Bismillahirrahmanirrahim RAB KAVRAMI Aleddin PALEVİRabb kelimesi Arapça bir kelime olup, Kur’an’da Allah lafzından sonra en çok kullanılan isimdir; 970 defa zikredilir. Lugavi olarak terbiye etmek, ıslah etmek, mutlak otoriteye sahip olmak, efendisi olmak, sorumluluğunu yüklenmek, başkanlık yapmak, malik ve sahip olmak, sözü dinlenmek, itaat edilmek, üstünlüğü ve otoritesi kabul edilmek gibi anlamlara da gelir. Dini bir terim olarak rabb kelimesi bütün alemi yaratan, malik ve sahip olan, terbiyenin bütün gereklerine malik ve her şeye sahip olan Allah anlamına gelmektedir. Allah'ın isimlerindendir. Rabb, sadece terbiye eden (mürebbî) anlamında olmayıp, yardım etmek, yol göstermek, tasarruf etmek, korumak, her şeye hakim olmak, emretmek ve yasaklamak, sakındırmak gibi terbiyenin bütün gereklerine sahip olabilmeyi de ifade etmektedir. Bunun için rabb denilince, sadece terbiye ve malik olma durumları değil; her şeye sahip olan ebedi ve sonsuz kudret sahibi Allah anlaşılmalıdır. Bu özelliğinden dolayı rabb kelimesi, Allah'tan başka varlıklar için, bir şeye izafe edilmeden tek olarak kullanılamaz. Rabb kelimesi Kur’an’ı Kerim’de gerek lugat anlamıyla gerekse terim anlamıyla bir çok ayette karşımıza çıkmaktadır: Kefil, kefalet sahibi: "Onlar benim düşmanımdır. Yalnız alemlerin rabbı (benim dostumdur). Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur. Ceza günü hatamı bağışlayacağını umduğum da O'dur. Rabbım, bana hüküm (yüksek bilgi, olgun hareket) ver ve beni salihler (zümresin)e kat." (26/Şuarâ, 77-83)
KAVRAMI Aleddin PALEV
Rabb kelimesi Arapça bir kelime olup, Kur’an’da Allah lafzndan
sonra en çok
kullanlan isimdir; 970 defa zikredilir. Lugavi olarak terbiye
etmek, slah etmek, mutlak
otoriteye sahip olmak, efendisi olmak, sorumluluunu yüklenmek,
bakanlk yapmak,
malik ve sahip olmak, sözü dinlenmek, itaat edilmek, üstünlüü ve
otoritesi kabul
edilmek gibi anlamlara da gelir.
Dini bir terim olarak rabb kelimesi bütün alemi yaratan, malik ve
sahip olan,
terbiyenin bütün gereklerine malik ve her eye sahip olan Allah
anlamna gelmektedir.
Allah'n isimlerindendir. Rabb, sadece terbiye eden (mürebbî)
anlamnda olmayp,
yardm etmek, yol göstermek, tasarruf etmek, korumak, her eye hakim
olmak,
emretmek ve yasaklamak, sakndrmak gibi terbiyenin bütün gereklerine
sahip
olabilmeyi de ifade etmektedir. Bunun için rabb denilince, sadece
terbiye ve malik olma
durumlar deil; her eye sahip olan ebedi ve sonsuz kudret sahibi
Allah anlalmaldr.
Bu özelliinden dolay rabb kelimesi, Allah'tan baka varlklar için,
bir eye izafe
edilmeden tek olarak kullanlamaz.
Rabb kelimesi Kur’an’ Kerim’de gerek lugat anlamyla gerekse terim
anlamyla bir çok ayette karmza çkmaktadr:
Kefil, kefalet sahibi: "Onlar benim dümanmdr. Yalnz alemlerin rabb
(benim
dostumdur). Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur. Hastalandm
zaman bana ifa
veren O'dur. Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur. Ceza günü
hatam balayacan
umduum da O'dur. Rabbm, bana hüküm (yüksek bilgi, olgun hareket)
ver ve beni
salihler (zümresin)e kat." (26/uarâ, 77-83)
Terbiye Eden, Efendi: “Evinde bulunduu kadn onu kendine çard,
kaplar sk
sk kapad ve "gelsene" dedi. Yusuf: "Günah ilemekten Allah'a snrm,
O, benim
efendimdir; bana iyi bakt. Hakszlk yapanlar üphesiz baarya
ulaamazlar." dedi.” (12, Yusuf/23)
Egemen Güç, Otorite Sahibi: “Sizin en üstün rabbiniz benim” (79,
Naziat/24)
“Onlar, Allah'dan baka bilginlerini ve rahiplerini de
kendilerine Rab edindiler, Meryem
olu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle
emrolunmulard. Allah'dan
baka hiçbir ilâh yoktur. O, müriklerin ortak kotuu eylerden
de münezzehtir.” (9,
Tevbe/31)
Rububiyet Tevhidi: Rububiyet tevhidi genel olarak Allah’tan baka
bir rabb
olmadna inanmak ve Allah’ rabliinde tevhid etmektir. bn-i Kayyim
el-Cevziyye
rububiyet tevhidini “yaratma ve hakimiyetin ancak Allah’a mahsus
oluu” eklinde
tanmlamaktadr.
Levamihu-l Envar’da Rububiyet tevhidi ile ilgili olarak unlar
geçmektedir:
“Rububiyet tevhidi demek, yaratan, rzk veren, dirilten, öldüren,
yok eden sadece Allah’tr.
Ondan bakas deildir.”
Tevhidi rububiyeti u ekilde özetlemek mümkündür: Allah’tan baka
yaratan, rzk
veren, varlklar sevk ve idare eden bir rab yoktur. Çünkü o her eyi
yaratmtr ve O’ndan
baka da yarattklar üzerinde bir emir sahibi yoktur.
Bu konuda önemli husus udur ki, genel olarak mürikler Allahu
Tealâ’ya rububiyet
noktasnda irk komamaktadrlar. Zira onlar da Allahu Tealâ’nn
alemlerin yaratcs
olduunu biliyorlard. Nitekim Allahu Tealâ öyle buyurmaktadr: “Eer
sen onlara, gökleri
ve yeri kim yaratt?" diye sorsan elbette: "Onlar çok güçlü ve
hereyi bilen Allah yaratt,
derler” (43,Zuhruf/9)
Cahiliyye ehlinin büyük bir çounluu Allah’n varlna inanan
kimselerden olumaktadr. Cahiliye ehli, yaratl konusunda Allah’n
orta olmadna ve kadere,
ahiret gününe, o günde ceza ve mükafaat verileceine inanrlar,
insanlarn kulluk yapmakla
mükellef olduklarn, yaptklar amellerden sorgulanacaklarn, hayr
yapmlarsa hayr, er
yapmlarsa er ile cezalandrlacaklarn bilirlerdi. Melekleri
“Hameletu’l Ar”, “Hafeze”
ve “Mukarrabin” olmak üzere ksmlara ayryorlard. Kullarn Allah’a kar
ibadet etmekle
mükellef olduklar inançlarna binaen abdest ve gusül alrlar ve namaz
klarlard. Ebu Zerr
ve Ks bin Said el-Eyadi’nin cahiliye döneminde namaz kldklar
sabittir. Günein
douundan batna kadar oruç tutuyorlard. Aure günlerinde
oruç tutmak adetleriydi.
bulunurlard.
Hz. Aie (radyallahu anhâ) anlatyor: "Dedim ki Ey Allah'n Resûlü,
bnu Cüd'an câhiliye devrinde sla-i rahimde bulunur, fakirlere
yedirirdi. O bundan fayda görecek mi?
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) u cevab verdi: "(Hayr)
iyilikleri ona bir faydas
olmayacaktr. Çünkü o bir gün bile "Ya Rabbi kyamet günü günahlarm
bala"
dememitir."
Ksas yaparlar, diyet verirlerdi. Zina ve hrszlk gibi suçlara
gereken cezalar uygularlard.
Hatta hrszlk yapanlarn ellerini kesiyorlard. Kiinin kendi
annesiyle, kzyla, halasyla,
teyzesiyle evlenmesini haram görüyorlard. Üç talakla boanyorlar,
ihrama girip hac ve
umre ibadetini yaptktan sonra safa ile merve arasnda yedi kere say
yapyorlard. Ölülerini
ykayp kefenliyorlar, üzerlerine cenaze namaz klp öyle
defnediyorlard. Misvak
kullanyorlar, koltuk alt ve dier temizliklerini yerine
getiriyorlar, Hz. brahim’in sünnetini
ihya etme adna çocuklarn sünnet ettiriyorlard.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekkeli mürikleri Hz.
brahim’in dinine
davet ettiinde onlar kendilerinin Hz. brahim’in dini üzerinde
olduklarn iddia ediyorlar,
ibadet ettikleri putlarna yaratma ve emir noktasnda bir pay
ayrmyorlar fakat Allah’a
yaklamak amacyla putlarna ibadet ettiklerini söylüyorlard:
“Biz onlara (putlara) ancak bizi Allah’a yaklatrsnlar diye ibadet
ediyoruz.” (39
Zümer/3)
Bununla beraber Mekkeli mürikler, yetki ve otoriteyi Allah’a tahsis
etmiyorlar, kendi
heva ve heveslerinden uydurduklar kanunlarla, toplumlarn yönetmeye
kalkyorlard. Bu
açdan bakldnda Mekkeli müriklerin çamzn mürikleri ile bir farklarnn
olmad
aikardr. Zira Mekkeli mürikler de günümüzün Laikleri gibi Allah’n
varlna ve
birliine inanyorlar ancak bu inanla beraber yaam biçimlerine,
devlet yönetimlerine
Allah’ kartrmyorlard. Mekkeli mürikler de Hz. brahim’in dinine
tabii olduklarn
iddia ediyorlar bununla beraber bugün Hz. Muhammed’e iman ettiini
iddia eden laikler
gibi onlarda muvahhid Müslümanlara kar sava açyorlard. Yine çamzn
laikleri gibi
onlarda bir takm ameli ibadetlerde bulunuyorlard. Günümüzün laik ve
demokratlar da bir
taraftan kendileri baz ibadet türlerini yerine getirirlerken
sistemlerine zarar vermedii
sürece toplumlarnn da bir çok ibadeti yerine getirmesine izin
verirler. Fakat her iki mürik
taifesi de yetki ve otoriteyi Allah’tan gaspederek, kendilerinin
tekeline alma bakmndan
ortaktrlar. Cahiliye döneminin mürikleri ile günümüzün laikleri bu
açdan fikir, itikad ve
düünce baznda bütünüyle ayn konumdadrlar. Sadece isimleri farkldr.
Onlarn ismi
kanunlarn icra ettikleri parlamentolarna çada daru-n nedve demek
yerinde olacaktr.
Aslen tarih boyunca gelip geçmi mürik ve mürtedler salkl bir ekilde
tannmazsa,
günümüzün mürik ve mürtedlerini tanmak mümkün olmayacak, bunun doal
neticesinde
ise küfür ve iman denizleri de birbirine karacaktr.
unu belirtmek isterim ki, tarihin akyla beraber bir çok slamî
kavram tahrife
urad gibi rabb kavram da bu süreçte büyük bir tahrife uram, gerçek
ve asli anlamn
zihinlerden tamamyla yitirmitir. Bugün rabb denildii zaman,
insanlarn zihninde adeta
hiçbir ey olumamakta, sadece rabbimiz Allah’tr eklinde içerii
bütünüyle bo cümleler
sarfetmektedirler. Bunun doal neticesinde ise hayatlarnn her
alannda Allah’tan baka
rabler edinirler, ancak bunun far kna dahi varmazlar.
Bilinmelidir ki, rabb kavramnn Kur’an’da karmza çkan en önemli
anlamlarndan
bir tanesi yönetici, emir ve otorite sahibi demektir. Naziat
Suresi’nde geçtii üzere
Firavun’un rablik iddias da tamamen bu yöndedir.
“(Firavun dedi ki:) Ben sizin en yüce Rabbinizim.” (79,
Naziat/24)
Said Havva bu ayetin tefsirinde öyle demektedir: “Anlald üzere o
toplumda
Firavunla beraber ibadet edilen bir çok put varm . Fakat Firavun
kendisini onlardan daha
üstün görmekte ve böylece egemenliin Allah’a mahsus olduunu
kabullenmemitir.”
Hatrlanaca üzere ilah kavramn açklarken deindiimiz üzere tarih
boyunca
küfürde haddi aan hiçbir kimse genel olarak kendisinin alemlerin
rabbi, yaratcs ve
terbiye edicisi olduunu iddia etmeye kalkmamtr. nsanlk tarihinde
hemen hemen
hiçbir Allah’n kulu Allah olduu iddiasn ortaya atmamtr. Zira her
hangi birisi çkp
insanlara rableri ve yaratclar olduunu iddia etse idi o zaman
herkes tarafndan
reddedilecekti. Çünkü böyle bir iddiann kesinlikle kabul görmesi
söz konusu bile deildir.
Çünkü böyle bir iddia sahibine insanlar direk olarak itiraz ederler
ve “sende bizim gibi bir
insansn. Sende bizim gibi bir anne ve babadan domasn. Adn bizim
admz gibidir”
diyerek iddia sahibini reddederler hatta onunla dalga bile
geçerlerdi. Bununla beraber gerek
Firavun’un gerekse Firavun’dan önce ve sonra yaayan tüm Firavunlarn
bu noktada temel
iddialar yönetim, otorite ve idare noktasndadr. Baknz Kasas
Suresi’nin 28. ayetine dair
Allame Fahruddin Razi öyle demektedir:
“Firavun kendisinin ilah olduunu söylemektedir. Bu hususa gelince,
bil ki, bununla
kastedilen, Firavun, kendisinin göklerin, yerin, denizlerin, dalarn
ve insanlarn zatlarn
ve sfatlarn yarattn iddia etmemitir. Çünkü bunun imkansz olduunu
bilmek için pek
dinlemeleri olduunu söylüyor. te Firavun'un ulûhiyyet iddias ile
kastedilen, çou
kimsenin sand gibi, onun, göklerin ve yerin yaratcs olduunu iddia
etmesi deil,
mâbûd olduunu iddia ediidir. Biz, özellikle, Tâhâ sûresinde, "Siz
ikinizin Rabbi kim, Ey
Musa?" (Tâha, 49) ayetinin tefsirinde, Firavun'un Allah' bildiini
ve bu sözü, kavminin
cahil ve ahmaklarna yutturmak için söylediini anlatmtk.”
Yine ayn ekilde Naziat Suresi’nde Firavun’un rablik iddiasn
Fahreddin er -Razi
öyle tefsir etmektedir: “Firavun’un bu sözünün anlam udur: Hiç
kimse halkm üzerinde
benden baka bir emir ve yasak koyma hakk yoktur."
te bugün en büyük sorun bu noktada olumaktadr. çinde yaadmz
toplum
Kur’anî kavramlardan ve geçmi dönemde yaayan Firavun ve
Nemrut’lardan habersiz
olduu için günümüz Firavun ve Nemrutlarn tanyamamaktadr. Bu
cehalete binaen tarih
boyunca hiçbir Firavun’un Allah olduu yönünde bir iddias
olmamasna karlk
günümüzde toplum içerisinde hoca ve alim geçinen kimseler
Firavunlar halka bütünüyle
yanl tantmlar, firavunlarn sanki her eyin yaratcs olduklarn iddia
ettiklerini
insanlara anlatmlardr. Bu tavrlaryla da Firavunluun ve Nemrutluun
kapsn
kapatmlardr.
Burada dier bir husus ise udur: Kur’an’a baktmzda Firavun’un sadece
iki kere
ilahlk ve rablik iddia ettiini görmekteyiz. Bunlardan ilki Kasas
Suresi’nde ikincisi ise
Naziat Suresi’ndedir. Bununla beraber günümüzün Firavunlar
sabah akam rablik
iddiasndadrlar. Beeri kanunlarn hakim olduu parlamentolarnda gece
gündüz kanun
çkarmalar, televizyon karsna geçerek halk, toplumu en iyi
kendilerinin idare
edebileceklerini iddia etmeleri apaçk olarak rablik iddiasndan baka
bir ey deildir.
Bilinmelidir ki, geçmite yaam Firavunlar mertçe ortaya çkp
düzenlerini, düünce
sistemlerini, otoritelerini sürdürmek için iddialarn ortaya
koyuyorlard ve dinî esaslar
istismar etmiyorlard. Buna karlk günümüz Firavunlar toplum içinde
hakimiyetlerini ve
otoritelerini korumak için böyle bir iddia da bulunmuyor,
bulunamyorlar. Zira bugün hangi idareci ortaya çkp sizin en iyi
rabbiniz benim derse toplum tarafndan bütünüyle dlanr.
Bunu çok iyi bilen muasr Firavunlar böyle bir iddiada bulunmayp,
kendilerini Müslüman
olarak isimlendirmektedirler.
Yazmza balarken de belirttiimiz gibi rabb kavram Kur’an’n en
önemli
kavramlarndan bir tanesidir. Hatta “Allah” kelimesinden sonra
Kur’an’da en çok
tekrarlanan kelime rabb kelimesidir. Allahu Tealâ kitabna “Hamd
alemlerin rabbi olan
Allah’a mahsustur” (1, Fatiha/1) diyerek balarken, “Ben insanlarn
rabbine snrm”
(104, Nas/1) diyerek bitirmekte , girite ve bitite rab kavramn
zikretmektedir. Bununla
beraber Kur’an’n ilk inen ayetinde de rab kavram karmza
çkmaktadr: “Yaratan
rabbinin adyla oku” (96, Alak/1)
Rab kavramnn Kur’an’da bu kadar çokça zikredilmesinin üzerinde
gerçekten
durmak gerekir. in asl tekrarn hikmetini ve srrn ancak Allahu
Tealâ bilmektedir.
Ancak bununla beraber dünya gezegeninde insanlarn çounun hadlerini
aarak rablik
iddiasnda bulunmalar bu kavramn neden bu kadar önemli olduunu ve
çokça
zikredildiini bizlere göstermektedir. Allahu Tealâ insanlarn
genelde hadlerini aarak
yönetme ve idare etmede söz sahibi olacaklarn, kendilerini otorite
kabul edeceklerini,
buna paralel olarak kendi kafalarndan uydurduklar kanunlarla
insanlar sevk ve idare
etmeye çalacaklarn ve böyle rablik iddiasnda bulunacaklarn
bildii için kitabnda
devaml surette bizlere kendi rabliini hatrlatmaktadr. Dier bir
ifadeyle Allahu Tealâ
bizlere devaml surette öyle seslenmektedir: “Ey kullarm!
Sizin gerçek rabbiniz, kanun
koyucunuz, idare ediciniz, otorite sahibiniz ancak ve ancak benim.
Sakn ola ki, bana ait bu
vasflar kendi üzerinizde görerek rablik iddiasnda bulunmaya
kalkmayn ve yine bana ait
bu vasflar kendiniz gibi bir beere tahsis ederek benden
bakasn rab edinmeyin.”
u noktay iyiden iyiye düünmek gerekmektedir: Allahu Tealâ alem-i
ervahta tüm
insanlar toplayp öyle seslenmitir: “Ben sizin Rabbiniz deil miyim?"
(9, Araf/172) Buna
karlk tüm insanlar "pekâlâ Rabbimizsin, ahidiz" diyerek Allah’tan
baka hiçbir rab,
otorite sahibi, kanun koyucu edinmeyeceklerine söz vermilerdir.
Allahu Tealâ bu sözleri
yeterli görmeyip, sözlerin amele dönümesi için insanolunu okul
mesabesinde olan dünya
gezegenine imtihan etmek için göndermitir. Acaba insanolu verdii
sözde duracak mdr?
Yoksa sözüne muhalif hareket mi sergileyecektir? Malum olduu üzere
okul mesabesinde
olan dünyaya, talebe olarak gönderilen insana , okumas için kitap,
kitab örenmesi içinde
öretmen gerekmektedir. te Allahu Tealâ insanoluna okumas için
kitabn indirmi,
kitabn örenmesi için de peygamberlerini göndermitir.
Okulun bitiminde, yani insanolunun ölümüyle birlikte snav balayacak
müfetti
mesabesinde olan münker ve nekir gelecek ve talebeye ilk olarak
“rabbin kim” sorusunu
yönelteceklerdir. Yani “Ey insanolu! Sen rabbine ruhlar aleminde
söz vermitin. O
sözünde sadk kaldn m kalmadn m? Sen dünya gezegeninde yaarken
Allah’tan baka bir
rab, bir idareci, bir yönetici, emir ve yasak koyan, kanun ve hüküm
çkaran edindin mi yoksa, hayatnn bütün alannda sadece Allah’n
indirdiklerini, Allah’n kanun ve yasalarn
m tek hüküm olarak kabul ettin?”
Dikkat edilirse insanoluna ruhlar aleminde yöneltilen ilk soru ile
kiinin ölümü
neticesinde münker ve nekir meleklerinin kendisine yöneltecei soru
ayndr. ayet kii
slam üzere bir hayat sergilemise öyle cevap verebilecektir:
“Bizleri yaratan, tüm evreni
var eden, yetitiren, kanunlaryla sevk ve idare eden, yüce mevladr.”
Ama insanolu dünya
da yaarken Allah’tan baka rabler edinmi ise, Allah’tan baka kanun
koyuculara, yasa
vaaz edicilere dier bir ifade ile sahte rablere itaat etmi ise ite
o zaman münker ve nekir
meleklerinin sorusuna cevap dahi veremeyecektir.
Deylemi Enes’ten merfu olarak öyle rivayet etmektedir: “Kii ölüp
kabrine
konulduu zaman münker ve nekir melekleri gelerek kendisine “rabbin
kim” diye
soracaklar. ayet o kii Müslüman ise “Rabbim Allah’tr” diyecek ve
kendisine kabri
geniletilecektir. ayet kafir ise “ben bilmiyorum” diyecektir.
Böylece melekler
ellerindekilerle ona vurmaya balayacaklardr. Ta ki kabri alevler
basacaktr. Kabir öyle
daralacaktr ki, kiinin kaburga kemikleri birbirine
geçecektir.”
Aleddin PALEV