7
  Bismillahirrahmanirrahim RAB KAVRAMI Aleddin PALEVİ Rabb kelimesi Arapça bir kelime olup, Kur’an’da Allah lafzından sonra en çok kullanılan isimdir; 970 defa zikredilir. Lugavi  olarak terbiye etmek, ıslah etmek, mutlak otoriteye sahip olmak, efendisi olmak, sorumluluğunu yüklenmek, başkanlık yapmak, malik ve sahip olmak, sözü dinlenmek, itaat edilmek, üstünlüğü ve otoritesi kabul edilmek gibi anlamlara da gelir. Dini bir terim olarak rabb kelimesi bütün alemi yaratan, malik ve sahip olan, terbiyenin bütün gereklerine malik ve her şeye sahip olan Allah anlamına gelmektedir. Allah'ın isimlerindendir. Rabb, sadece terbiye eden (mürebbî) anlamında olmayıp, yardım etmek, yol göstermek, tasarruf etmek, korumak, her şeye hakim olmak, emretmek ve yasaklamak, sakındırmak gibi terbiyenin bütün gereklerine sahip olabilmeyi de ifade etmektedir. Bunun için rabb denilince, sadece terbiye ve malik olma durumları değil; her şeye sahip olan ebedi ve sonsuz kudret sahibi Allah anlaşılmalıdır. Bu özelliğinden dolayı rabb kelimesi, Allah'tan başka varlıklar için, bir şeye izafe edilmeden tek olarak kullanılamaz. Rabb kelimesi Kur’an’ı Kerim’de gerek lugat anlamıyla gerekse terim anlamıyla  bir çok ayette karşımıza çıkmaktadır: Kefil, kefalet sahibi: "Onlar benim düşmanımdır. Yalnız alemlerin rabbı (benim dostumdur). Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur. Ceza günü hatamı bağışlayacağını umduğum da O'dur. Rabbım, bana hüküm (yüksek bilgi, olgun hareket) ver ve beni salihler (zümresin)e kat." (26/Şuarâ, 77-83)

RAB__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

  • Upload
    tekin

  • View
    50

  • Download
    0

Embed Size (px)

DESCRIPTION

RAB__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Citation preview

KAVRAMI Aleddin PALEV 
Rabb kelimesi Arapça bir kelime olup, Kur’an’da Allah lafzndan sonra en çok
kullanlan isimdir; 970 defa zikredilir. Lugavi olarak terbiye etmek, slah etmek, mutlak
otoriteye sahip olmak, efendisi olmak, sorumluluunu yüklenmek, bakanlk yapmak,
malik ve sahip olmak, sözü dinlenmek, itaat edilmek, üstünlüü ve otoritesi kabul
edilmek gibi anlamlara da gelir.
Dini bir terim olarak rabb kelimesi bütün alemi yaratan, malik ve sahip olan,
terbiyenin bütün gereklerine malik ve her eye sahip olan Allah anlamna gelmektedir.
Allah'n isimlerindendir. Rabb, sadece terbiye eden (mürebbî) anlamnda olmayp,
yardm etmek, yol göstermek, tasarruf etmek, korumak, her eye hakim olmak,
emretmek ve yasaklamak, sakndrmak gibi terbiyenin bütün gereklerine sahip
olabilmeyi de ifade etmektedir. Bunun için rabb denilince, sadece terbiye ve malik olma
durumlar deil; her eye sahip olan ebedi ve sonsuz kudret sahibi Allah anlalmaldr.
Bu özelliinden dolay rabb kelimesi, Allah'tan baka varlklar için, bir eye izafe
edilmeden tek olarak kullanlamaz.
Rabb kelimesi Kur’an’ Kerim’de gerek lugat anlamyla gerekse terim anlamyla  bir çok ayette karmza çkmaktadr:
Kefil, kefalet sahibi: "Onlar benim dümanmdr. Yalnz alemlerin rabb (benim
dostumdur). Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur. Hastalandm zaman bana ifa
veren O'dur. Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur. Ceza günü hatam balayacan
umduum da O'dur. Rabbm, bana hüküm (yüksek bilgi, olgun hareket) ver ve beni
salihler (zümresin)e kat." (26/uarâ, 77-83)
 
Terbiye Eden, Efendi: “Evinde bulunduu kadn onu kendine çard, kaplar sk
sk kapad ve "gelsene" dedi. Yusuf: "Günah ilemekten Allah'a snrm, O, benim
efendimdir; bana iyi bakt. Hakszlk yapanlar üphesiz baarya ulaamazlar." dedi.” (12, Yusuf/23)
Egemen Güç, Otorite Sahibi: “Sizin en üstün rabbiniz benim” (79, Naziat/24)
“Onlar, Allah'dan baka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem
olu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmulard. Allah'dan
 baka hiçbir ilâh yoktur. O, müriklerin ortak kotuu eylerden de münezzehtir.” (9,
Tevbe/31)
Rububiyet Tevhidi: Rububiyet tevhidi genel olarak Allah’tan baka bir rabb
olmadna inanmak ve Allah’ rabliinde tevhid etmektir. bn-i Kayyim el-Cevziyye
rububiyet tevhidini “yaratma ve hakimiyetin ancak Allah’a mahsus oluu” eklinde
tanmlamaktadr.
Levamihu-l Envar’da Rububiyet tevhidi ile ilgili olarak unlar geçmektedir:
“Rububiyet tevhidi demek, yaratan, rzk veren, dirilten, öldüren, yok eden sadece Allah’tr.
Ondan bakas deildir.”
Tevhidi rububiyeti u ekilde özetlemek mümkündür: Allah’tan baka yaratan, rzk
veren, varlklar sevk ve idare eden bir rab yoktur. Çünkü o her eyi yaratmtr ve O’ndan
 baka da yarattklar üzerinde bir emir sahibi yoktur.
Bu konuda önemli husus udur ki, genel olarak mürikler Allahu Tealâ’ya rububiyet
noktasnda irk komamaktadrlar. Zira onlar da Allahu Tealâ’nn alemlerin yaratcs
olduunu biliyorlard. Nitekim Allahu Tealâ öyle buyurmaktadr: “Eer sen onlara, gökleri
ve yeri kim yaratt?" diye sorsan elbette: "Onlar çok güçlü ve hereyi bilen Allah yaratt,
derler” (43,Zuhruf/9)
Cahiliyye ehlinin büyük bir çounluu Allah’n varlna inanan kimselerden olumaktadr. Cahiliye ehli, yaratl konusunda Allah’n orta olmadna ve kadere,
ahiret gününe, o günde ceza ve mükafaat verileceine inanrlar, insanlarn kulluk yapmakla
mükellef olduklarn, yaptklar amellerden sorgulanacaklarn, hayr yapmlarsa hayr, er
yapmlarsa er ile cezalandrlacaklarn bilirlerdi. Melekleri “Hameletu’l Ar”, “Hafeze”
ve “Mukarrabin” olmak üzere ksmlara ayryorlard. Kullarn Allah’a kar ibadet etmekle
mükellef olduklar inançlarna binaen abdest ve gusül alrlar ve namaz klarlard. Ebu Zerr
ve Ks bin Said el-Eyadi’nin cahiliye döneminde namaz kldklar sabittir. Günein
douundan batna kadar   oruç tutuyorlard. Aure günlerinde oruç tutmak adetleriydi.
 
 bulunurlard.
Hz. Aie (radyallahu anhâ) anlatyor: "Dedim ki Ey Allah'n Resûlü, bnu Cüd'an câhiliye devrinde sla-i rahimde bulunur, fakirlere yedirirdi. O bundan fayda görecek mi?
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) u cevab verdi: "(Hayr) iyilikleri ona bir faydas
olmayacaktr. Çünkü o bir gün bile "Ya Rabbi kyamet günü günahlarm bala"
dememitir."
Ksas yaparlar, diyet verirlerdi. Zina ve hrszlk gibi suçlara gereken cezalar uygularlard.
Hatta hrszlk yapanlarn ellerini kesiyorlard. Kiinin kendi  annesiyle, kzyla, halasyla,
teyzesiyle evlenmesini haram görüyorlard. Üç talakla boanyorlar, ihrama girip hac ve
umre ibadetini yaptktan sonra safa ile merve arasnda yedi kere say yapyorlard. Ölülerini
ykayp kefenliyorlar, üzerlerine cenaze namaz klp öyle defnediyorlard. Misvak
kullanyorlar, koltuk alt ve dier temizliklerini yerine getiriyorlar, Hz. brahim’in sünnetini
ihya etme adna çocuklarn sünnet ettiriyorlard.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekkeli mürikleri Hz. brahim’in dinine
davet ettiinde onlar kendilerinin Hz. brahim’in dini üzerinde olduklarn iddia ediyorlar,
ibadet ettikleri putlarna yaratma ve emir noktasnda bir pay ayrmyorlar fakat Allah’a
yaklamak amacyla putlarna ibadet ettiklerini söylüyorlard:
“Biz onlara (putlara) ancak bizi Allah’a yaklatrsnlar diye ibadet ediyoruz.” (39
Zümer/3)
Bununla beraber Mekkeli mürikler, yetki ve otoriteyi Allah’a tahsis etmiyorlar, kendi
heva ve heveslerinden uydurduklar kanunlarla, toplumlarn yönetmeye kalkyorlard. Bu
açdan bakldnda Mekkeli müriklerin çamzn mürikleri ile bir farklarnn olmad
aikardr. Zira Mekkeli mürikler de günümüzün Laikleri gibi Allah’n varlna ve
 birliine inanyorlar ancak bu inanla beraber yaam biçimlerine, devlet yönetimlerine
Allah’ kartrmyorlard. Mekkeli mürikler de Hz. brahim’in dinine tabii olduklarn
iddia ediyorlar bununla beraber bugün Hz. Muhammed’e iman ettiini iddia eden laikler
gibi onlarda muvahhid Müslümanlara kar sava açyorlard. Yine çamzn laikleri gibi
onlarda bir takm ameli ibadetlerde bulunuyorlard. Günümüzün laik ve demokratlar da bir
taraftan kendileri baz ibadet türlerini yerine getirirlerken sistemlerine zarar vermedii
sürece toplumlarnn da bir çok ibadeti yerine getirmesine izin verirler. Fakat her iki mürik
taifesi de yetki ve otoriteyi Allah’tan gaspederek, kendilerinin tekeline alma bakmndan
ortaktrlar. Cahiliye döneminin mürikleri ile günümüzün laikleri bu açdan fikir, itikad ve
düünce baznda bütünüyle ayn konumdadrlar. Sadece isimleri farkldr. Onlarn ismi
 
kanunlarn icra ettikleri parlamentolarna çada daru-n nedve demek yerinde olacaktr.
Aslen tarih boyunca gelip geçmi mürik ve mürtedler salkl bir ekilde tannmazsa,
günümüzün mürik ve mürtedlerini tanmak mümkün olmayacak, bunun doal neticesinde
ise küfür ve iman denizleri de birbirine karacaktr.
unu belirtmek isterim ki, tarihin akyla beraber bir çok slamî kavram tahrife
urad gibi rabb kavram da bu süreçte büyük bir tahrife uram, gerçek ve asli anlamn
zihinlerden tamamyla yitirmitir. Bugün rabb  denildii zaman, insanlarn zihninde adeta
hiçbir ey olumamakta, sadece rabbimiz Allah’tr eklinde içerii bütünüyle bo cümleler
sarfetmektedirler. Bunun doal neticesinde ise hayatlarnn her alannda Allah’tan baka
rabler edinirler, ancak bunun far kna dahi varmazlar.
Bilinmelidir ki, rabb kavramnn Kur’an’da karmza çkan en önemli anlamlarndan
 bir tanesi yönetici, emir ve otorite sahibi demektir. Naziat Suresi’nde geçtii üzere
Firavun’un rablik iddias da tamamen bu yöndedir.
“(Firavun dedi ki:) Ben sizin en yüce Rabbinizim.” (79, Naziat/24)
Said Havva bu ayetin tefsirinde öyle demektedir: “Anlald üzere o toplumda
Firavunla beraber ibadet edilen bir çok put varm . Fakat Firavun kendisini onlardan daha
üstün görmekte ve böylece egemenliin Allah’a mahsus olduunu kabullenmemitir.”
Hatrlanaca üzere ilah kavramn açklarken deindiimiz üzere tarih boyunca
küfürde haddi aan hiçbir kimse genel olarak kendisinin alemlerin rabbi, yaratcs ve
terbiye edicisi olduunu iddia etmeye kalkmamtr. nsanlk tarihinde hemen hemen
hiçbir Allah’n kulu Allah olduu iddiasn ortaya atmamtr. Zira her hangi birisi çkp
insanlara rableri ve yaratclar olduunu iddia etse idi o zaman herkes tarafndan
reddedilecekti. Çünkü böyle bir iddiann kesinlikle kabul görmesi söz konusu bile deildir.
Çünkü böyle bir iddia sahibine insanlar direk olarak itiraz ederler ve “sende bizim gibi bir
insansn. Sende bizim gibi bir anne ve babadan domasn. Adn bizim admz gibidir”
diyerek iddia sahibini reddederler hatta onunla dalga bile geçerlerdi. Bununla beraber gerek
Firavun’un gerekse Firavun’dan önce ve sonra yaayan tüm Firavunlarn bu noktada temel
iddialar yönetim, otorite ve idare noktasndadr. Baknz Kasas Suresi’nin 28. ayetine dair
Allame Fahruddin Razi öyle demektedir:
“Firavun kendisinin ilah olduunu söylemektedir. Bu hususa gelince, bil ki, bununla
kastedilen, Firavun, kendisinin göklerin, yerin, denizlerin, dalarn ve insanlarn zatlarn
ve sfatlarn yarattn iddia etmemitir. Çünkü bunun imkansz olduunu bilmek için pek
 
dinlemeleri olduunu söylüyor. te Firavun'un ulûhiyyet iddias ile kastedilen, çou
kimsenin sand gibi, onun, göklerin ve yerin yaratcs olduunu iddia etmesi deil,
mâbûd olduunu iddia ediidir. Biz, özellikle, Tâhâ sûresinde, "Siz ikinizin Rabbi kim, Ey
Musa?" (Tâha, 49) ayetinin tefsirinde, Firavun'un Allah' bildiini ve bu sözü, kavminin
cahil ve ahmaklarna yutturmak için söylediini anlatmtk.”
Yine ayn ekilde Naziat Suresi’nde Firavun’un rablik iddiasn Fahreddin er -Razi
öyle tefsir etmektedir: “Firavun’un bu sözünün anlam udur: Hiç kimse halkm üzerinde
 benden baka bir emir ve yasak koyma hakk yoktur."
te bugün en büyük sorun bu noktada olumaktadr. çinde yaadmz toplum
Kur’anî kavramlardan ve geçmi dönemde yaayan Firavun ve Nemrut’lardan habersiz
olduu için günümüz Firavun ve Nemrutlarn tanyamamaktadr. Bu cehalete binaen tarih
 boyunca hiçbir Firavun’un Allah olduu yönünde bir iddias olmamasna karlk
günümüzde toplum içerisinde hoca ve alim geçinen kimseler Firavunlar halka bütünüyle
yanl tantmlar, firavunlarn sanki her eyin yaratcs olduklarn iddia ettiklerini
insanlara anlatmlardr. Bu tavrlaryla da Firavunluun ve Nemrutluun kapsn
kapatmlardr.
Burada dier bir husus ise udur: Kur’an’a baktmzda Firavun’un sadece iki kere
ilahlk ve rablik iddia ettiini görmekteyiz. Bunlardan ilki Kasas Suresi’nde ikincisi ise
 Naziat Suresi’ndedir. Bununla beraber günümüzün Firavunlar sabah akam rablik
iddiasndadrlar. Beeri kanunlarn hakim olduu parlamentolarnda gece gündüz kanun
çkarmalar, televizyon karsna geçerek halk, toplumu en iyi kendilerinin idare
edebileceklerini iddia etmeleri apaçk olarak rablik iddiasndan baka bir ey deildir.
Bilinmelidir ki, geçmite yaam Firavunlar mertçe ortaya çkp düzenlerini, düünce
sistemlerini, otoritelerini sürdürmek için iddialarn ortaya koyuyorlard ve dinî esaslar
istismar etmiyorlard. Buna karlk günümüz Firavunlar toplum içinde hakimiyetlerini ve
otoritelerini korumak için böyle bir iddia da bulunmuyor, bulunamyorlar. Zira bugün hangi idareci ortaya çkp sizin en iyi rabbiniz benim derse toplum tarafndan bütünüyle dlanr.
Bunu çok iyi bilen muasr Firavunlar böyle bir iddiada bulunmayp, kendilerini Müslüman
olarak isimlendirmektedirler.
Yazmza balarken de belirttiimiz gibi rabb kavram Kur’an’n en önemli
kavramlarndan bir tanesidir. Hatta “Allah” kelimesinden sonra Kur’an’da en çok
tekrarlanan kelime rabb kelimesidir. Allahu Tealâ kitabna “Hamd alemlerin rabbi olan
Allah’a mahsustur” (1, Fatiha/1) diyerek balarken, “Ben insanlarn rabbine snrm”
(104, Nas/1) diyerek bitirmekte , girite ve bitite rab kavramn zikretmektedir. Bununla
 beraber Kur’an’n ilk inen ayetinde de rab kavram karmza çkmaktadr: “Yaratan
rabbinin adyla oku” (96, Alak/1)
 
 
Rab kavramnn Kur’an’da bu kadar çokça zikredilmesinin üzerinde gerçekten
durmak gerekir. in  asl tekrarn hikmetini ve srrn ancak Allahu Tealâ bilmektedir.
Ancak bununla beraber dünya gezegeninde insanlarn çounun hadlerini aarak rablik
iddiasnda bulunmalar bu kavramn neden bu kadar önemli olduunu ve çokça
zikredildiini bizlere göstermektedir. Allahu Tealâ insanlarn genelde hadlerini aarak
yönetme ve idare etmede söz sahibi olacaklarn, kendilerini otorite kabul edeceklerini,
 buna paralel olarak kendi kafalarndan uydurduklar kanunlarla insanlar sevk ve idare
etmeye çalacaklarn  ve böyle rablik iddiasnda bulunacaklarn bildii için kitabnda
devaml surette bizlere kendi rabliini hatrlatmaktadr. Dier bir ifadeyle Allahu Tealâ
 bizlere devaml surette öyle seslenmektedir: “Ey kullarm! Sizin gerçek rabbiniz, kanun
koyucunuz, idare ediciniz, otorite sahibiniz ancak ve ancak benim. Sakn ola ki, bana ait bu
vasflar kendi üzerinizde görerek rablik iddiasnda bulunmaya kalkmayn ve yine bana ait
 bu vasflar kendiniz gibi bir beere tahsis ederek benden bakasn rab edinmeyin.”
u noktay iyiden iyiye düünmek gerekmektedir: Allahu Tealâ alem-i ervahta tüm
insanlar toplayp öyle seslenmitir: “Ben sizin Rabbiniz deil miyim?" (9, Araf/172) Buna
karlk tüm insanlar "pekâlâ Rabbimizsin, ahidiz" diyerek Allah’tan baka hiçbir rab,
otorite sahibi, kanun koyucu edinmeyeceklerine söz vermilerdir. Allahu Tealâ bu sözleri
yeterli görmeyip, sözlerin amele dönümesi için insanolunu okul mesabesinde olan dünya
gezegenine imtihan etmek için göndermitir. Acaba insanolu verdii sözde duracak mdr?
Yoksa sözüne muhalif hareket mi sergileyecektir? Malum olduu üzere okul mesabesinde
olan dünyaya, talebe olarak gönderilen insana , okumas için kitap, kitab örenmesi içinde
öretmen gerekmektedir. te Allahu Tealâ insanoluna okumas için kitabn indirmi,
kitabn örenmesi için de peygamberlerini göndermitir.
Okulun bitiminde, yani insanolunun ölümüyle birlikte snav balayacak müfetti
mesabesinde olan münker ve nekir gelecek ve talebeye ilk olarak “rabbin kim” sorusunu
yönelteceklerdir. Yani “Ey insanolu! Sen rabbine ruhlar aleminde söz vermitin. O
sözünde sadk kaldn m kalmadn m? Sen dünya gezegeninde yaarken Allah’tan baka bir
rab, bir idareci, bir yönetici, emir ve yasak koyan, kanun ve hüküm çkaran edindin mi yoksa, hayatnn bütün alannda sadece Allah’n indirdiklerini, Allah’n kanun ve yasalarn
m tek hüküm olarak kabul ettin?”
Dikkat edilirse insanoluna ruhlar aleminde yöneltilen ilk soru ile kiinin ölümü
neticesinde münker ve nekir meleklerinin kendisine yöneltecei soru ayndr. ayet kii
slam üzere bir hayat sergilemise öyle cevap verebilecektir: “Bizleri yaratan, tüm evreni
var eden, yetitiren, kanunlaryla sevk ve idare eden, yüce mevladr.” Ama insanolu dünya
da yaarken Allah’tan baka rabler edinmi ise, Allah’tan baka kanun koyuculara, yasa
vaaz edicilere dier bir ifade ile sahte rablere itaat etmi ise ite o zaman münker ve nekir
meleklerinin sorusuna cevap dahi veremeyecektir.
 
Deylemi Enes’ten merfu olarak öyle rivayet etmektedir: “Kii ölüp kabrine
konulduu zaman münker ve nekir melekleri gelerek kendisine “rabbin kim” diye
soracaklar. ayet o kii Müslüman ise “Rabbim Allah’tr” diyecek ve kendisine kabri
geniletilecektir. ayet kafir ise “ben bilmiyorum” diyecektir. Böylece melekler
ellerindekilerle ona vurmaya balayacaklardr. Ta ki kabri alevler basacaktr. Kabir öyle
daralacaktr ki, kiinin kaburga kemikleri birbirine geçecektir.” 
Aleddin PALEV