Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
DİZ EKLEMİNDE KONDRAL DEFEKT İYİLEŞMESİNE, ELEKTROMANYETİK ALANIN ETKİLERİ:
SIÇANLARDA DENEYSEL ÇALIŞMA
DR. FAZIL CÜNEYT AYDOĞAN
ORTOPEDİ ve TRAVMATOLOJİ ANABILIM DALI UZMANLIK TEZİ
DANIŞMAN DOÇ. DR. Y. BARBAROS BAYKAL
Bu tez Süleyman Demirel Üniversitesi Araştırma Projeleri Yönetim Birimi tarafından 1414-TU-06 no'lu proje numarası ile desteklenmiştir.
Tez No:
ISPARTA
I
ÖNSÖZ
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji
Anabilim Dalı'nda 2003-2008 yıllan arasında gerçekleştirdiğim uzmanlık eğitimim
süresince bilgi birikimlerini, tecrübe ve öngörülerini, anlayış ve sabır içinde benden
esirgemeyen, uzman olarak yetişmemde büyük katkılarını gördüğüm değerli
hocalarım; başta rektörümüz Prof. Dr. Metin Lütfı BAYDAR'a, Prof. Dr. Vecihi
KIRDEMİR'e, Prof. Dr. Nevres Hürriyet AYDOĞAN'a, Prof. Dr, Hüseyin
YORGANCIGİL'e, Yrd. Doç. Dr. Osman Gazi AKSOY'a, Yrd. Doç. Dr. Tolga
ATAY'a Süleyman Demirel Üniversitesi Araştırma Projeleri Yönetim Birimi
tarafından 1414-TU-06 no'lu proje numarası ile desteklenen uzmanlık tezimin
danışmanı Doç. Dr. Y. Barbaros BAYKAL'a, histopatolojik inceleme aşamasında
desteklerini esirgemeyen Prof. Dr. Nilgün KAPUCUOĞLU'na, birlikte çalıştığım
bütün asistan arkadaşlarıma, servisimizde görev yapan personel ve hemşirelere
teşekkür ederim.
Uzmanlık eğitimim boyunca motivasyon ve desteklerini hiçbir zaman benden
esirgemeyen eşime ayrıca teşekkür eder, sevgilerimi sunarım.
Dr. Fazıl Cüneyt AYDOĞAN
İSPARTA-2008
II
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ………………………………………………………………………………… i
İÇİNDEKİLER ……………………………………………………………………….. ii
SİMGE ve KISALTMALAR ………………………………………………………… iii
ŞEKİLLER DİZİNİ……………………………………………………………………. iv
TABLOLAR DİZİNİ ………………………………………………………………….. iv
RESİMLER DİZİNİ ……………………………………………………..……………. iv
GRAFİKLER DİZİNİ …………………………………………………….. …………. iv
1. GİRİŞ ve AMAÇ ……………………………………………………………………. 1
2. GENEL BİLGİLER ………………………………………………………………… 3
2.1. RADYASYON …………………………………………………………… 3
2.1.1. İyonlaştırıcı Radyasyon ………………………………………. 3
2.1.2. İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon ……………………………. 3
2.2. ELEKTROMANYETİK ALAN …………………………………………. 4
2.2.1. Elektromanyetik Radyasyonun Dalga Özelliği ……………………… 4
2.2.1.1. Elektromanyetik Dalga Yayılımı ……………………… ………. 4
2.2.2. Elektromanyetik Radyasyonun Tanecik Özelliği …………………… 5
2.3. CEP TELEFONU SİSTEMLERİNİN ÇALIŞMASI …………………….. 9
2.4. ELEKTROMANYETİK ALANIN BİYOLOJİK ……………………… 9
ETKİLERİ
2.4.1. Elektromanyetik Alanın Hücresel Etkileri …………………………. 10
2.4.2. Elektromanyetik Alanın Organizmaya Yararlı Etkileri ……………. 13
2.4.3. Elektromanyetik Alanın Organizmaya Zararlı Etkileri ……………. 16
2.5. KIKIRDAK ………………………………………………………………. 21
2.5.1. Eklem Kıkırdağının Histolojisi …………………………………….. 21
2.5.2. Eklem Kıkırdağının Yapısı …………………………………………. 22
2.5.3. Eklem Kıkırdağının Özellikler ……………………………………… 23
2.5.4. Kıkırdak İyileşmesi …………………………………………………. 25
2.6. KONDRAL DEFEKT ve TEDAVİSİ …………………………………… 27
2.6.1. Tedavi Yöntemleri …………………………………………………… 27
2.6.2. Tedavi Algoritması ………………………………………………….. 31
3. MATERYAL-METOD ………………………………………………………. ……. 37
4. BULGULAR ………………………………………………………………………… 44
5. TARTIŞMA ve SONUÇ ……………………………………………………………. 48
6. ÖZET …………………………………………………………………………………. …. 54
7. SUMMARY ……………………………………………………………………………… 55
8. KAYNAKLAR ………………………………………………………………………….. 57
III
KISALTMA ve SİMGELER ACTH Adreno Kortiko Tropik Horman BEM Biyoelektromanyetik CW Continuous wave E Elektrik Alan Şiddeti ECM Ekstrasellüler matriks EHF Ekstra Yüksek Frekans (Extremely High Frequency) ELF Çok Düşük Frekans (Extremely Low Frequency) EM Elektromanyetik EMA Elektromanyetik Alan EMD Elektromanyetik Dalga EMR Elektromanyetik Radyasyon F Frekans FACIT Fibril associated collagens with interrupted triple helices FSH Folikül Stimulan Hormon GAG Glukozaminoglikan GHz Gigahertz GSM Global system for mobile communication HF Yüksek Frekans (High Frequency) Hz Hertz HAM Hareketli Anahtarlama Merkezleri I Şiddet IFN İnterferon IGF-1 İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü l INIRC International Non-ionising Radiation Committee IRPA International Radiation Protection Association ICRS İnternational Cartilage Repair Society kV Kilovolt kg/m3 Doku Younluğu Birimi LF Düşük Frekans (Low Frequency) LH Lüteinizan Hormon MHz Megahertz mT Militesla mV Milivolt m Metre MA Manyetik Alan MF Orta Frekans(Medium Frequency) mG Miligaus mg Miligram mL Mililitre MW Mikrodalga ODC Ornitin Dekarboksilaz OA Osteoartrit PG Proteoglikan RA Romatoid Artrit RF Radyofrekans PEMF/PEMA Pulse Elektromanyetik Alan RF Radyofrekans S/m Doku İletkenlik Birimi SAR Spesifik Soğrulma Oranı SHF Süper Yüksek Frekans (Süper High Frequency) TSH Tiroid Stimulan Hormon TS ENV Türk Standartları Enstitüsü Vakfı UHF Ultra Yüksek Frekans (Ultra High Frequency) V Hız V/m Elektrik Alan Şiddet Birimi VHF Çok Yüksek Frekans (Very HighFrequency) W/kg SAR Birimi
IV
TABLOLAR DİZİNİ Tablo 1 – Elektromanyetik Frekans Aralıkları …………………………………..… 6 Tablo 2 – Olası kıkırdak lezyonlu diz yaralanmalarında tedavi algoritması ……….33 Tablo 3 – Kıkırdak defektinin tedavi algoritması …………………………………...35 Tablo 4 – Modifiye Wakitani skorlama sistemi ……………………………………..43 Tablo 5 – Histolojik skorların gruplara göre dağılımı ……………………………… 47
GRAFİKLER DİZİNİ Grafik 1 – Toluidin blue boyanmasının gruplara göre skor dağılımı ……………….. 46 Grafik 2 – Tamir dokusunun entegrasyonunun gruplara göre dağılımı …………….. 46 Grafik 3 – Gruplara göre toplam Modifiye Wakitani Skorlamasının dağılımı …… 47
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1 – Elektromanyetik Spektrum …………………………………………… 8 Şekil 2 – ELF’nin hücreler üzerindeki etki mekanizması ………………………..11 Şekil 3 – Manyetik Alanların Sistemik Etkileri ………………………………….12 Şekil 4 – Kollojen Matriksin, GAG ve PG’lerle oluşturduğu yapı ………………23 Şekil 5 – Eklem kıkırdağının zonları ……………………………………………. 24 Şekil 6 – Osteokondritis Dissekans lezyonlarının dizde yerleşimi ………………29 Şekil 7 – OCD’nin ICRS sınıflaması …………………………………………….30 Şekil 8 – Deney düzeneği ………………………………………………………..40
RESİMLER DİZİNİ Resim 1 – Deney hayvanları ve yaşam ortamı …………………………………… 38 Resim 2 – Manyetik Alan uygulaması……………………………………………. 39 Resim 3 – İntraperitoneal anestezi uygulaması …………………………………... 41 Resim 4 – 11 numaralı bistüri ile defektin oluşturulması ………………………… 42 Resim 5 – Distal femurun çıkarılması …………………………………………… 42 Resim 6 – Lateral femoral kondilde defektin oluşturulduğu bölge ……………… 44 Resim 7 – Histolojik kesitler ……………………………………………………… 45
1
1.GİRİŞ VE AMAÇ
Tarih öncesi çağlardan bu yana insanoğlunun düşünsel ve bilişsel
gelişimiyle yeni icatlar ve keşiflerde bulunulmuş ve bu keşiflerin çoğu
insanlığın işlerini kolaylaştıran daha az güçle daha fazla iş yapma yani
doğanın temel kanunlarından biri olan enerjiyi koruma içgüdüsüne yönelik
olarak süre gelmiştir. Bu sürecin dönüm noktalarından biri de elektriğin
keşfiydi. O günden itibaren gerek günlük gerekse iş hayatımızda kişisel
olarak kullandığımız ve de sanayide kullandığımız elektrik ile çalışan
cihazlar elimiz kolumuz olmuş ve hayatımızı onlar olmadan sürdüremeyecek
duruma gelmişizdir.
Teknolojinin ilerleyişi sağlık sektörüne de yansımış ve ortalama
yaşam süresi buna paralel olarak artmış ancak insanoğlu daha az fiziksel
aktiviteye ihtiyaç duyan sedanter bir yaşam tarzına sahip olurken bu da
farklı sağlık problemlerinin ön plana çıkmasına neden olmuştur. Teknolojinin
hayatımıza soktuğu vazgeçilmez gibi görünen elektrikle çalışan ve
dolayısıyla Elektromanyetik Alan (EMA) oluşturan cihazların da sağlığımızı
nasıl etkilediği konusunda kafalarda soru işaretleri oluşmaya başlamıştır.
Özellikle son yıllarda tüm dünyada yaygınlaşan ve neredeyse vücudumuzun
bir uzvu gibi yanımızdan hiç ayırmadığımız cep telefonları ve bu sistemin bir
parçası olan baz istasyonlarının bizi nasıl etkilediği sorusu ilk sırada
gelmelidir.
EMA’nın insan üzerine etkileri, özellikle fizik tedavide kullanım yeri
bularak günümüze kadar araştırma konusu olmuşken, EMA’nın insan
sağlığı üzerinde zararlı etkileri olabileceği fikri cep telefonlarının
yaygınlaşmasına kadar kamuoyu oluşturmamıştır. Kişisel haberleşmede
kullanılan cep telefonu, kablosuz telefon ve telsiz gibi cihazlar özellikle
kullanıcının kafasına çok yakın mesafede tutulan cihazlardan kaynaklı
manyetik alan güç yoğunlukları nedeni ile kullanıcılar bazı durumlarda
zararlı seviyede gerek iyonlaştırıcı gerek ısıl ya da ısıl olmayan EMA etkisi
altında kalabilirler.
2
Manyetoterapi, doğal ve hassas bir tedavi şekli olan manyetik alan
etkileşimine dayanan noninvazif yani girişimsel olmayan fiziksel bir tedavi
metodudur. Manyetik alan vücut dokularını uygun bir şekilde etkileyerek
hücre zarlarının geçirgenliğini arttırır. Bu doğal metod aynı anda birçok
hastalığın tedavisinde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Tedavide oldukça
geniş bir uygulama alanı olması, kolay uygulanabilirliği, doğal bir metod
oluşu ve yan etkisi olmaması, manyetoterapiyi oldukça önemli kılmaktadır.
Manyetik alan hücre zarlarından madde geçişlerini etkileyerek hücrenin
işlevini sürdürmesini kolaylaştırarak ve bütünsel olarak da insan sağlığını
olumlu olarak etkileyerek tedavide yer bulur (1-4).
Cep telefonlarının günümüzde giderek artan kullanımı ve literatürde
insan sağlığına etkileri ile ilgili bilgiler ışığında kıkırdak defektlerinin cep
telefonlarının yaydığı 900–1800 MHz EMA etkisi altında iyileşmesinin nasıl
etkileneceğini deneysel olarak sıçanlarda inceledik.
3
2. GENEL BİLGİLER 2.1. RADYASYON
Bir elementin özelliklerini taşıyan en küçük öğesi atomdur. Pozitif
yüklü atom çekirdekleri negatif yüklü elektronlarla birlikte nötr olan atomları
oluşturmaktadır. Bir atom çekirdeğinin kararsız durumdan daha kararlı bir
duruma geçerken elektromanyetik dalga veya parçacık seklinde enerji
yayılmasına radyasyon (ışıma) denir. Elektromanyetik radyasyon (EMR) ise
elektromanyetik dalganın (EMD) herhangi bir ortamda yayılmasıdır.
Radyasyon, iyonlaştırıcı radyasyon ve iyonlaştırıcı olmayan olmak üzere 2
grupta toplanabilir (6, 7).
2.1.1. İyonlaştırıcı Radyasyon Madde içinden geçerken enerjisini ortama aktarmak yoluyla
ortamdaki atomları doğrudan veya dolaylı yollarla iyonlaştıran radyasyon
türüdür. Dalga boyu son derece küçüldüğünde EMR madde ile
karşılaştığında dalga olmaktan çok bir enerji kümesi gibi davranır buna
EMA’nın tanecik özelliği denir. Bu enerji kümelerine "kuantum" ya da "foton"
denir. Bu tipteki EMR'lar X ve gama ışınlarıdır. Enerjileri çok yükselen bu
ışınlar maddelere çarpınca onları iyonlaştırarak molekül yapılarını, yani
yaşamsal fonksiyonlarını bozar. Bu nedenle bu ışınlar "İyonlaştırıcı
Elektromanyetik Radyasyon" olarak adlandırılır. Örneğin; X ve gama ısınları
ile alfa, beta ve nötron parçacıklarının yayılması gibi (9 - 13).
2.1.2. İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon Yeterince enerjisi olmadığı için ortamdaki atomları iyonlaştırmayan
radyasyon türüdür. Düşük frekanslılardır. Bunlar az enerjiliden, yüksek
enerjiliye doğru radyo dalgaları, mikrodalgalar, infrared radyasyon, görünür
ışınlar, lazer ışınları ve ultraviole ışınları olarak sıralanırlar. Mobil iletişim
sistemlerinin neden oldukları ışınım, iyonlaştırıcı olmayan radyasyon bölgesi
içinde yer almaktadır (8).
4
2.2. ELEKTROMANYETİK ALAN Bir iletken üzerinden elektrik akımı geçirildiğinde iletkenin çevresinde
elektrik alan ve manyetik alan (MA) oluşur. Akım geçen iletkenin çevresinde
oluşan elektrik alan ve manyetik alan bileşimine elektromanyetik alan (EMA)
adı verilmektedir.
İyonlaştırmayan radyasyon olarak da tanımlanan elektromanyetik (EM)
radyasyon, enerjinin boşlukta elektrik ve manyetik alanlar biçiminde yayılır.
EM ışınların oldukça karmaşık ve değişken özelliklerini tanımlayabilmek için
EM radyasyon dalga ve tanecik özellikleri şeklinde iki ayrı görüşle açıklanır
(14).
2.2.1. Elektromanyetik Radyasyonun Dalga Özelliği EM radyasyon, boşlukta dalgalar biçiminde yayılır. Yakından
bildiğimiz pek çok dalgasal yayılım için (ses dalgalarının hava, su ya da
vücut dokuları içindeki yayılımları) mutlak bir ortama gerek vardır. Oysa EM
dalgalar, boşlukta yayılabilirler ve bir ortama gereksinimleri yoktur. Her tür
dalganın bir dalga boyu ve frekansı vardır. Sinüs ritmi şeklindeki dalga
konvoyunda birbirini izleyen iki tepe noktası arasındaki uzaklık, dalga boyu
olarak tanımlanır ve yunanca uzunluk sözcüğünün ilk harfi olan lambda (λ)
ile gösterilir. Bir noktadan belli sürede geçen dalga sayısı ise frekansı
gösterir. Hız ile frekans arasındaki ilişki Hız = Frekans x Dalga Boyu ile ifade
edilir. Tüm EM dalgalar boşlukta aynı hızla yayılırlar, bu hız ışığın hızına eşit
olup saniyede 300 000 km’dir. EM radyasyon tiplerinde hız aynı olduğundan
bu ışınların frekansları dalga boyları ile ters orantılıdır. Tablo-1’de dalga
boyları ve frekanslarına göre EMA sıralaması gösterilmiştir (14).
2.2.1.1. Elektromanyetik Dalga Yayımı Elektromanyetik dalgalar ilerledikleri ortamlarda farklı yapı ve
yoğunluklarda maddelerle karşılaştıklarında hareketlerine devam etme
eğilimindedirler. EM dalgalar bu engellerle karşılaşınca durum değiştirirler.
Bu etkileşmeler:
5
Yansıma (Reflection) Işığın ayna yüzeyinden yansıdığı gibi EM dalgalar da bazı
cisimlerden yansırlar. Yansıma tam olduğu durumda, elektrik alan alıcı
noktasında daha güçlü yayın elde edilmesine sebep olur.
Kırınım (Diffraction) EM dalgaları bir madde ile karşılaşınca kırınıma uğrarlar ve bu
maddelerin yüzeylerinde güç kaybederler.
Kırılma (Refraction) EM dalgaları havanın yoğunluğuna bağlı olarak ilerleme yönünde
yüzeye paralel olma eğilimindedir. Çok yoğun ortamdan az yoğun ortama
giren dalga ilerleme doğrultusundan uzaklaşır. Eğilme yüzeye tam paralel
olduğunda dalga artık yatay polarize olmuştur. Düşük frekanslarda bu
eğilme daha az olduğundan EM dalgalar daha çok yol alabilir.
Saçılma (Scattering) Bir alıcıya vericiden doğrudan gelen sinyal ile birlikte yansıma ve
kırılma yolu ile gelen elektromanyatik sinyaller de gelir. Saçılma ise belli bir
vericiden gelen sinyalin çeşitli cisim ve yüzeylerden rastgele dağılmasıdır.
Ortamda çok sayıda ve rastgele konumlarda cisim ve yüzeylerden saçılan
sinyaller ortama saçıldığında ortamda karmaşık bir yapı oluşur. Bu durumda
vericiden çıkan sinyal ile alıcıya ulaşan sinyal şiddeti arasında bu etkiden
dolayı farklılıklar oluşur. Alınan sinyal yansıma, kırınım ve saçılma
etkilerinden dolayı daha zayıf veya güçlü hal alabilir (15 - 18).
EM ışınların dalgalar biçimindeki yayılımları pek çok fiziki olayı
açıklarsa da, bu dalgaların özelliklerinin tümünü ortaya koymaz. Bu nedenle
tanecik özelliği üzerinde de durmak gereklidir.
2.2.2. Elektromanyetik Radyasyonun Tanecik Özelliği Kısa dalga boylu yani yüksek frekanslı EM dalgalar madde ile
karşılaştırıldıklarında, dalga olmaktan çok partikülmüş gibi tepki görür ve
gösterirler. Gerçekte bu dalgalar enerji demetleri olup “kuantum” veya
“foton” adını alırlar. Fotonlar ışık hızı ile hareket ederler. Her bir foton
tarafından taşınan enerji, bu radyasyonun frekansına bağlıdır. Örneğin
frekans iki katına yükseltilirse foton enerjisi de iki katı kadar artacaktır. EM
6
spektrumu oluşturan tüm radyasyonlar (x ve γ ışınları hariç) iyonlaştırmayan
radyasyon türüne girer (14). Bu iki ayrı özellikle bağlantılı olarak
elektromanyetik alanın 3 ayrı temel belirleyici bileşeninden bahsedebiliriz.
Frekans Aralığı Dalga Boyu Kısaltma Açıklama
3-30kHz 100km-10km ELF Çok Düşük Frekans (Extremely Low Frequency)
30-300 kHz 10 km -1 km LF Düşük Frekans (Low Frequency)
300- 3000 kHz 1 km -100 m MF Orta Frekans (MediumFrequency)
3-30 MHz 100 m -10 m HF Yüksek Frekans (High Frequency)
30-300MHz 10 m -1m VHF Çok Yüksek Frekans (Very High Frequency)
300 -3000 MHz 1 m- 10 cm UHF Ultra Yüksek Frekans (Ultra High Frequency)
3 - 30 GHz 10 cm – 1 cm SHF Süper Yüksek Frekans (Süper High Frequency)
30-300GHz 1 cm – 1 mm EHF Ekstra Yüksek Frekans (ExtremlyHigh Frequency)
Tablo 1. Elektromanyetik Frekans Aralıkları
Şiddet: MA şiddeti Gauss (G) ya da Tesla (T) birimleriyle ölçülür (1
T=104 G) ve MA kaynağından uzaklaştıkça şiddet azalır. Çevremizdeki MA
genellikle militesla (mT) veya miligauss (mG) ile ifade edilecek kadar
düşüktür, örneğin dünyanın manyetik alanı 0,025–0,065 mT (0,25G -0,65 G)
arasında değişmektedir. Diğer yandan hastanelerde tanı amaçlı kullanılan
manyetik rezonans görüntüleme sisteminin ürettiği MA şiddeti 0,1 T ile 10 T
arasında büyük bir değerdedir.
7
Frekans: MA'nın bir saniye içindeki değişimi Hertz (Hz) birimi ile
ifade edilir. Zaman içinde MA şiddeti değişmiyorsa sabit (DC) manyetik alan
olarak adlandırılır. Ancak çevremizde değişken şiddetli (AC) MA kaynakları,
0 Hz ile 1022 Hz arasında çok geniş bir frekans aralığında bulunmaktadır.
Elektromanyetik spektrumun 0 - 300 Hz bölgesi çok düşük frekanslı alanlar
(ELF), 3 - 30 MHz bölgesi ise yüksek frekans bölgesi olarak
adlandırılmaktadır. 10 -1010 Hz frekansları arasında radyo dalgaları (RF)
bulunmaktadır. 1010-1012 Hz bölgesinde mikrodalgalar (MW), 1012-1015 Hz
bölgesinde infrared, görünen ışık ve ultraviole ışınları bulunur. 1017 Hz
üzerinde x-ışınları ve gama ışınları bulunur ve manyetik spektrumun en üst
bandını oluştururlar (19).
Dalga biçimi: MA özelliklerini şiddet ve frekans kadar dalga biçimi de
etkilemektedir. MA dalga şekli sinüzoidal, kare, üçgen gibi temel dalga
formlarında olabildiği gibi bu formların karışımından oluşan formlarda da
olabilir (19).
Elektromanyetik alanlar elektrik akımı kullanan insan yapımı
cihazlardan veya doğal oluşumlardan kaynaklanan gözle görülmeyen
elektriksel ve manyetik kuvvetlerdir. Doğal çevremizde EMA oluşturan çok
sayıda kaynak vardır. Dünya, yıldızlar, güneş, yıldırım gibi doğal kaynaklar
başlıca MA kaynakları arasında sayılabilir.
Doğal kaynaklar dışında EMA yayan oluşumlar:
- Sabit telekomünikasyon cihazlarının (baz istasyonları ve cep telefonu)
antenleri,
- Radyo, televizyon ve telsiz verici istasyonlarının antenleri,
- Elektrik ile telefon hatları ve trafo merkezleri,
- Elektrikli trenler,
- İndüksiyon fırınları ve indüksiyon kaynak makineleri,
- TV, bilgisayar ekranları,
- Radar sistemleri,
- Uydu iletişim sistemleri,
- Tıpta kullanılan bazı cihazlar,
8
- Endüstride yüksek radyo frekansta çalışan bazı sistemler,
- Elektrikli ev aletleri (mikro dalga fırın, traş makinesi, saç kurutma makinesi
vb.) (20)
Şekil 1: Elektromanyetik spektrum
9
2.3. CEP TELEFONU
Cep telefonları yan yana dursalar bile birbirleriyle doğrudan iletişim
kuramazlar. Aradaki iletişim genellikle yüksek yerlere (ev çatıları, direkler,
vb.) yerleştirilmiş ve adına “Baz İstasyonları” denen sistemler aracılığı ile
yapılmaktadır. Baz istasyonları, hücresel haberleşme sistemlerinde merkezi
istasyon olarak görev yaparlar. Baz istasyonları olmadan cep telefonları
iletişim sağlayamazlar. Bir kenti ve hatta bir ülkeyi kapsayan baz
istasyonları, bal peteğine benzetilebilecek birçok hücrenin merkezlerine
yerleştirilmiş alıcı ve verici antenli sistemlerden oluşmaktadır. Cep
telefonundan yayılan mikro dalga ışıması 400–1780 MHz frekans aralığında
daha iyi çalışır. Türkiye’de kullanılan hücresel haberleşme sistemleri GSM900 ve
DCS1800’dür. GSM900’ün çalışma frekans bandı 880–960 MHz,
DCS1800’ün frekans bandı ise 1710–1880 MHz’dir.
Cep telefonu sistemlerinde, haberleşmenin yapılacağı alan hücre adı
verilen küçük alanlara bölünmüştür. Her hücrenin merkezinde bir baz
istasyonu bulunur. Baz istasyonları birbirine bir ağ yapısı şeklinde
bağlanırlar. Herhangi bir cep telefonundan gelen çağrı isteğinin ilgili
kullanıcıya ulaştırılması bu ağ yapısı tarafından gerçekleştirilir. Baz
istasyonları, Hareketli Anahtarlama Merkezleriyle (HAM) ve Hareketli
Anahtarlama Merkezleri birbiriyle ya kablo ya da yönlü radyolinklerle
bağlıdırlar. Cep telefonları ile baz istasyonları arasındaki iletişim,
elektromanyetik dalgalar yoluyla gerçekleştirilmektedir. Hücresel yapı
sayesinde aynı anda daha çok kullanıcı haberleşebilir. Baz istasyonlarının
sebep olduğu toplam elektromanyetik enerji sabit bir değerde değildir;
kullanıcı yoğunluğuna göre değişir (21).
2.4. ELEKTROMANYETİK ALANIN BİYOLOJİK ETKİLERİ
Biyoelektromanyetik (BEM) biyolojik sistemlerle noniyonize
elektromanyetik alanlar arasındaki etkileşmeyi inceleyen bilim dalıdır. Çok
10
düşük elektromanyetik alanlar (≤300Hz), kısa dalga diyatermi (27.12 MHz),
mikrodalga diyatermi (915 ve 2,456 MHz) gibi çeşitli EMA tipleri akut
inflamatuar durumlarda, pseudoartrozlu kemiklerde, diyabetik cilt
ülserlerinde, migrende, dejeneratif nöronal hasarlanmalarda ve osteoartritin
tedavisinde ve bunun gibi birçok alanda hem rutin kullanımda hem de
deneysel olarak kullanılmaktadır (23). Biyolojik sistemlerin EMA ile
etkileşmesi sonucu bazı zararlı değişikliklerin oluştuğu da bilinmektedir.
Bunun en bilinen ve ilk saptanan örneklerinden biri yüksek gerilim hatlarına
yakın bölgelerde EMA etkisi altında kalma sonucu özellikle çocukluk çağı
lösemileri ve santral sinir sistemi tümörlerinin insidanslarının arttığı
gösterilmiştir (20). Çeşitli EMA’ların insan sağlığına yararlı ve zararlı
etkilerine geçmeden hücresel boyutta oluşturdukları değişikliklere kısaca
göz atalım.
2.4.1. Elektromanyetik Alanların Hücresel Boyuttaki Etkileri EMA’lar frekans ve gücüne bağlı olarak ısıl ve ısıl olmayan yollarla
hücreleri ve dokuları etkiler (5). Çok düşük frekanslı EMA’ların biyolojik
etkileri ısıl olmayan yollardan oluşur (20). Ayrıca hücresel boyuttaki etkilerin
ortaya çıkışında önemli olan hücrenin 2 temel özelliği vardır. Bunlar
hücrenin her türlü yaşamsal olayını düzenlemesine ve sürdürmesine aracılık
eden hücre membran özellikleridir.
1. Membran iyon konsantrasyonları farklılığı: Hücre membranının
içindeki ve dışındaki iyon konsantrasyonları farklıdır. Bu farkın giderilmesi
çabası ve membranın "seçici geçirgenlik" özelliğinin sonucu, bir difüzyon
olayı meydana gelmektedir. Elektro-fizyolojik olayların cereyanı için hücre
içinden dışına potasyum yoğunluğunda, hücre dışından içine doğru ise
sodyum yoğunluğunda bir fark oluşması önemlidir. İşte bu fark ya da gerilim
bir çeşit kimyasal güç oluşturur.
11
2. Seçici geçirgenlik: Hücre membranı bazı iyonları geçirme,
bazılarını geçirmeme seçiciliğine sahiptir. Bu özelliğini aktif olarak
korumalıdır. Sinir ve kas lifleri istirahat halinde potasyumu sınırlı olarak
geçirir. Biyoelektrik potansiyellerin ortaya çıkması ile geçici olarak
sodyumun da geçmesine izin verir (24).
Şekil 2: ELF’nin hücreler üzerindeki muhtemel etki mekanizmaları
EMA'ların hücrelerde primer olarak plazma membranı üzerinde etki
yaptığını gösteren bulgular vardır (107,108). Manyetik alanların etkisi ile
sodyum-potasyum pompası uyarılır ve hücre zarlarında iyon alış verişi değişir.
Meydana gelen hiperpolarizasyon hücre metabolizmasını olumlu yönde etkiler.
Hücrede oksijen kullanımı ve dolayısıyla kan akımı artar. Böylece biyolojik
faaliyet uyarılır. Parsiyel oksijen basıncının artışı özellikle difüzyonla beslenen
dokular için önemlidir (24).
Tam tersi olarak membran transportundaki bu değişiklikler sonucu
hücrenin ve bir parçası olduğu organın fonksiyonunda bozulmalar
olabilmektedir. EMA'nın lipit peroksidasyonda artışa yol açtığı da son
'yayınlarda yer almaya başlamıştır (25-26). EMA uygulamasının oksijenden
zengin ortamlarda serbest radikal oluşumuna yol açtığı ve bu oluşumun
askorbik asit ile önlenebildiği in vitro deneylerde gösterilmiştir (27–29). Son
yıllarda birçok hastalıkta rolü olduğu gösterilen serbest radikallerin, kanser
12
etiyolojisindeki önemi de ortaya çıkmıştır (30-31). Serbest radikallerin bu
zararlı etkilerini, hücre düzeyinde DNA hasarı ve membran lipit
peroksidasyonunu da içeren birçok mekanizma ile yaptığı anlaşılmıştır (32).
Şekil 3: Sistemik olarak uygulanan elektromanyetik alanların iyileşmeyi
hızlandırmasındaki muhtemel mekanizmalar.
Deneysel kanıtlar MA’nın ilk hedef olarak, hücre zarını etkilediğini,
civciv beyninde ve diğer çeşitli doku formlarında hücre yüzey bağlanma
yerlerinden Ca++ salınımını değiştirdiğini, ligand–reseptör kompleksinin bağlı
kalma süresini ve hücre-yüzey reseptörlerinin dağılımını değiştirdiğini
göstermektedir (33).
Yüksek frekanslı EMA’lar ise hücrelerdeki bir su molekülünü bir
pusula gibi, saniyede trilyonlarca kez alan doğrultusuna yöneltir. Molekül bu
yönelme hareketi için gereken enerjiyi elektromanyetik alandan alır. Bu
hareket enerjisi sürtünmeyle, yani molekülün yönelme işlevi sırasında
ortamın bu harekete karşı gösterdiği dirençle ısıya dönüşerek canlı dokunun
sıcaklığını az da olsa bir miktar arttırır.
13
Darbeli alçak frekanslı manyetik alan uygulaması ile hücre nükleusunda
heterokromatin azalırken, ökromatin artar. Stoplazmada serbest ribozom ve
poliribozomlar fazlalaşır (24).
Penafiel ve arkadaşları (34) tarafından yapılan bir çalışmada 835
MHz mikrodalgaların ornitin dekarboksilaz aktivitesini artırdığı belirtilmiştir.
HL–60 ve HL-60R soylarında elektromanyetik alanın etkisi ile DNA
tamir oranında azalmanın olduğu, fakat başka bir çalışmada hücre
soylarında bir değişikliğe neden olmadığını bulmuşlardır (35). Manyetik
alanlar gibi elektriğin de transkripsiyonu stimüle ettiği ve hem manyetik alan
hem de elektrik alanlarının DNA ile direkt olarak etkileşime girdiği
bildirilmiştir (36–37).
İnsan periferal kan lenfositleri ile yapılan bir çalışmada 2450 MHz
radyofrekans dalgalarının mikronükleusların oluşumunda ve kromozom
hatalarının sıklığında belirgin bir artışa neden olduğunu belirtilmiştir (38).
Cep telefonlarının arama ya da aranma hallerinde antenin başa yakın
tutulması sonucu moleküler ya da hücresel düzeyde harabiyet oluşturabilir
genel kanısı hakimdir. Öyle ki bazı araştırmacılar baş tarafından emilen
mikrodalga enerjisinin beyinde sıcak nokta oluşturduğunu ifade ederler
(39,40).
2.4.2. Elektromanyetik Alanın Organizmaya Yararlı Etkileri Manyetik alanların tedavide kullanımı Hipokrat zamanına kadar
uzanmaktadır. 18. yüzyılda Franz Mesmer bütün nesnelerin içinden
görünmez bir akışkanın geçip yayıldığını ve insan vücudunda sürekli
hareket halinde olduğunu ileri sürdü. Bu akışkana manyetizma adı verildi.
Mesmer'e göre akışın bozulması hastalıkların ortaya çıkmasına neden
oluyordu. Günümüzde duyarlı aletlerle vücuttaki manyetik alanlar
ölçülebilmektedir. 1980' lerden beri biyomanyetizmadan manyetik rezonans
görüntüleme şeklinde tanı yöntemi olarak faydalanılmaktadır. Manyetik alan cihazları içinden akım geçen bobinlerden oluşmuştur.
Genellikle frekans 2-25 Hz, şiddet 5-80 Gauss'tur. Yüksek frekanslı
manyetik alan uygulamasında (elektromanyetoterapi) elektrik alan ve ısı
14
etkisi ön plandadır. Alçak frekanslı manyetoterapide manyetik alan etkisi
hakimdir (24).
EMA’nın modern tıpta terapötik amaçlı kullanımı 40 yılı aşkındır
sürmektedir. Özellikle çok düşük frekanslı manyetik alan kırık iyileşmesinde,
konjenital pseudoartrozda, kıkırdak üzerinde proteoglikan salgılanmasını
arttırarak, cilt ülserlerinde iyileşmeyi hızlandırarak, yumuşak doku
romatizmal hastalıklarında ve daha sonra bahsedeceğimiz birçok alanda
kullanım bulmuş ya da olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir. EMA’nın
terapötik amaçlı kullanımı hem maliyeti düşük hem non invaziv hem de
komplikasyon ve yan etki riski az olan bir yöntemdir. Ancak gebelerde,
kanser hastalarında ve kalp pili olan hastalarda kullanımı sakıncalıdır (22).
Literatürü taradığımızda frekansına göre etkinin değiştiği ya da tam
ters olarak ortaya çıktığınıda görmekteyiz. Örneğin klasik kitap bilgisi olarak
kanserli hastalarda kullanımı sakıncalı olduğu söylenirken tümör dokusunu
kemoterapiyle birlikte kullanıldığında küçülttüğü yönünde de birçok çalışma
vardır.
Bassett ve ark. (41) köpeklerde 2 mV/cm güçde 1,5 mikro saniyelik 1
Hz frekansında EMA’nın kırık iyileşmesini hızlandırdığını bir başka
çalışmada rektangular dalga şekilli EMA’nın günde 3 ila 6 saat 3 ay boyunca
uygulanması sonucu osteogenezisi regüle ettiğini bulmuşlardır (43).
Heckman ve ark (44) nonunionlu kemiklerin 64%’ünü günde 12 saat
2-4 ay boyunca EMA’ya etkisi altında iyileştiğini rapor etmişlerdir.
Binder ve ark (45) 73 Hz frekansında 2,7 mT gücünde EMA
tedavisinin 4 hafta boyunca günde 5-9 saat uygulandığında eklem ağrısını
azaltarak hareket açıklığının arttığını bildirmişlerdir.
Devereaux et al. (47) darbeli 200 ms, 15 Hz EMA’nın lateral humeral
epikondilit üzerine bir etkisi olmadığını saptamışlardır.
Frykman ve ark. (49) pseudoartrozlu skafoid kırığı olan hastalara 3 ay
boyunca günde 8–10 saat EMA uygulayarak iyileştirmişlerdir.
Mooney (52) 0.18 mT gücünde, 1,5 Hz frekansında tavşanlarda
lumbar füzyonda kullanılan greft stimulasyonunu arttırarak füzyonu
hızlandırdığını göstermişlerdir.
15
Bassett ve Schink Ascani (54) normal kemik periostunun 1cm’si
üzerinde 1.5 mV enerji üretecek şekilde ayarlanmış EMA cihazıyla günde
10–12 saat konjenital pseudoartrozlu hastalara terapi uygulamış. 3 ay ile 4
yıl arasında kaynama sağlamışlardır.
Tabrah ve ark. (53) 2,85 mT gücünde quasirektangular ve
quasitriangular gibi farklı dalga şekillerine sahip EMA'nın ardışık olarak
uygulanmasıyla kemik mineral dansitesinde artış saptamışlardır.
Sanseverino ve ark. (56) yaptıkları klinik bir çalışmada 15 seans
günde 15-40 dakika 50 Hz, 3 mT - 6 mT manyetik alan terapisinin eklem
ağrısını azalttığını eklem hareket açıklığını arttırdığını saptamışlardır.
Jacobson et al. (69) diz ekleminde osteoartriti olan hastalara 0.034 –
0.274 mT gücünde 0,976 – 7,7 Hz frekansında EMA uyglamışlar, 2 hafta
boyunca 8 kür uygulanan hastaların diz ekleminde ağrı şikayetinde azalma
meydana gelmiştir.
Konrad ve ark. (60) yaptıkları klinik çalışmada kalçada osteoartriti
olan hastalara 20 dakikalık 20 seans 5 mT ve 50 Hz frekansında EMA
uygulanmış ve kalça ağrısında azalma ve hareketlerde artış saptanmış.
Darendeliler ve ark. (61) Glazer ve ark. (62) Godley (63) tibiada kırık
iyileşmesinin hızlandığını, pseudoartroz oranının azaldığını, skafoid
kaynama oranını arttırdığını tespit etmişlerdir.
Bunların yanında birçok organ ve sistem üzerine olumlu yönleri de
gösterilmiştir. Örneğin sinir rejenerasyonu üzerine, analjeziklerin etkilerinin
arttırılmasında, venöz bacak ülserlerinin iyileşmesinde, kanserli dokuların
küçülmesinde, tinnitus üzerinde, iskemik reperfüzyon hasarlanmasına,
miyokard enfarktüsü sonrası nekrotik dokunun iyileşme sürecine, beyinde
iskemik hasarlanmanın sınırlanmasında olumlu etkileri de gösterilmiştir (42,
46, 48, 50, 51, 55, 57, 58, 59, 64, 65, 66, 67, 68).
Literatürde birçok olumlu etkisi olduğu gösterilmiş olan EMA’nın tıpta
rutin kullanıma geçmiş olan ve özellikle de elektroterapi başlığı altında
incelenen ve yine farklı frekanslarda değişik etki mekanizmaları aracılığıyla
tedavi amacıyla kullanımı yaygındır. Oluşturduğu etkilerden en sık ısı
oluşturma özelliği kullanılmaktadır. Fizik tedavi ve rehabilitasyon
16
kliniklerinde diyatermi cihazları kullanılarak hedef dokularda EMA’nın ısı
etkisi ile derin ve yüzeyel dokularda sıcaklık artışı oluşturulur. Isı dokular
üzerinde vazodilatasyon, viskoelastik özelliklerde değişiklikler, endorfin
salınımı ile ağrı duyarlılığının azalması, kas spazmını azalması gibi etkiler
oluşturur. Pratikte bu kısa dalga diatermi, kesikli kısa dalga diatermi ve
mikrodalga diatermi gibi cihazlarla vücudun istenilen bölgesinde istenilen
derecede artış yapılarak uygulanır.
2.4.4. Elektromanyetik Alanın Organizmaya Zararlı Etkileri EMA dalgalarının enerjisi bir vücut yüzeyine çarptığında bir kısmı
yansır bir kısmı vücut içine girerek soğurulur. EM dalga dokudan geçtikçe
ortamın elektriksel özelliklerine bağlı olarak hızı değişir. Bu da dalga
boyunda değişmeye neden olur.
EM radyasyon dokular üzerinde yüzey başına watt birimiyle ifade
edilen güç yoğunluğunun canlı vücudunda soğurulmasına ve oradan doku
ısınması yoluyla hasar oluşmasına neden olurlar. Soğurulan bu güç, (özgül
soğurulma oranı) gelen dalganın frekansına, geliş açısına, canlı dokunun su
muhtevasına ve biyolojik malzemenin elektriksel özelliklerine (iletkenlik,
dielektrik sabitleri) bağlıdır.
SAR’ın Birimi W/kg'dır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar insan
vücudunun 1°C sıcaklık artışını düzenleyemediğini ve bazı sorunlar
yarattığını göstermiştir. İnsan vücudunda 1°C sıcaklık artışı için bir kilogram
doku başına 4 W güç soğrulması gerekmektedir. İnsanların genel yaşam
alanlarında bu değerin 50'de biri olan 0.08 W/kg çalışma alanlarında ise 10
da biri olan 0.8 W/kg sınır değer olarak kabul edilmektedir. İnsan vücudu
soğurulma karakteristiği dikkate alındığında, EMA’lar frekans bandı üç alt
bölgeye ayrılabilir (70).
1. 30 MHz’den daha küçük alt rezonans bölgesinde insan gövdesi
için yüzey soğurma belirgindir, fakat boyun ve bacaklarda enerji
soğurulması hızla artar.
17
2. Tüm vücut için 30-300 MHz rezonans bölgesinde ve hatta vücudun
bir kısmının rezonansı için daha yüksek frekanslarda, özellikle kafa için, çok
dikkatli olunmalıdır.
3. 400 MHz’den 3 GHz’e kadar olan aralıkta ısı etkisi mevcuttur. Bu
bölgede özellikle 100 W/m2’lik güç yoğunluğunda lokal enerji soğurulması
beklenebilir. Frekans arttıkça soğurulan enerji azalır ve ısıtma etkisi artar,
örneğin 915 MHz’de ısı etkisinin oluştuğu derinlik bir kaç santimetre
olmaktadır (70).
İnsan sağlığı ile ilgili EMA ait limitleri belirleyen uluslararası
kuruluşlardan önemli ikisi International Non-İonising Radiation Commite
(INIRC) ve International Radiation Protection Association (IRPA)’dır. Bu
kuruluşların belirlediği iki tip limit vardır. Temel limitler ve türetilmiş limitler
(71). Temel limit olarak "ortalama insanda vücut sıcaklığını 1 derece
arttıracak EM enerji soğrulmasının zararlı olduğu" düşüncesinden yola
çıkılmıştır. Temel limitlerden yola çıkarak türetilen limitler ise frekansa göre
ortamdaki en yüksek alan şiddetini belirlemektedir (72,73,74).
Ülkemizde de bu konuda ihtiyari standart niteliğinde olan, 10 kHz ile
300 GHz frekans bölgesindeki elektrik ile manyetik alanlardan etkilenen
insandaki kısa dönemli olumsuz etkilerin önlenmesiyle ilgili tedbirleri
kapsayan "TS ENV 50166-1 - İnsanların Elektromanyetik Alanlara Maruz
Kalması- Yüksek Frekanslar (10 kHz-300 GHz) " Standardı ve sıfır ile 10
kHz aralığındaki statik ve düşük frekanslı elektrik ve manyetik alanlardan
etkilenen insandaki kısa dönemli olumsuz etkilerin önlenmesiyle ilgili
tedbirleri kapsayan "TS ENV 50166-2 - İnsanların Elektromanyetik Alanlara
Maruz Kalması - Düşük Frekanslar (0Hz-10 kHz)" standardı bulunmaktadır
(75).
Son yıllarda günlük yaşantımızda manyetik alan etkisi altına
kalmamızın artmış olmasının en büyük nedeni cep telefonu kullanımının
yaygınlaşmasıdır. Cep telefonunun frekansında ve diğer manyetik alan
frekans aralıklarında metabolizmaya olumsuz etkiler gösterilmiştir. İşte
yapılan yasal düzenlemeler, yayınlanan genelgeler uluslararası bir ortak
18
görüş oluşması, getirilen sınırlamalar şimdi özetleyeceğimiz EMA’ların ve
cep telefonlarının zararlı etkilerinin ortaya konması sonucu oluşmuştur.
Radyofrekans alanları, özellikle mikrodalga (300MHz - 300GHz) hem
uygulama sahası hem de sağlık üzerine etkileri nedeniyle elektromanyetik
spektrumun önemli bir bölümünü oluşturur. Bu iyonize olmayan radyasyon
uzun dalga boyuna ve düşük frekansa sahiptir. Bu da iletken maddelerde
ısınmaya neden olabilecek enerjiyi ortaya çıkarabilir (76). Termal
regülasyon fonksiyonları yetersiz olan bireylerde bazen iletken madde ile
yakın ilişki olduğunda yüksek frekans alanlarında oluşan termal etkiye bağlı
olarak katarakt gibi hasarlanmalar ortaya çıkabilir (77,78). Ancak bu tip
etkiler hayvan deneylerinden de bilindiği için gerekli önlemler alınıp, belirgin
bir sağlık problemi yaratması önlenebilir. Fakat düşük düzeyde düşük
frekans alanlarından etkilenmenin sağlık problemine yol açabileceği
tartışmaya açıktır.
Mikrodalga fırınların (2450 MHz), radar cihazlarının, telsiz iletişiminin
(ör: mobil telefonlar) etkileri üzerinde son on yıldır yoğun tartışmalar süre
gelmektedir. Hızla popülerlik kazanan mobil telefonlar da farklı sistemler
kullansalar da bu tartışmanın dışında tutulamazlar, Avrupa’da sıklıkla
kullanılan TDMA (Time Division Multiple Acsess) tekniğinde ülkemizde de
bulunan GSM sistemi (Global Sistem For Mobil Communication)
kullanılmaktadır. Bu servisler için belirlenmiş taşıyıcı frekans bandları 800-
900 MHz ve 1,8–2,2 GHz spektrumunda yer alır (76). Cep telefonlarının
arama ya da aranma hallerinde antenin başa yakın tutulması sonucu
moleküler ya da hücresel düzeyde zarar verebilir genel kanısı hakimdir.
Bazı araştırmacılar baş tarafından emilen mikrodalga enerjisinin beyinde
sıcak nokta oluşturduğunu ifade ederler (79,80) ve bunun sonucunda gözde
hasarlanma, baş ağrısı ve kanserin potansiyel biyolojik etkileri olarak
gözlenebileceği ileri sürülmektedir (81). Oysaki cep telefonlarından
kaynaklanabilecek tek kanıtlanmış etki bunların kalp pillerinin işleyişini
bozmasıdır (82).
Epidemiyolojik çalışmalar genellikle laboratuar çalışmalarının aksine
daha uzun sürer ve daha önceden etkilenmelere bağlı etkileri gösterebilir.
19
Cep telefonlarının biyolojik etkileri son yıllarda gündeme girdiğinden şu ana
kadar yayınlanmış veri yoktur. Ancak radarla çalışanlarda veya askeri
bölgede görev alanlarda yapılmış epidemiyolojik çalışmalar mevcuttur
(81,85,86). Bu tip çalışmalarda çelişkili verilere ulaşılırken EMA’ların
kanserojen etkilerinin olduğu yönünde ya da kanser indüksüyonu yapıcı
etkilerinin olduğu yönünde veriler de vardır (87, 88). Solunum sistemi
kanserlerinde özellikle akciğer kanseri insidansında artış görüldüğü
bildirilmiştir (88, 89). Yine manyetik alan etkisi altında kalan askeri personel
üzerinde yapılan çalışmalarda oftalmolojik ve hematolojik problemler
görüldüğü özellikle akut myelositer lösemi, kronik myelositer lösemi ve non-
hodgkin lenfoma gibi kanser insidanslarında artış görülmüştür (90, 91). Bu
tip çalışmalardan en bilineni EMA etkisi altında kalma sonucu bazı tip
tümörlerin, özellikle çocukluk çağı lösemileri ve santral sinir sistemi
tümörlerinin insidanslarının arttığı gösterilmiştir (89). Epidemiyolojik
çalışmaların çoğunda farklı moddaki ve farklı frekanstaki etkilenme
durumları aynı kategoriye alınmıştır. Sınırlı düzeydeki bu epidemiyolojik
bulguları birleştirip elektromanyetik alanın kesin kanser etkeni olduğunu
söylemek mümkün değildir. Bu yüzden in vitro ve in vivo çalışmalarının
sonuçları önem kazanmaktadır.
İn vitro çalışmalarda hematolojik hücrelerin EMA etkisi altında
bırakılması sonucu ornitin dekarboksilaz (ODC) düzeylerinde, lenfoblastoid
hücre ve sister kromatid hücre dönüşümlerinde artış saptanmıştır (92-95).
Ancak bütün tümör indüktörleri ODC düzeyinde artışa sebep olur.
Unutulmaması gereken bir diğer nokta da tümör indüksiyonunun var olan
tümör hücrelerinde etki göstermesi, ancak tümör oluşturmadığıdır.
İn vivo çalışmaların az bir kısmında EMA’nın kanserojen etkisi
olmadığından bahsetmektedir ancak yaygın kanı belirli frekanslarda
kanserojen etkiyle karşılaşılacağı yönündedir (99-104). Örneğin cep
telefonu frekansında yapılan bir çalışmada Fisher ve arkadaşları sıçan
glioma hücreleri enjekte edilmiş Fisher sıçanlarına 3 hafta süreyle 915 MHz
frekansında RF uygulamış ve kontrol grubu ile karşılaştırıldığında
histopatolojik olarak tümör progresyonunda farklılık saptamamıştırlar (99).
20
Ancak 900 MHz RF uygulanan başka bir çalışmada lenfoma insidansı
kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (105).
Son yıllarda birçok hastalıkta rolü olduğu gösterilen serbest
radikallerin, askorbik asit ve glutatyon peroksidaz sistemlerinin, ve lipit
peroksidasyonunun kanser etyolojisindeki önemi de ortaya çıkmıştır (106).
EMA’nın da bu sistemleri direk ya da indirek yollarla etkilediği gösterilmiştir
(32, 107, 108, 109).
Sıçanlarda yapılan çalışmalarda farklı frekanslarda EMA’nın hem
teratojenik etki yaptığı hemde spermatosit kromozomlarında anomalilere
neden olduğu belirtilmiştir (59, 96).
Joo ve arkadaşları 900/1800/2100 MHz'li cep telefonlarının metal
çerçeveli gözlük veya implantlar kullanan yetişkinlerle çocuklar arasındaki
spesifik emilim oranını araştırmışlar ve elde ettikleri bulgular metalik implant
kullanan çocuk başlarında yetişkinlerden %100 daha fazla bir maksimum
hücresel spesifik emilim olduğunu göstermiştir. Joo ve arkadaşları ayrıca,
2100 MHz'li telefonu dikey pozisyonda kullanan yetişkin ile 900 MHz'li
telefonu metal implantlar kullanan çocuğun etkileşiminin daha fazla
olduğunu saptamışlardır (110).
Üreme sistemide EMA’nın hedef dokularından biri olabileceği
öngörüsüyle yapılan çalışmalarda testis vücut ağırlık oranlarında
değişiklikler, germ hücre oluşumunda ve apoptozisinde, LH, FSH ve
testesteron oranlarında kontrol gruplarına göre farklar saptanmış, fetüs
üzerine etkileri ile infertiliteye neden olabileceği rapor edilmiştir (111, 112,
113). Ayrıca gebelik sırasında fetüs ağırlığında azalma ve fetüs ölümlerinde
artış gözlemlenmiştir (83).
Baldi ve arkadaşları LF(düşük frekanslı)-PEMA'nın kardiovaskuler
sistemdeki etkilerini inceledikleri çalışmalarında, yüksek ve düşük frekansı
kullanmışlar ve EMA’dan etkilenen deneklerde çeşitli EKG değişiklikleri
tespit etmişlerdir (114).
Meral ve arkadaşları hücresel telefondan yayılan 900-MHz
elektromanyetik alanın kobay domuzların beyin oksidatif stres ve bazı
vitamin seviyeleri üzerine etkilerini araştırmışlar ve telefondan yayılan
21
manyetik alanın kobay domuzların beyin dokularında oksidatif stres
üretebileceği sonucuna varmışlardır. Ayrıca domuzların vitamin
seviyelerinde de değişiklikler tespit etmişlerdir (115).
MA'nın endokrin sistem üzerine etkilerinin belirlenmesine yönelik
çalışmalarda ELF ve çok yüksek frekanslı (VHF) manyetik alanların etkileri
arasında önemli farklar tespit edilmiştir. Sonuç olarak serum melatonin
düzeylerinin, adrenokortikotropik hormon, TSH, LH tiroksin düzeylerinin
MA’dan etkilendiği ortaya konulmuştur (117). Ancak bunun tam tersi her
hangi bir etkinin olmadığını belirten yayınlar da vardır (116, 118).
2.5. KIKIRDAK 2.5.1. Eklem Kıkırdağının Histolojisi Eklem kıkırdağı iyi tanımlanmış bir dokudur. İnsan vücudunda en az
oranda hücresel yapı içeren dokudur. Kondrositler kıkırdak dokusunun
hücreleridir ve %1 oranında kıkırdak dokusunda bulunur. Geri kalan %99’luk
kısmı ekstrasellüler matrikstir (ECM). Kondrositler lakun denilen kavitelerde
bulunurlar. Sferik şeklindeki hücreler tek olarak ya da kondronlar içinde
birkaç tanesinin kümelenmesi şeklinde bulunurlar. Kondronlar içinde bile
hücreler arasında bir bağlantı yoktur. Silyaları ECM içine uzanır ve yapısal
içerik olan ECM’i salgılarlar. Hücrelerin içinde basit golgi kompleksi ve geniş
bir endoplazmik retinakulum matriks sentezi için gerekli alt yapıyı sağlar.
Sahip olduğu viskoelastik özellikleri matriks komponentlerinin moleküler
mimari yapısı ve bölgesel organizasyonu ile sağlar. ECM’in %65-80’i su ve
elektrolitlerden oluşmaktadır. Katı maddelerden oluşan iskelet ise %10–30
oranında Proteoglikan (PG), %3–10 oranında nonkollajenöz proteinler ve
glikoproteinlerdir.
Biyomekanik özellik, fonksiyon ve görünümlerine göre kondrositleri
çevreleyen ECM 3 bölgeye ayrılırlar.
1- Perisellüler matriks her bir kondrositi çevreler,
2- Teritoriyal matriks bir tek hücre ya da kondronun pericellüler
matriksini çevreler.
22
3- İnterteritoriyal matriks kıkırdağın büyük kısmını oluşturur ve
dokunun yapısal özelliklerini verir ve dokuyu korur.
Perisellüler ve teritoriyal matriks kondrositlerin interteritoriyal bölgeye
yapışmasını, yük altında hücrelerin hasardan korunmasını ve mekanik
sinyallerin hücrelere ulaşmasını sağlar.
Kıkırdağın karakteristik bir başka özelliği ise avasküler bir yapıya sahip
olmasıdır. Bu kadar büyük yükler altında bütünlüğünü devam ettirmesinde
etkilidir. Ancak bütün hücresel işlemler avasküler kansız bir ortamda
süregeldiği için yavaş ilerler. Kıkırdağın etrafını saran fibriller bir vasküler
yapı olan perikondrium ve sinovyal sıvı aracılığıyla ihtiyacı olan maddelere
ulaşır (119, 120, 121, 133).
2.5.2. Eklem Kıkırdağının Yapısı Kollajen süperailesinin farklı fonksiyonel ve yapısal özellikler taşıyan
27 tipi vardır. Eklem kıkırdağı 7 farklı tip kollajen içerir. Tip 2 -9 -11 temel
yapıyı oluştururken küçük oranlarda da tip 3–6 – 12 – 14 bulunur. ECM in
%90–95 ini tip 2 kollajen fibrilleri oluşturur ve bu tip dokunun dayanıklılığını
sağlar. Tip 9 ve 11 ise tip 2 fibriller arasındaki çapraz bağlantılarını kovalent
bağlarla sağlar. Tip 9 FACIT ( Fibril associated collogens with interrupted
triple helices) grubu bir kollajendir. Non fibrile kollajen olan tip 6
kondrositlerin etrafında orta zonda bulunur ve tüm kollajenin % 1'lik bir
bölümünü oluşturur. Tip 3 kollajen 2000 yılında Young ve arkadaşları
tarafından tip 2 kollajenin yüzeyinde bulunmuştur. Tip 10 kollajen ise eklem
kıkırdağının kalsifiye olan bölgesinde bulunur. Tip 10 kollajen artrozis
oluşumunda kondrositlerin hipertrofisini göstermektedir
Yüksek oranda negatif yükle yüklenmiş olan proteoglikanlar (PG) ve
glukozaminoglikanlar (GAG) dokunun su tutma özelliğini sağlar. İki tip PG
vardır. Birbirlerine kovalent bağlarla bağlı kondroidin sulfat ve keratan sulfat.
Temporomandibular eklemde heparan sulfat ve menisküs yapısında
dermatan sulfat mevcut PG’lere eşlik eder. Keratan sulfat hyaluronana yakın
bulunurken heparan sulfat hyaluronik asite yakın bulunur. Keratan 6 sulfat
ve keratan 4 sulfat embriyolojik hayattan itibaren değişen bir oranla
23
kıkırdakta bulunur. Keratan 6 sulfat yaş ilerledikçe artar. GAG’ların devasa
negatif iyon taşımaları kompresif yükler altında dokunun bütünlüğünün
devamını, Donnan’ın iyon distrübisyon kanunlarına göre sağlar. Basınç
altında doku sıvısını kaybeder ve basınç kalktığında GAG’lar hızla sıvıyı içe
çeker.
Bir diğer ekstra sellüler matriks komponenti, kartilaj oligomerik
matriks proteinidir (COMP, trombospondin–5) . Tip 1 ve 9 kollajenle bağlantı
içindedir ve artrozis süreci içinde kanda ve eklem sıvısında artmış
miktarlarda saptanmıştır (122, 123, 124, 125, 133)
Proteoglikan Kondrosit
Hyarulonan Keratan Sülfat Kollojen Kondrotin Bağlantı Protein Fibrilleri Sülfat Kor proteini Şekil 4: Kollajen matriksin, GAG ve PG’larla oluşturduğu yapı (133)
2.5.3. Eklem Kıkırdağının Özellikleri Eklem kıkırdağı birçok eklemde bulunmaktadır ve insan ömrü
boyunca büyük yükler altında kalır ve buna karşı direnç gösterir. Bu
fonksiyon nedeniyle yüksek düzeyde iyi organize olmuş bir doku haline
gelmiştir.
Eklem kıkırdağı biyokimyasal içeriği matriks komponentlerinin yapısı
ve kondrositlerin sayısı ve şekline göre 4 farklı zona sahiptir.
Yüzeyel zondan derine indikçe kondrosit sayısı azalır ve metabolik
aktivite artar. Zonlar arasında kollajen liflerinin diziliminde de farklar oluşur.
24
Kıkırdak yüzey kollajen liflerinin horizontal olarak uzandığı asellüler
yoğun bir tabaka içerir. Bu tabakanın hemen yanında sinovyal sıvıya komşu
kıkırdak hücrelerinden yoğun ve yüksek konsantrasyonda kollajen lifleri
içeren, kuru ağırlığın %86’sı, bir tabaka yüzeye paralel olarak uzanır. Bu iki
tabakaya yüzeyel (superficial) zon denir ve bu tabakanın sürtünmeye ve
makaslama yüklerine karşı koyduğu düşünülmektedir. Bu yüzeyel zon
kıkırdak kalınlığının %20sini oluşturur. Daha derindeki transizyonel zon
daha kalındır ve yuvarlak şekilli yüksek metabolik aktiviteye sahip
kondrositler içerir. Bu tabakadaki kondrositler en yüksek düzeyde PG ve
yumak halinde organize olmuş kollajen lifleri içerir. Bu özellikler bu tabakayı
kompresyon yüklerine karşı koyması için ideal kılar.
Orta zon (middle zon) kıkırdak tabakasının % 60'ını oluşturur. Bu
tabakada kollajen lifleri ve kıkırdak hücreleri yüzeye paralel olarak uzanır.
Derin zon elipsoid şekildeki hücreleri örter ve kuru ağırlığın %67’si kollajen
matrikstir.
En derin tabaka olan kalsifik zon rijid ve oldukça incedir. Buradaki
kollajen lifleri subkondral kemik ile bağ kurar ve çok az miktarda küçük
kondrositler içerir. Kıkırdak dokudan farklı olarak eklem kıkırdağı biyolojik ve
metabolik olaylarının devamını perikondriuma sahip olmaması nedeniyle
sinovyal sıvı ile sağlar. Eklem kıkırdağı ihtiyaç duyduğu maddeleri
vaskülarize perikondrium yerine yavaş bir işlem olan diffüzyon ile sinovyal
sıvıdan alır.
Süperfisial (yüzeyel) zon Transizyonel zon
Radyal zon Derin zon
Tidemark Kalsifiye zon Şekil 5: Eklem kıkırdağının zonları (133)
25
Kıkırdağın üst tabakalarını beslemede diffüzyon yeterli olur ancak
derin zonların beslenmesi için eklem hareketi ve doku içindeki sıvının dışarı
çıkması gerekmektedir. Besinler ve oksijen damarlardan kıkırdağa doğru
uzun bir yol kateder ve bu, dokunun düşük ve hipoksik bir metabolizmaya ve
düşük rejenerasyon kapasitesine sahip olmasına neden olur.
Eklem hareketi ve sinovyal sıvı hareketi dokunun metabolik olarak
aktivitesinin devamını sağlar. Sinovyal sıvının bunun yanındaki en önemli
işlevi basıncın yüzeylere eşit olarak dağılması ve sürtünmeyi azaltmasıdır.
Perikondriumun olmaması rejenerasyon yeteneğini oldukça düşürür.
Perikondrium tabakası fibroblastik prekürsör hücrelere sahiptir bu hücreler
embryogenezisteki appozisyonel (eksogenous) büyümedekine benzer
şekilde hasarlı bölgeye migre olma ve etraflarını matriks dokusu ile
çevreleme yetisine sahiptir. Perikondrium olmadan bu şekildeki
rejenerasyon imkansızdır. Hasarlı eklem kıkırdağının rejenerasyonunun tek
yolu intertisyel (endogenous) büyümedeki gibidir. Bu mevcut olan hücrelerin
proliferasyonu bağ dokusunun salınımının artmasıdır. Bu göz önüne
alındığında eklem kıkırdağının kendi kendini onarmasının ne kadar zor
olduğunu anlarız (126, 127, 128, 133).
2.5.4. Kıkırdak İyileşmesi Eklem kıkırdağı kayda değer bir oranda sürekli tekrarlayan şekillerde
olan fiziksel stresleri tolere edebilir. Normal koşullarda kıkırdağın mekanik
streslere karşı olan dayanıklılığı sabittir ancak yaşlanma ile yapısal
zayıflıkları ortaya çıkar. Travmatik olaylar, osteoartrit (OA) ve romatoid artrit
(RA) gibi kronik ve progresif eklem dejenerasyon hastalıkları eklem
kıkırdağının yük taşıma özelliğini kaybettiren patolojilerdir.
Artritik eklemlerdeki kıkırdak bozulmasının tam olarak mekanizması
bilinmese de kıkırdak hasara uğradığında ya da dejenere olduğunda
intrensek tamir mekanizmaları dokuyu yeniler. Outerbridge ‘e göre grade 2
gibi tam kat olmayan subkondral kemiğe ulaşmayan flap veya fissür
tarzındaki yaralanmalarda kıkırdak hücreleri sonunda nekroza gider.
26
Hasarlanmadan 3 gün sonra kondrosit hücrelerinin silyalarının
uyarılması ile çevre kondrosit hücreleri prolifere olmaya ve ECM
sentezlemeye başlarlar ve tip 2 kollajende artış görülür. Ancak uzun dönem
sonucunda yapılan araştırmalarda lezyonda bir değişiklik görülmezken OA
ile ilişkili bulgular saptanmıştır
Perikondriumu olan dokulardaki iyileşme mekanizmasının yanında
eklem kıkırdağında subkondral kemiğe ulaşan Grade 3–4 hasarlanmalarda
bir başka intrensek mekanizma devreye girer. Bu tip yaralanmalarda
iyileşme subkondral kemik iliğinden hasarlı bölgeye geçen prekürsör veya
stem hücrelerinin hyalin kıkırdak yerine fibröz kıkırdak doku oluşturması ile
gerçekleşir.
Osteokondral ya da tam kat kıkırdak defektlerde vaskülarize bir
kaynağa ulaşılmış olunur ve böylece kanama sonrası defektli alan fibrin
dokusuyla dolar. 1. hafta boyunca kemik iliğinden migre olan multipotent
mezenkimal stem hücreleri fibrin dokuyu rezorbe etmeye başlar. Bir kaç
hafta içinde stem hücreleri kondrosit benzeri hücrelere dönüşürler ve
uyarılarak büyük miktarlarda PG sentezleyerek hyalin kıkırdak dokusuna
benzer bir dokuyla defekti kaplarlar.
Takip eden haftalarda tamir dokusu görüntü olarak hyalin kıkırdağı
andırır ancak daha az ECM içerir ve mekanik özellikleri normal kıkırdak gibi
değildir. Uzun dönem sonrası yapılan incelemeler hyalin benzeri kıkırdağın
yerini fibrile fibröz kıkırdağın aldığını göstermiştir.
Kıkırdağın kendi kendine doğal olarak iyileşmesinin dışında insan
eliyle yapılan birçok metod vardır. Bunlardan çok az bir kısmı klinik
kullanıma girmiştir. En sık kullanılanı hasarlı kıkırdağın çıkarılması ve
sentetik materyallerden üretilmiş protez implantasyonudur.
Bazı tekniklerde ise kıkırdağın subkondral kemikten kaynaklanan
intrensek onarım mekanizmasını aktive ederiz. Genellikle tam kat olmayan
defektlerde kıkırdağın shaver ile temizlenmesi ve subkondral kemiğe
drilizasyon ya da mikrokırık uygulayarak kemik iliğine ulaşmak seçilen
yöntemlerdendir.
27
Daha ileri tekniklerde otojenik ya da allojenik hücre materyalleri
kullanılmaktadır. Bu tekniklerde kondrosit enjeksiyonu, otolog kondrosit
transplantasyonu veya otolog kondrosit implantasyonu veya benzer hücre
solüsyonlarının enjeksiyonu, perikondrial ya da periosteal doku
transplantasyonu ayrı ayrı ya da kombine olarak kullanılır. Ya da tek
basamaklı cerrahi olan osteokondral plug transferi yani osteoartikular
transfer sistemleri ya da mozaikplasti uygulanabilir Kullanacağımız hücreleri
matür kıkırdak hücrelerinden, multipotent stem hücrelerinden periost veya
perikondriumdan progenitör hücrelerinden seçebiliriz. Birçok teknikte alınan
hücreler skaffoldlarda kültüre edilmekte ve stabil bir yapı oluşması
sağlanmaktadır.
Skaffoldların fonksiyonu hücrelerin birbirine yapışmasını ve sağlam
bir yapı oluşmasını sağlamaktır bunun yanında farmakolojik olarak da bu
sağlanabilmektedir. Kortikosteroidler, HA veya büyüme faktörleri bu iş için
kullanılmaktadır. Ayrıca bu tarz medikasyon hasarlı bölgeye enjekte edilerek
de iyileşmeyi aktive edebilir. Bu maddeler hasarlı bölgedeki hücreler
tarafından da sentezlenmektedirler.
Birçok klinik uygulamada skaffold materyalleri hasarlı bölgeye direk
olarak transfer edilebildikleri gibi diğer tekniklerle kombine olarak da
kullanılır. Skaffoldlar texon, karbonfiber, polilaktikasid gibi polimerlerden
yapılır. Kollajen veya fibrin dokusu gibi biyolojik dokularda içerebilir.
Son yıllarda kondrosit ekilmiş kollajen tip 1 içeren matriksler ve HA
deriveleri tam kat kıkırdak defekt tamirinde temel cerrahi prosedürlerin yerini
almaya başlamıştır. Bu 3 boyutlu greftlerin avantajı morfolojik biyokimyasal
ve biyomekanik özelliklerin gelişmesi, intraoperatif elle tutulabilen bir kitle
olması ve iyileşme sürecinin daha iyi olmasıdır. (129-133)
2.7. KONDRAL DEFEKT ve TEDAVİSİ
2.7.1. Tedavi Yöntemleri
Osteoartrit günümüzde kalp hastalığından sonra en çok iş gücü
kaybına neden olan hastalıktır. Tedavi edilmemiş fokal kondral defektler
28
osteoartritin önemli etiyolojilerinden biridir. Fokal kondral defektlerin en sık
nedeni de osteokondritis dissekanstır. Bireysel sağlık giderleri artarken,
üretim azalır ve yasam kalitesi kötüleşir. Plastik, metal ve seramikten imal
edilen yapay eklemler milyonlarca hastanın ağrısını gidermiş ve hareketini
sağlamış olsa da; bu protezlerin bazı olumsuzlukları vardır. Yapay eklemleri
olan bu hastalar implantlarını korumak için aktivitelerini kısıtlamak
durumunda kalırlar. Bu da genç aktif hastalar için hiç de uygun değildir.
Total eklem replasmanının yetmezlik oranları genç ve orta yaştaki
hastalarda yaşlı hastalara göre daha yüksektir. Eklem kıkırdağının
özelliklerine sahip sentetik bir materyal mevcut değildir ve replase
edildiğinde kıkırdak ile kemik arasındaki stabiliteye hiçbir zaman ulaşılamaz.
Bu nedenle yüksek seviyede aktivitelere devam etmek isteyen genç
hastalarda dejenere eklem kıkırdağını replase etmektense restore ederek
ağrıyı gideren ve fonksiyonu düzelten ve de osteoartrit oluşumunu geciktiren
cerrahi tedaviler önerilmektedir. Osteoartritle ilişkili yapısal değişiklikler
kıkırdak dışındaki sinovya, subkondral kemik, gibi diğer dokularda da
oluştuğundan sadece kıkırdağı restore eden tedavilerin, osteoartritin
tedavisine katkısının oldukça sınırlı olacağı da belirtilmektedir. Kıkırdak
defektlerinin erken tedavi edilmesinin daha başarılı olacağı, defekt eskidikçe
yani kronikleştikçe tedavi girişiminin başarı oranının azalacağı ileri
sürülmüştür (135,136,137).
Kıkırdak rekonstrüksiyonunun iki hedefi vardır; birincisi, klinik olarak
ağrının giderilip eklem fonksiyonunun restorasyonu, ikincisi ise artrit
oluşumunu önlemek veya geciktirmektir. Böylelikle; total eklem replasmanı
özellikle aktif genç hastalarda geciktirilebilecektir (137).
Eklem kıkırdağını restore etmek için birçok yöntem geliştirilmiştir. Eklemi
yıkama ve debridman, abrazyon, drilling, mikro kırık, osteokondral
otogreftler, osteokondral allogreftler, osteotomiler, otolog kondrosit nakli,
periosteal greftler perikondral greftler ve yapay matriksler günümüzde
kullanılan tedavi seçenekleridir. Bu yöntemler genel olarak iki ana gruba
ayrılabilir; (1) kıkırdak onarım dokusunu uyaranlar yani intrensek kapasiteyi
29
artıranlar ve (2) bir eklem yüzeyi transplante edenler yani yeni kondrosit
veya kondrojenik hücre nakledenler (135, 138).
Sadece kıkırdakla sınırlı defektlerde kıkırdak iyileşmesini uyarmak için
subkondral kemiği geçmenin birçok yöntemi geliştirilmiştir; Sklerotik
subkondral kemiğin rezeksiyonu, subkondral kemiğin delinmesi yani drilling,
eklem yüzeyinin abrazyonu, keskin aletlerle küçük çaplı çatlaklar
oluşturulması yani mikrokırık gibi.
Şekil 6: Kondral lezyonlarının dizde yerleşimi
Kıkırdak iyileşmesinin fiziksel etkenlerden ne kadar etkilendiğinin bir
göstergesi olan devamlı pasif hareket (continuous passive motion = CPM);
kıkırdak onarımına yönelik işlemlere yardımcı olarak kullanılmaktadır (130).
Hatta sıkıştırıcı yüklenmenin kondrosit farklılaşmasına etkisi olduğu
gösterilmiştir. Statik yüklenme glikozaminoglikan sentezini azaltırken,
dinamik yüklenme glikozaminoglikan sentezini artırmaktadır (139).
Kırık iyileşmesinde olduğu gibi kıkırdak iyileşmesinde de elektrik uyarıları,
lazerler gibi fiziksel ajanlar denenmiş ancak iyileşmeye etkileri
gösterilemiştir. Ampirik olarak fibrille olmuş kıkırdak termal veya lazer ile
30
“stabilize” edilmektedir ancak bu yüksek enerji uygulamalarının uzun vadeli
sonuçları bilinmemektedir (130).
Osteokondral yaralanmalarda onarım süreci tahmin edilebilir bir seyir
izlese de benzer defektlerde oluşan kıkırdak onarım dokusunun akıbeti
oldukça farklılık gösterebilir. Bazı kondral yaralanmalar en azından klinik
olarak yıllarca yeterli gelen bir eklem fonksiyonu sağlayan hyalin kıkırdak
benzeri fibröz kıkırdak (HKBF) oluşumu ile iyileşirken niçin bazılarının bunu
sağlayamadığı çok iyi bir şekilde belirlenememiştir.
ICRS-1 ICRS-2
ICRS-3 ICRS-4 Şekil 7: Fokal Kondral Defektlerin en sık nedeni OCD’nin ICRS sınıflaması
Tedavide bir diğer önemli noktada hangi hastaya hangi tedavi seçeneğini
seçeceğimizdir. Hastaya uygun olmayan tedavi ne hastanın ne de hekimin
memnuniyetini sağlayamaz.
31
2.7.2. Tedavi Algoritması Dizdeki kıkırdak lezyonlarına ait bulgular karşımıza farklı şekillerde çıkabilir.
Öncelikle tanı kesinleştirilmeli, eğer dizde kıkırdak lezyonu varsa güncel
yaklaşım biçimlerinden hastaya uygun biri seçilmelidir. Bu süreç içerisinde de
cerrah, International Cartilage Repair Society'nin (ICRS) hazırlamış olduğu
aşağıdaki parametrelerin cevabını almış ve ICRS sınıflandırmasını yapmış
olmasıdır (140).
1. Etiyoloji: Kıkırdak lezyonunun akut ya da kronik olduğunun belirlenmesi
kimi lezyonlar kronik zemin üzerinde akut olarak geliştiğinden etiyolojik
olarak net bir neden bulunamayabilir.
2. Defekt derinliği: Defektin derinliği eklemin prognozunu etkiler,
subkondral kistler veya kıkırdak subkondral kemik sınır çizgisine
tecavüz edilmesi kıkırdak sağlığını tehdit eder.
3. Lezyonun büyüklüğü: Tanısal artroskopi sırasında prob yardımıyla
lezyonun büyüklüğü net olarak saptanabilir. 2 cm2'den küçük ve
2cm2'den büyük defektlere göre değişen tedavi seçenekleri vardır.
4. Defektin çeperi: Lezyonu çevreleyen kıkırdağın sağlıklı veya sağlıksız
olması lezyonun tedaviye yanıt verip vermemesi açısından önemlidir.
5. Defektin yeri: Defektin eklemin yük taşıyan bölümünde olması kıkırdak
iyileşmesini olumsuz etkiler.
6. Diz stabilitesi: Dizdeki instabilite kıkırdağın sağlıklı iyileşmesini
engeller.
7. Menisküs sağlamlığı: Menisküslerin olmaması hem stabiliteyi
azaltığından hem de yük taşıma dağılımını bozduğundan kıkırdak
iyileşmesini engeller.
8. Dizilim: Dizin anatomik diziliminin bozulmuş olması, daha önceden
osteotomi veya dizilimi düzeltici cerrahi uygulanmış olmasının
bilinmesi seçilecek tedavi yöntemi konusunda yol gösterici olacaktır.
9. Daha önce yapılan girişim: Eski cerrahi girişim varsa kaydedilmesi
gerekir ve tedavi yönlendirilirken göz önüne alınması gerekir.
32
10. Radyolojik inceleme: Eklem aralığı mesafesinin, anatomik dizilimin ve
subkondral kist oluşumunun değerlendirilmesi için ayakta basarak
anteroposterior (AP), lateral ve patellofemoral görüntüler gereklidir.
11. Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile değerlendirme: Yeni
MRG sekansları defektlerin ve kıkırdak tamirlerinin ameliyat öncesi
ve sonrasının değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır.
12. Genel tıbbi, sistematik ve aile öyküsü: Romatizmal öykü endokrin
sistemiyle ilgili faktörlerin olup olmaması, ailede osteoartrit veya
kıkırdak bozukluklarının olup olmaması lezyonun geleceğini belirler.
Kıkırdağa yönelik girişimler her zaman başarılı olmadığından mutlaka
sekonder tedavi yöntemlerinin de tespit edilmesi gereklidir. Primer tedavi
seçenekleri ilk tedavi seçeneği olarak seçilmelidir. Sekonder tedavi
seçenekleri ise eğer primer tedavi işe yaramazsa veya başka faktörler primer
tedavinin seçilmesini engelliyorsa uygulanmalıdır.
Kıkırdak lezyonlarına ait hasta yakınmaları ağrı, takılma, kilitlenme, şişme
ve boşluk hissidir. Eğer hastanın yakınmaları arasında bunlar yoksa tedavi
konservatif olup, non-steroidal anti-enflamatuvar ilaçlar (NSAEİ), kondroitin
sulfat gibi oral preparatlar, diz içi enjeksiyonlar ve fizik tedavi ve rehabilitas-
yondan oluşur.
Kıkırdak kaybının restorasyonu iddiasıyla ortaya çıkan oral preparatların
etkisi konusunda birbirleriyle çelişen ve hatta oral preparatların etkisinin
plasebo olduğunu ileri süren güvenilir yayınlar bulunmaktadır. Dizin
kıkırdak lezyonlarında kullanılan diz içi enjeksiyonlar, kortikosteroid
içerenler ve viskosuplementasyonlar diye iki gruba ayrılabilir.
Kortikosteroidler bilinen en güçlü anti-enflamatuvar ilaç olma özellikleriyle
dizde oluşan enflamasyonu baskılarlar ancak tedavide kullanımı terk
edilmiştir. Viskosuplemantasyon ilaçları ise kondroitin-sulfat gibi oral
preparatlar kıkırdak kaybının restorasyonu iddiasıyla kullanıma
sunulmuştur. Ancak etkilerinin düzeyi konusunda henüz fikir birliği
oluşmamıştır. Dizdeki kıkırdak lezyonlarının oluşturduğu enflamasyon, kas
33
atrofisi, kontraktür ve eklem hareket açısı kusurlarının giderilmesinde fizik
tedavi ve rehabilitasyonun etkin bir rolü vardır (141).
Eğer hastanın yakınmaları arasında ağrı, takılma, kilitlenme, şişme ve
boşluk hissi varsa, fizik muayeneyi takiben hastanın ileri incelemeye
ihtiyacı vardır. Hemen hemen her zaman direkt grafi ve manyetik rezonans
görüntüleme ile kıkırdak lezyonlarının olup olmadığını ortaya koymak
mümkündür. Maalesef tek başına radyolojik sonuçlar tedavi biçimini
belirleyemez. Tedavi algoritmasını oluştururken hastanın dizinin
stabilitesi, kıkırdak lezyonunun büyüklüğü eklem aralığında daralma olup
olmadığı ve dizilim bozukluğu olup olmadığının tespit edilmesi gereklidir.
Tablo 2: Kıkırdak lezyonu düşündüren diz yakınmalarının tedavi
algoritması.[142-143]
Fizik muayene ile varsa diz instabilitesini ve yönünü belirlemek gerekir.
Diz eğer stabilse, menisküs yırtıklarının da bağ instabilitesini taklit edecek
şekilde boşluk hissi yaratabileceği göz önünde bulundurulmalı ve varsa
34
yırtık menisküsün tedavisi gerçekleştirmelidir. Akut menisküs yırtıklarının
tedavisi literatürde net bir şekilde ortaya konmuştur. Uygun yırtıklar artroskopik
olarak dikilebilir, iyileşmeyeceği bilinen yırtıklar da eksize edilir. Eğer
önceden menisektomi uygulanmış ve hala yakınmalar varsa, tedavide
güçlük ve literatür tartışmaları ortaya çıkabilir, önceden menisektomi
uygulanmış hastalarda eklem kıkırdak kaybı yoksa menisküs transplantas-
yonu uygulanabilir, ama eklem kıkırdak kaybı varsa cerrahi girişim söz
konusu olabilir (142).
Eğer diz stabil değilse, instabiliteden sorumlu bağın tanımlanması ve
uygun tedavinin belirlenmesi gereklidir. Bağ lezyonlarının tedavisinde
yolumuzun belirlenmesinde hastanın ortaya koyduğu aktivite düzeyi çok
önemlidir. Yüksek aktivite beklentisi olan hastalarda bağ
rekonstrüksiyonu gerekirken, yüksek aktivite beklentisi olmayan
hastalarda ortez veya fizik tedavi ve rehabilitasyon ile tedavi yoluna gidilir.
Manyetik rezonans görüntüleme ile saptanan kıkırdak lezyonunun tedavi
yönünün belirlenmesinde lezyonun 2 cm2'den küçük veya büyük olması,
ilk kez tedavi edilip edilmediği ve hastanın aktivite düzeyi rol oynar.
İlk kez tedavi edilen, düşük aktivite beklentili hastada 2 cm2'den küçük
kıkırdak lezyonu debride edilir veya drilleme/mikrokırık yöntemi
uygulanır. Hastanın aktivite beklentisi yüksek ise, debridman ile
drilleme/mikrokırık yöntemlerinin yeterli olmayacağına kanaat getirilirse
primer osteokondral otogreft transferi yapılabilir. Yüksek aktivite beklentisi olan
hastaya debridman ile drilleme/mikrokırık uygulandıktan sonra iyileşme
görülmezse otolog kondrosit implantasyonu veya osteokondral otogreft
transferi gereklidir (142, 143)
Düşük aktivite beklentisi olan hastaların 2 cm2-den büyük kıkırdak
lezyonlarının ilk tedavilerinde debridman ile drilleme/mikrokırık
yöntemlerinin yeterli olmayacağına kanaat getirilirse primer olarak
osteokondral otogreft transferi yapılabilir. 2cm2'den büyük kıkırdak lezyonu
olan, yüksek aktiviteli hastalara primer olarak yine otogreftleme
yapılabileceği gibi debridman ile drilleme/mikrokırık yeterli olmazsa otolog
35
kondrosit implantasyonu veya osteokondral otogreft transferi yapılır. Kıkırdak
lezyonları 2 cm2'den büyük ve bir kez tedavi edilip başarısız olunmuşsa artık
tedavi seçenekleri otolog kondrosit implantasyonu ile osteokondral allogreft
transferi ile sınırlıdır (142, 143)
Tablo 3: Kıkırdak defektinin tedavi algoritması.[142-143]
Diz stabilitesi normal, fokal kıkırdak lezyonu veya eklem aralığı daralması
olmayan bir hastada dizilim bozukluğu olup olmadığını araştırmak gerekir.
Sınırlı bir kıkırdak lezyonu olmayıp hastanın yakınmalarının eklem aralığı
daralmasına bağlı olduğu düşünülmüşse, eklemin hangi kompartmanın da-
raldığı ve daralmanın derecesini belirlemek gerekir. Az veya orta derecede
eklem aralığı daralması söz konusu olan kompartmanların tedavisinde
osteotomiler kullanılmalıdır. Tek kompartmanı tutan ileri derecede artrit
varlığında ise artroplasti uygulamak gerekir (144, 145) Medial veya lateral
kompartman daralmasında unikompartmantal artroplasti yapılabilir.
36
patellofemoral eklemde ileri derecede daralma varsa patellofemoral
artroplasti yapmak gerekir.
Ağrı, takılma, şişme ve boşluk hissi yakınmaları olan ancak stabil, fokal
kıkırdak kaybı, eklem aralığı daralması veya dizilim bozukluğu olmayan
hastanın tedavisi konservatiftir. Dizilim bozukluğu varsa tedavide osteotomiler
tercih edilmelidir. Genu valgum'da açık veya kapalı varus osteotomisi tercih
edilirken, genu varum'da açık veya kapalı valgus osteotomisi tercih edilir.
Kıkırdak lezyonlarına bağlı karşılaşılabilecek yakınmaların çokluğu ve eşlik
edebilecek diğer patolojilerin zenginliği, zaman zaman tanı ve tedavi
zorluklarına yol açabilir. Ancak hastalara belirtildiği gibi standart bir algoritma
ile sistematik bir şekilde yaklaşıldığında bu zorlukların aşılması mümkün
olabilecektir.
37
3. MATERYAL-METOD
Hayvan modeli: Bu deneysel çalışma için Süleyman Demirel
Üniversitesi Tıp Fakültesi (SDÜTF) Etik Kurulu'ndan gerekli izin alındıktan
sonra SDÜTF Hayvan Araştırma Laboratuarında yetiştirilen 33 adet erişkin
ortalama ağırlıkları 254,6 gr ve ortalama 5 aylık (4–6 ay) erkek Winstar
Albino sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele 3 gruba ayrılarak her gruptaki
sıçanlar numaralandırıldı. Grup1:Kontrol (n=11 ort. Kilo=261 gr) grup 2: 900
Mhz EMA uygulanan (n=11 ort. Kilo=255 gr) grup 3: 1800 Mhz EMA
uygulanan (n=11 ort. Kilo=248 gr) olarak sınıflandırıldı. Sıçanlar deney
öncesi çalışmanın yapılacağı ortamda tutularak alışmaları sağlandı. 3 gün
boyunca her gün sürekli hastalık belirtisi gösterip göstermedikleri gözlendi.
Sıçanlar çalışma boyunca 50 x 50 x 15 cm boyutlarında, havalandırma
delikleri bulunan, yem ve su gereksinimlerini rahatça giderebilecekleri
propilen plastik kafeslerde 4’erli gruplar halinde tutuldu. Standart kemirgen
yemi (Hasyem Ltd. Isparta, Türkiye - Sıçan diet) ve musluk suyu ad libitum
ile beslendiler. Hayvanlar, ısısı ve ışığı kontrol edilen ortamda (Oda
ısısı:22±2 ºC, 12 saat aydınlık,12 saat karanlık, %30–70 nem oranında)
tutuldular. Deney süresince sıçanlara herhangi bir aktivite veya yük verme
kısıtlaması yapılmadı. Çevresel elektromanyetik alanların etkilerini en aza
indirebilmek için bütün kafesler, laboratuarın manyetik alan şiddetinin en
düşük olduğu bölümüne yerleştirildi. 2. ve 3.grup sıçanlar yalnız deney
sırasında EMA etkisinde bırakıldı, 1. grup sıçanlar aynı laboratuar
ortamında tutuldu ancak EMA etkisinde bırakılmadı.
Deney düzeneği: Bu çalışmada cep telefonu frekansında işaretler
üretmek için (900 MHz and 1800 MHz pulsed wave signal) RF (Radyo
Frekans) enerji kaynağı olarak 900/1800 MHz frekansta ayrı ayrı 0–4 Watt
çıkış verebilen (CW=Continuous Wave ve GSM cep telefonu benzeri
işaretler (CDMA 217 Hz darbeli) RF jeneratörü kullanılmıştır (SET ELEC.
CO. 900/1800 Lab Test Transmitter, Model 8050 GX, İstanbul / Türkiye) .
900 MHz ve 1800 MHz yarım dalga dipol antenler ile sıçanlara RF
elektromanyetik radyasyon uygulandı.
38
Resim 1: Deney hayvanları ve yaşam ortamı
RF jeneratör 2 Watt güçte çalıştırılarak dipol antenin yakın alanındaki
güç yoğunluğu ve elektrik alan ölçüldü. Süleyman Demirel Üniversitesi,
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği
Araştırma laboratuarında yapılan ölçümler ile ortalama sıçan modelleri
üzerinde yapılan teorik hesaplamalarda cihaz 2 Watt güçte çalışırken dipol
antene çok yakın tüm vücut ortalama SAR (Özgül Soğurma Oranı) 0.008
W/kg. bulunmuştur. Çalışmada beklenen SAR değeri bu değer olacaktır.
Dipol anten yakın alandan etkilenen sıçanların ortalama 1.04 mW/cm2 güç
yoğunluklu radyasyon etkisi altında kalması planlandı. Ölçülmesi beklenen
elektrik alan yoğunluğu 28 V/m olacaktır. Teorik olarak analizler ve tüm
vücut SAR değerleri Gajsek’in (181) çalışmasından alınmıştır.
Bu cihazın aynı anda 900 ve 1800 MHz sinyali verebilmesinden ötürü
iki grubun üyelerine aynı anda uygulama yapılmıştır. Sıçanlar 5,5 cm
çapındaki plastik tüplere konulacaktır. Plastik tüpün uzunluğu ortalama
sıçan boyu ile orantılı ve yaklaşık 12 cm olarak seçilmiştir. Kontrol grubu da
uygulama grupları gibi plastik tüplere (PVC restrainer) ayrı ayrı konulmuş,
39
aynı stres faktörü yaratılmıştır. EMA uygulama deney düzeneği ve metod
Uygulama Chou ve ark. (1999) nın metodudur (179).
Resim 2: Manyetik alan uygulaması
Tüp içerisine konan sıçanlar dipol antene yaklaşık 5 mm mesafede
tutulacaklardır. 900 ve 1800 MHz sinyalin birbirini etkilememesi için
aralarına 100 dB yalıtımlı bir levha konulmuştur. Radyasyon koşulları
aşağıdaki cihazlar tarafında deney süresince kontrol edilmiş ve ölçümler
alınmıştır. Spektrum analizör, PROMAX, AE-566 (Barcelona/Spain) ve
probları, Satellite receiver meter, PROMAX, MC-877C
(Barcelona/Spain),Portable RF Survey System, HOLADAY, HI-4417
(MN/USA) ve probları.
Sistemin anten tasarımı, anten yerleştirmesi ve ölçümler Stavros ve
ark. (2004) metodları ile yapılmış ve radyasyon dozajı hesap edilmiştir.
Dozaj birimi olarak (V/m) (mW/cm2) ve (W/kg) birimleri kullanılmıştır.
Ölçülen SAR değerlerinin doğrulaması için benzer çakışmalarda kullanılan
SAR değerleri Gajsek ve ark. (180) dan alınmıştır. Çalışmanın dış
elektriksel etkenlerden etkilenmediği ölçümün sürekli yapılması ile
anlaşılmış, ölçümler için Elektronik ve Haberleşme Mühendisliğinden teknik
destek alınmıştır.
40
Rat
12cm
5.5cm
Yarım dalga dipol anten
RF Generator
900 – 1800 MHz 0-4W ayarlanbilen çıkış gücünde (CW)
Şekil 8: Deney düzeneği
EMA uygulanması: Bu çalışmada, 900 ve 1800 MHz dalga frekanslı
EMA kaynağı (maksimum gücü: 2 W, ortalama güç yoğunluğu: 1.04
mW/cm2, SAR değeri:0.008 W/kg) kullanıldı. Bu cihazın aynı anda 900 ve
1800 MHz sinyali verebilmesinden ötürü iki grubun üyeleri aynı anda MA
etkisi altında bırakılmıştır. Sıçanlar içinde dönmesini engelleyecek genişlikte
(5.5 cm çapında) ve uzunluğu ortalama sıçan boyu ile orantılı (yaklaşık 12
cm boyunda) plastik tüplere konularak 900 MHz ve 1800 MHz yarım dalga
dipol antenler ile sıçanlara RF elektromanyetik radyasyon uygulandı ve
günde 30 dakika, haftada 6 gün olmak üzere, 12 hafta boyunca etki altında
bırakıldılar. Kontrol grubuna ait hayvanlar ise aynı gün ve sürede etkilenme
grubu gibi plastik tüplere (PVC restrainer) ayrı ayrı konulmuş, aynı stres
faktörü yaratılmıştır fakat EMA cihazı kapalı olarak EMA’dan etkilenmeden
tutuldular.
Cerrahi metod: Her üç gruptaki sıçanlar ameliyattan 12 saat önce aç
bırakıldı. Tüm sıçanlara profilaktik amaçla ameliyattan iki saat önce
intramusküler 15 mg/kg dozunda tek doz sefazolin sodyum (Sefazol®)
uygulandı. Genel anestezi tüm sıçanlara intraperitoneal (10 mgr/100 gr
vücut ağırlığına) ketamin HCL (Ketalar®, Eczacıbaşı, İstanbul) ve (0.25
41
mg/100 mg vücut ağırlığına) xylazine HCL (Alfazyne®,Ege Vet. Hayvan.
Tic. Lit. Şti, İzmir) uygulandı.
Resim 3: İntraperitoneal anestezi uygulaması
Her farenin sağ dizi cerrahi uygulama için seçildi. Dizler antiseptik
solüsyonla yıkandı ve traş edildi. Ardından diz fleksiyonda iken medial
parapatellar insizyonla cilt cilt altı geçilerek medial parapatellar artrotomi
uygulandı. Patella laterale ekarte edildi. İşlem sırasında patellar tendon ve
medial kollateral ligaman korundu. (146, 147)
Diz tam fleksiyona getirilerek medial femoral kondilin yük taşıyan
yüzünde 11 numara bistüri ile 2×2 mm’lik tam kat defekt oluşturacak şekilde
kıkırdak tabaka kesildi. Subkondral kemik açığa çıkarıldı ve kemik yüzey
yine bistüri ile kazınarak kanama olana kadar abrazyon tedavisi uygulandı.
‰ 9 NaCl solüsyonu ile yıkamayı takiben patella redükte edilerek, eklem
kapsülü 4-0 emilebilen sütur materyali; cilt ise 5-0 emilemeyen sütur
materyali kullanılarak aralıklı olarak dikildi (146).
42
Resim 4: 11 numara bistüri ile defektin oluşturulması
Histolojik değerlendirme: Çalışma sonunda tüm sıçanlar aşırı doz
eter ile feda edildi ve sağ distal femur eklem kıkırdağına zarar verilmeden
çıkarıldı. Makroskopik olarak değerlendirildi.
Resim 5: Distal femurun çıkarılması
Çıkarılan femurlar %10 formalin içinde üç gün fikse edildi. Takiben
%10 formik asit içinde iki gün bekletilerek dekalsifikasyon işlemi
tamamlanan dokular akan suda bir gün kadar tutularak asitten arındırıldı ve
makroskopik olarak defekt merkezde olacak şekilde 2 mm’lik parçalara
ayrıldı. Ardından dereceli etanol ile dehidrate edildi. Xylene ile durulandıktan
sonra parafin içine gömüldü. Mikrotomla 4 mikron kalınlığında longitüdinal
kesitler alındı. Kesitler cam slaytlara yapıştırıldı ve Hematoksilen Eosin
43
boyası ve toulidin blue ile boyanıp ışık mikroskobunda incelendi. Örnekler
literatürde kabul gören modifiye Wakitani Skorlamasına göre bağımsız iki
patolog tarafından değerlendirildi (149). Bu skorlama yapılırken her
preperatta bakılan özellikler şunlar idi: Hücre morfolojisi, oluşmuş dokunun
baskın tipi, kollajen miktarı, yüzey düzgünlüğü, komşu kıkırdak ile yapışma
özelliği, kalınlığı gibi.
Kesitler lam üzerine konarak 100 lük büyütmeli mikroskopta digital
kamerayla fotoğraflandı. Modifiye Wakitani skorlama sistemi A Hücre Morfolojisi Hyalin kıkırdak 0 Çoğunluk hyalin kıkırdak 1 Çoğunluk fibröz kıkırdak 2 Çoğunluk kıkırdak yok 3 Hiç kıkırdak yok 4 B Matriks boyanması (metakromazi) Normal 0 (Toulidine blue boyama) Hafif azalmış 1 Belirgin azalmış 2 Boyanma yok 3 C Yüzey düzenliliği (Düzgün olan Düzgün (_3/4) 0 yüzeyin tüm iyileşme Orta düzey (1/2–3/4) 1 dokusuna oranlanması) Düzensiz (1/4–1/2) 2 Şiddetli düzensizlik (_1/4) 3 D Kıkırdak kalınlığı (Kikırdak >2/3 0 iyileşme dokusunun ortalama 2/3-1/3 1 kalınlığının çevre kıkırdakla <1/3 2 karşılaştırılması) E Çevre kıkırdak dokusuna İki kenarda var 0 Entegrasyonu Bir kenarda var 1 İki kenarda da yok 2
Tablo – 4: Modifiye Wakitani skorlama sistemi
İstatistiksel değerlendirmeler, "İnstant® 3.0 for Windows" yazılımı
ile istatistik paket programı kullanılarak yapıldı. Grupların
karşılaştırılmasında Ki-Kare testinden yararlanıldı. P < 0.05 olduğunda,
farklar anlamlı kabul edildi.
44
4. BULGULAR
Femur kondilleri makroskopik olarak değerlendirildiğinde tüm
gruplarda defekt oluşturulmuş bölgenin tamamen tamir dokusuyla dolmuş
olduğu ve sağlam bölgelerden ayırt edilemediği gözlendi. Künt bir biz ucuyla
yapılan muayenede ise tamir dokusunun sağlam kıkırdağa göre daha
yumuşak olduğu hissedildi.
Resim 6: Lateral femoral kondilde defektin oluşturulduğu bölge
Kontrol ve 1800 grubundan 2 sıçan anestezi sonrası telef olması
nedeniyle gruplardan çıkarıldı. Modifiye Wakitani Skorlama sistemine göre
histopatolojik kesitler incelendiğinde toluidin blue ile yapılan matriks
boyanmasında grup 1’de 2 örnekte boyanmada azalma görüldü ancak
istatistiksel olarak grup 2 ve 3 ile karşılaştırıldığında anlamlı bir fark
saptanmadı.( p> 0,05)
45
Resim 7: Hematoksilen Eosin ile yapılan boyama a) Resimin sol tarafında defekt oluşturulmuş bölgenin %100’e yakın oranda tamir
dokusuyla dolduğu görülüyor b) Resimin sağ tarafındaki tamir dokusuyla normal kıkırdağın entegrasyonu
Hücre morfolojisi, kıkırdak kalınlığı, yüzey düzenlilikleri incelendiğinde
tüm gruplar arasında hem istatistiksel hem de toplam grup skorlarında bir
fark bulunamadı.
46
B skoruna göre gruplar
0
0,5
1
1,5
2
2,5
grup 1 grup 2 grup 3
Gruplar
B s
koru
b skoru
Grafik 1: Toluidin blue boyanmasının gruplara göre skor dağılımı
Oluşan tamir dokusunun çevre kıkırdak doku ile entegrasyonu
değerlendirildiğinde grup 1’in grup 2 ve 3’e göre daha kötü skorlar aldığı
ancak istatistiksel olarak sadece grup 2 ile arasında anlamlı fark olduğu
görüldü. (p=0,0089) Aynı özellikte grup 3’ün grup ikiye göre kötü skorlar
aldığı ancak istatistiksel olarak gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmadığı
görüldü.( p>0,05).
E skorlaması
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
grup 1 grup 2 grup 3
Gruplar
E sk
orla
rı
E skorlaması
Grafik 2: Tamir dokusunun normal kıkırdakla entegrasyonunun gruplara göre dağılımı
Grupların skorlama sistemine göre toplam skorları karşılaştırıldığında
grup 1 ve 3 arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmamasına (p>0,05)
rağmen grup 1’in sonuçlarının daha kötü olduğu görüldü.
47
A skoru B skoru C skoru D skoru E skoru Toplam Grup 1 0 2 0 0 16 18 Grup 2 0 0 0 0 4 4 Grup 3 0 0 0 0 10 10
Tablo 5: Histolojik skorların gruplara göre dağılımı
Yine grup 2 ve 3 arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunamadı(p>0,05). Ancak 3. grubun sonuçları grup 2’ye göre daha
kötüydü. Grup 1 ve 2 arsında ise grup 1’in toplam skorlarının daha kötü
olduğu ve istatistiksel olarak da anlamlı bir fark oluştuğu görüldü. (p=0,003).
Gruplar arasındaki farkın 1. grupta tamir dokusunun çevre kıkırdak dokuya
entegrasyonundaki yetersizlik sonucu olduğu görüldü.
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
Toplam Wakitani Skoru
grup 1 grup 2 grup 3
Toplam Skor
Grafik 3: Gruplara göre toplam Modifiye Wakitani Skorlamasının dağılımı
Mikroskopik makroskopik olarak defekt çevresinde herhangi bir
dejeneratif değişiklik izlenmedi.
48
5. TARTIŞMA ve SONUÇ
Biz bu çalışmada sıçanlarda oluşturduğumuz tam kat kıkırdak
defektinin cep telefonlarının yaydığı EMA ile aynı frekansda EMA etkisi
altında iyileşmesinin ne şekilde etkilendiğini incelendik. Sonuçlar bize 900
mHz EMA etkisi altında bırakılan grubun, kontrol grubuna göre daha iyi
tamir dokusunun oluştuğunu ve skorlarda da istatistiksel olarak anlamlı bir
fark olduğunu gösterdi. Bunun yanında 1800 mHz etkilenme grubunun da
kontrol grubuna göre skorlarının daha iyi olduğu ancak istatistiksel olarak
anlamlı bir fark olmadığı gözlenmiştir. Çalışmamızda elde edilen skorların
literatürdeki benzer bazı çalışmalardan daha iyi olduğu görülmüştür (147,
148, 149). Bunun nedeninin histolojik örneklemenin diğer çalışmalarda 4. 8.
12. haftalarda alınmış olması ve iyileşme sürecinin basamak basamak
gözlenebilmesi bizim çalışmamızda ise kıkırdak iyileşmesi için yeterli bir
süre olan sadece 12. haftada örneklemenin yapılmış olduğu düşünüldü.
Ancak literatürde çalışmamızda ki gibi hatta 4 veya 12 ay gibi daha uzun
süreler sonunda da örneklemenin yapıldığı çalışmalar da vardır (150, 151).
Ancak literatürede 900-1800 mHz frekans etkisi altında kıkırdak defekti
iyileşmesinin incelendiği bir yayına rastlamamış olmamız sonuçlarımızı direk
olarak karşılaştırabileceğimiz bir kaynaktan bizi yoksun bırakmıştır. Ancak
EMA’nın birçok doku ile etkileşimi incelenmiş ve bunlardan bazıları tedavide
kullanıma geçmiştir. Özellikle doku iyileşmesi üzerine olumlu etkileri
gözlenmiştir.
Detlavs ve arkadaşları (152), hayvanlardaki yumuşak doku
yaralanmalarında radyofrekans elekromanyetik alanların etkilerinin deneysel
çalışmasını yapmışlardır. Radyofrekans elektromanyetik uygulanan
farelerden bazılarına frekans modülasyon kullanılmış bazılarına
kullanılmamıştır. Frekans modülasyon kullanılmayan deneklerde total
kollajen akumulasyonunun düşük olduğu, buna karşılık frekansın modüle
edildiği deneklerde inflamasyon olgusunun yoğun olduğu, aynı zamanda,
kollajen proteinlerin belirgin bir şekilde biriktiği sonucuna varılmıştır.
Çalışma, yumuşak doku yaralanması olan hayvanların iyileşme süreçlerinde
non-termal elektromanyetik frekansların etkili olduğunu onaylamıştır.
49
Detlavs ve arkadaşlarının (153) bir başka çalışmasında dermal
yaraları olan sıçanlar üzerinde yara iyileşmesinin erken evrelerinde
elektromanyetik alanların etkilerini araştırmışlar ve inflamasyon reaksiyonu
inhibe edilmiş hayvanlarda kollajen akümülasyonun yavaşlamış olduğu fakat
aktivasyonla bu reaksiyonun kollajen konsantrasyonunda belirgin bir artışa
neden olduğu sonucuna varmışlardır. Bunun yanı sıra değişik EMA'ların
yara defektlerinin granülasyon fibröz dokusunda değişik etkilerinin olduğu
da gözlenmiştir. Değişikliklerin test edilen EMA’ların fiziksel parametrelerinin
özelliklerine bağlı olduğu da araştırmacılar tarafından saptanmıştır ve bu
gözlemin ayrıntılı EMA tedavi metodlarının klinik çalışmalarda önemli olduğu
vurgulamıştır.
Ahmadian ve arkadaşları (154) yüksek-düşük-frekans PEMA'nın sıçan
derilerindeki kollajen sentezine etkilerini 3 farklı frekansta (25, 50 ve 100 Hz)
incelemişler. 25Hz deki 2mT şiddetindeki alanın kollajen sentezini artırdığını,
diğer şiddet ve frekanslarda fark edilebilir bir etki olmadığı ama 25 Hz'de 4mT
şiddetindeki frekansın da kollajen artışına neden olduğunu tespit etmişlerdir
Ieran ve arkadaşları (155), yaptıkları klinik bir çalışmada PEMA
uyguladıkları uzun süre takip ettikleri venöz ülserli hastalarda iyileşmenin
hızlanmasının yanı sıra rekürren oranının düştüğünü, yine Stiller ve ark.
(156) yaptığı çalışmada venöz ülserli hastalara PEMA uygulayarak
anjiogenezisin ve kollajen salınışının artması sonucu yara yüzeyinin
küçülmesini sağlamışlardır. Doku iyileşmesinin hızlandığı bu tip
çalışmalarda temelde hücrelerden kollajen sentezinin arttığı rapor edilmiştir.
Bilindiği gibi EMA’ ların frekansa bağlı olarak etkileri değişir genellikle hem
ısıl hem de ısıl olmayan etkiler oluşur. Hücre bazında incelediğimizde hücre
membranından Ca ve Na-K pompaları aktive olur, reseptör ligand aktiviteleri
artar, hücre faaliyetleri artar ve her basamakta hücrenin sentez ve salınım
işlerinde artışa neden olur(24, 176, 177).
Kıkırdak iyileşmesinin bir basamağının da ECM proteinlerinin yani
kollajenin salınımı olduğunu biliyoruz in vivo yapılan çalışmalarda kıkırdak
iyileşmesinde kollajen salınışının artmış olmasının rolü olduğu
savunulmaktadır. Mohamed-Ali ve ark, (157) fare embriyolarından aldıkları
50
hasarlı hücreler üzerinde yaptıkları çalışmada yüksek frekanslı bir manyetik
alan altında kıkırdak matriksdeki hareketini incelemişlerdir. Elde edilen
sonuçlar, yüksek frekanslı manyetik alanların 4 saatte kültürlerdeki kollajen
ve 24 saatte proteoglikan miktarında belirgin bir artışa sebep olduğunu
göstermiştir. Buna karşılık, metalloproteinaz aktivitelerinin manyetik alan
tarafından inhibe edildiği görülmüştür. Yüksek frekanslı manyetik alanların,
vitroda embriyonal kıkırdak dokusu üzerinde anabolik etkileri olduğu
sonucuna varılmıştır.
Li ve Herzog (158) indentasyondaki eklem kıkırdağın elektromanyetik
tepkilerini, artroskopi sırasında kıkırdak özelliklerini belirlemede etkilerini
incelemişlerdir. Aşırı zorlamalarda fibril takviyesinin geniş sıvı basıncını
doğurduğunu bunun yanı sıra spesifik elektromanyetik tepkilerin kıkırdak
dejenerasyonunda oluşan doku özelliklerinde spesifik değişikliklerle ilgili
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Elektromekanik modelle desteklenen fibril,
kollajen şebekesiyle ilgili yüksek–hız tepkileri gözler önüne sermiştir.
Bobacz ve Ark. (159) Yaşla alakalı eklem kıkırdak matriks biyosentezinde
ve kıkırdak hasarlarında PEMA etkilerini incelemişler ve EMA’nın sağlam
doku eksplantlarında matriks makromolekül biyosentezine yardım ettiği
fakat hasarlı eklem kıkırdağında hiçbir uyarıcı etkisi olmadığı sonucuna
vardılar. Özellikle genç hayvanlardan alınan kıkırdakta IL -1 betanın gizli
etkilerinin EMA tarafından kısmi olarak etkisiz hale getirildiği tespit edildi.
McCarthy ve Ark. (160) PEMA’nın doku onarımı ve iyileşmesine katkılarını
inceledikleri çalışmalarında PEMA’nın diz osteoartritlernde ağrıyı azaltıcı
anlamlı bir etkisinin olmadığı sonucuna vardılar. Sakai A.ve ark. (161) kültür
yapılmış kıkırdak hücrelerinde darbeli elektromanyetik alanın etkilerini
araştırmak için tavşanların gelişmiş kostal kıkırdak hücreleri ve kültürdeki
insan kıkırdak hücreleri üzerinde birçok deneyler yapmışlar ve elde ettikleri
sonuçlar aralıklı uygulanan PEMA stimulasyonunun hem hücre
proliferasyonu hem de kıkırdak hücrenin GAG sentezinde sürekli uygulanan
PEMA stimulasyonundan daha efektif olduğunu kanıtlamışlardır.
Uyguladıkları stimulasyon direkt nükleusu değil hücre zarıyla bağlantılı
mekanizmayı etkilemiştir.
51
Norton ve ark. (162) Alkalin fosfataz üretimini destekleyerek ve
proteoglikanların yapılarını değiştirerek PEMA’nın kondroblastlarının
fenotipik tanımlamasını değiştireceğini iddia etmişlerdir. Bunun için civciv
embriyolarının sternum, tibial epifisizlerin hipertrofik kısımlarından alınan
kondroblastlara ve cilt fibroblastlara kültür yapılmış ve çalışma bittiğinde
PEMA’nın, in vitro sistemlerinde sternal kondroblastların fenotipik
tanımlamasını değiştirdiği sonucuna varmışlardır. Selvam ve ark. (163)
PEMA’nın antiinflamatuar ve artritlerin iyileştirilmesindeki etkisini
araştırmışlar ve PEMA’nın romatoid artritli vakalarda potansiyel bir tedavi
olarak geliştirilebileceği sonucuna varmışlardır.
De Mattei ve ark. (166) koyunların eklem kıkırdağından aldıkları
örnekleri 75 Hz frekansında 1.5 mT gücünde 24 saat boyunca EMA
etkisinde Proteoglikan ve ECM sentezinde artış saptamışlardır. Bir diğer
çalışmalarında yine koyun eklem kıkırdağına 75 Hz frekansında 2,3 mT
gücünde EMA uygulamışlar. EMA’nın kıkırdak üzerine anabolik etkilerinin
olduğunu ve bu etkilerin IL–1 beta sentezi ile ilgili olabileceği düşünülmüştür
(165).
Wang W. ve ark. (167) koyun eklem kıkırdağından elde ettikleri
kıkırdak kültürlerine 5 saat boyunca 20 mV/cm gücünde ve 60 kHz
frekansında EMA uygulamışlar. Kültürün matriks proteinlerinin gen
ekspresyonu yönünden incelemişler. Tip 2 kollajen gen ekspresyonunda
artış ve kollajen ve proteoglikan yapımında hızlanma olduğunu
göstermişlerdir.
Ciombor (168) (Hartley Guinea Pig) kendiliğinden osteoartrit
oluşturan bir tür kobayda yaptığı çalışmada deney hayvanlarını 12 aylıktan
başlayarak günde 1 saat 6 ay boyunca her gün PEMA etkisi altında
bırakmıştır. Osteoartrit oluşumunda anlamlı bir gerileme tespit etmiş ve
bunun TGF-beta aracılığıyla oluştuğunu rapor etmişlerdir.
M. Fini ve arkadaşları (169) kobaylarda PEMA (günde 6 saat 3 ay
boyunca) etkilenmesi sonrası oateoartrit gelişimini değerlendirmiş. Sonuç
olarak PEMA’nın osteoartrit progresyonunu yavaşlattığı sonucuna
52
ulaşmışlardır. Bunu da PEMA’nın adenosine A2a agonist aktivitesi
aracılığıyla olabileceğini rapor ettiler.
Yapılan birçok çalışmada EMA etkisinin kıkırdak iyileşmesini
hızlandırdığı ya da yaşlanmayla birlikte süren kıkırdak dejenerasyon
sürecini yavaşlattığına dair bulgular elde edilmiştir. Bu etkinin gerek matriks
proteinlerinin sentezini arttırarak gerekse TGF-β, İL–1 β gibi mediatörler
aracılığıyla yaptığı düşünülmekte ancak net olarak ortaya
konulamamaktadır. Düşük frekans aralıklarında yapılmış bu çalışmalarda
EMA’nın ısıl olmayan etkileri aracılığıyla hücre membranından iyon alışverişi
ve reseptörlerin aktivasyonları aracılığıyla olduğu kesindir. Bizim
çalışmamızda ki yüksek frekans aralıklarında ki EMA’ların düşük frekans
aralıklarından farklı olarak ısıl etkisi ön plana çıkmaktadır. Çalışmamızda
900 mHz etkilenme grubunda oluşan farkın ısıl etkilerden mi ya da ısıl
olmayan etkilerden mi oluştuğunun ayrımına varmak güçtür bunun için
hücresel boyutta moleküler çalışmalara ihtiyaç vardır.
Ayrıca yüksek frekans aralığındaki MA’ların vücut içinde etki ettikleri
derinlikte düşük frekanslılara göre daha azdır. Bu etki Özen tarafından (23)
şöyle açıklanmaktadır: Elektromanyetik alanlarla uyarılan bir cisim
tarafından soğurulan enerji frekansın önemli bir fonksiyonudur. Enerji nüfuz
etme derinliği frekanstaki yükselmeye bağlı olarak azalır. Bu nedenle EM
alanlardan kaynaklanan enerjinin çoğunluğu yüzeye yakın soğurulur. Alçak
frekanslar yüksek frekanslara göre çok daha derinlere ulaşabilmektedir.
Çalışmaya başlarken amacımız 900 ve 1800 mHz frekansında
manyetik alanın kıkırdak defekti iyileşmesi üzerine olumsuz bir etkisi olabilir
mi sorusuna cevap bulmaktı. Ancak Cep telefonlarının etki mekanizmasını
incelediğimizde, çevreye etkisinin mesafe olarak kısıtlı olduğu ve genelde
diz bölgesine uzak olarak kullanıldığı için olumsuz bir etkisi olsa da pratikte
bir anlamı olmayacak belki temparomandibular eklem artiriti ya da servikal
dejeneratif spine gibi patolojik durumlara etkisinin araştırılması gerekecekti.
Çalışmamızda 1800 mHz etkilenme grubunda etkisiz 900 mHz
etkilenme grubunda iyileşmeyi olumlu yönde etkilediği bulundu. Bu da bizi
53
daha çok bu frekans aralıklarında tedaviye yönelik kullanımın olabileceğini
düşündürdü.
Deri yüksek frekanslarda enerjinin soğurulmasında etkilidir,
fizyoterapi cihazlarının dahil olduğu düşük frekans bölgelerinde derinin
soğurucu etkisi minimuma inmektedir. Dolayısıyla EM enerjinin daha derin
ve vital dokularda termal veya nontermal etkileri ortaya çıkabilir. Ancak, bu
konudaki fizyolojik ve morfolojik çalışmaların daha ileri düzeylerde yapılması
gerekmektedir(23).
Literatürde PEMA’nın osteoartrit kliniği üzerine yapılmış çalışmalarda
sonuçların genelde ağrı skorlarında, günlük yaşam aktivitelerinde olumlu
olduğunu gördük. Trock ve ark. (173, 174) primer osteoartritli hastalar
üzerinde çift körlü randomize klinik bir çalışma yaptılar. Tedavi grubuna
günde 30 dakika 30 Hz frekansında 10-20 G gücünde bir ay boyunca 18
seans PEMA uygulandı. Tedavi grubunun plasebo grubuna göre ağrı ve
hareket skorlarının %47 daha iyi olduğu görüldü. Yine aynı araştırmacıların
servikal dejenerasyonlu hastalarda yaptığı çalışmada sonuçlar yine aynı
oranda faydalı olduğu yönündeydi.
Pipitone, Jacobson ve Nikolakis (170,171,172) gibi farklı
araştırmacıların yaptığı çalışmalarda da hastaların ağrı skorlarında ve
günlük yaşam aktivitelerinde önemli oranlarda iyileşme sağlanmıştır.
Cep telefonu frekansına yakın olan mikrodalga (915-2495 mHz)
cihazları hali hazırda derin doku ısıtıcıları olarak kullanılmakta etkilerinin
sadece dokularda ısınma ile mi yoksa ısıl olmayan manyetik alan etkileriyle
mi ortaya çıktığı net olarak ortaya konamamıştır (24). Çalışmamızda ortaya
çıkan sonuçların hem mikrodalga diyatermi cihazlarıyla ilgili hem de cep
telefonlarının yaydığı EMA’ların hücresel ve moleküler boyutta kıkırdak
hücreleri ile etkileşiminin araştırılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Araştırma konumuzun diğer ayağı olan kıkırdak defekti tamirinde artık
standart hale geleceğini düşündüğümüz skaffoldlarda veya 3 boyutlu
kıkırdak doku kültürlerinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesinde manyetik alan
kullanımı da akla gelmektedir. Jahns ve arkadaşlarının (178) yaptığı bir
çalışmada insan kıkırdak hücrelerinden yapılmış hücre kültürünün 500 ve
54
100 Hz’lik EMA etkisi altında bırakılması sonucu kondrositlerin
morfolojisinde hızlı bir şekilde hücrelerin temas yüzeyini arttırıcı yönde
değişiklikler gözlenmiştir.
Sonuç olarak yaptığımız çalışmada ön görümüzün tam tersi bir
etkiyle yani kıkırdak dokunun iyileşmesini arttırıcı bir etkiyle karşılaştık.
Bunu da zaten hali hazırda manyetoterapide kullanılmakta olan mikrodalga
cihazlarının ve bu frekanslara yakın olan cep telefonlarının aynı etkiyi
göstereceğini düşünüyoruz. Artık önemli olanın literatüre bu tip etkilerin
hücresel boyuttaki bilinmezlerinin ortaya konması ve cep telefonlarının
zararlı etkilerinin de epidemiyolojik çalışmalarla desteklenmesi olduğunu
düşünüyoruz.
55
6. ÖZET Cep telefonlarının kullanımının yaygınlaşması uzun yıllardan beri
süre gelen insan vücudunu ve dokularını manyetik alanların nasıl etkilediği
tartışmasında ayrı bir sayfa açmıştır ve bu sayfaya hızla gerek olumlu gerek
olumsuz yönde birçok kanı ve sonuç yazılmıştır. İşte bizde tam bu noktada
tartışmaların odak noktasından uzakta kalmış olan kıkırdak dokusunun cep
telefonlarının yaydığı manyetik alan etkisinde nasıl etkilendiğini inceledik.
33 adet Winstar Albino türü erkek sıçanın sağ diz lateral femoral
kondiline 2x2 mm’lik tam kat kıkırdak defekti oluşturuldu ve subkondral
kemik kazınarak abrazyon tedavisi uygulandı. Üç gruba ayrılan sıçanlardan
1. grup kontrol grubu herhangi bir EMA etkisinde bırakılmadı. 2. grup 900
mHz 3. grup ise 1800 mHz EMA etkisi altında 12 hafta boyunca günde 30
dakika haftada 6 gün bırakıldı. Çalışmanın sonunda sıçanlar telef edildi ve
defekt bölgesinin iyileşme durumu modifiye Wakitani skorlama sistemine
göre değerlendirildi.
Sonuçlara göre 2. grubun (900 mHz) skorları istatistiksel olarak
kontrol grubundan daha yüksek idi. Grup 1 ve 3, grup 2 ve 3 arasında
istatistiksel olarak herhangi bir fark saptanmadı. Ancak 3. grubun (1800)
değerleri kontrol grubundan iyi durumda idi.
Literatürde de yoğun bir şekilde rastlanacağı gibi EMA
uygulamalarının kıkırdak iyileşmesi üzerine olumlu etkilerinden
bahsedilmektedir. Ancak bu tip etkilerin daha çok düşük frekanslarda ortaya
çıktığından bahsedilir. Ancak bizim çalışmamızda yüksek frekanslarda da
bu etkiyi gözlemledik ve sonuç olarak cep telefonlarının yaydığı manyetik
alanın kıkırdak doku iyileşmesine zararı olmadığını söyleyebiliriz.
56
7. SUMMARY
There has been a conclusion about how magnetic fields affect human
body and its tissues for a long time. After the increase in usage of cellular
phones a new page was opened about cellular phone’s magnetic field and a
lot of bad or good results and hypothesis were writen on this page. Now we
decided to find out the affect of MF on cartilage tissue which is far away
from the disscussion topics of cellular phone effects.
We made a full thickness chondral defect on the lateral femoral
articular surface to 33 Winstar Albino rats. Rats are divided into three
groups, group 1 control, group 2 900 mHz EMF applied, group 3 1800 mHz
applied group. EMF were applied to group 2 and 3, 30 minutes a day and 5
days a week for 12 week. Rats were sacrified and the defected knees were
evalueted histologicaly with modified Wakitani scoring system.
The findings we have got in this study are; the scores of group 1 were
significantly better than group 2. When we compaired group 1 with 2 and
group 2 with 3, we found any significant differences. But the scores of group
3 were better than group 1.
In conclusion, the effect of the EMF waves that is spread out by the
cellular phones on neuroendocrine system may be originated from thermal
and stress processes. However, physiological and morphological advanced
studies has to be done about this subject.
When we check researches about EMF and chondral tissue, low
frequency EMF affect chondral tissue healing in a good way. But in this
study we evaluate high frequency EMF affect on chondral tissue. So we can
say that EMF released from cellular phones induced chondral defect
healing.
57
8. KAYNAKLAR
1. Liboff AR, Jenrow KA. Physical mechanisms in neuroelectromagnetic
therapies. NeuroRehabilitation, 2002;17(1):9-22.
2. Weintraub MI, Cole SP. Pulsed magnetic field therapy in refractory
neuropathic pain secondary to peripheral neuropathy: electrodiagnostic
parameters-pilot study. Neurorehabil Neural Repair, 2004;18(1):42-46.
3. Shupak NM, Hensel JM, Cross-Mellor SK, Kavaliers M, Prato FS,
Thomas AW. Analgesic and behavioral effects of a 100 microT specific
pulsed extremely lowfrequency magnetic field on control and morphine
treated CF-1 mice. Neurosci Lett,.2004;354(1):30-33.
4. Musaev AV, Guseinova SG, Imamverdieva SS. The use of pulsed
electromagnetic fields with complex modulation in the treatment of
patients with diabetic polyneuropathy. Neurosci Behav Physiol,
2003;33(8):745-52.
5. Lappin MS, Lawrie FW, Richards TL, Kramer ED. Effects of a pulsed
electromagnetic therapy on multiple sclerosis fatigue and quality of life: a
double-blind, placebo controlled trial. Altern Ther Health Med,
2003;9(4):38-48
6. Atahan L, Berk U, Bilir N, Onaran L, Sanalan Y, Saylı BS, Yıldız AN.
Bilir N,editor. Radyasyon ve Sağlık. Ankara;1994. p:1-20. (HASAK -
Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı Teknik Rapor No:1)
7. Knave B. Radiation, non-ionizing. In: Stellman JM, McCann M,
Warshaw L, Brabant C, eds. Encyclopedia of Occupational Health and
Safety. 4th ed. Geneva: ILO; 1998. p.491-9.
8. Elektromanyetik Alan. Bilim ve teknik dergisi, ağustos 2006 S: 79-81.
9. Elektrik mühendisliği dergisi, Temmuz-ağustos 1998 259:276-278.
10. Özdemir, A. R. Elektromanyetik dalgaların yayılımı ve dönüşüm
formülleri. TK Spektrum İzleme ve Denetleme Daire Başkanlığı. 2001.
11. Griffıths, D.J. 1996. Elektromanyetik teori. Arte Güven, 404 s. İstanbul.
12. Özdemir, A.R.2004. Ankara İstanbul İzmir şehirlerinde
elektromanyetik kirlilik haritasının hazırlanması ve elektromanyetik
58
kirliliğin azaltılması yönünde öneriler. Uzmanlık Tezi
Telekomünikasyon Kurumu, 125s. Ankara.
13. Hayt, H.Engineering Electromagnetics, Mc-Graw Hill, Newyork, 1981.
14. Şeker S, Çerezci O. Çevremizdeki radyasyon ve koruma yöntemleri.
Boğaziçi Üniv. Yayınları, İstanbul, 1997.
15. Halliday, D. Resnick, R.Fiziğin Temelleri (Çev: Yalçın, Cengiz) Arkadaş
23 Ankara, 1991.
16. F.J.Gettys, W.E.Skoye, M.J. Fizik (Çey: Akyüz, Ömür y.d.) Literatür
Yayincilik, İstanbul, 1996.
17. Elektrik ve Magnetizma (Çev: Nasuhoğlu, Rauf) Karadeniz Teknik
Üniversitesi, Ankara, 1974.
18. R.A.Fen ve Mühendislik için Fizik, (Çey: Çolakoglu, Kemal y.d.), Palme.
19. Malmivuo J, Plonsey R. Bioelectromagnetism. Oxford University Press,
1995; 33-42.
20. Ahlbom A, Green A, Kheifets L, Savitz D, Swerdlow A; ICNIRP
(International Commission for Non-Ionizing Radiation Protection)
Standing Committee on Epidemiology. Epidemiology of health effects of
radiofrequency exposure. Environ Health Perspect2004;112:1741-54.
21. Emine O. Y. Cep Telefonu Radyayonunun Rat (Wistar albino) Karaciğer
Dokusundaki Oksidant/Antioksidant Dengesi Üzerine Etkisinin
İncelenmesi. Yüksek lisans tezi Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi.
Ankara 2006:25.
22. Shupak NM. Therapeutic uses of pulsed magnetic-field exposure. The
Radio Science Bulletin 2003 No307 9-32.
23. Özen Ş. Mikrodalga frekanslı EM radyasyona maruz kalan biyolojik
dokularda oluşan ısıl etkinin teorik ve deneysel incelenmesi. Doktora
Tezi. Sakarya Üniveristesi Fen Bilimleri Enstitüsü Elektronik ve
Haberleşme Y Müh, 2003.
24. Oğuz H. Dursun N. Dursun E. Tıbbi Rehabilitasyon Lazer, Manyetik
Alan Tedavisi Ve Akupunktur. Nobel Tıp Kitapevi 2. Baskı 2004
25. Kashkalda DA, Pashenko EA, Ziubanova LF. Effects of an imputse
magnetic field on lipid peroxidation and the antioxidant system of the
59
testes in animal experiments. Med Tr Prom Ekol 1995; 10:14-17.
26. Watanabe Y, Nakagawa M, Miyakoshi Y. Enhancement of lipid
peroxidation in the liver of mice exposed to magnetic field. Ind Health
1997; 35: 285-290.
27. Lamb FS, Webb RC. Vascular effects offree radicals generatcd by
electrical stimulation. Am J Physiol 1984; 247: 709-714
28. Greenberg B, Rhodon K, Barnes PJ. Activated oxygen molecules
generated by electrical stimulation affect vascular smooth mitsele. J Mol
Celi Cardiol 1986; 18:975-981.
29. Hulsmann AR, Raatgeep HR, Garreds İM, et al. Electric field stimulation
causes oxidation of exogenous histamine in krebs-henseleit buffer. A
potential source oferror in studies of isolated airways. J Pharmacol Toricol
Met 1993; 30:149-152.
30. Stadtman ER. Protein oxidation and aging. Science 1992; 257:1220-1224.
31. Stadtman ER, Oliver CM. Metal-catalyzed oxİdation of proteins. J Biol
Chem 1992; 256: 2005.
32. Başağa HS. Biochemical aspects offree radicals. Biochem Celi Biol 1990;
68: 989-998.
33. Bassett CA. Beneficial effects of electromagnetic fields. Journal of
Cellular Biochemistry, 1993;51:387-393.
34. Penafiel LM, Litovitz T, Krause D, Desta A, Mullins JM. Role of
modulation on the effect of mirowaves on ornithine decarboxylase
activity in L 929 cells. Bioelectromagnetics 18: 132-141, 1997.
35. Robison JG, Pendieton AR, Monson KO, Murray BK, O’neill KL.
Decreased DNA repair rates and protection from heat induced apoptosis
mediated by electromagnetic field exposure. Bioelectromagnetics
23:106-112, 2002.
36. Blank M, Soo L, Lin H, Henderson AS, Goodman R. Changes in
transcription in HL-60 cells following exposure to alternating currents
from electric fields. Bioelectrochem Bioenerg 28:301-309, 1992.
37. Blank M, Goodman R. Do electromagnetic fields interact directly with
60
DNA? 18:111-115, 1997.
38. Maes A, Verschave L, Arroyo A, DeWagter C, Vercruyssen L. In vitro
cytogenetic effects of 2450 MHz waves on human peripheral blood
lymphocytes. Bioelectromagnetics 14:495-501, 1993.
39. Guy AW. The starting point: vvireless technology research, L.L.C.'s
dosimetry risk evaluation resarch, Hum.Ecol.Risk Assess 1997; 3:25-
50.
40. Bergqvist U. Review of epidemiotogical studies, in: Kuster N,
Balzono Q, ün JC, eds. Mobil Comunication Safety, Chapman and
Hail, London. 1997: 147-70.
41. C. A. L. Bassett, R. J. Pawluk, and A. A. Pilla, "Acceleration of Fracture
Repair by Electromagnetic Fields: A Surgically Non-invasive Method,"
Annals of the New York Academy of Sciences, 238, 1974, pp. 242-262.
42. D. H. Wilson and P. Jagadeesh, "Experimental Regeneration in
Peripheral Nerves and the Spinal Cord in Laboratory Animals Exposed to
a Pulsed Electromagnetic Field," Paraplegia, 14, 1976, pp. 12-20.
43. C. A. L. Bassett, A. A. Pilla, and R. J. Pawluk, "A Non-operative salvage
of surgically resistant pseudarthroses and non-unions by pulsing
Electromagnetic Fields," Clinical Orthopaedics and Related Research,
124, 1977, pp. 128-143.
44. J. D. Heckman, A. J. Ingram, R. D. Loyd, J. V. Luck Jr., and P. W.
Mayer, "Nonunion Treatment with Pulsed Electromagnetic Fields,"
Clinical Orthopaedics and Related Research, 152, 1981, pp. 58-66.
45. A. Binder, G. Parr, B. Hazleman, and S. Fitton-Jackson, "Pulsed
Electromagnetic Field Therapy of Persistent Rotator Cuff Tendinitis: A
Double-blind Controlled Assessment," The Lancet, 1, 8379, 1984, pp.
695-698.
46. A. M. Raji, "An Experimental Study of the Effects of Pulsed
Electromagnetic Field (Diapulse) on Nerve Repair," The Journal of Hand
Surgery, 9-B, 2, 1984, pp. 105-112.
47. M. D. Devereaux, B. L. Hazleman, and P. P. Thomas, "Chronic Lateral
61
Humeral Epicondylitis - A Double-blind Controlled Assessment of Pulsed
Electromagnetic Field Therapy," Clinical and Experimental
Rheumatology, 3, 1985, pp. 333-336.
48. M. Kavaliers and K. -P. Ossenkopp, "Tolerance to Morphine-induced
Analgesia in Mice: Magnetic Fields Function as Environmental Specific
Cues and Reduce Tolerance Development," Life Sciences, 37, 1985, pp.
1125-1135.
49. G. K. Frykman, J. Taleisnik, G. Peters, R. Kaufman, B. Helal, V. E.
Wood, and R. S. Unsell, "Treatment of Nonunited Scaphoid Fractures by
Pulsed Electromagnetic Field and Cast," The Journal of Hand Surgery,
11A, 1986, pp. 334-349.
50. B. F. Sisken, M. Kanje, G. Lundborg, E. Herbst, and W. Kurtz,
"Stimulation of Rat Sciatic Nerve Regeneration with Pulsed
Electromagnetic Fields," Brain Research, 485,1989, pp. 309-316.
51. M. leran, S. Zaffuto, M. Bagnacani, M. Annovi, A. Moratti, and R.
Cadossi, "Effect of Low Frequency Pulsing Electromagnetic Fields on
Skin Ulcers of Venous Origin in Humans: A Double-blind Study," Journal
of Orthopaedic Research, 8, 2, 1990, pp. 276-282
52. V. Mooney, "A Randomized Double-blind Prospective Study of the
Efficacy of Pulsed Electromagnetic Fields for Interbody Lumbar
Fusions," Spine, 15, 7, 1990, pp. 708-712.
53. F. Tabrah, M. Hoffmeier, F. Gilbert Jr., S. Batkin, and C. A. L. Bassett,
"Bone Density Changes in Osteoporosis-prone Women Exposed to
Pulsed Electromagnetic Fields (PEMAs)," Journal of Bone and Mineral
Research, 5, 5, 1990, pp. 437-442.
54. C. A. L. Bassett and M. Schink-Ascani, "Long-term Pulsed
Electromagnetic Field (PEMF) Results in Congenital Pseudarthrosis,"
Calcified Tissue International, 49, 1991, pp. 216-220.
55. A. Bellossi and A. Desplaces, "Effect of a 9 mT Pulsed Magnetic Field
on C3H/Bi Female Mice with Mammary Carcinoma: A Comparison
between the 12 Hz and the 460 Hz Frequencies," In Vivo, 5, 1991, pp.
39-40.
62
56. E. R. Sanseverino, A. Vannini, and P. Castellacci, "Therapeutic Effects
of Pulsed Magnetic Fields on Joint Diseases," Panminerva Medico, 34,
4, 1992, pp. 187-196.
57. N. J. Roland, J. B. Hughes, M. B. Daley, J. A. Cook, A. S. Jones, and M.
S. McCormick, "Electromagnetic Stimulation as a Treatment of Tinnitus:
A Pilot Study," Clinical Otolaryn-gology and Applied Sciences, 18, 1993,
pp. 278-281.
58. G. Grant, R. Cadossi, and G. Steinberg, "Protection against Focal
Cerebral Ischemia following Exposure to a Pulsed Electromagnetic
Field," Bioelectromagnetics, 15, 1994, pp. 205-216.
59. C. J. Hannan, Jr Y. Liang, J. D. Allison, C. G. Pantazis, and J. R. Searle,
"Chemotherapy of Human Carcinoma Xenografts during Pulsed Magnetic Field
Exposure," Anticancer Re search, 14, 1994, pp. 1521-1524.
60. K. Konrad, K. Sevcic, K. Foldes, E. Piroska, and E. Molnar, "Therapy
with Pulsed Electromagnetic Fields in Aseptic Loosening of Total Hip
Prostheses: A Prospective Study," Clinical Rheumatology, 15, 4, 1996,
pp. 325-328.
61. M. A. Darendeliler, A. Darendeliler, and P. M. Sinclair, "Effects of Static
Magnetic and Pulsed Electromagnetic Fields on Bone Healing,"
International Journal of Adult Orthodontic and Orthognathic Surgery, 12,
1, 1997, pp. 43-53.
62. P. A. Glazer, M. R. Heilmann, J. C. Lotz, and D. S. Bradford, "Use of
Electromagnetic Fields in a Spinal Fusion: A Rabbit Model," Spine, 22,
1997, pp. 2351-2356.
63. D. R. Godley, "Nonunited Carpal Scaphoid Fracture in a Child:
Treatment with Pulsed Electromagnetic Field Stimulation," Orthopedics,
20, 8, 1997, pp. 718-719.
64. F. Sartucci, L. Bonfiglio, C. Del Seppia, P. Luschi, S. Ghione, L. Murri,
and F. Papi, "Changes in Pain Perception and Pain-Related
Somatosensory Evoked Potentials in Humans Produced by Exposure to
Oscillating Magnetic Fields," Brain Research, 769, 1997, pp. 362-366.
65. A. W. Thomas, M. Kavaliers, F. S. Prato, and K.-P. Ossenkopp, "Pulsed
63
Magnetic Field Induced "Analgesia" in the Land Snail, Cepaea
nemoralis, and the Effects of n, d, and k Opioid Receptor
Agonists/Antagonists," Peptides, 18,1997, pp. 703-709.
66. J. Jankauskiene, A. Paunksnis, A. Blupiene, and J. Saulgozis, "The
Effect of Pulsed Electromagnetic Field on Patients with Endocrine
Ophthalmopathy," European Journal of Ophthalmology, 8, 4, 1998, pp.
253-257.
67. A. Albertini, P. Zucchini, G. Noera, R. Cadossi, C. P. Napoleone, and A.
Pierangeli, "Protective Effect of Low Frequency Low Energy Pulsing
Electromagnetic Fields on Acute Experimental Myocardial Infarcts in
Rats," Bioelectromagnetics, 20, 1999, pp. 372-377.
68. S. Carmody, X. L. Wu, H. Lin, M. Blank, H. Skopicki, and R. Goodman,
"Cytoprotection by Electromagnetic Field-Induced HSP70: A Model for
Clinical Application," Journal of Cellular Biochemistry, 79, 2000, pp. 453-
459.
69. J. I. Jacobson, R. Gorman, W. S. Yamanashi, B. B. Saxena, and L.
Clayton, "Low-amplitude, Extremely Low Frequency Magnetic Fields for
the Treatment of Osteoarthritic Knees: A Double-blind Clinical Study,"
Alternative Therapies, 7, 5, 2001, pp. 54-69.
70. IRPA. Interim Guidelines on Limits of Exposure to Radifrequency
Electromagnetic Fields In The Frequency Range From 100kHz to 300
GHz. Health Pysics 54(1), 115-123, 1988.
71. F.Taktak, İ Tiryakioğlu, İ. Yılmaz GPS de kullanılan elektromanyetik
dalgaların insan sağlına etkilerinin irdelenmesi.
72. Bold, A. Toros, H. ve Şen O. (2003). Manyetik alanın insan sağlığı
üzerindeki etkisi, III. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu, 19-21 Mart, İTÜ,
İstanbul. ISBN.975-561-236- X.
73. NIRC of the IRPA, Guidelines on limits of Exposure to Radio Frequency
EM Fields in the Frequency Range from lOOkHz to SOOGHz. Health
Physics, V. 54-1, pp. 115-123, 1988.
74. International Commission on Non-Ionizing Radiation Protection:
64
Guidelines for Limiting Exposure to Time Varying Electric, Magnetic
and Electromagnetic Fields; Health Physics 74: 494-522, 1998.
75. İyonlaştirici Olmayan Radyasyon- Elektromanyetik Kirlilik Hakkinda
Genelge T.C SAĞLIK BAKANLIĞI Temel Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü 2000 Ankara Sayı: B100TSH0100000
76. Cleary SF, Pastemack BS, Beebe OW. Cataract incidence in radar workers,
Arch. Environ Health 1965; 11:179-82.
77. Hollows FC, Douglas JB, Microwave cataracl in radiolinemen and controls.
Lancet 1984; 11:406-7.
78. Martens L, De Moerloose J, De Zutter D. Calcutaion of the electro-magnettc
fields induced in the head of an operatör of a cordless telephone, Radio Sci
1995; 30:283-90.
79. Guy AW. The starting point: vvireless technology research, L.L.C.'s dosimetry
risk evaluation resarch, Hum.Ecol.Risk Assess 1997; 3:25-50.
80. Bergqvist U. Review of epidemiotogical studies, in: Kuster N, Balzono Q, ün
JC, eds. Mobil Comunication Safety, Chapman and Hail, London. 1997: 147-
70.
81. Bassen HI. RF interference of medical devices, in: Kuster N.
Balzano Q. Lin JC, eds. Mobil Cominucation Safety, Chapman and
Hail, London. 1997: 13-67.
82. Lebovitz RM, Johnson L. Acute, whole body mıcrovvave exposure and
testiculer fimction of rats. Bİoelektromagnetics 1987; 8:37-46.
83. Berman E, Carter HB, House D. Tests for mutagenesis and reproduclion in
male rats exposed to 2,45 GHz (CW) mikrowaves. Bİoelektromagnetics 1980;
1:65-76.
84. ID HalI EJ. Principles of Carcinogenesis: Physical in Cancer Pimciples and
Practice of Oncoloyg (Eds) DeVita VT, Hellman S, Rosenberg SA. 4th ed.
Philedelphia: JB Lippincott Company, 1993: 217-9.
85. Rothman KJ, Luoghlin JE, Funch DP, Dreyer NA. Overall mortality of
cellular telephone customers, Epidemiology 1996; 7:303-5.
65
86. Verschaeve L. Can non-ionising radiation induce cancer? Cancer J
1995; 8:237-49.
87. Lilienfield AM, Tonascia J, Tonascia S, et al. Evatuation of health status
of foreign service and other employees from selected Eastem European
posts. Final report to U.S. Department of State Baltimore: Johns
Hopkins School of Public Health, Departmanı of Epidemiology 1978.
88. Armstong B, Theriault G, Guenel P, et al. Asociation behveen exposure
to pulsed electromagnetic fields and cancer in electric utility workers in
Quebec, Canada, and France, Am J Epidemiol 1994;140:805-20.
89. Robinette CD, Silverman C, Jablon S. Effect upon health of
occupational exposure to microwave radiation (radar). Am J Epidemiol
1980; 112: 39-53.
90. Szmigileski S, Cancer morbidity in subjects occupationally exposed to
high frequency (radiofrequency and microwave) electromagnetic
radiation. Sci Total Environ 1996; 180:9-17.
91. Goldoni J, Durek M, Koren Z. Health status of personnel occupationally
exposed to radiowaves. Arh Hig Rada Toksikol 1993; 44:323-8
92. Stodolnik-Baranska W. Microwave-induced lymphoblastoid
transformation of human lymphocytes in vitro. Nature 1967; 214:102-3.
93. Byus CV, Kartun K, Pieper S, Adey WR. Increased ornithine
decarboxylase activity in cultured cells exposed to low energy modulated
microwave fields and phorbol ester tumuorpromoters. Cancer Resi 988;
48:4222-26.
94. Panafıel LM, Litovitz T, Krause D, et al. Role of modulation on the effect
or microwaves on omithine decarboxylase activity in L929 cells.
Bioetectomagnetics 1997; 18:132-41.
95. McRee Di, Mac Nichols G, Livingston GFC. incidence of sisler chromatid
exchange in bone marrow cells of the mouse following microwave
exposure, Radiat. Res 1981; 85:340-8.
96. Manikowska E, Luciani JM, Servantie B, Czerski P, Obernovitch J, Stahl
A. Effect of 9.4 GHz. microvvave exposure on meiosis. Experİentia
66
1979; 35:388-90,
97. Balcer-Kubiczek EK, Horrison GH. Evidence for microwavecar-
cinogenecity in vitro. Carcinogenesis 1985; 6:859-64.
98. Balcer-Kubiczek EK, Horrison GH. Induction of neoplastic trans-
formation in C3H/10T1/2 cells by 2.45 GHz microwaves and phorbol
ester. Radiat Res 1989; 117:531-7.
99. Salford LG, Brun A, Persson BBR, et al. Experimental studies of brain
tumour development during exposure to continuous and pulsed 915 MHz
radiofrequency radiation. Bioelectrochem Bioenerget 1993; 30:313-8.
100. Prausnitz S, Susskind C. Effects of chronic microwave irradiation on
mice. İRE Trans Biomed Electron 1962; 9:104-8
101. SpaIding JF, Freyman RW, Holland LM. Effects of 800 MHz elec-
tromagnetic radiation on body weight, activity, hematopoiesis and life
span in mice. Health Phys 1971; 20:421-4.
102. Skidmode WD, Baum SJ. Biological effect in rodents exposed to 108
pulses of electromagnetic radiation. Health Phys 1974; 26:391-8.
103. Wu R, Chiang YH, Shao BJ, et al. Effects of 2.45 GHz microvvave
radiation and phorbol ester 12-Otetradeca-noylphorbol-13-acetate
dimethylhydrazine-induced colon cancer in mice. Bioelectromagnetics
1994; 15:531-8.
104. Santini R, Honsi M, Deschaux P, Pacheco H. B16 melanoma devel-
opment in black mice exposed to low level microvvave radiation.
Biomagnetics 1982; 3:179-91.
105. Repacholi MH, Basten A, Gebski V, et al. Lymphomas in EU-Piml
transgenicmice exposed to pulsed 900 MHz electromagnetics fields.
Radiation Res 1997; 147:631-40.
106. Ames BN, Shingenega MK, Hagen TM. Oxidants, antioxidants, and the
degenerative disease of aging. Proc Natl Acad Sci USA 1993; 90: 7915
7922.
107. Inoue M, Miller MW, Carstensen EL, et al. The relationship between
sensivity to 60 Hz electric fields and induced transmembrane potentials in
67
plant root celi. Radiat Environ Biophys 1985; 24: 303-314.
108. Marron MT, Goodmann EM, Greenebaum E, et al. Effects of sinusoidal
60 Hz electric and magnetic fields on ATP and oxygen levels in the slime
Mola, Physanım polycephalum. Bioelectromagnetics 1986; 7: 307-314.
109. Dinçer S, Koz M, Öz E, ve ark. Dikey ve yatay doğ rultularda elektrik alan
uygulamasının adrenal bez askorbik asit ve malondialdehit düzeylerine
etkisi. Optimal Tıp Dergisi 1995; 8:12-15.
110. Joo E, Szasz A, Szendrö P, Metal-framed spectacles and implants
and spesific absorption rate among adults and children using mobile
phones at 900/1800/2100 MHz. Electroraagn. Biol Med. 2006;25(2). 103-
12
111. Lee JS. Ahn SS, Jung KC, Kim YW, Lee SK. Effects of 60 Hz
electromagnetic field exposure on testicular germ cell apoptosis in mice,
Asian J Androl 2004; 6:29-34.
112. Margonato V, VeicsteinasA, Conti R, Nicolini P, Cerretelli P. Biologic
effects of prolonged exposure to ELF electromagnetıc fields rats. I. 50
Hz electric fields. Bioelectromagnetics 1993; 14:479-93.
113. Khaki AA, Tubbs RS, Shoja MM, Rad JS, Khaki A, Farahani RM,
Zanintan S, Nag TC. The effects of an electromagnetic field on the
boundary tissue of seminiferous tubules of the rat: A light and
transmission electron microscope study. Folia Morphol
(Warsz).2006 Aug: 65(3): 188-94.
114. Baldi E, Baldi C, Lithgow B J. A pilot investigation of the effect of
extremely low frequency pulsed electromagnetic fields on
humans' heart rate variability. Biolelectromagnetics.2007 Jan; 28(1):
64-8.
115. Meral L, Mert H, Değer Y, Yörük L, Yetkin A, Keskin S.Effects of
900-MHz electromagnetic fıeld emitted from celular phone on brain
oxidative stres and some vitamin levels of guinea pigs.Brain Res.2Û07
Sep.l2;l 169: 120-4.
116. Gamberale F, Olson BA, Eneroth P, Lindh T, Wennberg A. Acute effects
68
of ELF electromagnetic fields: a field study of linesmen working with 400
kV power lines. Br J Ind Med 1989; 46,10:729-37.
117. Arnetz BB, Berg M. Melatonin and adrenocortıcotropic hormone levels in
video display unit workers durıng work and leisure. J Occup Environ Med
1996; 38:1108-10
118. Mann K, U/agner P, Brunn G, Hassan F, Hiemke C, Roschke J. Effects
of pulsed high-frequency electromagnetic field on the neuroendocrine
system. Neuroendocrinology 1998, 67:139-44.
119. Buckwalter JA, Rosenberg LC, Hunziker EB (1990) Articular cartilage:
composition, structure and response to injury, and methods of facilitating
repair. In: Ewing JW (ed) Articular cartilage and knee joint function: basic
science and arthroscopy. Raven Press, New York, pp 19–56
120. Buckwalter JA, Mankin HJ (1998b) Articular cartilage: tissue design and
chondrocyte-matriks interactions. Instr Course Lect 47:477–486
121. Mankin HJ, Thrasher AZ (1975) Water content and binding in normal
and osteoarthritic human cartilage. J Bone Joint Surg Am 57:76–80
122. Eyre D (2002) Collagen of articular cartilage. Arthritis Res 4:30– 5 [Epub
2001 Oct 5]
123. Watanabe H, Yamada Y, Kimata K (1998) Roles of aggrecan, a large
chondroitin sulfate proteoglycan, in cartilage structure and function. J
Biochem (Tokyo) 124:687–693
124. Young RD, Lawrence PA, Duance VC, Aigner T, Monaghan P (2000)
Immunolocalization of collagen types II and III in single Wbrils of human
articular cartilage. J Histochem Cytochem 48:423–432
125. Bayliss MT, Osborne D, Woodhouse S, Davidson C (1999) Sulfation of
chondroitin sulfate in human articular cartilage. The eVect of age,
topographical position, and zone of cartilage on tissue composition. J
Biol Chem 274:15892–15000
126. Cohen NP, Foster RJ, Mow VC (1998) Composition and dynamics of
articular cartilage: structure, function, and maintaining healthy state. J
Orthop Sports Phys Ther 28:203–215
69
127. Leeson CR, Leeson TS, Paparo AA (1985) Specialized connective
tissue: cartilage and bone Textbook of histology, vol 5. W B Saunders
Co, Philadelphia, pp 125–149
128. Heath CA, Magari SR (1996) Mini-review: mechanical factors affecting
cartilage regeneration in vitro. Biotech Bioeng 50:430–437
129. Goldberg VM, Caplan AI (1999) Biologic restoration of articular surfaces.
Instr Course Lect 48:623–627
130. O’Driscoll SW (1998) The healing and regeneration of articular cartilage.
J Bone Joint Surg Am 80:1795–1812
131. Mason JM, Breitbart AS, Barcia M, Porti D, Pergolizzi RG, Grande DA
(2000) Cartilage and bone regeneration using gene-enhanced tissue
engineering. Clin Orthop 379:S171– S178
132. Mitchell N, Shepard N (1980) Healing of articular cartilage in
intraarticular fractures in rabbits. J Bone Joint Surg Am 62:628–634
133. Ronny Maik Schulz · Augustinus Bader Cartilage tissue engineering and
bioreactor systems for the cultivation and stimulation of chondrocytes
Eur Biophys J (2007) 36:539–568
134. G Güler, N Atalay Seyhan, N Altan, B Gönül, C Çevik; Tissue
Response to Electric Fields with Different Intensities and Directions ,
Progress in Biophysics & Molecular Biolgy, 65, Suppl, 215, 1996.
135. Buckwalter JA. Evaluating methods of restoring cartilaginous articular
surfaces. Clin Orthop 1999;367S
136. Buckwalter JA, Lohmander S. Operative treatment of osteoarthrosis.
Current practice and future development. J Bone and Joint Surg
1994;76A:1405-1418 :S224-S238.
137. Reinholz GG, Lu L, Saris DBF, Yaszemski MJ, O’Driscoll SW. Animal
models for cartilage reconstruction. Biomaterials 2004;25:1511-1521.
138. Buckwalter J, Coutts R, Hunziker E, Mow VC. Breakout Session 3:
Articular cartilage. Clin Orthop 1999;367S:S239-S243.
139. Elder SH, Kimura JH, Soslowsky LJ, Lavagnino M, Goldstein SA. Effect
of compressive loading on chondrocyte differentiation in agarose
cultures of chick limb-bud cells. J Orthop Res 2000;18:78-86.
70
140. International Cartilage Repair Society Cartilage Injury Evaluation
Package. Developed during ICRS 2000 Standards Workshop: January
27-30, 2000; Schloss Münchenwiler, Switzerland; 2000.
141. Clegg DO, Reda DJ, Harris CL, Klein MA, O’Dell JR, Hooper MM, et al.
Glucosamine, chondroitin sulfate, and the two in combination for painful
knee osteoarthritis. N Engl J Med 2006;354:795-808.
142. Scopp JM, Mandelbaum BR. A treatment algorithm for the management
of articular cartilage defects. Orthop Clin North Am 2005;36:419-26.
143. Cain EL, Clancy WG. Treatment algorithm for osteochondral injuries of
the knee. Clin Sports Med 2001;20:321-42.
144. Preston CF, Fulkerson EW, Meislin R, Di Cesare PE. Osteotomy about
the knee: applications, techniques, and results. J Knee Surg
2005;18:258-72.
145. Bert JM. Unicompartmental knee replacement. Orthop Clin North Am
2005;36:513-22.
146. O Tetik, M N Doral, A O Atay, G Leblebicioglu. Influence of irrigation
solutions combined with colchicine and diclofenac sodium on articular
cartilage in a rat model. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc (2004) 12
: 503–509
147. Furokawa T, Eyre D, Koide S (1980)Biochemical studies on repair
cartilage resurfacing experimental defects in the rabbit knee. J Bone
Joint Surg Am 62:78–89
148. T. Trzeciak, J. Kruczyński, J. Jaroszewski, P. Lubiatowski. Evaluation of
Cartilage Reconstruction by Means of Autologous Chondrocyte Versus
Periosteal Graft Transplantation: An Animal Study. Transplantation
Proceedings 38:1, 2006, p: 305–311
149. H. Bail, P. Klein, S. Kolbeck, G. Krummrey, A. Weiler, G. Schmidmaier,
N.P. Haas, and M.J. Raschke. Systemic application of growth hormone
enhances the early healing phase of osteochondral defects a preliminary
study in micropigs. Bone 32:(2003) p: 457–467
71
150. Dorotka R, Bindreiter U, Macfelda K, Windberger U, Nehrer S. Marrow
stimulation and chondrocyte transplantation using a collagen matrix for
cartilage repair. Osteoarthritis Cartilage. 2005 Aug;13(8):655-64.
151. Vasara AI, Hyttinen MM, Pulliainen O, Lammi MJ, Jurvelin JS, Peterson
L, Lindahl A, Helminen HJ, Kiviranta I. Immature porcine knee cartilage
lesions show good healing with or without autologous chondrocyte
transplantation. Osteoarthritis Cartilage. 2006 14: p1066-74.
152. Detlavs L.Dombrovsk L. Turauska A. Shkirmante B. Slutskii L.
Experimental study of radiofrequency elektromagnetic fields on animals
with soft tissue wounds. Science of the total environment.1996 Feb.
Volume 180, Issue 35-42.
153. Detlavs L.Dombrovska L.Turauska A.Shkirmante B.Slutskii L.
Experimental study of the effect of electromagnetic fields in the early
stage of wound healing. Bioelectrochemistry and Bioenergetics. l994
Nov, Volume 35, Issue 1-2,p 13-17.
154. Ahmadian S. Zarchi SR. Bolouri B.Effects of extremely-low-pulsed
electromagnetic fields on collagen synthesis in rat skin. Biotechnical.
Appl. Biochem. 2006 43: 71-5.
155. M. leran, S. Zaffuto, M. Bagnacani, M. Annovi, A. Moratti, and R.
Cadossi, "Effect of Low Frequency Pulsing Electromagnetic Fields on
Skin Ulcers of Venous Origin in Humans: A Double-blind Study," Journal
of Orthopaedic Research, 8, 2, 1990, pp. 276-282
156. M. J. Stiller, G. H. Pak, J. L. Shupack, S. Thaler, C. Kenny, and L.
Jondreau, "A Portable Pulsed Electromagnetic Field (PEMF) Device to
Enhance Healing of Recalcitrant Venous Ulcers: A Double-blind,
Placebo-controlled Clinical Trial. Journal of Dermatology, 111, 1992, pp.
147-154
157. Mohammed Ali H.Sclıeller M.Hetscher M., Kohlsmann S., Kramer
K.D. Action of a high-frequency magnetic field on the cartilage matrix in
vitro. Bioelectrochemistry and Bioenergetics. 1995 May, Volume 37,
Issue l, 25-29.
72
158. Li LP. Herzog W.Electromechanical response of articular cartilage
in indentation-considerations on the determination of cartilage
properties during arthroscopy. Comput Methods Biomech. Biomed
Engin.2005 Apr;8(2): 83-91.
159. Bobacz K, Granninger WB, Amoyola L. Efect of pulsed
electromagnetic fields on proteoglycan biosynthesis of articuler
cartilage is age dependent. Ann Rheum. 2006 Jul; 65(7): 949-51.
160. Mc Carthy CJ, Callghan MJ, Oldham Ja. Pulsed electromagnetic
energy treatment offers no clinical benefit in reducing the pain of knee
osteoarthritis: a systematic review. BMC Musculoskelet Disord.2006 Jun
15; 7: 51.
161. Sakai A. Suzuki K. Nakamura T. Norimura T. Tsuchiva T. Effects
of pulsing electromagnetic fields on cultured cartilage cells. Int. Orthop.
1991; 15(4): 341-6.
162. Norton LA. Witt DW. Rovetti LA. Pulsed electromagnetic fıelds after
phenotypic expression in chondroblasts in tissue culture. J.Orthop. Res.
l988;6(5): 685-9.
163. Selvam R.Ganesan K. Naravana Raju KV. Gangandharan AÇ.
Manohar BM, Puvanakrishnan R. Low frequency and Iow intensity
pulsed electromagnetic fıeld exerts its antiinlammatory effect through
restoration of plasma membrane calcium ATPase activity. Life Sci,2007
Jun;80(26): 2403-10.
164. M. De Mattei, A. Caruso, F. Pezzetti, A. Pellati, G. Stabellini and V.
Sollazzo et al., Effects of pulsed electromagnetic fields on human
articular chondrocyte proliferation, Connect. Tissue Res. 42 (2001) (2),
pp. 1–11.
165. M. De Mattei, M. Pasello, A. Pellati, G. Stabellini, L. Massari and D.
Gemmati et al., Effects of electromagnetic fields on proteoglycan
metabolism of bovine articular cartilage explants, Connect. Tissue Res.
44 (2003) (3-4), pp. 54–59.
73
166. M. De Mattei, A. Pellati, M. Pasello, A. Ongaro, S. Setti and L. Massari
et al., Effects of physical stimulation with electromagnetic field and
insulin growth factor-I treatment on proteoglycan sysnthesis of bovine
articular cartilage, Osteoarthritis Cartilage 12 (2004), pp. 793–800.
167. Wang W, Wang Z, Zhang G, Clark CC, Brighton CT. Up-regulation of
chondrocyte matrix genes and products by electric fields. Clin Orthop
Relat Res. 2004 Oct;(427 Suppl):S163-73
168. Ciombor DM, Aaron RK, Wang S, Simon B Modification of
osteoarthritis by pulsed electromagnetic field - a morphological study.
Osteoarthritis Cartilage. 2003 Jun;11(6):455-62
169. M. Fini, G. Giavaresi, P. Torricelli, F. Cavani, S. Setti, V. Canè and R.
Giardino Pulsed electromagnetic fields reduce knee osteoarthritic lesion
progression in the aged Dunkin Hartley guinea pig. Journal of
Orthopaedic Research Volume 23, Issue 4, July 2005, Pages 899-908
170. I. Jacobson, R. Gorman, W.S. Yamanashi, B.B. Saxena and L.
Clayton, Low-amplitude, extremely low frequency magnetic fields for the
treatment of osteoarthritic knees: a double-blind clinical study, Aletr.
Ther. Health Med. 7 (2001) (5), pp. 54–64 (66–9).
171. P. Nicolakis, J. Kollmitzer, R. Crevenna, C. Bittner, C.B. Erdogmus
and J. Nicolakis, Pulsed magnetic field therapy for osteoarthritis of the
knee-a dopuble-blind sham-controlled trial, Wien Klin Wochenschr 114
(2002) (15–16), pp. 678–684.
172. N. Pipitone and D.L. Scott, Magnetic pulse treatment for knee
osteoarthritis: a randomised, double-blind, placebo-controlled study,
Curr. Med. Res. Opin. 17 (2001) (3), pp. 190–196.
173. D.H. Trock, A.J. Bollet, R.H. Dyer, L.P. Fielding, K. Miner and R.
Markoll, A double-blind trial of the clinical effects of pulsed
electromagnetic fields in osteoarthritis, J. Rheumatol. 20 (1993), pp.
456–460.
174. D.H. Trock, A.J. Bollet and R. Markoll, The effect of pulsed
74
electromagnetic fields in the treatment of osteoarthritis of the knee and
cervical spine. Report of randomized, double blind, placebo controlled
trials, J. Rheumatol. 21 (1994), pp. 1903–1911.
175. London, S.J. Thomas, D.C. Bowman, J.D. Sobel, E., Cheng, T.C. &
Peters, J.M. Exposure To Residential Electric And Magnetic Fields And
Risk Of Childhood Leukemia. Am. J. Epidemiol. 134, 923-93
176. Bersani F, Martinelli F, Ognibene A (1997) Intramembrane protein
distribution in cell cultures is affected by 50 Hz pulsed magnetic fields.
Bioelectromagnetics 18:463–469
177. Chiabrera A, Bianco B Moggia E (2000) Zeeman-Stark modeling of the
RF EMF interaction with ligand binding. Bioelectromagnetics 21:312–324
178. M. E. Jahns, E. Lou, N. G. Durdle, K. Bagnall, V. J. Raso, D. Cinats, R.
D. C. Barley, J. Cinats, N. M. Jomha, The effect of pulsed
electromagnetic fields on chondrocyte morphology Med Bio Eng Comput
(2007) 45:917–925
179. Chou CK, Chan KW, Mc Dougall JA, Guy AW, Development of a rat
head exposure system for simulating humanexposure to RF fields from
handheld wireless telephones. Biolelectromagnets: 1999 supl 4:75-92.
180. Gajsek P, Walters TJ, Hurt WD, Ziriax JM, Nelson DA, Mason PA.
Empirical validation of SAR values predicted by FDTD modeling.
Bioelectromagnetics. 2002 Jan;23(1):37-48.
181. Gajsek P, Ziriax JM, Hurt WD, Walters TJ, Mason PA. Predicted SAR
in Sprague-Dawley rat as a function of permittivity values.
Bioelectromagnetics. 2001 Sep;22(6):384-400.