Upload
others
View
9
Download
1
Embed Size (px)
Citation preview
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 109 (1, 2)
EKEV AKADEMİ DERCİSİ Yıl: 7 Sayı: 16 (Yaz 2003)------- 211
EBU HAYYAN ET-TEVHİDI'NİN EL-MUKABESAT ADLI ESERİNDE DİL
Mehmet Şirin ÇlKAR (*)
Özet
Ebu Hayyan et-Tevhidf'nin el-Mukabesat adlı eseri,fe/seje ve dil başta olmak üzere, bir çok ilim dalıyla alakal ı H. IV. yüzyılda yapılan bazı tartışmaları aklannası bakımından önemli bir eserdir. et-Tevlıidf'nin ilgisi ve yön/endiriciliği bu esere ayrı bir önem kalmaktadır.
Bu bu çalışmamda, söz konusu eserde aktarılmış olan dil ile ilgili tartışmaları, konuları ve öne sürülen görüşleri bazı başlıklar altında tasnif edip inceledik. Amacımız, -bu eser çerçevesinde- dil olgusuna hicri N. yüzyıl yaklaşımlarını ortaya koymaktır.
Anahtar Kelime/er: ei-Muk(ibesat, et-Tevhidt, es-Sicistanl, dil, nahiv, mantık, belağar, laftz, mana, nazım, nesir.
The Language in at-Tawhidi's al-Mukiibesat
Abstract
Abu Hayyan at-Tawhidi's al-Muk(ibesat, isa very important book because of transfering the accumulation of4/IOth century in many subjects ofsciences especially philosohpy and language. At-Tawlıidi's interest with subjects and his contributions, increase importance of the bo ok.
We classified and deal witlı the discussions, subjects and opinions canceming with language. O ur aim is to put forward the approaches of 4/I Oth century on language.
Key Words: al-Mukabesat, at-Tawhidi, es-Sicistani, language, grammer, logic, rethoric, meaning, word, prose, poem.
*) Dr., Yüzüncü Yıl Üniv., İlahiyat Fak., Arap Dili ve BeHiğatı Anabilim Dalı (e-pos\ll: [email protected])
j i'
i-
-1-
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 110 (1, 1)
1
.! \ı
212 1 Dr. Mehmet Şirin ÇIKAR -----------EKEVAKADENUDERG5İ
Giriş
el-Mukabesat'ın yazıldığı hicri IV. yüzyılda geniş bir alana yayılan İslam coğraryasında, bir çok devletler ortaya çıkmıştı; Batı İran'da Büveyhi'ler, Mezapotamya'da Hemdanller, Mısır ve Suriye'de İhşidller, Afrika'da Fatııniler, Endülüs'te Emeviler, Horasan bölgesinde Samaniler. Abbasi Halifesi ise, sadece Bağdat ve Irak'ın bir bölümünde etkiliydi. Pek çok küçük devletlere bölünen İslam coğrafyasında, devletler arasında çoğu zaman düşmanlık hakim olmuştur. Her devletin kendine ait hazinesi, askeri, idaresi, hukuku vardı. Bazıları Bağdat'taki halifeye bağlılıklarını dile getirnıişlerse de bu, sadece sözde kalmaktay dı I. Bu coğrafi alanda Akdeniz, Müslüman gölü haline gelmişti. Ancak bu döneme, -İslam toplumu içerisindeki ihtilafların da olumsuz etkisiyle- Rumlar'ın İslam dünyasında kazandıklan zaferler hakimdi2. IV. yüzyılın sonlarına doğru, başkent Bağdat, can güvenliğinin kaybolmasından dolayı hayalet şehir görünrusüne bürünmüş, eski ilmi canlılık yerini, başta Kahire olmak üzere başka kentler almıştı.
Bu dönemde, el-Mu'tezz, er-Riidi, el-Muktedir, el-Kiihir, el-Muttakl, el-Mustak:fi, etTai, el-Muti' veel-Kadir gibi şahıslar tahta geçmişlerdir3. Dönemin en büyük özelliklerinden birisi, halifeterin güçsüzlüğünden doğan boşluğun güçlü vezirler tarafından daldurularak bürokratik bir yapının öne çıkmasıdır. Bu yapıda Türklerin de giderek güç kazanan bir etkinliği söz konusudur.
Bu yüzyılda, dini ilimlerde usGle yönelik çalışmalar ön plana çıkmış ve önemli kişiler yı::tişmişlir. Aynı şekilde fd::...:k aianıııda da buyük bilginierin yaşadığına tamk oluyoruz. Muhammed b. Zekeriyya er-Razi, (ö.320/925), Ebu Bişr Metta b. Yunus (ö.328/940}, Yahya b. Adi (ö. 364/974), Ebu'I-Hasen Muhammed b. Yusuf el-Amiri (ö.3811992) Ebu Süleyman es-Sicistani (ö.392/100l)'nin yanı sıra İslam Felsefesi'nin en büyük kurucularından Farabi (ö.339-950) döneme damgalaranı vuran şahsiyetlerdirler. Bu dönemde, nakil ve tercüme hareketi bitmiş, elde edilen bilgiler İslam düşüncesi süzgecinden geçirilerek yeni bir çerçeveye konulmuştur.
Dil ile ilgili çalışmalara gelince, bu alanda IV. yüzyılda yapılmış olan çalışmalar, Arap dilbilim tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemdeki uğraşlar, daha sonra yapılan çalışmalar için belirleyici olduğu gibi, daha önce yapılan çalışmaları da şerhedip belli bir metoda sokarak geleceğe taşımıştır.
Dil ilminde öne çıkan kişiler ise, İbnu's-Serrac, (ö. 316/928) Ebu'I-Kasım ez-Zeccaci (ö.337/948), Ebu Said es-Sirafi (ö. 368/978), Ebu'I-Hasen b. İsa er-Rummanl (ö. 384/995), İbn Cinni (ö. 392/1002), Ahmed b. Faris (ö. 395/1005) gibi alimlerdirler. İbnu's-Serrac, es-Sirafi ve er-Rummanl'nin Sibeveyh'in el-Kitab'ına şerh yazdıkları bilinmektedir. Bu şerhlerin amacı el-Kitab'ı, dönemin dil ilminin geldiği noktadan yeniden yorumlamak ve daha iyi aniaşılmasını sağlamaktır. İbnu's-Serrac'tan İbn Cinnl'ye kadar olaıi süreç ve bu süreçte yaşayan dilciler göz önüne alındığında bu asnn Arap dil bilimi
I) Emin, Ahmed, Zulıru'l-islam, Daru'I-Kitabi'I-Arabl, Beyrut, 1945, I, 90 vd.
2) Mez, Adam, Onuncu Yiizyılda Islam Medeniyeti, Çev. Salih Şaban, insan Yayınlan, İstanbul, 2000, s. 14-15.
3) Bu şahıslar hakkında daha geniş bilgi için bkz. el-Mes'udi, Murücu'z-zelıeb, tah. M. Muhyiddin Abdulhamid, Danı'I-Fikr, Beyrut, 1988, IV, 312 vd.
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 110 (1, 2)
EBU HAYYAN ET-TEVHİDi'NİN EL-MUKABESAT ADLI ESERiNDE DİL- 213
tarihinde bir dönüm noktası olduğu anlaşılacaktır. Nitekim İbnu's-Serril.c usule yönelik çalışma yapan ilk şahıs kabul edilir4. Onun başlattığı bu çalışma İbn Cinnt ile birlikte da-
.;ı ha sistemli bir şekil kazanmıştır. Ayrıca bu dönemde şerhler yazıldığı gibi mukkadimeler de yazılmıştır5.
A. Ebu Hayyan et-Tevhidi'nin Hayatı ve Edebi Yönü Arap ya da Fars asıllı olduğu tartışmalı olan Ali b. Muhammed b. el-Abbas et-Tev
hidt, nahiv ilmini Ebu Sa'id es-Sirafi ve Ebu'I-Hasen b. İsa er-Rummaru'den, felsefeyi ise Yahya b. Adi ve Ebu Süleyman el-Mantık! es-Sicistant ve Cafer b. Muhammed b. Nasir el-Huldi'den almıştır. et-Tevhidi, SO yaşında iken arkadaşlarının teşvikiyle Yahya b. Adi'nin derslerine 361 yılında katılmaya başlamış ancak, Yahya b. Adi'yle herhangi bir diyaloga girmemiş ve sessizce dersleri dinlemiştir. Nitekim direkt olarak Yahya b. Adi'den her hangi bir alıntı yapmamıştır>. Diğer alimierin kendisinden bahsetmediği etTevhid17, 352/923 yılında zındıklık ithamıyla Bağdat'tan kovulmuş ve 367/977 yılında Rey şehrine gitmiştir. 414/1023 yılında Şiraz'da vefat etmişti:-&.
et-Tevhidi'nin bir filozof olmadığını, onun özellikle yaşadığı dönemdeki tartışılan konuları akıcı ve süslü ifadelerle aktaran bir yazar olduğunu söylemek mümkündür. Ancak burada şunun da belirtilmesi gerekir ki onun, sorduğu sorulara ve ilgilendiği konulara bakıldığında, sadece tartışmaları dinleyip aktaran bir yazardan ziyade, tartışılan konularla yakından ilgilendiği ve bu konuları takip ettiği de anlaşılmaktadır. et-Tevhidi, sürekli olarak alim, şair ve vezirlerin meclislerinde bulunmuş, onlardan teveccüh görmüş olmasına rağmen bazı rivayetlere göre hayatını yoksulluk içinde geçirmiş ve karşılaştığı zorluklar sonucu kötüınserliğe kapılmıştır. Ancak her şeye rağmen, tüm hayatını yazma uğrunda mücadele vererek geçirmiştir. Bir çok ilimle uğraşması ve uzun bir ömür yaşamış olması, meydana getirdiği eserlerin çok sayıda olmasını sağlamıştır. Tüm bunlara rağmen, yaşarken bulamadığı şöhreti ölümünden sonra bulınuştur9.
et-Tevhidi, eserlerindeki üslObuyla Arap Edebiyat tarihinde özellikle de nesir alanında önemli bir yer tutmakta ve Cahız'ın (ö.255/868) üslObu ile makamat üsiUbulO arasın-
4) İbnu'n-Nedim, el-Fihrist, tah. İbrahim Ramazan, Daru'l-Ma'rife, Beyrut, 1994, s. 86. 5) Ahmed b. Faris, -iddia edildiği gibi- Yunan gramerine rağbetten değil, (Bkz. Mez, a.g.e., s. 280) ya
pılan şerhlerin çok uzamasından ve öğrenirnin problemli bir durum almasından dolayı mukaddime yazmıştır. Ayrıca bu, ilk mukaddime de değildir. Zira ondan çok önce Halefu'l-Ahmer'in aynı adı taşıyan bir eseri vardır. (Halefu'l-Ahmer, el-Mukaddimefi'n-nalıv, tah. İzuddin et-Tenuhi, Daru İhyai't-Turasi'l-Kadtm, Şam, 1961.)
6) ei-E'sem, Abdu'l-Emir, Ebu Hayyan et-TevlıidJfi kitabi'l-mukfıbesat, Daru'l-Endeh1s, Beyrut, 1983, s. 266-67.
7) el-Hamevl, Yakut, Mu'cemu'l-udebfi, Daru'l-Kutubi'l-'İlmiyye, Beyrut, 1991, IV, 288. 8) Furat, Ahmet Subhi, Arap Edebiyat Tarihi, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1996, I, 294-295. 9) Bkz. el-Keylant, İbrahim, Ebu Hayyan et-Tevhidi, Darul- Mearif, Lübnan, 4. Baskı. ts a.g.e., s. 62;
Kaya, Mahmut, "Ebu Hayyan et-Tevlıidl", DİA, X, 154-55. 1 0) Arap Edebiyatında birnesir türü olan makfunat, Bedi'u'z-Zeman Ahmed el-Hemedant (ö. 398/1008)
zamanında çok ilerlemiştir. Daha sonra ise Ebu Muhammed el-Kasım b. Ali el-Hariri (ö. 515/1 121) zamanında zirveye ulaşmıştır. Bkz. Goldziher, İgnace, Klasik Arap Literatürü, çev. A. Yüksel, R. Er, imaj Yayınları, Ankara, 1993, s. 99; Hatta el-Harirt'nin et-Tevhidt'yi takib ettiği de iddia edilmiştir. Bkz. Katib Çelebi, Keşfu'z-zımun, tah. Ş. Yaltkaya, R. Bilge, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971,
j
/.
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 111 (1, 1)
214/ Dr. MehmetŞirin ÇIKAR -----------EKEVAKADENUDERG$İ
da bir yerde görülmektedir. Yaşadığı dönemin kültürüne vakıf bir ansik.lopedist ola.n etTevhidl'nin Cahız'ın takipçisi olduğu da iddia edilmiştir! I. Nitekim o, el-Cahız'ın Kitabu'l-heyevan'nını istinsah etmiştirl2. Bütiin bunlara rağmen, onun soru-cevap metodunu kullanması, Cahız ile aralanndaki en büyük farkı oluşturmaktadırl3.
Edipterin filozofu ve filozofların edi bi olarak da anılan 14 Ebu Hayyan et-Tevhidl' nin iislfibunun en bariz özelliği, lafız ile mana arasındaki uygunluk ve fikirler arasında güzel bir ilişki kurmasıdır. Bu üslfibu kazanması, onun en-N ah vi lakabıyla da anılacak kadar dil ilimleriyle ilgili olmasına, bu ilimleri çok iyi bilmesine ve mu'tezile kelam ekolüne mensup olmasına bağlanabilirl5.
Ebu Hayyan o dönemin önde gelen alimlerine soru sormakta ve cevap almaktadır. Ancak sorulan kendi üslfibuyla sormakta ve cevaplan da aynı şekilde kendi üslfibuyla yazmaktadır. et-Tevhidl'nin, süslii ibareler kullanma konusunda usta olduğu onun yazılannda kolayca görülebilir. Aslında aydın tabakaya özgü olan bu iislup IV.-X. yüzyılın özelliklerinden olup yaygın bir durumdaydıl6. Kısa, serbest ve canlı bir iislup kullanmayı yeğlemiştir. Bu özelliğinden dolayı, Arap Edebiyatında ondan daha basit, heybetli ve ateşli bir üslup kullanan kimse olmadığı bile iddia edilmiştirl7.
et-Tevhidl, bir çok eser meydan getirmiş ancak bu eserlerini yakmıştır. Onun bu tavn, bir anlık öfkeye, yaşamış olduğu olumsuzluk ve ümitsizliğe, etrafında hiç bir dostunun olmamasına bağlanmaktadırl8_ Buna rağmen günümüze ulaşmış bir çok eserleri vardır. Bunlar; el-İmta' ve '1-muiiııese, Ahlaku '1-Vezireyn, Mesiilibu '1-Vezireyn, el-Basiiir ve'z-zehiiir, es-Sadaka ve's-sadfk., Kitabu'r-redd 'ala İbn Cinnifi şi'ri'l-Mutenebbi, Kitabu 'z-zulfe, Riyiidu '1- 'arifin, Takrizu '1-Ciihız, Kitabu '1-mulıiidariit ve' 1-müniizariit, elİşariitu 'l-ilahhiye, er-Risaletu '1-Bağdadiyye, el-Heviimil ve 'ş-şeviimil.
H. el- Mukalıesat
Mukabesat, mukabese'nin çoğuludur, mukabese ise kiibese fiilinin ismi mef'ul kalıbındandır ki bilindiği gibi muşareke ifade eder. Bu fıilin sülasi kökü ise kabese'dir ve meşale, ışık ve ateş almak, isternek anlarnındadır. Dolayısıyla kelimenin ismi faili olan kilhis ise, ateşi isteyen anlamına gelmektedir. İktebese el- 'i/me şeklinde bir kullanım, ilmin nur, alev ve meşaleye benzetilmesinden dolayıdırl9.
Il, 1778; Ayrıca Makiimat hakkında geniş bilgi için bkz. Er, Rahmi, Bedi'uz- Zaman el-Hemeziinl ve Makameleri, MEB Yayınları, İstanbul, 1994, s. 26-41.
I I) ei-Keylani, a.g.e., s, 77. ~
12) Furat, a.g.e., s. 295. 13) Bu yönüyle onun metodunu, Eflatun'un Diyaloglarına benzetenler de olmuştur. Bkz. Şalk, el-Mu
kôbesiit'ın girişinde, (et-Tevhidl, Ebu Hayyan, el-Mukôbesiit, tah. Ali Şalk, Daru'l-Meda, Beyrut, 1986,) s. 30.
14) el-Hamevi, a.g.e., IV, 288. 15) el-Keylani, a.g.e., s. 61. 16) Cahen, Claude, isliimiyet, çev. Esat Nermi Erendor, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1990, s. 221. 17) Mez, a.g.e., s. 297. 18) el-Hamevl, a.g.e., IV, 295-297. 19) İbn Manzilr, Lisiinu'l- 'Arab, Daru İhyai't-Turasi'l-' Arabi-Müessesetu't-Tarihi'l' Arabl, Beyrut,
1993, 3. Baskı, (kabese maddesi) Xl, 1 I.
-~---------- -- >--~-,~·---~---
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 111 (1, 2)
EBU HA YY AN ET-TEVHİD!'NİN EL-MUKABESAT ADLI ESERİNDE DİL- 215
et-Tevhidl'nin dil ilimlerini çok iyi bilen ve kullanan bir şahıs olduğunu belirtmiştik. Dolayısıyla et-Tevhidi, el-mukabesiit kelimesini, çağrıştırdığı tüm anlamlan dikkate alarak kullanmış olduğu açıktır. İlim meclislerinde meydana gelen şeyi, aydınlanma ile oluşan etkilenmeye benzetmiş ve akli değerinden dolayı da okuyucu ve dinleyicilerin zihinlerini aydınlatmaya benzetmiştir20. Cem'i müennes sigasını seçme nedeni ise azlık bildirmesinden dolayıdır2I.
Arap Edebiyat ve düşünce tarihinde önemli bir yer tutan el-Mukabesat, emfilf ve meca/is kitabianndan farklılık arz eder. Çünkü emfilf, hocalarının anlattıklanndan, öğrencilerin tuttukları notlardan oluşurken22 mecfilis, yazarın müdahalesi olmaksızın tartışma meclislerinde söylenenlerin aktanlmasıdır23. Nitekim el-Mukabesat'ın içeriğine bakıldığında da bu kitab, farklı bir üslup kullanılarak, ilimler/e ilgili konuları aktaran eser24 şeklinde de tanımlanmıştır.
el-Mukabesat, yazıldığı dönemin kültürünü, başta es-Sicistani olmak üzere önde gelen bazı bilginierin diliyle aktarmaktadır. Bu nedenle aktanlan görüşlerin, zikredilen şahıslara ait olup olmadığı sorunu gündeme getirilmiştir. Ancak et-Tevhidi'nin güvenilir bir ravi olduğu, kitapta geçen görüşleri sahiplerinden aldığı ve kendi üslilbuna göre aktardığı sonucuna varılmıştır25. Bir aktarıcı olması hasebiyle et-Tevhidi'nin, bu aktarma esnasında, lafızlara müdahale etmiş olması kaçınılmazdır, dolayısıyla onun mana ve fikirlere de müdahale etmesi önünde her hangi bir engel yoktur. Ancak et-Tevhidl'nin mana ve fikirlere müdabak t:dip etmediğinin delillendirilmesi de pek mümkün görünmemektedir.
et-Tevhidl, eserinde bir çok alimden alıntı yapmaktadır. Bunların çoğu o dönemin önde gelen simalarındandırlar. Yaptığı alıntıları duydum, sordum, bana yazdırıldı, bir grup tarafindan bana aktanldı şeklinde vermektedir.
et-Tevhidl'nin temel kaynağı olan Ebu Süleyman Muhammed b. Tahir b. Behram esSicistani el-Mantık! (ö. 392/1001), dönemin önde gelen mantık hocalarındandır. Bişr b. Metta ve Yahya b. Adi'nin öğrencisidir26. Yahya b. Adi de Farabi'nin öğrencisi olduğuna göre es-Sicistanl'nin temel kaynağının Farabi olduğunu da söylemek mümkündür.
et-Tevhidl'nin yararlandığı veya soru sorduğu diğer başlıca alimlerden bazılarına gelince, onlardan birisi, Ebu Ali b. İshak b. Zur'a (ö. 398/IOOS)dır. İbnu Zur'a, mantık ve felsefe alanında dönemin önde gelenlerinden olup Yunanca'dan Arapça'ya tercümeler yapmış ve Yahya b. Adi'nin önde gelen öğrencilerindendir27. Bir diğer alim ise, İbnu'lHemmar (ö.4ll/1020)dır. Yahya b. Adi'den dersler almış ve yaşadığı döneminde man-
20) Şalk, el-Mukiibes/it'ın girişinde, s. 29 21) Eserde bulunan mukabese sayısı hakkında ihtilaf vardır. Bu sayı 103 ile 108 arasında değişmekte
dir. Katip Çelebi bu sayının 103 olduğunu zikreder. Bkz. Çelebi, a.g.e., ll, 1778. 22) Çelebi, a.g.e., 1, 161. 23) Bkz. ez-Zecdici, Ebu'I-Kasım Abdurrahman İshak, Mec/ilisu'/- 'u/em/i, tah. Abdusselam M. Harun,
Mektebetu'l-Hanci- Daru'r-Rifa'e, Kahire- Riyad, 1983. 24) Çelebi, a.g.e., II, 1778. 25) el-E'sem, a.g.e., s. 224. 26) Rescher, Nicholas, Tatavvuru'/-mamıki'l-Arabi, çev. Muhammed Mihran, Daru'l-Me'arif, Kahire,
1985, s. 321. 27) Rescqer, a.g.e., s. 328; İbn Nedim, el-Filırist, Daru'l-Ma'ıife, Beyrut, 1994, s. 325.
/ .
. ı
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 112 (1, 1)
i ı
~-ı
216 1 Dr. Mehmet Şirin ÇIKAR -----------EKEVAKADEMİDERG$İ
tıkçılann en önde gelenlerinden olup mantık ve felsefe ile ilgili eserleri vardır28. Diğer önemli bir kaynağı ise, İslam Ahlak Felsefesinin önde gelenlerinden olan Ebu Ali ·Ahmed b. Muhammed b. Ya'kub b. Miskeveyh (ö. 421/1030)dir. Bir diğer kaynak ise, Ebu'I-Kasım İsa b. Ali b. el-Cerrah (ö. 391/IOOl)dir. İbnu'l-Cerrah, meşhur bir mantıkçı olup Yahya b. Adi'nin mantık alanındaki öğrencisidir29. Yahya b. Adi'den mantık dersleri almış, Aristoya talikler yazmış, dönemin önde gelen filozof ve mantıkçısı olan Ebu Aliel-Hasen b. es-Semeh (ö. 418/1027)30 ve dönemin önde gelen filozoflanndan olan Ebu '1-Hasen Muhammed b. Yusuf el-Amir! (ö. 381/991 )31 de onun kaynaklanndandırlar.
et-Tevhidl'nin dil konusunda dayandığı iki temel kaynağı vardır ki bunlar; Ebu Sa'id es-Sirafi (ö. 384/ 994)32 ve Ebu'I-Hasen b. İsa er-Rummanl en-Nahvl (ö. 39111000)33•dir. Her iki şahıs da dönemin önde gelen dilcilerindendirler.
el-Mukabesat'tın bir kaç metni vardır; Hint baskısı (Mirza eş-Şiraz1, 1889)121 sayfa, es-Sendfibl'nin tahkiki (1929) 263 sayfa, Tefvik Huseyn'inki (1970) 429 sayfa, Daniel Watrigant'ın metni (1974) 339 sayfa34, ve son tahkik olan Ali Şalk'ın (1986) metni ise 272 sayfadır. ·
C. el-Muklibesat ve Dil Dönemin bazı tartışmalarını kaydetmesi ve bunları günümüze aktarrnası bakımından
büyük önem taşıyan el-Mukabesat'ta ele alınan başlıca konular; tabiat, metafizik, ahlak. siyaset, din, ma 'rifet, ilimier, rasavvuf ve dil' dir35.
Biz ise bu çalışmamızda, el-Mukabesat'ta dil konusunun nasıl ele alındığını detaylı bir şekilde incelemeye çalışacağız. Öyle görünüyor ki, eserde aktarılan bilgiler, o dönemde Arap dilbiliminde gelinen noktayı göstereceği gibi, dile olan yönelimleri de açık bir şekilde gün yüzüne çıkaracaktır.
Eserde işlendiği şekliyle dil ile ilgili konuları şu şekilde tasnif edebiliriz; 1. Nahiv ilminin konusu ve faydaları, 2. Belağat ilminin konusu ve faydaları, 3. Nahiv-Mantık ilişkisi, 4. Lafız-ınana ilişkisi, 5. Nazım ve nesir, 6. Diğer konular.
1. Nahiv İlıninin Konusu ve Faydaları el-Mukabesat'tın hemen başında, 2. mukabesede geçen tartışma, ilimierin faydaları
konusuna ayrılmıştır. İlimler faydalı ve faydasız diye ayrılmış, nahiv ilmi de faydalı ilimler arasında zikredilmiştir. Nahvin faydaları üzerindeki tartışmalara bakıldığında, bu ilme nasıl bakıldığını da görmek mümkün olmaktadır36.
28) İbn Nedim, a.g.e., s. 325. 29) Rescher, a.g.e., s. 327. 30) Rescher, a.g.e., s. 335. 31) el-Amiri hakkında geniş bilgi için için bkz. Turhan, Kasım, Amiri ve Felsefesi, İFAV Yayınları, İs
tanbul, 1992. 32) es-Sirafi hakkında geniş bilgi için bkz. el-Hamevl, a.g.e., II, 505 vd. 33) es-Suyutl, Celaluddin, Buğyetu'l-vu'atfi tabakôti'/-lugaviyyin ve'n-nuh/it, tah. M. Ebu'l-Fadl İbra-
him, el-Mektebetu'l-Asriyye. Beyrut, ts., II. 180-181. 34) el-E'sem, a.g.e., s. 226. 35) el-E'sem, a.g.e., s. 279-81. 36) et-Tevhidl, e/-Muk/ibesôt, s. 55 vd.
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 112 (1, 2)
EBU HAYYAN ET-TEVHİDl'NİN EL-MUKABESAT ADLI ESERİNDE DİL- 217
Bu tartışma meclisinde geçenleri, büyük bir sabırla kaydettiğini belirten et-Tevhidi, meclisin, her birinin kendi alanında önde gelen alimlerden kurulu olduğunu belirtir. Mecliste, fayda sağlamayan ilimler ve bunun sebepleri sorgulanır ve daha sonra da fayda sağlayan ilimler sıralanır.
Belirtildiği gibi faydalı ilimlerden biri de nahiv ilmidir ki bu ilimle uğraşan kişi; Arapların tabiat ve mizaçiarı doğrultusunda, maniiiarı aÇık bir şekilde ortaya çıkarmayı, lafızların ve i'rabın doğruluğunu ve bu doğruluğu sürekli alışkanlık haline getirmeyi ve hata yapınaktan kaçınınayı amaçlar37.
Burada zikredilen nahvin çerçevesi ve kaynağı o dönemde mantıkçı ve filozoflar tarafından dile getirilen fikirlerle örtüşmektedir38. Arap nahiv ilminin alanı, özellikle Arap mizac ve kullanımı çerçevesinde olduğu öne çıkınaktadır39.
23. mukabesede aktarılan bir rivayet göz önüne alındığında, o dönemdeki nahiv ilminin çerçevesi de anlaşılabilecektir. et-Tevhidl, Ebu Muhammed el-Fesevl en-N ah vi (ö. 347/958)'nin meclisinde, el-Endelusl'nin bir soru sorduğunu aktarır. Rivayete göre elEndelusl, zaman zarfi mekan zarfindan niçin daha çoktur? sorusu karşısında biraz duraklayan en-Nahvf, bilmiyorum, çünkü bu nahvin ilgilendiği bir durum değildir. Nahiv ilmi ::.arfi, mekan ve zaman zarfi şeklinde ikiye ayırdıktan sonra her birisiyle ilgili isimleri belirtir ve bununla ilgili durumlarm ve i' rabların üzerinde durur şeklinde bir cevap 1·.:rir. Bu uurumu öğrcııuiktcıı suıır:ı c:s-Sicist:lııi, cn-N:ılıvi'yc h:ık verir ve sorulan sorunun nahvin değil felsefenin konusu olduğunu belirtir. Dolayısıyla, buradan hareketle denilebilir ki nahiv ilmi, teoriden ziyade pratikteki problemlerle ilgilenen ve bu problemleri Arapların doğru kullanım şekline göre çözen bir ilimdir.
2. Belağat İlıninin Konusu ve Faydaları İliınierin faydalı ve faydasız şeklinde aynidığı 2. mukabesede, faydalı ilimler sınıfın
dan zikredilen ilimlerden birisi de Belağat ilmidir40. Burada zikredildiğine göre belağat ilmiyle uğraşan kişi; lajzm derin aniamma ulaşmak, amacını süsleyerek dile getirmek, bilineni gizemli hale getirmek, delil getirmek, konuyu ortamma uygun olarak sunmak, şaşkın olam doğru yola getirmek, amaçsız dolaşana yol göstermek, fazla olanı yararlı hale getirmek, azarlamak için söylenen sözü güzelleştirmek, razı etmeyi kolaylaştırmak, sevinç içinde o/am sakinleştirmek, hüzünlü olanı teselli etmek, aşık olanı oyalamak, bir şeye aşırı istekli olamn bu isteğini kırmak, sunulan şeye cevap vermek ve yaygın durumları kapsamak, yaralı gönüllere şifa bulmak, birbirine zıt durumları uyum içine sokmak, geçmişte olan zararları düze/tmek ve tutuşan ateşi yatıştırmak için şartları değiştirmeyi amaçlar41.
37) et-Tevhidi, el-Mukfibesfıt, s. 55.
38) Bkz. et-Tevhidi, e/-İmta' ı• e '1-muônese, tah. A. Emin, A. Zeyn, el-Mektebetu'l-' Asriyye, Beyrut, ts., I, 105 vd.; Farabi, ei-İhsfıu'l-'ulıim, neşr., Osman M. Emin, Mektebetu'I-Hanci, Mısır, 1931, s. 18-19; Yahya b. Adi, Makalalll Yahya b. Adi el-Felsefi, tah. Sehban Hali fat, Amman, 1998, s. 416.
39) Bu durum 22. Mukabesede daha net bir şekilde görülmektedir.
40) et-Tevhidi, el-Mukfibesôr, s. 55 vd.
41) et-Tevbidi, el-Mukabesôt, s. 56. ı
/.
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 113 (1, 1)
218 / Dr. Mehmet Şirin ÇIKAR ------EKEV AKADEMİ DERCİSİ
Aktanlaniara göre, o dönemde Belağat ilminin çerçevesi çok geniş olarak çizilmekte ve bu ilme çok fazla önem atfedilmektedir. 88. mukabesede aktanlanlar da, bu duru-mu daha açık bir şekilde görmek mümkündür. Bu mukabesede et-Tevihidi bizzat kendi- ~ si, es-Sicistfuıi'ye belağat ilminin ne olduğunu sorar. Bu soruyu sormasının sebebini de belağatçılann, filozoflar gibi hitabet kitaplarının olduğunu, mana ve kelimelerle uğraş-malannı gösterir. Hatta belağatçıların bu konularda söylediklerinin daha doğru olduğu-nu belirtir ve bu sorusuyla, belağat ilminin çerçevesini ve felsefeyle olan ilişkisini öğ-renmek iş_temektediı42.
es-Sicistani de, belağat, isim, fiil, ve harfleri bir araya getirmek, dili isabetli kullanmak, benzerliklerden kurtulmak, kulağa hoş gelmeyen durumları reddetmek ve kullanımı zor olan durunılardan kaçınmakla birlikte mtmtidaki doğruluktur şeklinde bir Belağat tanımı yapmaktadır. Mecliste bulunanlardan es-Saymen, bazen belağat sahibi birisinin belağat dairesinden çıkmadan yalan söylediğini dile getirince es-Sicistani, bu durumun doğru kisvesine bürünmüş bir yalan olduğunu ve bunun geçici olduğunu zikredeı43.
et-Tevhidl'nin, aynı mukabesede, yer yüzünde Arap Belağatından daha üstün bir belağatın olup olmadığını sorması üzerine es-Sicistan:t, bu konuda bir karar verebilmek için tüm dillerin belağatma vakıf olunması gerektiğini ve kendilerinden sonraki dönemlerde belki bunun gerçekleşebileceğini söyler.
Ayrıca başka bir mukabeseden, belağat ilminin normal bir anlama ve anlatmadan daha sonra geldiğini öğreniyoruz-ı-+. Yani belagal ilmi, normal bir düzey olan iletişimin sağlanmasından sonra gelen bir düzey için kullanılan bir ilimdir.
3. Nahiv-Mantık ilişkisi Hicri IV. yüzyılda ilimler arasında meydana gelen tartışmalann en önemli ayaklann
dan birisini nahiv-mantık tartışması oluşturmaktadır. 22. mukabeseyi nahiv-mantık ilişkisine ayıran ve bu mukabesede geçen fikirleri sorularıyla yönlendiren et-Tevhidi, aynı zamanda meşhur es-Sirafi- Metta tartışmasını45 da aktaran kişidir.
Büyük ihtimalle, es-Sirafi-Metta tartışmasından sonra meydana gelen bu mukabesedeki rivayetin kaynağı olan es-Sicistanl'nin aktardığı görüşler de karşılaştırma açısından çok önemli olacaktır. et-Tevhidl, nahiv ile mantık arasında yakın bir ilişki ve benzerlik gördüğünü aktardıktan sonra, bu iki ilim arasındaki fark ve benzeriikierin boyutlannı sormaktadıı46.
es-Sicistanl'nin aktardığı görüşler, o dönem mantıkçılann nahiv için dile getirdikleri yaygın görüşü sergilemektedir. es-Sicistanl nahiv-mantık ilişkisini kısaca şöyle özetle- ·..,ı
mektedir; N ah iv Arap mantığı' dır, mantık da aklf nahivdir. Mantıkçı/arın tüm ilgileri -araz niteliğindeki lafiziarı da incelemeleri kendilerine bir hale! getirmese de- manaya-dır, nahivcilerin tüm ilgileri de -cevher niteliğinde olan manô.ları incelemelerine bir ha-
42) et-Tevhidl, el-Muk.fibesô.t, s. 199.
43) et-Tevhidl, el-Mukfibesô.t, s. 199. 44) et-Tevhidi, el-Mukfibestu, s. 93.
45) et-Tevhidi, el-İmta', I, 105 vd; bu ve diğer tartışmalar için bkz. Mehmet Şirin Çıkar; Nahivciler lle Mantıkçı/ar Arasındaki Tartışmalar, Bası1mamış Doktora Tezi, İstanbul, 2001.
46) et-Tevhidl, el-Mukô.besô.t, s. 92.
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 113 (1, 2)
EBU HAYYAN ET-TEVHİDi'NİN EL-MUKABESAT ADU ESERİNDE DİL- 219
!el getirmese de- laftzlaradır. Çünkü mantıkçının bakışı akil, nahivcinin ise laftf açıdandır41. Bu görüşlerin bilinen ve yaygın olduğunu da belirten es-Sicistani'ye göre, lafızdaki eksiklik nasıl bir noksanlık ise milnildaki eksiklik de aynı şekilde bir noksanlıktır.
es-Sicistilnl'ye göre nahiv, Arap dili kullanımı çerçevesinde Arap kelanunı inceleyen ilimdir. Mantık ise, inanılan şeyde hak ve batılı, yapılan şeyde hayır ve şerri, dil ile söylenilen şeyde doğru ve yalanı, akıl ile iyi ve çirkin olduğu söylenilen şeyi birbirinden aynmaya yarayan bir alettir48. Bu tanımın aynısı dönemin önde gelenfilozofuel-Amiri tarafından da yapılmıştır49.
es-Sicistilıll'ye göre ideal ve kamil olan, nahiv ile mantığın birbirinden yararlandığı ve birleştiği bir durumdur; Nahiv, laftı, bilinen milnaya ve mevcut kullanıma götüren bir şeklide düzenler. Mantık ise, manayı, daha öncekilerin kullanımlarının aksine, itiraf edilen hakka götürecek bir şekilde tertib eder. Mantıktaki delil akıldan alınmadır, nahivdeki delil ise Araplardan almmadır. Nahvin delili tabifdir. Mantıkın delili ise aklfdir. Nahiv sınırlıdır mantık ise daha gen iştir. Nahiv, Arap tabiatından çıkar ve ihtilaftan yoksundur. Mantık ise nefislerdeki tabiata uyar ve uzlaşma ile devam eder. Nahve olan ihtiyaç, mantık ilmine olan· ihtiyaçtan daha fazladır50.
Yine es-Sicistilnl'ye göre, ihtiyaç bakımından nahiv mantıktan önce gelir. Mantık ise, her insana doğuştan verilmiştir. Fakat kullanılmadığından bu meleke yitirilebilir. Nahiv ise, doğuştan insanlara verilmez bilakis çalışma ile elde edilir. Nahiv ilminde yapılan yanlışlık, hata!lahn olarak isimlendirilirken mantıktaki yanlışlık, tııtarsızlık/ihale olarak isimlendirilir51.
es-Sicitilnl'ye göre nahiv ile mantık arasındaki ilişki lafız ile milnil arasındaki ilişkiyle orantılıdır. Nalıiv, manayı laftz ile talıkik eder, mantık ise manayı akıl ile tahkik eder. Bazen bir laftın yerini başka bir laftz alabilir ancak manii, aynı kalır ve değişmez. Eğer bir miina yok olursa o zaman ma'kul da değişir ve üzerinde anlaşılan öncekinden başka bir şeye döner. Nalıiv, mantık ilmine dahil olursa onu süsler ancak mantık, nahiv ilmine dahil olursa onun muhakkiki olur. Bazı arazlar, nahve uygun lafızlardan oluşmamışsa bile anlaşılabilir, fakat akıldan yoksun olduğunda hiç bir şey anlaşılamaz. Akıl, mantık için daha çok gereklidir. Nahiv ise, Arap tabiatma daha fazla dayalıdır. Nahiv sem 'f (duyuma dayalı) şekil iken mantık, aklf şekildir. Nahivde, şaz ve nadir kabul edilirken mantık ilminde kesinlikle kabul edilmez52.
IV. yüzyıl mantıkçılarının, nahiv ilminin sadece Araplara özgü olduğu, mantık ilminin ise gramer ilminden faydalanmasına rağmen tüm dilleri kapsadığı şeklindeki ortak görüş53 es-Sicistilnt tarafından da dile getirilmiştir.
47) et-Tevhidi, el-Mukiibesat, s. 92. 48) et-Tevhidi, el-Mukabesat, s. 92-93. 49) et-Tevhidi, el-Mukiibesat, s. 215. 50) et-Tevhidi, el-Mukiibesat, s. 93. 51) et-Tevhidi, el-Mukiibesat, s. 93. 52) et-Tev.hidi, el-Mukiibesat, s. 93. 53) Bkz. ~i-Farabi,lhsau'l- 'u/um, s. 3 vd.; et-Tevhidi, el-lmta', ı, 115.
/.
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 114 (1, 1)
220 1 Dr. Mehmet Şirin ÇIKAR -----------EKEVAKADEMUDERGmİ
4. Lafız - Mana ilişkisi 6. mukabesede aktanlan tartışma o dönemde var olan lafız-ınana ilişkisine yaklaşimı
güzel bir şekilde yansıtmaktadır54. Bu mukabese, et-Tevhidi'nin Ebu Bekr el-Kavmisi'ye55 yönelttiği bir soruyla başlamaktadır. et-Tevhidi bazı filozoflann, lafız/ar duymada!kulakta meydana gelir ve ne kadar farklılık gösterirse o kadar iyi olur, manalar ise nefstelakılda meydana gelir ve ittifak ettiği ölçüde yüce olur dediklerini ve bunun ne anlama geldiğini sorar. el-Kavmisi'nin verdiği cevap o dönem filozoflannın bakışını kısaca özetler mahiyettedir. Ona göre, lafzı belirleyen şey kulak/duyınadır ve bu da hissidir ki, bunda farlılık göstenne doğaldır. Manayı elde eden ise nefis/akıldır ki, bu durumda birlik esastır. Dolayısıyla lafızda ihtilaf, manada ise birlik gerekir. Lafız konuşan ile duyan arasındaki bir iletişim aracıdır. Bu yüzden duruma göre lafızlann kullanılması bir üstünlüktür. Hatta ortama, muhatabın seviyesine göre farklı Iafızlar kullanmak, özellikle konuşan için büyük bir meziyyettir. Mana ise nefsin özüdür, aklın şehadetiyle doğruluğu üzerinde ne kadar birleşme olursa, şekli de o kadar düzgün olur56. Bu fikirler, dönemin mantıkçı ve filozofları tarafından kabul edilen ortak fikirlerdir57.
91. mukabesede et-Tevhidi, el-Amiri'ye dayandırdığı, bir çok konu içeren bir rivayeti kısaltarak aktarır. Ri vayetin sonunda ise bu durumu bir kaç kişiye ve es-Sicistanl'ye okuduğunu ve kimsenin karşı çıkmarlığını söyler. Ancak bir kısım nahivci, aktanlan şeyi kelime kelime i'rab ve kalıp bakımından incelediklerini söyler. et-Tevhidl, bu durumu es-Sicistanl'ye aktardığında şöyle bir cevap alır; eğer anlam doğru bir şekilde oluşmuşsa, bazı lafızları kısaltına i.ızerinde fazla düşünmemek gerekir. Zira hakiki manayı bulmak, uygun olmayan bir lafzı kullanmaktan daha evladır58. Bu rivayet, nahivcilerin en az mana kadar lafızlara da önem verdikleri ortaya çıkarırken, filozoflann da manaya verdikleri önceliği vurgular görünmektedir.
Lafız-miina ilişkisi hakkında el-Mukabesat'taki aktannalardan, lafızlann geçici manalann ise kalıcı olduğunu, lafızlarda meydana gelen hatanın ufak, manadaki hatanın ise büyük sonuçlar doğurduğunu59 öğrenmekteyiz. · .
5. Nazım ve Nesir 60. mukabesede, nazım ile nesir hakkında o dönemde var olan ve Ebu Süleyman es
Sicistani'ye dayandırılan görüşler, o dönemin özelliklerini açık bir şekilde yansıtmaktadır.
es-Sicistanl'ye göre, nazım mizaca, nesir ise akla daha uygundur ki bundan dolayı nazım şeklinde yazılanlar, nesir şeklinde yazılanlardan daha çok cazibelidir. Vezn, mizaç ve hissle alakaladır ve lafızdaki güzel olmayan durumlar hoş karşılanmaz. Akıl ise ınanayı dikkate alır ve onun için lafızlar pek de önemli değildir. Çünkü aklın istediği şey, vezin halinde yazılmış lafızlar değil, manadır. Mana doğru bir şekilde yansıtılmışsa mak-
54) et-Tevhidi, el-Muktibesat, s. 72. 55) el-Kavmisi'yi et-Tevhidi kendisi tanıtmaktadır. Onun verdiği bilgilere göre ei-Kavmisl, Yahya b.
Adi'den dersler almış dönemin önde gelen filozoflarından biridir. Bkz. et-Tevhidi, el-Muktibesat, s. 72. 56) et-Tevhidl, el-Mukıibesat, s. 72. 57) Bkz. el-Farabt, İlısfiu'l-'uliim, s. 12; et-Tevhidi, el-İmta', I, I 14. 58) et-Tevhidi, el-Muktibesat, s. 219. 59) et-Tevhidl, el-Muktibesiit, s. 93.
ı ,j:•
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 114 (1, 2)
EBU HAYYAN ET-TEVHİD!'NİN EL-MUKABESA.T ADU ESERİNDE DİL- 221
sad da doğru bir şekilde gerçekleşmiş olur. Zira lafızlar mana için kılıf mahiyetindedirler. Doğru mana anlaşıldıktan sonra akıl, lafızlar arasında seçim yapar ve daha güzel vezinleri alabilir.
Buradaki temel vurgu; nazmda lafızlar ve lafızlara verilen önem ön plandadır. Buna karşılık nesir de isemana ön plandadır. Buna rağmen, nesir nazımla, nazım da nesirle kanşabilif60.
Eserin başka bir yerinde ise et-Tevhidi, nesrin nazımdan daha üstün olduğu yönünde bir nsalenin yazıldığını hatıriatınca es-Sicistan:i, bunun daha önce de kendisine sorulduğunu belirtir ve bu konudaki görüşlerini şöyle açıklar: Nesir öz/cevher itibariyle, nazım ise ilintilaraz itibariyle daha üstiindür61. Bunun nedenini, birliğe/tek düzeliğe bağlayan et-Tevhidi'ye göre nesirde bu birlik daha çok iken nazımda böylesi bir düzen yoktur. Dolayısıyla bu birliği/tek düzeliği sağlayan düzen öncedir ve ona tabi olan ise daha sonra gelir.
et-Tevhidi, nazmın insanı coşturduğu gibi nesrin niçin coşturmadığını sorar. Bunun üzerine es-Sicistiinl, nazım yazanların, insanın zevklerine göre yazıldığını ve bu durumun da insanı coşturduğunu söyler. Ona göre, nesirde böyle bir durum yoktur, dolayısıyla bir şiir okunduğunda heyecan oluşur. Aynı şekilde nesirde de ahenk olduğu zaman yine heyecan meydana gelir. Nitekim semav:i kitaplarda da bu üslup vardu·62.
el-Amiıi'den nakledilen bir rivayet sayesinde, o dönemde şiir için şöyle bir tanıman yapıldığını da görüyoruz; uyumlu kafiye, farklı anlamlar, ölçülü hecelerle, harekeli ve harekesiz harflerden oluşmuş sözdür63.
6. Diğer Konular el-Mukabese'de aktanlan bazı rivayetlerden yola çıkarak, o günkü dilcilerin tartıştık
lan ya da uğraştıklan diğer bai:ı konulann ne olduğunu görmek mümkündür. Bunlardan biri, Yahya b. Adi'nin 'illet ve ma'lulun önceliği sorununu tartışırken, nahivcilerin, isim ve fıilin önceliği konusundaki fikirlerini örnek getirmesidir. Yahya b. Adi, illet ma'luldan öncedir dedikten sonra, nahivcilerin de isim fıilden öncedir dediklerini belirtmektedir. O dönemdeki nahivcilere göre önce ismin, ondan sonra fıilin ve ondan sonra da harfın geldiğini öğrenmekteyiz64.
Bir başka yerde ise es-Sicistanl, nahivcilerin et-tabi'e kelimesine nasıl baktılannı, bunun fail manasındaki fe'll vezninde mi yoksa mef'ul manasında mı olduğunu et-Tevhidl'ye sorar. et-Tevhidl, bu soruya cevap veremeceğini ve bunu es-Sirafi'ye soracağını söyler. Aynı soruyu es-Sirafi'ye sorar ve şöyle bir cevap alır: bu faiZ manasındaki je'fl değildir, kadir gibi, aynı zamanda nıej'ul manasmda da değildir, zebih (kesilen) gibi. Bu kal ı b kelimenin aslmdadır65. et-Tevhidl' nin aktardığı cevabı, es-Sicistanl çok beğenir ve onaylar. Bu durum, aynı zamanda es-Sirafi 'nin bilgisini ve otoritesini de ortaya koymaktadır.
60) et-Tevhidi, el-Mukô.besat, s. 153. 61) et-Tevhidi, el-Mukô.besat, s. 167. 62) et-Tevhidl, el-Mukô.besat, s. 168. 63) et-Tevhidi, el-Mukô.besat, s. 212. 64) et-Tçvhidi, el-Mukô.besat, s. 80. 65) et·T+hidi, el-Mukô.besat, s. 96.
/.
--l -
D01777c7s16y2003.pdf 24.02.2010 14:17:33 Page 115 (1, 1)
222 1 Dr. Mehmet Şirin ÇIKAR -----------EKEVAKADEMUDERG5İ
65. mukabesede aktanlan ve es-Sicistant'ye dayandınlan bir cümle o dönemde,dile verilen önemi açıkça belirtmektedir. Zira, ona göre hi/anet (felsefe) Rum'un aklı, Arab'ın dili, Fars'ın kalbi ve Çinlinin eliyle yerleşmiştir66. Bu cümlede, Yunanltiann akdianna vurgu yapıldığı gibi, Arapların da dildeki üstünlüklerini ve bu yeteneklerini çok iyi kullandıklannı bildirmektedir.
Hicri IV. yüzyılın özelliklerinden birisi de her ilim sahibinin kendi uğraştığı ilim dalım en üstün görmesi olduğunu da bu eserden öğrenmek mümkündür. et-Tevhidi'nin 9. mukabesede aktardığı bir diyalog da bu durumu ortaya koymaktadır. Ebu Muhammed el-Endelfisi en-Nahvi, Ebu Hayyan 'm da yanlannda bulunduğu bir esnada, İsa b. Ali elVezire şöyle bir soru sorar; Niçin bir alim ilgilendiği ilmin en üstün ilim olduğunu iddia eder? ben de bir nahivci olarak aynı iddiayı dile getiriyorum? Bu soruya İsa b. Ali'nin verdiği cevap anlamlıdır; Bu durum, her şahsa göre, ilmin bir şeklinin/ suretinin olması, bu suretin kenidisinin bizzat ilmin tümü olarak görülmesi, bunun övülmesi ve. bu suretin, ilmin bizzat kendisi sanılmasmdan kaynaklanmaktadır. Bu cümleden de anlaşılacağı üzere özellikle kendi uğraştığı ilmi üstün görenleri suçlayan İsa b. Ali, doğru olanın ise, ilimler arasında bir gruplandırma ve derecelendirmenin yapılması olduğunu bildirerek bu konuda eser yazıldığını67 da dile getirmiştir. Bu durum, o dönemde tartışılan bir konu olacakki-Ebu Bekr er-Razi'nin de bumeyanda aktardığı rivayetler vardır-68 ilimlerin tasnifi hakkında eserler meydana getirilmiştir69.
Sonuç Yerint Bu çalışmamızda, Ebu Hayyan et-Tevhidl'nin ei-Mukabesat adlı eserini inceleyerek
hicri IV. yüzyılda dil konusunun, özellikle filozoflar perspektivinden nasıl algılandığını ortaya koymaya çalıştık. Filozofların görüşleri, eserin temel kaynağı olan es-Sicistanl'nin şahsında somutlaşmaktadır. et-Tevhidi'nin yönlendirmesiyle ayn bir önem kazanan bu görüşleri yine bu eser çerçevesinde sınıflandırmaya çalıştık.
el-Mukabesat, uslfib olarak makamata benzemekle birlikte, şahısiann gerçek olması ve konulannın farklılığı açısından özgün bir yer tutmaktadır. Yine bu eser, içerik ve metod bakımından emfıli ve medilis eserlerinden de ayrılmaktadır.
Dilbilim hakkında aktarılan görüşler, o dönemde gündemde olan nahiv-mantık tartışmalarının etkisinde kalmakta ve felsefecilerin ağırlığını yansıtmaktadır. Meşhur esSirafi-Metta tartışmasını da bize aktaran tek kaynak olan et-Tevhidi, bu eseriyle, hem bu konu hakkında başka açılımlar sağlamakta ve hem de o dönemde dil ile ilgili yapılan başka tartışmalan da bize aktararak, dil ilimlerinin hemen hemen her yönüyle meclislerde derin tartışmalara konu olduğunu yine bu eseriyle bildirmektedir.
66) et-Tevhidl, el-Mukabesat, s. 167. 67) et-Tevhidl, el-Mukiibesat, s. 74. (İsa b. Ali'nin zikrettiğine göre, Ebu Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhl
Aksiiınu'l-'ulilm adında bir eser yazmıştır. Ancak bu eser gtintimUze ulaşmarruştır. ).
68) er-Razi, Ebu Bekr b. Zekeriyya, Resailu '1-felsefiyye (et-Tıbbu 'r-RuhGni'de), Daru'l-Afiiki'l-Cedide, Beyrut 1977, s. 43. (Burada er-Razi, nahiv ilmiyle uğraşan ve bu ilimden başka ilimlerle ilgilenenleri boş işlerle uğraşnıakla suçlayan bir şahsın durumundan bahseder.).
69) O tarihte bu konuda yazılmış başka eserlerin de var olması, o dönemde bu sorunun ·gundemde olduğunu gösterir. Örneğin. Farabi'nin ilısau '1- 'u/üm ve el-Amiri' nin el-l'llim bi men/ikibi'I-isi/im gibi. Bkz. Turhan, a.g.e., s. 61-62.