22
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz 1 Diktatörlük Bağlamında Totaliter ve Otoriter Rejimlerin Farklılıkları Bu çalışma, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde, Avrupa’da oluşan modern diktatörlüklerin neden otoriter ve totaliter rejimler olarak ikiye ayrıldığını inceleyerek, iki rejim türü arasındaki farkları irdeleyecektir. Bu bağlamda bir diktatörlüğü otoriter ya da totaliter rejim sınıflarından birine ait olmasını sağlayan belirleyici unsurun, diktatoryanın edindiği amacın devrimsel nitelik taşıyarak, izlediği yöntemlerle bu amacı tüm bireysel ve toplumsal alanlara müdahale ederek tabana yaymaya çalışıp çalışmadığına bağlı olduğu savunulmaktadır. Yazının genelinde belirli bir mantık çerçevesine oturtularak savunalacak görüş şu olacaktır: her devlet yönetiminin kendine ait belli bir amacı vardır; bir yönetimin diktatorya olarak adlandırılmasının temel sebebi, parlementer sistemden ve demokrasiden kopma süreci yaşayarak, güç esasını kendi tekeline almasıdır; ve bir diktatoryayı otoriter ya da totaliter rejim yapan temel faktör, edindiği amacın kullanılış şeklidir, yani bir ideolojiyi benimsemek ve ideolojinin başka bir amaca hizmet etmesi arasındaki farktır. Yukarıda bahsedilen görüş doğrultusunda, ilk bölümde, öncelikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönem Avrupasında çeşitli etkenler sonucu demokratik olmayan sistemlere dönüşen devletlerin hangi esasları baz alınarak diktatörlük oldukları tartışılarak, ortak bir diktatörlük tanımı yapılacaktır. Sonrasında, Arendt’in totaliter rejim teorisini genişleterek kendi bünyesinde bulunduran Friedrich & Brezinski’nin totaliter rejim teorisiyle, Linz’in otoriter rejim teorisi karşılaştırılacaktır. Bu rejim teorilerinin benzer noktalarının, her ikisinin de diktatorya sınıfına ait olmasından kaynaklandığı savunulacaktır. Aralarındaki farklılıklara da ideolojinin kullanılış şeklinin neden olduğu şu şekilde söylenecektir: otoriter rejimler, liderlerinin inançları doğrultusunda, güçlü bir ideolojiye bağlı kalmadan hareket ederler; totaliter rejimler de, liderlerinin benimsedikleri idolojiler doğrultusunda gösterdikleri davranış biçimiyle, otoriter rejimlerden ayrılırlar. İkinci bölümde de , ilk bölümde yaratılmış olan üç kriter kapsamında Franco İspanyası, Salazar’ın Portekizi ve Nazi Almanyası incelenerek, hem bu yönetimlerin neden otoriter/totaliter olduğu açıklanacak, hem de yazının bütününde savunulan görüş somutlaştırılacaktır.

Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

1

Diktatörlük Bağlamında Totaliter ve Otoriter Rejimlerin Farklılıkları

Bu çalışma, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde, Avrupa’da oluşan modern

diktatörlüklerin neden otoriter ve totaliter rejimler olarak ikiye ayrıldığını inceleyerek, iki rejim türü

arasındaki farkları irdeleyecektir. Bu bağlamda bir diktatörlüğü otoriter ya da totaliter rejim

sınıflarından birine ait olmasını sağlayan belirleyici unsurun, diktatoryanın edindiği amacın devrimsel

nitelik taşıyarak, izlediği yöntemlerle bu amacı tüm bireysel ve toplumsal alanlara müdahale ederek

tabana yaymaya çalışıp çalışmadığına bağlı olduğu savunulmaktadır. Yazının genelinde belirli bir

mantık çerçevesine oturtularak savunalacak görüş şu olacaktır: her devlet yönetiminin kendine ait belli

bir amacı vardır; bir yönetimin diktatorya olarak adlandırılmasının temel sebebi, parlementer

sistemden ve demokrasiden kopma süreci yaşayarak, güç esasını kendi tekeline almasıdır; ve bir

diktatoryayı otoriter ya da totaliter rejim yapan temel faktör, edindiği amacın kullanılış şeklidir, yani

bir ideolojiyi benimsemek ve ideolojinin başka bir amaca hizmet etmesi arasındaki farktır.

Yukarıda bahsedilen görüş doğrultusunda, ilk bölümde, öncelikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı

arasındaki dönem Avrupasında çeşitli etkenler sonucu demokratik olmayan sistemlere dönüşen

devletlerin hangi esasları baz alınarak diktatörlük oldukları tartışılarak, ortak bir diktatörlük tanımı

yapılacaktır. Sonrasında, Arendt’in totaliter rejim teorisini genişleterek kendi bünyesinde bulunduran

Friedrich & Brezinski’nin totaliter rejim teorisiyle, Linz’in otoriter rejim teorisi karşılaştırılacaktır.

Bu rejim teorilerinin benzer noktalarının, her ikisinin de diktatorya sınıfına ait olmasından

kaynaklandığı savunulacaktır. Aralarındaki farklılıklara da ideolojinin kullanılış şeklinin neden olduğu

şu şekilde söylenecektir: otoriter rejimler, liderlerinin inançları doğrultusunda, güçlü bir ideolojiye

bağlı kalmadan hareket ederler; totaliter rejimler de, liderlerinin benimsedikleri idolojiler

doğrultusunda gösterdikleri davranış biçimiyle, otoriter rejimlerden ayrılırlar. İkinci bölümde de , ilk

bölümde yaratılmış olan üç kriter kapsamında Franco İspanyası, Salazar’ın Portekizi ve Nazi

Almanyası incelenerek, hem bu yönetimlerin neden otoriter/totaliter olduğu açıklanacak, hem de

yazının bütününde savunulan görüş somutlaştırılacaktır.

Page 2: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

2

1. Bölüm: Kavramları Netleştirmek

Diktatörlük nedir?

Halk dilinde diktatör, diktatörlük gibi terimler baskın karakter örnekleri taşıyan kişi ya da durumların

tasvirini abartmak amacıyla kullanılır. Halk diline bu şekilde yansıyan diktatörlük kavramı, siyasal

bilimlerdeki anlamının yaşadığı değişim ve dönüşümlerinden çıkan sonucun, kesilip kırpılmasıyla

bahsettiğimiz şeklini almıştır. Bu yüzden diktatörlük kavramının ihtiyacımız olan tanımını

belirleyebilmek açısından, kavramın doğuşunu, değişim ve dönüşüm aşamalarını tanıyarak bir sonuca

varmak gerekmektedir.

Roma İmparatorluğu dönemindeki yöneticilerin, istisnai durumlarda etkili kararlar alabilmeleri adına,

yani bir görüş bütün,lüğüne kısa sürede ulaşabilmek için, kişisel yetkilerinin genişletilmesine geçici

bir süreliğine izin verilmesiydi (Linz, 2000, s. 61). Ancak, tarih boyunca gelişen olaylar diktatörlük

kavramının tanımını çeşitlendirmiş ve dolayısıyla zorlaştırmıştır. Buchheim ve Linz, diktatörlüğü

Roma İmparatorluğuna benzer şekilde demokratik sürecin aciliyet gerektiren durumlarda geçici olarak

askıya alınması olarak tanımlarken – Linz, bu tanımı yasal diktatörlük olarak adlandırarak daha

belirgin hale getirir. Brooker, modern diktatörlüğün temelinin aciliyet açıcından uzun vadeli bir

perspektif, yani kurumsal ideolojili tek partili yönetime dayanadığını savunur (Lee, 2008, s. 25).

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde Avrupa’nın belirgin bir çoğunluğunda oluşan

yeni yönetimleri, yazının ilerleyen bölümlerinde gösterilecek sebeplerden ötürü, demokratik sistem

sınıfına sokmak da; sadece Buchheim, Linz ve Brooker’ın tanımlarına bağlı olan bir diktatörlük

konumuna almak da yanlış olur. Bu yönetimlerin sahip oldukları, ortak noktalarıyla ve birini

diğerinden ayıran yönlerle farklılıklar yaratan karakteristik özellikleri sebebiyle yanlış olur. Bahsi

geçen döneme ait yönetimlerin ortak özelliklerini, hangi kavrama hangi nedenlerden dahil edilmesi

gerektiğini, ortak özelliklerini göstererek belirlemek, kavramın tam tanımını vermekte faydalı

olacaktır.

1918-1945 arasındaki dönemde Avrupa devletlerinin durumu ele alındığında, büyük bir çoğunluğunun

aşama aşama demokrasiden koptuğu görülmektedir. İlk olarak, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı

Page 3: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

3

arasındaki Avrupa’da birçok ülke demokratik ortamdan uzaklaşmıştır. Bu uzaklaşma sürecinin

başlangıcında, ülkeler arasında, Rusya, Portekiz ve İspanya gibi askeri darbe, ironik ama İtalya ve

Almanya gibi seçim, Polonya ve Türkiye gibi bağımsızlık mücadelesi gibi farklılıklar görülmüştür. Bu

farklılıklar esas olarak sadece şekilsel bir farklılıktır çünkü bu devletlerin yönetimi, toplumun

genelinden bir şekilde sıyrılmış ve farklılaşmış bir grup, gücü kendilerinde toplayarak ön plana

çıkmışlardır. Buna ek olarak, demokrasiden uzaklaşan bu ülkelerin kendilerini ön plana çıkaran

gruplarının hepsi, tek partili yönetim sistemini benimseyerek kendi hükümdarlıklarını

meşrulaştırmışlar ve demokrasiden bir adım daha uzaklaşmışlardır. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi

Partisi, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi, İtalya’nın Faşist Partisi, İspanya’nın Yurtseverler Birliği

Partisi, Türkiye Cumhuriyetçi Halk Partisi ve Portekiz sisteminde görülen farklı meslek gruplarının

Ulusal İşçi Kanunu’yla tek parti usulüyle bir çatıda toplanması gibi örnekler, verilen düşünceyi

destekler niteliktedir. Ön plana çıktıktan sonra tek parti olarak kendini meşru kılan bu grupların

demokrasiden kopma etkisi yaratan son ortak noktaları, ellerinde bulunan gücü, onları bir araya getiren

doğrularını halklarını kabul etmeye zorlamış olmalarıdır. Bu doğruların gruptan gruba karekteristik

farklılıklar gösterdiğini, kullanılan yöntemler açısından tüm grupları birleştiren bir davranış biçimi

olmadığını, tam aksine karakteristik doğruların ve kullanılan yöntemlerin şimdilik kısaca rejimsel

farklılıklar yarattığını söylemek doğru olacaktır. Burada anlatılan demokrasiden kopuş sürecini, Lee,

Avrupa Diktatörlükleri adlı kitabında üç maddede tanımlar ve tek bir kavram altında toplar. O’nun

söyledikleri baz alındığında ortaya çıkan kavram şu şekilde tanımlanır: bir grubun güç esasını kendi

tekeline alarak, bu esas doğrultusunda toplumu ortadan kaldırılamayacak şekilde kontrol eden, kendi

davranış, fikir veya ideolojisini kabul ettirmek adına zor ve baskı içeren yöntemler kullanmaktan

çekinmeyen rejimler diktatörlüktür (Lee, 2008, s. 26).

Birinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan bu diktatörlük tanımının, bahsi geçen örnek ülkelerin

beklentilerini karşılayamayan, dolayısıyla mağduriyetlik psikolojisiyle üretilmiş fikirler ve

uygunlanmış yöntemler neticesinde son haline kavuştuğu gözlemlenmiştir. Fransa ve İngiltere’de bu

tarz oluşumlar gerçekleşmemiştir, İtalya – Rusya ikilisi kişisel sebeplerden savaş mağduru

görünümüne bürünmüşlerdir ve ittifak devletlerin hepsinde diktatörlükler oluşmuştur. İspanya ve

Page 4: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

4

Portekiz, Birinci Dünya Savaşı’na dahil olmasalar da emperyal güçlerini kaybederek zor günler

geçiriyorlardı, yani bu kayıpların, toplum içerisindeki kesimlerde mağduriyet hissi yarattığı

söylenebilir. Bu özellikleri kendinde barındıran devletlerdeki belirli ve farklı kesimlerin yani göreceli

olarak azınlık bir grubun, içlerinde bulundukları koşulları, Buchheim ve Linz’in farklı şekillerde

söyledikleri gibi, aciliyet gerektiren bir durum olarak algılaması, Brooker’ın savunduğu gibi uzun bir

vadeye yayılan ve Lee’nin eklemiş olduğu, çoğulcu fikirlere sırt çevirilerek üretilmiş karakteristik

mutlak doğruların uygulanması adına zor ve baskı yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyen

diktatörlükleri doğurmuştur. Kısaca toparlamak gerekirse, 1918-1945 yılları arasında görülen

mağduriyet hissini yaşayan toplumlardaki belirli gruplar, bu durumu ortadan kaldırmak için ürettikleri

çözümlerle, zaman kaygısı içinde olmamalarıyla, baskıcı yöntem kullanımlarından çekinmeyerek

diktatörlük koltuğuna oturmuşlardır.

Totaliter Diktatörlük Rejimi Nedir?

Genel geçer kabul görmüş bir çok totaliter rejim teorisi özünde, sosyal, kültürel ve ekonomik devrim

hedefine ulaşmak için, güç ve kaynaklarını bireysel ve toplumsal yaşamı kontrol etmek suretiyle

kullanan baskıcı rejimleri totaliter olarak tanımlamaktadır. Bu teoriler, rejimin yapısı hakkında

söylemsel çeşitlilikler sergilerken aslında her biri kontrol mekanizmalarından kendi tabirleriyle

bahsederler ve, bahsettikleri yapıyı bir bütün olarak ele almak ve/veya bir sebebe bağlamak konusunda

yetersiz kalırlar. Tüm bu teorilerin genel geçer kabul görmüş olup ama bu çalışmayı yapan kişi

tarafından neden bu şekilde algılandığını anlatabilmek için, bu teorilerden Friedrich & Brezinski’nin

ve Shapiro’nun totaliter rejim teorisi üzerinden gitmek mantıklı olacaktır.

Freidrich & Brezinski’nin totaliter rejim teorisi, “Altının Sendromu” adını verdikleri karakteristik

özellikler üzerine kurulmuştur. Ancak, kendi içinde tutarlı bir mantık çerçevesi oturtamadığı için 1918

– 1945 Avrupa diktatoryalarının totaliterliğini belirlemekte eksik kalır. Birbiriyle ilişkili olan ve

karşılıklı destek sağlayarak diktatörlüklerin karakterini meydana getiren bu altı özelliği sırasıyla şöyle

açıklarlar: Bir, rejimin ideolojisi politik, sosyal, kültürel ve ekonomik devrim güden, hedefe

ulaşmadaki mutlak kaynaktır (Brooker, 2000, s. 14). İki, sahip olduğu gücün mutlak güce daha yakın

Page 5: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

5

olduğu mutlak totaliter lider, sözde-dinsel ya da sözde-karizmatik bir duygusallıkla, mitsel/mistik

kimliğiyle benzersiz bir liderlik örneği oluşturmaktadır ve rejim partisinin statüsünü tamamen kendi

denetimine ve kurallarına tabi tutarak bağlı hale getirir (Brooker, 2000, s. 15). Üç, terör hem

ideolojinin geniş hedefleriyle hem de yanılmazlığıyla teşvik edilir. Buna olan inanç, birlik için şiddetli

bir tutku yaratır ve terör polisleri rejimin kesin düşmanlarını temizledikten sonra kalan halkın ve

partinin içinden potansiyel düşman arayışına girer (Brooker, 2000, s. 14). Dört, totaliter ortamı

aşılamak adına terörün yanı sıra “son derece etkili” bir propaganda, doktrin sistemi uygulanır ve

rejimin kurduğu topluluklarda birebir iletişimle desteklenir (Brooker, 2000, s. 15). Beş, silah tekeli

oluşturmak. Altı, totaliterizm gerçek bir devrim rejimidir, kalıcı devrim yapan, bunu farklı

jenerasyonlara yayan ve beş yıllık ekonomik plan gibi sıkıcı işlerin içine bile devrimi işler (Brooker,

2000, s. 14). Tek tek ele alındığında, bu analizler hiç şüphesiz Almanya ve Rusya gibi diktatörlüklerin

barındırdıkları özelliklerdir. Ancak, yine bu yazarlarımızın belirtmiş oldukları totaliter rejimlerin

hedefi – birlik için şiddet tutkusuyla birlikte ideoloji ile yönlendirilen politik, sosyal, kültürel ve

ekonomik devrim yapmak- ile altı sendrom tanımı çelişmektedir çünkü hedef tarifindeki anahtar

sözcükler olan şiddet tutkusu ve ideolojinin aynı kategori altında bulunamayacak farklı yönleri temsil

ettiği düşünülmektedir.

Friedrich & Brezinski’nin teorisi birinci jenerasyon totaliter teorilerin parçası olarak anılırken,

Shapiro’nun teorisi, ilk jenerasyondan farklı olarak karakteristik özellikler konsepti altında dış hatlar

ve idare araçları olarak adlandırılan sütun kavramlarını getiren ikinci jenerasyonda başı çekmektedir.

Dış hatları oluşturan maddeler: lider, yasal düzene boyun eğdirmek, bireysel ahlak üzerinde kontrol,

sürekli hareketlilik ve kitlesel desteğe dayalı meşruluktur. Buna ek olarak yarattığı sütun tasarısı

bünyesinde ideoloji, parti ve devletin idari mekanizmalarını barındırır (Brooker, 2000, s. 18). Bu

bağlamda, Shaphiro’nun zihniyeti kitlesel desteğe dayalı meşruluk, sürekli hareketlilik gibi özelliklerle

totaliter rejimlerin tanımlanmasına farklı bir boyut kazandırdığı söylenebilir. Diğer yandan, aracın

karakteristik özellikten ayrı bir konuma oturtulması da getirdiği bir diğer yeniliktir. Fakat, makro

perspektiften bakıldığında, Shapiro’nun teorisinde de yanlış görünen bir kaç nokta var. Bu yanlışlığı

görebilmek adına, totaliter rejimlerin hedefleri için yaptığı tanımı da incelemek yararlı olacaktır: dışa

Page 6: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

6

dönük kitlesel destek almak ve savaşa hazırlanmak için, ideolojinin eşlik ettiği bir devlet hakimiyeti

kurmak (Brooker, 2000, s. 13). Temel noktaları verilen bu teorinin hatalı noktaları tıpkı Friedrich &

Brezinski gibi totaliter rejimlerin tanımlamasında kullanılan maddelerin tek başlarına doğru olup,

gruplama yoluna gitmeye başladığı noktada sorunlar yaşayarak hatalı duruma düşmüştür.

Bu yazıda şu ana kadar anlatılmış olan totaliter rejim teorilerinin genel kusurunun, bu rejimlerin hedef

tanımlarındaki anahtar sözcüklerin ifade ediliş biçimleri jenerasyonlar arası muğlak yaratmış,

dolayısıyla bir mantık çerçevesinin oturtulamamasına yol açmış olduğu kanısına varılmıştır. Totaliter

diktatörlük rejiminin karakteristik özellikleri, zincirleme bir tepkimenin ürünüdür. Bu yazının geçmiş

bölümlerinde, Birinci Dünya Savaşı sonrasında mağduriyet hissi barındıran toplumlardaki belirli

grupların, çözüm olarak oluşturdukları bir formülü baskıcı yöntemlerle uygulamaya koyduklarında

ortaya diktatörlüklerin çıktığı görüşü savunulmuştu. Verilen cümlede gizli olan üç yapı, bir yandan

diktatörlüğün ana hatlarını verirken, diğer yandan da totaliterliğini belirleyecek unsuru barındırır. Bu

yapılar: grup, çözüm formülü ve yöntemlerdir.

Bir diktatörlüğün temel direklerinden olan grup, kuruluş aşamasındayken yapısında geçirdiği önemli

bir değişim sonucu totaliter rejim olma yolunda ilerler. Grubu totaliter diktatörlük kategorisi altına

koyan bu değişimin kaynağı kişi kültüne yatırım yapan tek bir liderin varlığıdır. Totaliter diktatörlük

rejimi kuran grupların ortak özellikleri, çözüm formülü üretme aşamasında, bir kişinin katkılarıyla

öncelikle ön plana çıkarak saygı kazanma süreci, etkisini arttırmaya başlaması ile zaman içinde, bu

grubu kendi çizdiği planla kontrol altına almasıyla devam eder. Sonuca ulaşılıp, dikta olunduğunda,

bu grup tek kişinin kontrolündeki yönetim kadrosu halini alır. Kısaca, totaliter rejime sahip

diktatörlüklerde grup, tek bir kişinin emri altına girer. Bu özellik otoriter rejimlerde de görülse bile, ki

görülüyor, diğer özelliklerin bu dönüşüm üzerindeki etkisi, totaliter rejimlerleri otoriter rejimlerden

ayırır.

Diktatörlüğün ikinci ama en fazla fark yaratan unsuru olan çözüm faktörü, totaliter rejimlerde bir

ideolojinin oluşması ve bu ideolojiye olan sıkı bağ otoriter rejimlerden ayrılmasına sebep olur. Grup,

çözüm formülü için çalışmalara başlarken bir takım düşüncelerden etkilenir. Etkilendiği düşüncelerin,

Page 7: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

7

tek ideolojide toplanarak bir fikir çatısı altında toplamayı başaran kişi, yukarıda anlatıldığı gibi grubu

kendi kontrolüne alan kişidir. Bu kişi, grubun inançlarından yola çıkarak, bireysel ve toplumsal

hayatın, hangi sosyal, ekonomik, kültürel ve politik koşullar altında varlığı sürdürmesinin mümkün

olduğunu söyleyen, bu koşullara ulaşmak için nasıl değişiklikler yapılması gerektiğini savunan ve

başka alternatifleri güçlü söylemlerle reddederek yanılmaz bir ideoloji oluşturur. Bu ideoloji,

toplumun o anki yaşayış şeklinden tamamen farklı bir tarzda yaşam biçimini şart koşarak yeni bir

toplum imajı çizer. Farklı ideolojilerin bir diğer ortak noktası da, aslında her biri halkın içinde

çoğunluk oluşturan farklı bir sınıfın düzenine göre bir yaşam modeli benimsemesidir. Bu nokta ile

kendini özdeştirmiş olan lider, kitlesel desteği sağlarak başa gelir. Lenin’in eserleri, Mussolini’nin

Faşist ideolojisi ve Hitler’in Kavgam adlı kitabı gibi örnekler, hem bu Rusya, İtalya ve Almanya’daki

uygulamaların kaynağı ve yol haritası, hem de bu kişilerin neden tek başlarına öncelikle tüm grubu,

daha sonrasında tüm toplumu kontrol altına aldığının göstergesidir.

Diktatörlüklerin, baskı ve zor içeren yöntemleri, liderin oluşturduğu, önce grubun sonra halkın önemli

kesiminin desteklediği ideoloji ile birleşince ortaya terör ve radikal uygulamalarla beslenen tüm insan

yaşamını denetim altına alan bir uygulama sistemi çıkar. Totaliter bir lider, ideolojisiyle özdeşir. Bu

özdeşme sonucu kendi egemenliğini halk desteği ile meşrulaştırır. Meşrulaştırma aşamasından sonra

eleştirilen yazarlarımızın da savundukları tekelleşme, yeni toplumsal organizasyonlar, propagandalar,

mitingler, birebir iletişim araçları kullanılarak, bireye bir topluma ait olduğu hissi verilir, ideolojiye

olan inancı ve bağlılığı sürdüğü sürece güven ve huzur içinde yaşayacağı telkin edilir. Paramiliter

güçlerin yaydığı terörle de korku unsuru saçılır, bu ideolojiye inanmayanların sonu sergilenir ve

böylelikle ideolojinin hedefi olan tek tip toplum olma yolunda verilen teşvikler, korku unsuruyla

toplumda gevşemeyi önler. Özetle, liderin yarattığı ideolojinin hedeflerine ulaşabilmek için gerekli

olan temizlik imha yoluyla sağlanır, toplumun geri kalanının farklılık yaratacak herhangi bir altenatif

görüşle karşılaşması engellenir, baskı, şiddet ve teşvik yoluyla tek tip düşünceye sahip olmaları

sağlanır, ideolojinin devamlılığı koruma altına alınır.

Sonuç olarak, bir grubun çözüm üretmeye yönelik ilk aşamalarda, çözüm formülünü yaratarak

liderlik kisvesine bürünen kişinin önderliğini kabul edip, gönüllü olarak onun emri altına girmesi,

Page 8: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

8

totaliter diktatörlük rejiminin ilk ayırt edici özelliğidir. Buna ek olarak ideolojinin, tüm toplum

yaşamını yeniden yaratmaya yönelik geniş bir kapsamının olması yani devrimsel nitelikte tek bir

zihniyete bağlı yaşam tarzını hedeflemesi ikinci ayırt edici özelliktir. Hala çoğulcu sistemin yaşandığı

bir toplumda, bu lider ve ekibinin, diğer düşünüşlerin arasından kitlesel destek sağlayarak sıyrılması

ve meşrulaşması üçüncü; meşru güç olduktan sonra ideolojiyi yaymak ve yaşanır kılmak adına

uygulamaya koydukları – yukarı tabloda da mevcuttur- tüm yöntemler, totaliter diktatoryaların

dördüncü karakteristik özelliğidir. Tüm bu mevcudiyetlerle, ahlaksal, bireysel ve toplumsal yaşamda

tek tiplik politikalarla, yasal düzene boyun eymekle hayatının sonlanmasına razı olmak arasında seçim

yapmaya zorlanan bir toplum oluşmuş, böyle bir seçime zorlandıkları için de totaliter diktatörlük

sisteminde yaşayan bir halk olmuşlardır.

Otoriter Diktatörlük Rejimi Nedir?

Otoriterlik, itaat sağlamak adına özgürlüklerin sınırlandırılması anlamına gelse de, otoriter diktatörlük

rejimleri bu genel manada tanımlamak oldukça güçtür. Bu rejimlerin tam bir tasvirini yaparken

Linz’in otoriter rejim teorisinden faydalanmak, bu teorinin ele alınış yönüyle bir hayli kapsamlı

olmasından ötürü yararlı olacaktır. Linz’in otoriter rejim teorisi aydınlatıcılık sağlarken, çalışmasının

kapsamının çok geniş olması, otoriter rejimlerin yalın fakat tüm karakteristik özelliklerini içeren bir

mantık çerçevesinde toparlamayı zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, otoriter rejimleri anlamak da

güçleşmektedir. Bu yazıda oluşturulacak şemanın hangi nedenlerden, varolan madde ve özellikleri

içerdiğini tam manasıyla verebilmek için Linz’in teorisinin genelinin ele alınması zorunlu olmuştur.

Sınırlı fakat mesuliyeti olmayan politik çoğulculuğun bulunduğu; ayrıntılı ve yol gösteren ideolojinin

yerine kolaylıkla ayırt edilebilen bir zihniyetle yönetilen; şiddetli ve geniş bir siyasal hareketlilik

amacı gütmeyen yönetimler otoriter rejimlerdir (Linz, 2000, s. 159). Linz, bu tanım doğrultusunda

otoriter rejimlerin dört ayırt edici özelliği olduğunu savunur. Bunlardan ilki, sert veya ılımlı, yasal

veya fiili, sadece belli gruplar için gibi sınırlara sahip, sorumlu olmayan politik çoğulculuktur

(Brooker, 2000, s. 26). Bu maddeyi takiben, detaylı ve yol gösterici ideolojinin yokluğunun kendine

has bir zihniyetin alması ikinci özelliği oluşturmaktadır (Brooker, 2000, s. 26). Bu zihniyetin belirli

Page 9: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

9

ideolojileri içerebileceğini kabul etmekle birlikte, farkın sahiplendiği ideolojiler kadar geleceğe

yönelik mantık değil duygusallık içerdiğini söyler (Brooker, 2000, s. 26). Yani otoriter rejimlerde

ideolojinin varlığını belli ölçülerde kabul ediyor. Üçüncü özelliği, otoriter rejimlerin görüldüğü

yerlerin tarihinde güçlü ve şiddetli bir politik hareketliliğin olmaması şeklinde tanımlıyor ve politik

hareketliliğin olduğu bölgeleri birer istisna oluşturduğunun altını çiziyor (Brooker, 2000, s. 26-27).

Buradan çıkarılabilecek sonuç, bu yerlerde çok farklı düşünce yapısı oluşturan bir grubun olmadığıdır.

Son olarak, lider, eğreti tanımlanmış sınırlar çerçevesinde fakat kestirilebilir bir güç uygular (Brooker,

2000, s. 26). Anlamı, lider mutlak güç yanlısı olmayabilir, olsa bile uygulamada tahmin edilebilir

sınırlar içerisinde kalarak keyfi davranışlar sergilemez. Bu dört temel özellik, otoriter rejimlerin ortaya

çıkış koşullarını, sınırlı hedefleri, uygulamaların kapasitesi hakkında yeterince bilgilendirici de olsa,

özünde otoriter rejimin sadece sınırlarını belirlemektedir. Elbette kitabının detaylarında bu özellikler

genişletiliyor ancak, verilen açıklamaların kafa karıştırıcı olduğunu itiraf etmek yanlış olmayacaktır.

Mesela, Totaliter ve Otoriter Rejimler adlı kitabında, hangi yöntemleri kullandıklarına dair araştırma

yaparken, organik yapılardan yararlandıklarını ve bu organik yapıları korporatizme bağlarak neden

otoriter rejimlerin bu ideolojiyle özdeştiğini savunuyor. Ancak, organik yapıların kapsamını, içeriğini

belirleyici şekilde verememekle birlikte, otoriter rejimleri bir ideolojiyle özdeştirmesinin sorun teşkil

ettiği kanısındayım. Bu yüzden, Linz’in yaratmış olduğu teoriyi biraz düzenlemenin gerekli olduğuna

inanıyorum.

Gösterilen teori ve model devletler kapsamında otoriter diktatörlük rejimlerinin özelliklerinden

bahsetmek, otoriter – totaliter ayrımını yapmayı ve ortak yönlerinin diktatörlük yönetiminden

kaynaklandığını göstermeyi kolaylaştıracaktır. Linz’in teorisinden yola çıkılarak, bu yazıda çizilen

otoriter diktatörlük rejimi üç başlık altında toplanır: grup, çözüm formülü ve yöntem.

Yazının başından itibaren grup olarak adlandırılan rejimi kuran ekip, otoriter diktatörlük rejimlerinde

ya ordudur ya da ordu birikim ve disiplinine sahip kişilerden oluşur, bu yazıda bu ekip her ne kadar

ordunun küçük bir kesimini oluşturabilse de ordu olarak tanımlanacaktır. Grup, kendi içinde üç farklı

niteliğe sahiptir. İlk olarak, Otoriter rejimlerde ordu, toplumun geri kalanından eğitim, disiplin ve

tecrübe itibariyle farklılaşmış kesimdir. Mağduriyet hissiyle ortak noktada buluşurlar ve içinde

Page 10: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

10

bulundukları durumun temel sebebinin sistemin yarattığı çok seslilik olarak belirler ve çözüm

arayışına başlarlar. Grubun ikinci özelliği, ordunun hiyeraşik bir yapısı olmasından ötürü, en yüksek

rütbeli kişinin kendisi ya da belirlediği kişi liderlik rolünü üstlenir. İkinciye bağlı olarak oluşan üçüncü

özellik liderdir. Grubun düşünce yapısı aynı eğitimle şekillendiği için ve grubun emir komuta zincirine

bağlı hiyerarşik bir yapısı en başından itibaren olduğu için, ister atanmış, isterse kendini atamış olsun,

lider kendini kanıtlama ihtiyacı hissetmemesine yetecek kadar baskın bir karaktere sahiptir. Buna ek

olarak, mutlak doğruların yine atanmış veya kendini atamış liderde toplandığı söylenebilir ancak,

bulunan çözüm formülünün niteliği sebebiyle marjinal hedefleri yoktur ve tepkisi, davranışları az çok

tahmin edilebilir. Lider hakkında son olarak, gücünü ordudan alması ve çözüm formülünün niteliği

doğrultusunda kitleleri arkasından sürüklemeye ve kişi kültüne yatırım yapmaya ihtiyaç duymaz.

Grubun özelliğini tek bir cümlede toparlamak gerekirse, ordunun belirli kademelerinde oluşan değişim

arzusu tek bir kişinin yönetiminde sağlanmaya çalışılır.

Otoriter diktatörlük rejimini tanımlamayı sağlayan ikinci yapı, çözüm formülüdür, yapısı ve içeriği ile

totaliter diktatörlüklerden farklıdır. Bu kategori bünyesinde iki farklı unsuru barındırmakla birlikte,

verilecek ikinci unsurun çözüm formülü için sadece gerekli gücü sağlamak açısından bir araç olduğu

düşünülmektedir. İlk özellik, toplumun tarihi ve değerleridir. Orduyu çözüm arayışına sürükleyen

temel sebebin içinde bulunduğu sistemin çok sesliliğinin kaos ortamı yarattığı düşüncesi olduğundan

bahsedilmişti. Bu görüşün altında, devletlerininn geçmişte başarılı ve güzel günler yaşadığına, varolan

olan sistemin toplum değerlerini yozlaştırdığı için o gün o konumda olduklarına, ancak, eskiyi

getirmenin imkansız olduğuna dair bir inanç yatmaktadır. Bu inanç, çözüm formülünün misyonunu şu

şekilde belirler: toplumu dejenere eden düşünüşleri temizlemek ve özümüzde sahip olduğumuz

değerleri canlandırmak. Geleneksel değerlere dayalı toplumsal bir yaşamda ekonomik kalkınma da

misyona bağlı oluşan hedeftir. Misyon ve vizyonun geleneksel toplum yaşamını uygun görmesinin

sebebi, geçmişte ayrımcılık yaratan fikirlerin, ideolojilerin yokluğuna olan inanıştır. Çözüm formulünü

oluşturan ikinci unsur ideolojik elementler barındırmasıdır. İkinci unsur her ne kadar ilk madde ile

çelişir görünse de ideolojik elementlerin bulunuş şekli bu çelişkiyi ortadan kaldırmaktadır. Çözüm

formülü aşamasında tarihe ve değerlerine olan bağlılığı canlandırarak, apolitik tek bir toplum yaratmak

Page 11: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

11

amacıyla faşizm ve korporatizm gibi daha muhafazar özellikler içeren, evrensel nitelik taşımayan

ideolojilerden faydalanılmıştır. Bu faydalanmanın, otoriter diktatörlük rejimler içerisinde farklılık

gösteren sebepleri olsa dahi, temel niyetin ordu içerisinde ve meşruluk sağlandıktan sonraki aşamada

halk içerisinde geleneksel yapıya yönelik söylemleri güçlendirmek ve desteklemek olduğu

söylenebilir. Çelişkinin olmadığının savunulmasının bir diğer nedeni de kullanılan ideolojik öğeler

sınırlı ve istikrarsız olarak uygulamaya dağılmasıdır. Sonuç olarak, otoriter diktatörlük rejimlerinin

çıkış noktaları varolan yapıyı koruma amacı güder ve içe, yani topluma dönüktür.

Otoriter diktatörlük rejimlerinin ortak özelliklerinin tanımlanması en güç olanı kullanılan yöntemdir.

Bu güçlüğün temel nedeni, otoriter rejimlerin tarih, gelenek ve göreneklerle şekillenen toplumlarının

birbirinden farklılık göstermesi ve dolayısıyla farklı yöntemlere ihtiyaç duyulmasıdır. Genel olarak,

bir yöntem şeması çıkarmakta iki farklı unsur ele alınmıştır. Bunlardan ilki, otoriter diktatörlük

rejimleri azınlık oluşturan bir toplulukla ve silah gücüyle meşrulaşmıştır. Bunun iki sebebi vardır, ya

toplumun geçmişinde politik bir hareketlilik yoktur, ya da eşit seviyede birden çok politik hareketliğe

sahip bir toplum vardır. Ancak her iki şekilde de silaha dayalı güç bu grupta olduğu için kitlesel

desteğe ihtiyaç duyulmadan meşrulaşmıştır. İkinci noktaya geçmeden önce totaliter diktatörlük

rejimlerinde meşruluktan sonra baş gösteren terör unsurunun, otoriter diktatörlük rejimlerde

meşrulaşma aşamasında baş gösterdiğini söylemek doğru olacaktır. Otoriter diktatörlük rejimleri, ilk

aşamada kan dökerler daha sonrasında ortalık göreceli olarak daha sakin bir havaya bürünür. ilki

sağlandıktan sonra kullanılan ikinci yöntem, idari mekanizmaların kullanımı ve güvence altına

alınmasıdır. Bu yöntem altında parti, liderin kontrolüyle devlet yönetimini sağlar. Buna ek olarak

ordu, yine liderin denetimi altında ayrıcalıklı bir sınıfı belki de tek sınıf rolüne sahiptir. Gücün kaynağı

ordu olduğu için desteğinin sürekliliği rejimin devamı açısından çok önemlidir ve bu yüzden sürekli

olarak teşvikler sağlanır ve bu yöntemle apolitikleştirilmeye çalışılır. Parti ve ordunun dışında,

toplumun yapısına ve hedefe bağlı olarak dini mercilerin ya desteği alınır ya da kontrol altına alınır

ama kesinlikle bireysel yaşamın parçası haline getirilme çabası bir şekilde söz konusudur. Hedef

doğrultusunda varlığı korunan, ekonomik olarak gelişmesi sağlanan ve üzerinde kontrol sağlanmış

farklı sınıflar vardır, bu sınıflar genellikle geleneksel yapıdan kopup gelen sınıflardır. İdari

Page 12: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

12

mekanizmaların sınıflara sağlanan olanak ya getirilen sınırlamalar dışında toplumun tümü üzerinde

yöntem olarak kullanılması, hedeflenen gelişime bağlı apolitik unsurlar taşıyan yasal uygulamalardır.

Bu uygulamaların işleyişi parti ve/veya ordu tarafından sıkıca denetlenir. İdari mekanizmaların terör

unsuru ya mahkemeye dayalı siyaseten katl ya da sürgüne yollanma gibi politik davranışlara bağlı

olarak gerçekleşir. Genel manada, otoriter diktatörlük rejimleri azınlığın silah gücüne dayalı desteğiyle

meşrulaşmış, içe dönük düzen ve yaşayışın gerekli kıldığına inandığı şekilde yöntemlerinde baskı ve

şiddet içeren unsurlar bulundurmuştur.

Yukarıda verilen üç özellik kapsamında, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde, politik

bilincin oluşmadığı ya da politik görüşlerin yenişemediği toplumlarda, askeri kademede oluşan

mağduriyet hissiyle otoriter diktatörlüklerin ortaya çıkışı görülür. Askeri kademenin ve liderinin ortak

payede buluştuğu ideolojik görünüme sahip ancak varolan toplum yapısını terbiye etmek ve disiplin

altına almaktan başka bir amaç gütmeyen zihniyetle, silah gücünün katkısıyla devlet otoritelerini

meşrulaştıran ordu ve lider, uygulamada oluşturduğu zihniyet doğrultusunda parti, ordu ve din vb.

Sınıfların varlığını koruyan ve idari mekanizmalara dayalı baskı yöntemleri kullanarak otoriter

diktatörlük rejimini yaratırlar.

Totaliter ve Otoriter Diktatörlük Rejimlerinin Ayrım ve Birleşimleri Üzerine Sonsöz:

TOTALİTER DİKTATÖRLÜK REJİMİ

GRUP ÇÖZÜM FORMÜLÜ YÖNTEM

Çözüme yönelik dönüşüm geçirir:

1) Eğitim ve olanaklarıyla toplum

bütününden farklılaşmış bir grup çözüm

arayışına başlar

2) Grup içerisinden bir kişi, ideolojiyi

yaratarak diğerini domine eder

3) Grup, artık tek bir kişinin

ideolojisinin

kontrolü altında gönüllü olarak hareket

eder

4) Lider: - Karizmatik, kişi kültüne yatırım yapan

- İdeolojinin son yaratıcısı, mutlak doğru

kendinde toplanmış

- Toplum algısı gelişmiş, kitleleri nasıl

İdeoloji:

- Yaratıcı: Tek bir kişi, lider

- Misyon: Toplumu ve yaşayış şeklini

toptan değiştirmek.

- Vizyon: Tek bir zihniyete sahip, güçlü

bir toplum, yenilmez bir devlet

yaratmak.

- Kapsam: Bireyin ve toplumsal

yaşamın

politik, sosyal, ekonomik ve kültürel

alanları.

- Hedef kitle: Eski/yeni jenerasyonlar,

farklı sosyal sınıflar, farklı cinsiyetler,

ideolojiyle kucaklanan toplum

1) Kitlesel Destek Kazanımı

2)Lider ve İdeoloji'nin Araçları:

Propaganda - Liderin kendisi: Topluma seslenişler,

duygusal ve birliği vurgulayan

konuşmalar, "başarılıyız ve mutluyuz"

imajı

- Parti: Toplumun elit kesimi, lider

kontrolü altında devlet yönetimi,

- Parti örgütleri: ayrı kitlelere yeni

yaşam tarzı aşılamak, birebir iletişim ve

kontrol yolu

- Paramiliter güçler: ideolojinin

kucaklamadığını düşman belirleme ve

yok etme, korku ve terör unsuru

- Devletin idari mekanizmaları:

iletişim tekeli, basın tekeli, silah tekeli,

Page 13: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

13

OTORİTER DİKTATÖRLÜK REJİMİ

GRUP ÇÖZÜM FORMÜLÜ YÖNTEM

Ordu: 1) Eğitim ve disiplinle şekillenmiş,

toplumun genelinden farklılaşan sınıf

2) tüm sorunların kaynağının içinde

bulundukları sistemin yarattığı çok

seslilik olduğu düşüncesiyle çözüm

arayışı

3) Lider: - hiyerarşik yapıya bağlı emir komuta

zinciri sebebiyle kendini kanıtlamaya

ihtiyacı yoktur

- mutlak doğrular bu kişide toplanır

ancak marjinal hedefleri yoktur ve

kestirilebilir davranışlar sergiler

- hedef itibariyle kitlesel desteğe gerek

duymaz, kişi kültürüne yatırım yapmaz

ve çoğu zaman karizmatik değildir.

1) Toplumun Tarihi ve Değerleri - geçmişteki güzel günlere duyulan özlem

ve artık geri dönüşün imkansız olduğunun

bilinciyle:

misyon: varolan toplumun korunması ve

daha fazla çözülmesinin önlemesi

vizyon: geleneksel değerlere bağlı toplum

düzeni sağlamak ve içe dönük ekonomik

kalkınma sağlanarak apolitik bir toplum

2) İdeolojiler -Faşizm ve korporatizm gibi evrensel

nitelik taşımayan, daha muhafazakar

ideolojilerin hedeflerle bağdaşan

yönlerinin alınması ancak sınırlı ve

istikrarsız kullanımı

1) Azınlığa ve silah gücüne dayalı

meşrulaşma

2) Sınıflar ve İdari Mekanizmalar: - Tek parti: lider kontrolü altında devlet

yönetimi

- Ordu: Lider kontrolü altında, teşviğe

dayalı ayrıcalıklı sınıf

- Hedefe bağlı olarak Din: ya ayrıcalıklı

ya da devlet kontrolü altında

- Apolitikleşmeyi hedefleyen yasal

uygulamalar

- İçe dönük ekonomi politikaları

- Çoğulculuk yaratan siyasi görüşlerin

ortadan kaldırılmasına yönelik terör ve

şiddet

Yazının belirlediği ve benimsediği görüşler doğrultusunda hazırlanmış yukarıdaki tablolar, rejimsel

farklıların daha net görülmesi amacıyla eklenmiştir. Bu tablolara bakarak otoriter – totaliter rejimlerin

ayrımını gerek grubun yapısı, gerek çözüm formülünün içeriği, gerekse yöntemsel farklılıklar

içerdiğini görmek ve bu karakteristik özelliklerin ortak noktalarının diktatörlük olmalarından

kaynaklandığını söylemek son derece mümkündür.

Grup kapsamında farklılıkları, ele aldığımızda hem grubun hem de liderin yapısı, temeli oluşturan

farklılıkların başında gelir. Öncelikle, totaliter rejimlerde bir grup içinde bulundukları sistemi

değiştirmek amacıyla biraraya gelirler. Destekleyecekleri silah güçlerinin varlığı veya yokluğu, her iki

peşinden sürükleyeceğini bilen ekonomik, sosyal, kültürel ve politik

temelli yasal uygulamalar

Page 14: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

14

durumda da oluşturdukları düşünüşü tabana yayma amacı güttükleri için çok fazla anlam ifade etmez.

Fakat otoriter rejimlerdeki grup, hali hazırda bir grubun gidişata dur demek amacıyla yola

çıkmışlardır. Arkalarında silah gücü, ellerinde göreceli olarak daha az direniş gücü olan bir toplum

vardır. Diğer yandan, totaliter rejimlerde liderlik kazanılmış bir sıfattır. Hem kişisel hırs içerir, hem

çözüm formülünü üretmiş kişidir, hem de bu planı uygulamak için en yüksek motivasyona sahiptir.

Otoriter rejimlerde liderlik, totaliterde sağlanan çabayla kıyaslandığında ya kazanılmış değildir, ya da

belli bir aşamadan, tüm çözüm formülü çizildikten sonra kazanılmıştır. Bu bağlamda rütbe bağlı sıfatla

sağlanan liderlik, çözüm formülünün daha sınırlı olmasında ve liderin kişi kültüne yatırım yapmayan

davranışlar sergilemesinde etkili olur. Bu farklılıklar sonucu otoriter veya totaliter olarak adlandırılan

rejimlerin, tek bir grubun bu işe baş koyarak, bir lider öncülüğünde haraket etmeleri diktatörlük

bağlamındaki ortak noktalarıdır.

İkinci olarak, çözüm formülü, bu grupların çizdikleri yol haritasında hangi öğelere bağlı olarak

oluşturulup, geliştirilerek, uygulanmaya konmak üzere hareket ettiklerini belirlemek amacıyla

gösterilmiştir. Hem otoriter hem de totaliter rejimlerde görülen mutlak bir görüşün yanılmazlığı ilkesi,

diktatorya olma özelliklerinden kaynaklanırken, bu çözüm formüllerinin yapıları, birbirlerinden

ayrılarak farklı sınıflar altında adlandırılmalarına sebep olur. Totaliter rejimlerin otoriter olanlardan

çözüm formülü açısından en büyük farklılıkları, devrimsel bir nitelik taşıyan, toplumsal yaşamın her

alanını kucaklayan, olağandan tamamen farklı bir toplum imajına sahip olmalarıdır. Toplum imajı

çerçevesinde her alana dair, en ince detayına kadar düşünülmüş, karşı argümanları çürüterek kendi

yanılmazlığını destekleyen yönleri vardır. Uzun vadeli hedeflere sahip olmakla beraber, bu hedefler

egemen bir güç olma amacı güderler. Bu durum da, totaliter rejimlerin dışa dönük agresif bir yapı

sergilemelerinin temel sebebidir. Yani, totaliter rejimler, kendi toplum yapıları için bir ideolojiyi

uygun görürler, bu ideolojiyle paralel giden uygulamaları ideolojinin değişmez doğruları haline

getirirler. Diğer yandan otoriter rejimleri, totaliter olanlarla kıyasladığımızda, yeni bir toplum

imajından ziyade eski dönüşe özlem, bunun imkansızlığının bilinci ve dolayısıyla varolan yapıda

sorunsal olarak nitelendirilen elementlerin yok edilmesi ve buna bağlı olarak mevcut toplumsal yapıyı

koruyarak ekonomik gelişim hedeflenmektedir. Bu bağlamda, ideolojiler amacın kaynağı olmaktan

Page 15: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

15

ziyade, birer araç olarak kullanılır ve sınırlı, düzensiz bir uygulama gücüne sahiptirler. Şekil itibariyle,

içe dönük bir sistem geliştirirler ve dış dünyadan uzak kalmaya çalışırlar. Totaliter rejimler, ideolojiyle

şekillenmiş bir politik hareketlilik yaratma amacı güderken, otoriter rejimler politik düşünce ortamının

kalkmasını isterler. Apolitik, gelenekleriyle yaşayan bir toplum kalkınmanın temel gereksinimidir.

Sonuç olarak, çözüm formülü altında, tek bir toplum yaratma ve yanılmazlık ilkeleri diktatörlüğe bağlı

ortak özellikler iken, devrimsel amaç güdümüne bağlı ideoloji totaliter rejimin, geleneksel yapının

korunmasına bağlı ideolojik elementlerin araç olarak kullanımı otoriter rejimin ayırt edici unsurudur.

Son olarak, otoriter ve totaliter rejimler yöntemsel farklılıklar içerirler ve bu farklılıklar daha çok

kapsama bağlıdır. İlk olarak, totaliter rejimler ideolojilerini tabana yararak kitlesel destek kazanarak

meşrulaşmalarıyla otoriter rejimlerden ayrılırlar. Sağladıkları kitlesel destek büyük bir çoğunluktur ve

kalabalığın desteği ile başa gelme söz konusudur. Diğer yandan, meşrulaşma açısından otoriter

rejimleri incelediğimizde, grubun özelliğinden ve toplumun yukarıda bahsedilmiş içinde bulunduğu

koşullardan kaynaklanan, az kişinin zor ve silah gücüne dayalı bir meşrulaşma süreci görülür.

Yöntemsel farklılıkların ilki, meşrulaşma şeklidir, totaliter halkı tek bir siyasi düşünce doğrultusunda

hareketlendirirken, otoriter rejimler halkın siyasi düşüncelerini bastırır. Yöntemsel farklılık yaratan

diğer yapısal özellik, dayandığı grubun davranış biçimi ve ayrıcalıkları olarak tanımlanabilir. Bu

farklılık totaliter rejimlerde, tek ayrıcalıklı sınıfın parti olması, partinin ideoloji yaymada gerek

kurduğu propaganda ofisleri gerekse sosyal, kültürel, siyasi düşünce yapısının birebir iletişimle

oturtulmasını amaçlayan örgütleri olarak görülür. Tek ayrıcalıklı sınıf olan parti, aynı zamanda lidere

bağlı bir yönetim kurulu ve paramiliter güçlerin sıkı denetimi altındadır. Totaliter rejimlerin bu

karakteristik özellikleri bağlamında otoriter rejimlere bakıldığında, ayrıcalıklı sınıfların çoğulluğu ve

kurdukları örgütlerin tüm kesimleri kapsamadığı söylenebilir. Otoriter rejimlerde ordu, rejimin destek

kaynağı; parti ise devlet idaresini uygulanabilir kılan mekanizma olarak nitelendirilir. Başka toplum

sınıfları da, rejimin değerleri doğrultusunda sıyrılarak, bu iki mekanizma kadar ayrıcalıklı konuma

ulaşamasa da, halkın genelinden ayrılabilir. Oluşan mekanizmaların yarattığı farklılık, totaliter

rejimlerde hedef kitle halkı tek bir bütün, otoriter rejimlerin ayrı kitleler olarak algılamasından

kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, totaliter rejimler kendi toplum imajını yayarak diğer düşünüşleri

Page 16: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

16

öldürmeyi, otoriter rejimler tüm düşünüşleri öldürmeyi hedefler. Bu arada, otoriter rejimlerde

paramiliter güçlerin varlığı kabul edilmekle birlikte, totaliter rejimlerdeki kadar işleve sahip bir yapı

olmadığını kabul etmek gerekir. Yöntem bağlamındaki farklılıkların üçüncüsü, devlet

mekanizmalarının kullanımı hakkındadır. Totaliter rejimler, devlet yasalarını, iletişimi, kısacası

bireysel ve toplumsal yaşamda rol oynayan tüm mekanizmaları kendi amaçları doğrultusunda

kullanarak ve bunları partinin ve örgütlerinin aygıtı haline getirerek, siyasi, kültürel, sosyal ve

ekonomik hayatı temelinden değiştirecek, farklı jenerasyonların yeniden şekillenmesini sağlayacak

uygulamalar için kullanırlar. Fakat, devlet mekanizmalarının otoriter rejimlerde kullanımı, hedefe

bağlı olarak, sadece ayrımcılık yaratan düşünceleri ortadan kaldırmaya yöneliktir, yeni bir düşünüşü

aşılamaya yönelik değildir. Totaliter rejimler gibi eğitim reformları içermez, farklı kitleleri çeşitli

teşviklere kendine bağlama amacı gütmez. Kısacası, otoriter rejimler, totaliter olanlar gibi yeni bir

imaj yaratmaya çalışmadıkları için yöntemleri onlarınki gibi kökten ve kapsayıcı değildir. Son olarak,

terör unsuruna değinmek gerekirse, totaliter rejimlerde terör unsuru meşrulaşma aşamasından sonra

artış gösterirken, bu durum otoriter rejimler için tam tersidir. Otoriter rejimler, meşrulaşma çabası

içinde iken, savaş verme gibi kanlı bir aşamadan geçtikleri için, ilk evrede daha çok kan dökerler.

Korku unsurunu en başta saldıkları için, meşrulaşma aşamasından sonra, özel mahkeme ve yasalarla

siyaseten katl yaparlar. Totaliter rejimler, halk desteği sağlanarak meşrulaşır ve çirkin yüzünü

meşrulaştıktan sonra gösterir, yasalarla kendini haklı çıkarır ama yasaların içeriği siyaseten katl ile

sınırlı kalmaz, ideolojiye ters düşen herhangi bir sebep, yasa olabilir. Diktatörlük bağlamındaki ortak

noktaları ise, tek lider tarafından tek bir parti ile yönetilmeleri, paramiliter veya ordunun kendisi olsun

askeri bir gücün sağlam desteği ve devletin idari mekanizmalarının kullanışı açısından ortaktır, içerik

veya kapsam olarak değil.

Sonuç olarak, makro perspektiften bakıldığında, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde

oluşan diktatörlükler, demokrasiden kopuş evresinin, tek grup tek lider, mutlak görüşün yanılmazlık

ilkesi, mevcudiyetini meşrulaştırma, mutlak görüşe bağlı zor ve baskı içeren yöntemlere

başvurmalarıyla gerçekleşmesi gibi ortak unsurlarla diktatörlük olurlar. Diktatörlük çatısı altında

bulunan devletler detayda, tek bir amaç için bir araya gelmiş bir grup, kazanılmış liderlik, mutlak ve

Page 17: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

17

yanılmazlık ilkesiyle bütünleşmiş ve devrimsel nitelikli bir toplum imajı barındıran ideoloji, kitlesel

destekle meşrulaşmak, toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik yaşayışı kökten değiştiren ve

toplumsal hareketliliği yaratan yöntemler gibi gelişim ve özellikler içeriyorsa totaliter rejim; mevcut

bir yapıdan oluşan grup, üstün konuma dayalı liderlik, geleneksel yapının korunmasının mutlak doğru

ve ideoloijinin araç olması, azınlıkla meşrulaşma ve geleneksel yapıyı korumaya yönelik, ekonomik

gelişimi hedefleyen içe dönük yöntemler gibi unsurlara sahipse otoriter rejim tanımsal ayrıma uğrarlar.

Bu görüşü desteklemek amacıyla, 1918-1945 yılları arasındaki Almanya, İspanya ve Portekiz’i grup,

çözüm formülü ve yöntem olarak adlandırılan kriterler altında incelemek gerekmektedir.

2. Bölüm: Almanya, İspanya ve Portekiz

Bu bölümde, 1. ve 2. Dünya Savaşları arasındaki dönem İspanya, Portekiz ve Almanyasında oluşan

rejimlerin grup, çözüm formülü ve yöntemsel analizlere dayanan otoriter/totaliter tanımlaması

yapılacaktır. İlk olarak Almanya’da Hitler’in rejiminin oluşumu, gelişimi ve uygulamaları ele alınarak,

kurduğu rejimin neden totaliter olduğu açıklanacaktır. İkinci olarak İspanya ve Portekiz birlikte

işlenerek, ortak yönleri vurgulanacaktır. Bu vurgulamayla, Franco İspanyası ve Salazar Portekizinin

otoriter rejimler olduğu savunulacaktır. Yazının ağırlığı otoriter ve totaliter diktatörlük ayrımı üzerine

yoğunlaştığı için genele yönelik bilgilendirme yapılacaktır.

Hitler’in Nazi Almanyası:

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Weimar Demokratik Cumhuriyeti, ülkede baş gösteren sosyal,

ekonomik, siyasal ve kurumsal krizlerle ve kitlesel işsizlik sorunlarıyla başa çıkmamamıştır. Bu

koşullar, bir grubun oluşmasında uygun zemini oluşturmuştur. Weimar Demokratik Cumhuriyeti’nin

1920’li yılların sonunda ortaya çıkan, sosyal, politik ve kurumsal, ekonomik krizlerle ve kitlesel

işsizlikle başa çıkamamasından Nasyonal Sosyalist Parti faydalanmıştır(Collotti, 1999, s. 11).

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin yapısal özellikleri, ilk bölümde bahsi geçen totaliter

rejimlerin grup tanımlamasıyla, oluşum şekli, kazanılmış liderlik ve liderin özellikleri doğrultusunda

Page 18: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

18

benzerlikler göstermektedir. Parti’nin Hitler’in liderliğinden önceki dönemde, geniş kitlelere yayılan

ve kendine çekmeye çalışan bir programa sahip olduğu görülür (Collotti, 1999, s. 20). Bu anlamda, bu

grubun en başından itibaren halkın geneline ulaşma isteğine sahip olduğu söylenebilir. İkinci olarak,

Hitler, Nasyonal Sosyalist Parti’ye kurulduktan sonra katılan aktif bir üye olarak, çok kısa bir zaman

içerisinde liderlik pozisyonuna yükselmiştir. Partinin etki alanını, izlediği politikaları belirlemede

girdiği andan itibaren kendini kanıtlamış ve 1919 yılında Anton Drexler’ın kurduğu Nasyonal Sosyalis

Parti’nin, 1921 yılında lideri olmuş ve partinin ismini Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak

değiştirmiştir(Collotti, 1999, s. 17). Lider olur olmaz yaptığı bu isim değişikliğini, kendi değerlerini

yansıtmasının ilk örneği olarak gösterilebilir. Hitler’in bir lider olarak özelliklerine bakıldığında,

totaliter rejim liderlerinde bulunan özelliklere fazlasıyla sahip olduğu görülür. Her ne kadar kötülüğün

kaynağı dahi olsa, Hitler’in zeki bir insan olduğunu kabul etmek gerekir. Hapiste geçirdiği süreçten,

ideolojiyi planlayarak ve tek bir kitap altında toplayarak faydalanması; hapisten çıktığı andan itibaren

partiye ideolojiyi yaymak adına yapılanlar, kitlelere ulaşılması ve 12 yıl boyunca Almanya’da tek lider

olarak varlığını sürdürmesi, kişisel zekasının, karizmasının ve kişi kültüne önem vermesinin

göstergesidir. Sonuç olarak, Almanya’da Nasyonel Sosyalist Parti olarak ortaya çıkan grup, Hitler’in

kazanılmış liderliğiyle biçim değiştirmiş ve tek kişinin kontrolündeki tek bir parti olmuştur.

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, belirlediği parti programının içeriği itibari ile totaliter

rejimlerin çözüm formülünün karakteristik özelliklerini taşımaktadır. Hitler’in bizzat yaratıcılığını

üstlendiği Alman Nasyonel Sosyalizmi, yapısı itibariyle faşist bir ideolojidir, içeriği itibariyle en ince

detayına kadar düşünülmüş, devrimsel niteliğe sahip bir toplum imajına sahip ve emperyalist bir

yaklaşımla tek güçlü devlet olmayı hedeflemektedir. Hükümet koltuğuna oturmadan önceki dönemin

parti politikası, farklı kesimlerden kitlesel desteği sağlayabilecek ideolojik elementler içeriyordu

(Smith, 1986, s. 232). Bu tarz çeşitli söylemlerin altta yatan mantığı, esas ideolojinin yayılması için

gerekli koşulların hazırlanmasıydı. Bu durumda, hedefe yönelik ince hesaplar yapılıp uygulamaya

konmuştur. Hitler tarafından belirlenen planın aynı zamanda, devrimsel nitelik taşıyan, sosyal,

ekonomik, kültürel ve politik değişimi hedefleyen bir yapısı vardır ve bunu Kavgam adlı kitabındaki

ırkçı ifadelerinde görmek mümkündür. “Bir devletin, genel varoluş sebebinin merkezine ırkı oturtması

Page 19: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

19

insani ve doğal bir olaydır. Devlet temiz ırkı garanti etmelidir” (Collotti, 1999, s. 25). Bu yaklaşımın

ırkı temel alan bir devlet düzeninin dolayısıyla Alman toplum için devrimsel bir nitelik taşıyan bir

fikir olduğunu kabul etmek gerekir. Burada yer almayan diğer özellikler toplamında, Hitler’in

Wellpolitik, lebenstraum ve benzeri düşüncelerle Almanya’yı örnek toplum ve en güçlü devlet haline

getirme planının totaliter rejim niteliği taşıdığı sonucuna varılmıştır.

Son olarak, Hitler NSDAP’nin tek meşru güç oluş şekli ve meşrulaştıktan sonra gerçekleştirdiği

uygulamalar, yöntemsel açıdan da totaliter rejim olduğunun göstergesidir. Terör kampanyalarının

ortasında yapılan 1933 seçimlerde devleti fethetmek amacıyla giren güçlenmiş parti %43.9’luk bir

çoğunlukla başa gelir (Collotti, 1999, s. 27). Bu başa geliş sürecinde, her ne kadar önemli desteğe

sahip olan sağ kanat partilerinin ortadan kalkmasının ve gelişen olayların etkisi de olsa , sistemdeki

boşluğun seçim propagandaları ve ordu dahil olmak üzere farklı kitlelerin desteğini sağlayarak

meşrulaşmıştır. Bu diktatörlüğün totaliter rejim olmasının en önemli sebebi, Weimar Cumhuriyeti’ni

kısa süre içerisinde imha ederek, güç tekelini kurmasında ve güç tekelini tüm alanlarda etkin

kılmasıdır. Hitler rejiminin karakteristik örgüt ve oluşumları şu şekilde gösterilebilir: Alman ırkının

katılımının zorunlu olduğu yaş aralıklarına göre sınıflandırılmış gençlik örgütleri, kadın örgütleri;

kitlesel terör uygulayan SA’ler, itaat sağlama amaçlı ceza ve aşağılamalar ve benzeri uygulamalarla

eski sınıfsal bölünmeyi ortadan kaldırarak ırka bağlı bir sınıfsal bir sistem yaratmıştır (Bide, 1999).

Sonuç olarak, Hitlerin Nazi rejimi, bireysel düşünüşü ırk temasında şekillendirecek toplumsal, siyasal,

sanatsal ve ekonomik yasa ve uygulamalarla, devrim niteliğine sahip totaliter rejimin özelliklerini

göstermektedir.

İspanya & Portekiz:

İspanya ve Portekiz’de diktatörlük kuran gruplar, otoriter rejimlerle her bakımdan birebir

örtüşmektedir. İlk olarak, toplumsal yapıları itibariyle İspanya ve Portekiz, Avrupa’daki diğer ülkelere

kıyasla daha geri kalmış ülkelerdir. Sömürgeye dayalı eski güçlerini kaybetmiş, kırsal tarıma dayalı,

fakir ülkelerdir. Gerek fakirlik, gerekse bölünmüş sosyal yapının etkisiyle siyasi istikrar

sağlananamamıştır. Bu ülkelerin gruplarının ortak noktaları, ordularının kendilerini toplumun özü,

Page 20: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

20

geleneksel genel iradenin temsilcisi olarak görmeleridir (Browne, 1996, s. 1). İspanyol ve Portekiz

ordularının, geleneksel yapının mevcut sistem yüzünden sıkıntılı olduğuna dair fikirleri vardı. Yani, bu

grupların çok uç veya aşırı hevesleri olduğunu savunmak yanlış olur. Bu grupların birbirlerinden

ayrıldıkları nokta, liderleridir. Her iki liderlik, yapı itibariyle kazanılmış liderlikler değillerdir. Ancak,

İspanya’da generalin lider olarak kendini, Portekiz’de bir ekonomi profesörünü ataması söz konusudur

(Browne, 1996) (Maxwell, 1995). Bu farklılık, ülkelerin koşulları ve ordu generallerinin gördükleri

ihtiyaçtan kaynaklanmışsa da, liderlik yapısı olarak, hem Franco hem de Salazar, geleneksel toplum

yaşamının gelişimi sağlayacağına inanan insanlardı. Sonuç olarak, İspanya ve Portekiz’de toplumun

genelinden ayrılarak bir çözüm girişiminde bulunan grubun ordu veya ordudan bir kesimin olması ve

kişilik olarak grubun bütününden düşün olarak sıyrılmamış liderler olmalarından kaynaklanan dar

yapılı çözüm faktörü temeli, bu diktatörlüklerin otoriter rejim niteliği taşıdığını söylemekte yeterlidir.

İkinci olarak, İspanyol ve Portekiz orduları geleneksel değerlerin korunması amaçlayan ve ideolojik

öğeleri sadece araç olarak kullanma özellikleri itibariyle otoriter rejimlerin çözüm formülleri ile

bağdaşırlar. Her iki ülkenin ürettiği çözüm formülü, 20. Yüzyılın uygulamalarına karşı bir bakış

açısıyla apolitik toplumu hedefleyen temalar içerirler. Bu bağlamda çizdikleri plan ve uyguladıkları

yöntemlerin bir kısmı farklılıklar gösterir. Franco, İspanya için muhafazakar ve geleneksel topluma

daha yakın yapılar içermesi sebebiyle faşist ideolojinin bir anti-komünist özelliğini gerekli gücü

sağlama amaçlı kullanmıştır. Faşist İtalya ve Almanya, ideolojinin yayılması için Franco’ya gönüllü

olarak yol gösterici olmaya çalışmışlardır (Browne, 1996, s. 91). Bu manada, Franco’nun planın faşist

elementler içermesinin temel sebebinin bu güçlerin desteğinden faydalanma amacı güderek

Portekiz’den ayrıldığı söylenebilir. Portekiz’in hikayesi bu bağlamda, kendine has bir yapı sergiler.

Çözüm planı, askeriyenin rejimi ele geçirmesinden sonra, ülkenin içinde bulunduğu duruma bağlı

olarak dışarıdan desteğe ihtiyaç olduğu anlaşılır ve ekonomi profesörü Salazar’a teklif götürülür.

Salazar’ın planını sağlama alacak koşulları kabul edilir ve lider olur. Salazar gönüllü bir lider

olmamakla beraber, kendi hayat felsefesi ve ilgi alanı olan ekonomiye bağlı bir plan çizer. Çizdiği

planın, İtalyan faşizmi gibi korporatist bir yapısı olmasına rağmen temelinde Katolik bir otoriter

rejimdir (Maxwell, 1995, s. 16). İki ülkede de, farklı şekillerde ortaya çıkan bir plan olmasına rağmen,

Page 21: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

21

her ikisinin de geleneksel toplum düzenine olan bağlılıkla apolitik bir toplum yaşamını hedeflemesi ve

ideolojiyi bir araç olarak kullanması açısından otoriter rejim özelliğine sahip olduğu ortadadır.

Son olarak, İspanya ve Portekiz’de geleneksel yapıyı korumaya yönelik planın uygulanış şeklinin bazı

sınıfların etki gücünü sınırlı olarak koruyabileceği ve zaman içerisinde genişleterek sistemi

zayıflatması açısından ve uygulamaların kapsamından ötürü otoriter rejimin karakteristik özellikleri ile

bağdaşmaktadır. İlk olarak, her iki ülkede de tek bir lidere ve tek partiye dayalı sistem söz konusudur.

Ancak, ayrıldıkları nokta, İspanya’nın Falanj Partisi’nin önemli derecede etki alanına sahip olması,

Portekiz’in Ulusal Birliğinin bu etkiden yoksun olmasıdır (Browne, 1996) (Maxwell, 1995). Her iki

ülkenin dayandığı, ayrıcalıklı konuma oturan birden çok sınıfı vardır. Ortak sınıfları meşrulaşma

aşamasında güç alınan ordudur. Farklı sınıfları ise Portekiz’de görülen köylü desteği ve aile işi

yürütenlerdir (Maxwell, 1995, s. 18). Her iki rejim de içe dönük ekonomik politikalara ağır vermiştir

ancak geleneksel yapının korunması temasında ufak şekilsel farklılıklar vardır. İki rejimde de görüş

ayrılığı tolere edilmedi, partiler bastırıldı ve zorla birleştirildiler (Browne, 1996, s. 91) (Maxwell,

1995, s. 17). Franco’nun rejimi, kilise desteği ile kadının rolünü geleneksel yapı çerçevesindeki

sınırlara oturtmaya çalışırken, Salazar monopolistik aile kavramı üzerinde durarak ailenin reisi erkektir

kavramını kuvvetlendirici uygulamalara girişir. Bu rejimler daha çok idari mekanizmaları içe dönük

baskıya dayalı ve, geleneksel ve apolitik yapıyı oluşturmaya ve ekonomik kalkınmaya yönelik

kullanırlar. Bu özellikler altında kısaca rejimlerin yapısını tanıtmak uygun olacaktır. İspanya’daki

Franco dönemi baskının karanlık çağı olarak nitelendirilebilir, bu dönemde önemli düşünürler ve

sanatçılar ya öldürüldü ya da sürgüne yollandı. Sanat, basın ve siyasette francoist davranışlarda ısrarcı

olundu. Ekonomik ilerleme hız kazandı ve yaşam standartları normalin üzerinde bir seviyeye ulaşmış

da olsa kalkınma orantısızdı. Francoist rejim hiç bir zaman kararlı bir duruş belirleyemedi ancak her

yönüyle farklı hiziplerin güç sahibi olduğu bir hareketti (Browne, 1996, s. 101). Portekiz’de ise

Salazar’ın rejimi endüstriyi reddeden, buna göre bütçeyi düzenleyen, aile yapısının sosyal

harmonizasyonun kaynağı olarak görerek aslında ekonomik ve sosyal dokuyu dondurmuştur. 1936’da

şöyle bir ifadesi vardır: “Bizler anti-parlementer, anti-demokrat, anti-liberaliz. Beynelmilelliyetçilik,

komünizm, sosyalizm, sendikalaşma bizim karşı olduğumuz oluşumlardır. Yönetmek, insanları

Page 22: Diktatörlük Bağlamında Otoriter ve Totaliter Rejimler

Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz

22

kendilerinden korumaktır” (Maxwell, 1995, s. 18). Gizli polise, askeri desteğe dayanan tüm sistemi

verilen mantık çerçevesinde ve minimal şiddetle uygulanmıştır.

Tüm bu yazıdan genel olarak şu sonucu çıkarmak mümkündür: 1918- 1945 yılları arasında Almanya,

İspanya ve Portekiz’de oluşan diktatörlükler, tek bir lider tek bir parti kapsamında diktatörlüğün

birleştirici elementi altında buluşarak zaman içerisinde ideolojinin temel veya araç olmasına bağlı

olarak otoriter veya totaliter olarak ayrılırlar. İdeolojik ayrım, yöntemlerde görülen temel farklılıkların

kaynağıdır. Parçaları alınmış ideolojilerden oluşan bir sistemde, İspanya ve Portekiz gibi, belli başlı

sınıfların ayrıcalıklı konuma kavuşmasıyla devlet aygıtından bağımsız olarak gelişmelerine imkan

veren bir ortam meydana gelir. Böyle bir ortamın varlığı, ideoloji dışarıdan güçlü bir şekilde

savunuluyor gibi görülse de uygulamada bu ayrıcalıklı sınıfların yer alması, sistemin işleyişini negatif

bir biçimde etkiler. Yani totaliter rejimleri totaliter yapan, ideolojiyle bağlı olarak fark gözetmeyen tek

bir toplum yaratılışına olan gereksinimin ideolojide toplanarak gösterilen davranışlara yansımasından

kaynaklanmaktadır.

Bibliography

Bide, P. (Director). (1999). World War 2 in Color [Motion Picture].

Brooker, P. (2000). Non-Democratic Regimes. New York: St. Martin's Press.

Browne. (1996). Spain's Civil War. New York: Longman.

Collotti, E. (1999). Hitler & Nazism. New York: Interlink Books.

Lee, S. J. (2008). European Dictatorships. New York: Routhledge.

Linz, J. J. (2000). Totaliter ve Otoriter Rejimler. Boulder, CO: Lynne Rienner Publishers.

Maxwell, K. (1995). The Making of Portuguese Democracy. New York: Cambridge University Press.

Smith, W. D. (1986). Ideologic Origins of Nazi Imperialism. New York: Oxford University Press.