7
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1 1 İnsanın evrendeki konumu; Evren, insanı ve diğer bütün varlıkları içine alan düzenli ve uyumlu bir bütündür. Evrende, canlı ve cansız milyonlarca varlık bulunmaktadır. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar bunların başlıcalarıdır. İnsan evren içinde, Allah tarafından yaratılmış üstün bir varlıktır. İnsan; evrendeki varlıklar içerisinde akıllı, irade sahibi ve özgür olarak yaratılmıştır. Akıllı olduğu için düşünür, araştırma ve incelemeler yapar. İnsan aklıyla iyiyi, kötüyü; faydalıyı ve zararlıyı birbirinden ayırt eder ve iradesiyle de bunlardan dilediğine yönelir. Bu durum insanı diğer varlıklardan ayıran başlıca özelliktir. İnsanın evrendeki varlıklar arasındaki farklı ve özel konumu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” Kur’an-ı Kerim, İsra, 70), “Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık.” (Kur’an-ı Kerim, Tin, 4) İnsanı diğer canlılardan üstün kılan özellikleri; Akıl - İrade sahibi oluşu - İnsan Doğası ve Din İnsan, beden ve ruhun bir araya gelmesinden oluşan bir varlıktır. Bundan dolayı onun hem maddi, hem ruhsal ihtiyaçları vardır. İnsanın yaratılışına uygun bir hayat sürmesi bu iki yönün ihtiyaçlarını sağlıklı bir şekilde karşılaması ile mümkündür. İnsanın, yeme, içme, giyinme ve barınma gibi maddi ihtiyaçlarını giderdiği gibi, ruhsal (manevi) ihtiyaçlarını da gidermek durumundadır. İnsan yaratılışının bir gereği olarak; sevmek sevilmek, güvenmek sığınmak inanmak gibi manevi ihtiyaçlarını din ile karşılamıştır. Bu nedenle insanlık tarihinin başlangıcından itibaren her toplum yüce bir varlığa inanıp bağlanmış bir dini inancı benimsemiştir. Din, insanlık tarihi boyunca daima var olmuş evrensel bir olgudur. İnsan, inanma duygusu ile dünyaya gelmekte ve bu özelliği ile diğer canlılardan ayrılmaktadır. Yüce Yaratıcı, insanın doğasına onun kendisi ile ilişki kurmasını sağlayacak asil bir duygu yerleştirmiştir. İslami kaynaklarda bunun adına "fıtrat" (insanın doğası) denir. Kişinin inanma duygusuna hitap eden din de Allah'ın insana verdiği bu fıtratın doğal bir sonucudur. Hz. Peygamber, bu hususu bir hadisinde şöyle açıklamıştır: “Her doğan fıtrat üzere (inanmaya eğilimli) olarak dünyaya gelir”. İnsan her zaman yüce ve kudretli bir varlığa güvenme, ona sığınma ve ondan yardım dileme ihtiyacı hisseder. Bu sığınma ve güvenme duygusu ise din ile karşılanır. BÜTÜN DİNLERİ DE İÇİNE ALACAK ŞEKİLDE DİNİN GENEL TANIMI; DİN; bir insan topluluğunun sahip olduğu İNANÇLAR, devam ettirdiği İBADETLER (Tapınmalar) ve AHLAKİ KURALLAR’ın tümüne denir. Dininin İslam bilginlerine göre tanımı; Din; insanları dünya ve ahirette mutluluğa ulaştırmak amacıyla Yüce Allah tarafından vahiy yoluyla ve peygamberler aracılığı ile insanlara gönderilen ilahi kurallar ve ilkeler bütünüdür. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi Din, insanları iyi ve faydalı işler yapmaya yönelten, toplumları yücelten ve geliştiren bir olgudur. Din, insanlar arasında merhamet, şefkat, sevgi ve barış duygularının ortaya çıkmasını sağlar. Yoksula, yetime, düşküne yardımcı olmayı emreder. Kin, nefret ve intikam gibi her türlü kötülüğün ve kötü düşüncenin ortadan kalkmasını, insanların kardeşçe, barış ve huzur içinde yaşamasını öğütler. İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Bir arada yaşamaya ihtiyaç duyar. Toplumların birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarına katkıda bulunan olgu dinî değerlerdir. Din, insana birlikte yaşamanın verdiği hak ve sorumlulukları hatırlatır. Örf, âdet, kanun ve ahlakla birlikte toplum hayatına yön verir. Din duygusunun zayıflaması suçların artmasına yol açabilir. Bu nedenle toplumda mutluluk, güven ve huzur azalır. Ayrıca din, insana hayatın sıkıntılarından bunaldığı zaman güç ve güven verir. Dinin, insan ilişkilerini düzenlemeye yönelik ilkelerinden bazıları; Anne ve babaya iyi davranma - komşu haklarını gözetme - yoksullara yardım etme - kimsesizleri koruyup gözetme - zor durumda olanlara destek olma.

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1dindersi.tk/dokumanlar/lise/bilfen/ders_ozet_9.pdf · 2018. 11. 29. · DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 -

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1dindersi.tk/dokumanlar/lise/bilfen/ders_ozet_9.pdf · 2018. 11. 29. · DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 -

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1

1

İnsanın evrendeki konumu;

Evren, insanı ve diğer bütün varlıkları içine alan

düzenli ve uyumlu bir bütündür. Evrende, canlı ve

cansız milyonlarca varlık bulunmaktadır. Bitkiler,

hayvanlar ve insanlar bunların başlıcalarıdır. İnsan

evren içinde, Allah tarafından yaratılmış üstün bir

varlıktır.

İnsan; evrendeki varlıklar içerisinde akıllı, irade

sahibi ve özgür olarak yaratılmıştır. Akıllı olduğu için

düşünür, araştırma ve incelemeler yapar. İnsan aklıyla

iyiyi, kötüyü; faydalıyı ve zararlıyı birbirinden ayırt

eder ve iradesiyle de bunlardan dilediğine yönelir. Bu

durum insanı diğer varlıklardan ayıran başlıca

özelliktir.

İnsanın evrendeki varlıklar arasındaki farklı ve

özel konumu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir:

“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi

kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve

denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar

verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan

üstün kıldık.” Kur’an-ı Kerim, İsra, 70), “Biz gerçekten

insanı en güzel biçimde yarattık.” (Kur’an-ı Kerim,

Tin, 4)

İnsanı diğer canlılardan üstün kılan özellikleri;

Akıl - İrade sahibi oluşu -

İnsan Doğası ve Din

İnsan, beden ve ruhun bir araya gelmesinden

oluşan bir varlıktır. Bundan dolayı onun hem maddi,

hem ruhsal ihtiyaçları vardır. İnsanın yaratılışına

uygun bir hayat sürmesi bu iki yönün ihtiyaçlarını

sağlıklı bir şekilde karşılaması ile mümkündür. İnsanın,

yeme, içme, giyinme ve barınma gibi maddi

ihtiyaçlarını giderdiği gibi, ruhsal (manevi) ihtiyaçlarını

da gidermek durumundadır.

İnsan yaratılışının bir gereği olarak; sevmek

sevilmek, güvenmek sığınmak inanmak gibi manevi

ihtiyaçlarını din ile karşılamıştır. Bu nedenle insanlık

tarihinin başlangıcından itibaren her toplum yüce bir

varlığa inanıp bağlanmış bir dini inancı benimsemiştir.

Din, insanlık tarihi boyunca daima var olmuş evrensel

bir olgudur. İnsan, inanma duygusu ile dünyaya

gelmekte ve bu özelliği ile diğer canlılardan

ayrılmaktadır.

Yüce Yaratıcı, insanın doğasına onun kendisi ile

ilişki kurmasını sağlayacak asil bir duygu

yerleştirmiştir. İslami kaynaklarda bunun adına

"fıtrat" (insanın doğası) denir.

Kişinin inanma duygusuna hitap eden din de

Allah'ın insana verdiği bu fıtratın doğal bir sonucudur.

Hz. Peygamber, bu hususu bir hadisinde şöyle

açıklamıştır: “Her doğan fıtrat üzere (inanmaya

eğilimli) olarak dünyaya gelir”. İnsan her zaman yüce ve kudretli bir varlığa

güvenme, ona sığınma ve ondan yardım dileme

ihtiyacı hisseder. Bu sığınma ve güvenme duygusu ise

din ile karşılanır.

BÜTÜN DİNLERİ DE İÇİNE ALACAK ŞEKİLDE

DİNİN GENEL TANIMI;

DİN; bir insan topluluğunun sahip olduğu

İNANÇLAR, devam ettirdiği İBADETLER (Tapınmalar)

ve AHLAKİ KURALLAR’ın tümüne denir.

Dininin İslam bilginlerine göre tanımı;

Din; insanları dünya ve ahirette mutluluğa

ulaştırmak amacıyla Yüce Allah tarafından vahiy

yoluyla ve peygamberler aracılığı ile insanlara

gönderilen ilahi kurallar ve ilkeler bütünüdür.

Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi

Din, insanları iyi ve faydalı işler yapmaya

yönelten, toplumları yücelten ve geliştiren bir

olgudur. Din, insanlar arasında merhamet, şefkat,

sevgi ve barış duygularının ortaya çıkmasını sağlar.

Yoksula, yetime, düşküne yardımcı olmayı emreder.

Kin, nefret ve intikam gibi her türlü kötülüğün ve kötü

düşüncenin ortadan kalkmasını, insanların kardeşçe,

barış ve huzur içinde yaşamasını öğütler.

İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Bir arada

yaşamaya ihtiyaç duyar. Toplumların birlik ve

beraberlik içerisinde yaşamalarına katkıda bulunan

olgu dinî değerlerdir. Din, insana birlikte yaşamanın

verdiği hak ve sorumlulukları hatırlatır. Örf, âdet,

kanun ve ahlakla birlikte toplum hayatına yön verir.

Din duygusunun zayıflaması suçların artmasına yol

açabilir. Bu nedenle toplumda mutluluk, güven ve

huzur azalır. Ayrıca din, insana hayatın sıkıntılarından

bunaldığı zaman güç ve güven verir.

Dinin, insan ilişkilerini düzenlemeye yönelik

ilkelerinden bazıları;

Anne ve babaya iyi davranma - komşu haklarını

gözetme - yoksullara yardım etme - kimsesizleri

koruyup gözetme - zor durumda olanlara destek

olma.

Page 2: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1dindersi.tk/dokumanlar/lise/bilfen/ders_ozet_9.pdf · 2018. 11. 29. · DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 -

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1

2

Kişi ve topluma zarar verdiği için dinin,

yasakladığı davranışlardan bazıları: Yalan söyleme -

hile yapma - insanlarla alay etme - başkalarının özel

hayatını araştırma - cana kıyma - iftira etme -

dedikodu yapma vb.

Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’a ibadet edin ve ona

hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya,

yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak

komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin

altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve

övünen kimseleri sevmez.” (Kur’an-ı Kerim, Nisa, 36) ,

“…yalan sözden sakının.” (Kur’an-ı Kerim, Hac, 30)

buyrulmaktadır.

Genel olarak inanma biçimleri;

* Tek tanrıcılık (monoteizm) -

* Çok tanrıcılık (politezim) -

* Tanrıtanımazlık (ateizm)

Monoteizm;

Tanrı’nın varlığı ve birliğini savunan ve çok

tanrıcılığa karşı olan bir inanıştır. Tek tanrıcılığın İslam

düşüncesindeki karşılığı; Yüce Allah’ı “birlemek”

anlamına gelen “Tevhit” denir. Tevhit inancına göre

Yüce Allah birdir, tekdir; O’nun eşi, benzeri ve ortağı

yoktur. Evreni yaratan, yöneten ve kontrolü altında

tutan O’dur. İlahi dinler, tek tanrı inancına (tevhit)

dayanır.

“Tevhit” inancını açıklayan ve Kur’an-ı Kerim’de

yer alan “İhlas” suresinin Türkçe anlamı;

“De ki, O Allah birdir. Allah sameddir (hiçbir şeye

muhtaç değildir). O doğurmamış ve doğmamıştır.

O’nun hiçbir dengi yoktur.” (Kur’an / İhlas 1-4)

Kelime-i Tevhit ve Türkçe anlamı;

Allah’tan başka tanrı yoktur. (La ilahe illallah)

Kelime-i Şahadet ve Türkçe anlamı;

Şahadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur

ve yine şahadet ederim ki Hazreti Muhammed onun

kulu ve Peygamberidir. (Eşhedu en la ilahe illallah ve

eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu)

Çok Tanrıcılık (politeizm):

Çok tanrıcılık, birçok tanrının varlığını kabul

etmektir. Bu inanca göre birden çok tanrı

bulunmaktadır. Her tanrının da kendine özgü bir

görevi vardır. Hinduizm ve Şintoizm çok tanrılı dinlere

örnek olarak gösterilebilir. İslam dini çok tanrıcılığa

karşı çıkar.

İslam dininde Allah’tan başka varlıkları

tanrılaştırarak ortak yapmaya “ŞİRK” adı verilir.

Allah’a ortak koşan kimselere “MÜŞRİK” denir

Tanrıtanımazlık (Ateizm);

Ateizm (tanrıtanımazlık); Tanrının varlığını kabul

etmeyen felsefi düşünce ekolüdür. Ateistler, tanrının

varlığına inanmanın mantıksız olduğunu belirtirler.

Ateistlere göre, evren ve evrendeki olaylar tesadüfen,

kendiliğinden meydana gelmektedir. Ateistler, sadece

Tanrının varlığını değil, melek, ahiret, cennet,

cehennem, kutsal kitap ve peygamber gibi tüm dini

dini değerleri reddeder. Dinlere ve dini değerlerin

tamamına karşıdırlar.

Diğer inanç biçimleri;

Vahye dayanmayan inanç biçimleri ve düşünce

akımları insanları hurafe, batıl inanç ve bazı zararlı

akımlara yönlendirebilmektedir. Toplumda olumsuz

etkilerini gördüğümüz bu tür inançlardan olan

satanizm, şeytanı kutsal kabul eden ve ona tapmayı

temel alan zararlı bir akımdır. Satanistler özelde

Hıristiyanlığa genelde ise tüm dinlere ve dinlerin

ortaya koyduğu kutsal değerlere karşı olma anlayışını

benimsemiştir. Bu inanç biçimi, dinin ve dini olan her

şeyin karşısında yer almıştır. Satanistler, genellikle

bazı problemleri olan gençleri hedef kitle olarak

görür. Düşüncelerini bunlara benimsetmeye

çalışırlar.

İbadetin anlam ve kapsamı;

İbadet sözlükte; kulluk etme, itaat etme, saygı

gösterme, tapma ve tapınma anlamlarına

gelmektedir.

Terim olarak ibadet; Allah’ın emirlerine uymuş

olmak, O’nun rızasını kazanmak gayesiyle yapılan her

türlü iyi hareketlerdir.

Page 3: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1dindersi.tk/dokumanlar/lise/bilfen/ders_ozet_9.pdf · 2018. 11. 29. · DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 -

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1

3

İnsanın inancı gereği Allah’ın hoşnutluğunu

kazanmak için yaptığı her iyi ve faydalı davranış

ibadet sayılır. Örneğin; İslam dininde yer alan namaz

kılma, oruç tutma, zekât verme ve hacca gitmenin

dışında Kur’an okumak, salavat getirmek, dua etmek,

ilim öğrenmek ve öğretmek, helal kazanç sağlamak

için çalışmak, anne ve babaya iyi davranmak, zorda

kalan bir insana yardım etmek, birinin üzüntüsünü

paylaşmak, iyiliği teşvik etmek, insanlara eziyet veren

şeyleri yoldan kaldırmak gibi güzel davranışlar İslam

dininde ibadet olarak kabul edilir. Allah’ın yapılmasını

öğütlediği bireye ve topluma faydalı olan her davranış

salih amel (amel-i salih) diye adlandırılır. Olarak

Niçin ibadet edilir?

İbadetler, hiçbir karşılık beklemeksizin

gösterişten uzak yalnız Allah’ın emirlerini yerine

getirmek, onun rızasını kazanmak ve bizlere vermiş

olduğu nimetlere şükretmek amacıyla yapılır. İslam

dinine göre, insanın yaratılış gayesi Yüce Allah’ı

tanıyıp O’na kulluk etmektir. İbadet eden insan,

yaratılış amacına uygun davranarak kulluk borcunu

yerine getirmiş olur. İbadet eden insan, Allah’ın

kendisine verdiği nimetler için O’na şükretmiş olur,

iAllah’ı yanında hissedip huzur ve mutluluk elde eder.

İslam dininde ibadetler;

İslam dininde yer alan ibadetler; Farz, Vacip ve

Sünnet olmak üzere üçe ayrılır.

Farz; Allah’ın açık ve kesin bir şekilde yapılmasını

istediği ibadetlere denir. Namaz kılmak, oruç tutmak,

zekât vermek, hacca gitmek gibi.

Vacip; Yüce Allah’ın emrettiği ancak, farz kadar

açık ve kesin olmayan ibadetlere denir. Bayram

namazı kılmak, kurban kesmek, fitre vermek gibi.

Sünnet; Hz. Muhammed’in davranış, söz ve

takrirleri yani güzel görüp onayladığı şeylerdir. Beş

vakit namazın sünnetleri, dişleri fırçalamak,

selamlaşmak ve güler yüzlü olmak gibi…

İSLAM’DA YAPILIŞ ŞEKLİNE GÖRE İBADETLER;

1-Bedenle yapılan ibadetler; Namaz ve Oruç;

2-Mal ile yapılan ibadetler; Zekât, Fitre, Kurban

3-Hem beden hem de mal ile yapılan ibadetler;

Hac.

İbadet - Temizlik İlişkisi;

Temizlik, sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmenin ilk

koşuludur. Bu nedenle İslam dini temizlik konusu

üzerinde önemle durur ve temizliği imandan kabul

eder. Temizlik; beden, elbise ve çevre temizliğinden

oluşan maddi temizlik ile duygu, düşünce ve kalbi

kötülüklerden arındırmaya dayanan manevi temizlik

olmak üzere ikiye ayrılır.

İslam dini, temizliği bir bütün olarak ele almakta ve

insanların maddi temizlikle beraber manevi temizliğe

de önem vermesini istemektedir.

Temizlik, bazı ibadetlerin temeli ve aynı zamanda

ön şartıdır. Namaz ibadetinin ön şartı abdest alıp

temizlenmektir. Elbisenin ve namaz kılınacak yerin

temiz olması da aranan diğer şartlardandır. Kabe’yi

tavaf edebilmek için mutlaka abdest almak, maddi

kirlerden arınmak gerekir.

Ayrıca, namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi

ibadetleri yaparken manevi temizliğe önem verilmesi

gerekir. İbadet eden insanın gurur, kibir, haset, kin,

fesatçılık, yalancılık vb. kötülüklerden uzak durması

gereklidir.

Yüce Allah; “Elbiseni temiz tut. Kötü şeyleri terk

et” (Kur’an / Müddessir 4-5); “… Şunu iyi bilin ki Allah

tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.”

(Kur’an / Bakara 222) ilahi mesajları ile temizliğin

önemine değinmektedir.

Beden temizliği;

İslam dini; beden temizliğine büyük önem verir,

müslümanların bedenlerini ve giysilerini temiz

tutmalarını ister. Hz. Peygamber, yemeklerden önce

ve sonra elleri yıkamayı, sık sık banyo yapmayı,

saçları, dişleri, tırnakları temiz tutmayı öğütler. Namaz

kılacak kişinin bedeninin ve elbiselerinin temiz olması

namazın ön şartı olarak kabul edilir. Hz. Peygamber,

“Namazın anahtarı temizliktir.”, “Temizlik

imandandır” , “Allah temizdir, temiz olanları sever.”

buyurmuştur.

Page 4: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1dindersi.tk/dokumanlar/lise/bilfen/ders_ozet_9.pdf · 2018. 11. 29. · DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 -

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2

1

Gusül (boy abdesti) nedir? Gusül; cünüplükten veya lohusalık, adet görme vb. hallerden sonra temizlenmek için ağız, burun temizliği ile birlikte bütün vücudu yıkamaktır. Bu yıkanma şekline gusül veya boy abdesti adı da verilir. Kur’an-ı Kerim’de boy abdestinin alınması ile ilgili olarak “Ey iman edenler!... Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın…” (Kur’an-ı Kerim, Maide 6) ilahi mesajı (ayet) yer almaktadır.

Boy abdestinin (gusül) farzları; 1- Ağzın içini yıkayıp temizlemek 2- Burnu yıkayıp temizlemek 3-Tüm vücudu kuru yer kalmayacak şekilde yıkamak

Boy abdestinin (gusül) alınması; Euzü-besmele çekilir. Niyet edilir. (Niyet ettim Allah rızası için boy abdesti almaya) Ağız ve burun temizlenir. Daha sonra bütün beden kuru yer kalmayacak şekilde yıkanır. Böylece gusül abdesti tamamlanmış olur.

Kur’anda namaz abdesti; “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edip topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın…” (Kur’an- Kerim, Maide, 6) ifadeleri yer almaktadır.

Abdestin farzları; 1- Yüzü yıkamak 2- Elleri ve kolları dirseklerle birlikte yıkamak 3- Başın dörtte birini mesh etmek 4- Ayakları topuklarla beraber yıkamak

Abdesti bozan durumlar; Uyumak - Yellenmek - Büyük ve küçük tuvalet ihtiyacını gidermek - Bayılmak - Namazdayken yanındaki kişi duyacak şekilde gülmek Abdest bozulmadığı sürece bir abdestle birden fazla namaz kılınabilir.

Abdestin Alınışı; Euzü-besmele çekilir. Niyet edilerek (Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya) eller bileklere kadar yıkanır, ağız ve burun suyla iyice temizlenir, yüz üç kere yıkanır, ardından önce sağ, sonra sol kol dirseklerle birlikte yıkanır, en az başın dörtte biri ıslak elle mesh edilir, Eller tekrar ıslatılarak kulakların içi ve arkası ve boyun mesh edilir, önce sağ sonra sol ayak topuklarla birlikte yıkanarak abdest alınmış olur. Abdest alırken su israfından kaçınmak gerekir. Hz. Muhammed; “Irmak kenarında bile olsanız abdest alırken suyu israf etmeyin.” buyurmuştur.

Teyemmüm nedir? Teyemmüm ile abdestin

alınışı;

Boy abdesti veya namaz abdesti temiz suyla alınır.

Temiz suyun bulunmadığı ya da hastalık veya benzeri

nedenlerle kullanılmasının mümkün olmadığı

durumlarda toprak veya toprak cinsinden bir şeyle

alınan boy abdesti veya namaz abdestine teyemmümle

abdest denir.

Teyemmümle abdest almak için önce niyet edilir

(Niyet ettim Allah rızası için Teyemmümle boy abdesti /

namaz abdesti almaya). Sonra eller temiz bir toprağa

veya kum gibi toprak cinsinden bir şeye sürülüp

silkelenir. Ardından yüz bir kere mesh edilir. Eller tekrar

toprağa sürülür. Önce sağ, sonra sol kol mesh edilerek

teyemmüm tamamlanır. Teyemmümle alınan boy

abdesti veya namaz abdesti su ile alınan abdesti bozan

durumlar ile bozulur. Ayrıca, su bulunur veya kullanma

imkânı ortaya çıkarsa teyemmümle alınan abdest

bozulur. Her namaz için yeniden teyemmümle abdest

almak şarttır.

Kur’anda teyemmüm;

Teyemmüm, Yüce Allah’ın insanlar için sağladığı bir

kolaylıktır. Bu konuda Yüce Allah; “… Su

bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de

yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi onunla mesh

edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak

istemez…” (Kur’an / Maide 6) ilahi mesajı (ayet) ile

teyemmümü açıklamıştır.

Teyemmümün farzları;

1- Niyet etmek

2- Elleri toprağa veya toprak cinsinden bir

şeye sürüp önce yüzü sonra kolları mesh etmek

Mekân ve çevre temizliği;

Sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamanın

temel şartı temiz olmaktır. Bu sebeple her insan,

öncelikle vücudunu ve elbiselerini temiz tutmalıdır.

Ayrıca, yaşadığı mekânın, çevrenin temizliğine de önem

vermelidir. Temizlik, hem birey hem de toplum için

önem arz etmektedir.

İslam dini çevreyi temiz tutmamızı emreder. Hz.

Muhammed, bir hadisinde, “Allah temizdir, temiz

olanları sever… Öyleyse avlularınızı ve boş sahalarınızı

temiz tutun…” buyurmuştur.

Page 5: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1dindersi.tk/dokumanlar/lise/bilfen/ders_ozet_9.pdf · 2018. 11. 29. · DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 -

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2

2

Hz. Muhammed, sahabelerinde bulunduğu bir

ortamda şöyle buyurmuştur; “Allah’ın sevgi ve

ilgisinden yoksun olma hali olan iki şeyden sakının!”

Sahabeler de, “Nedir o iki şey?” diye sorunca Hz.

Peygamber, “İnsanların yollarını ve gölgelendikleri

yerleri kirletmektir.” cevabını vermiştir.

Hz. Muhammed’in doğduğu ortam;

Hz. Muhammed, Arabistan Yarımadası’nın en

önemli şehirlerinden biri olan Mekke’de dünyaya geldi.

O, dünyaya geldiğinde Arabistan Yarımadası’nda

toplumsal ve ahlaki açıdan pek çok olumsuzluklar

yaşanmaktaydı. Hür ve kölelik olmak üzere insanlar

sınıflara ayrılmıştı. Kölelerin hiçbir hakkı yoktu ve

pazarlarda mal gibi alınıp satılırdı. Ayrıca, kadınlara ve

kız çocuklarına değer verilmezdi. Kız çocukları diri diri

toprağa gömülürdü.

İnsanlar arasında haksızlık ve kötü alışkanlıklar çok

artmıştı. Güçlü ve zengin olanlar, kimsesizleri eziyordu.

Falcılık, büyücülük ve sihir gibi batıl inanışlar yaygındı.

Arabistan yarımadasında halk kabileler halinde yaşıyor

ve aralarında sık sık savaşlar çıkıyordu. Ancak kabileler

kutsal kabul ettikleri (4 ay) Muharrem, Recep, Zilkade ve

Zilhicce) ayalarında savaşmaktan kaçınırlardı. Halkın bir

kısmı göçebe bir kısmı yerleşik yaşam sürüyordu.

Göçebe yaşayanlar hayvancılıkla uğraşırken, yerleşik

yaşam sürenler ise tarım ve ticaret ile geçiniyordu.

Okuma yazma bilenlerin sayısı oldukça azdı. Araplar

arasında şiir ve hitabet sanatı gelişmişti.

İslamiyet öncesi Arabistan Yarımadası’ndaki

inançlar;

Hz. Muhammed dünyaya geldiğinde, en yaygın

inanç biçimi putperestliktir. Arapların çoğu putlara

tapıyor, onları Allah ile kendi aralarında aracı kabul

ediyordu. Kabe’nin içinde çok sayıda put bulunuyordu.

Ayrıca Yahudilik, Hıristiyanlık ve Mecusilik

dinlerine mensup olan kişilerde yaşıyordu. Araplar

arasında putlara tapmayı reddeden, Tanrının bir

olduğuna inanan kimselerde vardı. Sayıları az olan bu

kişilere “Hanif” adı verilirdi. Hanifler, Hz. İbrahim’in

öğrettiği dini ilkeleri uygulamaya çalışıyorlardı.

Hz. Muhammed’in doğumu, çocukluğu ve gençliği;

Hz. Muhammed, M. 20 Nisan 571 tarihinde

Mekke’de doğmuştur. Babası Abdullah, annesi

Amine’dir. Hz. Muhammed’in ailesi Mekke’deki Kureyş

kabilesindendir. Hz. Muhammed, babasının vefatından

yaklaşık olarak iki ay sonra dünyaya gelmiştir. Dedesi

Abdülmuttalip torununa “Muhammed” ismini vermiş,

himaye etmiştir. Hz. Muhammed, doğumundan bir süre

sonra sütannesi Halime adlı kadına verilmiş ve onun

yanında dört yıl kalmıştır. Peygamberimiz henüz altı

yaşında iken annesi Amine vefat etmiştir.

Altı yaşından itibaren Hz. Muhammed’in bakımını

dedesi Abdülmuttalip üstlenmiştir. Sekiz yaşına

geldiğinde dedesi vefat edince, bundan sonra Hz.

Muhammed, amcası Ebu Talip’in himayesi altında

yaşama devam etmiştir.

O dönemde çoğunlukla Mekkelilerin yaptığı gibi

Ebu Talip de ticaretle meşgul oluyordu. Hz. Muhammed

amcasıyla beraber zaman zaman ticari faaliyet

nedeniyle Mekke’nin dışına çıkmıştır.

Hz. Muhammed, sonraları tek başına ticari

seferlere katılmıştır. Ticaret hayatında dürüstlüğü,

güvenilirliği ve başarısıyla Mekkelilerin saygınlığını

kazanmıştır. Hz. Muhammed yirmi beş yaşında iken, Hz.

Hatice ile evlenmiştir.

Hz. peygamberin Hz. Hatice ile evliliğinden dördü

kız ikisi erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir.

Kızı Hz. Fatma dışındaki bütün çocukları Hz.

peygamberden önce vefat etmiştir. Hz. peygamberin

soyu kızı Hz. Fatma ve Hz. Ali’nin çocukları Hz. Hasan ve

Hz. Hüseyin ile devam etmiştir.

Hz. Muhammed’in gençlik döneminde bazı

olaylar;

Hz. Muhammed, herkes tarafından dürüst,

güvenilir, güzel ahlaklı bir insan olarak tanınıyordu. Bu

gibi özellikleri nedeniyle Mekkeliler ona Muhammed’ül

- Emin (Güvenilir Muhammed) adını vermişlerdir.

Hz. Muhammed gençlik döneminde, Mekke’de

yaşanan adaletsizlikleri ve haksızlıkları önlemek

amacıyla oluşturulan “Erdemliler İttifakı / (Hilfu’l -

Fudül)” adlı topluluğun faaliyetlerine katılmıştır.

Otuz beş yaşlarında Hz. Muhammed, Kabe’nin

onarımı nedeniyle binanın dışında kalan siyah taşın

(Hacer’ül - Esved) Kabe’ye yerleştirilmesinde hakemlik

yaparak kabileler arasındaki çatışmayı ve anlaşmazlığı

önlemiştir.

Page 6: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1dindersi.tk/dokumanlar/lise/bilfen/ders_ozet_9.pdf · 2018. 11. 29. · DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 -

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2

3

Hz. Muhammed’e vahyin gelişi;

M. 610 yılının Ramazan ayında Mekke’de bulunan

Hira mağarasında, Hz. Muhammed’e Cebrail adlı melek

gelerek “OKU!” dediğinde, Hz. peygamber

heyecanlanarak okuma bilmediğini söyler. Bu konuşma

aralarında üç kez tekrarlanır. Sonra Hz. peygamber

“Ne okuyayım?” deyince Cebrail ona Alak suresinin

ilk beş ayetini okur.

“Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O, insanı

aşılanmış bir yumurtadan yarattı. Oku! İnsana

bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten

Rabb’in en büyük kerem sahibidir. “ (Kur’an-ı

Kerim, Alak 1 - 5)

Alak suresinin ilk beş ayetinden sonra bir süre

vahiy gelmedi. Bir müddet sonra Müddessir

suresinin ilk ayetleri gelerek Hz. Muhammed’den

insanları uyarması isteniyordu. O’da bu emir

gereğince insanları İslam’a davet etmeye, Allah’ın

varlığı ve birliğine inanmaya çağırdı.

Hz. Muhammed’e ilk inananlar (Müslümanlar);

- Eşi Hz. Hatice - Arkadaşı Hz. Ebubekir - Amcasının

oğlu henüz çocuk yaşta olan Hz. Ali - Hürriyetine

kavuşturulmuş (azatlı) kölesi Hz. Zeyd’dir.

Hz. Muhammet, ilk zamanlarda sadece en

yakınlarını İslam’a çağırdı. Bu dönemde çağırısını

mümkün olduğunca gizli tuttu. Ancak Hicr suresi 94.

ayetinde yer alan ; “ Sana emrolunanı açıkça söyle ve

ortak koşanlardan yüz çevir.” ilahi mesajı gereği açık

bir şekilde insanları İslam’a davet etmeye başladı.

Hz. Muhammed’in hicreti;

Mekkeli Müşrikler, Hz. Muhammed’in İslam’ı

duyurma ve yayma çabasına ciddi tepki göstermişlerdir.

Bu nedenle İslam’ın yayılmasını engellemeye çalışmışlar,

Çünkü putperestlik onlar için hem gelir kapısı, hem de

seçkin konumlarını sürdürmelerini sağlayan bir araçtı.

Başta Hz. Muhammed olmak üzere Müslümanlara her

türlü zulmü ve baskıyı yapmışlar ve Müslümanlara

sosyal ve ekonomik boykot uygulamışlardır.

Bu olaylar karşısında bunalan bazı Müslümanlar

615 - 616 yılında Hz. Muhammed’in yönlendirmesiyle

Habeşistan’a göç etmişlerdir.

Bütün sıkıntılara rağmen Mekke’de İslam’a davet

etmeye devam etti. 619 yılında Hz. Muhammed iki

üzücü olayla karşılaştı. Önce amcası Ebu Talip, bir süre

sonra eşi Hz. Hatice vefat etti. Bu durum Hz.

Muhammed’i derinden etkiledi. İslam tarihinde 619 yılı

“Hüzün yılı” (Senetü’l- Hüzn) olarak anılır.

Hz. Muhammed, İslam’a davet görevini yerine

getirirken 620 yılında Medine’den gelen bir grup insanla

Akabe adı verilen yerde buluşarak onları İslam dinini

kabul etmeye çağırmıştır. Hz. Muhammed’in çağrısına

uyan bu kişiler müslümanlığı kabul etmişlerdir. Bu

Medineli Müslümanlar 621 yılında 12 kişi ile ertesi yıl 75

kişi ile Mekke’ye gelerek aynı yerde Hz. Muhammed ile

görüşüp O’na bağlılıklarını bildirmişlerdir. Bu

görüşmeler İslam tarihinde “I. ve II. Akabe Biatları”

olarak yer alır. Hz. peygamber ve müslümanların

Mekke’de baskı altında olduklarını öğrenen bu kişiler,

onları Medine’ye davet etmişler ve müslümanlar Hz.

peygamberin yönlendirmesiyle gruplar halinde

Medine’ye göç etmişlerdir.

622 yılında ise peygamberimiz Hz. Muhammed Hz.

Ebubekir ile Mekke’den Medine’ye göç etmek amacıyla

bir gece gizlice Mekke’den çıkıp Sevr mağarasında üç

gün gizlendikten sonra yolculuklarına devam edip

Medine yakınlarındaki Kuba adı verilen yerde

konaklamışlar. Burada ilk mesciti inşa etmiştir. Bu

mescide “Kuba mescidi” adı verilmiştir. Cuma günü

“Kuba” dan ayrılarak Ranu’na vadisine geldiklerinde

müslümanlara ilk Cuma namazını kıldırmıştır.

Peygamberimiz 24 Eylül 622’de Medine’ye ulaşmış ve

göç tamamlanmıştır. İslam tarihinde 622 yılında, Hz.

Muhammed ve Müslümanların Mekke’den Medine’ye

göç etmelerine “Hicret” adı verilmiştir.

Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlara

Muhacir (hicret eden), onlara her türlü yardımı yapan

Medineli Müslümanlara Ensar (yardım eden) adı

verilmiştir. Hicret, ikinci Halife Hz. Ömer zamanında

takvim başlangıcı kabul edilmiş, bu takvime “Hicri”

takvim denilmiştir.

İslam tarihinde “Hicret”in önemi;

Müslümanlar, Hicret’le Mekkelilerin zulüm ve

baskılarından kurtulmuş, inançlarını rahatça ifade etme

ve ibadetlerini serbestçe yerine getirme imkanına

kavuşmuşlardır. Hicret’ten sonra İslam dini Medine ve

çevresinde hızlı yayılmış ve kısa bir süre içerisinde

Arabistan Yarımadası’nda yaşayan insanların büyük bir

çoğunluğu müslüman olmuşlardır.

Page 7: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1dindersi.tk/dokumanlar/lise/bilfen/ders_ozet_9.pdf · 2018. 11. 29. · DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 -

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2

4

Hz. Muhammed’in toplumsal barışa yönelik

etkinlikleri;

Peygamberimiz ilk önce Medine’de toplumsal barış

ve huzuru sağlamaya yönelik çalışmalarda bulundu.

Önce Mekke’den gelen muhacirlerden her birini,

Medineli ensardan biri ile kardeş ilan etti. Hz. Ali’yi de

kendisine kardeş seçti. Yıllardır bir-birleriyle çatışma

hâlinde olan Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı.

Hz. Muhammed, Medine’de müslümanlarla birlikte

yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar ve tüm dinî gruplarla

vatandaşlık esasına dayalı bir anlaşma yaptı. Bu

anlaşmanın amacı, Medine’yi dış saldırılara karşı

beraberce savunmak ve Medine’de özgür bir ortam

oluşturmaktı. “Medine Sözleşmesi” denilen bu

anlaşmayla, inancı ne olursa olsun, Medineliler için barış

ve özgürlük sağlanmıştır.

Hz. Muhammed’in İslam’ı yayma çabaları;

İslam dini evrensel bir ilahi din olup

Hz. Muhammed’in peygamberliği tüm insanlığadır.

Hz. Muhammed Yüce Allah tarafından 610 yılında

peygamber olarak görevlendirildikten sonra, yakın

çevresinden başlayarak insanları İslam dinine inanmaya

çağırmıştır. Hicretten sonra İslam dini hızla yayılmıştır.

Hz. Muhammed, Hicretin altıncı yılından itibaren

İslamiyet’i yaymak için İran, Bizans, Habeş gibi çevre

ülkelerin hükümdarlarına elçilerle İslam’a davet

mektupları göndermiştir. Örneğin, Dihye bin Halife ile

Bizans İmparatoru Heraklius (Herakliyus)’a gönderdiği

mektupta şu ifadeler yer almaktadır: “Allah’ın Resulü

Hz. Muhammed’den Bizans İmparatoru Herakliyus’a:

Allah’ın selamı hak yolda olanların üzerine olsun. Seni

İslam’a davet ediyorum. İslam’ı kabul et ki kurtuluşa

eresiniz. Allah da sana mükâfatını iki kat versin. Eğer

kabul etmezsen halkın günahını sen çekersin. ‘Ey ehl-i

kitap! Sizinle bizim aramızdaki ortak olan söze gelin.

Sadece Allah’a kulluk edelim ve ona hiçbir şeyi ortak

koşmayalım.’ Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi

ilahlaştırmasın…”

Hz. Muhammed, 23 yıl süren peygamberlik hayatı

boyunca insanlara İslam’ı anlatmış, 632 yılında vefat

ettiğinde İslam dini bütün Arabistan yarımadasında

yayılmıştır.

Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi’ndeki evrensel

mesajları;

Hz. Muhammed, 632 yılında hac ibadetini yerine

getirmek için Mekke’ye gitti. (Bu, Hz. peygamberin ilk ve

son haccı idi). Burada hac ibadetinin nasıl yapılacağını,

müslümanlara uygulamalı olarak öğretti. Hz. peygamber

hac sırasında Arafat’ta toplanan yüz bini aşkın

müslümana bir veda konuşması yaptı. 632 yılında

yaptığı bu hacca “veda haccı” ve İslam tarihinde Hz.

Muhammed’in bu veda konuşmasına da “Veda

Hutbesi” adı verilir.

Allah’tan başka tanrı bulunmadığını, kendisinin

onun kulu ve elçisi olduğunu, insanların birbirleriyle

barış ve kardeşlik içinde yaşamaları gerektiğini, bütün

insanların eşitliğini, hiç kimsenin bir diğerinden üstün

olmadığını, her insanın can, mal, namus ve şerefinin

kutsal olduğunu ve bunların korunması gerektiğini,

eşlerin birbirleri üzerinde hakları olduğunu, özellikle

kadın haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini ve

müslümanlara Kur’an ve Sünnet olmak üzere iki emanet

bıraktığını belirtmiştir.

Hz. Muhammed’in Vefatı;

Hz. peygamber, 632 yılındaki Veda Haccı’nı

yaptıktan sonra Mekke’den Medine’ye döndü. 27 Mayıs

632 yılında rahatsızlandı. Yerine mescitte namaz

kıldırması için sahabelerden yakın arkadaşı Hz.

Ebubekir’i görevlendirdi. Miladi 08 Haziran 632

Pazartesi günü vefat etti.

Hz. Muhammed’in vefatı, müslümanları derinden

sarsmıştır. Bazı müslümanlar O’nun öldüğüne inanmak

istememiştir. Hz. Ömer kılıcını çekerek, Hz.

Muhammed’in ölmediğini ve öldüğünü söyleyenlere

tepki göstererek cezalandıracağını söylemiştir. Hz.

peygamber’in vefat haberini alan Hz. Ebubekir, odasına

girerek yüzünü açmış ve O’nun cansız bedenini görünce

çok üzülmüştür. Kendini toparlayan Hz. Ebubekir dışarı

çıkarak; “Ey insanlar! Kim Muhammed’e tapıyorsa,

bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a

tapıyorsa bilsin ki Allah bakidir, ölümsüzdür.” şeklinde

konuşma yapmış ve Müslümanları sakinleşmelerini

sağlamıştır.

Hz. peygamberin mübarek bedenini Hz. Ali yıkamış

ve cenaze işleriyle bizzat kendisi ilgilenmiştir. Hz.

peygamber Medine’de vefat ettiği yere; Mescid-i

Nebi’nin bitişiğindeki eşi Hz. Ayşe’nin odasına

defnedilmiştir. Hz. peygamberin mezarı, tertemiz

cennet bahçesi (Ravza-i Mutahhara) olarak adlandırılır.