103
DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI İlhan KARAHAN Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmenliğinin Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı Felsefe Grubu Eğitimi Bilim Dalında Öngördüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ Olarak Hazırlanmıştır. Tez Danışmanı Prof. Dr. H. Bayram KAÇMAZOĞLU SİVAS Haziran-2006

DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

İlhan KARAHAN

Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmenliğinin Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı Felsefe Grubu Eğitimi Bilim Dalında Öngördüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ Olarak Hazırlanmıştır.

Tez Danışmanı Prof. Dr. H. Bayram KAÇMAZOĞLU

SİVAS Haziran-2006

Page 2: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

I

ÖZET

Bu çalışmanın, temel amacı, Doğan Ergun’un sosyoloji ve özellikle eğitim

anlayışını ortaya çıkarmaktır. Tezimizde Doğan Ergun’un, ülkemizi yakından

ilgilendiren sorunlara yaklaşımını, bu sorunların giderilmesi ya da sorunlara nasıl

bakılması gerektiği konusunda yaptığı katkıları incelemektir. Bilindiği gibi sorunlara

nasıl bakılması gerektiği konusu yöntemsel bir sorundur. Bilim adamının

çalışmalarını anlamlı kılan ise kullandığı yöntemdir. Bu noktada Doğan Ergun’un

Türkiye’nin sorunlarını ele alırken önerdiği yöntem ve teknikler önem taşımaktadır.

Çalışmada Doğan Ergun’un, toplumsal olay ve olguların anlaşılması

doğrultusunda yaptığı ve bunlara ilişkin getirdiği çözüm önerileri ele alınmaktadır.

Doğan Ergun’un tartışmaya açtığı konular dün olduğu kadar bugünde çözüm

beklemektedir. Bu nedenle Doğan Ergun’un bu konuları ele alış tarzı ve çözüm

önerileri onu önemli kılmaktadır. Bu bağlamda çalışma Doğan Ergun’un sosyoloji

görüşlerini ve eğitim anlayışını çözümlemektedir.

Doğan Ergun’un sosyal bilimler alanında tartışmaya açtığı temel konular,

sosyoloji ve eğitim alanında yol gösterici niteliktedir. Ayrıca araştırdığı konulara

tarihsel, bütünsel ve eleştirel bakması Doğan Ergun’u alanında önemli bir yere

oturtmuştur.

Page 3: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

II

ABSTRACT

The main aim of this study is to expose Doğan Ergun’s understanding of

sociology and especially education. In our thesis,our aim is to examine the approach

of Doğan Ergun to the problems closely related to the our country and the

contributions of his soluing the problems or evaluatig the problems. As it is known,

how to view these problems is a tecnical problem. The thing that makes a scientist’s

works meaningful is the method that he uses. At this point, methods and techniques

that Doğan Ergun suggests while taking Turkey’s problems into consideration have

an importance.

In this study, the things that he made about social events and fact’s being

understood and the suggestions of solutions related to these are taken into

consideration. The subjects that Doğan Ergun open to discussion expect solutions

today as much as they were in the past.Therefore, Doğan Ergun’s style of dealing

with these subjects and suggestions of solutions make him important.In this context,

this study analyses Doğan Ergun’s sociological views and understanding of

education.

The main subjects that Doğan Ergun opens to discussion in the field of social

sciences guide in the field of sociology and education. In addition, Doğan Ergun’s

historically, to tally and critically looking into subjects that he searches places Doğan

Ergun in an important position in his field.

Page 4: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

III

İÇİNDEKİLER

ÖZET ..........……………………………………………………………………….....I

ABSTRACT………………………………………………………………………….II

İÇİNDEKİLER ……………………………………………………………………..III

ÖNSÖZ ……………………………………………………………………………...V

GİRİŞ ……………………………………………………………………………......1

I. BÖLÜM A- DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ ANLAYIŞI

1- DOĞAN ERGUN’DA SOSYOLOJİ ANLAYIŞI ………………………………...8

1.1- SOSYOLOJİ NEDİR? ……………………………………………………9

1.2- BATI SOSYOLOJİSİNE BAKIŞ ………………………………………….10

1.3- TOPLUMSAL DEĞİŞME …………………………………………………13

1.4- SOSYOLOJİDE NESNELLİK SORUNU …………………………………14

2- DOĞAN ERGUN’DA TARİH ANLAYIŞI ……………………………………..17

2.1- TARİH NEDİR? …………………………………………………………...17

2.2- SOSYOLOJİ VE TARİH ………………………………………………… 18

3- DOĞAN ERGUN’DA YÖNTEM ANLAYIŞI ………………………………….23

3.1- YÖNTEM NEDİR? ………………………………………………………..23

3.2- SOSYOLOJİDE YÖNTEM SORUNSALI ………………………………..25

3.3- DİYALEKTİK YÖNTEM ………………………………………………...29

4- DOĞAN ERGUN’DA KÜLTÜR ………………………………………………..33

4.1- KÜLTÜR NEDİR? ………………………………………………………..33

4.2- TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ ………………………………...37

4.3- TÜRK TOPLUMUNDA KİŞİLİK ………………………………………..41

Page 5: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

IV

II. BÖLÜM

B- DOĞAN ERGUN’UN EĞİTİM ANLAYIŞI

1-FELSEFE VE EĞİTİM …………………………………………………………..47

2- POLİTİK SİSTEM VE EĞİTİM ………………………………………………...50

3- EKONOMİK SİSTEM VE EĞİTİM …………………………………………….50

4-TOPLUMSAL SİSTEM VE EĞİTİM …………………………………………... 51

5- EĞİTİM AKIMLARI ……………………………………………………………52

5.1-İDEALİZMVEEĞİTİM ……………………………………………………..52

5.2- REALİZM VE EĞİTİM ……………………………………………………53

5.3- PRAGMATİZM VE EĞİTİM ……………………………………………...54

5.4- VAROLUŞÇULUK VE EĞİTİM ………………………………………….55

5.5- MARKSİZM VE EĞİTİM …………………………………………………57

5.6- İDEOLOJİ VE EĞİTİM ……………………………………………………59

6- TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN DAYANDIĞI FELSEFE ………………………61

7- DOĞAN ERGUN VE EĞİTİM ………………………………………………….68

7.1- KAPİTALİZM VE EĞİTİM ……………………………………………….68

7.2- BİREY, TOPLUM VE EĞİTİM …………………………………………...71

7.3- TÜRKİYE’DE EĞİTİM SORUNLARINA YAKLAŞIMLAR VE

PROGRAMLAR ……………………………………………………………………74

7.4- TÜRKİYE’DE 1968 İLKOKUL PROGRAMI …………………………….77

7.5- ÇOK YÖNLÜ ÖĞRETİM ………………………………………………….81

C- DEĞERLENDİRME SONUÇ ………………………………………………...86

EK:

DOĞAN ERGUN’UN YAŞAM ÖYKÜSÜ …………………………………..........92

KAYNAKÇA ………………………………………………………………….........93

Page 6: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

V

ÖNSÖZ

Birçok bilim dalının çıkış kaynağı Batı toplumlarıdır. Bilindiği gibi Batı

toplumları Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile birlikte sancılı bir değişim

yaşamıştır. Bu değişim, birçok yeni bilim dalının doğmasına neden olmuştur. Aynı

zamanda bu değişim Batı toplumlarını ekonomik ve siyasal olarak belirleyici bir

konuma getirmiştir. Bu belirleyiciliğin verdiği avantajla; Batılı toplumlar, dünya

toplumlarını sömürgeleştirmeye başlamışlardır. Türkiye de, Osmanlının gerileme

döneminden itibaren bu politikalardan etkilenmiştir. Batı politikalarına maruz kalan

çevre ülkeler kurtuluşu, Batı’nın model ve kuramlarını ithal ederek çözmeye

çalışmışlardır. Bu çözüm arayışı, kurtuluştan çok Batı’ya bağımlılığı daha da

arttırmış sorunlar kronikleşmiştir. Batı’ya ait değer ve kavramlar ise Batı dışı

ülkelere eğitim yolu ile verilmeye çalışılmıştır.

Türkiye’nin, Batıcılaşma hareketinin çoğu zaman çözüm yerine çözümsüzlük

ya da yeni sorunlar oluşturduğunu gören sosyologlar, kendi toplumsal

gerçekliğimizden hareket etmenin gerekliliğini vurgulamışlardır. Bu sosyologlardan

biri de Doğan Ergun olmuştur.

Doğan Ergun, Türkiye’de yaşanan sorunların kaynağını tarihsel bir temele

dayandırır. Tarihten aktarılan bu sorunlara karşı Ergun, eleştirel ve bütüncül bir

anlayışla yaklaşır. Ergun, Türkiye’nin sorunlarının ancak, kendi somut gerçekliğine

uygun modellerle çözümlenebileceğini belirtir. Ergun’un bu yaklaşımı onu, sorumlu,

yurtsever ve özgün kılmaktadır.

Bu çalışma, mesleki hayatıma ayrı bir heyecan kattı ve kendimi geliştirmemi

sağladı. Çalışmamada karşılaştığım zorlukları aşamamda katkılarını esirgemeyen,

öneri ve eleştirileri ile çalışmama yön veren danışmanım Prof. Dr. H. Bayram

KAÇMAZOĞLU’na ve Arş. Gör. Recep ERCAN’a teşekkür ederim.

Page 7: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

1

GİRİŞ

Türkiye’nin iki yüzyıla varan uzun yenileşme tarihi belli özellikler

göstermektedir. Türkiye’de yenileşme sorunu belli koşulara ve gelişmelere bağlı

olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu belli bir tarihten sonra uluslararası

ilişkilerde geleneksel rolünü sürdürmekte bir takım sorunlarla karşılaşınca, bu

sorunları aşmak için yönünü Batı’ya çevirmek ve yenileşmek zorunda kalmıştır.

Devlet eliyle yürütülen ve Tanzimat’tan sonra uluslararası bir boyut kazanan

yenileşme, çağdaşlaşma, Batılılaşma, bizim tercih ettiğimiz adlandırma ile

Batıcılaşma süreci sancılı ve sıkıntılı geçmiştir.1

Günümüzde yaşanılan birçok sıkıntının kaynağında tarihten aktarılan ve

bugüne taşınan sorunlar yatmaktadır. Bu durumda Türk sosyolojisinin görevi kendi

tarihimize ve sosyal gerçekliğimize yönelmek olmalıdır. Türk toplumunun çözüm

bekleyen sorunları sosyologlarımıza da bazı sorumluluklar yüklemektedir. Bunların

başında kendi toplumsal çıkarlarımızı gözetmek gelmektedir.

Atatürk dönemi hariç Tanzimat’tan beri ülkemizde uygulanmaya çalışılan

politikalar genellikle Batı’nın beklentileri ve çıkarları doğrultusunda gerçekleşmiştir.

Bunu sürdürebilmek için Batı, belli bir siyaset ve takım anlayışından hareket etmiştir.

Her takım kendi siyasetini meşrulaştırabilmek için sosyal bilimleri ve entelektüel

çevreleri kullanmıştır. Evrensellik adı altında ülkemize aktarılan sosyal bilimler,

toplumsal yapımızı ve sorunlarımızı çözümleme konusunda yetersiz kalmıştır. Oysa,

ülkemizin gelişebilmesi ve kalkınabilmesi için toplumsal gerçekliğimizi ve

ihtiyaçlarımızı dışlamayacak politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü, Batı’nın

ihtiyaçları doğrultusunda üretilen ve onların sosyal gerçekliğini temel alan

kavramlar, kuramlar ve politikalar ülkemizde çoğu zaman bir laboratuar malzemesi

olmaktan öteye gidememektedir. Bugün yaşadığımız birçok temel sorun bize 19.

yüzyıldan aktarılmış olmasına karşın hâlâ çözüm bekliyorsa temel iddiamız

geçerliliğini sürdürüyor demektir.

1 İsmail Coşkun, Modern Devletin Doğuşu, Der Yayınları, İstanbul, 1997, S,10.

Page 8: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

2

Batı’ya ait kavramlar, değerler ve kuramlara şüpheyle bakan ve kendi

toplumsal gerçekliğimizi kavramaya yatkın bir sosyoloji hepimizin ortak tasası

olmak zorundadır. Bu tasayı taşıyan sosyologlardan biri de Doğan Ergun’dur.

Ergun, ülkemizde yaşanan eğitim, kültür ve kimlik sorunlarına tarihsel, toplumsal ve

diyalektik bir bakış açısı ile bakmasını bilen ender sosyologlarımızdan biridir.

Dolayısıyla, Doğan Ergun’ un görüşleri, çalışmamıza konu edilmesi hem bizim hem

de Türk sosyolojisi bakımından anlamlı bulunmuştur.

Çalışmamız, ülkemizdeki toplumsal sorunları ve politikaları, bu politikaların

arka planını ve felsefesini eleştirel bir bakış açısı ile ortaya koyan, sorunlara tarihsel

ve toplumsal açıdan bakan Doğan Ergun’un, eğitim, sosyoloji, yöntem, kültür ve

kimlik konularını incelemektedir. Doğan Ergun, incelediği konular karşısında

eleştirel, bütüncül ve tarihsici bir yaklaşım göstermiş; bu konuların arka planındaki

anlayışı ya da felsefeyi gün yüzüne çıkarmaya çalışmıştır. Ayrıca, Doğan Ergun, tüm

çalışmalarında Batı’nın gerçekliğini yansıtan kavram ve kuramların kendi

gerçekliğimize uydurmanın sakıncalarını anlatmıştır.

Doğan Ergun’un nicelik olarak Türk Sosyolojisine katkısı belki sınırlıdır;

ancak, bilimsel düzey ve nitelik bakımından yeri çok önemlidir. Ergun, Türk

sosyolojisinin tarihe olan ilgisinin giderek azaldığı bir dönemde bu sorunlara ilk

değinen isimlerden birisidir. Ayrıca, Ergun, sosyolojiyi soyut, normatif ya da araçsal

görmek isteyenlere karşı sosyolojinin hakkını verecek kadar onu somuta

indirgeyebilmiştir. Ergun’a göre “bir şeyin bilincine varmak o şeyin önemini bilmek

ya da belirtmektir; fakat, o şeyin önemini herkes için yarara dönüştürmek demek

değildir. Bilime duyulan ihtiyaçla bilim başlamış olamaz. Bilimi başlatan da ilerleten

de yöntemdir ve yöntemin yarattığı araştırma teknikleridir.”2 Görüldüğü gibi Ergun,

yöntem sorunlarının yeterince tartışılmadığı ve bu alanda yok denecek kadar

kaynağın az olduğu bir dönemde, sosyolojide yöntem sorunlarına eğilmiştir. Bilimi,

içinde hazırlandığı ve geliştiği toplumsal çevrenin dışında görmeyen Ergun,

toplumsal gerçeklik ile bilim arasında yakın bir ilişkinin olduğunu belirtir.

2 Doğan Ergun, Sosyoloji ve Tarih, Der Yayınları, İstanbul, 1982, s. 6.

Page 9: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

3

Sosyolojiyi, karşılığı olmayan soyut düşüncelerden daha doğrusu gevezelikten ayırt

etme isteği, Ergun’u somut sosyolojiye götürmüştür. Ona göre, bilgi süreci birdir; bu

süreç içinde en bilimsel, en kesin ve anlamaya, açıklamaya en elverişli yöntemden

yararlanmak gerekir.3

Doğan Ergun, “100 Soruda Sosyoloji El Kitabı”, “Sosyoloji ve Tarih”,

“Yöntemi Bulmak”, “Sosyoloji ve Eğitim”, “Türk Bireyi Kuramına Giriş”,

“Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik” gibi kitaplarıyla Türk sosyolojisinin temel

problemlerine eğilmiş ve önemli çözümlemeler yapmıştır.

Doğan Ergun, Sosyoloji ve Eğitim adlı kitabında bireyle toplum arasındaki

ilişkiyi bir karşıtlık, bir kopukluk olmaktan çıkarıp iki yanlı bir gelişmenin ortak

dinamosu durumuna getirmeye çalışmaktadır. Ergun’un ulaştığı çözüm, “çokyönlü

eğitim” kavramıdır. İlk basamaklardan başlayarak, çocuktaki yetenekleri

çokyönlülük içinde, çok yönde sınamaya ve her yetenek demetine uygun düşecek

yönü olabildiğince erken bir aşamada bulmaya yönelik bir eğitim ortamı

sunmaktadır. Sistemler arasında bocalamış ve bu yüzden öğreticileriyle

öğrenenlerinin başlarını döndürmüş olan bir toplumda böylesine sağlıklı bir arayışın

uyandıracağı ilgi derecesi, aynı zamanda, o toplumda kendi geleceğine sahip çıkış

bilincinin bulunup bulunmadığını gösteren bir ölçü olacaktır.

Bir ülkenin eğitim anlayışı ya da yaklaşımı o ülkenin gelişimi ve kalkınması

ile yakından ilişkilidir. Eğer bu eğitim anlayışı, toplumsal, tarihsel ve çok yönlü bir

anlayışa sahipse ve kendi toplumsal gerçeğine ters düşmüyorsa, ülkenin gelişimi ya

da kalkınması konusunda sıkıntı yoktur. Ama bunun tersi bir anlayışa sahipse

ülkenin gelişimi ve kalkınmasında sıkıntılar çıkmaktadır.

Ülkemizdeki eğitim anlayışının Batı çıkar gruplarının etkisi ve güdümü

altında olduğu ve onların istek ve beklentilerine uygun bir şekilde uygulandığı

bilinmektedir. Bu duruma çanak tutan işbirlikçi grupların yardımları ile

3 A.g.e., s. 6.

Page 10: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

4

uygulanmaktadır. Aynı konuda Doğan Ergun şunları söylemektedir: Çıkar

çevrelerinin bilgisizliklerini, biz Türkler kadar, belki biz Türklerden de daha iyi

bilen, dış güçler, Türkiye’de okul programlarını yapmaya varıncaya kadar bu çıkar

çevrelerine yardımcı olmuşlardır. 4

Türk toplumu toplumsal çıkarlarını bireyin üstünde tutan ve toplumsal

sorunlarını toplum düzeyinde ele alan ve bu sorunlar karşısında kümülatif çözümler

düşünen bir geleneğe sahiptir. Günümüzde uygulanan Türk eğitim sistemi ise, kendi

toplumsal gerçekliğine uymayan pragmatist, deneyci ve girişimciliğe dayanan felsefi

bir anlayışa sahiptir. Bireyi esas alan bu sistem, Türk toplumunun tarihsel birikimini

ve geleneğini dışlamakta; toplumsal ilişkileri basit psikolojik davranışlar düzeyine

indirgemektedir.

Günümüzde Amerikan eğitim sistemine endekslenen Türk eğitim sistemi,

çocuğun gelişimini okul, aile ve mahalle gibi dar grup mantığı ile açıklamaya

çalışmaktadır. Bir çocuğu ya da insanı yalnız ilişkiler sistemi ya da karşılıklı

bağımlılık sistemi içinde görmek, çocuğu ya da insanı şekillendiren, toplumun

ekonomik, siyasal, kültürel ve demografik koşullarını görmemek anlamına

gelmektedir. Çocuğun bireysel ve toplumsal gelişmesini açıklayabilmek için aile,

mahalle ve okul gibi dar grup ve gruplar arası ilişkilerin sınırlarını aşmak gerekir.5

Aksi durumda çocuğun duyuşsal alanını ihmal etmiş oluruz.

Türk eğitim sistemi deneyci, girişimciliği özendiren, pragmatist, toplumsal ve

tarihsel kalıtı yadsıyan anlayışın terk edilmesi için toplumsal gerçeğine uygun bir

eğitim anlayışı geliştirmesi gerekiyor. Bu ise bedensel ve düşünsel alanları bir araya

getiren, çocuğun duygusal, düşünsel ve duyusal gelişimini hızlandıran ‘çokyönlü’

öğretimle mümkündür. Çokyönlü öğretim, insanı yönlendiren (yani çok olan

yönlerden) birine, hem de insana (bir insana) en çok uygun düşen yöne

yönlendireceği için çok yönlüdür. Adı üstünde öğretimdir bu. Çokyönlülük içinde

öğrenirken (çok yön içinde öğrenirken) bu yönlerden birine doğru, insanın (çocuğun)

4 Doğan Ergun; Sosyoloji ve Eğitim, İlke Yayınevi, Ankara, 1995, s. 30. 5 A. g. e. s.51.

Page 11: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

5

kendisine en çok uygun düşen yöne doğru, en çok uygun düşen mesleğe ya da

hizmete doğru insan yönlendirilir. Bu yönlendirmede, insanın topluma çok daha

yararlı kılınması düşünülür ve planlanır.

Doğan Ergun’a göre insan, yönlendirilirken ve yönlendirildikten sonra

kişiliğini zenginleştirecek bütün hak ve özgürlüklere sahip olmalıdır. Çokyönlü

öğretim, eğitimde fırsat eşitliğinin hem somut bir belirtisi hem de simgesidir.

Çokyönlü öğretim, toplumsal kökenleri farklı olan çocukların, eğitimde fırsat

eşitliğini daha fazla paylaşmaları demektir.6

Günümüz sosyoloji anlayışı toplumları açıklamaktan çok tasvir etmekte,

özellikle sayısal ve istatistiki verileri kullanarak olay ve olguları anlaşılmaz hale

getirmektedir. Toplumları açıklarken tarihsel ve toplumsal evrimin belirleyiciliklerini

görmezden gelmekte, toplumsal olay ve olguları şuan ile sınırlandırmakta ve bu yönü

ile araştırmaktadır. Toplumu parçalara ayırarak birbirinden bağımsız öğeler gibi

incelemekte aralarındaki diyalektik ilişki ya da bütünlük unutulmaktadır. Toplumsal

gerçeği salt bireysel ilişkilere indirgeyerek incelemekte ve sosyolojiyi davranış bilimi

olarak görmeye çalışmaktadır. Sosyolojik yöntemi doğa bilimlerindeki deneysel

yöntemin benzeri olarak kabul etmektedir. Bu durumun yanlışlığını dile getiren

Doğan Ergun şunları söylemektedir: Bizce sosyoloji her şeyden önce toplumun

bilimidir ve toplum olanaklarının bilimidir. Doğa bilimlerindeki nedensellik yasaları,

toplumu ve toplumsalı açıklamak için yeterli değillerdir. Bu yaşanan ilişkiler bütünü

olarak algıladığımız toplum, bize göre, karşılıklı etkileşim-karşılıklı ilişki

gerçeklerinde belirleyiciliğin ipuçlarını vermektedir. Bize göre, açıklama yönteminin

oluşumu, diyalektik düşünceyle başlamalıdır.7

Günümüz sosyolojisinin yöntem anlayışı deneysel, işlevsel, davranışçı,

karşılaştırmalı, yapısalcılık ve müdahalecik ya da aktif katılımcılık gibi yöntemleri

kullanmaktadır. Bu yöntemler sorunları sadece tasvir etmekte, aynı zamanda

toplumların tarihsel belirleyiciliklerini ortaya koymamaktadır. Bilinmelidir ki

6 Doğan ERGUN; Türk Bireyi Kuramına Giriş, İmge Kitabevi, Ankara, 2004, s.211. 7 A. g. e. s. 143.

Page 12: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

6

toplumsal olay ve olguları bütünsel bir şekilde ele alan yöntem diyalektik yöntemdir.

Bu konuda Doğan Ergun şunları söylemektedir: Kanımızca, tümdengelimci

diyalektik yöntem, en bilimsel yöntemdir. Çünkü, felsefi bir düşünme silsilesine

sahip olan tümdengelim, bir konunun kendi bütünlüğü içinde açıklanabileceğini

somut olarak göstermektedir. 8

Doğan Ergun’un ele aldığı bir başka konu kültür konusudur. Ergun’a göre

kültürün bir çok tanımı yapılmıştır; ancak, tarihsel ve toplumsal evrimin içinde

araştırılması fazla yapılmamıştır. Özellikle Amerikan Kültür Antropolojisinin, kültür

kavramını tanımlarken bireysel yaşantılardan hareket etmiş ve yöntembilimsel bir

hata yapılmıştır. Ergun’a göre kültür, tarihsel, sosyolojik ve toplumsal evrimin

yasaları içinde incelenmeli ve tanımlanmalıdır.

Doğan Ergun, Türk bireyini açıklarken özetle şunları söylemektedir: Türkler

kamucu anlayışa sahiptir. Batı insanı gibi bireyci ve bireysel değildir. Batı’nın

toplumsal ve tarihsel gelişim yasalarının farklılığı kendine uygun bireyi

yetiştirmiştir. Doğu toplumları ise toplumsal ve tarihsel yapısı gereği kamucu,

devletçi, özelleştirme karşıtı ve geleneklerine bağlıdır.

Doğan Ergun, hayatı boyunca takım adamı olmadığı gibi her hangi bir takım

adına da hareket etmiş değildir. Sessiz bir bilim adamı olarak ülke çıkarlarını

savunmanın dışında hiçbir kaygısı olmayan Doğan Ergun’un Türk sosyolojisi içinde

yeri yeterince anlaşılmış değildir. Ergun, bilimsel düşünceyi çıkış noktası yaparak

eylem ile düşünceyi birleştirmeyi başarmış bir sosyologdur. “Çokyönlü eğitim

modeli” bu konudaki özgün çalışmalarından sadece biridir. Ayrıca, Doğan Ergun,

dışarıda üretilen kuramları içerde uygulamayı bilim sananlara ya da toplumumuzu

dışarıda üretilen kuramlara dayanarak açıklamaya çalışan çevrelere savaş açmış ilk

sosyologlarımızdan biridir. Bu çerçevede Ergun, toplumsal sorunlar karşısında ithal

çözüm önerilerine olumsuz bakan bir sosyologumuzdur. Nitekim, “Türk Bireyi

8 Doğan ERGUN; Yöntemi Bulmak, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1993, s. 34.

Page 13: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

7

Kuramına Giriş” adlı eserinde bunu kanıtlamıştır. Bu bağlamda Doğan Ergun, Türk

sosyolojisi açısından önemli bir sosyologdur.

Bu çalışmanın amacı, Doğan Ergun’un görüşlerini doğru bir biçimde anlamak

ve sosyoloji çevresinde tartışma yaratacak bazı konuları yeniden gündeme taşımaktır.

Teorik olan bu çalışmada, Doğan Ergun’nun bütün kitaplarına ulaşılmış ve

kullanılmıştır. Çalışmada ilk el kaynaklara yer verilmiştir. Ayrıca merak edilen bazı

konularda bizzat kendisine sorulan sorularla teyit ettirilmiştir.

Bu çalışma, teorik bir çalışma olup üç bölümden oluşmaktadır:

I. Bölümde, Doğan Ergun’un eğitim anlayışı konu edinmiştir. Bu çerçevede,

felsefe ve eğitim, politik sistem ve eğitim, ekonomik sistem ve eğitim, toplumsal

sistem ve eğitim ve eğitim akımları hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca, Türk eğitim

sistemin dayandığı felsefe ve ilkeler konu edinilerek, bu konular hakkında Doğan

Ergun’un düşünceleri ve çözüm önerileri öne çıkarılmıştır.

II. Bölümde, Doğan Ergun’un, sosyoloji, tarih, yöntem, kültür, kimlik, birey

ve kişilik gibi konulardaki görüşlerine yer verilmiştir. Bu konuları sosyolojik,

tarihsel ve toplumsal gelişim yasalarına göre çözümleyen Doğan Ergun’un, ilgili

başlıklara ilişkin eleştirilerine yer verilmektedir.

III. Bölüm ise, değerlendirme ve sonuç kısmından oluşmuştur.

Page 14: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

8

BİRİNCİ BÖLÜM

A- DOĞAN ERGUN’DA SOSYOLOJİ ANLAYIŞI

Bilindiği gibi her toplumun kendine özgü yapısı, tarihi, kurumları ve kuralları

vardır. Bu kurum ve kurallar tarihsel ve toplumsaldır. Dolayısıyla her toplumun

kendine özgü bir gerçekliği vardır. Bu gerçeklik salt Batı’nın sosyolojik teorileri ya

da kuramları ile açıklanamaz. Batı sosyolojisi, Türkiye gibi Doğu toplumlarına karşı

önyargılı, söz konusu toplumların, toplumsal yapılarını anlamada yetersiz olup,

toplumsal sorunları çözememektedir. Bunun da ötesinde konulara yaklaşımı sınırlı,

Batı-Merkezci olan “Batı sosyolojisinin önerdiği çözümler çözüm değildir”9 Batı

merkezli sosyoloji anlayışının toplumsal sorunları çözemeyeceği konusunda

günümüz sosyologları arasında kabul görmektedir. Günümüz sosyoloji anlayışı Türk

toplum yapısını, özgünlüğünü, tarihselliğini ve gerçekliğini ön planda tutan bir

sosyoloji oluşturmaya çalışmaktadır. Günümüz sosyolojisinin, özellikle toplumsal

sorunlarımızın çözümlenmesi ya da en azından ortaya çıkartılması açısından büyük

çaba harcamaktadır. Toplumumuzun Batı’dan farklı, bu nedenle Batılı açıklamaların

bizler için geçersiz olduğu ve bu nedenle kendimizi kendi özelliklerimize uygun yeni

açıklamalar geliştirmek zorunda bulunduğumuz görüşü sosyolojimizde giderek

yandaş kazanmaktadır.10

Günümüzdeki sosyoloji anlayışı tarihsel olgulara önem vermesi ve

çözümlemelerini tarih anlayışından koparmadan yapması sosyolojimizin özgün bir

yapı haline gelmesinin önünü açmaktadır. Toplumların tarihsel olması, aslında

toplumların özel şekilleri olduğunu göstermektedir. Toplumsal yapıların bağlı olduğu

tarihsel koşullar değişik toplumlarda değişik kurumlar değişik erkek, kadın, çocuk

tipleri oluşturmuştur. Bu yüzden genel yasalara, genel tiplere öteki bilimlerde de

olduğu gibi soyutlamayla özel tarihlerde, özel şekillerde kendini göstermektedir.11

Sosyoloji anlayışının; tarihsel, deneye dayanmayan, Batı karşıtı, konularına bütünsel

9 Sezgin Kızılçelik, Sosyoloji Yazıları I, Saray Kitabevi, İzmir, 1998, s.66. 10 A. g. e. s. 74. 11 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s.22.

Page 15: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

9

ve diyalektik bakan bir noktaya gelmesi için çaba harcayan Doğan Ergun’un

sosyoloji anlayışını öz olarak şöyle verebiliriz.

1.1- SOSYOLOJİ NEDİR?

Doğan Ergun, sosyolojiyi şu şekil tanımlamaktadır; sosyoloji, toplumu ve

yapısını, toplumsal süreçleri, toplumsal evrimin yasalarını ve güçlerini, fikir ve

dünya görüşlerinin çatışmasını, toplumda insan iradesini vb. inceler.12 Görüldüğü

gibi sosyoloji toplumu tüm süreçleri ile birlikte incelemektedir. Toplum, insanların

doğayla ilişkilerinin ve kendi aralarındaki ilişkilerin bütünüdür.13 Toplumu sadece

insan unsuru olarak görmeyen Doğan Ergun, toplumun; insan, doğa ve birey

üçlüsünden oluştuğunu söylemektedir. Doğa, toplum, birey üçlüsünden en

somutundan en soyutuna kadar sayısız ilişkiler vardır. Besinden duyguya kadar

bütün sayısız ürünler bu ilişkiler bütününü oluşturur.14 Doğan Ergun’a göre

sosyoloji ilişkilerle ilgilenir ve ilişkileri inceler. Bilinmektedir ki, toplum ilişkiler

bütünüdür ya da geniş bir deyişle toplum insanlarca, insanlar tarafından yaşanan

koşular bütünüdür. Bu bakımdan, sosyoloji her şeyden önce ilişkilerle ilgilenir,

ilişkileri inceler. Bu ilişkiler insanı topluma bağlayan, toplumuyla birleştiren

ilişkilerdir, yani insanın toplumsal ilişkileridir. Ve bu toplumsal ilişkileri, çoğu

zaman insanlar düşünmeden, yani üzerinde fikir yürütmeden yaşarlar. Gelenek ve

görenekler, yasalar ve kurallar yaşanan toplumsal ilişkilerde kendilerini

gösterirler.15

Bilindiği gibi toplumlar genel evrim çizgisi içerisinde kendine özgü yapılar

meydana getirirler. Bu durum sosyolojinin oluş nedeni olarak görülmektedir.

İnsan-doğa ilişkileri ve insanların kendi aralarındaki ilişkilerinin genel yasalarını,

tarihsel evrim içinde değişik olarak uygulayan toplumlar kendine özgü toplumsal

yapılar meydana getiriler bu ise tarihsel olan sosyolojinin oluş nedenidir.16

12 A. g. e. s, 15. 13 A. g. e. 16. 14 A. g. e. s,15. 15 Ergun, Türk Birey Kuramına Giriş, İmge Kitabevi, Ankara, 2004, s, 53. 16 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 21.

Page 16: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

10

Sosyolojinin ilgileneceği sorun şu olmalıdır. Toplumsal yabancılaşmanın

hangi grup ya da hangi sınıfın olanaklarını sınırlandırmakta ya da engellemektedir.

Doğa üzerinde dağılmış toplumların tarihsel evrim içindeki özel ve somut biçimleri

bu yasanın uygulanışındaki çeşitliliği gösterir. Bu çeşitlilik nasıl ve ne derece bir

yabancılaşma yaratmıştır ve bu yabancılaşma hangi insanların, hangi grupların,

hangi sınıfların özünü, olanaklarını ve gelişmesini engellemiştir; sosyolojinin

açıklayacağı en önemli sorun işte bu sorundur.17

Doğan Ergun’un sosyolojiyi tanımlaması, sosyolojinin ilgileneceği sorunları

ve sosyolojinin oluş nedenini ortaya koyması açısından onun Türkiye’de

sosyolojinin gelişmesine büyük katıları olduğunu göstermektedir. Doğan Ergun’un

sosyolojisi, toplumu bir bütün olarak gördüğü ve toplumsal olay ve olguların

sadece nedensel ilişkilerle açıklanamayacağını göstermektedir. Bizce sosyoloji her

şeyden önce toplum bilimidir ve toplum olanaklarının bilimidir. Ve nedensellik

yasaları, toplumu ve toplumsalı açıklamak için yeterli değildir. Bir yaşanan ilişkiler

bütünü olarak algıladığımız toplum, bize göre, karşılıklı etkileşim-karşılıklı ilişki

gerçeklerinde belirleyiciliğin ipuçlarını verir. Bize göre, açıklama yönteminin

oluşumu, diyalektik düşünceyle başlamalıdır.18

1.2- BATI SOSYOLOJİSİNE BAKIŞ

Batı düşüncesinin bir ürünü olan sosyoloji 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Bilindiği gibi sosyolojiyi başlatan Sanayi Devrimi ve Fransız Devrim’dir. Bu

devrimler sonunda toplumsal ilişkiler farklılaşmış, toplumsal sorunlar ortaya

çıkmıştır. Sosyoloji, toplumsal alanda meydana gelen sorunları çözümlemeyi amaç

edinerek kendi varlık nedenini oluşturmuştur.

Toplumların farklı coğrafyada bulunmaları ve toplumların kendine özgü

tarihleri ve belirleyicilikleri olmalarında dolayı her toplumun kendi gerçekliği ve

özgünlüğü olmuştur. Her toplumun kendine özgü bir sosyoloji anlayışı olmalıdır.

17 A. g. e. s,23. 18 Ergun, Türk Birey Kuramına Giriş, s, 143.

Page 17: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

11

Çünkü her toplumun sosyo-ekonomik yapısı, kültürel ve tarihi yapısı farklıdır.

Dolayısıyla Batı’nın sosyo-ekonomik yapısının ürünü bir sosyoloji anlayışı ile

toplumumuzu açıklamamız olanaksızdır. Bir toplumu kendi özel ve somut tarihinden

kopararak başka bir toplumun ya da başka toplumların belirleyicilik kalıplarına

sığdırmaya çalışma ancak bilim adamını söz konusu toplumu tanımama niyetine ve

araştırma yapmama tembelliğine götürür. Kaldı ki, bir iki toplumun ya da bir kıtanın

özel ve sanat tarihiyle tarihsel evrimin evrensel ya da genel yasaları bulunabilir mi?

Burjuvazinin en ileri gruplarının yardımıyla feodaliteyi yenerek, yıkarak Fransız

monarşisinin aldığı biçim dünya toplumlarının ya da öteki Batı toplumlarının tarihsel

evrimleri içinde muhakkak alacakları bir biçim değildir. Kapitalist bir toplumun

tarihsel kategorileri ebedi kategoriler değildir; yani her toplumun tarihsel evrimi bu

kategorilerden ya da bu aşamalardan geçecektir anlamına gelmez. Bir somut başka

bir somutla ya da bir özel başka bir özelle açıklanamaz; fakat ancak genel yasa birliği

içinde çeşitliliği ile açıklanabilir.19 Görüldüğü gibi her toplumun kendine ait bir

tarihi ve yapısı vardır. Evrensel kabul edilen (Batı sosyolojisi) yasalarla açıklanamaz.

Doğan Ergun; Batı toplumları için şemalaştırılan, tarihsel evrimin sadece Batı

toplumları için geçerli olduğunu söylemektedir. Marx’ın tarihsel şemalaştırma

teorisine karşı çıkan Doğan Ergun; toplumların mekanik olarak ilerlemeyeceğini

söylemiştir. “Görülüyor ki, Marx’ın tarihsel şeması Batı Avrupa’daki tarihsel

kategorileri gösteren bir şemadır. Bu şemayı ya da bu tarihsel kategorileri dünyadaki

bütün toplumlar için ebedi şema, ebedi kategoriler sanmak ve bu yüzden onları,

bütün toplumların tarihsel evrimini açıklamak için uygulamak, işin ya da

araştırmanın başında yöntembilimsel en büyük yanlışlığa düşmek demek olacaktır.

Çünkü, bütün toplumlardaki gelişmeyi, on dokuzuncu yüzyılda Batı Avrupa’daki

gelişmeyi açıklamış olan tarihsel maddeciliği mekanik olarak uygulamakla

açıklamaya çalışmak, her toplumun özel ve somut tarihini araştırma alanına almamak

ve dolayısıyla inkar etmek demek olacaktır.”20

19 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 27. 20 Doğan Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1993, s, 51.

Page 18: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

12

Doğan Ergun; özellikle Amerikan sosyolojisinin toplumları bireysel ilişkileri

indirgeyerek açıklamaya çalışmasını ve sosyolojiyi mekanik psikolojiye

indirgemesine karşı çıkmaktadır. Amerikan sosyolojisinin eksik yönlerini şu şekil

belirtmektedir.21

• Genel olarak ya da genel eğilim olarak Amerikan sosyolojisi tarihsel

değildir. Tarihsel boyutu incelemez. Bu sosyoloji şimdiki toplumun

çözümlemesidir ve özellikle şimdiki Amerikan toplumunun

çözümlemesidir.

• Genel eğilim olarak Amerikan sosyolojisi çoğu zaman tümlüklerden

tüm toplumsal yapılardan hareket etmez; tümlüklerden ayrı olarak

tümlüklerle olan ilişkiler dikkate alınmayarak (çözümleme alanına

alınmayacak) kısımsal gerçekleri inceler; başka bir deyişle tümlükleri

ya da tüm gerçekleri pek çok öğe içinde eritir, kaybeder.

• Yine genel eğilim olarak Amerikan sosyolojisi kuramsal anlayışlarda

sınıf kavramına sınıf çatışmalarına mümkün olduğu kadar az yer verir

ya da hiç yer vermez.

• Toplumsal tabakalaşma konusunda çok incelemiş olan Amerikan

sosyolojisi bu konuyu sınıf sorunlarını ve sınıf çatışmalarını gözden

uzak tutarak işler, inceler.

Doğan Ergun; özellikle Batı sosyologlarının, sosyolojiyi insan davranışlarını

inceleyen bir bilim dalı olarak görmesi yani bir nevi sosyolojiyi psikolojiye

indirgeme anlayışına karşı çıkmıştır. İlişki kavramını, kişi ve grubun/toplumun

karşılıklı etki-tepkisine indirgeyen, toplumsal yaşantının kişilerarası ya da gruplar

arası ilişkiler yoluyla düzenlendiğini öneren bu sosyologlar, aslında sosyolojiyi,

yalnız insan davranışını inceleyen bir bilim sanan sahte ve yetersiz psikologlardır.22

Doğan Ergun’un; Batı sosyolojisine bakışını kısaca özetlemeye çalışırsak

şunları söyleyebiliriz. Genelde Batı, özelde Amerikan sosyolojisinin deneysel, tarih 21 A. g. e. s, 89. 22 Doğan Ergun, Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik, İmge Yayınevi, Ankara, 2000, s, 69.

Page 19: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

13

dışı, ilişkileri psikolojiye indirgeyen, çözümlemeleri parça parça çözmeye çalışan,

katı nedensel bağlar kurmaya çalışan ve doğa bilimlerine ait verileri sosyal bilimlere

aktarmaya çalışan bir sosyolojidir.

Şunu söylemek gerekirse; Batı sosyolojisi, Batı’nın hegomanyasına hizmet

eden bir bilim olmuştur. Özellikle Batı’nın değerlerini yaymaya çalışan sosyoloji

evrenselci bir bakış açısıyla bu durumu meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Şurası

açıktır: sosyal bilimler, yeni çağın “bilmek yapabilmektir” sloganı altında

pozitivist/evrenselci bir epistemoloji içinde ve belli politik-ideolojik istek ve amaçlar

doğrultusunda yönlendirmiş bilgi faaliyetleri olarak kurumlaşmışlardır.23

1.3- TOPLUMSAL DEĞİŞME

Bilindiği gibi toplumlar sürekli değişirler bu değişmenin etkilerini Doğan

Ergun; iç etkenler ve dış etkenler olmak üzere ikiye ayırmıştır. 1- İç etkenler belirli

bir toplum içinde tehlikeli olabilen ve çatışmalar dönüşebilen baskılar ve

gerilimlerdir. 2- Dış etkenler, belirli bir toplumu değiştirebilen, bu belirli toplumun

ilişki halinde olduğu başka toplumların etkinlikleridir. Ve toplumların evrimi iki

nedenle diyalektik ilişkidir. 1- toplumu meydana getiren öğeler arasında bir iç

diyalektik vardır. 2- Toplumun öteki toplumlarla ilişkilerinde bir dış diyalektik

vardır.24

Toplumların değişime neden olan faktör ekonomik ve teknik alanlarda

meydana gelen gelişmelerdir. Toplumsal değişme; ekonomik ve teknik olarak alt

yapıda başlar ve üst yapıyı etkiler ve daha sonra diyalektik olarak üst yapıda alt

yapıyı etkiler. Toplumsal değişmeler insanlar arası, gruplar arası, sınıflar arası,

toplumlar arası dengenin değişikliklerini yansıtmaktadır. Ve ekonomi, teknik gibi alt

yapı olarak verilerdeki değişmeler diyalektiğin kaçınılmaz süreci içinde ahlak, dil,

hukuk vb. gibi üst yapı olgularını etkileyecek ve bu olgularda, yine diyalektik olarak

23 Doğan Özlem, “Evrensellik Mitosu Ve Sosyal Bilimler”, Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek, Metis Yayınları, İstanbul, 2001, s, 58. 24 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 32.

Page 20: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

14

ekonomik ve teknik değişmelerin düzenlenmesinde etkilerini gösterecektir.25

Görüldüğü gibi alt yapı-üst yapı diyalektiği ister istemez toplumların değişimine

neden olmaktadır. Buna bağlı olarak insanların rolleri, düşünce ve algıları da

değişecektir.

Doğan Ergun’a göre; toplumsal değişme araştırmalarını yapmak için şunların

yapılması gerektiğini söylemektedir. Toplumsal değişme araştırmalarını yapmak için

her tarihsel gerçeği, özgül bir gerçeğin sentez ya da sonucu olarak ele almak gerekir;

yani somut tarih içinde somut toplumların somut diyalektiği ele alınmalıdır; yoksa

toplumsal değişmeyi bütün insanlık için üstün ve geçerli olarak düşünülen, tasarlanan

bir ekonomik ve toplumsal modelle gözlenebilir çeşitli kültürel gecikmeler

arasındaki mesafede aramak soyutlukla çeşitlemeler yapmak demektir. Bir gerçekle

olmayacak bir şeyi karşılaştırmak demektir.26 Görüldüğü gibi toplumsal değişme

araştırmaları tarihsel gerçeği ön planda tutarak yapılmalıdır. Genel ya da evrenselci

bir bakış açısıyla toplumsal değişmeyi araştırmak sorunlu bir yaklaşım olmaktadır.

1.4- SOSYOLOJİDE NESNELLİK SORUNU

Bilim insanının nesnelliği incelediği alana göre farklılık göstermektedir.

Uğraştığı alan doğa bilimleri ise sosyal bilimlere nazaran daha objektif

olabilmektedir. Çünkü doğa insanın dışında bir araştırma anıdır. Bilindiği gibi bilim

adamı toplumundan, sınıfından, kültüründen ve tarihinden soyutlanamaz. Dolayısıyla

sosyal bilimlerin konusu ise toplum olduğu için bilim adamı ya da kadını objektif

olma konusunda sorun yaşayabilmektedir. Doğan Ergun; nesnellik konusunda

şunları söylemektedir; Bilindiği gibi sosyolog toplumun bir parçasıdır, dolayısıyla

konusu olan toplumu ve onun bütün ilişkilerini kendi önünde, kendi dışında ve

gerçek içindedir. Sosyolog; konusu ya da konuları önünde aldığı tutum

matematikçinin, fizikçinin, kimyacının tutumundan farklıdır. Örneğin toplumu,

toplumsal yapıyı, insan, insan iradesini, değişik toplumsal güçlerin toplumsal

çıkarlarını; fikirleri, ideolojileri, kamuoyunu, kurumları inceleyecektir. Bir insan

25 A. g. e. s, 34. 26 Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, s, 100.

Page 21: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

15

olarak sosyologun kendisinin yukarıda sayılanların içinde bulunması, kısacası insan

olması yine özne ile nesne arasındaki kısımsal özdeşliği gösterir. Bu bakımdan

nesnellik sorunu insan bilimlerinde başka doğa bilimlerinde başka bir tutum

gerektirmektedir.27

Doğan Ergun; sosyal bilimlerde nesnellik sorununun bilimsel yöntem ideolojisi

ile çözülebileceğini söylemektedir. Aslında ideoloji bir bilinçlenmedir. Bilimsel

ideolojiye ya da bilimsel bilinçlenmeye ulaşmak için nesnellikten hiçbir zaman

ayrılmamak gerekir. Ve nesnellik bilim adamına ya da araştırmaya en kesin, en

bilimsel yöntemin ideolojisi verecektir. Bilimsel yöntemin ideolojisi, yöntemin

ideolojisidir.28

Doğan Ergun’a göre ideolojinin bilimsel olabilmesi için sosyologun öznellikten

uzaklaşması ve kısımsal özdeşliği azaltması ile mümkün olabileceğini söylemektedir.

İdeolojinin bilimsel olabilmesi için iki ilkenin olduğunu söylemektedir. 1- Bilimsel

inceleme hiçbir değer yargısı kurmamalıdır. 2- Araştırmacı kendini nesnel gerçekten

uzaklaştırabilecek iyi ya da kötü her türlü kişisel dilek ve duygudan kurtulmalıdır.29

Ve bu ilkelere uygun olarak şu kurallar geliştirilebilir.30

• Araştırma yöntemi mümkün olduğu kadar nesnelliği yansıtacak

biçimde oluşturulmalıdır.

• Nicel ve nesnel bir denetleme mümkün olduğu kadar

uygulanabilmelidir.

• Evrensel olarak kabul edilen bir terminoloji ve işlemsel tanımlar

gereklidir.

• Bilim adamları bilimi ilerletecek yönde çalışmalarını

yoğunlaştırmalıdır.

27 A. g. e. s,116. 28 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 40. 29 Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, s, 117. 30 A. g. e. s, 118.

Page 22: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

16

• Şimdiki bilgiyi aşma düşüncesini bilim adamı her zaman kafasında

taşımalıdır.

Kısaca nesnellik konusunda şunları söyleyebiliriz. Bilimsel ideoloji

sosyologa kuram ve yöntem bakımından öncülük eder. Sosyologun araştırmalarının

nesnel bir şekilde yürümesine izin verir. Her bilimsel ideolojiye nesnel bir gerçek

tekabül eder ya da başka bir deyişle, gerçek ideoloji, nesnel araştırmaların sonucu

olmalıdır.31

31 Ergun, Türk Birey Kuramına Giriş, s, 125.

Page 23: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

17

2- DOĞAN ERGUN’DA TARİH ANLAYIŞI

Bilindiği gibi sosyoloji toplumsal yapıyı anlamaya ve açıklamaya çalışan bir

bilim dalıdır. Bundan dolayı sosyoloji toplumsal yapı ya da süreçleri açıklarken

tarihten yararlanmalıdır. Bilinmelidir ki toplumsal olay ve olgular toplumsal

olduğu kadar da tarihseldir. Tarihte kendi alanı ile ilgili araştırma ve

incelemelerinde sosyolojiden yararlanmalıdır. Ne de olsa ikisinin alanı birbirlerine

çok yakındır. Tarih ile sosyoloji, her zaman için düşüncel komşulardır, aynı dili

konuşurlar. Tarih ile sosyoloji arasında sağırlar diyalogunu kaldırmak önemlidir.

Sosyologların tarihsel yönelmeleri ve tarihi kendilerine ilgi odağı seçmeleri ve

tarihçilerin de sosyolojiye ve teoriye ilgi duymaları sosyal bilimciler açısından

önemli bir gelişmedir. Tarihçiler ile sosyologların birbirine yaklaşmaları ikisinin de

yararına olacaktır.32

2.1- TARİH NEDİR?

Tarih, insanların bilinçli müdahalesiyle gerçekleşmiş değişmelerin birikmeli

bir toplamıdır.33 Bir başka tanıma göre; doğa, toplum ve insanla ilgili geçmişte

meydana gelen olayları inceleyen bilim34 olarak tanımlanmakta ve toplumsal

yapıyı anlamamızda ve açıklamamızda yol gösterici bir bilim olarak görülmektedir.

Şunu söylemek gerekirse tarih sadece geçmişi incelemez aynı zamanda

geleceğe ışık tutarak öngörülerimizi kuvvetlendirir. Dolayısıyla tarih geleceği de

incelemiş olur. Bu konuda Doğan Ergun şunları söylemektedir. Tarih

anlayışlarımız da, şu boyutları içermektedir, kapsamaktadır: Tarihin varlıkbilimsel

(ontolojik) temeli, insanın başka insanlarla ilişkisidir. İnsanların, toplumla

ilişkilerine göre değişen, tarihte bir yeri, bir rolü, bir dünya görüşleri olmuştur.

Yaşantıya sürükleyen, zaman hareketi olduğuna göre, tarih bir süre diyalektiğidir;

çünkü süreye göre ve süre sayesinde tarih, ilişkileri ve olguları inceler; şu halde

32 Sezgin Kızılçelik, Sefaletin Sosyolojisi; Anı Yayıncılık, Ankara, 2002, s, 68. 33 Kadir Cangızbay, Sosyolojiler Değil Sosyoloji, Öteki Yayınevi, Ankara, 1996, s, 37. 34 Sezgin Kızılçelik ve Yaşar Erjem, Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, s, 539

Page 24: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

18

tarih, geçmişi inceler. Tarih şimdiki zamanı da inceler; çünkü yukarda da

söylendiği gibi, şimdiki zaman geçmiş zamanların gerekli bir sonucudur ve onlarla

ilişki halindedir. Bu sonucun, bu ilişkilerin gücünü ve anlamını, bir başka deyişle,

niceliğini ve niteliğini anlayabilmemiz, açıklayabilmemiz, toplum olarak kendimizi

tanımamız demek olacaktır. Her devir, bir sonraki devrin nedenlerini içinde taşır.

Geçmiş zamanların birikimiyle şimdiki yaşantımız arasında kurulacak, ilişki

davranışlarımızdaki şartlanmayı belirler. Şimdiki, toplum olarak olumlu yanlarımız

nelerdir, olumsuz yanlarımız nelerdir; bunların oluşumu nasıl başlamış ve hangi

aşamalardan geçmiştir; kısaca bu olumluluk-bu olumsuzluk nasıl bir şartlanma

olarak sonuçlanmıştır; bu şartlanma insan olanaklarını hangi derecede ve hangi

ölçüde gerçekleştirmiş ya da yabancılaştırmıştır. İşte bu açıdan tarih, geleceği de

inceler.35

Görüldüğü gibi tarih sadece geçmişi inceleyen bir disiplin değildir. Tarih;

geçmiş, bugün ve geleceği bütünlük içerisinde değerlendiren bir disiplindir. Tarih

bir toplumsal bilinç biçimi olarak; geçmiş, güncel ve geleceğe; başlangıç ile

sonucu; yaşanmış olanla yaşanacak olanı diyalektik bir bütün içinde ele alan; temel

olgular kadar başlangıç noktalarındaki detayları da dikkate alan, yorumlayan,

değerlendiren; insanla doğa ilişkisi temelinde ekolojik öğeyi esas alan; insan

emeğinin geçmişten beri yarattığı bütün maddi ve manevi değerler üzerinde ilerici

insanlık ile egemenler arasındaki, basitten karmaşığa gelişen çok yönlü, çelişki,

çatışma ve mücadeledir. Tarih ve gelenek ne ise günümüz ve gelecek odur.36

2.2- SOSYOLOJİ VE TARİH

Tarih ile sosyoloji arasında bir yakınlık vardır. Çünkü iki bilimin nesnesi

aşağı yukarı aynıdır. Bu konuda Sezgin Kızılçelik şunları söylemektedir; tarih ve

sosyoloji sui generis olarak düşünmek ve bu konuda tutucu davranmak doğru

değildir. Tarih ile sosyoloji birbirleriden çok farklı disiplinler değildirler. Söz

35 Ergun, Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik, s, 76. 36 Ferhat Pir, Tarihe Demokratik Ve Ekolojik Yaklaşım, Berdan Yayınları, İstanbul, 2003, s, 23.

Page 25: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

19

konusu iki disiplin sosyal bilimler içinde birbirlerine en fazla yaklaşabilecek en

yakın düşünsel konulardır. İkisi de aynı konu ve sorunlar üstünde durur.37

Görüldüğü gibi birbirlerine yakın olan bu disiplinler toplumsal gerçeği ve

tarihsel gerçeği çok yönlü ve karşılık ilişki içerisinde inceler. Dolayısıyla bu iki

disiplinin araştırma ve incelemelerinde birbirlerini desteklemeli ve beslemelidirler.

İnsanların doğayla olan ilişkilerinde ya da kendi aralarındaki ilişkilerinde

genel yasaları tarihsel evrim içinde farklı uygulayan toplumların kurumları, fikirleri

ve insan tipleri farklı olmaktadır. Doğan Ergun bu konuda şunları söylemektedir;

Toplumsal yapıların bağlı olduğu tarihsel koşulları değişik toplumlarda değişik

kurumlar, değişik erkek, kadın, çocuk tipleri oluşturmuştur. Bu yüzden genel

yasalara, genel tiplere, öteki bilimlerde de olduğu gibi soyutlamayla giden

sosyolojinin bütün somutluğu özel tarihlerde, özel şekillerde kendini

gösterecektir.38

Sosyoloji ile tarihin ilişkili olması gerektiğini ve bunun zorunlu olduğunu

söyleyen Doğan Ergun şunları söylemektedir; Tarih ile sosyoloji arasındaki ilişki

zorunludur, insanlar-doğa ilişkilerinin ve insanların kendi aralarındaki ilişkilerin

genel yasalarını tarihsel evrim içinde değişik olarak uygulayan yani değişik olarak

yaşayan toplumların kendine özgü niteliklerin başta gelmesi, dolayısıyla kendine

özgü toplumsal yapıların oluşması, özellikle toplumsal yapıları inceleyen

sosyolojinin tarihle, daha doğrusu özel tarihle ilişkisini kendiliğinden gerektirir.39

Doğan Ergun’a göre; tarihsel veriler olmadan bir toplum anlaşılamaz,

bilinmelidir ki bir toplum tarihiyle vardır. Belirli bir toplumda ya da bütün

toplumlarda tarihsel evrim içinde, doğadan düşünceye kadar çeşitlilik kaynakları ve

dereceleri arasında, bunların hepsini belirleyen genel yasaların bulunması,

bilinmesi, uygulanması söz konusudur artık. Ve bundan hareket ederek çeşitlilikleri

37 Kızılçelik, Sefaletin Sosyolojisi, s, 67. 38 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 22. 39 Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, s, 123.

Page 26: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

20

aşamaları içinde özelleştirmek söz konusudur. Çünkü genel yasa saptandıktan

sonra, bütün amaç, özeliklerin, somut şekillerin açıklanması olmalıdır. Tarihsel

veriler, tarihsel gerçekler olmadan hiçbir toplum anlaşılmaz, açıklanmaz. Bir

toplumun görüntüsü kendi tarihi ile bezenmiştir; “tarihsel özgüllük ilkesi” işte

budur. Bir tarih kuramı ile sosyolojinin baş konusu toplumsal yapı kuramı asla

birbirinden ayrılamazlar. Genel kuram ne gibi bir düzenlilik olanağı ortaya

koyuyor; çeşitlilik ne gibi bir düzenlilik kaynağı oluyor; ya da çeşitlilik düzenlilik

olanağını nasıl kolaylaştırıyor; işte bunları açıklayacak olan somut sosyolojidir.40

Görüldüğü gibi tarihsel veriler ya da tarihsel gerçekler bir toplumun tarihsel

özgünlüğünü ortaya koymaktadır. Tarihsel veriler ile sosyal yapının hiçbir zaman

birbirinden ayrılmaması gerekmektedir.

Değişme sürecini anlamak için, “tarihsel özgüllük ilkesi”nden hareket etmek

gerekir. Her toplum tarihinin ayrı bir özelliği varsa, özel tarihsel evrim yasaları

olacak demektir. Bir toplumun yaşantısı ya da bir toplumun yapısı genel yasalarda

temellendirildikten sonra, sosyoloji, tarihsel evrim aşamalarını, somut özellikleri

içinde incelemelidir. Kısacası, birey, toplum, tarih sorunları bir arada, bir bütün

halinde incelenir: tarih, sosyolojinin can damarıdır ve insan psikolojisinde ancak

tarihle uyum halinde bir sosyolojiye dayanmalıdır.41 Görüldüğü gibi bir toplumun

tarihi kendine özgü bir toplum meydana getirdiğini ve tarih ile sosyal yapının

karşılıklı etkileşim içinde olduğu görülmektedir. Bilindiği gibi tarih toplumun

dışında bir yerde üretilmediğine göre, daima ve mutlaka bir toplumsal gerçeklik

olarak üretilen ve yaşanan tarihsel gerçekliğin ne tür bir toplumsal gerçeklik

olduğunu ortaya koymak gerekir.42

Bilindiği gibi tarihin pragmatik bir yararı yoktur. Uygulamalı bir değeri de

yoktur. Tarihin yararı günümüzü anlamayı ve açıklayabilmemiz ile ilgilidir. Doğan

Ergun bu konuda şunları söylemektedir; Tarihin gerçek yararı, bugünü anlamamız

ve açıklayabilmemiz için, bağlı bulunduğumuz koşullar evrim içinde hangi

40 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 24. 41 A. g. e. s, 24. 42 Cangızbay, Sosyolojiler Değil Sosyoloji, s, 43.

Page 27: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

21

ilişkilerin sonucudur, bunu öğretmektir. Buna dayanarak, somut sosyoloji, koşullar

insanı ne derece yabancılaştırmış ve insanı yabancılaştıran ilişkilerin özelliği nedir,

evrim nedir, bunları açıklamaya çalışacaktır. Tarih hareket ve değişmedir, hareket

ve değişmenin toplumdan topluma değişen özelliği somut sosyolojiyi ilgilendirir.43

Sosyoloji ile tarih arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemeye çalışan Doğan Ergun

şunları söylemektedir; bir toplumu kendi özel ve somut tarihinden kopararak başka

bir toplumun ya da başka toplumların belirleyicilik kalıplarına sığdırmaya

çalışmak, ancak bilim adamını söz konusu toplumu tanımama niyetine ve araştırma

yapmama tembelliğine götürür. Kaldı ki, bir-iki toplumun ya da bir kıtanın özel ve

somut tarihiyle, tarihsel evrimin evrensel ya da genel yasaları kurulabilir mi?

Burjuvazinin en ileri gruplarının yardımıyla, feodaliteyi yenerek, yıkarak Fransız

monarşisinin aldığı biçim, dünya toplumlarının ya da öteki Batı toplumlarının

tarihsel evrimleri içinde muhakkak alacakları bir biçim değildir. Kapitalist bir

toplumun tarihsel kategorileri ebedi kategoriler değildir; yani her toplumun tarihsel

evrimi bu kategorilerden ya da bu aşamalardan geçecektir anlamına gelmez, bir

somut başka bir somutla ya da bir özel bir özelle açıklanamaz; fakat ancak genel

yasa birliği içinde çeşitliliği ile açıklanır.44

Söylediklerimizi toparlamaya çalışırsak şunları söyleyebiliriz. Bilindiği gibi

toplumsal olay ve olguların aynı zamanda tarihsel olduğu ve tarihsel olguların ise

aynı zamanda toplumsal olduğudur. Sosyoloji, tarihten yararlanarak toplumsal

yapıyı ya da toplumsal sorunları çözebilir. Bu anlayışı dışlayan bir tutum gerekli

verimi ya da başarıyı yakalayamaz. Toplumların aynı zamanda tarihsel olması bu

toplumların farklılıklarını işaret etmektedir. Bilindiği gibi tarihsel belirleyicilikler

toplumları farklı kılmaktadır. Sosyoloji biliminin bunun farkında olması ve

yaklaşımın bunun üzerinde şekillendirmesi gerekmektedir. Tarihsel verilerden ve

belgelerinden yararlanmayan bir sosyoloji toplumu resmetmiş olur ve bu ise o anı

yakalamanın dışında bir şey sağlamaz bu ise Amerikan sosyolojisinin anlayışına

denk düşen bir yaklaşım olur. Genel olarak diyebiliriz ki; sosyoloji evrende var

43 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 25. 44 A. g. e. s, 27.

Page 28: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

22

olan olgular arasında kendisine konu olarak “toplumsal olguları” seçer.

Sosyolojinin konusu olan “her toplumsal olgu tarihsel bir olgudur ve her tarihsel

olgu da toplumsal olgudur.” Bu sosyolojisiz tarihi tarihsiz sosyoloji olmayacağı,

her birimin bir diğeri için bir ön-koşul olduğu anlamına gelir. Bu durumun doğal

bir sonucu olarak tarihsel gerçeklikler, veriler, bilgiler ve belgeler olmaksızın

sosyolojiler var olan toplumun yapısını anlayamaz ve değiştiremez.45

45 Kızılçelik, Sosyoloji Yazıları I, s, 83.

Page 29: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

23

3- DOĞAN ERGUN’DA YÖNTEM ANLAYIŞI

3.1- YÖNTEM NEDİR?

Yöntem denince insanın aklına ilk gelen şey, araştırmanın amacına ulaşması

için izlenen yol gelmektedir. N.Çelebi; yöntemi şu şekil tanımlamaktadır.

Günümüzde yöntem genel olarak belirlenmiş bir hedefe doğru gerek yürüme faaliyeti

gerek uzanan yolun kendisi anlamında kullanılmaktadır.46 Doğan Ergun ise yöntemi

şu şekilde tanımlamaktadır; yöntem “nasıl”a cevap verir; bir amaca göre bir

araştırma planıdır. Yöntem bir idraktır, düşüncel bir girişimdir, düşünce de bir

tutumdur; ya da bir bilimin amacına ulaşmasını sağlayan zihinsel tutumların ve

düşüncel girişimlerin bütünlüğüne yöntem denir. Ve yöntemin görevi araştırma

konusunu anlaşılır, kavranır kılmaktır. En kesin en bilimsel yöntem nesnel gerçekliği

en çok yansıtan yöntemdir.47

Bir araştırmada yöntem kadar önemli olan bir unsur var ki biz buna kuram

diyoruz. Bilindiği gibi kuramlar geneli açıklayıcı önermeler sistemidir. Doğan Ergun

bununla ilgili şunları söylemektedir; Bilim adamının görevi kuramla araştırma

arasındaki ilişkiyi kurmasıdır. Kuramla genel yasa aynı anlama gelmektedir. Bir nevi

eş anlamlı olarak kullanılabilir. Kuramı tanımlamak gerekirse; bilim önce genelin

bilimi olduğuna göre ve genel belirleyiciliğe öncelik verdiğine göre; genelliği

açıklayıcı ve genel belirleyiciliği buldurucu yüzyılların ve şimdiki zamanın

gözlemler (dengeli) düşünceleri, bilimsel verileri bir öneriler sistemi kurar ki buna

kuram diyoruz.48 Bu tanımlardan da anlaşılıyor ki kuram genel yasanın eş anlamı

olarak kullanılmaktadır gerçek olan da budur. Çünkü kuram ve genel yasa olarak iki

aynı deyim aynı kavramı göstermektedir. Fakat, kuramı, genel bir yasa olduğu gibi

bir genel yasalar bütünü de olur. Kuramlar tarihsel evrimin ve toplumsal evrimin

gerekli sonucu olarak bilimlerdeki evrime göre değişirler bu değişiklik onların geçici

olduklarını gösterir. Fakat bu gerçeklik onların açıklamaya yardımcı olmalarını

46 Nilgün Çelebi, Sosyoloji ve Metodoloji Yazıları, Anı Yayınevi, Ankara, 2001, s, 131. 47 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 56. 48 A. g. e. s, 54.

Page 30: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

24

geçici kesinlik taşımlarını engellemez. Her yeni kuram yeni bir kesinlik getirir ve bu

bilimlerin ilerlemesi kesinliğin değiştiğini gösterir.49

Bazı bilim adamları yöntem ile araştırma tekniklerini birbirine

karıştırmaktadır. Bu konuda Doğan Ergun şunları söylemektedir; yöntem ve

araştırma teknikleri birbirinin yerine kullanılmaktadır. Hemen söyleyelim ki, bu

kavram kargaşasının nedeni sosyolojik kuram ile sosyolojik araştırma arasındaki

kopukluk, ilişkisizlik ya da dengesizliktir. Başka bir deyişle, neye göre ve nasıl

araştırılacaktır bunu bilmemektir. Bilindiği gibi yöntem teknikten önce gelir,

teknikler amaca ulaşmak için gerekli araçlardır. Bir araştırmada olguları kurmak ya

da yerleştirmek onları çözümlemek ve varsayımları doğrulamak için işlemlere teknik

deriz.50 Bu durum aslında kavram kargaşasına neden olmaktadır. Bu ise araştırmanın

sağlığı için doğru bir yaklaşım değildir. Yöntem ve araştırma teknikleri birbirine

karıştıranlar ya da onları farksız biçimde söz konusu edenler, sosyolojik kuram ile

sosyolojik araştırma arasında bir ilişki kurmayan bir denge sağlayamayan,

dolayısıyla kuram ve araştırma arasında kopukluk yaratan araştırmalardır. Ve

yöntemle araştırma tekniği farksız bir biçimde söz konusu edenler araştırmaya

yöntemsiz başlayan ya da araştırmada yöntem uygulamayan araştırmacılardır. Başka

bir deyişle neye göre, ne, nasıl araştıracaktır bunu bilmeyenlerdir.51

Bir araştırmacı araştırdığı alanla ilgili sadece bir yöntem belirler ve bu

yöntem araştırmanın sonuna kadar devam eder. Oysa bir araştırmada kullanılacak

teknikler birçoktur ve araştırma süresince bir çok teknik kullanılabilir. Doğan Ergun;

sosyolojik araştırmada genel olarak üç teknik kullanılabileceğini belirtmiştir.

1- gözlem teknikleri, 2- mülakat teknikleri, 3- istatistik teknikleri. Her şeyden önce

belirtmek gerekir ki sosyolojide üç teknik genel tipi olarak özetlenen araştırma

teknikleri bir bütündür, bir bütün olarak ele alınır; yani sosyolojik araştırma boyunca,

bu teknikler ya birlikte uygulanırlar ya da art arda gelerek uygulanırlar.52

49 Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, s,103. 50 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 58. 51 Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, s, 111. 52 A. g. e. s, 111.

Page 31: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

25

Doğan Ergun; yöntem konusunda çokçuluğun sakıncaları olduğu

söylenmiştir. Ona göre araştırmalar monist bir yaklaşımla incelenmelidir. Plüralist

bir yaklaşım gerçeği parçalara bölerek incelemekte bu ise, gerçekliğin anlaşılması

güçleştirmektedir. Dolayısıyla yöntem tek olmalıdır. Her yöntem bir tutumdur. Fakat,

gerçeğe yol tektir bu gerçeğe incelemek için birden fazla yöntem uygulamak, birden

fazla tutum almak demektir. Ve bu tutumlar arasında farklar vardır; tutum farkları

giderek arttırmak yerine, bu tutumlardan en kesinini, en bilimselini almak, nesnel

gerçek için tek ve tekçi (monist) bir yöntem ideolojisini kurmak demek olacaktır ki,

bu da bilimsel yöntem ideolojisidir.53

Şunu özetle söylemek gerekirse; bir sorun için en uygun yöntem seçildikten

sonra bu yöntemin uygulama ayağını araştırma teknikleri oluşturur. Araştırma

tekniklerini yaratan yöntemdir ve yöntem araştırma tekniklerinden önce gelmelidir.

Günümüzdeki sosyoloji bilimi diğer bilim dallarını kullandığı araştırma tekniklerini

kendine göre geliştirerek kullanmaktadır. Doğan Ergun bu konuda şunları

söylemektedir; yeni bir bilim dalı olan sosyoloji, kendine özgü araştırma teknikleri

oluşturmaktan daha çok, öteki insan bilimlerinin araştırma tekniklerini kendi

amacına göre geliştirerek kullanmaktadır. Örneğin, sosyoloji, coğrafyadan, harita ve

fotoğraf gözlemlerini, tarihten karşılaştırmacılığı, içerik çözümlemesini (muhteva

analizi) psikolojiden, mülakat ve anketleri, etnografyadan, sesli belgeleri, eşya

koleksiyonlarını; ekonomiden, evrim eğrilerini ve ayrıca matematiğin, istatistiğin

rakamlı verilerini alır kullanır.54

3.2- SOSYOLOJİDE YÖNTEM SORUNSALI

Genelde toplumsal bilimlerin özelde sosyolojinin yöntem olarak doğa

bilimlerinin yöntemini kullanması epistemolojik bir hatadır. Özellikle deneysel

yöntemin sosyolojide kullanılması toplumsal gerçeği anlama ya da çözümlemede

yetersiz kalmaktadır. Doğan Ergun; bu konuda şunları söylemektedir; her şey niteliğe

53 A. g. e. s, 107. 54 A. g. e. s, 110.

Page 32: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

26

göre gelişmekte ve değişmektedir. Toplumda daha hızlı değişmektedir. Ve her

toplumsal olgu tarihsel bir olgudur ya da toplumsal bilimler tarihsel bilimlerdir.

Tarih tekerrür değildir; yani bir toplumda koşullar daha hızlı değiştiği için aynı

şeyleri (aynı toplumsal olgular-aynı toplumsal ilişkiler) tekrarlama olanağı yoktur.

Toplumda aynıyla hiçbir şeyin tekrarı yapılmaz. Yapılmayınca da sosyoloji de deney

bir bilgi kaynağı olamaz, bu yüzden de sosyoloji deneysel bir bilim olamaz.55

Görüldüğü gibi toplumların tarihsel olmasından dolayı toplumsal olay ve olgular

tekrar edilmez. Dolayısıyla deneysel yöntem toplumsal ilişkileri açıklama ve

anlamada yetersiz kalmaktadır. Deneysel yöntem; toplumsal gerçeğin tarihsel yanını,

bütünsellik yanını unutmaktadır. Bir kere, anlaşılmıştır ki, sosyoloji, yalnız pozitif

bir bilim değildir. Çünkü, sosyoloji, yalnız gözlenebilen ve deneyi yapabilen

toplumsal olay ve olguların yalnız maddesel yanlarını incelemekle, açıklamakla

yetinmez. Çünkü toplumsal gerçek, yalnız gözlemlerle açıklanmaz. Toplumsal

gerçek aynı zamanda da toplumsal bir gerçektir. Her toplumsal olgu tarihsel bir

olgudur.56

Toplumu, laboratuar ortamında anlamaya çalışan, gerçekliği yapay bir

atmosferde incelemeye çalışan deneysel yöntem sosyolojik bir yöntem değildir.

Doğan Ergun bu konuyu şöyle değerlendirmektedir; sosyolojik olguların ya da

sosyolojinin konularının niteliği ve gerçek boyutları deneysellikle bağdaşmaz.

Deneyin ihtiyaçları için kurulan suni grup (laboratuar grubu) sosyolojik bir anlam

asla taşımaz. Bu grup gerçek çerçevesinden gerçek toplumundan ayrılması demektir.

Sosyolojinin konusu bireylerarası ilişkilerle sınırlanırsa sosyoloji toplumun temel

sorunlarını incelenemez çözümleyemez. Deney için yararlanılan laboratuar alanı ve

öğeleri toplumsal gerçeğin tümünü hiçbir zaman bir araya getirmez. Zaten deneyin

suni olduğunu göstermeye bu durum yetmemektedir.57 Bu konuda J. Habermas

şunları söylemektedir; Analitik-emprik işlem biçimleri yalnızca, kendi tanımladıkları

bir deneyim biçiminde tahammül ederler. Sadece fiziksel davranışın, yalıtılmış bir

alanda, yeniden üretilebilir koşullarda, istenildiği gibi değiştirilebilir özneler

55 A. g. e. s, 104. 56 Ergun, Yöntemi Bulmak (Türkiye’de Toplumsal Bilimlerin Bunalımı), s, 28. 57 Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, s, 113.

Page 33: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

27

tarafından düzenlenen denetimli bir biçimde gözlemlenişi özneler arasında geçerli

algılama yargılarına izin veriyor görünmektedir.58 Görüldüğü gibi deneysel yöntem

toplumsal olay ve olguları çözümlemekte yetersiz kalmaktadır. Toplumsal olay ve

olguların tarihsel olması deneysel yöntemin uygulanmasını zorlaştırmaktadır.

Toplumun birçok öğeden meydana gelmesi ve aralarında karşılıklı bağımlılık

ilişkisinin olması ve böyle bir durumda toplumsal olayların, toplumsal gerçeklikten

soyutlanarak deneysel olarak incelenmesi eksik ve hatalı bir yaklaşım olur.

Bazı bilim adamlarının toplumsal gerçekliği işlev kavramıyla açıklamasının

yetersiz olduğunu söyleyen Doğan Ergun bu konuyu şu şekil değerlendirmektedir;

kimi sosyolojiler ve kimi sosyologlar toplumsal olay ve olguların nedenlerini

anlamak ve açıklamakta karşılaştıkları yöntembilimsel yetersizlik ve ideolojik

eğilimlerinden dolayı, toplumsal olay ve olguların çözümlenmesini, açıklanmasını

işlev kavramıyla yapmaya yöneldiler. Fakat bu tavır toplumsal şey ve olguların niçin

var olduklarını açıklayan, ama, toplumsal şey ve olguların niçin değiştiklerini

açıklamayan, adı üstünde, işlevselci bir tavırdı; işlevselcilikti. Ve işlevselcilere göre,

bütün sosyolojik olgular ya da toplumsal yaşantının bütün öğeleri, bütün boyutları

işlevsel çözümleme ile anlaşılabilirdi. Aslında toplumsal değişme süreçlerinin bütün

anlarını ve bütün boyutlarını açıklamayacak bir yöntemin, sosyolojiyi

geliştiremeyeceği/zenginleştiremeyeceği kesindir. Bir toplumdaki yabancılaşmaları

açıklamayacak olan, ve bir toplumda insan iradesini aydınlığa çıkaramayacak olan

yani, bir toplumdaki insan olanaklarının saptayamayacak olan bir yöntem yani

belirleyici olamayan bir yöntem kanımızca bilimsel yöntem adını taşımamalıdır,

taşıyamaz.59 Görüldüğü gibi toplumsal değişmeyi açıklamakta zorluk çeken

işlevselci yöntem aynı zamanda toplumsal olanak ve belirleyicilikleri açıklamada

güçlük çekmektedir.

Vücudu ve düşünceyi birbirinden ayıran, toplumsal hareketi ve bütünlüğü

dışlayan davranışçı yöntem, toplumsal gerçeği açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu

konuda Doğan Ergun şunları söylemektedir; Descartes’ten beri, vücudu ve düşünceyi

58 Jürgen Habermas, Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1998, s, 23. 59 Ergun, Yöntemi Bulmak (Türkiye’de Toplumsal Bilimlerin Bunalımı), s, 43.

Page 34: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

28

birbirinden ayırmanın kapsayıcı olması gereken yöntembilim çalışmalarını daralttığı,

kısırlaştırdığı, hatta tıkadığı ve dolayısıyla bilim için bir kötülük olduğu bilinmeyen

bir şey değildi!... Çünkü, vücudu ve düşünceyi birbirinden ayırmak, toplumsal

gerçekteki hareketi ve bütünlüğü göz ardı ederek, toplumsal gerçeğin önünü

oluşturan pek çok öğeyi yok saymak demekti. Yani bu tavır, yöntem bulmayı

kolaylaştırdığı gibi, tersine yöntemin oluş nedeni/varlık nedeni olan nasıla cevap

aramayı işin başında sonsuz bırakan bir olumsuzluktur… ve üstüne üstlük, bilime

yapılan bu kötülük yetmiyormuş gibi, yirminci yüzyılın başında, düşünceyi dikkate

almayarak ya da düşünceyi dışlayarak davranışa öncülük veren/görünen davranışçılık

kötülüğe kötülük katmıştı.60

Toplumları açıklamaktan çok tasvir etme anlayışını ön planda tutan

karşılaştırma yöntemi; kavramsal bilgiye yeteri kadar önem vermemektedir. Doğan

Ergun, bu konuda şunları söylemektedir; karşılaştırma yöntemi “dolaylı bir deneyim

biçimi/dolaylı bir araştırma biçimi”dir. Ve bu işleviyle karşılaştırma yöntemi,

açıklamaktan çok tasvir etmektedir. Ve karşılaştırma yönteminin yararlı olabilmesi

ve bilimsel değer taşıyabilmesi için kavramsal bilgiye ihtiyaç vardır. Yani,

karşılaştırmayı temel alan ya da karşılaştırılan gerçeklerle/toplumlarla ilgili

kavramsal bilgiye ihtiyaç vardır. Bu kavramsal bilgilerin de mümkün olduğu kadar

çok olarak toplumsal gerçekleri ya da araştırılan konuları yansıtmaya yönelik

olmaları gerekir.61

Yapısalcılığın, tarihsel evrimi reddediğini ve toplumsal gerçeği kuramsal

alana sıkıştırdığını biliyoruz. Bu konuda Doğan Ergun, şunları söylemektedir; bize

göre; çözümlenemezlik ya da açıklanamazlık olan bu yöntembilimsel tıkanıklığın

başka iki nedeni; yapısalcılığın tarihsel evrimi reddetmeyi ve yine yapısalcılığın, her

devirde insanların düşünce ve yaşama tarzlarını kuramsal bir yapının etkisi

altındaymış gibi algılamak istemesidir.62

60 A. g. e. s, 51. 61 A. g. e. s, 53. 62 A. g. e. s, 53.

Page 35: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

29

3.3- DİYALEKTİK NEDİR?

Doğan Ergun, tarafından kritik edilen yöntemlerin (işlevselci, deneyci,

yapısalcı, karşılaştırmacı) toplumsal gerçeği açıklamada yetersiz oldukları ya da

başarısız olduklarını söylemiştir. Toplumsal gerçeği en iyi açıklayan yöntemin

bütünlükçü yöntem daha doğrusu diyalektik yöntem olduğunu söyleyen D. Ergun,

şunları söylemektedir; bilinmelidir ki toplumsal süreç ya da toplumsal gerçek

tümdengelimci yaklaşımla yani diyalektik yöntemin bütünlükçü bakış açısıyla

açıklanabilir. Bilimin amacı açıklamadır ya da yorumlamadır; betimleme ya da tasvir

etme değildir. Betimleme anlayışı toplumsal gerçeği deney ortamında inceleyen

anlayışın ürünüdür. Toplumsal gerçek bütünlükçü yani diyalektik yöntemle

açıklanabilir. Çünkü bilim, betimleyici-tasvirci değil, açıklayıcıdır. Bu açıklayıcılık

aynı zamanda bir sonuç çıkarmacılık olduğu için bir bütünlükten, bir kavramsal

çerçeve bütünlüğünden kaynaklanacaktır, hareket edecektir. Bu hareket, bu tavır,

yöntembilimin bütünlük ilkesidir.63 Görüldüğü gibi toplumsal gerçeği ya da

toplumsal veçheleri karşılıklı etkileşim ve bütünlükçü bir yaklaşımla ele alan

tümdengelimci yaklaşımdır. Bir kere daha vurgulamak gerekir ki toplumsal gerçeği

en iyi şekilde tümdengelimci yöntem açıklayabilir. Kanımızca, tümdengelimci

diyalektik yöntem, en bilimsel yöntemdir. Çünkü, felsefi anlamda yöntem olan

tümdengelim, bir konunun kendi bütünlüğü içinde açıklayacağını bir temel gerçek

olarak göstermektedir. Çünkü tümdengelim, bütünlük kavramından ya da genel

kavramlardan hareket ederek sonuç çıkarmayı öngören bir akıl yürütme olarak

bilimsel açıklamanın bir çıkarım olduğunu göstermektedir. Ve zaten diyalektik

yöntem, ilkelerinden biri olan bütünlük ilkesiyle, bir çıkarım yöntemi olarak

tümdengelimden kaynaklandığını göstermektedir.64

Görüldüğü gibi toplumsal gerçeği en iyi açıklayacak yöntemin diyalektik

yöntem olduğu bilinmektedir. Sosyoloji toplumsal gerçeği açıklarken diyalektik

yöntemi kullanmalıdır. Sosyolojinin kullanacağı yöntem diyalektik yöntem olmalıdır.

Nesnel gerçeğin en çok en iyi şekilde yansıtmayı amaçlayan her bilim, en kesin ve en

63 A. g. e. s, 28. 64 A. g. e. s, 34.

Page 36: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

30

bilimsel yöntemi uygulamak zorundadır. Nesnel gerçeğin en iyi yansıtması en iyi

şekilde açıklanması demektir. Bugün diyalektik yöntemin öteki yöntemlere göre

daha açıklayıcı olması ya da açıklayıcılığının daha eksiksiz ve daha yeterli olması

onun, öteki yöntemlere göre daha kesin ve daha bilimsel olduğunu göstermektedir.

Bu yüzden sosyolojide diyalektik yöntem uygulanmalıdır.65

Doğan Ergun, diyalektik yöntemin kurallarını şu şekil belirtmiştir.

• Araştırma konusu olan şey ya da olgu tek başına ayrı olarak

incelenecek. (Üzerine başka şeylerin katılmadığı ya da başka

şeylerle birleşmediği bir biçimde incelenecek). Yani soyutlanarak

incelenecek. Çünkü düşünce, gelişme ve değişmeyi birdenbire

algılayamaz, yani bütünü birden bire algılayamaz.

• Şey ya da olgu çevresindeki başka şeylerle, başka olgularla olan

ilişkileri içinde yani ilişkiler bütünü içinde incelenecek.

• Şey ya da olgunun gelişmesi, değişmesi incelenecek.

• Şeyin ve olgunun yapısında bulunan çelişmeler incelenecek,

(şeydeki, olgudaki çelişen iç yönsemeler bulunacak).

• Şey ya da olgu bir çelişmeler bütünü olarak incelenecek.

• Şey ya da olguda gerçekleşen en küçük çelişmeler de incelenecek.

• İncelenmek için parçalara bölünen şey ya da olgu yeniden

bütünlenecek ve içinde başka şeyler, başka olgular bulunan

bütünle ilişkileri aranacak.

• Şey ya da olgu sürekli bir biçimde yeni ilişkiler ve yeni nitelikler

ortaya çıkaran bir süreç içinde gözlenecek.

• Şeyler, olgular ve süreçler hakkında insanın edindiği bilgilerin dış

görünüşten derin ve genel ilişkilere giderek, sonsuz olarak

ilerlediği gerçeği bilinecek.

65 Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, s, 105.

Page 37: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

31

• Bir şeyin ya da bir olgunun bir aşamasının belli özelliklerinin

ancak daha yüksek bir aşamada tekrarlandığı bilinecek.66

Diyalektik yöntem uygulanırken buna ait araştırma teknikleri kullanmak

gerekir. Araştırmanın evrelerinde farklı teknikler gerekebilir. Çünkü araştırma

gelişebilir ya da değişebilir. Dolayısıyla araştırmanın sürecine göre araştırma

tekniklerini değiştirmekte yarar vardır. Her şeyde var olan diyalektik hareketin,

araştırmasını yapacağı konuda da var olduğunu bilen araştırmacı sosyolog, ancak bir

ön araştırma sonunda kurabileceği varsayım kapsamında diyalektik yöntemi

uygularken, araştırma tekniklerini konuya uygun olarak geliştireceği gibi

uygulamanın her evresini de ayrı teknikler gerektireceğini bilecektir. – Varsayımlar

araştırma boyunca gelişebilirler ya da araştırmanın gelişmesiyle değişebilirler ve

değişen varsayımlarda araştırmanın yönü değiştirebilirler.- Araştırma konusunun

bütün boyutlarıyla ilgili mümkün olduğu kadar en fazla bilgi toplanacaktır. Bu çok

değişik veriler içinde ortak niteliklerin soyutlanması kavramları meydana

getirecektir. Yani her kavram bir ortak niteliği gösterir. Başka bir deyişle, her kavram

bir grup gerçeği, daha doğrusu bir grup şeyi, bir grup olayı, bir grup olguyu gösterir.

Bu grupları ya da onların ortak niteliklerini gösteren kavramlar, aslında düzey,

aşama, bütünlü, yönseme, görev, yapı vb. kavramları olacaktır. Araştırma konusu

gerçeği düşüncede, yeniden kurulacak olan açıklama yöntem, kavramlar arasındaki,

ilişkilerle gerçeğin hareketinin biçimini ve belirleyiciliklerini ya da başat

belirleyicisini ortaya koyacaktır. Belirleyicilik aranacaktır; çünkü, her gerçekte

olduğu gibi, araştırma konusu gerçeğin öğeleri arasında belirleyiciler vardır. Zaten,

belirleyicilik yok demek, ilişkiler yok demeye, hayat yok demeye gelir. Benzer

kavramlar benzer gerçekleri kapsarlar. Fakat araştırması yapılmış başka gerçekleri

gösteren kavramların kalıplarına, araştırması yapılmamış gerçekleri sığdırmaya

kalkışma boş lakırdı etmekten daha ileri gidememek demektir.67

66 A. g. e. s, 107. 67 Ergun, Sosyoloji ve Tarih, s, 165.

Page 38: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

32

Kısaca söylemek gerekirse; sosyolojinin kullanacağı yöntem diyalektik

yöntem olmalıdır. Toplumsal olay ve olgulara kapsamlı ve bütünlükçü bir şekilde

bakan diyalektik yöntem, toplumsal gerçeği en iyi çözecek ve açıklayacak

yöntemdir. Yapısalcı, işlevselci ve karşılaştırmacı gibi yöntemlerin toplumun sadece

görünen ya da kısımsal bir yönünü ele alarak incelemektedir. Dolayısıyla

sosyolojinin kullanacağı yöntem bunlar olmamalıdır. Toplumsal gerçeklik ancak

diyalektik yöntem aracılığıyla ortaya çıkartılabilir.

Page 39: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

33

4- DOĞAN ERGUN’DA KÜLTÜR

4.1- KÜLTÜR NEDİR?

Bilindiği gibi kültür konusu, toplumsal bilimlerin değişik dalları tarafından

incelenmiş ve buna ait birçok tanım yapılmıştır. İki yüz elliye yakın kültür tanımı

konusunda Doğan Ergun şunları söylemektedir; bu tanımlar kültür olgusunun

omurgasını ya da atardamarını yakalayamadığını göstermektedir.68 Aslında kültür

kavramı, bilimsel olmayan yöntemlerin değerlendirmesine bırakılmasından

kaynaklanmaktadır. Kültür araştırmaları bilimsel yöntem aydınlığın içine tam olarak

çekilmemiş, bilimsel yöntem merceğinin altına tam olarak alınamamışlardır.69

Kültür konusuna böyle bir giriş yaptıktan sonra bu kavramı tanımlamakta

yarar vardır. Kültür ya da uygarlık, geniş etnografik anlamıyla insanın bir toplum

üyesi olarak, edindiği, bilgi, inanç, sanat, ahlak, yasa, adetler ve diğer yeti ve

alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür.70 Doğan Ergun ise kültür kavramını

şöyle açıklamaktadır: Kültür, medeniyet koşullarına göre öğrenişmiş, toplumsal

yaşayış tarzıdır. Ve tanımımızı açmak istersek, medeniyet, maddi gelişmedir ve bir

bakıma maddi gelişme bilincidir. Kültür, öğrenmedir ve kültür öğrenmeyle elde

edilir. Sırası gelmişken hemen belirtelim ki, bizim konumuz, önceleri, kendilerine

ilkel toplum; sonraları, makinesiz toplum, tarihsiz toplum, doğal toplum, hatta

yazısız toplum denilen toplumlar değildir. Bizim konumuz, gelişen değişen

toplumlardır; bizim konumuz gelişen, değişen toplumlardaki kültürdür; yani, sınıflı

toplumlardaki kültürdür. Bize göre, ilkel denilen bu toplumların kültürü medeniyetsiz

kültürdür. Yani, bu tür kültürler, maddi gelişmesi olmayan ya da maddi gelişme

bilinci olmayan kültürlerdir. Üretim ilişkilerinin temelinde retim araçlarının mülkiyet

şekillerinden birini bulmak, bize göre belirli bir toplumda bir sınıf şekli bulmak

demektir. Belirli bir toplumda, üretim araçlarının mülkiyetine sahip bir sınıf, kendi

çıkarlarını korumak, kendi egemenliğini sürdürmek için, üretim ilişkilerini kendine 68 Ergun, Türk Birey Kuramına Giriş, s, 39. 69 Ergun, Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik, s, 23. 70 Sibel Özbudun, Kültür, ( Kavram Sözlüğü Söylem ve Gerçek, Editör: Fikret Başkaya), Özgür Üniversite Yayınları, Ankara, 2005, s, 320.

Page 40: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

34

göre belirlemek, biçimlendirmek ister. Bu isteği gerçekleştirmek için, kendi

ideolojisinden kaynaklanan bir yaşayış tarzı oluşturur ve bu yaşayış tarzını toplumun

tümüne yaymaya çalışmak ister, yani topluma bir yaşayış tarzı öğretmek ister ki, işte

bu kültürdür. Biz de bu yüzden, kültürü, öğrenilmiş yaşayış tarzı olarak düşünüyoruz.

Ve bu yaşayış tarzını, belirli bir toplumdaki toplumsal inançların, toplumsal

düşünüşlerin, toplumsal duyguların, toplumsal davranışların bütünü olarak

görüyoruz. Yani, öğrenilmiş bir manevi gerçek, öğrenilmiş bir ruhsal iklim. Fakat bu

manevi gerçek, bu ruhsal iklim maddi gelişme içindedir, maddi gelişmeyle iç içedir;

yani medeniyet içindedir, medeniyetle iç içedir. Bu bakımdan, kültürü, maddi kültür

ve manevi kültür diye ayırmanın, tamamen yanlış bir düşünce işlemi, tamamen yanlış

bir yöntembilimsel bir işlem olduğunu vurgulamak, söylemek isteriz. Kültür, manevi

bir araçtır; ve manevi bir araç olarak, bir toplumda insanlar arasındaki ilişkileri

sağlamaya yarar. Yani, inanç düşünce, duygu ve davranış ilişkilerini sağlamaya

yarar.71

Doğan Ergun’a göre; kültürün ele alınması şu şekil olmalıdır. Tarihsel ve

toplumsal bir olgu olarak kültürün tarihsel ve toplumsal evriminin yasaları içinde ele

alınması, incelenmesi, sonuçlandırılması gerekirdi. Başka bir deyişle kültürün, genel

kuram/genel kuramlar çerçevesinde araştırılması/incelenmesi gerekirdi.72

Görüldüğü gibi hemen her şey de olduğu gibi tüm kavramlara tarihsel ve

toplumsal bakan Doğan Ergun, bunu yaparken de üretim ilişkilerini de göz ardı

etmemektedir. Sınıflı toplumlarda kültür araştırmaları psikolojik sosyoloji

çerçevesinde değil, tarihsel sosyoloji çerçevesinde yapılmalıdır. Tarihsel olmayan bir

sosyoloji, zaten işlevselci olmaya ve kalmaya mahkumdur. Ve kültür, tarihsel

sosyoloji çerçevesinde ele alınırken, sırası geldikçe ya da yer yer kültürün kendisinin

belirleyici olduğu ve olabileceği göz ardı edilmemelidir, fakat yöntembilimsel

zorunluluk olarak üretim biçimlerinin ve üretim ilişkilerinin belirleyiciliklerine genel

olarak büyük çapta öncelik verilmelidir.73

71 Ergun, Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik, s, 25. 72 A. g. e. s, 30. 73 A. g. e. s, 92.

Page 41: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

35

Kültür kavramı ile en fazla uğraşan bilim dalı antropolojidir. Özellikle

Amerikan kültür antropolojisindeki araştırmalar, kültürler ve kişilikler arasındaki

ilişkiler üzerinde yoğunlaştığı bilinmektedir. Bilindiği gibi Amerikan kültür

antropolojisi çözümlemelerini bireysel ilişkileri merkeze koyarak anlamaya

çalışmaktadır. Bu konuda Doğan Ergun şunları söylemektedir; grupların ve

toplumların kendiliklerinden bir gerçeği yoktur; gruplar ve toplumlar ancak

bireylerarası ilişki tarzıdırlar; yalnız bireyler düşünürler ve yaparlar; birey, temel

gerçektir ve toplum türev gerçektir… Bireyi temel gerçek ve toplumu türev gerçek

olarak algılamalarından dolayı, bireyi inceleyen bireysel psikoloji dışındaki sosyal

bilimlerin hiçbirine yöntembilimsel öncelik vermeyen Amerikan sosyal bilimcileri,

toplumu/toplumsalı/toplumsal belirleyicileri dışlamak gibi bir cazibeden-

çekilicilikten kendilerini kurtaramıyorlar. Böylece, bilimsel yöntem, onlar için bir

sorun olmuyor, böyle bir sorunla uğraşmıyorlar, kuram ve kuramın önemini

reddeden deneysel yöntem, onların benimsedikleri tek yöntem olarak hüküm

sürüyor.74 Doğan Ergun; Amerikan kültür antropolojisinin başarısızlığa uğradığını

söylemektedir. Bu başarısızlığın nedeni de, yalnız ve yalnız bireycileştiren görüşten

yola çıkması ve sosyolojik açıdan/toplumun temel gerçek olduğu olgusundan yoksun

kalmasıdır.75

Kültür konusunda Varoluşçuluk akımının yaptığı değerlendirmeleri ya da

çözümlemeleri şu şekil özetleyebiliriz. Bilindiği gibi varoluşçuluğun en ünlü

temsilcisi Jean Paul Santre’dir. Varoluşçuluğun kültür tanımı ise şöyledir. Kültür ne

bir kavram gibi ne de yol gösterici bir ilke gibi düşünülebilir, fakat kültür bütün bir

sorunun/problemin yaşandığı tarz gibi düşünülmelidir.76 Doğan Ergun; kültürün

böyle tanımlanması konusunda şunları söylemektedir. Kültürün böyle varoluşçu bir

tanımı aynı zamanda, yalnız ve ancak görünen olgularla yetinen amprik/görgül bir

tanımdır. Ve yine olguların var olduklarını açıklamak isteyen ve fakat o olguların

niçin değiştiklerini, değişebileceklerini açıklamayan işlevselci bir tanımdır. Ve bu

74 A. g. e. s, 31. 75 A. g. e. s, 33. 76 A. g. e. s, 37.

Page 42: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

36

varoluşçu kültür tanımı, yalnız acınası tanımlandığını göstermekle kalmıyor; aynı

zamanda, ampirizmin ve işlevselciliğin bütün eksiklerini ve bütün yetersizliklerini

açıkça taşıyor, içeriyor.77 Görüldüğü gibi varoluşçuluğun kültür konusunda yaptığı

çözümlemeler işlevselci bir yaklaşım sergilemektedir.

Kültür araştırmalarında kültürün tarihsel bir gerçek olarak ele alınması

gerektiğini söyleyen, Doğan Ergun; bu konuda şunları söylemektedir; şimdiki zaman

görünüşlerinden önce tarihsel bir gerçek olarak kültür/kültürler vardır. Kültür, bireye

değil, topluma öncelik verilerek; önceden hazırlanmış ya da hazırlanmakta olan

bütünlük kavramı/kavramları içinde ele alındığında, karşımıza önce, her biri bir

tarihsel olgu ve sosyoloji gerçeği/sosyoloji kavramı olarak şu kavramlar çıkar;

toplumsal bilinç/ortak bilinç, temel kişilik/toplumsal kişilik, toplumsal duygu,

toplumsal düşünce, toplumsal inanç ve benzeri kavramlar. Ve bu kavramlar, tüm

toplumsal yapı gerçeklerini kısımsal/özgül yapı gerçekleri gösterirler.78

Şunu söylemek gerekirse kültür araştırmalarında kültür olgusunun tarihsel ve

toplumsal gerçek olduğu unutulmamalıdır. Bu anlayışla konuya yaklaşıldığı zaman

karşımıza çıkacak olan kavramların (bilinç, kişilik, duygu) toplumsal yapıyı

anlamamıza yardımcı olacaktır.

Doğan Ergun; kültürün özelliklerine şöyle belirtmektedir.79

• Kültür madde dışı canlılıktır.

• Kültür öğrenmeyle elde edilen bir olgudur.

• Kültür, ideolojik olarak güdülenmiş bir etkinlikler kaynağıdır.

Özet olarak diyebiliriz ki kültür, öğrenilmiş ve güdülenmiş madde dışı bir

varlıktır; dolayısıyla kültür, bir manevi gerçek-bir ruhsal gerçektir. Demek ki,

77 A. g. e. s, 37. 78 A. g. e. s, 41. 79 A. g. e. s, 41.

Page 43: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

37

kavram olarak kültürün en ilk ve en büyük kavramlık niteliği, kültürün madde dışı

bir varlık olmasıdır.

4.2- TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ

Bilindiği gibi toplumları farklı kılan onun tarihsel, toplumsal ve demografik

yapısıdır. Toplumları farklılaştıran temel faktör ise insan-doğa çelişkisidir. İnsanlar

farklı coğrafyalarda ya da farklı tarihsel dönemde doğaya karşı birleşerek yapı ve

örgütler meydana getirmeleridir. İnsanların güçlerinin birleşmesi diyoruz. İşte

gruplar ya da toplumlar olarak sonuçlanan bu birleşme diyoruz. İşte gruplar ya da

toplumlar olarak sonuçlanan bu birleşme değişik coğrafya alanlarında ve değişik

tarih dilimlerinde değişik örgütler ve yapılar oluştururlar. Bizim ülkemiz başka bir

coğrafya alanındadır ve tarihimiz başkadır. Yani bizim insanlarımızın güçlerinin

birleşmesinden başka bir toplumsal yapı oluşmuştur. Bu toplumsal yapı, eğreti

dengeler-geçici dengeler olarak değişerek, yani kendine göre ve kendine özgü

değişerek gelişeceği yerde başka toplumların gelişme süreci içinde sokulmak

istenmiştir, istenmektedir.80

Türk kültürünün değerlendirilmesini yapmadan önce Batı kültürünü kısaca

ortaya koymakta yarar vardır. Bilindiği gibi Batı kültürü, bireye öncelik veren bir

anlayışa sahiptir. Her şeyden önce batılı toplumlarda bir temel olgu vardır. Bu temel

olgu şudur; Batılı toplumlar, toplumların, bireylerini kutuplaştıran bir karşıtlığın

egemenliği altındadırlar. Ve bu karşıtlık aynı zamanda kişiler dediğimiz özel bireyler

ile toplum arasındaki karşıtlıktır. Bu karşıtlık anlaşmazlık biçimindedir, çatışma

biçimindedir. Bu çatışma toplumla kişiden(her ikisinden) birinin önceliğinden şüphe

etmeye kadar varır.81 Batı’daki bu karşıtlık ilişkisi, bireylerde rekabet ilişkisini,

sömürü ilişkisini meşrulaştıran bir yapı sunmaktadır. Batılı bireyler kendi toplumları

içinde erimeyi ya da kaynaşmayı reddeder. Aynı zamanda Batı toplumlarındaki

kurumlar, değerler karşıtlığını körükler. Genel olarak, Batı toplumlarında ahlak

anlayışı yüze çıkmak gibi, suyun yüzeyine çıkmak gibi, bireylerin toplumdan

80 A. g. e. s, 55. 81 A. g. e. s, 58.

Page 44: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

38

ayrılmalarını, ayrı düşmelerini onaylar. Ve bu onaylamayı bireyin kendi sorumluluğu

bireyin bağımsızlığı kavramlarına yükler.82 Görüldüğü gibi Batılı toplumlar

karşıtlığı, rekabeti, girişimciliği ve bireyselliği yüceltmektedir.

Türk kültürüne gelince şunu söyleyebiliriz. Türk kültürü kamuya öncelik

veren bireyselliğe değil de toplumu merkeze koyan bir kültürdür. Bir toplumda iki

gerçek vardır, bunların bir tanesi ekonomik gerçek diğeri ise kültürel gerçektir.

Bizdeki bu gerçeklikler bireyi kamucu bir anlayışa sokmuştur. Kişisel girişimciliğe

değil kamu girişimciliğine; bireye değil topluma öncelik veren bir yapıya sahiptir.

Türk kültürünün bu niteliklerini gözden geçirmeye çalışmak istiyoruz. Yine, Türk

kültürü bireycileştiren bir kültür değildir, kamulaştıran bir kültür demek istiyoruz.83

Doğan Ergun; Türk kültürünü şu şekil tanımlamaktadır: Türk kültürü, Türk

kavmin tarih sahnesine çıkışından başlayarak günümüze denk süregelen ve Türklerin

yerleştikleri yaşadıkları, bugün de yaşamakta oldukları yerlerde yarattıkları, bugün

de etkinliğini sürdüren kültürdür.84

Türk kültürü ya da Türk toplumu bireyci bir anlayışa sahip olmadığı ancak

toplumu bireycileştirme çalışmalarının 200 yıldan beri sürdüğü bilinmektedir. Fakat

bu bireycileştirme çabalarına rağmen Türk toplumu halen bireycileşememiştir.

Bunun nedeni olarak da Türk toplum yapısının belirleyiciliklerinin farklı olmasıdır.

Bu konuda Doğan Ergun şöyle yazar: Türkiye’de bireycileştirme sadece ekonomik

anlamada algılanmıştır. Bu ise tefeci, rantçı ve sömürücü bir grup oluşturmuştur.

Oysa bireycileşme diğer alanları da ilgilendiren bir olgudur. Ayrıca ekonomi alanı

dışında, Türkiye’nin başka alanlarında bireylik geliştirme sorunu vardır. Bu başka

alanlar bilim, sanat alanlarıdır; teknoloji alanıdır; bir toplumda hizmet olarak diğer

meslek ve çalışama alanlarıdır. Bu başka alanları sayarken doğal olarak ekonominin

bu alanlardaki belirleyici etkisi unutmuyoruz. Biz, hem Türkiye’de bireylik

geliştirme sorunu var diyoruz hem de ekonomide bireylik eleştirmek özel

82 A. g. e. s, 60. 83 A. g. e. s, 80. 84 A. g. e. s, 82.

Page 45: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

39

girişimcilikle sınırlanamaz diyoruz, böyle bir toplum yasası yoktur diyoruz. Bunları

derken bu düşüncelerimizde hiçbir çelişki yoktur.85

Görüldüğü gibi Türk kültürünün bireyci olmadığı görülmektedir. Toplumsal

ve tarihsel yapımızın farklılığı, bizim Batı gibi olmamamızın nedeni olarak

görülebilir. Her toplumun kendine özgü belirleyicilikleri vardır, bu ise toplumları

farklı kılmıştır. Örneğin bizde, Batı’daki gibi sınıflaşma ya da özel mülkiyeti

destekleyen öznel ve nesnel koşular yoktur ya da çok azdır. Bu konuda Doğan Ergun

şunları söylemektedir; Batı toplumsal yapısına ait kavramlarla bizim toplumumuzu

açıklama girişiminin doğru olmayacağı bilinmektedir. Feodalizm, kapitalizm,

sosyalizm, gibi kavramların Batı toplumların evrimini açıklan kavramlardır. Oysa

bizim toplumsal evrimimizde bu kavramların yeri yoktur. Bilinmelidir ki

toplumumuz farklı süreçlerden ya da farklı belirleyicilerin etkilemesiyle oluşmuştur.

Örneğin Batı’da özel mülkiyeti destekleyen öznel ve nesnel gerçeklikler var iken,

bizim toplumumuzda böyle bir gerçeklik yoktur. Osmanlı da toprak mülkiyeti

devlete aittir, böyle olunca devlet tüm erki ve gücü kendinde toplamış, toplumu ve

bireyi kendine göre şekillendirmiştir. Türk toplumuna ait sınıflaşma ise bu sürecin

öğelerini elinde tutan devlet aracılığıyla oluşturulmuştur. Dolayısıyla bizim

toplumumuzda sınıf ve buna ait öğeler Batılı toplumlardan farklıdır. Batı ve

toplumumuzun sınıflaşma süreci de farklıdır. Sınıflı bir toplum olarak Türk

toplumunu da açıklamaya çalışırken sınıflaşma sürecinin öğeleri olarak birey,

bireysel bilinç, sınıf, sınıf bilinci öğelerinin, Türk toplumunun gerçeklerini

yansıtacak, gösterecek tarzda kavramlaştırmaları gerekir. Batı’da başta ekonomi

alanında ve sonra diğer etkinlik alanlarında bireylikle-bireylik geliştirmekle başlayan

bir sınıflaşma söz konusudur. Türkiye’de ise yalnız yöneticilik alanında gelişmiş

bireylerin oluşturduğu bir sınıflaşma söz konusudur. Batı’da devlet, toplumun

“gidişatına göre” biçimlendiği için önce ve daha çok üretime dayalı toplumsal yapı

öncelikli bir sınıflaşma söz konusudur. Türkiye de ise tersine önce ve daha çok

denetime dayalı toplumsal işlev öncelikli bir sınıflaşma söz konusudur.86

85 A. g. e. s, 124. 86 A. g. e. s, 171.

Page 46: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

40

Öz olarak şunu söyleyebiliriz. Batı’ya ait kavram ya da modellerle toplumsal

gerçeğimiz açıklanamaz. Bilinmelidir ki Türk toplumsal yapısının belirleyicilikleri

Batı’dan farklıdır. Dolayısıyla Türk kültürü diğer kültürlerden farklı olmuştur.

Türk kültürünü özelliklerini Doğan Ergun şöyle bir sıralama ile

özetlemektedir.87

• Türk halkının çoğunluğu devletin küçülmesine karşıdır.

• Türk halkının çoğunluğu özelleştirmeye karşıdır.

• Türk halkının çoğunluğu devletçik geleneğinin sürmesini istiyor.

• Türk halkının çoğunluğu pek çok hizmetin devlet tarafından

gerçekleştirilmesini bekliyor.

• Türk halkının çoğunluğu bireyci değildir.

• Türk halkının çoğunluğu kendini bencil bulmuyor bencil görmüyor.

• Türk halkının çoğunluğu aile bağlarına sadıktır.

• Türk halkının çoğunluğu geleneklerine bağlıdır.

• Türk halkının çoğunluğu yurtsever, yardımsever, konukseverdir.

• Türk halkının çoğunluğu maddeci değildir.

• Türk halkının çoğunluğu ihtiraslı değildir.

• Türk insanlarının kişiliği çoğunlukla genişlemiş benlik taşımaktadır.

• Türk insanları çoğunlukla kadercidir, kanaatkardır, girişken değildir.

• Türk insanları çoğunlukla sınırlı-sınırlanmış, yani özel benlik

taşımazlar.

Türk toplumunun kamucu oluşunun olumlu ve olumsuz yanlarının olduğunu

söyleyen Doğan Ergun şunları söylemektedir. Bir Türk toplumu ki insanların

çoğunluğunun bireysel bilinçleri kamu bilinciyle yüklüdür, bu kamu bilincidir ki hem

olanak olarak bireysel bilinçlerin zenginliği olmuş hem de aynı zamanda olanaksızlık

olarak bireyliğin gelişmesini engellemiştir. Öyleyse her şeyden önce bu kamu

bilincini anlamak ve tartmak gerekir. Bir Türk toplumu yapısı ve bunun gerekli

87 A. g. e. s, 199.

Page 47: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

41

sonucu bir kamu bilinci ki, bireylerin çoğuna bir icat ruhu bir keşif ruhu

aşılamamıştır; yine aynı toplum yapısı, ve aynı kamu bilici ki, bireylerinin çoğunun

kendi başına ve sade kendi mantığı içinde yol almasını kolaylaştırmamıştır. Bu sonuç

olumsuzluktur. Fakat aynı zamanda bu sonuç bir olumluluktur. Ve sıralayarak

söyleyebiliriz ki Türk kamu bilinci, Türk bireylerin çoğunluğuyla Türk toplumu

arasında bir karşıtlık yaratmamıştır; toplumla birey arasında çatışma yaratmaya

elverişli olmamıştır; bireyleri kutuplaştıran olanaklar taşımamaktadır; toplumla

bireyleri birbirine kaynaştırma olanakları sunmaktadır. Ve bütün bunlardan dolayı

Türk kültürü Türkiye’deki insanları, Batı’da olduğu gibi ve Batılı anlamada özel

bireyler olarak yönlendirmemektedir, özel bireyler olarak yetiştirmemektedir.

Kısacası Türk kültürü bireyci değildir. İnsanları bireyci kılmamaktadır.88

Görüldüğü gibi Türk kültürü, Batı kültüründen farklıdır. Türk kültürü devletçi,

kamucu ve özelleştirme karşıtı bir anlayışa sahiptir. Bu durumun olumlu yanları

olduğu gibi olumsuz yanları da vardır.

4.3- TÜRK TOPLUMUNDA KİŞİLİK

Doğan Ergun; kimlik, bireysel kişili ve toplumsal kişilik gibi kavramları

toplumsal ve tarihsel gerçekliğe dayandırarak tanımlamaya çalışmıştır. Bu kavramlar

ontolojik bir yaklaşımla ele almış ve toplumsal yapıyla ilişkilendirilmiştir.

Doğan Ergun, kimliği şu şekil tanımlamaktadır; kimlik bir kişinin özelliğidir.

Ve insanın bütün özellikleri kimlik olabilir. Başka bir deyişle, insanın sahip olduğu

bütün kişi/kişilik özellikleri, kimlik olarak da belirtebilir.89

Doğan Ergun; kişiliği ise şu şekil tanımlamaktadır; kişilik psikolojik bir

yerleşmedir, yani kişinin psikolojik bir temelidir. Bireysel kişilik, bireysel

örgütlenmedir; bu bireysel örgütlenme, dinamik/hareket halinde bir örgütlenmedir;

bireyin kendi içindeki bir örgütlenmedir.90

88 A. g. e. s, 205. 89 A. g. e. s, 79. 90 A. g. e. s, 85.

Page 48: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

42

Toplumsal kişiliği, ilişkiler bütünü olarak gören Doğan Ergun bu kavramı şu

şekil tanımlamaktadır; toplum, yaşanan kurallar bütünüdür. Bir toplumda, iktisat

ilişkilerinde ahlak ilişkilerine, hukuk ilişkilerinden eğitim ilişkilerine, aile

ilişkilerinde siyasal ilişkilere kadar pek çok ilişki yaşanır. Yaşanan kurallar bütünü

deniliyor; başka bir deyişle, toplumsal kurumlar bütündür. Ve sürekli olarak belirli

bir toplumda yaşamak, o toplumun bütün bireylerine özgü ortak bir dinamik

örgütlenme gerektirmektedir; bu ortak dinamik örgütlenme, ortak bir kişilikten başka

bir şey değildir. Bu ortak kişilik, başka bir deyişle belirli bir toplumun, toplumsal

kişiliğidir; temel kişiliğidir; esas kişiliğidir; esas kişiliğidir; kültürel kişiliğidir. Biz

daha çok, toplumsal kişilik, dinamik bir sentezdir. Ve bu dinamik sentez, yani

bireysel kişiliklerin bu ortak sentezi, bir toplumsal yapıyı başka bir toplumsal

yapıdan ayıran en önemli özelliklerden biridir. Bu toplumsal kişilik, içinde oluştuğu,

biçimlendiği toplumla birlikte değişecektir. Fakat toplumsal değişmelerin getireceği

yeni boyutlara, yeni biçimlere yeni niteliklere, yeni ilişkilere kadar, bu toplumsal

kişilik, yani bu ortak psikolojik yerleşmişlik, bir insan ömrünü aşar ve kimi

yanlarıyla kuşaklar boyunca devam eder, edebilir.91

Türkiye’yi anlamanın yolu Türk insanı ve kişiliğini anlamaktan geçtiğini ayrıca

bu kavramlara tarihsel bakılması gerektiğini söyleyen Doğan Ergun şunları

söylemektedir; her toplumsal olgu gibi, Türk kişiliği olgusu da tarihsel bir olgu

olduğu için, bu tarihsel/kültürel/ortak kişiliğin oluşumunu bugünlerden dünlere giden

yaklaşımlarla ele alınmalıdır.92

Toplumsal kişilik, kişilik ve kimlik gibi kavramları ele alırken diyalektik bir

bakış açısı ile bakılması gerektiğini söyleyen Doğan Ergun şunları söylemektedir;

Bütünlük derken, birleşmiş bir bütünlüğü kaydediyoruz; yani örneğin, belirli bir

toplumda toplumsal olguların birbirine organik olarak bağlandıklarını, birbirlerini

karşılıklı olarak etkilediklerini söylemek istiyoruz. Hareket derken, belirli bir

toplumda toplumsal olguların bir durgunluk, hareketsizlik, değişmezlik içinde

91 A. g. e. s, 86 92 A. g. e. s, 165.

Page 49: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

43

olmadığını; tersine, bu olguların sürekli bir hareket ve değişme halinde olduğunu

söylemek istiyoruz.93

Toplumsal olay ve olguların ya da herhangi bir toplumsal gerçeğin sadece bir

kimliğe dayalı olarak açıklanması ya da çözümlenmeye çalışılması bilimsel bir

yaklaşım olmaz. Bu konuda Doğan Ergun şunları söylemektedir; Bir toplumda,

toplumsal gerçeği yalnız bir kimliğe indirgemek ya da tanımlamak diyalektik

gerçeğe ters düşmektedir. Belirli bir toplumda, hayat gerçeğini ya da tarihsel ve

toplumsal gerçeği yalnız bir kimliğe indirgemeye kalkışmak, daha doğrusu yalnız bir

kimliğin belirleyiciliğine indirgemeye kalkışmak, örneğin, yalnız bir etnik kimliğin

ya da yalnız bir dinsel kimliğin belirleyiciliğine indirgemek, hayatın ya da toplumun

diyalektik gelişiminin önünü tıkamak anlamına gelir. Karşılıklı etkileşim süreci

olarak diyalektik, bir çok/pek çok kimlik arasındaki ilişkileri yansıtır. Bu bir çok/pek

çok kimlikten yalnız birine göre/yalnız biri doğrultusunda bir toplumu düzenlemeye

yönelik siyasetin ya da ideolojinin, tarihte anlaşmazlıklar, çatışmalar, kavgalar

yarattığı bilinir, bilinmektedir. Üstelik ve ayrıca, böyle siyasetin ya da ideolojinin, bir

toplumdaki iyilik-kötülük gibi, sömüren-sömürülen gibi, çalışan-tembel gibi, olumlu-

olumsuz gibi gerçeklerden kaynaklanan çelişkileri gözden kaçırmaya yaradığı/hizmet

ettiği de bilinir, bilinmektedir.94

Bilindiği gibi toplumsal gerçeği açıklayabilmek ya da anlayabilmek için o

toplumun kişilik yapısını bilmekten geçer. Türk kişilik yapısının özelliklerini Doğan

Ergun şu şekil sıralamaktadır;95

• Türk halkının çoğunluğu, ensellikten yoksun bir eğitimle, yani baskıcı

bir eğitimle yetişir

• Türk halkının çoğunluğu, nemelazımcıdır.

• Türk halkının çoğunluğu, özerk bireylik geliştiremez bir hale

indirgenmiştir.

• Türk halkının çoğunluğu, eğlenmesini bilmekle birlikte hüzünlüdür.

93 A. g. e. s, 172. 94 A. g. e. s, 174. 95 A. g. e. s, 177-178.

Page 50: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

44

• Türk halkının çoğunluğu, tehditten etkilenir.

• Türk halkının çoğunluğu, konukseverdir.

• Türk halkının çoğunluğu, devletçilik geleneğin sürmesinden ve devlet

otoritesin üstün tutulmasından yanadır.

• Türk halkının çoğunluğu, topluma-devlete bağımlı bireylerden oluşur.

• Türk halkının çoğunluğu, değer sistemini hiyerarşi/aşama sırasında

gösteren insanlar arası ilişkilerde yaşamaya koşullandırır.

• Türk insanının çoğunluğu, maddeyi tanımak ve açıklamak bakımından,

yani doğa önünde, nesnel bilgiden çok anlama önem veren bir eğilim-

bir yatkınlık içindir.

• Türk halkının çoğunluğu, korkulu bireyler çoğunluğudur; başta “devlet

korkusu” olmak üzere, çoğunluk, genel olarak girişimlerde korkuludur.

• Türk halkının çoğunluğu, ulusal ve dinsel kimliklerine önem veren

çoğunluktur.

• Türk halkının çoğunluğu, iyimserlikten uzak, belirli koşullarda

hoşgörülü, belirli koşullarda uzlaşmacı, genelde bireyci olmayan, zayıfı

koruyan, orta karar kaderci, birbirine benzemeyi çok seven, ayrı

durmaktan fazlasıyla korkan, erkek egemen kültürle koşullanmış, çoğu

zaman tepkisiz, siyasal anlamda çoğu zaman katılımsız, fakat ayakta ve

hayatta kalabilmek için hep tutunan ya da tutunmadan

vazgeçmeyen/kolay kolay vazgeçmeyen bireyler çoğunluğudur.

• Türk halkının çoğunluğu için, aile bağlarına sadakat ve geleneklere

bağlılık, Türk kişilik yapısının önemli öğelerini oluşturur.

Görüldüğü gibi Türk halkının kişilik yapısı, Batılı insanların kişilik yapısına

benzemediği görülmektedir. Bu konuda Doğan Ergun şunları söylemektedir; Türk

insanının Batı insanından farlı olduğu bilinmektedir. Türk insanlarının bilinç

olanakları ya da manevi yatkınlıkları, Batılı nitelikte özel bireyler

yetiştirmeye/gerçekleştirmeye elverişli değildir. Batılı özel birey, topluma karşı

kendi üzerinde toplanmış, kendi üzerinde kutuplanmış bir bireydir. Oysa, Türk

insanlarının çoğunluğunun, tarih içinde dünlerden bugünlere kadar içinde

Page 51: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

45

biçimlendirdikleri bilinç, bireysel bilinçten çok kamu bilinci olmuştur. Bilinçleri

daha çok kamu bilinci ağırlıklı Türk insanlarının bireyliklerinin gelişmesi, Batılı

anlamda ve nitelikteki özel birey bilincine dönüşerek değil, özerklik yönünde

bireylik geliştirmekle ya da özerk birey bilinci olanaklarıyla sağlanır.96

Kişilik konusunda öz olarak şunları söyleyebiliriz. Türk halkının kişilik

yapısını ortaya koyabilmek için kavrama bütünsel, tarihsel ve toplumsal bakmamız

gerekmektedir. Ve ayrıca kişilik yapımızı belirleyen ana değişkenleri ortaya

koymamız gerekmektedir. Türkiye’yi anlamanın yolu Türk insanı ve kişiliğini

anlamaktan geçmektedir. Kişilik, kimlik, bilinç, toplumsal kişilik vb. kavramları

incelerken diyalektik bakış açısı ile ele almamız gerekmektedir. Eğer bu kavramlar

bütünlük içerisinde ele alınmaz ise yeteri kadar başarılı bir çalışma ortaya konmaz.

Son olarak çalışmamızda sık sık vurgulanan bir nokta ise Türk halkının kişilik yapısı

ve kültür yapısının Batı toplumlarından farklı olmasıdır. Çünkü bu toplum ya da

toplumların kişisel ve toplumsal belirleyicilikleri farklıdır.

II. Bölümü özetlemeye çalışırsak şunları söyleyebiliriz. Toplumu bir bütün

olarak gören, toplumsal olay ve olguları salt nedensel ilişkilerle açıklanamayacağını

belirten Doğan Ergun; toplumların kendine özgü yapısı ve tarihi olduğunu

söylemektedir.

Toplumların, Batı’ya ait kuram ve modellerle açıklanamayacağını ve her

toplumun evrimleşme süreci içinde kendine ait belirleyiciliklerinin olduğunu v

vurgulayan Doğan Ergun, Türk toplum yapısının Batı’nın toplum yapısından farklı

olduğunu söylemektedir.

Sosyoloji ile tarih arasında yakın bir ilişki olduğunu vurgulayan Doğan Ergun;

iki disiplinin toplumsal yapıyı karşılıklı ve çok yönlü bir şekilde ele aldığını

belirtmektedir. Her toplumsal olgunun tarihsel ve her tarihsel olgunun toplumsal

olduğu ilkesiyle hareket eden Ergun, bu iki disiplinin araştırma ve incelemelerinde

birbirlerini desteklemeli ve beslemelidir.

96 A. g. e. s, 181.

Page 52: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

46

Yöntem konusunda diyalektik yöntemi benimseyen Doğan Ergun; toplumsal

gerçeği en iyi açıklayan ve yorumlayan yöntemin diyalektik yöntem olduğunu

söylemektedir.

Kültürü, “medeniyet koşullarına göre öğrenilmiş, toplumsal yaşayış tarzı”

olarak tanımlayan Doğan Ergun, kültürün tarihsel ve toplumsal evrim yasaları içinde

ele alınması ve incelenmesi gerektiğini söylemektedir.

Doğan Ergun, Türk halkının kişilik yapısını çözümlerken referansı yine kendi

toplumsal yapısı olmuştur. Türk halkının kişilik yapısının Batı toplumlarının kişilik

yapısından farklı olduğunu belirtmiştir.

Page 53: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

47

İKİNCİ BÖLÜM

1-FELSEFE VE EĞİTİM

Bilindiği gibi felsefe ile eğitim arasında zorunlu ve anlamlı bir ilişki vardır.

Günümüzde uygulanan eğitim politikaları zorunlu olarak bir felsefeye, ideolojiye ve

kurama dayanmaktadır. Dolayısıyla eğitim ya da eğitim politikalarının anlaşılması

için felsefesinin bilinmesini zorunlu kılınmaktadır. Eğitim ile iç içe olan felsefeyi

tanılamak gerekirse şunları söyleyebiliriz.

Felsefe; gerçeğin tümüyle, temellendirmeye dayanarak bağ kurma süreci ve

bunun sonunda elde edilen dirik ürünler olarak betimlenebilir.97 En genel anlamda

felsefe, insanın evren ve evrenin insanlarla ilişkisi üzerine sistematik, derinlemesine

ve spekülatif düşünmesi sonucunda oluşmuş bir bilgi alanıdır.98 Bir diğer tanım ise;

doğanın, toplumun ve bilginin en genel yasalarının bilimi.99 Felsefe daha açık bir

ifade ile varlığı bütünü ile anlamaya çalışan bir bilgi elde etme uğraşıdır.100

Tanımlardan anlaşılacağı gibi felsefe doğayı, toplumu ve evreni bütünü ile açıklama

ya da ilkelerin ortaya koyma çabası olarak görülmektedir. Bu kadar kapsayıcı bir

disiplin olan felsefenin alanları ise ontoloji, epistemoloji, aksiyoloji ve mantık olmak

üzere dört bölümden oluşmuştur. Felsefenin alanlarına ilişkin kavramların

tanımlanması ise şöyledir. Ontoloji; var olanı (to on) bütünsel bir anlayışla inceleyen

onun neliğine yasal düzenliklerini konu alan ve çözümlemeye çalışan bir felsefi

disiplindir.101 Epistemoloji; bilme özne (suje) ile nesne (obje) arasında bir bağ kurma

olarak tanımlanabilir.102 Aksiyoloji; insanın yapıp etmelerini inceler, bu tür

davranışların dayadığı ilkeleri ve değerleri araştırır.103 Mantık; “Akıl nedir? Aklın

kuralları var mı? Varsa nelerdir? Doğru düşünme nedir? Doğru düşünmenin kuralları

97 Veysel Sönmez, Eğitim Felsefesi, Anı Yayıncılık, Ankara, 1998, s.8. 98 Gerald L. Gutek, Eğitime Felsefi Ve İdeolojik Yaklaşımlar, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2001, s.2. 99 N.S. Aşukin, Politika sözlüğü, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1979, s.82. 100 Sezgin Kızılçelik, Yaşar Erjem, Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, Saray Kitabevi, İzmir, 1996. s. 204. 101 Sönmez, Eğitim Felsefesi, s.9. 102 A. g. e. s. 11. 103 A. g. e. s. 20.

Page 54: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

48

nelerdir? Bunlar doğuştan mı, yoksa sonradan mıdır?” Soruları ve bunlara verilen

yanıtları içerir.104

Felsefe ve alanları ile ilgili tanımlamalar yapıldıktan sonra eğitim olgusunu

tanımlamakta yarar vardır. Bilindiği gibi bu olgular felsefe ve eğitim bu sürecin iki

ana değişkeni ya da öğesidir. Gutek’e göre; eğitim çok genel anlamda, insanı kültürel

hayata hazırlayan tüm sosyal süreçleri içerir.105 Sönmez’e göre; eğitim, çevre

ayarlanması yoluyla kişinin davranışlarını istendik yönde değiştirme ve

değerlendirme süreci olarak tanımlanabilir.106 Kemerlioğlu ve çalışma arkadaşlarına

göre; eğitim, yeni kuşaklara toplumdaki mevcut değerlerin, bilgilerin düşüncelerin

ve hünerlerin aktarılması veya öğretilmesini sağlayan bir süreçtir.107

Şunu söylemek gerekirse eğitim modellerini ya da eğitim politikalarını ve

bunlara ait müfredat programları, yöntemleri vb. öğeler ile felsefe arasında yakın ve

zorunlu biri ilişki söz konusudur. Felsefenin eğitime olan katkılarını Veysel Sönmez

13 başlık altında toplamıştır.108

• Eğitim sistemleri kurulurken öncelik hedeflere verilmelidir. Hedeflerin neliği

konusunda bir karara varabilmek için felsefeye baş vurmak zorunludur.

• Felsefeden elde edilen ölçütler takımı eğitim siteminin iç tutarlılığı açısından

değerlendirilmesinde kullanılabilir. Hedef, hedef davranışlar, içerik, eğitim ve

sınama durumlarının, temele alınan felsefenin ölçütlerine uyup uymadığı

değerlendirilmelidir. Bu tür değerlendirme, eğitim sisteminin öğeleri arasında

iç tutarlılığın gerçekleştirilmesini sağlayabilir. Böyle bir sonuç, eğitim

sisteminin tutarlı işlemlerinin, çelişkilerinin en aza indirilmesini, etkili ve

verimli çalışmasını gerçekleştirebilir.

• Eğitim nesnesi (objesi) insandır. İnsan aynı zamanda felsefesinin de

konusudur.

104 A. g. e. s, 30. 105 Gutek, Eğitime Felsefi Ve İdeolojik Yaklaşımlar, s. 5. 106 Sönmez, Eğitim Felsefesi, s.39. 107 Eyüp Kemerlioğlu ve Diğerleri; Eğitim Sosyoloji, Saray Kitabevi, İzmir, 1996, s.3. 108 Sönmez, Eğitim Felsefesi, 54-59.

Page 55: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

49

• Hedeflere, yeni hedeflere katmada felsefe, etkili ve verimli bir biçimde işe

koşulabilir.

• Felsefe personelin yetiştirilmesinde, atanmasında, değerlendirilmesinde

ölçütler takımı olarak işe koşulabilir.

• Her ekonomik, politik ve toplumsal sistem bir felsefeye dayanır.

• Sayıtlıların dayandığı felsefelerin birbirleriyle çelişip çelişmediğini

incelemek sistemler arasında tutarlılık sağlamak gerekir. Bu süreçte felsefe

etkili bir araç olarak kullanılabilir.

• Her insanın toplumsal, ekonomik, politik ve eğitim sistemine getirdiği kendi

felsefesi vardır.

• Eğitim durumlarının düzenlenmesi ve işe koşulmasında da felsefeden

yararlanılmalıdır.

• Sınama durumlarının düzenlenmesi ve denetlenmesinde de felsefe, ölçütler

takımı olarak kullanılabilir.

• Temele alınan felsefe(ler)ye göre, eğitim sisteminin isteyip istemediğini

sınama durumlarının düzenlenip düzenlenmediğini denetlemede felsefeye

başvurulmalıdır.

• Felsefe, gerçeğin bütünüyle temellendirmeye dayalı bir bağ kurma sürecidir.

• Felsefenin eğitime katkıları olduğu gibi eğitiminde felsefeye katkıları

vardır. Eğitim yoluyla insanlara bilimsel, felsefi v.b. alanlarda istendik, tutarlı

davranışlar kazandırır. Bunlar hem insanların kendi felsefelerini, hem de

toplumsal felsefeleri geliştirme de katkıda bulunabilir.

Görüldüğü gibi felsefenin eğitime olan katkıları oldukça fazladır. Eğitim

sadece felsefe ile ilişkili değildir. Eğitim bir ülkenin politik sistemi, ekonomisi, kültürel

yaşantısıyla da ilişkilidir. Bilinmelidir ki bir araştırma konusu tek boyutuyla açıklanamaz,

çözümlenemez ve değerlendirilmemelidir, konu diyalektik bir bakış açısıyla yani bütünsel

bir şekilde ele alınmalıdır. Bu bağlamda eğitimle diğer sistemler arasındaki ilişkileri ortaya

koymakta yarar vardır.

Page 56: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

50

2- POLİTİK SİSTEM VE EĞİTİM

Bir toplumun devlet yapısı ve dayandığı felsefe, anayasası, yasama, yürütme

ve yargı ile ilgili kurum ve kuruluşları, bunların işleyişi; politik sistemi oluşturur. Her

devlet; doğal olarak kendi politik anlayışını, yeni yetişen kuşaklara aktarmak ve

benimsetmek ister. Bunu genellikle okullar ve yetişekler yoluyla yapar. Bu açıdan eğitim,

resmi ideolojinin genç kuşaklara aktarılma süreci olarak tanımlanabilir. Bir devletin

anayasası, onun uzak hedeflerini, politik felsefesini yansıtır.109 Görüldüğü gibi her resmi

ideoloji sürekliliği ve devamlılığı için eğitim kurumlarını kullanmaktadır.

Millet biliminin gelişmesi ve devlet sisteminin buna göre düzenlenmesi

gündeme geldiği andan itibaren, bu devlet yapısını koruyacak ve geliştirecek bireylerin

yetiştirilmesi de söz konusu olmuştur. Hatta her toplumda devlet yönetimini düzenleyen

politik kurumlar, toplumdaki bireylerin devletin yönetim biçimini oluşturan ideolojiyi

benimseyerek mevcut düzeni koruyacak şekilde yetiştirilmesini kendilerinde bir hak ve

görev olarak görürler.110

Öz olarak şunu söyleyebiliriz. Politik sistem ile eğitim arasındaki ilişki

tarihsel ve evrenseldir. Bu bağlamda her iki disiplin birbirlerini etkilemekte ve

belirlemektedir. Bilinmelidir ki, politik kurumlar eğitim kurumlarının amaçlarını belirleyip

gelişmelerini sağlarken, eğitim kurumları da bireylerde oluşturdukları kalıcı tutum ve

davranışlarla bu bireylerin politik yapının amaçlarına uygun birer vatandaş olmalarına

katkıda bulunacaklardır.111

3- EKONOMİK SİSTEM VE EĞİTİM

Ekonomik sistem, hem üretim, emek, sermaye, araç-gereç ve donanım, bilim

ve teknoloji, hem de tüketim açısından eğitimle sıkı bir ilişki içindedir. Bu açıdan

ekonomik sistem de büyük oranda insanlarla ilgilidir; çünkü insanın istek ve

109 A. g. e. s.61. 110 Kadir Aslan, Eğitim Bilimine Giriş, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 1998, s, 78. 111 A. g. e. s, 79.

Page 57: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

51

gereksinimlerini karşılamak üzere kurulup işe koşulmuştur. Bu ekonomik sistem, onun

dayanağı olan felsefe, devletin tüm kurum ve kuruluşlarını etkileyip belirleyen önemli

değişkenlerden biridir. Aynı mantıkla devletin diğer öğeleri de ekonomik sistemi etkiler ve

değiştirir. Eğitim, ekonomik sistemin de bir alt sistemdir. Hangi ekonomik model

yürürlükte ise onun dayandığı ilkelere göre bir eğitim sistemi kurulup işe koşulmalıdır.112

Ekonomik sistemle eğitim arasında sıkı bir ilişki vardır. Ülkelerde uygulanan ekonomik

modele göre eğitim sistemi de şekillenmektedir. Örneğin kapitalist bir düzende yetişecek

bireyler girişimci, rekabet v.b. öğelere göre yetişecektir.

Bir ülkenin kalkınması ya da gelişmesi için ona uygun insan tipi yetiştirilmesi

ile mümkündür. Toplumların gelişme ve kalkınma arzuları, bu kalkınmayı sağlayacak

nitelikte elemanlarca karşılanmaktadır. Bu niteliklere sahip bireyleri yetiştirmek ise eğitim

alanında kurumsallaşmak ile mümkün olmaktadır. Başka bir anlatımla ekonomik yapının

gelişmesi, bu yapıyı gerçekleştirme yeteneğine sahip insan gücünün yetiştirilmesini, bu da

eğitim kurumlarının amaçlarının değişmesi ve niteliklerinin gelişmesine neden

olmaktadır.113

4- TOPLUMSAL SİSTEM VE EĞİTİM

Bir toplumsal sistem, çeşitli kurum ve kuruluşlarla bunlar arasındaki

ilişkilerden oluşur. Bu kurumlar; aile, cemaat, cemiyet, kabile, klan, okul, ulus, devlet v.b.

olabilir. Ayrıca toplumda göç, kentleşme, intihar, suç, evlilik, boşanma, işsizlik, savaş gibi

olgularda vardır. Gelenek ve görenekler, inanç sistemleri, moda, nüfusun yerleşimi,

cinsiyetin yaşa, mesleklere göre dağılımı, toplumun gereksinim duyduğu insan gücü, okul,

hastane, fabrika, işyeri v.b. toplumsal sistemin öğeleridir. Bu açıdan toplumsal sistem,

ekonomik, politik ve eğitim sisteminin bir üst sistemidir. Bu nedenlerden dolayı, her

sistem, hangi toplum, ulus için kuruluyorsa, o tolumun gerçeğinden hareket etmek

zorundadır; çünkü o gerçeğe dayanmayan ve ondan hareket etmek zorundadır; çünkü o

gerçeğe dayanmayan ve ondan hareket etmeyen sistem, kısa zamanda bozulup yıkılmak

zorunda kalabilir. Kurulacak bir sistem, toplumsal gerçeğe hem uymalı, hem de onu

112 Sönmez, Eğitim Felsefesi, s.64. 113 Aslan, Eğitim Bilimine Giriş, s, 76.

Page 58: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

52

temele alıp daha tutarlığa doğru değiştirip geliştirmeye yönelmelidir. Eğer toplumsal

sisteme yalnız uymakla kalırsa, onu değiştirip geliştirmez. Böylece amacını

gerçekleştiremez. O, gerilemesine yıkılmasına neden olabilir.114 Her toplumsal gerçeğin

kendine ait özgünlüğü ve özelliği vardır. Uygulanacak eğitim modeli ya da politikaları

toplumsal gerçekle uyuşmalı onu geliştirmeli ve değiştirmelidir. Toplumsal örüntüleri,

kültürü ve kurumları ile çelişen eğitim modelleri bireyleri yabancılaştırmaktadır.

5- EĞİTİM AKIMLARI

Bilindiği gibi eğitim akımları belli bir felsefeye dayanmaktadır. Bu konu

başlığı altında eğitim akımları ve dayandığı felsefeleri alt başlıklar altında öz olarak

verilmeye çalışılmıştır.

5.1- İDEALİZM VE EĞİTİM

Gerçekliğin temelde tinsel veya düşünsel olduğu ileri süren idealizm,

insanlığın en eski ve en etkili düşünce sistemlerindedir. İdealistlere göre; gerçek fikirler,

düşüncedir, ruhtur. Madde onun bir yan ürünüdür. Evrenin kanunları insanın entekllektüel

ve moral tabiatı ile uyum halindedir ve oluşum süreci bir bütünlük gösterir.115 Bilindiği

gibi idealizm tarihsel öneminin yanı sıra mevcut eğitim uygulamalarına kaynaklık

yapmıştır. En ünlü temsilcileri Platon ve Hegel’dir. İdealizm ve eğitim ilişkisini öz olarak

şöyle verebiliriz.

Evrenin ve insan varlığının tinsel yapısını açıklayan idealizm iyi, doğru ve

güzelin temelde değişmeyen evrenin sürekli hep aynı kalan, birbirleriyle ilişkili unsurlar

olduğunu ileri sürer. İdealist eğitimciler dinsel, felsefi, tarihsel, ebedi ve sanatsal

eserlerden çıkartılan doğruları temel alan konu ağırlıklı bir müfredat programı tercih

ederler. Eğitime ilişkin şu düşünceler idealist felsefeden kaynaklanmaktadır.116

114 Sönmez, Eğitim Felsefesi, s. 67. 115 Nurettin Fidan ve Münire Erdem, Eğitime Giriş, Alkım Yayınları, İstanbul, 1998, s, 95. 116 Gutek, Eğitime Felsefi Ve İdeolojik Yaklaşımlar, s.34.

Page 59: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

53

1- Eğitim insandaki potansiyel temellendirme ve geliştirme sürecidir.

2- Öğrenme, öğrencinin zihnindeki doğruları hatırlaması için uyarılması

sürecidir.

3- Öğretmen bireyselliğin en iyi ve en yüksek ifade biçimi olan değerlerin

taşıyıcısı olarak ahlaki ve kültürel bir model olmalıdır.

İdealist eğitim anlayışını öz olarak şu şekil özetleyebiliriz. Yaşamanın ve

öğrenmenin amacını yaşamanın değerlerini anlamak olarak gören idealistlere göre eğitim,

insanın entelektüel, duygusal ve yargısal çevresinde göründüğü biçimde fiziki ve zihinsel

yönden gelişmiş, serbest ve bilinçli insanoğlunun üstün biçimde Allaha uyarlanmasında

doğa üstü nitelikte bir süreçtir.117

5.2- REALİZM VE EĞİTİM

Realistler, nesnelerin bizim onları algılamamız söz konusu değilken de var

olduklarını söylemektedirler. Gerçekliğin nesnel bir düzeni olduğunu ve insanların bu

gerçekliğin bilgisine ulaşabileceğini ileri sürmektedir. Realistlere göre; evren gerçekten

vardır ve somuttur. Evrende var olan her şey insan zihninden bağımsız olarak vardır.

Realistlere göre, biz bunlarla doğrudan doğruya temas ederiz.118 Realizmin en ünlü

temsilcisi Aristo’dur.

Realizmin temel ilkeleri şunlardır.119

• Biz kişiliği nesneler gibi bir çok şeyin gerçek olarak var oldukları bir dünya

da yaşamaktayız.

• Gerçek nesneler, onların varlıklarına ve yararlarına ilişkin istek ya da

tercihlerimiz bağlı olmaksızın vardır.

• Bu nesnelerin bilgisine aklımızı kullanarak ulaşmak mümkündür.

117 Aslan, Eğitim Bilimine Giriş, s, 113. 118 Nurettin Fidan ve Münire Erdem, Eğitime Giriş, s, 95. 119 Gutek, Eğitime Felsefi Ve İdeolojik Yaklaşımlar, s.36.

Page 60: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

54

• Bu nesnelere ilişkin bilgiler, bunların bağlı olduğu kanunlar ve bunların

birbirleriyle ilişkileri insan davranışlarına yol gösteren en güvenilir

olgulardır.

Realizm ve eğitim arasındaki ilişkiyi öz olarak şu şekil verilebilir.

Aristoteles’te kaynaklarını bulan bu felsefe, eğitimin temel hedefinin bilgiyi kullanmak,

bilgiyi keşfetmek ve onu (başka alanlara) transfer etmek olduğunu ileri sürer. Böyle bir

bilgi, insanın aklını kullanma potansiyelini anlamada temel bir unsur olduğu gibi kişisel,

sosyal, ekonomik, siyasal, moral ve estetik gibi yaşamdaki tüm unsurlarla yüz yüze

gelmeyi de sağlayan yol gösterici bir olgudur.120

Bu felsefe, eğitimi bilgi kullanma sanatı ve bilim üretme işi olarak görür.

Realist, eğitimin amacının dört yönlü olduğunu belirtir.121

• Objeler hakkındaki gerçeği gerçek anlamda ayırt etmek

• Bu gerçeği bilindiği şekliyle entegre etmek ve genişletmek

• Kuramsal esasa dayalı ve bu yönden geçerliliği olan ve genel olarak

yaşamla ilgili ve özel olarak mesleki işlevi olan pratik bilgi kazanmak ve

• Bunu insan topluluklarının bütününe genç ve yetişkinlere inandırıcı ve

tutarlı biçimde aktarmaktadır.

5.3- PRAGMATİZM VE EĞİTİM

Pragmatizm, 20. yüzyılda Amerika’da çıkmış felsefi bir akımdır.

Pragmatistler her doğrunun insan yaşantısından kaynaklanan deneysel/pratiksel bir olgu

olduğunu ileri sürerler. Bu felsefe değişimin sürekliliği, değerlerin göreliliği, insanın

biyoloji ve sosyal yapısıyla bir bütün oluşu, demokrasinin bir yaşam biçimi olarak önemi

ve insan davranışlarında kritik düşüncenin değerine önem verir.122 Pragmatizmin en büyük

temsilcisi John Dewey’dir. Ona göre düşünceler pratiksel sonuçlarına dayanılarak

120 A. g. e. s. 56. 121 Aslan, Eğitim Bilimine Giriş, s, 112. 122 Nurettin Fidan ve Münire Erdem, Eğitime Giriş, s, 96.

Page 61: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

55

yargılanır; doğru kesinliği olan bir iddiadır, deneysel bir yargı problem çözümlerine

götüren hipotezlerin uygulanmasına dayanır, bilimsel bir yöntem izleyen mantık deneysel

olup, değerler; etik ve estetik problemler bağlamında yaşanılır. Sonuçlar; tek tek

durumların (biricik) niteliklerini taşırlar.123

Pragmatizm ile eğitim arasındaki ilişkiyi şu şekil değerlendirebiliriz.

Pragmatizm, özellikle John Dewey’in deneyci bakış açısını düşünme ve eğitim sistemlerini

değiştiren bir felsefe olmuştur. Bu düşünce, soyut ve değişmez kuramlar yerine deneyci

araştırmayı temel almıştır. Sosyal zeka ve deneyci yöntemi içeren bilimsel yöntemi

savunan Dewey’in felsefe ve eğitime ilişkin eserlerinde okulun toplumun geneline

dinamizm kazandıran önemli kuramlardan biri olarak sosyal bir rol üstlendiği

vurgulanmıştır. Dewey’in eğitim felsefesinin merkezinde eğitim ve öğretime ilişkin

düşüncemize yeniden biçim kazandıracak olan problem çözme, uygulama ve tecrübe gibi

kavramlar vardır.124

Pragmatizm ve eğitim konusunda öz olarak şunları söyleyebiliriz.

Pragmatizm eğitimi insanın kendi yaşantıları yolu ile yapılan değişiklikler olarak

değerlendirir. Dolayısıyla eğitim değişmeye açık bir süreç olmalıdır. Bu sürecin sonu gene

kendisi ile sınırlıdır. Zira eğitim süreci sürekli bir yeniden düzenleme, yeniden yapma ve

dönüşümdür. Bir öğrencinin gerçek anlamda eğitilmiş olması, sosyal bir ortamda yapmak

istediğinin sorumlulukları ve sonuçlarını tam olarak dikkate alması ve seçmeyi

öğrenmesine bağlıdır.125

5.4- VAROLUŞÇULUK VE EĞİTİM

Varoluşçuluk bütünsel bir düşünce sistemi olmaktan çok felsefi bir bakış

açısı veya bir felsefi eğilimdir. İnsanın hayatı boyuna ne yapacağına kendisinin karar

vermesi ve hür olduğu görüşleri ağırlık taşır. Bundan dolayı insan kendi davranışlarından

kendi sorumludur. İnsan davranışlarının bir ürünüdür ve kendi kendilerini oluşturma

123 Gutek, Eğitime Felsefe Ve İdeolojik Yaklaşımlar,s. 91. 124 A. g. e. s.121. 125 Aslan, Eğitim Bilimine Giriş, s, 111.

Page 62: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

56

durumundadır.126 Varoluşçuluğu simgeleyen temel düşünce şunlardır; toplumun ya da

insan toplulukları karşısında bireyin biriciliği ve özgürlüğü ön planda gelir; tüm insanlar

var olma ve kendilerini tanılama sorumluluğuna taşırlar.127

Varoluşçu düşünce, insan psikolojisi, eğitim psikolojisi, öğrenme kuramı ve

rehberlik konularında gelişmelere yol açmıştır. En ünlü temsilcileri Sören Kierkegaard ve

Jean-Paul Sartre’dir. Varoluşçuluk ile eğitim arasındaki ilişkiyi öz olarak şöyle

belirtilmiştir.

Geleneksel felsefeler tarafından ileri sürülen sistematik dünya görüşlerinin

tersine varoluşçular bireyleri sınıflandırma sistematiğe dayandıran evrene ilişkin görüşlerin

sınırlamalarından kurtarıp, özgürleştirmek ister, insanın öznelliğine, bireysel özgürlüğe ve

sorumluluğa önem veren bu felsefe, bireyleri bu dünyada yaşarken kendilerini tanımlayan

kendi isteklerinden sorumlu varlıklar olarak tanımlar. Bireyler kendi değerlerini ortaya

çıkarabileceklerinin ve dışarıdan bir ölçüt almaksızın kendi özlerini yaratabileceklerini

farkına varmalıdırlar.

Varoluşçu bir eğitimde kişilere insan özgürlüğünün her şeyden üstün olduğu

öğretilmelidir. Bireyin öznelliğine önem veren varoluşçu bir eğitimci, öğrencilerdeki

sorumluluk duygusunu ve kendi yetileri konusunda bilinçlenme davranışını geliştirmeye

çalışır. Önemli bireysel tercihlerinde bulunan öğrenciler de zamanla kendi tanımlarını

yapabilirler. Bir eğitimdeki bu türden hedeflere ne bir ilerleme düşüncesi vardır ne de

bunlar bir öğretmen veya bir akıl sistemi tarafından ortaya konulur. Her birey kendi

eğitiminden sorumludur. Özetlenecek olursa varoluşçu eğitimin nitelikleri şunlardır.128

• Özgürlüğü sınırlayan kurumların, güçlerin ve eğilimlerin farkına

vardırtır.

• Seçme özgürlüğünün ne kadar anlamlı, değerli olduğunu anlatır.

126 Nurettin Fidan ve Münire Erdem, Eğitime Giriş, s, 96. 127 Gutek, Eğitime Felsefi Ve İdeolojik Yaklaşımlar, s.125 128 A. g. e. s.150.

Page 63: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

57

• Her birey kendini belirleme sorumluluğunu ve eylemlerine kendi

varlığına önem vermeyi öğretir.

• Anlamlı ve önemsiz tercihler arasındaki farkı gösterir.

Varoluşçu eğitime ilişkin özetle şunları söyleyebiliriz. Varoluşçulara göre

eğitim doğal bir süreç olmalıdır. Bu süreç doğal ve serbest olduğu oranda sonsuz

bir boyut kazanır. Varoluşçu felsefede öğretmen kopya kişiler yetiştirmeyi

amaçlamaz. Bunun için üç aşamalı bir çaba göstermesi gerekir: 1) İçeriği işleme, 2)

Zihnin bağımsız fonksiyon gösterme başarısını sağlama, 3) Öğrencide gerçek

hakkında bir inanç yaratmak. Böylece öğrencilerin boşlukta ve amaçsız olarak

dolanmasına engel olunur. Çünkü amaç öğrencinin iyi gerçek ve güzel hakkında

kendi inancına erişmesini sağlamaktır. Öğrencin önemi, program ve öğretmenden

daha önce gelir. Çünkü eğitilecek olan öğrencidir. Zira varoluşçu için gerçek

sonsuzdur. Bu nedenle programda beşeri bilimlere birinci derecede yer

verilmelidir. Varoluşçuluğa göre toplumu geliştirmenin yolu bireyi geliştirmeden

geçer.129

5.5- MARKSİZM VE EĞİTİM

Bilindiği gibi Karl Marx, bir toplum, ekonomi ve siyaset kuramcısıdır. Onun

düşünceleri bazı ülkelerin resmi ideolojisi de olmuştur. Dolayısıyla bu akımın

kendine ait bir eğitim anlayışı da vardır. Gerçek bir eğitimin bilimsel sosyalizm

ilkelerine dayandırılması ve bu eğitimde proletaryanın zihninde oluşan yanlış

düşüncelerin temizlenmesi gerektiğine inanmıştır. Bu yanlış bilinçlenme alt sınıfın

egemen bir üst sınıf ideolojisini kabullenmesi sonucu ortaya çıkmıştır. İdealizm ve

Thomizm gibi spekülatif felsefeler proletaryayı din konusunda yanlış

bilinçlendirmişlerdir. Realizm, özellikle onun bilimsel yanı Marksist Diyalektik

Materyalizmle birleştirildiğinde gerçekliğe ilişkin doğru bir bilinçlenme

sağlayabilecektir. Liberalizm ve Konservatizm gibi ideolojiler de egemen sınıfların

alt sınıfların alt sınıfları kontrolleri altında tutabilmelerini sağlayan silahlar haline 129 Aslan, Eğitim Bilimine Giriş, s, 114.

Page 64: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

58

getirilmişlerdir. Marx, Ütopik Sosyalizmin bazı tezlerin yararlı bir çözümleme

sağlamakla birlikte sosyal değişim stratejilerinin akılcı olmadığına inanmış,

böylelikle de tarihsel süreçte yanlış bilinçlenmelere neden olan ideoloji ve felsefeleri

saptamaya çalışmıştır.

Yanlış felsefeleri eleştiren bilimsel sosyalizm veya komünizm kavramlarıyla

ifade edilen Marx’ın ideolojisi, işçi sınıfında devrimci bir bilinçlenme oluşturmak

için kullanılmıştır. Bu ideolojiye göre de proletaryanın ileri kolu olan devrimci

elitler, işçi sınıfının beklentileri doğrultusunda eğitilmelidir.

Marksizm, okulu ideolojik bir aygıt olarak görmektedir. Okul devlet

aygıtlarında biridir. Ancak okul sınıfsal bölünmeleri yaratmaz; yalnızca bu

bölünmeye ve böylece onun genişletilmiş yenide üretimine katkıda bulunur.

Aygıtlara kumanda eden de, sınıf savaşımıdır. Sınıf savaşı ve üretim süreci, okulun

işlevini belirler. “devletin ideolojik aygıtlarının (dolayısıyla okulun) görevlilerin

yeniden üretiminde, onların biçimlendirilmesinde ve dağıtımlarında kesin ve özel

yeri varsa da, bu işler yeniden üretimin asıl belirleyici yönüyle (yerlerin, mevkilerin

yeniden üretimi) sınırlandırılmıştır.130

Marx’a göre eğitim, devrimci kuramı uygulamaya geçirmelidir. Tüm tarihsel

olay ve hareketlerin analizinden kaynaklanan bu kuram devrim stratejisinin ve

sınıfsız bir toplumun oluşumunu sağlamıştır. Bu devrimsel liderlik proletaryayı

zafere ulaştıracaktır.

Marksist eğitim kuramı, ekonomik üretim yapısının yarattığı doğal ve maddi

bir insan anlayışına dayanmıştır. Bu kurama göre eğitimle bireylere özellikle işçilere,

materyalist bir bilinçlenme kazandırılmalıdır.

Marx’ın önerdiği öğretim veya resmi eğitim zihinsel, psikolojik ve bedensel

gelişim kadar genci üretim süreçleri konusunda bilinçlendirmek bir teknolojik veya

130 Kemal İnal, Eğitim ve İktidar; Ütopya Yayınevi, Ankara, 2004, s, 72.

Page 65: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

59

politeknik (birçok sanat veya fen dallarının öğretimi) içerikli eğitime de önem

vermiştir.

Endüstriyel ya da politeknik eğitim, kapitalist sistemin mesleki

uzmanlaştırmasından çok daha fazla unsuru içermektedir. Bu eğitime işçilerin

yaptıkları işe ve ürettikleri ürüne yabancılaşmalarını en aza indirecek bir işlev

yüklenmiş, politeknik eğitim, teori ve kuram ağırlıklı verilen eğitimde bireylerin

endüstriye ve farklı iş ortamlarına göre hazırlanmaları ve ekonomik üretimin bir

sosyal değişim aracı olduğu konusunda aydınlatılmaları hedeflenmiştir.131

5.6- İDEOLOJİ VE EĞİTİM

Aydınlanma döneminden itibaren ideolojiler sosyal, siyasal ekonomik ve

eğitimsel düşüncelerin oluşumunda etkili olmuşlardır.

1776 Amerikan Devrimi, 1789 Fransız Devrim, 1917 Bolşevik Devrimi ve

1949 Çin Komünist Devrimi gibi büyük devrimler geniş anlamda ideolojiyi ortaya

çıkaran olgular olmuşlardır, ideolojilerde hem resmi hem de resmi olmayan eğitim

üzerinde çok büyük bir etki yaratmışlardır. Sözgelimi birer ideoloji olan

Konservatizm, sosyalizm veya Faşizm bir vatandaşlık modeli; ideolojik açıdan belirli

bir insan modeli çizerler. Bir ideoloji fırçasıyla bu portreyi boyarken tarihsel,

sosyolojik ve ekonomik olguları kullanır. İdeal insan tipini yaratırken ideoloji,

ağırlıklı olarak eğitime dayanır. Resmi olmayan eğitim kurumları, özellikle basın,

radyo, televizyon ve video gibi medya araçları remi eğitim kurumu olan okullar

kadar, müfredatın, resmi programların, okul çevresinin prototipi yaratırken kullanılan

unsurlardır.132

İdeoloji, eğitim sistemlerinin belirlenmesinde önemli bir role sahiptir. Eğitim

sistemleri, ideolojilerin etkisiyle sürekli değişen ve şiddetli ideolojik çatışmalara

maruz kalan daha geniş bir toplumsal bağlamın bir parçası haline gelir. Bu nedenle

131 Gutek, Eğitime Felsefi Ve İdeolojik Yaklaşımlar, s. 263. 132 A. g. e. s. 163.

Page 66: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

60

eğitim kurumu, ideolojik çatışmaların gerçekleştiği/göründüğü bir arenadır. Farklı

politik, ekonomik ve kültürel dünya görüşleri olan gruplar, toplumsal açıdan

meşruiyetin neyi ifade ettiğini ve toplumun amaçlarının neler olması gerektiğini

tanımlamaya çalışırlar. Bu etkinlik, eğitim kurumu içinde de gerçekleşir.133

Bilindiği gibi ideolojiler sadece eğitim ya da eğitim politikalarını belirlemez.

Bilim, teknoloji ve ekonomi gibi alanları da belirler ve yönlendirir. Hayatın her

alanını etkileyen ideoloji kavramını tanımlamak gerekirse; ideoloji genellikle bir

grubun inanç sistemi olup geleceğin politikalarını belirlemede geçmişe dayanır.

Grubun inançları temelde, kültürel nitelikleri aşan bir metafizik sistemden ziyade

tarihsel, sosyal, siyasal ve ekonomik olgulara dayanır. Geçmişin ideolojik yorumu,

bu geçmişin bireyin ve gurubun şimdiki durumunu nasıl oluşturup, biçimlendirdiğini

de içerir; bu sosyal değişim kuramından kaynaklanan bu yorumda geleceğin sosyal

gelişimine ilişkin öngörüler vardır. İdeolojiler, hedefledikleri doğrultusunda toplumu

yönlendirecek programlar ortaya koyarlar.134

İdeoloji, özellikle egemen gurubun ideolojisi veya resmi ideoloji direk olarak

eğitimi ve öğretimi şu boyutlarda etkiler.135

• Eğitim politikaları, hedefleri, amaçları ve sonuçlarını belirler.

• Okul çevresindeki davranış ve değerleri belirleyip, kuvvetlendirir.

• Okulun resmi müfredatını oluşturan bilgi ve yetenekleri üzerinde

etkili olur.

İdeoloji ve eğitim konusunu özetlemek gerekirse; Bir gurubun inanç sistemi

olan ideoloji; sosyal bir bilinçliliğin, davranışların ve değerlerin oluşumundan da çok

etkili bir güçtür. Tüm toplumu devinim kazandırırken ideoloji, özellikle eğitim ve

öğretim üzerinde de etkilidir. Resmi olmayan kuramların sosyal çerçevelerini ve

hedeflerini belirleme işlevi olan ideolojik unsurlar okullarda resmi müfredatı olduğu

133 İnal, Eğitim ve İktidar, s, 49. 134 Gutek, Eğitime Felsefi ve İdeolojik Yaklaşımlar, s. 164. 135 A. g. e. s, 181.

Page 67: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

61

gibi okul çevresini ve “gizli müfredatı” da etkilemektedir. Felsefeler ile ideolojiler

arasında benzerlikler bulunmakla birlikte ideolojiler çere, şartlar ve eylemi merkeze

aldıkları için felsefelerden farklıdırlar.136

6-TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN DAYANDIĞI FELSEFELER

Türk eğitim sisteminin anlaşılması için geçmişine bakmakta yarar vardır. Her

eğitim anlayışının temelinde bir felsefe vardır. İslamiyet’ten önce Türk toplumuna

baktığımız zaman eğitim felsefesi yaşam biçimlerinden almaktadır. Bilindiği gibi

yaşam felsefesini etkileyen faktörler ekonomi, sosyal, politik ve doğal çevredir. Bu

durum islamiyetten önceki Türk toplumunun eğitim felsefesini oluşturmaktadır. Bu

konuda Veysel Sönmez şunları söylemektedir. Eğitim ortamı, gerçek yaşmadır. Bu

tür ortamlar, yapay olarak da hazırlanırdı. Söz gelişi, küçük çocuklar önceleri at

yerine koyunlara bindirilir, ava götürülür, onlara kuş ve fareleri okla vurma

alıştırmaları yaptırılırdı. Yaparak ve yaşayarak, taklit ederek, örnek olarak öğrenme

ile kademeli yaklaşım kullanılırdı. Her çocuğa kahramanlık, güzel, iyi v.b. bir işten

sonra bir ad verilirdi.137

İslamiyetten sonra Türk toplumu yeni bir kültür ve değerle tanışmıştır. Bu

yeni değerin ismi islamiyettir. Bu dönemde uygulanacak olan eğitim sistemi

kaynaklık edecek felsefe ise İslam felsefesidir.

Selçuklular ve Osmanlılar da eğitim ise daha çok İslami değerlerin ön planda

tutulduğu bir anlayışa sahiptir. Bu dönemde eğitim kurumları içerisinde en önemli

kurum medreselerdir. Burada eğitim ve bilim dili Arapçadır. Açıklamaların Türkçe

yapıldığı oluyordu. Bu medreselerde, öğretim yöntemi, anlamın söz konusu olmadığı

için genelde “ezber”e dayanıyordu. Sınıf yöntemi yoktu. Öğretim sistemi belli

değildi. Belli bir kitabın bitirilmesi esastı. Bu da, öğretmenine ve öğrencisinin

yeteneklerine göre değişiyordu. Bu durum, Tanzimatın başlarına kadar böylece

sürdü. Yine 13. yüzyılda Anadolu’da “Ahilik” gibi bir teşkilat vardı. Bu teşkilatta

136 A. g. e. s.185. 137 Sönmez,Eğitim Felsefesi, s. 144.

Page 68: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

62

dinsel eğitime devam edilmiş olmakla birlikte, eğitsel değeri olan mesleğe ve işe

yönelik bir eğitim egemendi. İslamlık eğitimi ve temizlik, cömertlik, başkalarına

iyilik yapma, kanaatkar olma gibi erdemler, öğretim süresi içinde yapılan törenlerde

çocuğa kazandırılmaya çalışılıyordu.138

Selçuklular zamanındaki eğitim anlayışı Osmanlılarda da kısmen sürmüştür.

Osmanlılarda ki eğitim anlayışı ise şöyledir. Osmanlı eğitim sisteminde 16. yüzyılın

ikinci yarısına dek, bilim, araştırma, inceleme, gözlem, anlayarak öğrenme, tartışma,

kuram ve uygulamayı birlikte götürme medreselerde işe koşulmuştur. Müdderis ve

öğretmenler bilge, adil, otoriter, iyi ve güzel huylu, İslami değerlerle donanık,

görevine düşkün v.b. özellikleri taşıyan kişiler olarak görülmektedir. Oysa 16.

yüzyılın ikinci yarısından itibaren medreseler bozulmuş, özellikle de 17. 18. 19.

yüzyıllarda “Skolastik Düşünce” eğitim sistemine egemen olmuştur. Cahil, alanını

dahi bilmeyen, bilim ve teknikten habersiz kişiler müdderis ve öğretmen olmuş,

kitapların yazdıkları, İslami bilginlerinden söyledikleri yüzde yüz doğru kabul

edilmiştir. Bu yüzyıllarda medreselerden yetişenler genellikle her türlü bilimsel ve

teknik gelişmeyi kafirlik, bunları benimseyip savunan ve uygulamaları da din

düşmanı kabul etmişlerdir. Tüm bunların ve ekonomik, politik, toplumsal nedenlerin

bir sonucu olarak Kuran ezberleyen, bağnaz, bilim ve teknikten habersiz, her türlü

gelişme ve yenileşmeye karşı, çekingen, yaratıcı olmayan, körü körüne otoriteye

bağlı, tutarlı değerlerden yoksun, aşağılık duygusu içinde bocalayan, her şeyi

Allah’tan bekleyen v.b. özelliklerde donanık kişiler yetişmiştir. Diğer yandan,

özellikle de Tanzimat Fermanından sonra Batı eğitim ( Fransız, İngiliz, Alman)

sistemi benimsemeye başlamış, fakat bu anlayışla eğitim yapan okullardan az sayıda

insan yetişmiştir. Devletin kurtarılması ve tekrar eski gücüne ulaşması için, Mehmet

Akif gibi düşünenler; Batı’dan bilim ve teknolojiyi almayı, fakat İslami değerlere

dönmeyi Tevfik Fikret gibi olanlar, tümüyle Batılılaşmayı; Ziya Gökalp gibiler ise

Batılılaşmak, İslamlaşmak ve Türkleşmeyi ileri sürmüşlerdir.139

138 Cavit Binbaşıoğlu, Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi, M.B.Yayınları, İstanbul, 1995. s.7. 139 Sönmez,Eğitim Felsefesi, s. 159.

Page 69: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

63

Şunu söylemek gerekirse; özellikle Osmanlının, gerileme ve dağılma

döneminde ülkeyi kurtarma ya da eski gücüne ve etkinliğine kavuşturma gibi

kaygıyla hareket edilmiştir. Bu durum Batıcılaşma ya da Batılılaşma düzeneği ile

sürdürülmüş özellikle yenileşme askeri alanda yapılmaya çalışılmıştır. Daha sonraları

bu yenileşme hareketi tüm alanları kapsar hale gelmiştir. Yeni siyaset çerçevesinde

Batıcılaşmaya karar verilerek bu siyasetin gerektiği adımlar bir bir atılır. Yeni ordu

yanında, çeşitli alanlarda yeni okullar açılır. Eğitim için gerekli ders kitapları

Fransızca’dan Türkçe’ye çevrilir. Yeni savaş teknikleri bilimsel yöntemlerle

okutulmaya başlanır.140

Bilindiği gibi özellikle Tanzimat Fermanı ile birlikte büyük bir yenileşme

hareketi başlamıştır. Tanzimat’la birlikte toplumsal hayatın pek çok alanında az ya

da çok bir değişim süreci başlamış ve sadece 19. yüzyıl öncesindeki yönetim biçimi,

hukuk yapısı, eğitim anlayışı değil; bilim, dil, edebiyat, mimari, giyim gibi çok yönlü

bir dönüşüm ortaya çıkmıştır. Batı kültürünün merkezi olan okulların sayısı hızlı

arttırılmış, eğitim kurumları yaygınlaştırılmıştır. Şiirde bile eski tertip çözülürken

yenisi hazırlanmış, edebiyata ait değerler kısa sürede değişmiş, her alanda eskiye ait

unsurlar yıkılmıştır.141

Osmanlının son dönemlerinde uygulanan politikalar ülkeyi kurtarmak için

yapılmaktadır. Bu politikalar oluşturulurken ya da uygulanırken Batılı Devletlerin

istek ve beklentilerini dikkate almak zorundadır. Bu durum ülkenin çözülüşünü

engelleyeceği düşüncesi ile yapılmaktadır. Oysa ki bu durum ülkeyi bağımlı, yarı-

sömürge durumuna getirmiş ya da koyla kontrol edilebilir duruma sokmuştur.

Osmanlı değişim sürecinin, niteliğini tayin eden unsur “reform” arzusu ve eylemi

değil, Batı’nın kolektif kontrolüdür. Bu kontrolde, Osmanlı Devleti’yle ilgili ilke,

onun “zayıf tutularak bütünlüğünün korunması” şeklinde konmuştur.142

140 - H. Bayram Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihine Giriş: Ön Koşullar, Birey Yayınları, İstanbul, 2001, s.88. 141 A. g. e. s.96. 142 Taner Timur, Osmanlı Çalışmaları “İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine”,İmge Kitabevi, Ankara, 1996, s.96.

Page 70: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

64

Bizi ilgilendiren asıl konu olan eğitim ise diğer politikalardan bağımsız

değildir. Ülkenin kurtarılacağı umuduyla Batılı toplumsal yapıların ürünü ve sonucu

olan birtakım kuraların, değerlerin ya da öğelerin aydınlar aracılığıyla tartışılmaya ya

da tanıtılmaya başlamıştır. Anglo-Sakson eğitim anlayışını ülkemizde uygulanmasını

isteyen ve savunan Prens Sabahattin bu konuda şunları söylemektedir. Bireyci

girişimci toplumsal yapıya geçmek için mevcut yaklaşımların değiştirilmesi gereken

alanlarından biri de eğitimdir. Bireyleri girişimci toplum yapısının istemlerini

karşılayacak özellikle sahip yurttaşlar haline getirmenin yolu, onları ademi

merkeziyetçi ve uygulamalı eğitim anlayışına göre yetiştirmektir.143

Görüldüğü gibi Osmanlı Devleti, çözülmeyi engellemek için Batı’nın istek ve

beklentilerine uygun davranmayı, politikalarını buna uygun olarak şekillendirmeye

çalışmıştır. Bu durum yakınlık kurulan Batı’lı devletlerin toplumsal yapısının ürünü

olan eğitim, ekonomi, siyaset v.b alanların ülkemize sokulması ve uygulanması için

çalışılmıştır. Bu politikalar ilişkiye girilen ülkeye göre değişmektedir. Örnek verecek

olursak İngiltere ile olan ilişkilerin artması Anglo-Sakson eğitim anlayışı ya da

bireyci ekonomik anlayışı savunma girişimi artmaktadır. Fransa ya da Almanya

içinde bu söz konusudur. Bu durum çözülmeyi engellememiş ülkenin bağımlı ve

sömürge durumuna düşmesine neden olmuştur.

Eğitim anlayışımızın toplumsal ilişkilerimizden bağımsız olmadığını

söylemiştik. Dolayısıyla bu toplumsal veçheler birbirlerini etkilemekte ve

belirlemektedir yani süreç diyalektik ve bütünsel bir seyir izlemektedir. Türk eğitim

tarihi ya da eğitim anlayışı sosyoloji, ekonomi, siyaset ve tarih gibi alanlardan

bağımsız olarak incelenemez. Eğitim anlayışımızın neliği, felsefesini, ideolojik

yaklaşımını ortaya koyabilmek için ya da sağlıklı bir şekilde yorumlayabilmek için

tarihsel bakmamız gerektiğini daha önceden belirtmiştik.

143 H. Bayram Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi II: II. Meşrutiyetten Cumhuriyete, Anı Yayıncılık, Ankara, 2003, s.236.

Page 71: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

65

Bilindiği gibi Osmanlı eski gücüne ya da konumuna ulaşmak için

Batıcılaşma144 yönünde yaptığı seçim Osmanlıyı uluslar arası ilişkilerde etkinliğini

arttırmamış, bağımlı, taklide dayalı bir ilişkiler ağı getirmiştir. Bu durum sadece

askeri ya da siyasi açıdan olmamış tüm toplumsal alanları kapsar halde olmuştur. Bu

konuda H. B. Kaçmazoğlu şunları belirtmektedir: III. Selim döneminde başlayan

Batıcılaşma girişimleri ilerleyen yıllarda Osmanlı’yı tamamen etkisi altına almıştır.

Nizam-ı Ceditle başlayan Batıcılaşma, Tanzimat döneminde kurulan Batı tipi eğitim

kurumları ile daha geniş alanlara yayılma sürecine girmiştir. Böylece dış siyasetle

sınırlı olarak, Osmanlı’nın tercihi ve kontrolü altında ortaya çıkan Batıcılaşma,

Tanzimatla birlikte Osmanlı yönetiminde bulunan ve Batılı ülkelerden talimat alan

ekipler tarafından bağımsız bir siyaset olmaktan çıkarılacak; ülke içi sorunların

çözümünde de devreye sokulacak, ülkenin tüm kurum ve kuruluşları Batıcılaşma

yönünde değişime tabi tutulacaktır. Bu süreç, ilerleyen yıllarda, Batılı giyinmek,

yaşamak, eğlenmek noktasına ulaşacaktır; Batılı fikirlerin savunuculuğunu yapan

yeni takımlar, gruplar, “seçkinler” ortaya çıkacaktır. Bürokrat ailelerin çocukları

Doğu ve Batı kültürleri arasında bocalarken, kültürel açıdan bir yabancılaşma ve

kimlik sorunu belirecek, halkla bürokratik kesimler arasında gün geçtikçe artan

uçurumlar büyük huzursuzluklar doğacaktır. Batıcılaşma siyaseti ile saray çevresinde

yer alanlarla bunun dışında kalanlar arasında iki karşıt yaşam tarzı

biçimlenecektir.145 İ. Hakkı Tonguç Avrupa kurumlarının taklidine yönelik şunları

söylemektedir. Birçok yenilgilerden ve imparatorluk parçalanmaya başladıktan,

yeniçeri ordusu inhilal ettikten sonra, İkinci Mahmut devrinde, Osmanlı

İmparatorluğu’nun artık batı uygarlığı karşısında tutunamayacağı iyice ve açıkça

anlaşılmıştı. Onun için türlü zorluklar birer birer yenilerek Avrupa müesseseleri taklit

edilmeye başlanmıştır. Devrimci fikirlere dayanan, kişi hakları ülküsünü güden bazı

Avrupalı milletler de kendi uygarlıklarını ve kurumlarını memleketimize sokmak için

144 Batıcılaşma, Prof. Baykan Sezer’in üretip kullandığı bir kavram. Genelde Batılılaşma olarak kullanılan kavrama Prof. Sezer neden Batıcılaşma dediğini bir söyleşisinde şöyle açıklamaktadır: Osmanlı hiç bir biçimde kendisini gelişmelerin dışında sayıp bu gelişmelerin kaynağında Batı’yı; Batı toplum tipini gördüğü için Batı’ya benzemeye çalışmamıştır. Osmanlı 19. yüzyılda Doğu’yu Batı önünde savunacak bir siyaset üretmediği için kolaya kaçıp, yer ve cephe değiştirerek sorunları aşmak, imparatorluğu koruyabilmek adına, toplumlararası ilişkilerde etkin rol oynayan güçlere yanaşmayı istemiştir. Bu nedenle yaşanan olay bir Batılılaşma değil Batıcılaşma girişimidir. Bkz. H.Bayram Kaçmazoğlu; Türk Sosyoloji Tarihine Giriş: Ön Koşullar, Birey Yayınları, İstanbul, 2001, s, 9. 145 Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihine Giriş: Ön Koşullar, s.185.

Page 72: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

66

çalışmışlardır. Ortaçağ hayat nizamına ve Batı Asya İslam kültürünün dünya

görüşüne göre kurulmuş, gelenek ve göreneklerin ağlarıyla sert bir kabuk bağlamış

olan çeşitli Osmanlı müesseselerinin yanı başında Avrupalı toplumlardan taklit

edilmek suretiyle açılan (harp ve tıp okulu gibi) yeni kurumlar yer almaya

başlamışlardır.146

Türkiye’de Batıcılaşma tarihinin üç aşamadan geçtiği söylenebilir. Siyaset

değişikliği ile başlatılan Batıcılaşma çabalarının ilk aşaması, cephe değişikliğini,

askeri alandaki bazı düzenlemeleri kapsar. Tanzimat’la başlayan ikinci aşamada,

eğitim, yönetim, hukuk gibi pek çok alanda kurumsal değişikliklere gidilir. Bu

yeniliklerin halk ve bürokratlar arasında bir ikilem yaratır. Cumhuriyetle başlayan

üçüncü aşamada ise ikilem ortadan kaldırılarak tamamen batı etkisi kabul edilir.147

Ayrıca Kaçmazoğlu bu süreç içerisinde iki ayrı ideoloji, iki ayrı dünya görüşünün

çıktığını söylemektedir. I. Meşrutiyet döneminde belirgin şekilde ortaya çıkan ve

kökleri Tanzimat’a kadar geri giden Batı yanlısı ve karşıtı dünya görüşleri, yeni ve

eski siyaset yanlıları, II. Meşrutiyet döneminde açıkça karşı karşıya gelerek

çatışacaklardır. Bu dönemde Batı tipi eğitim alanlarla medreseden yetişenler iki ayrı

kutup, iki ayrı ideoloji, ki ayrı dünya görüşüne sahip olarak yaşayacaklardır. Birinci

grup Levanten “mürebbiye”ler elinde yetişerek, alafranga bir hayat tarzı yaşayan

sayılı bir zümre olduğu halde, ikinci grup medreseliler dışında bütün halk kitlesini

kapsar. Bu iki hayat tarzı ve dünya görüşü, yani bürokrat-aydınla halk birbirine

yabancı, hatta birbirinden habersiz iki kesim olarak varlıklarını sürdüreceklerdir.148

Batıcılaşma ile sorunları çözmeye çalışan Osmanlı siyasal iktidarı bu

anlayışını resmi ideoloji haline getirmiştir. Mevcut sorunları çözmek için Batı seçimi

siyasal bir tercih olarak yapılmıştır. Batıcılaşma artık resmi devlet ideolojisidir.

Batılılaşmanın, Batılı toplumların özellikleri başta eğitim kurumları olmak üzere

146 İ. Hakkı Tonguç, Eğitim Yolu İle Canlandırılacak Köy, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları, Ankara, 1998, s. 101. 147 Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihine Giriş: Ön Koşullar, s. 185. 148 A. g. e. s.185.

Page 73: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

67

çeşitli araçlarla ve tüm olanaklar kullanılarak daha geniş kitlelere aktarılmalıdır. Bu

görev öncelikle sosyolojiye ve sosyologlara verilecektir.149

Cumhuriyetle birlikte Batı’dan alınan eğitim anlayışı ile yeni bir toplum ve

insan modeli oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu yine Batı’dan alınan eğitim modelleri ile

gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bu konuda İ. Hakkı Tonguç şunları söylemektedir.

Avrupa’dan ve Amerika’dan bütün dünyaya yayılan bu pedagojik fikir akımlarının

etkilerinden bizim kurtulmamız veya onlara yabancı kalmamıza imkân yoktu. Bu

akımlar bize de etki yapmaları pek tabi idi.150 Eğitim ve öğretim yeni kurulan

cumhuriyetin amaç ve hedeflerine uygun şekilde olması gerekmektedir. Bunun için

Amerika’dan gözlem ve deneye ağırlık veren pragmatist J. Dewey getirilmiş ve bir

rapor hazırlatılmıştır. Bu rapor Türkiye’nin gerçekliğine değil de daha çok

Avrupa’da ve Amerika’da geçerli olan eğitim modeline dayanmaktadır. Memnun

olmaya değer ki, Türkiye eğitim teşkilatında takip edilecek erkeyi tayinde zorluk

yoktur. Bu erke, Türkiye’nin uygarlık sahibi milletler arasında mükemmel bir organ

olarak canlı, serbest, müstakil ve laik bir cumhuriyet halinde gelişmesidir. Bu amacı

elde etmek üzere okulların millet bireylerine önce doğru siyasi alışkanlıklar ve

fikirler vermesi, ikinci olarak onlarda türlü şekilde ekonomik ve ticari yetileri teşvik

etmesi, üçüncü olarak erkek ve kadının milli egemenliği korumaya, ekonomi

bakımından kendi kendisini idareye ve sanat yönünden ilerlemeye sevk etmesi yani

onları müteşebbisliğe ve yaratıcılığa kendi kendilerine muhakeme etmeye, bilimsel

bir surette düşünmeye ve umumun faydası için sosyal tarzda işbirliğine alıştırarak,

fikir ve ahlak yönlerinden karakterin çizgilerini ve yönsemelerini kendilerinde

geliştirmesi lazımdır.151 Yeni kurulan cumhuriyetin eğitim felsefesini

oluşturanlardan birisi ise Ziya Gökalp’tir. Yeni eğitim politikaları ile milli kültürü

benimsemiş bireyleri yetiştirmek ve bu bireylerden yeni bireylerden oluşturmak

gerekmektedir. Bu eğitim politikaları ile eskinin ümmetçi nesilleri artık

Türkleştirmek, İslamlaştırmak, Muasırlaştırmak ilkesine göre üç yönlü

yetiştirilecektir. Eğitim aracılığı ile yeni yetişen gençlere Türklükle Müslümanlığın

ve Batıcılığın uzlaştığı anlatılacaktır. Gençlere aileden gelen Türklük ve İslamlığa

149 A. g. e. s.192. 150 Tonguç, Eğitim Yolu İle Canlandırılacak Köy, s. 294. 151 A. g. e. s. 307.

Page 74: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

68

dayalı görüşü ile Batı’nın pozitivist dünya görüşünün çatışmadığı, kültürel yargılarla

teknolojik içerikli bilgileri sentezlemeleri gerektiği anlatılacaktır. Gençler, böylece

bir yandan milletlerarası uygarlığa, diğer yandan milli kültüre intibak

edeceklerdir.152 Eğitimin amacı, kişiyi doğa ve sosyal çevreye uydurmak, toplumun

yaşattığı kültür değerlerini (münteşir terbiye) insana kazandırmaktır. Bu anlamda

eğitim, psikolojik bir olay değil sosyal bir olaydır, amacı ulusal kültürü aşılamaktır.

Onun için Batı’nın yalnız evrensel tekniğini almalı, ulusal değerlerimiz titizlikle

korunmalıdır.153

Öz olarak cumhuriyet dönemini özetlemeye çalışırsak şunları söyleyebiliriz.

Bilindiği gibi bu dönemde Batılılaşma resmi ideoloji halini getirilmiş, Batı’nın

toplumsal yapısına ait modeller tereddütsüz bir şekilde uygulanmaya çalışılmıştır.

Batı’nın bu değerlerini eğitim yoluyla geniş kitlelere yaymaya çalışan cumhuriyet

hükümetleri aslında geçmişe ait politikalardan (III. Selim’den başlayarak

cumhuriyetin ilanına kadar süren Batı yanlısı politikalar) vazgeçmediği

göstermektedir. Dolayısıyla bu durum toplumsal yabancılaşmayı hızlandırmış, özgün

toplum oluşturmanın önünde engel olarak kalmıştır.

7- DOĞAN ERGUN VE EĞİTİM

7.1- KAPİTALİZM VE EĞİTİM

Bilindiği gibi üretim ilişkileri baskın bir karakter taşır. Bu öğe toplumsal

kurumları da ( siyasal, toplumsal ve kültürel ) şekillendirir. Maddi hayatın üretim

tipi, toplumsal, siyasal ve manevi süreçlerin genel karakterlerini saptar.154 Öz olarak

söylemek gerekirse hakim olan ekonomik anlayış kendine uygun bir eğitim sistemi

oluşturur ve buna uygun bireyler yetiştirmeyi amaçlar. Günümüzdeki kapitalist

anlayış da bu kurala uygun davranmaktadır.

152 Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi II: II. Meşrutiyetten Cumhuriyet, s. 115. 153 Server Tanili, Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?, Cem Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 34. 154 Emre Kongar,Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995, s.129.

Page 75: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

69

Cumhuriyetle birlikte yeni bir toplum oluşturulmaya çalışılmıştır. Bunun

referansları Batı’nın toplumsal anlayış ya da modelleri olmuştur. Bu anlayış

Batılılaşma politikalarıyla verilmeye çalışılmıştır. Bu politikaları en iyi şekilde

verecek ya da kitleselleştirecek kurum ise eğitimdir. Eğitim anlayışımıza ya da

felsefemize; Batı’da hakim olan, kapitalizmin ruhuna uygun bireyci, deneyci ve

pragmatist bir zihniyet verilmeye çalışılmıştır. Bilindiği gibi cumhuriyet döneminde

Batılılaşma resmi ideoloji haline getirilmiş ve uygulamalar buna dönük olmuştur.

Türkiye II. Dünya Savaşı’ndan sonra rengini ve biçimini Batı’dan yana iyice koymuş

Batı’dan aldığı model ya da politikaları sorgulamaksızın uygulamıştır.

1945 Sonrası Batı’ya göre şekillenen Türkiye Eğitim modelleri ya da

politikalarını da kapitalist mantık ve işleyişe teslim etmiştir. Bu politikaların

uygulayıcıları yerli burjuvazi olmamıştır. Bu dönemde henüz yerli burjuvazi silik,

kendini tamamlayamamıştır; dolayısıyla bu politikaları uygulayan devlet olmuştur.

Doğan Ergun bu konuda şunları söylemektedir. Eğitimin bu şekilde kullanılmasına

özellikle 1945 sonrasında gelişen Türk burjuvazisi öncülük etmiştir. Üstelik Türk

burjuvazisi Batı’daki gibi gelişimi olmadığı gibi bağımlı silik olduğunu bundan

dolayı yapacakları devlet eliyle yani devlet kapitalizmi ile yaptıklarıdır. 1945’ten

başlayarak günümüze kadar gelen sürede, Türkiye’deki üretim tarzı devlet

kapitalizmidir. Yani devlet aracılığı ile kapitalizmdir.155

Yerli burjuvazi kendi gelişimini tamamlayamadığı gibi kendine ait alanlarda

dahi eksik ve yetersizdir. Yerli burjuvazi amaçlarına ulaşmak için eğitim ve öğretimi

kullanmışlardır. Doğan Ergun şunları söylemektedir. Türk burjuvazisi Batı’daki gibi

gelişim seyri göstermediğinden, araç olarak kullandıkları eğitim ve öğretim

konusunda da fazla bilgi sahibi değildir. Kendi sanayi, ticaret ve tarım alanlarında

bilgi ve deneyim yetersizliği ile karşı karşıya olan bu kesimler, kendi çıkarları

doğrultusunda belirlemek istedikleri siyaset ve yönetim için ARAÇ olarak

155 Ergun, Eğitim ve Sosyoloji, s.28.

Page 76: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

70

kullanacakları eğitim, öğretim konusunda da hemen hemen hiçbir bilgiye sahip

değillerdir.156

Türkiye’deki burjuvazi bağımlı ve silik olunca kendine ait bilimi de

oluşturamamıştır. Doğan Ergun bu konuyu şu şekil değerlendirmektedir. Türkiye’de

burjuvazi bilimi de oluşmamıştır. Yani dünyayı, toplumları, Türk toplumunu,

bireyleri burjuva bakış açısından inceleyen, açıklayan ve yorumlayan bir burjuva

bilimi yaratılmamıştır. Türk burjuvazisinin burjuva bakış açısı yeni yeni doğmak

üzeredir.157

Okul programlarımızın ülkemizin gerçekliğine göre oluşturulmadığı emperyal

çıkar odaklarının yardımlarıyla oluşturulduğu görülmektedir. Doğan Ergun bu

durumu şu şekil değerlendirmektedir. Okul programlarımızın –özellikle ilköğretim

ve orta öğretim programlarımızı- içerik olarak saptayacak uygulama olarak

biçimlendirecek, açık seçik öneriler, ülkemizin içinden çıkmamaktadır. Ülkemizin

içindeki bu durumu izleyen ve bilen dış güçlerin temsilcileri, ya kendileri gelmelerini

önererek ya kendi yetkililerimizce çağrılarak yardımlarını(!) gerçekleştirme fırsatı

bulmuşlardır.158

Ülkemizdeki öğretim programları, devleti elinde tutan azınlığın istek ve

beklentilerine uygun olarak hazırlanmıştır. Doğan Ergun bu konuda şunları

söylemektedir: Toplumdaki öğretim sistemi, temelde ve genelde, toplumun bütünün

çıkarlarına göre değil, ekonomiye egemen olan ve devlet yönetimini elinde tutan

azınlığın çıkarlarına göre düzenlenmektedir.159

Öz olarak şunlar söylenebilir. Türkiye’deki eğitim, kapitalizmin genel

mantığı içerisinde yerli komprador burjuvazi aracılığı ile devlet tarafından

biçimlendirilmektedir. Her sistem, her ideoloji kendini yeniden üretmek için kendine

uygun eğitim anlayışı oluşturur. Kapitalizm, kendi çıkarlarını korumak kendi 156 A. g. e. s. 29. 157 A. g. e. s, 31. 158 A. g. e. s. 34. 159 A. g. e. s. 34.

Page 77: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

71

egemenliğini sürdürmek ve kendi bunalımlarını saklamak için ideoloji oluşturur. Bu

ideolojileri de okul programlarına yansıtır.160

7.2- BİREY, TOPLUM VE EĞİTİM

Dünyada ve ülkemizde eğitime ait birçok tanım yapılmıştır. Bu

tanımlamalarda birbirlerine benzeyenleri bir kümede, karşıt olanları ise diğer kümede

toplamışlardır. Doğan Ergun bu iki karşıt görüşü sosyolojik ve psikolojik görüş

olarak nitelemektedir. Ve bunlara ilişkin tanımlamaları şu şekilde yapmaktadır.

Sosyolojik görüşe göre; eğitim, yetişkinlerce gençler ve çocuklar üzerine

uygulaması gereken bir eylemdir. Bu eylemler, geçmişin ve ataların kalıtını onlara

aktarmayı içerir; yine bu eylem, gençlere ve çocuklara, yaşamasını sürdürecekleri

topluma daha iyi uyabilmeleri için fikirler ve gelenekleri vermeyi içerir.161

Bireyin belirlenmesinde, topluma ve toplumsal olgulara öncelik veren

sosyolojik görüşün eğitime yansımasını Doğan Ergun şu şekil değerlendirmektedir.

Gerçeği tanımak, öğretmek öğretmene aittir. Öğretmen, metinlere, kitaplara, el

kitaplarına dayanarak ve yararlanarak gerçeği öğretir. Metinler, kitaplar geleneksel

ilkelere bağlı kalacaktır. Bu öğretim, dondurulmuş düşüncelerle yüklü olacaktır; yani

dogmalardan kaynaklanan bir öğretim olacaktır.162

Görüldüğü gibi sosyolojik eğitim, öğretmen merkezli, bilgi akışı tek yönlü

olarak ifade edilmekte ve yorumlanmaktadır. Bu anlayış öğrencileri ezbere, tekrara

yönlendirmektedir. Böyle bir durumda öğrenci yaratıcılığını kullanamamaktadır.

160 A. g. e. s. 35. 161 A. g. e. s.37. 162 A. g. e. s. 38.

Page 78: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

72

Psikolojik görüşe göre, eğitim her bireydeki yetenekleri en yüksek derecede

geliştirmelidir ve bu geliştirme, bireyin gelecekteki başarılarını sağlamalıdır.163

Geleneksel eğitime tepki olarak ortaya çıkan psikolojik eğitim ülkemizdeki eğitim

anlayışını etkilemiştir. Bu yeni eğitim temel ilkelerini Montessori, geleneksel eğitimi

eleştirerek ortaya koymuştur. Geleneksel eğitimde, öğretmen, öğrenciye fikirler

aracılığıyla bilgi vermektedir; oysa bu fikirler, öğrenci için çok biçimli-çok yönlü

gerçeğin basitleştirilmesinden başka bir şey değildir; ve bu yönden de fikirler

çocuktan uzak kalır.164

Doğan Ergun, psikolojik görüşü şu şekil değerlendirmektedir. Montessori’nin

eğitmek, öğretmek istedikleri çocuklar sıkı, çok katı duyusal disipline zorlanmakta,

hatta bu disiplin içine hapsedilmektedirler. Çocukların en bireysel yeteneklerine

başvurarak, onların toplumsal yetenekleri hiç dikkate alınmamaktadır. Başka deyişle,

çocuğun kişiliği eğitici ortamın dışında kalmaktadır. Oysa kişilik bireyin toplumla

ilişkilerini sağlayan ruhsal bedensel ya da maddi-manevi sistemlerin dinamik bir

örgüttür. Çocukların öğrencilerin bilgi edinmesi yalnız onlara ve yaratıcılığına

bırakmak herhalde tek yanlı olduğu kadar anlamsız bir yaklaşım olmaktadır. Bir kere

böyle bir yaklaşım böyle bir uygulama, çocuğa kendiliğinden yetenekleriyle

toplumsal kalıt arasında çukur oluşturur.165

Bireyselliği önemseyen yeni eğitim anlayışı küme çalışmasına da çok önem

vermiştir. Küme çalışmalarında amaç, bir sınıfta aynı zamanda bütün öğrencilere ve

her bir öğrenciye ders veren öğretmenin bilgisine, öğretimine karşı çıkmak olarak

gösterilmektedir. Yani, geleneksel okulun aynılığını, tek düzeliğini ortadan

kaldırmak amaçlanmaktadır. Bu eleştiri, sınıflarda kümelerin oluşması için gerekçe

olarak gösterilmektedir.166 Doğan Ergun küme çalışmasını şu şekil

değerlendirmektedir. İçedönük-kendi üstüne kapanmış birer küçük topluluk içinde,

her çocuğun, her öğrencinin kişisel gelişmesinin sağlanacağını ileriye sürmüşlerdir.

Başka bir deyişle, çocuklar, öğrenciler özgür toplumsal anlama uymanın gerektirdiği 163 A. g. e. s. 37. 164 A. g. e. s. 41. 165 A. g. e. s. 42–43. 166 A. g. e. s. 47.

Page 79: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

73

“güçlüklerle dolu, dikenli sorunların” uzağında kalacaktır. Küme çalışması da, bir

konunun her ayrı yönünün, her ayrı boyutunun ayrı ayrı öğrencilere verilmesinden

başka bir şey değildir.167

Bireysel ilişkilere önem veren, tarihi ve tarihin belirleyiciliğini reddeden,

toplumu psikolojik ilişkiler boyutuyla değerlendiren yeni eğitim anlayışını

( psikolojik eğitim) Doğsn Ergun eleştirmiştir. Geleneksel eğitim, her şeyden önce

ve yalnız topluma öncelik veren katı tutumuyla bir ayrı kutup oluşturmuş; yeni

eğitimde her şeyden önce ve yalnız bireye öncelik veren katı tutumuyla ayrı bir kutup

oluşturmuştur. Yaparak öğrenme (etkin yöntem-aktif metod) adı altında yararlı bir

yaklaşım ve girişim biçimi getirmesine karşın, yeni eğitim, bilgi olarak –deney

olarak bir büyük birikim olan toplumsal kalıtı reddetmektedir. Bu reddetmeyle de,

tarihi ve tarihin belirleyiciliklerini reddetmektedir. Yeni eğitimin küme çalışması ya

da okulu küçük bir toplum olarak görmesi, bir toplumun varlığını ve yapısını

“bireylerarası basit psikolojik ilişkiler”e indirgemesi demektir. Başka bir deyişle,

yeni eğitime göre, toplumu “bireylerarası basit psikolojik ilişkiler” oluşturur,

meydana getirir. Yani yeni eğitim, toplumun maddesel ve tarihsel altyapısını,

üstyapısal niteliklerini gözden uzak tutar; bireylerin varlığını belirleyen tarihsel

gerçeği dikkate almaz.168

Bilindiği gibi birey tek yönlü değildir, çok yönlü bir yapıya sahiptir.

Dolayısıyla bireyi açıklarken psikolojik değerlerle ya da bir takım açıklamaya

çalışmak bilimsel bir yaklaşım olmaz. Bilinmelidir ki birey, bireyselliği kadar aynı

zamanda bütün olanaklarıyla toplumsaldır. Çünkü birey bir sınıfın, bir grubun ya da

bir katmanın üyesidir. Belirli bir toplumun sınıflardan, katmanlardan oluştuğu, yeni

değişik kısımlardan oluştuğu, artık, bugün herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu sınıflar,

bu katmanlar, bu gruplar arasındaki karşıtlıkların, çelişkilerin varlığın siyasal

düşüncelerden bağımsız olarak görülmemesi deyince herkesçe kabul edilmektedir.

167 A. g. e. s. 47. 168 A. g. e. s. 49.

Page 80: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

74

Gerçek bu iken bireysel ve toplumsal gelişmesini tüm toplumdan soyutlayarak

incelemek her halde olanaksızdır.169

Çocuğun bireysel ve toplumsal gelişmesini açıklayabilmek için aile, mahalle,

okul gibi dar grupları aşmakla mümkün olur. Bilinmelidir ki birey toplum içerisinde

yaşamaktadır. Toplum içerisinde yaşayan birey toplumun siyasal, ekonomik, kültürel

ve demografik özelliklerinden etkilenir. Dolayısıyla salt psikolojik ilişkilerle ya da

dar grup mantığı ile bireyin, özelde çocuğun toplumsal gelişimini açıklayamayız.

7.3- TÜRKİYE’DE EĞİTİM SORUNLARINA YAKLAŞIMLAR VE

PROGRAMLAR

Türk eğitim sistemini etkileyen eğitim görüşleri konusunda Doğan Ergun

şunları söylemektedir. Tanzimatla başlayarak ikinci Meşrutiyet yıllarına kadar süren

eğitim görüşleri ve uygulanmasına çalışılan öğretim programları, Fansız eğitim

sistemlerinin damgasını taşır. Birinci Dünya Savaşında, Türkiye ile Almanya

arasındaki bilinen ilişkiler sonucu, Alman eğitim sistemi ülkemizde etki alanı

bulmaya başlamıştır. Giderek artan bir uygulama ile bu etki İkinci Dünya Savaşına

kadar devam ede gelmiştir. İkinci Dünya Savaşından beri de savunulan eğitim görüşü

ve uygulanan öğretim programları Amerikan eğitim sisteminin damgasını

taşımaktadır.170

Görüldüğü gibi Türk eğitim sistemi ilişkide bulunulan ülkenin politik ve çıkar

ilişkilerinden etkilenmekte ve ona göre şekillenmektedir. Sadece eğitim sistemi değil,

ülkenin siyasal, ekonomik hatta sosyoloji anlayışı bile Batılı ülkelerin tesiri ve

güdümü altına girmektedir. Örneğin Türk sosyoloji anlayışını dönemlere ayıran

Emre Kongar, bu dönemlerin ülkenin, diğer ülkelerle girdiği siyasal ilişkilerine göre

değiştiğini söylemektedir. Tarihsel süreç içinde Türk toplumbiliminin gelişmesi

büyük ölçüde siyasal dalgalanmalara bağlı olmuştur.171

169 A, g, e, s. 54. 170 A, g, e, s. 61. 171 Emre Kongar, Türk Toplum Bilimcileri 1, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1996, s.13.

Page 81: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

75

Doğan Ergun, eğitim sistemimizi görüş ve önerileri ile etkileyen İsmail Hakkı

Baltacıoğlu ve İsmail Hakkı Tonguç olduğunu söylemektedir.

İ. H. Baltacıoğlu’nun eğitim ile ilgili görüşleri şu şekildir.172

• Beden eğitiminde kullanılacak alet, makine ve eşya, bedenin

organlarına uygun olmalıdır.

• Eğitim, müsbet ve maddi olmalıdır. Doğal ve felsefi bilimler üzerine

kurulmuş bir fikri eğitime ihtiyaç vardır.

• Eğitim yaratıcı bir nitelikte olmalıdır. Bütün dersler, eğilimler, Türk

çocuklarında yaratma, icat, ihtira, araştırma, keşif ve uygulama

yeteneklerini geliştirici nitelikte olmalıdır.

• Eğitim, ulusal olmalıdır. Ulusal eğitim, mutlaka Türklerin

geçmişlerinden esinlenerek yapılmalıdır.

• Bütün eğitim kurumlarında tarım eğitimi ve öğretimi yapılmalıdır.

• Türkiye eğitimi, hem bir sanat eğitimi, hem de bir güzellik (bediilik)

eğitim olmalıdır. Türkler, resimsiz, heykelsiz, yazısız bir eğitimi aşağı

görecektir. Bütün güzelliklerin ve şiirlerin yer aldığı bir eğitim sistemi

oluşturulmalıdır.

• Eğitim bireysel olmalıdır. Yani, bireyi aşağı gören, birey haklarını

inkar eden, bireyin özgürlük ve kuvveti yerine, toplumun emir ve

yasaklarını, baskısını ve otoritesini yaşatan eski eğitim yöntemini

öldürmeli, bunun yerine bireyselliği ve kişiselliği geliştirici yeni bir

iman ve eğitim kabul edilmelidir.

• Milli eğitim, dünyevi olmalıdır.

Doğan Ergun, İ. Hakkı Baltacıoğlu’nun eğitim ile ilgili görüşlerini şu şekilde

değerlendirmektedir. İ. H. Baltacıoğlu, uzlaştırıcı bir akımın öncüsü olmuştur. Yani

psikolojik eğitimle sosyolojik eğitimi uzlaştırmayı amaçlamıştır. “Yüzmek,

yüzmenin ne olduğunu anlatarak öğretilmez; yüzmek yüzerek öğrenilir.” diyerek,

172 Binbaşıoğlu, Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi, s.99.

Page 82: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

76

“oyunda, işte sıra başında, günlük işlerinde çocuk, kendisine öğretileni yapmıyor,

elinde ve kafasıyla işlediği sırada kendiliğinden öğreniyor.”173 İ. H. Baltacıoğlu’nu

eğitim anlayışı konusunda H. Bayram Kaçmazoğlu ise şunları söylemektedir:

Baltacıoğlu, eğitim konusunda sosyoloji ile psikolojiyi uzlaştırarak sosyal insan

yetiştirme denemesi içerisindedir. Bu sosyal insan bir yanı ile toplumsal konulara

duyarlı ve topluma dönük, diğer yanı ile milliyetçi, laik, Atatürkçü ve Batıcıdır. Batı

tekniğini kavrayan ve rasyonaliteyi sonuna kadar benimseyen, bunun yanında

mistizme yönelmeyen ve teori ile pratiği toplumsal yaşamda birleştiren bir eğitim

anlayışı. Başka bir ifade ile, Baltacıoğlu’nun düşlediği eğitim sisteminin temel

amacı, Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda bireyler yetiştirmektir.174

1927 yılından başlayarak 1960 yılına kadar Türk Eğitim Sistemini etkileyen

İ. Hakkı Tonguç, J.J Rousseau, Pestalozzi ve J. Dewey’n görüşlerini eğitim

anlayışımıza sokmaya çalışmıştır. Bilindiği gibi J.J Rousseau ve Pestalozzi, çocuğun

doğal bir varlık olduğunu, doğanın bir parçası olduğunu söylemektedir. Eğitim,

çocuğun gelişimine bırakılmasını ve böylece kendini geliştirebileceğini ileri

sürmektedirler. Örneğin, J.J Rousseau’nun Emile “bir çocuk büyüyor” adlı kitabında

kır havasının önemi, Emile’nin köyde yetiştirilmesi, vücudumuzu gıdalarla

kuvvetlendirelim gibi son derece doğal bir anlayışı eğitime aktarmaya çalışmıştır.

Emile, tamamen doğal yöntemlerle yetiştirilen bir çocuk; beslenmesinden, yaşadığı

yere, oyuncaklarından aldığı eğitime ve hastalandığı zaman uygulanan tedavi

yöntemlerine kadar her şeyin doğayla uyum içinde olduğu böyle bir yaşam tarzı175

İ. H. Tonguç’u etkileyen J. Dewey ise okulu bir toplum olarak

düşünmektedir. Dewey’e göre, okul kendi kendini yöneten gerçek bir toplum olmalı

beceriklik bilgiden önce gelmeli; en yararlı olan en gerçek sayılmalı; okul, küçük bir

toplum olmalıdır.176 Okullar, öğrencilerini mesleki ve teknik yönden eğitmeye

çalışmakla birlikte ekonomi ve sanayi hayatiyle ilgili bilgileri toplayıp yayımlamak

173 Ergun, Sosyoloji ve Eğitim; s. 62. 174 H. Bayram Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Birey Yayıncılık, İstanbul, 1999, s. 238. 175 J. J. Rousseau, Emile “bir çocuk büyüyor” Selis Kitapları, İstanbul, 2003, s. 10. 176 Ergun, Sosyoloji ve Eğitim; s. 65.

Page 83: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

77

için de bir merkez olmalıdırlar. Mesela Ticaret ve Tarım Bakanlıkları bazı bilgileri

ve direktifleri halka yaymak istedikleri zaman, okullardaki öğrencileri bu bilgileri

kendi ailelerine ve okulun bulunduğu çevredeki toplumun bütün bireylerine

duyurmak işine katılmalı, aynı şekilde yukarıda adları geçen bakanlıklar tarafından

istenilecek istatistiklerle diğer bilgileri toplamak için de onlardan faydalanmaya

çalışmalıdır.

Okulun amacı iki yönlüdür. Bir taraftan milli fayda sağlayıcı bilgilerin

toplanması ve yayımlanması ödevini görecek bir merkez ve vasıta olmak, bu suretle

okulları toplumun ve milletin hayatıyla bağlamak diğer yandan da öğrencileri

memlekete faydalı olacak fikir alışkanlıklarıyla kuvvetlendirmek ve okuldan

alacakları bilgileri nazari ve lüzumsuz olmaktan kurtarmak.177

İ. Hakkı Tonguç’u etkileyen düşünürlerin deneyci, doğacı ve pragmatist

olması ve bu düşünürlerin düşüncelerini Türk eğitim sitemine aktaran İ. H. Tonguç’u

Doğan Ergun şöyle eleştirmiştir: Çocuğu, yalnız doğal bir varlık olarak gören

Tonguç, çocuğun, tarihsel, toplumsal bir varlık olduğunu görememiştir. Yani

çocukla, insanla tarihsel, toplumsal belirleyicilikleri anlamaktan uzak kalmıştır.

Başka yeni eğitimciler gibi Tonguç da, toplumun varlığını ve yapısını “bireylerarası

basit psikolojik ilişkiler”e indirgemiş, yani bireylerin varlığını belirleyen tarihsel

gerçeği hiç dikkate almamıştır. Tonguç’un eğitim, öğretim ilkeleri bireyci ilkelerdir,

bireyci psikolojik ilkelerdir.178

Görüldüğü gibi eğitim sistemimiz; Batı’ya ait değerler tarafından,

şekillenmeye çalışılmıştır. Bu anlayış tarihsel ve toplumsal olmaktan çok bireyci bir

mantığa sahiptir.

7.4-TÜRKİYE’DE 1968 İLKOKUL PROGRAMI

177 Tonguç, Eğitim Yolu İle Canlandırılacak Köy, s. 309. 178 Ergun, Eğitim ve Sosyoloji, s. 66.

Page 84: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

78

Doğan Ergun; ilkokul programının özel girişimcilik vurgusunu yaptığını

söylemiştir. Milli Eğitim ülkümüz, Türk ulusunun bütün bireylerin kaderde, kıvançta

ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde ulusal bilinç etrafında toplamak; ulusal,

ahlaksal, insansal üstün değerlerini geliştirmek; ulusumuzu özgür düşüncenin,

toplumsal anlayış ile demokratik düzenin egemen olduğu, kişisel girişimciliğe ve

toplum sorumluluğuna değer veren bir anlayış içinde bilgi, teknik, güzel sanatlar ve

ekonomi bakımından çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı haline

getirmektir.179

Daha önceki eğitim programlarının öğretmen merkezli, ezberci mantığa sahip

olduğu ve bu durumun günümüz koşullarına uymadığı için 1968 eğitim programının

yapıldığı söylenmiştir. 1948 ilkokul programında birinci öğe öğretmendir; gerçeği

tanıtmak, öğretmek öğretmene aittir; çoğu zaman öğretmen öğrenciye bilgi

aktarmaktır; öğrenci de bu bilgileri edilgen (pasif) olarak ezberlemektedir; öğrenci

kendi kendine bilgi edinememektedir; öğrenci ikinci öğedir.

Aynı kişi ve çevreler, öğretimde, öğrencinin birinci öğe olması gerektiğini

savunmuştur; yani çoğu zaman ve önce öğrencinin bireysel girişimlerine, bireysel

çaba ve yaratıcılıklarına öncelik verilmesini, yani öğrencilerin yeteneklerine öncelik

verilmesini istemişlerdir.180

1968 ilkokul programının okulu küçük bir toplum modeli olarak sunması,

toplumsal gerçeği sadece psikolojik ilişkilere indirgemesi ya da küçük grup

anlayışına yönelmesi Doğan Ergun tarafından şöyle eleştirilmiştir. Bu ilke, bu

yaklaşım yanlış ve olanaksızdır. Çünkü, okulu küçük bir toplum olarak görmek, bir

toplumun varlığını ve yapısını, “bireylerarası basit psikolojik ilişkier”e indirgemek

demektir. Toplumu böyle görmek, toplumun maddesel ve tarihsel altyapısını,

üstyapısal niteliklerini gözden uzakta tutmak demektir; bireylerin varlığını belirleyen

tarihsel gerçeği ve tarihsel gerçeğin derinliğini dikkate almamak demektir.181

179 A. g. e. s. 73. 180 A. g. e. s. 74. 181 A. g. e. s. 75.

Page 85: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

79

Öğrenme sonucu olarak, öğrencilerin davranışları gün geçtikçe değişecektir.

Başka bir deyişle, davranış değişikliği sağlanabildiği zaman öğrenme gerçekleşiyor

demektir. Bu bakımdan çocuğun belleğine bir takım faydasız bilgiler yığmak yerine

ilgisine ve ihtiyacına cevap veren bilgilerle davranış değişikliğini sağlamak

gerekir.182 Görüldüğü gibi bu ilkenin davranışçı, tek yönlü, aşırı bireyci olduğunu

söyleyen Doğan Ergun, şunları söylemektedir. Bu ilke davranışçı bir ilkedir. Yani

genel olarak toplumsal bilimleri özel olarak bireysel psikoloji davranış bilimi olarak

gören bir yaklaşımın eğitim ve öğretimdeki yansımasıdır. Bu bir Amerikan

yaklaşımıdır. Toplumun, toplumsal gerçeğin yalnız bireylerin davranışlarına göre,

yalnız bireylerin davranışlarını inceleyerek açıklanabileceğini sanan bir Amerikan

yaklaşımıdır.183

Doğan Ergun, 1968 ilkokul programında yöntem ve teknik kavramlarının

karıştırıldığını bundan dolayı öğretmenlerin kavram kargaşası yaşadığını

söylemektedir. Ünitelerin ( konuların) işlenişinde ihtiyaca göre anlatma (takrir), soru-

cevap, gözlem, inceleme, araştırma, laboratuar, iş, gösterme, proje, deney, problem

çözme v.b. yöntemler ve teknikler kullanılabilir. Gerekirse bir derste bunlardan

birden fazlasına da yer verilebilir. “Görülüyor ki, neyin yöntem neyin teknik olduğu

hiç belli değildir. Zaten, öğretmenler de bu kavram kargaşasının içinden bir türlü

sıyrılıp çıkamamışlardır. Üstelik, bu konuda, kimse de şimdiye kadar öğretmenlere

yardımcı olmamıştır.184

1968 ilkokul programında çalışma tekniği olan küme çalışmalarının faydaları

şu şekil sıralanmıştır.185

• Çocuk, ilgi ve ihtiyacına uygun bir konuyu öğrenmek için kendi isteği

ile bir kümede görev aldığından daha çok istekle çalışır.

182 A. g. e. s. 79. 183 A. g. e. s. 80. 184 A. g. e. s. 88. 185 A. g. e. s. 89.

Page 86: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

80

• Bir kümenin üyesi bulunmaktan ve kümeye yararlı olmaktan ötürü

kendine güveni artar, kıvanç ve mutluluk duyar.

• Sorumluluk yükleme, iş başarma, düşünme, kıyaslama, konuşma,

tartışma, inceleme, araştırma, dinleme, eleştirme… yetenekleri daha

fazla gelişir.

• Hayat boyunca başvuracağı öğrenme yollarını kazanır.

• İncelenen konu ile ifade, beceri etkinlikleri arasında tabii bağlar

kurulur.

• Küme içinde daha olumlu ve toplumsal davranışlar kazanır,

başkalarıyla birlikte çalışmaya çalışır.

• Bu çalışmalarda en pasif çocuklara bile yapacakları iş bulunur.

• Küme çalışmaları, ilgilerin ezberlenmesi yerine sevilip sindirilmesini

sağlayacak öğrencide olumlu davranış değişikliklerine imkan hazırlar.

Küme çalışmalarının bireyci bir anlayışa sahip olduğunu söyleyen Doğan

Ergun şunları söylemektedir. Küme çalışmalarının bireyci anlayışı özendirdiği

görülmektedir. Küme çalışması, tamamıyla bireyci bir çalışmadır; hatta aşırı bireyci

bir çalışmadır…. Çocukların, öğrencilerin yapmak ve öğrenmek için kişisel

yetenekleri, kişisel becerileri, kişisel eğilimleri ve kişisel olanakları göz önünde

tutulmadan ve dikkate alınmadan büyüklerin, yetişkinlerin konularını saptayarak,

sınırlayarak hazırladığı tepeden inme bir ilkokul programıyla karşı karşıyayız.

Üstelik bu program küme çalışması olarak adlandırılan bir çalışma tekniği bir

çalışma tekniği, bir öğrenme tekniği aracılığıyla uygulanmak istenmektedir. Yani

konuları, çocuk, öğrenci özelliklerine ters düşen bir yol ile-bir öğrenme yolu ile

uygulamak eğitim sistemimizin gündemindedir.186

Öz olarak 1968 ilkokul programı ile ilgili şunlar söylenebilir. Bu program

ekonomiyi elinde tutan sınıfın istek ve beklentilerine göre şekillenmiş, bireyi

yücelten, girişimciliği özendiren, tarihselliği ve toplumsallığı dışlayan, davranışçı,

tek yönlü bir programdır. Devlet kapitalizmi, toplumdaki öğretim sistemi, temelde ve

186 A. g. e. s. 89-91.

Page 87: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

81

genelde, toplumun bütününün yan toplumdaki bütün bireylerin çıkarlarına göre değil,

ekonomiye egemen olan ve devlet yönetimini elinde tutan azınlığın çıkarlarına göre

düzenler.187 Bu programın öğrenciyi amaç olarak göstermesine karşı çıkan Doğan

Ergun, asıl amacın toplum olduğunu söylemiştir. Aslında amaç toplumdur ve daha

iyi bir toplumdur. Amaç, öğrenciyi, yurttaşı daha iyiye, daha ileriye, daha mutluluğa

gösterecek olan bir toplumdur. Bütün öğrencilerin, bütün yurttaşların daha iyiye,

daha ileriye, daha mutluluğa götürülmesi ancak toplumun amaç olarak

düşünülmesiyle gerçekleşebilir. Bu amaç içinde eğitim; dolayısıyla öğrenci araçtır.

Amaç; bir toplumun tümünün mutluluğudur; bu tümünün mutluluğu için;

eğitim, dolayısıyla öğrenci araçtır.188

7.5- ÇOK YÖNLÜ ÖĞRETİM

Türkiye’deki eğitim anlayışının değişmesi gerektiğini söyleyen Doğan Ergun, bu

anlayışın bilimsel, diyalektik tutum ve aynı zamanda genel kalkınma planlamalarına

uygun olması gerektiğini söylemektedir. Bu bağlamda öğretim anlayışının çok yönlü

yani zihinsel ve bedensel çalışmayı kaynaştırmasını gerektiğini söyleyen Ergun,

bununla ilgili şunları belirtmektedir. Somut ve uygulamalı deneyler çocukta-insanda,

kavramların oluşumuna kolaylaştırdığı ve geliştirdiği gibi işle-eylemle düşünceyi

birleştiren ilişkileri daha açık bir biçimde gösterecektir. İşte bu öğretimin adı “çok

yönlü” öğretimdir. 189

“Çokyönlü” öğretimin iki temel amacı şunlardır.190

• Öğrencilerin yeteneklerinin geliştirmesi sağlayacak bir ortam ve

öğretim tekniği hazırlamak.

• Öğrenciyi, kendisine uygun düşen ve öğrenciyi topluma en çok yararlı

kılacak mesleğe yönetmek. 187 A. g. e. s. 96. 188 A. g. e. s. 118. 189 A. g. e. s. 123. 190 A. g. e. s. 125.

Page 88: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

82

Doğan Ergun, aslında “çokyönlü” eğitimin çocuğu yönlendirme işi olduğunu

söylemektedir. “Çokyönlü” olduğu için öğretimin, her şeyden önce genel öğretimdir

demiştik. Genel öğretimde başlıca olan, birinci derece önemli olan öğrenmektir; en

iyi öğrenmeye doğru yönelmektir. Bu en iyi öğrenme, öğrencinin kendisine en çok

uygun düşeni, öğrenmesidir. “Çokyönlü” öğretim, her şeyden önce bir yönlendirme

öğretimdir; çok yönlü öğretim, bir kelimeyle, yönlendirmedir.191

Doğan Ergun, “çokyönlü” öğretimin aslında araç olduğu yani yönlendirme

aracı işlevine sahip olduğunu söylemektedir. Adı üstünde “çokyönlü” öğretim. Fakat,

bu yönlülük, en geniş anlamıyla, bedensel yön ve zihinsel yöndür demiştik. En geniş

anlamıyla bu iki yönün sentezi olarak “çokyönlü” öğretim bütünü oluşuyor. İşte bu

bütün, aslında, bir öğretim tekniği olarak düşünülecektir; yani bir araç olarak

düşünülecektir. Öyleyse, bu “çokyönlü” öğretim bir yönlendirme aracıdır. Öyle bir

yönlendirme aracı ki, öğrencileri, onların yeteneklerini geliştirerek yönlenmelerine

yardım edecek. Öğrencilerin yeteneklerinin gelişmesi için de “çokyönlü”lüğe

elverişli ortam bütün olanaklarıyla sağlanacak. Bu ortam ilkokul ortamıdır; ortaokul

ortamıdır vb.192

Doğan Ergun, çokyönlü öğretimin yönlendirme işi olduğunu bu yönlendirme

işinin ise planlama ihtiyaçlarına uygun olması gerektiğini söylemektedir.

İlkokullardan itibaren başlayacak olan ve ortaöğretimde devam edecek olan çokyönlü

öğretim, öğrencileri, gelişmekte olan yetenekleri doğrultusunda ve kendilerine en

uygun düşecek mesleğe doğru yönlendirecektir. Bu yönlendirme, planlama

ihtiyaçları da göz önünde tutularak, ya ekonomik anlamda üretim alanlarına ya da

öteki hizmet alanlarına doğru gerçekleşecektir.193

İş derslerinin, çokyönlü öğretimin kaçınılmaz önkoşulu olduğu söyleyen

Doğan Ergun, bu derslerin çocukların yaratıcılığını geliştirdiğini söylemektedir.

191 A. g. e. s, 129. 192 A. g. e. s. 129. 193 A. g. e. s. 132.

Page 89: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

83

Öğrenciler, “el işi çalışmalarıyla yapıcılık, yaratıcılık yönlerini geliştirirler.” “İş

yapma ve bir eser meydana getirme yönünden gelişirken rastladıkları zorlukları irade

ve güçleri ile yenmeyi, nefse güveni öğrenir, kişiliklerini, bağımsızlıklarını

kazanırlar.” “Küçük yaştan başlayarak metotlu ve planlı çalışma, sorumluluk

yüklenme ve başkaları ile iş birliği yapma, yardımlaşma ve dayanışma alışkanlıkları

kazanırlar.” “Kendi kendilerini tanıyarak gizli güç ve yeteneklerini keşfetmeye

çalışırlar.” “İlkokullarda iş, bütün öteki derslerin belkemiğini teşkil edecektir.”194

Doğan Ergun, eğitimin ve öğretimin en önemli aktörlerinden olan öğretmenin

niteliğine ilişkin şunları söylemektedir. Öğretmen yetiştirme işine, hala okullardaki

öğretmen açığını kapatmak işi olarak, yani nicelik açısından bakılmaktadır. Bu bir

bakıma doğaldır. Çünkü, eğitim ve öğretimin niteliği sorun olmazsa, öğretmenin

niteliği de sorun olmaz.195

İlkokul öğretmenlerinin yetiştirilmesin de konusunda Doğan Ergun, şunları

söylemektedir.196

• “Çokyönlü” ilkokul programının gerektirdiği uygulama becerileri

ve kuramsal bilgiler.

• Bu uygulama becerileri, bu kuramsal bilgiler, okuma, yazma ve

saymanın gerektirdiği; hayat ya da tabiat bilgisinin gerektirdiği

uygulama becerileri ve kuramsal bilgilerdir.

• Ayrıca, “çokyönlü” öğretimin ilkokul öğretmeni, Türkiye’nin

genel kalkınmasını muhakkak bilecek ve muhakkak izleyecektir.

İlköğretimle ilgili olarak ise Doğan Ergun, şunları söylemektedir.197

194 A. g. e. s, 139. 195 A. g. e. s, 145. 196 A. g. e. 149. 197 A. g. e. s. 150.

Page 90: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

84

• İlkokullarımızda ikili, üçlü öğretim uygulamasını durdurarak,

bütün ilkokullarımızda tek öğretim-normal öğretim

uygulamasına başlamak için bütün olanakları yaratmalıdır.

• İlkokulun birinci sınıfından itibaren “çokyönlü” öğretim

uygulamasına başlanmalıdır.

• “Çokyönlü” öğretime göre öğretmen yetiştirme girişimlerine

başlanmalıdır.

• İlköğretim gündüzlü ve yatılı bölge okullarının sayısı

arttırılmalıdır.

• Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Araçları ve Donatım Dairesini

eğitim araçları sanayi gibi algılayarak yeniden kurmalıdır.

• Milli Eğitim Bakanlığıyla işbirliği içinde Milli Eğitim Yüksek

Kurulu ya da Milli Eğitim Programları Yüksek Kurulu

Kurulmalıdır.

Kısaca söylemek gerekirse; Türkiye’nin kalkınması, gelişmesi için

eğitim ve öğretimin niteliğinin artmasına bağlıdır. Eğitimin ve öğretimin niteliği

ise “çokyönlü” öğretimi merkeze koymakla mümkündür.

I. Bölümü kısaca şu şekil özetleyebiliriz. Bilindiği gibi uygulanan

eğitim politikaları ve bunlara ait müfredat programı felsefe ile yakın ve zorunlu

bir ilişkiye sahiptir. Eğitim programları ya da politikaları felsefeyle olduğu kadar

diğer toplumsal değişkenlerde ilgilidirler. Örneğin bir ülkenin eğitim politikası o

ülkenin kültürel, ekonomik, sosyal v.b yapısıyla da ilişkilidir.

Doğan Ergun, ülkemizde uygulanan eğitim programlarının, Batı usulü

programlar olduğunu ve bu programların girişimciliği, deneyselciliği ve

pragmatizmi özendirdiğini belirtmektedir. Bu tür programların Türkiye’nin

tarihsel ve toplumsal yapısına uymadığını söylemektedir.

Page 91: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

85

Doğan Ergun; her ülkenin kendine ait kültürü, tarihi ve sosyal

yapısının olduğunu ve uygulanacak eğitim modeli ya da programlarının bu

gerçekliğe uygun olması gerektiğini belirtmektedir. Doğan Ergun’a göre bu

model “çokyönlü” öğretim programı olmalıdır. Ancak böyle bir model ile Türk

eğitim sisteminin ilerleyeceğini söylemektedir.

“Çokyönlü” öğretimi yönlendirme ya da yönseme olarak tanımlayan

Doğan Ergun, bu öğretim modelini aslında bir araç olarak görmektedir.

Öğrencilerin yeteneklerine göre yönlendirecek olan “çokyönlü” öğretim, çocuğun

bedensel ve zihinsel yeteneğini sentezsize eden modeldir.

Doğan Ergun; Türk eğitim sistemini bütünlükçü, tarihsel ve aynı

zamanda toplumsal bir olgu olarak değerlendirmeye çalışmıştır. Eğitimdeki

çıkmazları uygulama modeline ve onun arkasındaki felsefi yapıya gönderme

yaparak çözümlemeye çalışmıştır. Ve sorunun giderilmesi için “çokyönlü”

öğretim tekniğinin uygulanması gerektiğini vurgulamıştır.

Page 92: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

86

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bir ülkeyi geri bırakmanın ya da gelişmesini önlemenin yolu kendi gerçekliğine

yabancı düşürmektir. Bu durumun sonucunda sömürü ilişkisi, toplumsal tahribatın

derecesi artmaktadır. Bilindiği gibi kapitalist düzen kendini yeniden üretmek için

kültürleri ve toplumsal kimlikleri erozyona uğratmaktadır. Kapitalist yayılma sonucu

ekonomileri, kültürleri, kimlikleri, erozyona uğratılan toplumlar, ekseri tahribatı

öncesini hatırlamaz duruma geliyorlar. Sömürgeciliğin ve emperyalizmin şoku veya

kaza sonrasında, bir bellek kaybı ortaya çıkıyor. Kaza öncesini hatırlamıyorlar ama,

çok gerisini hatırlamak için yoğun bir çaba ve zorlama içine giriyorlar. Kendilerini

Batılıların “kendi suretinde yarattığı” biçimiyle görüyorlar. Ekseri bellek kaybı

sonucu hatırlamadıkları geçmişlerini de Batılılardan öğreniyorlar. Ve şok öncesi

dönemde yaşadıklarında hiçbir olumlu unsur olmadığına inandırılıyorlar. Batılılar bir

kere bu toplumların geçmişinde uygarlık denilene ait kayda değer hiçbir şey

olmadığını kanıtlayınca, kendi uygarlıklarının yegane uygarlık olduğunu ilan

etmeleri ve buna ötekilerini inandırmaları kolaylaşıyor. Artık uygar olmayan, uygar

olana benzemelidir. Benzemek önce kendisi olmamaktır. Kendisi olmamak için

yoğun bir çaba içine giriyor. Artık kurtuluşu, geçmişini suçlamakta, yok saymakta,

velhasıl geçmişinden kaçmakta arıyor. Kendisine ait ne varsa kötü, benzemeye

çalıştığı Batı’nın her şeyi iyidir. Batı üstünlüğüne inandırılmış toplumun insanı,

kendi kimliğinden hep rahatsızlık duyar ve kendi kimliğinden ne kadar uzaklaşırsa,

mutluluğu, refahı, uygarlığı o ölçüde kolay ve çabuk yakalayacağına inanır. Kimlik

erozyonuna uğramış toplumun mekteplisi kendi geçmişini suçlama konusunda

sömürgecilerin ve emperyalizmin mekteplisini (misyoner, oryantalist, bilim adamı

v.b) bile yaya bırakır. Batılı eğitim ve terbiye almış yeni yetme mekteplinin

sözlüğünde inkârdan başka bir şey bulunmaz. Onun için çağdaşlık ölçüsü inkârdır.

Page 93: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

87

Zira evrensel sandığı Batı düşüncesi ve bilim beynini öylesine boşaltmıştır ki,

inkârcılıkla diyalektik aşkınlık arasındaki önemli ayırımı çoktan unutmuştur. Kendi

kültürel geçmişini eleştirerek aşmak yerine, inkâr etme yolunu seçer. Zaten

sömürgecinin istedi de budur. Kendi geçmişini inkâr eden artık kendisi olmaktan da

çıkar, sömürgeleştirilemez hale gelir.198

Kendine yabancı bir toplum, kendi sürecini çözümleyebilmek için başka

toplumların teori ve kavramlarını kullanır ya da kendine uydurmaya çalışır. Böyle bir

süreç sonunda toplumların geleceği sorunlu olur.

Toplumsal yabancılaşmayı sorun olarak gören, ülkemizde uygulanan

politikaların belli bir azınlığa hizmet ettiğini ve bu politikaların arka planında ise

Batı’nın istek ve beklentilerinin olduğunu söyleyen Doğan Ergun; uygulanan eğitim

modellerine, Türk sosyolojisine, toplumların tarih dışı gösterilmesine ayrıca toplum

araştırmalarının bireysel psikolojiye indirgemelerine karşı çıkmıştır. Eğitim, tarih,

sosyoloji, yöntem, kültür ve kişilik gibi konuları tarihe ve toplumsal gerçekliğe

dayandırarak açıklamaya çalışması, düşünürün özgünlüğünü ortaya koymaktadır.

Doğan Ergun; Türk eğitim sisteminin pragmatist, deneyci ve girişimciliği

özendiren bir anlayışa sahip olduğunu belirtmiştir. Bu duruma öncülük eden çıkar

gruplarının olduğunu bu grupların kendi ideolojileri doğrultusunda eğitimi

şekillendirdiklerini vurgulamıştır. Ayrıca böyle bir eğitim anlayışının ülke

gerçekliğine uymadığını belirtmiştir.

Doğan Ergun’un; eğitim çıkar gruplarının istek ve beklentilerine göre

şekillenmiştir saptaması günümüzde bütün çıplaklığıyla görülmektedir. Son süreçte

kamusal bir hak olan eğitimi özelleştirme çabaları gösteriyor ki, çıkar grupları bu

alanı getirim ve kar aracı olarak görmektedirler. Eğitim sistemi rasyonel işleyiş

kurallarını uygulayan, piyasaya açık yani özel öğretim girişimleriyle birlikte, çalışan,

198 Fikret Başkaya, Avrupa Merkezcilik, Özgür Üniversite Formu Yayınları, Ankara, 1998, s, 3.

Page 94: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

88

alım satım işlemlerini piyasa kurallarına göre yapan ve neredeyse bir şirket gibi

yönetilen bir sistem olarak yeniden kurulmaya çalışmaktadır.199

Eğitim politikalarının, genel kalkınma planlarını desteklemesi ve toplumsal

gerçekliğimize ters düşmemesi gerektiğini vurgulayan Doğan Ergun; eğitim

anlayışının sınıfsal çelişkileri hafifletmesi ya da kaldırması gerektiğini

söylemektedir. Şunu söylemek gerekirse, sınıfsal çelişkiler üst yapısal bir kurum olan

eğitim modelleri ile ortadan kaldırılamaz. Bilindiği gibi sınıf ya da sınıfsal çelişkiler

maddi gerçekliğe dayanarak oluşur ya da olgunlaşır. Hiçbir eğitim anlayışı insanlara

hırsız olmayı öğütlemez. Ama insanlar her hangi bir okuldan mezun olduktan sonra

da hırsızlık yaparlar. Bu da şunu gösteriyor ki, sınıfsal çelişkiler maddi alanda

meydana gelecek farklılaşma ile değişebilir ya da ortadan kalkabilir. Bu saptama şu

anlama gelmemelidir; eğitimin toplumsal yapı içinde etkileyici ya da belirleyici yönü

yoktur. Tabii ki üst yapı ve alt yapı birbirlerini etkilemekte ve belirlemektedir. Karşı

çıkılan nokta maddi gerçekliğin sonucu olan çelişki üst yapısal kurumlar ile ortadan

kaldırılmaya çalışılmasıdır.

Doğan Ergun’a göre, Türkiye’de eğitim sisteminin düzelmesi ve bireylerdeki

yabancılaşmayı hafifletmenin yolu, çok yönlü öğretimden geçmektedir. Bu öğretim

anlayışı çocuğun duyusal, duygusal ve düşünsel zeminini geliştiren ayrıca toplumsal

gerçekliğe ters düşmeyen bir öğretim modelidir.

Doğan Ergun; Türkiye’de sağlıklı bir eğitim anlayışının olması için şunların

yapılması gerektiğini vurgulamıştır.200

• Şimdiki bozuk eğitim sistemimizin nedeni ve kaynağı olan

Türkiye’deki toplumsal yapının çelişkilerinin gösterilmesi,

• Bu çelişkilerin hafifletilmesi ya da kaldırılması toplumsal

düzenlemeyle ilgili öngörülerin ileri sürülmesi,

199 L. Işıl Ünal, Eğitimin Yapısal Uyumu ( Üniversiteler A.Ş İçinde), Özgür Üniversite Yayınları, Ankara, 2002, s, 132. 200 Ergun, Sosyoloji ve Eğitim, İlke Yayınevi, Ankara, 1995, s, 162.

Page 95: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

89

• Ve öngörülecek böyle bir toplumsal düzenleme için oluşturacak eğitim

sistemindeki eğitim tekniklerinin kılı kırk yararak hazırlanması.

Öz olarak Doğan Ergun; çokyönlü öğretim anlayışına uygun programlar

oluşturmalıdır. Öğretim tekniği olarak kullanılan küme çalışmaları bırakılmalı,

kuram, deney ve bilgi olarak donatılan öğretmenlerden yararlanmalıdır. Hazırlanacak

eğitim ve öğretim planlamaları toplumun nesnel gerçekliğine uygun olmalıdır.

Doğan Ergun, sosyolojiyi, toplumsal yapı ve süreçlerini tarihsel evrim

yasalarını gözeterek inceleyen bir disiplin olarak görmekte ve toplumu; insan, birey

ve doğa üçlüsünden oluştuğunu ve toplumların genel evrim çizgisi içinde kendine

özgü bir yapı oluşturduğunu belirtmiştir.

Batı Avrupa’daki evrim şemasının Doğulu toplumlara uymadığını dayanakları

ile anlatan Doğan Ergun; her ülkenin kendine ait evrim çizgisi ve belirleyiciliklerinin

olduğunu vurgulamaktadır. Doğan Ergun’un bu vurgusu son derece bilimsel ve

yerinde bir tespittir. Bu yaklaşım her toplumun kendine ait gerçekliği, süreci, kurumu

ve kuralları olduğunu göstermektedir.

Doğan Ergun; Batı kaynaklı sosyolojinin toplumları bireysel ilişkilere

indirgemesi ya da deneysel ve davranışçı bir bakış açısı ile toplumları incelemeye

çalışmasını eleştirmiştir. Toplusal olay ve olguların tarihsel olduğunu her toplumun

kendine ait bir iradesinin ya da gerçekliğinin bulunduğunu ve bu toplumsal alanın

doğa bilimlerinin yöntem ya da teknikleri ile anlaşılamayacağını belirtmiştir.

Doğan Ergun; alt yapı ve üst yapı diyalektiği sonucu toplumsal değişmenin

olduğunu ve buna bağlı olarak insanların düşüncelerinin, rollerinin değiştiğini

vurgulamıştır.

Sosyal bilimlerde nesnellik konusunun sorunlu olduğu bilinmektedir. Sosyal

bilimlerde araştırmacı ile konu arasında kısımsal bir özdeşlik vardır. Doğan Ergun’a

Page 96: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

90

göre; bu sorunun çözümlenmesi ya da azaltılması tamamen bilimsel yöntem

ideolojisi ile mümkün olabileceğini söylemiştir.

Toplumsal olay ve olguların açıklanması ya da çözümlenmesi için tarihin

önemli bir disiplin olduğunu söyleyen Doğan Ergun; tarihin yalnızca geçmişi

incelemediğini aynı zamanda günümüzü ve geleceğimizi de incelediğini

söylemektedir. Geçmiş, günümüz ve gelecek arasında diyalektik bir ilişkinin

olduğunu vurgulamıştır.

Toplumsal olay ve olguların tarihsel olduğu ve tarihsel olguların ise

toplumsal olduğu ilkesi ile toplumsal yapıyı çözümlemeye çalışan Doğan Ergun;

toplumların farklı olmasını tarihsel evrim çizgisi içerisindeki belirleyiciliklerin farklı

olmasından kaynaklandığını belirtmektedir.

Bir araştırmada yöntemin çok önemli olduğunu vurgulayan Doğan Ergun;

yöntemin “nasıl”a cevap vermesi gerektiğini söylemektedir. Ayrıca yöntemin

teknikten önce gelmesinin önemli olduğunu vurgulamakta ve araştırma boyunca

araştırmacın bir tek yöntemi kullanması gerektiğinin altını çizmektedir. Kullanılan

yöntemin diyalektik yöntem olmasını isteyen Doğan Ergun; toplumsal gerçeğin

bütünlükçü bir bakış açısı ile çözümlenebileceğini vurgulamıştır.

Kültürü, medeniyet koşullarına göre öğrenilmiş, toplumsal yaşayış tarzı

olarak tanımlayan Doğan Ergun; kültürün tarihsel ve toplumsal bir olgu olarak

incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Türk kültürünün, devletçi, özelleştirme karşıtı,

bireyci olmayan bir anlayışa sahip olduğunu söylemektedir. Doğan Ergun’un Türk

toplumunu özelleştirme karşıtı olarak görmesi ya da bu şekilde değerlendirmesi

gerçekliğe ters düşmektedir. Günümüzde yoğun olarak uygulanan özelleştirmelere

karşı herhangi bir tepki göstermeyen Türk halkı, özelleştirme karşıtı hareketleri

devletin varlığına yapılan bir saldırı olarak görmekte ve bu hareketleri boğmaya

çalışmaktadır.

Page 97: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

91

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz. Doğan Ergun; toplumsal olay ve olguların

tarihsel olduğunu, tarihsel olaylarında toplumsal olduğunu göz önünde tutarak,

eğitim, kültür, kimlik ve kişilik gibi kavramları gerçekçi, bilimsel ve bütünsel bir

yaklaşımla ele almış ve incelemiştir.

Toplumların, tarihsel evrim çizgisi içerisinde farklı belirleyiciliklerin

olduğunu ve bu belirleyiciliklerinin farklı toplumları, farklı kurumları, farklı tipleri

meydana getirdiğini belirten düşünür, Türk toplumunun Batı’dan farklı, kendine ait

kültürü, kimliği ve kişiliği olan ulus olduğu vurgusu yapmaktadır.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz. Doğan Ergun, yaptığı çalışmalar ve

sunduğu öneriler ile Türk sosyolojisine önemli katkıları olmuştur. Türkiye’de

sosyolojinin önemli dallarından biri olan bilgi sosyolojisini Hacattepe

Üniversitesi’nde kurmuş ve bu dalın programını oluşturmuştur. Toplumdaki olay ve

olguları çözümlerken sosyolojinin tarihten yararlanması gerektiğini vurgulayan

Ergun, tarihsiz sosyolojinin olmayacağını söylemektedir. Batı usulü model ve

kuramların toplumsal yapımıza denk düşmediğini ısrarla vurgulayan Ergun, kendi

gerçekliğimize uygun ve tarihsel evrim belirleyiciliğimize ters düşmeyen kuram ve

modellerin sosyolojimiz için vazgeçilmez unsurlar olduğunu belirtmiştir.

Doğan Ergun, Türkiye’de ilk kez sosyal bilimlerde, özel olarak sosyolojide

yöntem sorununu gerçek boyutlarıyla açıklamaya çalışmıştır. Toplum

araştırmalarında yöntemi, toplumların tarihsel özgüllük ilkesine göre uygulanmasının

doğmalardan kurtulmak ve bilimsel anlayışı geliştirmek açısından taşıdığı önemi

vurgulamaktadır. Böyle, bir yaklaşım, somut araştırmaları, somut çözümleri her

şeyin üzerinde tutar.

Öz olarak şunu söyleyebiliriz. Doğan Ergun, toplumların tarihsel özgüllük

ilkesine göre araştırmalarını ve çözümlemelerini yapmıştır. Bu ise düşünürü önemli

kılmış ve bu yaklaşımıyla Türkiye’deki sosyolojinin gelişmesine katkı sağlamıştır.

Page 98: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

92

YAŞAM ÖYKÜSÜ

1932 yılında Akşehir’de dünya ya gelen Doğan Ergun, ilk ve ortaokulu

Akşehir’de orta öğrenimini ise Afyon Lisesi’nde tamamlamıştır. 1951 yılında

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisine giren Ergun, bir süre bu

bölüme devam ettikten sonra okulu yarıda bırakıp 1954 yılında Fransa’da bulunan

Aix Üniversitesi’nde sosyoloji okumuştur. Daha sonra Centra Natıonal de la

Recherche Scientifique’in sosyoloji bölümünde “araştırmacı sosyolog” olarak

çalışmıştır. 9.5 yıl Fransa’da kalan Ergun, yurda döndükten sonra Gazi Eğitim

Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. Askerlik görevini

Ankara Ordu Dil Okulu’nda yedek subay olarak yapmıştır. Askerlik dönüşü

Hacattepe Üniversitesi’ne sosyoloji bölümüne ek görevle, sosyoloji öğretim

görevlisi olarak atanmıştır. Hacattepe üniversitesi’nde sosyoloji bölümü programının

yapılandırılması ve sosyolojinin en önemli dallarından biri olan bilgi sosyolojisinin

üniversite düzeyinde programa alınmasına öncülük etmiştir.

1968 yılında Gazi eğitimden, 1973’te Hacattepe Ünversitesi’nden siyasal

nedenlerden dolayı uzaklaştırılan Doğan Ergun, kendi deyimi ile “Tenzili Rütbe”yle

(Rütbe Düşürme) Ankara’da öğretmen okuluna atanmıştır. Daha sonra 1973’te

Atatürk Ortaokulu’na Türkçe öğretmeni olarak atanan Ergun, Sosyoloji ve Eğitim

adlı kitabını Türkçe öğretmenliği yaptığı sırada yazmıştır.

1978 yılında iktidara gelen Cumhuriyet Halk Partisi döneminde, çok yakın

arkadaşı ve dostu olan Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı tarafından Kültür

Bakanlığı Başdanışmanlığı’na getirilmiştir. 1991 yılında Kültür Bakanlığı’ndan

müşavir olarak emekli olan Doğan Ergun’un, yayınlanmış altı kitabı vardır. Halen

zamanının büyük bir bölümünü sosyolojiye ayırmakta ve sosyolojinin gelişmesine

katkı sunmaktadır.

Page 99: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

93

KAYNAKÇA

ASLAN, Kadir

1998 Eğitim Bilimlerine Giriş,

İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi.

AŞUKİN, N.S.

1979 Politika Sözlüğü,

İstanbul: Sosyal Yayınları.

BAŞKAYA, Fikret

1998 Avrupa Merkezcilik,

Ankara: Özgür Üniversitesi Yayınları.

BİNBAŞIOĞLU, Cavit

1995 Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi,

İstanbul: M.B Yayınları.

CANGIZBAY, Kadir

1996 Sosyolojiler Değil Sosyoloji,

Ankara: Öteki Yayınları.

COŞKUN, İsmail

1997 Modern Devletin Doğuşu,

İstanbul: Der Yayınları.

ÇELEBİ, Nilgün

2001 Sosyoloji ve Metodoloji Yazıları,

Page 100: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

94

Ankara: Anı Yayınları.

ERGUN, Doğan

1982 Sosyoloji ve Tarih: Sosyolojide Yöntem Sorunları,

İstanbul: Der Yayınları.

1993 a 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı,

İstanbul: Gerçek Yayınevi.

1993 b Yöntemi Bulmak,

İstanbul: Gerçek Yayınevi.

1995 Sosyoloji ve Eğitim,

Ankara: İlke Yayınevi.

2000 Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik,

Ankara: İmge Yayınları.

2004 Türk Birey Kuramına Giriş,

Ankara: İmge Kitabevi.

FİDAN, N. M. ERDEM

1998 Eğitime Giriş,

İstanbul: Alkım Yayınları.

GUTEK, L. Gerald

2001 Eğitime İdeolojik ve Felsefi Yaklaşımlar,

Ankara: Ütopya Yayınları.

HABERMAS, Jurgen

1999 Sosyal Bilimler Mantığı Üzerine,

Page 101: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

95

İstanbul: Kabalcı Yayınları.

İNAL, Kemal

2004 Eğitim ve İktidar,

Ankara: Ütopya Yayınları.

KAÇMAZOĞLU, H. Bayram

2000 Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar,

İstanbul: Birey Yayınları.

2001 Türk Sosyoloji Tarihine Giriş: Ön Koşulları,

İstanbul: Birey Yayınları.

2002 Türk Sosyoloji Tarihi II: Meşrutiyetten Cumhuriyete,

Ankara: Anı Yayınları.

KEMERLİOĞLU, Eyüp ve Diğerleri

1996 Eğitim Sosyolojisi,

İzmir: Saray Kitabevi.

KIZILÇELİK, S. ve Y. ERJEM

1996 Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü,

İzmir: Saray Kitabevi.

1997 Sosyoloji Yazıları I,

İzmir: Saray Kitabevi.

2003 Sefaletin Sosyolojisi,

Ankara: Anı Yayıncılık.

Page 102: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

96

KONGAR, Emre

1995 Toplumsal Değişme Kuramları Ve Türkiye Gerçeği,

İstanbul: Remzi Kitabevi.

1996 Türk Toplumbilimcileri I,

İstanbul: Remzi Kitabevi

.

ÖZBUDUN, Sibel

2005 Kültür “Kavram Sözlüğü Söylem ve Gerçek; Editör: Fikret Başkaya”,

Ankara: Özgür Üniversite Yayınları.

ÖZLEM, Doğan

2004 Evrensellik Mitosu ve Sosyal Bilimler

“Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek”, İstanbul: Metis Yayınları.

PİR, Ferhat

2005 Tarihe Demokratik ve Ekolojik Yaklaşım,

İstanbul: Berdan Yayıncılık.

RAUSSEAU, J.J

2006 Emile: Bir Çocuk Büyüyor,

İstanbul: Selis Yayınları.

TANİLİ, Server

1996 Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?,

İstanbul: Cem Yayınları.

TİMUR, Taner

1996 Osmanlı Çalışmaları: İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge

Ekonomisine,

Ankara: İmge Kitabevi.

Page 103: DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞIdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · DOĞAN ERGUN’UN SOSYOLOJİ GÖRÜŞLERİ VE EĞİTİM ANLAYIŞI

97

TONGUÇ, İ. HAKKI

1997 Eğitim Yolu İle Canlandırılacak Köy,

Ankara: Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları.

ÜNAL, İ. Işıl

2002 Eğitimin Yapısal Uyumu,

“Üniversite A.Ş İçinde”, Ankara; Özgür Üniversite Yayınları.