olarak in‐sanlar doyma noktasına geldi. Ama ben hiç yazdım mı?Hayır. Hâlbuki Coffee Prince My name is Kim Sam‐Soonile beraber benim en sevdiğim Kore dizisidir. İnsanlarındoyum noktasına ulaşmasına rağmen okuyacakları biryazı yazmak istiyorum. Bu yüzden biraz daha nedenleriirdeleyerek, neleri beğendiğimizi detaylandırarak oluş‐turacağım yazımı. Haydi rastgele.

54 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Coffee Prince

Coffee Prince MBC kanalının 2007 yı‐lında yayınladığı 17 bölümlük birsizi. Türü romantik‐komedi. Cıvığınıçıkaranların yanından parlayarak öntarafa geçen ve bileğinin hakkıyla al‐

dığı reytinglerle başa oynayan bir dizi oldu zama‐nında. Diğerlerinden farkı neydi peki? Bu zamanakadar bir sürü benzeri dizi/film yapılmasına rağmenbiz Coffee Prince’i neden bu denli bağırımıza bastık?İşin sırrı detaylarda gizli.

Başlıkta da yazdığım gibi bu dizinin kimyası ta‐mamen samimiyetle alakalı bence. Başkarakterlerinyaşadığı her şey o denli gerçekçi yansıtıldı ki, insanlarhemen sevdi. Konusu bilindik bir konu. Küçüklüktenberi babaları olmadığı için evin işleriyle ilgilenen EunChan kendine bakmayan fırsat bulamamış bir kızca‐ğız. Saçları kısacık, erkek elbiseleri giyiyor; bu yüzdendamgayı da yemiş çoktan: Erkek Fatma! Ama kendisihiç şikâyetçi değil. Kimseye açıklama gereği de duy‐muyor. Bu çok çalışkan kızımızı TRT’nin yayınladığıGoong’tan hatırlarsanız.

Esas oğlanımız ise 30 yaşına merdiven dayamışama bir baltaya sap olamamış, tembelliğin kitabınıyazmış biri: Choi Han Kyul. Evlilik olayına kilomet‐relerce uzaktan bakan, babaannesinin parasıyla yangelip yatmanın çok tatlı olduğunu düşünen karakte‐rimiz esas kızımızla bir hırsızlık esnasında tanışıyor.Buralara pek fazla girmek istemiyorum. Zaten dizile‐rin en önemli sahnelerinden biri bence tanışma faslı‐dır. Detaylı anlatınca asidi kaçar, olmaz. Ama Koredizilerindeki tanışma sahnelerini açıkçası hiç ama hiçsevmiyorum. O kadar tesadüf anca Yaprak Dökü‐münde görülmüştür. Üç dört Kore dizisi izleyen ar‐kadaşlar ne demek istediğimi iyi anlamışlardır.

İşte bizimkiler birbirleriyle tanışırlar, Eun Chançocuğa kız olduğunu söylemez, zaten uzaktan bakankimse kız mısın demez buna. (Uzakdoğu için söylü‐yorum, yoksa burada kız kılığına gir de bir sokağaçık. Yedirebilirsen helal olsun) Daha sonra HanKyul’un müzik yapımcısı kuzeni ile uzatmalı sevgiliside işin içine giriyor ve dörtlümüz böylece tamamlan‐mış oluyor.

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 55

TV SERİLERİ

Gong Yoo gerçekten harika oynamış. Şüphesiz di-

zinin bir numaralı oyuncusu. Onun hissettiklerini

biz de hissettik, güldü biz de güldük, sinirlendi biz

de gerildik. Oyuncu dediğin böyle olmalı. Ayrıca

kızlar gülüşüne hasta, belirtmeden geçmeyelim.

Askerden gelmesini dört gözle bekleyen tanıdıkla-

rım vardı.

Yoon Eun Hye erkek kılığına girer kız rolünün hak-

kını fazlasıyla vermiş. Hana Kimi deki Horikita Ma-

ki’den daha iyi canlandırmış bu rolü. Saçını

üflemesi (bir türlü başaramıyorum, şit!) herkesle

hemen kaynaşması, annesi ve kardeşiyle olan iliş-

kisi çok güzeldi.

Alışılmışım dışında bir şey izlememize rağmen Ko-

re’de reytinglerinin birçok diziden daha iyi olması.

Erkek kılığında bir kızımız var ve biz dizi boyunca

esas oğlanın ona tutkuyla bağlanmasını izliyoruz.

Gong Yoo’nun acaba ben gay miyim, bir erkeğe

karşı nasıl böyle hissediyorum diye düşünmesi bizi

de düşündürtüyor. Sen 30 yaşında kadar kızlara

bakan biri ol, hatta 9 yıldır kuzeninin sevgilisine pla-

tonik bir şekilde takıl, ama erkeğin teki (erkek kılı-

ğında kızın biri de diyebiliriz) gelsin senin hayatının

en önemli noktası olmayı başarabilsin. 17 bölümlük

bir dizi olmasına rağmen hiçbir şekilde cıvıtmadan

Han Kyul’un duygu gelişimini güzel bir şekilde iz-

ledik.

Yan karakterlerin hepsi birbirinden iyiydi. Bir tek ka-

fenin müdürü hariç. O adam inanılmaz pis biri. Oha

dedim lan, bu nasıl bir pislik. Evinin resmen bok

götürüyor, iki gün kalsanız küflenirsiniz, kir topağı

olursunuz. O derece iğrençti. Daha önce Bay Kibirli

ile 100 Gün filminde buna benzer iğrenç bir sahne

izlemiştim. Kanaatim şudur ki, Koreliler bu iğrenç-

likleri seviyor sanırım. Hayır osurursun, geğirirsin

onlar normal şeylerdir ama yere düşen dondurmayı

alıp, üzerine yapışan pislikleri çıkardıktan sonra

tekrardan yemekte abes yani. Çüş Bay Hong!

Han Kyul’un teras katına resmen bayıldım. Zaten

genelde Kore dizilerinde kullanılan mimari yapılan

inanılmaz güzel oluyor. Adamlar özene bezene ev

arıyorlar sanırım. Böyle bir teras katım olsa, yıldız-

ların bütün parlaklığıyla gözümü kamaştırdığı bir

gece şarabımı yudumlasan, yanımda en yakın ar-

kadaşlarım ya da sevdiğim insan olsa.. Dünya

bana bayram olur, ben dünyanın en mutlu insanı

olurum!

Dizideki okyanus sahnesi oldukça güzeldi. Eun

Chan’ın uyuması, Han Kyul’un o uyuduktan sonra

sarılma çabaları.. Açık açık bir şeyleri yapamıyor,

ama aynı zamanda da bastıramıyor. Bu yüzden

kimsenin farkında olmadığı zamanlarda kendince

mutlu olmak için çabalıyor. Oyun odasında Eun

Chan’ın onun yüzünü elleyip okşaması gibi.

56 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Bu şarkıya bayılmıştım. Mp3’ümde vardır ve çal-

maya başladığı anda ben de eşlik ederim. La la la

la la diye giriş yaptığımız bu harika eser Coffee

Prince’in bize kattığı güzel şeylerden yalnızca bir

tanesi.

Han Seong’un Eun Chan’ı güzelleştirip galeriyi gö-

türdüğü kısımlar da oldukça güzeldi. Kızımızın ger-

çek güzelliğinin ilk farkına vardığı zamandı.

Zavallım topukluyla yürüyemiyordu ama o ayakka-

bılar sayesinde birinin kalbi küt küt atmaya başla-

mıştı.

Bir diğer önemli nokta ise Han Kyul’un iki arada bir

derede kalışı ve sadece kadın olduğu için artık es-

kisi gibi duygular beslemediği Yu Ju’nun yanında

soluğu alması durumudur. Laptopunda resmini ya-

kınlaştırdıkça yakınlaştırıyor, daha sonra ise ken-

dine kızıp ekranı kapatıyor. Deli!

Han Seung Eun Chan’ı arayıp sürekli yeni yeni mü-

zikler dinletiyorlardı. Fikirlerini duymak istiyormuş.

Biz de bu sayede dizi boyunca birçok güzel müzik

keşfetmiş. Hatta Eun Chan’ın enstrümanlar ile gi-

riştiği bir savaşı bile var.

Han Kyul'un evindeki tuvalete taktım ben. Evin tek

kusuru bence bu. Ne bir kapı, ne bir perde. Hiçbir

şey yok. Düşünsenize bana misafirliğe gelmişsiniz

ve orada işinizi halletmeye çalışıyorsunuz. Komedi

resmen, ama bir yandan da mantıklı. Kimse ben de

o klozet sayesinde yatıya kalamaz aha. Esas oğ-

lanımızın kızımıza sabahın köründe telefonda şarkı

söylemesi. Hatta sizi şöyle alayım. One more time!

Siz siz olun, böyle bir sevgili buldunuz mu asla ka-

çırmayın. Zaten sonra bulma kısmında değil mi?

Kafenin bütün elemanlarının dağ başına elma top-

lamaya gitmeleri. O sırada kafenin tanıtımı için çek-

tikleri video. Tekrar tekrar izlenesi sahnelerden

yalnızca biri.

Ve son olarak meşhur sahnemiz: “Sadece bir

kere... Sadece bir kere söyleyeceğim o yüzden iyi

dinle. Senden hoşlanıyorum. Erkek ya da… Ya da

bir uzaylı ol... Artık umurumda değil. Hislerimden

kurtulmaya çalıştım ama yapamadım... O yüzden

gidelim, ilerleyebileceğimiz yere kadar ilerleyelim.

Birbirimize bir şans verelim”

Bütün arkadaşlarıma bu diziyi izlemelerini öneriyo-

rum, en son kulübümüze iki kişi daha katıldı. Zaten

Uzakdoğu’ya Hana Kimi, Coffee Prince ve My

name is Kim Sam-Soon ile başlayan kişiler kolay

kolay kopamaz. Bu üç dizinin sihirli dokunuşları

var. Coffee Prince insanların kendine çeken, üs-

tüne bir de sevdiren, arada kopmaz bir bağ oluştu-

ran yegâne romantik komedilerden. Bu tür

yapımların kıymetini iyi bilmeliyiz. “Kıymetlimm.”

♦♦♦

>>Coffee Prince

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 57

Son günlerde Türkler her alanda uçuyordiyebiliriz. Tabii modern hayatın getir‐diklerinin de bunda büyük artılarının ol‐duğunu söylemeden edemeyeceğim.

Öncellikle sinema sektörümüz hareketlendi. Zatenhareketsiz bir sektörümüz yoktu, ama belli konu‐lar dışına pek çıkamıyor, bütçe konusunda sıkın‐tıya giriyorduk. Fakat son zamanlarda birçokbaşarılı korku filmine imza attığımıza inanıyorum.Sadece korku türünde de değil. Her türde çok ba‐şarılı işler yaparak adımızı Avrupa’da duyurmayabaşladık. Tabii her şeye de tozpembe bakmamaklazım. Hala birçok hatamızın olduğunu ve bu ha‐talardan ders almadığımızı görebilirsiniz. Komeditüründe filmlerimizin çoğu akraba evliliği sonu‐cunda ortaya çıkmış gibiler örneğin.

Ama gelişen dünyanın getirdiği teknolojileri kul‐lanarak artık birçok şeyi de yapabiliyoruz. Bu daizlediğimiz şeyden bizim zevk almamızı sağlıyor.Yine de birçok noktada önümüz kapatılmaya çalı‐şıyor ya da bazı kişiler sırf bu tabuları yıkmak is‐temedikleri için özgün ve cesur işler göremiyoruz.Size Türk dizilerinin gelişimlerinde bahsetmeyeçalışacağım. Amacım dizilerimizin nerelere geldi‐ğini gösterebilmek…

Uyarlama Diziler: Son zamanlarda birçok edebieserin uyarlamalarını televizyonlarda izledik.Hatta çoğu dizi alay konusu oldu, tartışmalar ya‐rattı, milyonları ekran başına kilitledi. Hatta bu‐nunla kalmayıp yabancı ülkedeki insanlara bile

kendini izletti özellikle Aşk‐ı Memnu’yu, AraplarGümüş’ü sevdikleri kadar sevdiler. Fakat modernzamana uyarlıyoruz diyen dizilerden biraz uzakdurabilirsiniz. Fakat kişilere göre tabii ki değişecekbazıları günümüze uyarlanmasını sevecek bazılarıise orijinal halini izlemek isteyecektir. Fakat genelolarak baktığımızda günümüze uyarlanan dizile‐rinde kötü olmadığını göreceksiniz. Hatta gayetbaşarılı bir şekilde uyarlanıyor, senaristlerde içinekendilerinden bir şeyler katabiliyorlar.

Komedi: Türkiye’de komedi türündeki diziler ço‐ğunlukta her kanalda gülme efektleriyle insanıkendinden tiksindiren diziler var. Komik olan birşeye zaten efekt koymaya gerek görülmemesi ge‐rektiğini düşünüyorum, bu izleyiciyi daha çokuzaklaştırmaktan başka bir yarar sağlamaz. Herneyse dizilere geri dönelim biz. Türk komedi dizi‐lerin çoğu komik olmasa da kendilerini izlettir‐meyi başardılar fakat başarılı bir komedi dizisiolarak Avrupa Yakası’ndan daha çok bahsedilmesigerektiğini düşünüyorum, eminim benimle hem fi‐kirsinizdir. Avrupa Yakası dışında özgün veya çokgüldüren kaç dizimiz vardı ki.

Romantik‐Duygusal: Aşk dizileri, ağlatan dizilerbizde çoktur ya da halkımız bu konulara ağlamakiçin hazırdır. Fakat bu dizilerinde başarılı olduğubir gerçektir. Tek hatalı noktalar dizilerimizin çoğumaalesef izleyen izleyiciye Türk halkının %10 yada %5’lik bir kesimi anlatmalarıdır. Gerçekçi olandiziler ise azda ayrıca reytingleri de düşük demek

TV SERİLERİ

Türk TelevizyonDizilerininGelişimi

58 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

Mustafa TÜRKAN / mustafaturkan.com Twitter/Mustafa_Turkan

ki halkımız zengin ve marjinal hayatı görmektendaha çok hoşlanıyor fakat bu yaşamın aşk gibikutsal bir duyguyu yok etmeye çalıştığına inan‐maktayım. Fakat beklenti ne yönde olursa yapım‐cılar onu vermekte.

Aksiyon‐Macera: Bu dizilerde başarılı ve belli ka‐lıplaşmış kitleleri var. Özellikle bu kategoridekien ünlü dizi herkesin bildiği gibi Kurtlar Vadi‐si’dir. Kurtlar Vadisi kesinlikle usta bir ekip tara‐fından yürütüldüğünden çok başarılı olduğunudüşünüyorum. Hatta sanki belli bir misyona hiz‐met ediyormuş hissine bile kapılmaktayım. Diziyiizlemediğim için hakkında pek konuşamıyorum.Fakat duyumlara göre gelen tepkiler iyi yönde.Hatta yeni sezon fragmanı ile insanların ağzınabir parmak bal bile çaldı. Yeni bir diziden bahset‐mek istiyorum. Herkesin son zamanlarda takipetmeye çalıştığı Ezel son zamanların en başarılıdizisi. Hatta Kurtlar Vadisi’nden bile daha kali‐teli. Özellikle televizyon dizilerinin nasıl olmasıgerektiğini anlamış ve o yönde çalışmış diziler‐den. Dünya kalitesindeki ilk dizimiz desem yalanolmaz sanki.

Fantastik: Sihirlerin ve fantastik birçok öğeninkonu olduğu diziler teknolojinin verdiği imkânlarsayesinde oldukça arttı ve çocukları kendileriniizlettirmeyi başardı. Çoğu çocukları çok etkilesede her bölüm ders vermeye yönelik mesajlarıylatakdir edilmeli diye düşünüyorum. Sadece çocuk‐lara boş eğlence sağlamak yerine. Yalancılık, hır‐sızlık, saygısızlık kötüdür türü mesajlar vermesiçocuklar üstünde güzel ve iyi bir etki bırakacaktır.Alt metinlerine bu konuları ekleyerek çocuklarıbunlardan uzak tutmaya çalışmaları çok güzel.Etkilenme konusunda ise iş ebeveynlere düşüyor,çocukları karşılarına alarak bunların tamamınınkurgudan olduklarını, gerçekle ilgilerinin olma‐dıklarını anlatmalılar.

Çizgi Diziler: Çizgi filmlerde yine çocuklar dahaçok ilgilendikleri dizi türlerinden biri. Arada sı‐rada denk gelince ben bile izliyorum. Bazı çizgifilmlerin olumsuz etkileri var ve çocukları hipno‐tize ediyor fakat bazı kanallarda yararlı bir çokçizgi dizi de var. Ebeveynler bunlara dikkat ede‐

bilirler. Ve çocukların iyi olanı doğru olanı izle‐melerini sağlayabilirler…

Genel olarak dizi sektörü iyi gidiyor ve bu sektör‐den çok paralar kazanıyor. Özellikle Türk halkıyabancılardan daha çok dizi hastası bir toplumhaline geldi. Fakat dizilerden de insanların öğre‐nebilecekleri şeyler olduğundan onları eleştirmekistemiyorum. Tabii zamanlarının tümünü televiz‐yonda geçirmez ve sosyal aktivitelere de katılır‐larsa iyi olur. Bilinçli dizilerin yetiştirdiği bilinçlibir toplum görmek bizi memnun edecektir.

Belki bir yandan çelişiyormuşum gibi görünece‐ğim fakat ben dizilerin daha cesur olmalarını is‐tiyorum. Çoğu kişi Türk dizilerinin edepsizolduklarını söylüyorlar. Fakat Türk dizileri Spar‐tacus gibi ya da yabancı diziler gibi daha oyuncu‐ların müstehcen yerlerini sansürsüzgösterebilecek duruma gelmediler. Halkın aşırımuhafazakarlığı yüzünden espri yerindeyse heparaya yastık koyuyoruz. Fakat ben inanıyorumyakında bu tabularda yıkılacak ve daha cesur,özgün diziler göreceğiz. Ayrıca önemli insanlarınhayatlarını anlatan dizilerinde artık yapılmayabaşlanması taraftarıyım. Örneğin Türkan Say‐lan’ın hayatı şu an dizi olarak karşımıza çıkacak.Keşke insanlar saygı gösterip, diziyi kaldırmakiçin uğraşmasalar ve her kişinin başka şeylerefarklı yaklaşımına saygı gösterseler.

Yani söylemek istediğim şu örneğin MustafaKemal Atatürk’ün hayatını bir dizi olarak izlemekistemez misiniz? O kadar büyük ve başarılarladolu bir hayat bir diziyle tam anlamıyla anlatıla‐bilir ancak. Umarım böyle bir projeyi hayata ge‐çirmeyi düşünürler olur. Artık konuyutoparlayalım. Diyeceğim şudur; Türk dizileri sü‐rekli gelişmekte ve bu gelişme beni çok mutlu et‐mekte fakat halkımıza birazcık daha gerçeğigöstersek %5’lik kesimin hayatını sürekli seyirci‐nin burnuna sokmasak daha iyi olur sanki.Çünkü dizilerle halkımızın uyutulmaya çalıştığınıda düşünmeliyim, dizileri bilinçlendirme ve eğ‐lendirmek amacıyla kullanılmasını istiyorum.Uyutmak ya da kör etmek amacıyla değil.

>>Türk Televizyon Dizilerinin Gelişimi

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 59

MÜZİK

Müzik Devrimi...Bir varmış bir yokmuş, zamanın birindeTRT diye çok yasaklı mı yasaklı, kurallımı kurallı bir televizyon kanalı varmışve her şeyi yasaklar dururmuş… Neler mi hadi bakalım…Ecre Ulusakarya / ikimiz‐2.blogspot.com

60 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

● “Ada sahillerinde bekliyorum” şarkısı, “Menderesve DP’lilerin yargılandığı Yassıada’yı akla getiriyor”diye yasaklanmış bir dönem...● Musa Eroğlu’nun “Yolun Sonu Görünüyor” türküsü“intiharı özendirdiği” gerekçesiyle yasaklanmış.● Adnan Şenses’in ‘’Doldur Meyhaneci” şarkısı“Halkı içmeye teşvik ediyor” diye denetime takılmış.● Ormancı”ya ne demeli? “Aman ormancı canım or-mancı / Söz dinlemeyen uslanmayan ormancı...” Bilin bakalım neden yasaklanmış???Ormancılar devletin memuru oldukları ve türküde or-mancılara, dolayısıyla da devlete yergi ve sitem ya-pıldığı gerekçesiyle...● Barış Manço’ya bakalım, bana göre en komiğionunki.Denetim, “Arkadaşım Eşşek” şarkısını “ArkadaşımKuzu” olarak değiştirmeye kalkmış; kuzu eşektendaha sevimli diye...● “Lambaya Püf De”de ise “erotik öğeler” bulmuş-lar.● “Ölüm Allah’ın Emri”nin yasaklanma gerekçesi, gi-rişinde zurna çalması... “Bir halk müziği enstrümanı,pop şarkısında ne arıyor”muş?● “Bir Bahar Akşamı”na da “Hayır” demişler; “Çünkübir pop müzik şarkıcısı, klasik Türk müziği söyleye-mez”miş.Bakın daha neler neden neye aykırı bulunmuş:● Sezen Aksu’nun “Gel Gel Sarışınım Gel” şarkısınınAysel Gürel imzalı sözleri “ahlaka aykırı bulunduğuiçin”,● Cem Karaca’nın “Emrah”, şarkı sözlerinde geçen“ak memeler“ yüzünden,● Özdemir Erdoğan’ın “İkinci Bahar”ı, “ahlaka aykırısözlerin olduğu için”, ● Bulutsuzluk Özlemi’nin, “Güneye Giderken”i;“solda güneş yükseliyordu’’ cümlesinde solculukiması sezildiğinden,● Bergen’in “Acıların Kadını” şarkısı “insanların ruhhalini kötü yönde etkilediği için”,● Şenay’ın “İnsanlar el ele tutuşsa / Hayat bayramolsa“ dediği şarkı, komünist propagandası yapıyordiye, ● İbrahim Tatlıses’in, “Güneş Doğmayacak Üstüme”şarkısı “intiharı özendirdiği gerekçesiyle”,● Ayla Algan’ın Fikret Şeneş imzalı “Bak Şu AdamaÂşık Oldu” şarkısı “evli bir erkeğe âşık genç bir kadı-nın hikâyesini anlattığı” için,● Aylin Aslım’ın “Güldünya” şarkısı “halkı küçük dü-şürdüğü” gerekçesiyle yasaklanmış.

Yasaklanan şarkılar ve gerekçeleri küçük küçük birerfıkra hissi uyandırdı bende…Hadi bazıları dönemin içinden olduğu için yasaklan-mış, ya Barış Manço’nunki? Bence onunki trajiko-mik... Barış Manço ‘Arkadaşım Eşşek ’şarkısını‘Arkadaşım Kuzu’ diye değiştirmelisin yazılı bildirgeyigördüğünde nasıl kahkahalara bağulmuştur düşüne-miyorum.İlahi TRT bazılarının gerekçeleri gerçekten komik. Aslında bunlar Türkiye’nin fikrinin nasıl değiştiğini venasıl olgunlaştığının, nasıl süreçlerden geçtiğininbirer örneği. Günümüz Türkiye’sinde yaşanan mü-zikteki devrime bakarsak herkese kendini açık bir şe-kilde ifade etme özgürlüğü getirilmiş. Fakat diğer biryandan şarkıların video kliplerine bakarsak “Fazla mıözgürlük getirilmiş acaba?” dedirtmiyor değil.Hiçbir müzik eğitimi almamış insanlar sadece gör-selliklerini kullanarak gündemde yerlerini korumayaçalışıyorlar ve bunu yapıyorlar da. Benim fikrimce,esas yasaklanması gereken şeyler, şu anda bu tarzvideo kliplerdir. Video klipler, müziğin ritmini anlat-malı, sözlerini anlatmalı. Klipte şarkının ruhunu gör-meliyiz, söyleyenin ne kadar sosyete olduğunu ya daen son hangi sistemle çalıştığını ve hangi markalarıgiydiğini görmemeliyiz. Ben şahsen bu tarz sanatçı-lara çok sinir olurum. Şarkısı sezonun en hit şarkısıbile olsa asla dinlemem. O tarz görüntülere taham-mül bile edemem. Yakında klipleri yaş sınırlamasınagöre ayırırlarsa da hiç şaşırmam. +18, +13 şiddet,korku, cinsellik gibi…RTÜK'ün bu tarz video klipleri dizginleme zamanıgeldi de geçiyor. Şarkı sözleri ile uğraşmak yerineartık video kliplerde devrim yaşanmalı. Video kliplersosyal mesaj vermeli, erotiklik ön planda olmamalı…Zaten Türk insanının ekonomik zorluklar nedeniyleyoğun tempoda çalıştığından televizyon karşısındaoturup müzik kanallarını izleyecek zamanı yok. Şuanmüzik vintage devrimini yaşıyor. Eskiden her evderadyolar olurmuş, günümüz teknolojisi ile şimdi her-keste mp3 çalarlar veya radyo destekli cep telefon-ları var. İnsanlar ordan buraya giderkenkoşuşturmaları sırasında takıyorlar kulaklıkları din-leye dinleye gidiyorlar; bir nevi müzik şuan 70’lerin,80’lerin günümüz teknolojisine uyarlanmış vintagedevrimini yaşıyor…Yani diyeceğim şudur boşuna oranızı buranızı açıpsaçma sapan klipler çekip zamanınızı harcamayın.Gidin şan eğitimi alın, kendinizi geliştirin, mp3 hırsız-lığına karşı bir şeyler yapın... Zira müzik radyoları, gü-nümüz teknolojisine uyarlanmış görüntüsüz bireyselkulaklıklı dinleme dönemini yaşıyor…

>>Müzik Devrimi

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 61

KİTAP

11548 Yazı ile başlayıp 1558 kışına kadar geçen süreyi an-latan tarihten izler bulduğumuz, Boleyn Kızı kitabınındevamı. Boleyn Kızı ile ilgili düşüncelerimi paylaşırken

de sizlerle paylaştığım gibi bu türden kitapları okuyabilmekiçin gerçekten biraz da olsa tarihi sevmek gerek.

Boleyn Kızı akıcılığını maalesef ki bu kitapta bulamıyorsunuz.Ama dönem olarak ve hikâye olarak ikinci kuşak için gelişme-leri buluyorsunuz. Hatta içinde Türkler ile ilgili ufak ta olsapaylaşım buluyorsunuz. Sevecen ülkenin insanları olarak bah-sedilmişiz ve olası kaçış planında gönül rahatlığıyla sığınıla-cak bir ülke görevi görüyoruz. (O zamanlardan belliymiş aşırısahiplenici yanımız) Her zaman iyi bahsedilmemiş tabi haka-ret eden bir bölümde vardı ama Tıp alanında dünyada öndegelen ülkeler arasında olduğumuz detayı da güzeldi.

Kitap bana göre gereksiz yere uzatılan gelişme bölümün sıkı-cılığına rağmen son sayfalarda kendisini toparlıyor ve oku-nurluk sağlıyor. Hannah ile ilgili paylaşımlar biraz dahakeyifli en azından. Bakirenin Aşığı bu serinin üçüncü kitabıgörevinde belki de ondan sonra daha netlik kazanabilir Eliza-beth’in entrikaları ablası ve ülkenin kraliçesi olan Mary’lefarklı dinleri temsil etmeleri vs. vs.

Kitap çok akıcı olmasa da dinlerine olan bağlılıklarından do-layı yakılan insanların varlığı beni en çok düşündüren ve üzenkonulardan biri oldu. Diri diri yanmak, yakılmak. Düşüncesibile korkunç. Müthiş biz zamanda yaşadığımızı düşünüyo-rum. Serinin diğer kitabını da okuduğumda daha sağlıklı birpaylaşım olacaktır.

Kraliçe Mary – İspanyalı Phillip - Elizabeth – Lord Robert –Hannah – Daniel Corpenter ve diğerleriyle geçmişe yolculuk...

Kraliçenin SoytarısıPhilippa Gregory

Boleyn KızıPhilippa Gregory

Tarih kokan kitaplar doğru anlatımıyla in-sanı kendisine bağlar diye düşünürüm.Sevmek gereklidir tabi, ama yine de hepi-

mizde o zamanlarda diye beliren düşünceler olu-şuyordur. Bayan okuyucular için kabarıkelbiseler, sonsuz ihtişam ve saygı, alabildiğincegüzellik. O dönemlere meydan okuyan kadınbeyni. Baylar için at üzerinde varlık kokan haki-miyet, her dişinin bakışları içindeki mutlak güç .Okurken insan kendisini daha çok bu bölümlerdehayal ederken buluyor. Hoş kafasını kaybedenlerde yok değil ama kazananlar tarafında olmakdaha iyi.

Boleyn Kızı tarih sevmeseniz de merakla okuya-bileceğiniz türden bir kitap. Bir kral ve iki kız kar-deş arasında geçen olayları anlatır. Özetlemekgerekirse küçük yaşta akrabalarının desteğiylekralın gözü önüne getirilen Mary ile başlar hi-kaye. Kral evlidir ve Mary kralın gayriresmi kra-liçesi olarak sonsuz ihtişamdan ve zenginliktennasibini alır. Ama belli bir zaman sonra Mary’deartık kralın cekiminde değildir ve işe diğer kızkardeş Boleyn araya girerek mutlak bir kadın sa-vaşını başlatır. Ayrıca aile için de önemlidir busavaş. Kimin kazandığı değil birinin kralla olmasıkâfidir. Boleyn kralın şimdiye kadar birlikte ol-duğu kadınlardan çok daha başka, çok cesaretli-dir. Rekabet ve kralın saygınlığına ulaşmakisteyen bir den fazla kadın savaşında en güçlü ikirakip olan kardeşlerden Boleyn’in ilginç hikaye-sidir okuyacağınız. Değişik. Sayfa çokluğuna bak-mayın gerçekten kolayca içine alabiliyor kitapsizi.

62 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Kitap Tanıtımı

Bakirenin AşığıPhilippa Gregory

Kitabın arka kapağında soruyor size“aşk mı, taht mı? “ diye. Kısaca kitabınözeti bu desem inanın abartı olmaz.

Boleyn Kızı ve Kraliçenin Soytarısı serisininson kitabı; Bakirenin Aşığı. Son seri. Kitabınbaşlangıcından bu yana, güçlü karakterli Bo-leyn kızının kızı olma özelliğiyle nitelenen Eli-zabeth için, pek beklediğim gibi olmadı sonkitap. Kesinlikle akıcı olduğunu düşünmüyo-rum. Ayrıca Kraliçenin Soytarısı’nda olduğugibi bu seride de gereksiz yere uzatılan ikilikonuşmalar vardı. Hele Elizabeth ve Celil ileilgili bazı kısımlar zaman zaman bana fenalıkverdi. O yüzden okuyup bitirmem maalesefbirkaç günümü aldı.

Robert Dubley ve Elizabeth aşkının anlatıldığıbir seri olmuş. Amy’nin aşırı mutsuzluğu dainsanı sıkıyor. Karşınızda olsa tutup saçını ba-şını düzeltecek, Türk sinemasından örneklersunacaksınız neredeyse. Kraliçenin Soytarı-sı’nda ki Hannah’ın Robert Dubley için söyle-diklerin yaşanacağı bir bölüm beklemişolmam, yine bu seri için bende hayal kırıklığıyaratan beklemeyi sundu. Bir kraliçe ile aşkyaşayacağını doğru bildiğini anlıyorsunuz datahtta göremiyorsunuz.

Kitabın Dördüncüsü ve hatta beşinci ve altın-cısı da var. Diğer sayılarda onlar hakkında dayeniden konuşacağız.

Yemin ve Öç, dergimizin yazarlarından Mehmet İhsan Ta-tari’nin kaleme aldığı bir fantastik macera romanı. KitapUnutulmuş Diyarlar evreninde geçiyor. Daha önce bu evre-

nin kitaplarını okumamışsanız ya da adını bile duymamışsanızsakın dert etmeyin. Çünkü yer isimleri haricinde tamamen orijinalbir kurgu sizleri bekliyor. Evrenin içerisinde geçen bir-iki karakter(ki bunlardan biri Harkle Harpell oluyor) dışında her şey farklı birkurgu ve zemine dayanıyor. Ben Unutulmuş Diyarlar'ın sadece ilkserisini okumuş olmama rağmen zerre kadar yabancılık çekmedim.

Önce barbarlar, korsanlar ve bir cüce sonra orclar, goblinler, devlerderken bir de bakmışsınız ki kendinizi birbirinden ilginç karakterve mekânlarla dolu fantastik bir macerada buluvermişsiniz. Orc vegoblin isimlerini görüp de yüzünü buruşturanlara ise güzel bir ha-berim var. Elimizdeki kitap kesinlikle içi boş bir Yüzüklerin Efen-disi kopyası değil. Kitabın ortaya çıkmasında katkısı bulunan, TürkEdebiyatının kıymetli yazarlarından Aşkın Güngör’ün kitap içinyazdığı Ön(süz)söz’de de belirttiği gibi Yemin ve Öç kendi başınaayakta durmayı başarabiliyor.

Kitabın en başarılı olduğu yerler yalın üslubu, betimleme ve ben-zetmeleri. Yazarın satır aralarına yerleştirdiği ince espriler sizi ki-taba hemen bağlayıveriyor. Yazarın da belirttiği gibi kitap sadece hayal gücüne dayalı olarakyazılmamış, aksine Unutulmuş Diyarlar hakkında bolca araştırmayapılmış, pek çok kaynak kitaptan da yardım alınmış. Öyle ki ki-tapta adı geçen hiçbir şehir, hiçbir dağ, hiçbir han uydurma değil.Aksine hepsi gerçek birer Unutulmuş Diyarlar öğesi…

Yemin ve Öç’ün basılı hali şu anda Kayıp Rıhtım sitesi üzerindensatışta. Kitabı almak isterseniz [email protected] adresinebir mail göndermeniz ve size gelecek cevap mailinde bulunanhesap numaralarına 10 TL. gibi cüzi bir miktar yatırmanız yeterli.Bu rakam basım masraflarını karşılamak adına alınıyor.

Yemin ve ÖçM. İhsan Tatari

Serap KAZANCI / tuykalem.orgTwitter/tuykalem

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 63

MİZAH

Düz Yazı

Onur GÜRLEYEN / komikliklerim.blogspot.comTwitter/OnurG

DEMEMELİ MİYDİM?‐Direk olay abi adam çenesiyle koca kam‐yonu çekiyor.‐Olay iyi de nasıl direk olmuş, onu çöze‐medim.‐Nasıl?‐Direk olay değil, dile kolay diyordumdilim yoruldu be.‐Direk olarak olayı anlatmaya başlıyorumanlamındaydım ben aslında. Gerçi olacakşeyde değil kamyon falan, göz var nizamvar.‐Nizam da iyidir ama izan Allah’ın emri.‐Nasıl?‐Göz var izan var onun doğrusu diyorumda izan var mı cidden, bak beni bir şüphealdı şimdi.‐Bitirelim mi sohbetimizi artık.‐Ebediyen bitsin, hep bitsin.

Ah bir tirbuşonum olsa şimdi dedi‐ğim hiç olmamıştı, o da oldu. An‐latayım efendim. Adını vermek

istemediğim bir arkadaşım mesaj attı bu‐luşuyoruz gel diye. Şimdi biz bu arkadaşaYasin diyelim. Ben gitti mesajda bahsigeçen yere, bir süre bekledim. Yasin geldi.Sonra başka bir ismini vermek istemedi‐ğim arkadaşım da geldi, biz ona da Mervediyelim. İsimler temsilidir yalnız. O gün deYasin’in doğum günüydü. Bunun şerefinealışveriş merkezinin birini tavaf ettik. Ge‐zine dura havayı kararttık. Sonra Mervededi ki şarap marap, ben dedim ki böğürt‐lenli. Bir de bakmışız ki alışveriş merkezi‐nin içki reyonundayız. Hiçbirimizin öyle

kallavi bir alkol geçmişi yok. Şarapları raf‐larından alıp bakıyoruz hangisini alsakdiye ama aslında hiçbirimiz bilmiyoruzhangisi daha iyidir. Önce ucuz olanına yö‐neldik ama sonra köpek öldüren dedimben. Aslında hiç bilmem bu işleri ama duy‐muşum bir yerden işte. Biraz pahalı olanıaldık sonra poşetin içinde sallayarak çıktık.E nerede içeceğiz biz şimdi bunu. Birparka gidelim bari dedik. Bir yanda daparkta şarap içmek fikrinden işkillenmiyordeğilim ama hoşuma da gidip geliyor. Tabicanım İstanbul’da park bulmak o kadarkolay değil, bulduklarımızı da biz beğen‐miyoruz. Birine Yasin karşı çıkıyor orasıdevletin parkı, orda içirmezler diye birineben karşı çıkıyorum burada çoluk çocukvar olmaz diye. Nihayet yarım saat yol yü‐rüyüp kuytu bir yer bulduk. Bir bakkaldanaldığımız plastik bardaklarla cipsleri falanda çıkardık. İşte o zaman fark ettik ki üçü‐müz de daha önce hiç şarap şişesi açmamı‐şız. Zira şişenin başında gömülü mantarıçıkarmak için bir tirbuşon gerekli oldu‐ğunu o zaman fark ettik. Cin fikirli arkada‐şım Merve mantarı anahtarıyla çıkarmayaçalıştı ama işler daha da beter oldu. İşte ozaman “Ah bir tirbuşonum olsa şimdi”diye içimden geçiriyorum ama yükseksesle söylemiyorum çünkü tirbuşon telaf‐fuzu kolay bir kelime değil. Böyle oldu işteböğürtlenli şarabı toprağa gömmek zo‐runda kaldık biz de, iki yüzyıl sonra bulur‐larsa çok kaliteli bir şarap içerler artık. Yokyok gömmedik şarabı. Merve aldı götürdü,evde açmayı başarmış. Haftaya buluşupiçeceğiz artık.

64 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

>>Karikatürler

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 65

ALTIN YUMURTALI BLOGLAR

Blogunuzun altın değerinde olduğuna inanıyoruz!

Ve her ay bu sayfadan sizlere Altın Yumurtalar dağıtıyoruz…

Bir blogunuz varsa, sitemizdeki başvuru formunu doldurarakveya [email protected] adresine mail atarakblogunuzu “Altın Yumurtalı Bloglar” listesine ekleye-

bilirsiniz ve bloglarınızın Blog Dergisi’nde yer almasınısağlayabilirsiniz.

66 | BLOG DERGİSİ 10/2010 www.blogdergisi.com

bidusun.com blog.tkaraca.com

hobicoffee.com www.karbonizma.net

klavyeden.com sorbize.com

www.blogdergisi.com 10/2010 BLOG DERGİSİ | 67

www.blogdergisi.com