Upload
others
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Mustafa Erdoğan
Bekir Berat Özipek
ÖmerÇaba
Murat Yılmaz
M. Çağatay Okutan
Ahmet Yıldız
H. Emrah Beriş
Babadır Türk
Tane! Demirel
F. A. von Hayek
Sam Roggeven
Owen Harries
ÖmerÇaba
Selcen Kök
İlyas Söğütlll
Bilal Sambur
Mehmet Özden
Şebabettin Yalçın
Erol Kuyurtar
İnan Keser
Kazım Seyhan Bedri Eryılmaz.
Polat Tuncer
Birol Akgün
1 i eral düşünce
Üç Aylık Dergi Yıl9, Sayı 34, Bahar 2004
İçindekiler
3-4 Takdim
5-10
11-14
15-24
25-32
33-40
41-48
49-58
59-66
67-72
73-84
85-90
91-100
101-116
117-120
121-128
129-140
141-154
155-162
163-174
175-186
187-214
115-231
233-244
Muhafazakarlık: Ana Temalar
Muhafazakar Siyasetin Temelleri
Muhafazakar Düşüncede Toplum
Türk Muhafazakarlığının Kültürel ve Siyasi imkan ve Sınırlılıklan
"Müfrit Dinciler" ile "Müfrit De~mciler"in Orta Yolu: Türk Muhafazakarlığında 1950'1er
AK Parti'niıİ "Yeni Muhafazakar Demokratlığı": Türkiye Siyasetinde Adiandırma Proble~i
Kemalist Devrimden Muhafazakar Kemalizme
Doğu Bahçelerinde Batılı Bir Balaşın Huzur(suzluk)u: A. H. Tanpınar ve Türk Muhafazakarlığı
Türkiye'de ıyıerkez Sağ ve Muhafazakarlık
Neden Muhafazakar Değilim?
Neden Liberal Değilim?
Muhafazakarlığın Anlamı
Taha Akyol ile Muhafazakarlık ve Muhafazakar Olmak Üzerine
Muhafazakarlık
Darülfiinundan Üniversiteye: CumlıuriyetTOrkiyesi'nde lık Üniversite Reformu ( 1933)
Şiddet Dindarlığımızın Doğal Bir Boyutu mudur?
Atatürk Döneminde Kemalist Metinler
İnsan Hakianna Deontolojik"Bir Bakış
Haklar
İnanç Bakımından Ötekileştirme Araçlan Olarak Kitap Kapaklan
Gelişmiş Ülkeler ve Türkiye Uygulamasında Suç Önleme Stratejileri
İttihatçı Cavid Bey
28 Mart Yerel Seçimleri ve . Türkiye'de Siyasetin Geleceği
--- --:::::::-
"Müfrit Dinciler" ile ''Müfrit -Devrimciler"in Orta Yolu: Türlt Muhafazaltarlığında l950'ler
M. Çağatay Okutan"
Türkiye'de, çok partili siyasal yaşama geçildikten sonra yaşanan sosyo-politik değişinılerin itici gücünün, tek parti dönemiyle bağlanosı vardır. Hatta, Demokrat Parti'yi 1950'de iktidara taşıyan unsurlar~ da, söz konusu dönem koşullarının bir ürünü qlduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. En kestirme ifadeyle, otoriter yönetim pratiği süresince görmezden gelinen veya bastırılan her türden düşüncenin, siy~al ve toplumsal muhalef~t odaklarını şekillendireceği çok açıktı ve öyle de oldu.
Kemalist modernleşme projesi, Kemalizm dışındaki izm'leri reddetti veya kendine yönelen destek kadar yaşamasına izin verdi. Solcuların, liberallerin, İslamcıların veya muhafazakarların, söz konusu projeye düşünsel destek sağlamaları uygun görülmedi. Örneğin Mustafa Şekip Tunç'un Bergsonculuğu Türkiye'ye tanıtma gayretleri etkisiz kaldı.
Yeni Tür/e Mecmuası'nda yayımlanan bir makalesinde, modern ilmin metafiziğiili yapan
Yrd. Doç. D~·., I<iıradeııiz Teknik Üııivmitesi, IVımıı Yönetimi Böliimii. Öğmim Üyesi. ·
bir düşünür olarak tanıttığı Descartes'in "irade-i cüz'iye"sinden övgüyle bahsetmekteydi. 1
Tunç'un· Descartes'e ilgisinin kaynağı ise Henri Bergson'du. Nitelcim Bergson, 1914 yılında yayımlanan Creative Evolutimı adlı
eserinde, evrensel mekanikçiliğinin yanında, insanın özgür iradesine de inanan Deseartes'in nihayetinde, bilim. ile metafıziği buluşturduğunu öne sürmekteydi.2 )3ergson'un Descartes anlatısı ve "süre" kavramı, Tunç'un Kemalist modernleşmeye dönük eleştirilerini şekillendiriyordu. Bergson, l889'da yayımlanan Time and Free Wıll adlı eserinde "süre"yi, <<gerçek" ve «matematiksel" olmak üzere iki şekilde kavramsallaştırmaktaydı. "Gerçek süre", matematiksel analize tabi tutulması mümkün olmayan, devam eden ve bölüne~eyendi. 3 İşte Tunç da, Bergson'un «süre" kavramından hareketle, geçmişle bağların
koparılmaması gerektiğiiıi anlatmaya çalışı-
1 Mustafa Şekip, "Dekarres ve Felsefesi," Yeııi Ttiı-ll Mccıımn.sı, sayı: 8, Mayıs 1933, s. 716. 2 Henri Bergson, Crı:ntive Eı'Olutioıı, hrtp://sparuın.ac.brod-u.ca 3 Henri B~iı, Tıme andFree Wil~ hap://sparıan.ac.brod-u.ca
33
bahar 2004
yordu, ancak bu çırpınışları sadece, tarn~en muhahl bir qüşüncenin savunuculuğtınu yapan ve Kadro dergisinin kurucularından olan Şevket Süreyya tarafından dikkate alındı. Bu bile, Tunç'un Kadro'ya yönelttiği eleştirilerden4 beslenmekteydi. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu da, kendi yayınıladığı YeniAdam dergisinde, Fransız Devrimi ve ilkelerine cephe alan ve bunların öncüsü kabul edilen Edmund Burke'un, ccinanın bana, yol hala muğlak, karışıklık.larla dolu ve karanlık''5 ifadesiyle. adeta formüle ettiği hızlı modernleşme karşıtı bir duruşu temsil etmekte ve bu bağlarnda da toplumsal sorunlara işaret etrnekteydi. Ancak Baltacıoğlu da, Tunç'a gibi, Kemalist modernleşme projesi içinde yer edinemedi. ccKökü mazide olan atiyim" diyen6 Yahya Kemal ise, kabuğuna çekildi. Dolayısıyla, Cumhuriyet sonrasının ilk muhafazakarları, Kemalist inkılaplara alternatif bir duruş sergilernede cidd.l sancılar yaşadı.
Muhafazakar düşüncenin her yönüyle taroşılabilmesi için 1940'ları beklemek gerekecekti. Nitekim, Biiyü/ı Doğu ve Serdengeçti dergilerinde ilk tartışmalar yapıldı, Tür/ı Dü;üncesi dergisi etrafında da ccaıternatif'ler sunulmaya başlandı. N ecip Fazıl'ın Büyü/ı Doğu'su ve Osman Yüksel'in SerdengeÇti'si, u-zun bir süredir sözü ·edilemeyen İslam-milliyetçilik ilişkisini tekrar gündeme getirdi. Osmanlı son döneminden Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar varolan, örneğin Ziya Gökalp'in de belirgin bir şekilde üzerinde durduğu bu sentez, milliyetçi-muhafazakar bir çizgiyi ve bu çizgide muhafazakarlığın ağır basacağı
düşünsel bir ratayı besledi. Öyle ki, 1939'da
~ ' Mustafa Şekip, "Kadro'ya Açık Mektup," Yeııi Tiiı·k Mze~mtnsı, sayı: l , Teşrinievvc:ll932, s. 70-74. 5 Edmwıd Burke, "The Tn.ıth About Civil Libeny,n The Portnh/e Coııse111ntive &mkr, ed. Russel Kitk, Penguin Books, New York, 1982, s. 3. 6 Yahya Kem~ "Ezarı ve Kur'an," SebiliiıreJnd, sayı: 102, Mayıs 1951, s. l.
1
34
Tür/ı İnlzıldbına Balıı;lar adli eserini yayınlayarak Cumhuriyet inkılaplarına cidcü bir muhafazakar tepki gösteren Peyami Safa'nın
1953'te çıkarmaya başladığı Tür/ı Dü;üncesi dergisinde, artık muhafazakar düşüncenin temel öngörüleri rahatlıkla dile getirilebiliyordu. Bu arada, Serdengeçti, Büyü/ı Doğu, Sebilürre;ad gibi dergilerin yanı sıra~ muhafaza- . karların kitap düzeyindeki yayınları da, söz konusu tartışmalara ivme kazandırmaktaydı. Mustafa Şekip Tunç,· Remzi Oğuz Arık, Peyami Safa, Mümtaz Turhan, Ali Fuat Başgil, Hilmi Ziya Ülken gibi isimlerle ve 1950'lerin sonuna doğru Osman Turap ve Nurettin Topçu'nun katılımıyla Türk muhafazakarlığı, Tek Parti dönemi çekingenliğinden tarnamen uzaklaştı.
. . Türk muhafazakarlığında 1950'lerde göz-
lernlenen gelişirnin itici faktörleri arasında,
kuşkusuz dönemin siyasal ve toplumsal dinamiklerinin de etkisi vardı. Demokrat Parti'nin ccsağ"a dönük ılırnlı tavrı, söz konusu düşünce yarılılarının serbestçe hareket edebilmelerine imkan sağladı. Bunun yanında Kemalist milliyetçiliğin laik, materyalist ve elitist yönü, Türkiye halkında taraftar bulmamıştı, hatta tam tersi yönde, toplumsal dinamikler İslam referanslı yaşatılmaya devarn edilmişti. Dolayisıyla 1950'lerin muhafazakarları, hem siyasal hem de toplumsal bir tabanın üzerinde fikir üretrnede zorlanmadılar.
Türk muhafazakarlığı 1950'lerde en saf dönemini yaşadı. Daha doğrusu, milliyetçimuhafazakar düşünce çizgisinde muhafazakarlığın hakim olduğu neredeyse tek dönem 1950-1960 arasıydı. İlerleyen yıllarda söz konusu çizginin hakim belirleyicisi, 1960'larda milliyetçilik, 1970'lerde de İslamcıiık olacaktı. 1980'den sonra ise Türk ınuhafazakarlığı, daha Çok siyasal bir eklernlenme yaşayacak, Anavatan Partisi'nin süzgecinden geçirildikten sonra, Adalet ve Kalkıruna Parti-
liberal düşünce ----si'ri.in "muhafazakar demokratlığı"nda vücut bulacaktı.
Türk muhafazakarlığı açısından 1950'ler-, bir başka açıdan da önemliydi. Muhafazakar düşürıcenin başar ·fikir yapıcıları 1960'larda artık hayatta olmayacaklardı, ama 1950'lerde muhafazakarlık adına söylenebilecek aşağı
yukarı her konuyu tartacaklardı. Ki bunların en önemli olanları, muhafazakar teorinin de üzerinde durduğu, ''din" ve "ilerleme" konularıydı.
"Din, Nasıl Bir Gerçektir?"
Baltacıoğlu'nun bir makalesinden alınulanan bu sorunun, yani dinin nasıl bir gerçek olduğunun, şüphesiz muhafazakar düşünce açısından . özel bir yeri vardır. Dolayısıyla. Türk
muhafazakarlığında da, söz konusu unsur açısından, cidcü bir duyarWık oluşmuştur.
Bu duyarWığın yüksek sesle ifade edildiği . yılların 1940'lar olduğu yukarıda söylendi. İslam-milliyetçilik bağlarnlı tartışmaların yanı sıra, ilk muhafazakar çıkışı yapanlardan biri, 1940'larda muhtelif dergi ve gazetelerde yayımlanmış makalelerini 1955'te İdeal ve . İdeoloJi ve 1974'te deMeseleler adlı eserde toplayan Remzi Oğuz Arı.IÇtı. Aslında ArılÇın ilk çalışmalarında daha çok sentezci yaklaşırnın izlerini bulmak mümkündür. Bu yönüyle Arık, 1940'ların İslam-milliyetçilik sentezine dönük düşürısel bir çabanın müdafıi gibi görürıür. Ancak onun çabalan bununla. sınırlı değildi. Nitekim Millet dergisinin Temmuz ve Ağustos 1942 tarihli sayılarında yayımlanan "Güzel Türkçerniz" ve "Ahla.kın Çerçevesi" başlıklı makalelerinin ilkinde Arık, Selçuklular'ı, Türkler'in "Asya'daki kalıntılarını, belli bir siyaset çerçevesinde İslfunlıkla damgalayarak, büsbütürı yok olmaktan" kurtaranlar olarak görmekte, Osmanlı İmparatorluğu'nu da "bugünkü yekpare millet''in te-
meli olarak değerlendirmekteydi? Bütün Türk tarihini kesintisiz kabullenen bu yaklaşımıyla Arık, hem tarihsel kesinti tezini reddederek muhafazakar düşüncenin bir savunucusu haline gelmekte hem de dönemin İslam-milliyetçilik sentezcilerine eklemlenmekteydi. Ancak ArılÇı özgün kılan, söz konusu sentez.e getirdiği yeni boyuttti. İsmail Hami Danişmend'de açıkça görülen8 ve hatta 1960'larda milliyetçi-muhafazakar söylernde hllim düşünce olan ve Türk milliyetçiliği ile İslam arasında benzerlik kurmaya çalışan, bu doğrultuda da benzeşirni genellikle tek Tanrı inancında ya da İslam teorisi içindeki milliyetçi motiflerde arayan çabaların ötesinde Arık'ın zihninde İslam, Türkler'in can simididir, Asya kalıntılarını yok olmaktan lcurtarandır. H atta din, toplumları ayakta tutmaya devam edecek olandır. Nitekim "Ahla.kın
Çerçevesi" başlıklı makalesinde, ahiakın sosyal bünye içindeki önemirıi anlattıktan sonr_a konuyu dinle bağlantılı kapatma.ktaydı. ~'Ahlaklılığı koruyan'' dindi veya dindar in~anın "ahlaklı kalması" mümkündü. Böyle olmakla birlikte, kendi çağında dinin bu fonksiyonu yüklenebilmesinde sorunlar yaşadığını düşürımekteydi. "Hangi peygan:ıber bir Ebu Cehil dine sokabildi? Yirminci asır adamı ise baştan başa bir Ebu Cehil değil midir?"9 diyen Arık, dinin sosyal bünye içindeki fonksiyonu konusuna temkinli yanaşmaktaydı.
Arık'ın üzerinde durduğu ana tema, "ma- . nevi çöküntü" ve bunun önüne geçilmesi gereğiydi. Sorunu çözmede, daha doğrusu din konusundaki temkinli duruşunda, dönemin muhafazakarlarııiın düşünsel izlerini bulmak
7 Remzi Oguz Arık, Mescleler, Hareket Yayınlan, İstanbul, 1974, s. 77-78. 8 Bkz. İsmail Hami Dani~mend, "Türkler Niçin Müslü· man Oldular?," Tiirk Diijiiı1ceri, sayı: 52, 15 Aralık 1958, s.-4 vd. 9 Remzi oguz Arık, İdeal ve İtkoloji, Burhan Kitabevi, istanbul, 1955, s. 9-10.
35
bahar 2004
mümkündü. Muhafazakarların neredeyse hepsinde söz konusu tema öne çıkmaktaydı ve kurtuluş formülleri de adeta, Arık'ın tereddütlerini giderecek şekilde, bir "orta yol"a işaret eunelcteydi.
Ali Fuat ".!3aşgil, "dünyamız bağucu bir bulıran içindedir, milletler muzdarip, mi~letler içindeki fertler ml)Zdarip" diyordu ve bu sorunların kaynağında iktisacü unsurların aranmasım anlamsız buluyordu. Başgil'e göre sorun, "maneviyat buhranı" idi:
Tabip dilıllat et! İçimin sızısı) lıaybettiğim irna~ımın bo; lıalmı )'e?inden geliyor. Muktedirsen bana imanımı ver ve beni, mahrımı oldıtğımı iç disiplinine lıavıtftU1'1 Ba;lıa ilaç istemem!10
Peyami Safa'nın, milli varlığı tehdit edici unsur olarak algıladığı "manevi problem"lerin11 ilacı, "Türk kültütünün belirsiz istikamette sürüklendiği"ne· inanarı Osman Turarı'ınkinden12 veya ''Türlc'ün Müslümarı olmasını, madcü hayattan ruh! hayata geçiş" .olaralc algılayan Nurettin Topçu'nunkinden13
farklı değildi . Baltacıoğlu, Tunç ve Safa ise, söz konusu problemler üzerinde en çok du~ ranlar ve aslında "orta yol''u bulanlardı.
Baltacıoğlu din!n, birey ve toplwİı bazında önemini, siyasal uzarıtısını, Cumhuriyet sonrası konumunu ve olması gerektiği yeri açıkça ifade edenlerden biriydi. "Din N asıl Bir Gerçektir?" başlıldı _ makalesinde misrisizmin kapılarını aralayarı Baltacıoğlu, dinsel . pratilderle egoizminden soyurlanan insanın 'Tanrı'ya daha çok yaklaşarak "beşer üstü bir
10 Ali Fuat Başgil, "Maneviy:ıt Buhraiiı," Scbiliin·ejnd, Sa)'l: 113, Ekim ı95ı, s. 203-204. 11 Peyami Safa, "Nereye Gidiyoruz?," Tiirll DfiJiiııcesi, sayı: 27, ı Şubat ı956, s. 130. 12 Osman Turan, "Tekrar İntişar Ederken," Tiirll.Yımiu, sayı: ı, Mart 1959, s. ı. 13 Nurettin Topçu, "Manevi Kalkınma," Tiirll Yurdı~, sayı: l, Nisan 1960, s. 21.
i
36
oluşa" yöneldiğini savunmaktaydı. Bunun yarıında din sosyal bir gerçekti14 ve hatta dinsiz bir toplumun, milletin olması düşünülemezdi. Milliyet, dil, din ve sanattan müteşekkildi, ·a halde dini dışarıda bırakacalc bir anlayışın yöneleceği amaç da milliyeri ortadan kaldırmalctı.15
Baltacıoğlu'nun bu ifadeleriyle dini, Durkheim sosyolojisindeki sıradarılığından kurtarmaya çalıştığı çok.açıktır. Türkiye'nin dinle kalkınacağına inann::ıasındalci temel itici faktör de buydu. «Günün birinde, laiklik diye ne adını kolayca söyleyebildiğiiniz ne de imtasını doğruca yazabildiğimiz bir prensibi ortaya atıyoruz, din ile devleti ~yınyoruz, okullarda din derslerini kaldınyoruz" diyen 16 Baltacıoğlu, Türkiye gerçeklerine uygun, kaliteli bir din eğitimi verilmesi konusu üzerinde hep durdu. Örneğin bir makalesinde, din eğitiminin ve bu eğitimi veren kurumların hurafelerden kurtartlarale seviyelerinin yükseltilmesinin Türlciye'nin kalkınınasına sağlayacağı katkıyı enine boyuna tartışmaktaydı. 17
Üstelik bu tezinin, Kemalist inlcılaplara halel getireceğine de inarımarnalctaydı. Bu düşüncesini de, inkılapların yanlış anlaşıldığı, aslında hedefın din değil, «sofralık" olduğunu ileri sürerek desteklemekteydi. 18
"Bir toplumda din coşkusu ne kadar çoksa, o toplumun sağlam ve temiz kaynaldannın da o kadar çok" olduğunu düşünen Bal
_ tacıoğlu'na göre, "anormal olandinin kendisi değil, din yaşayışının anormal şekli"ydi .
ı-ı İsmayı.l Hakkı Balracıoğlu, "Din Nasıl Bir Ge'rçektir? ," Tiirk DiiJiinccsi, sayı: 15, Şubat 1955, s. 162. 15 İsmayıl Hakkı Balracıoğlu, ''Diıısiz Milliyet Olur mu?," Türfl Yurdıı, sap: 7, Ekim 1959, s. 12. 16 İs~ayıl Hakkı Balracıoğlu, ''Türkiye Dinle Kalkınacaknr," Tiiı'lı Diip&nccsi, sayı: 35, 1 Ocak 1957, s. l-2. 17 Bkz. İsmayıl Hakkı Balı::ı.cıoğlu, ''Türkiye Dinle Nasıl Kalkınacak?," Tiiı-k DiiJI&ııcesi, sayı: 37, l.Marr ı957, s. l-7. 18 İsmayı.l Hakkı Balracıoğlu, "Aydınlar! Din Gerçeğini Ne Zaman Göreceksiniz?," Tiir!ı Diip'inccsi, sayı: i,3, l Ekim 1955, s. 259.
liberal düşünce
Yani din, sosyal fonksiyonunu ifa edeceği yerde, hukuk, sanat, iktisat ve siyaset gibi alanlara nüfuz ederek arnacından uzaklaş
malctaydı . Hatta bu noktada, "din softaları" ve "bilim softaları"nıiı acze düştüklerine inan'an Baltacıoğlu, "orta yol»u da göstermekteydi. Buna göre din, ne "din softaları»nın iddia ettiği gibi her şeydi ne de «bilim softaları,nın ileri sürdügü gibi hiçbir şeydi. 19
Mustafa Şekip Tunç'un da dediği gibi, "saadet devrinde" din her şeyi açLklıyordu, ama bilim gelişcikçe açıklama misyonu da el değiştirmekteydi. Buna rağmen bilim, dünyanın başlangıcı ve sonu halekında tatmin edici bilgiler sunarnarnaktaydı. Din, bu zor soruların cevabıru verendi. Daha doğrusu, içinde yaşadığı dünyaya bilimle, teknikle meydan okuyan insanın, "başlangıç>' ve «son"u merak etmemesi mümkün değildi. Din, bu merak.ı giderece~ metafizi.kle buluşmayı, kısaca manev! tatmini sağlayacak tek unsurdu. 20 Bergson'un da ifade ettiği gibi, bilimsel ilkeler akla, metafizik ilkeler ise sezgiye dayanmaktaydı. Üstelik, bilim ile felsefe, bilgiyi üretmek için bir araya getirilebilirdi.21
·
Baltacıoğlu ve Tunç'talci "orta yol" çabalarına Peyarnİ Safa da, "müfrit devrimciler""müfrit dinciler" aynmıyla katılmaktaydı:
Müfrit dincilerimiz/e mii.frit devrimcilerimiz aym zihniyete sahipti'rle1' ve aynı hataya düpnelıtedirler: Din yobaz/arı) Müslümanlığın muazzam bi1' İstan-ı medeniyeti yrwatacak lzadar meden~ J)e mitsamahalı bi1· din oldıt,ğıtnu
anlamıyor) Batı medmiyetini1ı ve modem dii1ıJ'anm icapla1"tnı 1'eddediyorlar; deminı yobazları) Batı medeniyetini J'aratan ve yafatan a-
19 İsmayıl Hakkı Balrnooğlu, "Din Sofuı.lan, Bilim Sofraları," Tiirl~ Dii;iiııccsi, sayı: 1, Aralık 1953, s. 17-18. 20 Must:ıf:ı Şekip Tunç, Biı· Diıı Fclscftsiııe Doğm, Türkiye Yayınevi, İsrnnbul, ı959, s. ıs. 21 Hcnri Bc:rgson, T!Je Cı·crıtiı•e Mi11d: Aıı Iım·odııction to Mctnpbysics, www .angelfire.com
nıille1· arasmda dini1ı J'e manevt değerleri1ı rolünü anlamıyOt) bunıt gerili/ı sayıyorlar. Bı1- ilzi yobaz tipi) savımdıt!darı Müslümanlığın veya Avrıtpalıltifm mahiyetinden habeniz) ikisi de bi1·bi1i lmdcwgeri i1ıançların lzazılliarına bfljla-
. · rmı bağlamtf) birbirlerine ircaı mıtmlzihı olmayan illi taassup lmtbıt halinde) tehlilıeli bi1' ihtilaf ve mücadeleye giripniJlerdir. 21
Safa'ruİl "orta yol, tarifi, dönemin muhafazakarlarınca en çok taraşılan konulardan birine de işaret etmekteydi. ''İlerleme, nasıl olmalıydı ya da "gerici, kimdi?
"İlerleme" Nasıl Olmalı?
İlericililc-gericilik tartışmaları, 1950'lerde siyasal hayatın, bir -başka ifadeyle, iktidar ile muhalefetin mücadele zemini oldu. Türkiye'yi kısır siyasal çelcişmelerin içme iten bu zeminde ilerici veya gerici olarak nitelenrnek için ya Kemalizm yanlısı olmak ya da karşısında durmak gerekiyordu veya en azından, Kemalist ilkelere sıcak bakmamak yeterli olabiliyordu. Aslında, söz konusu tartışmanın raraflarıru Kemalizm'e mesafeleri bağlamında değerlendirmek de çok doğru değildir. Ne, siyasal iktidarı 1950'de Demokrat Parti'ye kaptırmadan önce Altı Ok'un anayasadan çılcarılabileceğini ifade eden İsmet İnönü'nün23 partisi ne de Atatürk ve ilkelerini
- korumak için gösterdiği gayrete rağmen popülizm rüzgarına kapılarak Kemalist ilkeleri tartışmaya açan DP, Kemalizm'in savunucusu olabildiler. Her ikisi için de söz konusu olan «söylem Atatürkçülügü" idi ve Kemalizm konus~daki bu "sapma,, Türk siyasal hayatında günümüze kadar sürecek olan kısır çekişınderin önünü açacaktı.
22 Peyami Safa, "Bao'yı Niçin Yanlış Anlıyoruz?," Tiirfl Dii}iiııcesi, sayı: 53, ı Şubat ı959, s. 2. . 23 Cıımlmı-iyet Aıısiklopcdisi 1941-1960, 3.B., Yapı Kredi Yayınları, İsrnnbul, 2002, s. 178.
37
bahar 2004
l950'lerde şiddeti artan ile~icilik-gericilik .tartışmaları,_ dönernin rnuhafazald.rlarına, Tek Parti döneminde yapamadıklarını yapma, y~ Kemalist inkılaplara alternatifler üretme imkc1nı sağladı. İnkılapların pratiğine dönük eleştirilerle yola çıkan muhafa.zalclrlar, "ink.ılap" kavrarnından ''ilerleme"nin dinamiklerini tespit etmeye, "eski" ile "yeni" arasındaki mücadelenin içinden de ''irtica" kavramına dönük eleştirilerini dile getirmeye çalıştılar. ·
~ Fuat Başgil, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden itibaren başlayan inkıl~p hareketlerinin, "ısliliatçı ve inkılapçı geçinenler"in elinde "verimsizleştiğini", Batı hayranlığını körüklerken, mazi ile inibatı koparılınış nesiller yarattığını düşünrnekteydi. 24
Mümtaz Turhan ise, mazi ile irtibat konusunu dil devrimi açısından irdelemekteydi. Turhan'a göre dil, bir kültürün asü unsuru ve başlıca ifade aracıydı. Farklı kültürlerin etkileşimi sonucu dilin saflığında meydana gelebilecek bozulrnafı olağan bulan Turhan asıl sorunu sadeleştirrne kisvesi altında uydurukçaya zernin hazırlanması olduğunu değerlendirrnekteydi. Meşrutiyet devrinden itibaren uygulanagelen sadeleştirme çabaları da zengin bir dilin kendini ifadeden yoksun b~ haie düşürülmesinden başka bir amaca hizmet etmernekteydi..25 Böylece Turhan, dil ar~cılığı~la ve tepeden inmecilikle gerçekleştirilmek ıstenen bir kültürel değişimin yaratacağı sorunlara işaret ederken, Başgil'in kaygılarına katılıyordu. Benzer bir yaklaşımı Peyami Safa'da da bulmak mümkündü. Safa ~türe! değişmenin Osmanlı son dönemi
_ dilck_ate alındığında, zorunlu olduğun!-! vurgularnakta, ama bu değişirnin "yukarı"dan
24 Ali Fuar Ba.şgil, "inıclaplarunıza Dair," Sehiliirrqad, sa- · yı: 126, Mayıs 1952, s. 5-6. . · 25 Mümtaz T~han, Mtuırifimiziıı Ana Davalaıı ve Bazı Hal Çrıreleri, İstanbul Yayınevi, İstanbul, 1954, s. 53-55.
i
38
· yapılmak isterimesinin doğurduğU sorunlara da işaret etmekteydi:26
Konağı yılıtılı. Falıat onım sağlam kalmı; malzemesinden yeni bir binada nasıl faydalanacağınıızı bilmediğimiz için~ onun yerine bir aparıman çıllamadık Osmanlı llültüriinün ha-1:abeleri iinünde~ fajllın~ birbirimize balnyoruz. Içinde bulunduğumuz kiiltür buhranının sebebi budur. İnlzıltJ-bın çaçaron ve demagoglarına değil~ yülıselz mimarlq,rma ihtiyacımız var.
"İnkı.labın dernagogları"run, inkılap kavranuru anlamadıkları da düşünülüyordu. Nitekim, Tür/ı Düfiitıcesi dergisinde, .söz konu-
. su kavramı tanımlamaya dönük çok sayıda makale bulmak mümkündü. Hepsinde ifade edilen ana tema, Edrnund Burke'un muhafazakar tepkisiyle örtüşmekteydi. Nitekim, her toplumun siyasal ve toplumsal koşullarının farklılığına vurgu yapan27 Burke, ataların mirasına · verdiği önemi Magna Carta'ya atıfla açıklarnış/8 devlet adamını da, sosyal kuruluşları reforme etmekle birlikte aynı zamanda korumakla görevlendirrnişti.29 Burke'un, yıkma!ian . değişme düşüncesi, Türk muhafazakarlarının da en ~ok üzerinde durduğu konulardan biriydi. Orneğin Hilmi Ziya Ülken "inkılap, her şeyi temelinden yıkmak ve ash ile ilişiği olmay;:ı.cak derecede değiştirrnek dernek olsaydı gelenek denen şeye imkan kalmaz, cemiyerlerin asırlar boyunca sürüp giden. ten: el değ:rle:i, sürekliliği olmaz ve böyle bır hal cemıyetın canlı ve şuurlu bir varlık olarak devamına rnani olur" diyordu. Ül-
26 Peyruni Safa, "İnkılabın Mimarisi," Tiirll Dii;ihıce;i, sa
yı: 20, 1 Temmuz 1955, s. 1. 27 Edm~d Burke, "Libercy and Power," Tb; Portab/e Conscı-vrıtıve &ader, ed. Russel Ki.rk, Penguin Books New York, 1982, s. 7. ' 28 Edmwıd Burke, "Change and Conservarion," The Portab/e Conservative &ader, ed. Russel Ki.rk, Penguin Books New York, 1982, s. ll. , 29 Edmwıd Burke, "Preserving and Reforming," The Portab/e Coııservative &ader, ed. Russel Ki.rk, Penguin Books New York, 1982, s. 36. " ,
liberal düşünce
ken'e göre, inkılap kavramının içinden toplumun kökten değişmesi, sosyal kurumların yıkılınası anlamı çıkarılamazdı. İnkılap, sosyal gerginliklerin dengeyi s'arsacak boyutlara
- ulaştığı durumlarda, değişmenin yeni bir düzen meydana getirecek derecede şiddetlenınesi demekti. O halde, yeni bir devrin başlaması ile sosyal kurumlar ortadan kalkınıyor, aksine, söz. konusu yeni düzenin içinde varlığını sürdürüyordu.30 Böylece Ülken de, inkılabı değişimin bir türü olarak değerlendirerek, m~afazalcar düşüneeye eklemleniyordu.
Peyami Safa'nın konu hakkındaki düşünceleri de Ülken'inkinden farklı değildi. Safa'ya göre inkılap, gelenek düşmanı olmayan, taklit edilemeyen v~ tarihin ürünü olan bir değişme
. hamlesiydi.31 Dolayısıyla, gelenek düşmanlığı olarak algılarıdığında, toplum kültürünü dikkate almadan kurgularıdığında ve tarihsel kesinti iddiasıyla örie sürüldüğünde inkılap kavramı, "eski" ile ''yeni" arasındaki çatışmaların32 odağında yer alabiliyordu. Muhafaz.akar~ara göre, inkılabı bu şekilde algılamak, irtica tartışmaianna yol açarı temel etkendi.
Muhafazakarlığın tarihçi ve gelenekçi yönüni,i öne çıkararı Safa, toplumların kendini ''kaybetme" ve "unutma" tehlikesine karşı direnmelerini haklı görmekteydi. Ancak irticayı, ''ölçüsüz bir muhafaz.akarlık" ve "ölçüsüz inkılap hareketlerinin cevabı" olarak değerlendiriyordu. 33 Bu değerlendirme aslında, "inkılap''la muhafaz.akarlığı uzlaştırma gayretiydi. Nitekim Safa, "mürteci" ile ''yobaz''ı
30 Hilmi Ziya Ülken, "İçrimai Degişm~ ve İ.rlıcı lap," Ttırk. DiiJiincesi, sayı: 57, Haziran-Temmuz 1959, s. 6. 31 Peyami Safa, "İnkılap Anlayışunızdaki Hatalar," Tiiı·k DiiJiiııcesi, sayı: 57, Temmuz-Haziran 1959, s. 2-3.
· 32 Safa'nın "eski" ile "yeni" arasında kurduğu ilişkiye bir örnek için bkz. Peyami Safa, "Eski-Yeni Kavgası," Tiirk DiiJiiııcesi, sayı: 31, Haziran 1956, s. 48-51. 33 Pcyaıni Safa, "İrtica Nedir?," Tiiı·ll Düp'iııccsi, sayı: 56, ı Mayıs 1959, s. 2.
birbirinden ayınrken de aynı gayretin ipuçlarını vermekteydi:
Mürteci1 bugünlzii.nden evvelki hali iade et-me/ı isteyen samimt bir gerili/ı taraftarıdır .. . Tarihe ve geleneğe a;!ı derecesinde bağlıdır .. . Yobaz) samimt değildir. Eweltt1 bartlamasını
ister gm·ündüğü geçmi;in1 tarihin1 din veya milliyetçiM esaslarının ne olduğunu bilmez .. . Çiinlzii onun gayesi1 muhafazaMr/ar gibi geçnıi;e ait değerleri muhafaza etme/ı veya mürteciler gibi C171Jellzi hali iade etmelz değildir. M1ıhafazalzttrlılz veya irtica temayüllerini istisniar edere/ı lzar,ga;alık çılzarmalı1 ra!ziplerini ezrnelz1
geçici bir nüfuzla bazı dünya nimetlerini elde etmelıtir. 34
Baltacıoğlu da, mürteciyi sa.m.i.ml bulmakta, Safa'nın ''yobaz" dediğine, ccsofta" yakıştırması yapmaktaydı. 35 Başgil ise, cc ortada irrica diye bir şey yok! Y alruz cahilane bir taassup ve körlükle bu milletin diline, dinine, tarihine, manevi ve ahiili kıymetlerine vuruları tekınelerin haklı reaksiyonları ve acı tenkitleri var" diyordu.36 Kısaca, muhafaz.akarlar bir kez daha ccorta yol"u göstermekteydiler: Değişime evet, ama yıkıcı pratiklere hayır.
"Orta Yol" un Mimarları Hayatta Değil Ama •.•
1960'ların sonuna gelindiğinde, 1950'lerde düşünce üreten muhafazakarların çoğu ölmüştü. Zaten Türk muhafazakarlığı da aynı tarihlerde kendini milliyetçilik içinden ifade etmeye çalışıyordu. Türklük ve İslamiyet'in, bir bütünün ayrılmaz parçaları oldukları o kadar çok ifade ediliyordu ki, 1950'lerin saf muhafazakarlığına katkısıyla bilinen Osman
~ A.g.m., s. 2-3. 35 İsmayıl Hakkı Ba1taooğlu, "Sofra ve Müneci," Tiirk Diifiiııcesi, sayı: 56, ı Mayıs 1959, s. 12. 36 Ali Fuar Başgil, "Türkiye'de İrtica Var mı?," Tiirll DüJii1ıcesi, sayı: 56, ı Mayıs 1959, s. 4.
39
bahar 2004
Turan'ı bu düşüncenin bir parçası,37 anti-komünizm teyakkuz hllinin neredeyse tüm Türk sağını birleştirici işlevinden etkilenen . Nuretin Topçu'yu da, Hristiyan alemirıi komünizm karşısında birlikte harekete çağıran38
bir muhafazakar olarak görmek mümkündü. Dolayısıyla, l950'lerin derinlikli ~artışmaları artık yoktu. "Orta yol" çabası çok az dile g~tirildiği gibi, tam tersi, yolların ayrılacağı, sıyasal ve toplumsal kutuplaşmanın . had safhaya ulaşacağı bir döneme girildi. l970'lerin kargaşa ortarnında çabalayan J(ubbealtı Afza~ demi Mecmıtası'nın muhafazakar temayüllerı de etkisiz kaldı. Üstelik, muhafazakar duyarlılığa sahip olan çevrelerin büyük bir bölümü hızla mukaddesatçılığa doğru yol almaya başladı. Büyük ölçüde Necip Fazıl'ın ivme kazandırdığı bu eğilim, "Mukaddesatçı Gençlik! Sana Sesleniyorum!" başlıklı makalesiyle de «seferberlik" çağrısına dönüştü. Necip Fazıl'a CTÖre "bütün ·şubeleriyle .küfrün, bo-o ) . ğazlamak üzere her an bıçağını bilediği" b~ dönemde, «ne şu, ne bu birlik, dernek, ocalc, Süleymancı, ne Nurcu, ne imam hatipli vadır; sadece Müslüman vardır, Müslümanlık
37 Bkz. Osman Turan, "Türklük ve İslfuniyct," Büyiill Do-ğıı, sayı: 9, 13 Eylü11967, s. 9. -38 Bkz. Nurettin Topçu, "Komünizmc: Karşı Hrisriyan Alc:miylc: Elele Vermc:liyiz," Olm, sayı: 70, Ekim 1967, s. 12.
ve Müslüman!"39 İslamcılığın ağır . basacağı bu tarihleriri ardından, ANAP'ta somutlaşan sentezci çizgide yeniden yer bulan muhafazakarlık, 2oOO'lerde AKP'nin söylemleriyle "bağımsız" bir siyasal harekete dönüştü.
l950'1erde düşünce üreten muhafazakarları özgürı kılan, çalışmanın başından beri ifade edilmek istenen, "orta yol" çabalarıydı. Dini, toplumsallığın içinde belirleyici bir falctör olarak algılıyQrlardı, ama siyasal ve hukuksal alanlardaki etkisine karşı çıkıyorlardı. Değişimi onaylıyorlardı, ama kültürel kopuşa sıcak bakmıyorlardı. O ha.Ide, "değişim" iddiasıyla yola çıkıp, Türk muhafazakarlığını "muhafazakar demokrat" bir kisveyle Türk
· siyasal hayatına eklemleme gayretinin temel dinanıik.l.eri nelerdi? l950'lerde ortaya konan düşünceler ile AKP'nin çizgisi arasında benzerlikler bulmak hiç de zor değildir ve sorulması gereken şudur: AKP'nin, üzerinde ısrarla durduğu "değişirrı"in mahiyeti nedir? Bu "Müslüman demokrasi" kavramını veya
' İslamcı bir siyasal kimlikten kopuşun temel sebeplerini irdelemeyi gerektirir ve elbette ayrı bir çalışmaya zemin hazırlayacak kadar da bol malzeme ihtiva eder.
39 Necip Fazlı Kısak"iirek, "Mukaddesatçı Geçlik! Sana Sesleniyorum!," İJii.yiik Doğıı, sayı: 4, 27 Ocak 1971, s. 3.
ı 88'10 · Modern ·Siyaset Teorisi
40
N orman Barry
L.-iBeR.t~ kitaplığmızda özgürlüğe yer açın.' ..