192
TÜRKİYE ESNAF VE SANATKARLARI KONFEDERASYONU ESNAF VE SANATKAR RAPORU MEVCUT DURUM SORUNLAR ÖNERİLER KASIM 2008 ANKARA

esnaf ve sanatkar raporu - mevcut durum sorunlar öneriler

Embed Size (px)

Citation preview

TÜRKİYE ESNAF VE SANATKARLARI KONFEDERASYONU

ESNAF VE SANATKAR RAPORU

MEVCUT DURUM SORUNLAR ÖNERİLER

KASIM 2008 ANKARA

2

ESNAF VE SANATKAR RAPORU

ÖNSÖZ Esnaf ve sanatkar kesiminin bağlı olduğu meslek kuruluşu olan Konfederasyonumuz, 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile kurulmuş, görev, yetki ve sorumluluklarının sınırı yine bu Kanunla belirlenmiş, yöneticileri yargı gözetiminde yapılan seçimlerle işbaşına gelen, yurt içinde ve dışında esnaf ve sanatkarları yasal olarak temsil etme yetkisini haiz, ülkemizin en fazla üyeye ve en yaygın örgütlenme ağına sahip meslek kuruluşudur. TESK’in görevi yalnızca esnaf ve sanatkarların sicilini tutmak değil, onların sorunlarını çözmek ve işlerini geliştirmeleri ve büyümeleri yönünde destekleyici çalışmaları yapmak, bu amaçla her platformda girişimlerde bulunmaktır.

Ülkemizde özellikle 2002 yılından bu yana devam edegelen süreç içerisinde ekonominin genel durumu ile ilgili makro göstergelerde olumlu gelişmeler ortaya çıkmıştır. Büyüme oranı yıllar itibarıyla yükselen oranda istikrarlı olarak artmış, enflasyon tek haneli rakamlara gerilemiş, kişi başına milli gelir dört katına kadar yükselmiş, ihracat artışında rekorlar kırılmıştır. Ancak, tüm bu gelişmelerin esnaf ve sanatkar kesimine yansıdığını söylemek ne yazık ki çok da gerçekçi değildir. Esnaf ve sanatkarlar, ekonomideki iyiye gidişi yeterince hissetmemektedir. Eylül 2008’den bu yana yaşanan küresel krizin olumsuz yansımaları ise, zaten zor durumda olan esnaf ve sanatkar kesiminde daha da ağır olmaktadır.

TESK’in Esnaf ve Sanatkar Siciline kayıtlı yaklaşık 2 milyon üyesi bulunmaktadır. Ancak ülkemiz ekonomisinin kırılgan yapısı nedeniyle sık sık yaşanan ekonomik krizler en çok esnaf ve sanatkar kesimini etkilemekte, bu kesim destek ve teşvik mekanizmaları ile desteklenmediğinden potansiyelini yeterli düzeyde kullanamamaktadır.

Esnaf ve sanatkar kesimi, küreselleşmenin olumsuz etkilerini son birkaç yıldır yoğun şekilde yaşamaktadır. Üretimi yeterince desteklemeyen mali ve finansal politikalar, esnaf ve sanatkar kesiminin kendine has birtakım özellikleri nedeniyle teknolojik gelişmelere ayak uyduramaması, vergi oranlarının, Bağ-Kur ve SSK primlerinin yüksekliği, hem kendisi hem de yanında çalışanların primlerini ödemek zorunda olması, ağır çalışma ve emekli olma şartlarına rağmen emekli maaşlarının düşük olması ve bu kesime yönelik teşvik ve destek politikalarının yetersiz olması esnaf ve sanatkarlarımızın sürekli olarak kan kaybetmesine, esnaf ve sanatkar teşkilatının örgüt yapısının zayıflamasına yol açmaktadır. Bunların üstüne esnafın karşı karşıya olduğu haksız rekabet, piyasalardaki nakit sıkıntısı ve esnafın müşterisi olan işçi, memur, çiftçi ve emeklinin alım gücünün düşüklüğü eklenince esnaf ve sanatkarlar için çok acil olarak tedbirler alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Esnaf ve sanatkarlarımız ülkenin orta direği olma vasfını hızla kaybetmekte, alt gelir dilimine kaymakta, bu büyük camia hızla yoksullaşmakta, kazancı evini geçindirmeye yetmemektedir. Bu süreç, esnaf ve sanatkar kesiminin sayısal büyüklüğü dikkate alındığında ülkemiz için hem ekonomik hem de toplumsal açıdan büyük bir tehlikedir.

Esnaf ve sanatkar kesiminin en üst düzeyde yasal temsilcisi olarak Konfederasyonumuz ve teşkilatımızca yapıcı ve sorun çözmeye odaklı bir yaklaşım izlenmesi gerekliliğinin bilinciyle, elinizde bulunan Esnaf ve Sanatkar Raporu hazırlanmıştır. Bu Rapor ile; özellikle politika yapanlar ve kanun koyucular açısından esnaf ve sanatkarın içinde bulunduğu duruma ve ülke için taşıdığı öneme dikkat çekilmesi ve ortak aklın kullanılarak esnaf ve sanatkar kesiminin sorunlarını çözmek yönünde yapılan çalışmaların hız kazanmasına vesile olunması amaçlanmaktadır.

3

60. Hükümetin Eylem Planında esnaf ve sanatkarlara yönelik birçok taahhüt bulunmaktadır. Bunları yerine getirmek için Bakanlıkların yoğun bir çaba sarf ettiği görülmekte ve bu çaba takdirle karşılanmaktadır. Yine de esnaf ve sanatkarlarımızın sorunlarının çözümünün gerçekten de aciliyet taşıdığını vurgulamak zorundayım. Esnaf ve sanatkarlarımız yoğun bakımdadır ve çok kısa sürede acil tedaviye ihtiyaç duymaktadır. KOSGEB tarafından Ağustos 2008’de ilki, Kasım 2008’de ikincisi uygulamaya konulan Cansuyu Kredi Faiz Desteği Programı ilgi ve memnuniyetle karşılanmıştır. Esnaf ve sanatkarlar, artık daha geniş grupları hedef alan, sektörel ve bölgesel destek paketleri beklemektedir. Verilen desteğin ekonomiye ve toplumun geneline olumlu olarak dönüşü, düşünülenden çok daha kısa sürede olacaktır.

Eylül 2008 ayında başlayan küresel ekonomik kriz, ülkelerin yöneticilerini küreselleşme olgusu üzerinde daha çok düşünmeye zorlayacaktır. Küreselleşme, karını maksimize etmeye odaklı bir yaklaşım izlemektedir. Bu ve benzer krizlerin, geniş halk kitleleri üzerinde ortaya çıkaracağı olumsuz etkilere karşı siyasi ve ekonomik aktörlerin farklı politikalar geliştirmesi zorunlu hale gelmektedir. Küreselleşmenin olumsuz etkilerine karşı, Hükümet tarafından geliri daha adaletli bölüştürmeye ve yoksulluğu azaltmaya yönelik politikalar geliştirilmelidir. Esnaf ve sanatkarlar sayısal büyüklükleri ve toplumun orta direği olma özellikleri nedeniyle bu politikalar oluşturulurken öncelikli gruplar içinde olmalıdır.

Esnaf ve Sanatkar Raporunda; esnaf ve sanatkar kesiminin genel olarak sahip olduğu özellikler ve ekonomi içindeki yeri ve önemi hakkında özet bilgi sunulduktan sonra, esnaf ve sanatkar kesiminin çeşitli konularda mevcut durumu ortaya konulmakta, akabinde genel, bölgesel ve sektörel sorunlara değinilmekte, TESK tarafından Şubat 2008’de geniş bir katılımla düzenlenen Ortak Akıl Platformu ve yine Şubat-Mart 2008 tarihlerinde gerçekleştirilen Esnaf ve Sanatkar Beklenti Anketi sonuçları hakkında bilgi sunulmakta ve son olarak geliştirilen önerilere yer verilmektedir.

Raporda yer alan bilgi, tespit ve öneriler; TESK Yönetim Kurulunun ve TESK Üst Kurullarının düzenli olarak yaptığı toplantılarda dile getirilen hususlardan, ilgili Bakanlıklar ve diğer kamu kurumları ile yapılan bir dizi toplantıda ortaya çıkan tespitlerden, son bir yılda ülke genelinde esnaf ve sanatkar teşkilatına ve bizzat esnaf ve sanatkarlara yerinde yapılan ziyaretlerimde edinilen bilgilerden derlenmiştir.

Esnaf ve Sanatkar Raporunun hazırlanmasına çok sayıda kişi ve kurum katkı sağlamıştır. Toplantılarımıza katılım sağlayan, yazılı ve sözlü olarak görüşlerini ileten Bakanlıklarımızın ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarımızın ve sosyal ortaklarımızın temsilcilerine, değerli görüşleri ile önümüzde yeni ufuklar açan akademisyenlerimize, TESK Üst Kurullarının üyelerine, illerde yapılan toplantılara katılan esnaf ve sanatkar meslek kuruluşlarımızın yöneticileri olan Federasyon, Birlik ve Odalarımızın başkanlarına, yönetim kurulu üyelerine ve personeline ve elbette üyelerimiz olan sevgili esnaf ve sanatkarlarımıza içten teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Raporun ilgili bölümlerini yazan Konfederasyonumuzun teknik birimlerinin çalışanlarına ve Raporu inceleyerek görüşlerini aktaran Konfederasyonumuz yöneticilerine çabaları nedeniyle teşekkür ediyorum. Raporun içeriğinin belirlenmesi ve yazımı aşamasında yönlendirici çalışmaları nedeniyle DPT Müşaviri Sayın Şevki Eminkahyagil’e ayrıca teşekkürü bir borç biliyorum..

Raporumuzun, esnaf ve sanatkar kesimini kamuoyuna daha iyi anlatmak, yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek ve bu sorunların çözümü için yöntemler geliştirilmesinde kaynak olmak amacına ulaşmasını ve kullanıcılarına yararlı olmasını diliyorum.

Bendevi PALANDÖKEN

TESK GENEL BAŞKANI

4

ÖNSÖZ 2

İÇİNDEKİLER 4

TABLOLAR DİZİNİ 6

KISALTMALAR 8

GİRİŞ 10

YÖNETİCİ ÖZETİ 14

1. Bölüm: Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Durum Analizi 20

1.1. Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Ekonomideki Yeri ve Önemi 20

1.2. Esnaf ve Sanatkar Tanımı 23

1.3. Mesleki Eğitim ve İstihdam 29

1.4. Esnaf ve Sanatkarlara Yönelik Devlet Destekleri, Sağlanan Teşvikler, Uygulanan Politikalar 49

1.5. Kredi ve Finansman Uygulamaları 61

1.6. Vergi Uygulamaları 69

1.7. Sosyal Güvenlik 79

1.8. Mevzuattan Kaynaklanan Sorunlar 93

1.9. Çalışma Hayatına İlişkin Sorunlar 102

1.10. Sektörel Sorunlar 104

1.10.1 Ulaştırma Sektörü 105

1.10.2 Bakkal, Bayi ve Büfeci Meslek Dalları 105

1.10.3 Yiyecek İmalat ve Satışı Meslek Dalları 106

1.10.4 Ağaç İşleri ve İnşaat Sektörü 107

1.10.5 Berberlik, Kuaförlük ve Güzellik Uzmanlığı Meslek Dalları 108

1.10.6 Elektrik-Elektronik Meslek Dalları 109

1.10.7 Kahvecilik ve Kıraathanecilik Meslek Dalları 110

1.10.8 Ayakkabıcılık ve Dericilik Meslek Dalları 111

1.10.9 Terzilik ve Konfeksiyonculuk Meslek Dalları 112

1.10.10 Metal İşleri Sektörü 113

1.10.11 Et Ürünleri İşlemeciliği ve Satışı Meslek Dalları 114

1.10.12 Seyyar ve Sabit Sebzecilik ve Meyvecilik Meslek Dalları 115

1.10.13 Fırıncılık Meslek Dalı 115

1.11. Bölgesel Sorunlar 116

2. Bölüm: Avrupa Birliği Uyum Sürecinin Esnaf ve Sanatkar Kesimine Yansımaları 122

2.1. Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri 122

5

2.2. Esnaf ve Sanatkarlar ile İlgili AB Müktesebat Fasılları 124

3. Bölüm: Esnaf ve Sanatkar Politikalarında Eğilimler 145

4. Bölüm: Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapısında Değişim Gereği 150

4.1. Esnaf ve Sanatkarlığın Temeli: Ahilik Kültürü 150

4.2. Cumhuriyet Dönemi Gelişmeleri 150

4.3. Avrupa Birliği Üye Ülkelerinde Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapıları

5. Bölüm: Esnaf ve Sanatkarların Sorunları ve Çözüm Önerileri 154

5.1. Mesleki Eğitimde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri 154

5.2. İstihdamda Yaşanan Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri 157

5.3. Devlet Destekleri, Teşvikler ve Kredi ve Finansman Uygulamalarında Karşılaşılan Sorunlar ve Öneriler 158

5.4. Vergi Uygulamaları ile İlgili Sorunlar ve Öneriler 160

5.5. Sosyal Güvenlik Sistemine İlişkin Sorunlar ve Öneriler 161

5.6. Mevzuat Düzenlemelerinden Kaynaklanan Sorunlar ve Öneriler 163

6. Bölüm: Model Önerileri 165

6.1. İşe Başlama Bildirimi ve Tek Durak Uygulaması 165

6.2. Kümelenme Teşvikleri 165

6.3. Esnaf ve Sanatkarın Rekabet Gücü 166

6.4. Bankacılık Sisteminin Tamamının Esnaf ve Sanatkarın Kredi Taleplerinde Kullanılabilmesi 167

6.5. Esnaf ve Sanatkarın ve Çalışanlarının Sosyal Güvenlik Primlerinde Devlet Desteği 167

6.6 Yaşam Boyu Öğrenmede Fransa Örneği ve Türkiye’ye Uyarlanması 167

6.7 Mesleki Eğitim ve Teknoloji Merkezlerinin Yeniden Yapılandırılması 168

6.8 Mesleki Eğitim ve Çıraklık Eğitimini Geliştirme Yönünde İşbirliği 169

7. Bölüm: Esnaf ve Sanatkar Beklenti Anketi Sonuçları 170

8. Bölüm: Genel Değerlendirme 187

Kaynakça 191

6

TABLOLAR VE GRAFİKLER DİZİNİ Tablo - 1 Esnaf ve Sanatkar Sayısı

Tablo - 2 İşletmelerin Sektörel Dağılımı

Tablo - 3 İmalat Sanayindeki İşletmelerin Ölçeklerine Göre Dağılımı

Tablo - 4 İmalat Sanayinde Faaliyet Gösteren İşletmelere İlişkin Veriler (2001)

Tablo - 5 Bazı Ülkelerde Eğitim Kademelerine Göre Çağ Nüfusu (1992, 2002, 2012)

Tablo - 6 Bazı Ülkelerde Ortaöğretimdeki Öğrencilerin Eğitim Türlerine Göre Dağılımı (2002)

Tablo - 7 Bazı Ülkelerde Eğitim Kademelerine Göre Öğrenci Başına Yapılan Harcamalar (2001)

Tablo - 8 Eğitime Yapılan Kamu Harcamaları

Tablo - 9 Türkiye Genelinde Mesleki Eğitim Merkezlerinin Son Beş Yıla İlişkin Sayısal Verileri

Tablo - 10 Mülkiyeti TESK ve Alt Teşkilatına Ait METEM’ler ve Mesleki Eğitim Verilen Branşlar

Tablo - 11 Avrupa Ülkelerinin Çalışma Hayatına Ait Veriler

Tablo - 12 Yaş Gruplarının Toplam Nüfusa Oranları

Tablo - 13 İşgücü durumu (Temmuz 2008)

Tablo - 14 Çalışan Sayısına Göre İşyeri Büyüklükleri

Tablo - 15 Yıllar İtibariyle Açılan ve Kapanan Esnaf-Sanatkar Sayıları

Tablo - 16 2006 Yılında İşgücünün Eğitim Düzeyi

Tablo - 17 KOBİ Teşvik Fonu Kredisinden Esnaf ve Sanatkarların Kullanım Durumu

Tablo – 18 Dış Ticaret Müsteşarlığı Destekleri

Tablo - 19 1 Ocak - 19 Haziran 2007 Dönemine Ait KOSGEB Destekleri Dağılımı

Tablo - 20 KOSGEB Banka Kredi Desteği Bilgileri

Tablo - 21 T. Halk Bankası KOBİ Kredileri

Tablo - 22 T. Halk Bankası (Kooperatif Kefaletli) Kredileri 2007 Yılı Gelişimi

Tablo - 23 Kooperatif Kredilerine Uygulanan Faiz Oranları

Tablo - 24 Kooperatif Kredilerine Ait Gelir Kayıpları için Hazinece Yapılan Ödemelerinin Gelişimi

Tablo - 25 KGF A.Ş. Kredi Desteği Bilgileri

Tablo - 26 İşletmelerin Hukuki Şekline Göre Verilen Kefaletlerin Dağılımı

Tablo - 27 2007 Yılı İtibariyle Mükellef Başına Düşen Aylık Gelir Vergisi

Tablo - 28 Götürü Usul ve Basit Usul Karşılaştırması

Tablo - 29 Gelir Üzerinden Alınan Vergilerdeki Artış Oranı

Tablo - 30 Bazı Ülkelerde Esnaf ve Sanatkarların Ödediği Vergi ve Harç Sayıları

Tablo - 31 OECD, AB ve Türkiye’de Vergi ve Benzerlerinin Payları

Tablo- 32 Sosyal Güvenlik Kapsamındaki Kişi Sayısı

Tablo - 33 Bağımsız Çalışan Sigortalı Sayıları Toplamı

Tablo - 34 5510 Sayılı Kanuna Göre Yıllar İtibariyle Emeklilik Yaşları

7

Tablo – 35 Türkiye’de Doğuşta Hayatta Kalma Beklentisi (1970-2025)

Tablo - 36 Bağımsız Çalışan Sigortalıların Göre Aylık Miktarları

Tablo- 37 Hizmet Akdi ile Çalışan Sigortalıların Emekli Aylığı Seviyeleri

Tablo - 38 Kamu Çalışanı (Memur) Emeklilerin Aylık seviyeleri

Tablo - 39 Sosyal Güvenlik Destek Primine Tabi Çalışan Sigortalılara İlişkin Bilgiler

Tablo - 40 Sağlık Karnesi Sayısı-2007/Aralık (Sigortalı ve Yakınları)

Tablo - 41 Sosyal Güvenlik Kurumlarının Toplam Sağlık Harcamaları

Tablo - 42 Sosyal Sigorta Kuruluşlarına Bütçeden Yapılan Transfer Tutarları Tablo - 43 Marmara Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

Tablo - 44 Ege Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

Tablo - 45 İç Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

Tablo – 46 Akdeniz Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

Tablo - 47 Karadeniz Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

Tablo – 48 Güneydoğu Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

Tablo - 49 Doğu Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Tablo - 50 Esnaf ve sanatkarlar ile Meslek Kuruluşlarının SWOT Analizi Tablosu

Tablo - 51 Stratejik Amaçlar Çalışması Sonucu

GRAFİKLER

Grafik - 1 Yıllara göre biten KSS projeleri

Grafik - 2 Kredi Başvurusu ve Sonuçlandırılması İçin Takip Edilen İşleyiş Şeması

Grafik - 3 Kooperatif Kredilerinden Yararlanan Esnaf ve Sanatkarların Durumu

Grafik - 4 Basit Usulde Ödenen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisi İçindeki Payı

Grafik - 5 Basit Usulde Beyan Edilen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisindeki Payı

Grafik - 6 Götürü Usulde Ödenen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisindeki Payı

Grafik - 7 Dolaylı Vergilerin Toplam Vergi Gelirlerindeki Payı

8

KISALTMALAR AB Avrupa Birliği

AKÇT Avrupa Kömür ve Çelik Anlaşması

AYF Avrupa Yatırım Fonu

BRHÇ Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin

BYKP Beş Yıllık Kalkınma Planı

ÇP Çerçeve Program

DPT Devlet Planlama Teşkilatı

ESKKK Esnaf ve Sanatkar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri

ESOB Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği

EUROCHAMBERS Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği

GSMH Gayri Safi Milli Hasıla

GSYİH Gayri Safi Yurt İçi Hasıla

ILO Uluslar arası Çalışma Örgütü

IMF Uluslar arası Para Fonu

IPA Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı

İDDG İşyeri Denetleme ve Danışmanlık Grubu

İPBDK İşgücü Piyasası Bilgi Danışma Kurulu

İŞKUR Türkiye İş Kurumu

İÜEM İşletmelerüstü Eğitim Merkezi

KADİM Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Projesi

KGF Kredi Garanti Fonu

KKDF Kaynak Kullanım Destekleme Fonu

KOBİ Küçük ve Orta Ölçekli İşletme

KOSGEB Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı

KÖY Kalkınmada Öncelikli Yöreler

KSS Küçük Sanayi Sitesi

MEB Milli Eğitim Bakanlığı

MEDAK Meslek Danışma Komisyonu

MEDB Meslek Eğitimi Danışmanlığı Birimi

MEKSA Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayi Destekleme Vakfı

MEM Mesleki Eğitim Merkezi

METEM Mesleki Eğitim ve Teknoloji Merkezleri

9

MYK Mesleki Yeterlilik Kurumu

MYO Meslek Yüksek Okulu

NACE Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması

OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü

ORTKA Ortak Kullanım Atölyeleri

ORTLAB Ortak Kullanım Laboratuarları

OSB Organize Sanayi Bölgeleri

SGK Sosyal Güvenlik Kurumu

SWOT Güçlü Yanlar, Zayıf Yanlar, Fırsatlar, Tehditler

TESK Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu

TOBB Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği,

TOSYÖV Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı

TSE Türk Standartları Enstitüsü

TÜRKAK Türk Akreditasyon Kurumu

TÜBİTAK Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu

TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu

TÜSSİDE Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü

UEAPME Avrupa Sanatkarlar ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Birliği

YÖK Yüksek Öğretim Kurulu

10

GİRİŞ Ülkemiz ekonomisi, geçmişte önemli sayılabilecek krizler yaşamış, bu krizlerden genellikle kısa vadeli ve günü kurtaran politikalar ile çıkılmaya çalışılmış, bu durum yapısal sorunların derinleşmesine, ekonomimizin temel sorunlarının çözümlerinin ertelenerek günümüze kadar gelmesine neden olmuştur. 2001 yılında yaşanan ülke tarihinin en önemli krizi; ağır ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açmış ve esnaf-sanatkar ve küçük işletmeler bu krizden en fazla etkilenen kesim olmuş, kapanan işyeri sayısı Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarına ulaşmıştır.

3 Kasım 2002 ve 22 Temmuz 2007 tarihlerinde yapılan genel seçimler sonucunda, tek partili bir hükümetin iş başına gelmesi, siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması için uygun bir ortam yaratmıştır. Sağlanan bu siyasi istikrar ortamının ve ekonomik programın uygulanan sıkı para ve maliye politikalarının etkisiyle, 2002 yılından bu yana makro ekonomik göstergelerde önemli iyileşme ve gelişmeler elde edilmiştir. Göstergelerde ifadesini bulan bu iyileşmelerin, 2001 krizinin etkilerini halen üzerinden tam olarak atamayan esnaf ve sanatkar kesimine tam olarak yansıdığını söylemek pek gerçekçi değildir. Piyasalarda gözlenen talep daralması, haksız rekabet yaratan uygulamalar, karşı karşıya kalınan finansman zorlukları esnaf ve sanatkar kesimini ve küçük işletmeleri zorlamaya devam etmektedir. Bu olumsuz tablonun üzerine Eylül 2008’de ülkemizde de ilk etkileri görülmeye başlanan global kriz ve dalgalanmaların eklenmesi, zaten sıkıntılı bir süreçte bulunan esnaf ve sanatkarlarımızın beklentilerini daha da olumsuz hale getirmiştir. Nitekim zaten daralmış olan iş hacmi küresel krizin etkisiyle daha da daralmış ve bankalar kredi teminini zorlaştıran kriterler getirmiştir.

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin varlığı, yaygınlığı ve ekonomi içindeki payları, ekonominin sağlıklı işleyişi ile doğru orantılıdır. Bu işletmeler gelişmiş ya da az gelişmiş olsun, tüm ekonomiler için büyük önem taşımaktadır. Avrupa Birliğinde ekonomik büyümenin ve istihdam artışının sağlanmasında en önemli unsurlardan birinin küçük ve orta ölçekli işletmeler olduğu kabul edilmiş ve bu işletmeleri destekleyecek çeşitli mekanizmalar uygulamaya konulmuştur. Haziran 2000’de, Avrupa Komisyonu, küçük işletmeleri teşvik etmek ve çeşitli alanlarda desteklemek amacıyla ‘Avrupa Birliği Küçük İşletmeler Sözleşmesi’ni onaylamıştır. Sözleşme, Avrupa ekonomisinin gelişmesinde kritik rol oynayan bu işletmelerin önemini vurgulamayı ve bu işletmelerin gelişmesi ve başarısına yönelik gerekli faktörlerin dikkate alınmasını sağlamayı amaçlamaktadır.

Ülkemiz ekonomik ve toplumsal yapısında esnaf ve sanatkarlar ve küçük işletmeler, göz ardı edilemeyecek ölçüde önem taşımaktadır. Bu önem, esnaf ve sanatkar işletmelerinin;

• Daha az yatırımla üretim yapabilmeleri ve ürün çeşitliliği sağlamaları, • Emek-yoğun çalışarak ve ülke çapında istihdam yaratarak işsizliği azaltmaya katkıda

bulunmaları, istihdamı daha düşük maliyetle sağlamaları, • Talep değişikliklerine daha kısa sürede uyum sağlama becerisine sahip olmaları, • Ekonomik dalgalanma ve krizlerden korumasız olarak etkilenmekle beraber, bu şartlara

genellikle büyük işletmelerden daha kolay ve çabuk uyum sağlayabilmeleri, • Bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarını azaltmaya katkıda bulunmaları, • Yan sanayi olarak büyük ölçekli firma ve yatırımları desteklemeleri ve tamamlamaları, • Nitelikli işgücünün yetiştirilmesine katkıda bulunmaları,

11

• Gelirin dengeli dağılımına katkı sağlamaları ve orta sınıf olarak toplumsal hayatta denge faktörü olmaları,

• Toplumsal ve sosyal hayatta denge unsuru ve istikrara katkıları ile demokrasinin vazgeçilmez unsuru olmaları,

gibi özelliklerinden kaynaklanmaktadır.

Öte yandan esnaf ve sanatkar işletmelerinin ortak bir takım özellikleri aynı zamanda yaşadıkları sorunların da kaynağını teşkil etmektedir. Bu özellikleri genel olarak;

• Aile işletmesi olma, • Geleneksel yönetim biçimi, • Ayni, nakdi ve beşeri sermaye yetersizliği, • AR-GE eksikliği, • Finansal planlama yetersizliği, finansal kurumlardan yeterli desteği görememe, • İşyeri veya çalışma alanının küçüklüğü, • Danışman, uzman, nitelikli eleman istihdam edememe, • Modern pazarlama yöntemlerini kullanamama, • Rekabet gücünün zayıf olması, verimlilik düşüklüğü ve asgari standartları

sağlayamama, • Mevzuat ve bürokratik işlemlerde zorlanma,

şeklinde sıralamak mümkündür.

Ülke ekonomisinde ve özellikle toplumsal yapısında çok önemli bir yer tutan esnaf ve sanatkar işletmelerine yönelik olarak, sistemli ve kurumsallaşmış bir destek politikası olduğu söylenemez. Değişik kamu kurumlarınca yürütülen bir takım destek ve teşvik politikaları var olmakla birlikte, esnaf ve sanatkar işletmelerinin bunlardan yararlanma oranı düşüktür. Çünkü sağlanan teşvikler ve destekler için getirilen koşullar çoğu kez, esnaf-sanatkar işletmelerinin yararlanamayacağı ölçüde ağırdır. Bürokratik işlemler çok fazladır ve uygulamalarda işbirliği ve koordinasyon eksiktir.

KOSGEB tarafından Ağustos 2008 ayında başlatılan Cansuyu Kredi Faiz Destek Programının bu alanda bir ilk olduğu ve yalnız esnaf ve sanatkarların katılabileceği bir program olması yönüyle de dikkate değer olduğunu vurgulamak gerekir. Programa ayrılan kaynağın tamamı 1 ay gibi kısa bir sürede kullanılmıştır. Bu yoğun ilgi, esnaf ve sanatkarlara yönelik desteklerde dikkate alınması gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir. Esnaf ve sanatkarların doğrudan yararlanabileceği ya da bu kesime kota ayrılan programlar bu kesim için çok daha kolay ulaşılabilir olması nedeniyle ilgi görecektir. Aynı zamanda desteğin verilme hedefine de ulaşılmış olacaktır.

Sayıları 2 milyona yaklaşan esnaf ve sanatkar kesimi, ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulmuş, kolay ulaşılabilir, küçüğü de gözeten destek mekanizmalarına ihtiyaç duymaktadır. Bu noktadan hareketle bu işletmelerin temel sorunları aşağıdaki gibi sıralanabilir.

• Esnaf ve sanatkar işletmeleri, öncelikle finans kaynaklarına kolay ulaşamama sorunu yaşamakta, finansman araçlarından yeterli ölçüde yararlanamamaktadır.

Bu sorun doğrudan doğruya, esnaf ve sanatkarın gelişmiş teknoloji kullanarak üretim yapabilme kapasitelerini olumsuz etkilemekte, yeterli finans desteği bulamayan esnaf-sanatkar işletmeleri teknolojik alt yapılarını yenileyememektedirler. Bu nedenle, standart ve kaliteli üretim yapmaları ve rekabet gücü kazanmaları güçleşmekte, bu da ihracat

12

yapabilmelerini engellemektedir. Dolayısıyla finansman sorunlarının çözümü bu işletmeler açısından birinci derecede öncelik arz eden konuların başında gelmektedir.

• Pazarlama, yönetim, tanıtım bilgileri genellikle eksiktir ve bu bilgilerin eksikliği işletmelerin büyümesine ve rekabet gücü kazanmasına engel olmaktadır. Esnaf ve sanatkara yönelik danışmanlık hizmetlerinin yoğunluğunun ve çeşitliliğinin artırılması önemini korumaktadır.

• Esnaf ve sanatkar işletmelerinin sayısal olarak çok ve dağınık olmaları ve çok sayıda mesleği bünyelerinde barındırmaları bunlara kolayca ulaşmayı engellemekte, ilgili otoriteler kolaya kaçarak Devlet yardım, destek ve teşviklerine istihdam ve sermaye gibi alt sınırlar getirmekte ve bu işletmelerin desteklerden yararlanmalarına engel olmaktadırlar. Devlet desteklerinin bir kısmının doğrudan esnaf sanatkar ve küçük işletmeleri hedef alarak oluşturulması, bu hususun genel teşvik uygulamaları içinde kaybolmamasının sağlanması gerekmektedir. Teşvik ve destek politikalarının daha çok sanayi işletmelerine yönelik yapısının, hizmet üreten işletmeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi yararlı olacaktır.

• Esnaf ve sanatkar işletmelerinin önemli bir sorunu nitelikli işgücü temininde yaşadıkları sıkıntılardır. Aslında bir yandan giderek büyüyen işsizlik sorunundan bahsedilirken, diğer yandan işletmelerin nitelikli işgücü bulmada sorun yaşaması bir çelişki gibi görünse de, gerçek böyledir. Bunun nedeni, iş hayatı ile mesleki eğitim politikasını oluşturanlar ve yürütenler arasındaki koordinasyon eksikliğidir.

• Esnaf ve sanatkar işletmeleri ağır bürokratik işlemlerden mağdurdur ve vergi ve sosyal güvenlik ödemelerinden dolayı zorlanmaktadır. Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede başarılı olunabilmesi için; bu işletmelerin ekonomik güçleri ile orantılı vergi ve benzeri ödemelere muhatap olmaları esastır. Buna yönelik ince ayar politika uygulamaları başarı şansını arttıracaktır.

Mikro ve küçük ölçekli işletmeler yönünden gerek sektörler ve gerek bölgeler bazında yaşanan çok farklı sorunların giderilmesi için uygun ve farklı politikalar uygulamak gerekmektedir.

Genel olarak esnaf ve sanatkar işletmelerinin ortak sorunlarını bu şekilde özetlemek mümkündür. Esnaf ve sanatkar kesimi ve bağlı oldukları meslek kuruluşları, bu sorunları zaman içinde azaltacak destek ve teşvik politikalarının belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin uygulamaya konulmasının beklentisi içindedir.

Özellikle ülkemizde de etkileri hissedilen ve dünyadaki gelişmelerin ülkemizi de etkileyeceği aşikar olan küresel krizin yaratacağı olumsuzlukları gidermeye yönelik olarak ilave tedbirler alınması ihtiyacı doğmuştur. Bu tedbirler planlanırken küçük ölçekli işletmeler göz ardı edilmemeli, tam tersine krizin sosyal ve toplumsal anlamda yaratacağı etkileri hafifletmek üzere esnaf ve sanatkar işletmelerine önem ve öncelik verilmelidir.

Esnaf ve sanatkar işletmelerine verilecek desteklerin; çok daha fazla katma değerle ekonomiye ve topluma döneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kısaca örneklemek gerekirse; bu işletmelerde çalışan birer kişinin ücretinin vergi dışı bırakılması, işsizlik sorununun çözümüne önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. İşsizliğin yakın gelecekte daha da önemli sorunlara yol açacağı ortadadır. Böyle bir destek, özellikle küresel kriz yüzünden işsiz kalanlar için önemli bir çıkış noktası olabilecektir.

Nitekim, Avrupa Birliğinde işsizliğin önlenmesinde en önemli aracın küçük işletmelerin ve girişimciliğin desteklenmesi olduğu kabul edilmektedir. Bu işletmeler emek-yoğun çalıştığı için büyük işletmelere göre daha fazla istihdam yaratma kapasitesine sahiptir. Her yıl iş hayatına 1 milyondan fazla kişi katılmaktadır. Bu kadar kişiye Devletin imkanları ile iş alanı yaratılabilmesi mümkün değildir. Öyle ise bu destek acilen hayata geçirildiği takdirde istihdam açısından yararlı olacaktır.

13

Esnaf ve sanatkar işletmelerinin vergi ve sosyal güvenlik ile ilgili sorunları, bu iki alanın hassas dengelere dayanması nedeniyle göz ardı edilmektedir. Oysa girişimciliğin teşviki ve küçük işletmelerin desteklenmesinde AB ve gelişmiş ülkelerde en çok kullanılan araçlar vergi ve sosyal güvenlikle ilgili olanlardır. Türkiye’de vergi yasalarında esnaf tanımı dahi bulunmamakta, bu kesim sadece ödediği gelir vergisi kriterine bakılarak değerlendirilmekte, sürekli az vergi ödediği ya da vergi kaçırdığı ileri sürülerek neredeyse zanlı durumuna getirilmektedir.

Oysa, gelişmiş ülkelerde çeşitli vergi kalemlerinde indirim, KDV indirimi, yatırım indirimi, mesleki vergi muaflığı gibi teşvikler oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Benzer politikaların ülke koşullarına uyarlanarak ülkemizde de uygulamaya konulması, esnaf ve sanatkar işletmelerinin kendilerini geliştirmek için daha çok kaynak ayırmalarına ve ekonomiye sağlayacakları katkıyı arttırmalarına imkan sağlayacaktır.

Ülke ekonomisinin orta direği olan esnaf ve sanatkarların talebi; öncelikle kendilerine yaşayabilecek, sonra gelişerek büyüyebilecek bir ekonomik ortam sunulması, böylece ekonominin gelişimine katkılarının giderek arttığı bir sürecin oluşturulmasıdır.

Bu Raporda; esnaf ve sanatkar kesiminin temel sorunları, mevcut durum analizi ekseninde ortaya konulmakta, bu kesimin rekabet gücünü arttıracak ve Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinden olumlu anlamda etkilenmelerini sağlayacak çözüm, sistem ve model önerileri geliştirilmektedir. Bununla da, politika yapıcı ve uygulayıcılarının, Türk ekonomisinin geleceğine yönelik stratejik amaçları ve eylemleri belirlerken bu kesimin taşıdığı önemin farkında olmalarına destek verilmesi amaçlanmaktadır.

14

YÖNETİCİ ÖZETİ Mevcut Durum Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Ekonomi İçindeki Yeri ve Önemi

1. Esnaf, sanatkar ve küçük işletmeler, sosyal dengelerin ve sistemin güvencesi olarak, demokrasinin, serbest piyasa ekonomisinin ve hür teşebbüsün temel unsurlarıdır. Türkiye’de esnaf-sanatkar ve küçük işletmeler ekonomik hayatın vazgeçilmez dinamiğini oluşturmaktadırlar. Esnaf ve sanatkara yönelik istatistiki veri sıkıntısı ve bilgi eksikliği bu kesimin öneminin gereğince ortaya konulabilmesine engel teşkil etmektedir.

Esnaf ve sanatkar sayısının son birkaç yılda inişli çıkışlı bir seyir izlediği ve bazı esnaf ve sanatkarlık meslek gruplarındaki esnaf ve sanatkar sayısının çeşitli nedenlerle giderek azalma eğilimi içinde olduğu görülmektedir. Bunun temel nedenlerinin başında, esnaf ve sanatkara sağlanan devlet desteklerinin zamanında ve yeterince verilememesi, ekonominin kriz dönemlerinde bu kesimin iç ve dış şoklara doğrudan maruz kalmaları gelmektedir.

Global krizin ülkemize olumsuz yansımalarını en aza indirecek tedbirlerin alınması önemini daha fazla hissettirmektedir.

Ekim 2008 itibariyle, e-esnaf veri tabanına kayıtlı yaklaşık 1.900.000 esnaf ve sanatkar bulunmakta ve bunlar 491 meslek kolunda ekonomik hayata katkı vermektedirler. Ancak, bu kesimin GSMH içindeki payı ile ilgili olarak sağlıklı bir veri bulunmamaktadır.

Esnaf ve Sanatkar Tanımı

2. Esnaf ve sanatkarın tanımı, günümüz koşulları ve çağdaş yaşamın gerekleri dikkate alınarak yeniden yapılmalıdır. Mevcut mevzuatımızdaki tanımlar genelde 1930’lu yılların tanımları esas alınarak yapılmış olup, yeterli değildir. Tanım açısından ülke gerçeklerinin dikkate alınarak ve AB ülkelerindeki en iyi örnekler incelenerek kendi sosyo- kültürel yapımıza uygun esnaf ve sanatkar tanımının benimsenmesi yararlı olacaktır.

3. Esnaf ve sanatkar tanımı, tüm faaliyetleri kapsayıcı olmalı, girişimciliği özendirmeli, ekonomik anlamda gelişimi sınırlamamalı ve istihdamı artırmalı, büyümeyi desteklemeli, çağdaş tekniklerin kullanımını özendirmelidir. Esnaf ve sanatkarın durağan yapısından kurtulması ve gelişime açık olması, bu anlayış ve felsefe çerçevesinde yapılacak bir tanım ile sağlanabilecektir.

Mesleki Eğitim ve İstihdam

4. Resmi verilere göre ülkemizde istihdamın % 62’si 10 ve altı işçi çalıştıran mikro işletmelerde gerçekleşmektedir. Bu işletmelerin büyük bir bölümü ise esnaf-sanatkar işletmeleridir. İşsizliğin çok önemli bir sorun haline geldiği ülkemizde, istihdam yaratma açısından girişimciliğin ve esnaf-sanatkar işletmelerinin teşvik edilmesinin ne kadar önemli olduğu ortadadır.

5. Esnaf-sanatkarlar küçük sermayelerle ve kendi emekleri ile çalışan bir kesim olarak, hem işveren hem de işçiye yakın bulunmaktadır. Esnaf-sanatkarların da yoğun şekilde iş açıp kapattıkları dikkate alındığında, işsiz oldukları dönemde bir sosyal koruma mekanizması içinde yer almaları ciddi bir ihtiyaçtır. Bu çerçevede, esnaf-sanatkarların da dahil olduğu bağımsız çalışanlar için bir işsizlik sigortası fonu kurulmalıdır. Kriz dönemlerinde bu tip sosyal koruma mekanizmalarına daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.

6. Türk eğitim sistemi, hayat boyu öğrenme prensibi içinde, mesleki eğitime gereken önemin verilmesi yönünde uygulamalara destek vermelidir. OECD ülkelerinin ortalama olarak

15

ortaöğretim öğrencilerinin yarısı genel eğitime, diğer yarısı ise mesleki eğitime devam etmektedir. Ülkemiz eğitim sisteminde mesleki eğitimin payının bu seviyelere çıkarılması ve eğitim kalitesinin yükseltilmesi gereği açıktır.

7. Ülkemizde mesleki eğitim istihdam ilişkisi yeterli ölçüde kurulamamıştır. Daha çok üniversite-sanayi işbirliği istenilen ve beklenilen ölçülerde sağlanamıyor olarak bilinen gerçek, tüm sektörler için doğrudur. Ülke genelinde ve bölgesel düzeyde işgücü ihtiyaç planlaması yapılarak eğitim kurumları, özellikle mesleki eğitim kurumları buna göre yönlendirilmelidir.

8. TESK, TOBB ve benzeri meslek kuruluşları konuları itibariyle alakalı oldukları alanlarda örgün ve yaygın her türlü mesleki eğitime desteklerini artırmalıdırlar. TESK ve alt teşkilat birimleri başta çıraklık eğitimi olmak üzere mesleki eğitimin teorik ve pratik her alanında rol almalıdır.

9. İşletmelerde verilemeyen pratik meslek eğitimlerini tamamlamak üzere kurulan işletmelerüstü eğitim modeli geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Diğer bir çok ülkede olduğu gibi bu merkezlere Devlet destek vermelidir. Bu kapsamda, ağırlıklı olarak esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları tarafından kurulan ve işletmelerde verilen beceri eğitiminin eksikliklerinin tamamlandığı işletmelerüstü eğitim merkezleri, başta MEB olmak üzere diğer ilgili kurum ve kuruluşların da (TOBB, işçi ve işveren sendikaları, OSB ve KSS yönetimleri, yerel yönetimler gibi) içinde yer alacağı bir model çerçevesinde etkin hale getirilmelidir.

10. Esnaf-sanatkarların rekabet edebilirliklerini arttırmaya yönelik ve iş ve mesleklerini geliştirmelerini sağlayacak eğitim ve danışmanlık hizmetleri son derece sınırlı düzeydedir. Esnaf-sanatkarlara belirtilen hizmetleri sunan başta esnaf-sanatkar meslek kuruluşları, MEB ve KOSGEB olmak üzere tüm kurum ve kuruluşların kapasiteleri arttırılmalıdır. Bu alanda etkin ve verimli hizmet sunmayı sağlayacak yeni modeller geliştirilmelidir.

Esnaf ve Sanatkara Yönelik Devlet Destekleri, Sağlanan Teşvikler, Uygulanan Politikalar

11. Ülkemizde öncelikle uzun perspektifli bir sanayi stratejisi ve bu strateji ile uyumlu esnaf-sanatkar stratejisi belirlenmeli ve teşvikler bu stratejilere uygun olarak verilmelidir. Teşvik uygulamalarında genel teşvikler yanında, ölçeğe, sektöre ve bölgesel-yerel özelliklere dayalı teşvikler de yer almalıdır. Bir çok ülkede esnaf-sanatkar ve mikro işletmelere yönelik hibe şeklinde Devlet destekleri verilmektedir. Devlet destekleri bu anlamda çeşitlendirilmelidir. Verilen teşvikler takip edilmeli ve fayda-maliyet analizi yapılmalıdır. Teşviklerin dağıtılması ve takibinde aracı ve destekleyici mekanizma olarak meslek kuruluşlarından yararlanılmalıdır.

12. Devlet yardımları sistemi incelendiğinde esnaf ve sanatkara ve mikro işletmelere yönelik ağırlıklı bir uygulama görmek mümkün olamamaktadır. Devlet yardımları genelde bir şirketleşme gerektirmekte, öz sermaye gerekliliği hatta yeterliliği aranmaktadır. Bunu esnaf ve sanatkar kesimi bugünkü yapısı ile sağlayamamaktadır. KOBİ tanımı ile sağlanan teşvik ve yardımların ötesinde, genel devlet yardımları mevzuatı ile de çelişmeyecek şekilde, esnaf ve sanatkarlara yönelik özel devlet yardımı sisteminin oluşturulması yararlı olacaktır.

13. Devlet yardımları sistemi yeni bir bakış açısı ile ele alınmalıdır. Sistemin yapısının esnaf ve sanatkara yönelik uygulamalarının ayrıştırılması, doğrudan esnaf sanatkar ve mikro işletmeleri hedefleyen, basit uygulama kalıpları olan bir yapıya oturtulması ihtiyacı bulunmaktadır. Bunun etkin işleyebilmesi, e-esnaf veri tabanının bu amaca uygun olarak geliştirilmesi ile sağlanabilecektir.

14. Sanayi ve Ticaret Bakanlığında kayıtları tutulan ve izlenen e-esnaf veri tabanının etkin bir şekilde kullanımının bir an önce sağlanması önem arz etmektedir. Bu veri tabanının güncel, güvenilir ve sağlıklı bir hale getirilmesi, veri ve bilgi kapsamının zaman içinde geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. E-esnaf veri tabanı geliştirilip etkin kullanıldığında analize dayalı esnaf ve sanatkara yönelik politikalarının oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.

16

Kredi ve Finansman Uygulamaları

15. Esnaf ve sanatkarın kredi ve finansman alanlarının çeşitlendirilmesi, kredi koşullarında iyileştirmeler yapılması ihtiyacı devam etmektedir. Cansuyu Kredi Faiz Desteği Programı imalat sanayindeki yaklaşık 10.000 esnaf ve sanatkar tarafından kullanılmış ve bu esnaf ve sanatkarlar açısından ihtiyacı bir nebze olsun gidermiştir. Ancak esnaf ve sanatkarların asıl büyük kesimini oluşturan hizmet sektörü açısından finansman desteği ihtiyacı artarak devam etmektedir.

Esnaf ve sanatkarın mali yapısının ölçülmesi ve değerlendirilmesine yönelik olarak sağlıklı bir sistem kurulması sağlanmalıdır. Ancak bu yapıldığı takdirde esnaf ve sanatkarların finansman ihtiyacının karşılanmasına yönelik ihtiyaç odaklı programlar geliştirilebilecektir.

16. Halk Bankasının özelleştirilmesi esnaf ve sanatkara yönelik finansman ve kredi imkanlarının ortadan kalkmasına neden olacaktır. Bu sorunun çözümü için geçici süreli tedbirler yerine, esnaf-sanatkar destekleri bir model çerçevesinde ele alınmalıdır. Esnaf ve sanatkar kredi ve kefalet kooperatiflerinin (ESKKK) organizasyon yapısı ve finansman kaynakları gözden geçirilerek güçlendirilmeli, kefalet sisteminde kredi maliyetlerini artırıcı etkileri en aza indirilmelidir. ESKKK’ler, tüm bankacılık sisteminin kaynaklarından kredi kullandırılmasında kefalet verebilmeli, bankalar arası rekabetçi bir yapıda devletin sübvansiyon yükünü azaltıcı uygulamalara destek olabilmelidir.

Vergi Uygulamaları

17. Ülkemizde kayıt dışılık önemli bir problem olmaya devam etmektedir. Faaliyetine devam eden birçok esnaf ve sanatkar esasen hem vergi mükellefiyeti hem de bir odaya kayıt anlamında kayıt içinde olmakla birlikte, faaliyetlerinin bir bölümü kayıt dışında olabilmektedir.

18. Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede esnaf ve sanatkarın kayıt altına alınmasına yönelik özendirici uygulamalara ağırlık verilmelidir. Bunun ilk adımları vergi uygulamaları ile atılmalıdır. İlk defa esnaf ve sanatkar tanımı altında faaliyet gösterenlerden girişimciliğin geliştirilmesi amacıyla ilk beş yıl gelir vergisi alınmaması sağlanmalıdır.

19. Basit usulde vergilendirme, yaklaşık 760 bin esnaf ve sanatkarın vergilendirme ile ilgili ödevlerini yerine getirmek için üstlenmek zorunda oldukları işlem maliyetini asgari düzeye indiren, esnaf ve sanatkarları defter tutma ve muhasebeci giderinden kurtaran çok önemli bir düzenlemedir. Bu düzenlemenin yeterli vergi geliri elde edilmediği gerekçesiyle kaldırılması, bu düzenlemeden yararlanan esnaf ve sanatkarlar açısından ciddi mali ve bürokratik yükler doğuracağından, ilgili kesimlerle yaşanan sorunların giderilmesine yönelik çalışma yapılması ve basit usulün devamının sağlanması gerekmektedir.

20. Ekonomik ve teknolojik gelişmeler bazı mesleklerin kaybolmasına neden olmaktadır. Ancak tarihi ve kültürel açıdan önem taşıyan ve Türk kültür mirasının önemli bir bölümünü oluşturan Türk el sanatlarının yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması ülkemizin kültürel zenginliği açısından önem taşımaktadır. Bu kapsamda özellikle el emeğine dayalı ve giderek kaybolan meslekler Devlet tarafından korumaya alınmalı ve yaşatılmasına yönelik olarak, belirlenecek meslek dallarındaki esnaf ve sanatkar işletmelerine vergi muafiyeti getirilmelidir.

Sosyal Güvenlik

21. Esnaf ve sanatkarın sosyal güvenlik uygulamalarından mağdur olmayacak bir şekilde gözetilmesi gerekmektedir. Hem kendi sosyal güvenlik primini, hem de çalıştırdığı kişilerin sosyal güvenlik primini ödeyen esnaf ve sanatkarların yüklerinin azaltılması ve primlerini düzgün ödemelerini sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi yararlı olacaktır.

22. TESK’in Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda temsil edilmesi sağlanmalıdır.

17

Mevzuat

23. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun uygulamasında karşılaşılan sorunların giderilmesi amacıyla düzenlemeler yapılmalıdır. Esnaf ve sanatkarların Anayasadan da kaynaklanan haklarını pekiştirmek, örgütlenmelerini kuvvetlendirmek, ekonomik gelişmelerini ve daha iyi temsil edilmelerini sağlamak maksadıyla 5362 sayılı Kanunun eksikliklerinin ve aksayan yönlerinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

24. Esnaf ve sanatkarlar çeşitli alanlarda yapılan mevzuat düzenlemelerinden kaynaklanan sorunlar yaşamaktadır. Bunun temel nedeni, bu düzenlemelerin çoğu kez uygulayıcıların ya da muhatap olacak kesimlerin görüşlerine başvurulmadan ya da görüşleri alınsa bile dikkate alınmadan yürürlüğe konulmasıdır. Esnaf ve sanatkarlar gibi geniş kesimleri ilgilendiren yasal düzenlemelerde ilgili tüm kurum ve kuruluşların görüşleri alınmalı ve değerlendirilmelidir.

25. Esnaf-sanatkar kesimi içinde önemli bir sayısal çoğunluğa sahip olan ulaştırma sektöründeki esnafın ciddi derecede mağduriyetine neden olan Karayolu Taşıma Kanunu ve alt düzenlemelerinden kaynaklanan uygulamalar (yüksek belge ücretleri, istiap hadleri vb.) yeniden gözden geçirilerek, ülke gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun hale getirilmelidir.

26. Ülkemizde son yıllarda sıkça görülen bir uygulama, AB uyum süreci gereğince çeşitli alanlarda birtakım mevzuatın oluşturulması ve yürürlüğe konulmasıdır. Bu düzenlemeler AB’ne uygun olmakta ancak ülkemiz gerçekleri ile örtüşmemektedir. Bunun sonucunda bazı meslek grupları büyük oranda mağdur edilmekte, işletmelere yerine getirmelerine ve üstesinden gelmelerine imkan olmayan yükler getirilmektedir. Gıda alanında çıkarılan bir çok düzenleme bu şekildedir. Gıda mevzuatı kapsamında çıkarılacak olan yasal düzenlemelerin bu alandaki işletmelerin bağlı olduğu meslek kuruluşlarının görüşü dikkate alınarak hazırlanması gerekmektedir.

Çalışma Hayatı

27. Esnaf ve sanatkarın çalışma hayatında, kendisinin ve yanlarında çalışanlarının karşı karşıya olduğu birtakım önemli riskler mevcuttur. Ancak, bu işletmelerin, bu riskler konusunda eğitim ve bilgilendirilme anlamında yeterli desteği almadan, çeşitli yaptırımlar ve cezalarla karşı karşıya bırakılmaları makul değildir. Bu işletmelerin sahip oldukları özellikler dikkate alınarak ve ülkemiz gerçekleri de göz önünde tutularak, çalışma hayatına ilişkin AB normlarının benimsenmesi sağlanmalıdır. Bunlarda geçiş süreleri ve uyum dönemleri gerçekçi belirlenmeli, devlet destekleri ile özendirilmelidir.

Bölgesel ve Sektörel Politikalar

28. Esnaf ve sanatkar kesimi çok sayıda meslek dalını bünyesinde barındırmaktadır. Bu farklı meslek gruplarının sahip olduğu özellikler ve sorunları çoğunlukla ortaktır. Ancak kuşkusuz her bir mesleğe özgü farklı uygulamalar, yasal düzenlemeler ve beklentiler de mevcuttur. Esnaf ve sanatkarların meslek bazında örgütlendiği kuruluşlar olan meslek federasyonları bu yönüyle önemli bir işlev üstlenmekte ancak özellikle maddi sıkıntılar nedeniyle yeterince verimli ve kaliteli hizmet üretememektedir. Mesleki federasyonların gelir arttırıcı tedbirler yoluyla güçlendirilmesi esnaf ve sanatkarların mesleki gelişimi açısından önem arz etmektedir.

Bölgesel kalkınmada esnaf ve sanatkarların taşıdıkları önem dikkate alınarak, her bir bölgenin yerel özelliklerine uygun politika ve programlar hazırlanması, bu yapılırken girişimciliğin ve esnaf ve sanatkarlığın önemli bir gelişme ekseni olarak dikkate alınması gerekli görülmektedir.

AB Uyum Sürecinin Esnaf ve Sanatkar Kesimine Yansımaları

29. Gümrük Birliği Türk sanayisini uluslar arası rekabet ile tanıştırmış, dünya ekonomik düzeni ile entegre olmasında zorlayıcı bir etken olmuştur. Tüm sektörler, AB’den destek almadan rekabet ortamına uyum sağlamaya çalışmışlar ve sanayi alt yapısı daha modern hale gelmiştir.

18

Bazı sektörlerde yaşanan sosyal ve ekonomik kayıplar ise ülkeyi genel anlamda olumsuz etkilemiştir.

Bu süreçte AB’nin mali taahhütlerini yerine getirmemesi sürecin zor geçirilmesinde önemli bir etken olmuştur. Özellikle küçük işletmeler bu durumdan zarar görmüş ve uyumları olumsuz yönde etkilenmiştir. Esnaf ve sanatkarlar açısından Gümrük Birliğinin spesifik olarak olumlu veya olumsuz etkilerini söyleyebilmek oldukça zordur. Ancak, ticaretin daha liberal hale gelmesi sonucunda, perakende ticaret işinde çalışanlar, bu sektördeki yabancı sermayeli büyük işletmeler karşısında rekabet edememiş ve önemli iş kayıpları ekonomik krizlerin de etkisiyle yaşanmıştır.

30. AB’ye katılım öncesi sürecin en temel unsuru olan müzakereler, açılan fasıllar bazında sürdürülmektedir. Müzakereler sırasında aday ülkenin AB müktesebatını kabul etme, yürürlüğe koyma ve uygulama bakımından ne aşamada olduğu belirlenmektedir. Uyum süreci bu mevzuatın hazırlanması ve yürürlüğe girmesi ile sürmektedir.

TESK, çıkarılacak tüm uyum mevzuatının hazırlık sürecine kendi alanı başta olmak üzere dahil olmalı ve müzakerelerin sonuçlanmasına kadar olan dönemde gereken bütün ön hazırlıklara katkıda bulunmalıdır. Müzakere pozisyon belgeleri hazırlanırken, esnaf ve sanatkarlarımızın geleneksel yapısı göz önünde bulundurulmalı ve yeni üye olan ülkelerin tüm alanlarda kazandıkları hakların gerisinde kalacak hususlar müzakerelerde kabul edilmemelidir.

Esnaf ve Sanatkar Politikalarında Eğilimler

31. Esnaf ve sanatkarlara ilişkin tehditlerin ve fırsatların tespit edilmesi, esnaf ve sanatkarların güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi, mevcut durumdan yola çıkarak belirlenen stratejik hedeflerle bağlantılı uygulanabilir proje ve eylem planlarının geliştirilmesi amacıyla TESK tarafından, esnaf ve sanatkarları etkileyen ve bu kesimden etkilenen paydaşların katılımı ile, Şubat 2008’de “Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Ortak Akıl Platformu” gerçekleştirilmiştir.

Toplantılarda esnaf ve sanatkarların mevcut durumunu ortaya koymak, geleceğe yönelik stratejik hedef , proje ve/veya eylemleri belirlemek amacıyla SWOT analizi yapılmış, bu analiz çerçevesinde kesimin güçlü yanları, zayıf yanları, kesimin önündeki fırsatlar ve tehditler ortaya konmuştur. Daha sonra bu veriler ışığında esnaf-sanatkar kesimine yönelik stratejik amaçlar ve bu stratejik amaçlara hizmet edecek eylem ve projeler belirlenmiştir.

Bu çalışmanın sonuçları değerlendirildiğinde; esnaf ve sanatkar kesiminin rekabet gücünü arttırmak, yeterli eğitim ve danışmanlık hizmeti almasına imkan sağlayacak mekanizmalar geliştirmek, kredi-finansman imkanlarına erişimini kolaylaştırmak, teşvik ve destek araçlarından yararlanmalarını sağlamak, inovasyon kültürü kazandırmak stratejik amaçlarının ortaya çıktığı görülmektedir.

Bu kesimin üye olduğu meslek kuruluşlarının çeşitli alanlarda kendini geliştirmeye ihtiyacı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Meslek kuruluşları finansal olarak kendini güçlendirmeli, daha kaliteli hizmet sunabilecek kapasiteye ulaşmalı, proje üretmeli ve uygulamalı, AB uyum süreci çalışmalarına daha aktif katılım sağlamalı, örgüt yapısı kurumsal açıdan güçlendirilmelidir.

Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapısındaki Değişim Gereği

32. Esnaf ve sanatkarlar teşkilatı il ve ilçeler düzeyinde kurulmuş 3164 esnaf-sanatkarlar odası, il merkezlerinde kurulan 82 esnaf ve sanatkarlar odaları birliği ve Ankara’da kurulu bulunan 13 mesleki federasyonu ile çok geniş bir örgütlenme ağına sahiptir. Esnaf ve sanatkar meslek kuruluşları son yıllarda, üyelerinin hak ve çıkarlarını koruma, üye sayısında azalma ve buna bağlı olarak ortaya çıkan mali yetersizlik yönlerinden giderek artan bir güç kaybı sürecinde bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkarların örgüt yapısının çok parçalı ve dolayısıyla maddi olarak zayıf yapısı, esnaf ve sanatkarlara yeterli ve kaliteli hizmet götürülmesine engel olmaktadır.

19

Daha etkin ve güçlü bir esnaf-sanatkar teşkilatı oluşturmak için yeniden yapılanma gereği doğmuştur. Tüm teşkilat birimlerinin ve ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla, sayısal olarak küçülmüş ancak üyeleri ile daha fazla irtibatlı, hizmet üreten etkin ve güçlü bir teşkilat yapısı oluşturulmasına yönelik çalışmalar bir an önce başlatılmalıdır.

33- TESK ve alt teşkilat birimlerinin üyelik aidatı ve sicil gelirleri dışında çok fazla geliri bulunmamaktadır. Bu gelir teşkilatın büyük bir bölümünün zorunlu cari giderlerini karşılamasına bile yetmemektedir. Çalışma yaşamında sosyal diyalogun önemli bir parçası ve demokratik rejimlerin vazgeçilmez unsuru olan esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının gelirlerini arttırıcı tedbirler alınmalıdır. Bu kapsamda öncelikle;

• Sicile kayıt ve tescil harçlarının esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarına ayrılan payı artırılmalıdır.

• Türk Ticaret Kanununun ilgili maddelerinde yapılacak düzenleme ile esnaf ve sanatkar işletmelerinin kuruluşundaki açılış defter onayları ya esnaf ve sanatkar sicil müdürlükleri tarafından yapılmalı ya da noter tarafından yapıldığı durumlarda noterlere, esnaf ve sanatkar sicil müdürlüğünden getirilecek sicil tasdiknamesini aramak zorunluluğu getirilmelidir.

20

1. BÖLÜM :Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Durum Analizi 1.1.Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Ekonomi İçindeki Yeri ve Önemi Esnaf ve sanatkarların ekonomi içindeki yerini tam olarak ölçmek mevcut verilerle mümkün değildir. Çünkü esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici ayrımında üretim, yatırım, katma değer, ihracat, çalışan sayısı gibi faktörler ölçülmemekte, bu istatistikler işletme büyüklüğüne göre yapılmaktadır.

Ülkemizde kurulu işletmelerin üye olduğu iki meslek kuruluşundan TESK’e esnaf ve sanatkarlar, TOBB’a tacir ve sanayiciler üye olabilmektedir. Ancak üyelik aşamasında getirilen kriterler esnek olduğundan, TOBB’a bağlı odalara, esnaf ve sanatkar olarak nitelendirilebilecek pek çok işletme kayıtlı durumdadır. Özellikle TESK’e bağlı odalara kayıt olurken, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu gereğince Kanun kapsamında sayılan meslek dallarında açılacak olan işletmelerden ustalık belgesi sahibi olma zorunluluğu aranması, buna karşılık TOBB’a bağlı odalara kayıt olurken bu belgenin aranmaması nedeniyle, çok küçük ölçekli hatta tek kişilik esnaf işletmeleri dahi TOBB’a bağlı odalara kayıt olabilmektedir.

TESK’e bağlı odalara kayıtlı esnaf ve sanatkarların sayısal büyüklüğü, bu kesimin ekonomi ve toplumsal hayat içindeki önemi hakkında fikir vermektedir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde bulunan e-esnaf veritabanı kayıtlarına göre Şubat 2008 tarihi itibarıyla ülkemizde1.863.829 esnaf ve sanatkar bulunmaktadır.

1.863.829 esnaf ve sanatkarın, 1.712.833’u erkek, 150.996’sı kadın, 4.734’ü özürlüdür.

Bu işletmelerin mesleki dağılımı aşağıdaki gibidir. Tablo- 1: Esnaf ve Sanatkar Sayısı

MESLEK ADI ÜYE SAYISI MESLEK ADI ÜYE SAYISI

Bakkallık, Bayilik, Büfecilik 233.095 Marangozluk, Dülgerlik 25.347Minibüsçülük 110.693 Terzi 21.349Kahvecilik 102.369 Mobilya, İmalat, Satış 17.638Nakliyecilik 88.781 Fırıncı 17.026Kamyonculuk 82.954 Elektrik Tesisatçısı 14.386Şoförlük 76.691 Kuyumcu 14.293Kadın ve Erkek Kuaförlüğü 71.961 Hırdavatçı 11.515Taksicilik 70.239 Kırtasiyeci 9.607Lokantacılık 46.086 Torna, Tesviyeci 9.269Pazarcılık 45.533 Sıhhi Tesisatçı 8.346Servis Aracı İşletmeciliği 37.602 Mahrukatçı 8.053Tuhafiyecilik 34.856 Fotoğrafçı 6.117Otobüsçülük 30.440 TOPLAM: 1.220.954

Konfeksiyoncu 26.708 Diğer Meslekler 642.875

GENEL TOPLAM: 1.863.829Kaynak: e-esnaf ve sanatkar veri tabanı. Esnaf ve sanatkarlık mesleği olarak kabul edilen ve Resmi Gazetede yayınlanan Meslek Kolları Listesinde 491 adet esnaf ve sanatkar meslek kolu yer almaktadır.

21

Esnaf ve sanatkarların ekonomi içindeki yerini belirlerken, genellikle KOBİ’lere yönelik olarak yapılan çalışmalardan yararlanılmaktadır. TÜİK 2003 verilerine göre KOBİ olarak adlandırılan işletmelerin sayısı 1.720.598 olup, işletmelerin sektörel dağılımına bakıldığında en büyük payı % 46,19 ile ticaret sektörünün oluşturduğu görülmektedir. İmalat sektöründe ise toplam girişimlerin %14,35'ini oluşturan 246.899 firma mevcuttur. Tablo- 2 : İşletmelerin Sektörel Dağılımı

Sektörler İşletme Sayısı % Çalışan Sayısı

%

Ticaret 794.715 46,19 2.048.2644 32,38

İmalat 246.899 14,35 2.043.815 32,31

Ulaştırma, Depolama, Haberleşme 244.490 14,21 500.104 7,91

Otel ve Lokantalar 163.112 9,48 526.845 8,33

Diğer Sosyal, Toplumsal ve Kişisel Hizmet Faaliyetleri

90.919 5,28 213.400 3,37

Gayrimenkul, Kiralama ve İş Faaliyetleri 90.473 5,26 325.697 5,15

İnşaat 35.702 2,07 229.400 3,63

Sağlık İşleri ve Sosyal Hizmetler 31.546 1,83 99.966 1,58

Mali Aracı Kuruluşların Faaliyetleri 13.538 0,79 123.178 1,95

Eğitim Hizmetleri 5.692 0,33 76.435 1,21

Madencilik ve Taşocakçılığı 1.809 0,11 80.341 1,27

Elektrik, Gaz, Su Dağıtımı 1.703 0,10 57.591 0,91

Toplam 1.720.598 100,00 6.325.036 100,00 Kaynak: TÜİK, 2003.

İmalat sanayindeki işletmelerin ölçeklerine göre dağılımında, mikro ölçekli olarak tanımlanan 1 ila 9 işçi çalıştıran işletmelerin, toplam işletmelerin %89.12’sini oluşturarak en yüksek paya sahip oldukları görülmektedir. Bu işletmelerin büyük çoğunluğunun esnaf ve sanatkar işletmesi olduğunu söylemek mümkündür. Tablo- 3: İmalat Sanayindeki İşletmelerin Ölçeklerine Göre Dağılımı

Çalışan Sayısı İşletme Sayısı % Sadece işletme sahibi 1.509 0,61

1 – 9 220.030 89,12 10 – 49 20.325 8,24 50 – 99 2.453 0,99 100 – 150 946 0,38 151 – 250 719 0,29 250 + 917 0,37

Toplam 246.899 100,00 Kaynak : TÜİK, 2003.

TÜİK 2002 verilerine göre KOBİ’ler; toplam istihdamın %76,7’sini, toplam yatırımların %26,5’ini, toplam katma değerin %38’ini oluşturmaktadır. Ayrıca KOBİ’lerin toplam ihracatın %10’unu oluşturdukları ve toplam kredi hacminden %25’lik bir pay aldıkları tahmin edilmektedir. Bu pay içinde esnaf ve sanatkar işletmelerinin kullandıkları kredilerin oranı % 5 civarında bulunmaktadır.

22

İmalat sanayinde faaliyet gösteren işletmelere ilişkin veriler incelendiğinde; 1-9 işçi çalıştıran işletmelerin özellikle istihdamla ilgili olarak yüksek oranları yakaladığı görülmektedir. İşsizliğin ülkemiz için, giderek yükselen büyüme oranlarına rağmen yapısal bir sorun haline geldiği dikkate alındığında, esnaf ve sanatkar işletmelerinin özellikle istihdamla ilgili olarak desteklenmesi halinde, ekonomiye ve toplumsal hayata önemli katkılar sağlayacağı açıkça görülmektedir. Tablo- 4: İmalat Sanayinde Faaliyet Gösteren İşletmelere İlişkin Veriler (2001)

BÜYÜKLÜK GRUBU

İŞYERİ SAYISI

ORTALAMA ÇALIŞAN

SAYISI

KATMA DEĞER (2001) (Bin Euro)

İŞYERİ SAYISI

İÇİNDEKİ ORAN (%)

ORTALAMA ÇALIŞAN

SAYISI İÇİNDEKİ ORAN (%)

KATMA DEĞER

İÇİNDEKİ ORAN (%)

Toplam 211.028 1.593.914 33.808.251.551 100 100 100 1–9 199.735 500.721 1.927.226.924 94,65 31,41 5,70

10–49 7.253 183.470 2.290.468.585 3,44 11,51 6,77 50–99 1.697 119.953 1.800.700.911 0,80 7,53 5,33

100–199 1.188 168.003 4.050.313.300 0,56 10,54 11,98 200–499 762 232.429 0,36 14,58

TOPLAM

500+ 392 389.330 6.295.094.353

17.445.814.973 0,19 24,43 18,62 51,60

Toplam 197.013 609.106 9.166.851.099 100 100 100 1–9 196.755 494.221 1.891.412.597 99,87 81,14 20,63

10–49 34 896 8.286.847 0,02 0,15 0,09 50–99 16 1.273 30.424.597 0,01 0,21 0,33

100–199 51 7.781 116.786.029 0,03 1,28 1,27 200–499 87 27.203 667.698.286 0,04 4,47 7,28

DEVLET

500+ 69 77.724 6.453.610.238 0,04 12,76 70,4 Toplam 14.015 984.808 24.641.400.452 100 100 100

1–9 2.980 6.500 35.814.327 21,26 0,66 0,15 10–49 7.219 182.574 2.282.181.738 51,51 18,54 9,27 50–99 1.681 118.680 1.770.276.314 11,99 12,05 7,19

100–199 1.137 160.222 3.933.527.271 8,11 16,27 15,96 200–499 675 205.226 5.627.396.067 4,82 20,84 22,83

ÖZEL

500+ 323 311.606 10.992.204.735 2,3 31,64 44,6 KAYNAK: TÜİK, 2001

23

1.2. Esnaf ve Sanatkar Tanımı Ülkemizde işletmeleri çeşitli açılardan sınıflandıran birçok yasal düzenleme bulunmaktadır. Uygulamadaki bu farklı tanımlamaları ortadan kaldırmak amacıyla küçük ve orta boy işletmeler için, AB uyumu çerçevesinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından 2005/ 9617 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik çıkarılmıştır. Yönetmelik gereğince KOBİ destek mekanizmalarında yeni tanımın kamu kuruluşlarınca kullanılması beklenmektedir. Ancak Yönetmelik kuruluşlara sınırlandırma getirmeyip esneklik tanımaktadır.

Yönetmelikte, işletme, yasal statüsü ne olursa olsun, bir veya birden çok gerçek veya tüzel kişiye ait olup, bir ekonomik faaliyette bulunan birimler olarak tanımlanmıştır.

Söz konusu Yönetmeliğe göre; bütün sektörler tanıma dahil edilmiştir. Tanım kriterleri olarak; çalışan sayısı, net satış hasılatı ve mali bilanço bulunmaktadır. 0- 9 çalışanı olan ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu 1 milyon YTL’yi aşmayan çok küçük işletmeler mikro işletme, 10- 49 çalışanı olan ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu 5 milyon YTL’yi aşmayan işletmeler küçük ölçekli işletme, 50- 249 çalışanı olan ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu 25 milyon YTL’yi aşmayan işletmeler orta ölçekli işletme olarak belirlenmiştir.

Bu tanım çerçevesinde esnaf ve sanatkar kesimi aynı zamanda KOBİ tanımının içine de girmektedir. Daha doğru bir ifadeyle, yasal olarak KOBİ adı altında tanımlanan kesim, bu tanımda yer alan özellikler dikkate alındığında, büyük oranda esnaf ve sanatkarlardan oluşmaktadır.

Ülkemizde esnaf ve sanatkarların kapsamı ve tanımı, Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalardan biraz farklıdır. Ülkemizde, “esnaf “ ve “sanatkar” deyimleri genellikle bir arada kullanılmaktadır. “Esnaf” ticaret ve hizmet işkollarında çalışan, ancak faaliyetleri ve geliri “tacir” sayılacak ölçüde büyük olmayan girişimci olarak kabul edilmektedir. “Sanatkar” deyimi ile imalat işkollarında çalışan, ancak faaliyetleri ve geliri “sanayici” sayılacak ölçüde büyük olmayan girişimciler anlaşılmaktadır.

Esnaf ve sanatkarın güncel hukuki tanımı, 07.06.2005 tarihinde kabul edilen 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununda yer almaktadır. Bu Kanunun ilgili maddesi esnaf ve sanatkarın özelliklerini;

• Kendi işyerinde veya gezici olarak faaliyetini, sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran,

• Kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak şekilde olan, • Basit usulde vergilendirilen, vergiden muaf olan ya da işletme hesabı tutan,

olarak belirlemektedir.

Ancak bu tanım günümüz ekonomik gelişmeleri ile uyumlu değildir, esnafı dar bir alana hapsetmektedir, günümüzün serbest ticaret ortamında esnafın gelişmesine engel olmaktadır, dolayısıyla ihtiyacı karşılamamaktadır.

Esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici ayrımı ciro esasına dayandırılmakta, sınırları tam çizilmemiş ve net olmayan bu uygulama nedeniyle benzer örgüt yapısına sahip meslek kuruluşları olan TESK ve TOBB arasında üye kaydı açısından sorunlar yaşanmaktadır. Bunun sonucunda özü itibarıyla esnaf ve sanatkar olan kişiler, TOBB’a bağlı odalara kayıt olarak tacir ve sanayici sıfatını almaktadır.

Esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici ayrımı daha kesin çizgilerle yapılmalı, esnaf esnaf odasına, tüccar ticaret odasına kayıt olmalıdır. Bu yapıldığında TESK ve TOBB gibi mesleki

24

örgütlemelerin çalışma alanları ve konuları daha belirgin hale geleceğinden bu kurumların önemi ve yaptığı çalışmaların verimi ve kalitesi de artacaktır.

1.2.1. Avrupa Birliğinde Durum

AB içinde, 1990’larda küçük işletmelerin üretim sürecine katılımlarını ve genel olarak iş dünyası ile bağlantılarını geliştirmek amacı ile yeniden yapılandırma çalışmaları yapılmıştır. Böylece, küçük işletmelerin genel ekonomi içinde önemli bir rol oynadıkları yönünde yeni bir bilinç oluşmuş ve bunlar için özel politikalar üretilmesi gereği daha önemli hale gelmiştir.

AB’de Ekonomik ve Sosyal Komite, küçük işletmelere yönelik uygun çözümlerin belirlenmesi için yıllar boyunca bunların önemini savunmuş, küçük işletmelerin dünyası ile uyum içinde olacak faaliyetler için kurumlara ve Birlik mercilerine önerilerde bulunmuştur. Pratikte, küçük işletmelerin kendine has doğası zamanla onaylanmıştır. Küçük işletme politikaları oluşturulurken, genel olarak KOBİ başlığı altında kabul edilmeyip, daha özel politikaların üretilmesinin gerektiği de AB raporlarında yer almıştır.

Sektörel kuruluşlar ile işbirliği içinde, Avrupa Komisyonu, Ekim 1990’da yapılan Avignon Konferansı ile sanatkar sektörü ile daha yakından ilgilenmeye başlamıştır. Eylül 1994’de Berlin’de ve 1997’de Milano’da yapılan konferanslar, Avrupa seviyesinde sanatkar sektörünün daha fazla önem kazanması açısından büyük adımlar olmuştur.

1997’de Ekonomik ve Sosyal Konsey Avrupa sanatkar sektörü için öncelikli faaliyetleri öneri olarak sunmuş ve 3 yıl sonra Avrupa Sanatkar Endüstrisi Tüzüğünde bunlar yer almıştır.

Bu öneriler aşağıdaki gibidir:

• Sosyal müzakereler, • İşletme rekabetini canlandırmak, • Sanatkar Endüstrileri ve KOBİ’ler için Avrupa Akademisinin kurulması, • Sanatkar endüstrisi ve küçük işletme kültürü için bir Avrupa kimliğinin geliştirilmesini

desteklemek.

Lizbon ve Feira Avrupa Konseyi Zirve Kararlarında AB’nin büyümesinde, rekabetçiliğin ve istihdamın arttırılmasında KOBİ’lerin, küçük işletmelerin ve sanatkarların büyük önemi olduğu belirtilmiştir. Küçük İşletmeler için Avrupa Şartının İşletme ve Girişimcilik Çok Yıllı Programına endekslenmesi gerektiği Avrupa Parlamentosu tarafından dile getirilmiştir.

Mayıs 2000’de ise Komite, Lizbon Avrupa Konseyinin Küçük İşletmeler Şartını kabul etmiştir. Şartta yer alan hususlara göre, politikalar ve inisiyatifler oluşturulmuştur. Küçük İşletmeler için Avrupa Şartı ekonomik büyüme ve yenilikçilikte küçük işletmelerin izlenmesi gerektiğinin yanında, sosyal olarak iş sağlama ve kişisel sorumluluğun gelişmesinde yapılacakları da ifade etmektedir.

1.2.2. Avrupa Birliğinde Tanım

Avrupa Birliği tarafından 6 Mayıs 2003 tarihinde çıkarılan “Mikro, Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Tanımlarına İlişkin Komisyon Tavsiye Kararı”na göre işletmeler, çalışan sayısı, sermaye miktarı ve cirosuna göre kategorize edilmiş ve mikro, küçük ve orta boy işletme olarak ayrılmıştır. Bunun yanı sıra aynı mevzuatta sanatkarlık faaliyetinde bulunanlar ifadesine de yer verilmiştir.

AB mevzuatında, KOBİ tanımına tüm sektörler dahil olup, özel sektör işletmeleri çoğunluğu oluşturmaktadır. 0- 9 çalışanı olan ve yıllık ciro veya yıllık bilanço toplamı 2 milyon Euro’yu aşmayan işletmeler mikro, 10- 49 çalışanı olan ve yıllık ciro veya yıllık bilanço toplamı 10 milyon Euro’yu aşmayan işletmeler küçük, 50- 249 çalışanı olan ve yıllık cirosu 50 milyon

25

Euro’yu veya yıllık bilanço toplamı 43 milyon Euro’yu aşmayan işletmeler orta ölçekli işletmeler olarak belirlenmiştir.

AB üyesi ülkelerdeki işletmelere yönelik farklı uygulamalar ve yaklaşımlar nedeniyle, her mikro veya küçük işletme aynı zamanda sanatkar işletmesi sayılmamaktadır. Ülkelerde esnaf ve sanatkarlık değişik şekilde tanımlanmaktadır. Sanatkarlık genel olarak beceriyi, esnaflık ise daha çok hizmet üretimini ve sunumunu çağrıştırmaktadır. Bazı ülkelerde sanatkarlık için hiçbir hukuki tanım bulunmazken yasal çerçevenin bulunduğu ülkelerde ise bu tanımlar farklılık göstermektedir.

Bu alanda, AB boyutundaki ulusal uygulamalar incelendiğinde genelde üç yaklaşım görülmektedir. Bunlar:

• Sektör ve Ölçek Yaklaşımı • Mesleki Yaklaşım • El Sanatları, Maharet Yaklaşımıdır.

1.2.2.1. Sektör ve Ölçek Yaklaşımı: Bu yaklaşımda, esnaf sanatkar tanımında hem sektör hem de büyüklük açısından sınıflandırma vardır. Biri veya her ikisi birden kullanılabilmektedir. Sektörlere göre işletme büyüklükleri farklılık gösterebilmektedir. Mesleki yaklaşımdan farklı olarak bu uygulamanın yürürlükte olduğu ülkelerde, esnaf-sanatkar faaliyetleri sektörel açıdan tanımlandığı kadar istihdam açısından da sınırlamaya tabi tutulmaktadır.

AB içindeki sektör yaklaşımını tatbik eden ülkeler İtalya, Fransa ve Hollanda’dır. Diğer iki ülkeden farklı olarak Fransa’da ölçek kıstası sektörden sektöre değişmektedir. Ancak yapılan yasal değişiklik sonucu, esnaf ve sanatkar sınıfındaki işletmelerin azami istihdam tavanı 10’dan 15’e yükseltilmiştir. Hollanda’da esnaf ve sanatkarları kapsayan bir yasa bulunmamakta ve 100 işçiye kadar bütün işletmeler “küçük işletme” tanımına girmektedir. Buna karşın, sektör yaklaşımı nedeniyle esnaf- sanatkar faaliyetleri pratikte meslek kuruluşlarınca tanımlanmış bulunmakta ve toplam 179 meslek bu kategoriye girmektedir.

1.2.2.2. Mesleki Yaklaşım: Mesleki kriterler kullanılarak esnaf-sanatkarlık meslekleri belirlenmektedir. Bu yaklaşımın uygulandığı ülkeler, esnaf ve sanatkar faaliyetlerinin en dinamik olduğu ülkelerdir. Burada “mesleki icraat” temel kıstası oluşturmakta ve tanım işletmenin büyüklüğünden tamamen ayrı tutulmaktadır. Bu nedenle esnaf ve sanatkar meslek grubu içinde yer alan büyük ölçekli işletmeler de bulunmaktadır.

Bu yaklaşımda, tanımlanmış meslek kollarında faaliyette bulunabilmek için “ehliyet ve niteliklerin kazanımı ve sertifikasyon uygulamalarının tesisi” gerekmektedir. Mesleki yaklaşımın uygulandığı ülkeler Avusturya, Almanya ve Lüksemburg’dur. Mesleki yaklaşımın en yaygın olduğu Almanya’da 151, Lüksemburg’da 151, Avusturya’da ise 96 meslek dalı esnaf ve sanatkar faaliyeti olarak tanımlanmıştır.

1.2.2.3. El Sanatları, Maharet Yaklaşımı: Bu yaklaşım esnaf ve sanatkar faaliyetlerini dar anlamda “sanatsal maharet” kapsamında değerlendirmektedir. Yukarıdaki iki yaklaşımdan farklı olarak bu sistemin yaygın olduğu İspanya’da, esnaf ve sanatkar tanımının hukuki temeli milli ve merkezi düzenlemeye ilave olarak yerel ve bölgesel yasalarla düzenlenmiştir.

Son yıllarda Komisyon AB’de işletmelerin sayısını daha doğru bir şekilde rakamsal olarak ifade etmeye çalışmaktadır. Ancak bunlardan kaç tanesinin sanatkar işletmesi olarak sınıflandırılacağını belirlemek hala çok zordur. Bazı ülkelerde sanatkar işletmesi olarak tanımlanan firmaların sayısı ve işletmelerdeki işgücünün büyüklüğü düşük olarak değerlendirilmektedir. Bunun sebebi tanımların ve kriterlerin belirsiz bir şekilde uygulanmasıdır.

26

Kullanılan yasal tanımın şekli de firmanın büyüklüğünü etkilemektedir. Örneğin, sanatkar işletmeleri üzerinde sayısal kısıtlama olmayan ülkelerde bu işletmeler, yasal kısıt olan ülkelerdekilere göre çok daha büyüktür.

Yukarıdaki yorumlar Avrupa istatistik metodolojisinin sanatkar işletmelerini sınıflandırmada ne kadar eksik olduğunu göstermektedir. Burada üç önemli sorun vardır.

• Avrupa sanatkar sektörünün büyüklüğünü değerlendirmek, yasal tanımlamalara ve anket metotlarındaki farklılıklara bağlı olarak tam anlamı ile mümkün değildir.

• Minimum ortak payda temelli istatistikleri toparlayacak bir yöntem yoktur. • Konunun ölçeği ülkeden ülkeye değişmektedir.

Sanatkar sektörüne yönelik olarak yapılan araştırmalarda, aşağıdaki özellikler belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.

• Verilerin ekonomik kıyasını yapmak mümkün değildir. • Varolan veriler yetersiz olarak değerlendirilmektedir. • Ulusal mevzuat olan yerlerde, sanatkar işletmelerinin özelliklerinin tanımlanması

sayesinde, bu kesimin ulusal ekonomi içindeki önemi belirginleşmektedir. • Genelde yasal tanıma sahip olan ülkelerde, daha fazla sanatkar işletmesi vardır. • İngiltere ve İspanya gibi ülkelerde, sanatkar işletmelerinin önemi düşük olarak

değerlendirilmektedir.

• Profesyonel yaklaşımı benimseyen ve sayısal sınırlamalar getirmeyen ülkelerde bu işletmelerin istihdam ettikleri işgücü diğer ülkelere göre çok daha fazladır.

1.2.3. AB Üyesi Ülkelerde Esnaf ve Sanatkar Tanımları

Almanya: Almanya, esnaf ve sanatkarlık sektörü açısından en yaygın uygulama alanına ve geleneksel olarak benimsenen yapıya sahip olan bir ülkedir. Almanya’da zanaatkarlık tanımı yasal olarak Kanun ile yapılmıştır. AB’de kullanılan çalışan sayısı, sermaye miktarı veya ciroya göre maddi bir tanımlama yoktur. Bunun yerine zanaatkar meslekleri belirlenmiştir. Daha önceden 125 mesleği kapsayan zanaatkarlık, yeni Kanun ile 151 mesleği kapsamaktadır. Zanaatkarlık meslekleri bir çok grup ve dallara ayrılmaktadır. Örneğin;

- İnşaat alanı ( duvarcı, boyacı, tesisatçı), - Demirciler, - Elektrikçiler, - Gıda maddeleri zanaatkarları ( fırıncılar, kasaplar, pastacılar), - Ağaç işleri zanaatkarları ( marangoz, parke döşemecisi), - Sağlık zanaatkarları ( gözlükçü, diş protez teknisyenliği, işitme cihazı satanlar), - Cam, kağıt, seramik zanaatkarları gibi.

Tüm zanaatkarların ortak yönü, bireysel emeklerini ortaya koymalarıdır. Bu durum, seri üretim yapan endüstriyle en önemli farklarıdır. Zanaatkar işletmesinin açılabilmesi, ustalık sınavının başarılması ve belge alınmasından sonra mümkündür. Ustalık belgesine sahip kişi işyeri açarken zanaatkarlık siciline kayıt olur. Zanaatkarlar ile ticaret mesleklerini ayırmak için bazı kriterler belirlenmiştir. Çalışan sayısında farklılığa rastlanılmaktadır. Yanında 1000 çalışanı olan zanaatkar işletmesi dahi görülebilmektedir.

Fransa: Fransa’da “artisan” olarak isimlendirilen sanatkarlık yaygın bir sektördür ve geleneksel bir yapısı ile yasal bir tanımı vardır. Sanatkar işletmelerinin tanımında, çalışan

27

sayısı ve faaliyet alanı olarak iki temel kriter kullanılmaktadır. 1-10 çalışanı olan işletmeler, faaliyet alanına bağlı olarak sanatkar işletmesi olarak kabul edilmektedir.

Sanatkarlık faaliyet alanına giren meslek alanları; gıda, yapı işleri, ağaç işleri ve mobilya, metal işleri, tekstil ve deri, mekanik ve elektrik, tamir ve ulaşım ve diğer imalat alanları olmak üzere 8 ana grupta toplanmaktadır. Her sanatkar işletmesi sanatkar siciline kayıt olur ancak sanatkar unvanını otomatik olarak kazanmaz. Sanatkar sayılabilmek için sanatkarlık belgesine sahip olmak gerekmektedir. Bunun için meslek standartları, sınav ve belgelendirme sistemi oluşturulmuştur.

İtalya : İtalya’da KOBİ tanımına küçük ve orta ölçekli işletmeler girmektedir. Sanatkarlık ise, hem hukuki hem de ekonomik olarak özel bir hüviyete sahiptir. Hukuki anlamda İtalyan Anayasasında sanatkarlığa yer verilmiş, 1985 yılında çıkarılan 445 sayılı Kanunla sanatkarlık tanımı yapılmıştır. Sanatkar işletmesi, sanatkarlık bilgi ve yeteneğine sahip bir kişi tarafından kurulup çalıştırılan ve yönetim sorumluluğu olan işletme olarak tanımlanmış ve işletmenin iştigal konusunda kişinin bizzat emeği ile katılması önemli bir kriter olarak alınmıştır.

Üretim ve hizmetler sektöründe 300’den fazla meslek sanatkarlık mesleği olarak kabul edilmekte ve meslekler; dekorasyon, fotoğraf ve reprodüksiyon, ağaç işleri, metal işleri, değerli taş ve işletmeciliği, kuaförlük, deri ve nakış işleme, restorasyon, terzilik, müzik aletleri yapımı, tekstil, cam ve seramik ve diğer meslekler şeklinde kategorize edilmektedir. Özellikle bazı meslek dallarında mesleki yeterliliklerin aranması esastır. Bu mesleklere örnek olarak; kozmetik hizmetleri, kuaförler, araba tamircileri, mal taşıyıcıları gösterilebilir.

İngiltere: İngiltere’de küçük işletme tanımları sektörden sektöre değişiklik göstermekte ve sermaye yapısı, ciro ve çalışan sayısı gibi kriterler bulunmaktadır. Sanatkar kavramı ise vergi kanununda kendi nam ve hesabına çalışan, sürekli olarak istihdam ettiği çalışanı olmayan girişimci olarak tanımlanmıştır. Bir işletmenin yürütülmesi için gerekli her türlü işlemi sahibinin yaptığı işletmeler sanatkar işletmeleridir. Bu işletmelerin açılacağı mesleklerin listesi belirlenmiştir. Esnaflık tanımı bulunmamaktadır.

Polonya: Polonya’da eskiden beri olan ve tanımı kesin olarak yerleşmemiş olmakla birlikte örgütlenme yapısı bulunan sanatkarlık sektörü mevcuttur. Sanatkarlar odaları yerel düzeyde kurulmakta ve ulusal düzeyde Polonya Sanatkarlar Federasyonu (ZRP) tarafından temsil edilmektedir.

İspanya: İspanya’da KOBİ’ler çalışan sayısı kriterine göre AB mevzuatına uygun olarak tanımlanmaktadır. Bunun yanı sıra geleneksel olarak esnaf ve sanatkarlık özel bir öneme sahiptir. İspanya Anayasasının 130 ve 148’inci maddeleri esnaf- sanatkar kesimine ilişkindir. 1996 yılında merkezi hükümet esnaf ve sanatkar kesimini de kapsayacak şekilde Ekonomi ve Finans Bakanlığına bağlı KOBİ Genel Müdürlüğünü kurmuştur.

Esnaf ve sanatkar işletmesi tanımında belli bir mesleğin icrası yoluyla mal ve hizmet üreten ekonomik birim olduğu, işyeri sahibinin kişisel özellikleri ve mesleki yeterliliğinin yapılan iş üzerinde belirleyici olduğu, seri üretim olmadığı hususları yer almaktadır. Sanatkar işletmeleri genellikle 10- 15 çalışana sahiptir. Faaliyetler, bütün üretim sürecini bilen kişiler tarafından ve özel olarak yapılmalıdır. İspanya’da esnaf ve sanatkarların ticari faaliyet hakkı, el sanatı becerisinin uygulamalı kazanımına veya sanat okulu eğitimine dayanmaktadır. 1995’den bu yana bilhassa bölge yönetimlerinin daha esnek bir esnaf - sanatkar tanımına doğru yöneldikleri görülmektedir.

Meslek grupları sınıflaması genel seviyede yapılmıştır:

- Geleneksel ve popüler esnaf- sanatkar meslekleri - Zanaatkarlık alanı olarak kabul edilen meslekler,

28

- Gıda, mamul madde tüketim alanlarında yer alan esnaf- sanatkarlar ve fason imalat yapan esnaf- sanatkar meslekleri,

- Hizmetler sektöründe yer alan esnaf- sanatkarlar.

Avusturya: Sanatkarlığın yasal tanımı bulunmaktadır. Bu tanıma göre; inşaat, metal, halıcılık, sağlık ve hijyen, giyim, gıda, temizlik, cam, kağıt gibi ekonomik sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler esnaf ve sanatkar işletmesi sayılmaktadır. 43 adet meslek alanı sanatkarlık meslekleri arasında bulunmaktadır. İşyeri sahibi girişimci-usta unvanına sahip olmalıdır.

Belçika: Yasal bir tanım mevcut değildir. Sanatkar çalışanın tanımı bulunmaktadır ve 11 kategori altında 45 adet mesleğin yer aldığı bir liste vardır. Sadece serbest çalışanların sanatkar işletmelerini işletebileceği düşünülmektedir.

Danimarka: Yasal bir tanım mevcut değildir. Sanatkar meslek grubu listesi hazırlanmaktadır.

Finlandiya: Yasal bir tanım mevcut değildir. 1- 3 çalışanı olan işletmeler esnaf-sanatkar olarak kabul edilmektedir. Bu işletmelerde mal ve hizmetler emeğe dayalı olarak üretilmektedir.

Yunanistan: Yasal bir tanım mevcut değildir. 10 kişinin altında çalışanı olan işletmeler esnaf ve sanatkar işletmesi olarak kabul edilmektedir. Bu işletmelerin sahibi serbest meslek sahibi olarak kabul edilmekte veya işletme aile tarafından işletilmektedirler. Sanatkar işletmeleri gelişmiş teknolojileri kullanmamakta, geleneksel çalışma metotlarını tercih etmektedirler.

İrlanda: Yasal bir tanım bulunmamaktadır. Sanatkar çalışan için bir tanım bulunmakta ve 39 meslek dalı sanatkarlık olarak kabul edilmektedir..

Lüksemburg: Yasal bir tanım bulunmaktadır. İnşaat, mekanik, sağlık ve hijyen, giyim, gıda gibi sektörlerde faaliyetlerde bulunan işletmeler (toplam 152 meslek dalında) sanatkar işletmesi sayılmaktadır. Sanatkar işletmeler, müşteriye özel ürün ve hizmetler sunmaktadırlar.

Hollanda: Yasal bir tanım bulunmakta, AB tanımı kullanılmaktadır. Sanatkarlar gıda, metaller ve mobilya, inşaat, kurulum, satış ve hizmet sektörlerinden birinde yer almalıdırlar.

Portekiz: Yasal bir tanım bulunmaktadır. Bu işletmeler en fazla 9 çalışana ve ayrıca çırağa sahip olmalıdır. Tekstil, çömlekçilik, dericilik, ağaç, metal ve taş işleri, kağıt, grafik, bina ve restorasyon ve oymacılık gibi 12 kategoriye bölünmüş meslek listesi vardır. Sanatkarlar, girişimci ve el becerisine sahip olmalıdır. Serbest veya işletme olarak sanatkarlık yapılabilmektedir.

İsveç: Yasal bir tanım bulunmamaktadır. 100 adet mesleğin yer aldığı liste mevcuttur. Ancak, diploma isteğe bağlıdır.

29

1.3. Mesleki Eğitim ve İstihdam 1.3.1 Dünyada ve AB Ülkelerinde Eğitimde Genel Durum ve Eğilimler Dünyada 1980’li yıllarda eğitime ayrılan kaynaklardaki azalma eğilimi, 1990’lı yıllarda tersine dönmüştür. Yeni eğilimin oluşmasında, eğitimde “hayat boyu öğrenme” yaklaşımının önemli rol oynadığı söylenebilir. Nitekim, 1990’lı yılların başından itibaren, birçok ülkenin eğitim sistemlerini hayat boyu öğrenme yaklaşımıyla yeniden yapılandırdıkları görülmektedir. 2000 yılında Lizbon’da özel bir toplantı düzenleyen AB Konseyi, 2010 yılında AB’nin dünyada dinamizmi ve rekabet gücü en yüksek bilgi toplumu olma hedefini sağlayacak ekonomik ve sosyal reformları gerçekleştirme kararı almıştır. “Lizbon Stratejileri” olarak tanımlanan bu hedefler, ulusal boyutta ve AB düzeyindeki eğitim politika ve uygulamalarıyla yakından ilişkilidir. Sözü edilen hedefler;

• Kişi başına yapılan eğitim harcamalarının yükseltilmesi, • Okulu erken (lise mezuniyetinden önce) terkin azaltılması, • Hepsi internet bağlantısına sahip eğitim kurumlarının herkesin faydalanabileceği

öğrenme merkezleri haline getirilmesi, • Dijital okur-yazarlığın geliştirilmesi, • Öğrenci ve öğretmenlerin Birlik çapındaki değişim programlarından daha fazla

yararlanması, • Kazanılmış bilgi ve becerilerin değerlendirilmesi,

şeklinde özetlenebilir. 1.3.2.Uluslararası Mukayeseli Olarak Türkiye İçin Temel Göstergeler Türkiye genç nüfusa sahip bir ülkedir. Eğitim çağ nüfusunun (5-29 yaş) toplam nüfus içerisindeki oranı Türkiye’de %48’dir. Bu oranın OECD ülkeleri ortalaması ise %32’dir. 0-14 yaş grubunun toplam nüfus içerisindeki oranı, 1970 yılında %41,8 iken, 2003’te %26,4’e düşmüştür. Bu oranın AB ortalaması ise %16,7’dir. Tablo - 5: Bazı Ülkelerde Eğitim Kademelerine Göre Çağ Nüfusu (1992, 2002, 2012)

Nüfusun Değişimi (2002=100) Yaş grubu

Yaş grubunun toplam nüfus içerisindeki oranı (%) (2002) 5-14 15-19 20-29

Ülkeler

5-14 15-19 20-29 1992 2012 1992 2012 1992 2012 Almanya 11 6 12 99 86 90 90 139 108 İngiltere 13 6 13 93 88 94 104 116 110 Fransa 12 7 13 104 103 104 93 109 98 Portekiz 10 6 16 120 99 137 93 96 73 İspanya 10 6 16 131 97 139 82 98 68 Kore 14 7 17 111 84 121 101 108 81 TÜRKİYE* 20 9 19 97 97 91 100 83 109 OECD 12 6 14 104 91 108 97 106 96 Brezilya 20 11 17 106 99 87 91 86 106 Malezya 22 10 17 84 103 81 122 81 116

Kaynak: OECD: Education at a Glance 2004, s. 50

* Türkiye’ye ilişkin 2002 verileri TÜİK, 2000 Genel Nüfus Sayımı ve HÜNEE, 2003 Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına dayalı 2005 yılında yapılan nüfus tahminlerinden hesaplanmıştır.

Ortaöğretimdeki öğrencilerin genel ve mesleki-teknik eğitime dağılımları önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir. Tablo-6’da görüldüğü gibi OECD ülkelerinde ortalama olarak ortaöğretim öğrencilerinin yarısı genel eğitime, diğer yarısı da ön mesleki eğitim veya meslek

30

eğitimine devam etmektedir. Sanayide hala başı çekme iddialarını sürdüren Almanya, İngiltere, İtalya ve Fransa’nın meslek eğitimine verdikleri önem açıkça görülmektedir. Tablo-6: Bazı Ülkelerde Ortaöğretim Öğrencilerin Eğitim Türlerine Göre Dağılımı (2002) %

Eğitim türleri Eğitim türleri Ülkeler Genel

eğitim Ön meslek

eğitimi Meslek eğitimi

Ülkeler Genel

eğitim Ön meslek

eğitimi Meslek eğitimi

Almanya 37,0 a 63,0 TÜRKİYE 60,6 a 39,4 İngiltere 27,9 * 72,1 Kore (Güney) 67,9 a 32,1 Fransa 43,7 a 56,3 Malezya 85,0 a 15,0 Portekiz 71,2 a 28,8 Brezilya 86,0 a 14,0 İspanya 62,0 a 38,0 İrlanda 72,7 27,3 A İtalya 35,2 38,0 26,8 Yeni Zelanda** 100,0 a A OECD 50,6 4,0 45,5 ABD** 100,0 a A

Kaynak: Education at a Glance 2004, s. 292 * Meslek eğitimi içerisinde gösterilmiştir. ** Bu ülkelerde kredili sistem uygulanmakta, öğrencilere çok sayıda alandan seçmeli meslek dersi alma fırsatı sunulmaktadır. Öğrencilerin ortaöğretimde okul içi veya dışından aldıkları uygulama ağırlıklı meslek dersi kredileri meslek yüksekokullarına girişte değerlendirilmektedir.

Tablo-7’de bazı ülkelerin eğitim kademelerine göre 2001 yılında öğrenci başına yaptıkları harcamalar ABD Doları cinsinden verilmiştir. Türkiye’de ise 2002 yılında öğrenci başına yapılan harcama; okulöncesi eğitimde 213 dolar, ilköğretimde 527 dolar, ortaöğretimde 1.305 dolar, üniversitelerde ise 3.344 dolardır. Tablo-7’de yer alan ülkelerin genelinde eğitim kademesi yükseldikçe öğrenci maliyetinin artığı, ancak bu artışın Türkiye’deki gibi katlanarak gitmediği görülmektedir. Türkiye’nin üniversite öğrencisi için yaptığı harcama OECD ülkeleri ortalamasının %54’ü iken bu oran ortaöğretimde %19’una, ilköğretimde ise %10’una düşmektedir. Tablo-7: Bazı Ülkelerde Eğitim Kademelerine Göre Öğrenci Başına Yapılan Harcamalar (2001) (ABD Doları)

Ortaöğretim Ülkeler

Okul öncesi

İlkokul Orta

okul Lise Ortalama

Ön lisans

Lisans Ortalama

Almanya 4.956 4.237 5.366 9.223 6.620 9.460 10.504 6.696 İngiltere 7.595 4.415 5.933 10.753 5.972 Fransa 4.323 4.777 7.491 8.884 8.107 6.529 8.837 7.124 Portekiz 4.181 5.882 6.076 5.976 5.199 5.092 İspanya 3.608 4.168 5.442 7.455 5.385 İtalya 5.972 6.783 8.558 8.051 8.258 8.347 7.839 Kore 1.913 3.714 4.612 5.681 5.159 6.618 5.035 OECD 4.187 4.850 5.787 6.752 6.510 3.705 10.052 6.190 Brezilya 1.044 832 862 870 864 Malezya 611 1.562 2.600 7.367 11.303 2.679

Kaynak: OECD: Education at a Glance 2004, s. 215

Eğitimin niteliğine ilişkin uluslararası karşılaştırmalarda OECD-PISA projesinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Türkiye PISA 2003 projesine katılmış, yapılan değerlendirmelerde 29 OECD ülkesi arasında 28. sırada yer almıştır. Bu projeye katılan toplam 41 ülke arasında Türkiye; okumada 33. sırada, matematikte 34. sırada, fen bilimlerinde 35. sırada ve problem çözmede ise 36. sırada yer almaktadır PİSA 2003 Projesinin sonuçları, ülkemizde eğitimin niteliğinin artırılması yönünde yapılacak çok işin olduğunu, kaynakların daha akılcı kullanılması gerektiğini göstermektedir.

31

1.3.3. Türkiye’de Eğitimde Mevcut Durum ve Eğilimler 1.3.3.1 Giriş Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan bu yana eğitimin hemen her alanında çok önemli gelişmeler sağlamış olmakla beraber, OECD ve AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında, eğitimin çeşitli alanlarında daha büyük gelişmeler sağlamak durumunda olduğu da bir gerçektir. AB’ne tam üyelik hedefine ulaşmada önemli mesafeler alan Türkiye, kendi vatandaşlarını AB’deki çağdaşlarıyla eşit şartlarda rekabet edebilecek bilgi ve becerilerle donatmak zorundadır. AB üyeliği bakış açısı ve küreselleşme ile ekonomideki temel tercih değişiklikleri Türk eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Türk eğitim sisteminin, bilgi toplumuna dönüşen bir Türkiye’nin ihtiyaçları ve küreselleşme olgusunun tehditlerinden kaçınarak fırsatlarından yararlanma çerçevesinde, hayat boyu öğrenme yaklaşımıyla yeniden yapılandırılması konusunda genel bir mutabakat olduğu söylenebilir. Böyle bir yapılanma AB’ye uyum için hazırlanan Ön Ulusal Kalkınma Programında da öngörülmüştür. Türk eğitim sisteminin gelişmeyi hızlandırma işlevini daha iyi yerine getirebilmesi için uygun şartların giderek arttığına dikkat çekmek gerekir. Hızlı nüfus artışının eğitim üzerinde oluşturduğu baskı azalmaktadır. Önceki yıllarla kıyaslandığında eğitime daha fazla kamu kaynağı ayrılmaktadır, bireylerin eğitim talepleri yükselmektedir, eğitime yapılan gönüllü bağışlar artmaktadır. Bu olumlu gelişmeler ışığında Türkiye, önceliklerini doğru belirleyip etkili kaynak kullanımını sağladığı taktirde, AB’ye tam üyelik sürecinde genç nüfusunu kendisine rekabet üstünlüğü sağlayacak yeterliliklere kavuşturma başarısını gösterebilecektir. Türk eğitiminin kendisinden beklenilen işlevleri mükemmel biçimde yerine getirebilmesi için birbiriyle ilişkili aşağıdaki dört temel amacı gerçekleştirmesi öngörülmektedir:

• Türk eğitim sistemi ve yönetiminin ülkenin insan kaynaklarının en etkin biçimde gelişmesini destekleyecek yapı ve işleyişe kavuşturulması.

• Eğitim fırsat ve imkanlarının herkes için erişilebilir kılınması, • Kaliteli eğitim fırsat ve imkanlarının yaygınlaştırılması, • Eğitimde kalite güvence sisteminin oluşturulması.

1.3.3.2 Türk Eğitim Sistemi Bugünkü Türk eğitim sistemi 1973’te yürürlüğe giren 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununa göre şekillenmiştir. Sistemin uygulanmasına ilişkin hususlar 22 yıllık (1973-1995) perspektif içerisinde hazırlanan Üçüncü BYKP’nda yer almıştır. Sözü edilen Kanun ve Planda eğitim sistemi 8 yıllık zorunlu temel eğitim esası üzerine yapılandırılmıştır. 2005-2006 öğretim yılından itibaren genel ve mesleki-teknik liselerin öğretim süresi 4 yıla çıkarılmış, böylece meslek liseleriyle teknik liselerin öğretim süreleri eşitlenmiştir. Bu durum, sorunların bir kısmını çözerken, bu okul türlerinin amaçlarının yeniden tanımlanmasını ihtiyaç haline getirmiştir. Gerektiğinde aynı alt yapıyı kullanarak, farklı ihtiyaçları karşılama temelinde birbirini tamamlaması gereken eğitim türlerinin, Türk eğitim sisteminde, özellikle meslek eğitiminde, birbirlerinin adeta alternatifi kurumlar haline dönüşmesi, yıllardır yaşanan bir sorundur. Aynı meslek alanında, aynı mahiyetteki eğitimi, aynı yaş grubundaki gençler hem örgün, hem yaygın hem de çıraklık eğitimiyle alabilmektedirler. Bu durum hizmetin çeşitlenmesini engellerken, kaynakların israfına ve yönetsel sorunlara yol açmaktadır. 3308 sayılı Kanunda 4702 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle kurulan mesleki ve teknik eğitim merkezlerinin altyapının akılcı kullanımına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

32

Türkiye’de yaygın eğitim hizmetleri çok sayıda özel ve resmi kurum ve kuruluş tarafından yürütülmektedir. Özellikle meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin önemli boyutlara ulaştığına dikkati çekmek gerekir. Ancak, bu faaliyetlere ilişkin istatistiklerin toplanamaması, ülkemizde yürütülen yaygın eğitim hizmetlerinin olduğunun çok altında görünmesine neden olmaktadır. Tablo -8: Eğitime Yapılan Kamu Harcamaları

Yıl Gayri Safi Milli

Hasıla MEB Bütçesi YÖK Bütçesi TOPLAM GSMH’ya oranı (%)

1985 27.796.800 465.982 151.714 617.696 2,22 1990 397.177.500 8.506.541 2.505.362 11.011.903 2,77 2000 125.970.544.000 3.350.330.000 1.054.610.700 4.404.940.700 3,50 2001 184.766.666.000 4.046.305.625 1.364.901.500 5.411.207.125 2,93 2002 280.550.667.000 7.460.991.000 2.495.967.700 9.956.958.700 3,55 2003 357.045.000.000 10.179.997.000 3.346.669.000 13.526.666.000 3,79 2004 419.692.000.000 12.366.236.188 3.689.754.700 16.055.990.888 3,83 2005 480.963.000.000 14.882.259.500 5.218.465.000 20.100.724.500 4,18 2006 561.988.000.000 16.568.145.500 5.846.822.700 22.414.968.200 3,99 2007 628.443.000.000 21.355.634.000 6.586.537.000 27.942.171.000 4,45

Kaynak: Milli Eğitim Sayısal Veriler (İlgili yıllar)

1.3.4. Mesleki Eğitim 1.3.4.1 Giriş Ülkemizin AB giriş sürecinde, diğer ülkelerle rekabet edebilme avantajı sağlayacak en önemli kaynağı, sahip olduğu genç ve dinamik insan gücüdür. AB ülkeleri ile mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı sürecinde rekabet edebilmek ve ülkemiz insan gücünün Avrupa piyasalarında yer edinebilmesi, mesleki eğitime verilen önem ve ayrılan kaynak ile orantılı olarak artacaktır. Ülkemiz, Avrupa ülkeleri arasında en genç işgücüne sahiptir. Toplam işgücünün % 18.1'ini 15-24 yaş grubundakiler oluşturmaktadır. Ancak lise ve dengi okullardan mezun olanların işsizlik oranı genel ortalamanın 3 puan üstündedir. Bu genç nüfusun mesleki eğitimle kalifiye ara eleman haline gelmesi halinde, genç nüfus ülkemiz için çok önemli bir avantaj haline gelecek, aksi halde AB uyum sürecinde Türkiye’yi en fazla zorlayacak sorun alanlarından biri olacaktır. Kalkınmanın ve büyümenin en önemli unsuru, teknolojiyi geliştiren, uygulayan, kaynakların kullanımını ve organizasyonunu sağlayan nitelikli insan gücüdür. İşgücünün niteliğini gösteren en önemli gösterge eğitim türü ve düzeyidir. Ülkemizde işgücünün eğitim, beceri ve nitelik düzeyinin düşüklüğü istihdam ve işsizlik konusunda önemli sorunlardan birini oluşturmaktadır. Ülkemizde istihdam edilenlerin % 61.2'si lise altı eğitimlidir. Türkiye genç nüfus yapısına uygun insan gücü planlaması yapamayan ve eğitim kurumlarının niteliği yerine sayısını arttırmayı tercih eden bir politika izlemektedir. Bu politikanın doğal sonucu olarak, çok sayıda genç iş yaşamının gerektirdiği niteliklerden yoksun olarak emek piyasasına aktarılmaktadır. Genç işsizliğin önlenmesi, ancak bu nüfusun mesleki eğitime yönlendirilmesi ile mümkün olabilecektir. Elbette mesleki eğitim sistemini yöneten resmi otorite ile mesleki eğitimin çıktısı olan eğitilmiş işgücünü istihdam eden iş hayatının sıkı işbirliği, sistemin etkin ve verimli işlemesinin sağlanmasında en önemli odak noktasıdır. 1.3.4.2 Mesleki Eğitim Sistemi Mesleki ve teknik eğitim; kişilere, ilgi, istek ve kabiliyetleri doğrultusunda, iş hayatında geçerliliği olan bir mesleği öğretmek için gerekli bilgi, beceri ve iş alışkanlığı kazandırma ve kişinin işi bir araç olarak kullanarak yeteneklerini çeşitli yönleri ile geliştirme sürecidir.

33

Ülkemizde mesleki eğitim 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde yürütülmektedir. Söz konusu Kanun gereğince mesleki eğitim almanın üç yöntemi bulunmaktadır. Örgün Mesleki Eğitim: Okul ağırlıklı olup, diplomaya götüren eğitim türüdür. Öğrenciler mesleki öğrenimin son yılında işletmelere staja gitmektedir. Çok sayıda okul (meslek lisesi, endüstri meslek lisesi, teknik lise vb.) ve eğitim programı türü bulunmaktadır. Bu eğitim sürecini tamamlayan gençler teknisyen ve dengi unvanlarla doğrudan iş yaşamına girebilecekleri gibi, üniversiteye gitmeye de hak kazanırlar. Meslek lisesi diploması alanlar alanlarında yapılacak ustalık belgesi sınavında başarılı olmaları halinde ustalık belgesine ulaşabilmektedirler. Yaygın Mesleki Eğitim: 3308 sayılı Kanunda belirtilen meslek edinme yollarından biri de meslek kurslarıdır. Bu eğitim sonucunda kişilere sertifika verilmektedir. Meslek kursları örgün eğitim sisteminden ayrılmış, istihdam için gerekli yeterliklere sahip olmayan kişileri iş hayatında istihdam imkanı olan görevlere hazırlamak amacıyla düzenlenmektedir. Kurslara katılanlar, kursa devam ettikleri sürece 3308 sayılı Kanunun çırak ve öğrencilere sağladığı haklardan yararlanmaktadırlar. Yaygın eğitim kurumları; halk eğitimi merkezleri, mesleki eğitim merkezleri, pratik kız sanat okulları, olgunlaşma enstitüleri, mesleki ve teknik eğitim merkezleri, yetişkinler teknik eğitim merkezleri, eğitim ve uygulama okulları, özel dershane, özel kurs, endüstri pratik sanat okulları, bilim ve sanat merkezleri, açık ilköğretim, açık lise ve mesleki ve teknik açık öğretim okullarında her yaş grubundaki insanlara değişik tür ve nitelikte hizmet veren kurumlardır. Çıraklık Eğitimi: Her ne kadar yaygın eğitim içinde kabul edilse de çıraklık eğitimi 3308 sayılı Kanunda üçüncü bir mesleki eğitim edinme yolu olarak ayrıca ele alınmıştır. Çıraklık eğitimi (ikili eğitim olarak da adlandırılmaktadır.) daha çok işletme ağırlıklı bir eğitim olup, gençleri doğrudan iş yaşamına hazırlamaktadır. Bu eğitim sonucunda kalfalık, ustalık ve usta öğreticilik belgelerine ulaşılmaktadır. Çıraklık eğitimi, mesleğin özelliğine göre 2-4 yıl sürelidir. Bu eğitimi tamamlayanlar kalfalık sınavlarına girmekte, eğitime devam etmeyenler ise eğitim süresinin iki katı süreyle mesleğinde çalıştıklarını belgelendirmeleri halinde kalfalık sınavına girmektedir. Kalfalık belgesi almaya hak kazananlar Bakanlıkça belirlenen 1-3 yıl süre kadar ustalık eğitimine devam etmeleri halinde ustalık sınavına girmekte, eğitime devam etmeyenler ise 5 yıl mesleğinde çalıştıklarını belgelendirmeleri durumunda ustalık sınavlarına girmektedir. Ustalık belgesi olmayanlar müstakil iş yeri açamamakta, usta olarak çalışamamaktadır. 3308 sayılı Kanun, çıraklık ve meslek eğitimi sistemimizdeki uygulamalara ilişkin yetki ve sorumluluğu Milli Eğitim Bakanlığına vermekle birlikte, çıraklık ve meslek eğitiminin planlanması, geliştirilmesi ve değerlendirilmesinde ilgili bütün kurum ve kuruluşların söz sahibi olmalarını ve katkı sağlamalarını da öngörmektedir. Bu amaçla, Kanunda söz konusu kurum ve kuruluşların üst düzey temsilcilerinden merkezde, Mesleki Eğitim Kurulu, illerdeki temsilcilerinden de illerde İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulu kurulması hüküm altına alınmıştır. İl ve meslek dallarının çıraklık eğitimi uygulama kapsamına alınması Mesleki ve Teknik Eğitim Yönetmeliği ve Milli Eğitim Bakanlığı genelgeleri çerçevesinde yapılmaktadır. Halen ülkemizdeki bütün illerde 131 meslek dalı çıraklık eğitimi uygulama kapsamına alınmıştır. İllerde kapsamda bulunan meslek dallarına yenilerinin eklenmesi Mesleki Eğitim Kurulunun görüşü doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığınca gerçekleştirilmektedir. Çıraklık eğitimi son yıllarda hızla kan kaybetmektedir. Bunun temel nedenlerinden biri gençlerin çıraklık eğitimini tercih etmemeleridir. Özellikle 8 yıllık zorunlu eğitimden sonra çıraklık eğitimine olan talep çok azalmıştır. Lise çağına gelen gençler en son tercih olarak çıraklık eğitimini düşünmektedir. Bu nedenle meslek liselerinde olduğu gibi çıraklık eğitimine gelen öğrenciler eğitim düzeyi en alt seviyede bulunan öğrenciler olmakta, bu da eğitimin

34

kalitesine olumsuz yansımaktadır. Oysa yapılan araştırmalar çıraklık eğitiminin % 90’ların üstünde istihdam sağlayan bir mesleki eğitim modeli olduğunu ortaya koymaktadır. Buna rağmen 1990’lı yıllarda 300 binin üzerine çıkan çırak ve kalfa sayısı, bugün 190 bin civarında bulunmaktadır. Çıraklık eğitimi sisteminin kan kaybetmesinde bir diğer önemli neden, Milli Eğitim Bakanlığının örgün mesleki-teknik eğitime öncelik ve ağırlık vermesi olmuştur. Teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı güncel mesleklerde iyi bir teorik alt yapının olması gerektiği noktasından hareketle çıraklık eğitimi meslek edindirmede yetersiz görülmektedir. Oysa her iki modelde de ilköğretim okulunu bitirmiş, aynı alt yapıya sahip gençler eğitim görmektedir. İş yaşamı, ağırlıklı olarak teorik bilgi gerektiren meslekler ile beceri gerektiren mesleklerin belirlenmesi ve beceri gerektiren mesleklerde geliştirilmiş çıraklık eğitimi modelinin uygulanmasını mümkün görmektedir. Tablo- 9: Türkiye Genelinde Mesleki Eğitim Merkezlerinin Son Beş Yıla İlişkin Sayısal Verileri (2003-2007)

Öğretim Yılı Kapsamdaki İl Sayısı

Kapsamdaki Meslek Sayısı

Mesleki Eğitim Merkezi Sayısı

Öğretmen Sayısı

Eğitime Alınan Aday Çırak, Çırak Kalfa Sayısı

Belge Alanların Sayısı

2003-2004 81 113 293 4548 195.910 83.943

2004-2005 81 112 297 4555 184.761 139.011

2005-2006 81 112 300 4532 183.200 107.454

2006-2007 81 133 300 4460 178.279 225.184

2007-2008 81 159 307 3725 187.927 150.673

Kaynak: MEB Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü

Çıraklık eğitimine giriş ile ilgili üst yaş sınırının kaldırılması ve 18 yaş üstü çırakların sigorta primlerinin Devlet tarafından karşılanması gibi düzenlemeler lise ve üstü eğitim almış kişilerin çıraklık eğitimine yönelmesine neden olmuştur. Son yıllarda yaşanan yoğun işsizlik sorunu, herhangi bir mesleki becerisi olmayan genel lise ve üniversite mezunlarının piyasada geçerli mesleklerde çıraklık eğitimine yönelmelerine neden olmaktadır. 1.3.5 Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları ve Mesleki Eğitim TESK’in en önemli çalışma alanlarından biri mesleki eğitimdir. 1991 yılında 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununda değişiklik yapılmış ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun kurduğu sistemin güçlendirilmesini ve varolan boşlukların doldurulmasını amaçlayan düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Böylelikle, ülkemizde ilk kez bir meslek kuruluşu gönüllü olarak mesleki eğitimle ilgili görev, yetki ve sorumluluk üstlenmiştir. Bu kapsamda uygulamaya ilişkin 5 yönetmelik çıkarılmış ve bu yönetmelikler çerçevesinde tüm bağlı birimlere çeşitli görevler verilmiştir. 5362 sayılı Kanun ile de aynı yapı korunmuştur. 1.3.5.1 Esnaf-sanatkar Teşkilatının 3308 sayılı Kanun Çerçevesinde Yürüttüğü Çalışmalar 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde uygulanmakta olan örgün mesleki eğitim ve çıraklık eğitimi sisteminin temelinde ikili eğitim yatmaktadır. Öğrenciler, örgün mesleki eğitim veren meslek liselerinin son sınıfında haftada 3 gün uygun işletmelere beceri eğitimi için gitmekte, mesleki eğitim okul-işyeri işbirliği ile yürütülmektedir. Çıraklık eğitimine devam eden gençler ise haftanın bir günü mesleki eğitim merkezlerine, 4-5 günü ise işyerlerine giderek eğitim almaktadırlar. Bu gün itibariyle 131 meslek dalında çıraklık eğitimine devam

35

eden 190.000 civarındaki gencin pratik eğitimi %90’lara varan oranda esnaf-sanatkar işletmelerinde verilmektedir. TESK ve alt teşkilat birimlerinin 3308 sayılı Kanun çerçevesinde verilen çıraklık eğitimine ilişkin görev ve sorumluluklarını dört başlık altında toplamak mümkündür. 1.3.5.1.1 Planlanma-Koordinasyon: 3308 sayılı Kanuna göre ulusal düzeyde kurulan Mesleki Eğitim Kurulunda TESK, 3308 ve 4904 sayılı Kanunlar çerçevesinde yerel düzeyde kurulan İl Mesleki Eğitim ve İstihdam Kurullarında ise esnaf ve sanatkarlar odaları birlikleri (ESOB) temsil edilmekte ve mesleki eğitimin planlamasında önemli görev ve sorumluluklar üstlenmektedir. Eğitim verilecek meslek dalları ve programları, hangi illerde ve okullarda mesleki eğitim verileceği, mesleki eğitimde yaşanan sorunlar ve çözümler bu kurullarda ele alınmakta ve karara bağlanmaktadır. Bazı ESOB’lar bu kurullarda aktif olarak yer alırken, bazıları değişik nedenlerle yeterince aktif katılım sağlamamaktadır. İldeki mesleki eğitim ve istihdam faaliyetlerine ilişkin her tür düzenlemeden sorumlu bulunan bu kurullara ESOB’ların katılım ve etkinliği mesleki eğitim uygulamalarında yaşanan sorunları en aza indirecektir. Ayrıca kurulların danışma organı olmaktan ziyade karar organı haline dönüştürülmesi ve sosyal tarafların ağırlığının arttırılması daha işlevsel olmalarını sağlayacaktır. TESK, merkezi düzeyde toplanan Mesleki Eğitim Kuruluna aktif olarak katılmakta, esnaf-sanatkarlar ile teşkilat birimlerini ilgilendiren konuları Kurul gündemine taşımakta ve ihtiyaç duyulan kararların alınmasında etkili olmaktadır. Yine ülkemizin eğitim politikalarını belirlediği Milli Eğitim Şuralarına da yerel ve merkezi düzeyde her zaman aktif katılım sağlanmıştır. MEB tarafından yapılan her türlü mevzuat çalışması ve projede TESK taraf olarak yer almakta ve görüş ve önerilerini dile getirmektedir. TESK esnaf-sanatkarlara yönelik mesleki eğitime ilişkin yapılan her tür düzenlemede muhatap olmakta, uygulamaların mevzuat dahilinde yürütülmesi için gereken koordinasyonu (esnaf ve sanatkarlar-odalar-birlikler-federasyonlar-TESK arasında) sağlamaktadır. 1.3.5.1.2 Eğitim-Sınav-Belgelendirme: TESK ve alt teşkilat birimleri 3308 sayılı Kanun kapsamında yürütülen başta çıraklık eğitimi olmak üzere örgün ve yaygın her eğitim modeline çeşitli yollarla destek vermektedir. • 3308 sayılı Kanun çerçevesinde, mesleki eğitim programlarının hazırlanmasında sektörün

görüşlerinin yer almasını sağlayarak MEB’e destek verilmektedir. • Öğretmen sıkıntısının çekildiği durumlarda -özellikle çıraklık eğitimi modelinde- alt

teşkilat birimleri MEB’e usta öğretici desteği vermektedir. • Çıraklık eğitiminde beceri eğitimi tamamen işletmelerde gerçekleştirilmektedir. Örgün

mesleki eğitimde ise öğrenciler öğrenimlerinin belirli yıllarında işletmelere giderek beceri eğitimi almaktadırlar. İkili meslek eğitiminde işletmede verilen pratik eğitimden tamamen işletmeler ve onların meslek kuruluşları yetkili bulunmaktadır. Bir işletmenin çırak alabilmesi için mutlaka belirli bir donanıma sahip olma ve usta öğretici istihdam etme zorunluluğu bulunmaktadır. Esnaf-sanatkarlar imkanları ölçüsünde ikili meslek eğitiminin pratik kısmına işletmelerini açarak destek vermektedir.

• Sınırlı sayıda olsa da esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşları tarafından ya da bu kuruluşların desteğiyle kurulan ve sürdürülen işletmelerüstü eğitim merkezlerinde beceri eğitimi eksik kalan çırak-kalfalar ile meslek lisesi öğrencilerine tamamlama eğitimleri verilmektedir.

• 3308 sayılı Kanun çerçevesinde yapılan çıraklık eğitimine ilişkin sınav ve belgelendirme çalışmalarında, sınav komisyonlarında meslek odası temsilcileri bulunmakta ve sınavlı MEB kalfalık ve ustalık belgelerini Bakanlık yetkilileri ile birlikte imzalamaktadırlar.

36

• Mesleki ve teknik eğitime önemli bir destek ise 5362 sayılı Kanunda, 3308 sayılı Kanunun 30’uncu maddesine paralel yapılan düzenleme ile işyeri açacaklardan oda ve sicil kaydı esnasında ustalık belgesi aranmasıdır. Böylece mesleki bilgi, beceri ve yeterliliği olan kişilerin işyeri açmalarının sağlanmasına katkı verilmekte ve mesleki belge sahibi olan ile olmayanların aynı kefeye konulması önlenmektedir.

1.3.5.1.3 Denetim: 3308 sayılı Kanun çerçevesinde oluşturulmuş bulunan ve okullarda ve işletmelerde verilen mesleki eğitimi denetlemekten sorumlu bulunan Denetim Komisyonlarında meslek kuruluşu temsilcileri de yer almaktadır. Ancak, bu komisyonlar yasada belirtilmekle birlikte hayata geçirilmemiştir. 5362 sayılı Kanun gereğince esnaf ve sanatkarlar meslek odaları, esnaf ve sanatkarlar odaları birlikleri ve TESK bünyesinde kurulmuş bulunan işyeri denetleme ve danışmanlık grupları (İDDG) da işyerlerine yönelik yaptıkları denetim ve danışmanlık hizmetleri ile çıraklık eğitiminin denetimi konusunda etkili olmaktadırlar. Ancak esnaf-sanatkarlar odalarının içinde bulunduğu çeşitli imkansızlıklar nedeniyle İDDG’ler istenilen düzeyde çalıştırılamamaktadır. 3308 sayılı Kanunun öngördüğü denetim komisyonları ile İDDG’lerin paralel olarak etkin şekilde çalıştırılması halinde, ikili meslek eğitiminin kalitesinin çok daha fazla arttırılması ve modelin etkinleştirilmesi söz konusu olacaktır. 1.3.5.1.4 Finansman: Öncelikle, esnaf-sanatkarlar işyerlerini pratik eğitim için çırak-kalfa ve meslek lisesi öğrencilerine açmak suretiyle sisteme doğrudan katkı vermektedirler. Çırak-kalfa ve öğrencileri doğrudan üretim süreci içinde eğitmek yoluyla, mesleki eğitimin pratik bölümünün maliyetine de katlanmaktadırlar. 3308 sayılı Kanun çerçevesinde yapılan çıraklık eğitiminin finansmanına esnaf-sanatkarlar teşkilatı gönüllü yardımlar yoluyla azımsanamayacak destekler vermiştir. 3308 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1980’li yıllarda ilk çıraklık eğitimi merkezleri bazı teşkilat birimleri bünyesinde açılmış ya da Devlet tarafından yaptırılan merkezlere maddi destek sağlanmıştır. O zamandan bu yana halen odalar ve birlikler mesleki eğitim merkezlerinin koruma ve geliştirme derneklerinde yer almakta ve maddi destek vermektedirler. Ayrıca, çıraklara bir takım sosyal imkanların (yemek, yol parası vb) sağlanmasında da MEM’lere yardımları bulunmaktadır. Esnaf-sanatkarlar 8 yıllık kesintisiz eğitim için kesilen ve belli bir oranının mesleki eğitime aktarıldığı fon vasıtasıyla mesleki eğitimi desteklemektedir. 5362 sayılı Kanun çerçevesinde tüm esnaf ve sanatkar teşkilat birimleri yıllık gayri safi gelirlerinin %5’ini eğitim bütçesi olarak ayırmakta ve yaptıkları mesleki eğitim çalışmalarının finansmanında kullanmaktadırlar. Ancak son yıllarda çıraklık ve mesleki eğitime olan ilginin azalması esnaf-sanatkarlar ile teşkilat birimlerini de olumsuz etkilemiştir. Sisteme olan maddi ve manevi destekte azalma görülmektedir. 1.3.5.2 Esnaf-sanatkarlar Teşkilatının 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu Çerçevesinde Yürüttüğü Çalışmalar 5362 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler çerçevesinde kurulan yapılar ve üstlenilen sorumluluklar aşağıda 4 ana başlık altında özetlenmektedir. 1.3.5.2.1 Planlama-Koordinasyon: TESK ve alt teşkilat birimleri 3308 ve 5362 sayılı Kanunlar gereğince üstlendikleri görev ve yetkileri en iyi şekilde yerine getirebilmek için belirli aralıklarla meslek eğitimi merkez şuraları toplamıştır. Şuraya başta ESOB ve federasyonlar düzeyinde kurulan meslek eğitimi danışmanlığı birimlerinin temsilcileri olmak üzere, mesleki eğitimle ilgili kamu ve özel kurum ve kuruluş temsilcileri katılmaktadır. 1991-1998 yılları arasında 7 şura toplanmış ve esnaf-sanatkarlar ve meslek kuruluşları tarafından yapılan çalışmaları değerlendirmiş, geleceğe yönelik politikalar ve projeler oluşturulmuştur.

37

1998 yılından bu yana toplanmayan meslek eğitimi merkez şurasının en kısa zamanda toplanması ve geleceğe yönelik öneriler geliştirmesinde fayda görülmektedir. Yine mesleki eğitim faaliyetlerinin planlanması, uygulanması ve yerel düzeyde takip edilerek katılım sağlanması amacıyla odalar, birlikler, federasyonlar ve TESK düzeyinde meslek eğitimi danışmanlığı birimleri (MEDB) oluşturulmuştur. MEDB’ler tüm teşkilat birimleri bünyesinde kurulmuş olmakla birlikte, aktif olarak çalışan MEDB sayısı çok fazla değildir. MEDB’lerin etkin olarak çalıştırılamamasında alt teşkilat birimlerinin mali, teknik ve idari açılardan güçsüz olmalarının rolü büyüktür. MEDB’ler görev ve sorumluluklarına ilişkin bilgilendirme ve yönlendirmeye ihtiyaç duymaktadır. TESK, hem şuralarda alınan kararlar hem de Konfederasyon MEDB’nin çalışmaları çerçevesinde teşkilat birimleri tarafından yapılması gereken çalışmalara ilişkin alt yapı (yönetmelik, yönerge, eğitim programı, genelge, vb) oluşturmakta ve aralarındaki koordinasyonu sağlamaktadır. 1.3.5.2.2 Eğitim, Sınav ve Belgelendirme: Bu alanda yapılan çalışmaları 2 başlık altında toplamak mümkündür. a) İşletmelerüstü Eğitim ve İşletmelerüstü Eğitim Merkezleri (İÜEM): İşletmelerüstü eğitim, çıraklık eğitimi sistemi içinde çırağın işletmede aldığı pratik meslek eğitiminin eksikliklerini tamamlayan, okul ve işletmeden sonra üçüncü bir ayaktır. İkili meslek eğitiminin ayrılmaz bir parçası olan işletmelerüstü eğitim konusunda TESK önemli adımlar atmıştır. Mesleki eğitim sistemini örnek aldığımız Almanya’da bu merkezlerin yapımı ve işletilmesinden özellikle meslek kuruluşları sorumlu bulunmaktadır. Devlet ise meslek kuruluşlarına her türlü desteği sağlamaktadır. İşletmelerüstü eğitim kavramını ülkemize getiren ve yönetiminde TESK’in de bulunduğu Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayii Destekleme Vakfı (MEKSA) ile işbirliği içinde 1980’li yılların başından itibaren işletmelerüstü eğitim verilmek üzere işletmelerüstü eğitim merkezleri bir başka adıyla da mesleki eğitim ve teknoloji merkezleri (METEM) kurulmaya başlanmıştır. Özellikle TESK’in 1991 yılında yaptığı yasa değişikliği ile bu konudaki çalışmalar hız kazanmıştır.

İÜEM’lerde aşağıda sıralanan hizmetler sunulmaktadır. • İşletmelerüstü pratik eğitim, • Usta öğreticilik eğitimi, • Esnaf ve sanatkarlara yönelik ileri meslek kursları, • Proje çalışmaları, • Çıraklık eğitimine başlayacaklar için mesleğe yöneltme ve danışmanlık hizmetleri, • Çıraklık eğitimi için pratik eğitim programları ile öğretim materyallerinin geliştirilmesi, • Esnaf-sanatkar kuruluşlarında görevli personelin hizmet içi eğitimi, • Yeni teknolojilerin esnaf ve sanatkarlara ulaştırılmasına yönelik yayınlar, • Mesleki ve teknik öğretim alanında konferans, panel düzenlenmesi.

METEM’lerin yapılış aşamasındaki finansmanı TESK bütçesi ve Devlet Genel Bütçesinden yapılan aktarmalar ile sağlanmıştır. 2007 yılı itibariyle TESK tarafından yaptırılan İÜEM’lerin toplam maliyeti 17.448.237,74.- YTL.’dir. Bu miktarın 12.041.957,25.- YTL.’sı Devlet yardımlarından, kalan 5.406.208,49.- YTL.’sı TESK bütçesinden karşılanmıştır. METEM’lerin işletilmesi alanında MEKSA’nın hizmetlerinden yararlanılmıştır. Bir çok METEM’de eğitim hizmetleri MEKSA Vakfı tarafından organize edilmiştir. MEKSA Vakfı,

38

belirli bir bilgi ve deneyime sahip hale gelen ESOB’lara METEM’leri personeli ile birlikte devretmiştir. Bazı METEM’ler ise halen MEKSA Vakfı ile birlikte yürütülmektedir. MEB Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ile de bu alanda yakın ilişkiler kurulmuştur. Örneğin Ankara OSTİM-METEM’in yönetiminde uzun yıllar TESK ve MEKSA Vakfı ile birlikte MEB de bulunmuştur. METEM’lerin eğitici ihtiyacını karşılama konusunda MEB’den zaman zaman destek alınmaya devam edilmektedir. Bazı teşkilat birimleri yerel düzeyde değişik kurum ve kuruluşlarla bu konuda işbirliği yapabilmektedir. Ancak bu işbirlikleri bir süreklilik arz etmemektedir. Mülkiyeti TESK ve bağlı ESOB’lara ait olan ve halihazırda işletilmekte olan METEM’lere ilişkin son durum aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Tablo-10: Mülkiyeti TESK ve Alt Teşkilatına Ait METEM’ler ve Mesleki Eğitim Verilen Branşlar

HİZMETE AÇILAN METEMLER AÇILIŞ YILI MERKEZDE VERİLEN EĞİTİM

TÜRLERİ

MERKEZİN İŞLETME

FİNANSMASI

Ankara OSTİM-METEM

1992-1993 öğretim yılı

Kaynakçılık Ağaç İşleri Elektrik İşletme Yönetimi Teknoloji Yönetimi

TESK MEKSA

Konya METEM

1993-1994 öğretim yılı

Turizm ve Otelcilik Eğitimi (Meslek Kursları)

TESK MEKSA Konya ESOB

Adana METEM

1997-1998 öğretim yılı

Oto Motor Tamirciliği Tesviyecilik Elektrik Tesisatçılığı Oto Elektrikçiliği

TESK Adana ESOB MEKSA

Mersin METEM

1996-1997 öğretim yılı

Elektrik Tesisatçılığı Konfeksiyon

Mersin ESOB

Ankara Çankaya METEM

1996-1997 öğretim yılı

Turizm ve Otelcilik Eğitimi Meslek Kursları TESK

Muğla Marmaris METEM 1997-1998 öğretim yılı Turizm ve Otelcilik Eğitimi

TESK Muğla ESOB

Bayburt METEM 1997-1998 öğretim yılı MEB’e MEM olarak kullanılmak üzere tahsisli

MEB, Bayburt ESOB

Bursa METEM

2000-2001 öğretim yılı

Tesviyecilik Kaynakçılık Tornacılık Mobilyacılık

Bursa ESOB

Ordu METEM 2000-2001 öğretim yılı Turizm Otelcilik Ordu ESOB

Zonguldak METEM 2000-2001 öğretim yılı

Kaynakçılık CNC Otomotiv

Ağırlıklı Zonguldak ESOB, başka ortak kuruluşlar da vardır.

İstanbul METEM

2000-2001 öğretim yılı

Turizm ve Otelcilik Eğitimi Meslek Kursları

İstanbul ESOB MEKSA

Kütahya METEM 2000-2001 öğretim yılı Donanım aşamasında Kütahya ESOB

Afyon METEM 2001-2002 öğretim yılı İnşaatı devam ediyor TESK Afyon ESOB

Kaynak: TESK

TESK ve alt teşkilat birimleri tarafından yaptırılan ve mülkiyeti bu kuruluşlara ait olan METEM’ler dışında genellikle MEKSA Vakfı ile işbirliği içinde işletilen, binaları Vakfa ait ya da kiralanmış olan bir çok eğitim merkezi (Gaziantep, Şanlıurfa, Van METEM’ler gibi) daha bulunmaktadır. Bu merkezlere bulundukları ildeki birlik ve odalar finansal destekte

39

bulunmakta ve çalışmaları sahiplenmektedir. Bazı merkezlere bulunduğu ildeki sanayi ve ticaret odaları başta olmak üzere diğer ilgili kurum ve kuruluşlar da destek vermektedir. TESK’in kontrolünde olmayan, çeşitli esnaf ve sanatkar odaları tarafından açılmış küçük çaplı eğitim merkezleri de bulunmaktadır. Bazı odalar kendi hizmet binaları içinde, bazıları ise ayrı binalar içinde eğitim faaliyetleri yürütmektedir. Ancak, son yıllarda ülkemizin içinde bulunduğu kriz ortamının da etkisiyle, teşkilat birimleri ve TESK kurmuş bulunduğu METEM’leri etkin ve verimli bir şekilde işletemediği için başta MEB ve üniversiteler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına devretmeye başlamıştır. İmkanları daha elverişli olan birlikler bu çalışmalarını sürdürmeye çalışmaktadır. Halihazırda işletmelerüstü eğitim merkezleri; temel kuruluş amaçları olan işletmelerüstü eğitimden çok meslek edindirme ve meslek geliştirme eğitimleri için kullanılmaktadır. Çünkü işletmelerüstü eğitim kavramı genel mesleki eğitim mevzuatına girememiş, ilgili kurum ve kuruluşlardan gereken maddi ve idari desteği alamamış ve bu nedenle çok önemli ve gerekli olmasına rağmen bu alanda yeterli ilerleme sağlanamamıştır. AB ile uyum sürecinde olan ülkemizde insan kaynaklarının geliştirilmesi anlamında mesleki eğitim büyük öneme sahiptir. Bir yandan insan kaynaklarının geliştirilmesi, diğer yandan KOBİ’lerin ve esnaf-sanatkarların rekabet edebilirliklerinin arttırılması açısından TESK benzeri meslek kuruluşlarının bu alanda yaptığı çalışmalar geniş ölçüde desteklenmektedir. Son yıllarda METEM’lerde bir çok AB kaynaklı proje uygulanmıştır. Diğer uluslar arası kaynaklarla desteklenen projeler de bulunmaktadır. TESK alt teşkilat birimlerinin bu tür projelerden yararlanarak mesleki eğitim faaliyetlerini geliştirmelerini sağlayan kurumsal kapasite arttırma çalışmalarını genişleterek ve yaygınlaştırarak yürütmeye devam etmektedir. Sonuç olarak METEM’ler;

• Mali imkansızlıklar, • TESK’in alt teşkilat birimlerinin kapasite yetersizlikleri, • İlgili mevzuattaki (3308, meslek kuruluşları yasaları ) yetersizlikler, • Diğer kurum ve kuruluşlardan (özellikle TOBB ve diğer meslek kuruluşları ile işçi-

işveren örgütleri) istenilen düzeyde destek görmemesi, • Planlama (yer, büyüklük, meslek dalı vb.) yanlışlıkları,

gibi nedenlerle aktif olarak işletilememektedir. METEM’lerin yeniden yapılandırılarak, ilgili kamu ve özel tarafların katkı ve katılımıyla iki yıllık ön lisans programları dahil olmak üzere örgün ve yaygın mesleki eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirileceği sürekli eğitim merkezleri haline dönüştürülmesi planlanmaktadır. Bu amaçla sürdürülebilir yeni bir modelin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. METEM’lerin, eğitim verme, sınav ve belgelendirme yapma konusunda Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından akredite edilmiş kurumlar haline dönüştürülmesi de etkinlik ve verimliliklerini arttıracaktır. b) Kapsam Dışı Meslek Dalları: Esnaf-sanatkarlar teşkilatı tarafından yürütülen bir diğer uygulama ise 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi uygulama kapsamı dışında kalan esnaf-sanatkar meslek dallarında yapılan eğitim, sınav ve belgelendirme faaliyetleridir. 3308 sayılı Kanunun kapsamı dışında bulunan ve esnaf-sanatkar meslek dalı olarak kabul edilen pek çok meslek dalında esnaf ve sanatkarlar odaları tarafından yetiştirme kursları düzenlenmekte, sınavlar yapılmakta ve belgeler (TESK kalfalık, ustalık ve esnaflık belgesi) verilmektedir. Yapılan sınav ve belgelendirme faaliyetlerinde Milli Eğitim Bakanlığından destek alınmakta ve işbirliği yapılmaktadır. Böylece 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi uygulama kapsamı içindeki uygulamaya benzer bir uygulama, 5362 sayılı Kanuna tabi işyerleri ile sınırlı olmak

40

üzere kapsam dışında da sağlanmış olmaktadır. Esnaf ve sanatkar odaları tarafından verilen belgeler o meslek dalı kapsama alındığında MEB belgeleri ile doğrudan değiştirilmektedir. Kapsam dışı meslek dallarında eğitim, sınav ve belgelendirme uygulaması 1993 yılından bu yana sürdürülmekle birlikte, teşkilat genelinde standart bir uygulamaya gidilememiştir. Eğitim, sınav ve belgelendirmeye yönelik standartları getiren yönerge ve genelgeler yayımlanmış, ancak uygulamada birliktelik sağlanamamıştır. Sadece şoförlere yönelik verilen ticari taşıt kullanma belgesi uygulamasında bu büyük ölçüde başarılmış, ancak Ulaştırma Bakanlığının yaptığı düzenleme ile odaların bu alandaki yetkisi ortadan kaldırılmıştır. Diğer meslek dallarında mali, teknik ve idari yetersizlikleri nedeniyle mesleki federasyonlar aktif yer alamamış, standart eğitim programları oluşturma ve uygulama konusunda yetersiz kalınmıştır. Mesleki Yeterlilik Kurumunun kurulmasını sağlayan 5444 sayılı Kanun ile oluşturulan mesleki yeterlilik sistemi çerçevesinde; esnaf-sanatkar meslek dallarında meslek standartları hazırlama, esnaf ve sanatkarlara mesleki yeterlilik kazandırma, ölçme ve belgelendirme konularında bir takım alt yapıların oluşturulması gerekmektedir. Kapsam dışı meslek dallarında bu tarihe kadar yürütülen eğitim, sınav ve belgelendirme çalışmalarından elde edilen deneyim, bilgi birikimi ve alt yapı mesleki yeterlilik sistemine girme konusunda faydalı olacaktır. TESK bağlı üyelerine mesleki yeterliliklerinin kazandırılması, geliştirilmesi ve belgelendirilmesi konularında yasal olarak görev yapan bir camianın en üst kuruluşudur. TESK aynı zamanda son 15 yıldır çalışmaları sürdürülen meslek standartlarının ve mesleki yeterliliklerin kazandırılması, sınav ve belgelendirme sisteminin kurulması ile ilgili çalışmalara da katılmakta ve katkı vermektedir. Halihazırda Mesleki Yeterlilik Kurumunun genel kurul ve yönetim kurulunda temsil edilmektedir. Girişimcilik Eğitimleri: Esnaf ve sanatkar işyerleri genellikle hiçbir ön araştırma yapılmadan, fizibilitesi çıkarılmadan kolayca kurulmakta ve bazı yapısal eksiklikler ve öngörülmemiş riskler nedeniyle kolay bir şekilde de kapanabilmektedir. Bu nedenle, hem bireysel hem de ülke ekonomisi açısından bakıldığında, önemli boyutlara ulaşan bir sermaye ve emek kaybı olmaktadır. Ülke ekonomisi açısından son derece önemli bir kesim olan esnaf-sanatkar ve küçük işletmelerin kuruluş aşamasından itibaren yoğun bir şekilde eğitim ve danışmanlık hizmetlerine ihtiyaçları bulunmaktadır. Özellikle işletme kurulmadan önce verilecek girişimcilik eğitimi ile fizibilitesi hazırlanmış ve sağlam ayaklar üzerine basan bir işletmenin kurulması ve devamında bu işletmenin iş geliştirme eğitimi ve danışmanlık faaliyetlerinden yararlanarak büyüyen ve gelişen bir işletme olarak hem bireysel hem de ülke ekonomisine katkıda bulunması son derece önem arz etmektedir. Bu nedenle TESK ve alt teşkilat birimleri girişimcilik konusunda da bir takım çalışmalar ve projeler yürütmektedir. Özellikle kadın ve gençlerin girişimcilik yoluyla istihdama katılmaları TESK’in temel amaçlarından biridir. Bu nedenle TESK; kadın girişimcilerin ve küçük aile işletmelerinin ekonomiye entegrasyonunu sağlamayı hedefleyen AB destekli “Kadın Girişimcilerin Desteklenmesi” projesini uygulanmıştır. Proje faaliyetlerinin odak noktası kadın eğitimidir. Bu projenin spesifik amacı eğitim ve danışmanlık yoluyla iş kurmak isteyen kadınların yanı sıra, kadınların önemli rol oynadıkları küçük aile işletmelerinin desteklenmesidir. Bu amaçla öncelikle kadınlara yönelik olarak değişik illerimizde (Ankara, Bursa, Denizli, Çorum ve Mersin) 5 eğitim merkezi kurulmuştur. Projenin yürütüldüğü beş ilde kurulan ve sürdürülebilirliği olan, eğitim ve danışmanlık hizmetleri verme konusunda kendi kendine yeterli ve altyapıya sahip bu merkezler Avrupa Birliğince hibe malzeme ile donatılmışlardır. Proje 10 Haziran 2004 tarihi itibariyle sona ermiştir. Proje sona erdikten sonra bu merkezler faaliyetlerine devam edeceklerinden illerin eğitim müdürleri Ankara’da eğitilmişler ve illerinde projeyi devralmışlardır. Beş merkezde toplam 1708 kadın eğitilmiş ve 368 kadın kendi işyerini kurmuştur. Projenin çok başarılı bulunması nedeniyle yeni bir kadın girişimciliği projesi hazırlanmış ve ilk projede oluşturulan

41

modelin 24 ile daha yaygınlaştırılması planlanmıştır. Bu proje de AB tarafından kabul edilmiş ve 2007 yılı sonbaharında proje uygulanmaya başlanmıştır. TESK alt teşkilat birimleri de ağırlıklı olarak proje bazında girişimcilik eğitimleri vermektedir. TESK imkanları ölçüsünde bu konuda bir model oluşturup, ülke geneline yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. 1.3.5.2.3 Denetim: İşletmelerde yürütülen mesleki eğitiminin nitelikli ve kaliteli olması hedefine yönelik olarak, gençlerin uygun ortamlarda çalışmalarını sağlamak ve işletmelere danışmanlık hizmeti vermek üzere oda ve birlikler düzeyinde işyeri denetleme ve danışmanlık grupları oluşturulmuştur. Oda düzeyinde kurulan İDDG’lerde MEB’in bir meslek öğretmeni de yer almaktadır. Birlik ve Konfederasyon bünyesinde kurulanlarda ise yerel ve merkezi düzeydeki mesleki eğitimden sorumlu yönetici düzeyindeki MEB temsilcileri yer almaktadır. İDDG’ler oluşturulduktan sonra onların eğitimine yönelik bir takım çalışmalar yapılmıştır. Öncelikle çalışma esas ve usullerini düzenleyen yönerge hazırlanmış, denetim tutanakları ve diğer evraklar bastırılıp dağıtılmış ve hizmet içi eğitimler düzenlenmiştir. Bu eğitimler sırasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile iş güvenliği ve sağlığı konusunda, MEB ile eğitim programları konusunda yakın işbirliği yapılmıştır. ILO’nun IPEC (Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi Programı) çerçevesinde İDDG’lerin eğitimine yönelik bir dizi proje yürütülmüştür. Ancak, TESK alt teşkilat birimlerinin farklı mali, teknik ve idari yapılara sahip olmaları nedeniyle ülke genelinde standart ve etkin bir uygulama yapılamamıştır. İDDG’leri aktif olarak çalıştıran alt teşkilat birimleri yanında hiç çalıştırmayan ya da kağıt üzerinde kuran birimler de bulunmaktadır. İşletmelerde verilen pratik eğitimin ve işletmelerüstü eğitimin geliştirilmesi ve niteliğinin arttırılması için İDDG’lerin aktif çalışması büyük önem arz etmektedir. 1.3.5.2.4 Finansman: Mülga 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun Ek 17’nci maddesi gereğince, tüm teşkilat birimlerinin; yıllık gayri safi gelirlerinin %20’sini eğitim bütçesi olarak ayırmaları ve ayırdıkları bütçenin %25’ini Konfederasyon bünyesinde kurulan Esnaf ve Sanatkarların Mesleki Eğitimini Geliştirme ve Destekleme Fonuna aktarmaları zorunlu idi. Ancak ilgili maddelerin yürürlüğe girdiği 1991 yılından 5362 sayılı Kanunun çıktığı 2005 yılına kadar geçen uygulama sürecinde, teşkilat birimlerinin büyük çoğunluğunun yasaya uygun şekilde eğitim bütçesi oluşturmadığı ve Fon payını aktarmadıkları görülmüştür. Bu durumda %20’lik oranın çok fazla bulunmasının büyük rolü olmuştur. TESK bünyesinde oluşturulan Fon ağırlıklı olarak işletmelerüstü eğitim merkezlerinin inşaatında kullanılmıştır. Ayrıca bazı alt teşkilat birimleri tarafından yapılan eğitim çalışmalarına da Fondan destek olunmuştur. 2005 yılında yürürlüğe giren 5362 sayılı Kanunun hazırlık aşamalarında eğitim bütçesi ve mesleki eğitim konusunda yaşanan sorunlar dikkate alınarak, eğitim bütçesi oranı aşağı çekilmiştir. 5362 sayılı Kanunun 74’üncü maddesi gereğince odalar, birlikler, federasyonlar ve Konfederasyonun yıllık gayri safi gelirlerinin % 5’ini mesleki eğitimle ilgili faaliyetlerde kullanmak üzere ayırmaları gerekmektedir. TESK bünyesindeki Mesleki Eğitim Fonu korunmuş ve yine tüm teşkilat birimlerinin ayırdıkları eğitim bütçesinin beşte birini Fona aktarmaları zorunlu hale getirilmiştir. Fonun kaynakları, harcanması ve yönetimi benzer şekilde düzenlenmiştir. 507 sayılı Kanundan farklı olarak odalar ayırdıkları eğitim bütçelerinin beşte birini bağlı oldukları birliklere, beşte birini de varsa bağlı oldukları federasyonlara aktarmak zorundadır. Bu düzenlemedeki amaç, mali, teknik ve idari açıdan yetersiz durumdaki odalar adına, onlarla işbirliği içinde bağlı oldukları birlik ve federasyonların mesleki eğitime ilişkin faaliyetlerde bulunmalarını sağlamaktır. Her ne kadar Kanunda eğitim bütçesi ile ilgili belirlenmiş bir oran olsa da, doğrudan eğitim yapan bazı teşkilat birimleri %5’in çok üstünde harcama yapabilmektedir. Ayrıca yaptıkları eğitim, sınav ve belgelendirme çalışmaları kapsamında hizmet karşılığı olarak belirli düzeyde gelir de elde etmektedirler.

42

Eğitim-istihdam-girişimcilik-danışmanlık konularında değişik iç ve dış kaynaklı hibe projelerden yararlanan teşkilat birimlerinin sayısı son yıllarda hızla artmaktadır. 1.3.6 İstihdam 1.3.6.1 Dünyada İşgücü Piyasası Dünyada işsizlik, tüm ülkeler için ciddi bir ekonomik ve toplumsal sorun olmaya devam etmektedir. ILO verilerine göre, 2006 yılı dünya işsizlik oranı %6,3, toplam işsiz sayısı 2006 yıl sonu itibariyle 195.2 milyondur. Ancak gelişmiş ülkeler dışında kalan ülkelerde gerçek işsizliğin açık işsizliğin çok ötesinde olduğu da bilinmektedir. Dünyadaki işsizlerin hemen hemen yarısını 15 ile 24 yaş arası gençler oluşturmaktadır ve gençler arasında işsiz kalma olasılığı yetişkinlere göre daha fazladır. Günümüz istihdam sorunlarının çok önemli bir boyutu, istihdam -büyüme arasındaki ilişkinin giderek zayıflamasıdır. Bir başka ifadeyle, tek başına ekonomik büyüme, istihdam alanındaki küresel gereksinimleri karşılamaya yetmemektedir. ILO’nun verilerine göre 1990-2003 arasında GSYİH’daki 1 puanlık artış istihdamda yalnızca 0,3 puanlık bir artış sağlamıştır. 1.3.6.2 AB’de İşgücü Piyasası 1995-2005 yıllarında AB üye ülkeleri arasında nüfus sıralamasında hemen hemen hiçbir değişiklik olmamıştır. Nüfus büyüklüğü açısından ilk sırayı alan ülke Almanya’dır. Diğer ülkeler ise sırasıyla Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya’dır. AB’ne üyeliği durumunda Türkiye, 70 milyon nüfusuyla Almanya’nın ardından ikinci sırada yer alacaktır. Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan 2005 İşgücü Piyasası Raporu, 25 üyeli AB'nin işgücü piyasasındaki gelişmelere yönelik son rakamları vermektedir. Rapora göre yaşlı işçilerin, kadınların ve gençlerin istihdam pazarındaki oranlarının düşük olması ve bu kesimlerde yaşanan işsizlik yüzünden AB önemli sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. 25 üyeli AB’de aktif nüfus (15 -64 yaş Nüfus) yaklaşık 300 milyondur. Birlik içinde aktif nüfusu en yüksek olan 54 milyon ile Almanya’dır. Daha sonra 38 milyon ile Fransa ve İngiltere gelmektedir. Türkiye’nin aktif nüfusu ise 46 milyondur. Aktif nüfus, toplam istihdam, istihdamdaki 15 -64 yaş nüfus ölçütleri incelendiğinde ülkeler arasında sıralama çok fazla değişmemektedir. Sıralama açısından en büyük değişiklik Türkiye’de görülmektedir. Aktif nüfusta ikinci sırayı alan Türkiye; toplam istihdamda ve istihdamdaki 15-64 yaş nüfusunda beşinci sırayı almaktadır. Bunun nedeni işgücüne katılım oranının düşüklüğüdür. Tablo- 11: Avrupa Ülkelerinin Çalışma Hayatına Ait Veriler (000)

15-64 Yaş Nüfusu

Toplam İstihdam

İstihdamdaki 15-64 Yaş Nüfusu

İstihdam Oranı

İşgücüne Katılma Oranı

İşsizlik Oranı

AB-25 305.080 201.660 194.550 63,8 70,2 8,7 AB-15 253.970 172.920 165.470 65,2 71 7,9 İngiltere 38.530 28.740 27.610 71,7 75,3 4,7 Portekiz 7.110 5.020 4.800 67,5 73,4 7,6 Polonya 26.210 14.120 13.830 52,8 64,4 17,7 Avusturya 5.520 4.180 3.790 68,6 72,4 5,2 Hollanda 10.940 8.130 8.010 73,2 76,9 4,7 Macaristan 6.810 3.880 3.880 56,9 61,3 7,2 İtalya 38.59 24.28 22.21 57,6 62,5 7,7 Fransa 38.68 25.03 24.42 63,1 69,5 9,5 İspanya 29.76 18.90 18.83 63,3 69,7 9,2 Yunanistan 7.13 4.37 4.29 60,1 66,8 9,8 Almanya 54.76 38.78 35.84 65,4 73,8 9,5

43

Danimarka 3.57 2.77 2.71 75,9 79,8 4,8 Çek Cumh. 7.27 4.97 4.71 64,8 70,4 7,9 Beçika 6.88 4.20 4.20 61,1 66,7 8,4 Bulgaristan 5.28 3.30 2.95 55,8 62,1 10,1 Romanya 15.02 9.11 8.65 57,6 62,3 7,7 Türkiye 46.61 22.06 21.44 46,0 (43.2) 51,4 10,3

Kaynak: Eurostat Employment in Europe 2006 OECD, Employment Outlook 2007

İstihdam oranı en düşük Avrupa ülkesi %46 ile Türkiye’dir. 25 üyeli AB’nin istihdam oranı ortalaması %63,8’dir. 2006 yılında işgücüne katılım oranı en düşük Avrupa ülkesi yine %51,4 ile Türkiye’dir. 25 üyeli AB’nin işgücüne katılım oranı ortalaması %70,2’dir. Avrupa’da işsizlik oranı en yüksek ülke %17,7 ile Polonya’dır. Bu ülkeyi Slovakya, Hırvatistan, Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan takip etmektedir. 25 üyeli AB’nin işsizlik oranı ortalaması %8,7’dir. 1.3.6.3 Türkiye’de İşgücü Piyasası 1.3.6.3.1 Genel Durum Türk işgücü piyasası 1950’li yıllardan sonra hızlı bir değişim içerisine girmiştir. Tarım alanındaki makineleşme nüfus hareketlerinin de başlangıcı olmuştur. Öncelikle tarımdaki fazla nüfus iç göçle gelişmiş bölgelere yönelmiş, bu göç dalgasını 1960’lı yıllarda Batı Avrupa ülkelerinden gelen işgücü talebi doğrultusunda devlet eliyle yurtdışına yönelen göç izlemiştir. Ulusal ekonominin ve işgücü piyasasının 24 Ocak 1980 tarihinde uygulamaya konulan yapısal uyum programları uyarınca serbestleştirilmesi köklü değişimlere neden olmuştur. Tarım ağırlıklı bir ekonomik görünüm çizen Türkiye, istihdam açısından bu görüntüsünü korurken, milli gelir açısından ve sanayi ve hizmetler sektörünün payı açısından önemli gelişmeler kaydetmiştir. İstihdam ve işsizlik sorununu yoğun olarak yaşayan Türkiye gelişmiş ülkelerin geçmiş olduğu (tarım-sanayi-hizmetler) aşamaları farklı bir şekilde yaşayarak tarımdan hizmetlere geçmiştir. Ekonomideki yapısal değişimlere, hazırlıksız bir şekilde uygulanan özelleştirme politikası da eklenince, işsizlik sorunu iyice artmış, yatırım konusunda yetersiz olan özel sektörün bu durumu işsizliğin daha da artması sonucunu doğurmuştur. İstihdam artışının sağlanması ve işsizliğin azaltılması, ülkemizin en önemli sorunları olarak görünmektedir. ILO verilerine göre 2006’da dünya istihdam oranı %61,4 olarak tahmin edilmiştir. Türkiye’de aynı yılın istihdam oranı ise yalnızca %43,2’dir. Bu istihdam oranıyla Türkiye, ILO’nun sınıflandırmasında, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölge ortalaması olan %47,3’ün dahi altında kalmaktadır. Ülkemizde ekonomik büyümede sağlanan başarı, istihdam yaratmada etkili olamamıştır. Örneğin, son dört yılda ortalama %7,8 büyümeye rağmen, istihdamdaki yıllık büyüme yalnızca %0,8 olarak gerçekleşmiştir. İşsizlik oranı da %10’lar civarındadır. Türkiye ekonomisinin küreselleşmenin yoğun etkisi altına girdiği, aynı zamanda kısa aralıklarla krizler yaşadığı 1990 sonrası dönemde; yatırım, büyüme ve istihdam arasındaki korelasyon kimi yıllar pozitif olsa da, bunun bir süreklilik arz ettiği söylenemez. Özellikle 2001 krizinden sonraki beş yıllık dönemde gerçekleşen yüksek oranda ekonomik büyüme, istihdama yansımamaktadır. Bu durumun nedenleri, hem işgücü arzı hem de işgücü talebinde yatmaktadır. İşgücü arzı ile ilgili olarak, görece hızlı nüfus artışı nedeniyle çalışma çağındaki nüfusun hızla artması, kırsal kesimin çözülmesi nedeniyle kentlere devam eden göç, eğitimdeki yetersizliklere bağlı olarak nitelikli işgücü ihtiyacının karşılanamaması, ailedeki gelir yetersizliği nedeniyle çocukların erken yaşta çalışma yaşamına atılmak zorunda kalmaları gibi çok sayıda etkenden söz edilebilir. 1.3.6.3.2 Türk İşgücü Piyasası Türkiye hızlı nüfus artış dönemini geride bırakmakta ve kalkınma sürecinde hızlı nüfus artışından kaynaklanan sorunların etkisi giderek azalmaktadır. 2005 yılında yenilenen nüfus

44

projeksiyonlarına göre, 2007 yılında binde 12,1 olan yıllık nüfus artış hızının 2008 yılında binde 11,8’e gerileyeceği, 2007 yılında 73,9 milyon olan yıl ortası toplam nüfusun 2008 yılında 74,8 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. 2007 yılında 2,17 olan toplam doğurganlık hızının ise, 2008 yılında 2,15‘e gerilemesi beklenmektedir. Tablo- 12: Yaş Gruplarının Toplam Nüfusa Oranları (Yüzde)

0-14 yaş grubu 15-64 yaş grubu 2000 2006 2000 2006 AB - 15 16,7 15,7 66,9 66,8 Türkiye 30,0 28,1 64,7 66,0 Kaynak: Eurostat

Toplam nüfus içinde 0-14 yaş grubundaki nüfusun payı azalırken, çalışma çağındaki nüfusun ve yaşlı nüfusun payı artmaktadır. AB genelinde % 70 düzeyinde olan işgücüne katılma oranı, ülkemizde çok düşüktür ve giderek azalmaktadır. 2006 yılı verilerine göre % 48.2 olan bu oran, 2007 yılında %46.8’e gerilemiş bulunmaktadır. İşgücüne katılım oranının 9. Kalkınma Planı döneminde ortalama % 49.8’e ulaşacağı, 2013 yılında %50.7’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. İşgücüne katılma oranının 1950’lerden itibaren giderek azalmasının temelinde, tarımdaki çözülme ve köyden kente göç olgusu yatmaktadır. Kırdan kente göç sürecinde kırda işgücü içinde yer alan kadınlar kentte işgücü dışında görünmektedir. Diğer taraftan, kentlerde işlerin belirli beceriler gerektirmesi buna karşın kadınların eğitim düzeyinin düşüklüğü işgücü dışında kalmayı kalıcı hale getirmektedir. Ülke genelinde nüfus artış hızı düşmesine rağmen, toplam istihdamın yaklaşık üçte birini bünyesinde barındıran tarım sektörü istihdamındaki hızlı azalış, yüksek işsizlik seviyesi, düşük işgücüne katılma ve istihdam oranları, işgücünün eğitim seviyesinin ve niteliğinin düşüklüğü ve eğitim ile istihdam arasındaki ilişkinin zayıflığı, rekabet gücü ve istihdam yaratma kapasitesi yüksek bir bilgi toplumuna dönüşüm yolunda önemli sorun alanları olarak ortaya çıkmaktadır. Tarımdan kopan kişilerin verilecek mesleki eğitimler ile istihdama dahil edilmeleri ya da girişimci olmaları konusunda desteklenmeleri önem arz etmektedir. Küçük girişimcilerin üye olduğu TESK, kadınlara yönelik düzenlediği girişimcilik projeleri ile kadınların iş yaşamına katılmalarına destek olmaya çalışmaktadır. Tablo- 13: İşgücü Durumu (Temmuz 2008)

TÜRKİYE KENT KIR 2007 2008

2007 2008

2007 2008

Kurumsal olmayan sivil nüfus (000) 68 925 69 692 43 514 44 423 25 411 25 268 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus (000) 49 263 50 015 31 468 32 298 17 795 17 717 İşgücü (000) 24 400 24 975 14 532 15 161 9 867 9 814 İstihdam (000) 22 249 22 622 12 909 13 354 9 339 9 268 İşsiz (000) 2 151 2 353 1 623 1 807 528 546 İşgücüne katılma oranı (%) 49.5 49.9 46.2 46.9 55.4 55.4 İstihdam oranı (%) 45.2 45.2 41.0 41.3 52.5 52.3 İşsizlik oranı (%) 8.8 9.4 11.2 11.9 5.4 5.6 Tarım dışı işsizlik oranı (%) 11.6 12.3 11.5 12.4 11.7 11.8 Genç nüfusta işsizlik oranı(1)(%) 18.6 18.3 22.4 21.9 12.7 12.1 Eksik istihdam oranı (%) 3.1 3.4 2.9 2.9 3.5 4.2

Genç nüfusta eksik istihdam oranı(1)(%) 3.2 3.7 2.9 2.8 3.6 5.2 İşgücüne dahil olmayanlar (000) 24 863 25 040 16 935 17 137 7 928 7 903 (1) 15-24 yaş grubundaki nüfus

45

2008 yılı Temmuz döneminde Türkiye'de kurumsal olmayan sivil nüfus bir önceki yılın aynı dönemine göre 767 bin kişilik bir artış ile 69 milyon 692 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus ise 752 bin kişi artarak 50 milyon 15 bin kişiye ulaşmıştır. 2008 yılı Temmuz döneminde istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 373 bin kişi artarak, 22 milyon 622 bin kişiye yükselmiştir. Bu dönemde tarım sektöründe çalışan sayısı 78 bin kişi azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 451 bin kişi artmıştır. 1.3.6.3.3 İstihdam İstihdamın sektörler itibarıyla dağılımı, bir ülkenin ekonomik gelişmişlik seviyesini belirleyen önemli göstergelerden birisidir. İstihdamın ekonomik gelişmeye bağlı olarak değişimini açıklayan üç sektör kanununa göre, ekonomik gelişme aşamasına geçilmesiyle beraber tarım sektörünün payı azalırken, sanayi ve hizmetler sektörünün payı sürekli olarak artmaktadır. AB ülkelerinde ve diğer gelişmiş ülkelerde, üç sektör kanununun tam olarak işlediği; tarım sektörü istihdam payının %3 -4, sanayi sektörü payının %25 -30, hizmetler sektörü payının ise %65-70 seviyesinde olduğu görülmektedir. Tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de istihdamın sektörel yapısı bir değişim ve dönüşüm içindedir. Temmuz 2008 döneminde istihdam edilenlerin % 27.8'i tarım, % 19.3’ü sanayi, % 6.2’si inşaat, % 46.6'sı ise hizmetler sektöründedir. Önceki yılın aynı dönemine göre, tarım sektöründe istihdamın payının 0.9 puan, inşaat sektörünün payının 0.2 puan azaldığı, buna karşılık sanayi sektörünün payının 0.6 puan, hizmetler sektörünün payının ise 0.4 puan arttığı görülmektedir. Bu dönemde istihdam edilenlerin;

• % 72.7'si erkek nüfustur. • % 60.8'i lise altı eğitimlidir. • % 57.8'i ücretli, maaşlı ve yevmiyeli, % 26.6'sı kendi hesabına ve işveren, % 15.6'sı

ücretsiz aile işçisidir. • % 61.9'u "1-9 kişi arası" çalışanı olan işyerlerinde çalışmaktadır. • % 3.2'sinin ek bir işi vardır. • % 4.1'i mevcut işini değiştirmek veya mevcut işine ek olarak bir iş aramaktadır. • Ücretli olarak çalışanların % 86.2'si sürekli bir işte çalışmaktadır.

Kadınların işgücüne katılımı ve istihdamı, Türkiye işgücü piyasasının diğer önemli sorunlarından biridir. 2005 yılında kırsal alanlarda erkeklerin işgücüne katılım oranı %78,2 iken, bu oran kadınlarda %36,5, şehirlerde ise sırasıyla %75,1 ve %20,6 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı %24,9 iken bu oran AB-25 ülkelerinde ortalama %63,1’dir. Kadınların işgücüne katılımının önündeki en büyük engel, istihdam edilebilirliklerinin yetersiz olmasıdır. 1.3.6.3.4 İşsizlik Hem bireysel, hem de toplumsal bir sorun olan işsizliğin en genel kabul görmüş tanımı “çalışma yeterliliğinde, isteğinde ve çalışmaya hazır bir durumda olunduğu halde cari ücret düzeyinde bir işe sahip olamama durumu” şeklinde yapılmakta olup, bu tanım açık (görünen) işsizliği belirtmektedir. İşsizlik sorunu, toplam talep yetersizliğinden kaynaklanabileceği gibi, konjonktürel dalgalanmalar, yapısal sorunlar, teknolojik gelişmeler, mevsimlik değişimler, friksiyonel (arızi) ve doğal nedenlerden biri veya birkaçı tarafından kaynaklanabilmektedir. İşsizliğin nedeni, ülkelerin sosyo-ekonomik yapılarıdır. Bu nedenle ülkeler, kendi özgün sosyo-ekonomik koşullarına göre, işsizlikle mücadelede farklı yöntemler geliştirmişlerdir. Yapılan gözlemler ve araştırmalar Türkiye’de işsizlik sorununun gerek geçiş ekonomisinin sorunlarından gerekse işgücü piyasasının katılıklarından kaynaklandığını göstermektedir.

46

Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 202 bin kişi artarak 2 milyon 353 bin kişiye yükselmiştir. İşsizlik oranı ise 0.6 puanlık artış ile % 9.4 seviyesinde gerçekleşmiştir. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 0.7 puanlık artışla % 11.9, kırsal yerlerde ise 0.2 puanlık artışla % 5.6 olmuştur. Tarım dışı işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 0.7 puanlık artışla % 12.3 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu oran erkeklerde geçen yılın aynı dönemine göre 0.6 puanlık artışla % 10.7, kadınlarda ise 0.9 puanlık artışla % 18.4 olmuştur. Bu dönemdeki işsizlerin;

• % 69.9'u erkek nüfustur.

• % 56.1'i lise altı eğitimlidir.

• % 27.3’ü bir yıl ve daha uzun süredir iş aramaktadır.

• İşsizler sıklıkla (% 30.4) "eş-dost" vasıtasıyla iş aramaktadır.

• % 82.7'si (1 milyon 945 bin kişi) daha önce bir işte çalışmıştır.

• Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin % 50.9'u "hizmetler", % 22.8’i "sanayi", % 18.9’u "inşaat", % 7.4’ü ise "tarım" sektöründe çalışmıştır.

Türkiye işgücü piyasasının önemli bir meselesi genç işsizliğidir (15-24 yaş grubu ). 2006 verilerine göre, genç işsizliği oranı (%18,1) ortalama işsizlik oranının (%10,1) neredeyse iki katıdır ve ortalama işsizlik oranından daha hızlı artmaktadır. Genç işsizliği kentlerde (%21,5) kırsal alanlara (%14,1) göre daha yüksektir. Bu oran kırsal alanlarda erkekler arasında ve kentlerde kadınlar arasında daha yüksektir. Gençler arasındaki işsizlik oranının yüksek olması üç nedene bağlanabilir. Birinci olarak, faaliyet oranı eğitim durumuyla doğru orantılıdır; eğitim durumu yüksek olan gençler işgücüne daha fazla katılmaktadır ve yeterli düzeyde yeni iş yaratılmadığında işsiz kalmaktadırlar. İkinci olarak, eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki bağlantı zayıftır ve okuldan istihdama geçiş etkili biçimde gerçekleşmemektedir. Bunun sonucunda, kişiler ya eğitim almaya devam etmekte ya da iyi bir iş çıkana kadar beklemektedir. Üçüncü olarak, işgücünün sahip olduğu niteliklerle işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan niteliklerin örtüşmemesi sorunu gençlerin durumunda da geçerlidir. 1.3.6.3.5 Kayıtdışı İstihdam Kayıtdışı istihdamın büyüklüğü ve artış eğilimi, işgücü piyasasına damgasını vuran diğer temel özelliklerden biridir. Bir dalgalanma olmakla birlikte, 1990 -2005 yılları arasında toplam istihdamın yaklaşık yarısı kayıt dışıdır. 2008 Temmuz Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre toplam istihdam edilenlerin % 46,7’si herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı değildir. Tarım dışı sektörde çalışanların %33.9’u kayıt dışıdır. Bunların bir kısmı ise tahmin edileceği üzere esnaf-sanatkarlardır. Kayıt dışı istihdamın artışında birinci etmen tarım sektöründeki istihdam olanaklarının daralması ile kırdan kente göç olgusu, ikinci etmen ekonominin yüksek katma değerli iyi işler yaratamaması ve istihdam olanaklarının sınırlı olması neticesinde göçe zorlanan insanların kentlerde niteliksiz ve eğitimsiz hale gelerek işsiz kalmalarıdır. Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük verimliliğe sahip ülkedir. Kayıt dışılık verimliliğin önündeki en büyük engeldir. Vergi, sigorta ve diğer kanuni yükleri ödemeyen kayıt dışı sektör, verimsiz üretimiyle bu yükleri ödeyen kayıtlı sektörle haksız rekabet içindedir.

1.3.6.4 Esnaf-Sanatkarlar ve İstihdam Tablo- 14: Çalışan Sayısına Göre İşyeri Büyüklükleri

ÇALIŞAN SAYISINA GÖRE İŞ YERİ BÜYÜKLÜK GRUPLARI DAĞILIM (%) KOBİ 1-250 99,89

47

Mikro 0 1,38 Mikro 1-10 94,94 Küçük 10-49 3,09 Orta 50-99 0,3 Orta 100-150 0,1 Orta 151-250 0,08 Büyük 251+ 0,11 KAYNAK: DİE 2002 GSİS*

*Son Genel Sanayi ve İşyeri Sayımı henüz yayınlanmadığı için 2002’de yayınlanan çalışma dikkate alınmıştır.

Çalışan sayısı açısından bakıldığında 2002 yılı itibariyle genel sanayi ve işyerleri sayımına göre işyerlerinin yüzde 94,94’ü 1-10 kişi çalıştıran mikro işletmelerdir. Hiç eleman istihdam etmeyen işletmeler de bu gruba dahil edildiğinde toplam mikro işletme oranı yüzde 96,36’ya yükselmektedir. Esnaf ve sanatkar işletmeleri mikro işletme kabul edildiğinden bu kesimin ekonomik önemi ve istihdam yaratma kapasitesinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

Ekim 2008 itibariyle esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı yaklaşık 1.900.000 işyeri bulunmaktadır. Bu işyerlerinin büyük bir bölümünde değişik unvanda (çırak, kalfa, usta) bir veya birden çok kişi istihdam edilmektedir. 2001 yılında ülkemizde yaşanan ekonomik krizinin etkisiyle çok sayıda esnaf-sanatkar işyeri kapanmış ve bu olumsuz tablo ülkemizdeki işsizlik ve istihdama doğrudan etkide bulunmuştur. Tablo -15: Yıllar İtibariyle Açılan ve Kapanan Esnaf-Sanatkar Sayıları

YILLAR AÇILAN KAPANAN 2002 123 393 117 600 2003 141 291 104 400 2004 146 095 92 700 2005 196 494 86 400 2006 249 265 105 817 2007 171 774 118 776

TOPLAM 1 027 774 625 693 Kaynak: STB e-esnaf veri tabanı

Esnaf-sanatkarları temsil eden TESK ve alt teşkilat birimleri istihdam konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte pek çok çalışma yapmaktadır. Öncelikle TESK, Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilmektedir. TESK ayrıca Çalışma Meclisinde, İŞKUR’un ve Mesleki Yeterlilik Kurumunun genel kurulunda ve yönetim kurulunda, İŞKUR bünyesinde oluşturulan İşgücü Piyasası Bilgi Danışma Kurulu (İPBDK) ve Meslek Danışma Komisyonunda (MEDAK) temsil edilmektedir. ÇSGB tarafından yürütülen, başta ülkemizin istihdam stratejisinin oluşturulması olmak üzere, istihdama ilişkin pek çok çalışmaya katılım sağlanmakta ve esnaf-sanatkar kesimine ilişkin görüş ve öneriler dile getirilmektedir. Kayıt dışı istihdamla mücadele amacıyla başlatılan KADİM Projesine de destek verilmektedir.

Yine istihdama ilişkin ilgili kurum ve kuruluşlarca yürütülen pek çok iç ve dış kaynaklı projeye destek verilmekte ya da bizzat projeler yürütülmektedir. Özellikle mesleki eğitim yoluyla istihdam yaratma, girişimcilik (kadın girişimciliği başta olmak üzere), iş geliştirme konularında pek çok dış kaynaklı proje esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarınca başarıyla yürütülmüş ve halen yürütülmektedir.

1.3.6.5 Eğitim-İstihdam İlişkisi

Türkiye’nin demografik yapısı itibarıyla, orta vadede sürekli artan çalışma çağı nüfusuna istihdam yaratabilmesi gerekmektedir. Kısa ve orta vadede, değişen ekonominin gereklerine uygun işgücü ihtiyacını karşılayacak genç kesimlerin mesleki becerilerinin artırılması ve

48

yüksek katma değer üretilmesini sağlayacak olan bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu imkanlardan yararlanılması, hem insan kaynağının geliştirilmesini hem de bilgi toplumuna dönüşümde ihtiyaç duyulan itici gücü ortaya çıkaracaktır.

İstihdam ve eğitim arasındaki bağın yeterince kurulamaması ve mesleki eğitimin işgücü piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda verilememesi, insan gücü niteliği ile işgücü piyasasının talebi arasında dengesizliklere yol açmaktadır. Bu durum, eş zamanlı olarak hem işsizliğe, hem de boş iş pozisyonlarına neden olmaktadır. Bu sorunlar, mesleki eğitimin işgücü piyasasının talepleri doğrultusunda biçimlendirilmesini ve ulusal mesleki yeterlilikler sisteminin oluşturulmasını gerekli kılmaktadır.

Bu doğrultuda, ulusal ve uluslararası meslek standartlarını temel alarak, teknik ve mesleki alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek, belgelendirme ve sertifikalandırmaya, ölçme ve değerlendirmeye, denetime ilişkin faaliyetleri yürütmek suretiyle mesleki ve teknik eğitim seviyesini yükseltmek için gerekli ulusal yeterlilik sistemi kurmak ve işletmek üzere kurulan Mesleki Yeterlilik Kurumu faaliyetlerine başlamıştır.

3308 sayılı Kanun ile çıraklık eğitimi konusunda önemli mesafe alınmış olmasına rağmen, mevzuatın yeterince uygulanmaması mevcut sorunların çözümünü geciktirmektedir. İşletmelerin çırak istihdam etmelerinden kaynaklanan mali yükümlülükler kayıt dışı istihdamı artırmakta ve çıraklık eğitiminin güçlendirilmesini engellemektedir.

Mesleki teknik ortaöğretimde modüler yapıya geçilmesi yönünde çalışmalara devam edilmektedir. Ancak ortaöğretim kademesinde yapılan çalışmalar Meslek Yüksek Okullarına (MYO) yansıtılmamıştır. Öte yandan, Türkiye genelinde MYO’ların yaklaşık beşte biri halihazırda faal değildir. Faaliyette olanların da önemli bir kısmı bulundukları yörelerdeki sanayinin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Tablo-16: 2006 Yılında İşgücünün Eğitim Düzeyi (Yüzde)

İşgücü İstihdam İşsiz İKO İstihdam Oranı

İşsizlik Oranı

Toplam 100,0 100,0 100,0 48,0 43,2 9,9 Okur-yazar olmayanlar 5,0 5,3 2,2 20,3 19,4 4,4 Lise altı eğitimliler 61,0 61,4 57,7 46,9 42,5 9,3 Lise ve dengi meslek eğitimliler 21,6 20,9 28,1 57,0 49,7 12,8

- Mesleki ve Teknik Lise - - - 65,5 57,9 11,6 Yüksekokul ve fakülte 12,4 12,4 12,0 78,5 71,0 9,5

Kaynak: TÜİK

Türkiye’de 2006 yılında işgücünün yüzde 66’sı, istihdamın yüzde 66,7’si ve işsizlerin yüzde 59,9’u lise altı eğitim seviyesindekiler ve okur-yazar olmayanlardan oluşmaktadır. Mevcut işgücünün niteliğinin düşük olması, işgücü verimliliği ile işgücü arz ve talebi arasında yaşanan uyumsuzluk nedeniyle işgücü piyasasının etkinliğini azaltan önemli bir faktördür. Eğitim seviyeleri itibarıyla bakıldığında, yüksekokul ve fakülte mezunları dışında kalan gruplarda eğitim seviyesi yükseldikçe işsizlik oranı da yükselmektedir. Eğitim seviyesi yükseldikçe özellikle yüksekokul ve fakülte mezunları için işgücüne katılma ve istihdam oranları da artmaktadır. Eğitimin işgücü talebine olan duyarlılığının artırılması amacıyla hazırlanacak olan hayat boyu eğitim stratejisi dikkate alınarak, ekonominin talep ettiği alanlarda insangücü yetiştirilmesi ve eğitim ile işgücü piyasasının daha esnek bir yapıya kavuşturulması hedeflenmektedir.

49

1.4 Esnaf – Sanatkarlara Yönelik Devlet Destekleri, Sağlanan Teşvikler, Uygulanan Politikalar

Sanayileşmiş ülkeler dahil olmak üzere, tüm dünya ülkelerinde esnaf- sanatkar ve KOBİ'ler çeşitli yollarla teşvik edilmektedir. Esnaf-sanatkarlar ile küçük işletmelerin ekonomi içindeki yerinin iyi değerlendirilmesi ve uygulanacak teşviklerle desteklenmesi bir zorunluluktur. Çünkü, ülkenin ekonomik ve toplumsal dokusunda çok önemli bir yer tutan esnaf ve sanatkarlar, son yıllarda hızla orta gelir grubundan alt gelir grubuna kaymaktadır. Bu kadar büyük bir kitlede bu kadar hızlı bir yoksullaşma, ülkenin istikrarını olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle bu kesime yönelik destek ve teşvik araçlarının geliştirilmesi acil bir ihtiyaç olarak görülmektedir. Ülke ekonomisinde ve toplumsal dokusunda çok önemli bir yere sahip olmasına karşın esnaf ve sanatkarlara yönelik, sistematik ve kurumsallaşmış bir destek politikasının olduğu söylenemez. Ülkemizde birçok kamu kuruluşu tarafından KOBİ’lere yönelik çeşitli destek ve teşvik programları uygulanmaktadır. Kuruluş amacı bu işletmeleri desteklemek olan KOSGEB ve Halk Bankası bu konuda ön plana çıkmaktadır. Ancak, raporun ilerleyen bölümlerinde de görüleceği üzere, esnaf ve sanatkar işletmelerinin bunlardan yararlanma oranı düşük kalmaktadır. Bunun nedenleri arasında; sağlanan teşvikler ve destek programlarından yararlanabilmek için getirilen koşulların çoğu kez esnaf-sanatkar işletmelerinin yerine getiremeyeceği kadar ağır olması ve bürokratik işlemlerin fazlalığı ön plana çıkmaktadır. Ülkemizde uygulanan teşvikler hayli dağınık ve karmaşık olmakla birlikte, verilme amacına göre birkaç ana grupta sınıflandırılabilir. Esnaf ve sanatkarların bu teşvik ve desteklerden yararlanma oranı ise son derece düşüktür. Daha doğru bir ifade ile, bu desteklerden yararlanmak için getirilen asgari kriterler esnaf ve sanatkarların bunlardan yararlanmasını zaten engellemektedir. Finansmana yönelik kredi faiz desteği ile ilgili uygulamalar bir sonraki bölümde ele alınmıştır. Bu bölümde genel nitelikli düzenlemeler, yatırımlara yönelik düzenlemeler ve işletme dönemine yönelik düzenlemeler başlıkları ile teşvik uygulamaları hakkında bilgi verilmekte ve esnaf ve sanatkarlar açısından mevcut durum değerlendirilmektedir. 1.4.1 Genel Nitelikli Düzenlemeler 1.4.1.1 Vergi Avantajları Vergi teşvikleri aslında hemen her teşvik uygulamasında en temel araç olarak kullanılmaktadır. Maliye Bakanlığınca uygulanan vergi teşviklerini konularına göre aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

• Yatırım İndirimi İstisnası • AR-GE İndirimi • Eğitim ve Öğretim İşletmelerinde Kazanç İstisnası • Araçlar, Petrol Aramaları ve Teşvik Belgeli Yatırımlarda Katma Değer Vergisi İstisnası • Endüstri Bölgelerinde Uygulanan Vergisel Teşvikler • Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde Uygulanan Vergisel Teşvikler • Serbest Bölgelerde Uygulanan Vergisel Teşvikler • Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde Uygulanan Vergisel

Teşvikler • Organize Sanayi Bölgelerinde Uygulanan Vergisel Teşvikler • Kredi Teminine İlişkin İşlemlerde Vergi, Resim ve Harç İstisnası

50

• Yatırımların ve İstihdamın Artırılmasına Yönelik Vergisel Teşvikler • Kültür Yatırımları ve Girişimlerine Yönelik Vergisel Teşvikler

İlerleyen bölümlerde yukarıda adı geçen teşviklerin bir kısmına değinilecektir. Ancak esnaf ve sanatkar işletmelerinin bu teşvik mekanizmalarını kullanabildiklerini söylemek zordur. Örnek vermek gerekirse, bölgesel teşviklerde 10 ve daha fazla kişi çalıştırılmasına yönelik istihdam kriteri getirilmektedir. Esnaf ve sanatkar işletmeleri genellikle 9 ve daha altı sayıda kişi istihdam ettiğinden bu teşvikten yararlanamamaktadır. Teşvik verilen sektörler genellikle esnaf ve sanatkarlık meslekleri dışındaki meslek alanlarını kapsamaktadır. Esnaf ve sanatkarların yararlanabildiği teşviklerde başvuru süreci bürokrasisi çoğu kez caydırıcı olacak kadar ağırdır. 1.4.1.2 Sanayi Altyapısının Kurulması ile İlgili Düzenlemeler, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri: 2001’de 4691 sayılı Kanunla kurulan teknoloji geliştirme bölgelerinde; teknolojik bilginin üretilmesi, üretilen bilginin ticarileştirilmesi, üründe ve üretim yöntemlerinde ürün kalite ve standardının yükseltilmesi, verimliliği artıracak ve üretim maliyetlerini düşürecek yeniliklerin geliştirilmesi, KOBİ’lerin yeni ve ileri teknolojilere uyumunun sağlanması, araştırmacılara iş imkanlarının sağlanması ve ileri teknoloji yatırımları yapacak yabancı sermayenin ülkeye girişinin hızlandırılması, sanayinin rekabet gücünün artırılması amaçlanmaktadır. Ağustos 2008 tarihi itibariyle 31 adet Teknoloji Geliştirme Bölgesi kurulmuştur. Bu bölgelerde yatırımlara bir takım vergisel teşvikler uygulanmaktadır. 1.4.1.3 Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca Uygulanan Destekler 1.4.1.3.1. Küçük Sanayi Siteleri Küçük sanayi siteleri, kent içinde dağınık şekilde yerleşmiş ve elverişsiz çalışma koşulları altında çalışan yapımcı ve onarımcı küçük sanayicileri çağdaş ve düzenli birer işyerine kavuşturmak, onların çalışma koşullarını iyileştirip aralarında dayanışma ve organizasyonu geliştirerek, ihtiyaçlarının daha kolay ve ekonomik olarak karşılanabilmesini ve işyerlerine yeni teknolojilerin sokulmasını sağlayarak ana sanayi/yan sanayi ilişkilerinin geliştirilmesini teminen benzer iş kollarında çalışan küçük işletmeleri aynı yerde toplayan sitelerdir. Küçük sanayi sitelerinin kuruluşu ile; • Sanayinin disipline edilmesi, • Şehrin planlı gelişmesine katkıda bulunulması, • Birbirini tamamlayıcı ve birbirinin yan ürününü teşvik eden sanatkarların bir arada ve bir

program dahilinde üretim yapmalarıyla, üretimde verimlilik ve kar artışının sağlanması, • Sanayinin az gelişmiş bölgelerde yaygınlaştırılması, • Tarım alanlarının sanayide kullanılmasının önlenmesi, • Sağlıklı, ucuz, güvenilir bir altyapı ve ortak sosyal tesisler kurulması,

temel hedefler olarak belirlenmiştir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Yatırım Programında yer alan KSS'lerin altyapı inşaatlarının tamamını, üstyapı inşaatlarının ise % 70 ‘ine kadar olan kısmını kredilendirmektedir. KSS’lerde yer alan işletmeler

• Bina İnşaat Harcı ve Yapı Kullanma İzni Harcından, • Kalkınmada öncelikli yörelerdeki (KÖY) büyükşehir belediye sınırları içinde yer alan

veya KÖY kapsamı dışında illerdeki nüfusu 5000'den az olan belediye sınırları içerisindeki KSS'lerdeki işletmeler çevre temizlik vergisinin % 50’sinden muaftır.

KÖY’lerdeki KSS'lerde altyapı ve üstyapı inşaat uygulama projelerinin yaptırılmasına KOSGEB tarafından geri ödemesiz kısmi altyapı ve üstyapı uygulama projesi desteği verilmektedir.

51

KSS’lerde yer alan esnaf ve sanatkar işletmeleri sayılan bu desteklerden yararlanabilmektedir.

Grafik 1: Yıllara göre biten KSS projeleri

Kaynak : STB.

1.4.1.3.2. Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) OSB, sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, imalat sanayi türlerinin belirli bir plan dahilinde yerleştirilmeleri ve geliştirilmeleri amacıyla, gerekli altyapı hizmetleriyle ve ihtiyaca göre tayin edilecek sosyal tesisler ve teknoparklar ile donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dahilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan ve OSB Kanunu hükümlerine göre işletilen mal ve hizmet üretim bölgeleridir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Yatırım Programında yer alan OSB'lerin; • KÖY’lerde bulunanlar ile ileri teknoloji gerektiren ihtisas OSB'lerin arsa, altyapı ve genel

idare giderleri, • Normal ve gelişmiş yörelerde bulunan OSB'lerin altyapı ve genel idare giderleri,

kredilendirilebilmektedir. OSB’lerde yer alan işletmeler, • İnşaat bitim tarihini takip eden Bütçe yılından itibaren 5 yıl süreyle emlak vergisinden, • Arsa ve işyeri teslimlerinde KDV’den, • Bina inşaat ve yapı kullanma izni harçlarından, • Kurumlar vergisinden, • Tevhid ve ifraz işlem harçları ve • Merkezi atık su arıtma tesisi işleten bölgelerde yer almaları koşuluyla atık su bedelinden

muaftır. KÖY’lerdeki OSB'lerde yeni yatırım yapacak işletmelerin yaptıracakları binalar için KOSGEB tarafından geri ödemesiz kısmi üstyapı uygulama projesi desteği verilmektedir. 1.4.1.3.3. Serbest Bölgeler Ülkenin siyasi sınırları içinde olmakla beraber gümrük bölgesi dışında sayılan, ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanmadığı veya kısmen uygulandığı, sınai ve ticari faaliyetler için daha geniş teşviklerin tanındığı ve fiziki olarak ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerler olarak tanımlanabilir. Serbest bölgeler gümrük hattı dışında sayılmakta, bu bölgeler ile Türkiye'nin diğer yerleri arasında yapılan ticarette dış ticaret rejimi hükümleri uygulanmaktadır. Bölgede her türlü

52

bürokrasi en aza indirilmiştir. Serbest bölgede sağlanan teşvik ve avantajlardan yerli ve yabancı bütün firmalar eşit olarak yararlanmaktadır. Serbest bölgelere yasa ile gelir, kurumlar, gümrük, KDV gibi birçok vergi dalında muafiyet ve indirimler sağlanmıştır. 1.4.2. Yatırımlara Yönelik Destekler Devlet yardımları; kalkınma planları ve yıllık programlarda öngörülen hedefler ile Avrupa Birliği normları ve uluslararası anlaşmalara uygun olarak;

• Tasarrufları, katma değeri yüksek, ileri ve uygun teknolojileri kullanan yatırımcılara yönlendirmek,

• İstihdam yaratmak, • Yatırım eğiliminin devamlılığını ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak, • Bölgelerarası dengesizliklerin giderilmesini temin etmek, • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin uluslararası düzeyde rekabet edebilmelerini temin

amacıyla yatırım, üretim, kalite ve standartlarını artırmalarını ve istihdam yaratmalarını sağlamak,

• Çevre korumaya yönelik yatırımlar, ileri teknoloji gerektiren yatırımlar ile bu yatırımlara ilişkin araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemek,

amacıyla uygulanmaktadır. 1.4.2.1 Yatırımlarda Devlet Yardımları Devlet yardımlarının uygulamasına dayanak teşkil eden düzenleme; 06/10/2006 tarih ve 26311 sayılı Resmi Gazetede 2006/10921 sayılı Karar olarak yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Karar ile getirilen temel değişiklikler; bölgesel kısıtlamaların kaldırılması ve sistemin sektörel kısıtlamalar üzerine yapılandırılması, yatırım finansmanında asgari özkaynak zorunluluğunun kaldırılması ile KOBİ’lere yönelik teşvik uygulamalarının genel sistem içine alınması ve böylece KOBİ’lerin teşvik belgesi alabilmesi için doğrudan doğruya Hazine Müsteşarlığına müracaat edebilmeleridir. Bu Karar ile getirilen faiz desteği uygulamasıyla sınırlı sayıda aracı banka yerine işletmelerin piyasa koşullarına göre kendilerine en yakın finans kuruluşlarını kullanabilme imkanı getirilmiş ve bu şekilde yatırım projelerinin finansman maliyetlerinin düşürülmesi hedeflenmiştir. Bu düzenlemelere göre; yatırımın, yatırım teşvik belgesine bağlanabilmesi için sabit yatırım tutarının;

• KOBİ’lerin yatırımlarında asgari 200 bin YTL, azami 2 milyon YTL, • diğer yatırımlarda asgari 1 milyon YTL, • Finansal kiralama şirketleri aracılığıyla yapılacak yatırımlarda, aranacak asgari yatırım

tutarı 200 bin YTL, olması gerekmektedir. Karar ile getirilen teşvik tedbirleri; Gümrük Vergisi Muafiyeti: Teşvik belgesi kapsamındaki yatırım malları ithali, yürürlükteki İthalat Rejimi Kararı gereğince ödenmesi gereken gümrük vergisinden muaftır. KDV İstisnası: 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu gereğince, teşvik belgesi kapsamında yapılacak makine ve teçhizat ithal ve yerli teslimleri KDV’den istisnadır. Faiz Desteği: Kalkınmada öncelikli yörelerde yapılacak yatırımlar ile KOBİ’lerin yapacağı yatırımlar, AR-GE ve çevre konularında yapılacak yatırımların gerçekleştirilmesi için bankalardan (katılım bankaları dahil) kullanılacak en az 1 yıl vadeli yatırım kredileri ile ilgili olarak ödenecek faizin veya kar payının Yeni Türk Lirası cinsi kredilerde 5 puanı, döviz

53

kredilerinde ise 2 puanı, Hazine Müsteşarlığınca da uygun görülmesi halinde azami ilk 4 yıl için ödenmek kaydıyla bütçe kaynaklarından karşılanabilecektir. Değerlendirme Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararın yürürlüğe girmesiyle 2000/1822 ve 2002/4367 sayılı Kararnameler uygulamadan kaldırılmış, KOBİ’ler genel teşvik uygulamaları içerisinde değerlendirilmiştir. Daha önceki devlet yardımlarına ilişkin uygulamalara bakıldığında;

- KOBİ’ler için 2000/1822 adı altında ayrı bir devlet yardımları kararının çıkarıldığı, - KOBİ’lerin ölçeklerine göre mikro, küçük ve orta ölçekli olarak sınıflandırıldığı, - KOBİ’lere Fondan her yıl tahsis edilecek kaynakların en az % 30’unun esnaf ve

sanatkarlar odalarına kayıtlı KOBİ’lere ayrılması hükmü getirildiği, görülmektedir. Tablo – 17: 01/01/2006 – 28/09/2006 Tarihleri Arasında KOBİ Teşvik Fonu Kredisinden Esnaf ve Sanatkarların Kullanım Durumu

Esnaf ve Sanatkarlar Odalarına Kayıtlı Firmalara Ait 2006 Yılı Talep Sayısı 5

Esnaf ve Sanatkarlar Odalarına Kayıtlı Firmalara Ait 2006 Yılı Tahsis Sayısı 5

01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Türkiye Genelinde Teşvik Belgesine Bağlanan Firma Sayısı:

126

01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Esnaf ve Sanatkarlarca Talep Edilen İşletme Kredisi Tutarı

75.850 YTL

01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Esnaf ve Sanatkarlara Tahsis Edilen İşletme Kredisi Tutarı

57.000 YTL

01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Esnaf ve Sanatkarlarca Talep Edilen Tesis Kredisi Tutarı

403.144 YTL

01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Esnaf ve Sanatkarlara Tahsis Edilen Tesis Kredisi Tutarı

400.500 YTL

01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Türkiye Genelinde Tahsis Edilen İşletme ve Tesis Kredisi Tutarı

20.040.217 YTL

Tablodan görüldüğü üzere, • Esnaf ve sanatkarlarca yapılan başvurularının tamamının kabul edildiği, • Türkiye genelinde teşvik belgesine bağlanan firma sayısı içinde esnaf ve sanatkarlar

odalarına kayıtlı firmaların sayısının oranının %4 düzeyinde kaldığı, • Türkiye genelinde KOBİ Teşvik Fonundan tahsis edilen kredi tutarı içinde esnaf ve

sanatkarlara tahsis edilen kredi tutarının % 2,28 oranında olduğu, ortaya çıkmaktadır. Bu veriler, esnaf ve sanatkarlara kota ayrılmasına rağmen faydalanma durumunun çok sınırlı düzeyde kaldığını göstermektedir. Durum böyle iken, yeni uygulamaya giren devlet yardımları ile ilgili Kararla esnaf ve sanatkarların bu kapsamdaki desteklerden yararlanma imkanı neredeyse tamamen yok olacak şekilde zorlaştırılmıştır. 1.4.3. İşletme Dönemi Destekleri 1.4.3.1. Dış Ticaret Müsteşarlığı Destekleri DTM tarafından sağlanan destekler aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.

54

Tablo – 18:Dış Ticaret Müsteşarlığı Destekleri

TEBLİĞ ADI YARARLANICILAR

1 Uluslararası Nitelikteki Yurt İçi İhtisas Fuarlarının Desteklenmesi Uluslararası nitelikteki yurt içi ihtisas fuarlarının dış dünyaya tanıtımının yapılması ve söz konusu fuarlara uluslararası düzeyde katılımın artırılması amacına yönelik bir destektir.

Yerli Fuar Organizatörleri

2

Çevre Maliyetlerinin Desteklenmesi Kurum ve/veya kuruluşlardan alınacak kalite, çevre belgeleri ile insan can, mal emniyeti ve güvenliğini gösterir işaretlere ilişkin harcamaların desteklenmesi.

Türkiye’de ticari ve sınai faaliyette bulunan veya tarım ya da yazılım sektörlerinde iştigal eden şirketler, Dış Ticaret Sermaye Şirketleri (DTSŞ) ile Sektörel Dış Ticaret Şirketleri (SDŞ)

3

Araştırma-Geliştirme (AR-GE) Yardımı AR-GE projelerinin desteklenmesi.

Sanayi kuruluşları, yazılım geliştirmeye yönelik firmalar/ kuruluşlar ile sektör ve büyüklüğüne bakılmaksızın firma düzeyinde katma değer yaratan bütün kuruluşlar

4

İstihdam Yardımı Sektörel Dış Ticaret Şirketi unvanını haiz firmaların münhasıran dış ticarete ilişkin işlemlerini yürütmek üzere konusunda tecrübeli ve yüksek öğrenimli yönetici ve eleman istihdamının sağlanması amaçlanmaktadır.

SDŞ

5

Yurt Dışı Fuar Katılımlarının Desteklenmesi Yurt dışı fuar organizasyonunu düzenlemek üzere Müsteşarlıkça görevlendirilen organizatöre katılımcı tarafından ödenecek katılım bedelinin %50’si katılımcıya ödenmektedir

6

Yurtdışında Ofis-Mağaza Açma, İşletme ve Marka Tanıtım Faaliyetlerinin Desteklenmesi

Türkiye’de yerleşik, sınai/ ticari veya ticari faaliyette bulunan firmalar, SDŞ’ler, DTSŞ’ler ve yazılım sektöründe iştigal eden şirketler

7

Türk Ürünlerinin Yurtdışında Markalaşması, Türk Malı İmajının Yerleştirilmesi ve TURQUALITY®’nin Desteklenmesi

İhracatçı Birlikleri, Üretici Dernek/Birlikleri, Türkiye’de ticari ve/veya sınai faaliyette bulunan şirketler

8

Pazar Araştırması ve Pazarlama Desteği Pazar araştırması projelerine ilişkin giderleri destekler.

Türkiye’de sınai ve/veya ticari faaliyette bulunan şirketler ile yazılım sektöründe iştigal eden şirketler

9

Eğitim ve Danışmanlık Yardımı Dış ticaret işlemleri konusundaki eğitim giderleri ile bu konularda alınacak danışmanlık hizmetlerine ilişkin giderleri destekler.

Sınai ve/veya ticari faaliyette bulunan şirketler, yazılım sektöründe iştigal eden şirketler ile tasarımcılar

Dahilde İşleme Rejimi İhraç ürünleri üretmek için gerekli olan ve dışarıdan ithal edilen, bu yüzden de ithali gümrük vergisine tabi ara mallara ya da girdilere gümrük muafiyeti getiren bir ihracatı teşvik sistemidir. Tamamıyla vergi muafiyeti ve istisnalarına dayandığından desteğe ilişkin kaynak olması gerekmemektedir. Destekten tüm imalatçı ve ihracatçılar faydalanabilmektedir. 1.4.3.2. KOSGEB Destekleri Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB); küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin teknolojik yeniliklere süratle uyumlarını sağlamak, rekabet güçlerini yükseltmek ve ekonomiye katkılarını ve etkinliklerini artırmak amacıyla 3624 sayılı Kanunla 20 Nisan 1990 tarihinde kurulmuştur. KOSGEB, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile ilgili bir kamu kuruluşu olup, tüzel kişiliği haiz ve bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabidir.

55

KOSGEB Destekleri Yönetmeliğinde işletme tanımı; “Yasal statüsü ne olursa olsun, bir veya birden çok gerçek veya tüzel kişiye ait olup, 250 kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan, Avrupa Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması (NACE) sınıflandırmasına göre Kısım D İmalat Sanayi veya bilgisayar yazılımı üretimi kapsamında faaliyette bulunan ekonomik birimleri ifade eder” şeklinde yapılmış olup, KOSGEB destekleri bu çerçevede verilmektedir. Buna göre, KOSGEB desteklerinden yararlanmak isteyen işletmeler, yeni girişimci, girişimci, işletici kuruluş ve meslek kuruluşlarının KOSGEB veri tabanında yer almalıdırlar. Söz konusu veri tabanında yer almak için bulunulan bölgedeki KOSGEB merkezlerine başvuruda bulunulması gerekmektedir. Başlıca KOSGEB Destekleri Ortak Kullanım Amaçlı Makine Teçhizat Desteği: Aynı iş kolunda ve/veya birbirini tamamlayıcı iş kollarında faaliyet gösteren işletmelerin ve meslek kuruluşlarının işletmeler ile müştereken kuracakları bir işletici kuruluş marifeti ile, tek başlarına veya topluca alamadıkları üretimin ve/veya tasarımın bir/birkaç işlemini gerçekleştirecekleri, seri üretime geçişi veya yeni ürünleri, kalite geliştirmeye yönelik ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuracakları ve müştereken yararlanacakları ortak kullanım atölyeleri (ORTKA) ve ortak kullanım laboratuarları (ORTLAB) için satın alacakları makine ve teçhizat giderlerine destek verilmesidir. Nitelikli Eleman Desteği: İşletmelerin teknoloji düzeyinin yükseltilmesi, ürün kalitesinin ve yeni ürünlerin geliştirilmesi, verimliliğin ve yurtiçi-yurtdışı pazarlarda rekabet gücünün artırılmasının sağlanması amacı ile işletmelere/işletici kuruluşlara ve KOSGEB ile işbirliği içinde yürütülen ulusal/uluslararası projelere nitelikli eleman temini için destek verilmesidir. Yerel Ekonomik Araştırma Desteği: Yörelerdeki doğal kaynaklar, mevcut altyapı ve üstyapı, ekonomik durum, sanayi envanteri benzeri çalışmalarla, analizlerin yapılması ve uygun yatırım alanlarının tespit edilerek, uygun ve karlı yatırımların gerçekleştirilmesi, ekonomik, sosyal gelişme ile ulusal ve bölgesel kalkınmaya esas teşkil edecek planların oluşturulması ile ilgili araştırmalara destek verilmesidir. Altyapı ve Üstyapı Uygulama Projesi Desteği: Üretimin ve istihdamın artırılması ve teknolojilerin geliştirmesi amacı ile yeni yatırımlara altyapı ve üstyapı proje giderlerine destek verilmesidir. Kalkınmada öncelikli yöreler kapsamında yer alan illerde KOSGEB tarafından belirlenen esaslar dahilinde; • Kurulacak olan küçük sanayi siteleri için, altyapı ve üstyapı uygulama projelerine, • Organize sanayi bölgeleri içinde veya dışında, bu illerdeki mülki/yerel yönetimlerce

belirlenmiş olan sanayi alanlarında bedelli veya bedelsiz arsa tahsisi alarak yeni yatırım yapacak olan işletmeler için, üstyapı uygulama projelerine,

verilecek desteği kapsar. KOSGEB Danışmanlık Desteği: İşletmelerin, yeni girişimcilerin, girişimcilerin ve işletici kuruluşların, yatırım yönlendirme, atıl kapasitelerini değerlendirme, kalite ve verimliliklerini artırma, idari ve teknik mevzuat uygulaması, ürün - yöntem geliştirme ve benzeri hususlarda yapacakları çalışmalar kapsamında planlama, yatırım, modernizasyon, teknolojik araştırma-geliştirme ve teknoloji adaptasyonu, üretim, pazarlama, enformasyon, yönetim ve benzeri konulardaki bilgi ve becerilerini geliştirmek, yurtiçi - yurtdışı pazarlarda rekabet edebilir düzeye gelmelerini temin etmek, istihdamın ve katma değerin arttırılabilmesi için yeni işletmelerin kurulmasını sağlamak amacı ile gerekli danışmanlık ihtiyaçlarına destek verilmesidir.

56

KOSGEB Özel Eğitim Desteği: İşletmelerin, yurtiçi - yurtdışı pazarlarda rekabet edebilir düzeye gelmelerini temin etmek, istihdamı ve katma değeri artırabilmek için; planlama, yatırım, modernizasyon, teknolojik araştırma geliştirme, teknoloji adaptasyonu, üretim, pazarlama, finansman, enformasyon, yönetim, mevzuat, girişimcilik gibi konularda bilgi ve becerilerini geliştirmek amacı ile eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasına destek verilmesidir. KOSGEB Genel Eğitim Programları: İşletmelerin, yurtiçi - yurtdışı pazarlarda rekabet edebilir düzeye gelmelerini temin etmek, istihdamı ve katma değeri artırabilmek için; planlama, yatırım, modernizasyon, teknolojik araştırma geliştirme, teknoloji adaptasyonu, üretim, pazarlama, finansman, enformasyon, yönetim, mevzuat, girişimcilik gibi konulardaki bilgi ve becerilerini geliştirmek amacı ile eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Genç Girişimci Geliştirme Programı: Programın amacı, ortaöğretim sonrası örgün/yaygın eğitim kurumları ve üniversite öğrencilerinin kariyer planlaması yaptığı bir dönemde, girişimciliği önlerine bir seçenek olarak sunarak gençleri kendi işini kurmaya yöneltmek, bu kurumlarda girişimcilik kültürünün yaygınlaşmasını sağlamaktır. Girişimcilik ve iş kurma üzerine toplam 102 saatlik eğitim ve atölye çalışmasından oluşur. Genel Girişimcilik Eğitimi: Bu eğitimlerin amacı, girişimciliği bir seçenek olarak düşünen kişilere, iş planına dayalı iş kurma ve yönetme konusunda bilgi vermektir. İş fikri, pazar araştırması, iş planı gibi konulardan oluşan 30 saatlik eğitimlerdir. Yeni Girişimci Desteği: Bu desteğin amacı, ekonomik kalkınma ve istihdam sorunlarının çözümünün temel faktörü olan girişimciliğin desteklenmesi, yaygınlaştırılması ve başarılı işletmelerin kurulmasını sağlamak amacıyla yeni girişimcilerin desteklenmesidir. İş Geliştirme Merkezi Desteği: KOSGEB tarafından ulusal/uluslar arası projeler dahilinde kurulan İş Geliştirme Merkezlerinin, ilgili projenin sona ermesinden sonra desteklendiği süreyi 36 aya tamamlanmasıdır. Kalite Geliştirme Destekleri: İşletmelerin ürün kalitelerinin artırılması, yeni ürün geliştirmeleri, uluslararası pazarlarda talep edilen ürün belgelerinin temini için; KOSGEB laboratuarları dışında belirlenen kriterler çerçevesinde KOSGEB tarafından uygun bulunan yurtiçi/yurtdışı kamu veya özel sektör kurum/kuruluş laboratuarlarına yaptırdığı test-analiz, kalibrasyon hizmetleri ve CE işaretlemesi uygunluk değerlendirme faaliyetleri kapsamındaki test-analiz ve denetim giderlerine ve işletmelerin TSE/TURKAK'tan alacakları Yönetim Sistem Belgeleri giderlerine destek verilmesidir. Milli Katılım Düzeyindeki Yurtdışı Fuarlara Katılım Desteği: İşletmelerin; uluslararası pazarlara giriş, yurtdışı pazar paylarını artırma, rakiplerini tanıma, yeni ürünler ve teknolojiler hakkında bilgi edinme ve ürünleri için marka imajı oluşturmalarını teminen, ülkemiz milli katılımının gerçekleştirileceği ve kendileri için hedef pazar olarak öngördükleri ülkelerde düzenlenen milli katılım düzeyindeki yurtdışı fuarlar arasından, KOSGEB tarafından yıllık olarak belirlenen yurtdışı fuarlara katılımlarına destek verilir. Milli Katılım Dışındaki Yurtdışı Fuarlara Katılım Desteği: İşletmelerin, uluslararası pazarlara girme ve yurtdışı pazar paylarını artırma, rakiplerini tanıma, yeni ürünler ve teknolojiler hakkında bilgi edinme ve ürünleri için marka imajı oluşturmalarını sağlamak amacı ile kendileri için hedef pazar olarak öngördükleri ülkelerde organizatör kuruluşlar tarafından düzenlenen milli katılım dışında kalan yurtdışı fuarlara katılımlarına destek verilir. Yurtiçi Uluslararası Sanayi İhtisas Fuarlarına Katılım Desteği: TOBB fuar takviminde yer alan ve fuar düzenleyicileri (Organizatör Kuruluşlar) tarafından başvuruda bulunulan fuarlar içerisinden konusu, türü ve ürün ve ürün grupları bazında KOSGEB hedef kitlesi olan KOBİ'lerin faaliyet alanları ile örtüşen fuarlar incelenir, değerlendirilir ve destek kapsamına alınır.

57

Yurtiçi Sanayi Fuarlarına Katılım Desteği: Bu destek iki ana başlıktan oluşur 1- Yurtiçi Sanayi İhtisas Fuarları 2- Yurtiçi Genel Sanayi Fuarları Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Web sayfasında yayınlanan fuar takviminde yer alan ve fuar düzenleyicileri (Organizatör Kuruluşlar) tarafından başvuruda bulunulan fuarlar içerisinden konusu, türü ve ürün ve ürün grupları bazında KOSGEB Hedef kitlesi olan KOBİ'lerin faaliyet alanları ile örtüşen fuarlar incelenir değerlendirilir ve destek kapsamına alınır. Tanıtım Desteği: İşletmelerin; işletmelerini ve ürünlerini, özellikle yurtdışında tanıtmaları için gerçekleştirecekleri faaliyetlerine destek verilmesidir. Markaya Yönlendirme Desteği: İşletmelerin kendi markaları ile ulusal ve uluslararası pazarlarda marka imajı oluşturmalarının özendirilmesi amacı ile yurtiçi ve yurtdışında markaya yönlendirilmeleri için gerçekleştirecekleri çalışmalara ilişkin giderlere destek verilmesidir. Teknoloji Araştırma ve Geliştirme Destekleri: Bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve buluşlara sahip işletmelerin, ulusal ve uluslararası platformlarda rekabet edebilecek teknolojik düzeyde kurulması, gelişmesi ve yeni ürün üretilmesi veya geliştirilmesi amacı ile bu işletmelere teknolojik araştırma ve geliştirme desteği verilir. Sınai Mülkiyet Hakları Desteği: İşletmeler tarafından yapılan çalışmalar neticesinde, patent belgesi, faydalı model belgesi veya endüstriyel tasarım tescili ile sonuçlanan bir buluş veya tasarımın ortaya çıkması durumunda, yurtiçi ve yurtdışından; patent, faydalı model belgesi, endüstriyel tasarım tescili belgesi ve entegre devre topografyaları tescil belgesi alınması için yapılan giderlere destek verilmesidir. Gıda Sektörü Makine ve Teçhizat Desteği: Gıda sektöründe imalat yapan KOBİ ölçeğindeki işletmelerin KOSGEB kredi desteği ile makine-teçhizat alarak, üretim ve kalitelerini yükseltilmeleri ve rekabet güçlerini artırmaları amacıyla verilmektedir. Bilgisayar Yazılımı Desteği: İşletmelerin ulusal ve uluslararası platformlarda rekabet güçlerini artırmak ve kalite düzeylerini yükseltmek amacı ile bilgisayar yazılımı temini için destek verilmesidir. İhracat Amaçlı Yurtdışı İş Gezisi Desteği: İşletmelerin hedeflerine yönelik ve uluslararası işbirliği geliştirme amaçlı olarak ihracat, teknik/teknolojik, ortak yatırım, mali ve benzeri işbirliği imkanları için araştırma, potansiyel ithalatçı işletme temsilcileri ile doğrudan ikili iş görüşmeleri yapma, tüketici tercih ve ürün fiyat düzeyi hakkında yerinde tespit, ekonomik yapı ve sanayi durumu ile ilgili bilgi edinme ve böylece uluslararası ortama açılabilmeleri amacı ile; uygun ülkelere, sektörel kuruluş/meslek kuruluşlarınca organize edilen ihracat amaçlı yurtdışı iş gezisi programlarına katılımlarına destek verilmesidir. Eşleştirme Desteği: Eşleştirme Merkezi Modelleri; büyük ölçekli sanayi ve ticaret işletmelerinin yaptıkları uluslararası işbirliklerini KOBİ’ler düzeyinde yaygınlaştırmayı amaçlamaktadır. İşletmelerin; ihracat, Türkiye’de ortak üretim/yatırım ve benzeri uluslararası işbirliğine yönelmeleri, uluslararası pazarlarda rekabet edebilmeleri ve pay alabilmeleri için hizmet vermek üzere çeşitli ülkelerde kurulan, uzun vadeli ticari işbirlikleri için zemin hazırlayan ve bu kapsamda faaliyet gösteren Eşleştirme Merkezlerine üye olan KOBİ’lere aldıkları hizmet karşılığı verilecek geri ödemesiz desteği kapsar. E-Ticarete Yönlendirme Desteği: KOSGEB ile koordinasyon içerisinde kurulan Sinerji Odaklarının bilişim altyapılarını güçlendirmek için bilgisayar, yazıcı, tarayıcı ve internet bağlantısı donanımlarının ve yazılımlarının desteklenmesidir. KOBİ Bilişim Destek Kredisi: KOBİ’lerin Dünya ortalamalarına göre düşük olan Bilgi İşlem ve İletişim altyapılarının Dünya standartlarını yakalaması amacıyla verilmektedir.

58

Tablo -19 :1 Ocak - 19 Haziran 2007 Dönemine Ait KOSGEB Destekleri Dağılımı

DESTEK ADI DESTEK ADEDİ DESTEK MİKTARI

YTL Altyapı ve Üst Yapı Uygulama Proje Desteği 6 43.080,50

Bilgisayar Yazılım Desteği 53 322.220,00

Danışmanlık Desteği 115 335.306,90 Eğitim Desteği 18 28.146,13 Eşleştirme Desteği 1 2.635,00 E-Ticarete Yönlendirme Desteği 3 7.722,00 Genel Test, Analiz ve Kalibrasyon ve CE İşaret İlişkin Test ve Analiz Desteği 71 96.243,47

İhracat Amaçlı Yurt Dışı İş Gezisi 11 6.481,19 Markaya Yönlendirme Desteği 6 22.232,28 Milli Katılım Dışındaki Yurtdışı Fuar Desteği 20 107.600,56 Milli Katılım Düzeyindeki Yurtdışı Fuar Desteği 6 33.258,00 Nitelikli Eleman Desteği 547 2.658.480,07 ORTKA Desteği 3 530.456,77 ORTLAB Desteği 1 75.000,00 Sınai Mülkiyet Hakları Desteği 3 2.958,83 Tanıtım Desteği 85 249.425,01 Teknoloji Desteği 51 1.054.646,59 Yeni Girişimci Desteği 6 24.000,00 Yurtiçi Sanayi Fuarlara Katılım Desteği 87 104.325,24 Yurtiçi Uluslar Arası San İhtisas Fuarı Desteği 37 55.690,00 GENEL TOPLAM 1130 5.759.908,54

Banka Kredi Faiz Destekleri Kayıtlı Eleman İstihdamını Destek Kredisi: Bu destek, kayıt içi istihdamın teşviki için uygun koşullarda finansal destek sağlamak için hazırlanmıştır. Meslek lisesi ve meslek yüksekokulu mezunu işsizleri istihdam eden KOBİ’lere, istihdam başına 40.000.-YTL., yüksek lisans veya doktora yapmış işsizleri istihdam eden KOBİ’lere, istihdam başına 50.000.-YTL., İlk, orta, lise, üniversite mezunu işsizleri istihdam eden KOBİ’lere, istihdam başına 20.000.-YTL olmak üzere KOBİ başına azami 100.000.-YTL’dir. KOBİ İhracat Destek Kredisi: Bu desteğin amacı KOBİ’lerin ihracata yönelmelerini sağlamaktır. Kredi tutarı; her bir KOBİ için, üst limiti 100.000 USD karşılığı YTL’dir. Deri Sektörü OSB’ye Taşınma Destek Kredisi: Deri sanayinde faaliyet gösteren işletmelerin OSB dışındaki üretim faaliyetlerini sona erdirip, kredi vadesi içinde OSB içindeki tahsisli yerlerine taşınmaları ve üretime başlamalarını desteklenmektir. Kredi tutarı; her bir KOBİ için azami 125.000.-YTL’dir. Gıda Sektörü Makine-Teçhizat Destek Kredisi: Bu desteğin amacı, gıda sektöründe imalat yapan KOBİ ölçeğindeki işletmelerin KOSGEB kredi desteği ile makine-teçhizat alarak ,üretim ve kalitelerini yükseltmeleri ve rekabet güçlerini artırmaları amaçlanmaktadır. Gıda sektöründe faaliyet gösteren her bir KOBİ için verilecek yatırım kredisi tutarı 125.000 YTL’dir. Tablo: 20 KOSGEB Kredi Faiz Desteği Bilgileri (Milyon TL)

Yıl İşletme Sayısı Kullandırılan Kredi Miktarı

Kredi İçin Verilen Faiz Desteği

2005 4 598 451 76 2006 4 384 322 60 2007 9 679 1 010 127 2008* 7 134 902 126

59

Toplam 28 659 2 980 482 Kaynak: KOSGEB * 15 Eylül itibarıyla

Cansuyu Esnaf Kredi Faiz Desteği: Esnaf ve sanatkarların finansman ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla, Ağustos 2008’de ilk defa imalatçı esnaf ve sanatkarlara yönelik olarak KOSGEB tarafından, “0” faizli “Esnaf ve Sanatkar Cansuyu Kredi Destek Programı” uygulamaya konulmuştur. Programa başvurabilmek için ön koşullar;

• Esnaf ve sanatkarlar odasına ve Siciline kayıtlı olmak, • TESK tarafından onaylanmış kapasite raporuna sahip olmak,

olarak belirlenmiştir. Bu nitelikleri taşıyan esnaf ve sanatkarlar KOSGEB veri tabanına kayıt olmuş, daha sonra KOSGEB tarafından anlaşma sağlanan bankaların şubelerine başvuruda bulunarak kredi desteği talep etmiştir. Toplam 125 milyon YTL kaynak ayrılan program 20 Ağustos 2008’de uygulamaya konulmuş ve 1 ay gibi kısa sürede ayrılan kaynağın tamamı kullanılmıştır. Söz konusu program, doğrudan esnaf ve sanatkarlara ayrılan bir kaynak olması nedeniyle özel bir önem taşımaktadır. Kasım 2008’de bu kez imalatçı esnaf ve sanatkarlar ile KOBİ tanımına giren küçük ve orta ölçekli işletmeler için “Sıfır Faizli İstihdam Endeksli Cansuyu Kredi Faiz Desteği” uygulamaya konulmuş, bu kaynak da 1 hafta gibi kısa bir sürede kullanılmıştır. Değerlendirme Kuruluş Kanunu çerçevesinde, hedef kitlesi küçük ve orta ölçekli sanayi sektörü olan KOSGEB’in hizmet ve desteklerinden sanatkarların faydalanma düzeyleri sınırlıdır. Cansuyu Destek Programı göstermiştir ki, doğrudan esnaf ve sanatkarı hedef alan programlar bu kesim açısından çok daha uygun, ulaşılabilir ve verimli olacaktır. KOSGEB ile TESK arasındaki işbirliğinin arttırılması, esnaf ve sanatkarların KOSGEB’den daha çok yararlanabilmesi açısından önem ve öncelik taşımaktadır. KOSGEB desteklerinin esnaf ve sanatkarlara daha iyi tanıtılması için ortak faaliyetler planlanmalıdır. Böylelikle KOSGEB kuruluş amacına uygun olarak; esnaf ve sanatkarları destekleyen ve gelişmeleri ve rekabet gücü kazanmaları için uygun programlar planlayan ve hayata geçiren bir kurum haline gelecektir. 1.4.3.3. EXİMBANK Uygulamaları Türk Eximbank, ihracatçıları, ihracata yönelik üretim yapan imalatçıları ve yurt dışında faaliyet gösteren girişimcileri kısa, orta-uzun vadeli nakdi ve gayri nakdi kredi programları ile desteklemektedir. Ayrıca, vadeli satış işlemlerini teşvik etmek ve bu yolla ihracat hacmini artırmak, yeni ve hedef pazarlara girilmesini kolaylaştırmak amacıyla vadeli ihracat alacaklarını iskonto etmektedir. 1.4.3.4.TÜBİTAK AR-GE Desteği Dış Ticaret Müsteşarlığı ve TÜBİTAK tarafından birlikte yürütülen sanayi AR-GE yardımı uygulamasında amaç; kuruluşların araştırma ve yeni ürün ve üretim yöntemi ve teknoloji geliştirmeye yönelik projelerinin uluslararası kurallara uygun olarak giderlerinin belli bir oranının karşılıksız olarak desteklenmesidir. Desteklenmesine karar verilen AR-GE projeleri giderlerine uygulanan en yüksek temel destek oranı % 50 olup, bu oran ilave desteklerle beraber %60 olmaktadır. 1.4.3.5. Bölgesel Yardım Programları 5084 Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 06 Şubat 2004 tarihli ve 25365 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Kanunun amacı; bazı illerde vergi ve sigorta primi teşvikleri uygulamak, enerji desteği sağlamak ve yatırımlara

60

bedelsiz arsa ve arazi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkanlarını artırmaktır. Kanun;

- Vergi ve sigorta primi teşvikleri ile enerji desteği açısından Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca 2001 yılı için belirlenen fert başına gayri safi yurt içi hasıla tutarı 1500 ABD Doları veya daha az olan illeri,

- Bedelsiz arsa ve arazi temini açısından (a) bendindeki iller ile kalkınmada öncelikli yöreler kapsamındaki diğer illeri, kapsamaktadır.

Söz konusu Kanun çerçevesinde; gelir vergisi stopajı teşviki, sigorta primi işveren paylarında teşvik, bedelsiz yatırım yeri tahsisi ve enerji desteği verilmektedir. 1.4.3.6 Bölgesel Kalkınma Programları: AB-Türkiye Mali İşbirliği kapsamında yürütülen bölgesel kalkınma programlarında, belirlenen öncelik alanlarında hibe programı uygulamasıyla projeler desteklenmektedir. Bu çerçevede programların öncelik alanlarında belirlenecek şartlara uygun olarak hazırlanan projelerden yarışma ortamında seçilecek başarılı projeler hibeden yararlandırılmaktadır. Programların amacı uzun vadeli bölgesel kalkınmayı sağlamak amacıyla hedef bölgedeki KOBİ’lerin faaliyetlerinin canlanması, verimliliğini artırması, bilişim altyapısının sağlanması ve yeni pazarlara açılarak rekabet güçlerini artırması için gerekli geri ödemesiz eş finansman imkanının sağlanmasıdır. Finanse edilmesi talep edilen faaliyetlerin ilgili bölgesel program kapsamındaki illerin sınırları içinde yürütülmesi koşuluyla, yerel yönetimler ile kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşlar başvuruda bulunabilmektedir. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) ise doğrudan gelir artırıcı nitelikte olmayan faaliyetlerine hibe verilebilmektedir. Tarım, imalat sanayi ve hizmetler sektörlerindeki KOBİ'lerin ihtiyaçlarına hitap edecek ve programın uygulandığı bölgenin ekonomisinin güçlendirilmesine; rekabet gücünün artırılmasına yönelik yenilikçi, gelir ve istihdam artırıcı projeler desteklenebilmektedir. AB bölgesel kalkınma programlarının her bir öncelik alanı için farklı tarihlerde “Proje Teklif Çağrıları” yapılmaktadır. Teklif çağrısı, program kapsamında hibe desteği almak üzere kişilere veya kurumlara, proje tekliflerini hazırlamalarına ve teslim etmelerine yönelik olarak yapılan çağrıdır. Teklif çağrıları, Başvuru Rehberleri ile birlikte yayımlanmaktadır. Bu rehberler; teklif çağrısının amaçları ve öncelikleri, faydalanıcıların uygunluğu ile ilgili kurallar, uygun maliyetler, değerlendirme kriterleri ve süreci, değerlendirme prosedürleri ve başarılı başvuru sahipleri için sözleşme şartlarını içermektedir. Esnaf ve sanatkar meslek kuruluşları bu programlar kapsamında duyurulan teklif çağrılarına başvuruda bulunabilmekte ve proje uygulayabilmektedir.

61

1.5 Kredi –Finansman Esnaf ve sanatkarların temel sorun alanlarından biri finansman ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanamamasıdır. Esnaf ve sanatkarların mevcut finansman durumlarının iyi irdelenmesi, finansman sorunlarının temeline inilerek, doğru ve rasyonel çözümlere gidilmesi üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Esnaf ve sanatkar kesimi sahip olduğu bir takım özellikler nedeniyle ve elbette ekonomik gelişmelere bağlı olarak kredi temininde ve kullanımında sorunlar yaşamaktadır. Küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik olarak, üniversiteler, bu işletmelere hizmet sunan kurum ve kuruluşlar ve bu işletmelerin bağlı olduğu mesleki teşekküller tarafından yapılan araştırmaların sonucunda, bu işletmelerin ortak özellikleri ve yaşadıkları finans sorunlarının başlıca nedenleri aşağıda şekilde belirlenmiştir:

• Esnaf ve sanatkarların, işletmelerinin finansal yönetimi konusunda bilgi ve deneyimleri yetersizdir. Bu alanda nitelikli uzmanlardan destek alınması, esnaf ve sanatkar açısından önemli bir maliyet unsuru olarak görülmektedir.

• Esnaf ve sanatkar işletmeleri, genellikle öz sermaye ile çalıştırılmakta, kredi ya da diğer finansal araçlara zorunlu kalınmadıkça başvurulmamaktadır. Kredi kullanımına talebin az olmasının nedenleri arasında; geri ödeme güçlüğü çekme endişesi, geleceğe yönelik planlama yapılmaması, ekonomik istikrara karşı yeterince güven duyulmaması, kredi faizlerinin yüksek olması, teminat gösterme sıkıntısı, vadelerin kısa süreli tutulması sayılabilir.

• Esnaf ve sanatkar kesiminde kayıt dışılığın göreceli olarak yaygın olması ile hesap ve kayıt sistemlerinin yetersiz olması, bu işletmeleri kredi veren kuruluşlar açısından riskli duruma getirmektedir.

• Esnaf ve sanatkar işletmeleri çok büyük oranda özsermaye ve banka kredisi ile faaliyetlerini finanse etmekte, alternatif ya da yeni finansal araçları kullanmamaktadır. Bu araçların yeteri kadar bilinmemesi ve yaygın olmaması bunun temel nedenleridir.

• 1990’lı yılların başından bu yana yaşanan ekonomik krizlerden en fazla esnaf ve sanatkar kesimi etkilenmiştir. Özellikle büyük mağazaların ve zincir marketlerin yarattığı haksız rekabetin de etkisiyle, esnaf ve sanatkarın ticari hacmi giderek düşmektedir. Dolayısıyla, esnaf ve sanatkarlar kendilerini ekonomik açıdan güven içinde hissetmemektedir. Bu güvensizlik duygusu kendini geliştirme ve işi büyüterek geleceğe yönelik planlamalar yapılması konusunda önünde engel oluşturmaktadır.

1.5.1 Esnaf ve Sanatkarlara Yönelik T. Halk Bankası Uygulamaları Ülkemizde esnaf- sanatkar ve KOBİ'lere en büyük kredi desteği sağlayan ve bu görev kendisine kuruluş yasası ile verilen en önemli kuruluş Türkiye Halk Bankasıdır. Türkiye Halk Bankası 1938 yılından itibaren esnaf-sanatkar ve küçük ve orta ölçekli işletmelerin kredi ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bir ihtisas bankası anlayışıyla hizmet vermekte ve esnaf- sanatkar ile küçük işletmelerin en önemli finans kurumu niteliğini taşımaktadır. Türkiye Halk Bankasınca kullandırılan krediler; Bireysel, KOBİ, Ticari ve Kurumsal Krediler adı altında toplanmaktadır. 1.5.1.1.Türkiye Halk Bankası Tarafından Kullandırılan Kredilerin Gelişimi Halk Bankası tarafından verilen toplam kredi portföyü 2006 yılında 6.2 milyar YTL. iken, 2008 yılında 11.4 milyar YTL’ye yükselmiştir. Halk Bankasının kullandırdığı KOBİ kredilerinin kredi türlerine göre dağılımı aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir

62

Tablo- 21: Halk Bankası KOBİ Kredileri (Milyon YTL)

KOBİ Kredileri 2006 2007 2008(1)

Ticari Krediler 913 2.137 3.013

Girişimci Kredileri 2.678 1.376 1.170

Esnaf Kredisi 2.637 6.377 7.012

Toplam 6.228 9.890 11.195 (1) 6 Aylık. Kaynak: Halkbank Kaynak: 30 Ekim 2008 tarihli ve 27039 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2009 Yılı Programı

Buna göre; - 2007 yılında KOBİ kredileri içinde esnaf kredisinin payı %64,47 iken, 2008 yılının ilk 6

aylık döneminde bu oran %62,63’e ulaşmıştır. 1.5.2. Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Uygulamaları Esnafın finansman ihtiyacını karşılamak amacı ile kurulan Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (ESKKK), 1969 yılına kadar Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olarak, 1969 yılından sonra da 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun yürürlüğe girmesi ile bu Kanun hükümlerine göre faaliyetlerini sürdüren özel hukuk tüzel kişiliğini haiz kuruluşlardır. Türkiye’de kredi kooperatiflerinin kuruluşuna ilk olarak 10/08/1951 tarihinde başlanmış, bu tarihten itibaren sayıları artarak 1970 yılında 450 kooperatif sayısına ulaşılmıştır. 1970 yılında ülke genelindeki 450 kooperatif, illerde birleşerek 14 bölge birliğini oluşturmuş ve bu bölge birlikleri de kendi aralarında örgütlenerek ulusal düzeyde Merkez Birliğini (TESKOMB) oluşturmuşlardır. TESKOMB’un çatısı altında örgütlenen 32 Bölge Birliği, 921 Kooperatif ve yaklaşık 1.500.000 ortak bulunmaktadır. Merkez Birliğinin asıl amacı 1163 sayılı Kanunun verdiği yetkiyle, üye kooperatiflerin ve birliklerin eğitim, denetim ihtiyaçlarını gidermek ve kamu kaynaklarının verimli ve etkili kullanımını sağlamak üzere faaliyet göstermektir. 1.5.2.1 Esnaf Kefalet Kooperatiflerine (EKK) Başvuru ve İşleyiş Şekli Türkiye Halk Bankası kooperatif kredilerinden faydalanmak isteyen esnaf ve sanatkarlar faaliyet alanlarındaki en yakın EKK’ya başvururlar. Bu Kooperatiflere ortak olabilmek için:

- Esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı bulunmak, - İş veya ikamet yeri kooperatiflerin çalışma bölgesi içinde bulunmak, - Aynı zamanda başka bir esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatifi ortağı

olmamak, gerekmektedir. Ortaklığa giriş şartlarını taşıyanlar,

- Yazılı olarak kooperatife müracaat eder, - Müracaat sahibinin durumu yönetim kurulu tarafından araştırılır, - Kabul veya ret kararı 15 gün içerisinde ilgiliye yazılı olarak bildirilir.

Kooperatif, kredi talebi ile ilgili olarak, - Ortağın ekonomik ve mali durumunu araştırır, istihbarat raporu veya bülteni düzenler

ve kefalet haddini tespit eder, - Kredi teklifini T. Halk Bankasına iletir,

63

- İletilen teklif T. Halk Bankasınca incelenir ve banka tarafından tekrar istihbarat yapılır, - İstihbarat olumlu sonuçlandığı takdirde ortak kredilendirilir.

Grafik- 2: Kredi Başvurusu ve Sonuçlandırılması İçin Takip Edilen İşleyiş Şeması

1.5.2.2 Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Kefaletiyle Verilen Krediler ESKKK İskonto Kredisi: Kısa vadeli döner sermaye ihtiyaçlarının karşılanması için kullandırılmaktadır. Krediye teminat için, Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği, taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir. ESKKK İşletme Kredisi: Hammadde ve döner sermaye ihtiyaçlarının karşılanması için kullandırılmaktadır. Teminat için; Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği, taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir. ESKKK Tesis Kredisi: İşletmelerin ihtiyaç duyduğu makine, araç ve gereç alımları için kullandırılmaktadır. Teminat için, Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği, taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir. ESKKK Taşıt Edindirme Kredisi: Kredi otobüs, kamyon, minibüs, kamyonet ve otomobil alımlarında; cari yıla göre otomobil, kamyonet ve minibüslerde 3 yaşına, kamyon ve otobüslerde ise 5 yaşına kadar olan taşıt alımlarında kullandırılır. Teminat için; Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği, taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir. ESKKK Taşıt Onarım Kredisi: Geçimini şoförlük veya nakliyecilikle sağlayan ve ticari amaçla kullanmak üzere tek taşıta sahip olan ESKKK ortağı şoför ve nakliyecilerin yararlanabileceği ESKKK Taşıt Onarım Kredisi; Taşıtların bakım-onarımı ile lastik veya yedek parça alımı gibi ihtiyaçlarını karşılamak üzere iskonto veya işletme kredisi şeklinde kullandırılır. Teminat için; Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği, taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir. ESKKK Aylık Eşit Taksitli İşletme Kredisi: Hammadde ve döner sermaye ihtiyaçlarının karşılanması için kullandırılmaktadır. Teminat için; Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, ipotek, Ticari işletme rehni vb tesis ESKKK Teminat Mektubu Kredisi: İhalelere girebilmek, işyerleri için gerekli maddeler ile bayilik alabilmek amacıyla gerek duyulan teminat mektuplarını kısa sürede kolaylıkla temin edilebilmesi için ESKKK kefaletiyle teminat mektubu verilmektedir. Teminat için; Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, ipotek, ticari işletme rehni vb. tesis edilebilmektedir.

64

1.5.2.3 Kooperatif Kredilerinin 2007 Yılı Gelişimi

Tablo-22 : T. Halk Bankası (Kooperatif Kefaletli) Kredileri 2007 Yılı Gelişimi YIL KREDİ KULLANAN ORTAK SAYISI KREDİ TUTARI (YTL)

2005 227.435 1.558.546

2006 257.030 2.362.000

2007 266.922 2.634.000

2007 yılı sonu itibariyle;

- 266.922 kişiye 2.634.000 YTL kooperatif kredisi kullandırılmıştır.

- Oda ve esnaf sanatkar sicil kaydı olan 1.776.608 esnaf ve sanatkardan sadece %15’inin kredi riski bulunmaktadır.

Grafik 3- Kooperatif Kredilerinden Yararlanan Esnaf ve Sanatkarların Durumu

Öte yandan, TESK tarafından Ocak-Şubat 2008 döneminde, ülke genelindeki 7237 esnaf ve sanatkara uygulanan Beklenti Anketine göre esnaf ve sanatkarların % 41’i içinde bulunduğu olumsuz koşullardan çıkabilmek için finansman desteği verilmesi, % 40’ı ekonomide istikrar ve büyüme sağlanması, % 33’ü ise vergi oranlarının düşürülmesi gerektiğini belirtmektedir. Dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar kredi desteği istemekte ancak bu desteğin daha uygun koşullarla sağlanmasını talep etmektedir. Esnaf ve sanatkarların -sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte- önemli bir bölümünün aldıkları kredilerin geri ödemelerini aksattıkları gerekçesiyle bankaların riskli grubunda olduğu, 2003 yılında buna ilişkin çıkarılan sicil affına rağmen bankaların bu kayıtları muhafaza ettiği ve esnafın yaklaşık üçte birinin bu nedenle kredi kullanamadığı tahmin edilmektedir. Tablo -23 : Kooperatif Kredilerine Uygulanan Faiz Oranları

CARİ FAİZ ORANI % FAİZ İNDİRİMİ İNDİRİMLİ FAİZ ORANI

2002 59,00 20,40 47 2003 43,00 30,20 30 2004 30,00 25 25 2005 22,80 25-35 17,1 2006 20,00 35 13 2007 21,00 35 13,7

12/08/2008 22,00 35 14,2

Halk Bankası'nın esnaf kredilerinde 2008 yılı için uygulayacağı gösterge faiz oranı, banka cari faiz oranının yüzde 65'i kadar olacaktır. 30 Aralık 2007 tarihli ve 26742 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararına göre, Halk Bankasınca esnaf ve sanatkar kredi ve kefalet kooperatifleri kefaletiyle esnaf ve sanatkarlara kullandırılmış olup, bakiyesi 2008 yılına devreden kredilere 2008 yılı boyunca geçerli olmak üzere yüzde 65 gösterge faiz oranı uygulanacaktır. Mevcut durumda esnaf kredilerine yıllık %14,2 faiz uygulanmaktadır. Ancak,

Kooperatif Kredilerinden Faydalanan Esnaf ve Sanatkarların Durumu

(31.12.2007 tarihi itibariyle)

1.776.608

266.922

Sicile Kayıtlı Esnaf ve Sanatkarlar Kooperatif Kredilerinden Faydalanan Esnaf ve Sanatkârlar

65

esnaf ve sanatkarın kullandığı kredilerin maliyeti bununla bitmemektedir. Kredi kullanılırken kefalet kooperatiflerince kesilen masraf ve kesintiler kredi maliyetlerini artırmaktadır.

Giderek daha rekabetçi bir ekonomik ortamda faaliyetlerini sürdürmek zorunda kalan esnaf –sanatkarlar, iş hacimlerini genişleterek büyümek istediklerinde acil kaynak gereksinimi duymaktadır. Bu talebin karşılanması için; esnaf- sanatkarların geliştirilmesi, yeni istihdam olanaklarının sağlanması, teknolojik yenilenmeye gidilmesi ve ürün kalitesinin geliştirilmesi için kooperatifler aracılığıyla kullandırılan kredilerin, şahıs limitlerinin yükseltilmesi, vade uzatımı ve faiz indirimi gibi desteklerle cazip hale getirilmesi gerekmektedir.

Esnaf ve sanatkarlara; esnaf ve sanatkar kredi kefalet kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan kredilerde, kullanıcılar için sabit bir oran mevcuttur. Oysa çiftçi kesimine tarım kredi kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan kredilerde farklı oranlar söz konusudur. Nitekim tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla çiftçilere kullandırılan kredilerin faiz oranı % 17,5 iken, 2007/13045 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında kullandırılan indirimli kredilerde %0 ile %13.3 arasında değişen oranlar uygulanmakta, böylelikle kırsal kalkınmanın sağlanması ve doğal kaynakların korunmasında özel öneme sahip yatırımlara daha düşük maliyetle kredi desteği sağlanmaktadır. Benzer bir uygulamaya esnaf ve sanatkar kredi desteklerinde de gidilmesi yararlı olacaktır. Eylül ve Kasım 2008’de uygulanan Cansuyu Kredi Faiz Desteği programları ile, imalat sanayinde bulunan esnaf ve sanatkarlara 0 faizli kredi desteği sağlanmış ve bu düzenleme büyük talep görmüştür. Diğer sektörlerde bulunan esnaf ve sanatkarlar da benzer bir destek programı beklentisi içindedir.

Esnaf ve sanatkar kesiminde, • ekonomik yönden geliştirilmesine ihtiyaç duyulan meslek dallarında yenilikçi

uygulamaları ve AR-GE faaliyetlerini teşvik etmek amacıyla, • bölgesel gelişmeye katkı sağlamak üzere bölgesel düzeyde, • sektörel açıdan özellikle yan sanayi olarak faaliyet gösteren meslek gruplarında, • marka tescili, patent ve tasarım konularında esnaf ve sanatkarları yönlendirmek

amacıyla, daha düşük faizli kredi desteği sağlanmalıdır. Böylelikle esnaf ve sanatkar kesimi kredi kullanımı konusunda doğru alanlara yönlendirilebilecek ve verilen kredi desteği amacına ulaşmış olacaktır. Bunun yanında bu kesimin genel anlamda gerilemesinde önemli rol oynayan; kendini geliştirmemek, dışa açık olmamak, teknolojik gelişmeleri yeterince takip edememek ve uygulayamamak gibi yapısal sorunların çözümünde iyileşme sağlanabilecektir. 1.5.2.4 Halk Bankasının Gelir Kayıpları İçin Hazinece Aktarılan Ödenekler Ülkemizde, esnaf ve sanatkarları desteklemek amacıyla Devlet tarafından tahsis edilen kaynakların kullandırılması için T. Halk Bankası görevlendirilmiştir. Bu uygulamada kooperatif, ortağı olan esnaf ve sanatkara sadece bankaya karşı kefalet vermektedir. Esnaf ve sanatkarlara kullandırılan kredilerin faizleri ile ticari kredi faizleri arasındaki fark devlet tarafından karşılanmaktadır. Tablo-24 : Kooperatif Kredilerine Ait Gelir Kayıpları için Hazinece Yapılan Ödemelerinin Gelişimi (Milyon YTL)

2002 2003 2004 2005 2006 2007 Toplam

Kredi Tutarı ( Milyon YTL ) 154 690 1.212 1.559 2.362 2.635 2.635

Yıl içinde Ödenen Gelir Kaybı 16 38 79 77 111 176 497

Cari Faiz Oranı (yılsonu %) 59 43 30 23 20 20

66

Esnafın Ödediği Faiz Oranı 47 30 25 17 13 13

Kredi Kullanan Esnaf sayısı (1000 kişi) 101 160 226 227 257 283 1.254

Mevcut durumda, esnaf ve sanatkarlara kullandırılacak Türkiye Halk Bankası kredileri için 2008 yılı bütçesinden 211 milyon YTL ayrılmıştır. Ziraat Bankasınca kullandırılacak tarımsal krediler için bu yıl bütçeden ayrılan ödenek ise 400 milyon YTL’dir. Ülkemizde uygulanan teşvik sisteminde, kesimimize uygulanan en önemli desteğin esnaf kredisi desteği olduğu, bunun dışındaki desteklerden yok denecek ölçüde az faydalanabildiği dikkate alındığında, tarıma, çiftçiye verilen destek gibi esnaf ve sanatkarlara verilen destek miktarı da artırılmalıdır.

1.5.2.5. Esnaf ve Sanatkarların Desteklenmesiyle İlgili Türkiye Halk Bankasına Yönelik Yapılan Son Düzenlemeler

Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun 30 Aralık 2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre; tarımsal üretimin, esnaf ve sanatkarın desteklenmesi amacıyla, kamu sermayeli bankalar tarafından yürütülen faiz destekli kredi kullandırılması uygulamalarına, bankaların sermayelerindeki kamu payının %50’nin altına düşmesi halinde de devam edilebilecektir. Uygulamanın usul ve esaslarını belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Bu uygulamadan doğacak gelir kayıpları, ilgili yıl Merkezi Yönetim Bütçesinde öngörülecek ödenekle sınırlı kalmak üzere, Hazinece avans olarak ödenecektir.

Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketince Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Kefaletiyle Esnaf ve Sanatkarlara Kredi Kullandırılmasına İlişkin Karar 21 Mart 2007 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Buna göre; Türkiye Halk Bankasında kamu payının %50’nin altına düşmesi halinde, Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri kefaletiyle esnaf ve sanatkarlara kredi kullandırılması uygulamasına 5 yıl süre ile devam edilmesi hükmü getirilmiştir.

1.5.3 Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma A.Ş. (KGF)

Esnaf ve sanatkarların ticari bankalardan kredi arayışlarında karşılarına çıkan en önemli sorunlardan biri, kredilere karşılık bankalarca talep edilen nitelikte ve miktarda teminat gösterememeleridir. Yapılan araştırmalar, kredi başvurularının önemli bir bölümünün sadece teminat yetersizliği sebebiyle reddedildiğini göstermektedir.

1991 yılında KOBİ’lerin bankalardan kullandığı kredilere teminat sağlamak amacıyla kurulan Kredi Garanti Fonunun kuruluşunda TESK, TOBB, TOSYÖV ve MEKSA kurucu ortak olarak yer almış, daha sonra KOSGEB ve Türkiye Halk Bankası A.Ş. de bu ortaklığa katılmışlardır.

Başarı vadeden genç ve yaratıcı girişimcilerle, küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyüme ve gelişmelerine destek veren KGF, iyi iş fikirlerinin önündeki teminat yetersizliği engelini ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuştur. Çalışan sayısı 250’den az olan işletmeler KOBİ olarak kabul edilmekte olup, imalat sanayi yanında hizmetler ve madencilik sektöründeki girişimcilerin de talepleri karşılanmaktadır. Türkiye’nin bütün yörelerindeki KOBİ’ler KGF kefaleti için başvurabilmektedir.

KGF teminatından yararlanabilmek için; ilgili bankalarca kredi talebinin KGF'na gönderilmesi gerekmektedir. Banka tarafından kredi başvurusu uygun bulunduğu takdirde iletilen kefalet talebi yaklaşık 2 hafta içerisinde sonuçlandırılmaktadır. Kefalet talebinde bulunan firmaların değerlendirmeye alınabilmesi için, maktu bir inceleme ücreti alınmaktadır.

İşletme ihtiyacına dönük her türlü kredi için kefalet verilmekte olup, kredi türü konusunda bir sınırlama bulunmamaktadır. Bu uzun vadeli bir yatırım kredisi olabileceği gibi, borçlu cari hesap şeklinde nakdi bir kredi ya da akreditif ve teminat mektubu gibi gayri nakdi bir kredi de

67

olabilir. Riskin paylaşımı ilkesine göre çalışan Kredi Garanti Fonu, kredinin en çok % 80’ine kadar kefalet vermektedir. Tablo-25 : KGF A.Ş. Kredi Kefalet Desteği Bilgileri (Bin YTL)

Yılı İşletme Sayısı Kredi Kefalet Miktarı

2004 253 42.100

2005 235 41.800

2006 258 51.087

2007 183 31,900

2008(1) 324 85,800(1) 9 aylık (2) Kaynak: KGF A.Ş. Faaliyet Raporu 2007, KOSGEB

Tabloya göre; 2007 yılında 183 işletme 31,9 milyon YTL, 2008 yılının ilk 9 ayında 324 işletme 85,8 milyon YTL kredi kefaleti kullanmıştır.

Tablo-26: İşletmelerin Hukuki Şekline Göre Verilen Kefaletlerin Dağılımı, 2006

HUKUKİ ŞEKİLLER ADET KEFALET (YTL)

LİMİTED ŞİRKET 823 97.134.605

ANONİM ŞİRKET 217 38.497.209

ŞAHIS FİRMASI 187 12.921.457

KOLLEKTİF ŞİRKET 7 757.860

ADİ ORTAKLIK 7 265.344

KOOPERATİF 2 136.810

TOPLAM 1243 149.713.285

KGF’nun verdiği kefaletlere bakıldığında; toplam işletmeler içinde şahıs işletmelerinin payının sadece %12,7 olduğu görülmektedir. Bu şahıs işletmelerinin ne kadarının TESK’e, ne kadarının TOBB’a kayıtlı olduğu bilinmemektedir. Ancak bu oranın bile hayli düşük olduğu ve esnaf ve sanatkarların KGF imkanlarından yeterince yararlanamadığı söylemek mümkündür. Bunun nedenlerine kısaca değinmek gerekirse;

• Esnaf ve sanatkarlar KGF hakkında yeteri kadar bilgiye sahip değildir. • Kooperatifler aracılığı ile kullandırılan krediler daha cazip görülmektedir. • Esnaf ve sanatkarların zaten bankalarca uygulanan faiz oranları karşısında zorlandığı

düşünüldüğünde KGF kefaletinden yararlanabilmek için banka faizinin üstüne yıllık %1-2 oranında komisyon ödemesi, esnafın bu sistemden yararlanmasını neredeyse imkansız hale getirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

• Esnaf ve sanatkarların yarısına yakını gerçek usulde vergilendirilmektedir. Kalanı vergiden muaf esnaf ve basit usulde vergilendirilen esnaftır. Dolayısıyla esnaf ve sanatkarların zaten yarısı vergilendirilme yöntemine göre KGF’nin kapsamı dışına çıkmaktadır. Gerçek usulde vergilendirilen esnaf ve sanatkarların mali kayıtları kredi kullanımlarının ve KGF’den yararlanmalarının önündeki en önemli engel olarak ortaya çıkmaktadır. Bankalar kayıtlar daha şeffaf ve güvenilir olduğu için bilanço usulüne göre defter tutanları tercih etmektedir. Oysa esnaf ve sanatkarların bilanço usulüne göre defter tutması 5362 sayılı Kanuna göre mümkün değildir.

68

Mevcut sistemde işletme sahibi önce bankaya gitmekte, KGF teminatı talebini bankaya bildirmekte, kredi talebinin teminatının KGF tarafından karşılanması konusunda onay vermekte, daha sonra KGF devreye girmektedir. Bu süreç işletme sahibi açısından kredi alma süresini uzatmakta ve bürokrasiyi arttırmaktadır. İşletme sahiplerinin önce KGF’ye başvurması, KGF’nin talebi yeterli ve teminat vermeye uygun bulması halinde bankaya yönlendirmesi daha hızlı ve işletme sahipleri açısından daha verimli olacaktır. Esnaf ve sanatkarların KGF desteğinden yeterince yararlanabilmeleri açısından KGF’nin bu kesime daha iyi tanıtılması, bunun da yerel ölçekte yapılması gerekmektedir. İllerde KGF şubelerinin sayısı artmaktadır. Bu şubelerin esnaf ve sanatkarların KGF desteğinden daha çok yararlanabilmesi yönünde illerdeki birlikler ile sıkı bir işbirliği içinde çalışması gerekmektedir. Yerel düzeyde KGF şubelerinin inisiyatif alma yetkisinin arttırılması, daha genel ifadeyle söylemek gerekirse, bölgeye ve yöreye özgü ekonomik koşullara göre şubelere kredi teminatı verme yetkisinin esnek tutulması esnaf ve sanatkarlar açısından yararlı olacaktır. 1.5.4. Finansal Kiralama ( Leasing) Finansal kiralama, temelde orta vadeli kredi işlemidir. Finansal kiralama, bir yatırım malının mülkiyeti leasing şirketinde kalarak, belirli bir kira karşılığında, kullanım hakkının kiracıya verilmesi ve yapılan sözleşmede belirlenen değer üzerinden sözleşme süresi sonunda mülkiyetin kiracıya geçmesini sağlayan bir finansman yöntemidir. Finansal kiralama işlemleri 28/06/1985 tarih ve 18795 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu çerçevesinde yürütülmektedir. Alışılmış kredi ilişkisinden farkı, kredinin kiracıya nakit olarak verilmemesidir. Kiracı, işinde kullanmak üzere almak istediği yatırım malını seçmekte ve finansal kiralama şirketinden bu işlem için kredi tahsis edilmesi talebinde bulunmaktadır. Finansal kiralama şirketi tahsis ettiği krediyi kiracının seçtiği malın alımında kullanmaktadır. Finansal kiralama sözleşmesi prosedürleri banka kredi anlaşmalarındakilere nazaran çok daha basittir. Ayrıca, kiralanan mallar finansal kiralama sözleşmesi süresince finansal kiralama şirketinin mülkiyetinde olduğundan, müşteriden talep edilen teminatlar da banka kredilerine göre daha azdır. Sözleşme ve teminatlar resim, harç ve vergiden muaftır. 1.5.5. Faktoring Faktoring iç ve dış ticaret işlemlerine uygulanan ve özellikle kısa vadeli mal satışlarında başvurulan bir finansman yöntemidir. Ticaret işlemlerinde, alacakların tahsilatına yönelik olarak verilen hizmetlerin bütünü olarak tanımlanan faktoring; factoring hizmetini talep eden 'müşteri' , hizmeti veren 'Factor' ve müşteri alacaklarının yönelmiş olduğu 'borçlu' arasında işlemektedir. Kısaca faktoring, büyük miktarda kredili satış yapan firmaların, bu satışlardan doğan alacak haklarının faktoring şirketleri tarafından satın alınması esasına dayanan bir finansman yöntemidir. Firma açısından factoring hizmetinin en önemli yararlarından biri, yapılan kredili satışların muhasebeleştirilmesi işinin factor tarafından üstlenilmesidir. Ayrı ayrı kişilere yapılan bütün kredili satışlar, sanki tek bir kimseye yapılmış gibi, factorun hesabına kaydedilmekte ve muhasebe kayıtları factor tarafından tutulmaktadır. 1.5.6. Forfaiting Forfaiting, ihracat-ithalat işlemlerinden doğan vadeli alacak ve borçların rücusuz olarak forfaiting kuruluşlarına (forfaiter) satılmasından doğan ve iskonto işlemi olarak tarif edilen bir finansman tekniğidir. Uzun vadeli ve kredili ihracat-ithalat işlemlerine yönelik bir finans enstrümanı olarak bilinen "forfaiting" dünyada genellikle yatırım malları için kullanılmaktadır. Her çeşit alacak forfaiting işlemine konu edilebilirse de, uygulamada emre yazılı senet ve poliçe şeklindeki ticari alacaklar daha güvenli olduklarından tercih edilmektedirler. Forfaiting veren kuruluş, belli bir iskonto oranı üzerinden devraldığı senet veya poliçe şeklindeki alacakların karşılığında, teminat olarak banka garantisi talep etmektedir.

69

1.6. Vergi Uygulamaları Tarihte, 1859 yılında esnaf ve sanatkarlardan bazı vergiler alınmaya başlanmıştır. 1859 – 1907 yılları arasında, “Tahriri Emlak ve Araziye Dair Kanun”a eklenen bir hükümle, emlak tahriri yapılırken ticaret ve sanat erbabı hakkında takdir olunan temettüün %3’ü (daha sonra %5’ine çıkarılmıştır) oranında bir vergi alınması öngörülmüştür. Bu vergi, sanat ve ticaret erbabına özel bir vergi olmaması nedeniyle 1907 yılında kaldırılmış ve aynı yıl yürürlüğe giren “Temettü Nizamnamesi” ile esnaf ve sanatkarlara özel olarak hazırlanan ve bu kesime götürü bir vergi sistemi getiren mevzuat düzenlenmiştir. 1907 yılından bu yana, esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki yöntemler konusunda kalıcı bir sistem bulunamamıştır. Götürü usul ve gerçek usulde vergilendirme ile hayat standardı uygulamaları defalarca denenmiş ve her biri, sistemin sağlıklı işlememesi nedeniyle yerini bir diğerine devretmiştir. Bir kısır döngü görüntüsündeki bu sorun 1990’lı yılların sonuna kadar süregelmiştir. 1999 yılında yürürlüğe giren basit usulde vergilendirme yöntemi ise, gerçek usulde vergilendirme sisteminin, esnaf ve sanatkarların defter tutma yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir uygulamasıdır. Günümüzde esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki temel sorun, dünyadaki gelişmelere paralel olarak bir çok meslek kolunda yok olma tehdidi altındaki esnaf ve sanatkarların korunması ve desteklenmesi amacıyla vergisel yönden hiçbir teşvikin olmaması, tersine esnaf ve sanatkarların, yüksek oranlı dolaylı vergiler nedeniyle kapasitelerinin üzerinde bir vergi yüküne sahip olmalarıdır. Vergi mevzuatında, esnaf ve sanatkarlar ile tacirler için herhangi bir ayrım ve tanımlama yapılmamıştır. Gelir Vergisi Kanunundaki sınıflama, gelir unsurları itibariyle yapılmakta ve esnaf ve sanatkarlar ile tacirlerin tamamı, bu gelir unsurları içinde ticari kazanç elde edenler olarak belirtilmektedir. Gelir Vergisi Kanununa göre esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesi, gelir düzeyine bağlı olarak, vergiden muaf esnaflar, basit usulde vergiye tabi esnaflar ve gerçek usulde vergilendirilenler olmak üzere üç ayrı yönteme göre yapılmaktadır. Gerçek usulde vergilendirilenler de yine gelir düzeyine bağlı olarak kendi aralarında, işletme hesabı esasına göre vergilendirilenler ve bilanço hesabı esasına göre vergilendirilenler olmak üzere iki gruba ayrılmaktadırlar. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3/a. maddesinde esnaf ve sanatkar tanımı yapılmış ve bu tanımda da “…. basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler” ifadesine yer verilmiş olduğundan, bilanço usulüne göre vergiye tabi esnaf ve sanatkarların sınırlı sayıda olduğu tahmin edilmektedir. Öncelikle gelir vergisi uygulamalarından başlamak suretiyle esnaf ve sanatkarların, vergi uygulamaları yönüyle mevcut durumu aşağıda analiz edilmiştir. 1.6.1.Esnaf Muaflığı Esnaf muaflığı ile ilgili düzenleme, Gelir Vergisi Kanununun 9. maddesinde yapılmıştır. Söz konusu muafiyet maddesi, geliri ölçü alarak esnaf ve sanatkarların tamamını kapsamına alan bir düzenleme değildir. Bazı meslek kollarında faaliyet gösteren esnaf ve sanatkarlar esnaf muaflığı kapsamında yer almaktadırlar. Ancak, söz konusu düzenlemeden fiilen istifade eden meslek kolları oldukça sınırlıdır. Bunlar, evlerde dokuma ve tekstil ürünleri ile mantı, erişte, tarhana gibi gıda ürünlerini üretenler ve milli piyango bileti satanlar ile gerçek ve tüzel kişilere bir iş akdi ile bağlı olmaksızın kapı kapı dolaşmak suretiyle nihai tüketicilere satış

70

yapanlardır. Kanunda yazılı olmakla beraber, bunların dışındaki meslek kolları için esnaf muaflığı maddesinin fiilen uygulanabilirliği kalmamıştır. Esnaf ve sanatkarların ne kadarının gelir vergisinden muaf olarak faaliyette bulunduğu bilinmemektedir. Bu konuda bir istatistik veri bulunmamasının nedeni, “vergiden muaf esnaf belgesi” uygulamasının 4444 sayılı Kanunla kaldırılmış olmasıdır. Daha önce belediyeler tarafından verilen esnaf muaflığı belgesi, belediyelerin talep ettiği astronomik ücretler nedeniyle 14.8.1999 tarihinden itibaren uygulamadan kaldırılmıştır. Vergiden muaf esnaf ve sanatkarlar için böyle bir belgenin düzenlenmemesi, vergiden muaf esnafın tespitini zorlaştırmaktadır. Bu sorunun çözümü amacıyla, Vergi Konseyi bünyesinde oluşturulan “Esnaf ve Sanatkarların Vergilendirilmesi ile İlgili Çalışma Grubu”na, söz konusu belgelerin esnaf odalarınca verilmesi konusunda TESK tarafından öneride bulunulmuştur. Gerek çalışma grubunda, gerekse Vergi Konseyi Gelir Vergisi Yazım Komisyonunda büyük ölçüde kabul gören bu önerinin, Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı Taslağında yer alması beklenmektedir. Böylece, hem vergiden muaf esnaf ve sanatkarların sağlıklı bir envanteri çıkarılabilecek, hem de bunların oda ve sicile kayıt yaptırmaları sağlanacaktır. Esnaf muaflığı konusundaki bir diğer öneri de muafiyet kapsamının genişletilmesidir. Köy ve beldelerdeki esnaf ve sanatkarlarla, teknolojideki gelişmeler nedeniyle yok olmaya yüz tutmuş meslekleri icra eden esnaf ve sanatkarların esnaf muafiyeti kapsamına alınması konusundaki TESK önerisi, Konsey çalışmalarında büyük ölçüde kabul görmüştür. Bu önerinin de Kanun tasarısı taslağına girmesi beklenmektedir. Esnaf muaflığı ile ilgili olarak TESK tarafından yapılan bir başka öneri de ilk defa işe başlayan esnaf ve sanatkarların, belli bir süreyle gelir vergisinden muaf tutulmalarıdır. Bilindiği üzere girişimcilik, ülke ekonomisinin kalkınması, büyümesi ve yeni istihdam yaratılabilmesi için oldukça önemlidir. Esnaf ve sanatkarlar birer girişimcidir ve girişimciler, ücretli çalışanlardan farklı olarak zarar etme riskini üstlenmektedirler. Son yıllarda, büyük mağaza ve alış veriş merkezlerinin sayısının hızla artması, esnaf ve sanatkarların, işyerlerini kapatarak aynı işleri başkaları adına, ücretli olarak yapmalarına neden olmaktadır. Bir çok esnaf ve sanatkar meslek kolundaki bu olumsuz gelişme, girişimci sayısının da aynı şekilde azalması sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle ilk defa faaliyete başlayan esnaf ve sanatkarların, belli bir süreyle (örneğin beş yıl boyunca) gelir vergisinden muaf tutulmasının girişimci sayısını artırıcı bir etki yapacağı ve zamanla vergi gelirlerini yükselteceği açıktır. Yeni girişimlerin desteklenmesi ve teşvik edilmesi için bir çok ülkede vergisel avantajlar uygulanmaktadır. Bazı ülkelerde, yeni girişimcilere belli bir süreyle gelir ve kurumlar vergisi muafiyeti uygulanırken, bazı ülkelerde vergi oranlarında indirim yapmak suretiyle girişimciler desteklenmektedir. Bulgaristan’da üretim işletmelerine 5 yıllık bir vergi muafiyeti uygulanırken, İngiltere, Kanada ve Amerika Birleşik Devletlerinde gerek ticari kazançlar için gerekse de istihdam yüklerinin hafifletilmesi yoluyla çeşitli vergi avantajları sağlanmaktadır. Singapur’da, ilk üç yıllık dönemde elde edilen gelirin 100.000 dolara kadar olan kısmı vergiden istisna tutulmuştur. Türkiye’de yeni girişimciler için vergisel yönden hiçbir avantaj bulunmamaktadır. Yöntemi nasıl olursa olsun, girişimci sayısının artması için çeşitli vergi avantajlarının getirilmesi gerekmektedir. 1.6.2.Basit Usulde Vergilendirme Basit usulde ticari kazancın tespiti uygulaması, yaklaşık 760 bin esnaf ve sanatkarın vergilendirme ile ilgili ödevlerini yerine getirmek için üstlenmek zorunda oldukları işlem maliyetini asgari düzeye indiren son derece önemli bir düzenlemedir. Bu sistemde esnaf ve sanatkarlar, defter tutma hükümleri hariç diğer işlem ve ödevlerde ikinci sınıf tacirler hakkındaki hükümlere tabi bulunmaktadırlar. Sistemin gerçek usule göre en büyük farkı defter tutma yükümlülüğünün olmamasıdır. Dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar bu sistemde

71

hem gerçek kazançları üzerinden vergiye tabi olmakta, hem de bu kazançlarının beyanı ve ödemesi için defter tutma ve muhasebeci bulundurmanın maddi külfetinden kurtulmaktadırlar. Basit usul uygulamasının bir başka önemli yanı da, sistemin esnaf ve sanatkarlar ile meslek odaları arasında bir bağ kurma özelliği göstermesidir. Basit usule tabi esnaf ve sanatkarların tüm muhasebe işlemleri, cüzi bir ücret karşılığında bunların bağlı oldukları meslek odalarında gerçekleştirilmektedir. Böylelikle esnaf odaları da, esnaf ve sanatkarlar için aidat ödenip bir daha gidilmeyen yerler olmaktan çıkmaktadırlar. Muhasebe işlemleri için meslek odalarına gelen esnaf ve sanatkarlar, diğer mesleki ve ekonomik sorunlarını da oda yöneticileriyle paylaşmakta ve çözüm arayışına girebilmektedirler. Muhasebe işlemlerinin meslek odalarında gerçekleştirilmesinin bir diğer yönü de gelir idaresi ile olan ilişkilerin tek merkezden kurulabilmesidir. Kendi yörelerindeki meslek odalarını ziyaret eden vergi dairesi müdür ve başkanları, hem esnaf ve sanatkarların vergi ile ilgili sorunlarını dinleyebilmekte, hem de vergi tahsilatının artması amacıyla kendi mesajlarını esnaf ve sanatkarlara iletebilmektedirler. Bu görüşmeler sonucunda, son yıllarda basit usule tabi esnaf ve sanatkar sayısında sürekli bir azalma olmasına rağmen ödenen gelir vergisinde düzenli bir artış görülmektedir. Aralık 2007 itibariyle basit usulde gelir vergisine tabi esnaf ve sanatkar sayısı 762 bin civarındadır. Bunların 2007 yılında kişi başına ödediği aylık vergi 21,55 YTL’dir. Aynı dönemde gerçek usuldeki yaklaşık 1,7 milyon mükellefin ödediği aylık gelir vergisi ise 72,77 YTL’dir. 2007 yılında tahsil edilen gelir vergisinin yüzde 92’si stopaj yoluyla ödenmiştir.

Tablo -27: 2007 Yılı İtibariyle Mükellef Başına Düşen Aylık Gelir Vergisi 2007 Toplam Vergi Tahsilatı

(Bin YTL) % Mükellef

Sayısı Mükellef Başına Düşen Aylık

Gelir Vergisi (YTL) Gelir Vergisi (Toplam) 34.446.780 100 2.486.477 Gerçek Usulde Beyan 1.505.819 4,37 1.724.366 72,77 Basit Usulde Beyan 197.097 0,57 762.111 21,55 Gelir Vergisi Stopajı 31.678.554 91,96

Kaynak: www.muhasebat.gov.tr, www.gib.gov.tr

Basit usulde ödenen gelir vergisinin oldukça düşük tutarlarda olmasına karşın, gerçek usulde ödenen gelir vergisinin de çok yüksek olmadığı görülmektedir. Aşağıdaki grafik, basit usulde ödenen gelir vergisinin toplam gelir vergisi içindeki payını göstermektedir.

Basit usul uygulamasının yasalaşarak yürürlüğe girdiği 1999 yılında ödenen vergi tutarı, toplam gelir vergisinin on binde 6’sı kadardır. Bu oran yıllar itibariyle artmış ve 2007 yılında binde 5,7’ye ulaşmıştır.

Grafik 4- Basit Usulde Ödenen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisi İçindeki Payı1

0,06

0,16

0,23

0,3

0,22

0,35

0,51

0,57 0,57

0

0,1

0,2

0,3

0,4

0,5

0,6

1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007

1 Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü, www.muhasebat.gov.tr

72

Tahakkuk bazında bakıldığında bu oranlar daha da yüksektir. Grafik 5’de görüldüğü üzere, 2007 yılında basit usulde beyan edilen gelir vergisinin toplam gelir vergisine oranı binde 8,4 düzeyindedir. Beyan edilen vergi ile ödenen vergi miktarı arasındaki bu büyük fark, vergilerin vadesinde ödenmemesinden kaynaklanmaktadır. 2007 yılında basit usulde beyan edilen vergilerin sadece yüzde 58,8’i esnaf ve sanatkarlarca ödenebilmiştir. Bu oran, esnaf ve sanatkarların, ciddi bir ödeme sıkıntısıyla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Ekonomideki faiz oranları yüzde 16-20 arasında iken, devletin yüzde 30 oranında gecikme zammı almasına karşılık, vergilerin ancak yüzde 58,8’inin ödenmesi, bu görüşü desteklemektedir. Grafik 5- Basit Usulde Beyan Edilen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisindeki Payı

0,33

0,5

0,70,78

0,84

0,20,30,40,50,60,70,80,9

2003 2004 2005 2006 2007

Basit usulün kaldırılması ve yeniden götürü usule dönülmesi konusu son zamanlarda sıkça tartışılmaktadır. Götürü usule dönülmesini savunanlar, bu usulde ödenen vergilerin basit usule göre daha yüksek olduğunu öne sürmektedirler. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, götürü usulün uygulandığı son 4 yılda, bu usule göre ödenen vergilerin toplam gelir vergisindeki payı hızla düşmüş ve 1998 yılında binde 8,5 düzeyine kadar gerilemiştir. Bu oran, 2007 yılında beyan edilen basit usulde verginin toplam gelir vergisine oranı ile aynıdır. 1998 yılında götürü usule tabi yaklaşık 830 bin esnafın ödediği verginin, toplam gelir vergisine oranı ile 2007 yılında 760 bin esnafın beyan ettiği verginin toplam gelir vergisine oranı çok yakındır. 1998 yılında dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerindeki payı yüzde 54’ken bu oran, 2007 yılında yüzde 71’e çıkmıştır. Dolaylı vergilerin esnaf ve sanatkarların üstünde son derece ağır bir yük oluşturmasına rağmen beyan edilen vergi miktarında sürekli bir artış olmasının nedeni, basit usule tabi esnaf ve sanatkarların bu konudaki özverisiyle birlikte, basit usul muhasebe işlemlerini yürüten meslek odalarının vergi beyanındaki artışa yaptığı katkıdır. Grafik 6 -Götürü Usulde Ödenen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisindeki Payı

1,661,38

1,130,85

0

0,5

1

1,5

2

1995 1996 1997 1998

73

Tablo -28: Götürü Usul ve Basit Usul Karşılaştırması

Basit usulde ödenen vergilerin yıllar itibariyle artış oranını gösteren aşağıdaki tablo, esnaf ve sanatkarların vergi beyanında gösterdiği hassasiyeti açıkça ortaya koymaktadır. Basit usulde vergilerin beyan edildiği ilk dönem olan 2000 yılından bu yana, gelir üzerinden alınan vergilerdeki en yüksek artış oranı basit usuldedir. 8 yıllık dönemde gerçek usulde beyan edilen vergiler yaklaşık yüzde 153 oranında artarken, basit usulde beyan edilen vergilerdeki artış oranı yüzde 647 olmuştur. Aynı dönemde kurumlar vergisindeki artış oranı ise yüzde 265 olarak gerçekleşmiştir. Tablo -29:Gelir Üzerinden Alınan Vergilerdeki Artış Oranı (%)

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 TOPLAM Gerçek Us. GV. -28,17 40,36 77,65 26,75 -1,21 5,73 30,13 1,56 152,80

Gel.Ver. Stopajı 42,39 91,51 15,07 23,22 3,96 15,15 43,01 20,23 254,54

Kurum. Vergisi 52,09 55,96 51,69 55,06 0,80 13,21 13,09 23,24 265,14

Basit Us. GV. 235,00 155,71 54,76 -6,90 61,62 70,38 57,77 18,38 646,72

Türkiye’deki vergi mükellefi sayısının en düşük olduğu 5 il ile mükellef sayısının en yüksek olduğu İstanbul karşılaştırıldığında ilginç sonuçlar tespit edilmektedir. 2007 yılı sonu itibariyle toplam kurumlar vergisi mükellefinin yüzde 38’inden fazlası İstanbul’dadır. Gerçek usulde gelir vergisi mükellefinin de yüzde 26’sı İstanbul’da bulunmaktadır. Oysa, mükellef sayısı en düşük il olan Ardahan’daki kurumlar vergisi mükellefinin sayısı, toplam kurumlar vergisi mükellefinin on binde 2’sidir. Diğer 4 şehirde de durum aynıdır. Türkiye’de bölgesel bazdaki gelir dağılımının dengesizliğini mükellef sayılarında da görmek mümkündür. Yapılması gereken, basit usulü kaldırmak yerine, Ardahan, Tunceli, Bayburt, Kilis ve Gümüşhane gibi milli gelirden en az pay alan şehirlerdeki kurumlar vergisi mükellefi sayısını artırabilmek için basit usule tabi esnaf ve sanatkarların teşvik edilmesi ve desteklenmesidir. Bu yörelerdeki girişimci ve mükellef sayısı arttıkça, toplanan vergi gelirleri de artacaktır. Ancak bu artışın, yöre şartlarında hiçbir iyileştirme yapılmadan, hiçbir destek ve teşvik mekanizması kullanılmadan, sadece vergi oranı artışı veya basit usulün kaldırılmasıyla mümkün olamayacağı, bugüne kadar süregelen uygulamalardan açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle vergi politikaları uygulanırken kısa vadeli tedbirler almak yerine uzun vadeli stratejiler belirlenmelidir. 1.6.3. Sahte Belge (Naylon Fatura) ve Basit Usulde Vergilendirme Sahte belgelerin basımı ve kullanımı, vergi kaçakçılığına sebebiyet veren en yaygın yollardan biridir. Basit usuldeki esnaf ve sanatkarların kullanmakla yükümlü olduğu fatura, fiş ve benzeri belgelerin basımı konusunda Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu yetkili kılınmıştır. TESK, üstlendiği bu görev ve sorumluluğun bilinci içinde, basit usulde kullanılan belgelerde sahteciliği ve dolayısıyla vergi kaçakçılığını önlemek amacıyla bir stok takip programı hazırlatmıştır. Bu programa göre, Türkiye’nin herhangi bir yerindeki esnafın kullandığı

Götürü Usul 1998

Basit Usul 2007

Mükellef Sayısı

830.000 762.111

Gelir Vergisindeki Payı

0,85 0,84

Dolaylı Vergilerin Toplam Vergilerdeki Payı

%54 %71

74

belgenin seri numarası veya Türkiye’nin herhangi bir yerindeki meslek odasının stokunda bulunan kullanılmamış belge adedi ve bunların seri numaraları TESK tarafından görülebilmektedir. Ayrıca, seri numaralarından takip etmek suretiyle, herhangi bir belgenin TESK tarafından basılıp basılmadığı ve dolayısıyla sahte olup olmadığı da yine merkezden bilinmektedir. Uygulanan bu yöntem, sahte belge basımını ve kullanımını tamamen ortadan kaldırmamaktadır ancak, asgari düzeye indirdiği tahmin edilmektedir. 1.6.4. Asgari Geçim İndirimi Ücretliler için yürürlükte olan özel indirim (vergi iadesi) uygulaması 2007 yılından itibaren kaldırılmış ve yerine 1.1.2008 tarihinden itibaren uygulanmak üzere asgari geçim indirimi getirilmiştir. Asgari geçim indirimi, dünyadaki hemen tüm gelişmiş ülkelerde uygulanan, çağdaş bir vergi sisteminin temel unsurudur. Ancak, ülkemizde asgari geçim indirimi, sadece ücretliler için getirilmiş, diğer mükellefler bu uygulamadan yararlandırılmamıştır. Oysa asgari geçim indiriminin uygulandığı tüm ülkelerde, bu düzenleme, gelir vergisi mükelleflerinin tamamını kapsamaktadır. Uygulama yöntemi olarak da, gelir vergisi tarifesine bir dilim eklenerek, ilk dilimin vergi oranı 0’a eşitlenmek suretiyle ikinci gelir diliminden itibaren vergi alınacak bir sistem tercih edilmektedir. Esnaf ve sanatkarların her türlü harcamalarının kanunen gider olarak kabul edilmemesi ve asgari geçim indiriminin de uygulanmaması bu kesimin vergilendirilebilir kapasitesinin çok üzerinde bir vergi yüküyle karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Bu şekildeki bir haksız vergilendirme de esnaf ve sanatkarları kayıt dışı faaliyette bulunmaları yönünde zorlayıcı etki yaratmaktadır. Bunun önüne geçilmesi ve vergilendirmede adaletin sağlanması için asgari geçim indiriminden, yıllık beyanname veren tüm gelir vergisi mükelleflerinin yararlandırılması gerekmektedir. 1.6.5. Yeni Güvenlik Müesseseleri Bilindiği üzere, Vergi Konseyi, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünün yaklaşık iki yıldır süren ortak çalışmasıyla, Gelir Vergisi Kanunu yeniden hazırlanmaktadır. Yeni Gelir Vergisi Kanunu Taslağında getirilmesi düşünülen ve esnaf ve sanatkarları yakından ilgilendiren bir başka gelişme de vergi güvenlik müesseseleridir. Uzun yıllardır, hayat standardı gibi hem belge düzenini sağlamada olumsuz etkisi olan, hem de kazananla kazanmayanın aynı miktarda vergi ödediği bir sistemden esnaf ve sanatkarlar son derece mağdur olmuşlardır. Bu ve benzeri uygulamalar, küçük esnaf konumundaki ticaret ve sanat erbabını şirket kurmak zorunda bırakmış ve bu yolla yüksek vergi yükünden kurtulma çabası içine girmeye zorunlu kılmışlardır. Şimdi getirilmesi düşünülen asgari gayri safi iş hasılatı ve ortalama kar haddi uygulamasıyla, yine hem zarar eden hem de kar eden esnaf ve sanatkarların aynı vergiyi ödemeleri beklenmektedir. Esnaf ve sanatkarların girişimcilik özelliği, ekonomik büyüme ve kalkınma için son derece önemlidir ve vergi uygulamaları bu yönüyle bakıldığında ekonominin büyümesinin önünde engel teşkil etmemelidir. Dolayısıyla, vergilemede adalet ilkesiyle örtüşmeyen uygulamaların vergi sisteminde bulunması kısa vadede vergi gelirlerini artırıcı, ancak uzun vadede de vergi gelirlerini azaltıcı etki yapabilmektedir. Kanun tasarısı taslağı hazırlanırken düzenlemelerin uzun vadeli etkileri de mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. 1.6.6. Dolaylı Vergilerin Yüksekliği Türkiye’de esnaf ve sanatkarların ödemekle yükümlü olduğu vergi ve harçlarla bunların oranlarının yüksekliği, esnaf ve sanatkarların vergi uygulamalarından kaynaklanan en büyük sorunlarının başında gelmektedir. Esnaf ve sanatkarlar, meslek kollarına göre 28 farklı vergi ve harç ödemektedirler. Bu kadar çok sayıdaki vergi ve harcın beyan ve ödeme zamanlarını takip etmek bile esnaf ve sanatkarlar için önemli bir zaman maliyetine neden olmaktadır.

75

Ödenen vergi sayısı ve vergi ödemek için harcanan zaman sorunu, son yıllarda dünyadaki tüm ülkelerde üzerinde önemle durulan bir konudur. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyinin bir çalışmasında, gelişmiş ülkelerde ödenen vergi sayısının ve bu vergileri ödemek için harcanan zamanın, gelişmekte olan ülkelere göre çok daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmadaki bazı ülke örnekleri aşağıdaki gibidir. Tablo -30:Bazı Ülkelerde Esnaf ve Sanatkarların Ödediği Vergi ve Harç Sayıları

Ödenen Vergi Sayısı Süre (Saat) 2005 2006 2005 2006

OECD Ortalaması 19 19 207 213 Finlandiya 19 19 264 264 Japonya 15 15 315 315 İngiltere 7 7 105 105 ABD 10 10 325 325 Yeni AB Üyeleri Ortalaması 33 29 342 343 Bulgaristan 27 27 616 616 Çek Cumhuriyeti 14 14 930 930 Macaristan 24 24 304 304 Romanya 89 89 188 198 Litvanya 13 13 162 162 Letonya 41 8 320 320 Türki Cumhuriyetler Ortalaması 72 71 672 693 Azerbaycan 36 36 756 1000 Gürcistan 48 35 448 423 Kazakistan 34 34 156 156 Özbekistan 118 130 152 152

TÜRKİYE 28 28

Kaynak: United Nations, Economic and Social Council, “International Conference ‘Reducing Barriers to Entrepreneurship and Encouraging Enterprise Development: Policy Options”

Son yıllarda, gelişmekte olan ülkelerde ödenen vergi sayılarını azaltma konusunda reform sayılabilecek derecede oldukça önemli çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu konudaki en büyük reform 2006 yılında Letonya tarafından yapılmıştır. Letonya’daki esnaf ve sanatkarlar 2005 yılında 41 farklı vergi öderken, 2006 yılında bu sayı 8’e indirilmiştir.

Dolaylı vergilerin oranlarının son derece yüksek olması, kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek kadar düşük olan esnaf ve sanatkarları vergilendirme konusunda mağdur etmektedir.

Dolaylı vergilerin, düşük gelirli kimselerin, yüksek gelirli olanlara oranla daha fazla ödediği ve bu yönüyle mükellefler açısından adaletsiz vergiler olduğu bilinen bir gerçektir. Türkiye’de 2007 yılında gelir üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirlerine oranı yüzde 29, dolaylı vergilerin oranı ise (bütçe hedeflerinin oldukça altında kalmasına rağmen) yüzde 71 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranlar, OECD ve AB ülkelerinde tam tersi durumdadır.

Tablo -31: OECD, AB ve Türkiye’de Vergi ve Benzerlerinin Payları OECD OECD

Avrupa OECD

Amerika AB - 15 Türkiye

Gelir Üzerinden Alınan Vergiler 35,3 33,1 39,9 34,2 23,7 Sosyal Güvenlik Primleri 26,1 28,9 19,6 28,8 20,8 Tüketim Vergileri 32,9 33,1 32,5 31,4 52,4 Servet Vergileri 5,6 4,7 7,9 5,2 3,2

Kaynak: Veli KARGI, “Dolaylı Vergilerde Adalet Sorunu”, Vergi Raporu Dergisi, Cilt 15, Sayı 98, s. 91

76

Grafik -7: Dolaylı Vergilerin Toplam Vergi Gelirlerindeki Payı2 Türkiye’deki dolaylı vergilerin son derece yüksek olduğu bilinmektedir. Kayıt dışı ekonominin azaltılabilmesi ve vergilerin daha adil bir yapıya kavuşturulabilmesi için gelir üzerinden alınan vergilerin artırılarak dolaylı vergilerin tedricen azaltılması gerekmektedir. Bunun için gelir üzerinden alınan vergilerin oranlarında bir artışa gidilmesi, bu vergilerinin payını artırmak için etkili olmayacaktır. Nitekim, 2006 yılında yasalaşan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile kurumlar vergisi oranı yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirildiği halde, 2007 yılında kurumlar vergisi tahsilatı hedeflenenin oldukça üzerinde gerçekleşmiştir. Benzer bir düzenleme de Gelir Vergisi Kanununda yapılmalıdır. Büyük kurumlar yüzde 20 oranında vergi öderlerken, esnaf ve sanatkarlar, yüzde 35’e varan bir gelir vergisi yüküyle karşı karşıya bulunmaktadır. Buna stopaj yoluyla ödenen vergiler de eklenince esnaf ve sanatkarların toplam gelir vergisi yükü daha da artmaktadır. Ayrıca, asgari geçim indiriminin bulunmaması, bir çok harcamanın gelir vergisi kanununa göre gider yazılamaması ve yüksek dolaylı vergiler nedeniyle, bu yük, esnaf ve sanatkarların vergi kapasitesini aşan boyutlara ulaşmaktadır. Bu da sonuçta kayıtdışılığı teşvik etmekte ve ticaret erbabı arasında haksız rekabete neden olmaktadır. Bu nedenle, yeniden hazırlanmakta olan Gelir Vergisi Kanunu Tasarı Taslağında yukarıdaki sorunları çözen düzenlemelere yer verilmelidir. Dolaylı vergilerle ilgili bir başka sorun da verginin vergisinin alınması uygulamasıdır. Bir çok ürünün teslimi sırasında alınan özel tüketim vergisi üzerinden ayrıca katma değer vergisi de alınmaktadır. Aynı malın üzerinde birden fazla verginin olması her şeyden önce gereksiz bir uygulamadır. Özel tüketim vergisine tabi ürünlerin tesliminin katma değer vergisinden istisna olması, gerekiyorsa katma değer vergisi kadar özel tüketim vergisi oranının artırılması halinde, öncelikle bu konudaki vergi mevzuatı ve uygulaması basitleşmiş olacaktır. Aynı şekilde, Gider Vergileri Kanunu ile Şans Oyunları Vergisi Kanunu da yürürlükten kaldırılarak, bunların tabi olduğu mal ve hizmet teslimleri de özel tüketim vergisine tabi olmalıdır. Ayrıca, bu ürünlerdeki toplam vergi yükünün azaltılması da esnaf ve sanatkarlar kadar devleti, bütçe gelirleri açısından yakından ilgilendirmektedir. Yüksek vergi oranlarının, mal ve hizmetlere olan talebi azaltmak suretiyle tüketimi azaltan bir etki yaptığı bilinmektedir. O halde aşırı yüksek vergi oranları makul seviyelere indirildiğinde, tüketim artacak ve bu ürünlerden devletin toplayacağı vergi geliri de artacaktır. Ayrıca, artan tüketime paralel olarak mal ve hizmet satışı artmış olacağından sadece dolaylı vergiler değil, gelir üzerinden alınan vergilerde de önemli miktarda artış olacaktır. Böylece, doğrudan vergilerin toplam vergiler içindeki payı artmış, dolaylı vergilerin payı azalmış ve vergilemede adalet sağlanmış olacaktır. 1.6.7. Vergi Mevzuatının Karışıklığı Esnaf ve sanatkarların, vergi uygulamaları yönüyle karşı karşıya oldukları bir başka sorun da vergi mevzuatının son derece karışık ve anlaşılması zor olmasıdır. Örneğin, son zamanlarda katma değer vergisi tarifelerinin yer aldığı liste, doğrudan gümrük tarife istatistik 2 Veli KARGI, “Dolaylı Vergilerde Adalet Sorunu”, Vergi Raporu Dergisi, Cilt 15, Sayı 98, s. 89

37,22

53,147,89

59,26 59,06

72,3

30354045505560657075

1980 1985 1990 1995 2000 2005

77

pozisyonlarına atıfta bulunarak hazırlanmakta ve vergi oranlarındaki bir değişikliği anlayabilmek için bir gümrük müşavirine ihtiyaç duyulmaktadır. 30 Aralık 2007 Pazar günü yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararında, bazı mal ve hizmetlerin katma değer vergisi oranlarında değişiklik yapılmıştır. Söz konusu Kararnamede yer alan Katma Değer Vergisi oranlarını gösteren (II) Sayılı Tarifenin (A) Gıda Maddeleri kısmının 18. satırı şu şekildedir. 18 - 22 nolu faslında yer alan mallardan yalnız; a) 22.01, 2202.10.00.00.19, 2202.90, 2204.30, 2209.00.91.00.00, 22.09.00.99.00.00 pozisyonlarında yer alanlar, b) 22.02.10.00.00.11, 2202.10.00.00.12, 2202.10.00.00.13 pozisyonlarında yer alanlar, Bu Kararda, yer alan değişikliklerin bir kısmı 31 Aralık 2007’de, bir kısmı da 1.1.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kararda küçük ve büyükbaş hayvanların etleri ile bağırsaklarının toptan teslimindeki vergi oranı yüzde 1’den yüzde 8’e yükseltilmiştir ve uygulama 31 Aralık 2007 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Yılbaşına iki gün kala yayımlanan bir BKK ile etlerin toptan satışındaki KDV oranı değiştirilmektedir ve yılbaşında değil de bir gün önce yürürlüğe konulmaktadır. Ayrıca, yapılan değişikliğin ne olduğunu da anlamak mümkün değildir. Kasap esnafının yıl boyunca en yoğun olduğu bir günde, Resmi Gazeteyi okuması, hemen bir mali müşavir ve bir de gümrük müşaviri bulması ve düzenlemeyi anlaması, sonrasında da yazar kasasını ayarlaması beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerde KDV oranlarındaki değişikliğin 1 – 2 yıl öncesinden belirlendiği düşünülürse, Türkiye’deki uygulamanın, niçin bir taraftan kayıtdışılığa neden olması ve bir taraftan da dürüst ama mevzuatı günlük takip edemeyen esnaf ve sanatkarları vergi cezasına muhatap bırakması şekilde sonuçlar doğurduğu daha iyi anlaşılacaktır. Dolayısıyla vergi mevzuatının basit ve anlaşılır olması ve esnaf - sanatkarların mevzuat değişikliklerine uyum sağlayabilmeleri için yürürlük tarihinden belli bir süre önce açıklanması gerekmektedir. 1.6.8. Kayıtdışı Ekonomi Kayıtdışı ekonominin bir parçası olmakla beraber, kayıtdışı ekonomiden en çok etkilenen kesim yine esnaf ve sanatkarlar olmaktadır. Son yıllarda, gelir üzerinden alınan vergilerin payı azaldıkça, dolaylı vergilerin oranları artırılmıştır. Bu durum, hem vergi yüklerinin artması, hem de en büyük müşteri kesimi olan dar gelirli vatandaşların alım gücünün azalmasından dolayı satışlarının azalması nedeniyle esnaf ve sanatkarları son derece olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, kayıtlı ve dürüst esnaf ve sanatkarlar açısından da haksız rekabete neden olmaktadır. Teknolojiyi olabildiğince üst seviyede kullanmak ve kurumsallaşmakla, kayıt dışı ekonomi arasında ters orantılı bir ilişki bulunduğu bilinmektedir. Büyük marketlerde, barkod sistemiyle, giren ve çıkan malların bilgisayar ortamında kayıt altına alınması, belge düzeninde de benzeri bir uyumu zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla, küreselleşmenin olumsuz etkileri nedeniyle işini kaybetmek üzere olan esnaf ve sanatkarların, teknolojik yenilikleri kullanmak suretiyle, işlerini modernize etmeleri konusunda devletin vereceği destek ve teşvikler, aynı zamanda kayıtdışı ekonominin azalmasını ve gelir üzerinden alınan vergilerin artmasını sağlayacaktır. 1.6.9. Vergilemede E – Beyanname Uygulaması Maliye Bakanlığı, 18.10.2007 tarih ve 26674 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 376 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile elektronik ortamda beyanname verecek vergi mükelleflerinin kapsamını genişletmiş, ticari faaliyetlerinden dolayı gerçek usulde gelir vergisine tabi esnaf ve sanatkarlara, gelir, gelir-geçici, muhtasar ve katma değer vergisi beyannamelerini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu getirmiştir. Bununla beraber, internet üzerinden beyanname gönderme işlemi için esnaf ve sanatkarlara şifre ve parola verilmesini uygun görülmemiş ve bu işlemler için serbest muhasebeci veya mali müşavirlerin aracılık yapmasına karar verilmiştir.

78

Ancak, bir çok serbest muhasebeci ve mali müşavir, vergi beyannamelerinin internet ortamında gönderilme işlemine aracılık etmeye yanaşmamış, mevzuata göre defterlerini serbest muhasebeci ve mali müşavirlere tutturmak zorunda olmayan esnaf ve sanatkarlara, beyannamelerini göndermeleri için defterlerini tutma konusunda baskı yapmışlardır. Konuyla ilgili olarak TESK’e gelen şikayet ve talepler doğrultusunda Maliye Bakanlığından, söz konusu uygulamanın öncelikle 1.1.2008’e kadar ertelenmesi ve sonrasında da beyanname gönderme konusunda oda ve birliklere aracılık etme yetkisinin verilmesi talep edilmiştir. E – Beyanname sorununun çözümü konusunda TESK’in girişimleri sonucunda 18 Ocak 2008 tarihinde yayımlanan 31 numaralı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile oda ve birliklere şifre ve parola alma yetkisi verilmiştir.

ESNAF VE SANATKARLARIN ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜ OLDUĞU VERGİ VE HARÇLAR

VERGİLER 1. Gelir Vergisi

a. Basit usulde b. Gerçek usulde c. Stopaj yoluyla

2. Katma Değer Vergisi 3. Özel Tüketim Vergisi 4. Damga Vergisi 5. Motorlu Taşıtlar Vergisi (varsa motorlu taşıtlar için) 6. Özel İletişim Vergisi (sabit ve cep telefonlarından) 7. Emlak Vergisi (varsa gayri menkullerinden – belediyelere) 8. Çevre Temizlik Vergisi 9. İlan ve Reklam Vergisi (esnafların arasında tabela vergisi olarak biliniyor) 10. Eğlence Vergisi 11. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (banka işlemlerinden) 12. Şans Oyunları Vergisi

FON Kaynak Kullanım Destekleme Fonu (Banka kredilerinden ve vadeli ithalattan) HARÇLAR (BELEDİYELERE)

1. İşgal Harcı 2. Tatil Günlerinde Çalışma Ruhsatı Harcı 3. Tellallık Harcı 4. Kaynak Suları Harcı (bu harcın mükelleflerinin hemen hepsi şirkettir) 5. Hayvan Kesimi Muayene ve Denetleme Harcı 6. Ölçü ve Tartı Aletleri Muayene Harcı 7. Bina İnşaat Harcı 8. Kayıt ve Suret Harcı 9. İmar ile İlgili Harçlar

a. Parselasyon Harcı b. İfraz ve Tevhit Harcı c. Plan ve Proje Tasdik Harcı d. Zemin Açma İzni ve Toprak Hafriyatı Harcı e. Yapı Kullanma İzni Harcı

10. İşyeri Açma İzni Harcı 11. Muayene, Ruhsat ve Rapor Harcı 12. Sağlık Belgesi Harcı

KATILMA PAYLARI (BELEDİYELERE) 1. Yol Harcamalarına Katılma Payı 2. Kanalizasyon Harcamalarına Katılma Payı 3. Su Tesisleri Harcamalarına Katılma Payı (şirketler)

79

1.7 SOSYAL GÜVENLİK 1.7.1 Giriş Sosyal güvenlik, ülke nüfusunun, hiçbir ayrım gözetilmeksizin, bugünü ve geleceğinin çeşitli sosyal ve ekonomik risklere karşı güvence altına alınması ve toplumun bütünüyle gelecek endişesinden kurtarılmasını amaçlayan sistemler bütününü ifade etmektedir. Sosyal güvenlik, toplumun bugünü ve yarınının sağlık ve güvenlik içinde olmasıdır. Bunun için toplumun tüm bireylerinin güçleri ile bağlantılı olarak birbirleri ile dayanışma içinde olmaları gereklidir. Sosyal güvenlik kavramını; sosyal hizmetler, sosyal yardımlar ve sosyal sigortalar olarak üç ana mekanizmadan oluşan bir bütün olarak incelemek mümkündür. Sosyal hizmetler, insanların kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi ve manevi sosyal yoksunluklarının giderilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanmasında, insanların kendilerine daha yeterli hale gelmelerinde ve başkalarına bağımlı olma hallerinin önlenmesinde, aile ilişkilerinin güçlenmesinde, birey, aile, grup ve toplumların sosyal işlevlerini başarıyla yerine getirmelerinde yardımcı olmak; insanların yaşam standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini sağlamak amacıyla gerçekleştirilen koruyucu-önleyici, iyileştirici-rehabilite edici, değiştirici-geliştirici nitelikteki sistemli ve düzenli faaliyet ve programlar bütünüdür. Sosyal yardımlar, yerel ölçüler içinde minimum düzeyde dahi kendisini ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri geçindirme olanağından yoksun kalmış bireylere, muhtaçlık tespitine ve kontrolüne dayalı olarak yapılan ve onları kendi kendilerine yeterli hale getirmek amacını taşıyan ayni-nakdi nitelikteki geçici veya sürekli, sistemli ve düzenli karşılıksız yardımlardır. Sosyal sigortalar ise, kişileri zaman içinde tanım ve kapsamı değişen sosyal risklere karşı koruyan, finansmana katkı ve katılım zorunluluğunun bulunduğu, primlere dayalı programlardır. Sosyal sigorta sisteminde gelir-gider dengesinin sağlanması ile ilgili olarak; dağıtım yöntemi ve fon yönetim yöntemi olmak üzere, iki tür yöntem bulunmaktadır. Dağıtım yönteminde, belirli bir dönemde aktif sigortalıların ödedikleri prim gelirleri, aynı dönemde gerçekleşen, sigortalılara ve bağımlılarına yapılacak sigorta yardımlarını karşılamaktadır. Fon yönetim, yönteminde ise, aktif sigortalının ödediği primler, gelecekte sigortalılara yapılacak sigorta yardımlarını karşılamaktadır. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de sosyal sigorta sisteminin finansmanı genel olarak dağıtım yöntemine dayanmaktadır. Sosyal güvenlik sistemlerinin kurumsal yapısını incelerken, 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren sanayi devrimini yaşayan ülkelerde görülen sosyal güvenlik sistemi başlangıç noktası olarak alınabilir. Daha sonraki dönemlerde bugün birçok ülkede görülen sosyal güvenlik sistemlerinin temelleri atılmış ve sosyal güvenlik sistemi devletin, gönüllü kuruluşların ve sendikaların yaptıkları yardımlardan oluşan yapısından çıkıp, sosyal sigortaların öne çıktığı bir yapıya dönüşmeye başlamıştır. İkinci Dünya Savaşından sonraki dönemde sosyal güvenlik sistemlerinin devamlılığının garantilenmesi ve daha yüksek sosyal güvenlik standartlarının sağlanması için, kamu tarafından yapılan harcamalar artmıştır. Daha sonraki yıllarda insanların daha iyi yaşam şartlarını ve sağlık hizmetlerini talep etmeleri sonucunda Avrupa’da sosyal refah devleti kavramı ortaya çıkmıştır. Bu dönemde genel olarak bütün devletlerin sosyal güvenlik alanındaki görev ve sorumlulukları artmıştır. Aynı dönemde değişik ülkelerde uygulanan sosyal güvenlik sistemlerinin yapısı ve bu ülkelerde devletin sosyal güvenlik konusunda benimsediği sorumluluklar değişiklik göstermiştir. Örneğin, İngiltere, İsveç ve Danimarka gibi ülkeler çoğunlukla devlet bütçelerinden genel vergilerle finanse edilen ve toplumun bütününü kapsayan sosyal güvenlik sistemleri benimsemişler, Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkeler ise sistemlerini sosyal sigortalar çerçevesinde düzenlemişlerdir.

80

Günümüzde sosyal güvenlik sistemlerinin gelişmesine öncülük eden en önemli ülke, Bismark Modelinin geliştirildiği Almanya olmuştur. Almanya’yı, Beveridge Modeli’nin uygulandığı İngiltere ve daha sonra Kara Avrupa’sı, Kuzey ve Güney Amerika ve Asya ülkeleri izlemiştir. Bugün gelişmekte ve gelişmiş olan ülkelerin çoğunda benimsenmiş olan sistemlerin ortak özelliği ise, sosyal sigortacılık anlayışının hakim olmasıdır. 1970’lerin ikinci yarısından sonra birçok gelişmiş ülkedeki sosyal güvenlik sistemleri değişen toplumsal ihtiyaçlar sonucu ciddi mali krizlerle karşılaşmış ve köklü reformların yapıldığı yeni bir evreye girmişlerdir. Yirminci yüzyılın son yarısında, dünyadaki bütün sosyal güvenlik sistemlerinin kabul ettiği bazı uluslararası standartların oluştuğu görülmektedir. Bunlardan en önemlileri 1948 tarihli “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, 1952 senesinde 35. Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen “Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına İlişkin 102 Sayılı Sözleşme”, diğer Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri ve Türkiye’nin 1976 yılında onayladığı Avrupa Sosyal Güvenlik Kodudur. Bu sözleşmelerde sosyal güvenlik sistemi içine alınması öngörülen sosyal riskler; hastalık (hem tıbbi, hem de parasal yardım), işsizlik, yaşlılık, iş kazası, meslek hastalığı, analık, sakatlık, ölüm ve aile ödenekleri olarak sıralanabilir. Bu listeye en son olarak Almanya’da önerilen ve yaşlıların ve sakatların kendi evlerinde bakımlarını içeren “bakım sigortası” da eklenebilir. Birçok gelişmiş ülkede nüfusun büyük bir kısmı veya tamamı, bu sıralanan risklerin hepsine karşı sosyal güvenlik sistemleri altında korunmaktadırlar. Son 50 yıl içinde işsizlik sigortalarının verilme süreleri uzatılmış, sağlık hizmetlerinin standartları arttırılmış, aylık miktarlarının enflasyona karşı endekslenmesi benimsenmiş ve düşük gelirli grupların yararlanması için karşılıksız sosyal güvenlik garantileri sağlanmıştır. Sosyal güvenlik hizmetlerinde sağlanan bu ilerlemeler aynı zamanda sosyal güvenlik sistemlerinin maliyetlerinin artmasına yol açmıştır.3 1.7.2. Sosyal Güvenlik Sistemlerindeki Uluslararası Gelişmeler ve Temel Eğilimler Özellikle geçtiğimiz yüzyılın son on yılından günümüze kadar uzanan süreçte, aralarında OECD ve AB ülkelerinin de bulunduğu bir çok ülkede sosyal güvenlik sistemleri yeniden yapılandırılmıştır. Bir dalga şeklinde yayılan söz konusu reformlar, ülkelerin karşılaştıkları benzer sorunların kaçınılmaz sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Kamu çalışanlarına ilişkin emeklilik kurallarının gerek ulusal rejime tabi olduğu, gerekse ayrı düzenlendiği ülkelerde, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak adına tüm emekli kesimini kapsama alan önlemler uygulamaya konulmuştur. Nüfus yapısındaki değişim, kişilere emeklilikte yeterli gelir sağlayabilecek sürdürülebilir bir sistemi koruyabilmek için temel parametrelerin yeniden belirlenmesi ihtiyacını beraberinde getirmiştir. Beklenen ömrün artmasıyla, artan emekli aylığı ödeme süreleri, cömert emekli aylıklarına olanak sağlayan aylık hesaplama formülleri, kazanç güncelleme ve bağlanmış aylıkları arttırma yöntemlerinin değiştirilme ihtiyacı reformların temel nedenleri arasındadır. Nüfusun yaşlanması ile birlikte yaşlı emeklilerin sağlık ve bakım giderlerindeki artış da gelişmiş ülkelerin karşı karşıya olduğu bir diğer olgudur. 1.7.3. Sosyal Güvenliğin Türkiye’de Gelişimi Türk tarihinde sosyal güvenlik modeli anlamında ilk örgütlenme, “Ahilik” ile 13’üncü yüzyılda ortaya çıkmış ve 18’inci yüzyıla kadar etkinliğini sürdürmüştür. 18’inci yüzyılda kesintiye uğrayan sosyal güvenlik bilinci, 1921 yılında Ereğli Havzasında kurulan Amele Birliği ile tekrar ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanından önce yasal anlamda ilk olarak Zonguldak ve Ereğli kömür havzalarında çalışanlara ilişkin 1921 tarihli ve 114 sayılı, ikinci olarak Ereğli kömür havzasında çalışan işçilerin çalışma şartlarını düzenleyen ve Amele Birliğinin kuruluşunu düzenleyen 1921 tarihli ve 151 sayılı yasa yürürlüğe konulmuştur.

3 Sosyal güvenlik reformu uygulama öncesi yeni yaklaşım s:7,8

81

Ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin hazırlayıcı koşulları çok yavaş bir gelişme göstermiş ve modern anlamdaki sosyal sigortacılığın temeli 1930’da Umumi Hıfzısıhha Kanunu, işçi sağlığını korumak ve bazı tedavileri sağlamak için çıkarılmıştır. 1936 tarihli ve 3008 sayılı İş Kanunu ile sosyal sigortaların kurulması ile ilgili ilkeleri belirlemiş ve sosyal sigortaların kurulmasını hükümetlere görev olarak vermiştir. İş Kanununda yer alan ilkelerin hayata geçirilmesi ise İkinci Dünya savaşından sonra mümkün olabilmiştir. Planlı döneme girilmesiyle birlikte, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan, ekonomik gelişmeye paralel olarak sosyal adaletin de gerçekleştirilmesi hedefi doğrultusunda sosyal güvenlik alanında dev adımlar atılmaya başlanılmıştır. 1945 yılında İşçi Sigortaları Kurumu ile başlayan süreç sonucunda 1965 yılında 506 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle işçilerin, 1949 yılında 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun yürürlüğe girmesiyle kamu kesiminde çalışanların ve nihayet 1.10.1972 tarihinde sigortalılıkla ilgili hükümleri yürürlüğe giren 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu ile de kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların sosyal güvenlikleri sağlanmıştır. Ayrıca, 2925 sayılı Kanun gereğince tarım işçilerinin sosyal güvenlikleri Sosyal Sigortalar Kurumunca, 2926 sayılı Kanuna göre tarım kesiminde kendi adına ve hesabına çalışanların sosyal güvenlikleri ise Bağ-Kur tarafından sağlanmıştır. Sosyal güvenlik hakları bakımından ülkemiz, ILO ve Avrupa Konseyi üyeliği ile Avrupa Birliği üyelik sürecinden doğan çok taraflı yükümlülüklere tabi olmasının yanında, çeşitli ülkelerle imzaladığı ikili sosyal güvenlik anlaşmalarıyla da çeşitli yükümlülükler üstlenmektedir. ILO ve Avrupa Konseyi sosyal güvenlik antlaşmaları; çerçeve hukuk kuralı niteliği taşımaktadır. İkili sosyal güvenlik antlaşmaları ise, maddi hukuk kuralı niteliğinde olup, iç hukukta doğrudan doğruya uygulanmak zorundadır. 1982 Anayasası sosyal güvenlik hakkını anayasal bir hak olarak nitelendirmiş ve ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. Anayasanın 60’ıncı maddesinde; “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” hükmünün yanında, sosyal yardım ve sosyal hizmetlere de geniş yer vermiş ve 61’inci madde ile bu tanımları açmıştır. 65’inci maddede ise “Devletin sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği” açıklanmaktadır. Anayasanın Devlete verdiği bu yükümlülük kapsamında; ülkemizdeki Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında toplanan 3 büyük sosyal güvenlik kurumu kapsamında; 2008 yılı Eylül ayı verilerine göre; toplam 15.597.029 aktif sigortalıdan, 13.550.584 kişi zorunlu sigortalı, 520.478 kişi isteğe bağlı, 138.323 kişi çırak, 40.351 kişi topluluk sigortasına tabi, 1.331.375 kişi tarım sigortasına tabi, 15.918 kişi muhtar sigortalıdır. Özel sandıklarla birlikte sosyal güvenlik kapsamına giren nüfus 57.297.288 kişidir. Toplam bağımlı sayısı 33.108.374 kişiden oluşmaktadır. 2008 yılı Eylül ayı verilerine göre toplam dosya bazında 7.900.766 emekli sigortalıdan; 5.805.796 kişi yaşlılık aylığı alanlar, 103.372 kişi malullük aylığı alanlar, 6.369 kişi vazife malullüğü aylığı alanlar, 56.559 kişi sürekli iş göremezlik geliri alanlar, sürekli işgöremezlik ölüm geliri alanlar 45,153 ve toplam 1.883. 517 ölen sigortalıdan ise 2.546.655 kişi ölen sigortalılarımızın hak sahipleri olarak Sosyal Güvenlik Kurumundan aylık almaktadır. Tablo- 32 : Sosyal Güvenlik Kapsamındaki Kişi Sayısı 2008/Eylül

AKTİF SİGORTALILAR 15.597.029

PASİF (Aylık Alanlar) SİGORTALILAR

Ölen sigortalıdan hak sahibi 7.900.766

82

Emekli sayısı 8.591.885

BAĞIMLILAR 33.108.374

Aktif / Pasif Oranı 1,97

TÜRKİYE YIL ORTASI NÜFUS TAHMİNİ 70.586.256

506.Sayılı Kanuna Göre Kurulan Özel Sandıklar 310.850

Sosyal Güvenlik Kapsamı 57.297.288

SİGORTALILARIN NÜFUSA 0RANI 81%

KAPSAM DIŞI NUFUS 19%

Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistik..html. (12/11/2008)

01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (SGK) ile, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı aynı statüye bağlanmıştır. Kanunda; SSK 4/a, Bağ-Kur 4/b ve Emekli Sandığı 4/c olarak tanımlanmıştır. Buna göre;

• 4A- SSK ‘lı olarak bilinen hizmet akdiyle çalışanlar ,

• 4B- 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi birinci fıkrasının (b) bendine göre,

1) Köy ve mahalle muhtarı seçilenler,

2) Hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan;

a) Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar,

b) Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı olanlar, c) Kollektif şirketlerin ortakları, d) Limited şirketlerin ortakları, e) Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, f) Adi komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları, g) Donatma iştirakleri ortakları, h) Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, ı) Tarımsal faaliyette bulunanlar,

• 4C- Emekli Sandığına bağlı olarak çalışan memurlar,

sigortalı sayılmaktadırlar.

1.7.4 Esnaf ve Sanatkarların Sosyal Güvenlik Hakları ve Yükümlülükleri

1.7.4.1. 5510 sayılı Kanundan önce (BAĞ-KUR)

Sosyal güvenlik kuruluşlarının en genci ve kurucuları esnaf ve sanatkarlar olan, Esnaf ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu, kısa adı ile Bağ-Kur 2.9.1971 tarihinde kabul edilen 1479 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Böylece yasal ve zorunlu sosyal güvenliğe en son kavuşanlar esnaf ve sanatkarlar olmuştur.

1.10.1971 yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen ancak uygulama alanı bulunmadığından 1.10.1972 tarihinden itibaren faaliyette bulunan Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu olarak faaliyet gösteren Kurum, 20.05.2006 tarih ve 26173 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında faaliyetine devam etmektedir.

83

1.7.4.2.5510 sayılı Kanundan Sonra Bağımsız Çalışanların Durumu

1.7.4.2.1 Sigortalılığının Başlangıcı ve bildirimi

Kanunun 4/b bendi kapsamında (kendi nam ve hesabına çalışan) sigortalı sayılanlardan;

- Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanların sigortalılıkları, bu mükellefiyetlerinin başlangıç tarihi itibarıyla başlar ve bu tarih vergi dairelerince Kuruma bildirilir.

- Gelir vergisinden muaf olanların sigortalılıkları, esnaf ve sanatkâr sicil müdürlüklerine tescil tarihi itibarıyla başlar ve bu tarih esnaf ve sanatkâr sicil müdürlüklerince Kuruma bildirilir. Tablo – 33: Bağımsız Çalışan Sigortalı Sayıları Toplamı I-AKTİF SİGORTALILAR 3.394.393

1- Zorunlu 1.993.844

2- Tarım(Bağımsız Çalışanlar) 1.133.375

3 - Muhtar 15.918

4- İsteğe Bağlı 251.256

II-PASİF (Aylık Alanlar) SİGORTALILAR

-Dosya 1.731.871

-Kişi 1.900.582

1- Yaşlılık 1.197.901

2 - Malüllük 14.956

3- Ölen Sigortalı(Dosya) 519.014

4- Ölen Sigortalıların Haksahipleri 687.725

- BAĞIMLILAR 9.668.624

Aktif / Pasif Oranı 1,96

Sosyal Güvenlik Kapsamı 14.963.599

Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistik..html. Ziyaret tarihi: 12/11/2008

1.7.4.2.2 Sigortalılığının Sona Ermesi Kanunun 4 /b bendi kapsamında (kendi nam ve hesabına çalışan) sigortalı sayılanlardan, - Gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanların sigortalılıkları mükellefiyetlerini gerektiren faaliyetlerine son verdikleri tarihte sona ermekte ve bu tarih ilgili vergi dairelerince ve sigortalılarca Kuruma bildirilmektedir. - Gelir vergisinden muaf olanların sigortalılıkları esnaf ve sanatkâr sicil müdürlüklerindeki kayıtlarının silindiği tarihte sona ermekte ve bu tarih esnaf ve sanatkâr sicil müdürlüklerince ve sigortalılarca Kuruma bildirilmektedir. 1.7.4.2.3. Sigortalıların Prime Esas Kazançları 5510 sayılı Kanun ile basamak sistemi kaldırılmıştır. Kanunun (4/b) kapsamında bulunan sigortalıların (esnaf ve sanatkarların) prime esas kazançları yürürlükteki asgari ücretin brüt tutarı ile 6,5 katı arasında (halen 638.70.-YTL ila 4.152.-YTL) arasında kalmak şartı ile kendileri tarafından beyan edilecektir. Sigortalı aynı zamanda yanında işçi çalıştırıyorsa yani işveren ise, beyan ettiği kazanç çalıştırdığı sigortalıların prime esas kazancının en yükseğinden daha az olamayacaktır.

84

1.7.4.2.5. Prim Oranları ve Devlet katkısı Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim oranı, sigortalının prime esas kazancının % 20'sidir. Kısa vadeli sigorta kolları prim oranı, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre % 1 ilâ % 6,5 oranları arasında olmak üzere Kurumca belirlenecektir. Örneğin: Elektrik tesisatçılığı meslek dalı için kısa vadeli prim oranı %3, belirli bir mala tahsis edilmemiş mağazalarda gıda, içecek veya tütün ağırlıklı perakende ticareti %1, kuaförlük ve diğer güzellik salonlarının faaliyetleri %1 gibi .. Devlet, işçi veya işveren hissesine ortak olmak üzere doğrudan prime katkı sağlamamaktadır. Ancak, Kurumun her ay itibarıyla tahsil ettiği malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası priminin toplamının dörtte biri oranında Kuruma katkı yapmaktadır. Ayrıca; 4/a kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden, işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden tutar Hazinece karşılanmaktadır. Kurum, primlerin tahsilinde sorun yaşamaktadır. 2.247.030. aktif sigortalıdan yalnızca 866.790’ının prim borcu bulunmamaktadır. Bu durum, esnaf ve sanatkarların prim borcunu ödemekte zorlandığının açık bir göstergesidir. 1.7.4.2.6. Kendi Nam ve Hesabına Bağımsız Çalışanlar İçin İş Kazası ve Meslek Hastalığı, Hastalık ve Analık Sigorta Kollarından Sağlanan Yardımlar

5510 sayılı Kanunda, kendi nam ve hesabına bağımsız (4/b sigortalıları) çalışanlar için; - İş kazası ve meslek hastalığı ile ve analık hallerinde iş göremedikleri süre içerisinde yatarak tedavi süresince veya yatarak tedavi sonrası bu tedavinin gereği olarak istirahat raporu aldıkları süre için geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi, - İş kazası ve meslek hastalığı ve bunların dışında ölüm halinde cenaze ödeneği verilmesi, - Sigortalı kadına ve sigortalı erkeğin sigortalı olmayan karısının, kendi çalışmalarından dolayı gelir/aylık alan kadına veya gelir/aylık alan erkeğin sigortalı olmayan karısının doğum yapması durumunda, her bir çocuk için yaşaması şartıyla emzirme ödeneği verilmesi, öngörülmüştür. Kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar için geçici iş göremezlik ödeneği ile kendi çalışmalarından dolayı gelir/aylık alan kadına veya gelir/aylık alan erkeğin sigortalı olmayan karısının doğum yapması durumunda emzirme ödeneği verilmesi uygulamaları Kanunla ilk defa getirilmiştir. 1.7.4.2.7.Yaşlılık Aylığından Yararlanma Kanunun yürürlük tarihinden önce (30/4/2008 ve daha önceki tarihlerde) işe başlayan sigortalılar (SSK ve Bağ-Kur) ve göreve başlayan kamu görevlileri (Emekli Sandığı) ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sigortalar Kanunu ve 2926 sayılı Tarımsal Faaliyetlerde Kendi Nam ve Hesabına Bağımsız Çalışanlar Kanununa göre sigortalı olanlar için mevcut kanunlardaki şartlar geçerli olacak, dolayısıyla bunların kazanılmış hakları korunacaktır. 5510 Sayılı Kanuna göre ise;

• Kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan ve kamu görevlisi sigortalıları için prim ödeme gün sayısı 9000, hizmet akdi çalışan sigortalıların ise 7200 olacaktır.

• 2036 yılına kadar tüm sigortalılar için aylık veya emeklilik yaşı kadınlar için 58, erkekler için ise 60 olacak, 2036 yılından sonra yaşlar kademeli olarak artırılıp, 2048 tarihi itibarıyla kadın ve erkekler için 65 olarak eşitlenecektir.

Bu yaş hadlerinin ülkemiz şartlarına göre yüksek olduğu aşikardır.

85

TABLO-34: 5510 Sayılı Kanuna Göre Yıllar İtibariyle Emeklilik Yaşları

YILLAR KADIN ERKEK

2036 - 2037 59 61

2038-2039 60 62

2040-2041 61 63

2042-2043 62 64

2044-2045 63 65

2046-2047 64 65

2048- 65 65 Kaynak: SGK

Türkiye’de doğuşta hayatta kalma beklentisi giderek artma eğiliminde olmasına rağmen emeklilik yaşının daha makul bir seviyede belirlenmesi gerçekçi olacaktır. TABLO-35: Türkiye’de Doğuşta Hayatta Kalma Beklentisi (1970-2025)

1970-1975

1975-1980

1980-1985

1985-1990

1990-1995

1995-2000

2000-2005

2005-2010

2010-2015

2015-2020

2020-2025

57.9 61.2 63.0 65.6 67.1 68.6 69.8 70.9 71.8 72.5 73.2 Kaynak: DPT, TÜİK.

1.7.4.2.8. Yaşlılık Aylığının Hesaplanması

Aylıkların hesaplanmasında dikkate alınacak diğer bir parametre olan aylık bağlama oranı, 5510 sayılı Kanuna göre her yıl (her 360 gün) için % 2 olarak hesaplanacaktır. Ancak, Kanunun yürürlüğe girmesinden önce çalışması bulunan sigortalılar için aylık bağlama oranı ilk on yıl (3600 gün prim ödeme gün sayısı) için % 3 olarak alınması hükmü getirilerek, Kanunun yürürlüğe girmesinden önce çalışmaya başlayanların kazanılmış haklarının korunması sağlanmış olacaktır. Örneğin; Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 30 gün çalışması bulunan sigortalı için her yıl % 2 yerine, bu sigortalının ilk on yılı (3600 prim ödeme gün sayısı) için aylık bağlama oranı % 3 olarak dikkate alınacaktır. Tablo -36: Bağımsız Çalışan Sigortalıların Göre Aylık Miktarları

Emekli Aylığı Seviyeleri ( YTL ) Yıllar

1479 Sayılı Kanuna Göre

Yıllık (%) Basamaklar - Basamaklar -

1 6 12 24 1 6 12 24

2007 Ocak-Haziran 392,7 467,6 556,5 1218,4

Temmuz-Aralık 407,6 485,5 577,9 1265,4 8,9 8,9 8,9 9,0

2008 Ocak-Haziran 415,8 495,2 589,4 1290,7

Temmuz-Aralık 445,7 530,8 631,8 1383,7 9,3 9,3 9,3 9,3

NOT:1) 1479 Sayılı Kanuna göre aylık tutarlarına SYZ dahil, Ek Ödeme dahil değildir. 2) 1-12. Basamak arasındaki SYZ tutarı 5,85 YTL, 13.-24 Basamak arası 4,50 YTL dir.

Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistk.html (12/11/2008)

86

Bağ-Kur emekli aylıkları, 2007 yılında %8,9 oranında 2008 yılında ise %9,3 oranında artırılmıştır.

Tablo-37: Hizmet Akdi ile Çalışan Sigortalıların Emekli Aylığı Seviyeleri Emekli Aylığı Seviyeleri

Yıllar

Asgari Emekli Aylığı Azami Emekli

Aylığı

Yıllık(%) Yıllık(%)

2007 Ocak-Haziran 507,1 1.423,2

Temmuz-Aralık 526,7 9,0% 1.593,9 27,49%

2008 Ocak-Haziran 537,3 1.625,8

Temmuz -Aralık 576,0 9,4% 1.967,4 15,9% Not:1: 2006 yılından itibaren olan aylıklara SYZ (4,690 YTL) dahil ve EK Ödeme dahil değildir. 2: 06.07.2004 yılında 25514 sayılı Resmi Gazete ile Prime Esas Kazanç ile Brüt Asgari Ücret tutarı eşitlenmiştir. 3: Azami Emekli Aylığında karma sisteme göre aylık alanlar verilmiştir.Bu nedenle her ay değişim sözkonusu olduğu için dönemlerde Ocak ve Temmuz aylarındaki azami aylıklar alınmıştır. Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistk.html ziyaret tarihi: 12/11/2008

2007 yılında, hizmet akdi ile çalışanlarda (işçiler) asgari emekli aylığı %9,0 azami emekli aylığı %27,4 oranında artırılmıştır. 2008 yılında asgari emekli aylığı %9,4 ve azami emekli aylığı ise %15,9 oranında artırılmıştır.

Tablo-38: Kamu Çalışanı (Memur) Emeklilerin Aylık seviyeleri Yıllar Emekli Aylığı Seviyeleri

Asgari Emekli Aylığı Azami

Emekli Aylığı

Yıllık(%) Yıllık(%)

2007 Ocak-Haziran 659,7 3.275,2

Temmuz-Aralık 688,9 11,4 3.350,4 3,94

2008 Ocak-Haziran 713,1 3.429,4

Temmuz-Aralık 741,3 7,61 3,566,6 6,45

Not 1: 2006 yılından itibaren olan aylıklara SYZ dahil, Ek Ödeme dahil değildir. 2.Azami Aylık olarak, Emekli Başbakanlık Müsteşarının aylığı baz alınmıştır. 3: Emekli aylık seviyelerinde ±1-2 YTL sapma olabilir.

Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistk.html (12/11/2008)

2007 yılında, kamu çalışanlarının emekli aylıkları asgari aylıklarda %11.4, azami aylıklarda ise %3.94 oranında artmıştır. 2008 yılında ise; asgari aylıklarda, %7,61 azami aylıklarda %6,45 oranında artmıştır. Tablo 38’in incelenmesinden de görüleceği üzere; Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında birleşen ülkemizdeki 3 büyük sosyal güvenlik kurumunun sigortalılarına ödediği asgari ve azami aylıklarında farklılıklar olduğu kadar, aylıkların artış oranları da birbirinden çok farklıdır. 2007 yılında Bağ-Kur emekli aylıkları %8.9 artarken, bu oran, asgari işçi emekli aylıklarında %9, azami işçi aylıklarında %27,9, asgari memur emekli aylılarında ise %11,4, azami emekli aylıklarında 53,94 olmuştur. 2008 yılında ise asgari işçi aylığı ve bağımsız çalışanların emekli aylıkları yaklaşık %9 oranında artarken,azami işçi aylıkları %15,9 oranında

87

artmıştır. Memur emekli aylıklarında ise işçi emekli aylıklarının tersine asgari %7,61 azami emekli aylığı % 6,45 oranında olmuştur. Bu durum, kurumların tek çatı altında birleşmelerine rağmen uygulamada norm ve standart birliğinin henüz sağlanamadığını göstermektedir. 1.7.4.2.9. Malullük Aylığından Yararlanma En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması şartı aranmaktadır. 1.7.4.2.10. Ölüm Aylığından Yararlanma Kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan ve kamu görevlisi sigortalıları için 1800 prim ödeme gün sayısı, hizmet akdi ile çalışan sigortalılar için ise 5 yıldan beri sigortalılık süresi ve 900 gün prim ödeme gün sayısı aranacaktır. Malullük ve ölüm aylılarının hesaplanmasında ise aylık bağlama oranı, fiili olarak çalışılan gün sayısına göre değil, hizmet akdine göre çalışmalar, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar ve kamu görevlilerinin emeklilik için aranan prim ödeme gün sayısı esas alınarak hesaplanacaktır 1.7.4.2.11. Sosyal Güvenlik Destek Primi 5510 sayılı Kanuna göre; Bağ-Kur, SSK veya Emekli Sandığından emekli olduktan sonra esnaf ve sanatkarlık faaliyetinde bulunanların emekli aylıklarından, 2008 yılında % 12 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilecektir. Bu oran her yıl bir puan artırılmak suretiyle 2011 yılında %15’e yükselecektir. Halen Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli olanların % 60’ı, Bağ-Kurdan emekli olanların %35’i, Emekli Sandığından emekli olanların ise %65’i 58-60 yaşın altında oldukları halde yaşlılık aylığı almaktadırlar. *

Tablo 39: Sosyal Güvenlik Destek Primine Tabi Çalışan Sigortalılara İlişkin Bilgiler

Aralık 2006 Kişi Sayısı Prim Miktarı (Milyon YTL) (**)

506 Sayılı Kanuna Göre SGDP Ödeyenler 204.026 390,0

1479 sayılı Kanuna Göre Yaşlılık Aylığı Alıp, 1479 Sayılı Kanuna Göre SGDP Ödeyenler 316.908

Diğer Sosyal Güvenlik Kanunlarına Göre Aylık Alıp, 1479 Sayılı Kanuna Göre SGDP Ödeyenler 28.249

203,8

Toplam SGDP Ödeyen Sigortalı Sayısı 549.183 593,9

Emekli Olduğu Halde Çalıştığı Tahmin Edilenlerin Sayısı (*)

2.165.347

(*) Mevcut sosyal güvenlik kurumlarından yaşlılık/emekli aylığı almakta olan toplam 5.347.347 kişiden, aynı dönemde TÜİK’in işgücü anketlerinde emekli olması nedeniyle işgücüne katılmadığını beyan eden 3.182.000 kişi çıkarılarak hesaplanmıştır. (**) SSK için SGDP miktarı, 2006 yılında yürürlükte olan 531 YTL tutarındaki prime esas aylık asgari kazancın % 30’u olarak hesaplanmış ve yıllık tutar yazılmıştır. Kaynak:Sosyal Güvenlik reformu:Uygulama öncesi yaklaşım sy.61

88

1.7.4.2.12. Sağlık Sigortası Kapsamı

Kanunda 4/b sigortalısı olarak anılan esnaf ve sanatkarlarımız ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişiler, gelir veya aylık alanlar genel sağlık sigortası kapsamındadır. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki kanunlar gereği bakmakla yükümlü olunan kız çocukları, bu Kanun gereğince de bakmakla yükümlü olunan kişi sayılacaktır. Ancak kız çocuklarının durumlarında değişiklik olması halinde (örneğin evlenme), sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları bu kanuna göre yeniden belirlenecektir. Genel sağlık sigortalısının, sigortalı veya isteğe bağlı sigortalı olmayan, kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olan; a) Eşi, b) 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi hâlinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi hâlinde 25 yaşını doldurmamış ve evli olmayan çocukları ile yaşına bakılmaksızın çalışma gücünü en az %60 oranında yitirdiği kurum sağlık kurulu tarafından tespit edilen evli olmayan çocukları, c) Her türlü kazanç ve irattan elde ettiği gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olan ve diğer çocuklarından sağlık yardımı almayan ana ve babası, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi olarak kabul edilecektir.

Tablo-40: Sağlık Karnesi Sayısı-2007/Aralık (Sigortalı ve Yakınları)

Verilen Sağlık Karnesi Sayısı

Bağımsız Çalışanlar

Hizmet Akdi İle Çalışanlar

Kamu Çalışanları

T O P L A M 11.808.184 34.120.711 2.690.758

Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistik.html ( 15/03/2008)

Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı tarafından verilen sağlık karnesi toplamı 48.619.653’tür. 1.7.4.2.13 Sağlık Sigortasından Faydalanma Şartları Genel sağlık sigortasından yararlanmada, tedavi tarihinden önce bir yıl içinde 30 gün prim ödenmiş olması ve kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan sigortalılar için ayrıca prim ve prime ilişkin her türlü borcun ödenme şartı aranacaktır. Ancak, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlardan, 60 gün ve daha az borcu olanlara da sağlık yardımı sağlanacaktır. Kanunun yürürlük tarihinden sonra aylık veya gelir bağlananlar ise herhangi şart aranmadan genel sağlık sigortası kapsamına alınacaktır. 1.7.4.2.14. Sağlık Sigortası Prim Oranı Genel sağlık sigortası primi, kısa ve uzun vadeli sigorta kollarına tâbi olanlar için prime esas kazancın % 12,5 dir. Tablo-41: Sosyal Güvenlik Kurumlarının Toplam Sağlık Harcamaları

2007(12 aylık) Milyon YTL Hizmet Akdi İle Çalışanlar 14.736 Bağımsız Çalışanlar 3.052 Kamu Çalışanları 2.196 TOPLAM 19.984 SGK Kurumu olarak (2008 8 aylık) 19.021

Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistik.html. Ziyaret tarihi: 12/11/2008

1.7.4.2.15.İsteğe Bağlı Sigortalılık Kanunun yürürlük tarihinden önce SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığına tabi olarak isteğe bağlı sigortaya devam edenlerin, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın 5510 sayılı Kanun kapsamında isteğe bağlı sigortalılıkları devam ettirilecek ve bunların 5510 sayılı Kanundan

89

sonraki sigortalılıkları kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar (4/b sigortalıları) statüsünde değerlendirilecektir. İsteğe bağlı sigortalı olmak için; 18 yaşını doldurmuş olmak, T.C. vatandaşı olmak, Türkiye’de ikamet etmek veya Türkiye’de ikamet etmekte iken sözleşme imzalanmamış ülkelerde bulunmak, zorunlu sigortaya tabi çalışmamak ve kendi sigortalılıklarından gelir/aylık almamış olma şartları aranacaktır. Kanun uygulamasında, zorunlu sigortalı kapsamında tescilli olma ve belli bir süre prim gün şartı aranmayacaktır. İsteğe bağlı sigortaya devam edenler, kendilerince belirlenen prime esas kazanç üzerinden % 20 oranında uzun vade (emeklilik) ve % 12 oranında da genel sağlık sigortası olmak üzere % 32 oranında prim ödeyecekler ve 30 gün prim ödemesini müteakip ve sağlık sigortasından yararlanabileceklerdir. 1.7.4.2.16. Evlenme Ödeneği Evlenmeleri nedeniyle, gelir veya aylıklarının kesilmesi gereken kız çocuklarına evlenmeleri ve talepte bulunmaları halinde almakta oldukları aylık veya gelirlerinin iki yıllık tutarı bir defaya mahsus olmak üzere evlenme ödeneği olarak peşin ödenecektir. 1.7.4.2.17. Askerlik Borçlanması Er veya erbaş olarak silâh altında veya yedek subay okulunda geçen süreleri, kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32'si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır. Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Sigortalılık borçlanması ile aylık bağlanmasına hak kazanılması durumunda, ilgililere borcun ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylık bağlanır. 1.7.5. Sosyal Güvenlik Reformu Çalışmaları 1.7.5.1 Dünyada Sosyal Sigorta Sisteminde Reform Çalışmaları Özellikle dağıtım sistemine dayanan sosyal sigortaların uzun vadeli sigorta kolu olan yaşlılık sigortasında yaşanan kriz, ilk aşamada prim oranlarının artırılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve yaşlılık ödemelerinin kısıtlanması gibi çeşitli tedbirlerin alınmasını gerekli kılmıştır. Birçok ülke emeklilik yaşını tedrici olarak yükseltmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki emeklilik yaşının gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmasının en önemli sebebi, ortalama insan ömrünün düşük olmasıdır. Emeklilik yaşının bu ülkelerde düşük olmasının diğer bir nedeni prim ödemelerinde güçlük yaşanacağının düşünülmesidir. Emeklilik yaşı yükseldiğinde prim ödeme süresinin uzayacağı ve kayıtdışılık, işsizlik gibi nedenlerle bu sürenin tamamlanamayacağı endişesi de yaşın yükseltilmesinin önünde bir engel olarak durmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, sosyal sigorta sisteminde yaşanan krizin aşılmasına yönelik olarak emeklilik yaşı yükseltilmekle beraber, halen bu ülkelerdeki emeklilik yaşının gelişmiş ülkelerin gerisinde kaldığı görülmektedir. Bu ülkelerden, Venezuella’da emeklilik yaşı 55–60, Meksika da 65, Brezilya’da 60–65, Hindistan’da 58, Endonezya’da 55, Malezya’da 55, Arjantin’de 60–65, Çin’de 55–60, Mısır’da 60 gibi değişik yaşlar öngörülmekle beraber, 50 ve 55 yaşlarının özellikle az gelişmiş ülkelerde yaygın olduğu görülmektedir. Örneğin, emeklilik yaşı Ekvator’da 55, Kuveyt’te 50, Kenya’da 55 olarak kalmıştır4. Gelişmiş ülkelerde en düşük emeklilik yaşı 60–65 olarak belirlenmektedir. ABD’de emeklilik yaşı hali hazırda 62 yaş olarak öngörülmüştür. Ancak, 1946-1964 yılları arasında yaşanan ve

4 Gillion, Colin / Turner, John / Bailey, Clive/ Latulippe, Denis, s. 661 vd.

90

%70’lere ulaşan bebek patlaması (baby boom), 2030 yılından itibaren emekli sayısında önemli bir artışa yol açacağından sosyal güvenlik sisteminin büyük bir krize sürüklenmesi beklenmektedir. Bu krizin aşılması amacıyla emeklilik yaşının kademeli olarak 67’ye yükseltilmesi planlanmaktadır. Uzayan ortalama insan ömrüne paralel olarak emeklilik yaşının da sürekli artırılması mümkün değildir. Bu durum, dağıtım metodunun en önemli açmazlarından biridir. Aynı şekilde, prim oranlarının artırılmasının ve yaşlılık ödemelerinin kısıtlanmasının da bir sınırı bulunmaktadır. Bu tedbirler sorunun kısa süreli olarak aşılmasına katkı sağlamakta ancak sorunu tamamen giderememektedir. Dağıtım yönteminde yaşanılan kriz, bu tedbirlerin de ötesinde sistemde köklü değişikliklerin yapılmasını gerektirmekte, sistemin yeniden yapılandırılması yönündeki çözüm arayışları ortaya çıkmaktadır. Benimsenen yeni çözümler arasında en radikal tedbir, dağıtım metodunun terk edilerek, sanayi devriminin ilk yıllarında uygulanan ancak dağıtım metodunun yaygınlaşması nedeniyle ihmal edilen kapitalizasyon (fonlama) metodunun günümüz şartlarında yeniden uygulanması olmuştur. Özellikle Şili’de uygulanan, sosyal sigorta sisteminin özelleştirilmesi yöntemi, en çok tartışılan yöntemlerden biridir. Sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesine yönelik çalışmalar başta Şili olmak üzere İngiltere, Avusturalya, Meksika ve Arjantin’de önemli boyutlara ulaşmıştır. İlk defa 1981 yılında sosyal sigorta sistemini özelleştiren Şili’de dağıtım yöntemi tamamıyla terk edilmiş, bireysel birikimlerin kapitalizasyon yöntemi kullanılarak değerlendirilmesi sonucunda elde edilen birikmiş değerle sigortalının emeklilik döneminin finanse edildiği bir sisteme geçilmiştir. Şili’de zorunlu olarak öngörülen bireysel emeklilik sistemi, sosyal sigortalara alternatif bir model olarak ortaya çıkmıştır. Bazı ülkelerde, bireysel emeklilik sistemi sosyal sigortalara alternatif değil bu sistemin tamamlayıcısı olarak görülmektedir. Öyle ki, bireysel emeklilik sistemi kapsadığı nüfus açısından kısa zaman içerisinde önemli bir boyuta ulaşmıştır. Örneğin Hollanda’da çalışanların %55’i sosyal sigortaların yanında bireysel emeklilik sistemine de katılmıştır. Gönüllülük esasına dayanan bu sisteme ilişkin yasal düzenleme ülkemizde 2001 yılında kabul edilmiş ve sistem 2003 yılı Ekim ayından itibaren işlemeye başlamıştır. Sosyal sigortalarda dağıtım metodunun terk edilmesinin dışında, sistemin rehabilite edilerek ayakta tutulmasını öngören ciddi tedbirler de bulunmaktadır. Sosyal sigorta kurumlarının özerkleştirilmesi, bunlardan birisidir. Avustralya ve İsviçre gibi ülkelerde, özerkleşme sosyal güvenlik reformunun temelini oluşturmaktadır. Dağıtım metodundaki kriz karşısında köklü reform arayışlarının yanı sıra, klasik yöntemlerin de halen etkinliğini koruduğu görülmektedir. Erken emeklilik uygulaması nedeniyle sosyal sigorta uygulamasının neredeyse imkansız hale geldiği Doğu Avrupa ülkelerinde, emeklilik yaşı yükseltilip, prim oranları arttırılarak ve emeklilik ödemelerinde kısıntıya gidilerek bir reform yapılmıştır. Bu ülkelerde reformların olumlu sonuçlarının ileriki yıllarda elde edilmesi beklenmektedir. Bazı AB ülkelerinin sosyal güvenlik sistemlerinde devlet katkısı da görülmektedir. AB ülkelerinde, emeklilik sisteminin finansmanına prim ödemek suretiyle devletin doğrudan katılımı, Yunanistan, Lüksemburg, Malta, Güney Kıbrıs ve Finlandiya’da söz konusudur. Danimarka’da ve Estonya’da ise vergilerle finansman görülmektedir. Sosyal güvenlik sistemlerinde yaşanan sıkıntılar, her ülkenin kendi sorunlarına ve demografik yapısına uygun olan farklı çözümleri gerektirmektedir. Her ülkenin kendi koşullarına göre bir reform tasarlaması söz konusu olmaktadır. Ancak, sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılmasında başarılı olunması için, reformun güçlü bir ekonomik programla birlikte yürütülmesi gerektiği gerçeği de ihmal edilmemelidir. Dokuzuncu Kalkınma Planında bu hususa vurgu yapılmaktadır.

91

1.7.5.2. Türkiye’de Sosyal Güvenlik Reformu Çalışmaları Türk sosyal sigorta sisteminin sorunları, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan temel sorunlarla büyük ölçüde benzerlikler göstermektedir. Genç nüfus yapısına rağmen sosyal güvenlik sisteminin işleyişinde önemli sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunların başında, aktif sigortalı sayısının pasif sigortalı sayısına oranının düşük olması yer almaktadır. Bu durum, sistemin finansmanını zorlaştırmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminin gerek aktif/pasif dengesindeki düşüş, gerekse açıklarındaki artışa ilişkin olumsuz yapının oluşmasında; • Toplanan primlerin ve fonların verimli alanlarda değerlendirilmemesi, • 38-40 yaşlarında emekliliğe imkan sağlayan erken emeklilik uygulamaları, • İşsizliğin artması, • Kayıt dışı istihdamın TÜİK verilerine göre yüzde 45-50 oranlarına varması, • Prim tahsilatında yaşanan sorunlar, • Hiçbir aktüeryal hesaba dayandırılmadan sıkça borçlanma, af ve yeniden

yapılandırmaya ilişkin yapılan hukuki düzenlemeler, • Çıkarılan afların yeni af beklentilerine yol açması nedeniyle prim ödeme alışkanlığının

oluşturulamaması, • Tüm işlemlerde tam otomasyonun henüz sağlanamaması, • Başta sağlık giderlerinde olmak üzere harcamaların etkili bir şekilde ve yeterince

denetlenmemesi, olmuştur. Bu sorunların dışında; • Kurumlarca sağlanan hakların ve yükümlülüklerin farklı olması, • Sosyal sigorta kuruşlarının politikalarındaki farklılıklar, • İdari ve mali özerkliğin olmaması, • Sağlanan sigorta yardımlarının yetersizliği,

kurumlar arasında sağlanan haklar ve sigortalıların yükümlülükleri bakımından norm ve standart birliği sağlanması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Türk sosyal sigorta sistemi, bu olumsuz etkenler karşısında 1990’ların başından itibaren krize girmiş ve sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu amaçla yapılan ilk reform niteliğindeki çalışma 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunla gerçekleştirilmiştir. 4447 sayılı Kanunla, işsizlik sigortası uygulaması başlatılmış, emeklilik yaşı kadınlarda 58’e, erkeklerde 60’a yükseltilmiştir. Kazanılmış haklar dolayısıyla, erken emekliliğin 2026 yılına kadar kademeli geçiş ile sona erdirilmesi planlanmıştır. Ancak, bu reformla getirilen düzenlemeler sistemin açıklarını kapatmaya yetmediğinden Kurum açıkları Hazine yardımları ile kapatılmaya çalışılmıştır. Tablo-42: Sosyal Sigorta Kuruluşlarına Bütçeden Yapılan Transfer Tutarları (MilyarYTL)

YILLAR Emekli Sandığı* SSK Bağ-Kur 2000 1.775 400 1.051 2001 2.625 730 1.437 2002 4.822 3.180 2.943 2003 6.145 4.505 4.922 2004 7.800 5.757 5.336

92

2005** 8.889 6.592 5.993 2006*** 6.156 9.800 7.150

* Ek karşılıklar ve faturalı ödemeler dahildir. ** Kesintili Başlangıç Ödeneği *** Tahmin Kaynak: Dokuzuncu Kalkınma Planı s.14.

1999 yılında gerçekleştirilen bu reformdan sonra; Kasım 2002’de 58’inci Hükümetin açıkladığı “Acil Eylem Planı” çerçevesinde uygulamaya konan Sosyal Güvenlik Reformu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Öncelikle; sosyal güvenlik reformu kapsamında hazırlanan ve kurumları tek çatı altında birleştiren 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu 20 Mayıs 2006 tarihinde yürürlüğe girmiş ve SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında toplanmıştır. Başlangıçta Emeklilik Sigortaları Kanun Tasarısı ile Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı olarak hazırlanan Kanun Tasarıları, Başbakanlık tarafından birleştirilerek Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı olarak 4 Nisan 2005 tarihinde TBMM’ye sevk edilmiştir. Daha sonra sigortalıların hak ve yükümlülüklerini düzenlemek ve tek bir Kanun altında birleştirmek amacıyla 5510 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası” Kanunu hazırlanmış ve Kanun 16 Haziran 2006 tarihinde yayınlanmıştır. Ancak, 5510 Sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesinin 15 Aralık 2006 tarihinde bazı maddelerinin iptali yönünde verdiği karar doğrultusunda yürürlük tarihi sırasıyla, 1 Temmuz 2007, 1 Ocak 2008, 1 Haziran 2008 ve son olarak da 1 Ekim 2008’e ertelenmiştir. Bu arada gerek Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddeler yönünden gerekse sosyal tarafların talepleri doğrultusunda başlatılan çalışmalar sonucunda hazırlanan 5510 sayılı Kanunu değiştiren Tasarı, TBMM İhtisas Komisyonlarında ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmüş ve 17/04/2008 tarihinde 5754 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun olarak kabul edilmiştir.

93

1.8 MEVZUAT DÜZENLEMELERİNDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR

1.8.1. Esnaf ve Sanatkara Yönelik Mevzuatın Gelişimi Esnaf ve sanatkarların örgütlenmesi ve sicillerinin tutulması, ilk olarak 1924 yılında yürürlüğe giren Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu ile düzenlenmiştir. Daha sonra 1943 yılında yürürlüğe giren 4355 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanunu ile serbest rejimle idari vesayetin bir arada yürütüldüğü sistem terkedilmiş ve yerine esnaf odaları sistemi getirilmiştir. 1949 yılında 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikleri Kanunu ile dernekler sistemine geçilmiş, esnaf ve sanatkarların tanımı yapılmış ve kapsamı belirtilmiştir. Daha sonra yürürlüğe giren 17.07.1964 tarihli ve 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu ile esnaf ve sanatkarların örgütlenmeleri, geçmiş dönemlerde ortaya çıkan aksama ve yanlış anlamalar da göz önünde tutularak yeniden düzenlenmiştir. Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarını gerçek kimliğine kavuşturan 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu, kırk yıllık yürürlük sürecinde çeşitli değişikliklere uğramıştır. Genel olarak bakıldığında, kanun hazırlama teknik ve sistematiğine uygun bir şekilde hazırlanmayan 507 sayılı Kanunda zaman içinde gerek kanun hükmünde kararnameler, gerekse kanunlarla yapılan değişiklikler, esaslı bir yasal düzenlemeye duyulan ihtiyacı giderememiş, aksine farklı yorumlamalara ve çelişkilere neden olmuştur. Ayrıca, esnaf ve sanatkarların örgütlenmesi ve mesleki eğitimleri ile Ahilik prensiplerine yönelik kanunların yarım asrı aşan tatbikatı ve esnaf ve sanatkar kesiminin bizatihi başvuruları, esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının yöneticilerinden ve yanlarında çalıştırdıklarından gelen şikayet ve talepler ile bu kuruluşlarda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı denetim elemanlarının yaptıkları denetimler sonucu, yürürlükteki mevzuatın, esnaf ve sanatkarların mesleki ve teknik ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, meslek disiplin ve ahlakını korumak ile birlikte sağlıklı bir şekilde örgütlenmelerini sağlamak amaçlarını tam olarak gerçekleştiremediği görülmüştür. Yukarıda sayılan amaçları gerçekleştirmek üzere bütün bunları bünyesinde bulunduran, elektronik ortamda her türlü bilgiye ulaşılabilen, şeffaf bir yönetim için yeni bir yasal düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olarak dayanağını Anayasanın 135’inci maddesinden alan esnaf ve sanatkarlar odaları, birlikleri, federasyonları ve Konfederasyonun hem daha etkili ve verimli çalışacak bir yönetim yapısına kavuşturulması, hem de temel hukuk ilkeleri ve kuralları çerçevesinde demokratik bir katılım ortamı sağlanması amacıyla; sistematik, özlü, kısa, gereksiz tekrarlardan uzak ve anlaşılır bir biçimde yasal düzenleme yapılması hedeflenerek 507 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılması ve Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun yürürlüğe konulması ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, 07.06.2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu, 21.06.2005 tarih ve 25852 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 5362 sayılı Kanun ile başlatılan e-esnaf ve sanatkar uygulaması ile üyelerin büyük oranda elektronik ortama girişleri sağlanmıştır. Bu uygulama ile esnaf ve sanatkarların ve bunların meslek kuruluşları olan odalar, birlikler, federasyonlar ve Konfederasyon üyeleri ile meslek kuruluşlarında çalışan personelin ve esnaf ve sanatkarların yanlarında çalışanların elektronik ortamda sağlıklı bir şekilde takip edilmesi öngörülmüştür. 5362 sayılı Kanunda yer alan tanım doğrultusunda esnaf ve sanatkarlıkla fiilen uğraşmayanların esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarına üye olmaları önlenmiş ve üyelik için vergi mükellefi olma ile esnaf ve sanatkarlar siciline kayıt olma şartları getirilmiştir. Ayrıca esnaf ve sanatkar odalarındaki bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak ve daha güçlü bir teşkilatlanma yapısı oluşturmak için 200 üye olan oda kuruluş yeter sayısı 500 üyeye çıkarılmıştır. Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarından birlik

94

ve Konfederasyon bünyesinde bulunan başkanlar kurulu istişare organı olarak değerlendirilmiş, birlik ajanlığı kaldırılmış, en az 500 esnaf ve sanatkarın bir araya gelememesi nedeniyle oda kurulması mümkün olamayan yerlerdeki esnaf ve sanatkarlara ilçelerde şube açmak suretiyle birlik tarafından hizmet verileceği ve kayıtlarının da birlik tarafından tutulacağı düzenlenmiştir. Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının genel kurul toplantıları, organ seçimleri, seçilme şartları, yönetim ve denetim kurullarının çalışmaları, genel sekreterler, denetim, ücret tarifeleri ve benzeri hükümler ortak hükümler adı altında yeniden düzenlenerek tekrarlardan kaçınılmıştır. 5362 sayılı Kanun ile esnaf ve sanatkar sicil işlemlerinin ve esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları işlemlerinin elektronik ortamda yerine getirilmesi hüküm altına alınmıştır. Ayrıca söz konusu Kanun, esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları teşkilatının tüm birimlerinin kuruluşunu, organlarını, organların görevlerini, sorumluluklarını, idare ve temsilini, seçimlerini, gelir ve harcamalarını, düzenleyecekleri belgeler ile tutacakları defter, evrak ve beyannameleri, organ üyelerinin ücret ve huzur haklarını, harcırahlarını, ücret tarifelerini, mesleki eğitimini ve esnaf sicili işlemlerini ve diğer konuları kapsamaktadır. Ancak 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun uygulanmasında bir çok sorunla karşılaşılmaktadır. Esnaf ve sanatkarlarımızın Anayasa ile sağlanan teminatlarını pekiştirmek ve günümüz dünyasının değişen şartları ve baş döndürücü gelişmeleri paralelinde örgütlenmelerini, gelişmelerini ve temsil edilmelerini temin etmek maksadıyla Kanunun eksik olan ve aksayan yönlerinin yeniden düzenlenmesi ihtiyacı duyulmaktadır. 1.8.2. 5362 Sayılı Kanundan Kaynaklanan Sorunlar 1.8.2.1. Esnaf ve Sanatkar Tanımı 5362 sayılı Kanundaki en temel sorun esnaf ve sanatkar tanımına ilişkindir. Bilindiği üzere 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun “Esnaf” başlıklı 17’nci maddesinde “İster gezici olsunlar, ister bir dükkanda veya bir sokağın muayyen yerlerinde sabit bulunsunlar, iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildirler.” denilmek suretiyle esnaf tanımı yapılmıştır. 5362 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun “Kanunun Kapsamı” başlıklı 2’nci maddesinde esnaf ve sanatkar “İster gezici olsun, ister bir dükkanda veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar, ticareti sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, aynı niteliğe (Sermaye unsuru olsun, olmasın) sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanlarında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimseler” olarak tanımlanmıştır. 5362 sayılı Kanunun “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin (a) bendine göre ise esnaf ve sanatkar “İster gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri” ifade etmektedir. Söz konusu düzenlemede yer alan esnaf ve sanatkar tanımı, bazı AB ülkelerindeki tanımlara ve özellikle ülkemizin mevcut sosyo-ekonomik yapısına uyumlu olarak, esnaf ve sanatkar kavramlarını birbirinden ayıracak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bunun için öncelikle esnaf

95

ve sanatkar kavramlarının ayrı tanımlanması, sanatkarlık mesleği için olması gerektiği şekilde, zanaatkarlık ifadesinin kullanılması gerekmektedir. Zanaatkarlık, gelir ölçütüyle sınırlanmamalı, geliri ne olursa olsun zanaatkar meslek kollarında sayılanlar zanaatkar kabul edilmelidir. Buna göre; 5362 sayılı Kanundaki esnaf ve sanatkar tanımı da esnaf ve zanaatkar olarak ayrılmalıdır. Tanımlar ise, “Esnaf: Ekonomik faaliyetini, sermayesi ile birlikte fikri ve bedeni çalışmasına dayandıran ve bu faaliyeti dolayısıyla elde ettiği kazancı bilanço esasına göre defter tutmayı gerektirmeyecek ölçüde sınırlı olan ticaret ve meslek sahipleridir. Zanaatkar: Ekonomik faaliyetini, sermayesinden ziyade fikri ve bedeni çalışmasına dayandıran ve 5362 sayılı Kanunun 63’üncü maddesi ile oluşturulan Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca tespit edilen zanaatkarlık meslek kollarında faaliyet gösteren sanat ve meslek sahipleridir.” şeklinde değiştirilmelidir. 1.8.2.2. Teşkilat Yapısının Güçlendirilmesi 5362 sayılı Kanunun uygulanmasında karşılaşılan önemli sorunlardan biri teşkilat yapısının güçsüz olmasıdır. Pek çok oda çalıştırdığı genel sekreterin maaşı gibi zorunlu giderlerini dahi ödemekte zorlanmaktadır. Odaların güçlü bir altyapıya kavuşturulması eksik temsil gibi pek çok sorunu da bertaraf edecektir. Bu nedenle teşkilat yapısının güçlendirilmesine ve teşkilat birimlerinin gelirlerini arttırmaya yönelik olarak revizyona ihtiyaç bulunmaktadır. 1.8.2.3. Odaya Üyelikte Vergi Kaydı veya Vergiden Muaf Olmak Şartı Aranması 507 sayılı Kanunun “Üyelik Nitelikleri” başlıklı 8’inci maddesinde esnaf ve sanatkar odalarına üye olabilmek için; a) Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda olmak veya yabancı devlet uyruğunda bulunmakla beraber Türkiye'de sanat ve ticareti yürütmeye izinli bulunmak, b) Medeni hakları kullanmak yetkisine sahip olmak, c) 2’nci madde esnaf ve sanatkar tanımına uygun nitelikte olmak, şartları aranmaktaydı. 5362 sayılı Kanun ile esnaf ve sanatkar tanımında yapılan değişiklik doğrultusunda Kanunun “Üyelik Şartları” başlıklı 7’nci maddesinin (c) bendinde esnaf ve sanatkar odalarına üyelik için vergi mükellefi olma şartı da getirilmiştir. Buna göre; esnaf ve sanatkarlar, faaliyete başlamadan önce vergi dairelerine kayıt yaptırmakta veya ilgili vergi dairelerinden gelir vergisinden muaf olduklarını gösteren bir yazı alarak esnaf ve sanatkarlar siciline ve ardından da esnaf odalarına kayıt yaptırmaktadırlar. Ancak, uygulamada özellikle sabit bir işyeri bulunmayan esnaf ve sanatkarların vergi dairesine kayıt yaptırdıktan sonra esnaf siciline ve esnaf odasına kayıt yaptırmaksızın faaliyetlerine devam ettikleri görülmektedir. Oysa Kanunun 68. maddesinin 1. fıkrasında “Bu Kanun kapsamındaki esnaf ve sanatkarlar, yanlarında çalışanlar hariç, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren durumlarını otuz gün içinde bağlı bulundukları sicile tescil ve Sicil Gazetesinde ilan ettirmekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüğü yerine getirmediği tespit edilenler birlik tarafından ruhsat vermekle yetkili ilgili kurum ve kuruluşlara bildirilir. İlgili kurum ve kuruluşlar, sicil kaydı yapılana kadar bunların faaliyetlerini durdurur.” şeklindeki düzenlemeyle, esnaf ve sanatkarların sicil ve odaya kayıtları zorunlu kılınmış ve kayıt dışı çalışan esnaf ve sanatkarların faaliyetlerinin durdurulması amacıyla birliğin başvurusu üzerine gereğinin yapılacağı belirtilmiştir.

96

Söz konusu madde hükmüne rağmen vergi daireleri, kendileri için mükelleflerin vergi dairelerine kayıtlı olmalarını ve vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında ve tam olarak yerine getirmelerini esas almakta ve bunun dışındaki konularla ilgilenmemektedirler. Sonuçta özellikle gezici çalışanlar ile vergiden muaf esnaf ve sanatkarların önemli bir kısmı sicil yönüyle kayıt dışı faaliyette bulunmaktadırlar. Vergiden muaf esnaf belgesi uygulamasının da kaldırılmış olması nedeniyle, vergiden muaf esnaf sayısı sağlıklı olarak tespit edilememektedir. Şirketler için ticaret sicili ve ticaret odalarına kayıtta uygulama, esnaf ve sanatkarlar için esnaf ve sanatkarlar siciline ve esnaf odalarına kayıtla ilgili uygulamanın tam tersidir. Şirketler önce ilgili ticaret sicili ve ticaret odalarına, sonra vergi dairelerine kayıt yaptırmaktadırlar. Kaldı ki vergi dairelerine kayıt işlemi şirket tarafından değil, ilgili ticaret odası tarafından yapılmaktadır. Bu açıdan, 7’nci maddenin (c) bendinde yer alan düzenlemenin madde metninden çıkartılmasıyla, esnaf ve sanatkarların önce esnaf sicili ve odaya, daha sonra vergi dairelerine kayıt yaptırmaları sağlanarak kayıt dışılık önlenecektir. 1.8.2.4. Şoförler ve Otomobilciler Odalarına Kayıtlı Esnaf ve Sanatkarların Ücret Tarifelerinin Kayıtlı Bulundukları Odalarca Hazırlanması 5362 sayılı Kanunun “Fiyat tarifelerinin tespit şekli” başlıklı 62’nci maddesinin 1’inci fıkrasında esnaf ve sanatkarlarca üretilen mal ve hizmetlerin fiyat tarifelerinin bağlı bulundukları odalarca hazırlanacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre; şoförler ve otomobilciler odalarına kayıtlı esnaf ve sanatkarların ücret tarifelerinin de kayıtlı bulundukları odalarca hazırlanması gerektiği halde uygulamada 13.07.2005 tarihli ve 25874 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5393 sayılı Belediye Kanununun 15’inci maddesinin (p) bendinde; “Kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergahlarını belirlemek….” belediyenin görev ve yetkileri arasında düzenlendiğinden, birçok yerde belediyeler tarafından sonraki tarihli kanun olan Belediye Kanununun uygulanması gerektiği belirtilerek, esnaf ve sanatkarlar odalarının ücret tarifesi verme yetkisi ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde özel kanun hükümlerinin öncelikle uygulanacağı genel bir hukuk prensibi olup, 5393 sayılı Belediye Kanununa göre özel kanun niteliğinde olan 5362 sayılı Kanunun 62’nci maddesi gereğince, esnaf ve sanatkarlar odalarına kayıtlı üyelerin ücret tarifelerinin kayıtlı bulundukları odalarca verilmesi gerekmektedir. Sorunun çözümü için 5362 sayılı Kanunda açık düzenleme yapılmalıdır. 1.8.2.5. Katma Değer Vergisi 507 sayılı Kanunun “Muafiyetler” başlıklı 11 inci ek maddesinde “Oda, birlik, federasyon ve Konfederasyonun kuruluş amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere iktisap ettikleri ve edecekleri gayrimenkuller ile gelirleri her türlü vergi, resim ve harçlardan muaftır.” denilmekteydi. 5362 sayılı Kanunun aynı başlıklı 65’inci maddesinde ise “Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının, kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek ve bu amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere iktisap ettikleri ve edecekleri gayrimenkuller ile bu kuruluşların görevleri dolayısıyla elde ettikleri gelirler, katma değer vergisi ve emlak vergisi hariç her türlü vergi, resim ve harçtan müstesnadır.” denilmektedir. Madde hükmünden esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının görevleri dolayısıyla elde ettikleri gelirler dahil tüm hizmet teslimlerinin katma değer vergisine tabi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17’ inci maddesinin 4 nolu bendinin (e) alt bendine göre, “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, kanunlarla kendilerine verilen görev gereği ve kuruluş amaçlarına uygun ruhsat, izin, onay ve benzeri hizmetleri ile bu hizmetlerle ilgili olarak kullanılacak basılı kağıtların bu kuruluşlar tarafında teslimi” katma değer vergisinden istisna tutulmuştur. Dolayısıyla, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının gelirleri Katma Değer Vergisi Kanununa göre bu vergiden istisna olmasına

97

rağmen, 5362 sayılı Kanunda yer alan “katma değer vergisi hariç” ibaresi uygulamada çok sayıda soruna neden olmaktadır. Bu nedenle anılan madde hükmünden “katma değer vergisi” ibaresi çıkartılmalıdır. 1.8.2.6. Ustalık Belgesi 5362 sayılı Kanunun 68’inci maddesinde esnaf ve sanatkarlardan sicile kayıt sırasında ustalık belgesi isteneceğine ilişkin bir düzenleme bulunmasına rağmen, 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun 102’nci maddesinde ticaret odalarına kayıtlı tacirlerden ticaret siciline kayıt sırasında ustalık belgesi istenmeyeceğine ilişkin hükmün yer alması, uygulamada esnaf ve sanatkarlar odasına kayıt olması gereken bir kişinin ustalık belgesine sahip olmaması nedeniyle ticaret odasına kayıt yaptırması sonucunu doğurmaktadır. İki Kanun arasındaki bu çelişkinin giderilmesi ve kamu kurumu niteliğindeki bu iki kuruluş arasındaki düzenlemelerde eşitliğin sağlanması yönünde çalışma yapılmalıdır. 1.8.2.7. Kayıt ve Tescil Harcı 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun “Kayıt ve Tescil Harcı” başlıklı 69’uncu maddesi hükmü gereğince esnaf ve sanatkarların sicile kayıt ve tescil harçlarının tutarı 492 sayılı Harçlar Kanununun Ticaret Sicili Harçları hükümlerine göre hesap edilecek harcın yarısı tutarında olup, alınan bu harcın red ve iadeler düşüldükten sonra kalan tutarının %25’i ilgili birliğe gelir kaydedilmek üzere aktarılmaktadır. Birliğe aktarılan paydan geriye kalan tutarın %3’ü Barolar Birliğine, %5’i Büyükşehir Belediyelerine, %6’sı belediyelere, %1.2’si il özel idarelerine, %35’i iş yurtlarına aktarılmak üzere Adalet Bakanlığına aktarılmaktadır. Sicile kayıt ve tescil harçlarının esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarına ayrılan payı artırılmalıdır. 1.8.3. Diğer Kanunlar ve Yasal Düzenlemelerden Kaynaklanan Sorunlar 1.8.3.1. Zincir Mağazaların Haksız Rekabeti Esnaf ve sanatkarların önemli bir sorunu, genelde hiper ve grosmarket olarak isimlendirilen büyük mağazaların haksız ve insafsız rekabetidir. Esnaf ve sanatkarların, ekonomik istikrar programları nedeniyle daralan piyasalardaki yetersiz payına bir de büyük mağazaların ortak olması, esnaf ve sanatkarların sıkıntılarını ağırlaştıran bir diğer etken olmuştur. Büyük sanayicilerin ürettiği malların pazarlamacısı da olan esnaf ve sanatkarların ekmeğine ortak olmak, toplumsal dengelerle birlikte pek çok kültürel değerimizin de yok olması anlamına gelmektedir. Çünkü ısrarla sürdürülen yeni yapılanma tarzı, ister istemez girişimcilik ruhunu yok ederek, orta sınıfın vazgeçilmez küçük girişimci gurubunu, çok da uzun olmayan bir sürede ücretli durumuna düşürecektir. Avrupa ülkelerinde titizlikle kent merkezlerinin dışında tutulan bu büyük alışveriş merkezleri ülkemizin belli başlı metropollerinde bugün, mahalle aralarına kadar girmiştir. Bu durum esnaf ve sanatkarların muhatap olduğu haksız rekabetin yanı sıra çağdaş şehircilik anlayışına da terstir. Bu nedenlerle; hiper ve grosmarket olarak isimlendirilen büyük mağazaların kent merkezlerinde kurulmaları ve faaliyet göstermeleri önlenmelidir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanan ve Başbakanlığa sunulan Alışveriş Merkezleri, Büyük Mağazalar ve Zincir Mağazalar Kanun Tasarısı bir an önce yürürlüğe konulmalı ve perakende sektöründeki kuralsızlık önlenmelidir. 1.8.3.2. Defter Tasdikleri 17.06.2003 tarihli 25141 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4884 sayılı Kanunla, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 69’uncu maddesinin 1’inci fıkrası değiştirilmiş ve şirketlerin kuruluş aşamasında ticari defter tasdiklerinin ticaret sicil memurlarınca da yapılmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Eski düzenlemede mevcut olan, tacirlerin defter

98

tasdiklerinde noterlerce sicil tasdiknamesi istenmesine ilişkin uygulama yapılan bu değişiklikle yürürlükten kaldırılmıştır. Esnaf ve sanatkarların tuttukları işletme defteri tasdiklerinde noterler tarafından sicil tasdiknamesi istenilmesi hususunda söz konusu kanun değişikliği yapılmadan önce ortaya çıkan bazı problemler nedeniyle, TESK tarafından Danıştay 8’inci Dairesinde açılan davada, esnaf ve sanatkarların defter tasdiklerinde, tacirlerde olduğu gibi, sicil tasdiknamesi istenilmesinin uygulamada birliğin sağlanması açısından gerekli olduğuna hükmedilmiştir. Türk Ticaret Kanununun 69’uncu maddesinde söz konusu değişiklik yapılmadan önce, tacirlerin defter tasdiklerinde noterler tarafından sicil tasdiknamesi istenmesine ilişkin düzenleme, esnaf ve sanatkarlar açısından sözü edilen Danıştay Kararı gereğince uygulanmaktaydı. Vergi Usul Kanununun 172 nci maddesi gereğince; ticari ve mesleki faaliyetlerinin hacmine göre, işletme defteri tutmakla mükellef bulunan esnaf ve sanatkarların, defterlerini her yıl notere tasdik ettirmeleri zorunludur. Noterler tarafından esnaf ve sanatkarlardan defter tasdiklerinde sicil tasdiknamesi istenilmemesi, kimi esnaf ve sanatkarların kayıt dışı faaliyette bulunmasının önünü açmış ve üçüncü kişiler açısından da esnaf ve sanatkar siciline olan güveni ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle, Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına son cümleden sonra gelmek üzere “07.06.2005 tarihli ve 5362 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin (a) bendi kapsamına giren esnaf ve sanatkarların işletme hesabı esasına göre tutacakları işletme defterleri açılış ve kapanışlarında noter tarafından onaylanır. Esnaf ve sanatkar işletmelerinin kuruluşunda açılış onayları aynı Kanunun 67 nci maddesinde düzenlenen, esnaf ve sanatkar sicil müdürlüğü tarafından da yapılabilir. Bu onayın noter tarafından yapıldığı durumlarda noter, esnaf ve sanatkar sicil müdürlüğünden getirilecek sicil tasdiknamesini aramak zorundadır.” şeklinde ilave yapılması ile, hem ülkemizin en önemli sorunu olan kayıt dışı faaliyette bulunmanın önemli ölçüde önüne geçilmiş olacaktır, hem de tacir ve esnaf- sanatkar açısından kanun önünde eşitlik sağlanmış olacaktır. 1.8.3.3. Tek Kişilik Anonim Şirket Türk Ticaret Kanunu Tasarısının, anonim şirketlerle ilgili 338’inci maddesinde “asgari sayı” başlığı altında; anonim şirket kurulabilmesi için pay sahibi olan bir kurucunun mevcudiyeti yeterli bulunmuş, böylece yürürlükte bulunan Türk Ticaret Kanununda yer alan asgari 5 kurucu ortak koşulu kaldırılmıştır. Bilindiği üzere anonim şirketler, gelişmiş ülke ticaret hukuklarında en yüksek sermayeye sahip, mali yönden güçlü saygın ticari kuruluşlar olarak düzenlenmiştir. Anonim şirket, başlığında yer alan “anonim” sözcüğü gereği birden fazla şahsın birlikteliğini gerektiren bir ticari organizasyondur. Bu nedenle anonim şirket kuruluşunu, gerek sayısal gerekse sermaye sınırlamalarıyla zorlaştırmak gerekirken, aksi bir yaklaşımla tek kişiyle anonim şirket kurulması olanağının getirilmesi, Şirketler Hukukunun temel felsefesine aykırıdır. Hükmün aynen muhafazası halinde, ticari hayatta çokça karşılaşılan tek kişilik ticari organizasyonlar, yani tacir ve/veya esnaf konumunda kimse kalmayacak, herkes tek kişilik anonim şirket kurma yoluna gidecektir. Avrupa Birliği müktesebatının da zorunlu görmediği “tek kişilik anonim şirket” modelinden vazgeçilmesi ve bu şirket türünün kurulabilmesinin sermaye payı ve kurucu ortaklar yönünden yeni sınırlamalar getirilerek zorlaştırılması uygun olacaktır. 1.8.3.4. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 03.03.2004 tarihli değişik 41 nci maddesine göre; müzik birliklerince girişi ücretli veya ücretsiz umuma açık mahallerde eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanım ve/veya iletiminden kaynaklanan ve müzik

99

birliklerince hazırlanan tarifelerde yer alan bedellerin çok yüksek olması nedeniyle esnaf ve sanatkarların hak ve menfaatleri zarara uğratıldığından, söz konusu maddenin değiştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. 1.8.3.5. Gıda Mevzuatı Ülkemizde gıda alanında faaliyet gösteren işletmelere yönelik işlemler, 5179 sayılı “Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun” ve ilgili mevzuat çerçevesinde yürütülmektedir. 5179 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan “Gıda ve Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzemeleri Üreten İşyerlerinin Çalışma İzni ve Gıda Sicili ve Üretim İzni İşlemleri ile Sorumlu Yönetici İstihdamı Hakkında Yönetmelik” kapsamında sorumlu yöneticilikle ilgili esaslar belirlenmiştir. İşletmelerin nevi ve büyüklüğüne göre, söz konusu Yönetmeliğin 29’uncu maddesinin (c) bendi çerçevesinde belirlenen alanlarda ustalık belgesi almış elemanlar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve meslek kuruluşlarıyla birlikte açılan kurslar sonucunda, sorumlu yönetici olarak çalışabilmekteydiler. Nitekim bu uygulama ile, küçük işletmeler için büyük bir ekonomik yük teşkil eden sorumlu yönetici istihdamı konusunu çözme adına ustalık belgesi olan ve sorumlu yönetici eğitim programından geçen çok sayıda kişinin sorumlu yönetici olarak istihdamı sağlanmıştır. Ancak, söz konusu Yönetmeliğin 29’uncu maddesinin (c) bendinin yürütmesinin durdurulmasıyla ile ilgili Ziraat Mühendisleri Odasının açtığı davada, yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Küçük işletmeler açısından son derece gerekli ve ihtiyaca cevap veren bu uygulamanın devam ettirilmesi, son derece önemli ve gerekli bir husustur. Yürütmeyi durdurma kararı sonrasında, sorumlu yönetici usta eğitim belgesi sahibi olan esnaf ve sanatkarların belgeleri geçersiz sayılmıştır. Bakanlığının olumlu görüşü doğrultusunda yapılan eğitim ve belgelendirme ile kazanılan haklar ve belgeler geçersiz kabul edilmekte, bu durum gıda imalatçısı küçük esnaf ve sanatkarlar açısından giderek büyüyen sorunlar yaratmaktadır. Uygulamadan kaynaklanan bu sıkıntıların giderilmesi yönündeki gerekli çalışmalar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yapılmalıdır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan, Veterinerlik Hizmetleri, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı Taslağına ilişkin TESK görüşü söz konusu Bakanlığa intikal ettirilmiştir. Söz konusu Tasarının incelenmesi sonucunda; ana konular itibariyle, işyerinde çalıştırma zorunluluğu bulunan sorumlu personel, hijyen kuralları ve yükümlülükler, işletmelerin kayıt ve onayı, resmi kontrollerin finansmanı, cezai hükümler gibi konularda, esnaf ve sanatkarlar açısından sıkıntı yaratacak düzenlenmelerin düzeltilmesi için TESK görüş ve önerileri Bakanlığa bildirilmiştir. Söz konusu Kanun Taslağının kanunlaştırılma çalışmalarında TESK görüş ve önerilerinin dikkate alınması esnaf ve sanatkarlar açısından büyük önem arz etmektedir. 1.8.3.6. Hafta Tatili 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunun 4’üncü maddesinde, hangi işyerlerinin hafta sonu tatilinden istisna tutulduğu ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu madde kapsamında olan işyerleri, yasanın amir hükmü gereği olarak belediye ve diğer makamların herhangi bir şekilde onayına gerek olmadan, yani ruhsatname alma zorunluluğu bulunmadan hafta tatili istisnasından yararlanmalıdır. 4’üncü madde kapsamında olmayıp, hafta tatilinden yararlanmak isteyen diğer müesseseler ise belediyeye harç ödeyip ruhsatname alarak hafta tatili istisnasından yararlanmalıdır.

100

1.8.3.7. Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun 19 Ocak 2008 tarihli ve 26761 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”da yer alan, “Özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde”, tütün tüketilmeyeceğine ilişkin düzenlemenin tekrar ele alınarak, esnaf ve sanatkarların mağdur olmamaları açısından, bu gibi mahallerde tütün ve tütün mamullerinin içilebilmesi için ayrı bir yer tahsis edilerek uygulanması sağlanmalıdır. Ayrıca Kanunun yürürlük tarihi, uyum sağlanması ve gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi açısından biraz daha ileri tarihe ertelenmelidir. 1.8.3.8. Elektrik ile İlgili Fen Adamları Elektrik ile ilgili fen adamları, teorik eğitimin yanında, pratik eğitim de alarak, ülkenin elektrik iç tesis işlerinin tamamına yakınını üstlenmekle birlikte, yaptıkları tesisatların evrakını imzalayamamaktadırlar. Bu durum, iç tesis işlerinin ehil olmayan kişilerce yapılmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, elektrik iç tesisi işlerinin, konu ile ilgili pratik eğitimi alan, elektrik ile ilgili fen adamlarınca yapılması ve imzalanması gerekmektedir. Elektrik mühendisi elektrik iç tesis yapım işlerinde çalışacaksa mutlaka yanında bu işin eğitimini almış elektrik ile ilgili fen adamı çalıştırmalıdır. Ayrıca mühendislerce yapılan elektrik projeleri üzerine, bu projenin iç tesis işleri, fen adamlarınca yapılamaz kaşesi basılmaktadır. Yine bazı illerde, elektrik mühendisleri odasınca ve temsilciliklerince elektrik ile ilgili fen adamlarının yapım konusunda da yetkili olmadıkları şeklinde yazılar yazılmaktadır. Bu durum kayıtsız çalışmayı özendirmektedir. Bu sorunun çözümü için ilgili bakanlıkların ve meslek kuruluşlarının işbirliğinde ortak çalışma yapılması gerekmektedir. 1.8.3.9. Kamu İhale Kurumu 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun “İhaleye Katılımda Yeterlilik Kuralları” başlıklı 10’uncu maddesinin (b) bendinin 1 nolu alt bendinde “İsteklinin, mevzuatı gereği ilgili odaya kayıtlı olarak faaliyette bulunduğunu ve teklif vermeye yasal olarak yetkili olduğunu kanıtlayan belgeler” mesleki ve teknik yeterliğin belirlenmesi için istenebilecek belgeler arasında sayılmıştır. Kanuna göre esnaf ve sanatkarların ilgili esnaf ve sanatkar odasına kayıtlı olarak faaliyette bulunduğunu belgelemesi halinde kamu ihalelerine katılmalarında bir engel bulunmadığı halde, uygulamada ihale dokümanında ve ihale veya ön yeterliğe ilişkin ilan veya davet belgelerinde isteklilerden ticaret odası kayıtlarının bulunduğuna dair belge istenmesi esnaf ve sanatkarlarımızın ihalelere katılımının önünde engel oluşturmaktadır. Bu anlamda ihale dokümanlarında “ticaret/esnaf odası kaydı bulunduğuna” dair belge istenmesi gerekmektedir. 1.8.3.10. İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatları 14.07.2005 tarih ve 2005/9207 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen ve 10.08.2005 tarih, 25902 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin “Bildirim” başlıklı 7 nci maddesi 1’inci fıkrasında yer alan “Yetkili idareler tarafından verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının örnekleri aylık olarak sigorta il müdürlüğüne ve ilgili ise ticaret siciline gönderilir.” şeklindeki hükmünün “ticaret siciline ve/veya esnaf siciline gönderilir.” şeklinde değiştirilerek, 5362 sayılı Kanunda yer alan esnaf ve sanatkar tanımı kapsamına giren işyeri sahiplerinin bağlı bulundukları esnaf siciline de bildirimin yapılması sağlanmalıdır. 1.8.3.11. Karayolu Taşıma Kanunu ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve Yönetmeliği çerçevesinde talep edilen yetki belgesi ücretleri çok yüksektir. 21.02.2008 tarih ve 26794 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelik Değişikliği ile bu ücretler 31.07.2009 tarihine kadar %94 oranında indirimli olarak

101

uygulanacaktır. Ancak bu tarihten sonra yetki belgesi başvurusunda bulunan esnaf ve sanatkarlar yüksek ücretler nedeniyle mağdur olacaklardır. 25.02.2004 tarih ve 25384 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Karayolu Taşıma Yönetmeliğinin Yetki Belgesi Almanın ve Yenilemenin Özel Şartları Başlıklı 13’üncü maddesinin K Türü Yetki Belgeleri Başlıklı bölümünde; K1 yetki belgesi almak için başvuran, gerçek kişilerin kendi adına kayıt ve tescil edilmiş en az 25 ton istiap haddinde, taşıma kooperatifleri dahil tüzel kişilerin kendi adına kayıt ve tescil edilmiş en az 75 ton istiap haddinde eşya taşımaya mahsus özmal ticari taşıt filosu şartı getirilmiştir. İstiap hadlerine ilişkin bu ağır şart nedeniyle on binlerce kamyoncu esnafı mesleklerini bırakma durumuna gelmiştir. 4925 sayılı Kanun ve alt düzenlemeleri çerçevesinde gerçekleştirilen uygulamalardan doğan, ulaştırma sektöründeki esnafın sorunları giderilmelidir.

102

1.9. ÇALIŞMA HAYATINA İLİŞKİN SORUNLAR Çalışma hayatı ile ilgili sorunlara raporun muhtelif bölümlerinde değinilmiştir. Bu bölümde diğer bölümlerde değinilmeyen konulara yer verilmiştir.

Türkiye’de çalışma hayatını düzenleyen temel kanun 4857 sayılı İş Kanunudur. İş Kanununda çalışma hayatı içindeki kişilerin ücret ve sosyal hakları, iş ortamı ile ilgili düzenlemeler, bildirim ve sözleşme yapılmasına ilişkin düzenlemeler, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemeler bölümler halinde yer almaktadır.

İş Kanununun 4. maddesinde yer alan istisnai hüküm, 3 ve daha az kişinin çalıştığı esnaf ve sanatkar işletmelerini kanun kapsamı dışında bırakmaktadır. Bu hüküm nedeniyle önemli bir bölümü bu niteliği taşıyan esnaf ve sanatkar işletmelerinde, çalışma hayatına ilişkin olarak çok fazla sorunun gündeme gelmediği görülmektedir. Esnaf ve sanatkarlar çalışma hayatında yanlarında çalışan kişilerin sosyal güvenlik primlerini ödemekte sıkıntı çekmekte, bu da kayıt dışı istihdamın özellikle bu işletmelerde yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Raporun mesleki Eğitim ve İstihdam bölümünde bu soruna geniş olarak yer verilmiştir.

İş sağlığı ve güvenliği alanında ise, yeni bir yasal düzenleme gündemdedir. Bu nedenle gelecekte daha fazla sorun yaşanma riski bulunmaktadır. Bunun yanında yerel yönetimler ile esnaf ve sanatkar işletmeleri arasında çalışma hayatına başlanması aşamasından itibaren önemli birtakım sorunlar yaşandığı görülmektedir.

1.9.1. İş Sağlığı ve Güvenliği

Çalışma hayatındaki tüm tarafların içinde olacağı, tüm çalışanları kapsayan, AB normlarına uygun bir İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun çıkarılması, Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesinde 2006-2008 dönemi öncelikleri arasına alınmıştır. 5362 sayılı Kanuna tabi işletmelerden 3 ve daha az kişinin çalıştığı işletmeler, İş Kanununda getirilen yükümlülüklerden istisna tutulmuştur. Yeni düzenleme ile bu istisna kaldırılacaktır. İş sağlığı ve güvenliği alanında tüm işletmeleri ve çalışanları kapsayacak bir yasal düzenleme getirilmesi gerekli ve yararlı görülmektedir. Ancak getirilecek olan yasal düzenleme ülke gerçeklerine uygun, uygulanabilir, ihtiyaçlara cevap veren, etkin ve verimli işleyen bir sistemin kurulmasına hizmet etmelidir. Kurulacak olan iş sağlığı ve güvenliği sistemi özü itibarıyla, iş sağlığı ve güvenliği kavramını işveren ve çalışanların gündemine getirmeyi hedef almalıdır. Cezai tedbirler, uyarıya rağmen zamanında yerine getirilmeyen yükümlülükler için uygulanmalıdır.

Aksi takdirde, esnaf ve sanatkar işletmeleri kaldıramayacakları kadar ağır yüklerin altına girmiş olacaklardır. Tasarı işletme büyüklüğüne bağlı olmadan tüm işletmeler için aynı cezai müeyyideleri öngörmektedir. Esnaf ve sanatkar işletmelerinin tek başlarına getirilecek sorumlulukların altından kalkması mümkün değildir.

Tasarıda işyeri büyüklüğü, işin niteliği, çalışan sayısı gibi kriterler dikkate alınmalı ve işletmeler kategorilere ayrılmalıdır. Böyle bir yaklaşım küçük ölçekli işletmeler açısından daha adil ve uygulanabilir bir yapının kurulmasını sağlayacaktır. Buna ilişkin düzenleme yönetmelikle belirlense bile ana hatları ile Kanunda yer almalıdır.

1.9.2. Yerel Yönetimlerle İlişkiler

Bilindiği üzere Belediye Kanunu ve Büyükşehir Belediyesi Kanununun hazırlanması sürecinde öngörülen ve bu Kanunlarda yer alan temel ilke yerel yönetimlerde sivil toplum kuruluşlarının etkin katılımının sağlanmasıdır. Ancak, uygulamada özellikle karar alma süreçlerinde sivil toplum kuruluşlarının katılımı ilkesi göz ardı edilmektedir. Oysa, 5362 sayılı Kanunun 1’inci maddesi gereğince üyelerinin mesleki ve teknik ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlerine uygun olarak gelişmelerini ve mesleki

103

eğitimlerini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak, meslek disiplini ve ahlakını korumak amacıyla kurulan esnaf ve sanatkar odalarının çalışma bölgesindeki faaliyetlerle ilgili olarak alınacak kararlarda görüşlerinin alınması, bu süreçlere etkin katılımlarının sağlanması, yerel yönetimler ve ticaret hayatı açısından olumlu sonuçlar yaratacaktır. Yerel yönetimler tarafından esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının karar alma sürecine aktif olarak katılımlarının sağlanması gerekmektedir.

Belediyelerle ilgili yasal düzenlemelerin uygulanmasında, belediyelerin farklı uygulamalar yaptıkları görülebilmektedir. Esnaf ve sanatkar sicil tasdiknamesi ya da ustalık belgesi aranması zorunluluğu bulunduğu halde bazı belediyelerin bu belgeleri aramadığı görülebilmektedir.

Belediyelerle ilgili mevzuat ya da çalışma hayatı ile ilgili diğer yasal düzenlemeler, gelişigüzel işletme açılmasına engel olmamaktadır. Oysa gerekli araştırma ve fizibilite çalışması yapılmadan açılan işyerleri kısa sürede kapanma riski ile karşı karşıya bulunmaktadır. Mahalli idarelerin işyerlerinin il genelinde dağılımına ilişkin olarak danışmanlık hizmeti vermesi sağlanabilirse işletmeler iş yapma potansiyeli yüksek bölgelerde açılacak, hem işletmeye hem de genel anlamda ekonomiye katkı sağlanacaktır.

104

1.10. SEKTÖREL SORUNLAR Genel Sorunlar 5362 sayılı Kanun gereğince kurulan esnaf ve sanatkarlar meslek federasyonları, kuruldukları meslek dallarında esnaf ve sanatkarların ve bağlı oldukları odaların mesleki sorunlarını çözmek, bunun için gerekli çalışmaları ve girişimleri yapmak, mesleğin gelişimini sağlamak görevlerini üstlenmişlerdir. Federasyonların kurulma yeri Ankara’dır. Halen 13 mesleki federasyon bulunmaktadır. Bu bölümde mesleki federasyonların, kuruldukları meslek dallarında yaşadıkları temel sorunlara değinilmektedir. Meslek alanları bazında örgütlenmiş olan Federasyonların hemen tümünün genel olarak değerlendirilebilecek ortak sorunları bulunmaktadır. Bunlar kısaca aşağıda özetlenmektedir: • Bu raporun Mesleki Eğitim ve İstihdam bölümünde açıklanan; ustalık belgesinin TESK’e

bağlı odalarda aranmasının yasal zorunluluk olmasına karşın, TOBB’a bağlı odalarda aranmaması, odaların üye sayısının azalmasına, esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici kavramlarının birbirine karışmasına, karmaşa ortamının doğmasına, haksız rekabete yol açmaktadır.

• Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayicinin Ayırımına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı ticari hayatın içinde bulunanların hangilerinin esnaf ve sanatkar, hangilerinin tacir ve sanayici olacağını 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinde bulunan defter tutma hadlerine dayandırmaktadır. Burada belirtilen hadleri aşanlar tacir ve sanayici sayılmakta ve TOBB’a bağlı odalara kayıtları zorunlu tutulmaktadır. Ancak TOBB’a bağlı odalara üye olup, burada belirtilen hadlerin altında kalanların TESK’e bağlı odalara nakli yapılmamaktadır. Bu da iki mesleki teşekkül arasında üye kaydı yönünden karışıklık ve haksızlık yaratmaktadır.

• Özellikle imalat sektöründe yoğun olarak kullanılan enerji maliyetlerinin yüksekliği işletmelerin rekabet gücünü azaltmaktadır. Ülkemizde enerji fiyatlarının rakip ülkelere oranla yüksek olması nedeniyle, imalat sektöründeki esnaf ve sanatkar işletmelerinin rekabet gücünün korunabilmesi için enerji fiyatlandırması yöntemlerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

• Esnaf ve sanatkar işletmelerinin en önemli sorularından birisi sermaye yetersizliği ve kredi maliyetlerinin yüksekliğidir. Küçük işletmeler para piyasalarından ve bankalardan uygun koşullarda kredi temininde zorluk çekmekte, faaliyetlerini kısıtlı öz kaynaklarıyla karşılamaya çalışmaktadır. Bu da işletme sermayesi sıkıntısı yaşamalarına yol açmaktadır. Yeterli işletme sermayesi olmayan işletme, ucuz kredilerle de beslenemediğinden vergi borcunu ödeyebilmek için tefecinin eline düşmektedir. Bu sorunun çözümü için esnaf sanatkarlara kaynak sağlayan finans kuruluşlarının sayısının ve bu kesime sağlanan kredi imkanlarının artırılması, bunun yanında kredi ihtiyacının karşılanmasında yeni araçlar geliştirilmesi etkili olacaktır. Ağustos ve Kasım 2008’de uygulanan Cansuyu Kredi Faiz Desteği programı imalat sanayindeki esnaf ve sanatkarları kapsamıştır. Diğer meslek grupları için de benzer programlara ihtiyaç duyulmaktadır.

• Bu raporun ilgili bölümlerinde geniş olarak açıklanan; vergi oranlarının yüksekliği, vergi sisteminin esnaf ve sanatkarları bürokratik işlemlerle karşı karşıya bırakması, esnaf ve sanatkarların mevcut teşvik araçlarından yeterince yararlanamaması, teşvik alacak işletmelere getirilen yükümlülüklerin ağırlığı ve bürokrasinin fazla olması, sosyal güvenlik destek priminin kaldırılması ihtiyacı, sosyal güvenlik primlerinin yüksekliği, çalışanların

105

ücret dışı maliyetlerinin yüksek olması gibi hususlar Federasyonların ortak sorunları arasında yer almaktadır.

1.10.1 Ulaştırma Sektörü Ulaşım sektöründe kurulmuş bulunan Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonunun; 675 odası ve 550.000’e yakın üyesi bulunmaktadır. Ulaşım hizmetleri olarak sayılan, karayolu ulaşımında yük ve yolcu taşımacılığı yapan kamyon, kamyonet, otobüs, minibüs, servis aracı ve taksi türü araçların sahipleri TŞOF’a bağlı ihtisas odalarına üyedir. • 5362 sayılı Kanun ile araç sahibi olmayan şoför esnafının şoförler odalarına kayıt olabilme

imkanı kaldırılmıştır. Böylelikle şoför esnafının eğitimi ve denetimi anlamında bir boşluk oluşmuştur.

• 5362 sayılı Kanunun 62 nci maddesi gereğince fiyat tarifelerinin esnaf ve sanatkarlar odalarınca hazırlanması gerekirken, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ulaşım ile ilgili hizmetlerde bu yetkiyi belediyelere de vermektedir. Bu yüzden belediyeler ile odalar arasında yetki çatışması yaşanmaktadır.

• 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve bu Kanuna istinaden çıkarılan Karayolu Taşıma Yönetmeliği yurt içinde yolcu ve yük taşımacılığı yapan gerçek ve tüzel kişilerin yetki belgesi alma zorunluluğunu getirmiş, ancak yapılan araştırma sonucunda nakliyeci esnafının yarısının bu belgeyi almadığı tespit edilmiştir. Bunun nedenleri arasında yetki belgelerinin çok yüksek bedelle alınabilmesi (yetki belgesi bedeli bazen sahip olunan aracın değerinden bile yüksek olabilmektedir.), gerçek kişilerden en az 25 ton istiap haddine sahip özmal araç zorunluluğu bulunması (en az iki kamyon sahibi olmayı gerektirmektedir.), taşıyıcı kooperatiflerine getirilen zorunluluklar nedeniyle çalışamaz duruma getirilmesi sayılabilir. Özetle karayolu taşıma mevzuatı ile getirilen zorunluluklar şoför esnafını çok zor durumda bırakmıştır.

• Taksici esnafının can ve mal güvenliğinin sağlanması ve hizmet kalitesinin arttırılması için, mevcut araçlarının koruma kabinli araçlar ile değiştirilmesi zorunlu görülmektedir. Bunu teşvik etmek amacıyla aracını değiştiren şoför esnafına bir kereye mahsus KDV ve ÖTV indirimi uygulanmalıdır.

• Belediyelere verilmiş olan servis, toplu taşım aracı ve taksilerin sayısını belirleme yetkisi doğrultusunda, belediyelerin yerel düzeyde meslek kuruluşlarının görüşlerine başvurması yararlı olacaktır.

1.10.2 Bakkal, Bayi ve Büfeci Meslek Dalları Türkiye Bakkallar ve Bayiler Esnaf ve Sanatkarları Federasyonunun; bakkal, bayi, büfeci ve gıda maddeleri satışı ile ilgili meslek dallarında kurulmuş bulunan 157 meslek odası ve bu odalara kayıtlı 300.000’e yakın üyesi bulunmaktadır. • Hipermarketler ve zincir mağazalar; bakkal, büfe ve bayi esnafı karşısında ciddi bir haksız

rekabet gücü oluşturmuştur. Süper-hipermarketler ve zincir mağazalar, malları daha büyük partiler halinde ve daha ucuza almakta ve satmaktadır. Ayrıca, üretici firmaların mallarını satarken bu firmalardan raf kirası ve benzeri adlar altında paralar tahsil etmekte ve işletme giderlerini asgariye düşürmektedirler. Bunun yanında, temel tüketim maddelerinin aynı zamanda imalatçısı rolünü de üstlenmektedirler. Devletten ve yerel yönetimlerden çeşitli konularda teşvik görmeleri de dikkate alındığında, doğal olarak birçok kalemde bakkal esnafından daha ucuza satış yapabilmektedirler. Bu haksız rekabet ortamından başta bakkallar olmak üzere 57 meslek dalı olumsuz olarak etkilenmektedir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bu mağazaların çalışma kurallarına ilişkin olarak hukuki düzenlemelerin olmaması, küçük esnafı yok olma sürecine sokmaktadır.

106

Ticari hayatın daha sağlıklı hale gelmesi, geleceğe dönük çağdaş gelişmeler ışığında dünya örneklerinin ülkemiz açısından değerlendirilmesi, kamu yararının korunması ve rekabet hukuku açısından esnaf ve sanatkar ile büyük mağazaların, hukuki zeminde ve rekabet şartlarına uygun olarak, Avrupa Birliği normları da göz önüne alınarak çağdaş bir ortamda ticari faaliyetlerini sürdürmeleri amaçlanmalı, bu kuralsız çalışma ve sonucunda yaratılan haksız rekabet ortamı düzene ve prensiplere kavuşturulmalıdır.

• Zincir mağazaların karşısında hızla kan kaybeden bakkal esnafının rekabet gücü kazanması, hızla değişen tüketici tercihlerini takip etmesi ve bu tercihlere uyum sağlayacak değişimi gerçekleştirebilmesi ile mümkün olacaktır. Bu meslek grubuna yönelik olarak meslek kuruluşları ve ilgili Devlet kurumları tarafından yerel ve bölgesel ihtiyaçlar doğrultusunda değişim ve dönüşüm programları uygulanmalı, özellikle bu kesimin kısa süreli programlarla çeşitli alanlarda (pazarlama, müşteri ilişkileri, hijyen, işletme yönetimi gibi…) eğitimine imkan sağlanmalıdır.

1.10.3 Yiyecek İmalat ve Satışı Meslek Dalları Türkiye Lokantacılar, Kebapçılar, Köfteciler, Pastacılar ve Tatlıcılar Federasyonuna, gıda ve hizmet sektöründe kurulmuş 104 meslek odası ile bu odalara üye yaklaşık 60.000 esnaf ve sanatkar kayıtlıdır. • Federasyonun iştigal alanına giren meslek dallarında mevcut durum değerlendirildiğinde,

bu alanda çalışan esnaf ve sanatkarlarda ve yanlarında çalışanlarda nitelik ve nicelik bakımından eskiye oranla gözle görülür şekilde artış kaydedildiği görülmektedir. Ancak, özellikle devlet desteği ile verilen mesleki eğitimin sınırlı olması sonucu, sektörde kalifiye eleman sıkıntısı bulunmaktadır. Bu sorunun aşılabilmesi için özellikle aşçılık ve pastacılık meslek dalları ile ilgili yüksek okullar, fakülteler kurulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

• Kaliteli ürün ve hizmet sunabilmek için gerekli olan girdilerin maliyetlerinde hızlı artışlar yaşanması ve piyasada yaşanan likidite sıkıntısı esnaf ve sanatkarları mağdur duruma düşürmekte ve iflasın eşiğine getirmektedir.

• Benzer alanlarda faaliyet gösteren işyerleri için uzaklık kriterleri hakkında herhangi bir düzenleme yoktur. Aynı sokakta çok sayıda lokanta ve pastane açılabilmektedir. Esnaf ve sanatkarların optimum kapasite ile kaliteli hizmet vermelerini sağlayabilmek için yerel yönetimler ile meslek kuruluşlarının işbirliği içinde olmaları, esnaf işyerlerinin yoğunluğunu gösteren haritalar hazırlanması, bu doğrultuda yeni açılacak işyerlerine mesafe kriterlerinin getirilmesi ve esnaf ve sanatkarın yönlendirilmesi gerekmektedir.

• Merdiven altı tabir edilen, seyyar, ruhsatsız, insan sağlığını tehdit eden ve ustalık belgesi olmayan işyerlerinin açılmasına ve çalışmasına müsamaha gösterilmekte, bu da yasal gerekliliklerini yerine getiren esnafı haksız rekabetle karşı karşıya bırakarak mağdur etmektedir. İnsan sağlığını tehdit eden bu tür uygulamaların sonlandırılması için yasalarda öngörülen denetimlerin etkinliği artırılmalıdır.

• Tütün Mamulleri, Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan ve Perakende Satışı İle Satış Belgelerine İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre, tütün ve alkollü içki satışı yapılan yerlerde satış belgesi bulundurulması zorunludur. Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından hazırlanan bu belgeler için her yıl para ödenmektedir. Öte yandan içki satışı yapılan yerlerin işyeri açma ve çalıştırma izinleri, o ilin mülki amiri, kolluk kuvveti ve belediyeleri tarafından gerekli hijyen ve insan sağlığı ile asayiş ve güvenlik açısından uygunluğu incelenerek faaliyetine izin verilmektedir. Bu kurumlardan alınan “açık içki satışı yapılabilir” izin ve ruhsatlarına rağmen, tütün mamulleri, alkol ve alkollü içkileri satarken ayrıca Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından satış belgesinin düzenlenmesi ve bu belge olmadan “satış yapılamaz” anlayışı esnafı mağdur etmektedir. Tütün, Tütün Mamulleri ve

107

Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından verilen bu satış belgeleri ya da satış belgesi için ödenen harcın kaldırılması gerekmektedir.

• Gıda mevzuatında, mikro işletme statüsündeki gıda işyerlerinin altından kalkamayacakları, uygulanması mümkün ve çok kolay olmayan düzenlemeler bulunmaktadır. Bu konuda daha adil ve rasyonel bir yaklaşım gösterilerek, sınai nitelikteki bir üretim tesisi ile çok küçük kapasite ile çalışan bir işyerinin aynı kategoride değerlendirilmemesi, işletmenin bulunduğu coğrafi bölge, o yörenin nüfusu, yörenin iktisadi açıdan gelişmişlik derecesi ve diğer sosyal ve iktisadi sebepler dikkate alınarak düzenleme yapılması daha gerçekçi ve uygulanabilir bir yaklaşım olacaktır. Aynı şekilde; Veteriner Hizmetleri, Gıda ve Yem Kanunu taslağında da bütün işletmelerin ölçekleri dikkate alınmadan aynı kategoride değerlendirildiği, aynı yükümlülüklerin ve cezai hükümlerin öngörüldüğü görülmektedir. Bu konuda da işletme ölçeklerine göre düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca kanun taslağında cezalar çok yüksek belirlenmiştir. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra belli bir geçiş süreci tanınması gereklidir.

• Ülkemizde bazı kamu kurum ve kuruluşları kendi mensupları ve bunların dışındaki kişilere yeme, içme, konaklama ve benzeri hizmetleri vermektedirler. Bu işletmeler herhangi bir vergi ödemedikleri gibi personel giderleri, SSK, Bağ-Kur, muhtasar primleri, elektrik, su, kira, doğalgaz, tüp giderleri de olmadığından düşük fiyatlar uygulamaktalar ve bu da esnafımıza haksız rekabet oluşturmakta ve esnafımız mağdur edilmektedir. Devletimiz esnafla rekabet etmemelidir. Bu tür kamu kurum ve kuruluşlarının işletmeleri ya özelleştirilmeli ya da fiyatlandırma politikaları gerçekleri yansıtmalıdır.

• Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2005/9 sayılı genelgesinde, portör muayenelerinin ücretsiz yapılması gerektiği bildirilmekle birlikte, tetkiklerden ücret alınacağı belirtilmektedir. Tetkiklerin ücretsiz olması, sosyal devlet anlayışının bir gereğidir. Çalışan personelin tamamı için SSK’ya, esnaf için de Bağ-Kur’a prim ödenmektedir. Bu uygulamanın SSK ve Bağ-Kur bünyesinde ücretsiz yapılması hem sosyal devlet anlayışı ile örtüşecek, hem de yürütülen politikalar ve yapılan çalışmaları tamamlar nitelikte olacaktır.

1.10.4 Ağaç İşleri ve İnşaat Sektörü Ağaç işleri meslek dallarını bünyesinde toplayan Türkiye Ağaç İşleri Esnaf ve Sanatkarları Federasyonuna bağlı 168 oda ve bu odalara bağlı yaklaşık 100.000 esnaf ve sanatkar bulunmaktadır. Türk mobilya endüstrisi, çoğu geleneksel yöntemlerle çalışan atölye tipi, küçük ölçekli işletmelerin ağırlıkta olduğu bir görünüme sahiptir. • Mobilya sektöründe, sektörün büyük kısmını oluşturan küçük ölçekli işletmeler göz

önüne alındığı takdirde, kapasite kullanım oranının % 40’lar civarında olduğu görülmektedir. Bu oran orta ölçekli işletmelerde %55’lere ulaşmaktadır. Kapasite kullanımının artırılamamasındaki en önemli etken, iç pazarda görülen talep daralmasıdır. Talep yetersizliği sorununu, hammadde ve finansman yetersizlikleri izlemektedir. Kapasite kullanımının yükseltilebilmesi için sektörün dış pazarlara açılabilmesini sağlayacak dış ticaret ağırlıklı tedbirlerin alınması, devlet desteklerinin artırılması büyük önem taşımaktadır.

• Mobilya sektöründe işletmeler küçüktür. Küçük işyerlerinde, dar imkanlarla üretim yapan insanların eğitim seviyeleri de düşüktür. Genellikle iç pazara yönelik olarak çalışan işletmeler dış piyasalar hakkında yeterli bilgiye sahip değillerdir. Türkiye’de, modern pazarlama anlayışının bir göstergesi olan, pazarlama organizasyonu, tüketicinin korunması, pazarlama ahlakı, pazar bulmadan imalat, teknik koşulların saptanması gibi konular yeterli düzeyde gelişememiş ve yaygınlık kazanamamıştır. Bu sorunların çözümü için işletmelerin desteklenmesine yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerine ağırlık verilmelidir.

108

• Hammadde girdilerinin fiyatlarının çok yüksek olması, bunun satış fiyatlarına yansıması büyük sıkıntılar yaratmaktadır. Ülkemizde, mobilyanın hammaddesi Orman Emvalidir. Orman Emvali ise devletin tekelindedir. Monopol piyasadan hammadde temin ederek üretim yapan esnaf, serbest piyasa şartlarında rekabet etmektedir. Orman Emvalindeki tekel kaldırılmalıdır. Açık artırmalı ihale sistemi kaldırılarak, küçük esnaf ve sanatkara tercihli tahsis uygulamasına geçilmelidir. Açık artırmalı ihale sisteminde tüccar elinde bulunan büyük miktarlardaki stoklarına suni zam yapmak için ihalelerde küçük bir parti malın fiyatını istediği kadar artırmakta, dolayısıyla elindeki stok mala o oranda suni zam yapmaktadır. Bu uygulamadan vazgeçilmelidir.

• Ülkemizde mobilya sektörü, istihdam kapasitesi en yüksek sektörlerden biridir. Sektörün envanteri çıkarılmalı ve sektörel master planı yapılmalıdır. Bu plana uygun olarak sektörel eğitimin (bilhassa ara teknik eleman ) teşvik edilmesi gereklidir.

• Türk Patent Enstitüsü tarafından uygulanmakta olan endüstriyel tasarım belgesi bir takım kişiler tarafından kötü niyetle kullanılmakta ve ürünü gerçekten tasarlayan ve bu konuda emeği geçen üreticiyi mağdur etmektedir. Patent Enstitüsünce verilmekte olan patent ve marka tescilinde sorunlar yaşanmaktadır. ISO Standartları çerçevesinde belge alabilmek için bürokratik işlemler fazladır. Ayrıca alınan tescil ücretleri yüksektir. Yabancı markalar kolaylıkla pazarlanabilmekte ve haksız rekabete yol açmaktadır. Esnaf ve sanatkar için patent ve marka tescil işlemleri kolaylaştırılmalı, bürokratik işlemler azaltılmalı, bu işlemler için alınan ücretler minimum hale getirilmeli, ödenen ücretler vergi borcundan düşürülmelidir.

• Türkiye’de mobilya sektöründe el sanatkarlığı ileri düzeydedir. Dünyada mobilya üretenler birbirleriyle yarışırcasına otomasyona girerken, Türk mobilyacısının dünya devlerine karşı en büyük avantajı el emeğidir. Ancak sektörde, ürün tasarımına gereken önem verilmemekte ve bu konuya yeterli bütçe ayrılmamaktadır. Türkiye mobilya sektörünün genelde küçük ölçekli firmalardan oluşması ve zanaat geleneğini devam ettirmesi fark yaratan bir üstünlük olarak değerlendirilebilir. Zanaatkarların bilgi ve tecrübelerini gelecek kuşaklara aktarmaları sağlanmalı ve buna yönelik teşvik edici düzenlemeler yapılmalıdır.

• Mobilya ve dekorasyon eğitimi veren okullarda teknoloji eğitiminin güncelleştirilerek kalitesinin artırılması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlara ilaveten mobilya sanayinin yoğunlaştığı bölgelerde modern tasarım eğitimi veren okulların açılması ve okul-sanayi işbirliğinin arttırılması sektörün gelişiminde hayati önem taşımaktadır.

• Türk mobilya firmaları artık markalaşma yolundadır. Bir elin parmaklarını geçmese de, Türkiye’den yola çıkan bazı firmalar markalaşarak, dünya pazarlarında söz sahibi olmaya başlamıştır. Bu konuda gerekli atılımı yapabilmek için işletmelere AR-GE çalışmaları ve kalite ve standartlar konusunda eğitim ve danışmanlık hizmeti verilmelidir.

• Türk mobilya sektörünün gelişmesine büyük yarar sağlayan fuarlar desteklenmelidir. • Seri üretim/otomasyon teknolojilerine önem verilmeli, seri üretim yapan firmaların belli

konularda uzmanlaşmaları sağlanmalı ve yeni üretim teknolojileri kullanmaları teşvik edilmelidir. Yeni ürün üretilmesi, standardının yükseltilmesi, maliyet düşürücü ve kalite yükseltici yeni tekniklerin uygulanması, yeni teknoloji geliştirilmesi veya yeni teknolojilerin ülke koşullarına uydurulması konularında AR-GE faaliyetlerine önem ve öncelik vermelidir.

1.10.5 Berberlik, Kuaförlük ve Güzellik Uzmanlığı Meslek Dalları Türkiye Berberler ve Kuaförler Federasyonunun çalışma alanına giren meslek dalları erkek berberliği, bayan kuaförlüğü, cilt bakımı ve güzellik uzmanlığı ile ilgili meslek dallarıdır. Federasyona 120 oda ve bu odalara yaklaşık 72.000 esnaf ve sanatkar üyedir.

109

• Sektörde kayıt dışı işyeri açma ve kayıtdışı istihdam yaygın olarak görülmektedir. Bu da bir yandan haksız rekabete, öte yandan yetersiz kişilerin yaptığı uygulamalar nedeniyle tüketicinin mağduriyetine yol açmaktadır. Bu sektördeki işletmelerin mutlaka mesleki yeterliliğe sahip kişilerce açılmasına özellikle önem verilmelidir.

• Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde sosyal amaçlarla açılan berber ve kuaförler, devletin imkanlarını kullanarak haksız rekabete neden olmaktadır.

• Mesleki eğitimin sürekliliğinin sağlanması açısından ustalık belgesi alana kadar geçen sürede, eğitim alanların sosyal güvenlik primleri Devlet tarafından karşılanmalıdır. Meslekte yaşanan çırak ve kalfa sıkıntısı bu şekilde aşılmış olacaktır.

• Mesleğin kendine has özellikleri nedeniyle, ihtisas odası bulunmayan yerlerde karma odalara kayıt olan meslek erbabının en yakın ihtisas odasına kayıt olmasına imkan sağlanabilmelidir.

1.10.6 Elektrik-Elektronik Meslek Dalları Türkiye genelinde Türkiye Elektrik-Elektronik ve Benzerleri Teknisyenleri Esnaf ve Sanatkarları Federasyonuna bağlı 96 adet meslek odası ve meslek odalarına bağlı yaklaşık 40.000 aktif üye bulunmaktadır. • Federasyon bünyesinde örgütlenen fen adamları kayıt dışı çalışanların haksız rekabeti ile

karşı karşıya bulunmaktadır. Kayıt dışılığın önlenmesi için denetimlerde meslek odalarının yetkili ve etkin hale getirilmesi, defterdarlık ve vergi müdürlükleri ile ortak hareketlerinin sağlanması gerekmektedir.

• Bakanlıklar arasında koordinasyon sağlanarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığınca çıkartılan Elektrik ile İlgili Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlukları Hakkında Yönetmeliğin tüm maddelerini, uygulamacı bakanlık olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının dikkate alması sağlanmalıdır. Böylelikle elektrik ile ilgili fen adamlarının yetki kullanımları kolaylaştırılacaktır.

• Mesleki üst kurul olan Federasyonların gelirleri sadece katılım ve eğitim paylarıdır. Bu katkı paylarının odalardan tahsili konusunda çok zorlandıkları da bir vakadır. Ankara’da teşkilatlanmaları kanun gereği olan Federasyonların gereği gibi hizmet verebilmeleri için gelirlerini artırıcı tedbirler alınması gerekir.

• 3194 sayılı Kanunun 5.maddesinde tanımlanan fen adamlarından yetki yönetmelikleri çıkartılmış olanların kayıtlı oldukları odaların faaliyet alanları belediye il sınırları olmakla beraber, hizmet sunma alanları il sınırları olarak belirlenmelidir.

• 5362 sayılı Kanun gereği, karma oda statüsü dışında kalan meslek odalarının mutlaka Bakanlıkça bir mesleki Federasyona kaydedilmesi sağlanmalıdır. Gerekirse bünyesinde farklı meslek grupları kayıtlı olan odalar birden fazla federasyona kaydolabilmeliler.

• 3194 sayılı Kanunun 5.maddesinde sayılan meslek gruplarına ait yetki yönetmeliklerinin çıkartılması konusunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının girişimlerde bulunması ve bu meslek gruplarına dahil fen adamlarının kanunda belirtilen yetkilerini kullanması sağlanmalıdır.

• 3194 sayılı İmar Kanununun 5. maddesinde tanımlanan ve 38. maddesinde yetkilendirilen fen adamlarının yetkileri, 2005 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı TAU Genel Müdürlüğünce hazırlanan Planlama ve İmar Kanunu Taslağında yok sayılmıştır. Bu Taslakta tüm yetkiler mühendislere verilmiş olup, Bakanlığın bu Taslağın çıkmaması konusunda çaba sarf etmesi ve girişimlerde bulunması gerekmektedir.

• AB ülkelerinde elektrik ile ilgili fen adamlarının yapım konusunda önlerinde hiçbir sınırlama yoktur. Yani, yapım konusunda eğitim alan elektrik ile ilgili fen adamları her

110

türlü tesisat işlerini yapabilmektedirler. Türkiye’de ise ilgili fen adamları elektrik iç tesis yapım işlerinin hemen tümünü yaptıkları halde imzalama yetkileri yoktur.

• Süper ve hiper marketler dahil olmak üzere, elektrik ve elektronik cihazlar satan tüm işletmelerde satış elemanlarının satış yaptıkları konularda ustalık belgesine sahip olmaları gerekmektedir.

• Ülkemizde üretimi kaliteli, mümkün ve yeterli olan cihaz ve malzemelerin ithalatına yeteri kadar fon konulması, yerli mamullerin ucuz ve kalitesiz ithal malzeme ve cihazlarla rekabet edebilmeleri için gerekli görülmektedir.

• Federasyon bünyesinde temsil edilen esnaf ve sanatkarların sorunlarını ve yaşamış oldukları sıkıntıların üstesinden gelmek için yapılacak olan çalışmalarda, öncelikle elektrik ile ilgili fen adamlarının yapım konusunda AB kriterlerinin Türkiye’de uygulanmasının sağlanması, kalitesiz elektronik malzeme ve cihazların ülkemize girişlerinin ülke ekonomisine ve teşkilat üyelerinin yararı gözetilecek şekilde düzenlenmesi, elektrik ve elektronik cihazlar imal ve ithalatını yapan firmaların servislerini 81 ilde kurmalarını sağlamak gerekmektedir.

1.10.7 Kahvecilik ve Kıraathanecilik Meslek Dalları Türkiye Kahveciler, Kıraathaneciler, Büfeciler Federasyonunun çalışma alanına giren meslek dalları; kahvehane, kıraathane ve kafe işletmeciliği, çay ocağı ve kır bahçesi işletmeciliği, internet kafeler, playstation, bilardo ve bowling salonu işletmeciliği ve büfe işletmeciliğidir. Bu meslek dalları ile ilgili olarak 113 oda ve bu odalara kayıtlı yaklaşık 80.000 esnaf ve sanatkar üye bulunmaktadır. • Meslek kolları listesinde mesleki grup ayrımları yeterli ölçüde yerli yerine oturtulamadığı

için grup karmaşası meydana gelmiş, aynı mesleği yaptıkları halde üyeler ayrı ayrı meslek odalarına yönlendirilmiş ve mesleki kümelenmede dağınıklık ortaya çıkarken üye erozyonu ile birlikte, farklı odalara kayıt olan meslektaşlara verilen ve verilmesi gereken hizmetler aksatılmıştır. Kahvecilik, çay ocağı, çay bahçesi, kafe, internet kafe, düğün salonları ve dernek lokallerinin bir meslek grubu olarak nitelendirilmeli ve bu alanlarda bulunan esnaflar mesleği ile ilgili olarak kurulmuş olan kahveciler esnaf odasında bir araya getirilmelidir.

• Ülke genelinde 60 bin lokalin varlığından söz edilmektedir. Bu sayı Federasyona bağlı esnaf üye sayısına eşittir. Lokal üyenin toplandığı yer olarak tanımlanmakta, oysa adı geçen lokaller toplantı mekanı yerine kahvehane gibi çalıştırılmaktadır. Bu yerler esnaflık yapmalarına rağmen vergi mükellefi değillerdir. Bu cazibe kahveci esnafını ister istemez lokalciliğe itmektedir. Kahveci esnafının çalışma alanına giren bu lokaller kayıt içine alınmalı, bu alandaki haksız rekabet önlenmelidir.

• Kahvelerde sigara içmek için özel bölümler oluşturulmasına yasal olarak imkan sağlanmalıdır.

• 5651 Sayılı İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile, internet kafe işletmecileri büyük zorluklar yaşamaktadır. - Yönetmeliğin 5. maddesine göre, işletmelere yazılım ile kaydedilen bilgileri ve bu

bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü ve gizliliğini teyit eden değeri kendi sistemlerine günlük olarak kaydetmek ve bu verileri 1 yıl süre ile saklamak koşulu getirilmiştir. Bu sürenin tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

- İnternet kafelerde; çay , meşrubat ve hafif yiyeceklerin satışına izin verilmesi ve aynı zamanda kafe işletmeciliği özelliğine sahip olması sağlanmalıdır.

111

- Bu tür işletmelerde, Yönetmelikte bulunmamasına rağmen, bilgisayar mühendisi bulundurulma zorunluluğu ve internet kafelere gelen müşterilerden vatandaşlık numarası istenmesi gibi uygulamaların önüne geçilmelidir.

- İnternet kafelere, Milli Eğitim Bakanlığınca onaylanmış filtreleme yazılımının kullanılması mecburiyetinin getirilmesi ve diğer filtre yazılımların kullanılmasının engellenmesi gerekmektedir.

• Ruhsatnamelerinde “kahvehane” yazılı işyerlerinden, bilardo masası bulunması nedeniyle belediyelerce eğlence vergisi alınmaktadır. 2 ve 3.sınıf kahvehane ruhsatı alan bir işyerinde 2 ya da 3 adet bilardo masası konulabilmektedir Ancak bu durum işyerinin vasfını değiştirmemektedir. Bu tip işyerleri bilardo salonu gibi değerlendirilmemelidir.

• Her yıl Ramazan ayında kahvehaneler iftardan sonra sahura kadar halkın hizmetindedir. Ancak her yıl esnafın sahura kadar işyerlerini açık tutabilmeleri için mücavir alan içerisindeki ilgili belediyelerden müsaade alınması gerekmektedir. Geleneksel hale gelen bu durum yerel yönetimlere ilgili bakanlıkça verilecek yetki ile uygulanabilmelidir.

• Son yıllarda ülkede birçok alanda geçiş süreci yaşarken kıraathane ve kahvehaneler bu süreçten kötü şekilde nasiplenmiş, benzeri alternatif yerler açılması nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu aşamada halkın kahvehane ve kıraathane kültürüne, alternatif yerler cevap veremediği gibi, gençlerin rağbet ettiği bu yerler keşmekeşlik içerisindedir. Bu tür işyerlerine araştırılmadan sadece istenilen belgeleri getiren herkese ruhsat verilmesi, sayısal olarak arz ve talebin üzerine çıkılması, kahvehane, internet kafe ve gerekse kafe işletmecilerinin hizmet kalitelerinin düşmesine neden olmaktadır. Esnafa kalite ve para kazandırmak düşüncesiyle ve esnaf enflasyonunu önlemek bakımından Avrupa ülkelerinin uyguladığı normlara göre ruhsat verilmelidir Açılacak lokal, kahvehane ve kıraathanelere de mesleki ve fiziki standartlara göre ruhsat verilmesi gerekmektedir.

1.10.8 Ayakkabıcılık ve Dericilik Sektörü Türkiye Umum Ayakkabıcılar Federasyonunun çalışma alanına ayakkabı imalat ve satışı, çanta ve saraciye imalat ve satışı, sayacılık, ayakkabı teknolojisi, model ve tasarım meslek dalları girmektedir. Federasyona 89 oda ve bu odalara yaklaşık 50.000 esnaf ve sanatkar üye bulunmaktadır. • Tasarım ve moda unsurlarının ön planda olduğu sektörde, ayakkabıcılık eğitimi veren

meslek okulu, yüksek okul gibi eğitim kurumları çok sınırlı kalmaktadır. Sektörde eğitimin hayati önem taşıdığı söylenebilir. Ancak, ayakkabıcılık konusunda eğitim yaygınlaştırılamamıştır. Sektörde yan sanayi dahil yaklaşık 400 bin kişi istihdam edilmektedir. İstihdamın 50 bini büyük ve orta ölçekli isletmelerde, 350 bini küçük ölçekli isletmelerdedir. İşgücü eğitimi, işyerinde verilen iş başı eğitimi ve usta çırak ilişkisi ile sağlanmaktadır. Ancak, sektörde ara teknik eleman eksiği bulunmaktadır. Bu alanda mesleki eğitim desteklenmeli, geliştirilmeli, meslek liselerinde sadece tasarım bölümü değil, sayacılık, finisaj, modelci gibi bölümler açılmalıdır.

• İtalyan ayakkabıcılık eğitim sistemi ve mezunların durumu araştırılmalı, esnaf ve sanatkarlar bu konuda bilgilendirilmelidir.

• Firmalar, yerli değil yabancı tasarımcıların ürünlerini kullanmaktadır. Yabancı tasarımcılar, genellikle, İtalya ağırlıklı olmak üzere, İspanya ve Fransa gibi ülkelerin tasarımcılarıdır. Tasarım konusunda sektörde ciddi bir boşluk bulunmakta ve firmalar tasarıma yönelik bütçe ayırtmamaktadırlar. Üniversitelerde, ayakkabı ve ayakkabı yan sanayi ürünleri tasarımı, doğrudan eğitim konusu değildir. Bazı endüstri tasarım ve moda bölümlerinde, bazen proje bazlı ayakkabı tasarımları görülmektedir. Bu da ihmal edilebilir boyuttadır.

112

Tasarım yönünden, İtalya ve İspanya kaynaklı tasarımların taklidinin ağırlıklı bir yer tuttuğu görülmektedir.

• Sektörün en önemli özelliği emeğe dayalı küçük işletmelerden oluşması, üretim kapasitesinin yüksek, ancak kapasite kullanım oranının düşük oluşudur. Bu da pazarlama/pazar payı ile ilgilidir. Ülkemizde makine parkı yeterli ama kapasite kullanım oranı düşüktür. Sektörün ağırlıklı olarak KOBİ’lerden oluşması nedeniyle mevcut imkanlarla yürütülmeye çalışılan pazarlama faaliyetleri dış piyasalarda yetersiz kalmaktadır. Firmaların pazarlama bilinci yeterince oluşmaması rekabet şanslarını azaltmaktadır. Pazarlama, marka, kurumsallaşma konularında işletme sahiplerinin ve çalışanlarının bilinç düzeyini artırmak için seminer, konferans ve kurslar düzenlenmelidir.

• Dünyaya açılamamanın bir nedeni AR – GE çalışmalarına yeterince önem verilmemesi, yeni teknolojilerin yeterince takip edilmemesi, yeni tasarımların geliştirilememesidir. AR-GE çalışmalarına önem verilmeli, kalite ve standartlar konusunda işletmelere eğitim ve danışmanlık hizmeti sunulmalı, patent ve marka tescil işlemleri kolaylaştırılmalı, bürokratik işlemler azaltılmalı, bu işlemler için alınan ücretler düşürülmelidir.

• Sektörün babadan oğula geçen zanaatkar kimliğinden sıyrılamaması kurumsallaşmaya engel olmaktadır. Sektör işletmelerinin çoğunda yönetim aile bireylerindedir, bu özellik, bir yandan avantajlı diğer yandan dezavantajlı karakterdedir. Kurumsallaşmaya özen gösterilmemesi hantallaşma yaratmaktadır. Vizyon sahibi yöneticilik geliştirilememekte ve profesyonel elemanlar, firmaların karar mevkilerinde yer alamamaktadırlar. Bu sebeple sektör, uzun vadeli projeksiyonlar yapamamakta, günübirlik çalışmaktadır. İşletme bilgisi yetersizliği, çağdaş işletmecilik fonksiyonlarının yetersizliğinin çözülebilmesi için bu konuda işletmeler desteklenmeli, eğitim ve danışmanlık hizmetleri yoğun olarak verilmelidir.

• Sektör hammadde yönünden dışa bağımlıdır. Ayakkabı yan sanayi girdilerinin %30’u ithal, %70’i yerli üretim olmasına karsın bazı ürünlerde % 60-70 oranında dışa bağımlılık göstermektedir. Ayakkabı ihracatçısına İGEME ve KOSGEB’ce verilen destekler arttırılmalıdır.

• Gelişmiş ülkelerle yapılan satış anlaşmaları vize sorunları yüzünden zorluklar içermektedir. • Çin malları dolayısıyla sektörde bir daralma yaşanmaktadır. Bu nedenle ihtisas gümrükleri

ile ilgili yeni çalışmalar yapılmalıdır. Gümrüklerde ithalatın düzenliliğinin sağlanması gerekmektedir. Genelde ithalatın eksik beyanla yapılması sektörü olumsuz etkilemektedir. Gümrüklerde az vergi ödemek için faturaların gerçekçi olmayan düşük fiyatlar üzerinden düzenlenmesinin önlenmesi yönünde tedbirler alınmalıdır. İthal edilen ürünler için koruyucu vergiler uygulanmalı, ithalatta tarife dışı korunma önlemleri artırılmalıdır.

1.10.9 Terzilik ve Konfeksiyonculuk Meslek Dalları Türkiye Terziler, Konfeksiyoncular ve Giyim Sanatkarları Federasyonunun çalışma alanına giren meslek dalları; Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulu Kararında belirtilen “Her Türlü Dokuma, Giyim, Mensucat ve Örgülük Eşya” meslek dalları ile “Giyim ve Kuşamla İlgili Hizmetler” ana başlıkları altındaki meslek dallarıdır. Federasyona kayıtlı 114 odaya yaklaşık 90.000 esnaf ve sanatkar kayıtlıdır. • Konfeksiyon sektörü istihdam-yoğun bir sektördür. İstihdam üzerindeki ağır kamu yükleri

dünyadaki rakipler ile rekabet etme direncini kırmaktadır. Türk konfeksiyon ve tekstil sektörünün rakibi tüm dünya olduğundan, Devlet Türk sanayicisinin yanında olmalı, nakdi teşvikler yerine, enerji indirimi, istihdam üzerinden alınan vergilerde indirim şeklinde üretimi ve istihdamı fiilen teşvik edici şekilde teşvikler uygulamalıdır.

113

• Ülkemizde bu sektörde faaliyet gösteren firmaların üretimleri, yatırım olanakları ve destekleri daha iyi olan, Mısır, Suriye, Sudan gibi ülkelere kaymış bulunmaktadır. Bu imkanları ülkemizde yaratıp, üreticilerin ülkemize katkıda bulunmalarını sağlamak gerekmektedir. Aksi halde sektör hızla kan kaybetmeye devam edecektir.

• Ülkemiz tekstil ve konfeksiyon firmalarının %80’inden fazlasının KOBİ niteliğinde olması ve öz sermayelerinin rakiplerine göre yetersiz kalması; yeni teknolojileri uygulamaya koymalarını, araştırma-geliştirme faaliyetlerinde bulunmalarını ve tesis modernizasyonuna gitmelerini zorlaştırmaktadır. Esnaf ve sanatkar işletmelerine bu alanlarda yararlanabilecekleri destek araçları sunulmalıdır.

• Ülkemizdeki işgücü maliyetleri bazı Avrupa ülkelerine göre düşük görünse de verimlilik açısından incelendiğinde, işgücündeki eğitim eksikliği nedeniyle verimin yetersiz kaldığı görülmektedir. Devlet ve sivil toplum kuruluşları ile meslek kuruluşlarının işbirliği sağlanarak konfeksiyon sektöründe kalifiye eleman eğitimine büyük önem verilmesi gerekmektedir. Özellikle markalaşma ve tasarım bu sektörde rekabet edebilirlik için ön koşul haline gelmiştir. Bu da nitelikli elemanlarla mümkün olabilecektir.

• Konfeksiyona, sektörel bazda özel destek verilmeli, bunun karşılığında katma değeri yüksek ürün üretimi talep edilmelidir.

• Yurt dışından ithal edilen düşük kaliteli ve düşük fiyatlı ürünler, acımasız ve haksız rekabet ortamı yaratmaktadır. Özellikle temel ve standart tekstil ürünlerinde Çin firmaları ile rekabet etmek mümkün değildir. Gerekli önlemler alınmaz ise bir çok işletme kapanacaktır. Çin yanında daha büyük bir tehdit de Hindistan’dan gelmektedir. Dünya iletişim lisanı olan İngilizce’yi ana dilleri gibi konuşan Hintliler, AB ve Amerika pazarında rahatlıkla yer edinmektedir. Türkiye’nin ithalatta zorunlu standartları geliştirmesi ve uygulaması gerekmektedir.

• Kaybolmaya yüz tutmuş meslekler grubuna girmek üzere olan el emeği ile çalışan sipariş terzilerine vergi muafiyetinin getirilmesi ve bu mesleğin korunmaya alınması gerekmektedir.

1.10.10 Metal İşleri Sektörü Türkiye Madeni Eşya Sanatkarları Federasyonuna; tesviyecilik, metal işleri, kıymetli taş ve metal işleri, tesisatçılık, elektrikçilik, motorculuk , dökümcülük , modelcilik , saatçilik , satış elemanlığı, anahtarcılık ve çilingirlik meslek dallarında kurulmuş 262 oda ve bu odalara 200.000’in üzerinde esnaf ve sanatkar üyedir. • Belediyelerin, yeni inşaat, revizyon veya tadilat işleri ile doğalgaz ve su abonelikleri

işlemlerinde İmar Kanununun 38’inci maddesinde sayılan Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları Dışında Kalan Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik hükümlerini uygulamaması meslek mensupları açısından sorun yaratmaktadır.

• Motorlu taşıt sektöründe yetkili servis açabilme şartları ağırdır. Yeni model motorlu taşıtların tamirinde kullanılan elektronik cihazların güncelleme programlarının yetkili servisler ve cihaz üretici firmaları tarafından verilmemesi sektördeki sanatkarları mağdur etmektedir.

• Kümelenme mantığıyla sanatkarlarımızın haksız rekabetten korunmaları için, bunların gerektiğinde yetkili servis olarak çalışabilmeleri sağlanmalı, tüm motorlu taşıt, araç ve malzemelerde garanti kapsamına girmeyen arızalar sanatkarlar tarafından da tamir edilebilmelidir.

• Sekiz yıllık kesintisiz eğitim nedeniyle çıraklığa başlama yaşı yükselmiş, bu durum çıraklığa başvuranların sayısını azaltmış, dolayısıyla nitelikli eleman yetiştirilememesi sonucu ortaya çıkmıştır. Kayıt dışı istihdamla mücadele ve istihdamı arttırıcı bir unsur

114

olarak; kalfaların sigorta primleri kalfalık eğitimi süresince devlet tarafından karşılanmalıdır.

• Sanayi sitelerinin yapım aşamasında ödeneklerin geç çıkartılmasından kaynaklanan inşa işlerinin yavaşlaması bu sitelerde çalışacak esnafın işlerini aksatmaktadır.

• Sanayi siteleri içerisinde KOSGEB çalışmaları özellikle teknoloji geliştirme konularında yetersiz bulunmaktadır.

• Atık yağ ve yağlı talaş gibi atıkların imhasında mevcut toplayıcı firmalar yetersiz kalmaktadır.

• Kendi işyerinde kullanım amacıyla alınan kamyonetlerden K2 belge alınması zorunluluğu kaldırılmalıdır.

• TSE tarafından hizmet yeri yeterlilik belgesinde atölyelerin en az 250 m2 olması şartı aranmalıdır.

• Şehirlerde yeni imar planı çalışmalarında mutlaka sanayi siteleri de yapılandırılmalı, yer seçerken otoban, çevre yolu, demir yolu, liman ve hava ulaşım yollarına yakın yerlerin olması ve şehir yerleşim yerlerinden uzaklığı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Sitelerin elektrik, su, telefon, doğalgaz, asfalt gibi alt yapı çalışmaları belediyeler tarafından yapılmalı, daha sonra sanayi sitelerinin yapılmasına izin verilmelidir. Arsa temini için milli emlak ve hazine arazilerinin değerlendirilmesi yoluna gidilmeli ve arsa bedellerinin geri ödenmesi uzun vadeye yayılmalıdır. İnşaatlar TOKİ tarafından yapılmalıdır. Site projeleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından tip proje olarak çizilip sanayi sitelerine ücretsiz olarak verilmelidir. Sanayi sitesi kooperatif yöneticileri, bölgesel bir program dahilinde eğitilmelidir. Sanayi siteleri üst birliği kurulmalı ve kooperatiflerin belediye ve resmi dairelerle ilgili çalışmalarını ortak bir yerden sürdürmelidir.

1.10.11 Et Ürünleri İşlemeciliği ve Satışı Meslek Dalları Türkiye Kasaplar, Besiciler, Et ve Et Ürünleri Esnaf ve Sanatkarları Federasyonunun çalışma alanında et ve et ürünleri işlemeciliğine ilişkin meslek dalları yer almaktadır. Federasyona 54 oda ve bu odalara yaklaşık 15.000 esnaf ve sanatkar kayıtlıdır. • Sektörde nitelikli eleman açığı bulunmaktadır. Bu açığı kapatmak için mesleki eğitime

ağırlık verilmesi ihtiyacı bulunmaktadır. Bunun yanında çalışma şartlarının ağır olması mesleğe ilgiyi azaltmaktadır.

• Büyük mağazalar bu sektördeki işletmeler için haksız rekabet ortamı yaratmaktadır. Bu konudaki girişimler küçük esnafı gözetecek biçimde bir an önce sonuçlandırılmalıdır.

• Hayvancılık sektöründeki gerileme ve yem fiyatlarındaki artışlar besiciliğin bitmesi aşamasına gelmiştir. Bu da sektörü olumsuz etkilemektedir.

• Teknolojik gelişmeler işletmelerin zayıf mali yapısı nedeniyle yeterince hızlı takip edilememekte, işyeri modernizasyonunda geç kalınmaktadır. Bu sorunun çözümü için teşvik ve destek mekanizmaları geliştirilmelidir.

• Halk sağlığını doğrudan ilgilendiren sektörde, denetim özel önem taşıyan bir konu olarak ön plana çıkmaktadır. Denetim birimlerinin odalar ve federasyon ile işbirliğine gitmesi denetimlerin verimliliği açısından yararlı görülmektedir.

• Halkın satın alma seviyesine göre et fiyatları yüksek bulunmaktadır. Bu da kişi başına düşen et tüketiminin AB ve gelişmiş ülkelere göre hayli düşük kalması sonucunu doğurmaktadır. Sektörde maliyetlerin azaltılmasını sağlayacak yöntemler geliştirilmelidir.

• Sektördeki işletmelere yarı hazır gıda üretim imkanı tanınmalıdır.

115

1.10.12 Seyyar ve Sabit Sebzecilik ve Meyvecilik Meslek Dalları Türkiye Sebzeciler Meyveciler ve Seyyar Pazarcılar Esnaf ve Sanatkarları Federasyonunun çalışma alanına seyyar ve sabit sebzecilik ve meyvecilik meslek dalları girmektedir. Bu meslek dallarında kurulan 95 odaya yaklaşık 50.000 esnaf ve sanatkar kayıtlıdır. • 5652 Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun

Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilerek Kabulüne İlişkin Kanun, üretilen tüm yaş sebze ve meyvelerin, hal sisteminden geçirilerek satışa sunulma zorunluluğu getirmiş, hal açma yetkisi büyükşehir ve ilçe belediyelerine verilmiştir. Gerçek ve tüzel kişiler tarafından toptan ve perakende halleri açılması belediyelerin iznine tabi olmuştur. Bu düzenleme, yaş sebze ve meyvenin maliyetinin yükselmesi sonucunu doğurmuştur.

• Belediyeler ile özellikle yer tahsisi konusunda sorunlar yaşanmaktadır. 1.10.13 Fırıncılık Meslek Dalı Türkiye Fırıncılar Federasyonunun meslek alanına fırıncılık mesleği ile iştigal eden esnaf ve sanatkarlar girmekte, Federasyona kayıtlı 52 odaya yaklaşık 17.000 fırıncı esnafı kayıtlı bulunmaktadır. • Fırın işletmeleri konusunda belediyelerin ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının (İl

Müdürlüklerinin) yetkili olması, sektörde ciddi anlamda karmaşa yaratmaktadır. Belediyeler aynı zamanda GSM Ruhsatı vermeye yetkili olduklarından, ya ruhsat almaya haiz olmayan iş yerlerini ruhsatlandırmakta ya da ruhsatsız çalışan işyerlerine göz yummaktadır. Bu yanlış uygulama halk sağlığı açısından tehlike arz etmektedir. Sorunun ortadan kalkması için yetkilerin tek çatı altında yani Tarım ve Köyişleri Bakanlığında toplanması gerekmektedir.

• İşletmelerin daha hijyenik koşullarda üretim yapması ve üretimde kalitenin yakalanabilmesinde “izleme kurulları”nın oluşturulması denetim ve danışmanlık açısından düşünülebilir. Ancak bu kurullar, eksikliklerin giderilmesini talep edebilmeli, cezai müeyyide uygulamamalıdır. İzleme Kurulunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve ilgili Odadan bir kişinin katılımı, denetimlerin etkinliği açısından önemlidir.

• İşletmelerde çalışanların hem hijyenik ortamda üretim yapabilmeleri, hem de konu ile ilgili bilgilendirilmeleri, daha önce verilen bilgilerin pekiştirilmesi açısından büyük bir önem arz etmektedir. Bu iş için “sahada eğitim” gerekmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve ilgili odadan bir yetkili ile, tarih ve saati oda tarafından tespit edilmek şartı ile, “mevcut işyerinde” eğitim verilebilir. Bu işin gerçekleştirilmesinde, ilgili kuruluşların koordinasyonu ve işbirliği zorunludur.

• Ekmek ve ekmek çeşitleri üreten işyerlerinin taşıması gereken ek teknik ve hijyenik özellikler ayrıca belirlenmeli, buna ilişkin olarak 2003 yılında kaldırılmış olan yasal düzenleme tekrar uygulamaya konulmalıdır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kontrolörlüğünde yapılacak bu tür bir çalışma ile, hem sektörün tek elden yönetilmesi hem de ilgili yönetmelik ve genelgelerin “doğru yorumlanması” sağlanacaktır.

• Belediyelerin haksız rekabet yaratarak illerde “halk ekmek fabrikaları” kurmaları, fırıncı esnafını büyük sıkıntılarla karşı karşıya getirmektedir. Ekmek üretiminin bu işi, iş olarak benimseyenlerce yapılması doğru olandır. Belediyelerin “halk ekmek fabrikalarının” özelleştirilmesi ve bu özelleştirmede fırıncı esnafının yer almasının, hem ucuz hem de kaliteli ekmek üretimi açısından gerekli olduğu aşikardır. Özelleştirme öncesinde, odalardan birer yetkilinin bu şirketlerde yer alması halinde fırıncı esnafı haksız rekabetten korunma imkanı bulabilecektir.

116

1.11. BÖLGESEL SORUNLAR Bir önceki bölümde değinilen sorunlar sektörlere özgü sorunlardır. Bunun yanında esnaf ve sanatkarlarımız bölgelerine özgü sorunlar da yaşamaktadırlar. Aşağıda genel olarak bu sorunlara başlıklar halinde değinilmektedir. Esnaf ve sanatkarlarımızın Raporun genelinde değinilen sorunlarına bu bölümde yer verilmemiş, yalnızca illere yapılan ziyaretlerde edinilen izlenimler bu bölüme aktarılmıştır. Esnaf ve sanatkarların bölgesel dağılımlarına bakıldığında bölgelerin gelişmişliği ile orantılı bir dağılım olduğu görülmektedir: Bölge adı Esnaf ve sanatkar sayısı Marmara Bölgesi 494.653

Ege Bölgesi 347.992

İç Anadolu Bölgesi 282.539

Akdeniz Bölgesi 274.182

Karadeniz Bölgesi 251.988

Güneydoğu Anadolu Bölgesi 123.116

Doğu Anadolu Bölgesi 109.736 TOPLAM 1.884.206 Buna göre; esnaf ve sanatkarların %26’sı Marmara, %18’i Ege, %15’i İç Anadolu, %15’i Akdeniz, %13’ü Karadeniz, %7’si Güneydoğu Anadolu, %6’sı Doğu Anadolu bölgesinde bulunmaktadır. Ön Ulusal Kalkınma Planına göre; Türkiye ekonomisi yapısal dönüşüm ve uluslararası piyasalara entegre olma bakımından önemli ilerlemeler kaydetmiş olmasına karşın, bölgeler arası gelişmişlik farklılıkları devam etmektedir. Türkiye’de uzun dönem ekonomik büyüme performansı, bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinde beklenen olumlu etkiyi yaratamamıştır. Türkiye’de; gelirin yanı sıra nüfus yapısı, fiziki ve sosyal altyapı, girişimcilik, insan kaynakları, eğitim düzeyi, sağlık hizmetlerine erişim, çevre kalitesi, istihdam, kadının rolü gibi konularda bölgeler arasında dengesizlikler mevcuttur. Süreç içerisinde, bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi amacına yönelik bazı politikalar oluşturulup, birtakım araçlar kullanılsa da istenilen hedeflere ulaşılamamış, bölgeler arası dengesizlikler varlığını sürdürmüştür. 1.11.1 Marmara Bölgesi Marmara Bölgesi ülkemizde tüm alanlarda en fazla katma değeri sağlayan ve sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından ilk sırada olan bölgedir. Aynı zamanda en yoğun göç alan ve artık bu yükü taşıyamayan bölge olma özelliğini de taşımaktadır.

Büyük ölçekli yatırımların en yoğun olduğu bölge olan Marmara Bölgesinde, yan sanayi olarak faaliyette bulunan çok sayıda esnaf ve sanatkar işletmesi bulunmaktadır.

Tablo - 43 Marmara Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)BALIKESİR 15

BİLECİK 18

BURSA 5

ÇANAKKALE 24

EDİRNE 16

117

İSTANBUL 1

KIRKLARELİ 11

KOCAELİ 4

SAKARYA 23

TEKİRDAĞ 7

YALOVA 9

1999 yılında iki büyük deprem felaketi yaşayan bölgede, özellikle esnaf ve sanatkarlar açısından depremin yaraları tam olarak sarılmış değildir. Sağlanan sektörel teşviklerden yararlanma kriterlerinin, büyük işletmeler kadar küçük ölçekli işletmelere de uygun olarak belirlenmesi beklenmektedir.

Özellikle bölgede yaygın olarak görülen kayıt dışılığın getirdiği haksız rekabet kayıtlı çalışan esnaf ve sanatkarları zorlamaktadır.

Sınır bölgesinde bulunan illerde potansiyel olmasına karşın vize sorunu yüzünden sınır ticareti yeterince geliştirilememektedir. Sınır ticaretini kolaylaştıracak girişimlerde bulunulması ve vize alımında esneklik getirilmesi önem taşımaktadır.

Bölge illerinde bulunan esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının, bölgenin gelişmiş olması nedeniyle IPA fonlarından yararlanamaması söz konusudur.

1.11.2 Ege Bölgesi

Ege Bölgesi, turizm, tarım ve üretim açısından gelişmiş bir bölge olma özelliğine sahiptir. Sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından ikinci sırada yer almaktadır.

Tablo - 44 Ege Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde) AFYON 44 AYDIN 22 DENİZLİ 12 İZMİR 3 KÜTAHYA 40 MANİSA 25 MUĞLA 13 UŞAK 30

Bölge esnaf ve sanatkarının genel sorunları yanında bölgeye has bir takım sorunları da bulunmaktadır. Bölgenin gelişmiş olması nedeniyle teşvik ve desteklerden çoğu kez yararlanılamamakta, bu da özellikle yan sanayi olarak büyük ölçekli sanayiye destek veren esnafa olumsuz yansımaktadır.

Bölge tarihi ve turistik değerlere sahip olması nedeniyle her mevsimde çok sayıda yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır. Ancak turistlerin seyahat acenteleri ile bölgeye getirilmesi ve yalnızca acentenin anlaşmalı olduğu yerleri ziyaret etmeleri nedeniyle esnaf ile turist yüz yüze gelmemektedir. Her şey dahil sistemi bölge esnafına büyük zarar vermektedir. Seyahat acentelerinin turistleri esnaftan alışveriş yapmalarını sağlayacak şekilde yönlendirmesi bölge esnaf ve sanatkarına büyük ekonomik rahatlık sağlayacaktır. Bunun yanında kaplıca turizmini geliştirecek yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Tarım alanında ise sosyal boyutun ön plana çıkartılacağı ve tarım üretimini arttırıcı tarım politikalarının uygulamaya konulması beklenmektedir. Özellikle son yıllarda yaşanan kuraklık

118

çiftçiyi ve dolayısıyla bölge halkının gelirini olumsuz etkilemiştir. Bu da esnafa olumsuz olarak yansımıştır.

1.11.3 İç Anadolu Bölgesi

Sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından üçüncü sırada yer alan İç Anadolu Bölgesinde başta tahıl üretimi olmak üzere, tarımsal faaliyetler önemli bir yere sahiptir. Bununla birlikte, hızlı bir gelişme sürecine giren Konya, Eskişehir ve Kayseri gibi yeni sanayi merkezleriyle, bölgede sanayi faaliyetleri de yaygınlaşmaya başlamıştır.

Tablo - 45 İç Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde) AKSARAY 56 ANKARA 2 ÇANKIRI 59 ESKİŞEHİR 6 KARAMAN 35 KAYSERİ 19 KIRIKKALE 33 KIRŞEHİR 42 KONYA 26 NEVŞEHİR 34 NİĞDE 49 SİVAS 53 YOZGAT 64

Ağırlıklı olarak tarımsal üretim ile geçimini sağlayan bölgede karasal iklim ve yeterli sulama imkanının olmaması verimliliği azaltmaktadır. Son birkaç yıldır yaşanan kuraklık tarımsal rekolteyi büyük oranda düşürmüştür. Bu durum halkın gelirini azaltmakta ve zorunlu giderler haricindeki harcamalarını kesmeleri sonucunu doğurmakta, bu da esnafı doğrudan etkilemektedir.

Bölge illeri arasında önemli gelişmişlik farkları bulunmaktadır. Gelişmiş illerde özellikle küçük sanayi sitelerinin yaygınlaştırılması ve esnaf ve sanatkarların meslek bazında açılacak bu sitelerde hizmet vermesinin sağlanması beklenmektedir. KSS’lerde esnaf ve sanatkar açısından eğitim, danışmanlık, inovasyon, AR-GE, kümelenme faaliyetleri desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Aynı zamanda ihracata yönelik danışmanlık desteği, bölge esnafında var olan potansiyeli harekete geçirecektir.

Gelişmekte olan illerde ise özellikle yöreye özgü ürünlerin üretim, satış, pazarlama ve ürün geliştirme yönlerinden destekleyici politikalar uygulanması talebi bulunmaktadır.

1.11.4 Akdeniz Bölgesi

Sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından dördüncü sırada yer alan Akdeniz bölgesi özellikle özel sektör tarafından yapılan büyük sanayi yatırımlarına sahiptir. Tablo – 46 Akdeniz Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)

ADANA 8 ANTALYA 10

119

BURDUR 31 HATAY 29 ISPARTA 28 İMERSİN 17 KAHRAMANMARAŞ 48 OSMANİYE 47

Akdeniz Bölgesinde tarım, sanayi ve hizmetler sektörleri hızlı bir gelişme süreci içerisindedir. Sanayide; tarımsal sanayiler yanında, demir-çelik ve petro-kimya gibi ana sanayi dalları bölge ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Bölgede yer alan uluslararası limanlar ve serbest bölgeler, ticari faaliyetlerin gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Turizm faaliyetleri, bölgenin iktisadi yapısını daha da güçlendirmiştir.

Bölge, tarım, sanayi ve turizm sektörleri açısından gelişmiş olmasına rağmen bölgede işsizlik en önemli problemlerden birisidir ve Türkiye ortalamasının üzerindedir. Bölgede bulunan bazı iller yoğun olarak göç almakta olduğundan, özellikle işsizlik ve altyapı açısından bir takım sorunlar yaşamaktadır. Yerleşik işsizler ve göç ile gelen nüfusun istihdam edilebilirliğinin artırılması büyük önem taşımaktadır. Bu açıdan bölgede girişimcilik teşvik edilmelidir.

Bir önceki maddede Ege Bölgesinin turizm açısından yaşadığı turist-esnaf ilişkisinin kurulamaması sorunu bu bölge için de geçerlidir. Esnaf ve sanatkarın turizmin yoğun olduğu sezon dışında geliri çok düşmektedir. Yaz turizmi dışında kültür, kaplıca, konferans turizmi gibi alternatif turizm modelleri geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Ekonomik kriz bölgedeki sanayi işletmelerini olumsuz etkilemekte ve işten çıkarılanların sayısı hızla artmaktadır. Bu durum, işsizliği arttırmakta ve harcamaları azaltarak esnafın işlerinin durmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda büyük sanayiye yan sanayi olarak hizmet veren esnaf ve sanatkar işletmeleri de bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. 1.11.5 Karadeniz Bölgesi

Toplam 18 ilden oluşan Karadeniz Bölgesi, sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından beşinci sırada yer almaktadır. Tablo - 47 Karadeniz Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde) AMASYA 39 ARTVİN 43 BARTIN 55 BAYBURT 66 BOLU 14 ÇORUM 46 DÜZCE 45 GİRESUN 50 GÜMÜŞHANE 71 KARABÜK 27 KASTAMONU 51 ORDU 62 RİZE 37 SAMSUN 32

120

SİNOP 57 TOKAT 61 TRABZON 38 ZONGULDAK 21

Karadeniz Bölgesinin geçim kaynağı ağırlıklı olarak tarımdır. Bu bölgemizde sanayi kuruluşu sayısı azdır. Tarım rekoltesi hava şartlarına bağlı olduğundan, tarım ürününün gerektiği iklim şartlarının gerçekleşmemesi halinde ürün rekoltesinde dalgalanmalar görülmekte, bu da tarımla geçinen halkın gelirini olumsuz anlamda etkilemektedir.

Bölgeye daha fazla sanayi yatırımı yapılmalı, bunun yanında alternatif turizmi geliştirecek önlemler alınmalıdır.

Karadeniz limanları tekrar transport ulaşıma açılmalı ve sınır ticareti kolaylaştırılmalıdır.

Bölgede yapımı devam eden ve planlanan barajların yapımına hız verilmelidir.

Dünya fındık üretiminin % 70’i ülkemizde gerçekleştirilmektedir. Ancak diğer ülkelerde devlet tarafından sübvanse edilen fındık üretimi hızla artmakta ve ülkemiz için ciddi anlamda rakipler ortaya çıkmaktadır. Karadeniz Bölgesinin en önemli gelir kaynaklarından olan fındığın üretim ve pazarlanmasında daha fazla Devlet desteği sağlanmalıdır.

1.11.6 Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından altıncı sırada yer almaktadır. Yıllardır süren terör olayları bu bölgeyi her açıdan son derece olumsuz etkilemiştir.

Tablo - 48 Marmara Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde) ADIYAMAN 65 BATMAN 70 DİYARBAKIR 63 GAZİANTEP 20 KİLİS 54 MARDİN 72 SİİRT 73 ŞANLIURFA 68 ŞIRNAK 78

GAP kapsamındaki illerde sulamaya açılan alanlarda tarımsal üretime karşın elde edilen gelir tüm halka ve bölgeye yatırım olarak yansımamaktadır.

Bölgenin önemli gelir kaynaklarından biri olan nakliyatçılık, terör ve Kuzey Irak’taki durum nedeniyle durma noktasına gelmiştir. Sınır ticareti açısından önemli bir çıkış noktası olabilecek olan Irak ile ilişkiler halen olması gereken seviyede değildir. Bölgedeki büyük illere son 15 yıldır yaşanan yoğun göç şehirlerde alt yapıyı felç etmiş durumdadır. Buna karşılık yeni yatırım sonucu iş alanları yeterli düzeyde açılamamaktadır. Bölge esnaf ve sanatkarı tüm bu olumsuzlukları yoğun olarak yaşamaktadır. Talep azlığı kapanan işyeri sayısını arttırmaktadır.

Bölgenin özelliği dikkate alınarak Hükümet tarafından yeni istihdam alanları açacak yatırımların yapılması, bölgedeki esnaf ve sanatkara bazı vergi ve teşvik kolaylıkları sağlanması, bunun yanında tarım alanında sınır ticaretini arttıracak düzenlemeler getirilmesi beklenmektedir.

121

1.11.7 Doğu Anadolu Bölgesi

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından yedinci sırada yer almaktadır.

Tablo - 49 Doğu Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması

İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde) AĞRI 80 ARDAHAN 74 BİNGÖL 76 BİTLİS 79 ELAZIĞ 36 ERZİNCAN 58 ERZURUM 60 HAKKARİ 77 IĞDIR 69 KARS 67 MALATYA 41 MUŞ 81 TUNCELİ 52 VAN 75

Yaşam şartlarının ağır olduğu ve kalkınma açısından Türkiye ortalamasının gerisinde bulunan bu bölgede esnaf ve sanatkarlar talep daralması sonucunda gelirlerinin azalması sorunu ile karşı karşıyadır. Sanayi işletmelerin az olduğu bölgenin yeni yatırımlara ve bölgenin özelliği dolayısıyla esnaf ve sanatkara yönelik olarak kolaylaştırıcı düzenlemelere ihtiyacı bulunmaktadır.

Tarım ve hayvancılığın geçim kaynağı olduğu bölgede, bu sektörleri geliştirecek yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Doğalgazın bölgede kullanımının yaygınlaştırılması, üretimdeki enerji maliyetlerini önemli ölçüde düşüreceğinden öncelikle gerçekleştirilmelidir.

Zincir marketlerin küçük ilçelere kadar hızla yaygınlaşması, bölgedeki esnaf ve sanatkarı en fazla etkileyen sorunlardan biri haline gelmiştir.

122

2. BÖLÜM : Avrupa Birliği Uyum Sürecinin Esnaf ve Sanatkar Kesimine Yansımaları 2.1. Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri 2.1.1. Avrupa Birliğinin Genel Ekonomik Durumu Avrupa Birliği uluslar arası alandaki siyasi, ekonomik ve ticari gelişmeleri belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. 2005 yılı itibariyle, 3,89 milyon km2 yüzölçümü ve 459,5 milyon nüfuslu iç pazarı ile en büyük ekonomik aktörlerden birisidir. 2005 yılında 10.800 milyar Avro düzeyindeki GSYİH’sı ile dünya üretiminin %31’ni oluşturmaktadır. 2.1.2. Lizbon Stratejisi AB, 23- 24 Mart 2000 tarihinde düzenlenen Lizbon Zirvesi’nde 2010 yılında “daha çok sayıda ve daha iyi iş ve daha büyük bir toplumsal uzlaşmayla, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi gerçekleştirebilecek, bilgiye dayalı dünyanın en rekabetçi ve dinamik ekonomisi olma” hedefiyle Lizbon Stratejisini uygulamaya koymuştur. Bu çerçevede, 2010 yılında AB’nin dünyada dinamizmi ve rekabet gücü en yüksek bilgi toplumu olma hedefine ulaşılmasını sağlayacak ekonomik ve sosyal reformların gerçekleştirilmesi kararı alınmıştır. Lizbon Stratejisinin ekonomik açıdan rekabet edebilme, sosyal kapsama ve çevre koruması olarak üç boyutu vardır. Lizbon Stratejisinin bu hedeflerine ulaşmada aksaklıklar yaşanması ile 2005 yılında Avrupa Komisyonu tarafından “Büyüme ve İstihdam İçin Beraber Çalışma: Lizbon Stratejisi İçin Yeni Bir Başlangıç” başlıklı raporu yayınlanmıştır. Raporda özetle şu hususlara yer verilmiştir:

• AB’nin yatırım ve çalışma için daha cazip hale getirilmesi, • Üye ülkelerin AB mevzuatı uygulamalarını iyileştirmesi, • İdari çerçevenin iyileştirilmesi, • Rekabet kurallarının etkin olarak uygulanması ve rekabetin önündeki engellerin

tespiti için sektörel tarama başlatılması, • Bilgi toplumuna geçişi sağlayacak şekilde üye ülkelerin yenilikçiliği desteklemesi, • Kamu ve özel sektörde AR-GE yatırımlarının arttırılması, • Devlet yardımı politikası ile KOBİ’ler alanında ülkelerin araştırma ve yenilikçiliği

destekleyici geniş yetkileri haiz olması, • Uzun dönemli rekabet için yüksek kaliteli eğitim sisteminin sağlanması, • Sürdürülebilir kaynak kullanımı için eko-yenilikçiliğin teşvik edilmesi, • Üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi, • Üye ülkelerin ve sosyal ortakların etkin istihdam politikaları uygulaması ve

istihdamı arttırıcı çabalarını hızlandırması, • Genç nüfusun gerekli niteliklerle donatılmasını sağlayacak reformların yapılması, • Emek piyasasının esnekliğinin ve işgücünün değişen koşullara uyum kabiliyetinin

arttırılması, • Birlik çapında işgücü hareketliliğini arttırıcı önlemlerin alınması.

Lizbon Stratejisi kapsamında sağlanan ulusal düzeydeki ilerlemelere ilişkin 2006 yılında çıkarılan analiz raporunda, öncelikli olarak; eğitim, yenilikçilik ve araştırmaya yatırım yapılması, KOBİ’lere daha fazla destek verilmesi, insanları işe yerleştirecek istihdam politikalarının belirlenmesi ve güvenli ve sürdürülebilir enerji arzını temin etme konuları yer almıştır.

123

Avrupa Birliği sürekli yenilenen bir yaklaşım ile politikalarını ve uygulamalarını gözden geçirmektedir. Genişleyen Avrupa bağlamında, üye ülkeler arasındaki farklılıkların ortadan kaldırılmasını amaçlayan yapısal teşvikleri de uygulamaya koymaktadır. Müzakere sürecinde Türkiye, mevcut AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin çalışmaların yanı sıra söz konusu bu politikalara da uyumu gerçekleştirmek ve gerekli tedbirleri almak durumundadır. 2.1.3. Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin hukuki zemini, 1964 yılında yürürlüğe giren ve ortaklığın temel ilkelerini belirleyen Ankara Anlaşmasına dayanmaktadır. Nihai amacı Türkiye’nin AT’ye tam üye olması olan Ankara Anlaşması ile, Türkiye ve Topluluk arasında üç kademede tamamlanacak bir ortaklık ilişkisi kurulmuş ve son dönemde Gümrük Birliğinin kurulması temel aşama olarak belirlenmiştir. Hazırlık döneminde Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir. 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol ile birinci gümrük indirim ve konsolide liberasyon listesi uyumu gerçekleştirilerek geçiş dönemi fiilen başlamıştır. 22 yıllık geçiş döneminin ardından son döneme gelinmiş, 1/95 sayılı Türkiye- AB Ortaklık Konseyi Kararı çerçevesinde sanayi ürünleri ile işlenmiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımına imkan veren Gümrük Birliği 1 Ocak 2006 tarihi itibariyle kurulmuştur. 2.1.4. Gümrük Birliğinin Türkiye’ye Etkileri Türkiye, Gümrük Birliği ile dünya ekonomisi ve ticaretinde önemli bir bloğa ticari entegrasyonunu gerçekleştirmiş ve iç pazarını uluslar arası normlarla uyumlaştırmıştır. AB pazarına diğer üçüncü ülkelere nazaran daha avantajlı giriş imkanı elde ederken, iç pazarını AB ve diğer ülkelerin rekabetine açmıştır. Tam üyeliğe giden yolda üstlenilmesi gereken AB müktesebatının Gümrük Birliği ile katılım öncesinde daha önceden uyumlaştırılması çalışmaları hızlanmıştır. Gümrük Birliğini takip eden ilk yıllarda koruma oranlarının düşmesi sebebiyle ithalat ve dış ticaret açığında yükselme olmuş ve uygulanan makro ekonomik politikalar bu kaybı telafi edememiştir. Ancak, bu dönemde Türkiye OECD ortalamaları üzerinde bir büyüme performansı sergilediği için AB’den ucuz yatırım ve ara malı ithalatını arttırmıştır. Türk sanayinin katma değeri daha yüksek yatırım ve ara mallarını AB pazarına ihraç etme imkanı yaratılmıştır. Üreticiler ölçek ekonomisi ve rekabet gücünün oluşturulmasına yönelik uygulamalara yönelmiş, ticari işlemlerin basitleştirilmesi ve sadeleştirilmesi ile işlem maliyetleri düşmüş ve ticaret hacmi artmıştır. Gümrük Birliği ile Ortak Gümrük Tarifesi’ne uyum kapsamında üçüncü ülkelerden sanayi ürünleri ithalatında uygulanan vergilerde indirim yapılmış, bu ithalattan özellikle küçük işletmeler hem fiyat açısından rekabette zorlanmış hem de kalitesiz ürünler piyasada yer almıştır. Yapılan indirimler ile gümrük vergisi gelirleri azalırken, ithal edilen ürünlerden tahsil edilen KDV gelirleri nedeniyle kamu gelirlerinde azalma olmamıştır. Sonuç olarak, Gümrük Birliği Türk sanayisini yoğun uluslar arası rekabet ile karşı karşıya bırakmış, bunun yanı sıra dünya düzeni ile entegre olmasında da zorlayıcı bir etken olmuştur. Sektörler, esnek yapıları nedeniyle, AB’den destek almadan rekabet ortamına uyum sağlayabilmiş ve sanayi alt yapısının modernleşmesine yol açmıştır. Ancak sektörlerde yaşanan sosyal ve ekonomik kayıplar ülkeyi genel anlamda olumsuz etkilemiştir. Esnaf ve sanatkarlar açısından Gümrük Birliğinin spesifik olarak olumlu veya olumsuz etkilerini söyleyebilmek oldukça zordur. Ancak, ticaretin daha liberal hale gelmesi sonucunda, perakende ticaret işinde çalışanlar, bu sektördeki yabancı sermayeli büyük işletmeler karşısında rekabet etmekte zorlanmış ve önemli iş kayıpları ekonomik krizlerin de etkisiyle yaşanmıştır.

124

2.1.5. AB’nin Genişleme Süreci ve Türkiye 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan Avrupa Konseyi Zirvesi’nde, Türkiye’nin, AB’nin tam üyeliğe aday ülkeler için geliştirdiği Katılım Öncesi Strateji’ye dahil edilmesi ve adaylık statüsü verilmesi ilişkilere yeni bir ivme getirmiştir. Katılım Öncesi Stratejisinin temel unsurları; katılım ortaklığı, ulusal program, tarama süreci ve mali yardım ile Topluluk programlarına katılım olarak tanımlanmıştır. AB, Katılım Ortaklığı Belgesini, Türkiye ise AB Müktesebatının Üstlenilmesine ilişkin Ulusal Programı hazırlamıştır. Belirlenen takvime göre bir dizi önlemler paketi çıkarılmış ve mevzuat uyumuna başlanılmıştır. 16- 17 Aralık 2004 tarihlerinde Brüksel’de yapılan Zirvede, Türkiye’nin diğer aday ülkelerle aynı kriterlerde değerlendirilecek bir aday ülke olduğu belirtilmiş ve katılım müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmıştır. 2.1.6. Müzakere Süreci AB tarafından hazırlanan Müzakere Çerçeve Belgesinin Konsey tarafından onaylanması ve Türkiye tarafından da kabul edildiğinin beyan edilmesi ile Lüksemburg’da yapılan Hükümetlerarası Konferansla Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri resmen başlamıştır. Müzakereler, katılım öncesi sürecin en temel unsurudur. Müzakereler sırasında, aday ülkenin AB müktesebatını kabul etme, yürürlüğe koyma ve etkili şekilde uygulama bakımından ne aşamada olduğu tespit edilmektedir. 2.2. Esnaf ve Sanatkarlar ile İlgili AB Müktesebat Fasılları AB müktesebatı 35 fasıl altında toplanmıştır. Bunlar içerisinde esnaf- sanatkarlar ve küçük işletmeler ile ilgili fasıllardaki mevzuat ve uyuma ilişkin bilgiler aşağıda verilmektedir: 2.2.1. Malların Serbest Dolaşımı AB’yi kuran 4 serbestiden biri olan malların serbest dolaşımı önemli bir bölümü oluşturmaktadır. Malların serbest dolaşımı mevzuatı gümrük vergilerinin, miktar kısıtlamalarının ve tüm tarife dışı engellerin, dolayısıyla ticarette teknik engellerin kaldırılması hususlarını içermektedir. AB tarafından uyumlaştırmayı sağlamak amacıyla oluşturulan “Klasik Yaklaşım” yöntemi ile, ürünlere ilişkin detaylı tanımlamalar ve tip onay getirilerek teknik mevzuat ile standartlar uyumlaştırılmıştır. Uyumda sorun yaşanınca, ürünlerin piyasaya kısıtlama olmadan sürülmesi amacıyla teknik mevzuatın daha temel kurallar içermesi, teknik detayların ise standartlarda yer alması sistemine gidilmiştir. Bu sistem “Yeni Yaklaşım “ olarak isimlendirilmiştir. Sistemin etkili bir şekilde işleyişi ve ürünlerin uygunluk değerlendirmeleri için de test ve belgelendirme sistemini içeren “Küresel Yaklaşım” sistemi kurulmuştur. Yeni yaklaşım direktifleri CE işaretlemesini ve bir çok standarda uyumu gerektirdiğinden, onaylanmış kuruluşlar, akreditasyon ve piyasa gözetimine ilişkin hususlar önem kazanmıştır. Yeni yaklaşım direktiflerinin iç hukuka geçirilmesinde önemli gelişmeler gerçekleştirilmiş olup, teknik mevzuat hazırlıkları devam etmektedir. Diğer çok önemli bir unsur olan ticarette teknik engellerin kaldırılmasını ve teknik mevzuatın uyumlaştırılmasını Türkiye taahhüt etmiştir. Malların serbest dolaşımı açısından teknik mevzuat sayısı 600’den fazladır. Bunlardan yarısına yakını Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Diğerlerinin bir çoğu da taslak halindedir. Teknik mevzuat uyumunun hukuki alt yapısı için hazırlanan Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Çerçeve Kanun 2002 yılında yürürlüğe girmiştir. Ancak, teknik mevzuatın uygulanmasında en önemli unsurlardan birisi olan onaylanmış kuruluşlar ve piyasa gözetimini sağlayacak denetimlere ilişkin idari yapılanmada sorun vardır. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile AB mevzuatına uygun ürünler iç pazara girebildiğinden onaylanmış kuruluşların yetersizliği imalatçıları zora sokmakta, maliyeti yükseltmekte ve

125

zaman kaybına sebep olmaktadır. Yine CE işaretlemesi için yetkilendirilmiş kuruluşlar, onaylanmış kuruluşlar ve uygulanacak modüller açısından konuya bakıldığında bilgi almada ve bunu uygulamada özellikle küçük işletmelerin belgelendirme için zorda kaldığı bir gerçektir. Bu başlık altındaki mevzuat oldukça kapsamlıdır. Ayrıca 2/97 sayılı OKK ile teknik mevzuatın uyumlaştırılmasının 5 yılda olacağının taahhüt edilmesi de işletmelere direkt yönelik bir başlık olması nedeniyle iş dünyasını yakından ilgilendirmektedir. Hüküm altına alınmış olan ürünler ve grupları daha ziyade büyük işletmeleri ilgilendirse de, bu işletmelere ara mal üreten esnaf ve sanatkarları da ilgilendirmektedir. Tanıma ve bildirime dair hususları içeren denetim mekanizması oluşturulduğunda, esnaf ve sanatkarlar standartlara uygun üretim için uyum anlamında sorun yaşayabilecektir. Bunların elimine edilebilmesi ve gerekliliğinin anlatılabilmesi için geçiş süresine ihtiyaç olacaktır. İlaveten, adapte olabilmeleri için mümkün olan yeni teşvik mekanizmaları da uygulamaya konulmalıdır. Her ne kadar Gümrük Birliği nedeniyle, bazı hususlara iş dünyası alışkın olsa da tam anlamıyla uyumda ekonomik ve sosyal boyutta sorun yaşanacaktır. 2.2.2. İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi Avrupa Birliğinin kuruluşunda temel olarak hedeflenen ve Kurucu Anlaşmada yer alan dört serbestlikten biri olan hizmet sunumu serbestisi, Roma Anlaşması ve Amsterdam Anlaşmasında hükme bağlanmıştır. Amsterdam Anlaşmasının 50. maddesinde (Roma Anlaşması’nın 60. maddesi), normal olarak bir ücret karşılığında sunulan malların, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımına ilişkin hükümler kapsamına girmeyen faaliyetler hizmet olarak tanımlanmaktadır. Bunlar;

- Endüstriyel faaliyetler, - Ticari faaliyetler - El sanatları faaliyetleri, - Serbest meslek faaliyetleridir.

Anlaşmanın 49 ve 50. maddeleri, vatandaşlık temelinde ayrımcılığı yasaklamakta ve diğer üye devletlerde hizmet sunmak isteyenlerin önündeki bütün engellerin kaldırılmasını öngörmektedir. Üye devletler, yerleşme ve hizmet sunma hakkıyla çelişkili ulusal mevzuat hükümlerini düzeltmekle yükümlüdür. Müktesebat başlığında hizmet sunumu ve yerleşme hakkı birliktedir. Yerleşme hakkı ile hizmet sunumu serbestisi arasındaki temel fark, yer ve süre unsurları bakımındandır. Yerleşme hakkında, bir üye devlet vatandaşı (gerçek veya tüzel kişi), bir diğer üye devlette yerleşerek, sürekli biçimde bir mesleki faaliyette bulunmaktadır. Hizmet sunumu serbestisinde de bir üye devlette yerleşik olma şartı vardır, ancak bu üye devlet ile hizmetin sunulduğu üye devlet birbirinden farklı ve geçici süreli olması gerekir. Aksi halde, yerleşme hakkına ilişkin hükümler uygulanmaktadır. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı, 1974 yılında verdiği iki kararla (Reyners ve Van Binsbergen), yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisi bakımından vatandaşlığa dayalı ayırımı yasaklayan Antlaşma hükümlerinin, doğrudan etkiye sahip olduğunu hükme bağlamıştır. Böylece, her üye devlet, söz konusu serbestilerden yararlanmak isteyen diğer üye devlet vatandaşlarına, kendi vatandaşlarına uyguladığından farklı muamelede bulunmamak yükümlülüğü altına girmiştir. Ancak, eşit muamele ilkesi, yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisinin gerçekleşmesi için yeterli olmamıştır. Bunun nedeni, üye ülkelerin, mesleki faaliyetlere giriş ve bu faaliyetlerin ifasına ilişkin milli kurallarının aynen uygulanmasının, söz konusu serbestilerden yararlanmak isteyen diğer üye ülke vatandaşları için bir engel teşkil etmeye devam etmesidir.

126

Hizmet sunumunda görülen engelleri ortadan kaldırmak amacıyla; diplomaların ve niteliklerin otomatik karşılıklı olarak tanınmasına yönelik olarak sektörel ve mesleki bazda direktifler, karşılıklı tanıma mekanizmasını kurma amaçlı genel sistem direktifleri ve ticaret, sanayi, ve el sanatları alanındaki hizmet gruplarını kapsayan geçiş dönemi direktifleri çıkarılmış ve mevzuat oluşturulmuştur. Bu kapsamda, başka bir üye ülkede çalışmak isteyen bir üye devlet vatandaşının sahip olduğu meslek sektörel bir direktifteki meslek değilse (doktorluk, hemşirelik, diş hekimliği, veterinerlik, ebelik ve mimarlık meslekleri ile ilgili direktifler) başvuru sahibi “Genel Sistem” olarak nitelendirilen sistem çerçevesinde başvurusunu yapar. Genel Sistem, toplulukta icra edilmesi ortak bir düzenlemeye tabi olmayan tüm meslek gruplarına uygulanan sistemdir. Başvuru sahibi, eğer çalışmak istediği meslek alanı o üye ülkede herhangi bir mevzuat düzenlenmemişse, sahip olduğu mesleği herhangi bir kısıtlama ile karşılaşmadan icra eder. Eğer sahip olduğu meslek o ülkede ulusal bir mevzuat ile düzenlenmişse, o ülkedeki yetkili kuruluş, başvuranın mesleki yeterliklerini gösteren belgeyi kendi ulusal düzenlemeleri ile karşılaştırır. Bu karşılaştırma sonucu önemli bir farklılık ortaya çıkmazsa başvuru sahibi mesleğini icra edebilir. Topluluk mesleki yeterliklerin karşılıklı tanınması sisteminin yeknesak uygulanabilmesini teminen meslekleri 8 ayrı seviyede düzenlemek suretiyle belgelendirmiştir. Bunlar:

1. Seviye- İlköğretim diploması 2. Seviye- Yaygın Eğitim Sertifikası(Çırak, 2. seviye sertifikalı) 3. Seviye- Yaygın Eğitim Sertifikası (Kalfa, 3. seviye sertifikalı) 4. Seviye- Meslek Lisesi Diploması- Teknisyen (Usta, 4. seviye sertifikalı) 5. Seviye- Meslek Yüsekokulu Diploması- Teniker (Ustabaşı, 5. seviye sertifikalı) 6. Seviye- Fakülte Lisans Diploması (uzman, 6. seviye sertifikalı, lisanslı) 7. Seviye- Yüsek Lisans Diploması 8. Seviye- Doktora Diploması olarak düzenlenmiştir.

Hizmet sunumu serbestisine ilişkin çalışmalarda, en önemli hususlardan biri diplomaların ve mesleki yeterliklerin karşılıklı tanınması için çıkarılan sektörel direktiflerdir. Avrupa Birliğinde yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisine ilişkin hukuki ve fiili son engellerin de kaldırılması yönündeki çalışmalar sürdürülmektedir. 2.2.2.1. Türkiye- AB İlişkileri Bağlamında Hizmet Sunumu Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında, yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisi, taraflar arasında bir ortaklık kuran 1963 tarihli Ankara Anlaşmasının 13 ve 14’üncü maddelerinde düzenlenmiştir. Ankara Anlaşmasının tamamlayıcı bir parçası olan 1970 tarihli Katma Protokolün 41’ inci maddesinde ise, tarafların yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisine ilişkin olarak, yeni kısıtlayıcı tedbirler koymaktan kaçınmaları hükme bağlanmıştır. Gümrük Birliği müzakerelerine paralel olarak yürütülen görüşmeler sonucunda, tarafların üzerinde mutabakat sağladığı bir metin hazırlanmış, ancak “Teşebbüs Hakkı ve Hizmetler” ile ilgili bölüm, Gümrük Birliğine ilişkin Ortaklık Konseyi Kararından, bazı üye ülkelerin itirazı üzerine çıkartılmıştır. 2.2.2.2. AB İkincil Mevzuatı Yukarıda bahsedildiği üzere 1980 yıllarında spesifik meslek gruplarının eğitim programlarını süre ve içerik olarak uyumlaştıran sektörel direktifler çıkarılmıştır. Ancak, her bir meslek için ayrı ayrı ve çok uzun müzakereler gerektiren bu yöntemle uyumlaştırma çok güç ve zaman alıcı olduğundan daha sonra müfredatı uyumlaştırmaksızın doğrudan diplomaların karşılıklı tanınmasını içeren “Genel Sistem Direktifleri” yöntemi benimsenmiştir. 99/42/EC Sayılı Konsey Direktifi, kendi nam ve hesabına çalışma faaliyetine

127

yönelik mesleki eğitime ek olarak, ilgili kişinin iş deneyimi yoluyla kazandığını belirttiği meslek ve ticaret işlerinde “mesleki yeterliliğe sahip” olduğunun kabul edilmesinin usul ve esaslarını belirlemektedir. Hizmetlerin Serbest Dolaşımı bölümünde yer alan esnaf ve sanatkar kesimini ilgilendiren, Niteliklerin Tanınması Genel Sistemlerine Katkı Sağlamak ve Serbestlik ve Değişim Tedbirleri Konusundaki Direktifler Kapsamında Yer Alan Mesleki Aktivitelerle İlgili Niteliklerin Tanınması için Bir Mekanizma Kurulması Hakkında 7 Haziran 1999 tarihli konsolide geçiş direktifi 1999/42/EEC, karşılıklı tanınma için Genel Sistem Direktiflerinin tamamlayıcı bir unsuru olarak oluşturulmuştur. Ticaret sanayi ve küçük el sanatlarına yönelik hizmet gruplarını kapsamaktadır. Temel prensibi mesleki deneyimin karşılıklı tanınmasını sağlayan bir mekanizmanın kurulmasına dayanmaktadır. Kendi nam ve hesabına çalışma faaliyetine yönelik mesleki eğitime ek olarak, ilgili kişinin iş deneyimi yoluyla kazandığını belirttiği meslek ve ticaret işlerinde “mesleki yeterliliğe sahip” olduğunun kabul edilmesinin usul ve esaslarını belirlemektedir. Yine 1999/42/EEC sayılı direktife Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin 2003 Türkiye Ulusal Programı, Kişilerin Serbest Dolaşımı başlığı altında oluşturan mevzuat uyum cetveline atıfta bulunulmaktadır. Yani bu direktif, hem kişilerin serbest dolaşımı hem de hizmet sunumu serbestisine ilişkindir. Söz konusu bu direktif, Mesleki Niteliklerin Tanınmasına İlişkin 7 Eylül 2005 tarihli 2005/36/EC sayılı direktifle kaldırılmış ve yukarıda bahsedilen 8 seviyedeki belgelendirmeye tabi olmuştur. 2.2.2.3. AB Mevzuatı Açısından Yapılması Gerekenler Genel olarak bu fasılla ilgili müktesebat uyumu son derece sınırlıdır. İş kurma hakkı alanında bir gelişme olmamış ve yabancıların iş kurmasındaki bazı kısıtlamalar devem etmektedir. Meslekler alanında da sınırlı bir uyum yapılmıştır. Ülkemizde ise esnaf-sanatkarlar statüsünde verilen hizmetlerin yerine getirilebilmesi için 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitimi verilen meslek dallarında Bakanlığın verdiği belgelere (kalfalık ve ustalık belgelerine), 3308 sayılı Kanunun kapsamı dışında kalan meslek dallarında ise, sadece 5362 sayılı Kanuna tabi esnaf ve sanatkarlar için geçerli olmak üzere, esnaf ve sanatkarlar odaları tarafından verilen belgelere (TESK kalfalık ve ustalık belgeleri) sahip olmak gerekmektedir. 5362 sayılı Kanuna göre, işyeri açabilmek için; esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı esnaf ve sanatkar çalışma bölgesi içindeki ilgili odaya kayıt olma zorundadır. Odaya kayıt olmak için Türkiye Cumhuriyeti uyruğuna kayıtlı olmak veya yabancı devlet uyruğunda bulunmakla birlikte Türkiye’de sanat ve ticareti yapıyor olmak gerekmektedir. Katılım Ortaklığı Belgesinde orta vadeli bir öncelik olarak görülen mesleki yeterliklerin karşılıklı tanınması konusundaki mevzuat uyumu, ülkemiz açısından kısa vadeli bir öncelik olarak değerlendirilmektedir. Buna ilişkin olarak Ocak 2004’te Avrupa Birliği Genel Sekreterliği koordinasyonunda bir çalışma grubu oluşturulmuş, “mesleki yeterliklerin karşılıklı tanınması” sistemini oluşturmak üzere 2006 yılında Mesleki Yeterlilik Kurumu kurulmuştur. TESK olarak, esnaf ve sanatkar meslekleri ile ilgili mesleki yeterlilikleri belirlemede aktif rol alınması şarttır. Genç ve eğitimli iş gücü kapasitesi bakımından, hizmet sektörü ülkemiz için son derece önemli bir sektördür. Gelecek yıllarda bu potansiyel bir çok alanda ülkemizin önünü açacaktır. Bu kapsamda ise AB büyük bir Pazar olanağı sunmaktadır. AB pazarında, bir mesleğin icra edilebilmesi ve hizmetin sunulabilmesi için “Mesleki Niteliklerin Karşılıklı Tanınmasına” ilişkin AB mevzuatının tamamıyla uyumlaştırılmış olması gerekmektedir. Aksi halde Birlik tarafından, mesleğini icra etmek veya hizmet sunumu yapmak amaçlı kişilerin serbest dolaşımı engellenmektedir.

128

Ülkemizde hem AB normlarına uygun bir belgelendirme sistemi mevcut değildir; hem de mesleki unvan “diploma” yoluyla elde edilmektedir. AB mevzuatında ise; alınan eğitimin, edinilen deneyimin sonucunda kazanılan unvanın belgelendirilmesi söz konusudur. AB direktiflerinde “mesleki unvan ve mesleki hizmet ” tanımı geniş ve kapsayıcı bir tanımdır ve bir sistem içinde ele alınır. Ülkemizde sadece bazı mesleklerde diploma yoluyla kazanılan unvanı kullanılabilme şartları mesleki hizmet aşamasında belirlenmektedir.. Herhangi bir eğitim almadan çalışarak beceri kazananların büyük bir bölümü sahip oldukları becerilerini belgelendirme imkanı bulamamaktadır. Çalışarak beceri kazananlara meslek odalarınca hazırlanıp verilen belgenin bir başka kurum tarafından kabul görmediği de bilinmektedir. Bu faktörler eğitim ve istihdam yaşamı arasında anlaşmazlıklara neden olmakta ve bundan dolayı da eğitim veren kuruluşlar, eğitim alanlar ve bunları istihdam eden işverenler arasında güvensizlik oluşturmaktadır. İşçi ve işveren kesiminin sisteminin işleyişinde etkin olarak yer almaması sebebiyle, eğitim programları eğitim veren kuruluşlarca genellikle tek elden hazırlanmaktadır. Bu programlara göre yetiştirilen kişilerin iş yaşamının istek ve ihtiyaçlarına uygun yetiştirilememeleri bu kişilerin işsiz kalmalarına sebep olmaktadır. AB pazarında bir hizmetin serbest dolaşabilmesi için mesleki yeterlilikler ve sertifikaların karşılıklı tanınmasına yönelik sistemin, kurumların ve mevzuatın tam olarak uyumlaştırılması gereklidir. Meslek standartları iş yaşamı ile eğitim yaşamı arasında önemli bir köprü işlevi görmektedir. Türkiye’de meslek standartları sistemin henüz işler halde olmaması Türk vatandaşlarının hizmetlerin serbest dolaşımı hakkından yararlanamaması durumunu ortaya çıkarabilecektir. Dolayısıyla, herhangi bir mesleğe ilişkin ulusal standartlar/yeterlilikler belirlenmez ise ülkemizin tam üyeliği durumunda pek çok alan itibariyle AB üyesi ülkelerde mesleki eğitim almış diğer AB vatandaşları, hiçbir ulusal kritere uyum zorunluluğu olmadan ülkemizde mesleki hizmet sunabileceklerdir. Buna karşın Türk vatandaşlarının, mesleki yeterliliklerini belgeleyen bir sistem bulunmadığı için hizmetleri serbest dolaşım hakkından fiili olarak yararlanamayacakları açıktır. AB’de mesleklere yönelik, her üye ülkede kendi iç hukuku çerçevesinde düzenleme yapılması ülkelere bırakılmış olduğundan ülkede kendi iç hukuku çerçevesinde meslekle ilgili düzenleme var ise, mesleki yeterliliği karşılaştırabilmektedir. Düzenleme yok ise, bir kısıtlama bulunmamaktadır. Ancak, genel anlamda ülkeler bu yaklaşıma göre kendi hizmet gruplarını koruma amaçlı olarak düzenleme yapmayı tercih etmekte ve niteliğini arttırıcı çalışmalara önem vermektedir. Bu bağlamda, ülkemizde de sistemin biran önce işler hale getirilmesine özen gösterilmelidir. Meslekler ve buna göre eğitim programları belirlenirken esnaf ve sanatkarlar meslekleri için TESK görüşüne başvurulmalı ve çalışmalar yürütülürken deneyimlerinden yararlanılmalıdır. Zira oluşturulacak olan sistemde meslek standardı değil, mesleki yeterlilikler belirlenecektir. Yapılacak çalışma, gerek meslek standartları ve gerekse sınav ve belgelendirme, çalışma yaşamında meydana gelen değişim ve gelişmelere paralel olarak sürekli yenilenmesi ve güncelleştirilmesi gereken bir faaliyettir. Yasayla düzenlenmemiş ve genellikle uygulamadan öğrenilen ara mesleklerdeki yeterliliklerin karşılıklı tanınması konusunun önemine rağmen, ülkemizde özellikle pratik tecrübeler sonucu kazanılan meslekler ve mesleki yeterliği onaylayacak yetkili bir kurum mevcut değildir. Bu ise onay işlemini gerçekleştirecek bir üst yapının kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Sonuç olarak, özellikle esnaf ve sanatkar meslek dalları açısından mesleki eğitim, meslek standartları ve eğitimin içeriği ile verilecek belgelerin karşılıklı tanınmasını sağlayacak yapılanmaya ülkemizde bir an önce geçilmelidir. Bu yapılanma sürecinde uygulamadaki 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile önemli bir görev üstlenmiş olan

129

esnaf ve sanatkar odaları tarafından yapılan eğitim ve belgelendirme desteklenmeli ve geliştirilmelidir. Yapılanmada esnaf ve sanatkar meslekleri ile ilgili olarak mutlaka görev ve yer alması gerekmektedir. Söz konusu meslekleri en iyi tanıyan, TESK ve alt teşkilatıdır. AB mevzuatı uyum hazırlıkları sırasında, ilgili ve etkilenen taraf olan esnaf ve sanatkarlarla ilgili olarak, ülkemiz iş dünyasının gerçekleri ile bağdaşır teorik ve pratik uygulamaların oluşturulması şarttır. TESK olarak, çıkarılacak uyum mevzuatlarının hazırlık sürecine dahil olunduğunda ve müzakerelerin sonuçlanmasına kadar olacak dönemde gereken bütün ön hazırlıklar yapılacaktır. Bunun için gereken mevzuat hazırlıklarına başlanılması ve idari yapılanmanın oluşturulması öncelikli bir konudur. En son tam olarak kapanacak bir başlık olması şimdiden belli olan bir konu olduğundan, müzakere pozisyon belgesi hazırlanırken, esnaf ve sanatkarlarımızın geleneksel yapısı göz ardı edilmemeli ve yeni üye olan ülkelerin bu alanda kazandıklarının gerisinde kalacak bir husus kabul edilmemelidir. 2.2.3. İşletmeler ve Sanayi Politikası Müzakere sürecinde müzakeresi açılmış ve Müzakere Pozisyon Belgesi hazırlanmış bir fasıldır. Bu başlık altına daha önceleri ayrı olarak ele alınan KOBİ politikası da dahil edilmiştir. Sanayi politikası diğer politikalarla bağlantılı bir alandır. AB’nin ilk kuruluş zamanında öncelikli bir alan olmuş ve özellikle AKÇT Anlaşmasında önemli bir kısmı oluşturmuştur. Bu politika içerisinde de rekabet ile ilgili mevzuat yer almıştır. Artık, AKÇT geçerli olmadığından, daha az sayıda mevzuat ve konu bu başlık altında yer almaktadır. AB Sanayi Politikasının esas temelini rekabete dayalı piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi oluşturmaktadır. Yenilikçilik, çevre dostu sanayi ve insan kaynaklarının geliştirilmesi hususları bu politikanın diğer konularıdır. Mevzuat açısından bakıldığında, Türkiye’de de Sanayi Stratejisi için bir doküman hazırlanmıştır. Bu dokümanın revize edilme çalışması devam etmektedir. İşletmeler ile ilgili olarak iç hukuka geçirilmesi zorunlu olmayan ama yapılacak teşvik mekanizmalarında değerlendirilen 2003 yılında çıkarılmış olan KOBİ tanımına ilişkin mevzuat iç hukukumuza Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik ile geçirilmiştir. Yönetmelikte, yasal statüsü ne olursa olsun ekonomik faaliyette bulunan birimler işletme olarak tanımlanmıştır. Mikro, küçük ve orta ölçekli işletmelere çalışan sayısı, yıllık net satış hasılatı veya mali bilanço toplamına ilişkin sınıflamalar getirilmiştir. Bu fasılda işletme politikası ile ilgili 2000/35/ EC sayılı geç ödemelerde alacakların korunmasına ilişkin bir direktif bulunmaktadır. Mevzuat bu alanda küçük işletmeleri korumaya yönelik hükümler içermektedir. İç hukukumuza geçirilmesi çalışması devam etmektedir. AB’nin bu fasıldaki müktesebatı yukarıda bahsedilen mevzuat dışında strateji belgeleri ve Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programından oluşmaktadır. AB’nin üzerinde önemle durduğu bir konu olan KOBİ ve İşletme Politikasının temeli;

• KOBİ politikalarının diğer politikalarla koordinasyonunun sağlanması • AB ve ulusal seviyede KOBİ topluluğu ile düzenli diyalog kurulması • KOBİ’ler için idari basitleştirmelerin yapılması • Girişimciliğin desteklenmesi • Küçük İşletmeler Şartının uygulanması • Daha iyi mevzuat hazırlanması • Avrupa Bilgi Merkezleri Ağının kurulması • KOBİ’lerin geliştirilmesine yönelik faaliyetlerin yapılması

130

esaslarına dayanmaktadır. Söz konusu politikaların uygulanması amacıyla KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı çıkarılmış ve 2007 yılında da revize edilmiştir. Strateji alanlarındaki faaliyetlerin hayata geçirilmesi ile, mevzuatın sadeleştirilmesi, karmaşık düzenlemelerin kaldırılması ve daha iyi iş ortamının sağlanması girişimciliği destekleyecek uygulamalar olacaktır. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği'nin Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programına (CIP- Competitiveness and Innovation Programme) Türkiye'nin katılımı konusundaki Sanayi ve Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda sürdürülen çalışmalar çerçevesinde, Programın 1.bileşeni olan Girişimcilik ve Yenilik Programına ülkemizin katılımına dair Mutabakat Zaptı Avrupa Komisyonu ile 12 Şubat 2008'de imzalanmıştır. Söz konusu program ile küçük işletmelerin ihtiyaç duyduğu alanlarda projeler hazırlanması ve uygulanması mümkün olacaktır. 2.2.4. Rekabet Politikası AB Rekabet Politikası, piyasa güçlerine dayalı bir İç Pazarın etkili şekilde işlemesinin aracıdır. Dolayısıyla, piyasa içinde gerçekleşen herhangi bir ekonomik faaliyetin İç Pazarla bağdaşır olması, AB Rekabet Politikasının esas çerçevesini oluşturmaktadır. Avrupa Birliği Rekabet Politikası temel olarak, Avrupa Topluluklarını kuran AB Antlaşmasının, özellikle 81 – 89. maddelerine dayanmaktadır. Bu maddeler, iki bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm, şirketlere ilişkin kurallar içermektedir. Bu bölüm altında, rekabeti sınırlayan anlaşmalar ve hakim durumun kötüye kullanılması yasaklanmıştır. İkinci bölümde ise, üye devletler tarafından yapılan devlet yardımları düzenlenmektedir. Antlaşmanın ilgili maddeleri doğrudan uygulanabilmekte, bir başka ifadeyle, uygulanmaları için üye devletlerin iç hukukunda herhangi bir düzenleme gerekmemektedir. Topluluğun Rekabet Politikası 4 ana başlık altında ele alınabilmektedir.

• İşletmelere uygulanan rekabet kuralları • Birleşmelerin kontrolü • Özel haklara sahip teşebbüslere uygulanan rekabet kuralları • Devlet yardımları.

2.2.4.1. İşletmelere Uygulanan Rekabet Kuralları İşletmelere uygulanan rekabet kurallarına ilişkin AB mevzuatı, Antlaşmanın 81. ve 82. maddelerinin uygulamasını düzenleyen 1/2003 sayılı Konsey Tüzüğüdür. Bu Tüzük 1962 yılından beri yürürlükte olan 17/62 sayılı Tüzüğün yerini almış ve Mayıs 2004 tarihinde uygulanmaya başlamıştır. Rekabet Politikasının yasal dayanakları içinde bulunan Komisyon kararları, belirlenen rekabet kurallarından muaf tutulacak anlaşmaları belirlemektedir. Komisyon duyuruları ise, rekabet alanındaki gelişmeler konusunda bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Bunlar, kanun gücünde değildir ancak idari işlemlerinde Komisyonu bağlamaktadır. 2.2.4.2. Birleşmelerin Kontrolü Birleşme ve devralmaların kontrolü 802/2004 sayılı Tüzük ile gerçekleştirilmektedir. Bu Tüzük de 1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren uygulanmaya başlamıştır. Antlaşmanın 82. maddesi, şirketlerin fiilen tekel ya da tekel benzeri bir konumda olmaktan kaynaklanan güçlerini kötüye kullanmalarını yasaklamakta ve bu gücü denetim altında tutmayı hedeflemektedir. Bu maddenin uygulaması için, şirketin hakim durumda olması gerekmektedir. Komisyon, şirketin piyasadaki gücünü, bir başka ifadeyle, hakim durumda olup olmadığını değerlendirirken: pazar payını, piyasada rakiplerin olup olmadığını, şirketin kendine ait dağıtım ağının ve hammaddelere ayrıcalıklı erişiminin olup olmadığını dikkate almaktadır. Şirketin İç Pazarın önemli bir bölümüne hakim olması için, bütün İç Pazarda hakim durumda olması gerekmemektedir. Bazı üye devletlerde, hatta üye devletlerden birinde ve duruma göre

131

üye devletteki bir bölgede hakim durumda olması yeterlidir. Şirketin hakim durumu kötüye kullanması için: • Doğrudan ya da dolaylı olarak haksız alış ya da satış fiyatları veya adil olmayan diğer

ticaret koşulları belirlemesi, • Üretimin, pazarın ya da teknik gelişimin sınırlanması, • Ticari taraflara eşdeğerdeki işlemler için farklı koşullar uygulayarak dezavantajlı duruma

düşürmesi, • Sözleşme taraflarından birine sözleşme ile ilgisi bulunmayan ek faaliyetler yüklemesi

gerekmektedir. 2.2.4.3. Özel ve İnhisari Haklara Sahip Teşebbüsler Anlaşmanın 86. maddesi, özel ve inhisari haklara sahip teşebbüslerin Topluluğun rekabet kuralları karşısındaki yerini ortaya koyar. Antlaşmanın 86.(1) maddesi uyarınca, üye devletler, kamu işletmeleri ile kendilerine özel ve inhisarı haklar tanıdıkları teşebbüslerle ilgili olarak, başta anlaşmanın vatandaşlığa göre ayrımcılık yapılmaması ilkesini düzenleyen 12. maddesi ile rekabet kurallarını düzenleyen 81-89. maddeler olmak üzere, Antlaşmaya aykırı düşen hiçbir tedbir alamayacak ve mevcut olanları da devam ettirmeyecektir. Anlaşmanın 86(2). maddesi ise bir önceki kurala istisna olarak; ekonomik yarara ilişkin hizmetli görevli ya da gelir getirici tekel niteliğinde olan teşebbüsler, rekabet kuralları başta olmak üzere AT Antlaşması’nda yer alan kurallara bu kurallar kendilerine verilen asli görevleri yerine getirmelerini engellemediği ölçüde tabi olacaklardır. 2.2.4.4. Devlet Yardımları: Bu alan, AT Antlaşması’nın 87-89. maddelerinde düzenlenmiş ve zaman içinde oluşturulan ikincil mevzuat ve ATAD kararlarıyla genişlemiştir. Bu bağlamda, ortak pazarla ve Topluluk rekabetiyle bağdaşmayan devlet yardımları yasaklanmıştır. Ancak, AB Rekabet Hukuku çerçevesinde, belirli devlet yardımlarına müsaade edilmektedir. Bu yardımların Birliğin tümü için olumlu etkileri olması beklenmektedir. İç Pazarın işleyişine engel teşkil etmeyen ve bu nedenle izin verilen yardımlar aşağıda yer almaktadır:

• Tek tek tüketicilere verilen sosyal nitelikli yardımlar, • Doğal afet ya da olağanüstü durumların yol açtığı zararların telafisi için verilen

yardımlar, • Az gelişmiş bölgelerde ekonomik gelişmeyi hızlandırmak, tüm kamuoyunun

yararlanabileceği bir projenin uygulanmasını desteklemek ya da herhangi bir üye devletin ciddi bir ekonomik sorununu gidermek, belirli faaliyetlerin ya da alanların gelişimini kolaylaştırmak, kültür ve mirasın korunmasını desteklemek amacıyla yapılan yardımlar.

Üye devletler tarafından yapılan devlet yardımlarının İç Pazarın işleyişine engel teşkil edip etmediğini denetleme yetkisi Komisyona aittir. Planlanan ya da mevcut yardımların niteliğinde yapılacak herhangi bir değişikliğin Komisyona bildirilmesi gerekmektedir. Bildirim yükümlülüğü üye devlet hükümetine aittir ve her türlü yardımı kapsamaktadır. Ancak Komisyon, hem iş yükünü azaltmak hem de devlet yardımı politikasına açıklık getirerek sistemin isleyişini kolaylaştırmak için, çeşitli alanlarda yönlendirici ilkeler ya da çerçeve metinler kabul etmiştir. Bu belgeler, ekonomik olarak az gelişmiş bölgeler, araştırma ve geliştirme, istihdam ve eğitim, KOBİ’ler, çevre, zor durumda olan şirketlerin yeniden yapılandırılması gibi konularla ilgilidir. Ancak, re’sen ya da şikayet üzerine yapılan inceleme, verilen veya planlanan yardımın bu çerçevelerden birinin içine girmediğini ortaya koyduğu takdirde, Komisyon soruşturma başlatmaktadır.

132

Komisyon; KOBİ’ler, eğitim ve istihdama yönelik devlet yardımlarına ilişkin grup muafiyeti tüzükleri çıkararak, İç Pazarla bağdaşma şartlarını belirlemiştir. Bu bağlamda, özellikle KOBİ’lere yönelik devlet yardımlarına ilişkin idari yapıyı basitleştirmek için “de minimis kuralı” olarak bilinen bir eşik tespit edilmiştir. Buna göre, üç yıllık bir süreçte 200.000 Euro sınırının altında kalan devlet yardımlarına, ticareti etkilemediği ve rekabete zarar vermediği düşünülerek, müsaade edilmektedir. Bunun yanı sıra, yatırım için brüt yardım toplam değerinin %15’ini, danışmanlık için hizmet değerinin %50’sini ve fuarlara katılım amaçlı ilk katılım için %50’sini geçemez. Ölçekleri nedeniyle KOBİ’ler arasında yapılan ve piyasada rekabeti kayda değer ölçüde kısıtlamayan, önemsiz anlaşmalar de minimis kuralı kapsamında ele alınarak rekabet otoritelerince rekabeti bozucu uygulama olarak değerlendirilmemektedir. De minimis kuralı pazarın büyüklüğü ile ilişkilendirmemekte, kriter olarak tarafların pazardaki payları dikkate alınmaktadır. AB içinde devlet yardımları giderek azalmakta ve yardımlar araştırma, KOBİ’lerin geliştirilmesi gibi alanlara yönelmektedir. Bir taraftan daha az devlet yardımı verilmesi ve verilen yardımların daha etkili olarak kullanılması hedeflenirken, diğer taraftan, üye ülkelerin genel kamu yararı hizmetlerini aksatmadan sürdürmesi göz önünde bulundurulmaktadır. Eğitim yardımları üretim, işleyiş ve pazarlama gibi bütün sektörlere uygulanmaktadır. Küçük işletmeler yanlarında çalışanlara aldırmak istedikleri genel eğitim masraflarının %70’ini devlet yardımı olarak alabilirler. Bu dezavantajlı bir çalışan için %80 olabilir. İstihdam yardımı işletmelere uygulanan bir diğer yardımdır. İhracat ve ithalat ile ilgili işletmeler dışında, küçük işletmelere maliyetin % 15’i kadar istihdam yardımı yapılabilmektedir. 2.2.4.5. Türkiye’nin Topluluk Rekabet Hukukuna Uyumu Türkiye’nin Topluluğun rekabet hukukuna uyum konusundaki en kapsamlı taahhütleri 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında Gümrük Birliğini oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararında yer almıştır. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve Birleşme ve Devralmalara ilişkin Yönetmelikler mevzuatı genel olarak kapsamaktadır. Yapılan uyum çalışmaları kapsamında, anti-tröst ve blok muafiyetler alanında ilerleme olmasına karşın imtiyazlı haklara sahip işletmelerin tabi olduğu kurallara ilişkin gelişme olmamıştır. Avrupa Birliği Rekabet Hukuku konusunda KOBİ’leri ve bu kapsamda esnaf ve sanatkarı yakından ilgilendiren konuların başında “devlet yardımları” başlığı gelmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin AB Rekabet Hukukuna uyum sürecinde esnaf ve sanatkarı en çok ilgilendirilecek düzenlemelerden birisi devlet yardımlarının yeniden ele alınması ve “ de minimis” ilkesi çerçevesinde KOBİ’lere yönelik muafiyetlerin de mevzuata dahil edilmesi olacaktır. Konuya ilişkin de- minimis Tebliği hazırlık çalışmaları devam etmektedir. Devlet Yardımları kapsamında AB’nin son zamanlarda giderek artan KOBİ destek mekanizmalarının Türkiye’de de yaygın ve sistemli biçimde uygulanabilmesi gereklidir. Özellikle esnaf- sanatkarları ilgilendiren devlet yardımları ile ilgili bölümde, Devlet Yardımı İzleme Otoritesinin oluşturulmaması önemli bir eksikliktir. Türkiye’de AB kriterlerine dayanan etkin bir devlet yardımları kontrol sistemi mevcut değildir. Devlet yardımları envanterinin oluşturulması ve bu alanda mevzuat taraması yapılarak önlemlerin ve dayanakların belirlenmesi Topluluk mevzuatına uyumda temel teşkil edebilecektir. 2.2.5. Ulaştırma Politikası AB ulaştırma mevzuatı güvenli, etkin, çevresel açıdan sağlıklı ve kullanıcı dostu taşıma hizmetlerini destekleyerek iç pazarın işleyişini iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Ulaştırmaya ilişkin müktesebat, karayolu, demiryolu, iç suyolları, kombine taşımacılık, hava ve deniz

133

taşımacılığını kapsamaktadır. Ayrıca ulaştırma, teknik ve güvenliğe ilişkin standartlar, sosyal standartlar, devlet yardımlarının denetimi ve iç ulaşım pazarı bağlamında piyasanın liberalleştirilmesiyle ilgilidir. Karayolu taşımacılığı ile ilgili mevzuat başlıkları aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

• Aranılan belgeler • Çalışma saatleri • Tehlikeli ürünlerin taşınmasında uyulması gerekenler • Güvenlik koşulları • Şoförlerin eğitimi ve testleri • Sürücü lisansları

Türkiye’de karayolu taşımacılığı ile ilgili mevzuatta önemli bir uyum yapılmıştır. Buna karşın idari kapasitenin ve kurumlararası işbirliğinin güçlendirilmesi konusunda eksiklikler bulunmaktadır. Önemli bir esnaf- sanatkar grubunu ilgilendiren konu da ulaştırma alanındaki hizmet sunumudur. Uygulamalar itibariyle, ulaştırma alanındaki hizmet sunumu serbestisi incelendiğinde, teknik açıdan rekabet gücü yüksek görünen sektörün rekabet gücüne olumsuz katkı yapan bazı faktörler aşağıda sıralanmıştır:

- Sürücü vizeleri: AB üyesi ülkelerde ve bu ülkelere varış güzergahında transit geçilen ülkelerde, sürücülerimizden istenen vizeler, karayolu taşımacılığının en önemli unsuru olan “sürat” açısından olumsuz etkiler yaratmaktadır. Sürücü vizelerinin, bu mesleğe mensup kişiler için kaldırılması veya uzun süreli ve çok giriş-çıkışlı olması taşımacılık için büyük önem arz etmektedir;

- Geçiş ücretleri: Taşımacılıkta maliyeti en çok etkileyen faktörlerden birisi de geçiş ücretleridir. Makul seviyelerin üzerindeki ücretler, navlun maliyetini, dolayısıyla malın bedelini artırmakta veya taşımacının rekabet edebilmek için çok düşük bir kar marjıyla çalışmasına neden olmaktadır. Geçiş ücretlerinin karşılıklı olarak kaldırılması, AB üyesi ülkelerde olduğu kadar, transit geçilen güzergah ülkelerinde de gerekli görülmektedir;

- Geçiş belgesi kotaları: Çeşitli ülkelerin, çevre koruma, karayollarının zarar görmesi veya kendi taşımacılarını koruma amacıyla kotaları artırmaması, özellikle eşya taşıyan Türk taşıtlarına tahsis edilen geçiş belgelerinin kotalarının yetersiz kalması nedeniyle, taşımalarda aksamalar ortaya çıkmaktadır. Özellikle, İtalya, Avusturya, Romanya, Macaristan ve Fransa gibi ülkelere veya bu ülkelerden yapılan taşımalarda kotaların yetersizliği sebebiyle yılın son aylarında sıkıntılarla karşılaşılmaktadır. Kotaların kaldırılması veya ihtiyaca cevap verebilecek gerçekçi kota miktarlarının belirlenmesi sektör açısından büyük önem arz etmektedir. Bu konuda çalışan şoför esnafının uyumu için gereken çalışmalara öncelik verilmeli ve konuya ilişkin görüşmeler gerçekleştirilmelidir.

Yukarıda değinilen, uluslararası taşımacılıkta rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen, unsurların yanı sıra, mevzuat, yapısal ve kurumsal uyum yönünden de yaşanmakta olan bazı sorunlar bulunmaktadır. Bu çerçevede, taşımacıların uyum sağlaması gereken AB standartları arasında rekabet ve taşıma maliyetlerini etkileyecek önemli konulardan birisi “sosyal hükümler”e uyum sağlanmasıdır. Ülkemiz, “Karayolu ile Uluslararası Taşıma Yapan Taşıt Mürettebatının Çalışmasına İlişkin Avrupa Anlaşması (AETR)”na taraf olmasına karşın, henüz Türk mevzuatı anılan Anlaşmanın gerekleri ile uyumlu hale getirilememiştir. Böyle bir uyumun sağlanmasının ardından, sektörün rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyebilecek ilave faktörlerin oluşması muhtemel gözükmektedir. Şoför esnafını ilgilendiren karayolu taşımacılığı dikkate alındığında mevzuat uyumlaştırılmasına ek olarak ilgili idari birimlerin kapasitelerinin artırılması da önem arz

134

etmektedir. Türkiye’deki kaza oranının AB’ye oranla altı kat fazla olması sonucu, çok büyük bir ölüm ve ekonomik kayıp söz konusudur. Bu nedenle yol güvenliğinin geliştirilmesi öncelikli olmalıdır. Müktesebat henüz etkili bir biçimde uygulanmamaktadır. Karayolu ağı üzerinde trafik kazalarının yoğunlaştığı noktalarda çalışmalar hızlandırılmalıdır. Güvenli trafik akışı sağlanmalı, yol ağının tümünde trafik güvenliğinin artırılmasına özen gösterilmelidir. Bakanlıkta, kara ulaştırması sosyal mevzuatına yönelik olarak hem piyasa izlenmesi hem de lisans sisteminin uygulanması için kalifiye eleman sayısı çok azdır. Bu, henüz düzenlenmemiş olan ulusal mal taşımacılığı için de geçerlidir. Uluslararası ulaşım, karayolu yük ve karayolu yolcu taşımacılığı alanlarında bir ruhsat sistemine tabiidir. Üye devletlerin yetkili makamları, ilgili Topluluk iznini ve ruhsatını verirler, ihlal durumunda gerekli yaptırımları uygularlar ve ruhsat sahibinin hala gerekli şartları taşıyıp taşımadığını düzenli olarak kontrol ederler. Üyeliğin ardından Türkiye de bu kontrollere hazır hale gelmelidir. Araç kullanma ve dinlenme süreleri, karayolu ulaşım operatörü mesleğine giriş ve tehlikeli eşyanın karayolu ile taşınması konularında, kuralların uygulanması devlet tarafından ve/veya devletin belirlediği ve doğrudan denetlediği kurumlar tarafından yürütülmelidir. Karayolu ulaşımının mali yönleriyle ilgili olarak yol kullanma ücretleri ve devlet yardımları konusundaki mevzuat, ilgili mevzuat ile uyumlu hale getirilmelidir. Yeni otoyolların yapımları ayrıntılı araştırmalara dayanmalı ve bir plan çerçevesinde geliştirilmeli, kullanılmakta olan karayolu ağının bakım, onarım ve yenileme çalışmaları hızlandırılmalıdır. Araç ve sürücü denetimlerinin yeterli düzeyde yapılması gerekmektedir. Trafik işaretlemeleri öncelikle sağlanmalıdır. Karayolu taşımacılığı alanında, özellikle pazara giriş ve lisanslandırma işlemleri müktesebatıyla ilgili olarak bir miktar ilerleme gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, karayolu taşımacılığı alanında, sosyal mevzuat, mesleki yeterlilik eğitimi, araç uygunluk test istasyonları, standart denetim usulleri ve kayıt cihazlarıyla ilgili yeni mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. Genel olarak, yol güvenliğinin sağlanmasına ilişkin uygulama kapasitesindeki sınırlılık ve tehlikeli malların taşınmasıyla ilgili mevzuat uyum çalışmalarının yetersizliği endişe konusu olmaya devam etmektedir. Türk karayolu taşımacılığı filosunun AB teknik ve çevre standartlarına uyumunun sağlanması çalışmaları sürdürülmektedir. Kabul edilen mevzuatın etkin şekilde yürürlüğe konulması ve uygulanmasının sağlanması, Türkiye’nin AB ortalamasının altı kat üzerinde bulunan karayolu kaza ortalamasından da görüleceği üzere, hala temin edilememiştir. Özellikle ulaşım güvenliği ve sosyal mevzuat bakımlarından, karar verme ve diğer yetkili kurumlarla eşgüdümün iyileştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Mali yükümlülük, mesleki yeterlilik ve iyi bir üne sahip olmak olarak özetlenebilecek pazara giriş şartları açısından, ulusal taşıma yapan taşımacılar zorluklar yaşayabilecektir. Bunlara ilaveten, karayolu taşımacılığı alanındaki AB mevzuatına uyum konusunda yapılan çalışmalar, çeşitli alanlarda mevzuat değişikliğini ve bir çok uluslararası konvansiyona acil katılımı gerektirmektedir. Bu uyum çalışmalarının verimli ve eş zamanlı yürütülememesi, olası bir serbestleşmeden sağlanacak faydaları azaltıcı faktör olarak varlığını sürdürecektir. Tüm bu bilgiler ışığında, karayolu taşımacılığı sektörünün AB üyesi ülke taşımacılarıyla, serbestleştirme sonrası rekabet edebilmesi için, bazı hususların dikkate alınmasında büyük fayda bulunmaktadır. Bu çerçevede, rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen, vize, geçiş belgesi, geçiş belgesi kotaları, geçiş ücretleri gibi sektör açısından önem taşıyan konuların AB ile sürdürülmekte olan müzakerelerde gündeme getirilmesi yararlı olacaktır. Sektör temsilcileri tarafından, mevzuat uyumunun gerçekleştirilmesinin yanı sıra, karayolu taşımacılığı sektörünün teknik ve sosyal standartlara uyumu için süreye ihtiyaç olacağı ve yine

135

bu kapsamda, ulusal eşya ve yolcu taşımacılığının serbestleşme için zamana ihtiyacı bulunduğu, kabotaj konusunun ise, üyelik sonrası gündeme getirilmesi faydalı olacaktır. Mevzuat uyumu ve yapılması gereken çalışmalar iş dünyası ve şoför esnafının beklentileri çerçevesinde kademeli olarak gerçekleştirilmeli ve mümkün olabilen geçiş süreleri talep edilmelidir. Olmadığı takdirde, tam mevzuat uyumunun tam üyelik ile gerçekleşeceği belirtilmelidir. Müzakere sürecinde bilgilendirme ve alt yapı çalışmalarına önem verilmelidir. 2.2.6. Vergilendirme Vergilendirmeye ilişkin AB müktesebatı, doğrudan vergiler, kurumlar vergisi, gelir vergisi ve kapsamlı olarak dolaylı vergiler olan Katma Değer Vergisi'ni (KDV) ve özel tüketim vergilerini içermektedir. Doğrudan vergilendirmeyle ilgili olarak, müktesebat, şahısların tasarruflarından alınan gelir vergilerini, bazı açılardan Kurumlar vergisini kapsamakta ve şirketler arasında sınır ötesi engellerin kaldırılmasını amaçlamaktadır. Esnaf ve sanatkara yönelik bir düzenleme yoktur.

Dolaylı vergiler ile ilgili müktesebat, KDV'nin ilkelerini, tanımlarını, yapısını ve oranların yakınlaştırılmasını kapsamaktadır. Tütün ürünlerine, alkollü içeceklere ve enerji ürünlerine uygulanan vergileme ölçüleri ve oranlarına ilişkin özel tüketim vergileri de AB mevzuatına tabidir. AB mevzuatı ortak bir vergi politikası oluşturma ve uygulama amacında değildir. Dolayısıyla yayınlanan direktifler genellikle dolaylı vergilerin birbirine uyumlaştırılması ve oranlarının birbirine yakınlaştırılmasını sağlamaya yöneliktir. AB ülkelerinin her birinde uygulanmakta olan vergi mevzuatları ana ilkeleri itibarıyla AB normlarına uygun olmakla beraber her ülke farklı bir vergi politikası ve farklı vergi oranları uygulamaktadır. Gelir vergisinde üye ülkelerde birbirinden farklı oranlar uygulanmaktadır. Ülkemizde gelir vergisi oranları üye ülkelere göre orta sıralarda yer almaktadır. Bu oranların uyumlaştırılma zorunluluğu yoktur. Fakat geçtiğimiz yıllarda gelirin tanımında değişiklik yapılarak kapsamı genişletilmiş, böylece AB bünyesinde uygulanan kapsam ile uyumlu hale getirilmiştir. Gelir vergisi konusunda ülkemiz ile AB ülkeleri arasındaki en önemli farklılık, gelir vergisi kanununda özel indirim oranları tutarlarının üye devletlere göre düşük olmasıdır. Bu farklılık Türk esnaf ve sanatkarı için başka bir sorun doğurmaktadır. Bu sorun “asgari geçim indirimi” uygulamasının olmamasıdır. Kişi başına gelirin çok yüksek ve çok düşük olduğu yerlerde faaliyet gösteren esnaf ve sanatkarların aynı şekilde vergilendirilmesi adaletsiz bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bu fasıl ile ilgili olarak, Türk esnaf ve sanatkarı için en önemli sorun Türkiye’deki dolaylı vergilerin sayısının yüksekliğidir. Sayısal olarak fazla olan ve aynı zamanda oranları OECD ülkeleri içinde oranı en yüksek olan dolaylı vergiler kayıt dışılığı teşvik etmektedir ve istihdamı düşürmektedir. Dolaylı vergiler alanında, AB KDV mevzuatı ile uyumlaştırma konusunda somut bir ilerleme kaydedilememiştir. KDV ile ilgili muafiyetlerin kapsamı, özel düzenlemeler, uygulanan indirimli oranların kapsamı ve düzeyi gibi konularda müktesebat ile tam uyum sağlanması için somut adımların atılması gerekmektedir. Şu anda yürürlükte bulunan konuya ilişkin mevzuat, Türkiye'nin, gıda, tıp ve sağlık hizmetleri, eğitim ve eğitim malzemeleri gibi ürünlerde uyguladığı indirilmiş KDV oranına izin vermekle birlikte, 2006 yılında çıkarılmış ve 2010 yılı sonunda uygulamaya girecek mevzuat ile, indirilmiş oranın %5’ten daha aşağı olamayacağı ve standart KDV oranının en az %15 KDV oranda olacağı hükme bağlanmıştır. Bu durum ülkemizde halen uygulanan indirilmiş ürün grubunda uygulanan KDV oranının 5 kat artmasına sebep olacaktır.

136

Özel tüketim vergileri alanında, tütün ürünleri konusunda müktesebatla uyumlaştırma yönünde bazı ilerlemeler kaydetmiştir. 2005 Temmuz ayında kabul edilen mevzuat değişiklikleri, ithal sigaralara yönelik ayrımcı vergileri ortadan kaldırmıştır. Bu durum, ithal ürünlerin benzeri yerli ürünlere oranla fiili daha yüksek vergi uygulanmakta olduğu alkollü içecekler için geçerli değildir. Alkollü içeceklere uygulanan gümrük vergileri müktesebatla uyumlu değildir. Vergiler, alkolün içeriği ve ürünün cinsine bağlı olarak kısmen farklılık arzetmekte ve Türkiye'de üretilen bazı alkollü içeceklere (örneğin rakı), alkol içeriği aynı olmasına rağmen, ithal içkilere (viski, rom, vb) göre, daha düşük vergi uygulanmaktadır. İthal tütün ürünlerine ve sigaralara uygulanan özel gümrük vergileri de Tütün Fonu'nun ayrımcı uygulamaları arasında sayılabilir. Bu tür ayrımcı uygulamalar, sadece müktesebatla değil, Türkiye'nin Gümrük Birliği Anlaşması ve Dünya Ticaret Örgütü kuralları çerçevesindeki yükümlülükleriyle de çelişmektedir. KDV ve ÖTV’nin yapısı ve oranlarının yakınlaştırılması konusunda daha fazla çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Tüketim vergisi konusunda sigara ve alkollü içkilere uygulanan ÖTV müktesebat ile uyumlu değildir. Yapılacak uyumun genel gelirlere etkisi ile iş dünyasının karşılaşacağı zorlukları birlikte değerlendirmesi gerekmektedir. AB mevzuatının doğrudan vergilendirme ve idari işbirliği alanlarında bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. İdari kapasite alanında, yönetimi işlevsellik temelinde yeniden yapılandıran ve merkez ile yerel birimler arasında doğrudan bir sorumluluk bağı kuran yarı özerk Vergi İdaresinin kuruluşuna ilişkin bir yasa yürürlüğe girmiştir. Vergi dairelerinin bilgisayarlarla donatılması ve vergi mükelleflerine vergi kimlik numarası verilmesi süreçlerine devam edilmiştir. Toplamda, Türkiye’de vergi gelirlerini tahsil eden vergi daireleri bilgisayar ağına dahil edilmiş, vergi mükellefleri vergi kimlik numaralarını almıştır. Bununla birlikte, vergi mükelleflerinin sorumluluklarını gönüllülük esası çerçevesinde yerine getirmelerini teşvik edecek ve müktesebatın gerektiği gibi uygulanmasını sağlayacak şekilde bilgi teknolojisinin vergi dairelerinde kullanılması üzerinde yoğunlaşacak nitelikte kapsamlı bir Vergi Politikası Stratejisi henüz mevcut değildir. Vergi Konseyi’nde konular tartışılmakla birlikte, beklentileri karşılamaya yetmemektedir. Sonuç Türk mali rejimi müktesebatla kısmen uyum içindedir, ancak doğrudan vergilendirmeye ilişkin müktesebata olduğu kadar, özellikle KDV’nin kapsamı ve oranları ile özel tüketim vergilerinin niteliğine ve oranlarına ilişkin olarak önemli ölçüde ve daha ileri düzeyde uyum sağlayacak bir yasal düzenlemeye de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu durum ekonomimizin önemli aktörleri olan esnaf ve sanatkarları da etkileyecektir. 2.2.7. İstatistik AB mevzuatında istatistik ile ilgili en önemli hükümler Amsterdam anlaşmasında bulunmaktadır. Bu Anlaşmada yer alan hükümlerin Konsey Tüzükleri ile somutlaştırılması gerekmiştir. Bu bağlamda 1588/990 sayılı “İstatistiksel Gizliliğe Tabi Olan Verilerin Eurostat’a iletilmesi Hakkındaki Konsey Tüzüğü” ile 322/97 sayılı “Topluluk İstatistiği Hakkındaki Konsey Tüzüğü” istatistik alanındaki temel yasal düzenlemelerdir. Aday ülkelerin bu müktesebata uyum sağlaması zor olmamış, ancak müzakere sürecinde güvenilir ve birbiriyle uyumlu verilerin sürekli ve sürdürülebilir temelde sağlanması önem kazanmıştır. İstatistiklerin kalitesi büyük oranda ülkenin idari kapasitesinin gelişmişliği, kamu hizmetinde gösterdiği performans, nitelikli personel alımı ve kullanımıyla doğru orantılıdır. İstatistik alanındaki müktesebat, tarafsızlık, güvenirlik, saydamlık, kişisel bilgilerin gizliliği ve resmi istatistiklerin dağıtımı ile ilgili temel ilkelere dayalı bir istatistik yapısının oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Ulusal istatistik enstitüleri, istatistiki bilgilerin metodolojisi, üretimi ve dağıtımında referans ve dayanak noktaları olarak görev yapmaktadır. Müktesebat, makroekonomik ve fiyat istatistikleri, demografi ve sosyal istatistikler, bölgesel

137

istatistikler ile iş istatistikleri, ulaştırma, dış ticaret, tarım, çevre, bilim ve teknoloji gibi alanlara ilişkin metodolojiyi, sınıflandırmaları ve veri toplamayı kapsamaktadır. Bu fasıl ile ilgili olarak, İstatistik Kanununun uyumu için çalışmalar sürdürülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumunun idari yapısında ve öncelik verilen bazı istatistik alanlarında bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Özel alanlarda istatistik verileri sağlayan diğer bakanlıkların ve devlet kurumlarının istatistik alanındaki idari kapasiteleri henüz yeterli değildir. İstatistik faslında yer alan, sınıflandırmalar alanında ilerleme kaydedilmiştir. Avrupa Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflandırması 1.1 Revizyonu’nun (NACE Rev.1.1) Türkçe tercümesi, iş kayıtları ve diğer araştırmalar için tedricen daha iyi yönde kullanılmaya başlanmıştır. Sektör istatistiklerine ilişkin olarak, seçilmiş öncelikli alanlardaki verilere erişim ve sınıflandırmaların kullanımı ile ilgili ilerleme kaydedilmiştir. Ancak yine de, esnaf ve sanatkarlar ile ilgili sektörel istatistikler yeterli değildir. Makroekonomik istatistik alanında, Avrupa Hesaplar Sisteminin (ESA 95) ulusal hesaplarda uygulanmasında ESA 95’de yer alan terimlerden de faydalanılarak belirli ölçüde ilerleme kaydedilmiştir. İş istatistikleri ile ilgili olarak, ticari sicil, NACE Rev. 1.1 temel alınarak tutulmaktadır. Vergi kayıtları, ticari sicilin güncellenmesi amacıyla düzenli olarak kontrol edilmektedir. Genel İşyeri Sayımının sonuçlarının kontrolünün yanı sıra AB standartlarına göre analizler ve veri derleme çalışmaları devam etmektedir. Dış ticaret istatistikleri alanında, üçüncü ülkelerle ticareti ölçen sistem ile iyi bir uyum halihazırda sağlanmıştır. Genel olarak, Türkiye’nin istatistik alanındaki müktesebata uyumu sınırlıdır, ancak, TÜİK ile Eurostat arasında varılan mutabakat uyarınca belirlenen adımlar atılmaktadır. 2.2.8. Sosyal Politika ve İstihdam Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan Avrupa Birliği’ne giden yolda çeşitli aşamalardan geçerek değişen ve gelişerek bugün Avrupa Sosyal Modeli ismini alan yapı, esas olarak yüksek istihdam düzeyi, daha iyi çalışma standartları, sürdürülebilir kalkınma ve sosyal koruma konularından oluşmaktadır. Ekonomik büyümenin belirgin olduğu 1970’lere kadar daha çok serbest dolaşıma odaklanan Avrupa’daki hakim yaklaşım, bu yıllardan itibaren yaşanan ekonomik problemler karşısında işsizlikle mücadeleye yönelmiş, iş hukuku alanında da gelişmeler meydana gelmiştir. Roma Antlaşmasının 118. maddesi, Topluluğun işçi sağlığı ve güvenliğini korumak üzere gerekli tedbirlerin alınmasına katkıda bulunmasını öngörmektedir. 1986 yılında kabul edilen Tek Senet ile Konsey’de nitelikli çoğunluk oylamasına geçilerek, işyeri sağlığı ve güvenliği alanında karar alınması kolaylaştırılmış ve üye ülkelerin daha yüksek standartlar koyma hakkı korunarak, Avrupa düzeyinde asgari koşullar belirlenmiştir. İş hukuku alanında kabul edilen Konsey direktifleri, işçilerin toplu işten çıkarma veya işyerinin devri durumundaki hakların korunmasını, işçinin sözleşme veya istihdam ilişkisine uygulanacak koşullar hakkında bilgilendirilmesini, çalışma sürelerinin düzenlenmesini, kısmi zamanlı ve belirli süreli çalışma konularını, çalışan gençlerin korunmasını ve ayrıca işçinin hizmeti kapsamında başka bir yere gönderilmesini ele almaktadır. AB İş Hukuku kapsamındaki bireysel haklar incelendiğinde, Türk mevzuatının AB’ye kıyasla çok yetersiz bir koruma sağladığı görülmektedir. Daha önceden gençlerin ve çocukların çalışmasına yönelik yetersiz koruma sağlayan düzenlemeler, yeni İş Kanunuyla beraber değiştirilmiş, genç ve çocuk işçi tanımları yapılarak, iş tanımlarının, sürelerinin ve koşullarının yeni bir yönetmelikle belirleneceği ifade edilmiştir. Bu çerçevede, belirli süreli çalışma ve

138

kısmi zamanlı çalışma yeni İş Kanunuyla yasal bir zemine oturtularak ve bu tip işlerde çalışan kişilerin eşit muamele göreceği belirtilerek AB ile bu alanda mevzuat uyumu sağlanmıştır. Ancak, İş Kanununda “normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumu” şeklinde ifade edilen kısmi zamanlı çalışma tanımı, AB tarafından ve üye ülkelerce belirlenen tanımlamalara kıyasla oldukça dar ve belirsizdir. AB mevzuatına tam uyum için yapılacak düzenlemeler ile çalışma süreleri düşecektir. Çalışma sürelerinin düşmesi teorik olarak verimliliği arttıracak ve iş kazalarını engelleyecek olmakla birlikte, yanlarında işçi çalıştıran esnaf ve sanatkarların alışkanlıklarının değişmesini gerektirecektir. Topluluk çalışanlarının bilgilenme ve danışma hakları ve sözleşme veya istihdam ilişkisine uygulanacak koşullar hakkında işçileri bilgilendirme yükümlülüğü AB mevzuatı içinde yer almaktadır. Çalışma hayatı ve iş sağlığı ve güvenliği alanlarında AB’de gelişmiş bir mevzuat bulunmaktadır. Mevzuat; mesleki risklerin önlenmesi, risk ve kaza faktörlerinin ortadan kaldırılması ve eğitim- bilgilendirme gibi konuları içermektedir. Ülkemizde 2003 yılından bu yana önemli değişiklikler yapılmıştır. Öncelikle bu alandaki mevzuatı AB mevzuatına uyumlaştırma çalışmaları gerçekleştirilmiş, İş Kanunu yenilenerek buna bağlı çok sayıda yönetmelik çıkarılmıştır. Ancak yönetmelikler ve yasalar ile getirilen yeni uygulamaları ve düzenlemeleri hayata geçirmekte sorun yaşanmaktadır. AB’nin temel ilkelerinden biri; sosyal diyalogdur. Kapsamı sektör ayrımı yapmaksızın alınacak her tür kararın, yapılacak her tür uygulamanın kamu ile sosyal tarafların, sivil toplum örgütlerinin işbirliği içinde gerçekleştirilmesidir. Bu nedenle Avrupa Birliği Türkiye’de sosyal diyalogun geliştirilmesi ile ilgili çalışmalara değişik şekillerde destek vermektedir. Bu çerçevede Ekonomik ve Sosyal Konsey gerektiği şekilde ve AB normlarında yeterince etkin çalışmaları yerine getirememektedir. Türkiye’nin AB istihdam stratejisine uyumlu bir istihdam stratejisi oluşturma ve hayata geçirme ile ilgili çalışmaları, özellikle Türkiye İş Kurumu tarafından yürütülmektedir. TESK İŞKUR Genel Kurulu ve Yönetim Kurulu üyesidir. İŞKUR tarafından istihdam ana başlığı altında toplanan çok sayıda alt çalışmaya TESK katılım sağlamakta ve katkı vermektedir. İşgücü piyasası ile ilgili bilgi ihtiyaçlarının tespit edilmesi, derlenmesi ve dağıtılması faaliyetlerinin izlenmesi ve geliştirilmesi, işgücü piyasasına ilişkin ortak veri tabanının oluşturulması, çeşitli kurum ve kuruluşlarca oluşturulmuş ve oluşturulacak veri tabanlarının uyumlaştırılması ve geliştirilmesi, veri üretiminde norm ve standart birliğinin sağlanması için kurulan İşgücü Piyasası Bilgi Danışma Kuruluna TESK üyedir. Bu fasıl ile ilgili müktesebata uyum sınırlıdır. Hazırlık çalışması sürdürülen bir çok mevzuat bulunmaktadır. AB’nin bu başlık altındaki mevzuatında yer alan hükümler, çalışan hakları ile ilgili olduğundan, esnaf ve sanatkarların yanlarında çalışanları da ileride etkileyecektir. Esnaf ve sanatkarlar için ek maliyet doğurabilecektir. Ancak, işleyen piyasa sistemi ve buna bağlı istihdam teşvikleri oluşturulduğunda, sosyal olarak uygulanması şart olan önemli bir konudur. 2.2.9.Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu Bu fasıl altında yer alan AB müktesebatı, Avrupa Kalkınma Fonu, Avrupa Sosyal Fonu- Uyum Politikası kapsamında değerlendirilmektedir. Uyum politikasının temel yaklaşımı özetle;

• Tam İstihdam • İş hayatında kalite ve verimlilik • Sosyal içerme • Bölgesel istihdam eşitsizliğinin azaltılması

139

• Öncelikleri: Rekabet edebilirlik ve istihdam, yakınsama konularını kapsamaktadır.

AB mali yardımlarının kullanılmasına ilişkin hususları da içermesi nedeniyle, Katılım Öncesi Mali Yardımları bu konuda değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA)’nın 5 bileşeni bulunmaktadır. Bunlar;

• Geçiş Dönemi Desteği ve Kurumsal Yapılanma • Bölgesel ve Sınır Ötesi İşbirliği • Bölgesel Kalkınma • İnsan Kaynaklarını Geliştirme • Kırsal Kalkınmadır.

3’üncü ve 4’üncü bileşen ile ilgili olarak ilgili kurumlar tarafından Operasyonel Programlar hazırlanmıştır. Özellikle insan kaynaklarını geliştirme ve bölgesel kalkınma bileşenleri esnaf- sanatkarlar ve teşkilatını ilgilendirmektedir. Program kapsamında hazırlanacak projeler ile bu mali yardımdan yararlanma imkanı ortaya çıkacaktır.

Bölgesel Kalkınma bileşeni altında 3 alt bileşen bulunmaktadır:

• Çevre • Ulaştırma • Bölgesel Rekabet Edebilirlik

Bölgesel Rekabet Edebilirlik başlığı altında yer alan öncelikler içerisinde KOBİ’ ler bulunmakta ve

• İş ortamının iyileştirilmesi • Girişimcilik kapasitesinin güçlendirilmesi

konularına odaklanılmaktadır.

Ayrıca bu fasıl altında yer alan imkanlardan yararlanmak üzere, Kalkınma Ajanslarının kurulması ve mevzuatının hazırlanması çalışmaları sürdürülmektedir. 2.2.10. Çevre Çevre ve doğal kaynakların korunması hakkındaki AB politikalarının önemi 1980’lerden bu yana artmıştır. 1986’da kabul edilen Tek Senet ile birlikte Topluluk ilk kez çevre alanında yetki kazanmış ve Tek Senetin VII. Başlığı, çevre alanındaki Topluluk faaliyetinin esaslarını tanımlamıştır. Tek Senet ile değiştirilen Avrupa Topluluğunu kuran Antlaşma, esas itibariyle, çevre konusunda bir Topluluk politikasının geliştirilmesi ve uygulanmasını temin etmiştir. Avrupa Birliği’ni kuran Maastricht Antlaşması da, çevreye saygı duyan sürdürülebilir bir gelişmenin desteklenmesini hedeflemiştir. 1 Mayıs 1999’da yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması ise sürdürülebilir gelişmeyi Avrupa Topluluğu amaçlarından biri haline getirerek konuyu bir adım ileriye taşımıştır. Daha önceki değişikliklerde olduğu gibi yeni Antlaşma da önceden varolan Antlaşmaları tamamlamıştır. Antlaşmanın 2. maddesi, tek pazar ve para birliğine ilişkin tedbirler alınırken, “yüksek düzeyli çevre koruma ve çevre kalitesinin iyileştirilmesi” hususunun dikkate alınmasını 6. madde ise çevre koruma gereksinimlerinin, özellikle de sürdürülebilir kalkınmasının teşvik edilmesi amacıyla, Topluluk politika ve tedbirlerinin tanımlanması ve uygulanmasına eklemlenmesi (entegre edilmesi) gereğini ortaya koymuştur. Topluluğun çevre alanındaki mevzuatı çevrenin korunması için yapılmış Eylem Programları ve Antlaşmalar yoluyla oluşturulan çeşitli ilkelere dayanmaktadır. Bunlar;

• Bütünleyicilik ilkesi • Yüksek seviyede koruma ilkesi

140

• İhtiyat ilkesi • Önleme ilkesi • Kaynakta önleme ilkesi • Kirleten –öder ilkesidir.

Topluluk günümüze kadar özellikle atık idaresi, su kalitesi ve hava kirliliği konularında minimum standartları oluşturarak kirliliği kısıtlamayı amaçlayan bir çok mevzuatı kabul etmiştir. Çevre konusunda mevzuatın yanı sıra değişik sözleşmelere de taraf olunması gerekmektedir. 2004/35/EC sayılı mevzuat, çevresel sorumluluk, çevre tahribatını düzeltmek ve önlemek ile ilgili konuları ve “kirleten öder” prensibini düzenleyen bir direktiftir. Kontrol mekanizması, kirliliği önleyen ve ortadan kaldıran çarelerin bulunmasını zorunlu kılmaktadır. Burada sorumluluk kirliliği yaratan işletmelere yüklenmiştir. Uyumun tamamlanmasında en fazla sorun görülen mevzuat faslı çevredir. İşletmeleri doğrudan ilgilendiren ve sorumluluk getiren hükümler yer almaktadır. Atık yönetimi ve gürültü haricinde, müktesebat uyumu son derece sınırlıdır. Özellikle yatay mevzuat diğer bir çok faslı da ilgilendirdiği için uyum, farklı kurumların sorumluluğunda bulunması nedeniyle yavaş ilerlemektedir. AB çevre mevzuatının kapsamı doğrultusunda aktarılması ve uygulanmasında önceliklerin belirlenmesi şarttır. Özellikle işletmeler için uyumda ve yerine getirmede zorluklar olacağı bir gerçektir. İlk önceliğin Topluluk çerçeve mevzuatına (haber alma ve çevre etki değerlendirmesi) ve Topluluğun taraf olduğu uluslararası anlaşmalardaki koşullara verilmesi yararlı olacaktır. İş dünyasının karşılaşacağı yükümlülükleri görmesini sağlayacak bir süre önem taşımaktadır. İşletmelerin uyumu ve idari yapının sağlıklı bir şekilde kurulabilmesi amacıyla yeni teşvik mekanizmalarının oluşturulması şarttır. Uyum, uygulama planları içeren projeler ve yapı taşları ile desteklenmeli ve işletmeleri hazırlamalıdır. 2.2.11. Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Bu fasıl altında, gıda güvenliği, veterinerlik, hayvan besleme ve bitki sağlığı ile kapsamlı bir mevzuat bulunmaktadır. Gıda ile ilgili AB’nin daha önceki yıllardaki geleneksel yaklaşımı son ürünlerin kontrolüne dayanmaktaydı. Yeni yaklaşımda gıda zincirinin her kademesinde uyulması gereken hususları kapsamaktadır. Gıda ile ilgili mevzuat özetle;

• Gıda güvenliği ve temini • Gıda teknolojisi • Gıda kontrolü • Hijyen • Katkı maddeleri- pestisitler • Uygunluk değerlendirmesi

konularını içermektedir. 178/ 2002/ EC sayılı genel gıda mevzuatı genel prensipleri ve yükümlülükleri belirlemekte ve Avrupa Gıda Güvenliği Birimini oluşturmaktadır. Yeni yaklaşımda risk analizi, riskin önceden engellenmesi, geriye dönük izleme, uyumlaştırılmış gıda güvenliği standartları ve sistemlerin yaklaştırılması konuları yer almaktadır. Burada amaç, çiftlikten sofraya tüketicinin korunması ve iç pazarın etkin işleyişinin sağlanmasıdır. Burada birincil sorumluluk gıda işletmesinde olmakla birlikte, perakende satış yapılan yerlerde de gerekli kurallar yerine getirilmek zorundadır.

141

Bu fasıl altında özellikle esnaf- sanatkarları ilgilendiren hijyen paketi olarak ifade edilen gıda maddelerinin hijyeni, hayvansal kaynaklı gıdaların özel hijyen kuralı, insan tüketimine sunulan hayvansal kaynaklı gıdaların resmi kontrolü ve genel gıda hijyenine ilişkin direktiflerdir. Gıda hijyeninde, gıda işletmelerinin kayıt altına alınması, iyi hijyen kuralları, uygulama rehberi, mikrobiyolojik kriterler ve taşınmada ve muhafaza edilmedeki sıcaklık kontrolleri yer almaktadır. Güvenilmeyeni önlemek, tehlikeleri önceden belirleyerek riskleri kontrol altına almaya yönelik işlemleri içeren HACCP diye adlandırılan tehlike noktalarında kritik kontrol analizlerine de atıf yapılmaktadır. Burada birincil sorumluluk küçük ölçekli olsa dahi gıda işletmesinde olmakla birlikte, üretim, işleme ve dağıtımla perakende satış yerleri de kapsama dahildir. Tüketiciye doğrudan satışlar kapsam dışıdır. HACCP şu konuları içermektedir:

1- Tehlike analizinin yapılması 2- Kritik kontrol noktalarının belirlenmesi 3- Kritik limitlerin oluşturulması 4- Kritik kontrol noktalarının izlenmesi için sistemin kurulması 5- Kontrol altında olmayan noktaların izlenmesi ve varsa düzeltici faaliyetlerin oluşturulması 6- Sistemin etkili bir şekilde işlemesinin denetlenmesi için kontrol prosedürlerinin oluşturulması 7- Bu ilkelerin uygulanması için prosedür ve kayıtları kapsayan dokümantasyon oluşturulması Hayvansal kaynaklı gıdaların özel hijyen kuralına ilişkin direktifte, işletmelerin onaylanması, hayvanların temizliği, veteriner damgası, işletmeciyi tanıtan damga ve kesimhane gereklerine ilişkin hükümler bulunmaktadır. AB’nin genel gıda mevzuatı ve hijyen paketi kapsamındaki mevzuatına uyum için teknik çalışmalar devam etmektedir. 30 Mart 2005 tarihinde çıkarılan “ Gıda ve Gıda ile Temasta Bulunan Madde ve Malzemelerin Piyasa Gözetimi, Denetimi ile İşyeri Sorumluluklarına Dair Yönetmelik” ile gıda üretim ve satış yerinde HACCP zorunlu hale getirilmiştir. Ürünlere yönelik hijyen kodlarının belirlenmesi çalışması devam etmektedir. Bu çalışmalara ilgili sektörler itibariyle TESK de katılmaktadır. Gıda sektöründe bulunan esnaf- sanatkarlar açısından önemli bir uygulamadır. HACCP kavramı üretici firmalar için ekstra yük getirmeyecek, mevcut sorumlulukları arttırmadan sadece sorumlulukların mantıklı yönetimini sağlayacak biçimde programlanmaktadır. HACCP ayrıca; gıda mevzuatının bütünleşmesi, sağlamlaştırılması ve sorunsuz uygulanmasını da sağlayacak bir uygulama olacaktır. AB mevzuatı dahilinde, gıda sicilinin tek elden tutulması konusunda yürürlükteki mevzuat açısından bir karmaşa bulunmaktadır. 2.2.12. Tüketici Hakları ve Sağlığının Korunması AB Kurucu Antlaşmasında tüketici politikasının ayrı bir başlık altında yer almadığı görülmektedir. Birlik içerisinde Tüketici Politikası, 1986 yılında Avrupa Tek Senedinin imzalanmasından sonra işlerlik kazanmıştır. AB tüketici politikasına yasal temel verilmesi ise 1992 yılında Maastricht Antlaşmasının 129 (a) maddesiyle gerçekleşmiştir. 1997 tarihli Amsterdam Antlaşması ile bu konu yeniden değerlendirilmiştir. AB Tüketici Politikası’nın yasal dayanağı olan madde 153 uyarınca Birlik çeşitli yasal düzenlemeler yapabilmektedir. Bu çerçevede bugün yürürlükte olan pek çok direktif ile tüketici politikasına yön verilmektedir. Avrupa Birliği tüketici politikasının esaslarından olan tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması temel bazı ilkeler içermektedir. Birlik içerisinde tüketiciye sunulan mal ve

142

hizmetlerin risk taşımaması, gıda üretiminde kullanılan maddelerin açıkça belirtilmesi, ürünlerin güvenliğinin denetlenmesi gibi zorunluluklar tüketici sağlığının korunmasının ön koşuludur. Oyuncaktan kozmetik ürünlere, ilaçlardan zehirli maddelere kadar pek çok ürün grubuna getirilen standart ve kurallar ise tüketici güvenliğinin sağlanması yolunda atılan diğer önemli adımlardır. AB tüketici politikasının esaslarından bir diğeri de, tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunmasıdır. Bu çerçevede tüketici, üretim hatalarından, yanıltıcı reklamlardan, dürüst olmayan ticari uygulamalardan korunmaktadır. AB’nin izlediği tüketici politikasının temel esaslarını her ne kadar tüketicinin sağlığının korunması, güvenliğinin sağlanması ve ekonomik çıkarlarının korunması oluşturmakta ise de, temel esaslara ek olarak tüketicinin tazmin edilme hakkı, bilgilendirme ve eğitim hakkı ile temsil edilme hakkına da büyük önem verilmektedir. Müktesebat herhangi bir tüketici işleminin sonuçlandırılmasıyla sınırlı olmayıp, düzenlemeler aynı zamanda tüketici sözleşmelerinin özünü de kapsamaktadır. Bu bağlamda, adil olmayan hükümler, tüketiciler için bağlayıcı değildir. Kusurlu mal satın alan tüketiciler bunu değiştirmek veya tamir ettirmek üzere satıcıya geri verebilir. Kusurlu ürünlerden zarar gören tüketiciler, kendi hataları olduğunu ispat etme gerekliliği olmaksızın üreticiden telafi talep edebilir. Paket tatil rezervasyonu yaptıran tüketiciler, ödedikleri parayı geri alma hakkına sahiptir. Tüketicinin durumunu iyileştiren bunun gibi daha pek çok önlem bulunmaktadır. Tüketicinin korunması her bir tüketiciye belirli hakların sağlanması ile de sınırlı değildir. Kamu kurumlarının tüketicilerin zararına hareket eden üretici ve satıcıları kontrol etmesini sağlayan bir yasal çerçevenin de bulunması gerekmektedir. Dolaysıyla, müktesebat, genel olarak ürün ve gıda güvenliği, reklam, adil olmayan sözleşme hükümleri ve tüketicin korunmasına ilişkin kuralların sınır ötesi ihlalinin kontrol edilmesini de sağlamaktadır. Sonuç itibariyle önemli olan, tüketicilerin herhangi hatalı bir durum karşısında, bunun düzeltilmesini yasal yollardan talep edebilmeleridir. Bu durum anlaşmazlıkların çözümü için gerek resmi gerek gayrı resmi mekanizmaların kurulmasını gerektirmektedir. AB’de tüketicinin yasal yollara başvurması ve çözüm elde edilmesine yönelik müktesebat hayli gelişmiştir. Tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını korumaya yönelik temel yasal düzenleme 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanundur. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda değişiklik yapılmasına dair 4822 sayılı Kanun, 14 Mart 2003 tarih ve 25048 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Kanun; taksitli satışlar, tüketici kredisi ve yasakları, tehlikeli taklide ilişkin kurallar, tehlikeli mal ve hizmetler, ayıplı hizmetlerde sorumluluk gibi konularda geçerli olacak kuralları belirlemektedir. 4822 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleştirilmesi öngörülen idari düzenlemeler çerçevesinde yönetmelikler yayınlanmış olup, genel anlamda bütün mevzuat uyumlaştırılmıştır. Bunlar özetle;

• Genel Ürün Güvenliği • Ayıplı Mal Sorumluluğu • Sözleşmelerde Haksız Şartlar • Kapıdan ve mesafeli satışlar • Aldatıcı ve Yanıltıcı Reklamlar • Paket Turlar • Haksız Ticari Uygulamalardır.

Güvenliğe ilişkin tedbirler kapsamında mevzuata dair yeni bir gelişme kaydedilmemiştir. AB tarafından 2001 yılında değiştirilen genel ürün güvenliği hakkındaki revize direktif henüz tam olarak iç hukuka aktarılmamıştır. Türk mevzuatı henüz tehlikeli ürünlere ilişkin müktesebat, diğer bir ifade ile, genel ürün güvenliği direktifi ile uyumlu değildir.

143

Piyasa gözetimi ile ilgili olarak, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanuna göre çıkarılmış olan Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik ve sektörlere yönelik yönetmelikler uygulamaya koyulmuştur. Sağlık Bakanlığı oyuncaklar, tıbbi cihazlar ve deterjanlar için piyasa gözetimi stratejisini hazırlamıştır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yapı malzemeleri için bir piyasa gözetimi stratejisi hazırlamış ve uygulamaya başlamıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tarafından Gerçekleştirilecek Piyasa Gözetimi ve Denetimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca da tekstil etiketlerinin ve ayakkabı etiketlerinin denetimi ve çalışmaları yapılmaktadır. Bu alanda oluşturulan Teknik Komitelerde TESK yer almaktadır. Piyasa gözetimi sisteminin oluşturulmasına yönelik ilk inisiyatifler olumlu adımlar olmakla birlikte, Türkiye tamamıyla gelişmiş, işleyen ve etkin bir piyasa gözetimi sistemini yürürlüğe koymaya devam edilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede esnaf ve sanatkarlar da mevzuat ile ilgili denetimlere tabi olmaktadır. Mevzuatımızda yer almayan 2005/ 29/ EC sayılı Haksız Ticari Uygulamalara İlişkin Konsey Direktifinin iç hukuka geçirilmesi çalışması devam etmektedir. Söz konusu bu mevzuat ile, özellikle büyük işletmelerle iş yapan küçük işletmelerin de haklarının korunacağı hükümler getirilecektir. Tüketicinin korunması alanındaki AB mevzuatı ve bunlara uyum amacıyla çıkarılan bir çok yönetmelik esas itibariyle esnaf ve sanatkarları belirli yükümlülükler altına sokmaktadır. Ancak, kendi ürettikleri mallar ve sundukları hizmet dışında kendileri de birer tüketici olan esnaf ve sanatkarlar sisteme uyma açısından gayret içerisindedirler. Ancak, küçük sermayesi ile çalışan esnaf ve sanatkarlara getirilen bazı yükümlülükler finansman gerektirmektedir. AB’ye üye olunacağı zaman yeni destek ve refakat hizmetlerinin sunulması zorunluluk olabilecektir. 2.2.13. Bilim ve Araştırma Çok uluslu araştırma ve teknoloji geliştirme projelerinin desteklendiği Topluluk Programları aşağıda listelenmektedir.

• 6’ncı Çerçeve Programı • 7 nci Çerçeve Programı ( 2007- 2013 yılları arasında) • Araştırma temaları • Teknoloji Platformları • Ortak Teknoloji Girişimleri • Uluslararası İşbirliğinin Bütünleştirilmesi

Bilim ve araştırma başlığı altında yer alan AB müktesebatı, iç hukuka aktarılması gereken ikincil mevzuat içermemektedir. Mevcut mevzuatın uygulanması öncelikle bilim ve araştırmaya yönelik programlara katılım ile ilgilidir. Ülkemizin 6 ncı Çerçeve Programına (ÇP) katılımı gerçekleşmiş ve bu programın uygulanma süresi bitmiştir. 2007- 2013 yılları arasında uygulamada kalacak olan 7 nci Çerçeve Programına Türkiye 2007 yılında dahil olarak mevzuat uyumlaştırmasını sağlamıştır. Bu sayede özellikle, bilim siyasalarının uyumlaştırılması, proje muhasebe teknikleri, AR-GE fonlarının aktarma usulleri ile mali yardım ve hibelerin harcama usulleri gibi hususlarda Türkiye, 6. ÇP vasıtasıyla ilgili AB mevzuatını çok önceden iç hukukuna geçirmiş ve halihazırda tatbik etmektedir. 7 nci Çerçeve Programında, araştırma temalarına vurgu yapılmış, faaliyet uygulama araçları basitleştirilmiş, teknoloji platformu ile AR-GE yönelimi imkanı sağlanmış ve işletmelerin katılımı ile risk paylaşımı içeren finansal yapı oluşturulmuştur. KOBİ’ler özel bölümde yer almıştır. Araştırma ve geliştirme alt yapısı olan KOBİ’ler için özel imkanlar sunulmaktadır.

144

Türkiye, bilim ve araştırma alanında katılıma hazır durumda olup, entegre bir araştırma stratejisi oluşturma ve uygulama konusunda ileri düzeydedir. Müzakeresi açılmış ve kapatılmış olan bir fasıldır. 2.2.14.Eğitim ve Kültür Bu fasıl başlığı altında yer alan AB müktesebatı iç hukuka aktarılması gereken ikincil mevzuat içermemektedir. Müktesebat AB programlarından oluşmaktadır. Bunlar;

• Socrates ( Hayat boyu öğrenim) • Leonardo da Vinci ( Mesleki eğitim) • Erasmus ( Yüksek öğrenim) • Youth and Youth ( Gençlik) programlarıdır.

Leonardo da Vinci Programı esnaf ve sanatkarlar ile teşkilatımızı doğrudan ilgilendiren programdır. Halen uygulanmakta olan programa bir çok proje ile TESK ve alt teşkilatlarınca katılım sağlanmıştır. Mesleki eğitim alanında en iyi uygulamalar incelenmiş ve AB kuruluşları ile işbirlikleri kurulmuştur. Teşkilatımızın gerekli konularda proje hazırlama kapasitesinin arttırılması ile programdan daha fazla yarar elde edilecektir.

145

3. BÖLÜM : Esnaf ve Sanatkar Politikalarında Eğilimler Esnaf ve sanatkarlara ilişkin sorunların ve fırsatların tespiti, bu mevcut durumdan yola çıkarak uygulanabilir proje ve eylem planlarının geliştirilmesi amacıyla TESK tarafından “Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Ortak Akıl Platformu” gerçekleştirilmesi planlanmıştır. Söz konusu çalışma; esnaf ve sanatkarları etkileyen ve bu kesimden etkilenenlerin (paydaşlar) katılımı ile 15-17 Şubat 2008 tarihlerinde TÜBİTAK Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü (TÜSSİDE)’nin Gebze–Kocaeli tesislerinde gerçekleştirilmiştir. Toplantıya davetli kurum ve kuruluşların tümüne yakın bir bölümünden katılım sağlanmıştır. Çalışma, “kürsüden anlatma ve toplu dinleme konferansı” şeklinde değil, yaratıcı fikir oluşturma yöntem ve teknikleri kullanılarak, tüm katılımcıların tüm çalışmalara başından sonuna kadar aktif katılımı ile yazılı bilgi ve belge üretmeye yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Toplantı sırasında öncelikle esnaf-sanatkarların mevcut durumunu ortaya koymak amacıyla bir SWOT analizi yapılmıştır. SWOT analizi çerçevesinde kesimin güçlü yanları, zayıf yanları, kesimin önündeki fırsatlar ve tehditler beyin fırtınası metoduyla ortaya konmuştur. Daha sonra bu veriler ışığında esnaf-sanatkar kesimine yönelik stratejik amaçlar ve bu stratejik amaçlara hizmet edecek eylem ve projeler belirlenmiştir. Bu çalışmanın yapılmasındaki amaç, farklı ortamlarda gelişmiş olan farklı görüş açıları ve boyutlarının sonuç belgesine yansımasını sağlamaktır. Çalışma sonucunda elde edilen raporlar ışığında bir esnaf-sanatkar strateji ve eylem planı hazırlanacak ve buradaki hedefler doğrultusunda yeni projeler oluşturulacaktır. “Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Ortak Akıl Platformu” çalışması sonucunda elde edilen esnaf-sanatkar kesimi ve meslek kuruluşlarına ilişkin güçlü yanlar, zayıf yanlar, fırsatlar ve tehditler ile stratejik amaçlar tablo şeklinde aşağıda sunulmaktadır. Tablo -50: Esnaf ve sanatkarlar ile meslek kuruluşlarının SWOT Analizi Tablosu

GÜÇLÜ YANLAR

ZAYIF YANLAR

• Mikro kaynakları değerlendirerek öz sermayesi ile -Devletten bir destek beklemeden- ekonomiye katkı sağlaması, katma değer yaratması

• Ülkemizdeki istihdamın büyük bir bölümünü gerçekleştiriyor olması, sayılarının çok olması nedeniyle istihdama önemli ölçüde katkı sağlama kapasitelerinin olması

• Girişimcilik ruhu yüksek olan ve girişimci yetiştiren bir kesim olması

• Ekonomideki her sektörde faaliyet göstermeleri nedeniyle geniş bir alana seslenmeleri, mesleki ihtisaslaşma ve dayanışmanın yoğun olması

• Ülkenin en ücra köşelerine kadar hizmet götüren bir kesim olması nedeniyle toplumla iç içe olması, müşteri ile birebir ilişki geliştirmesi

• Ahilikten gelen gelenek ve görenekleri güçlü bir kesim, toplumun vazgeçilmez ekonomik, sosyal ve kültürel unsuru, orta direk olması

• Esnaf-sanatkarların teknolojik ve küresel gelişmelere karşı kendilerini yeterince yenileyememeleri ve geliştirememeleri

• Kuralsız işyeri açmaları nedeniyle esnaf-sanatkarlar arasında yıkıcı bir rekabetin oluşması ve sürekli açılan kapanan işyerlerinin ekonomik yönden israfa neden olması (Esnaf-sanatkarların işyeri açarken fizibilite çalışması yapmaması)

• Aynı meslek kollarındaki esnaf ve sanatkarların birleşerek, güçlenme yoluna gitmelerini engelleyen kültürel bakış açısı ve rekabet (Kümelenme) eksikliği

• Esnaf-sanatkarların büyük sermaye karşısında rekabet edebilme güçlerinin bulunmaması ve rekabeti düzenleyici kuralların bu kesimi koruyacak etkinlikte işletilememesi

• Esnaf-sanatkarların işletmelerini yürütmede rasyonel ve çağcıl bakış yerine geleneksel yaklaşımları tercih etmesi

• Esnaf-sanatkarların Devlet teşvik ve

146

• Geleneksel ya da resmi çıraklık eğitimi sistemi yoluyla iş piyasasına nitelikli işgücü yetiştiren bir kesim olması

• Genellikle aile işletmesi olmaları nedeniyle aile dayanışmasının işletmeye yansıması

• Esnaf-sanatkarların küçük olmaları nedeniyle esnek bir yapıya sahip olmaları, kriz ortamında hızla şartlara uygun tedbirleri alabiliyor olmaları

• Esnaf-sanatkarlarda kalite ve rekabet kavramlarının dünya pazarında geçerli olduğu yönünde bir bilinç oluşması

• Yasa ile kurulmuş bir mesleki örgütlenmeye sahip olması, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu statüsünde bulunması, bağımsız ve özerk olması

• TESK’in, ülke geneline yaygın ve organik bağları olan geniş bir teşkilata sahip olması, teşkilat içi dayanışmanın yoğun, dinamik ve güçlü olması

• Esnaf ve sanatkar odalarının üyelerinin ürettiği mal ve hizmetin ücretini belirleme (ücret tarifesi verme) yetkisine sahip olması

• Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının bilişim teknolojilerinden yararlanabilme kapasitelerinin olması, e-devlete giden yolda iletişim altyapısının mevcut bulunması

• Esnaf-sanatkarlar ve meslek kuruluşlarının kültürel mirasın korunmasına destek olması, geleneksel meslekleri yaşatma gayretlerinin olması

• Esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarının çeşitli iç ve dış kaynaklı projelerden yararlanarak hizmet alanlarını geliştirme konusundaki alt yapısının güçleniyor olması

• Esnaf-sanatkarların meslek kuruluşları vasıtasıyla ulusal ve uluslar arası pek çok platformda temsil edilmesi

• Başta Anayasa olmak üzere esnaf ve sanatkar lehine yasalarla getirilen düzenlemeler

• Esnaf-sanatkarların ve onların meslek kuruluşlarının siyasi iktidarlar üzerinde baskı oluşturacak güçlerinin olması

desteklerinden yeterince yararlanamaması, finans kaynaklarına ulaşmada ve yararlanmada yaşadıkları nesnel sorunlar

• Esnaf ve sanatkarların işyerini kurma ve sürdürme aşamalarında eğitim ve danışmanlık hizmetlerinden yeterince yararlanmaması

• Kayıt dışının çok yaygın olduğu bir kesim olması, kayıtlı ekonomiye karşı katı direnç gösterilmesi, esnaf-sanatkarın mali, ekonomik ve beşeri kaynak yapısının ölçülememesi

• Her şeyi devletten bekleme anlayışının yaygınlığı

• Meslek elemanı yetiştirme konusunda yeterince aktif olmamaları, mesleki yeterliliklerin önemsenmemesi

• Dış pazarlar hakkında hiç ya da yeterince bilgi sahibi olmamaları

• Esnaf-sanatkarların genel olarak müşteri odaklı çalışmaması, kural dışı satış ve bazı mesleklerde kaba davranış

• Hizmet üretiminde kaliteye önem vermemeleri, kalite arttırıcı yatırımlar yapmamaları

• Esnaf-sanatkarlarca görsel güzellik yaratılamaması, hijyen kurallarına uymama, müşterilerle iyi diyalog kurulamaması

• Esnaf-sanatkarların sosyal güvenliğe ilişkin sorumluluklarını yeterince yerine getirmemesi

• Esnaf-sanatkarların AB mevzuatına ve kurallarına uyumda karşı duruşları

• Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının sayısal olarak fazla, mali güç olarak zayıf ve etki olarak yetersiz durumda olması

• Esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarının gelir kaynaklarının azlığı, var olanları tahsil etmede yaşadıkları sorunlar

• Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının üyelerine gereken hizmetleri vermemesi, verilen hizmetin kalitesinin düşük olması, imajının zayıflığı,

• Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının üyeleri ile olan ilişkilerinin canlı ve dinamik olmaması nedeniyle esnaf sanatkarları uyarıcı ve yönlendirici etkilerinin zayıf olması

• Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının temsil ve lobi yapma konusunda yetersiz kalması

• Esnaf-sanatkarların temsilinde yaşanan nitelik sorunu, meslek kuruluşlarının yönetici ve personelinde yaşanan nitelik sorunu

• 5362 sayılı Kanunun ihtiyacı karşılıyor

147

olmaması • Esnaf-sanatkarlar ve meslek kuruluşlarının

AB’ye giriş sürecinde AB’nin fonlarından yeterince faydalanmamaları

FIRSATLAR

TEHDİTLER

• AB’ye üye olma sürecinin gerektirdiği değişim, gelişim ve yenilenme süreci

• AB’ye tam üye olma halinde hizmetlerin serbest dolaşımı kapsamında esnaf ve sanatkarların AB ülkelerinde işyeri açabilecekleri gerçeği

• AB ile diyalog sürecinde AB’deki benzer kesim, kurum ve kuruluşlarla işbirliğinin geliştirilmesi, iyi uygulama örneklerinin alınması

• Dünyada ve ülkemizde küçük girişimciliğin desteklenmesine yönelik bir eğilimin bulunması ve bu eğilime yönelik politikalar-teşvikler oluşturulması

• Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu istikrar ve ekonominin büyüme trendi

• Anayasa’da esnaf-sanatkarı koruyucu hüküm bulunması, 60. Hükümet Programı ve Eylem Planında esnaf-sanatkarın yeniden yapılandırılması konusunda tedbirlerin bulunması

• Hükümetle sosyal diyalog kültürünün artması ve görüşlerin sunulabileceği platformların oluşması (Hükümetin esnaf kesimine ve sorunlarına duyarlı olması)

• Mesleki yeterlilikler sistemi ve MYK’nın kurulmasının işgücünün niteliğinin geliştirilmesine dolaşımına yönelik olumlu yansıması

• Tüm gelişmiş ülkelerde demokrasinin ve güçlü ekonominin varlığının nitelikli insan gücüne sahip olmaya bağlı olduğuna ilişkin görüşler çerçevesinde Türkiye’de de mesleki eğitim ve yaşam boyu öğrenmenin önem kazanması

• Esnaf-sanatkarı büyük sermayeye karşı koruyan düzenlemelerin yapılıyor olması (Büyük mağazalar, alışveriş merkezleri ve zincir mağazalar kanun tasarısı)

• Enflasyonun ve faizlerin düşmesi nedeniyle daha uygun koşullarda kredi bulma ortamının oluşması, özel finans kuruluşlarının esnaf-sanatkara hizmet verme isteklerinin artması

• Haberleşme ve bilişim sektöründeki gelişmeler sonucunda bilgiye erişimin son

• Devletin kapsamlı ve gerçekçi bir esnaf-sanatkar politikasının olmaması

• Anayasa’daki esnaf-sanatkarı koruyucu hükmün kaldırılmasının düşünülmesi

• Esnaf ve sanatkar tanımının günümüz koşullarına uygun olmaması

• Esnaf ve sanatkarları kapsayan güncel, güvenilir ve sağlıklı bir veri tabanının olmaması

• Değişik kurum ve kuruluşlar tarafından kullanılan meslek kodlarının tek tip olmaması

• Esnaf-sanatkarları ve onların meslek kuruluşlarını ilgilendiren yasal düzenlemeler hazırlanırken esnaf teşkilatından görüş alınmaması, alınan görüşlere ilgili yasal metinlerde yer verilmemesi

• Esnaf-sanatkara yönelik faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar arasındaki işbirliği ve organizasyon problemleri

• Ekonomide istikrar sağlanamaması ve buna bağlı olarak sık sık ekonomik krizler yaşanması

• Gelir dağılımının bozulması sonucunda esnaf-sanatkarın müşterisi konumundaki orta sınıfın erimesi

• AB ile uyum sürecinin gerektirdiği bir takım taşınması zor mevzuat ve uygulamalar

• Esnaf-sanatkarların sosyal güvenliğine ilişkin yasal düzenlemelerde var olan eksiklikler, Sosyal Güvenlik Kurumunun Yönetim Kurulunda TESK’in temsil edilmemesi

• Ücret üzerinden alınan yüksek sosyal güvenlik primleri ve vergi oranlarının yüksek olması

• Hükümetlerin uyguladığı yanlış teşvik sistemleri, teşvik sistemleri içinde esnaf-sanatkara yeterince ya da hiç yer Halk Bankasının özelleştirilmesi, Devletin esnaf-sanatkar kredilerine olan sübvansiyonun uygulamasından vazgeçmesi, uygun kredi imkanlarının yaratılamaması verilmemesi

• Devletin esnaf-sanatkarı ve mikro işletmeleri koruyan vergi uygulamalarından vazgeçmesi

• İhtiyaç duyulan nitelik ve nicelikte eleman bulunamaması

148

derece kolaylaşması ve maliyetinin ucuzlaması ve böylece e-ticaretinin zeminin kurulmuş olması,

• Esnaf-sanatkarın üreteceği ürünleri satabileceği dış pazarın genişliği (Türkiye’nin çok sayıda ülkeye ihracat yapıyor olması)

• Teknolojideki gelişmelerin ve yaşamdaki değişikliklerin yeni iş alanları ve meslekleri yaratması

• Sosyal güvenliğin öneminin giderek artması ve bunun esnaf ve sanatkarlara yansıması

• Turizm faaliyetlerinin ülke geneline yaygınlaşması sonucu çok tanınmayan yerel özelliklere sahip ürünlerin turistlerin aracılığıyla yaygınlaşması ve satılması

• Özgün ve özel el sanatları ile organik ürünlerin dünyada önem kazanması

• Küçük aile işletmesi olması nedeniyle istihdam giderlerinin daha az olması

• Çok uluslu şirketlerin ara malı üreten küçük işletme ve sanatkarlara olan ihtiyacının ekonomiye bağlı olarak artması

• AB’nin küçük işletmeler için ayırdığı kaynaklardaki artış eğilimi (Esnafın AB projelerinden faydalanmasına yönelik çalışmalar)

• AB ve Dünya Bankası projeleri kanalıyla yeni kaynak ve fırsatların oluşması

• BASEL II kriterlerinin uygulanmaya başlanmasıyla esnaf-sanatkarın kredilerden yararlanma imkanının daha da azalacak olması

• Büyük mağazaların açılışını kurallara bağlayan beklenen yasa tasarısının düzenlemeleri içerecek şekilde yasalaşmaması ihtimalinin yüksek olması

• Kamu kurum ve kuruluşlarının kar amaçlı üretim ve ticaret yaparak haksız rekabet oluşturması

• Kayıt dışı ekonominin yarattığı haksız rekabet ortamı

• İşyeri açılması aşamasında aranan ustalık belgesi ile ilgili yasal düzenlemeler arasındaki çelişki (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin yasasının 102. maddesinden kaynaklanana haksız rekabet)

• Küreselleşmenin yarattığı yüksek rekabet ortamı (Çin ve Hindistan’ın Türkiye pazarına girmesi sonucu yaşanan olumsuz ekonomik ortam)

• Kaybolmaya başlayan mesleklere yönelik yeterince politika belirlenmemesi

• Etkin yönetim, inovasyon, kurumsallaşma, girişimcilik konularında farkındalık yaratacak eğitim / danışmanlık olanaklarının olmaması

• Esnaf ve sanatkarlara işyerlerini kurma ve sürdürme aşamalarında eğitim ve danışmanlık hizmeti verecek başta kendi örgütleri olmak üzere kurum ve kuruluş bulunmaması

• Yasalarda yapılacak bir takım düzenlemeler ile esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarının gelirlerinin azaltılması, yetkilerinin daraltılması

• Şoför esnafının esnaf statüsünden faydalanmaması

Tablo-51: Stratejik Amaçlar Çalışması Sonucu

Tema Stratejik Amaç İfadeleri

Esnaf ve Sanatkarlar

1. Esnaf ve sanatkarların rekabet gücünün arttırılması ve haksız rekabetten korunması 2. Esnaf ve sanatkarların finansman olanaklarının güçlendirilmesi ve finansmana

erişimin kolaylaştırılması 3. Esnaf ve sanatkarların rekabet gücünün arttırılmasına yönelik Devlet teşvik ve

yardımlarının çeşitlendirilmesi ve yoğunlaştırılması 4. Esnaf ve sanatkarlara yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin çeşitlendirilmesi

ve arttırılması 5. Esnaf ve sanatkarlarda yenilikçilik (inovasyon) kültürünün desteklenmesi ve

geliştirilmesi

149

6. Esnaf ve sanatkarlara yönelik yasal mevzuatın geliştirilmesi 7. Esnaf-sanatkarın nitelikli eleman ihtiyacının karşılanması, sürekli eğitim yoluyla

teknolojik yeniliklere uyumlarının sağlanması 8. Girişimciliğin desteklenmesi yoluyla uygun sektörlerde fizibıl esnaf ve sanatkar

işyerlerinin açılmasının sağlanması, 9. Esnaf ve sanatkarların sosyal güvenlik haklarının geliştirilmesi 10. Kayıt dışında bulunan esnaf-sanatkarların kayıt içine girmelerini teşvik edecek

önlemlerin alınması

Meslek Kuruluşları

A. Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının yeniden yapılandırılması yoluyla örgüt yapısının güçlendirilmesi

B. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının imajının geliştirilmesi C. Esnaf ve sanatkarlar meslek kurulaşlarının gelir edinme yollarının geliştirilmesi ve

güçlendirilmesi D. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarına olan güveni sağlamak sureti ile esnaf ve

sanatkarlar ile meslek kuruluşları arasındaki bağların güçlendirilmesi, E. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının ulusal ve uluslar arası seviyedeki platformlarda

temsilinin sağlanması, etkinliğinin artırılması F. Esnaf-sanatkar mesleklarinin standardının belirlenmesi, eğitim, sınav ve

belgelendirme konularında TESK ve alt teşkilat birimlerinin etkinliğinin artırılması G. Yasal düzenlemelerde TESK ve alt teşkilatının söz hakkının ve etkisinin artırılması H. TESK ve alt teşkilat birimlerinin örgün ve yaygın mesleki eğitimdeki yerinin

güçlendirilmesi ve etkinliğinin artırılması İ. AB müktesebatına uyum çalışmalarının yoğunlaştırılarak geliştirilmesi J. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının üyelerine yönelik eğitim ve danışmanlık

konusundaki hizmet çeşitliliği ve kalitesinin arttırılması K. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının başta AB olmak üzere dış kaynaklı fonlardan

yararlanmalarını sağlamak üzere proje yapma ve uygulama kapasitelerinin yükseltilmesi

150

4. BÖLÜM : Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapısında Değişim Gereği 4.1. Esnaf ve Sanatkarlığın Temeli: Ahilik Kültürü Ahilik tamamen Türklere özgü ve Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinde ve kök salmasında önemli rol oynayan, temelleri 12. yüzyılda Kırşehir’de atılmış, daha sonra tüm Anadolu’ya yayılmış kültürel, sosyal ve ekonomik bir oluşumdur. Ahilik kurumunun önemli bir özelliği, resmi otoritenin baskısı ile değil, tamamen halkın ihtiyaçlarını karşılamak için halk tarafından kurulmuş sivil toplum örgütlenmesi olmasıdır. Bu oluşumun dayandığı dört temel esas “Akıl, Ahlak, Bilim ve Çalışma” dır. Ahilik Anadolu’da güçlü ve yaygın bir orta sınıf yaratmış, Ahilik kurumu bugün de özlemi çekilen sanat, ticaret ve iş ahlakı kavramlarını yerleştirmiş, ahilerin kurduğu esnaf ve sanatkar birliklerinin koyduğu ana kurallar, günümüzdeki kooperatifçiliğin, sendikacılığın, meslek eğitimi sisteminin, sosyal güvenliğin, standart kalitede mal ve hizmet üretiminin ve bankacılığın temellerini oluşturmuştur. Esnaf ve sanatkarlar yüzyıllar boyunca bu kültürü yaşatmışlar ve özünde çok büyük değişikliğe uğratmadan günümüze taşımışlardır. Ahilik teşkilatının kurulmasında devlet adamlarının ve din adamlarının direkt olarak etkisi olmadığından, Ahilik kurumu bu günkü sivil toplum örgütlerinin atası sayılabilir. Ahiler seçme ve seçilmede ve idari görevlerde tamamen demokratik bir yapıda çalışmışlardır. Zengin ile fakir, üretici ile tüketici, emek ile sermaye, devlet ile millet arasındaki dayanışmanın kurulmasında, Ahilik kurumunun büyük katkısı olmuştur. Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu ve bağlı kuruluşları olan oda, birlik ve federasyonlar, Ahilik kültürünü yeni nesillere tanıtmak ve yaşatmak amacıyla çeşitli etkinlikler yapmaktadır. Bu kapsamda her yıl Ekim ayının 3. haftası Ahilik Kültürü Haftası ve Esnaf Bayramı olarak kutlanmaktadır. 4.2. Cumhuriyet Dönemi Gelişmeleri Ülkemizde esnaf ve sanatkarların örgütlenmesi ve sicillerinin tutulması ilk olarak, 1924 yılında yürürlüğe giren Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu ile düzenlenmiş, 1943 yılında yürürlüğe gi-ren 4355 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanunu ile esnaf odaları sistemi getirilmiş, 1949 yılında çıkarılan 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikle-ri Kanunu ile esnaf ve sanatkarın tanımı yapılmış ve kapsamı belirtilmiştir. İki kez kapsamlı değişikliğe uğrayan 17.07.1964 tarihli ve 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Ka-nunu ise, günümüzdeki modern esnaf ve sanatkar teşkilat örgütlenmesinin temelini atarak esnaf ve sanatkar teşkilatını gerçek kimliğine kavuşturmuştur. 40 yılı aşkın süre esnaf ve sanatkarlar teşkilat birimlerinin çalışma usul ve esaslarını düzenleyen 507 sayılı Kanun, 5362 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmıştır. 21.06.2005 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile esnaf ve sanatkarlar meslek odaları, birlikler, federasyonlar ve Konfederasyonun yönetim biçimi, görev, yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlenmiştir. 24 Ekim 1953 tarihinde 25.04.1949 tarihli ve 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikleri Kanununa göre “Esnaf ve Sanatkarları Teşkilatı Konfederasyonu” ismiyle kurulan Türkiye Es-naf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK), esnaf ve sanatkar meslek kuruluşlarının üst kuru-luşudur. TESK Anayasanın 135 inci maddesi kapsamında kamu kurumu niteliğinde, tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşu olarak faaliyetlerini yürütmektedir. 5362 sayılı Esnaf ve Sanat-karlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile TESK; esnaf ve sanatkar odaları, birlikleri ve federasyon-

151

ları arasında birliği, gelişmeyi ve ilerlemeyi sağlamak, esnaf ve sanatkarların çalışmalarını mes-leki yönden kamu yararına uygun olacak şekilde düzenlemek ve gerekli her türlü tedbiri almak, mesleki eğitimi geliştirmek, esnaf ve sanatkarları yurt çapında ve uluslararası düzeyde temsil etmek, sorunlarının çözümü için ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar nezdinde gerekli gi-rişimlerde bulunmak, ulusal ekonomideki gelişmelere paralel olarak lüzumlu görülecek mesleki tedbirleri almakla görevlendirilmiştir. Esnaf ve sanatkar teşkilatının özellikle maddi anlamda yetersizlikten kaynaklanan önemli sorunları bulunmaktadır. Bunun yanında TOBB’a bağlı odalar ile TESK’e bağlı odalar arasında üye kaydı nedeniyle yaşanan haksız rekabet ortamı son birkaç yıldır odaların örgüt yapısına önemli zarar vermiş ve gelirlerinin azalmasına yol açmıştır. 5362 sayılı Kanunun 68’inci maddesinin birinci fıkrasında; esnaf ve sanatkarlardan sicile kayıt sırasında ustalık belgesi isteneceğine ilişkin düzenleme bulunmasına rağmen, ticaret odalarına kayıtlı tacirlerden ticaret siciline kayıt sırasında ustalık belgesi istenmemektedir. Buna ilişkin düzenleme 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu’nun 102 nci maddesinde yer almaktadır. Esnaf ve sanatkarlardan ustalık belgesi istenilmesine rağmen, tacirlerden istenmemesi, Anayasa ile güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkar örgüt yapısının çok parçalı ve dolayısıyla maddi olarak zayıf yapısı, esnaf ve sanatkarlara yeterli ve kaliteli hizmet götürülmesine engel olmaktadır. AB üyesi ülkelerde esnaf ve sanatkarların örgütlenme biçimleri hakkında aşağıda bilgiler verilmiştir. Bu yapıların incelenmesi ve Türk esnaf ve sanatkar teşkilat yapısına uyarlanabilecek olanların değerlendirilmesi yararlı olabilecektir. 4.3. Avrupa Birliği Üye Ülkelerinde Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapıları Bugün dünyada ve Avrupa Birliğinde yaşanan sosyal değişimler “sivil toplum” terimi üzerindeki tartışmaları yoğunlaştırmıştır. Avrupa Birliği’nde sivil toplum, basit anlamda toplumların demokrasiyi benimsemeleri olarak tarif edilmektedir. Sivil toplumun katılımcı modeli, demokratik sisteme güveni güçlendirmek için fırsatlar sağlamakta ve ilerleme için daha uygun ortamı geliştirmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının özellikleri arasında, üyelik, otonomi, dayanışma, kamu bilinci, ortak menfaatleri koruma, katılımcılık ve temsil ettikleri kesimi değişik platformlarda temsil hususları yer almaktadır. Avrupa Birliği tarafından 6 Mayıs 2003 tarihinde çıkarılan “Mikro, Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Tanımlarına İlişkin Komisyon Tavsiye Kararı”na göre işletmeler; çalışan sayısı, sermaye miktarı ve cirosuna göre kategorize edilmiş ve mikro, küçük ve orta boy işletme olarak ayrılmıştır. Bunun yanı sıra aynı mevzuatta sanatkarlık faaliyetinde bulunanlar ifadesine de yer verilmiştir. Mevzuatta yer almayan ancak uygulama bazında mevcut olan genel yaklaşıma göre, esnaf ve sanatkarlar, mikro ve küçük işletmeler olsa da, her işletme sanatkar işletmesi değildir. Bazı AB ülkelerinde esnaf- sanatkarı tanımlayan yasal düzenlemeler bulunmamaktadır. Yasayla tanımlanan ülkelerde ise üç temel yaklaşım görülmektedir. Bunlar;

• Mesleki yaklaşım, • El sanatları yaklaşımı, • Sektör/ Ölçek yaklaşımıdır.

Bu yaklaşımlar çerçevesinde AB üyesi ülkelerde esnaf ve sanatkarlık değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Ancak, sanatkarlık genel olarak beceriyi, esnaflık ise daha çok hizmet üretimini ve sunumunu çağrıştırmaktadır. Çoğu zaman, esnaf ve sanatkarı birbirinden ayırmak da mümkün olamamaktadır.

152

Avrupa Birliği ülkelerindeki işletmelerin örgütlenme yapılarında genellikle ülkemizde de olduğu gibi, ticaret ve sanayi odaları ile sanatkar ve küçük işletmelerin örgütlendiği sanatkarlar odaları ve bunların üst kuruluşları bulunmaktadır. Avrupa Birliği seviyesinde, ticaret ve sanayi odalarının üye olduğu Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği (EUROCHAMBERS) ve sanatkarlar odalarının bağlı olduğu Avrupa Sanatkarlar ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Birliği (UEAPME) bulunmaktadır. Avrupa Birliğine sunulan Ulusal Programda yer alan ve üstlenilmesi gereken müktesebat listesinde işletmelerin temsilcisi olan bu üst kuruluşların örgütlenmelerine ilişkin bir mevzuat bulunmamaktadır. AB’de yürürlükte bulunulan mevzuat incelendiğinde, AB’de konuya ilişkin çıkarılmış ve uyulması gereken bir mevzuat olmadığı görülmektedir. AB düzeyinde böyle bir mevzuat olmaması doğaldır. Çünkü işletme tanımları, ölçekleri ve geleneksel yapıları ve her ülkenin kendi iç dinamikleri ile mesleki yaklaşımları farklılık gösterdiğinden, üst kuruluşların örgütlenmeleri de değişik modellerde olmaktadır. Ancak, kabul edilen olgu, işletmelerin temsili kuruluşlarının birer sivil toplum örgütü olarak görülmesidir Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, işletmelerin kategorize edilmesi farklılık gösterdiğinden ve birliktelik tam anlamıyla sağlanamadığından, işletmelerin temsili kuruluşlarının örgütlenme yapıları da kendi koşullarına uygundur. AB üyesi ülkelerdeki küçük işletme ve sanatkarların örgütlenme yapılarına ilişkin belli başlı örnekler aşağıda verilmektedir. 4.3.1. Almanya: Bölgesel zanaatkar odaları kurulmuştur ve bölgedeki her zanaatkarın bu odalara üye olması zorunludur. Oda, işletmeler tarafından seçilmiş yönetim kurulu tarafından seçilen başkanla temsil edilir. Başkanın yardımcıları da vardır. İkinci yapı, tek tek zanaatkarlık alanlarının veya daha çok meslek grubunun çıkarları için kurulmuş mesleki birliklerdir. Bu kuruluşlar gönüllü kuruluşlardır ve üyelik zorunlu değildir. Mesleki birliklerde de başkan ve genel sekreter bulunmaktadır. Bu yapının üst kuruluşu olan Alman Merkez Sanatkarlar Birliği (ZDH) kurulmuştur. Yukarıda sayılan kuruluşlar ZDH’ya üye olmak zorundadır. Bir karşılaştırma yapılırsa, bölgesel zanaatkar odaları Türkiye’deki esnaf ve sanatkar odaları birliklerine karşılık gelmektedir. Birlikler kısmen devletin görevlerine yardımcı olmakta, işletmelerin ihtiyaçlarını bilmekte ve bunu da devlete en iyi şekilde aktarmaktadır. Ülkemizdeki esnaf ve sanatkarlar odalarına karşılık gelebilecek ingung denilen loncalar vardır. Bunlara üyelik mecburi değildir ancak her meslek grubu, birlikte hareket etmek ve menfaatlerini korumak üzere bu yapılanmaya gerek duymaktadır. Sayıları yaklaşık 6200 civarındadır. 9 kişiden oluşan yönetim kurulları vardır. Yönetim kurulu üyelerinin 6’sı iş sahiplerinden, 3’ü yanlarında çalışanlardan oluşmaktadır. ZDH üyelik esasında bir üst kuruluştur. 53 adet zanaatkar odası ile 42 ulusal sektör birliği ZDH’ya bağlıdır. Bu kuruluşlar ZDH tarafından kontrol edilir. Bu kuruluşların üstünde Hükümet tarafından herhangi bir kontrol veya müdahale yoktur. Zanaatkar odaları kamu kuruluşu olduğu için, kamunun ve üyelerinin menfaatlerini korur. Bu odalar Eyalet Ekonomi Bakanlığının yasal denetimine tabidir. Bu sadece yasal bir yapı ve faaliyettir. Faaliyetlerinin kapsamı ve teknik yönleri değil, sadece kanuna uygunluğu denetlenir. Kapsamında teknik veya yapılan işlere müdahale yoktur. Zanaatkar odaları yönetim kurulu yapılan faaliyetleri ve finansal yapılanmayı kontrol etmekten sorumludur. 4.3.2. Fransa: Sanatkar odaları sektörel, bölgesel ve ulusal olarak örgütlenmiştir. Seçilmiş zanaatkarlardan oluşan ve kamu kurumu niteliğini haiz sanatkar odaları ülkedeki yaklaşık 1 milyon sanatkarı temsil eder. Ülke genelinde 106 oda vardır. 40 kişiden oluşan yönetim kurulunca yönetilir. Sanatkar odalarını çeşitli bölgesel kuruluşlarda ve komisyonlarda temsil eden ve odaları koordine eden 22 bölgesel sanatkar komitesi vardır.

153

Ulusal olarak, Fransız Sanatkarlar Daimi Meclisi (APCM) bulunmaktadır. Kamu kurumu niteliğini haiz bir yapısı vardır. Sanatkar odalarının menfaatlerini ulusal ve uluslar arası düzeyde temsil etmektedir. Seçilmiş bir yönetim kurulu ve başkanı bulunmaktadır. Fransa’da esnaf örgütlenmeleri yasal olarak Ekonomi ve Küçük İşletmeler Bakanlığının denetimine tabidir. Ancak, denetim, yapılan faaliyetlerin sınırlandırılması veya yönetime müdahale anlamında olmayıp, sadece istişari bir hüviyete sahiptir. 4.3.3. İngiltere: İngiltere’de sanatkarlar ulusal düzeyde Sanatkarlar Konseyine bağlıdır. Örneğin; kuyumculuk, tekstil, seramik, metal işleri, mobilya, cam ve ağaç işleri Sanatkarlar Konseyinin faaliyet alanına giren başlıca üretim alanlarıdır. 4.3.4. İtalya: Sanatkarlar yerel düzeyde olan odalar ve sanatkar siciline kayıt olurlar. Bu sicil, seçimle gelen ve sanatkar temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından önceden belirlenen kriterlere ve yasanın çizdiği çerçeveye göre tutulmaktadır. Yerel düzeydeki sanatkar odaları özel yapıdadır. Sanatkar işletmeleri üyedir. Bölgesel sanatkar birliklerine üyelik zorunludur. Devlete bağlılık veya devlet denetimi yoktur. Bölgesel sanatkar odaları ulusal düzeyde Sanatkarlar Federasyonu olan CONFARTIGIANATO’ya bağlıdır. 4.3.5. Polonya: Yeni AB üyesi olan Polonya’da eskiden beri olan ve tanımı kesin olarak yerleşmemiş olmakla birlikte örgütlenme yapısı da bulunan sanatkarlık mesleği bulunmaktadır. Sanatkarlar odaları yerel olarak bulunmakta ve ulusal düzeyde Polonya Sanatkarlar Federasyonu ( ZRP) tarafından temsil edilmektedir. 4.3.6. İspanya: İspanya’da KOBİ’ler çalışan sayısı kriterine göre AB mevzuatına uygun olarak tanımlanmaktadır. Bunun yanı sıra geleneksel olarak esnaf ve sanatkarlık özel bir öneme sahiptir. Esnaf ve sanatkar işletmesi tanımında; belli bir mesleğin icrası yoluyla mal ve hizmet üreten ekonomik birim olduğu, işyeri sahibinin kişisel özellikleri ve mesleki yeterliliğinin yapılan iş üzerinde belirleyici olduğu, seri üretim olmadığı hususları yer almaktadır. Meslek grupları olarak sınıflama genel olarak yapılmıştır:

- Geleneksel ve popüler esnaf- sanatkar meslekleri - Zanaatkarlık alanı olarak kabul edilen meslekler, - Gıda, mamul madde tüketim alanlarında yer alan ve fason imalat yapan esnaf- sanatkar

meslekleri, - Hizmetler sektöründe yer alan esnaf- sanatkarlar - En üst örgütleri olarak İspanya Sanatkarlar Federasyonu (CEPYM) bulunmaktadır.

154

5. BÖLÜM : Esnaf ve Sanatkarların Sorunları ve Çözüm Önerileri 5.1. Mesleki Eğitimde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri Türk mesleki eğitim sistemi, sancılı bir süreçten geçmektedir. Gerek Avrupa Birliğine tam üyelik süreci, gerekse ekonomik gelişmelerin ve artan işsizliğin baskısı, bir an önce mesleki eğitimle ilgili yeni düzenlemeler getirilmesini gerektirmektedir. Bu alanda çeşitli çalışmalar yapılmakla birlikte, kurumlar arasında daha fazla işbirliği ve koordinasyon sağlanması, bu çalışmaların daha aktif ve verimli hale getirilmesi gerekmektedir. Bu süreçte işletmelerin bağlı olduğu meslek kuruluşlarının daha fazla rol ve sorumluluk alması önem arz etmektedir. TESK ve alt teşkilat birimleri yasal düzeyde bu görevi yerine getirmeye çalışmaktadır. İş yaşamını temsil eden diğer kuruluşların da mesleki eğitime daha fazla eğilmesi, kaynak aktarması gerekmektedir. 1- Türkiye’de eğitime ayrılan kaynaklar halen yeterli düzeyde değildiir. Kaynak yetersizliği

yanında, bu kaynakların etkin kullanımı konusunda da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Devlet genel bütçesinden eğitime ayrılan pay arttırılmalı, sivil toplum örgütlerinin eğitim arzı oluşturma çabaları desteklenmelidir. Başta meslek kuruluşları olmak üzere özel kesim, vakıf ve gönüllü kuruluşların eğitime yatırım yapması teşvik edilmelidir.

2- Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları, yüksek öğretimden ziyade iş piyasasına ara kademe insan gücü yetiştirmeye odaklanmalıdır. Mesleki ve teknik eğitim kurumlarının yönetiminde sosyal taraflar da aktif olarak yer almalı, eğitim programlarının hazırlanmasından belgelerin verilmesi aşamasına kadar her aşamada ilgili kesimlerin etkin katılımı sağlanmalıdır. Yerel düzeydeki mesleki-teknik eğitim kurumlarına belirli oranlarda özerklik sağlanmalıdır.

3- Teorik eğitim ile pratik eğitim birbiri ile uyumlu ve dengeli şekilde verilmemektedir. Özellikle mesleki eğitimin pratik kısmı zayıf kalmaktadır. Eğitim programlarında meslek dalına göre teorik ve pratik eğitim birbirini destekler şekilde uyum içinde verilmelidir.

4- Hem teorik veren öğretmenler hem de işletmelerde pratik eğitimden sorumlu usta öğreticilerin nitelik ve nicelikleri yeterli değildir. Öğretmenler hizmet içi eğitimden sıklıkla geçirilmedikleri için teknolojinin gerisinde kalmaktadır. Mesleki-teknik eğitim kurumlarında görevli öğretmenlerin belirli aralıklarla işletmelerde staj yapmaları yoluyla yeni teknolojilere uyumları sağlanmalıdır. Öğretmenlerin yetiştirilmesi konusunda YÖK ile sıkı işbirliği yapılmalıdır.

5- Mesleki eğitim okul ve kurumları bina ve donanım yönünden yetersizdir. Bu nedenle mesleki eğitim okullarında verilen eğitim genellikle işletmelerde verilen eğitimin gerisinde kalmakta, güncel teknolojiyi takip etmekte zorlanılmaktadır. Bu durum eğitimin kalitesini olumsuz etkilemektedir. Mesleki-teknik eğitim kurumları alt yapı olarak teknolojiye uygun hale getirilmelidir.

6- Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarınca kurulan ve işletilen işletmelerüstü eğitim merkezlerinin yürütülmesinde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. TESK yeni bir model arayışı içindedir. İşletmelerde verilemeyen pratik meslek eğitimlerini tamamlamak üzere kurulan işletmelerüstü eğitim modeli geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Diğer bir çok ülkede olduğu gibi bu merkezlere Devlet destek vermelidir. Bu kapsamda, ağırlıklı olarak esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları tarafından kurulan ve işletmelerde verilen beceri eğitiminin eksikliklerinin tamamlandığı işletmelerüstü eğitim merkezleri, başta MEB olmak üzere diğer ilgili kurum ve kuruluşların da (TOBB, işçi ve işveren sendikaları, OSB ve KSS

155

yönetimleri, yerel yönetimler gibi) içinde yer alacağı bir model çerçevesinde etkin hale getirilmelidir.

7- Özel ve kamu tüm mesleki eğitim kurumları örgün ve yaygın eğitimin verileceği birer sürekli eğitim merkezi gibi çalışmalı, yaşam boyu öğrenme yaklaşımı çerçevesinde yapılandırılmalıdır.

8- İlköğretim ve ortaöğretim ilk sınıfında mesleki rehberlik ve yönlendirme çalışmaları yetersizdir. Bunun sonucunda gençler ilgi ve yetenekleri olan meslek dalları yerine çevrenin yönlendirmesi ile belirledikleri alanlara, genellikle de üniversiteye yönelmektedir. Sınırlı sayıda kişinin üniversitelere yerleştirilebilmesi nedeniyle büyük bir çoğunluk herhangi bir mesleği olmaksızın iş piyasasına girmek zorunda kalmaktadır. Meslek rehberlik ve yönlendirme hizmetleri en geç ilköğretimin ikinci kademesinde verilmeye başlanmalıdır.

9- Ülke genelinde ve yerel düzeyde işgücü ihtiyaç planlaması yapılmamakta, hangi meslek dalında eleman açığı ya da fazlası olduğu tam olarak bilinmemektedir. Bu çalışmalar yaygınlaştığında eleman açığı olan alanlarda eğitim verilecek ve mezunlar daha kolay iş bulabilecektir. Ülke genelinde ve yerel düzeyde işgücü ihtiyaç planlaması yapılmalı ve bu veriler ışığında eğitim kurumları yönlendirilmelidir. İşgücü piyasasının talebine uygun eğitilen işgücünün istihdamı daha kolay olacak ve böylece kaynak israfına neden olan yapıdan çıkılacaktır. Öncelikli sektörler ve bu sektörlerin insangücü ihtiyacı belirlenmelidir.

10- Kamu ve özel mesleki ve teknik eğitim kurumlarında uygulanan eğitim programları ve verilen belgelerin herhangi bir standardı ve ulusal ve uluslar arası düzeyde geçerliliği yoktur. Belgelendirmede uluslar arası geçerliliği olan standart bir uygulamaya gidilmelidir.

11- Esnaf-sanatkar kesiminde yaygın olarak var olan informal eğitimin belgelendirilmesi için gereken yapı oluşturulmalıdır.

12- Eğitim sistemimiz yatay ve dikey geçişlere izin vererek iş piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak esnek bir yapıya sahip değildir. Eğitim sistemimiz yatay ve dikey geçişlere izin vererek iş piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak esnek bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu kapsamda, modüler programların uygulandığı eğitim sistemimizin en kısa zamanda kredili sisteme geçmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.

13- Eğitime katkı veren işletmeler ve meslek kuruluşları yeterince teşvik edilmemektedir. Esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’lerin mesleki eğitime olan ilgi ve destekleri azalmıştır. Ülkemizdeki mesleki eğitim modelinin okul-işletme işbirliğine dayalı bir model olması nedeniyle işletmelerin ilgisizliği eğitimin kalitesini doğrudan olumsuz etkilemektedir. İş hayatının mesleki eğitimin daha fazla içine girmesi teşvik edilmelidir. Yanında çırak-kalfa çalıştıran veya meslek lisesi öğrencilerine beceri eğitimi yaptıran işletmeler ile eğitim yapan meslek kuruluşlarına birtakım teşvikler (vergi ve sosyal güvenlik pirimi indirimi, vb.) sağlanmalıdır. Mesleki eğitimden yeni mezun olmuş kişileri işe alan işletmeler daha az vergi ve sosyal güvenlik primi ödeme gibi değişik yollarla teşvik edilmelidir.

14- Esnaf-sanatkarların iş ve mesleklerini geliştirmelerine yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri son derece sınırlı düzeydedir. Bu tür hizmetler sunan başta ilgili meslek kuruluşları olmak üzere tüm kamu ve özel kurum ve kuruluşların kapasitelerinin arttırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Esnaf-sanatkarların iş ve mesleklerini geliştirmelerine yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunan başta esnaf-sanatkar meslek kuruluşları, MEB ve KOSGEB olmak üzere tüm kurum ve kuruluşların kapasiteleri arttırılmalıdır. Bu alanda etkin ve verimli hizmet sunmayı sağlayacak yeni modeller geliştirilmeli, işbirliği protokolleri yapılmalıdır.

156

15- Esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’lerin tercih ettiği çıraklık eğitimi modeli son yıllarda zaafa uğratılmış, hem kamu hem de özel kesim tarafından geliştirilip yaygınlaştırılması yönünde gereken destek verilmemiştir. Oysa çıraklık eğitim modeli ülkemizde mezunlarının %99 oranında kendi alanlarında istihdam edildiği en etkin modeldir. Çıraklık eğitimi modeli geliştirilerek yaygınlaştırılmalıdır. Çıraklık eğitimi yoluyla edinilecek beceri ağırlıklı meslek dalları ile örgün eğitim yoluyla edinilecek teorik ağırlıklı meslek dalları ayrıştırılmalı, sistem buna göre yeniden düzenlenmelidir. Mesleki eğitim merkezlerinin alt yapı eksiklikleri giderilmeli, öğretmen ve eğiticilere ilişkin nitelik ve nicelik sorunları aşılmalıdır.

16- Esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’ler yanlarında çalıştırdıkları çırak ve kalfaları yasal zorunluluklara rağmen mesleki eğitim merkezlerine göndermemektedir. Bu bir yandan kişilerin sistem içine girip belge sahibi olmasını engellerken, diğer yandan işyerlerindeki verimliliği düşürmektedir. Yanlarında çalıştırdıkları çırak ve kalfaları mesleki eğitim merkezlerine göndermeleri konusunda esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’leri bilgilendiren ve teşvik eden çalışmalar MEB ile işbirliği içinde meslek kuruluşlarınca yapılmalıdır.

17- Başta satış elemanlığı meslek dalları olmak üzere 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi uygulama kapsamında bulunan meslek dallarının (131 adet) kapsamları, programları, eğitim süreleri gibi konularda uygulamada yoğun sorunlar yaşanmaktadır. Söz konusu meslek dallarının kapsamları, programları, eğitim süreleri konularında uygulamada yaşanan sorunlar ilgili kesimlerin katılımıyla irdelenmeli ve kapsam listesi yenilenmelidir.

18- 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun 102. maddesinde “Ticaret siciline kayıtlı olanlardan 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununda öngörülen ustalık belgesi istenmez.” hükmü ile 3308 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi işlemez hale getirilmiştir. Mesleki eğitimle ilgili olarak on yıllardır yürütülen pek çok çalışmayı ve yasal düzenlemeyi olumsuz etkileyen bu düzenlemenin yarattığı olumsuzlukların bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Mesleki eğitimle ilgili olarak uzun yıllardır yürütülen pek çok çalışmayı ve yasal düzenlemeyi hiçe sayan, aynı sektörde çalışan işletmeler ve kişiler arasında haksız rekabet yaratan 5174 sayılı TOBB Kanununun 102 nci maddesi çerçevesinde yapılan uygulama, sorunun taraflarının üzerinde hemfikir olacağı bir çözüme kavuşturulmalıdır.

19- Esnaf-sanatkarlar teşkilatı 3308 ve 5362 sayılı Kanunlardan kaynaklanan mesleki eğitime ilişkin görev ve sorumluluklarını çeşitli nedenlerle (mali, idari, teknik) etkin ve verimli şekilde gerçekleştirememektedir. Özellikle ve öncelikle esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının gelirleri arttırılmalı ve 5362 sayılı Kanunun 74’üncü maddesi çerçevesinde ayırmak zorunda oldukları eğitim bütçelerinin etkin ve verimli bir biçimde kullanılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.

20- 5362 sayılı Kanun çerçevesinde 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi uygulama kapsamı dışında bulunan meslek dallarında esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarınca yürütülen eğitim, sınav ve belgelendirme çalışmalarının standart ve etkin bir şekilde yürütülmesi amacıyla TESK ve MEB arasındaki işbirliği aktifleştirilmedir.

21- Çıraklık ve beceri eğitimi verilen işyerlerinin denetimi konusunda esnaf-sanatkar meslek kuruluşları bünyesinde kurulan işyeri denetleme ve danışmanlık grupları ile 3308 sayılı Kanun çerçevesinde kurulması gereken denetim komisyonları işbirliği yapmalı, danışmanlık ve bilgilendirme ağırlıklı bir denetim yolu izlenmelidir.

22- Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının başta AB olmak üzere diğer dış kaynaklardan yararlanmalarını sağlayacak eğitim-istihdam-girişimciliğe yönelik proje üretme ve uygulama kapasiteleri geliştirilmelidir.

157

5.2. İstihdamda Yaşanan Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri 1. Ekonomik istikrarın sağlanması, yatırım, üretim ve istihdam artışı için temel şarttır.

Ekonomide devletin ağırlığı azaltılmalı, devletin sürdürülebilir kalkınma için benimseyeceği temel fonksiyonlar; güçlü bir hukuk sisteminin oluşturulması, Devletin denetleyici ve gözetici fonksiyonlarının geliştirilmesi, kalkınmada temel role sahip özel sektör yatırımları için gerekli makro ekonomik istikrarın oluşturulması, temel eğitim ve genel sağlık hizmetleri gibi toplumsal hizmetlere ve alt yapı hizmetlerine gereken yatırımların yapılması, çevrenin korunması politikalarının ve korunmaya muhtaç, yaşlı, güçsüzler ile kimsesizler, çocuklar ve yoksullara yönelik sosyal yardım politikalarının oluşturulması olmalıdır. Ulusal ekonomi stratejisi belirlenirken tam istihdam hedef alınmalı, ekonomik büyüme, reel sektör yatırımları ve üretime dönük politikalar bu hedef gözetilerek geliştirilmelidir.

2. Rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmeli, üretken bir ekonomi yapısı oluşturulmalı, ekonomik büyüme stratejisi yatırımı ve üretimi hedef almalıdır. Bu amaçla, yatırım ihtiyaçlarını giderecek, ulusal rekabet gücünü artıracak bir yatırım eylem programı hazırlanıp yürürlüğe konmalıdır.

3. Ülkemizde yaşanan tarım sektöründen sanayi ve hizmet sektörüne geçiş süreci beraberinde işsizliği getirmektedir. Tarım sektöründen kopan vasıfsız işgücünün kentlere göçü ile göç alan kentlerde büyük ölçülere varan işsizlik yaşanmaktadır. Tarımdan kopan işgücünün yeniden eğitilerek işgücü piyasasına sokulması için yeterli önlemler alınmamaktadır. Tarım alanındaki nüfusun, sanayi sektörüne ve verimli hizmet alanlarına kaydırılması için öncelikli olarak etkin bir istihdam politikası uygulamaya konmalı, tarım sektöründe uluslar arası gelişmeleri dikkate alan, tarımsal faaliyetlerde verimliliği teşvik eden politikalar uygulanmalıdır. Bu sektörde istihdamın payı, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi giderek azaltılmalı, tarımsal yapının ihtiyaç duyduğu işgücünün dışındaki fazlalık, tedricen mesleki eğitimden geçirilerek istihdama kazandırılmalıdır.

4. İşgücü piyasası berraklaştırılmalı ve işgücü enformasyon hizmetleri geliştirilerek modernleştirilmelidir. İşgücü piyasasının bilinmesinde ve sürekli izlenir olmasında kilit rolü oynayan veri sisteminin iyileştirilmesi için, işgücü piyasasına veri üreten kurumlar arasında, kavramlar, tanımlar ve kapsam yönünden belirli bir standartta birleşilmesi sağlanmalı, işgücü piyasası ve çalışma hayatı ile ilgili ortak veri tabanı sistemi oluşturulmalı ve ilgililerin kullanımına sunulmalıdır. İşletmelerin % 96,36’sını oluşturan mikro işletmeler ve esnaf-sanatkarlar bu veri tabanında mutlaka yer almalıdır.

5. Türkiye’de işgücü piyasasının önemli sorunlarından biri, işgücüne katılım oranının düşük olmasıdır. Dezavantajlı gruplarda (kadınlar, gençler, özürlüler, hükümlüler ) bu oran AB ve OECD ortalamalarına göre çok daha aşağıda bulunmaktadır. İş gücü piyasasına girişte zorluklarla karşılaşan genç işsizler, kadınlar, uzun süreli işsizler, özürlüler ve eski hükümlülerin istihdamındaki problemleri giderici önlemler alınmalı, bu gruplara yönelik özel projeler uygulanmalıdır.

6. Ülkemizde istihdam üzerinden alınan vergiler ve sosyal güvenlik primleri oran olarak OECD ve AB ortalamalarına göre oldukça yüksektir. Bu durum bir yandan işletmeleri kayıt dışına iterken, öte yandan kayıtlı işletmelere yönelik büyük bir haksız rekabet ortamı doğurmaktadır. İstihdamın arttırılması ve işsizlikle mücadele konusunda dünyada uygulanan politikalar, ücret dışı işgücü maliyetlerinin azaltılması şeklindedir. Ülkemizde işletmeler üzerindeki sosyal yükler gözden geçirilerek, bu yükler, rekabet etme ve istihdam yaratma hedeflerini gerçekleştirmeye imkan tanıyacak bir düzeye çekilmeli ve teşvik edici yönü ağır basan bir

158

yaklaşımla ele alınmalıdır. İşletmede çalışan sayısı arttıkça, vergi, sigorta pirimi gibi işletmelerin sosyal şarjlarında azalışı sağlayacak önlemler alınmalıdır.

7. Haksız rekabete ve çalışanların sosyal haklardan yoksun kalmasına yol açan kayıt dışı istihdamın önlenmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.

8. Çocuk işçiliği ile etkin bir biçimde mücadele edilmeli, çocukların istihdam ile ilişkisi ancak mesleki eğitimi nedeniyle olanaklı olabilmelidir.

9. İstatistiki veriler incelendiğinde de görüleceği gibi işgücümüzün %60’ı aşkın bir bölümü ilköğretim ya da daha altı eğitim görmüş kişilerden oluşmaktadır. Yani işgücümüzün niteliği düşüktür. Bu durum bir yandan kişilerin iyi iş bulmasına engel olurken, diğer taraftan işyerindeki verimliliklerinin düşük olmasına neden olmaktadır. Eğitim-istihdam ilişkisi kurularak, ülke gerçeklerine ve teknolojik gelişmelere cevap verecek bir insan gücü planlaması yapılmalı, mesleki ve teknik eğitime ağırlık veren, kapsamlı ve kaliteli bir eğitim politikası izlenmelidir. Eğitim sistemi, her kademesinde iş piyasasının ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde sürekli gözden geçirilmeli, eğitim ve istihdam bir bütünlük içerisinde ele alınmalıdır.

10. Ülkemizde istihdamın büyük bir bölümünü kapsayan 10 altı işçi çalıştıran mikro işletmeler yeterince teşvik edilmemekte, girişimcilik istenilen düzeyde desteklenmemektedir. Mesleki eğitim kalitesinin yetersizliği ile hizmet içi ve yaşam boyu eğitim eksikliği gibi nedenlerin yanı sıra, sermaye birikimi ve teknolojik yenilenme süreçlerindeki yetersizlikler, işgücü verimliliğinin AB ülkelerine göre daha düşük kalmasına neden olmaktadır. Esnaf- sanatkarlar ve küçük işletmeler, bireysel ve özel girişim olarak istihdam yaratmadaki etkinlikleri ve esneklikleri, konjonktürel dalgalanmalara uyum kabiliyetleri, bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesindeki önemleri dikkate alınarak; başta eğitim, vergi, kredi, finansman, teknoloji, işletme ve pazarlama olmak üzere her yönden desteklenmeli ve gelişmeleri sağlanmalıdır.

11. Başta eğitimli gençler ve kadınlar olmak üzere girişimcilik desteklenmelidir. Girişimcilere yönelik mikro kredi ve hibe mekanizmaları oluşturulmalıdır.

12. Esnaf ve sanatkarların İŞKUR’un faaliyetlerinden yeteri kadar haberdar olmaları için bölgesel veya merkezi düzeyde toplantı, panel veya çalıştay benzeri etkinlikler düzenlenerek İŞKUR’un hizmetleri tanıtılmalıdır. İŞKUR’un aktif istihdam politikaları çerçevesinde İŞKUR veya İŞKUR’un kullandırdığı fonlardan daha fazla yararlanmaları teşvik edilmelidir. Bu teşviklerden yararlanma firma bazlı olabileceği gibi oda temsilcilikleri aracılığı ile de olabilir.

13. Başta TESK olmak üzere esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarının kendi meslek dalları ile ilgili olarak meslek standardı hazırlama, sınav ve belgelendirme yapma konularında MYK tarafından akredite olmalarını sağlayacak mali, teknik ve idari alt yapı hazırlıkları yapılmalıdır.

14. İşsizlik Sigortası Fonunda biriken meblağ aktif işgücü politikaları çerçevesinde işsizlerin mesleki nitelik kazandırılarak istihdam edilmeleri ile ilgili çalışmalarda da kullanılmalıdır.

15. Esnaf-sanatkarların da dahil olduğu bağımsız çalışanlar için bir işsizlik sigortası fonu kurulmalı ya da mevcut İşsizlik Sigortası Fonuna bu kesim de dahil edilmelidir.

5.3. Devlet Destekleri ve Sağlanan Teşvikler İle Kredi ve Finansman Uygulamalarında Karşılaşılan Sorunlar ve Öneriler 1. Ülkemizin sayıca en büyük kesimini oluşturan esnaf ve sanatkarlar göz ardı edilerek ve

dışlanarak başarılı bir ekonomi politikasının uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle, esnaf ve sanatkarların desteklenmesi ve teşvik edilmesine yönelik stratejiler belirlenmeli ve hayata geçirilmelidir. KOBİ’lerin finansman ve teşviklere ulaşımında, mikro ve küçük

159

ölçekli işletmeler orta ölçekli işletmelere göre daha dezavantajlı durumda kalmakta, daha fazla sıkıntı yaşamaktadır. Bu saptamadan hareket edilerek, özellikle uygulanacak teşvik ve finansman sisteminde işletme ölçekleri dikkate alınarak, mikro, küçük ve orta ölçekli işletmeler için ayrı finansman ve teşvik modellerinin geliştirilmesi yaklaşımı benimsenmelidir.

2. Yatırımlarda devlet yardımlarına yönelik 2006/10921 sayılı Karar ile KOBİ Yatırımlarında Devlet Yardımları Hakkında Karar yürürlükten kaldırılmış, KOBİ’ler genel teşvik uygulamaları içerisinde değerlendirilmiştir. Şimdiye kadar, esnaf ve sanatkarlar, KOBİ yatırımlarında devlet yardımları uygulamalarından yok denecek derecede az faydalanmıştır. Yeni uygulamaya giren devlet yardımları ile ilgili kararla ise, esnaf ve sanatkarların bu kapsamdaki desteklerden yararlanma imkanı neredeyse tamamen yok olacak şekilde zorlaştırılmıştır. Bu sebeple, yürürlükteki haliyle, tek bir karar altında çıkarılan devlet yardımlarında KOBİ’lerle ilgili bölümlerde işletme ölçeklerini esas alan, işletme sınıfına göre ayrı düzenlemeleri getiren bir yaklaşımın benimsenmesi uygulamanın etkinliğin sağlanması açısından gerekli görülmektedir. Bu yaklaşım, çok küçük işletmelerin karşılaştıkları engellerin kaldırılması ve desteklerden hemen hiç yararlanamayan esnaf ve sanatkarların söz konusu yardımlardan faydalanma imkanı sağlanması boyutuyla yarar getirecektir. Bu kapsamda, KOBİ’lere yönelik destekler ve politikalar belirlenirken KOBİ tanımında esas alınan sınıflandırmaya paralel olarak, mikro, küçük ve orta ölçekli işletmeler için farklı düzenlemeler yapılmalıdır. Bu yapılırken, mikro ölçekli işletmeler sınıfında sayısal olarak ağırlık kazanan esnaf ve sanatkar işletmelerinin yapısına uyumlu modeller geliştirilmelidir.

4. Bugün, esnaf ve sanatkarlara sağlanan finansman destekleri içindeki en önemli payı Türkiye Halk Bankası tarafından kullandırılan kooperatif kredileri oluşturmaktadır. Türkiye Halk Bankası esnaf kredilerinden başka hiçbir destekten faydalanamayan esnaf ve sanatkarlar, Halk Bankasının özelleştirilmesinden sonra önemli bir kamu desteğinden mahrum kalacaktır. Finansmanın ağırlık kazandığı rekabetçi bir ortamda faaliyetlerini sürdüren esnaf ve sanatkarlara finansman açısından devlet desteğinin sürdürülmesi ve KOBİ’lere sunulan kredilendirme hizmetleri konusunda Halkbank’ın oynadığı rolün artık tüm bankacılık sistemini içine alacak şekilde genişletilmesi gerekmektedir. KOBİ kredilendirilmesinde yükün Halkbank’ın üzerine bırakılması, bu bankanın üzerinde aşırı risk birikmesine sebep olmaktadır. KOBİ kredilendirmesinin özel bankalar tarafından yapılması daha geniş bir kredi havuzunun daha etkin kullanılmasını sağlayacaktır.

5. Esnaf ve sanatkarlar, mali yapılarının zayıf olması nedeniyle ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklardan daha yoğun olarak etkilenmektedir. Bu kesimin ekonomik gelişmelerden zarar görmemeleri için mali, teknik ve idari yapıları güçlendirilmelidir. Bu kapsamda; esnaf ve sanatkarların yeniliklere erişmesi ve küresel gelişmeler ile uyumlu hale gelerek rekabet edebilmesi için sektör ve bölge bazlı “Destek Kredisi” uygulamaları ile desteklenmesi uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır. İmalat sektörüne sağlanan sıfır faizli kredi diğer meslek kolları için de uygulanabilecek şekilde genişletilmelidir.

6. Esnaf ve sanatkarların kredilendirilmesinde, kooperatifler aracılığıyla kullandırılan kredi uygulamalarında alınan ilave yükler kredi maliyetlerini artırmaktadır. Bu kredilerin daha az yükle cazip koşullarda kullandırılması ihtiyacı hissedilmektedir. Esnaf kredileri kapsamında pek uygulanmayan uzun vadeli kredi imkanlarına işlerlik kazandırılması, kredi maliyetlerinin düşürülerek, kredilerin cazip hale getirilmesi konuları önem ve gereklilik taşımaktadır. Esnaf ve sanatkara esnaf kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan kredilere %14.2 faiz oranı uygulanmaktadır. Ancak, söz konusu krediler kullandırılırken yapılan kesintiler ve alınan masraflar sonrasında kredi esnafa daha yüksek faizlerle verilmiş olmaktadır. Bu kesinti ve masraflar gözden geçirilmelidir.

160

7. Küçük işletmelerin kredi alabilmelerinde önemli bir engel teşkil eden teminat sıkıntısının aşılmasında önemli bir mekanizma olan Esnaf Kredi ve Kefalet Kooperatifleri ve Kredi Garanti Fonu uygulamalarının daha da etkin kılınması sağlanmalıdır. Ülkemizde esnaf ve sanatkarların kredilendirilmesinde önemli fonksiyonlar üstlenen EKK’ların güçlendirilmesi, değişen koşullara uygun şekilde yeniden yapılandırılması esnaf ve sanatkarların finansman sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır.

8. KOSGEB’in Kuruluş Kanununda değişikliğe gidilerek, “KOBİ’lerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde bu kuruluşun desteklediği ve teşvik ettiği işletmelerin KOS (küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri) yerine, KOBİ (küçük ve orta boy işletmeler) olması sağlanmalıdır.

5.4. Vergi Uygulamaları ile İlgili Sorunlar ve Öneriler 1. Ülkemizde, esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki yöntemler konusunda, götürü

usulde vergilendirme, gerçek usulde vergilendirme ve hayat standardı uygulamaları defalarca denenmiştir. Sistemin sağlıklı işlememesi ve istikrar göstermemesi nedeniyle bu uygulamalar yerini bir diğerine devretmiş ve bu sorun 1990’lı yılların sonuna kadar süregelmiştir. 1999 yılında yürürlüğe giren basit usulde vergilendirme yöntemi ise, gerçek usulde vergilendirme sisteminin, esnaf ve sanatkarların defter tutma yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir uygulamasıdır. Günümüzde esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki temel sorun, dünyadaki gelişmelere paralel olarak bir çok meslek kolunda yok olma tehdidi altındaki esnaf ve sanatkarların korunması ve desteklenmesi amacıyla vergisel yönden hiçbir teşviğin olmamasıdır. Esnaf ve sanatkarlar için son derece önemli olan basit usulde vergilendirme uygulamasına devam edilmeli ve sistemde kalıcılık yerleştirilmelidir.

2. Gerçek usulde vergilendirilen esnaf ve sanatkarların yasada belirtilen şartları taşımaları halinde basit usulde vergilendirme uygulamasından yararlanabilmeleri sağlanmalıdır.

3. Kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınabilmesi amacıyla, kayıtlı ekonomiyi özendirici uygulamalar geliştirilmelidir.

4. Dolaylı vergilerin payı azaltılarak OECD ortalamasına yakın seviyelere getirilmelidir. 5. Geçmiş yıllarda esnaf ve sanatkarlar için vergi uygulamalarında en büyük sorunu yaratan

hayat standardı, asgari gayri safi iş hasılatı ve ortalama kar haddi gibi güvenlik müesseseleri tekrar uygulamaya konulmamalıdır.

6. Esnaf muaflığı belgesi uygulaması yeniden başlatılmalı ve bu belge esnaf ve sanatkarlar odalarınca verilmelidir. Esnaf muaflığı olan esnaf ve sanatkarın sayısını tespit edecek ve bunun kontrolünü sürdürecek bir sistem geliştirilmelidir..

7. Faaliyetine yeni başlayan esnaf ve sanatkarlar önce esnaf ve sanatkarlar odasına ve sicile kaydolmalı, vergi mükellefiyetinin tescili için odalara kayıtlı olma zorunluluğu getirilmelidir.

8. Sadece ücretli çalışanlar için getirilen asgari geçim indirimi uygulamasından esnaf ve sanatkarlar da yararlanmalıdır.

9. Uzmanların bile anlamakta güçlük çektiği vergi mevzuatı basitleştirilmeli, vergi ile ilgili her türlü değişiklik, geçiş sürecinin sağlıklı olabilmesi amacıyla belli bir süre önce kamuoyuna duyurulmalıdır.

10. Yok olmaya yüz tutmuş tarihi, kültürel ve sanatsal önem ve özelliğe sahip el sanatlarının geliştirilmesi ve yaşatılması amacıyla vergisel her türlü destek sağlanmalıdır. Bu tür faaliyetlerin kaybolmasını önleyen, yaşatan ve geliştiren esnafın ve sanatkarın vergisel muafiyetlerle desteklenmesi, tarihi kültürel ve sanatsal becerilerimizin korunması ve yaşatılması açısından önemlidir.

161

5.5. Sosyal Güvenlik Sistemine İlişkin Sorunlar ve Öneriler 1. “Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Kurulunun Toplanması, Çalışması, Temsilcilerin

Görevlendirilmesi ve Yönetim Kurulunun Seçilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin” 4’üncü maddesine göre, genel kurula temsilci gönderecek kuruluşlar ve bu kuruluşların göndereceği temsilci sayıları, genel kurul toplantısının yapıldığı yıldan bir önceki yılın sonu itibariyle kayıtlı üye sayıları dikkate alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda; işçi, işveren, kamu görevlileri ve emeklilerin ayrı ayrı temsil imkanı doğrudan sağlanmakta iken, tarımda çalışanlar ile kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar (esnaf ve sanatkarlar) aynı statüde değerlendirilmiş, bu nedenle diğer bağımsız çalışan meslek mensuplarının dolayısıyla esnaf ve sanatkarlarımızın Kurum Yönetim Kurulunda temsil imkanı kalmamıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda TESK temsilcisinin bulunması için gerekli yasal düzenleme mutlaka yapılmalıdır.

2. 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun “Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulunun oluşumu, görevleri ve toplanması” başlıklı 26’ıncı maddesi ve Kanunun bu maddesine istinaden, yayımlanan “Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin “Kurulun oluşumu” başlıklı 4’üncü maddesinin (e) bendinde; Kurula üye gönderecek meslek kuruluşları açık bir şekilde ayrı ayrı sayılmakta iken; söz konusu meslek kuruluşları ile aynı statüye sahip olan Konfederasyonumuz bu bentte sayılmamış, aynı maddenin (d) bendinde dolaylı olarak ifade edilmiştir. Bu durum Konfederasyonumuzun üye sayısında azalma olduğu takdirde Kurulda temsil edilme imkanını ortadan kaldıracaktır. Mevzuatta yapılacak düzenleme ile; Konfederasyonumuzun Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulunda doğrudan temsiline imkan sağlanmalıdır.

3. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun esnaf ve sanatkar kesimini mağdur edecek en önemli düzenlemesi, bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli olan ancak esnaf ve sanatkar olarak çalışmaya devam edenlerin aldıkları yaşlılık aylıklarından yüzde 10 oranında kesilen sosyal güvenlik destek primi oranı, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren %12 olarak başlamış olup, 3 yılın sonunda %15’e ulaşacaktır. Emekli olduktan sonra tekrar çalışmaya başlayanların aylıklarından kesinti yapılmasını öngören bu düzenleme ile; emeklilerin çalışmalarının önlenmesi, bunun yerine genç nesillerin istihdam edilmesi ile işçi ve memurlar örnek gösterilerek uygulamada norm ve standart birliğine ulaşılması amaçlanmışsa da, işçi ve memurların sosyal güvenlik destek primi kesintisi işvereni tarafından ödenmektedir. Oysa, esnaf ve sanatkarlar yanlarında çalışan işçilerinin aylık primlerinin yanı sıra kendi kesintilerini de ödemek suretiyle ağır bir yük altına girmektedirler. Esnaf ve sanatkarların yanında aynı zamanda en az 3 işçi çalıştığı göz önüne alındığında istihdama katkılarının önemi anlaşılacaktır. Emekli çalışan esnaf ve sanatkarlarımız, oranı artırılan söz konusu SGDP kesintisini ödememek için işyerlerini kapatmak zorunda kalabileceklerdir. Bu nedenle, sosyal güvenlik destek primi oranı %10 oranına çekilmelidir.

4. Esnaf ve sanatkarlara, işçi ve memurlardan farklı olarak, 60 günden fazla prim borçları olduğu dönemlerde kendilerine ve bakmakla yükümlü oldukları eş, çocuk ve ana babalarına sağlık hizmeti verilmemektedir. Kuruma prim borcu bulunanlar sağlık hizmetinden yararlanamamakta, bunun sonucunda ise, sigortalıların kendi yaşamı ile birlikte bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin de yaşamı risk altına girmektedir. Prim

162

borcunun tahsil edilmesi, sosyal güvenlik kurumlarının görevi olduğuna göre, sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, prim borcu ile ilişkilendirilmemelidir.

5. Kredi kartı kullanımının son yıllarda ekonominin hemen hemen her alanını kapsayacak şekilde yaygınlaşması, kamu kuruluşlarımızı da harekete geçirmiş, başta Maliye Bakanlığı olmak üzere devletin her kesimi vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kredi kartı ile tahsili için gerekli önlemleri uygulamaya koymaya başlamışlardır. Mali yükümlülüklerin kredi kartı ile ödenme imkanının getirilmesinin piyasalarda sağladığı hareket ve çeşitlilik kadar, kolaylık da oluşturmaktadır. Esnaf ve sanatkarlarımızın çoğunluğu “kendi mal ve hizmetlerini kredi kartı ile satarken, mali yükümlülüklerini kredi kartı ile yerine getirememektedirler. Piyasalarda giderek yaygınlaşmakta olan modern ödeme araçlarının kamu kesiminde de kullanılmaya başlanması, çağdaş devlet anlayışının da doğal bir gereği olarak esnaf ve sanatkarlarımızın sosyal güvenlik primlerinin kredi kartı ile de ödenebilmesi imkanı sağlayacak gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

6. Aynı hizmet süresi ve aynı basamaktan emekli olmalarına rağmen; prim ödeme dönemi ve aylık bağlanması için talepte bulunulan dönemdeki mevzuattaki aylık bağlama oranlarındaki farklılıklar nedeniyle Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarında önemli farklılıklar oluşmaktadır. Bu durum emeklilerin Kuruma karşı olan güvensizliğine ve huzursuzluğa yol açmaktadır. Bu nedenle, Bağ-Kur aylıklarındaki farklılıklar giderilmelidir.

7. Sosyal sigorta işlemlerinde, vergiden muaf esnafların dışındaki esnaf ve sanatkarlardan, “Esnaf ve Sanatkar Sicil Belgesi” istenmemektedir.

Konfederasyonumuzca esnaf ve sanatkarlarımızın kayıtlarının sağlıklı bir şekilde yapılması yönünde gereken titizlik gösterilmektedir. Kayıtlarımızın Kurum kayıtları ile paralellik sağlanması ve kayıt dışılığın önlenmesi açısından Kurum ile TESK arasında çalışmalar yapılmalı ve sigortalılık işlemlerinde vergiden muaf esnaf dışındaki esnaf ve sanatkarlardan da “Esnaf ve Sanatkar Sicil Belgesi” istenmelidir.

8. 5510 sayılı Kanun ile, sağlık hizmetlerinden katılım payı alınmaktadır.. Gereksiz kullanımı önlemek amacıyla sağlık hizmetlerinden yararlanmanın birinci basamağını oluşturan hekim muayenesinden bile katılım payı almak, kişileri caydırma etkisi bir yana gerekli durumlarda bile adeta sağlık hizmetlerinden yararlanmamaya yöneltecektir. Ülkemizde yoksulluk, hatta açlık sınırının altında yaşayan çok sayıda vatandaşımız bulunmaktadır. Katılım payı uygulaması, bu kişilerin hastalığın başlangıcı aşamasında hastanelere gitmesini önleyeceği gibi hastalığı ilerlediğinde ve belki de tedavi imkanının kalmadığı döneme kadar sağlık hizmeti almamasına neden olacak ve sağlıksız toplum, pahalı tedavi maliyetlerine kadar uzanacak bir sonucu doğuracaktır. Ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi, ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçlerinde katılım payı alınmamalıdır.

9. 4956 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesine göre basamak yükseltme talebinde bulunarak basamak yükselten sigortalıların aylıkları halen yeni basamaklarının karşılığına getirilmemiştir. Teknik bir sorundan kaynaklandığı ifade edilen bu durum düzeltilmeli ve sigortalıların aylıkları basamaklarına intibak ettirilmelidir.

10. 5510 sayılı Kanunda, geriye dönük borçlanma hakkı verilen süre, 4 Ekim 2000 tarihi ile Kanunun yürürlüğe gireceği dönemi kapsamaktadır. Bu süre, 1/1/1985’e çekilerek o tarihten bugüne kadar vergi kaydı olup ta söz konusu süreleri bugüne kadar sigortalılık süresi olarak değerlendirmeyenlere bir fırsat daha verilmelidir.

11. Emeklilik süresi hedeflerinin gerçekçi bir yaklaşım ile ülke koşulları doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Hesaplama yöntemi yapılırken yalnızca

163

kurumların aktüeryal dengeleri değil, ülkenin sosyo-ekonomik yapısı da mutlaka gözönünde bulundurulmalıdır.

11. Prim borcu olduğu için, borçlu olduğu dönemde sağlık hizmeti alamayan sigortalılara tahakkuk ettirilen prim borçlarına ilişkin gecikme zamları, yalnızca sigorta primi üzerinden hesaplanmalıdır.

5.6. Mevzuat Düzenlemelerinden Kaynaklanan Sorunlar ve Öneriler 5.6.1. 5362 sayılı Kanunda Tespit Edilen Sorunlar ve Öneriler 1. 5362 sayılı Kanundaki esnaf ve sanatkar tanımı, esnaf ve sanatkar kesiminin önünü açacak,

gelişme ve ilerlemesine imkan sağlayacak, aynı zamanda esnaf ve sanatkarların örgütlenme yapısını güçlendirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

2. Teşkilat yapısının güçlendirilmesine yönelik revizyonlar yapılmalıdır. 3. 5362 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak esnaf ve sanatkarların önce esnaf sicili ve odaya,

daha sonra vergi dairelerine kayıt yaptırmaları sağlanmalı ve kayıt dışılığın önlenmesinde yol alınmalıdır.

4. Kanunun uygulamada sorun yaratan maddelerine ilişkin olarak, bu raporun 1.8 Mevzuat Düzenlemelerinden Kaynaklanan Sorunlar bölümünde açıklanan değişiklikler gerçekleştirilmelidir.

5. Sicile kayıt ve tescil harçlarının esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarına ayrılan pay artırılmalıdır.

5.6.2. Diğer Mevzuatta Tespit Edilen Sorunlar 1. Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanan ve Başbakanlığa sunulan Alışveriş Merkezleri,

Büyük Mağazalar ve Zincir Mağazalar Kanun Tasarısına, bu kanun kapsamındaki işyerlerinin pazar günleri, resmi ve dini bayramlarda kapalı olacağına ilişkin hüküm eklenmeli, esnaf ve sanatkarların haksız rekabete uğratılmamasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. Bu düzenlemeler AB standartlarında ve ülkemiz koşulları dikkate alınarak belirlenmelidir. Küçük esnaf ve sanatkar girişimcileri tamamen ortadan kaldırmaya yol açabilecek kuralsız faaliyetlere müsaade edilmemelidir.

2. Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına son cümleden sonra gelmek üzere “07.06.2005 tarihli ve 5362 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin (a) bendi kapsamına giren esnaf ve sanatkarların işletme hesabı esasına göre tutacakları işletme defterleri açılış ve kapanışlarında noter tarafından onaylanır. Esnaf ve sanatkar işletmelerinin kuruluşunda açılış onayları aynı Kanunun 67 nci maddesinde düzenlenen, Esnaf ve Sanatkar Sicil Müdürlüğü tarafından da yapılabilir. Bu onayın noter tarafından yapıldığı durumlarda noter, Esnaf ve Sanatkar Sicil Müdürlüğünden getirilecek Sicil Tasdiknamesini aramak zorundadır.”şeklinde ilave yapılmalıdır.

3. Türk Ticaret Kanunu Tasarısında Avrupa Birliği müktesebatının da zorunlu görmediği “tek kişilik anonim şirket” modelinden vazgeçilmeli ve bu şirket türünün kurulabilmesinin sermaye payı ve kurucu ortaklar yönünden yeni sınırlamalar getirilerek zorlaştırılmalıdır.

4. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu esnaf ve sanatkarın mağduriyetini giderecek biçimde değiştirilmelidir.

5. 5179 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Gıda ve Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzemeleri Üreten İşyerlerinin Çalışma İzni ve Gıda Sicili ve Üretim İzni İşlemleri ile Sorumlu Yönetici İstihdamı Hakkında Yönetmeliğin 29’uncu maddesinin (c) bendinin iptali ile ilgili Ziraat Mühendisleri Odasının açtığı davada alınan yürütmeyi durdurma kararına ilişkin uygulamadan kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi yönünde çalışmalar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yapılmalıdır. Yürütmeyi durdurma kararının verilmesinden önce sorumlu yöneticilik belgesi almış olan esnaf ve sanatkarların her

164

koşulda bu haklarının korunması gerekmektedir. Aynı şekilde Veterinerlik Hizmetleri, Gıda ve Yem Kanunu Taslağına ilişkin Bakanlığa intikal ettirilen görüş ve önerilerin dikkate alınması esnaf ve sanatkarlar açısından büyük önem arz etmektedir.

6. 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunun 4 ve 8’inci maddeleri arasında çelişki bulunduğundan, söz konusu Kanun değiştirilerek istisnadan yararlanan müesseselerin harç ödememelerine ilişkin açık düzenleme yapılmalıdır.

7. Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda yapılacak değişiklikle özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde tütün ve tütün mamullerinin içilebilmesi için ayrı bir yer tahsis edilerek uygulanması sağlanmalıdır.

8. Elektrik fen adamları, yaptıkları elektrik iç tesis işlerinin evrakını imzalayabilmelidir. Elektrik ile İlgili Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğin tüm maddeleri işler hale getirilmelidir.

9. 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun “İhaleye Katılımda Yeterlilik Kuralları” başlıklı 10’uncu maddesinin (b) bendinin 1 no’lu alt bendi gereğince esnaf ve sanatkarlarımızın ilgili esnaf ve sanatkar odasına kayıtlı olarak faaliyette bulunduğunu belgelemesi halinde kamu ihalelerine katılmalarında bir engel bulunmadığı halde, uygulamada yaşanan sorunların giderilebilmesi için ihale dokümanlarında “ticaret odası kaydı” bulunduğuna dair değil, “ticaret/esnaf odası kaydı bulunduğuna” dair belge istenmesi gerekmektedir.

10. İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin “Bildirim” başlıklı 7’nci maddesi 1’inci fıkrasında yer alan “Yetkili idareler tarafından verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının örnekleri aylık olarak sigorta il müdürlüğüne ve ilgili ise ticaret siciline gönderilir.” şeklindeki hükmün “ticaret siciline ve/veya esnaf siciline gönderilir.” şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.

11. 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve bu Kanuna dayanılarak çıkartılan Karayolu Taşıma Yönetmeliği sadeleştirilmeli ve esnaf ve sanatkarları mağdur eden düzenlemeleri kaldırılmalıdır.

165

6. BÖLÜM - Model Önerileri 6.1. İşe Başlama Bildirimi ve Tek Durak Uygulaması Esnaf ve sanatkarların işe başlaması sırasında önce vergi dairesine, daha sonra esnaf ve sanatkarlar siciline ve odaya kayıt yaptırmaları şeklindeki uygulama, gezici olarak faaliyette bulunanlar başta olmak üzere bir çok esnaf ve sanatkarın kayıt dışı faaliyet göstermesine zemin hazırlamıştır. Vergi dairelerine kayıt yaptıran bazı esnaf ve sanatkarlar, ilgili sicil ve odaya kayıt yaptırmadan doğrudan ticari faaliyetlerine başlamaktadırlar. Bunda, kayıt aşamasında oda faaliyet belgesi aramayan vergi dairelerinin etkisi olduğu gibi, 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununda oda kaydı için vergi mükellefi olma şartının aranmasının da etkisi büyüktür. Bu sorunun çözümü için, işe başlama aşamasında tek durak uygulamasına geçilmesi, esnaf ve sanatkarların işe başlamasında yerine getirmekle yükümlü oldukları mali ödevlerin ilgili sicil memurluklarınca gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Bunun olabilmesi için 5362 sayılı Kanunda değişiklik yapılmalı ve esnaf ve sanatkarlar odalarına kayıt yaptırılması için vergi mükellefi olma koşullu kaldırılmalıdır. Tek durak uygulamasıyla, vergi dairesine, Sosyal Güvenlik Kurumuna ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına esnafın ve sanatkarın yapması gereken tüm başvuruları, esnafın adına ilgili sicil memurluğu yapmalıdır. 6.2. Kümelenme Teşvikleri Son yıllarda küreselleşmenin tüm olumsuzluklarının en çok etkilediği kesim olan esnaf ve sanatkarlar, çok uluslu şirketlerin perakende sektöründe yaptığı atılımlar ve bunların sayılarının da hızla artması nedeniyle büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Hızla sayıları azalan esnaf ve sanatkarların, bir yapısal dönüşüm sürecine girmelerine ve büyük mağaza ve sanayicilerle, zincir marketlere karşı rekabet güçlerini artırmalarına ihtiyaç duymaktadırlar. Esnaf ve sanatkarların, mevcut koşullarda, finansal ve kültürel açıdan bu dönüşümü bir kamu desteği olmadan gerçekleştirmeleri mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle, ilgili meslek kollarının birleşerek, asgari maliyetle organize bir mal ve hizmet üretimine geçebilmeleri için özellikle finansal yönden bazı teşviklerin yanında, vergi ve sosyal güvenlik teşviklerinin de getirilmesi gerekmektedir. Bu teşvikler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının gözetiminde yürütülen kümelenme projeleri çerçevesinde belli bir süreyle gelir ve katma değer vergisi ile sosyal güvenlik prim istisnası şeklinde olmalıdır. Esnaf ve sanatkar işletmelerine yönelik kümelenme modelinin uygulama aşamaları aşağıdaki gibi sıralanabilir; • Kümelenmenin başarılı olması için lider kuruluş büyük önem taşımaktadır. Bu lider esnaf

ve sanatkar odaları ya da birlikleri, mesleki federasyonlar olabilir. Liderin ekibinde KOSGEB, Halk Bankası, varsa diğer finansman kuruluşları, üniversite, mesleki eğitim kurumları, ilde valilik bünyesinde bulunan yerel bürokrasiden ilgili birimler, kalkınma ajansları, yatırım destek ofisleri, küme konusu ile ilgili olarak kurulmuş varsa sivil toplum kuruluşları, ticaret ve sanayi odaları yer almalıdır.

• Öncelikle yerel araştırmalar ile ilin, sektörün, bölgenin sanayi ve hizmet sektörleri açısından mevcut durumu, güçlü ve zayıf yönleri, fırsatlar ve tehditler ortaya konulmalıdır. Bunun için KOSGEB’in Yerel Araştırma Desteği kullanılabilir.

• Araştırma sonucuna göre küme projesi geliştirilmelidir. Bu aşamada, kuruluş amacı küçük ve orta ölçekli işletmelere destek sağlamak olan ve kümelenme ile ilgili olarak önemli bir bilgi birikimine ve kapasiteye sahip olan KOSGEB’e görev düşmektedir. Araştırma

166

sonuçlarına göre optimal ve uygulanabilir projeler, diğer ilgili kurumların ve özellikle üniversitenin desteğiyle geliştirilmelidir. Merkezi düzeyde KOSGEB tarafından esnaf ve sanatkarlara yönelik olmak üzere küme projeleri geliştirilmesine destek sağlayacak yeni bir destek paketi hayata geçirilmelidir.

• Projenin ve kurulan kümenin iyi işlemesi bu yapıda yer alanların sahiplenmesi ile doğrudan ilişkilidir. Küme çok sayıda dişliden oluşan bir makine gibi düşünülürse, bu dişlilerden birinin kırılması tüm makinenin devre dışı kalmasına neden olacaktır. Kümenin tüm aktörleri birbiri ile uyumlu çalışmalı, potansiyel sorunlara lider kuruluş tarafından zamanında müdahale edilmelidir.

• Kümenin kurulduğu meslek dalına, bölgenin gelişmişlik seviyesine, kümenin büyüklüğüne göre farklı uygulamalar geliştirilebilir. Oto tamirinde çok sayıda işletme birbirini tamamlar şekilde, yetkili servis mantığıyla bir

araya gelebilir, sanatkar kimliğini koruyarak birlikte çalışabilir. Yöresel ürünlerin (oltu taşı, lüle taşı, mesir macunu, ahşap, gümüş, bakır, altın el

işlemeciliği ürünleri gibi her yörenin kendine özgü ürünleri) hammaddesinden paketlenmesine, tanıtımından pazarlanmasına kadar olan süreç planlanabilir, bu süreçte yer alacak esnaf ve sanatkar işletmeleri ile tacir ve sanayiciler belirli görevler üstlenebilir ve işbirliği içinde çalışabilir.

Bir odanın bünyesinde bulunan çok sayıda esnaf işletmesi – özellikle hizmet işletmelerinde- kooperatifleşme ile ucuz tedarik zinciri oluşturabilir.

Kümenin kurulduğu alana göre ortak yararlanmak üzere danışmanlık hizmetleri sağlanabilir, tasarım, patent, marka bilinci geliştirilerek işletmeler bu alanlara yönlendirilebilir.

Portekiz’de mobilyacıların kurduğu küme örneğinde olduğu gibi çok sayıda işletme ortak bir mekanda bir araya gelip işletme giderlerini paylaşabilir, ortak makine parkı kurulabilir, ortak AR-GE merkezi kurulabilir.

İspanya’da yine mobilyacıların kümelenme modelinde olduğu gibi her işletme kendi ürününü üretebilir ancak ortak AR-GE, tasarım ve pazarlama merkezinden yararlanabilir. Bu merkezler bu ülkelerde devlet tarafından kurulmuş ve işletilmektedir.

6.3 Esnaf ve Sanatkarın Rekabet Gücü Esnaf ve sanatkar kesimi ekonomik, toplumsal ve sosyal anlamda bu ülkenin vazgeçilmez bir olgusu ve gerçeğidir. Çeşitli açılardan haksız rekabetle ve olumsuz uygulamalarla karşı karşıya bulunan esnaf ve sanatkarlar için, var olma mücadelelerini destekleyecek yeni bir takım kavramların, uygulamaların ve düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Öncelikle rekabet edebilirlik kavramının bu kesim açısından tartışılması ve esnaf ve sanatkarlara özgü rekabet politikaları geliştirilmesi gündeme getirilmelidir. Esnaf ve sanatkarların taşıdıkları özelliklere uygun modeller ve araçlar geliştirilmelidir. Günümüz ekonomisinin anahtar kelimesi rekabet edebilirliktir. Hızlı ekonomik gelişme süreci, bilgi paylaşımının hızı ve yaygınlığı ve küreselleşme ülke ekonomilerinin ve bunun içindeki aktörlerin yapılarını değiştirmiştir. Tüketiciler daha kaliteli, daha ucuz, kolay ulaşılan, standartlara uygun, çevreyi koruyan mal ve hizmet istemektedir. Bu talepleri karşılayabilen işletmeler ayakta kalabilmekte, diğerleri ise bu dönüşüm sürecine ayak uyduramadığı için süreç içinde elenmektedir. Esnaf ve sanatkar işletmeleri için bu süreç daha da sancılı geçmektedir. Bu işletmelerin taşıdığı birtakım özellikler, yapısal değişim ve dönüşüm süreçlerine ayak uydurmalarını güçleştirmektedir. Bu işletmeler geleneksel yöntemlerle yöneltilmekte, yeterli Devlet desteği ve danışmanlık hizmeti alamamakta, teknolojik gelişmeleri yeterince takip edememekte, zayıf

167

finansal yapıları nedeniyle işletme geliştirmeye yönelik tedbirleri alamamaktadır. Bu açıdan esnaf ve sanatkar işletmelerinin rekabet edebilirliklerini arttırmaya yönelik olarak desteğe ihtiyaçları bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkar kesiminde rekabet gücünü arttırmak için;

• Verimliliği arttırmak, • Yenilikçi yaklaşımları benimsemek, uygulamak, • Kümelenme modelleri geliştirmek, • Esnaf ve sanatkarlara kolay ulaşabilecekleri danışmanlık hizmeti sunmak,

gündeme getirilmesi gereken acil ihtiyaçlar olarak ön plana çıkmaktadır. Kuşkusuz çok sayıda meslek dalını ve ülkenin her köşesini kapsayan genişlikte bir kesim için tek bir model ya da düzenleme uygun olmayacaktır. Bu nedenle öncelikle; esnaf ve sanatkar kesiminin sektörel ve bölgesel özelliklerini ortaya koyan alan araştırmaları ve analizleri yapılması gerekecektir. Bu verilere dayalı olarak gelişim planları çıkarılacak ve bu plana uygun stratejiler ve eylemler belirlenecektir. Esnaf ve sanatkar meslek kuruluşları tarafından yapılması uygun olan böyle bir çalışmada, üniversitelerin, AR-GE kurumlarının, kalkınma ajanslarının ve yerel yönetimlerin desteğinin alınması başarılı sonuçlar elde edilebilmesi açısından zorunludur. 6.4. Bankacılık Sisteminin Tamamının Esnaf ve Sanatkarın Kredi Taleplerinde Kullanılabilmesi Türkiye Halk Bankası özelleştirme sürecindedir. Halk Bankasının özelleştirilmesi halinde de belirli bir süre esnaf ve sanatkarların kredilendirilmesinde görevli olacağı düzenlenmiş bulunmaktadır. Ancak, bu uygulamanın başarılı olup olamayacağı bilinmemektedir. Bu nedenle esnaf ve sanatkarın en önemli teşvik mekanizması olan ferdi kredilendirilmesinde de sorunlarla karşılaşmamak için tedbirlere hazırlıklı olunması önem arzetmektedir. Bu çerçevede, tüm bankacılık sisteminin kredi arzının kullanılabileceği, rekabete açık, ESKKK’nin kefaletinin de sağlandığı bir sistemin kurulması ve yasal bazının oluşturulması imkanları araştırılmalıdır. Böyle bir sistemin toplam miktarı aynı olan hazine sübvansiyonu ile daha ucuza ve daha fazla esnaf ve sanatkarı kredilendirebilmesi mümkün olacaktır. 6.5. Esnaf ve Sanatkarın ve Çalışanlarının Sosyal Güvenlik Primlerinde Devlet Desteği Esnaf ve sanatkarlar hem kendilerinin hem de yanında çalışan elemanlarının sosyal güvenlik primlerini ödemekte ve çift yönlü baskı altında kalmaktadırlar. Devletin esnaf ve sanatkarın öncelikle kendi primini ödemesini teşvik edici, yanında çalışanlar açısından kayıtdışılığı veya kaçak çalışmayı önleyici teşvik mekanizmalarını oluşturması için uygun tedbirler alması gerekmektedir. Ülkemizde sosyal güvenlik aktüerya dengesi kurulamamış bulunmakta ve devlet sosyal güvenlik kurumunun açıklarını karşılamaya devam etmektedir. Halbuki, bu finansman her halükarda sosyal güvenlik kurumuna aktarılacağına göre bunun çalışanların primlerini daha düzgün ödeme yönünde mekanizmalar ile desteklenmesi yerinde olacaktır. Primini aksatmadan ödeyen esnaf ve sanatkara devlet katkısı verilmesi, bunu sigortalının ferdi aktüerya dengesinde görebilmesi, primlerin devamlı aksatılması halinde bu imkanın ortadan kalkması ve emeklilikte devlet priminin olumlu katkısının olması imkanları araştırılmalıdır. 6.6 Yaşam Boyu Öğrenmede Fransa Örneği ve Türkiye’ye Uyarlanması Fransa’da aktif iş hayatında bulunanların hayat boyu eğitim almalarını sağlayan genel ve karışık bir sistem mevcuttur. Bu sistem fonların ortak ve eşit paylaşımı üzerine kurulmuştur. İşletmelerin büyüklüğüne göre farklılaştırılmış bir fon toplama sistemi olmasına rağmen, işletme büyüklüğü ne olursa olsun tüm çalışanlar eşit haklara sahip bulunmaktadır.

168

Temel meslek eğitimini tamamlayan ve bir işletmede çalışan kişilerin önlerinde iki tür eğitim daha bulunmaktadır. Tüm işletmeler yıllık olarak bir eğitim planı yapmak zorundadır. İşletme tarafından planlanan eğitimlerden ilki işveren tarafından kararlaştırılmakta, işveren hangi elemanının hangi tür eğitime ihtiyaç duyduğunu belirlemektedir. Bu eğitim işveren tarafından verilebildiği gibi eğitim veren kurum ve kuruluşlardan hizmet satın alınması da mümkün bulunmaktadır. Bu eğitime katılmak zorunludur. İkinci eğitim türü ise son yıllarda ortaya çıkmıştır. Burada çalışan ihtiyaç duyduğu eğitim alanını kendisi belirlemekte ve eğitim almaktadır. Fransa’da her işletme çalışanının yılda 20 saatlik eğitim alması zorunludur. Sadece 1 eleman çalıştıran işletmeler bile bu kurallara uymak zorundadır. Bir çalışan, yıllık 20 saatlik eğitim hakkını 6 yıla kadar erteleyebilir ve 6 yıl sonunda 120 saatlik eğitim almaya hak kazanır. Eğitim süresi çalışma saatleri içinde değerlendirilmektedir. Bu eğitimler sonucunda elde edilen bilgi ve beceriler ile klasik eğitim ortamı haricinde işyerinde elde edilen bilgi ve beceriler de belgelendirilebilmektedir. Bu eğitimler için işletmenin belirli bir miktar eğitim payı ayırması gerekmektedir. Eğer işletmenin eğitim için ayırdığı pay kullanılamazsa, bu paralar ortak bir sandığa aktarılmakta ve sonuç olarak yine eğitim için harcanmaktadır. Böylece istihdamdaki kişilere sürekli bir eğitim olanağı sunulmaktadır. İşletme sahiplerinin ve yöneticilerin eğitimi de yasal olarak zorunludur. İşletmeler bunun için bir vergi öderler. Vergiler ortak bir fonda toplanır ve işyeri sahipleri eğitime gitmek istediklerinde bu fondan yararlanırlar. Zanaatkarlar için bu sistem zaten çok uzun yıllardan bu yana vardır ve daha sonra tüm sektörler bu sistem içine dahil edilmiştir. Çalışanlar çoğunlukla meslek geliştirme eğitimlerine yönelirken, işverenler ve yöneticiler daha çok işletme, muhasebe, iş yönetimi, pazarlama vb. konularda eğitim almaktadırlar. İşletme bir eğitim ihtiyacı içinde ise, bu eğitim ihtiyacını karşılayacak bir eğitim kurumuna başvuruda bulunur. Eğitim kurumu da bu eğitimin masrafı için fona başvurur. Genellikle eğitim kurumları araştırma birimleri vasıtasıyla teknolojiyi takip etmekte ve yeni eğitim ihtiyacı olan alanları tespit etmektedir. Bunlardan işletmeler haberdar edilmekte ve onlara eğitim imkanları sunulmaktadır. Ülkemizde esnaf ve sanatkarların ve yanlarında çalışanların mesleki eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasında yukarıda açıklanan model örnek alınarak yeni bir düzenleme yapılmasında yarar görülmektedir. Bu modelde eğitim için ayrılan kaynakların bir bölümü ile bir fon oluşturulabilir ve işletme sahiplerinin ve çalışanlarının eğitim ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla fon kaynakları kullanılabilir. Milli Eğitim Bakanlığının halk eğitim merkezleri ve mesleki eğitim merkezleri bu ihtiyacın karşılanmasında öncelikli kurumlar olmalıdır. Bunun yanında çeşitli resmi ve özel eğitim kurumları da eğitim verme konusunda yetkilendirilebilir. 6.7 Mesleki Eğitim ve Teknoloji Merkezlerinin Yeniden Yapılandırılması 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununda öngörülen ve esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları tarafından işletilmekte olan işletmelerüstü eğitim merkezleri (diğer adıyla mesleki eğitim ve teknoloji merkezleri (METEM)) mali, teknik, idari ve mevzuata ilişkin yetersizlikler nedeniyle tam olarak amacına hizmet edememiştir. Bu nedenle METEM’lerin yeniden yapılandırılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Ülkemizdeki mesleki eğitimin kalitesinin yükseltilmesi, esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’lerin sahipleri ve yanlarında çalışanların niteliklerinin arttırılması ve rekabet edebilir hale gelmelerinde önemli rol oynaması düşünülen METEM’lerin aktif ve verimli çalışmasını sağlayacak yeni bir model oluşturulması önem arz etmektedir. Geliştirilecek yeni modelde METEM’ler;

• Kurucusu kurum ve kuruluşlardan bağımsız ayrı bir tüzel kişiliğe sahip,

169

• Yönetiminde ilgili kesimlerin temsil edildiği (meslek kuruluşları-TESK,TOBB-, sendikalar, MEB, İŞKUR, yerel idareler, sanayi siteleri yönetimleri gibi),

• Katma bütçeli (Devlet ile yönetiminde yer alan kurum ve kuruluşların aktaracağı kaynaklar, kendi gelirleri),

• Yaşam boyu öğrenme felsefesine dayalı örgün ve yaygın eğitim programlarının uygulandığı,

• Teknoloji geliştirme faaliyetlerini içeren , • Girişimciliği destekleyen eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunan

sürekli eğitim merkezleri haline dönüştürülmelidir. TESK, METEM’lerin örnek alındığı Almanya olmak üzere diğer gelişmiş ülkelerdeki örnekleri incelemekte ve yeni bir model geliştirmeye çalışmaktadır. Ancak model ne olursa olsun, mesleki eğitimin pahalı bir eğitim türü olmasından dolayı, mutlaka bu merkezlere Devlet desteğinin verilmesi gerekmektedir. 6.8. Mesleki Eğitim ve Çıraklık Eğitimini Geliştirme Yönünde İşbirliği TESK, TOBB ve diğer meslek kuruluşları mesleki ve teknik eğitimin geliştirilmesi, işgücümüzün teknik ve beceri yeterliliğinin artırılması, istihdamda bu yeterliliklerin ön plana çıkması için ortak işbirliği ve koordinasyonu artırmalıdırlar. Bunun mali yönü ve işbirliği alanlarının belirlenmesi amacıyla çalışmalar yapılmalıdır.

170

7 .BÖLÜM Esnaf ve Sanatkar Beklenti Anketi Sonuçları Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonuna üye yaklaşık 1.900.000 aktif esnaf ve sanatkar, yanlarında çalışanlar ve bunların aileleri de düşünüldüğünde, ülkemizin yaklaşık beşte birini kapsayan bir kesim hakkında yeterli bilgi ve doküman bulunmaması dikkate alınarak, TESK tarafından geniş kapsamlı bir anket çalışması yapılmıştır. 45 sorudan oluşan anket, TESK’in 81 ildeki 82 esnaf ve sanatkarlar odaları birliğine, birliklere bağlı oda sayısı ile orantılı olarak gönderilmiş ve anketler bizzat esnaf ve sanatkarlar tarafından doldurulmuştur. Toplam 7237 kişinin cevapladığı anket ile; esnaf ve sanatkarların temel sorunları ile ekonomik gelişmeler hakkındaki düşünceleri belirlenmiştir. Raporun ilerleyen bölümlerinde anket soruları ile cevapların her biri ayrıntılı olarak değerlendirilmektedir. Anketten çıkan çarpıcı sonuçlar aşağıda özetlenmektedir:

1- Esnaf ve sanatkarların yarısından çoğu, esnaflıktan elde ettiği gelirle geçinememektedir. Sadece 10 esnaftan birisinin kazancı, geçimini sağlamaya yetmektedir. Esnaf ve sanatkarlık kazançlı bir iş olmaktan çıkmıştır. Bu da esnaf ve sanatkarlığı hızla tükenme ve bitme noktasına sürüklemektedir.

2- Bu noktadan geri dönülebilmesi için esnaf ve sanatkarlara bir takım destekler verilmelidir. Bunlar arasında esnaf ve sanatkara daha uygun koşullarla kredi sağlanması, vergi oranlarının düşürülmesi, esnafa eğitim ve danışmanlık verilmesi öne çıkmaktadır.

3- Esnaf ve sanatkarların yarısı hayat pahalılığından şikayetçidir. Bu hayat pahalılığı hem esnafın kendi geçimi anlamında, hem de ürettiği ürün ve hizmetin müşteriye pahalı gelmesi anlamındadır. Müşterilerin satın alma gücü düşüktür. Bunun sonucunda esnaf ve sanatkarlar geçimini sağlayacak düzeyde satış yapamamaktadır. İşyeri kiralarının yüksekliği, sattığı malın yerine yenisini koyamaması, işyeri düzeyinde yaşadığı diğer sorunlar ve önemli olumsuz yönler olarak dile getirilmektedir.

4- 2007 yılındaki genel seçimlerden sonra esnafın işleri, artacağını beklemelerine rağmen azalmış, yani seçimler esnaf ve sanatkarı olumsuz etkilemiştir. Enflasyondaki düşüş, makro ekonomik tablolardaki iyileşmeler esnaf ve sanatkara olumlu yönde yansımamıştır. Tam tersine esnafın dörtte üçü işlerinin geçmişe göre daha kötüye gittiğini söylemektedir.

5- İşlerin geçmişe göre giderek kötüleşmesinin nedenleri; piyasalardaki nakit sıkışıklığı, esnafın yeterli sermayesinin olmaması, haksız rekabet ile karşı karşıya olması (zincir marketler, Uzakdoğu malları) ve esnafın çağın gereklerine uyum noktasında kendini yeterince geliştirememesidir.

6- Esnaf ve sanatkarlar oda, birlik, federasyon ve Konfederasyon başkanlarını tanımakta, sorunlarını yazılı ve görsel basında dile getirdiklerini düşünmekte, ancak bunun yeterli olmadığına inanmaktadır. Bunun yanında teşkilat birimlerinin kendi üyeleri ile yeterli iletişim kurmadığını, onlarla yeterince ilgilenmediğini düşünmektedir.

7- Esnaf ve sanatkarlar işlerini sürdürebilmek için müşterileri ile sıcak ilişki kurmakta, vadeli satış yapmakta ve kredi kartı kullandırmaktadır. Yani esnaf ve sanatkarların piyasada ayakta kalabilmek için geleneksel esnaf-müşteri ilişkisini kurmaları zorunlu görülmektedir.

8- Esnaf ve sanatkarların dörtte üçü Devletten destek alamamakta, ancak bunu ihtiyaç olarak görmektedir. Sağlanabilecek Devlet destekleri arasında vergi oranlarının düşürülmesi, daha cazip şartlarla kredi temini, SSK ve Bağ-Kur prim oranlarının düşürülmesi ve mesleki eğitim imkanı sağlanması öne çıkmaktadır.

171

9- Esnaf ve sanatkarlar büyük çoğunlukla kendi sermayeleri ile iş kurmaktadır. Kredi alarak iş kurma oranı düşüktür. Bunun nedeni kredi faizlerinin ve geri ödeme şartlarının ağır olmasıdır. Esnaf ve sanatkarlar hem kredi alırken hem de bunun geri ödenmesi sürecinde sıkıntı yaşadığı için bu şartlarla kredi kullanmaya soğuk bakmakta, çok zorunlu kalmadıkça kredi kullanmamaktadır. Bu da esnafın işini ve mesleki açıdan kendini geliştirememesi sonucunu doğurmaktadır. Başlangıcında bir esnaf bankası olarak kurulmuş olan Halk Bankasının özelleştirilmesi doğru bulunmamaktadır.

10- Esnaf ve sanatkarların dörtte üçü yanında çalıştıracak nitelikli eleman bulamamaktadır. SSK primlerinin yüksek olması nedeniyle sigortalı eleman çalıştırılması sıkıntı yaratmakta ve ağır cezalara rağmen esnafın yarısı sigortasız eleman çalıştırmakta ya da hiç eleman çalıştırmadan kendi işini kendi görmeyi tercih etmektedir. Esnafın yanında çalıştırdığı kişilerin SSK primlerine bir ölçüde Devlet desteği sağlanması halinde, bu durumun işsizliğin önlenmesine önemli katkılar sağlayacağı söylenebilir.

11- Esnaf ve sanatkarlar mesleki eğitim almanın gerekli olduğuna inanmaktadır. Bu eğitim; hem mesleki açıdan kendini geliştirecek eğitim olmalı, hem de işini daha iyi yapabilmesi için işletme yönetimi, muhasebe, pazarlama gibi konularda verilmelidir.

12- Esnaf ve sanatkarlar Bağ-Kur primlerinin çok yüksek olduğunu, Emekli Sandığı ve SSK’ya göre emeklilik şartlarının çok ağır olduğunu, emeklilik aylığının çok düşük olduğunu düşünmektedirler. Esnafın belini büken en önemli sorunlardan biri sosyal güvenliktir. Hem kendisi hem de çalışanların prim yükü esnafa çok ağır gelmektedir.

13- Vergi sisteminden kaynaklanan sorunlar da esnafın çok şikayetçi olduğu konular arasındadır. Esnafın büyük çoğunluğu vergi oranlarının yüksekliğinden şikayetçidir. Esnaf ve sanatkarlar hem kendi işlerinden dolayı ve hem de dolaylı vergiler yoluyla vergi ödemektedir. Belediyelere ödenen harçlar da düşünüldüğünde kazancın önemli kısmını vergiler götürmektedir. Basit usulde vergilendirme esnaf ve sanatkarlar için önemli bir avantajdır ve devam ettirilmelidir.

14- Süpermarketlerin şehir dışına çıkarılması ve bunların çalışma saatlerine sınırlama getirilmesi esnaf ve sanatkarları rahatlatacak ve kepenk kapatmaların önüne geçebilecek önemli bir çıkış yolu olarak görülmektedir. Ayrıca, yeni işyeri açılırken buna sınırlama getirilmesi ve bu konuda işletme açacaklara bilgi verilmesi de gerekli görülmektedir.

15- AB konusunda esnaf ve sanatkarlar yeterli bilgiye sahip değildir. Yurt dışına açılma ve fuarlara katılma açısından da yeteri kadar destek alamamaktadırlar.

Anketin Amacı: 2008 Eylül rakamlarına göre Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonuna üye 1.897.032 aktif esnaf ve sanatkar bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkarlar, yanlarında çalışanlar ve bunların aileleri de düşünüldüğünde ülkemizin beşte birinin geçim kaynağı olan esnaf ve sanatkar camiasının mevcut durumunun incelenmesi, yalnız TESK açısından değil, ülkemiz açısından da bir zorunluluk haline gelmiştir. Özellikle bu kesime yönelik olarak ilgili kurum ve kuruluşlarca inceleme ve veri toplama çalışmalarının olmaması, esnaf ve sanatkarlar için sağlıklı politikalar ve faaliyetler üretilmesine engel teşkil etmektedir. Bu sakıncanın ortadan kaldırılabilmesi için TESK tarafından esnaf ve sanatkar kesiminin ve bu kesimin bağlı olduğu meslek kuruluşlarının sorunlarını tespit edebilmek, bu sorunlara yönelik somut çözüm önerileri ortaya koyabilmek ve stratejiler geliştirebilmek için, esnaf ve sanatkarlarımızla meslek kuruluşlarımızın sorunlarını ve ihtiyaçlarını belirlemeye yönelik bir anket hazırlanmıştır. Söz konusu illerdeki anket esnaf ve sanatkar odaları birliklerine sahip oldukları üye sayısı ile orantılı olarak uygulanmıştır. Anketin Yöntemi: Tasarlanan anket 15 Ocak 2008 tarihinde 81 ildeki 82 Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğine oda sayılarına göre posta yoluyla gönderilmiştir. Esnaf ve Sanatkarlar Odaları

172

Birliklerine 30 gün cevaplama süresi tanınmış ve doldurulan anketler TESK’e posta yoluyla ulaştırılmıştır.

Birliğin Oda Sayısı Anket Sayısı Oran (%)0-10 2164 29,9 11-25 2471 34,1 26-50 1062 14,7 51-90 553 7,6 90+ 985 13,6 TOPLAM 7235 100,0

TESK’e ulaşan 7.235 anketin veri girişi, 1,5 ayda TESK çalışanlarınca gerçekleştirilmiş ve elektronik ortamdaki veriler istatistiksel değerlendirmeye alınarak analiz edilmiştir. Veri analizi sonucunda elde edilen bulgulara ait tablolar ve grafikler, anket sonuçları bölümünde sunulmuştur. Anketin Sonuçları 1- Ankete katılanların mesleki faaliyet kolu: Ankete katılanların %35,6’sı hizmet, %15,1’i imalat, %46,2’si ticaret sektöründe faaliyet göstermektedir. Söz konusu dağılım esnaf ve sanatkarların gerçek mesleki faaliyet durumunu yüksek oranda yansıtmaktadır.

1. Mesleki faaliyet kolu Sayı Yüzde

Hizmet 2579 35,6

İmalat 1092 15,1

Ticaret 3346 46,2

Cevap vermeyen 218 3,0

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

2- Esnaflıktan elde ettiğiniz gelirin ihtiyaçlarını karşılama oranı: Ankete katılanların %13,1’i esnaflıktan elde ettiği gelirin tüm yaşam ihtiyaçlarını karşılamaya yettiğini, %34,6’sı zaman zaman yettiğini, %50,4’ü ise yetmediğini belirtmiştir. Esnaf ve sanatkarların yalnızca %13’ünün yaptığı işle geçimini sağlamaya yetecek geliri elde etmesi, üzerinde durulması ve tartışılması gereken bir tespittir. Bu tespit aynı zamanda esnaf ve sanatkar kesiminin son yıllarda hızla kan kaybetmesini de açıklamaktadır. Geçinecek düzeyde gelir elde edilemeyen bir sektör cazip olmaktan çıkmaktadır.

2. Esnaflıktan elde ettiğiniz gelir tüm yaşam ihtiyaçlarınızı karşılamaya yetiyor mu? Sayı Yüzde

Zaman zaman 2500 34,6

Evet 946 13,1

Hayır 3649 50,4

Cevap vermeyen 140 1,9

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

3- Esnaf ve sanatkarların en önemli sorunları: Ankete katılan esnaf ve sanatkar; • en önemli sorununun hayat pahalılığı (%47,9), • ikinci önemli sorununun müşterilerin alım gücünün düşüklüğü (%31), • üçüncü önemli sorununun işyeri kiralarının yüksekliği (%15,5),

173

• dördüncü önemli sorununun satılan malın yerine konulamaması (%15,1), • beşinci önemli sorununun vergi oranlarının yüksekliği (%11,6) olduğunu belirtmiştir.

3. Sizce esnaf ve sanatkarların en önemli ilk beş sorunu hangileridir? Sayı Yüzde

En önemli sorun Hayat pahalılığı 3462 47,9

İkinci önemli sorun Müşterilerin alım gücünün düşüklüğü 2241 31,0

Üçüncü önemli sorun İşyeri kiralarının yüksekliği 1119 15,5

Dördüncü önemli sorun Satılan malın yerine konulamaması 1096 15,1

Beşinci önemli sorun Vergi oranların yüksekliği 839 11,6

4- Genel seçimlerin esnaf ve sanatkarlara yansımaları: Ankete katılanların %58,7’si seçimlerden önce ve sonra yaşanan ekonomik gelişmelerin satışlarını azalttığını, %34,7’si satışlarını etkilemediğini, %4,4’ü ise satışlarını artırdığını belirtmiştir.

4. Seçimlerden önce ve sonra yaşanan ekonomik gelişmeler mal ve hizmet satışlarınıza nasıl yansıdı? Sayı Yüzde

Satışlarımız arttı 320 4,4

Satışlarımız azaldı 4245 58,7

Değişen bir şey olmadı 2508 34,7

Cevap vermeyen 162 2,2

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

5- Hükümetin ekonomik büyüme hedefine bakış açısı: Ankete katılanların %58,5’i hükümetin ekonomik büyüme hedefinin gerçekleşmediğini, %26,8’i zaman zaman gerçekleştiğini, %12,7’si ise gerçekleştiğini belirtmiştir. Bu sonuç, her ne kadar son birkaç yılda makro ekonomik tablolarda olumlu anlamda önemli gelişmeler kaydedildiği görülmekte ise de bu gelişmenin esnaf ve sanatkarlar tarafından yeteri kadar hissedilmediğini ortaya koymaktadır.

5. Sizce hükümetin ekonomik büyüme hedefi gerçekleşiyor mu? Sayı Yüzde

Evet 918 12,7

Hayır 4236 58,5

Zaman zaman 1936 26,8

Cevap vermeyen 145 2,0

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

6- Enflasyona bakış açısı: Ankete katılanların %69’u enflasyondaki düşüşü iş yerinde ve ticari faaliyetlerinde hissedemediğini, %17,7’si zaman zaman hissettiğini, %11,8’i ise hissettiğini belirtmiştir. Bu sonuç aslında nispeten gelir düzeyi orta ve alt seviyede olan geniş halk kesimlerinin gerçek durumunu da yansıtmaktadır. Çünkü esnaf ve sanatkarlar yüksek oranda bu kesimlerle muhatap olmaktadır ve onların enflasyon hakkında görüş ve buna bağlı olarak tutum ve davranışları doğrudan esnaf ve sanatkara yansımaktadır.

174

6. Hükümetin açıklamalarına göre enflasyon düşüyor. Enflasyondaki bu düşüşü iş yerinizde ve ticari faaliyetlerinizde hissedebiliyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet 855 11,8

Hayır 4990 69,0

Zaman zaman 1281 17,7

Cevap vermeyen 109 1,5

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

7- Ekonomik gelişmelerin iş hayatına etkisi: Ankete katılanların %81,5’i yaşanılan ekonomik gelişmeler karşısında işyerini ve ticari ilişkilerini geliştirememektedir. Bu tespit de, yukarıdaki birçok sonuç gibi, ezici bir çoğunlukla ekonomik gelişmelerin esnaf ve sanatkara olumlu açıdan yeterince yansımadığını göstermektedir. Bu da, ekonomik gelişmelerin esnaf ve sanatkarlara yansıyabilmesi için farklı politikalar geliştirilmesi ve uygulamaya konulması ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.

7. Yaşadığımız ekonomik gelişmeler karşısında işyerinizi ve ticari ilişkilerinizi geliştirebiliyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet 1021 14,1

Hayır 5898 81,5

Cevap vermeyen 316 4,4 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

8- Geçmiş ve bugünün karşılaştırılması: Ankete katılanların %59,9’u geçmiş yıllara göre durumunun daha kötüye gittiğini, %26’sı değişim olmadığını, %9,1’i ise daha iyiye gittiğini belirtmiştir. Esnafın %90’ının durumunun giderek kötüye gitmesi toplumsal dengeleri tehlikeye atacak kadar ciddi bir sorun olduğunun göstergesidir.

8. Geçmiş yıllara göre durumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sayı Yüzde

Daha iyiye gidiyor 659 9,1

Daha kötüye gidiyor 4336 59,9

Değişim yok 1881 26,0

Cevap vermeyen 359 5,0

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

9- Durumun kötüye gitme nedenleri: Ankete katılanların %73,3’ü durumunun daha kötüye gitme nedeninin piyasadaki nakit sıkışıklığı olduğunu, %17,7’si esnaf ve sanatkarın kendini geliştirememesi olduğunu, %26,3’ü sermaye yetersizliği olduğunu, %24,6’sı küreselleşme sonucunda ortaya çıkan rekabet ortamı olduğunu düşünmektedir. Piyasalarda yaşanan nakit sıkışıklığı, özellikle esnaf ve sanatkarlar için giderek artan çok ciddi bir sorun haline gelmektedir.

9. Durumunuz daha kötüye gidiyor ise nedenleri nelerdir?* Sayı Yüzde

Piyasadaki nakit sıkışıklığı 3177 73,3

175

Esnaf ve sanatkarın kendini geliştirememesi 768 17,7

Sermaye yetersizliği 1139 26,3

Küreselleşme sonucunda ortaya çıkan rekabet ortamı 1067 24,6

* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.

10- Esnafın mevcut durumu: Ankete katılanların %50,6’sı esnafın bitme noktasında olduğunu, %38,2’si esnafın devamlı ekonomik kriz yaşadığını, %22’si devletin esnafın kazancını vergi olarak geri aldığını, %28,8’i esnafın rekabet edecek gücü olmadığını belirtmiştir. Esnafın mevcut durumunu bu kadar vahim bir tablo ortaya koymuş olması, Hükümetin esnaf ve sanatkara yönelik olarak kısa vadede acil tedbirler geliştirmesi gerekliliğini göstermektedir.

10. Sizce genel olarak esnafın ticari faaliyetleri nasıl seyrediyor?

Sayı Yüzde

Esnaf bitme noktasında 3662 50,6

Esnaf devamlı ekonomik kriz yaşıyor 2765 38,2

Devlet esnafın kazancını vergi olarak geri alıyor 1590 22,0

Esnafın rekabet edecek gücü yok 2081 28,8

* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.

11- Esnafın kurtuluşu için yapılması gerekenler: Ankete katılanların %41,2’si esnaf ve sanatkara finansal destek sağlanması gerektiğini, %40,7’si ekonomide istikrar ve büyüme sağlanması gerektiğini, %11,5’i danışmanlık ve eğitime ağırlık verilmesi gerektiğini, %33’ü vergi oranlarının düşürülmesi gerektiğini, %11,2’si hammadde fiyatlarının düşürülmesi gerektiğini düşünmektedir. Finansal destek ile ekonomik istikrar ve büyüme sağlanması gerektiği yönündeki öneriler, aslında esnafın ciddi olarak finansal sıkıntı yaşadığının, aynı zamanda ekonomik gelişmelerin bu kesime olumlu anlamda yeterince yansımaması sonucunda halen ekonomik istikrar ortamına güven duyulmadığının birer göstergesidir.

11. Esnaf ve Sanatkarın içinde bulunduğu olumsuz koşullardan kurtulabilmesi için sizce ne yapılmalı?

Sayı Yüzde

Finansal destek sağlanmalı 2979 41,2

Ekonomide istikrar ve büyüme sağlanmalı 2945 40,7

Danışmanlık ve eğitime ağırlık verilmeli 830 11,5

Vergi oranları düşürülmeli 2391 33,0

Hammadde fiyatları düşürülmeli 807 11,2

* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.

12- Bağlı olduğu teşkilat yöneticilerini tanıma oranları: Ankete katılanların %59’u Oda Başkanının ismini bilmekte, %37’si Birlik Başkanının ismini bilmekte, %14’ü Federasyon Başkanının ismini bilmekte, %10,4’ü Konfederasyon Başkanının ismini bilmekte, %20,1’i hepsinin ismini bilmekte, %7,6’sı hiçbirinin ismini bilmemektedir.

176

12. Oda, Birlik, Federasyon ve Konfederasyon Başkanlarınızın isimlerini biliyor musunuz?

Sayı Yüzde

Oda Başkanımızın ismini biliyorum 4271 59,0

Birlik Başkanımızın ismini biliyorum 2677 37,0

Federasyon Başkanımızın ismini biliyorum 1015 14,0

Konfederasyon başkanımızın ismini biliyorum 752 10,4

Hepsini biliyorum 1454 20,1

Hiçbirini bilmiyorum 553 7,6

* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.

13- TESK hakkında izlenimler: Ankete katılanların %45,3’ü Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu yetkililerinin yazılı ve görsel basın organlarında esnaf ve sanatkarların sorunlarını yeterince dile getirmediklerini, %32,3’ü zaman zaman dile getirdiklerini, %17,2’si ise dile getirdiklerini düşünmektedir. Bu tespit doğrultusunda, yazılı ve görsel basının esnaf ve sanatkarın sorunlarına daha fazla zaman ayırması ve TESK yöneticileri ile daha yakın çalışma yapılması ihtiyacı bulunduğu görülmektedir.

13. Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu yetkililerinin yazılı ve görsel basın organlarında esnaf ve sanatkarlarımızın sorunlarını yeterince dile

getirdiklerini düşünüyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet 1248 17,2

Hayır 3279 45,3

Zaman zaman 2335 32,3

Cevap vermeyen 373 5,2

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

14- Meslek örgütlerinin esnafa karşı görevlerini yerine getirmesine ilişkin izlenimler: Ankete katılanların %40,6’sı esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının (Oda, Birlik Federasyon, Konfederasyon) görevlerini yerine getirmediklerini ve esnafa yeterli desteği sağlamadıklarını, %32.1’nin zaman zaman yeterli destek sağladıklarını, %22,3’ü ise yeterli desteği sağladıklarını düşünmektedir. Esnaf ve sanatkar meslek kuruluşları yöneticileri yaptıklarını esnafa yeterli düzeyde aksettirememektedir. Esnaf ile bağlı bulunduğu teşkilatı arasında daha iyi bir iletişime ihtiyaç duyulduğu söylenebilir.

14. Esnaf ve Sanatkarlar mesleki örgütlerinin (Oda, Birlik Federasyon, Konfederasyon) görevlerini yerine getirdikleri ve esnafa yeterli desteği

sağladıklarını düşünüyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet 1610 22,3

Hayır 2940 40,6

Zaman zaman 2319 32,1

Cevap vermeyen 366 5,1

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

15- Meslek örgütlerinin esnafa karşı görevlerini yerine getirmeme nedenleri: Mesleki örgütlerin yeterli desteği sağlamadığını belirten katılımcıların %45,3’ü bunun nedeninin meslek

177

örgütünün yeterli iletişim kurmaması, %24,4’ü meslek örgütünün çalışmalarını duyurmaması, %35,2’si meslek örgütünün sorunlarını bilmemesi olduğunu düşünmektedir. Yukarıdaki soru ile ortaya konulan tespit burada daha net olarak karşımıza çıkmaktadır. Esnaf-yönetici iletişimini arttıracak yöntemler geliştirilmelidir.

15. Mesleki örgütlerin destek sağlamama nedenleri nelerdir?

Sayı Yüzde

Meslek örgütüm yeterli iletişim kurmuyor 1331 45,3

Meslek örgütüm çalışmalarını duyurmuyor 716 24,4

Meslek örgütüm sorunlarımı bilmiyor 1034 35,2

* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.

16- İş hayatında devamlılık ve karlılık yöntemleri: Ankete katılanların %26,7’si işyerinde devamlılığı ve karlılığı vadeli satışlarla, %21,7’si kredi kartlarıyla, %54,7’si müşterilerle kişisel ilişkiler kurarak ve müşteri sadakatini oluşturarak sağlamaktadır. Esnafın dörtte biri veresiye ile alışveriş imkanı sağladığı için ayakta kaldığını söylerken, yarısı müşteri memnuniyetine önem vermesi ve müşteri ile ikili ilişkilerinin güçlü olmasını önemsemektedir. Müşteriye özel ilgi göstererek müşterinin işyerine bağlanmasını sağlamak yani müşteriye kendini özel hissettirmek esnaf ve sanatkar kesiminde daha fazla yaygınlaşması gereken bir yöntem olarak görülmektedir.

16. İşyerinizde devamlılığı ve karlılığı en çok hangi yöntemi kullanarak sağlıyorsunuz?

Sayı Yüzde

Vadeli satışlarla 1931 26,7

Kredi kartlarıyla 1571 21,7

Müşterilerle kişisel ilişkiler kurmak ve müşteri sadakatini oluşturarak 3957 54,7

* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.

17- Devlet desteklerine ilişkin izlenim: Ankete katılanların %74,2’si esnafın devletten yeterli desteği görmediğini, %14,9’u zaman zaman gördüğünü, %5,4’ü ise gördüğünü belirtmiştir. Bu sonuç şaşırtıcı değildir; çünkü gerçekten de doğrudan esnaf ve sanatkarın yararlanabileceği, kapsamlı ve düzenli destek programları bulunmamaktadır. Birçok programdan esnaf ve sanatkarların yararlanması mevzuat açısından mümkün ise de, işletme yapısı itibarıyla kurumsallaşmamış ve yeterli nitelikli personele sahip olmayan esnaf ve sanatkarlar, idari ve bürokratik süreçte istenen kriterleri karşılayamamaktadır.

17. Sizce esnaf devletten yeterli desteği görüyor mu? Sayı Yüzde

Görüyor 390 5,4

Görmüyor 5368 74,2

Zaman zaman 1081 14,9

Cevap vermeyen 396 5,5

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

18- Devlet desteği sağlanmasına ilişkin öneriler: Devletten yeterli desteği görmediğini belirten katılımcıların %49,7’si vergi desteği, %44,9’u kredi desteği, %30,1’i SSK prim

178

desteği, %12,5’i mesleki eğitim desteği verilmesi gerektiğini düşünmektedir. Anketin uygulandığı dönemin yıllık gelir vergisi beyan dönemi olduğu düşünüldüğünde, doğal olarak vergi desteği ön plana çıkmaktadır. Esnafın yarısına yakınının kredi desteği talebi olduğundan hareketle, esnaf kredisi olarak bilinen ve T. Halk Bankası aracılığı ile kullandırılan kredi paketlerinin ihtiyaca cevap veremediği de söylenebilir.

18. Nasıl bir devlet desteği sağlanmalı?

Sayı Yüzde

Vergi desteği 2670 49,7

Kredi desteği 2408 44,9

SSK prim desteği 1615 30,1

Mesleki eğitim desteği 673 12,5

* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.

19- İş kurma: Ankete katılanların %72,1’i işyerini kendi sermayesi ile kurduğunu belirtmiştir. Esnaf ve sanatkar işletmesi kurmak, işletme tipi ve ölçeğine göre değişmekle birlikte, nispeten düşük sermaye ile gerçekleştirilebilmektedir. Yine de kişilerin girişimci olurken kredi kullanmadaki çekingenliklerinin araştırmaya değer olduğu düşünülmektedir. Girişimciler işletme kurarken kredi kullanmak istemiyor olabilirler ya da kredi veren kuruluşlar yeni kurulan işletmelere kredi vermekte çok istekli olmayabilirler.

19. İşyerinizi kendi sermayenizle mi kurdunuz? Sayı Yüzde

Evet 5220 72,1

Hayır 1450 20,0

Diğer 260 3,6

Cevap vermeyen 305 4,3

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

20- Banka kredisi kullanma oranı: Ankete katılanların %38,1’i işyerini kurarken ya da ticari faaliyetlerinde, tesis ve işletme kredisi gibi banka kredileri aldığını, %58,2’si ise banka kredisi kullanmadığını belirtmiştir. Esnaf ve sanatkar işletmelerinin üçte ikisi kredi kullanmaya çok sıcak bakmamaktadır.

20. İşyerinizi kurarken ya da ticari faaliyetlerinizde, tesis ve işletme kredisi gibi banka kredileri aldınız mı? Sayı Yüzde

Evet 2759 38,1

Hayır 4210 58,2

Cevap vermeyen 266 3,7 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

21- Kredi faizleri ile ilgili değerlendirme: Ankete katılanların %64,2’si banka kredilerinin faizlerinin çok yüksek ve geri ödemesinin zor olduğunu, %28,3’ü normal olduğunu, %2,8’i ise düşük olduğunu düşünmektedir. Kredi kullanmakta talepkar olmamanın nedeni bu soru ile aslında biraz açığa kavuşmakta, esnaf ve sanatkarlar önemli ölçüde geri ödeme endişesi yüzünden kredi kullanmaya sıcak bakmamaktadır.

179

21. Banka kredilerinin faizlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sayı Yüzde

Çok yüksek, geri ödeme zor 4647 64,2

Normal 2045 28,3

Düşük 205 2,8

Cevap vermeyen 338 4,7

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

22- Kredi alırken güçlük çekilip çekilmediğine ilişkin görüşler: Ankete katılanların %44,5’i esnafın banka kredisi alırken güçlüklerle karşılaştığını, %34,1’i zaman zaman güçlüklerle karşılaştığını, %15,5’i ise güçlüklerle karşılaşmadığını belirtmiştir.

22. Sizce esnaf banka kredisi alırken güçlüklerle karşılaşıyor mu? Sayı Yüzde

Zaman zaman 2470 34,1

Hayır 1121 15,5

Evet 3221 44,5

Cevap vermeyen 423 5,8

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

23- Halk Bankasının özelleştirilmesine ilişkin görüşler: Ankete katılanların %65,2’si Halk Bankasının özelleştirilmemesi gerektiğini düşünmektedir.

23.Halk Bankasının özelleştirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sayı Yüzde

Özelleştirilmeli 2080 28,7

Özelleştirilmemeli 4714 65,2

Cevap vermeyen 441 6,1 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

24- Nitelikli eleman sıkıntısı: Ankete katılanların %70,7’si yanında çalıştırabileceği nitelikli eleman bulamadığını söylerken %23,5’i bir esnaf olarak bulabildiğini belirtmektedir. Esnaf ve sanatkarın önemli sorunlarından biri haline gelen nitelikli eleman bulma sorununun çözümü için yeni modeller geliştirilmesi gerektiği ortadadır.

24. Bir esnaf olarak yanınızda çalıştırabileceğiniz nitelikli eleman bulabiliyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet 1699 23,5

Hayır 5113 70,7

Cevap vermeyen 423 5,8 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

25- Eleman çalıştırma: Ankete katılanların %21,2’si kayıt dışı çalışmaya razı olanları işe almakta, %22,4’ü sigortalı eleman çalıştırmakta, %30,1’i asgari ücretle ve sigortalı eleman çalıştırmaktadır.

180

25. İşyerinizde eleman çalıştırırken hangisini tercih ediyorsunuz?

Sayı Yüzde

Kayıt dışı çalışmaya razı olanları işe alırım 1531 21,2

Sigortalı eleman çalıştırıyorum 1618 22,4

Asgari ücretle ve sigortalı eleman çalıştırıyorum 2179 30,1

26- Mesleki belge arama: Ankete katılanların %42,7’si işyerine eleman alırken mesleki belge aramamaktadır. Bu da üzerinde durulması gereken bir sonuç olarak değerlendirilmeli, mesleki belgeye sahip elemanların çalıştırılması hususunda esnaf ve sanatkarlar aydınlatılmalı ve bilgilendirilmelidir.

26. İşyerinize eleman alırken Meslek Belgesi (kalfalık-ustalık belgesi gibi) arıyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet 2840 39,3

Hayır 3091 42,7

Cevap vermeyen 1304 18,0 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

27- Eğitime ihtiyaç duyulan konular: Ankete katılanların %41,6’sı mesleki faaliyetlerini geliştirmek için mesleki branş eğitimine, %17,6’sı işletme yönetimi (muhasebe-pazarlama vs.) eğitimine, %35,9’u müşteri ilişkileri eğitimine ihtiyaç duymaktadır. Hem mesleki bilgi ve beceri anlamında hem de müşteri ilişkileri yönünden esnaf ve sanatkarların eğitime ihtiyaç duyduğunun farkında olması hayat boyu öğrenme faaliyetlerinin planlanmasında dikkate alınmalıdır.

27. Mesleki faaliyetlerinizin geliştirilmesi için ihtiyaç duyduğunuz eğitim konuları hangileridir?

Sayı Yüzde

Mesleki branş eğitimi 3009 41,6

İşletme yönetimi (muhasebe-pazarlama vs.) 1276 17,6

Müşteri ilişkileri 2594 35,9

28- Bağ-Kur Kayıtlılığı: Ankete katılanların %77,4’ü Bağ-Kur’a kayıtlıdır.

28. Bağ-Kur'a kayıtlı mısınız? Sayı Yüzde

Evet 5603 77,4

Hayır 940 13,0

Cevap vermeyen 692 9,6 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

29- Bağ-Kur hizmetlerini değerlendirme: Ankete katılanların %55,7’si Bağ-Kur prim artışlarının çok yüksek olduğunu, %15,6’sı sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğunu, %18,1’i tüm uygulamaların SSK ve Emekli Sandığı standartlarının altında olduğunu, %25,3’ü Bağ-Kur emekli aylıklarının çok düşük olduğunu belirtmiştir. Esnaf ve sanatkarların en önemli sorun alanlarından biri Bağ-Kur primlerinin yüksekliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

181

29. Bağ-Kur hizmetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayı Yüzde

Bağ-Kur prim artışları çok yüksek 4030 55,7

Sağlık hizmetleri yetersiz 1128 15,6

Tüm uygulamalar SSK ve Emekli Sandığı standartlarının altında 1309 18,1

Bağ-Kur emekli aylıkları çok düşük 1829 25,3

30- Vergi mükellefiyeti türüne göre dağılım: Ankete katılanların %55,7’si gerçek usulde vergiye tabi, %37,7’si basit usulde vergiye tabi, %1’i ise vergiden muaftır.

30. Hangi usulde vergiye tabisiniz? Sayı Yüzde

Basit usulde 2725 37,7

Gerçek usulde 4027 55,7

Vergiden muafım 70 1,0

Cevap vermeyen 413 5,7

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

31- Basit usulün kaldırılmasına ilişkin görüşler: Ankete katılanların %60,2’si basit usulün kaldırılmasını doğru bulmamaktadır. Gerçek usulde vergilendirilenlerin önemli bir bölümü de basit usulde vergilendirmenin kaldırılmasını doğru bulmamaktadır.

31. Basit usulün kaldırılmasını doğru buluyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet 2286 31,6

Hayır 4355 60,2

Cevap vermeyen 594 8,2 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

32- Vergi oranlarına ilişkin görüşler: Ankete katılanların %83,3’ü Türkiye’de vergi oranlarının yüksek olduğunu düşünmektedir.

32. Türkiye’de vergi oranlarının yüksek olduğunu düşünüyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet, düşünüyorum 6025 83,3

Hayır, düşünmüyorum 775 10,7

Cevap vermeyen 435 6,0 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

33- Dolaylı vergilere ilişkin görüşler: Ankete katılanların %57’si akaryakıt, cep telefonu, içki ve sigara gibi ürünlerin üzerindeki vergilerin çok yüksek, %22,2’si yüksek, %11,2’si normal, %2,1’i düşük, %1,9’u çok düşük olduğunu düşünmektedir. Kendisi de aynı zamanda tüketici olan esnaf ve sanatkarlar için dolaylı vergiler ağır bir yük haline gelmiştir.

182

33. Akaryakıt, cep telefonu, içki ve sigara gibi ürünlerin üzerindeki vergilerin yüksek olduğunu düşünüyor musunuz? Sayı Yüzde

Çok yüksek 4123 57,0

Yüksek 1609 22,2

Normal 808 11,2

Düşük 153 2,1

Çok düşük 141 1,9

Cevap vermeyen 401 5,5

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

34- Muhasebeci ücretlerine ilişkin görüşler: Ankete katılanların %31,8’i serbest muhasebeci ve defter tutma ücretlerinin çok yüksek, %30,4’ü yüksek, %30,2’si normal, %1’i düşük, %0,4’ü çok düşük olduğunu düşünmektedir. Basit usulde vergilendirilenler çoğunlukla bağlı oldukları odalarda vergi kayıtlarını tutturmakta ve cüzi bir ücret ödemektedir. Ancak gerçek usulde vergilendirilenler açısından muhasebeci ücretleri ciddi bir maliyet unsuru olarak değerlendirilmektedir.

34. Serbest muhasebeci ve defter tutma ücretlerinin yüksek olduğunu düşünüyor musunuz? Sayı Yüzde

Çok yüksek 2298 31,8

Yüksek 2196 30,4

Normal 2183 30,2

Düşük 70 1,0

Çok düşük 32 0,4

Cevap vermeyen 456 6,3

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

35- Gıda sektörüne ilişkin sorunlar: Ankete katılanların %26,5’i gıda alanında faaliyet gösteren işletmeler açısından yaşanan en önemli sorunun gıda mevzuatıyla getirilen yükümlülükler, %14,3’ü sorumlu yönetici istihdamı, %12’si cezaların yüksekliği, %31,1’i bilgi ve eğitim eksikliği olduğunu belirtmiştir.

35. Gıda alanında faaliyet gösteren işletmeler açısından yaşanan en önemli sorun nedir?

Sayı Yüzde

Gıda mevzuatıyla getirilen yükümlülükler 1916 26,5

Sorumlu yönetici istihdamı 1036 14,3

Cezaların yüksekliği 867 12,0

Bilgi ve eğitim eksikliği 2253 31,1

183

36- Hipermarketlerin şehir dışına taşınmasına ilişkin görüşler: Ankete katılanların %42,8’i hiper ve grossmarketler ile zincir marketlerin yurt dışında olduğu gibi şehir merkezlerinin dışında faaliyet gösterme zorunluluğunun, esnaf ve sanatkarların kepenk kapatmasına çare olacağını, %31,7’si kısmen çare olacağını, %19,4’ü ise çare olmayacağını düşünmektedir. Esnafın dörtte üçü gibi yüksek bir bölümü, hiper ve grossmarketler ile zincir marketlerin haksız rekabeti ile karşı karşıyadır.

36. Hiper ve grossmarketler ile zincir marketlerin yurt dışında olduğu gibi şehir merkezleri dışında faaliyet gösterme zorunluluğu, esnafın ve sanatkarların kepenk

kapatmasına çare olur mu? Sayı Yüzde

Evet 3093 42,8

Hayır 1403 19,4

Kısmen 2290 31,7

Cevap vermeyen 449 6,2

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

37- İşletme açılmasına sınır getirilmesine ilişkin görüşler: Ankete katılanların %69,6’sı aynı bölgede ihtiyaçtan fazla aynı mesleki faaliyeti yürüten işyerinin bulunmasına sınır getirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Yeterli araştırma ve fizibilite çalışması yapılmadan açılan işyerleri çoğunlukla aynı yıl içinde kapanmaktadır. Bu durum genel anlamda ekonomide kayıplara yol açmaktadır. İşyeri açma konusunda yerel yönetimler ile meslek kuruluşlarının işbirliği yaparak danışmanlık ve yönlendirme hizmetleri sunmasında yarar görülmektedir.

37. Aynı bölgede ihtiyaçtan fazla aynı mesleki faaliyeti yürüten işyerinin bulunmasına sınır getirilmeli midir? Sayı Yüzde

Evet 5035 69,6

Hayır 1801 24,9

Cevap vermeyen 399 5,5 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

38- AB mevzuatı hakkında bilgi oranı: Ankete katılanların %59,5’i meslek alanıyla ile ilgili olan AB mevzuatı hakkında bilgi sahibi olmadığını, %24,7’si kısmen bilgi sahibi olduğunu, %10,7’si ise bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. AB üyelik süreci hakkında esnaf ve sanatkar kesimini hedef alan bilgilendirme çalışmalarına daha fazla ağırlık ve önem verilmesi gerekmektedir.

38. Meslek alanınız ile ilgili olan AB mevzuatı hakkında bilgi sahibi misiniz? Sayı Yüzde

Evet 771 10,7

Hayır 4305 59,5

Kısmen 1789 24,7

Cevap vermeyen 370 5,1

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

39- Mesleği ile ilgili olarak AB’deki durum hakkında bilgi sahibi olma durumu: Ankete katılanların %63,2’si meslek alanı ile ilgili olan AB’deki genel yapı hakkında bilgi sahibi olmadığını, %22,8’i kısmen bilgi sahibi olduğunu, %8,7’si ise bilgi sahibi olduğunu

184

belirtmiştir. Bu soruda da bir önceki soruda olduğu gibi bir bilgi eksikliği ve ihtiyacı olduğu görülmektedir.

39. Meslek alanınız ile ilgili AB'deki genel yapı hakkında bilgi sahibi misiniz? Sayı Yüzde

Evet 630 8,7

Hayır 4569 63,2

Kısmen 1646 22,8

Cevap vermeyen 390 5,4

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

40- AB esnaf ve sanatkarı ile rekabet edebilme hakkında görüşler: Ankete katılanların %66’sı şu anda sahip olduğu mesleki yeterlilik ve nitelikler itibariyle AB’li esnaf sanatkarlarla rekabet edemeyeceğini, %15,7’si kısmen rekabet edebileceğini, %13,1’i ise rekabet edebileceğini düşünmektedir.

40. Şu andaki sahip olduğunuz mesleki yeterlilik ve nitelikler itibariyle AB'li esnaf sanatkarlarla rekabet edebilir misiniz? Sayı Yüzde

Evet 948 13,1

Hayır 4775 66,0

Kısmen 1138 15,7

Cevap vermeyen 374 5,2

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

41- Yurt dışına açılmada destek politikaları hakkında görüşler: Ankete katılanların %71,1’i esnaf ve sanatkarların yurt dışı fuarlarına, seminerlere ve iş geliştirme programlarına katılımı için Hükümet tarafından yeterli desteğin sağlanmadığını, %15,8’i kısmen destek sağlandığını, %6,3’ü ise destek sağlandığını düşünmektedir. Esnaf ve sanatkarların kendi imkanlarıyla bu tip etkinliklere katılım sağlaması güçtür. Ancak fuarcılık AB’de esnaf ve sanatkarların iş hacimlerini arttıran ve işletme sahibinin kendini geliştirmesine önemli ölçüde destek sağlayan faaliyetler olarak değerlendirilmektedir. Esnaf ve sanatkarlarımızın yurtdışına açılmalarını teşvik edecek programlar hazırlanmasında yarar görülmektedir.

41. Esnaf ve sanatkarların yurt dışı fuarlarına, seminerlere ve iş geliştirme programlarına katılımı için Hükümet tarafından yeterli desteğin sağlandığına

inanıyor musunuz? Sayı Yüzde

Evet 458 6,3

Hayır 5145 71,1

Kısmen 1146 15,8

Cevap vermeyen 486 6,7

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

42- Bilgisayar ve interneti kullanma : Ankete katılanların %52,3’ü bilgisayar ve internetten yararlanma imkanına sahiptir. Ülkemizde elektronik faaliyetlerin yaygınlığı ve internet kullanımının işletmeye sağlayacağı yararlar düşünüldüğünde, bu konuda da esnaf ve sanatkarların daha çok bilinçlendirilmeye ihtiyaç duyduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

185

42. Bilgisayar ve internetten yararlanma imkanına sahip misiniz? Sayı Yüzde

Evet 3781 52,3

Hayır 3083 42,6

Cevap vermeyen 371 5,1 Cevaplar

Toplam 7235 100,0

43- Bilgisayar ve internetten iş hayatında yararlanma: Ankete katılanların %46’sı bilgisayar kullanabilmekte ve internetten yararlanabilmekte, %13’ü bilgisayar kullanabilmekte ama internetten yararlanamamakta, %28,6’sı ise bilgisayar kullanamamakta ve internetten yararlanamamaktadır.

43. Bilgisayar kullanabiliyor musunuz / İnternetten yararlanabiliyor musunuz? Sayı Yüzde

Bilgisayar kullanabiliyorum / İnternetten yararlanabiliyorum 3329 46,0

Bilgisayar kullanabiliyorum / İnternetten yararlanamıyorum 942 13,0

Bilgisayar kullanamıyorum / İnternetten yararlanamıyorum 2067 28,6

Cevap vermeyen 897 12,4

Cevaplar

Toplam 7235 100,0

44- Ankette ki sorular dışında ilave edilmek istenen sorunlar: Araştırmaya katılan katılımcılara, kendilerine uygulanan ankette yer alan soruların yanı sıra eklemek istedikleri sorunları olup olmadığına yönelik bir soru yöneltilmiştir. Anketi dolduran toplam 7235 katılımcıdan sadece 1102’si bu soruya yanıt vermiştir (katılımcıların % 84.7’sı bu soruyu yanıtlamamışlardır.). Söz konusu soruya yanıt veren katılımcıların en sık tekrarladıkları sorunlar aşağıdaki tabloda yüzdeleriyle birlikte verilmiştir.

İlave Edilen Sorunlar Sayısı Oranı Sıralama

Diğer (Esnaf sorunları, anketin dikkate alınması ve devamlılığı, haksız rekabet, Çin malları, işyeri açılırken karşılaşılan bürokratik engeller)

260 % 23.59 1

Finansman 190 % 17.24 2

Vergi 167 % 15.15 3

Hayat pahalılığı 135 % 12.25 4

Eğitim 122 % 11.07 5

Sosyal güvenlik 102 % 9.26 6

Teşkilatla ilgili sıkıntılar ve beklentiler 77 % 6.99 7

Hiper ve Gross Marketler 49 % 4.45 8

Toplam Cevap Sayısı 1102 % 100

45. Esnaf ve sanatkar olarak sorunların çözümleri hakkında fikirler ve öneriler: Araştırmaya katılan esnaf ve sanatkarlara, mesleklerinin varolan sorunlarına yönelik ne gibi çözümler önerebilecekleri sorulmuştur. Toplam 7235 katılımcıdan yalnızca 1203’ü, bu soruya yanıt vererek mesleklerinin varolan sorunlarına yönelik birtakım çözüm önerilerinde

186

bulunmuştur (katılımcıların % 83.3’ü bu soruyu yanıtlamamışlardır.). Söz konusu soruya yanıt veren katılımcıların en sık tekrarladıkları çözüm önerileri aşağıdaki tabloda yüzdeleriyle birlikte verilmiştir.

Çözüm Önerileri Sayısı Oranı Sıralama Finansman (Vergi, Bağ-Kur ve diğer borçları kapatmak için kredi talebinde) 278 % 23.11 1

Teşkilatla İlgili Sıkıntı ve Beklentiler 265 % 22.03 2

Vergi (Basit usulün kaldırılmaması) 173 % 14.38 3 Diğer (Esnaf sorunları, anketin dikkate alınması ve devamlılığı, haksız rekabet, Çin malları, işyeri açılırken karşılaşılan bürokratik engeller ve sınıflandırma, esnaf bankası ve esnaf bakanlığı, esnaf işyeri açılma sınırlandırılması)

164 % 13.63 4

Hayat Pahalılığı 107 % 8.89 5 Eğitim 94 % 7.81 6 Sosyal Güvenlik (Bağ-Kur primleri azaltılmalı) 68 % 5.65 7 Hiper ve Gross Marketler 54 % 4.49 8 Toplam Cevap Sayısı 1203 % 100

187

8 .BÖLÜM Genel Değerlendirme Esnaf ve sanatkar kesiminin sorunlarını ülkemizin genel sorunlarından ayrıştırmak mümkün değildir. Son dönemlerde dünya piyasalarında yaşanan krizin ve bunun yarattığı konjonktürel dalgalanmaların ülkemize yansımaları, bunun döviz fiyatlarını yukarı doğru çekmesi, hızla artan enerji fiyatlarının iç piyasaya etkileri, küresel iklim değişikliğinin oluşturduğu olumsuzluklar, enflasyonist baskının tekrar doğmaya başlaması, bunun özellikle gıda ürünlerinde kendini göstermesi, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin derinleşmesi, işsizliğin artma eğilimi göstermesi, sanayi ve ticarette yaşanan hızlı değişim trendine uyum zorlukları, talepte daralma gibi birçok konu esnaf ve sanatkarın zaten mevcut olan sorunlarını artırıcı etkilerde bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkarların sorunlarına gereken müdahalelerin zamanında yapılması giderek önem kazanmaktadır. Aksi takdirde sorunların daha kronik hal almaları kaçınılmaz olacak ve çözümleri de daha zorlaşacaktır.

• Öncelikle esnaf ve sanatkarın tanımının gerçekçi ve güncel ekonomik gerekliliklere uygun biçimde yapılması gerekmektedir. Esnaf ve sanatkar tanımı, tüm faaliyetleri kapsayıcı olmalı, girişimciliği özendirmeli, ekonomik anlamda gelişimi sınırlamamalı ve istihdamı artırmalı, büyümeyi desteklemeli, çağdaş teknikleri kullanımı özendirmelidir. Esnaf ve sanatkarın durağan yapısından kurtulması ve gelişime açık olması, bu çerçevede yapılacak bir tanım ile sağlanabilir.

• Esnaf ve sanatkarın değişen ekonomik konjonktüre hızlı uyumu, rekabet yoğun sınai ve ticari yaşama kendini adapte edebilmesi, bunlara yönelik yapısal reformların zamanında yapılmış olması ile sağlanabilir. Bu reformlara yapılırken, AB ülkelerinin normlarının, destek ve teşviklerinin ve başarılı uygulamalarının örnek alınması, ülkemiz ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri de dikkate alınarak, uyarlanması gerçekleştirilmelidir.

• Küreselleşme ve artan rekabetle birlikte günümüzde işletmelerin rekabet edebilmeleri için sermaye yapılarını güçlendirmeleri, verimlilik ve teknoloji düzeylerini artırarak yenilikçi faaliyetler yürütmeleri önem arz etmektedir. Küreselleşme ve artan rekabetin etkisi esnaf ve sanatkarlar üzerinde daha da fazla hissedilmekte olup yaşanan ekonomik ve sosyal gelişmeler ve değişimler esnaf ve sanatkar kesiminde de bir dönüşüm yaşanmasını zorunlu hale getirmiştir. Esnaf ve sanatkarların ayakta kalabilmeleri ve rekabet edebilmeleri için sermaye yapılarını güçlendirmeleri, kalite ve teknoloji düzeylerini yükseltmeleri, gelişmeleri takip ederek değişen ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte faaliyet göstermeleri ile ortaklık ve işbirliği faaliyetleriyle ölçek ekonomisinden faydalanmaları gerekmektedir.

• Esnaf ve sanatkarların istatistiki çalışmalarda farklı bir kesim olarak ele alınmaması, bu kesime yönelik olarak bilgi ve veri eksikliğine neden olmakta ve politika ve strateji belirlenirken güçlü dayanaklar bulunmasını güçleştirmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığında kayıtları tutulan ve izlenen e-esnaf veri tabanının etkin bir şekilde kullanımının bir an önce sağlanması önem arz etmektedir. Bu veri tabanının güncel, güvenilir ve sağlıklı bir hale getirilmesi, veri ve bilgi kapsamının zaman içinde geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. E-esnaf veri tabanı geliştirilip etkin kullanıldığında analize dayalı esnaf ve sanatkara yönelik politikalarının oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.

• KOBİ politikalarının ve desteklerinin belirlenmesinde ve uygulanmasında esnaf ve sanatkarlar ile diğer işletmelerin farklı niteliklere ve ihtiyaçlara sahip olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bunun yanısıra, farklı meslek kollarında faaliyet gösteren esnaf ve sanatkarların ihtiyaçları dikkate alınarak bu doğrultuda da bir farklılaştırmaya gidilmelidir.

188

• Esnaf ve sanatkar kesiminde işletmelerin kurumsal ve mali yapılarının zayıf olması bu kesimin Hazine tarafından KOBİ’lere sağlanan yatırım ve istihdam teşviklerinden çok fazla yararlanamamasına neden olmaktadır. Esnaf ve sanatkarların desteklenmesinde çeşitli alanlarda sağlanacak eğitim ve danışmanlık hizmetleri ile finansal desteklerin büyük önem taşıdığı düşünülmektedir

• Esnaf ve sanatkar işletmeleri, finans kaynaklarına kolay ulaşamama sorunu yaşamakta, finansman araçlarından yeterli ölçüde yararlanamamaktadır. Bunun nedenleri arasında kredi faiz ve geri ödeme kriterlerinin esnaf açısından ağır olmasının yanında, bankaların kredi verecekleri kişilerde aradıkları kriterlerin karşılanamaması da rol oynamaktadır. Bankalar tarafından ödenmemiş kredi borcu bulunduğu ya da sicillerinin kötü olduğu gerekçesiyle pek çok esnafın kredi başvurusu reddedilmekte, bu noktadan sonra esnaf ve sanatkar açısından bir kısır döngüye girilmekte, borçlar giderek artmakta ve kredi temin etmek kısa sürede imkansız hale gelmektedir. Yakın gelecekte bu sorunun 2 milyonluk esnaf ve sanatkar kesimi açısından daha da ciddi sonuçlar ortaya koyacağından endişe edilmektedir. Dolayısıyla bankaların, kredi verirken esnaf ve sanatkarlar açısından daha esnek kriterler uygulaması beklenmektedir.

Bu sorun doğrudan doğruya, esnaf ve sanatkarın gelişmiş teknoloji kullanarak üretim yapabilme kapasitelerini etkilemekte, yeterli finans desteği bulamayan esnaf-sanatkar işletmeleri teknolojik alt yapılarını yenileyememektedirler. Bu nedenle standart ve kaliteli üretim yapmaları ve rekabet gücü kazanmaları güçleşmekte, bu da ihracat yapmalarını engellemektedir. Dolayısıyla finansman sorunlarının çözümü bu işletmeler açısından öncelik arz etmektedir.

Esnaf ve sanatkarların finansmana erişiminin kolaylaştırılmasında önem arz eden kredi garanti sisteminin esnaf ve sanatkarların yapısı ve ihtiyaçları doğrultusunda iyileştirilmesi gerekmektedir.

• Esnaf ve sanatkarların KOSGEB desteklerinden faydalanma oranları düşük olup, bu kesimin büyük çoğunluğu KOSGEB’in hedef kitlesinin dışında kalmaktadır. KOSGEB hedef kitlesi içinde yer alan esnaf ve sanatkarların desteklerden yararlanma oranlarının artırılmasına yönelik KOSGEB ve TESK işbirliğinde çalışmalar yürütülmesi gerektiği düşünülmektedir. Esnaf ve sanatkarların ihtiyaçları doğrultusunda mevcut KOSGEB desteklerinde ne tür iyileştirmeler yapılabileceği hususunda çalışmalar yapılmalıdır.

Esnaf ve sanatkarların yararlandığı KOSGEB Desteklerinin dağılımlarına bakıldığında ise; esnaf ve sanatkarların daha çok nitelikli eleman, danışmanlık, yurtiçi sanayi fuarları ve yeni girişimci desteklerinden faydalandığı; teknoloji, eğitim, sistem belgelendirme ve test-analiz gibi diğer KOSGEB desteklerinden yararlanan esnaf ve sanatkar sayısının ise düşük olduğu görülmektedir. Esnaf ve sanatkarların KOSGEB desteklerinden yararlanma oranının düşük olması, KOSGEB mevzuatından ve desteklerin bir kısmının esnaf ve sanatkarların ihtiyaçlarına yönelik olmamasından kaynaklandığı gibi esnaf ve sanatkarların çeşitli konularda destek alma bilincine sahip olmamasından da kaynaklanmaktadır. Bu nedenle özellikle kalite, belgelendirme, teknoloji gibi konularda esnaf ve sanatkarlara yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri sağlanarak bu alanlardaki bilinç düzeyleri ve destekler hakkında bilgi seviyeleri artırılmalıdır.

• Esnaf ve sanatkarların temel sorun alanlarından biri de vergi uygulamalarıdır. Günümüzde esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki temel sorun, dünyadaki gelişmelere paralel olarak bir çok meslek kolunda yok olma tehdidi altındaki esnaf ve sanatkarların korunması ve desteklenmesi amacıyla vergisel yönden hiçbir teşvikin olmaması, tersine esnaf ve sanatkarların, yüksek oranlı dolaylı vergiler nedeniyle kapasitelerinin üzerinde bir vergi yüküne sahip olmalarıdır. Çok sayıda ve türde vergi ödenmesi esnaf ve sanatkardan

189

beklenmekte, bunun üzerine esnaf ve sanatkar vergi açısından kayıt dışılığın kaynağı olarak gösterilmektedir. Vergi sisteminin esnaf ve sanatkar kesimi açısından basitleştirilmesi ve geliri ile orantılı bir vergi sistemine kavuşturulması beklenmektedir. Basit usulde ticari kazancın tespiti uygulaması, yaklaşık 760 bin esnaf ve sanatkarın vergilendirme ile ilgili ödevlerini yerine getirmek için üstlenmek zorunda oldukları işlem maliyetini asgari düzeye indiren son derece önemli bir düzenlemedir. Uygulamaya konulduğu yıldan bu yana sürekli olarak kaldırılması gündeme getirilen bu uygulama, esnaf ve sanatkarlar açısından benimsenmiş ve sistemin uygulanışı yerleşmiştir. Basit usulün esnaf ve sanatkarlar açısından taşıdığı önem göz önüne alınarak devamı mutlaka sağlanmalıdır.

• Esnaf ve sanatkarı zorlayan konulardan biri de sosyal güvenlik uygulamalarıdır. Hem kendisinin hem de yanında çalışanların primleri, bu primlerin ödenmemesi durumunda getirilen müeyyidelerin çok ağır olması, zorlu çalışma şartlarına rağmen esnaf ve sanatkarların emeklilik kriterlerinin işçi ve memurlara göre daha ağır olması, buna rağmen emekli aylıklarının düşük olması gibi nedenlerle esnaf ve sanatkarların sosyal güvenlik uygulamalarından şikayetçidir. Kesimler arasında sosyal güvenlik uygulamaları açısından norm ve standart birliğinin gerçekleştirilmesi beklenmektedir.

• Esnaf ve sanatkarlara yönelik etkin desteklerin sunulabilmesi için öncelikle alt teşkilat birimlerinin ve TESK’in kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi ile görev ve sorumluluklarının gözden geçirilmesi gerektiği görülmektedir. Mevcut desteklerden esnaf ve sanatkarların daha fazla yararlanmasının sağlanmasında ve geliştirilecek yeni desteklerin esnaf ve sanatkarlara sunulmasında özellikle alt teşkilat birimlerinin etkin rol üstlenmesi gerekmektedir.

Esnaf ve sanatkarların bilgiye erişimleri diğer işletmelere göre daha zor olduğu için destek imkanlarına ve başvuru koşullarına ilişkin bilgilendirme ve yönlendirmelerin alt teşkilat birimleri tarafından verilmesine yönelik alt teşkilat birimlerinde kapasite oluşturulmalıdır. Söz konusu hizmetlerin bir kısmı doğrudan alt teşkilat birimleri tarafından verilebileceği gibi hizmet alımı yoluyla da gerçekleştirilebilecektir. Esnaf ve sanatkarların teşvikler, yeni teknolojiler, kalite, sektörel konular, pazarlama gibi alanlarda eğitim ve danışmanlık ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, odalar ve birlikler tarafından KOSGEB desteklerinden de yararlanılarak toplu eğitim ve danışmanlık hizmetleri verilebilmelidir. Ayrıca, ülkemizde açılan ve kapanan esnaf ve sanatkar sayısının çok olmasında bilinçsiz bir şekilde alınan işyeri açma kararları etkin olmaktadır. Bunun önlenebilmesi için esnaf ve sanatkar işletmelerinin kurulması öncesinde kişilere iş kurma eğitimleri ve danışmanlık hizmetleri verilmelidir. Söz konusu eğitimlerin verilmesinde İŞKUR ve KOSGEB destek ve hizmetlerinden faydalanılabileceği düşünülmektedir.

• Esnaf ve sanatkarların önemli ihtiyaçlarından biri de nitelikli insan gücünün istihdam edilmesi ve yetiştirilmesidir. Bu kapsamda, özellikle çıraklık eğitimi esnaf ve sanatkar kesiminin ara eleman ihtiyacının karşılanmasında büyük önem taşımaktadır. Yapılan kanuni düzenlemelerle çıraklık eğitimi sisteminde önemli gelişmeler kaydedilmiş olunmakla birlikte, sistemin günün koşullarına göre geliştirilmesine duyulan ihtiyaç devam etmektedir. Çıraklık sisteminin iyileştirilmesi amacıyla mesleki eğitim merkezlerinin altyapı ve personel eksikliklerinin giderilmesi, çıraklık programlarının işletmelerin ihtiyaçları ve günün koşulları doğrultusunda sürekli güncellenmesi ve kaliteli eğitim verilmesini teminen etkin bir denetleme sisteminin oluşturulması gerekmektedir.

• Esnaf ve sanatkarların günümüz rekabet koşullarına ayak uydurabilmesi için esnaf ve sanatkarların bir araya getirilerek ortak iş yapma ve ortak hareket etme kültürlerinin geliştirilmesi ve desteklenmesi çok büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla esnaf ve

190

sanatkarlara yönelik kümelenme faaliyetleri yürütülmelidir. Mevcut kümelenme alanları olan ihtisas Küçük Sanayi Sitelerinde (KSS) işletmelerin ortak atölye, test-analiz merkezi, AR-GE merkezi vb. ortak kullanım alanları oluşturmaları desteklenmeli ve bu konuda Birlikler ve KSS Yönetimleri tarafından yönlendirme yapılmalıdır. Esnaf ve sanatkarlara maliyet avantajı sağlamak amacıyla ortak tedarik, dağıtım, pazarlama vb. faaliyetleri desteklenmelidir. Esnaf ve sanatkarların ortak faaliyetler yürütmesinde izlenecek yol ve oluşturulacak yapılara ilişkin uygun modeller geliştirilmelidir.

• Hipermarketler ve zincir mağazalar; esnaf ve sanatkarların karşısında ciddi bir haksız rekabet gücü oluşturmaktadır. Süper-hipermarketler ve zincir mağazalar, malları daha büyük partiler halinde ve daha ucuza almakta ve satmaktadır. Ayrıca, üretici firmaların mallarını satarken bu firmalardan raf kirası ve benzeri adlar altında paralar tahsil etmekte ve işletme giderlerini asgariye düşürmektedirler. Bunun yanında, temel tüketim maddelerinin aynı zamanda imalatçısı rolünü de üstlenmektedirler. Devletten ve yerel yönetimlerden çeşitli konularda teşvik görmeleri de dikkate alındığında, doğal olarak birçok kalemde bakkal esnafından daha ucuza satış yapabilmektedirler. Bu haksız rekabet ortamından başta bakkallar olmak üzere 57 meslek dalı olumsuz olarak etkilenmektedir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bu mağazaların çalışma kurallarına ilişkin olarak hukuki düzenlemelerin olmaması, küçük esnafı yok olma sürecine sokmaktadır. Ticari hayatın daha sağlıklı hale gelmesi, geleceğe dönük çağdaş gelişmeler ışığında dünya örneklerinin ülkemiz açısından değerlendirilmesi, kamu yararının korunması ve rekabet hukuku açısından esnaf ve sanatkar ile büyük mağazaların, hukuki zeminde ve rekabet şartlarına uygun olarak, Avrupa Birliği normları da göz önüne alınarak çağdaş bir ortamda ticari faaliyetlerini sürdürmeleri amaçlanmalı, bu kuralsız çalışma ve sonucunda yaratılan haksız rekabet ortamı düzene ve prensiplere kavuşturulmalıdır.

• Esnaf ve Sanatkar Beklenti Anketi incelendiğinde genel olarak şu sonuçların ortaya çıktığı söylenebilir:

Esnaf ve sanatkarlar, ekonomide iyiye gidildiğinin söylenmesine karşın bunu yeterince hissetmemektedir. Tersine bu büyük camia, hızla yok olma sürecine girmekte, yoksullaşmaktadır. Kazancı evini geçindirmeye yetmemektedir. Vergi oranlarının, Bağ-Kur ve SSK primlerinin yüksekliği, hem kendisi hem de yanında çalışanların primlerini ödemek zorunda olması, ağır çalışma ve emekli olma şartlarına rağmen emekli maaşlarının düşük olması esnafı çok zor durumda bırakmaktadır. Bir de bunun üstüne esnafın karşı karşıya olduğu haksız rekabet, piyasalardaki nakit sıkıntısı ve esnafın müşterisi olan işçi, memur, çiftçi ve emeklinin alım gücünün düşüklüğü eklenince esnaf ve sanatkarlar için gerçekten de çok acil olarak tedbirler alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Esnaf ve sanatkarlar ülkemizin orta direği olma vasfını hızla kaybetmektedir. Bu da ülkemiz için hem ekonomik hem de toplumsal açıdan büyük bir tehlikedir. Hükümet, esnaf ve sanatkarları rahatlatacak tedbirleri (vergi indirimleri, teşvik programları, uygun maliyetli kredi gibi…) bir an önce uygulamaya koymalıdır.

Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları da bu süreçte, esnaf ve sanatkarlara daha kaliteli hizmet sunma ve esnafın gelişme ve ilerlemesine destek olma görevlerini yerine getirmek için kendine yol haritası belirlemeli ve uygulamalıdır.

191

KAYNAKÇA

7 nci Çerçeve Programı (TÜBİTAK Web sayfası)

2001/795/EC sayılı Konsey Direktifi- Genel Ürün Güvenliği ( EU Commission Web sayfası)

2002/85/EC ve 2003/59/EC sayılı Konsey Direktifleri ( EU Commission Web sayfası)

2004/35/ EC sayılı Konsey Direktifi – Çevre ( EU Commission Web sayfası)

2005/29/EC sayılı Konsey Direktifi- Haksız Ticari Uygulamalar ( EU Commission Web sayfası)

2005/36/EC sayılı Konsey Direktifi- Hizmetler ( EU Commission Web sayfası)

2006 Yılı İlerleme Raporu

2007 Yılı İlerleme Raporu

77/388/EEC, 2005/92/EC ve 2006/112/EC sayılı Konsey Direktifleri- Vergi ( EU Commission Web sayfası)

852/2004/ EC, 853/2004/EC ve 854/2004/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Tüzükleri- Gıda ( EU Commission Web sayfası)

AB’de Gıda Güvenliği Yaklaşımları ve Uygulamaları (Güher Çeltek- Tarım Bakanlığı)

Avrupa Birliği ile Katılım Müzakereleri Rehberi ( İktisadi Kalkınma Vakfı- 2005)

Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı (Avrupa Birliği Genel Sekreterliği- 2001)

AB Müzakere Sürecinde Başlıklar Çerçevesinde Esnaf ve Sanatkarların Durumu (Görgül Güner ve AB ve Dışilişkiler Müdürlüğü- TESK)

AB Tam Üyeliğinin Türkiye Vatandaşlarına Sağlayacağı Faydalar ( İKV- 2005)

AB Sürecinde KOBİ’lerin Rekabet Stratejileri: Yenilik Stratejisi ( Mustafa Kurt- Afyon Kocatepe Üniversitesi)

Avrupa Birliği ve Türkiye ( Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı- 2007)

De Minimis Komisyon Duyuruları ( EU Commission Web sayfası)

DİE 2002 GSİS

Dokuzuncu Kalkınma Planı

Dokuzuncu Kalkınma Planı Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Raporu (Devlet Planlama Teşkilatı- 2007 )

e-esnaf ve sanatkar veri tabanı

Ekonomik Açıdan Türk- AB İlişkileri ve Gümrük Birliği’nin İşleyişi ( Orhan Morgil)

Eurostat Employment in Europe 2006

Gelir İdaresi Başkanlığı www.gib.gov.tr

Gıda Mevzuatı ve AB Entegrasyonu ( Aydın Öztan- Hacettepe Üniversitesi, Nermin Kahraman- AB Türkiye Delegasyonu)

192

KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı

KOBİ’ler ve Rekabet Politikası, De Minimis Kuralının Rekabet Hukukunda Yeri, İşlevi ve Uygulama Prensipleri ( Kerem Tomur-Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezi)

Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü, www.muhasebat.gov.tr

Milli Eğitim Sayısal Veriler

OECD: Education at a Glance 2004

OECD, Employment Outlook 2007

Pensions at a Glance, OECD 2005

Palacios ve Whitehouse, 2006.

Sekizinci Kalkınma Planı Esnaf ve Sanatkar Özel İhtisas Komisyonu Raporu

Sixth VAT Directive: Uniform basis os assessment ( Activities of the EU Summaries of Legislation)

Tarama Süreci (ABGS Web sayfası)

TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketleri

Türkiye’nin AB Müktesebatına Uyum Programı 2007- 2013

Vademecum Community Rules on State Aid (EU Commission Competition Web sayfası)

www.dpt.gov.tr

www.kosgeb.gov.tr

www.meb.gov.tr

www.sanayi.gov.tr

www.sgk.gov.tr