84
ISSN: 2149 - 0066 Sayı: 9 Ocak - Şubat 2016 Fiyat: 16 TL Ayın Eczacısı: Onur Ferhat Karacan Başarı Hikayeleri: Ataman Özbay Gezi Notları: Türkiye’nin Gözde Kayak Merkezleri; + Alzheimer & Müzikoterapi Toprak Sergen Toprak Sergen

Farmalive dergi 9 sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Farmalive dergi 9 sayı

ISSN: 2149 - 0066 Sayı: 9 Ocak - Şubat 2016 Fiyat: 16 TL

Ayın Eczacısı: Onur Ferhat Karacan

Başarı Hikayeleri:Ataman Özbay

Gezi Notları:Türkiye’nin Gözde Kayak

Merkezleri;+Alzheimer & Müzikoterapi

Toprak SergenToprak Sergen

Page 2: Farmalive dergi 9 sayı
Page 3: Farmalive dergi 9 sayı

1farmalivedergi.com

Yayın KuruluşuPharma Eğitim Danışmanlık Yayıncılık ve

Organizasyon Tic. Ltd. Şti.

İmtiyaz Sahibi Gülcan Nalbantoğlu

Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Faruk Nalbantoğlu

Genel Koordinatör Ecz.Erdem Türkcan

Yayın KoordinatörüÖzge Esirger

[email protected]

EditörEcz. Sinem Güngör

[email protected]

Görsel Yönetmen & Grafik Tasarım Özlem Esen

[email protected]

İdari ve Mali İşler SorumlusuÖzlem Kürkçü

[email protected]

Artıfarma Yayınları 34.Cad. 2678.Sokak Irmak Kent Sitesi Yanı

No: 11 Çayyolu / AnkaraTel: 0312 285 39 86

[email protected]

Baskı yeri: Ayrıntı Basım Evi, İvedik Organize Sanayi Bölgesi 28. Cadde 770. Sokak

No:105 /A Ostim-AnkaraSertifika No: 13987

2016’nın ilk sayısından merhaba…

Çok ve güzel yeni fikirler bulduğumuz, çok denediği-miz, çok öğrendiğimiz, hata yapmaktan korkmadığı-mız, hatta mümkünse sıradışı hatalar yaptığımız, para kazandığımız, mutlu olduğumuz, kurşun geçirmez gibi hissettğimiz bir yıl olsun…

Ayın eczacısı Samsun Eczacı Odası çalışmaları ile dik-kat çeken ; Onur Ferhat Karacan. Ayın konuğu Toprak Sergen. Başarı hikayemiz; 7 yaşında bindiği kamyonun frenleri patlayan Ataman Özbay. Ayrıca, bilgiye ve eği-time verdiği değer ile göze çarpan “Etkin Eczacılar”ı sizlerle tanıştırıyoruz... Müzikoterapi, zaman yönetimi, erteleme ve aldatma konularını uzmanlarından derle-dik.. Sizler için yurtiçi kayak merkezlerini araştırdık, kar bitmeden…

Keyifle, tadını çıkara çıkara okuyun efendim. Aradığınız tüm bilgi kan dolaşımınıza geçsin..

Sevgilerle…

Page 4: Farmalive dergi 9 sayı

2 Ocak - Şubat 2016

www.farmalivedergi.com

içinde neler var ?

38

18

6

50

8

54

Page 5: Farmalive dergi 9 sayı

3farmalivedergi.com

için

deki

ler

içindekiler

38

18

6

26

50

8

44

54

Dekorasyon

Gezgin

Köşe Vuruşu

Ayın Eczacısı

Başarı Hikayeleri

Toprak Sergen

Kaynananız Seviyormuş

Otomotiv

Page 6: Farmalive dergi 9 sayı

4 Ocak - Şubat 2016

Esra [email protected]

EVİNİZİ TEMİZLEMEK İSTİYORSANIZ TOZU GÖRMELİSİNİZ

Bilinçaltımız bir karar alır ve çevremizdeki insanları ve olayları bu karara uygun senaryolar üretecek şekilde programlar. Biz de bu hayatı bir kurban psikolojisiyle kader olarak yaşadığımızı sanırız.

Bir süredir kendi hayatımda yaşadığım özellikle tekrar eden benzer yapıdaki olaylar üzerinden zihni algılamaya ve düşünce yapılarını öğrenmeye çalışıyorum. Bilinçaltı-mın aldığı ve uyguladığı kararları kader sandığımı yeni fark ettim. Tekrar eden olaylardaki benzerlik beni sorgu-lamaya itti. Sanki kurban değildim de farkında olmadan bir karar almıştım ve bilinçaltım kararıma uyacak şekilde farklı farklı olaylarda hep benzer sonuca ulaşmama yar-dım ediyordu. Ama hiçbiri benim bilinçli aklımla istediğim şeyler değildi. Hep istemediklerim oluyordu. O yüzden kendimi kurban gibi hissediyordum. İstemediğim şeyler gerçekleştiğine göre nasıl olur da bunların olmasına ben karar vermiş olabilirdim ki!

Olaylar olur biz tepki veririz. Hayatı, olan olaylara verdi-ğimiz tepkiler üzerinden yaşarız. Bu tepkilerin çoğunun otomatik ve bilinçsiz olduğunu öğrendiğimden beri bu tepkileri otomatik verdirten bilinçaltı kalıpları bulmaya ve çözmeye odaklandım. Çünkü eğer bir şeyi bilinçli ve far-kında yapmıyorsam ben gelişemem ki. Ve bir şeyler hala tekrar ediyorsa ben öğrenmem gerekeni öğrenememişim, ilerleyememişim demektir. Varlık amacımız gelişmek, te-kamül etmek. Eğer bu gelişimi durdurursak biz bu konu-yu atlayana, sınavı verene, sınıfı geçene kadar hep aynı sınıfı okumaya, aynı olayları yaşamaya devam ediyoruz.

Birçok kişisel gelişim uzmanı negatif düşünmeyi adeta yasaklar. Neyi düşünürsek onu gerçekleştireceğimiz inan-cıyla her daim ağzımızdan olumlu sözcükler dökülmesi gerektiğini söyler. Bir müddet bunu hayatımda denedim ama açıkçası bunun beni daha da kötü hissettirdiğini bul-dum. Kendime yalan söylediğimi bilmek, berbat hisseder-ken çok harikayım demek yarattığı çelişkiden dolayı beni daha da olumsuz hissetmeye sürükledi. Olumsuz konuş-tukça bana “iptal iptal, iyi düşün iyi olsun” diyen arkadaş-larıma da sinir olmaya başladım.Sonunda çok şükür ki, kazıya kurcalaya bana daha doğru gelen ve hissettiren yöntemler öğrenmeye ve uygulama-ya başladım.

Louise Hay olumlamanın kraliçesidir. Bütün kitapları olumlu düşünmek üzerinedir. Ancak o bile EFT uzmanı Rick Ortner’la yaptığı bir video söyleşide evinizi temizle-mek istiyorsanız, tozu pisi görmeli ve bulmalısınız, pisliği görmeden evinizi temizleyemezsiniz dedi. Duyguları ve bize hayatı dar eden bilinçaltı kalıpları bulup temizleme-den hayat çok güzel diye kendimizi kandırmanın çok da bir manası yok. Bu tam olarak şuna benziyor. Eviye dola-

bınızın altındaki çöp kutusunda 3 gündür boşaltmadığınız çöpünüz duruyor ve siz eviniz pis kokuyor diye, aslında kendisi toksik etkiyi ve kirliliği daha da fazla artıran kim-yasal oda kokularını evinizin güzel kokması ve çöp koku-sunu bastırması ümidiyle bolca evinize boca ediyorsunuz. Aslında yapılacak tek doğru hareket var, çöpü atmak, ka-pıları pencereleri açıp evi havalandırmak ve eve dolan mis gibi havaya şükretmek. Evinizin çiçek kokması için suni kokuları eve basmaya gerek yok. Sadece eve dolan te-miz havanın varlığını farketmek ve şükretmek yeterli. Yani olumsuz hisler hissettiğimizde, ben çok iyiyim demek ye-rine o hissin kaynağını (dökülmemiş çöp) bulmalı, o hissi bedene yükleyen duyguyu akıtmalı (çöpü dökmeli), kapıyı pencereyi açmalı (gözyaşlarımızın içimizi yıkamasına izin vermeli), içeri dolan temiz havayı (bedene dolan rahatla-mayı ve huzuru) farketmeli ve bu ferahlığa şükretmeliyiz.

Kendi üzerimde deneyerek etkisini öğrendiğim ve etki-lendiğim iki teknikten bahsedeyim bugün sizlere. Bir ta-nesi daha önce de kısaca bahsettiğim EFT(Duygusal Öz-gürleşme Tekniği). Bu tekniğin en güzel yanı evde kendi kendinize yapabiliyor olmanız. Çok kolay bir teknik. Ama kolay demek basit demek değil. Çünkü sık sık ve derinden uygularsanız etkilerini görüyorsunuz.

Ben ilk kez bu teknikle Barış Muslu’nun Sağlığına Format At kitabını okurken tanıştım. Bir pazar günü eşimin do-ğum günüydü. Öğleden sonra misafirler gelecekti. Sabah uyanınca kaldığım yerden kitabımı okumaya devam ettim. Biraz okur sonra kalkar hazırlıklara başlarım diye düşün-düm. Kitapta da öyle bir yerde kalmışım ki direkt uygu-lama yaptırdığı bölüme gelmişim. Sizi üzen bir anınızı hatırlayın mı dedi artık ne dediyse hatırlamıyorum birden kendimi ofis masamda ablamla telefonda konuşurken buldum. Dosdoğru o anıyı tekrar yaşamaya başladım. Ba-rış Muslu EFT tekniğini biraz uyarlamış ve Neuroformat ismini vermiş. Göz hareketleri de kullanıyorsunuz ve daha çok başın tepesine ve yaka kemiğinin 2 cm altına anınızı düşünürken hafif vuruşlar yapıyorsunuz.

Çok detaylı olarak o anı hatırlayıp o anda hissettiğim tüm üzüntü ve acıyı tekrar aynı tazelikte yaşarken bir yandan da başıma ve yaka kemiğime hafif vuruşlar yapıyordum. Ablam aniden rahatsızlanan babamın doktoruyla yaptığı konuşmayı anlatıyordu. Doktor babamın bir iki yıl ömrü kaldığını söylemiş. Bu uygulamayı yaptığım esnada ba-bamı kaybedeli 10 seneden fazla olmuştu ve bu telefon konuşmasını yapalı da neredeyse 15 sene olmuştu. Onca

Page 7: Farmalive dergi 9 sayı

5farmalivedergi.com

zaman sonra bu anının benim üzerimde bu kadar derin etkisi olacağını asla düşünmezdim. Ağlamaktan helak ol-dum. Yataktan kalkamıyor kafama ve göğsüme vura vura ağlıyordum. Tekniği uygulamayı bitirdiğimde üzerimden kamyon geçmiş gibi yorgun hissediyordum ama bir yan-dan da müthiş bir dinginlik vardı üzerimde. Şaşkınlık da cabası. Çünkü içimde bu kadar yoğun duyguların saklı kaldığından hiç haberim yoktu. Şiş gözlerle ve yaşadıkla-rımın şokuyla hafif rüyada gibi ağırladım misafirleri.

Daha sonra EFT’yle ilgili araştırmalar yaptım, kitaplar al-dım. Bu konuda Türkiye’de öncü isimlerden Dr.Bülent Uran’ın bir hafta sonu seminerine ve internet üzerinden uygulama programına katılma fırsatı buldum. Seminer-de, kendim keşfettiğimi sandığım “bilinçaltınız kararlar alır, uygular, siz kader sanırsınız” fikrini Bülent Uran’dan da duyunca doğru yolda olduğuma iyice ikna oldum. “EFT ile İyileşin İyileştirin” isimli kitabında duyguların bedende tıkanmasına sebep olan pek çok durumla yüzleştiriyor in-sanı. Biri uymazsa bir diğeri size mutlaka uyuyor. Temeli çoğunlukla ilk çocukluk döneminde atılmış birikmiş duy-gular, inançlar ve soyut kavramlar üzerinden kendi kendi-nizi kolayca analiz edebiliyorsunuz. Üşenmez de okurken uygulama da yaparsanız ciddi bir arınma da sağlayabili-yorsunuz.

Bu arada da yeni bir tekniği daha incelemeye aldım. EMDR terapi. Dr. Francine Shapiro’nun bulduğu bu teknik GÖZ HAREKETLERİYLE DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME anlamına geliyor. Bu teknikte terapist kulağınıza

bir kulaklık takıyor ve ellerinize de titreşim veren küçük toplar veriyor. 30 saniyelik sürelerde terapistin yönlendir-mesiyle bu frekansları dinlerken, gözleriniz sağa sola ha-reket ediyor ve aklınıza gelen anılara yoğunlaşıyorsunuz. Yine EFT’de olduğu gibi hatta aslında daha yoğun, daha derinde ve çok daha eskilerde, çok eski geçmişte kalmış, hatta belki tamamen unuttuğunuz bir anınız tabiri caizse bilinçaltınızdan hortluyor.

Siz o anının sizi bu kadar etkilemiş olduğunun bile farkın-da değilken nasıl oluyor da 40 sene sonra sizi bu kadar yoğun hıçkırıklara boğduğuna bir anlam veremiyorsunuz. Ama bir yandan da son derece saçma görünebilen ve siz küçücük bir çocukken başınıza gelen bu olayın sizi duy-gusal olarak nasıl etkilediğine ve hayatınızın sonraki ev-relerinde hep o küçük çocuğun perspektifinden dünyaya bakıp kararlar almış olduğunuza şok oluyorsunuz.

Acı anıları silmek, o anıların yarattığı duyguları ve beden-de hissettirdiklerini akıtmak kanımca özgürleşmek demek. Hayatı otomatik pilottan çıkarıp farkında olarak yaşamak demek. Olaylarda kararları 5 yaşınızdaki halinizle değil, tüm hayat tecrübelerinizi eklediğiniz bugünkü aklınızla verebilmek demek. Ve en önemlisi de iyi hissedebilmek demek.

Page 8: Farmalive dergi 9 sayı

6 Ocak - Şubat 2016

Dekorasyon

Vintage, geçtiğimiz dönemlerde kullanılan herhangi bir eşya tekstil veya otomobilde kullandığımız tarzların harman-lanarak günümüzde kullanılmasıdır. Vintage sadece eski yıllara ait mobilyalar için değil giyim ile ilgili eski dönemlere ait eşyaları tanımlamak içinde kullanılabiliyor. Vintage derken, çok eski dönemlerden bahsetmiyoruz; yakın geçmişte yaşanılan eski dönemden bahsedilebilir. Herhangi bir şeyin eskiden kullanılıyor olması onun tekrar kullanılamayacağı anlamına gelmez. Artık Vintage modasını her yerde görmemiz mümkün. İlk olarak rastladığımız platform tabi ki ev dekorasyonudur. Vintage modası ilk olarak New York’ta çıkmıştır. Ünlü tasarımcılar yeni bir moda akımı başlatıp günü-müze gelen anısı olan tasarımları harmanlayıp bizlere yeni tarz yarattılar. Bu tarz Vintage mobilyaları üreten az da olsa firmalar bulunuyor. Vintage modası mobilyalarımıza yansırken bir yandan da modern çizgiden ayrılmak istemeyenleri-mizde var tabi ki. Hem vintage modasına uyum sağlamak hem de modern çizgiden ayrılmamak için eşyalarınızın şeklini yine modern seçip renklerinde vintage uygulayabilirsiniz.

EVİNİZDE

MODASI

Page 9: Farmalive dergi 9 sayı

7farmalivedergi.com

Dekorasyon

Page 10: Farmalive dergi 9 sayı

8 Ocak - Şubat 2016

Ecz. Sinem Güngör [email protected]

Köşe Vuruşu

ZEKİ MÜREN DE BİZİ GÖRECEK…

Zeki Mürenin de bizi görmesi ne anlama gelmektedir ?

Yılmaz Erdoğan’ın “Vizontele” filmi çıktığında üniversite ikinci sınıftay-dık. Bazı replikler dilimize dolanmış-tı. Ama en vazgeçilmez olanı Zeki Müren’in de bizi görme ihitmaliydi. Mesela vizeleri kazasız belasız bitirip tatile gitmek, teknoloji sınavlarından geçmek (Ege Eczacılıkta bir teknoloji meselesi vardır), labratuvarların ter-temiz atlatılması, öğle yemeğinde sevdiğimiz yemeğin denk gelmesi, hoşlandığımız çocuğun/kızın pas vermesi...Bunun gibi bir yığın günlük, çıtır şey. Tahmin edeceğiniz üzere Zeki Müren’in de bizi görmesi de-mek ; umut ettiğimiz bir şeyin ger-çek olması demekti..

Hadi bağlayayım; Zeki Mürenin de bizi görmesi; eczacılığın can çeki-şen değil gurur duyulan bir mes-lek olmasıdır. Aslında ne kadar nefis bir iş. Düşünsenize içinde ticaret var, sağlık var, yönetim var, üretim var, akademi var ve insanlarla iç içesiniz. Kendi mesleğim diye demiyorum, cidden nefis iş. Bir kere, kendi işin. Ne kadar çok zor yanı ve sorumlulu-ğu olsa da kendine çalışıyorsun. Kim ne derse desin bir standardın var. Bir duruşun var. Bir saygınlığın, güveni-lirliğin var. Peki bu bunalım neden? Neden eskisi ve yenisi tüm eczacılar güvensiz hissediyor?Geçenlerde bir makalede “prekari-zasyon” kavramı karşıma çıktı. Sos-yal yönelimleri en iyi tahlil eden yazarlardan Tanıl Bora, prekarizas-yonu;

“yapmak için donanım, vasıf ve uz-manlık gerektiren işlerin bayağı-laşması, ameleleşmesi ile birlikte

yaşanan güvencesizleşme, kalıcı iş sözleşmesinin yerini sürekli olarak geçici işlerin alması “ olarak açıkla-mış.

“Böylelikle insanın tamamen esnek ve modüler, kendi vasıflarını iş du-rum ve tanımlarına uyduracak şe-kilde esnekleşmeye uğramış hale geldiğini, kişilik dahil bütünlük kaybına uğradığını, “kullan at” is-tihdamın yaygınlaştığını ve buna bağlı olarak değersizleşme, diplo-manın değer kaybı oluştuğunu” da eklemiş.

Ne kadar da eczacılığa uyarlanabilir bir önerme.

Diplomalı insanların iş garantisinin olmaması, sadece ülkemizde de-ğil, dünyanın her yerinde güncel bir sorun. Eskiden okuyunca oluyordu. Artık olmuyor. Diplomanız olsa da vasıfsız muamelesi görebiliyorsu-nuz. Beyaz yakanın işsizliği ile mavi yakanın işsizliği arasında da farklar var. Mavi yakadaki işçi sınıfı bilinci, dayanışma, otoriteye karşı haklarını koruma beyaz yakada malesef yok.. Bunun yansıması daha mutsuz, öz-güveni zedelenmiş ve daha iyi bir CV için tırmalayan, kurs kurs gezen, dil öğrenen, hobi edinen; bunları yapar-ken kendi gerçek merakından değil ortamında kabul görmek için yapan bir topluluk ortaya çıkıyor. Cebinde bir sonraki öğünün parası olmasa bile, dans kursunda eğlenirken çe-kilen fotoğraf facebook hesabına yükleniyor ve böylece rüştünü is-patlamış oluyor. Dans kursunda ger-çekten eğlenip eğlenmemesi, spor

Page 11: Farmalive dergi 9 sayı

9farmalivedergi.com

salonunda gerçekten spor yapıp yap-maması önemli değil; buralarda üye-liği olması ve görünmesi önemli. Çok mutlu ve çok başarılı olamadığı için o kadar utanıyor ki aksini ispat etmek için kendini parçalıyor. Böylesi daha zor. Vasıflı, okumuş, uzmanlığı olan üstelik ortalamanın üzerinde zekaya sahip insanlar; işsiz oldukları için ken-dilerini yiyip bitirirken bir de etrafa iyi, güçlü, cool görünmek zorundalar. Yani bir inkar içinde yaşıyorlar. Mavi yaka olanı olduğu gibi kabul ederek rahatça duygularını ifade edebildiği ve o kadar da kendini kanıtlama der-dinde olmadığı, hatta bir örgütü ol-duğu için de sanılanın aksine, yaşam kalitesi olarak beyaz yakanın bir tık üzerinde bile denebilir. Daha düşük beklenti ile hayatını sürdürebiliyor. En azından psikolojisini koruyabiliyor.

Hangi sektöre giderseniz gidin, ara eleman bulamıyorsunuz. Eczanedeki tadilata usta lazım oldu diyelim, usta bulamıyorsunuz. Personel arıyor-sunuz, herkes hemen satış uzmanı, genel müdür, baş teknisyen olmak istiyor. Hiçkimse ara kademeleri ka-bul etmiyor. Siz yokken de işe asıl-sın istiyorsunuz, asılmıyor. Y nesli.

Patronlar ara eleman bulamazken, ara eleman olmayı hiçkimse beğen-mezken, üniversite mezunları da iş bulamıyor. Öğretmenler, bankacılar, mühendisler, yazılımcılar, uluslararası ilişkiler mezunları, iktisat ve işletme mezunları… Malesef eczacılar da ar-tık prekarizasyon meselesine dahil olmaktadır. Ümitsizliğimiz bundan…Eczacılar da ilacın vasıflı, uzman elemanıdır ve fakat işsizlik sorunu vardır. Eczacılar da kendi özdeğerini sor-gular hale gelmiştir.. Onun bildiğini bilen başka bir meslek yoktur ama nedense bu uzmanlığın bir değeri yokmuş gibi hissedilir. Peki çözüm ne olabilir?

-Tıpkı beyaz yakalıda olduğu gibi; ör-güt sorununu çözmek, haklarını ara-yabilmek, koruyabilmek.

-Vasfını, bilgisini ve becerisini her dü-zeyde arttırarak zamanın koşullarına uyum sağlamak ve vazgeçilmez ol-mak.

-Kendi değerinin farkına varmak, ha-tırlamak, bu değer uygun davranmak.

-Kendini inkar etmek yerine kabul et-mek..

Meslektaşımız kendini nasıl inkar et-mektedir?

En başta, gücümüzü inkar ediyoruz. Ya da biraz daha yumuşak ifade ede-yim ; gücümüzün farkında değiliz, sahiplenmiyoruz, sorumluluk almıyo-ruz. Bilgiyi yönetme gücümüzü kul-lanmıyoruz. Bir sertifikadan, bir eği-tim prgramından ya da yüksek lisans diplomalarımızdan bahsetmiyorum. Günlük mesaiye tüm bilgiyi aktar-maktan ve harmanlamaktan bahsedi-yorum. Yaratıcılığımızın körelmesin-den, yeni bir fikir bulamamaktan, eski yöntemlerimizin işe yaramadığı yer-de tıkanıp kalmaktan bahsediyorum. Halbuki her zaman bir çıkış yolu var-dır. Her zaman bir çözüm vardır. Her zaman başka bir yol vardır. Bilgiyi yönetememek çaresiz hissetmenin bir numaralı nedeni, bilgiye hakim olamamak da bugünkü gündemi-mizdir. İster akademik ister ticari ister siyasi birlik anlamında olsun, eczacı bilgiyi çekip çevirmeyi, analiz etmeyi öğrenmelidir. Eczacı bilgi ile barış-malıdır. Eczacı bilgi ile dost olmalıdır. Zeki Müren artık bizi görmelidir…

Saygılarımla..

Page 12: Farmalive dergi 9 sayı

10 Ocak - Şubat 2016

ERTELEMEK YA DA ERTELEMEMEK,

Şimdi kendinize sorsanız, “Hayatım boyunca bir kere bile ertelediğim bir şey oldu mu?” diye; her bir okuyucumu-zun evet yanıtı vereceğinden eminimJ Peki bu ay, bu hafta ya da bugün bir şeyler erteleyeniniz var mı? Sabahları sizi uyandıran çalar saatiniz 5’er dakikalık erteleme modunda mı? Evet mi?

Konu ertelemek olduğunda o kadar çok dikkate alınacak insan var ki, bunlardan biri de “Hayata Dair Küçük El Kita-bı”nın yazarı Jackson Brown, o da “Yapmalıydım ve yaptım arasında çok büyük fark vardır” diyor. Başarı en basit haliy-le iyi fikirlerin hayata geçirilmiş olmasıdır diyebiliriz. Hani hoş bir anektod var; duş alan her insanın aklına harika fi-kirler gelir, önemli olan o esnada bu fikirlere sahip olmak değildir, duştan çıkıp kurulandıktan sonra bu fikirlerle ne yaptığımızdır fark yaratan. Ben kurulanırken fikir de kuru-yorsa eğer ???

Birisi ile konuşurken, şunu yapmak istiyordum ya da bunu yapmak isterim dediğinde “Bunu hemen yapmanı ne en-gelliyor?” diye sorarım. “Hımm, evet bir gün yapacağım…” Peki ne zaman? Belki yazar John Maxwell’in sık sık bah-settiği Afrika parabolünü duymuşsunuzdur; Afrika’da her sabah gazel o gün en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilerek uyanır yoksa ölecektir ve Afrika’da her sabah aslan o gün en yavaş gazelden daha hızlı koşması gerektiğini bilerek uyanır yoksa açlıktan ölecektir. Bir aslan mı yoksa gazel mi olduğun hiç önemli değildir Afrika’da, güneş doğduğunda koşmaya başlamış olmalısın! Bunu kendi yaşamlarımıza yansıtırsak eğer, hepimiz için doğru ve geçerli olduğunu görürüz. Bir an önce koşmaya başla-malıyız, yeterince erteledik! Yoksa ölecek hayallerimiz var…Biraz erteleme bahanelerine bakalım, en çok duyulanı

“Henüz zamanı değil” cümlesidir. Evet, gerçekten de za-manlama son derece önemli. Peki, alınan bir kararın za-manlama ile mi ilgili yoksa sadece alışkanlık haline gelmiş bir erteleme mi olduğunu nasıl anlayacağız? Bu noktada farklı hususlar dikkate alınmalıdır.

Bunlardan ilki, yaptığımız işler, projeler için ya da kendimi-ze söz verdiğimiz son teslim tarihleridir. Eğer sürekli son teslim tarihlerini kaçırıyorsanız, bu bir zamanlama sorunu değildir, kötü bir erteleme alışkanlığıdır. Diğer bir husus, eğer “en erken ne zaman tamamlayabilirim” yerine sürekli olarak “bunu en geç ne zamana kadar tamamlamalıyım” diye soruyorsanız, tebrikler! siz başarılı bir erteleyicisiniz.Diğer taraftan yapılacaklar listenize zaman zaman bir göz atın. Eğer sürekli olarak “3 hafta önce yapılmış olmalıy-dı” gibi maddelerle karşılaşıyorsanız, erteleme konusunda üzerinize yok demektir… Böyle listelerde sürekli bir sonraki güne, haftaya, aya ertelenen maddeler vardır. Geçen haf-ta yapmış olmalıydım, dün yapmalıydım, yarına mutlaka bitmiş olmalı !!!

Ve eğer listenizdeki bazı maddeler yapıldığı için değil de, zaman aşımına uğrayıp artık yapılmasına gerek kalmadığı için liste dışı kalıyorsa, bu gibi şeylerin hiçbiri artık bir za-manlama sorunu değildir. Siz bir “erteleyen”sinizdir.Başarı hiçbir zaman tesadüf değil. Ve başarılı insanların önemli özelliklerinden biri, bir fırsat ile karşılaştıklarında hemen harekete geçmeleridir. Yarın ya da ertesi gün değil! Belki bir gün benim de zamanım gelir demezler, yaptıkları şey her koşul altında kendi zamanlarını yaratmaktır. “Za-man hırsızı” olarak tanımlanabilecek ‘erteleme alışkanlığı’ onlar için anlamsız iki kelimedir sadece. Ve zaman onlar için ertelenmeyecek kadar kıymetlidir…

Ebru OğuşProfesyonel Koç – Eğitmen

İŞTE Bütün MesWele Bu !!!

Bu ay biraz daha “erteleme alışkanlığı” üzerinde duralım diyorum. Önce Amerikalı yazar ve konuşmacı Dick Biggs’e kulak verelim, diyor ki “Dünyadaki en büyük boşluk ‘bilmek’ ve ‘yapmak’ arasında kalan boşluktur.” Ve ekliyor, “Çok fazla insanla çalışma fırsatım oluyor ve bu insanları rahatlıkla ne yapacaklarını bilenler ve bildiklerini yapan-lar olarak iki şekilde gruplandırabilirim.” Bu cümleleri okuduğumda ne kadar doğru olduğuna şaşmadan edemedim. Gerçekten de ertelemek yaşamımızda o kadar bü-yük bir alan kaplıyor ki birçok insan sadece bu nedenle, istediği halde ilerleme kayde-demiyor.

Page 13: Farmalive dergi 9 sayı

11farmalivedergi.com

Buradan hareketle gerçek hayatta yaşadığımız örneklere bakarsak karşımıza neler çıkıyor? Konu ile ilgili eğitim al-mamış bir kişi kendini önce yaşam koçu ilan ederek işe başlıyor. Bu kişiye koçluk Resmi Gazete’de 2013 yılında yayınlanmış bir meslek ve Mesleki Yeterlilik Kurumu tara-fından da standartları belirlendi deseniz sadece yüzünü-ze bakar. İnsan sağlığı bu kadar basit mi? Bırakın herkes eğitimini aldığı işi yapsın. Koç beslenme tavsiyesi ya da kişinin zayıflaması adına ne yapacağını söylemez. Sadece kişinin konuya odaklanmasını uyguladığı koçluk teknikle-riyle, güçlü ve doğru sorularını sorarak ne yapabileceğini ya da ne yapamayacağını bulmasını sağlar. Yani farkındalık yaratır. Konuya odaklama önemlidir. Çünkü zihin 4 konuya odaklanabilir. Ve daralmaya eğilimi yani odağı azaltmaya eğilimi olduğu için de çoğu zaman odak bozulduğunda hedefini sürdüremez.

Diyetisyenler tarafından yazılan diyetlerin uygulanmasın-da kişilerin karşısına çıkan bir takım engeller var. Bunun en önemli nedeni beynimizi kontrol edememekten kaynak-lanır. Duygusal beyin tıptaki ismiyle limbik sistem vücu-dumuzdaki duygulardan ve bu duyguların kimyasallarını üretmekten sorumludur.

Yalnız duygusal beyin iki seçeneklidir. Yani bu/şu ya da siyah/beyaz gibi. Eski alışkanlıklarınızı değiştirmeye çalış-tığınızda yeni davranışın size nasıl bir duygu yaşatacağını bilemez ve eskiden yaşadığınız o duyguyu şimdi de yaşat-ma eğilimindedir. Eve giderken markete uğrar ve diyet için uygun besinleri alırsınız. Ancak evinize gittiğinizde kendi-nizi yine o çok kalorili yiyecekleri yerken bulursunuz. İşte yaşam koçluğu burada devreye girerek mucize sorularını sormaya başlar?

Bugünden geleceğe baktığımızda böyle bir durumla kar-şılaştığınızda size yeni beslenme şeklinize uyum sağlama-nızla ilgili kararlılığı ne sağlayacak?Ne olursa o an kalorili yiyecekler yerine sağlıklı beslenme-ye uygun bir davranış sergilersiniz?Bu sorular beynimizin mantıklı kısmı olan görsel beyni ha-

rekete geçirerek kişinin vizyon yaratmasını sağlar. Bunun faydası ise kişi kendini gelecekte bir durumda imgelemeye başladığında o görüntüyü yaşamaya başlar ve ona uygun kimyasallar salgılar. Bu kimyasallar ise beyindeki nöronlar( sinir hücreleri) tarafından yeni yollar oluşmakta etkilidir. Bir davranışı gerçekleştirmek için öncelikle onu gözünüzün önünde canlandırmalısınız.

Başarılı sporculara bakın. Sadece fiziksel antrenman yap-madıklarını bununla beraber zihinsel olarak da sürekli ant-renman yaptıklarından bahsederler. İşte onun etkisi görsel beyindeki nöronları harekete geçirerek istenilen duruma uygun davranışlara vücudu hazırlamaktır. Koçun işi ise bu vizyonları yaratacak ve kişinin gelecekte yapacağı bir dav-ranışta neler yapacağını fark etmesini sağlamaktır. Yani ne yapacağını söyleyen değil söyleten kişidir.

Bu nedenle koç öneri vermez diye ısrarla durumdan bah-sediyorum. Koçluk beynin işleyiş şeklini kullanarak kişinin kendi potansiyelini fark etmesini sağlayan, neler yapabi-leceğini bulmasını sağlayan ve doğru hedef belirlemesini ve o hedefe gitmesi gereken yolda ilk adım atması için yol arkadaşlığı yapan kişidir. Beslenme önerisinde bulunan, tavsiyeler veren kişi değildir.

KENDİ SAĞLIĞININ KOÇU OL

Sağlıklı Yaşam Koçu

Koçluk son yılların en popüler mesleklerinden biri. Çoğu kişi kendini bir şeylerin koçu ilan etmiş durumda ancak koçluk adını kullanarak mesleği uygulamaktan habersiz yepyeni kendi tara-fından icat edilen modellerle. Koç kişiye ne yapacağını söyleyen kişi değildir. İşin gerçeği pek çok yerde bahsedildiği gibi değil yani. Hatta koç gerçekleştirdiği seans boyunca kişiye bırakın fikrini söylemek onu herhangi bir şekilde yönlendirecek mimik dahi yapmayan, sesini nötr kullanan kişidir.

Funda Ekiz

Page 14: Farmalive dergi 9 sayı

12 Ocak - Şubat 2016

Uzm. Ecz. Emine Ceren Demircioğlu Akyılmaz

[email protected]

OLMAK YA DA OLMAMAK?

KBY’ ye dönersek kronik, ilerleyici bir rahatsızlıktır. Böbrekte irreversibl fonksiyon kaybı diyebiliriz. Yatkınlık oluşturan, başlatan, ilerleten faktör-ler vardır. Yatkınlık oluşturanlara ör-nek ileri yaş, azalmış böbrek kütlesi, başlatanlara örnek diabet, hiper-tansiyon, ilaç toksisitesi, ilerletenlere örnek proteinüri, diyabetiklerde hi-perglisemi verilebilir.5 evresi vardır. Glomerüler filt-rasyon hızına (GFR) göre evreler sınıflandırılır. Genellikle geç teş-hiş edilir. Evre 1 ve 2’ de genellikle semptom yoktur. Evre 3 ve sonra-sında komplikasyonlar belirgindir. Bunlar; anemi, sekonder hiperpa-ratiroidizm, kardiyovasküler hasta-lıklar, sıvı ve elektrolit bozuklukları, yorgunluk, nefes darlığı, bulantı ola-bilir. Evre ilerledikçe hastalarda kilo alımı, soğuğa intolerans, kaşıntı, hi-pertansiyonun kötüleşmesi, EKG’ de değişiklikler, ödem, kaslarda kramp, depresyon, anksiyete görülebilir.Peki biz eczacılar KBY hastalarına nasıl yaklaşalım? İlaçların temini, kul-lanımı, doz ayarlaması, yan etkileri, ilaç-ilaç etkileşimleri dışında nasıl bir hizmet verebiliriz? Yaşam kalitelerini nasıl arttırabiliriz?Özellikle derginin her sayısında has-talık hakkında özet bir bilgi verip genellikle ilaçlar kısmında daha çok durmaya ya da biz ne yapabiliriz kısmına odaklanmaya çalışıyorum. Çünkü bizim hocalarımız hep şunu der ’’Hastalığı bilin ancak siz klinik eczacısınız hatta eczacısınız, ilaçlara hakim olun yada farmasötik bakımı çok iyi bilin’’.

Bu sayıda kronik böbrek yetmezliği (KBY) hastalığına değinmek istedim. Aile fertlerimden birinde bu rahatsızlık olduğu için hep daha fazla dikkatimi çeken bir rahatsızlık oldu. Başlıkla KBY’ nin alakası da yok gibi fakat bana 2016’ da yeni yılda ne olmak ve ne olmamak istediğimizi hatırlattığı için bunu seçtim.

KBY’ de hastalığın ilerlemesini gecik-tirmek öncelikli hedefimiz. İkincil he-defimiz komplikasyonların şiddetini ve gelişimini minimize etmektir. Bu nedenle hastalarımızdan anemnez alırken ilk sorumuz hastalığı hakkın-da ne kadar bilgi sahibi olduğunu öğrenmek olmalı. Ucu açık sorular dediğimiz soru kalıpları ile bu konu hakkında bilgi sahibi olabiliriz.KBY hakkında yeterli bilgiye sahipse sıkıntı yok bir sonraki adıma geçe-biliriz. Fakat hastalığı hakkında bilgi düzeyi kısıtlıysa biraz anlatalım. Bilgi verirken hastaları çok da korkutma-mak gerektiğini düşünüyorum. Bazı hastalar daha duyarlı olabilirken bazıları da daha dirayetli olabiliyor. Bence burda eczacının iletişim ye-teneği devreye giriyor, tecrübe ile edinilebilen bir süreç olduğunu dü-şünüyorum. Bu hastalarda böbrek fonksiyonlarında problem olduğu için böbrekten elimine edilen her ilaçta doz ayarlaması yapılmalıdır. Bunun üzerinde ısrarla durulmalı. Te-

davisi ile ilgili kullandığı ilaçların far-makolojik kullanım şeklini anlatırken ne için kullandığını, ne zaman alması gerektiğini, hastanın anlayabileceği dilde söylersek daha etkili olacaktır, ‘’Bu ilaç sizin yüksek tansiyonununuz içindir’’ gibi mesela, hipertansiyon yerine…Doktoru düşük protein diyeti ver-diyse bunun ilerleme sürecini gecik-tirdiği, fosfor, tuz kısıtlaması varsa diyete mutlaka uyması gerektiği bir kez daha hatırlatılmalı. Diyabeti olan bir KBY hastasıysa diyabetin bu süre-ci olumsuz etkilediğini ve diyabetini kontrol altına alması gerektiğini bil-melidir. Hiperglisemi konrolü olmaz-sa olmazlardandır. Hipertansiyon kontrolü glomerüler filtrasyon düşüş hızını azaltır. Ki bu da çok önemlidir. Evreler GFR’ ye göre hesaplandı-ğından ne kadar iyi hipertansiyon kontrolü o kadar iyi ilerleme kontro-lü demektir. KBY’ li hastalarda ACEI veya ARB ilk tercih olsada hastanın kişisel sağlık durumu göz önüne alı-nır. Hasta evde kendi kendine kan basıncı kontrolu mutlaka yapmalıdır. Hiperlipidemi varsa lipid düşürücü ilaç tedavisinin devamlılığı vurgu-lanmalıdır. Sigara ve alkol kullanı-yorsa bırakması, kilo fazlalığı varsa diyetisyen eşliğinde yavaş yavaş kilo vermesi gereklidir. Anemi mevcut ise aneminin kontrol edilmesi şarttır. D vitamini böbrekte aktif hale geldiği için vitamin D eksikliği kaçınılmazdır, bu da sekonder hiperparatiroidizme ve renal osteodistrofiye neden olur. Sıvı ve elektrolit düzensizlikleri takip edilmelidir. Teşhis konduktan ve evre

Page 15: Farmalive dergi 9 sayı

13farmalivedergi.com

belirlendikten sonra düzenli olarak nefrolog kontrolüne gidilmelidir.KBY komplike ve birçok hastalığı te-tikleyen, ilerleten bir rahatsızlık. Bizim ülkemizdede her yıl görülme sıklığı artmaktadır. Önümüzdeki on yılda daha da artacağı öngörülmektedir.

Son evre diyaliz ve böbrek nakli ile sonuçlandığı için son evreye kadar geçen süreyi uzatmak, hastanın ya-şam kalitesini olabildiğince arttırmak öncelikli hedeflerimizden olmalı.Bir çok meslektaşımın bu yılki hedefleri arasında eminim daha iyi bir eczacılık

hizmeti vermek vardır. Benimde kişi-sel hedeflerim arasında olabildiğince hastaya şifa vermek, iyilik sağlamak, katkıda bulunmak var. Dilerim hepi-mizin olmayı hedeflediği şeyleri oldu-ğu ya da buna yaklaştığı bir yıl olur. Sevgiler, Saygılar:)

Page 16: Farmalive dergi 9 sayı

14 Ocak - Şubat 2016

Çocuk Psikolojisi

Klinik Psikolog Mustafa Sungur TSK Elele Vakfı GATA Özel Eğitim ve

Rehabilitasyon Merkez Müdürü[email protected]

ERGENLİK DÖNEMİ VE AİLE

Birey çocukluk döneminde bir to-humun toprakta olgunlaşması gibi anne babası ve diğer aile üyeleri arasında güvenli ve yetişkin sorum-luluklarından uzak bir ortamda bü-yür. Ergenliğe yaklaştıkça, tohumun filizlenirken toprağı kenara iterek fi-dan olmaya başlamasına benzer bi-çimde aile üyeleriyle çatışmalar baş-lar. Bu bireyin artık ailesinden farklı olduğunu kanıtlama, kişilik kazanma çabasıdır. Ergenlik süreci boyunca anne baba ve toplumsal kurallar öğ-renilirken, ergen her biriyle bir takım çatışmalar yaşar. Bu çatışmalar erge-ne hem kendinin tanıma fırsatı sağlar hem de dönemin sonunda kişiliğini kazanmasına yardım eder.

Ergenlik genellikle hızlı fiziksel deği-şimlerle başlar, psiko-sosyal olgun-laşma ile sürer. Kişinin bağımsızlığını ve sosyal üretkenliğini kazandığı, çok da belirli olmayan bir zamanda sona erer. Başlama yaşı gibi bitiş zamanı da bireye, bireyin sahip olduğu fizik-

sel ya da zihinsel yeterliliklere, ülke-ye, sosyal çevreye göre değişimler gösterebilir. Buna karşın genellikle 11-12 yaşlarında başladığı ve yirmili yaşlarda sona ermesi gerektiği kabul edilmektedir.12-14 yaş arası erken ergenlik,14-17 arası orta dönem ergenlik,17-21 ve daha sonrası da geç dö-nem ergenlik. İlk dönemde ergenin çocuk bedeni büyük bir hızla değişime uğrar. Bu dönem bedensel değişimlerin önde olduğu dönemdir. Bedendeki bu hızlı değişimi yaşamak ergen için zordur. Ergen yıllarca kolaylıkla yö-netebildiği bedenini, hızlı büyüme ve hormonal değişimler sonucunda kontrol etmekte zorluklar yaşayabilir. Özellikle fazla sakar, yavaş hareket eden ve zaman zaman beceriksiz davranışlar sergileyebilir. Orta dönemde gencin yaşamında arkadaşlar ailesinden daha ön pla-na geçer. Bu dönemde arkadaşları tarafından kabul görmek genç için en önemli yaşamsal ihtiyaçtır. Ergen arkadaşlarını yakından tanıyarak kendine bir rota çizer ve başkaları-nın yaşadıklarıyla kendi yaşadıkları-nı örtüştürerek kendini güvende ve dingin hisseder.Bu dönemde birey ergenlik ego-santrizmi yaşar. Yani Kendi düşünceleri, duyguları ve davranışlarıyla aşırı ilgilidirler. Kendi ve diğerleri arasındaki ilişkilerle ilgi-li olarak da iki önemli yanlış algıları vardır. Bunlardan biri, kendi kendi-leriyle çok ilgili olmalarının ötesinde diğerlerinin de kendisiyle ilgilendik-lerini düşünmeleri ve devamlı bir sahnede, herkes kendilerini izliyor-muş gibi davranmalarıdır.

Bu nedenle ergenlik döneminde bi-reyin görüntüsüyle ilgili fazlaca uğ-raştığı dikkati çeker. Saatlerce ayna karşısında vakit geçirebilir, kıyafet-lerine gösterdiği özeni abartabilir ya da vücudunda beğenmediği kısım-larla ilgili olarak fazlaca yoğun duy-gular yaşayabilir.Ego-santrizmin diğer görünümü ise kendi önemlerini aşırılaştırmala-rı ve kendilerini özel ve özgün ola-rak algılamaları sonucu başkalarının

başına gelenin kendi başlarına da gelebileceğini düşünememeleridir. Ergenin bu dönemde sorumluluk almakta zorlanması, ciddi sonuçları olabilecek davranışlar konusunda umursamaz tutumlar sergilemesi bu nedenledir.Son dönem gencin kimliğini tamam-ladığı dönemdir. Bireysel kimliğinin yanı sıra sosyal ve mesleki kimliğin de oluştuğu dönemdir. Bu dönemde artık genç, sosyal durumunu belirle-miş ve mesleğini seçmiş olacaktır.

Ergenlik Döneminde Duygusal Gelişim

Ergenlik döneminde duygusal ge-lişim ve değişim konusunda dikkati çeken ilk noktanın, duyguların yo-ğunluğundaki artış ve istikrarsızlık olduğunu söylemek mümkündür. Bu dönemde bireyin doygularının hızlı değişim göstermesi ve yaşadığı duyguyu çok şiddetli ortaya koyması mümkündür. Üzüldüğü bir konuyla ilgili olarak aşırı gergin olabilir ya da saatlerce ağlayabilir ya da bek-lenmedik bir biçimde hızla keyifli ve neşeli bir ruh haline geçebilir. Bu dönemde ergen de kendi duygula-rına yabancı olabilmektedir. Bazen neden üzüldüğü ya da sebep yok-ken neden bu kadar gergin olduğu konusunda kendisinin de kafası ka-rışabilmektedir. Birey bu dönemde kendini dünyayı yönetecek kadar güçlü ve güvenli hissederken; karşı-laştığı bir engel sonucu yeni biriyle tanışacak kadar bile becerikli olma-dığını düşünmeye başlayabilir. Bu tür çatışmalar ergenin hızlı duygusal de-ğişimlerinin sonucudur.

Bu dönemde birey, anne-babasının mükemmel olmadığını görmeye ve onların hatalarını dile getirmeye başlar. Özellikle kurallar ve sorum-luluklar konusunda evde sürekli ça-tışmalar çıkabilmektedir. Ergen ba-ğımsızlaşmak ve bir birey olduğunu kanıtlamak için çaba sarf ederken ebeveynler bireyin sorumlulukları ve evdeki kurallar konusunda ısrar-cı tutumlar sergilerler. Ergen çoğu zaman ailesinin kendisinin bağım-sızlaşmasını engellediğine inanır ve

Ergenlik, bireyin gelişim süreci içerisinde çocukluk döneminin bitişiyle beraber başlayıp, fizyolojik olarak erişkinliğe ulaşıncaya kadar geçen bir gelişim dönemidir. Unesco ergenliği, cesaretin çekingenliğe, macera iste-ğinin rahata üstün geldiğini çağ olarak tanımlar. Ergenlik döneminde; birey bio-psi-ko-sosyal alanlarda ciddi değişimlerle baş etmek duru-mundadır.

Page 17: Farmalive dergi 9 sayı

15farmalivedergi.com

Çocuk Psikolojisiaileden gelen tüm hatırlatma ve tel-kinlere karşı negatif tutumlar sergiler.Bu dö- nemde anne ba-b a - lar da kendi

anne ba-b a l ı k l a -rını sor-gulamak

durumun-da kalırlar.

Evde var o l a n y e r -leşik k u -r a l -ların e s -

netilmesi, ergenle uygun bir iletişi-min sağlanması, ergenin sorumlu-lukları konusunda endişeler ve bu noktada kendi ebeveynlik tutumları tek tek ele alınarak anne baba tara-fından irdelenir. Bu nedenlerle aslın-da ergen yoğun duygular yaşarken anne baba da karmaşık ve yoğun duygular içine girebilmektedir.

Ergenlik Döneminde Zihinsel GelişimErgenlik döneminde birey, zihinsel gelişim açısından soyut işlemler dö-nemine girmektedir. Soyut işlemler döneminin en önemli özelliği hi-potetik tümden gelimci düşüncedir. Soyut değerlendirmeler yapabilme, olayları sağlıklı değerlendirebilme, en iyi olma, hak, hukuk, eşitlik ve adalet gibi kavramlar ağırlık kaza-nır. Soyut düşünce her ergende aynı hızla ve biçimde ortaya çıkmamakta, bu düşünce biçimiyle ilgili bilişsel stratejiler ancak eğitimle gelişebil-mektedir.Bu dönemde, yetişkin gibi düşünme çabaları dikkati çeker, ancak yetişkin-ler kadar deneyimleri olmadığı için çoğu konuda yanlış kararlar verebilir ya da yetersiz kalabilirler.

Ergenlik Döneminde Sosyal GelişimRuhsal, fiziksel ve zihinsel özellik-lerinin değişmesi ile birlikte ergen-ler çevreleri ile daha yeni ve farklı yaşantılar içine girmektedirler. An-ne-babaya olan bağlılık azal-maktadır. Kendi kararlarını kendi- leri vermek is-terler ve bağımsız o l - mak isterler. A n - cak an-

n e - ba ba v e y e t i ş -

kinlerin

yönlendirmelerine ihtiyaçları vardır. Bu dönemde arkadaşlık ilişkilerinde de değişimler olur. Aynı cinsiyetten arkadaşlarla ilişkilerde daha yakın olunur. Kızlar az sayıda ama daha samimi arkadaşlıklar kurarken erkek-ler daha fazla arkadaş edinirler. Yani farklı etkinlikler için farklı arkadaşları olabilir.Bireyin, kişisel bir değer sisteminin varlığını farkına vardığı dönem er-genlik dönemidir. Bu anlamda er-genlik döneminin en belirgin ahlâkî davranış özelliğinin kendi kendini yönetme yeteneği olduğunu söyle-mek mümkündür. Ahlâk kurallarını, cezadan korktuğu için değil, uyul-ması gerekli kurallar olarak gördüğü için uygulamaya çalışır. Bu durum ergende, dış disiplinin tersine bir iç disiplin eğilimi oluşturur.

Ergenlik Döneminde Cinsel GelişimErgenlik dönemine girerken oluşan değişikliklerin çoğu ergenin cinsel-liğine yansır. Özellikle fiziksel deği-şimler cinsellikle bağlantılıdır. Tüm bunlar zihninde cinsellikle aşırı uğ-raşmasına neden olur. Konuşmalar, şakalar ve tabii karşı cinse duyulan ilgi belirgindir. Ergenlikte cinsellik duygusal bir konudur. Kız ve erkek ergenlerin cinselliğe bakışı ve yakla-

şımı farklılık gösterir. Kızlar için cin-sellikte sevgi ve aşkın önemi daha fazladır. Hayal etmek ve hissetmek daha önemlidir. Erkeklerde ise cin-sellik dürtüsü yoğundur. Mastürbas-yon, erkek arkadaşlarla cinsel içerikli konuşmalar ve şakalar cinsel dürtü-lerin tatminine dönük eylemlerdir.

Ailelere ÖnerilerErgen her şeyden önce anlaşıl-ma ve değer görme duygusunu yaşamalıdır. Bu nedenle ebe-veynin davranışları konusun-da hassas olması gerekir. Aksi takdirde ergen bu duygularını

tatmin etmek için farklı çev-relere ihtiyaç duyacaktır.Anne babaların bu dö-nemde ergenle ilgili olarak önemsemeleri gereken temel konu iletişim ol-malıdır.Ergen, aile konuları dı-şında tutulmamalı, fikir

alışverişleri yapıl-malıdır.Çeşitli sorun ve konularda

ergen objektif bir biçimde saygıyla dinlenmeli ve ortak paydalar bulun-maya çalışılmalıdır.Evdeki sınırlar belli ölçülerde esne-tilmelidir. Ebeveynler evdeki sınırları net olarak ergenle konuşmalı bu sı-nırlar konusunda ergenin fikirlerini paylaşmasına olanak sağlamalıdır.Bu dönemde ergenle negatif tartış-maları uzatmak yerine daha sabırlı ve net davranışlar sergilenmelidir. Ergenin arkadaşları eleştirilmemeli, ebeveyn bu konuda ergenin arka-daşlarını tanıma yoluna gitmeli ve bunu çocuğuna hissettirmelidir. Bu dönemde anne babalar çocuk-larıyla ilgili yoğun endişeler taşıya-bilirler. Sorumluluklarını almayan, dikkati dağınık, ilişkilerde zorlanan, aşırı tepkisel, dik başlı ve kurallara uymakta zorlanan ergenin gelece-ği ebeveyni fazlaca kaygılandıra-bilir. Ancak bunların ergenin kimlik kazanması ve yetişkin olması için gerekli olduğu unutulmamalıdır. Eninde sonunda her nehir denize ulaşır. Her ergen farklı yollardan ve farklı zamanlarda yetişkin bilincine ve sorumluluklarına sahip olacaktır. Önemli olan bu dönemde çocukla anne baba arasındaki iletişimin kop-mamasıdır.

Page 18: Farmalive dergi 9 sayı

16 Ocak - Şubat 2016

Op. Dr. Sibel Atalay

ORTAK DERDİMİZKIRIŞIKLIK

Zaman geçtikçe yaş ilerler ve yüzümüzde kırışıklıklar olu-şur. Her bir kıvrım yaşanmış mutlulukların, kahkahaların, hüzünlerin, hayal kırıklıkla-rının hatıralarıdır aslında. Yaşımız ilerledikçe aynaya baktığımızda yüzümüz yabancı gelir. Gençlikteki berraklığını, pürüzsüzlüğü-nü, diriliğini kaybetmiştir. Oluşan kırışıklıklar giden yılları hatırlatır bize ve biraz da hüzünlendirir. Neyse ki günümüz bilimi ve teknolojisi insanların mut-luluğu üzerine yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Geliş-tirilen ilaçlar ve tıbbi mal-zemelerle artık kırışıklıklar sorun olmaktan çıkmaktadır. Kırışıklık gidermede şu an en gözde olan ve en kısa sü-rede en az yan etkiyle sonuç alınan uygulamalar botox ve dolgu uygulamalarıdır.

Botox

Yüzdeki dinamik yani mimik hareket-leriyle oluşan kırışıklıkları gidermede en yaygın kullanılan tedavi yöntemi-dir. Botox’un etken maddesi C. Botili-num bakterisinden elde edilen boti-linum toksin A dır. Botox kas ile sinir arasındaki iletimi bloke ederek kasın kasılmasını geçici olarak engeller. Uygulanan alanda ciltte kırışıklıklar oluşmaz, daha dingin ve genç bir görünüm oluşur.

Botox uygulaması yaklaşık 10-15 da-kika sürer. Uygulamalar çok ince uçlu özel enjektörlerle yapılır bu neden-le acısı da oldukça azdır. Ağrı eşiği

düşük hastalarda ağrı kesici kremler kullanılarak uygulama yapılabilir

Alın çizgileri, kaş çatma çizgileri, bu-run kenarı (nazolabial), üst dudak kırışıklıkları, göz kenarı kırışıklıklarını (kaz ayakları) gidermede, kaş kaldır-mada, boyun çizgilerini açma ve yüz asimetrilerinin düzeltilmesinde yay-gın olarak kullanılmaktadır.

Yan etkisinin neredeyse yok denecek kadar az olması sebebiyle dünyada en çok tercih edilen tedavi yöntemi-dir. Etki süresi 4-6 aydır ancak tekrar-layan uygulamalarda etkinlik süresi uzayabilmektedir.

Page 19: Farmalive dergi 9 sayı

17farmalivedergi.com

DolguYüzümüzde statik yani durağan hal-de görülen kırışıklıkların giderilme-sinde dolgu maddeleri kullanılır.Cilde uygulanan dolgu maddeleri statik kırışıklık tedavisinde son de-rece etkili sonuçlar vermektedir. Bu-nun yanı sıra yara ve akne izlerinin giderilmesinde de dolgu maddeleri kullanılmaktadır. Dolgu maddeleri kırışık bölgelere uygulandığında cilt gerginleşmekte ve daha canlı ve diri bir görünüm kazanmaktadır. Dol-gu işlemi çeşitli madde karışımları içeren ticari ürünlerle yapılabileceği gibi kişinin kendisinden alınan yağ dokusu ile de yapılabilmektedir.En sık kullanılan ticari ürünler ortala-ma 12-18 ay arası etkinliğini devam ettiren hyaluronik asit bazlı dolgu malzemeleridir. Hyaluronik asit de-rinin doğal yapısında bulunan bir maddedir. Hyaluronik asit bazlı dol-guların alerji potansiyelinin düşük olması ve uygulama sonrası oluşan istenmeyen etkilerin dolgunun ka-lıcılık süresi ile sınırlı olması tercih nedenidir. Hyaluronik asit ile dudak, kazayağı, kaş arası, burun kenarı olukları gibi bölgelerin geçici dolgu-su yapılabilir. Hyaluronik asitle yapı-lan dolgu işlemlerinde oluşabilecek yan etkiler, enjeksiyon yerinde ağrı, şişlik, nodül ve renk değişikliğidir. Nadiren granülom ve apse oluşumu görülebilir.Kişinin kendisinden alınan yağ-lar özel işlemlerden geçiril-dikten sonra cilt altına enjekte edilebilmek-tedir. Enjekte edilen yağların kalıcılığı kişiden kişiye farklılık göster-mekle beraber genellikle tat-minkar sonuç-lar elde edil-mektedir.

Page 20: Farmalive dergi 9 sayı

18 Ocak - Şubat 2016

Gezi Notları

Bursa kentimizin Güneybatısında yer alan, Fatintepe ve Kuşaklıkaya adlarındaki 2 tepe üzerinde kurulmuş olan Uludağ Kayak Merkezi, 11 bin 338 hektarlık alanı içeren

Milli parkta dahil olmak üzere, Bursa şehir merkezine yakın sayılabilecek bir konumda yer almaktadır.

1961 yılında Milli park olarak ilan edilen ve Bursa şehir merkezine 36 Km mesafede yer alan Uludağ Kayak Merkezi, modernliği ve kalitesi ile ülke kış tu-rizminin merkezi konumundadır.Yaz sezonunda merkez Antalya ve Bodrum oldu-ğu gibi, kış sezonunda da Uludağ Kayak Merkezi önemli kayak merkezleri arasındadır,

Mitolojideki ismi Keşiş Dağı olan Uludağ’ın, çeşitliliği ile dünyadaki hiçbir dağın bu kadar özelliği bir arada

bulundurmadığı birçok yetkili tarafından da doğrulanıyor.Anadoluda yer alan Olympos dağlarının en gösterişlisi ol-duğu kabul edilen Uludağ, hem yaz mevsiminde, hemde kış mevsiminde ziyaretçilerini bağrına basıyor.Mart ayında yeşilin her tonunun görülmeye başladığı Ulu-dağ, Yaz mevsiminin girmesiyle de doruk noktasına ula-şıyor ve adeta bir çiçek bahçesi görünümüne bürünüyor.

ULUDAĞ KAYAK MERKEZİ / BURSA

KARTALKAYA KAYAK MERKEZİ /BOLU

Kartalkaya Kayak Merkezi, Karadeniz Bölge-si’nde, Bolu ilinin güneydoğusunda,Köroğ-lu Dağları üzerinde ve Köroğlu Milli Parkı içerisinde bulunan; Türkiye’nin en gözde kayak merkezleri arasındadır. Ayrıca yerli

turistler gibi, yabancı turistler de Kartalkaya Kayak

Merkezi’ni tercih etmektedirler.“Alp disiplini”,“tur kayağı” ve “kayaklı koşu” açı-

sından oldukça uygun olanKartalkaya Kayak Mer-kezi’nin ortalama 1850m ile ve 2200 m’si arasındaka-

yılabilmektedir. Aralık ayında başlayan kayak sezonuna Nisan ayında noktakonulmak-tadır. Kartalkaya Kayak Merkezi’nin önemli bir özelliği de, İstanbul veAnkara’dan sağlanan ulaşım kolaylığıdır. Her iki şehirden de, ortalama 3 saat gibibir sürede merkeze ula-şılabilmektedir. Ayrıca Bolu il merkezinden halk otobüsleriyle de bölgeye ulaşım sağ-lanmaktadır. Kartalkaya Kayak Merkezi, konforlu konakla-ma ve üst düzey sağlık hizmetlerini de müşterilerine sun-maktadır. Bölgedeki otellerin yatak kapasiteleri yaklaşık 1250’dir. Ayrıca merkezde kayakçıların göreceği güzel bir çam manzarası bulunmaktadır.

GÖZDE KAYAK MERKEZLERİ

Page 21: Farmalive dergi 9 sayı

19farmalivedergi.com

ERCİYES KAYAK MERKEZİ / KAYSERİ

Erciyes Kayak Merkezi İç Anadolu Bölgesi ve Kayseri il sınırla-rı içerisindedir. Kayseri il merkezine yaklaşık 25 km uzaklıkta bulunan merkez, ulaşımın kolaylığı ile de dikkat çekmektedir. Ankara’dan ortalama 4, Adana’dan ortalama 5 saatte kara yolu ile merkeze ulaşmak mümkündür. İzmir ve İstanbul gibi metropollerden ise hava yolu ile kısa sürede ve rahat yolcu-luklarla merkeze ulaşım sağlanabilir.Kış mevsimi boyunca sürekli kar yağışının olduğu merkezde kayak sezonu Kasım ayı ile başlayıp Mart ayı ile sona ermekte-dir. Toz karda kayak yapmanın mümkün olduğu tesisin ortala-ma kar kalınlığı 2 metredir. Erciyes Kayak Merkezi’nde 1800 m ve 3000 m arası yüksekliklerde kayak yapmak mümkün-dür. Merkezdeki en uzun pist 3,5 km uzunluğundayken; tüm pistlerin toplam uzunluğu yaklaşık 12 kilometredir. Merkezde 8 adet mekanik lift bulunmaktadır. Bunlardan 3 tanesi baby lift, 2 tanesi telesiyej ve 3 tanesi de teleski dır. Bunların arasında en çok telesiyej pistler tercih edil-mektedir. Birinci telesiyej 1500 m; ikinci telesiyej 1600 m uzunluğundadır. İkinci telesiyej daha çok profesyonel ka-yakçılara hitap etmektedir ve ayrıca bu telesiyej Türkiye’de bulunan Kayak merkezi arasında en uzun chair liftlerdendir. Merkezde 24 saat açık bir sağlık ocağı bulunmaktadır. Ayrıca bölge jandarma kontrolündedir.

ILGAZ KAYAK MERKEZİ / KASTAMONU

Adını aldığı Ilgaz sıradağları üzerinde bulunan Ilgaz Kayak Merkezi yine aynı adlı Ilgaz Milli Parkı’nın içerisinde bulunmaktadır. Zirvesi yaklaşık 2850 m yükseklikte bulunan Ilgaz Kayak Merkezi kış sporları sezonunu aralık ayında açıp nisan ayında kapatmaktadır. Ancak doğal güzelliği ve etrafını oluşturan bitki örtü-sü sayesinde her mevsim gidilebilecek yerlerden olarak kabul edilmektedir. Kış sporları sezonu boyunca kar kalınlığı 50 ile 200 cm arasında değişmektedir. Kayak pistleri ortalama 1800 ve 2000m arasında-dır.Ilgaz kayak merkezinde iki adet pist bulun-maktadır. Pistlerin bir tanesinde gece kayağı yapılabilmektedir. Bir tane çift iskemleli telesiyej tesisi ile birlikte bir tane teleski tesisi de Ilgaz Ka-yak Merkezi’nde hizmet vermektedir.Ilgaz kayak merkezinde iki adet otel bulunmaktadır. Ayrıca en yakını tesise 3 km uzaklıkta olmak üzere civarda birkaç otel daha bulunmaktadır. Bunların dışında 5 adet devlet ko-nukevi de Ilgaz Kayak Merkezi’nde hizmet verir. Tesislerde sorunsuz bir şekilde sağlık hizmeti alınabilmekte, ayrıca ra-hat bir şekilde kayak malzemelerinizi temin edebilir ve uz-manlardan kayak dersi alınabilir.

GÖZDE KAYAK MERKEZLERİ

Page 22: Farmalive dergi 9 sayı

20 Ocak - Şubat 2016

Motivasyon 3-0

Son dönemde Sağlık poli-tikalarındaki getirilen ye-nilikler Eczacılıkta değişim ve dönüşümü zorunlu kılmıştır.. ülkemizin eczacı ihtiyacından fazla miktarda eczacılık fakülteleri açılması paralelinde gereğinden fazla eczacılık öğrencisi alınması da farklılaşabilmek amacıyla değişime gidilmesini zorun-lu kılmıştır..Peki değişime nerden başlanmalı ?

Toplumlar, bilgisayarlar gibi bir iş-letim sistemine sahip. Çoğunlukla görünmez olan talimatlar ve kurallar her şeyi yönetiyor. İlk motivasyonel operasyon sistemi Motivasyon 1.0 tümüyle hayatta kalmakla yani ye-mek yemekle, hayatını sürdürmek ve üremekle ilgili. Motivasyon 2.0 dışsal ödüller ve cezaları kapsıyor. Burada havuç ve sopa devreye giri-yor. Bu sistem 20’nci yüzyılın çalışma ortamında gayet iyi işe yaradı. Fakat 21’inci yüzyılda daha üst bir sistem olan Motivasyon 3.0’a geçme ihtiyacı hissedildi. Bu sistemde ise 3 ana un-sur söz konusu. Bunlardan ilki özerk-lik, bunun açılımı kendi hayatlarımızı yönetme becerisi. İkincisi üstünlük, bir bakıma önemli olan konular-da her zaman daha iyi olma isteği. Üçüncüsü ise amaç, bunun anlamı da yaptıklarımızın aslında bizden de büyük anlamlar içeriyor olması. Farkında olsak da olmasak da orta-

ya koyduklarımızla bir şeylere hizmet ediyor, bir ihtiyacı karşılıyor ya da bir değişimi yaratı-yoruz.Motivasyon 2.0 ve onun kişilerin kısa vadede elde ede-ceği ödüllere yönelik yaptığı vurgu, bugünkü ekonomik krizin oluşumu-na katkıda bulundu. Büyük ve hızlı fi-nansal kazanımlara yönelik beklenti birçok insanın dar bir bakış açısıyla bu ödüllere odaklanmasına neden oldu. Bu durum bazılarının etik ol-mayan şekilde davranmasına yol açarken, yaptıkları eylemlerin uzun vadedeki sonuçlarına yönelik adeta kör olmalarını sağladı. Ödüller kişile-rin daha geniş ve yaratıcı düşünme yeteneklerini düşürebilir. Çünkü bir-çok kişi ödüle dar bir şekilde odak-lanıyor ve bu onların mümkün olabi-lecek diğer çözümleri düşünmesine engel oluyor.Çalışan motivasyonunu ve verimli-liğini yükseltmek isteyen şirketlerin Motivasyon 3.0’ın üç ana unsuruna dikkat etmesi gerekiyor. Bu üç ana unsur konusunda da kendilerine şu soruları sormalılar: “Çalışanlarımız işlerini nasıl, ne za-man, nerede ve kimle yapacakları konusunda yeterli kontrol ve özgür-lüğe sahip mi?”, “Çalışanlarımıza düzenli olarak yap-tıkları işi daha iyi yapma konusunda fırsat veriliyor mu?”, “Çalışanlarımız yaptıkları işin ne ka-dar önemli olduğunu, dünyayı ya da yaşamları anlamlı bir şekilde değiş-tirmeye katkıda bulundukları duygu-sunu yaşıyorlar mı?”

Eğer bir işveren bu adımları atıp her bir soruya çalışanları adına “evet” yanıtını verebiliyorsa o zaman çok verimli ve cazip bir iş alanı yaratma konusunda iyi bir yolda demektir. 3M, çalışanlarını zamanlarının yüz-de 15’ini istedikleri projeler üzerinde çalışmaları konusunda teşvik etti. Bu politika sonucunda oluşan ürünler arasında 3M’in en popüler ürünle-rinden biri Post-It yaratıldı. Bugün Google’ın da aralarında bulunduğu birçok şirket benzer politikaları be-nimsiyor ve benzer sonuçları alıyor. Sıradan bir yılda Google’ın yeni ürün ve tekliflerinin yarıdan fazlası çalı-şanların özerk hareket ettikleri yüzde 20’lik zaman diliminde yaratılıyor.Yüzde 10’luk Özgür Zaman Birçok işveren “Yüzde 10’lik zaman”ı denemeye çalışmalı. Bu da 5 günlük çalışma zamanı içinde sadece bir öğleden sonra demek. Bu zaman diliminde çalışanlar istediklerini ya-pabilir, istedikleri konu üzerinde ça-lışabilirler. Zaten kaçımız iş yerinde bu kadar bir zamanı boşa harcamı-yoruz? Sadece 6 ay bu uygulamayı gerçekleştirin, kim bilir belki biri yeni nesil bir Post-It keşfedebilir.Çalışanlarınıza Bu Şansı Verin !!! De-ğişime Öncülük Edin !!! Kazananla-rın İlkleri Arasında Yerinizi Ayırtın !!! Belki de mesleğinize yön verecek iyi uygulama örnekleri sizin çalışanları-nızın imzasını taşıyacak… Saygılarımla…

Sevgili Eczacılarımız,

ECZ. DORUK DEMİRBAŞ

Page 23: Farmalive dergi 9 sayı

21farmalivedergi.com

kesim payını ayarla

Page 24: Farmalive dergi 9 sayı

22 Ocak - Şubat 2016

Faruk Nalbantoğlu ile Eczane DanışmanlıklarıFaruk Nalbantoğlu ile birçok eczanenin danış-manlıkları gerçekleşti. Her yeni dönemde daha fazla eczane ile daha karlı, daha üst seviyede hizmet veren daha güçlü ekiplerden oluşan ec-zaneler oluşturmaya devam ediyoruz2015 yılında 15 Eczane birebir danışmanlık, 50 eczane grup danışmanlık 17 eczanede yerinde eğitimler ve çok sayıda eğitim ile eczanelerimi-zin gelişimleri sağlandı.Eczanede doğru, etkin ve daha çok satış için bu program birebir dir...

Güneş Doğudan YükseliyorTEB 27. Bölge Şanlıurfa Eczacı Odası ve Artıfarma Akademi işbirliği ile başlattığımız projemizde saha çalışmalarımızı tamamladık... İlk eğitimler sonrası verdiğimiz teorik bilgileri birebir eczacılarımız ve çalışan arkadaşlar ile pratik olarak da değerlendirdik... 6 günde yaklaşık 40 eczane ziyareti ve yaklaşık 90 eczane teknisyeni ile birebir görüşmelerin dışında bir de eğitimle haftayı tamamladık... Artıfarma Akademi ve Şanlıurfa eczacı odası tematik proje dahilinde yoğun bir program ile çalışıp eczanelerimizi geliştirilmesi için çalışıyoruz.

ARTIFARMA & VİZGO

Artıfarma olarak uzun zamandır yürüttüğümüz

çalışmalarımız İzgören Akademi ve Vizgo ile güçlü

bir ortaklıkla taçlandırıldı... kendinizi ve eczanede

çalışan tüm ekibinizi geliştirebileceğiniz eğitimlerle

Türkiye’nin her yerine ulaşmaya başlıyoruz.

Page 25: Farmalive dergi 9 sayı

23farmalivedergi.com

• Antalya dermokozmetik satış uzmanlığı eğitimi

• Ankara otc ve dermokozmetik satış uzmanlığı eğitimi

• İzmir dermokozmetik satış uz-manlığı eğitimi

• İstanbul otc ve dermokozme-tik satış uzmanlığı eğitimi

Bu eğitimler ile dermokozmetik ürünlerin satışı için bilmeniz gereken ana konuları öğrenerek eczanede uygulama imkanı sağlıyoruz. Temel eğitim konularının ve bağlantılı satış yollarının işlendiği eğitimlerde has-talık tipleri ve hastalık tiplerine göre kullanılacak ürünler hakkında da bil-giler bulabiliyorsunuz.

Eğitmenlerimiz eşliğinde birçok eğitim gerçekleştirdik.

Bir hayal kurarsın, bir yol çizersin kendine ve yola çıkmak için ayağa kalkarsın... Zaman zaman yola çıktıklarından kayıplar yaşarsın, zaman zaman yeni dostlar kazanırsın yolda... Ve öyle bir dağ olurki yaşam sana, dönüp baktığında inana-mazsın elde ettiğin sonuçlara... Bir yıl önce ilk sayımız için yola çıktığımızda bir yıllık bir dergi olda öyle görelim diyenler de oldu, inancını hiç yitirmeyip destek olanlar da oldu yaşamımıza... Ve öyle büyük bir iş başardık ki aslında şimdi iyi ki var oldunuz ey dostlar diyerek yolumuza daha da güçlü devam etmeyi planlıyo-ruz... Şimdi hedef FARMALİVE in ikinci yaşını birlikte kutlamak...

Farmalive Dergimizin 1.Yaşını Kutladık

DERMOLİVE DERGİ DE OKUYU-CULARIYLA BULUŞUYOR…Dermokozmetik adına ne varsa hepsi bu dergide olacak.. Anadolu Üniversitesi Ec-

zacılık Fakültesinde Sinem Güngör değerli öğrenci-lerle buluştu ve muhteşem bir söyleşi gerçekleşti.

Page 26: Farmalive dergi 9 sayı

24 Ocak - Şubat 2016

Page 27: Farmalive dergi 9 sayı

25farmalivedergi.com

Page 28: Farmalive dergi 9 sayı

26 Ocak - Şubat 2016

BU AYIN ECZACISI; KARADENİZ’DEN; BAŞARISI, DİNAMİZMİ VE HEDEFLERİ İLE

DİKKAT ÇEKEN SAMSUN ECZACI ODASI BAŞKANI

1-Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Onur Ferhat Kara-can kimdir? Kendini nasıl tanımlar? 1979 yılında Samsun’da öğretmen bir anne ile bankacı bir babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya geldim. ilkokulu Samsun Alparslan İlkokulunda tamamladıktan sonra Samsun Anadolu Lisesine girmeye hak kazandım ve 1996 yılında tek tercih ile Marmara Üniversitesi Ecza-cılık Fakültesini kazandım ve 2000 yılının haziran ayında çok sevdiğim okulumdan mezun olarak eczacı ünvanını kazandım. Vatani görevimi yapmak üzere gittiğim Kıbrıs’ta 2002 yılı-nın mart ayına kadar kaldım. 2002 yılında Samsun Eczacı Odasına üye olarak eczanemi açtım. 2003 yılında Samsun Eczacı Odası yönetim kurulu yedek üyeliğine,2005 yılında Samsun Eczacı Odası yönetim kurulu asıl üyeliğine,2007 yılında Samsun Eczacı Odası saymanlığına,2011 yılında da oda başkanlığına seçilerek 32 yaşında Tür-kiye’nin en genç Eczacı Odası başkanı oldum. Halen de bu görevimi sürdürmekteyim.Ayrıca Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu-yum.Ticaret ve Sanayi Odası, Maarif Kolejliler Mezunlar Der-neği, Çarşambalılar Derneği,Şehir Kulübü, Samsunspor gibi sivil toplum kuruluşu üyeliklerim de bulunmaktadır. Evliyim.

İnsanlarla iletişim kurmak ve beyin fırtınası yapmaktan ol-dukça hoşlanırım.

2-Neden Eczacılık ?Çocukluğumdan beri sevdiğim meslektir eczacılık.Eczacı ve özellikle eczane eczacısı mahallenin abisidir, ablasıdır, bulunduğu mahallenin akil insanıdır. Muhtarlar, belediye başkanları valiler değişse de eczacı hep oradadır. Topluma önderlik eder. 3-Sektörü şimdi ve gelecek için nasıl değerlendiri-yorsunuz? Öngörüleriniz nelerdir? Eczacılık geçmişte çok önemli bir konumdaydı, bugün de çok önemli bir konumda yarın da çok önemli bir konum-da olacak.Geleceğin 2 önemli meslek grubu olacak; sigortacılık ve sağlık kolları. Sağlığın adım adım özelleşiyor ve vatanda-şın her geçen gün cebinden çıkan rakam artıyor. Bunu son on yıldır açıkça görüyoruz. Sağlığın içine para hesabı girince vatandaşın iyi bir danışmana ihtiyacı olacak.Bunu en iyi yapabilecek olan da biz eczacılarız.Bu nedenle en yakın sağlık danışmanı imajımızı her za-mandan daha fazla korumalıyız. Doğru hamleler yaparsak gelecekten çok ümitliyim.

4-Doğru hamleler nelerdir ?İlaç ve ilaçdışı hizmeti 3 aşamadan oluşuyor.Üretim dağıtım ve eczanelerimiz.Üretim aşamasında özellikle ilaçdışında bulunan ürünler-de nasıl üretildiği nerede üretildiği içerisindeki madde-lerde farklı bir durum olup olmadığı konusunda biz de vatandaş da tereddütlü.Özellikle sağlığa ilişkin ürünlerin tarım bakanlığı yerine sağlık bakanlığından onaylanabilmesini sağlamamız la-zım.

Onur Ferhat Karacan...

Page 29: Farmalive dergi 9 sayı

27farmalivedergi.com

Eğer bu karmaşa da devam edecekse ozaman bizim no-vagenixi de aracı ederek bir onay kademesi sağlamamız gerekir.Hammadeleri doğru ve tam olup olmadığına bakılarak ... Tarafından onaylıdır şeklinde bir güven mekanizması oluşturmamız lazım.Daha geçenlerde bazı ürünlerde ilaç hammadesi bulun-duğunu liste liste okuduk. Halk sağlığı açısından da buna mecburuz aksi takdirde zayıflama haplarından, spor salonlarından çok ölümlerle karşılaşırız. Hiç bir şey halk sağlığından önemli değildir.Network sistemiyle sağlık ile alakası olmayan kişilerin sa-dece para kazanma odaklı satış tekniklerini gördükçe şok olmamak mümkün değil.Kooperatif şemsiyesini de tüm ülkeye yaymak bizi kapita-list yağmurlardan koruyacaktır.

5-Eczanenizde , diğerlerinden farklı yaptığınız uygu-lamalar nelerdir? Sizin eczanenizin farkı nedir?2002 yılından beri Karacan Eczanesinde hasta danışman-lığı yapmaya çalışıyoruz. Özellikle ilaç etkileşimleri ile ilgili tek tek bilgilendirme yapmaya çalışıyoruz.

6-Samsun Eczacı Odası olarak; duruşunuz ve misyo-nunuz hakkında bilgi alabilir miyiz? Samsun Eczacı Odası diğer eczacı odalarından farklı ne yapıyor?Kurulduğu günden beri Atatürk ilke ve inkılapları doğrul-tusunda çağdaş ve modern bir Türkiye’nin aynı özellikte eczacıları olmaya çalışmış bir odayız. Gücünü hep mes-lektaşlarından almış ve örgütlülüğü üst düzeyde olmuş bir odayız.Bizlerde genç yönetim kurulu olarak, mesleki anlamda eczacılığa katkı sunmuş büyüklerimizden aldığı-mız bayrağı daha yukarılara taşımaya çalışıyoruz.

Eczacılık mesleğinin gelişimine katkıda bulunmak, ilaç sektörü ile eczacılığı bir araya getirmek ve sosyal sorum-luluk bilincimizle tamamladığımız etkinliklerle ve yayın-larla sahada olduk hep.

Gerek sektörel gerekse sektör dışı bir çok konuda eği-tim düzenledik, düzenliyoruz..Medikal Malzeme, Bitkisel Ürünler, Vitaminler ve Gıda Takviyeleri,Eczanede Muha-sebe ve Vergi Uygulamaları,Dermokozmetik Hastalıklar, Kozmetik ve Dermokozmetik ÜrünlerEğtimleri ile, Coşkun Aral ve Prof.Dr.Üstün Dökmen ile düzenlediğimiz Kişisel Gelişim Eğitimleri; Satış Eğitimleri ve hekimlerle ortak düzenlenen özel endikasyonu olan; mesela Göz Hasta-lıkları Eğitimlerimiz oldu. Ankacılık ve Finans, Eczacılığın Geleceği gibi bir çok başlık sayabiliriz. Eğitime çok değer veriyoruz. Ayrıca Sosyal Sorumluluk Projesi Olarak;

“Bir Organ Bağışla Bir Hayat Bağışla” sloga-nıyla organ bağışı kampanyası gerçekleştirdik ve “Ağaç Dikme Etkinliği”ile fidanları toprak ana ile buluşturduk. Meslektaşlarımız için güncel hayatta kullanabilecekleri kitapçıklar hazırlayarak ücretsiz dağıtı-mını gerçekleştirdik. Bu kitapçıklar; a)Medikal Malzeme Satış Kılavuzub)Ülkemizde Kullanılan Bazı Bitkisel Drogların Eczacı-lar İçin El Kitabıc)Eczaneler için Muhasebe Bilgilerid)Majistral İlaçlar Fiyat Rehberie)Reçete Karşılanırken Dikkat Edilecek Hususlarf)Tüm Kanun ve Yönetmelikler Eczacı El Kitabıg)Eczaneler için İşletme Rehberih)Sürekli Mesleki Gelişim “Astım ve Koah”–“Koroner Arter Hastalığı ve Hipertansiyon” ile “Diyabet”olarak sıralanabilir.

6- Meslektaşlarımıza neler önerirsiniz? Daha başarı-lı, daha mutlu eczacılık için neler yapabiliriz? Daha çok iletişim ve daha çok mücadele...Sorunların orta-dan kalkmasını bekleyen değil, sorunları çözerek mesleği-ne katkı sağlayan bir meslek grubu olmalıyız.İnsanlar sa-hip olduklarını kaybedince daha çok kıymet bilirler, ancak iş işten geçmiş olur.Örgütlülüğümüzü, odalarımızı, birli-ğimizi her ne olursa olsun kaybetmemeliyiz.Nerelerden nerelere geldik, herbir aşamayı unutmadan daha fazla kazanım elde etmeliyiz.Mücadele etmeliyiz. Sorunlar dün vardı, bugün var, yarın da olacaktır.

7-İdeal mesainiz nasıldır? Çalışma alışkanlıklarınız, gün içinde fark yaratan ve hayatı kolaylaştıran sır-larınız var mı? Her sabah 6’da kalkarım, 1 saat sporumu yapar, eczane açılış saati olan 8:30’da eczanemin başında olurum. Her gün mutlaka eczacı odamıza uğrar, 19:00’da evimde olur, ailemle yemeğimi yerim, saat 24:00 gibi yatarım. Cep te-lefonu ve ajandamı çok aktif kullanırım. Mutlaka not alır, yapmam gereken işleri önem sırasına göre sıralar zama-nında halletmeye çalışırım.

8-Bir başarı formülünüz olsaydı bu ne olurdu?Sevmek ve Pozitif Yaşam. Önce sevin ve dilediklerinizin ya da amaçladıklarınızın hep gerçekleştiğini düşünün. Bazen size ütopik gelen şey 3 sene sonra yaşantınız olabiliyor. Her şey sevmek ve inanmakla başlar. 9-Eklemek istedikleriniz varsa ….Bana kalbiniz kadar beyaz bu sayfayı ayırdığınız için te-şekkür ediyor, başarılarınızın devamını diliyorum...

Page 30: Farmalive dergi 9 sayı

28 Ocak - Şubat 2016

Hülya Kayhan

AĞIZ KOKUSUNDA HANGİ UÇUCU YAĞ ÖZLERİNİ

KULLANABİLİRİZ

Dişlerinizi günde iki defa fırçalıyorsunuz, ağız yıka-ma suyu kullanıyorsunuz ve hatta diş ipiyle de diş aralarını temizliyorsunuz ki yiyecek atıkları kalmasın. Bu kadar özen gösterdi-ğiniz halde ağız kokusun-dan kurtulamıyorsunuz ve bu sizi günlük hayatta ve özellikle onlarca insanla yüz yüze görüştüğünüz profes-yonel iş yaşamında sıkıntıya sokuyor. Bırakın karşınızda-ki kişiyi olumlu etkilemeyi, bilakis yanınızdan kaçmak bile istiyor olabilirler.

Ağız kokusu bir hastalık değildir, fakat bir hastalığın altında yatan sebep veya bir rahatsızlığı orta-ğa çıkaran belirtilerden biri ola-bilir. Mesela diyabet, gastroi-nestinal rahatsızlıklar, mide bakterileri (helikobakter) veya reflü vs gibi rahatsızlık-lar. Fakat yine de şunu bilelim ki ağız kokusunun %80-%90 oranla sebebi; ağız ve boğaz boşluğunda üreyen bakterilerdir. Bu bakteriler genelde yiyecek artıklarının çürümesi ni sağ-layan bakterilerdir ve çü-rüme işlemi sırasında yan ürün olarak koku oluş-tururlar. Bazen alkol, si-gara ve kahve gibi plak oluşturan maddelerin arasında bazen de diş

eti hastalıklarında bu bakteriler rol oynar ve kötü bir koku oluştururlar.Sebebi her ne olursa olsun kötü ağız kokusu rahatsız edicidir.Bu sıkıntıdan günde sadece 1-2 damla uçucu yağ özü kullanarak tamamen kurtulabilirsiniz. Çünkü kokuyu baskılamaktan öte kokuya sebep olan bakterileri en doğal en yan etkisiz bu özler yok öder.

Nasıl mı?Her eğitimimde biraz kimya anla-tıyorum çünkü uçucu yağ özü de-dğimiz sıvı maddeler aslında bitki tohum yağı vs. değil. Yağ özleri, bit-ki ve çiçeğe kokusunu veren aromatik yağ kesecikle-rinin (bunlar mikro-molekül boyutun-dadır) damıtma y ö n t e m i y l e toplanmasın-dan elede edilirler. 200 kilo ıtırdan 1 l i t r e ,

400 kilo lavantadan 1 litre uçucu yağ özü elde edilebilir. Elde edilen bu uçucu sıvıların içinde 50 ila 300 arası aktif organik bileşen bulunur. Bu bi-leşenler tek tek ayrıştırılarak ilaçlar elde edilir. Ama bitkinin öz yağında bir bütün olarak hepsi bulunur. Me-sela linalol nerdeyse her yağ özün-de bulunur ve bir monterpen alkol bileşenidir. Antibakteriyel, antifugal (mantar öldürücü), antiviral, anti-septik özellikleri vardır ve organik olarak her bitkinin koku keseciğinde bulunur. Bu özelliği sayesinde bitkiyi çevreden gelen tehlikelere karşı ko-rur. Ekolojik dengenin devamı için bu

molekül bazı bitkiler-de daha çok

m i k t a r d a bulunur.

Page 31: Farmalive dergi 9 sayı

29farmalivedergi.com

kullanabiliriz.Yukarıda verdiğim 6 yağ özünden aroması bize en iyi geleni tercih edip kullanabiliriz. Herkes aynı kokuyu sevmeyebilir. Koku, hafızamızla direk ilişkili bir duyumuzdur. Kokular iyi ve kötü hatıraları anında açığa çıkarır. Bu yüzden seçim kullanıcıya ait ol-malıdır. Örneğin, ben karanfil kokusuna ba-yılırım, aynı zamanda naneye de.100 ml su içine 1 damla karanfil 2 damla nane damlatıyorum. Son za-manlarda favorim bu karışım. Gün boyu ihtiyaç duydukça ve özellikle görüşmelere giderken ağzıma sprey şeklinde uyguluyorum.Siz de iki yağı karıştırabilir veya sa-dece birini kullanabilirsiniz.Hiç bir şey yapamazsanız 1 damla limon yağını veya naneyi direk ağzı-nıza damlatabilirsiniz. Bu tavsiyelerde bulunurken kullana-cağınız yağın aktarlardaki organik olmayan, hatta uçucu yağ bile ol-

mayan, kanola yağına damlatıl-mış esans değil gerçekten ec-

zaneden aldığınız uçucu yağ

özü olduğunu varsayıyorum. Sen-tetik esans içeren aktarlardaki ucuz yağları aldıysanız denediğinize bile değmeyecektir. Mis kokulu, iyilik dolu günler dilerim.

Tabiki bunların uçucu yağlarınada daha yüksek oranda geçer.Nane (Tıbbi Nane) Mentha Pipe-ritaLavantaTarçınKaranfilGreyfurt/ LimonBirşey dikkatiniz çekmiştir; kokusu çok belirgin ve çok ıtırlı (aromatik) bitkiler bu moleküle daha fazla sa-hiptir. Bunlarda ayrıca, limonen, sine-ol ve geraniol da yüksek orandadır.Yukarıda bahsettiğimiz özellikleri sa-yesinde ağız içi ülserlerini d3e tedavi ederler.Antiseptik ve antibakteriyel oldukla-rı için çürüme ve kokuşmaya sebep olan bakterileri ve viral enfeksiyon oluşturan virüsleri yok ederek kalıcı çözüm sağlarlar.Çok yoğun oranda aroma içerdikleri için uzun sürer güzel ve hoş kokuları sentetik kokulara hiç benzemezler. Saatlerce aktif kalan, mis gibi koku-ları vardır.Küçük bir şişeye hazırlayacağımız su ve uçucu yağ özü karışımımızı ister sprey ister ağız garagarsı şeklinde

Page 32: Farmalive dergi 9 sayı

30 Ocak - Şubat 2016

[email protected] Nalbantoğlu

Artıfarma Group Yönetim Kurulu Başkanı ve Eczane Yönetim Danışmanı

Faruk Nalbantoğlu’ndan

Beden Dili ile Etkili Satış Yönetimi Hakkında

İpuçları

Kitabınız dördüncü baskısını yapıyor. Bu durumdan oldukça mutlusunuzdur. Kitabınızın satış başarısını neye bağlıyorsunuz? Beden Dili ile Etkili Satış Yönetimi ilk baskısından bugüne, oldukça talep gördü. Bu başarının kaynağı bence, satış yönetimi alanında beden dilinin etkisini ortaya koymadaki katkısıdır. Kitabın dili ve kavramsal çerçevesinin genel okur kitlesine uygun şekilde hazırlanması da bu başarıda önemli bir rol üstlendi. Kitabımın önsözün-de; “Hep hayaller kurdum ve hep o hayallerin peşinde koştum, asla vaz-geçmedim, vazgeçmeye de niyetim yok. En büyük hayallerimden birini daha gerçekleştiriyorum, bir kitap yayınlıyorum. Umarım birkaç çakıl taşını cebinize koyabileceğiniz kadar değerli bilgiler sunarım sizlere.” de-miştim. Bu çakıl taşlarının hızla birik-tiğini görmek beni çok mutlu ediyor.

Kitabınızda satış yönetiminde be-den dilinin önemine geçmeden önce satış kavramını açıklıyorsu-nuz. Sizce satış nedir? İnsanoğlu hep bir şeylere ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışır. Kendisinin karşılayamadığı ih-tiyaçlarını ise dışarıdan karşılamaya çalışır. İhtiyaçlarını karşılayamadığın-da psikolojisi bozulur. Bence ihtiyaç, karşılanamadığında insana üzüntü ve keder veren, karşılandığında ise keyif ve haz veren bir duygudur. Sa-tış, bu duygunun tatmini sağlamaya

dönük bir etkinliktir. Satış yapmak bir sanat gibi değerlendirilebilir, ya da başka bir meslekle de benzerlik gösterebilir ama hayatınızı bir şe-kilde satış işi ile kazanmaya başladı iseniz, onun müşterilerinize verdiği keyif sizin için vazgeçilemez boyut-lara ulaşacaktır. Kısaca satış yapmak tam olarak aşkı yaşamaktır.

Uzun yıllardır satış yönetimi ala-nında çalışmalarınızı sürdürüyor-sunuz. Peki, ilk satış deneyiminizi bizimle paylaşabilir misiniz? Elbette. İlk satış deneyimimi ilkokul yıllarımda yaşadım. Rahmetli de-dem Mehmet Ali Nalbantoğlu’nun bir kuruyemiş dükkânı vardı. Bir gün bana, bir poşet dolusu çekirdek verdi ve “Bisikletine bin, bunu da yanına al, arkadaşlarına bardağı 1 liradan sat, parayı da bana getir, kârını sana vereceğim.” dedi. İstediği şekilde yaptım ve kendimi çok mutlu hisset-tim. Tüm çekirdekleri satıp parasını dedeme götürdüğümde, bana bir poşet daha çekirdek uzattı. Üstelik, parayı da bana bıraktı. Bu böyle bir-kaç kez daha tekrarlandı. Daha sonra çekirdeklerden kazandığım para ile dedemden kutu kutu sakızlar satın aldım ve onları da sattım. Böylece hem satış işini öğreniyor, hem de yaz tatillerimi oynayarak değerlen-diriyordum. Şimdi düşünüyorum da ne kadar değerli bir deneyim olmuş benim için.

Artıfarma Group Yönetim Kurulu Başkanı ve Eczane Yönetim Danışmanı Faruk Nalbantoğlu’yla, yeni baskısı önümüzdeki günlerde piya-saya çıkacak olan Beden Dili ile Etkili Satış Yönetimi isimli kitabı hakkında konuştuk.

Page 33: Farmalive dergi 9 sayı

31farmalivedergi.com

Kitabınızda da belirttiğiniz gibi, hayal kurmanın çok önemli ol-duğuna inanıyorsunuz. Sizin için hayaller niçin önemli? Jim Rohn’un bir sözünü çok seve-rim. Der ki Rohn; “Hayalleri olmayan insanlar, hayalleri olan başka insan-lar için yaşarlar.” Hayatım boyunca hep hayallerim oldu benim. Aslın-da, doğduğumuz ilk andan itibaren hep hayal kurarız. Benim için önemli olan, hayallerin ne olduğunu anla-maktır. Kimi insanlar için hayaller, ulaşılabilir hedeflere dönüşür; kimi insanlar ise yalnızca hayalleriyle ya-şar. Hayal kurmak güzeldir, insanı rahatlatır ama aynı zamanda haya-tı ile ilgili tasarımlar yapmasına da yardımcı olur. Bu tasarımlardan her biri hedeftir. İş hayatında hedefleri büyütmenin önemi tartışılamaz. He-defleri büyütmek, başarının artışını sağlar. Ve yalnızca hayallerine değer veren insanlar, hedeflerini büyütme şansı yakalar. Hayaller, bilinçaltını he-defe odaklar, zihni dış algılara açar. Fırsatları yaratan insanın kendisidir. Bu ise zihni dış algılara açmakla olur. Hayaller, aynı zamanda da hayat amacımız için çalışma gücünü katar bize. Başarıya ulaşmak için, öncelikle hayat amacımızı oluşturmalı, sonra buna uygun hayaller geliştirmeli ve bu hayalleri gerçekleştirmeyi hedef edinmeli, bizi bu hedeflere götüre-cek planlar yapmalıyız. Kendimize hayallerimizle bir dünya kurarken, bunun makul düzeyde ulaşılabilir olması ve bir süresinin olması işimi-zi kolaylaştıracaktır. Oluşturduğunuz vizyona inanmak, hayat amacımızı gerçekleştirmemize yardımcı olacak ve bizi başarıya ulaştıracaktır.

Sizce başarı nedir? Başarının öl-çülebileceğine inanıyor musu-nuz? Elbette inanıyorum. Bence başarı, doğru hedefe ulaşmakla ölçülebilir. Önemli olan, insanın ne istediğini bilmesidir. İnsanoğlu çoğu zaman kendi isteklerinin farkına varırken, kimi zaman bu isteklerini körükle-yecek başka etkenlere ihtiyaç duyar. Sonuçta öyle ya da böyle farkına varılan isekler hedefleri belirler. Eğer bir araba almak istiyorsanız almak istediğiniz arabanın markasını da bilmeli, o arabanın fiyatı ve diğer teknik özellikleri hakkında da bilgi toplamalı, hedefleri bu verilere göre ortaya koymalısınız. Kendimize koy-duğumuz hedefler hakkında bilgi

düzeyimiz arttıkça başarı düzeyimiz de artacaktır.

Kitabınıza geri dönersek, başarı-lı bir satışta beden dilinin önemi nedir? İletişimin üç temel unsuru vardır; söz, ses ve beden dili. 1967 yılında Albert Mahrebian ve Ferris’in yap-tığı araştırmaya göre iletişimde söz % 7, ses % 38 ve beden dili % 55 oranında etkilidir. Bu sonuçlardan yola çıkarak, ne söylediğimiz değil nasıl söylediğimiz daha önemlidir, diyebiliriz. İletişimin temelini beden dili oluşturur. Satış işinde iseniz, hem müşterilerinizin beden dili aracılığı ile onların hislerini anlamanız, hem de kendi duygularınızı karşı tarafa aktarmanız mümkündür.

Satış işinde beden dilinin etkin bir şekilde kullanımı hakkında bize birkaç ipucu verebilir misi-niz? Tabii ki. İyi bir satış elemanı için ol-mazsa olmaz olan gülümsemektir. Gülümsemek hem karşımızdaki ki-şiyi rahatlatır, hem de bizi olumlu duygularla doldurur. Müşterimizi karşılarkenki beden dilimiz, o satış görüşmesinin gidişatını da be-lirler. İnsanlar başka in-sanlar ile karşılaştıkların-da ilk birkaç dakikada o kişi ile ilgili kararlarını verirler. Müşterimizle karşılaştığımızda içten ve samimi bir şekilde gülümsemeliyiz. İlk karşılamada bede-nimiz iletişime açık olmalı. Kendimize güvenen bir şekil-de, dik bir duruş sergi lemeliyiz . Kollar mutlaka açık olmalı, eller belin üstünde ve avuçlarımız karşımızdaki kişi tarafın-dan görü-l e b i l e c e k ş e k i l d e o l m a l ı . K o l l a r ı n k a p a l ı d u r u -mu, ellerin cepte olduğu durumlar gibi hallerde kendimizi rahat his-setsek bile karşımızdaki kişi bundan

rahatsız olacaktır. İfademizde elle-rimizin açık ve avucumuzun karşı-mızdaki kişi tarafından görülebiliyor olması güven vericidir. Avucumuzu gösterirken karşımızdakine her bil-giyi aktardığımız imajı veririz. Ellerin yüzü kapatması genel olarak olum-suzluk ifadesi, endişe ya da yalanı işaret eder. Ayak ve bacakların duru-mu da önemlidir. Kişi, kendisini ya-kın hissettiği ya da iletişime geçmek istediği kişiye doğru bacak bacak üstüne atar. Ayakların çarpı durumu-na geçmesi ise stresin ve gerginliğin ifadesidir. Kişi bulunduğu ortamda, içinde bulunduğu diyalogdan rahat-sız olursa kaçma eğilimine girer ve ayaklarının yönünü kapıya çevirir. Bu davranışı gördüğümüzde ilgiyi üst seviyeye çıkarmalıyız.

Bize vakit ayırıp sorularımızı ce-vapladığınız için çok teşekkür ederiz. Kitabınızın yeni baskısı şimdiden hayırlı olsun.Ben teşekkür ederim, sağ olun.

PHARMA EĞT. DAN. YAY. ve ORG. TİC. ŞTİ.

Ataç 2 Sokak 72/4 Kızılay/ANKARATel: 0312 285 39 86

[email protected]

ISBN: 978-605-9845-08-3

‘’İnsanoğlu asırlardır, nefes alışını sürdürebilmek amacıyla türlü şeylere ihtiyaç

duymuş ve bu ihtiyaçlarını karşılamanın yollarını aramıştır. Başlangıçta hiçbir

önemi olmayan birçok ihtiyaç, öğrenildikten sonra hayatın bir parçası haline

gelebilir. İşin özü neye ihtiyacının olduğunu bilmektedir. İhtiyaçlar gideril-

mediğinde insan psikolojisinde ciddi baskılar yaratır. Bu nedenle satış yapmak

yanlızca bir ürünü müşteriye satmak değil, onun ruhuna dokunabilmektir.

Beden dili, her iletişimde olduğu gibi şatışta da iletişimin temelini oluşturur.

Müşterilerinizin beden dili aracılığı ile onların hislerini anlamanız ve kendi duygu-

larınızı karşı tarafa aktarmanız mümkündür. Eğer olumlu düşünceler barındırır-

sanız, beden dili kullanımınız olumlu yönde gelişecektir ve duygularınız olumsuz-

sa, siz ne kadar gizlemek için uğraşırsanız uğraşın, bedeniniz sizi mutlaka ele

verecektir. Satış; bilginiz, tecrübeniz, bedeniniz, hisleriniz ve hedeflerinizle bir bütündür. En

iyi satıcılar bunlara hâkim olabilen satıcılardır. Bu yüzden satış yapmak, sanat

yapmak gibidir.’’

Etkili Satış Yönetimi

Beden DiliF a r u k N a l b a n t o ğ l u

F a r u k N a l b a n t o ğ l u

Fa

ru

k

Na

lb

an

to

ğl

u ile

Etkili Satış Yönetimi

Beden Diliile

Etkili Satış Yönetimi

Beden Dili

ile

4.Basım

Page 34: Farmalive dergi 9 sayı

32 Ocak - Şubat 2016

Yönetici Koçu Umut Kısa

Tabi asıl konumuz rüya yorumları değil. Yüksekten düş-mek sadece fiziksel olarak yüksekten düşmeyi anlatmı-yor bu yazıda. Yüksek diye tanımladığımız her neresiyse oradan bahsediyorum. Bu birisi için zenginlik, diğeri için makam ya da sevgi dolu bir ilişki de olabilir. Hatta bir yakınınızı kaybetmenizi bile yüksekten düşme grubuna dahil edebilirsiniz. Yüksek diye tanımladığınız yerden düştüyseniz düştünüz. Elbette hep birlikte ağlayabiliriz. Ancak, acınızı paylaşmak dışında size nasıl bir fayda-sı olur bilmiyorum. Çalıştığım yöneticilerden biri bana sıklıkla gördüğü yüksekten düşme rüyasını anlatırdı. Hatta bunu araştırdığını ve kötü haber olduğuna inan-dığını söylerdi. Üstelik de bir süre sonra genel müdür olduğu şirketindeki görevine hoş olmayan bir şekilde son verildi. Doğal olarak, kurumun sağladığı imkânlar oldukça bol iken hem mali olarak hem de itibar olarak onun tanımıyla birden “yüksekten düşüverdi”.Önümüzde bazı seçenekler vardı.1. Birlikte ağlayabilirdik2. Düştüğümüz yerde kalabilirdik3. Yeniden yukarı gitmeye çabalayabilirdikBirlikte ağlamak kısa vade için aslında fena bir çözüm olmayabilir. Yaşanan her olumsuzlukta mutlu olacak değiliz. Birileri bizi anlamalı ve acımızı yaşamak doğamızın gereği. Ancak, zihnimizin bağışıklık sistemi oldukça güçlüdür. Yeni duruma uyum sağlama konusunda dünyadaki en uyumlu ya-ratıklar olduğumuzu söylemem gerekir. Kısa sürede toparlanabilecek bir mekanizmamız var. Tabi ki altında bağlı ya da takılı kaldığımız başka duygular yoksa.Örneğimizde “genel müdür” olan kişi hem piyasa bilgisi hem de tecrübesi ile kendi firmasını kurup aynı alanda müteşebbis olmayı becerebildi. O ka-dar büyüdü ki, şimdilerde eski şirketi olan yabancı firma piyasadan çıkmak üzere. Şu anda sorduğum-da düştüğüne çok memnun olduğunu iletiyor.Benim çok sevdiğim bir söz var.“Dibe gitmek değil, dipte kalmak başarısızlıktır”

Küçükken kendi rüyalarımda yüksek bir yerden boşluğa düştüğümü gördürdüm. Biraz araştırma yaptığımda, bu tip bir rüyanın birçok insan tarafından deneyimlendiğini gördüm. Araştırmacı psikologlar Eleanor J. Gibson and Richard D. Walk’a göre, insanoğlunun doğuş-tan getirdiği iki korku var. Bunlardan birincisi yüksek ses, diğeri ise yüksekten düşmektir. Bunu yeni doğan bir bebekte bile görebilirsiniz. Yani gözlemlenmesi oldukça kolaydır. Ben pek rüya tabirlerine inanmam ama yine de genel olarak rüyada yüksekten düşmenin pek de iyi bir haberci olmadığını söyleyen rüya yorumcuları da var.

HİÇ YÜKSEKTEN DÜŞTÜNÜZ MÜ?

Page 35: Farmalive dergi 9 sayı

33farmalivedergi.com

Elbette ki yukarıdaki paragrafı fazla klişe ve genelleştirme olarak görebilirsiniz. Haklısınız da… Ancak böyle söyleme-sinin asıl nedeni C Grubu öğrencilerin kendi hayatlarında başarısızlığa alışık olmaları nedeniyle daha kolay risk aldık-ları ve diğer hiç kimse onları işe almadığı için müteşebbis oldukları yönündedir. Zengin olan Kiyosaki derki; “Muha-sebe bilmeme gerek yok, muhasebeciyi işe alabildikten sonra.”Değerlendirmeyi size bırakıyorum. Asıl mesele “Yüksekten Düşme” korkusu ile hiç yükseğe çıkmayacağınız mı, yoksa yüksekten düştüğünüzde yeniden ayağa kalkmayı becerip beceremeyeceğiniz mi? Her iki sorudan hangisi size daha fazla uyuyorsa onu cevaplayın. Ancak benim yine de bazı tavsiyelerim var.Başarısızlığı öğrenin. Başarısızlık pratikleri yapabilirsiniz.

Hem de çok kolayca. Önce küçük ve kaldırabileceğiniz ba-şarısızlıklarla hatta kesin başarısız olacağınızı bile bile baş-layın. Öyle ki başarısızlık başka bir başarı olsun. Benim en sık verdiğim tavsiyem size saçma gelebilir ancak yine de söyleyeceğim. Mesela bir fast food dükkânına gidip alaca-ğınız hamburger için indirim isteyebilirsiniz. Ya da büyük bir alışveriş mağazasında bir ürünü ücretsiz almak istedi-ğinizi söyleyebilirsiniz. Başta tedirginlik yaratsa da sonra çok eğlendiğinizi fark edeceksiniz. Önemli olan küçük ba-şarısızlık kaslarınızı geliştirebilmeniz için pratik yapmak ne de olsa. Sonrasında risk alma beceriniz de artacak ve aynı zamanda “Yüksekten” düştüğünüzde çok daha hızlı ayağa kalkabileceksiniz.

Hayatımızı yaşarken, gerçek öğrenmeleri kendi başarısız-lıklarımızla gerçekleştiririz. Aslında başarısızlık yoktur, geri bildirim vardır. Başarısız olur, öğrenir, kendimizi geliştirir ve yeniden deneriz. Bazen öğrenene kadar deneriz. Aynı bir çocuğun emeklemeyi öğrenmesi gibi…Hayatımda yürümede birkaç defa başarısız olduğu için, yürümekten vazgeçen bir çocuk henüz görmedim. “Zen-gin Baba, Yoksul Baba” kitabının yazarı Robert Kiyosa-ki’nin hoşuma giden bir anlatımı var.“Okullardan genelde üç çeşit insan mezun olur, A Grubu öğrenciler genellikle çok başarılı ve okulda derece alan çocuklardır. B grubu öğrenciler onlardan sonra gelirler ancak mezun olurlar. C Grubu öğrenciler ise, genellik-le okullarda sınıfta kalarak ya da dersleri tekrar ederek geçerler. Ancak gerçek hayatta A Grubu öğrenciler özel şirketlerde “Beyaz Yaka” işleri yaparken, B Grubu öğrenci-lerin en büyük ideali “devlete kapak atmak” olur. C grubu ise genellikle A Grubunun “Beyaz Yaka” olduğu şirketler-de “Patron” olur.”

Page 36: Farmalive dergi 9 sayı

34 Ocak - Şubat 2016

MBA, Uzm. Ecz. Güzide Zehra Dişli [email protected]

ECZANEDE MÜLAKAT

TEKNİKLERİ-3

Pek çok işletmede olduğu gibi eczanedeki mülakatlarda da İş Başvuru Formu doldu-rulması sıklıkla çekinilen konulardan biridir. Yazılı özgeçmişi olan ya da olmayan aday-lara görüşme sırasında çalakalem yazdırı-lan özgeçmişler pek çok işe alımda yeterli sayılmaktadır. Oysa iş başvurusu yapan adayın özelliklerine dair kendi el yazısı ve ıslak imzasıyla beyan özelliği taşımaktadır. Yazdığı özellikler arasında gerçek olmadığı anlaşıldığında yalan beyana girmektedir. Bu nedenlerle iş başvuru formu doldurulması eczanedeki iş görüşmeleri pratiğinde yer alması gereken noktalardan birini oluştur-maktadır.

: Adınız ve Soyadınız :Doğum Yeriniz:T.C. Kimlik No Doğum Tarihiniz: İkamet Adresiniz:Ev Telefonunuz :Cep Telefonunuze-posta adresinizCinsiyet Bay Bayan :Medeni HalinizAskerlik durumu Yapıldı Tecilli Muaf

Başvuru formundaki bilgilerin ne derinlikte olacağı tama-men işverenin bu belgeyi hangi amaçla kullanmak iste-diğine bağlı olarak geniş ya da dar kapsamlı olabilir. Bazı formlarda sadece kısa özgeçmiş yer alırken benim öne-rim özellikle görev tanımında yer almasını istenen teknik noktalarda soruların sorularak çalışandan detaylı bilgiler alınmasıdır. Doldurma süresinin kısa olması istendiğinden hazır formlar kullanılarak adayın kısa bilgilerle doldurması sağlanabilir.

Ayrıca iş başvurusunda bulunan kişinin yazdıklarını be-yan olarak kabul ettiğine dair “Bu iş başvuru ve bilgi for-munda beyanlarım doğrudur. Bilerek yanlış bilgi verdiğim veya bazı bilgileri gizlediğim anlaşıldığı takdirde, bundan doğacak sorumluluğu şimdiden kabul ettiğim gibi, işime son verilmesi karşısında hiçbir hak ve tazminat istemeye-ceğimi, işe alındığım taktirde beyan ettiğim her türlü bilgi, belge ve sertifikaları teslim edeceğimi de bildiririm.” Şek-linde bir ifadenin altında tarih ve ıslak imza olması belge gücünü artıran unsurlardan olacaktır.

Kişisel bilgiler bölümünde aşağıdaki bilgilerin doldurul-ması istenebilir

Page 37: Farmalive dergi 9 sayı

35farmalivedergi.com

ECZANEDE MÜLAKAT

TEKNİKLERİ-3

Araçla bir yere gönderilmesi planlanan adaylar için İş gü-venliği açısından aktif araç kullanabiliyor musunuz? Sürü-cü belgeniz var mı? gibi soruların sorulması ilerdeki olası durumlar için kendi beyanı olarak kayıtlara geçecektir. Yoğun araç kullanmak durumunda kalacak çalışanlar için ileri sürüş teknikleri sertifikasının olup olmadığı sorulabilir. Bu durumda işe alındığında sertifika kopyasının alınarak dosyasına konması gerekmektedir

Asgari geçim indirimi konusunda doğru işlem yapılması için medeni hal, evli ise eşin çalışıp çalışmadığı, çocuk sa-yısı gibi bilgiler sorulabilir. İşe girişte daha detaylı aile du-rumu bilgi formu imzalatılmalı ve durum değişikliklerinde evlilik, boşanma ya da doğum belgeleri gibi belgelerle özlük dosyası güncel tutulmalıdır.

Çalışma sırasında karşılaşılabilecek sağlık sorunlarını ön-görmek üzere Kronik hastalığınız var mı? Ya da Geçirdi-ğiniz Önemli Rahatsızlıklar ve Tıbbi Operasyonlar var mı? Varsa neler gibi sorular sorulabilir. Bedensel engellik varsa oranı ölçüsünde vergi indirimi ve diğer desteklerin kullanımı gündeme geleceğinden bilgi-lerin edinilmesi yararlı olabilir.

Sigara kullanımı eczane içinde kanunen yasak olduğun-dan sigara molalarında mekan dışında kullanılması koşu-luyla değerlendirmeye alınmalıdır.

Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi durumların şahsın kendi beyanı ile belgelenmesi kanunen önem arz etmek-tedir.

2011 yılında 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda yapılan değişiklikler sonucun-da “Eczane teknikeri” meslek tanımını yapılması nedeniyle ilgili okuldan mezuniyet belgesinin varlığı önemlidir. Ben-zer şekilde “eczanede çalışan destek personeli eğitimini” tamamlamış olan çalışanlar eczane teknikeri yetkisiyle çalışabileceklerinden ilgili sertifikanın varlığı ve işe alım gerçekleştiğinde mesleki yeterlilik belgesi olarak diploma

ya da sertifikanın kopyası çalışanın özlük dosyasına ko-nulmalıdır.

Bazı işyerlerinde önem arz edebilen yabancı dil bilgisinin durumuna dair beyan eksik bilgi nedeniyle kaynaklanacak yanlış anlaşılmalar durumunda kanıt olarak kullanılabile-cektir.

İş güvenliği eğitimine katıldığını beyan eden çalışanlar işe alımında tercihi etkileyecek önemli eğitimlerin beyanı da önemlidir. İşe alım durumunda sertifikanın kopyası özlük dosyasına konulmak üzere istenmelidir.

Adayların bildiği eczane bilgisayar programları ( Byte, Havan, Eczanem, Farmakom, İlon, Tebeos ve Diğer ) ve kullanım düzeyleri kullanıcı hatalarına karşı beyan niteliği taşımaktadır. Adayın bilgisayar programı kullanım seviye-sini belirleyen sertifika var ise sertifikanın adı ve sertifikayı veren kurumun adının da bildirilmesi yararlı olacaktır.

En önemli bir diğer bölüm ise adayın önceden çalıştı-ğını beyan ettiği eczaneler, çalışma sürelerine aittir. Bu bölümde yazılacak “Çalışma beyanında bulunduğunuz yer ve kişilerle görüşülerek referans kontrolü yapılmasını kabul etmektesiniz.” İbaresi referans kontrolü için önem taşımaktadır.

Gerektiğinde fazla mesai yapmak için bir kısıtlamasının olup olmadığı, gereğinde vardiyalı çalışma konusunda yorumu gibi bilgiler ileride fazla çalışma durumu gerekti-ğinde yine kanıt niteliği taşıyacaktır.

Ayrıca SUT ve diğer kurumların gerektirdiği bilgi donanı-mına dair beyanı da iş sözleşmesine eklenecek madde ile ileride olası cezalarda önem arz edecektir.

Özetle iş başvuru formu adayın yapabileceğini beyan etti-ği ve görev tanımında yer alan görevleri yerine getireme-mesi durumunda belge olarak kullanılma niteliğine sahip olduğu niteliği ile her adayla iş görüşmesi öncesinde dol-durulmayı hak eden belgelerdendir.

Page 38: Farmalive dergi 9 sayı

36 Ocak - Şubat 2016

Etkin Eczacılar Derneği

Ecz. Ayşegül Yıldız

Ecz. Ayşegül Yıldız Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 1978 yılı mezunu olan Ayşegül Yıldız; Eczacı kooperatiflerinin kuruluş sürecinde aktif rol alarak, 1984 -1997 yılları arasında Samsun Eczacılar Kooperatifi’nde yönetici olarak çalıştı. 1997-2005 yılları ara-sında ise TEKB Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği’nde Genel Sekreterlik görevini yürüttü. Genel Sekreterlik döneminde SECOF’ un (Avrupa Eczacı Kooperatifleri Birliği) kuruluşunda ve SECOF İcra Kurulu’nda (1999- 2005) arasında görev aldı.. Halen İstanbul Levent’ te Dirim Eczanesi sahip ve mesul müdürlüğünü ve Etkin Eczacılık Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürütmektedir.

“Etkin Eczacılık Derneği” Tür-kiye’de benzeri olmayan bir oluşum. Özellikle eğitime ve gelişmeye verdiğiniz önem dik-kat çekiyor. Dernek nasıl ve ne zaman, hangi motivasyonla doğdu?

Derneğimiz 2009 yılında, eczacılık alanındaki mevcut ve gelecekteki olası gelişmeleri gözönüne alarak birlikte hareket etmek üzere yola çı-kan 13 kurucu üye tarafından kurul-muş ve hızla büyüyerek bugün 230 üyeye ulaşmıştır. Üye profilimiz örgütlü olmanın gü-cüne inanan, eczanelerinde iyi ecza-cılık uygulamalarının gereğini yerine getirmeyi, mesleki ve ticari olarak güçlenmeyi hedefleyen, güvenilir, bilgili, eğitime, yeniliğe açık eczacı-lardan oluşuyor. İstanbul dahil 30 ilde üyemiz var.

Derneğin kuruluşunda belirlediğimiz stratejik amaçlarımızı şöyle sıralaya-biliriz:

Eczacılık mesleğinin geleneksel ’ilaç sağlayıcı’ rolü dışında; •Eczacının koruyucu sağlıkta, er-ken teşhiste ve kronik hastalıkların yönetiminde yaratabileceği katma değerle ilgili farkındalık yaratmak, eczacının sağlık alanındaki konum-landırılmasını daha etkin hale getir-mek için çalışmak, •Gelişmekte olan yeni gereksinim-ler doğrultusunda, üyelerinin mes-leki - ticari bilgi ve becerisini dünya standartlarında geliştirmek •Dernek üyesi eczanelerden veri-len eczane hizmetlerini çeşitlendire-rek ve hizmet kalitesini yükselterek,

verimliliği yüksek örnek bir eczane modeli yaratmakBu amaçlar doğrultusunda da çalış-malarımızı 4 alanda yürütüyoruz.EĞİTİM başlığı altında bütün bir yıl için planlanmış hedefi belli mesleki ve işletme eğitimlerimizin yanısıra kişisel gelişim, ürün eğitimlerimiz oluyor. TANITIM (pazarlama) alanında 2 ayda bir üye eczanelerimizden hal-ka ücretsiz ulaştırılan, önemli bir bilgi kaynağı olan ‘ETKIN SAĞLIK’ dergisini yayınlıyoruz. Web sitemiz ve FB hesabımız üze-rinden dernek faaliyetlerini duyuru-yoruzç Yıl içinde 5 kez KORUYUCU SAĞ-LIK KAMPANYASI düzenliyoruz, bu kampanyalarla eczacının sağ-lık sistemine yaratabileceği katma değerle ilgili farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz. Bunlar Sigara (9 Şubat Dünya Siga-rayı Bırakma Günü), Kilo Kontrolu, Güneş, Kış hastalıkları ve Diyabet (14 Kasım Dünya Diyabet günü) konula-rında gerçekleştirilmekte. Her yıl 14 Mayıs’ta ayrıca Eczacılık Günü kapsamında bir kampanya düzenleyerek topluma ‘Eczacınız mahallenizde, sokağınızda, yaşadı-

Page 39: Farmalive dergi 9 sayı

37farmalivedergi.com

ğınız çevrede size en yakın sağlık danışmanınızdır’ mesajını aktarma-ya çalışıyoruzBunun dışında her yıl bahar ayla-rında ilaç fiyatlandırmada referans aldığımız bir ülkeye mesleki tur düzenliyoruz. Her yıl Aralık ayında ise yurt dışın-dan önemli konuşmacıların katıldı-ğı sempozyum niteliğinde yıl sonu toplantısı düzenliyoruz. Üyelerimizin dernek faaliyet alanının dışında kalan her türlü gereksinimi için, ayrıca sinerji yaratılabilecek her alanda Eczacı Odaları, Eczacı Kooperatifleri ve tüm eczacı organizasyonlarıyla, ilaç firmalarıyla İŞBİRLİKLERİ geliştiriyoruz .

ECZANE İŞ MODELİ geliştirmek de en önemli faaliyet alanlarımızdan biri . Burada ortak satın alma, kalite çalışmaları yürütüyoruz.

Eğitimleriniz hakkında genel hatlarıyla bilgi alabilir miyiz? Eğitimlerimizin tümü stratejik amaç-larımız doğrultusunda planlanmak-ta.Mesleki eğitimlerimizi iki ana baş-lık üzerinden yapıyoruz. ‘Kronik Hastalıklar’ ve ‘Eczanede Yönetilebilecek Semptomlar’ Bu eğitimlerde amacımız söz konu-su sağlık durumlarında standart bir eczacı yaklaşımı geliştirmekBu doğrultuda bu yıl başlattığımız ‘Gelecek Bizim Projesi’ kapsamında, önce bilgilerimizi tazelemek adına Genel Farmakoloji, sonra sırasıyla eczanede en sık karşılaştımız kronik hastalıklar olan Hipertansiyon, Di-yabet ve Astım- Koah’ı işledik. Kronik hastalıklar konusunda eği-timlerimizi Eczacılık Fakülteleri’nin çok değerli hocalarıyla yürütmekte-yiz . Eğitimlerin içeriğinde hastalığın patofizyolojisi, kullanılan ilaçlar, far-masotik bakım ve eczacı yaklaşımı ile olgu çalışmaları yer almaktaİkinci başlığımız olan ‘Eczanede Yö-netilebilecek Semptomlar’ konulu eğitimlerimiz ise eczacının koruyu-cu/ önleyici tavsiye ve yaklaşımı ile

hastaya yön verebileceği sağlık du-rumlarını içermekte. Bu kapsamda bu yıl soğuk algınlığı, kadın sağlığı, basit yaralanmalar ve gastrointesti-nal sistemi işledik. Yine bu yıl Gelecek Bizim Projesi’ kapsamında yaptığımız işletme eği-timlerinde Tüketici Alışkanlıkları ve Trendler, Portföy Yönetimi, Stok Yönetimi, Ka-tegori Yönetimi, Teşhir Alan Yöneti-mi, Fiyatlandırma, Eczanede İletişim , Satış Teknikleri, Karlılık Yönetimi, Ekip Yönetimi konularını işledik . Bu eğitimleri teknisyen eğitimi ve birey-sel danışmanlıklar izledi.Diğer bir başlığımız da kişisel geli-şim. Yine bu yıl Sosyal Stiller ve Su-num Becerileri eğitimlerini aldık bu kapsamda.Eczacılarmız “Etkin Eczacılık Derneği“ faaliyetlerinden na-sıl yararlanabilirler? Nasıl üye olabilirler? Dernek üyeliği için gereken koşul-lara web sitemiz üzerinden başvu-rarak veya telefonla ulaşabilirler, en kısa sürede başvurularıyla ilgili dö-nüş yapılacaktır.

Page 40: Farmalive dergi 9 sayı

38 Ocak - Şubat 2016

Toprak Sergen

Page 41: Farmalive dergi 9 sayı

39farmalivedergi.com

1)Merhaba Toprak Bey. Çok yönlü bir sanatçı kişiliğiniz var. En çok hangi alanda kendinizi başarılı buluyorsunuz?Teşekkür ederim. Hepsinde. Aslında başarılı bul-muyorum. Hepsini yapmaya çalışıyorum sadece. Yaptığım her şey çok değerli, o yüzden de hiçbi-rini birbirinden ayırmayı düşünmedim.

2) Sizce başarı nedir? Başarı ile mutluluk ara-sında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?Mükemmel olmak. Başarı bu demek bence. Ba-şarılı olan mutludur da. Çünkü mükemmellik dozuna yaklaşmış oluyorsun. Ben kendimi orda nasıl hissediyorum. Valla kendime 10 üzerinden 9 veririm. Kendimi dengeli, mutlu, başarılı, iyi his-sediyorum.

3) Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanı-yorsunuz. Bu alanda yeni projeleriniz var mı?Topraksergen.tv 6 yıldır devam eden bir olay za-ten. 6. yılımıza girdik. 1 buçuk milyon civarında insan aktif bir şekilde bizi takip ediyor. Günde 15 civarında yayın yapıyoruz ve doğadan bilime, hayvanlardan sanat dolu her şeye, kampanyalar-dan güncel bakış açılarına kadar hemen hemen her şeyi entegre ediyoruz., 4. Kendisini televizyonda tanıtan ve sevdi-ren Torak Sergen’i neden artık televizyonlar-da görmüyoruz?İnternetin televizyon mecrasından çok daha par-lak, eğlenceli, canlı ve yaratıcı olduğunu çok net bir şekilde biliyorum. O yüzden de 7 yıldır televiz-yon dizisi ve benzeri şeyleri ısrarla yapmıyorum. Çünkü hem şoför arkası olsun hem tekerlek üstü olsun hem de bir yandan o da olsun ama bu ol-masın, ben bunu eleştireyim ama içinde durayım. Yani pek çok insan eleştiriyor ama yapmaya da devam ediyor. O zaman niye eleştiriyorsun? Yapı-yorsun? Bense yapmıyorum. Yapmamaya da de-vam ediyorum. Ve zaman geçtikçe de seviyenin düşüşünden televizyon denen şeyin nasıl abuk sabuk bir şeye dönüştüğünden çok net bir biçim-de emin oluyorum. Hepimizde eminim bunu gö-rüyoruz ama birilerinin bir şeyler yapması değil yapmaması o tarafın yok olmasına sebebiyet ve-recektir. Ama insanlar hem yapıp hem konuştuğu için(çoğunluktan bahsediyorum) benimki biraz şaşırtıcı ve garip geliyor.

5) Son zamanlarda televizyon tiyatroculuğu oldukça gündemde. Bu konuda siz neler düşü-nüyorsunuz?Televizyon tiyatroculuğu da bu anlamda televizyon-da yapılan bir şey olduğu için “yani işte yapıyorlar bir şeyler”.

6)Hayatınıza bir de tangoyu kattınız. Neden tango? Tango benim sevdiğim müzik ve dans türleri ara-sında. İkisinin de bir araya gelmesiyle bir numara olan bir şey . Müzik dinlemeyi çok seviyorum, müzik dinlerken tango dinleyebiliyorum. Dans etmeyi çok seviyorum ve tango yapabiliyorum. Müthiş. Bam-başka dünyalar bambaşka evrenler. Çok güzel bir şey.

7)Müzikle de ilgileniyorsunuz. Kimleri dinle-mekten hoşlanıyorsunuz?Evet. Her şeyi. Başarılı, güzel, iyi, mükemmel, şaha-nekulade olan her şeyi. Hiçbir seçiciliğim yoktur ben onu dinlemem bunu dinlemem falan gibi. Güzel ol-duğu zaman hiçbir sıkıntı yok.

8)Size dair bize verebileceğiniz en yeni, en son haber nedir?Mesela çok fazla sahne üstü moderasyonu ve per-formansı yaptım. Nerdeyse her hafta sonu bir yer-lerde bir şeyler sundum. Ve bunlar arasında da 4 5 aydır TURKCELL i sunmaktan büyük mutluluk duy-duğumu söyleyebilirim. Benimle beraber hareket eden 15 20 civarında marka var. Bu sadece sahne performansı hepsine çok teşekkür ederim. Reklam seslendirmeleri de aynı şekilde devam ediyor. Bu bir bütünleşik iletişim başka dünyalarda başarıları yürütüp keyfiniz de yerinde olabilir bir yandan. Ben ona bir örneğim galiba.

Page 42: Farmalive dergi 9 sayı

40 Ocak - Şubat 2016

Page 43: Farmalive dergi 9 sayı

41farmalivedergi.com

9) Eczanelerle ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Sürekli gittiğiniz bir eczane var mı? Yok, baya sağlıklı bir tipim ben. Devam etti-ğim belli bir eczane yok o yüzden. Ama pek çok eczacı ve doktor arkadaşım var. Pek çok şeyin içindeyim. İşte bu fiyatların serbest bı-rakılması bakalım nasıl olacak dediğim bir an oldu benim için.

10)Bir eczaneden ve eczacıdan beklenti-leriniz nelerdir? İşini iyi yapması yeterli.

11)Son olarak sizin eklemek istedikleri-niz?Süper bir söyleşi oldu. İnsanların bizim yap-tıklarımızı daha çok takip edebilmesi ve izle-yebilmesi için facebook, twitter, instagram ve vine hesaplarımızın, hatta periscope hesapla-rımızın olduğunu söylemek yeterli herhalde. Herkese çok teşekkür ederim.

Page 44: Farmalive dergi 9 sayı

42 Ocak - Şubat 2016

Dr. Alkım Saygın

En Son Ne Zaman Bir Müzeyi Ziyaret Ettiniz?

Ankara’ya, 2001 yılının Eylül başlarında babamla birlikte geldim ve o zamanki PTT Misafirhanesi’nde kaldık. Bir hafta sonra, Eryaman 3. Etap’ta 1+1’lerden bir tane kirala-mış ve yerleşmiştim de. Sonra babam, Trabzon’a dönmüş-tü; bense, yeni hayatıma alışmaya çalışıyordum. İlk olarak görmek istediğim yer Anıtkabir’di, orayı Ankara’ya gelişi-min ikinci günü babamla birlikte ziyaret etmiştik. Sonra da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni görmek istiyordum, babam döndükten sonra orayı ziyaret etmeye gittim.

Henüz kapıdan içeri yeni adım atmıştım ki kendimi, ço-cukluğumun o en güzel yıllarında hissettim. Bizim evimiz o zamanlar, Trabzon’un Ayasofya Semti’nde, Fatih Mahal-lesi’ndeydi. Çocukların oyun oynayabileceği iki yer vardı; bunlardan biri, Bereket Fırını ve Sedat Amca’nın dükka-nının arasında kalan sokaktı. Diğeri ise Fatih İlkokulu’nun bahçesiydi. Bense, bu iki yerde de aradığımı bulamaz ve Ayasofya Müzesi’nin bahçesine giderdim. Ancak kapıdan değil, bitişikteki apartmanın bahçe duvarına tırmanıp mü-zenin avlusuna bakan tellerin üstünden geçerek girerdim.

Küçük çocukları, ebeveynleri olmadan içeri sokmazlardı çünkü. Sonra da bahçedeki heykelleri, kitabeleri, lahitleri seyrederdim gizlice. Özellikle de kitabeler, bana çok il-ginç gelir ve günün birinde bunları okumayı düşlerdim. Bulunduğum yere doğru ziyaretçiler gelmeye başlayınca da esaret anlarım son bulur; içlerinden birinin çocuğuy-muşum gibi davranır, müzeyi rahat rahat tavaf ederdim. Bu sefer, biletimi alıp Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden içeri girdim. Gerçi, artık bacadan değil de kapıdan girebi-lecek kadar büyümüştüm; ama ben hala, bu eserler karşı-sında, çocukluğumun o en güzel yıllarında duyduğum ilgi ve merakı saklı tutuyordum. Ta o zamandan beri müzeler, benim için hep gizemli ve doğaüstü mekanlar olmuştu; hatta, çocukların bu me-

kanlarda korkup ağlamasınlar diye ebeveynleri olmadan müzelere alınmadıklarına inanırdım o zamanlar. İçerisi, epeyce kalabalıktı; fakat, gözüme hiç çocuk ilişmedi. Eğer geçmişte benim yaptığım gibi bir yerlere saklanmamış-salar tabii. Dört farklı turist kafilesi vardı ve sanırım, o an müzeyi ziyaret edenlerin yaş ortalaması, kırkın altında de-ğildi. Daha sonraları da vakit buldukça, bu müzeyi ziyarete gittim ve her defasında kendimi, yine çocukluğuma geri dönmüşüm gibi hissettim. Zaten, müzeler değil midir geç-miş, bugün ve geleceği birbirlerine bağlayan?

Ne var ki, gözüme yine hiç çocuk ilişmedi ve yaş ortalama-sı hakkında da pek farklı bir izlenim edinemedim. Gerçek-ten de bu topraklarda, çok büyük medeniyetler kurulmuş, yaşamış ve yok olup gitmiş; bizlere de kendileri hakkında pek çok şey bırakmışlar. Biz ise bugüne kadar, ne kendi kültür ve medeniyetimizi kemaliyle öğrenebilmişiz, ne de bu topraklarda kurulup gelişen diğer kültür ve medeniyet-leri. Ne kadar acıdır ki, bizde “tarih bilinci”, yalnızca resmi tarih yazımcılarının anlattığı hikayelerin hatmedilmesi ola-rak anlaşılmış; binlerce yıllık Anadolu kültür ve medeniyet-lerini öğrenmek konusunda, ne bir isteğimiz olmuş, ne de bu konularda kemaliyle inceleme yapabilmişiz.

Sanılmasın ki, bu topraklarda bizden öncekilerin kültür ve medeniyetleri, bizim için hiçbir şey ifade etmez. Hiçbir kül-tür ve medeniyet, homojen değildir ve olmasını beklemek de yersiz olur. İnsan, kapalı bir sistem değildir ve değişen ekonomik, siyasi, toplumsal, vb. şart ve gereklere göre, farklı kültür ve medeniyetlerle yakın ilişkilere girer; yaşa-mını daha iyiye, daha güzele doğru evirmek ister. Bu ilişki-ler sonucu, başka kültür ve medeniyetlerden aldığı çeşitli unsurları, kendi kültür ve medeniyetiyle uygun hale getirir.

Örneğin, devşirme sisteminin ilk defa Sümerler tarafın-

Hacettepe Felsefe’yi kazandığımı öğrendiğimde, sevinçten havalara uçmuştum. Ancak, aradan kısa bir süre geçtikten sonra, içimi korkuyla karışık bir endişe kaplamıştı. İlk defa ai-lemden bu kadar uzağa gidecek; havasını, suyunu, insanlarını bilmediğim bu kentte bir başıma kalacaktım. Ailem benim, ilk önce yurda yerleşmemi ve birkaç arkadaş bularak birlikte eve çıkmamızı istiyordu. Belki böylesi hem ekonomik, hem de insani nedenlerle pek makul olacaktı. Fakat, buna ben yanaşmadım; bilinmezliklerle dolu bu kentte tüm zorlukların üstesinden kendi başıma gelmeyi öğrenmek istedim.

[email protected]

Page 45: Farmalive dergi 9 sayı

43farmalivedergi.com

dan geliştirildiğini; farklı kent-devletleri arasında birlik ve beraberliği güçlendirmek için ilk defa Kral Nubangan-tum öncülüğünde bu sistemin uygulandığını, sonradan bunun İnduslu tüccarlar marifetiyle Güneydoğu Asya’ya taşındığını kaçımız biliyor? Peki ya, Klasik Türk Sanat Mü-ziği’ndeki makamların Bizans müziğinden; daha da de-rine inersek, Grek müziğinden geldiğini, bunların Farabi öncülüğünde Türk kültürüne aktarıldığını ve katı kurallara bağlandığını?

Şahsi kanaatim şu ki tarih bilinci, her milletin önce kendi tarihinin, sonra da başka milletlerin tarihinin bilgisiyle olu-şacak ve tüm insanlar arasında en geniş ölçüde birlik ve beraberlik sağlayacak bu ve bu gibi ortaklıkların bilincidir. Gözümüze yaklaştırdığımız bir bozuk paranın güneşten

daha büyük görünmesi gibi, hangi milletler yalnızca kendi tarihleriyle ilgilenir ve bunu en yüksek değer haline ge-tirirlerse, gözlerinde büyüttükleri tarihin ihtişamı da aynı şekilde zahiridir.

Neden hafta sonlarımızı, ailecek müzelerde geçir miyo-ruz? Neden çocuklarımıza, henüz küçük yaşlardan iti-baren, gerçek bir tarih bilinci aşılamak için herhangi bir özveride bulunmuyoruz? Ne dersiniz, bu hafta sonunu ailecek, bulunduğumuz muhite en yakın müzeyi ziyaretle geçirmek ve ne kadar geç kalmış olursak olalım, bu top-rakların tarihini öğrenmek için bir ilk adım atmak, güzel bir fikir değil mi? Takdir sizin!

Page 46: Farmalive dergi 9 sayı

44 Ocak - Şubat 2016

Başarı Hikayeleri

BİR MUCİT BİN MUCİZE;ATAMAN ÖZBAY

“Yedi yaşımda bindiğim kamyonun frenleri patladı ve hayata yuvarlandım...”

Öncelikle sizi biraz daha yakından tanımak isteriz, Ataman Özbay kimdir ?Ben İzmit'te yaşayan fakir bir ailenin çocuğu olarak dün-yaya gelen ve çocukluk yıllarında yokluk içinde yaşamış biriyim. Ailemin maddi imkanlarının kısıtlı olması nede-niyle 7 yaşımda çalışmaya başladım. Hayatım boyunca hem çalışıp hem okuyup hem de hayatımı sürdürmeye devam ettim. Gazete sattım, matbaada çalıştım, manav-da çalıştım, futbol oynadım. Çocukluk yıllarımda yaptığım bu işler kendimi geliştirmemde büyük önem taşıdı. İlkokul sonrası, ortaokul, lise ve sonrasında üniversiteyi okudum. Üniversite sonrası okulda hocam olan Simten hanımla evlendim ve Hayrabolu'ya yerleştim. Hayrabolu'da ilk ec-zanemizi açarak iş hayatına başlamış oldum. Daha sonra ikinci eczanemi açtım, bir yağ fabrikası aldım, matbaa ku-rarak gazete çıkarmaya başladım. Uzun zaman bu işleri yaptıktan sonra İstanbul'a yerleşmeye karar verdim ve Sir-keci'de ilk eczanemi açtım. Peşin para toptancılık yaparak bir ilke imza attım. İşler iyice büyüdükten sonra ıslak men-dil işine girdim. Dünyada ve ülkemizde yapılmamış işler yapmayı başardım ve uzun yıllar sektörümde lider oldum. Şimdilerde üniversitelerde seminerler vererek gençlerimi-ze yardımcı olmaya çalışıyorum.

Peki ataman özbay nasıl düşünür? Yaratıcılığı, yeni fikirleri nasıl yakalar?Kendimde gördüğüm belki de en önemli yanım çok iyi gözlemci olmamdır. Gittiğim her yerde mutlaka olanı biteni gözlemlerim. Araştırmacı tarafım her zaman ağar basmıştır. Bir şeyi kafama taktığımda en ince ayrıntısına kadar araştırır onu en iyi şekilde yaparım. Bana göre en önemli yanlarımdan biride hayal kurmaktır. Her sabah ezanından sonra oturur yapacaklarımın ya da yapmak istediklerimin hayalini kurarım. Yapılmamışları ve ihtiyaç olan şeyleri tespit etmeye çalışır bu yönde zaman harca-rım. İşime aşık olmaksa beni tamamlayan yanımdır.

Küçük yaşta iş hayatına başlamanızın bir hikayesi var mı?Annem ve kardeşlerimle bir yolculuk esnasında bindiği-miz kamyonun frenleri patladı ve herkes araçtan atladı. Sadece annem ve benim atlayamadığımız kamyon bir süre sonra tam uçurumun kenarında bulunan ağaca çar-parak durdu. O ağaç hayatımızın kurtulmasına neden oldu. Ancak yaşamış olduğum kaza kekeme olmama

neden oldu. Uzun süre kekemeliğin verdiği rahatsızlık ile yaşadım. Kimileri ağzıma çakıl taşı koyarak konuşursam kekemeliğimin geçeceğini söylerken kimileri deniz kena-rında bağırmamı tavsiye etti. Bende bu durumdan kurtul-mak adına sokaklarda gazete satmaya başladım. Gazete satmaya başlamamın en önemli nedenlerinden biri de aile bütçesine fayda sağlamak düşüncesiydi. Hem bağı-rıyor, insanlarla konuşuyor hem de para kazanıyordum. Gazete satmak sayesinde yaşadığım kekemelikten kurtul-makla beraber iş hayatına da başlamış oldum.

Pek çok başarınız, tecrübeniz var fikirlerinizi nasıl hayata geçirdiniz? Başarılarınızı neye borçlusunuz?Mutlaka herkesin başarılı olduğu yönler ve zamanlar vardır. Her başarının arkasında da bir hikaye mevcuttur. Ben başarımı çok ama çok çalışmaya her an işimle meş-gul olmaya borçluyum. İşimle yatar işimle kalkardım bir şey yapılacaksa o işi yapmadan gözüme uyku girmezdi. Mutlaka sonuca ulaştıracak yollar bulurdum. Bir yol olma-dıysa başka bir yol dener o yolda olmazsa bir başkasını deneyerek eninde sonunda başarıyla noktalardım. Başa-rımda ki en önemli etkenlerden biri de ailemdir. Tüm aile yılmadan çalışırdık. Her hafta toplantılar yapar neyi, ne zaman ve nasıl yapacağımızı belirlerdik. Araştırmaktan hiç yorulmadım her daim kendimi işimle ilgili araştırma yaparken buldum. Ekip çalışmasına her daim önem ver-dim. Çalışanlarımla patron işçi ilişkisinden çok ağabey kardeş ilişkisi içinde oldum. Çalışanlarımla her zaman aile olmaya önem verdim. Mutlu zamanlarında ve üzüntülü zamanlarında hep yanlarında oldum. Dolayısı ile onlarda aynı sevgi, saygı ve aidiyet duygusuyla bağlanıp çalıştılar. Bu bağlılık beraberinde hem fikirlerimin hayat geçmesine hem de başarıya ulaşmama neden oldu. Şunu da eklemek isterim ki bir işi yapacağıma inandığımda ne olursa olsun onu başarmak adına her şeyi yaptım. Olmaz yapamazsın deseler bile onlara tebessüm ederek ben o işi yapmak adına gerekli ne varsa yaptım. Sonunda başarımın mey-velerini hep beraber yedik. Kitabınız "7 yaşında bindiğim kamyonun firenleri patladı ve hayata yuvarlandım” ın hikayesini de din-lemek isteriz...İş hayatımı sonlandırıp üniversitelerde seminerler ver-meye başladıktan sonra gördüm ki gençlerimiz ne yapa-caklarını ve nereye gideceklerini bilmez durumdalar. Bu

Page 47: Farmalive dergi 9 sayı

45farmalivedergi.com

süreçte gerek okuyan gerekse iş hayatında olan kişilere yardımcı olabilmek adına tecrübelerimi paylaşmam ge-rektiğini düşündüm. O sıralarda birçok kişiden de kitap yazmam konusunda ısrarlar gelmeye başlayınca bende kitap yazmam gerektiğine kanaat getirdim. Böylece üni-versitelerde yan yana gelemediğim, iş hayatında tam ola-rak ne yapacağını bilmeyen ancak bir çıkış yolu bulama-yan, girişimci olmak isteyen bu yönde yeteneği olan fakat tam olarak ne yapacağını bilmeyenlere de kaynak olacak bir eser yazarak ulaştığımdan fazla kişiye ulaşmayı amaç edindim. Bana ulaşamayan kişiler de kitabımdan istifade edebilecek ve kendilerine yol gösterecek bir kaynağa sa-hip olacaklardı. Bu düşünce ile yola çıktım ve arzuladığım kitabımı yazdım. Yeni nesil için ne düşünüyorsunuz?Yeni nesil ne yazık ki her şey kolay olsun düşüncesinde. Ellerinden telefon düşmüyor sosyal medyada gereğinden fazla zaman geçiriyorlar. Dolayısı ile bu durum onların ilerlemesine engel oluyor. Az çalışmak çok kazanmak isti-yorlar. Bu düşünce içinde oldukları için en küçük zorlukta dahi bırakmayı seçiyorlar. Günümüz dünyası olabildiğin-ce çalışmayı, kendini geliştirmeyi ve vizyon sahibi olmayı gerektiriyor. Rahat yaşamayı herkes ister ancak o rahat hayatı yaşayabilmek için önce yorulmak gerekir. Yabancı dil öğrenmeleri, küçük yaşta çalışmaya başlamaları onları çok daha başarılı yapacaktır.

Bir başarı formülünüz olsaydı ?İşine aşkla sarılmak ve yüzde yüz müşteri memnuniyeti bana göre başarının formülüdür. Bir de eczacılar birleşip ortak iş yaparlarsa işte o zaman başarı artarak devam eder.

Türkiye'de eczanelerin durumu ile ilgili neler düşü-nüyorsunuz?Geçmişe oranla şimdi kar oranı oldukça düşük. 6 Yıldır ilaç fiyatlarında en ufak bir artış yok. Avrupa'nın en ucuz ilacı ülkemizde. Bununla birlikte kira fiyatları artıyor, personel maaşı artıyor, elektrik, su ve diğer giderlerde artmaya de-vam ediyor. Tüm masraflarımızda yaklaşık % 40 artış oldu ilaç fiyatlarının artmamış olması doğal olarak kazancın düşmesine ve hayatımızı idame etme noktasında sıkıntı yaşamamıza neden oldu. Şunu çok net söyleyebilirim ki, eczacılar zor durumda. Avrupalı eczacılar çok kazanırken ülkemizde var olan eczacılar az kazanmakta. Çok fazla ec-zacı mezun olduğu için iki eczane olması gereken yerde beş eczane var buda kazancın düşmesine neden oldu. Bu durumunda dengelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Eczacılarımıza önerileriniz nelerdir?Yeni mezun eczacılara en büyük önerim ortak hareket et-sinler, her eczane bir ilaçtan on adet almak yerine on ec-zane birleşip yüz adet alsın. Böylece yüksek adet ilaç alımı yapılacağı için kampanyalardan istifade edecek ve daha uygun fiyatlara ilaç alabileceklerdir. Buda daha iyi kazanç elde etmelerine neden olacaktır. Eğer stok idaresini iyi yapmazlarsa zarar edeceklerdir. Ayrıca mutlaka sermaye birleşimi sağlayıp üretime geçmeliler. Gerek kozmetik ge-rekse farklı alanlarda üretim yaparak daha iyi kazanç elde edebilirler. Türkiye'de en güçlü ve yaygın kurumun ecza-cılık olduğuna inanıyorum omuz omuza vermeli ve ecza-cıların gücünü göstermeliler. En dikkat etmeleri gereken konu ise kazandıklarından fazla harcamamak olmalıdır.

Page 48: Farmalive dergi 9 sayı

46 Ocak - Şubat 2016

PROF. DR. HAMDİ TEMEL

Röportaj: Özge Esirger

Değerli hocamız Prof. Dr. Hamdi Temel’in yaptığı araştırmalar sonucunda Ame-rika’nın San Francisco eyaletinde pet şişe satışları yasaklandı. Herkes için önemli bir başarıya imza atan hocamız ile beraber çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Pet şişesiz bir yaşam diliyoruz.Keyifli okumalar.

PET ŞİŞELERİN GERÇEK YÜZÜ

Öncelikle Hamdi Temel kimdir? 1990 yılında Dicle Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak akademik hayata atıldım, 2008 yılından bu za-mana kadar da profesör olarak üniversitemde görevi-me devam etmekteyim. Hamdi Temel'i iki yönlü olarak ele alabiliriz diye düşünüyorum. Birincisi akademik bo-yutum ki Kazakistan'dan Cezayir'e kadar çok geniş bir lisansüstü öğrenci yelpazem var. Dünyanın sayılı labo-ratuvarlardan biri olan Dicle Üniversitesi Bilim ve Tek-noloji Uygulama ve Araştırma Laboratuvarımı kurdum, şuan TÜRKAK'dan akrediteyiz ve Gıda Tarım ve Hay-vancılık Bakanlığından da akredite olmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda Dicle üniversitesi Eczacılık Fakültesinin kurucu dekanlığını yürütmekteyim. Çalışmalarım daha çok metal kompleksi sentezi ve onların uygulamalarına yönelik çalışmalar. Bu sıralarda Bor bileşiklerine de ilgi duymaya başladık ve onun uygulama alanlarını da çalı-şıyoruz. İkinci boyutum ise tamamen sosyal bir kişiliğe sahip olmam. Haftalık değişik gazetelerde ve internet si-telerinde köşe yazılarım var, güncel konularda fikirlerimi paylaşıyorum. Konferanslar, seminerler, TV ya da radyo programlarına katılarak Türkiye'de oldukça popüler olan "Naylon aşkı öldürür" kitabımdaki bilgileri paylaşıyorum. Özellikle de Naylon poşetlerin verdiği zararları anlatma-ya gayret ediyorum.

Yaptığınız çalışmalar ve aldığınız sonuçlar hakkın-da neler söyleyebilirsiniz?Yaptığımız çalışma sadece Türkiye’de değil dünyada da ses getirdi. Piyasalarda farklı markalı pet şişeleri toplayıp LC MS IT TOF cihazında, pet şişelerdeki su ile ilgili bir analiz yaptık ve ne yazık ki bütün pet şişelerin içinde 3 tane farklı kimyasal madde bulduk. Çalışmalarımızdan sonra örneğin geçen yaz, Amerika’nın San Francisco eyaletinde 330 ve 500 mililitrelik pet şişelerin yasaklandı-ğını söylediler. Kanada, Avustralya ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde de bu tip çalışmaların yapıldığını duyuyoruz. Geçen yıl Marland’da Mass Specktra sempozyumun da bildirimiz çok dikkat çekmişti. Bizim yaptığımız bu ça-lışmada içindeki kimyasalların bulunması kolay bir şey değildi, çünkü bunların hepsi patentli ürünler ve eser oranda suda bulunmaktadırlar. Şu an Türkiye’de ve Or-tadoğu’da tek olan ve faaliyet gösteren LC MS IT TOF cihazı ile biz bulduk ki çok az oranda da olsa biz bu

kimyasalların kalitatif tayinlerini bulabiliyoruz. Bu çalışmadan sonra, çok güvenilir diye pet şişelerdeki suyun bebeklere verilmesini doğru bulmuyorum. Ben ke-sinlikle bebeklerin ve hamilelerin bu pet şişelerdeki su-ları içmeleri taraftarı değilim. Damacana suları aldıktan sonra hemen eğer evlerinde varsa cam şişelere koyabi-lirler. Lokantaların ve büyük otellerde satılan 330 ve 500 mililitrelik pet şişelerin yasaklanmasını tavsiye ediyorum. Çünkü uzun zaman beklemekte ve güneşle doğrudan etki altında bulunmaktadırlar. Sokaklarda, her tarafta bir pet şişe kirliliği görülmekte. Bu pet şişeleri yeniden kazanma makineleri var. Türkiye’de de bunlar yaygınlaştırılabilirse çok uygun olur.

Pet şişe ve naylon poşetler ile ilgili ülkemiz ne du-rumda?Naylon, bir virüs gibi… Kadınların çorabından ped’ine, erkeklerin tişörtünden pantolonuna, çocukların okul for-masından beslenme çantasına, bebeklerin alt bezinden biberonuna kadar her yanımıza sızmış durumda. Ve her tehlikeli virüs gibi hızla yayılıyor. Çağa ayak uyduruyor, ya-kalanmak istemeyen bir katil gibi sürekli kılık değiştiriyor! Kimi zaman plastik su damacanası kılığına girerek zehir-liyor bizi, kimi zaman naylon poşet olup deniz kuşlarını öldürüyor, balıkların cinsiyetiyle oynuyor! Bazen Bisphe-nol A (BPA) formunda kanseri azdırıyor, bazen de çatal, bıçak, tabak, bardak şeklinde kanımıza karışıveriyor. Evet, naylon, aşkı öldürüyor. Duyarsız insanların naylon aşkı da, tüm canlıları öldürüyor! Bu nedenle Türkiye ve tüm Dünyada bu konuya yönelik alternatif çözüm önerileri sunulmalı ve radikal önlemlerin alınması gerekmektedir. Ne yazık ki Türkiye'de bu konu-lara yönelik çalışmalar çok yavaştır. Belki bu araştırmaları-mızdan sonra ülkemizde de gerekli önlemleri alırız.

Page 49: Farmalive dergi 9 sayı

47farmalivedergi.com

Sürekli gittiğiniz bir eczane var mı? Sizce Eczane ve hasta (müşteri) arasında ilişki nasıl olmalı?Devamlı gittiğim ve çok samimi olduğum eczacı arkadaş-larım var ve isteyerek de onların yanına gidiyorum. Ama Eczacı Hasta arasındaki ilişki yeterli değil, hala kalfalar ile muhatap olan hastalarımızın veya müşterilerimizin şikâ-yetleri ta bizlere kadar geliyor. Eczacılarımız bir an bile olsun eczanelerini boş bırakmamaları gerekmektedir. Devamlı güler yüzlü ve sempatik olunmasının daha fazla müşteri çekeceğini söyleyebiliriz. Ya da müşteri kazanma-ya yönelik Eğitim programlarına ya da seminerlere katı-labilirler.

Eczanelerde hazırlanan ürünler hakkında ne düşü-nüyorsunuz ve son olarak eczacılarımıza tavsiyele-riniz nelerdir?Eczanelerde hazırlanan ürünler çok önemli, hala millet olarak el yapımı ürünlere çok önem veriyoruz ve anlık ha-zırlanan ürünleri kullanmayı bende tercih ediyorum. Son olarak eczacılarımızın akademik hayata daha bir önem vermeleri gerektiğini, özellikle de kozmetik sektöründe daha aktif olunması gerektiğini söyleyebilirim.

Page 50: Farmalive dergi 9 sayı

48 Ocak - Şubat 2016

Emeklerinin karşılığını almak herkesi onure eden bir du-rumdur, biz akademisyenler için de araştırmalarımızın so-nucunda değişimler oluşturmak böyledir. Sanırım neden bahsettiğimi çoğunuz anladınız; son günlerde Türkiye ve ABD gündeminde ses getiren pet şişeler ile ilgili çalışma-larımız… Doğrudan sağlığımızı ilgilendiren bu çalışma gerçekten de büyük önem taşımaktadır. Pet şişelere karşı açtığımız savaşta şimdiye kadar söylenmiş olan her şeyi ilk defa bilimsel veriler ile açıklamış olmamız kamuoyunda yankılar oluşturdu. Bu çalışma sırasında belki de hayatım-da ilk defa olarak beklediğim sonuçlarının çıkmamasını diledim. Çünkü bu gerçekten insan sağlığını ciddi şekilde tehdit eden sonuçlar içermekteydi.

Fakat ne yazık ki yanılmadığımızı anlamakta çok da ge-cikmedik. Piyasadan toplamış olduğumuz değişik mar-kalardaki pet şişlerde bulunan suyun bin bir zorlukla al-dığımız LC MS IT TOF cihazımız ile analizlerini yaptık ve pet şişelerde patentli olan 3 farklı kimyasal bulduk ki bu kimyasallar polimerik maddenin ömrünü uzatmak için, kararlılığını arttırmak için ya da UV ışınların emilmesi için katılan maddelerdi. Her cihaz ile bulunması mümkün olmayan bu patentli kimyasalları şu an ülkemizde aktif olarak çalışan tek cihaz ile uzun emeklerimiz sonucunda tespit ettik. Daha sonra 8 gün güneş ışınlarına maruz bı-raktığımız pet şişelerdeki suda bulunan bu kimyasalların sayısının 5’e çıkmış olduğunu da gözlemledik.

Bu sonuçları gerekli tüm resmi kurumlar ile paylaştık. Plastik firmalar ile görüşmelerimiz oldu. Konu sağlık olunca konuya yaklaşımda oldukça içten olduğunu gör-dük. Önümüzdeki günlerde yapıcı sonuçlar alacağımıza da inanıyorum. Ulaştığımız bu sonuçları American Society of Mass Spectrometry konferansında da sunduk, orada da çok ciddi ilgi ve alaka gördü çalışmalarımızda elde et-tiğimiz sonuçlar ve ardından tüm dünya da pet şişelere karşı bakış açısı değişmiş ve herkes çözüme yönelik çalış-malar ve gayretler içine girmiştir. Hatta Amerika’nın San Francisco gibi bazı eyaletlerde 330 ve 500 mililitrelik pet şişeler bu çalışmaların bir sonucu olarak yasaklanmıştır. Ayrıca bazı plastik firmaları bu konu üzerine ciddi projeler

üretmeye başlamışlar, kırılmazlık önlenirse cam pet gibi geleceği olan projelere de adım atmışlardır.Pet şişeler içinde saklanan sularda bulduğumuz bu mad-deler asla ihmale gelmez! Belki su içinde eser oranda bulunmaktadırlar ama yıllar sonra bu kimyasallar vücut-ta birikecek ve dönüşü olmayan sonuçlar oluşturacaktır. Böbreklere, sinir sistemlerine, solunum sistemlerine veya karaciğere zarar verebildiği bilimsel veriler ile açıktır. Ken-disinin ve sevdiklerinin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri adına herkesin bu konuda üzerine düşen görevi yapması gerekmektedir.

En azından bireyler kendisini korumak için basit çözüm-ler üretebilir. Markası olmayan ya da son kullanma tarihi yazılmayan pet şişeler alınmamalı, güneş ışınlarına maruz kalmış pet şişelerden su içilmemeli, özellikle de sokak-larda günlerce güneşte kalan pet şişeler alınmamalıdır. Çocuklarımızın çantalarında pet şişeler günlerce kalabil-mekte ve onları çocuklarımız içmektedir. Bu konuda daha duyarlı olmalı mümkünse küçük bir termos içinde yan-larına su vermeli ya da en azından pet şişelerini her gün değiştirerek içine taze su koymalıyız.

Son günlerde bebeklerine su içiren annelerimizin: ” pet şi-şeler daha sağlıklı o nedenle içiriyoruz” diye yanlış bilgileri var. Sularını cam şişelerde saklamalılar. Eğer belediyenin suyu güvenilir ise her zaman akan su taze sudur mantığı ile hareket edilmesi gerektiği düsturu unutulmamalıdır. Evlerimizde kesinlikle cam şişelerimizde suyun saklanması gerekmektedir.Hamile bayanlar pet şişeden mümkün olduğunca kaçın-malılardır.Sonuç olarak pet şişedeki suları günlük hayatımızdan ne kadar çıkarırsak o derece daha sağlıklı bir hayatımız olur, yoksa o eser oranda olan kimyasalların bir gün başımıza iş açacağı muhakkaktır, benden söylemesi…

Bu bir teşekkür yazısı esasen, yıllarca süren çalışmalarımı-zın güzel meyvelerini almaya başlamanın vermiş olduğu gururun yazısı…

Prof.Dr.Hamdi TEMEL

PET ŞİŞENİN İÇİNDEKİ GERÇEK!

Page 51: Farmalive dergi 9 sayı

49farmalivedergi.com

Ecz.Murat AKER

ECZACILARIN GÜNCEL SORUNLARI VE

GELECEKTEN BEKLENTİLERİMİZ…Her ne kadar son çıkarılan yasaya göre eczacılık; ‘Hastalıkların teşhis ve tedavisi ile hasta-lıklardan korunmada kullanılan tabii ve sentetik kaynaklı ilaç hammaddelerinden değişik farmasötik tipte ilaçların hazırlanması ve hastaya sunulması; ilacın analizlerinin yapılması, far-makolojik etkisinin devamlılığı, emniyeti, etkinliği ve maliyeti bakımından gözetimi; ilaçla ilgili standardizasyon ve kalite güvenliğinin sağlanması ve ilaç kullanımına bağlı sorunlar hakkında hastaların bilgilendirilmesi ve çıkan sorunların bildiriminin yapılmasına ilişkin faaliyetleri yürü-tülen sağlık hizmeti’ olarak tanımlanmış ise de eczacı bir kimlik arayışı içerisindedir.

Akademik eğitimimizin yarısı laboratuvarlarda üretime yönelik verilse de, günümüz Türkiye’sinde eczane ecza-cısı; büyük çoğunluğuyla kendi sermayesiyle vatandaşın ilaçlarının temin edilmesinde taşeronluk yapan, adeta memurlaştırılan bir meslek grubu haline getirilmiştir.Gününün büyük bir kısmını SGK uygulamaları arasında boğularak geçiren eczacı, verdiği sağlık hizmetinin mad-di-manevi bedelini alamamakta, ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamaktadır.

Elimizdeki TEB verilerine göre; ülkemizdeki eczacıların ay-lık ortalama gelirleri 3000 TL civarındadır.Sözün kısası, eczane eczacılarının 1. derecede sorunu ‘ECZANE EKONOMİSİ’ dir. Kazançlarımız eczanelerimizi ayakta tutmaya, yatırım yapıp geliştirmeye maalesef yet-memektedir.

2012 yılında çıkartılan yasaya göre eczane açma kriter-leri; ilçe sınırları içindeki nüfusa göre en az 3500 kişiye 1 eczane olacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. Ancak buna rağmen eğitime başlamış ve önümüzdeki yıllarda başlayacak 46 eczacılık fakültesi ile, günümüzde mezun olan eczacı sayısı 1000 iken bu sayı yıllık 3000’ler üzerine çıkacaktır. Dolayısıyla şu anda ve gelecekte en önemli 2. sorunumuz ‘ECZACI ENFLASYONU’DUR.

Mezun olan ve olacak eczacılara acilen yeni istihdam alanları yaratılmalıdır. Belki de en önemlisi, ancak zaman ve uygulanabilirlik açı-sından 3. sıraya aldığım bir diğer sorunumuz ‘ECZACILIK EĞİTİMİ’DİR.

Hızla gelişen sağlık ve teknoloji çağında, eczacılık mes-leğini ayakta tutacak yegane unsur, eczacının ‘BİLGİ’Sİ olacaktır. Eczacılık fakültelerinde bu yönde çalışmalar yapılmaktadır. Yedi Eczacılık Fakültesi akreditasyonunu tamamlamıştır. Eczacılık eğitimi süre olarak 5 yıla çıkarıl-masına rağmen eğitimde branşlaşma sağlanamamıştır. Bunun için eczacılık öğrencileri, eğitim ve öğrenimlerinin 3. yılından itibaren eczane eczacılığı dışındaki alanlara da yönlendirilerek eczacılık eğitimi günümüz şartlarına göre güncellenmelidir.

Eczacıların sorunlarını hepimiz zaten çok iyi biliyoruz. Bu maddeleri 4, 5, 6 gibi sıralayarak uzatmak istemiyorum.

3 temel sorunu belirttikten sonra ‘ gelecekten beklenti-lerimiz neler? ‘ Kısa bir şekilde bu konuya değinmek is-tiyorum;

Eczanelerimizin halkın sağlığının korunmasında 1. Basa-mak hizmet sunucu olarak toplumda hak ettiği yerinin tekrar düzenlenmesi ve bu hizmetin karşılığı olarak ‘MES-LEK HAKKI’ nın siyasi otoriteler tarafından kanuni çerçe-vesinin çizilmesi, sorunlarımıza çözüm olarak düşünül-melidir. Bu, eczanelerimizi yarınlara taşıyabilmemiz için gerekli en önemli beklentimizdir. Bu konuda acilen bir düzenleme yapılmadığı taktirde, za-ten bozuk olan ülkemiz ekonomisi içinde eczanelerimiz önümüzdeki 1-2 yıl içerisinde hızlı bir şekilde kapanma sürecini yaşayacak ve eczane eczacılığı tekelleşmeye doğ-ru gidecektir.

Çıkarılan yasal düzenlemelerle ilaç, kozmetik, vitamin ve besin desteği gibi alanların eczane dışına kaydırılması acilen durdurulmalıdır. Veteriner ilaçlar dahil olmak üze-re her türlü ilaç, vitamin, besin desteği ve dermokozme-tik ürünler eczane dışında hiç bir şekilde satılmamalı ve bunun için tekrar yasal düzenlemeler yapılarak, bu ko-nularda eğitim almış tek meslek grubu olarak eczacılara yetki verilmelidir. Bu düzenlemeler yapılmadığı taktirde ehli olmayan kişilerce ve internetten yapılan satışlardan dolayı halkın sağlığı ciddi anlamda tehlikeye girecek, ec-zaneler varlığını teşkil eden temel ürünleri satamaz hale gelecektir.

Gelişen dünyada, iyi bir eczacılık hizmeti sunabilmek için birçoğumuzun ekonomik gücü; istediğimiz metrajlarda, istediğimiz personel sayısıyla, istediğimiz ürün çeşitliliğiy-le eczaneler açmamıza imkan vermemektedir.Artık eczaneler küçük kişisel işletmeler olmalarının ötesin-de, nüfusun yoğun olduğu metropollerde, kurumsal ya-pılara dönüştürülmelidir. Nüfus kriteri göz önüne alınarak eczacı-eczacı ortaklığında eczanelerin açılmasının da bir ihtiyaç olduğu ve bu konunun tekrar tartışmaya açılması gerektiği düşüncemi de belirterek yazımı sonlandırmak istiyorum.

2016 yılının, ülkemiz eczacılarına, huzur, güven ve ümit getirmesini gönülden diliyorum.

Page 52: Farmalive dergi 9 sayı

50 Ocak - Şubat 2016

Onur Alp Öztürk / OTOMOTİ[email protected]

'' İTALYANCA EVRİMİN ADI 500X''

Fiat s.P.a dünya otomotiv endüstrisinde mihenk taşı olmuş bir gruptur.Her ne kadar araçlarına kötü yaftalar yapıştırılsa da Fiat s.P.a Lancia, Alfa Romeo, Maserati,Ferrari, Chrysler, Dodge, Jeep, Yamaha Motor Company, Iveco gibi markaları içinde barındıran, saygı duyulması gereken endüstriyel bir devdir.Ve bu sayıda Fiat’ın orta sınıf için ürettiği ve asıl ekonomik kaynağını oluşturduğu 500 modellerinden olan Fiat 500x’e değinece-ğiz.

Atası 1950 li yıllarda piyasaya sürülen minik fiat 500 olan bu araç evriminin sonucunda hayret verici bir crossover segmen-tine dönüştü. Yeni dönem üretimlerde retro modeller artmaya başladı ve neredeyse 50 li yılların modeli markanın kaderini çizmeye aday. İtalyan kimliği kendini hemen belli ediyor ve ''İtalyanca aşk başkadır'' filmini akla getirmeyi başarıyor. Araca ilk bindiğimde değişik bir tasarımın olduğunu oturma biçimi ön görüş mesafesi ve açısı, seçilen renkler ve direksiyon mul-timedia bölümlerinin göze ulaşılabilirliği bu aracın ancak bir İtalyan doğallığı ve şiirsel anlatımından ileri geldiğini hissettir-di.Bir İtalyan kentindeydim sanki.

İlk göze çarpan nokta aracın malzeme kalitesini çok iyi buldum. Fiat bu araçta farkını göstermeyi ve MPV segmentin-deki Freemont modeline bir gönderme yapmış. 500X kom-pakt SUV, daha çok bir Crossover.500 modellerinin en ciddisi. Şehirli ve dağcı iki versiyonu bulunuyor.Kadın ve erkek müş-teriler içinde seçeneğe sahipler.Popstar ve donanımları şehirli modeller için Cross ve Cross Plus opening edition ise özel üre-tim modeli donanımları,arazi için sunuluyor. Ayrıca BEATS marka ses sistemi kaliteli ses veriyor ki bu ilk defa gördüğüm bir ses sistemi, gerçekten fevkalade ve lüks. Ekran çözünürlüğüne gelirsek çok yüksek gelmedi bana açıkçası.İç mekanda kullanılan malzemeler kokpitin her yerinde, üst düzey işçilik kendini belli ediyor. Zaten deri kapılarda ve kol-tuklarda iç mekânda neredeyse her yerde kullanılmış.Arka koltuk diz mesafesi segment için oldukça yeterli. Arka koltukta oturanların klostrofobik bir hava yaşamayacağına eminim. 500X’in teknik altyapısı Jeep Renegade ile görüntüde hiçbir benzerlik bulunmamasına rağmen teknolojisini paylaşıyor. Konfor olarak süspansiyon orta sertlikte fakat bu konfor etkisini düşürmüyor darbe emme konusunda çok başarılı ol-duğu söylenebilir. Ara hızlanmaları 1.vitesten sonra kendini toparlıyor ve torku sayesinde başarılı hızlanma değerleri sunuyor.

Page 53: Farmalive dergi 9 sayı

51farmalivedergi.com

Sınıfında 3 farklı şanzıman tipine sahip tek otomobil olan 500X,• 5/6 ileri manuel• 6 ileri çift kavrama otomatik• 9 ileri tam otomatik

Şerit takip sistemi, kör nokta uyarı sistemi, çarpışma önleme sistemi,sınıfının ötesinde. Aktif güvenlik sistemleri sistemi, uyarı sistem, çarpışma önleme sistemi,adaptif hız sabitleyici, anahtarsız giriş ve çalıştırma, uconnectTM sistemi sayesinde sosyal medyaya, çevrimiçi müzik uygulamalarına, haberlere ya da canlıtrafik bilgisine erişebilme imkanıgibi özellikler aklıma gelen en önemlilerinden bazıları. Yakıt tüketimi ise ortalama 6.2lt seviyelerinde ve 120bg ve 140 bg aralığında benzinli ve dizel yakıt 59000TL ile 91.000 arasında değişken fiyat motor şanzıman seçeneklerine sahip.• Sürüş modu seçici

Tamamen akustiğe karşı üretilmiş aerodinamik tavan tasarımı etkileyici.Yeni 500x tasarlanırken çok önemli farklılıklar

yaratılmış.Otomobile baktığınız zaman en önemli şeylerden bir taneside hem tasarım olarak hemde dinamik olarak çok

önemli özelikler getiriyor.Yeni 500x e karakter veren çizgiler daha çok otomobilin farlarında ızgara seviyelerinde sisle-

rinde ve stoplarında devam ediyor bu da otomobile prestijli bir görüntü veriyor .Kaputa baktığınızda ortadan yumuşak

çizgilerle hareketlilik kazandırılmış. Dış tasarımın devamında sportif arka camın küçülerek indiğini göreceksiniz.Çamur-

luğun dışarı çıkması 18 inç jant ile entegrasyonu çok kuvvetli bir tasarım görüntüsü veriyor..ilk başta baktığınızda dikkat

çekmeyen ama önemli bir dizayn özelliği olan tavan ,çok akıcı bir şekilde devam ederken yanında kapıların üzerindeki

şerit kıvrılarak arkaya kadar devam ediyor ve spoilerı tamamlıyor.Genleri her ne kadar fiat 500 den gelse de ön farlar-

dan C sütununa uzanan bel çizgisi silik, ancak yarattığı dalga ile kaslı görünüm elde edilmiş.Arkadan görünüşte ise Fiat

logosunu vurgulayan ve stopları saran krom şeritlerde eski modele gönderme yapıyor.

Retro modası bitmemeli dedirten yeni eski tasarımı gördüğümüz bu otomobil,içinde italyancanın şiirselliğini ve do-

ğallığını barındıran bir üretim.Zarif ve tutkulu kullanıcıların kalbini fethetmeye hazır...

ŞİİRSEL BİR AERODİNAMİK

Page 54: Farmalive dergi 9 sayı

52 Ocak - Şubat 2016

Uzm.Psk. Rüya Turna

ERKEĞİN ALDATMASI Kaçınılmaz Mı

Bu gün “aldatma konusu” pek çok ilişkide karşımıza çıkıyor. İnsanız ve hata yapabiliriz. Verdiğimiz sözde durmayı başaramayabiliriz. Hatamızı fark ettiğimizde düzeltebileceğimiz bir ortamımız varsa kendimizi bağışlayarak düzeltmeye çalışmamız ve bundan diğer insanların zarar görmesini engellemeye ça-lışmamız en yetişkince olandır. Ancak bizim hatamızdan diğer insanlar zarar gördüyse, onların tepkilerini taşımak da yükümlülüğü-müzdür. Ancak hatayı doğru değerlendir-mek gerekir. “yakalanmak” değil “fiili yapmak” hata ya da suçtur. Bir yetişkin “erkek aldatır” diye düşünüyorsa, “evlilik sözü” verirken erkeğin bu söze uymayacağını yani güvenilir bir insan olmadığını, zarar veren, kötülük yapan bir insan olduğunu da kabul ediyor olmalıdır.

Erkeğin aldatmasının doğal kabul edildiği bir toplumda yaşadığımız bir gerçek. Ancak öyle bir toplumda yaşıyo-ruz ki, Türkiye’de yaşayan insanların arasında bilinç düze-yi, eğitim ve anlayış açısından neredeyse yüz yıllık farklar var. “Erkek aldatır” inancı kadını ezmeye çalışan, çaresiz bırakmaya çalışan, kadından korkan zihnin uzantısıdır. Ancak bu zihniyet henüz ortadan kalkmış da değildir. Her zihniyetin devam ettiricileri olduğu gibi bu zihniyetin de kadın ve erkek devam ettiricileri vardır. Aldatmayan er-keği “erkek olmamakla”, “salak olmakla”, “kılıbık olmakla”, “yetersiz olmakla”, “çekici olmamakla” suçlamak en güçlü silahlardır.

İnsanlar etraflarında kendilerine benzeyen insanlar gör-mekten hoşlanırlar. Cahil bir grup, içine entelektüel dü-zeyi yüksek birisini almaktan çekinir. Yalan söyleyerek ya-şamlarını sürdüren insanlar, dürüst insanlardan korkarlar. Hayatında aldatma öyküleri olan insanlar çevrelerinde bu öykülere sahip insanlar bulurlar. Okuyan insanlar okuyan

insanlarla arkadaşlık etmek ister. Babası annesini aldatmış, amcası yengesini aldatmış, kendisi karısını aldatmış bir er-kek, arkadaşının da karısını aldatmasını ister. İnsan kendi davranışını meşrulaştırmak ister. Bu farkındalık içinde de-ğerlendirmeye çalışıyoruz tüm durumları.

Ancak büyümek de özgürleşmektir. Diğerlerinden, farklı-lıklarından keyif alarak kendini kabul edebilmektir. Bazen gerekirse sürüden ayrılmayı başarabilmektir.Terapiye gelen bireylerle çalışırken öncelikle onların değer yargılarını anlayıp, ona göre bir hareket planı çiziyoruz. Çiftlere de bunu soruyoruz. Hangi düzeyde çalışacağımızı birlikte belirliyoruz. Kadın erkek olarak sosyal açıdan eşit haklara sahip olduklarını düşünüyorlar mı yoksa erkeği kadından daha “önemli, üstün, özgür ve sadakat gibi bir sorumluluk almayan” olarak mı kabul ediyorlar. Bu belir-leme işlemi bile düzgün yapıldığında eşler arasındaki pek çok sorunu çözüyor.

Eğer çiftlerden ikisi de “erkeğin aldatmasını” doğal kabul ediyorsa, çift terapisinde işimiz çok uzun sürmü-yor. Kadın, erkeğin “doğal ama kötü” olan bu davranışı-nı affetmesi için neler beklediğini belirliyor. Erkek “doğal ama kötü” bu davranışının bağışlanması için istenen öz-verilerde bulunuyor. “Bir daha tekrarlanmayacağına dair güvenceler” konusu da çalışılıyor. Birbirlerini sevdiklerini ve birbirleriyle evliliklerini devam ettirmek istedikleri ger-çeğinin altı çiziliyor. Bir dahaki aldatma öyküsüne kadar bu ilişki devam ediyor.

Ancak kadın, erkeğin aldatmasını doğal kabul et-miyorsa ve erkek, erkeğin aldatmasını doğal kabul ediyorsa durum değişiyor. Erkek terapiye haklılığını is-patlamak için geliyor. Burada evliliklerine devam etmek istiyorlarsa, terapi öncelikle birbirlerinin düşünce biçimle-rini anlama konusuna dönüyor.Karısını aldatan ve bu durumdan hiç yara almadan çıkmak isteyen ama karısı durumu öğrendiği için evlilikleri krize giren bir çok danışanım var.

Erkeğin iddiası “gizli kaldığı sürece makbuldür”. Bu du-rumda kendi hatası olarak gördüğü davranış biçimi “ya-kalanmış” olması. Süreç şu şekilde işliyor: Karısı açıkça yakaladığı halde yalanlamaya devam ediliyor. En köşeye sıkıştığında kabul ediyor. Ancak bu sefer kadının güveni tamamen ortadan kalkıyor. Zaten girdiği araştırmalarda bulduğu kanıtlar var. Bazıları yanlış oluyor. Adam kadını sürekli paranoyaklıkla suçluyor. Uyduruyorsun diye suçlu-yor. Psikolojik olarak hasta olmakla suçluyor. Adam inkar

?

Page 55: Farmalive dergi 9 sayı

53farmalivedergi.com

ve suçlamalara devam ediyor. Erkek olarak kendini öyle-sine haklı görüyor ki kadının aşkının darbe almasını kabul edemiyor. En başta asla boşanmayı kabul etmeyen erkek, boşanmayı da istemeye başlıyor ama bu konuda kendini haklı görerek.

Kadın ise daha karmaşık bir süreçte. Güvenerek evlenmiş. Güvenmesinin gerçekçi nedenleri bulunmuyor. Hatta ger-çekçi bakarsa güvenmemesi için nedenler bulması müm-kün. Ama bakmıyor. Evlilik fikri büyüleyici. Hayat boyu sevgi ve aile kurma fikri çok güzel. Gerçeklere gözler ka-panır. Aldatma ile karşılaşıp uyanıncaya kadar…

Oysa ki gerçekler çok ortadadır. Bakmaya cesaret etmek yeterlidir. Bir insanın inanç sistemi özel bir eğitim süreci-ne girmedikten sonra değişmez. Daha önce bir aldatma öyküsünün olması, kadın ve erkeğe bakış açısı, bir kişinin çok eleştirdiği konular bize onun inançları hakkında fikir verebileceği gibi, doğru soruları sorarak da, evlenmek is-tediğimiz kişinin aldığı sorumlulukların farkında olup ol-madığını ve bunları yerine getirip getiremeyeceğini gör-memiz çok kolaydır.

Genellikle kadının aldatılmış olduğu durumlarda erkeğin terapiye gelme amacı kendini haklı çıkartmak oluyor. Bu-nun için karısını, eski karısını, etraftaki kendisini haklı bul-mayan tüm insanları suçlamaya devam eder.Burada ancak erkeğin de kendi gelişmemiş yönlerini fark ve kabul ederek kendini ortaya koyması ve eski ilişkilerine geri dönmeye çalışmaktan vazgeçip, yeni bilinç düzeyle-riyle yeni bir ilişki kurmaları gerekiyor.

Erkeğin burada fark etmesi gereken bir gerçek de bu evli-lik biterse, karısını aldattığı ve krizi aşmayı başaramadıkla-rı için olacaktır. Çünkü kadın gerçekleri görerek adamı ka-bul etmeye çalışmaktadır. Ancak adam kadının gerçekleri inkar ederek kendisine hayranlığını beklemektedir. Evlilik sorumluluklarını kabul etmiş göründüğü halde “gizli giz-li yaparsam bir şey olmaz” mantığının bir az gelişmişlik, kendine yalan söylemekten başka bir şey olmadığını ka-bul etmek yerine “erkek yapar” şeklinde bir mantığa sığın-

maya çalışmaktadır.

Çift olarak terapiye devam etmeleri ancak birbirlerine eşit ve saygılı bir bakış açısıyla mümkün oluyor. Bakış açılarını terapi sürecinde değiştirmeleri mümkün olabiliyor. De-vam ederlerse ikisi de bir büyüme sürecine başlıyor.Kadın da erkek de “erkeğin ya da kadının aldatması-nı” doğru bulmadığı ama evliliklerinde aldatmanın gerçekleştiği ve yine de evliliklerini sürdürmek iste-yen çiftlerin olduğu durumlarda, terapi süreci ilişkinin kalitesini artırmaya yönelik oluyor. Aldatma olduğu için öncelikle bu krize neden olan durumlar masaya yatırılıyor ve çözülmeye başlanıyor.

Erkeğin aldattığı ve aldatmasının affedilmesi gere-ken basit bir hata olduğunu düşünmesine rağmen kadının bunu kabul edemediği durumlarda erkek kendi düşüncelerini sorgulamak da istemiyorsa tera-pi sürecine de devam etmek istemiyor. O durumda kadına destek vermeye devam ediyoruz.

Bu destek kadının büyümesine destek oluyor. Kadın ken-dini geliştirmeye devam ederken, yanında olan erkeğin “yetişkin olamamış, sorumluklarını taşıyamayan, güvenil-mez” bir birey olduğu gerçeğini kabul etmesi gerekiyor. Eşinin hangi yaşta takılıp kaldığını anlamaya çalışıyor. Ka-dın kendisini ve kocasını gerçekten tanıdığı zaman da ev-liliğini bir süre sürdürebiliyor. Aslında toplumumuzda “er-kek yapar” diyerek sanki erkeğe bir üstünlük verilmiş gibi bir durum söz konusudur. Ancak buradaki “erkek yapar, elinin kiridir”, durumunun “çocuk işte”, “delidir ne yapsa yeridir”, “sorumsuzun birisi, ondan beklenir”, şeklindeki aşağılamalardan farkı yoktur.

Çocuklardan ve psikolojik açıdan sağlıksız olanlardan so-rumluluk almaları, verdikleri sözde durmaları, yapamaya-cakları sözleri vermemeleri beklenmez. Bir erkekten de verdiği sözün bilincinde olmasının beklenmemesi aynı aşağılamadır. Kendine gerçekten saygı duyan bir erkek ya verdiği sözün arkasında durur ya da tutamayacağı sözleri vermez.

Page 56: Farmalive dergi 9 sayı

54 Ocak - Şubat 2016

Ancak bu farkındalık az gelişmiş insanlardan oluşan her toplumda olduğu gibi toplumumuzda da gelişmemiştir. Evlenirken ya da anne baba olurken hangi sorumlulukları aldığını düşünen çok az insan vardır. Bilinç düzeyi yüksel-dikçe, bireyin davranış, duygu ve düşünceleri ile ilgili so-rumluluk alma becerisi de yükselmektedir.Düşük bilinç düzeyinde davranışlarımızın etkilerinin farkı-na varmayız. Farkında olarak yaptığımız kötülükler daha azdır. Genellikle diğerlerine farkında olmadan zarar veririz. İnsana değer vermek de gelişmiş bilinç düzeyine ait bir davranış biçimidir.

Gelişmiş bilinç düzeyinde bir yetişkin evlenirken verilen “sadakat” sözünün anlamının farkında ve kabulündedir. Erkek aldatır şeklindeki bir inancı buraya yakıştıramaz. Böyle bir yaşantısı olduğunda da hiç kimse duymasa bile verdiği sözde durmadığı için yalan söyle-diğinin farkında olarak “utanç, mahcubiyet, suçluluk” gibi duygular yaşar. Terapiye başlama süreci bu duygularını bağışlayabilmek için olur. Karısı, onu aldattığını duymasa bile… Bu noktada yaptığı hatayı karısına anlatarak onu üz-mesi işi kolaylaştırmaz. Dürüst olacağı yer bu nokta de-ğildir. Yükünü kendi taşıyabilir. Karısına anlatarak acı çek-tirmesi gerekmez. Evliliğini devam ettirmek veya bitirmek gibi düşünceleri olabilir. Ancak yaptığı hatayı fark ederek kendini bağışlama sürecine girmesi daha doğru olacaktır.

Aldatma genellikle ergenlik çağına bir işarettir. Ergenlik dönemindeki bir bireye tüm sorumluluklarını yerine ge-

tireceği konusunda güvenmek doğru değildir. Çünkü o bir yetişkin değildir. Ona sorumluluklar verilmiştir. Ergen bu sorumlulukları almış görünse de zaten bir sorgulama dönemindedir. Bu sorgulama dönemi bu sorumluluklar-dan kaçması, yapmaması, isyan etmesi gibi durumları da kapsar. Okulu asan 15 yaşında bir öğrenci gördüğümüzde bunun aslında normal olan bir davranış olduğunu kabul eder ve bu öğrencinin bu davranışlarının sonuçlarını an-laması için ona ortam sağlarsak çocuk büyüyecektir. Eğer ona çok kızar, hakaretlere boğar, onu aşağılarsak sadece öfkelenecek ve davranışının sorumluluğunu almak adına bir sorgulamaya girmeyecektir. Eğer onun bu davranışıyla hiç ilgilenmez, aldırmazsak yine davranışını sorgulayıp bü-yüme şansı bulamayacaktır.

Güvenilir olmayı öğrenme yaşları daha küçük olmakla birlikte, hangi sorumlulukları aldığının farkında olmak ve aldığı sorumluluğu taşıma konusunda güvenilir olmak er-genlikte tamamlanır.Gerçek bir yetişkin “erkek aldatır” şeklinde bir inanca sa-hipse bu inancın sonuçlarını da kabul etmek durumunda-dır. Bu inanç ve gerçekler göz ardı edildiğinde, aldatılma ya da aldatma durumunda oluşan kaos ve acılar ise kaçı-nılmazdır.Yetişkin görüntüsünde çocuk ve ergenlerden oluşan bir toplum olduğumuzu kabul ettiğimizde büyümeye başlı-yoruz.

Page 57: Farmalive dergi 9 sayı

55farmalivedergi.com

DEĞERLİ ÇALIŞMALARIYLA ECZACILAR VAKFINI TANIYALIM

22 Ağustos 1995 tarihinde kurulan Eczacılar Eğitim Sağlık ve Kültür Sos-yal Dayanışma Vakfı’nın Var olma nedeni; Eczacılık mesleğinin Ecza-Koope-ratifçiliğinin ilaç ve eczacılık ile ilgili diğer kurum ve kuruluşların gelişme-sini sağlamak, meslektaşlar arasında dayanışma bilincini geliştirerek mes-leki ve sosyal alanda oluşturulacak projeleri yaşama geçirmektir.Amacımız; Her türlü iletişim aracından fayda-lanarak, vasıflı kişi ve kuruluşların desteği ile sosyal, kültürel ve sanat alanında faaliyetler yaparak vakfın tanınmasını ve büyümesini sağla-maktır.Bu çerçevede;Amacına uygun konularda kurs,se-miner ve toplantılar düzenlemekSergi açmak,arşiv ve dökümantas-yon düzenlemek

Sağlık ve eczacılık alanında çalışan diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapmakEczacılık ve sağlık alanında (halkı ve çevreyi ilgilendiren konularda)araştırma yapmak, proje üretmek, konuyla ilgili kuruluşlarla iş birliği yapmak.Vakfın amaçlarını gerçekleştirmek için kitap,dergi, broşür, takvim gibi malzemeler hazırlamak ve dağıtmak.Meslektaşlar arasında sosyal daya-nışmayı sağlamak için yardımlaşma,-birbirimize destek olma , acı ve tatlı günlerimizi paylaşmak, kolay iletişim kurabilmek için lokaller açmak.Yüzlerce başarılı ancak maddi sıkıntı çeken Eczacılık fakültesi öğrencisine

karşılıksız burs vermek ve onların daha mutlu olabilmesini sağlamak.Tüm insanların içinde var olan yar-dım duygusunu geliştirmek, daya-nışmanın ve paylaşmanın önemini anlatarak onların gönül zenginliğine ulaşmasını sağlamak istiyoruz.Birlikte üreterek hayalimiz olan YA-ŞAM EVİMİZİ hayata geçirmek isti-yoruz.Vakıflar köprüler gibidir. Vakfetmek isteyenler köprünün bir başında, ba-ğışı bekleyenler de köprünün öbür başında durmaktadır.Vakıf olarak bizler bu iki istek ara-sındaki bağı kurmak, kurarken de paylaşmak ve tam demokratik olmak istiyoruz.

Page 58: Farmalive dergi 9 sayı

56 Ocak - Şubat 2016

[email protected]üleyman Akyüz

İŞVERENLER MÜJDE! 6111 TEŞVİKİNİNSÜRESİ UZATILDI

Uygulamadaki teşvikler arasında işverenler açısın-dan getirisi en yüksek olan prim teşviki, hiç kuskusuz 6111 sayılı yasayla getirilen teşviktir.

Yasa maddesinde teşvikin 31/12/2015 tarihine kadar işe alınan sigortalılara yönelik verileceği belirtilmiş olması-na rağmen, ayrıca Bakanlar Kuruluna da bu süreyi beş yıla kadar uzatma yetkisi verilmiştir.Bakanlar Kurulu, kendisine verilen bu yetkiye istinaden 4447 sayılı Kanu-nun geçici 10 uncu maddesinde ön-görülen teşvikin uygulama süresini 21/12/2015 tarihli ve 2015/8321 sayılı kararı ile 31/12/2020 tarihine kadar uzatmıştır.Yapılan bu düzenlemeyle 1/1/2016 tarihinden itibaren 31/12/2020 tari-hine kadar işe alınacak olan sigorta-lılardan dolayı da yasada öngörülen diğer şartların sağlanmış olması kay-dıyla sözkonusu teşvikten yararlanıl-ması mümkün olacaktır.

Asgari ücret artışının yükünü alacak bu teşvik yeterince bili-niyor mu?Asgari ücretin 1.647 TL ye yükseltil-mesiyle birlikte, işveren hissesine isabet eden primlerin tamamını dev-letin karşıladığı bu teşvikin önemi bir kat daha artmıştır. Beş puanlık prim indirimine göre işverenlere olan ge-tirisi yaklaşık 4 kat fazla olduğundan, kapsama giren sigortalılardan dolayı

beş puanlık prim indirimi yerine bu teşvikten yararlanılmasının, kaçırıl-maması gereken bir fırsat olduğu düşünülmktedir.İki teşviki karşılaştırdığınızda, 2015/Ocak ila Aralık ayları arasında 1.647 TL brüt ücret alan bir sigortalıdan dolayı;-Beş puanlık prim indiriminden ya-rarlanan bir işveren;1.647 X 5 / 100 = 82,35 TL teşvik alıp,1.647 X 32,5 / 100 = 535,28 TL si-gorta primi + işsizlik sigortası primi öderken,-6111 teşvikinden yararlanan bir iş-veren;1.647 X 20,5 / 100 = 337,64 TL teşvik alıp,1.647 X 17,5 / 100 = 288,23 TL sigorta primi + işsizlik sigortası primi öde-yecektir.Teşvik tutarı asgari ücretle sınırlı tu-tulmadığından, prime esas kazanç üst sınırı üzerinden ücret alan bir si-gortalı için yararlanılacak teşvik tuta-rı da misliyle artacaktır.Dolayısıyla 2015 Ocak ila Aralık ayla-rı arasında ücreti prime esas kazanç üst sınırdan (1.647 X 6,5 = 10.705,50 TL üzerinden) bildirilen bir sigortalı-dan dolayı;-Beş puanlık prim indiriminden ya-rarlanan bir işveren;10.705,50 X 5 / 100 = 535,28 TL teş-vik alıp,10.705,50 X 32,5 / 100 = 3.479,29 TL sigorta primi + işsizlik sigortası primi öderken,-6111 teşvikinden yararlanan bir iş-veren;10.705,50 X 20,5 / 100 = 2.194,63 TL teşvik alıp,10.705,50 X 17,5 / 100 = 1.873,46 TL sigorta primi + işsizlik sigortası primi ödeyecektir.

Ortalama sigortalı sayısına dikkat!Teşvikin getirisinin işverenler açısın-dan bu denli yüksek olmasına rağ-men, meslek mensubu arkadaşlar arasında pek de tercih edilmemesi-nin en önemli nedeni, yasada ara-nılan şartlar sağlanmadan teşvikten yararlanılması halinde SGK’nın bu teşvikleri sonradan faiziyle birlikte geri alıyor olması.Teşvikten oldukça yüklü miktarlarda yararlanan işverenlerin, yasada yer alan şartları sağlamadan haksız bir şekilde yararlandıklarının anlaşılması durumunda SGK’nın teşvik tutarlarını faiziyle birlikte geri alması, mükellef-lerle meslek mensubu arkadaşları karşı karşıya getirebilmektedir.O açıdan meslek mensubu arkadaş-ların bu teşvikten yararlanmadan önce özellikle sigortalıların ortalama sigortalı sayısına ilave olarak çalıştı-rılıp çalıştırılmadığına dikkat etmeleri yerinde olacaktır.Bu şartın ne şekilde sağlandığı husu-sunda ise SGK WEB sitesindeki https://ebildirge.sgk.gov.tr/WPEB/jsp/duyuru/20110712_duyuru1.htm açıklamayı mutlaka okumalarını tav-siye ederim.Teşvikten geçmiş dönemler için yararlanılmasına izin verilmiyorSosyal Güvenlik Kurumunun 2015/10 sayılı Genelgesinde, herhangi bir si-gorta prim teşvikinden yararlandık-tan sonra geriye yönelik olarak baş-ka bir teşvikten yararlanılamayacağı açıklanmış.O nedenle 1/3/2011 tarihinden sonra işe alınan sigortalılar yönünden, beş puanlık prim indiriminden yararla-nılmadan önce sigortalıların 6111 teşviki kapsamına girip girmedikle-rinin kontrol edilmesi ve 6111 teşviki kapsamına giren sigortalılardan do-layı bu teşvikte yararlanılması, asgari ücret artışının yükünü hafifletecektir.

Page 59: Farmalive dergi 9 sayı

57farmalivedergi.com

Diyabette Farkındalık

Diabetes Mellitus (DM), pankrea-sın yeterli insulin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şe-kilde kullanamaması sonucu oluşan ömür boyu devam eden kronik ve insülin üreten hücrelerin azalması ile devam eden bir hastalıktır. Normal metabolizma da besinler, vücudun başlıca yakıtı olan glukoza (şeker) dönüşmek üzere bağırsaklarımızda parçalanırlar. Daha sonra bu glukoz bağırsaklardan kana geçer ve kan-daki şeker düzeyi yükselmeye baş-lar. Sağlıklı bireylerde kana geçen glukoz pankreastan salgılanan insü-lin hormonu yardımıyla hücrelerin içine taşınır. Şayet insülin hormonu vücudumuzda olmazsa ya da etkisi bozulmuş ise şeker hücrenin içine taşınamayacağı için, glukoz kanda artarak şeker hastalığı dediğimiz kan şekeri yükselmesi (Hiperglisemi) ge-lişmiş olur. Bu kan şekeri yüksekliği sürekli olarak devam edecek olursa organlarımızda (sinir, göz, kalp, böb-rek vs) zaman içerisinde ciddi bozuk-luklara neden olur.

Diyabet tedavisinin amacı kan şekeri kontrolünü sağ-layarak diyabetin seyrinde gelişebi-lecek bozuklukları (komplikasyonları) önlemek veya ge-ciktirmek; böylece yaşam kalitenizi yükseltmektir. Diyabette bu amaca yönelik olarak tedavi,1.Sağlıklı beslenme ve egzersiz ile,Sağlıklı beslenme,ağızdan alınacak antidiyabetik (OAD)2.ilaçlar ve egzersiz ile,3.Sağlıklı beslenme, insülin tedavisi ve egzersiz ile sağlanabilmektedir.Diyabet, yaşamınızda başta beslen-me planınız olmak üzere bazı deği-şikliklerin oluşmasını gerektirmekte-dir. Kan şekerini oluşturan asıl kaynak besinler olduğu için sağlıklı beslen-me diyabette tedavinin temelidir.Sağlıklı beslenmek için vücudun ih-tiyacı olan öğeleri içeren besinleri yeterli miktarlarda ve öğün içinde dengeli bir şekilde tüketmeniz ge-rekmektedir. Sağlıklı beslenmek için ihtiyacımız olan öğeler ve bu besin öğelerini alacağınız temel yiyecek kaynakları şunlardır:•Karbonhidrat (tahıllar, un ve undan yapılmış yiyecekler, kuru baklagiller, patates, sebze ve meyveler, süt, yo-ğurt)•Protein (et, yumurta, peynir, süt, yoğurt )•Yağ (yağ ve et, yumurta, peynir, süt, yo-ğurt gibi yağ içeren yiyecekler)•Vitamin ve Mineral (sebze ve meyve-ler başta olmak üzere tüm yiyecekler)•Posa (sebze, meyve, kuru baklagiller ve tam taneli tahıllar)•Sağlıklı beslenmek için her gün çeşitli besinler tüketiniz.

Diyabet Nedir?

Diyabette Beslenme

Diyabetli Bakımı

Diyabetli bireyler her açıdan özel ve özenli bir bakıma ihtiyaç duyarlar. Diyabetli bireylerde cilt bakımı, tır-nak bakımı, insülin yapılan yerlerle ilgili ve insülin pompası kullananlar-da ise enjeksiyon yerleri ile ilgili özel bakıma ve bakım bilgilerine ihtiyaç vardır. Bunların yanı sıra seyahatler, uzun yolculuklar, okul dönemi, ge-belik ve ileri yaşlarda olan diyabetik bireylerin çok daha farklı bakım ih-tiyaçları oluşur. Ayak bakımı özellik-le çok önemsenmelidir. Her akşam ayaklar ılık sabunlu su ile yıkanıp, çok iyi kurulanmalıdır. Ayakta gö-rülen cilt kalınlaşması ve çatlamalar ayak parmak aralıkları hariç uygun bir kremle yumuşatılmalıdır. Tırnak kesimi için banyodan sonra tırnak-lar yumuşak iken tırnak düz olarak kesilmeli ve tırnaklar tahta törpü ile törpülenmelidir. Ayak tırnaklar çok dipten kesilmemeli ve yaralanmaya izin verilmemelidir. En ufak bir yara bile hemen doktora danışılmalıdır. Yara yeri kendiliğinden düzelir diye beklenmemelidir.

Page 60: Farmalive dergi 9 sayı

58 Ocak - Şubat 2016

Doç. Dr. Şekip Altunkan / Bir Hastalık

Bu çalışmada Ying Bao ve arkadaşları iki büyük çalışma-ya katılan 120.000 hastanın sonuçlarını incelemişlerdir. Bu çalışmada kabuklu kuruyemiş tüketme miktarı arttıkça ya-rarın daha çok olduğu gözlenmiştir. Tüm diğer risk faktör-leri ile bile karşılaştırıldığı zaman, kabuklu kuruyemişlerin faydalı olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmada kabuklu ku-ruyemişlerin kanser, kalp hastalığı ve akciğer hastalığına bağlı ölümleri azalttığı gösterilmiştir.Çalışmada alt grup analizleri de yapılmıştır. Erkek ve ka-dınlar ayrı ayrı değerlendirildiği zaman, her iki cinste de faydalı olduğu gösterilmiştir. Yer altından elde edilenlerle (yer fıstığı vb), ağaçtan üretilen (ceviz, fındık vb) kabuklu kuruyemişler de ayrı ayrı değerlendirilmiş, her iki grubun-da yararlı olduğu saptanmıştır.İlginç olan noktalardan birisi, sanılanın aksine araştırmacı-lar kabuklu kuruyemiş tüketenlerin daha az kilo aldıklarını belirlemişlerdir.Araştırmacılar yaptıkları çalışmanın gözleme dayalı bir ça-lışma olduğunu belirterek, bu görüşün başka çalışmalar

Uzun zamandır tartışılan bir konu, yapılan büyük bir çalışmada ka-nıtlandı. Fındık, ceviz, badem, yer ve ağaç fıstığı gibi kabuklu yiyecek-lerin sağlıklı yaşam üzerinde olumlu etkileri olduğu gösterildi. Ünlü tıp dergisi olan New England Journal of Medicine dergisinde yayınla-nan bu çalışmada, kabuklu kuruyemiş tüketenlerin uzun süreli ölüm oranlarının daha düşük olduğu bildirildi.

ile de desteklenmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Yine de bu tür besin tüketmenin sağlıklı olduğunu düşündüklerini eklemişlerdir.Dr.Şekip Altunkan’a göre bu ilginç çalışmanın sonuçları bazı şehir efsanelerinin yıkılmasına neden olmuştur. Bun-ların en başında kuruyemişlerin kilo aldırma düşüncesi gelmekteydi. Şahsen ben de bu şekilde düşünüyordum. Bu görüşün doğru olmadığı gösterilmiştir. Etki mekaniz-maları tam açıklanmamasına karşın, antioksidan özellik gösterdiklerine dair yayınlar mevcuttur. Ne olursa olsun Akdeniz tipi beslenmenin önemli bileşenlerinden birisi olan kabuklu kuruyemişlerin tüketilmesinin faydalı ol-duğuna ben de inanmaktayım. Son söz olarak kabuklu kuruyemiş üreticileri yaşadılar artık. İnsanlar bol miktarda tükettikçe onların kazançları artacaktır. Bunu fırsat bilip de ürünlerine zam yapmasınlar (!). Maddi geliri düşük olan kimselerinde sağlıklı yaşam hakları olduğunu unutmasın-lar.

YÜKSEK TANSİYON HAKKINDA…

Kabuklu Kuruyemişler Çok Faydalı

Page 61: Farmalive dergi 9 sayı

59farmalivedergi.com

GELECEKTE ECZACILIK?

Biyoteknoloji ve nanoteknoloji hayatımızın her yerini sar-mış durumda… İnsanlar artık doktora gitmiyor. Hastane-lerde muayene sırası beklemiyor. İlacın günü geldi gelme-di, muayene ücreti çıktı çıkmadı diyalogları yok. Çünkü; Aile sağlığı merkezleri yok. Hastaneler yok. Eczaneler yok. Onların yerine sağlık istasyonları var. Sağlık istasyonlarını merak ediyor musunuz? Hadi hayal gücümüzü zorlaya-lım. İnsanlar daha doğmadan vücutlarına doktorları, eczacıları, hemşireleri ve diyetisyenleri enjekte ediliyor. Atto (Nano metrenin milyarda birini ifade uzunluk birimi, 10-18metre) ebatta robotlar… Rahatlıkla vücut içinde dolaşıp beyindeki sinapslara bile kolayca erişebiliyorlar. Tüm tıp bilimleri bil-gisini içerisinde taşıyorlar. DNA eşlenmesini kontrol edip olası hataları hesaplayıp müdahale edebiliyorlar. Virüsleri, yabancı herhangi bir materyali tanıyıp, bir araya gelip bir-leşerek yok ediyorlar. Gözlerinize yerleşen robotlar bak-tığınız besinin kalorisini gözünüzün önünde gösteriyor. Beyninizde ki robotlar sağlığınıza zarar vereceğiniz fikirle-re karşı sizin iç sesiniz oluyor. Deriye yerleşenler, kesikleri ve yaraları birer birer onarıp oradaki dokuları yeniden inşa ediyor. Ve daha neler neler… Sağlık istasyonlarında neler oluyor peki? Robotlarınızın yenilenmesi, bakımı yapılıyor. Bakterilerle, virüslerle sava-şırken aldıkları hasarlar tamir ediliyor. Yeni keşfedilen bil-giler yükleniyor. İşlem hızı daha yüksek olanlarla değişti-riliyorlar. Kök hücre kartuş kapasitesi daha yüksek olanlar ekleniyor vücudunuza. Kısacası bir Ar-Ge merkezi.Böyle bir dünyayı hayal eder misiniz? Hastanın ya da hastalıkların olmadığı. Hastalıkların hacklenmiş robotların sizin faydalı robotlarınıza saldırması ile oluştuğunu sade-

Ecz. Eray YILMAZ

ce… Şuan kullanılan birçok teknolojinin ortadan kalktığını, gelişmekte olanların ise sıradanlaştığı bir dünyayı… Sizce artık Nomofobi kalmış mıdır? Şöyle sorayım, sizce cep telefonu kalmış mıdır? Artık beynimize yerleşen iletişim robotları ile aramalar, görüşmeler yapılıyor olsa? Unutma-yın, hayallerde kısıtlamalar, kurallar yoktur. Hadi günümüz sorunlarını bir tarafa bırakalım da geleceği inşa edelim. Yeni teknolojiler geliştirelim. Enerjimizi boşa harcamayalım. Gelecekte görüşmek üzere…

Teknoloji öyle hızlı ilerliyor ki hayatımız hızla değişmeye başladı. Eskiden hayal edemediğimiz şeyler artık temel ihtiyacımız haline geldi. En basit örneği cep telefonları. Eskiden cebimizde telefon taşımayı hayal edemezken artık onlarsız dışarı çıkamıyoruz. Cep telefonundan mahrum kalma korkusunun bilimsel bir ismi bile var: Nomofobi. Hastaların, hastalıkların değiştiği böyle bir ortam-da tedavi yöntemlerinin ve sağlık kurumlarının değişmemesi ise mümkün değil. Ben de hayal gücümü zorladım ve gelecekteki eczacılığı tahmin etmeye çalıştım. Her şeyi hayal etmek yerine sizin için açık uçlar bıraktım. İyi okumalar...

Page 62: Farmalive dergi 9 sayı

60 Ocak - Şubat 2016

T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yetkilendirilmiş TURKGAP(TR-OT-013) tarafından 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu ve Organik Tarımın Esası ve Uygulamasına İlişkin Yönetmeliğince kontrol edilip belgelendirilmiştir. Müteşebbis Kod numarası:TR-OT-013-İ-33

Müteşebbis Serti�ka No: TR-OT-013-MS-İ-33-B-01/2015-004T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yetkilendirilmiş

TURKGAP(TR-OT-013) tarafından 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu ve Organik Tarımın Esası ve Uygulamasına İlişkin Yönetmeliğince kontrol edilip belgelendirilmiştir. Müteşebbis Kod numarası:TR-OT-013-İ-33

Müteşebbis Serti�ka No: TR-OT-013-MS-İ-33-B-01/2015-004

GLUTENSİZ GLUTENSİZ

GLUTENSİZ

GLUTENSİZ

Page 63: Farmalive dergi 9 sayı

61farmalivedergi.com

SEVGİLİLER GÜNÜ MENÜSÜSevgililer gününde sofranızı zenginleştirecek

Kurabiyelerle aşkınızı anlatın

Malzemeler1 su bardağı toz şeker1 tatlı kaşığı tarçın2 adet limon ya da portakal kabuğu rendesi1 su bardağı dövülmüş ceviz içi1/5 su bardağı eritilip ılıtılmış marga-rin1/5 su bardağı sıvı yağ

Kukinin tarifiDerin bir yoğurma kabının içine yu-murta ve şekeri koyarak çatalla iki dakika çırpın. Ilık margarin, sıvı yağ, ceviz içi ve yıkanıp süzdürülmüş üzümleri de ilave ederek karıştırmaya devam edin. Son olarak limon veya portakal kabuğunu, tarçın ve unu da ekleyerek yoğurmaya başlayın. Ele yapışmayan ve kulak memesi kı-vamındaki hamurdan kabuklu ceviz büyüklüğünde parçalar koparın, ve onlara kalp şeklini verin

Kukilerin üzerine onun hoşuna gide-cek notlar yazmayı ihmal etmeyin!

çok özel menümüz var!

Beşamel Soslu Domates Çorbası

Malzemeler1 kilo olgun domates2 çorba kaşığı un75 gram margarin1 litre süt1 bardak et suyuYeteri kadar tuz

Çorbamızı yapmaya başlayalım

50 gram yağ, iki çorba kasığı un ve bir litre süt ile beşamel sosu hazırla-yın.Beşamel sos hazırlanınca, kabuklan soyulmuş, çekirdekleri ayıklanmış ve küçük küçük doğranmış olan doma-tesleri ve et suyunu beşamel sosuna karıştırın.Tahta kaşıkla karıştırarak yarım saat kadar pişirin, tel süzgeçten bir kez geçirdikten sonra yeniden ocağa koyun. Bir taşım kaynattıktan sonra ateşten indirin. Kalan çiğ yağı da ka-tıp karıştırdıktan sonra çorba servisi hazır.

Bu gece püreli biftek iyi bir şeçim olabilir

Malzemeler5-6 adet biftek4-5 diş sarımsak2 yemek kaşığı sıvı yağ2 yemek kaşığı domates salçası3 adet rendelenmiş domatesTuz, karabiber, kırmızıbiber, kekikPüresi için,

5-6 adet patates2-3 yemek kaşığı tereyağı1 çay bardağı sütTuzKaşar rendesi (üstü için)

Yemeğimizi yapmaya başlayalım

Sarımsakları az sıvı yağda pembeleş-tirin. Biftekleri ekleyin. Ayrı bir tavada salçayı sulandırın ve domates rende-sini ekleyip pişirin. Kaynayınca baha-ratlarını ekleyin. Borcama etleri dizin, üstüne hazırladığınız sostan gezdirin. En üste de hazırladığınız püreyi yayın. Bifteklerin üstüne kaşar rendesi ser-pip fırına verin.

Page 64: Farmalive dergi 9 sayı

62 Ocak - Şubat 2016

Diamon Eros

BEDEN SADECE BİLİNCİN AYNASIDIR

Dizler ise bedenimizin daha farklı bir bölgesidir. Öncelikle o da tıpkı ayak bileklerimiz gibi eklem yerlerimizdendir ve esnekliklerimizle ilgilidir. Ye-teri kadar bilincimizin gelişebilmesi için esnek olamıyor, inat ediyor veya diretiyorsak, bütün ek-lem bölgelerimizde olacağı gibi diz bölgemizde de sorunlar yaşamamız muhtemeldir. Ayrıca diz bölgemiz eğilip bükülemememizle de ilgilidir ve bu durum bizim kibir, ego ve gurur tarafımızın yüksek olduğuna işaret edecektir.

İnsan bazen kendini dışarıdan gözlemleyeme-diği için bazı duyguların ve düşünüş biçimleri-nin doğru olabilme ihtimalini de göz ardı eder. Hatta reddedip inkâr bile edebilir ama kendine karşı dürüst bir gözlemle yeni bir bakış açısı ge-liştirmesi mümkündür. Zaten hangi insan kendi aklını beğenmez ve yeterli bulmaz ki. Bu akılla yaşıyoruz ve en doğru düşünüş biçiminin bizimki olduğunu zannediyoruz. Dünya da yedi milyar farklı bilinçte ve bilgide yetişmiş bakış açısı mev-cut olabilir. Bilim bile sürekli olarak mutlak doğru kabul ettiği durumları tekzip edip durmaktadır. Bütün bu ikilik (doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çir-kin vs…)kavramlarının üzerinden bakabileceğimiz yeni bakış açılarına ihtiyacımız vardır. Dünya hızla değişmektedir ve bizler de bu değişimin bir par-çasıyız.

İnsan bedeninin tek bir görevi vardır, o da kişinin düşünüş biçimlerindeki arızaları beden üzerine yansıtmak suretiyle kişiye aynalık etmek. İnsan aslında bir beden de değildir. Beden sadece bir rüyadır, bir yansımadır…

Bedenin çalışma biçimini anlamak gerekir. Bü-tün bedeninizi yavaş yavaş gözlemleyin, hangi uzvunuz ne işe yarıyor. Gelin bunu birlikte ya-palım;

Ayaklarımızdan başlayacak olursak, onlar bizi dik tutmaya yarayan destek uzuvlarımız ve adım atmamızı sağlıyorlar. Eğer siz ayaklarınız-la ilgili bir sorun yaşıyorsanız, bilin ki bilinciniz-de kendinizi geliştirebilecek ve dünyaya geliş amacınızı gerçekleştirebilecek adımları atmı-yorsunuz demektir. Ayak bileklerimizi normal koşullarda (top oy-namıyor ya da benzeri bir şey yapmıyorsak- ki top oynarken bile topa yön vermek için bilek-lerimizi kullanırız-) yön değiştirebilmek için kullanırız. Dolayısıyla ayak bileklerimizde bir sorun oluşmuşsa, bilincimizin gelişimi için ha-yatta vakti gelmiş olan yön değişikliklerini ( iş, şehir, yaşam tarzı v.s) yapamamış olduğumuzu anlayabiliriz.

Page 65: Farmalive dergi 9 sayı

63farmalivedergi.com

Üreme organımızın olduğu bölgemiz yaratıcılığı-mız ve bolluğumuzla ilgilidir. Zira bolluğumuzu da biz yaratmaktayız. Bolluk denince ilk akla ge-len şey çok para, mal mülk olur ama bu değildir. Bolluk; yiyebileceğiniz yemeğinizin olması, barı-nacak bir evinizin olması ve bu gibi edinimleri-nizle mutlu olduğunuz durumu kast edilmektedir. Bilirsiniz çok varlıklı olup birikimleri azalacak diye yemekten, kullanmaktan korkan insanlar da kıtlık içerisindedirler aslında… Eğer bel ağrıları çeki-yorsanız ve cinsel bir rahatsızlığınız yoksa bilin ki bolluk endişesi ile bunu yaratıyorsunuz. Bilinciniz yeniden sizi uyarmaya çalışmaktadır.

Sindirim sistemi rahatsızlıkları çekenlerin durumu, dış dünyayı iç bünyelerine kabul etmemeleriyle ilgilidir. Bilinç, “oluşabilecek her yeni durum se-nin en yüksek hayrına ve gelişimine uygundur” demeye çalışırken kişi bunu kabul edemediği için sindirim rahatsızlıkları çekecektir. Elbette bütün bu hastalıklarla ilgili durumlar burada yazılan kadar kısa kısa geçilmemelidir ancak nihayetin-de burası bir makalelik alandır ve ben de sizlere eğer daha genişçe hastalıklarla ilgili bilgi sahibi olmak isterseniz “Kalbin Şifası” kitabımı öneririm. Bilinen birçok hastalığı nasıl oluşturduğumuzu ve bunu nasıl değiştirip sağlığımıza kavuşacağımızı bulabileceğiniz bir şifa kitabıdır.

Kalp… Hep bahsedilir aslında kalpten sevmek diye ama nedense üzerinde pek düşünmeyiz. Evet, kal-bimiz gerçekten de Sevgiyi yayma, Sevebilme böl-gemizdir. Eğer kalbimizle ilgili bir sorun yaşıyorsak anlamalıyız ki yeterince Sevmiyoruz, Sevemiyoruz… Kalp, Sevmiyorsa bilinciniz beden aynanızda kalbi-nizi hasta ederek size bunu anlatmaya çalışacaktır. Anlarsak ve düzeltirsek sağlığımıza kavuşuruz ama anlayamazsak da bu hastalıkla yaşamaya mahkûm olacağız demektir.

Akciğerlerimiz yaşam sevincimiz ve arzumuzla ilgi-lidir. Akciğerlerimizle ilgili bir sorun yaşıyorsak bil-meliyiz ki, yaşamaya, nefes almaya yeterince hak-kımız olmadığını düşünüyoruz. Bilincimiz ise, bize bu düşünüş biçimimizi değiştirmemiz gerektiğini hatırlatabilmek maksadıyla akciğerlerimize doğru dikkatimizi çekmeye çalışmaktadır…

Omuzlarımız, üzerimize aldığımız taşımak zorunda olmadığımız yüklerle ilgili sıkıntı yaşarlar. Bu se-beple bilinç tekrar devreye girer ve bizi uyararak bu yükleri bırakmamızı göstermeye çalışır.

Boğazımız kendimizi ifade ettiğimiz bölgemizdir. Eğer biz kendimizi ifade etmekte güçlük çekiyor-sak, yanlış anlaşılacağımızı düşünüyor, sıkça yalan söylüyor veya söylemek istediklerimizi bir türlü söyleyemiyorsak bilincimiz yine devreye girip, bo-ğaz bölgemize dikkati çekmek suretiyle bizi uyar-maya çalışacaktır.

Elbette bu konuyla ilgili söylenebilecek daha çok şey vardır fakat uzun bir kitap kadar yer kaplaya-bileceği için burada paylaşmak pek kolay değil-dir. Sadece aklımızdan çıkarmamamız gereken en önemli mesele, hastalıklar şükrümüz olmalıdır. Her hastalık sadece bizi bilinçsel olarak geliştirmek, bü-yütmek ve uyarmak için ortaya çıkar ve bunu gös-terebilecekleri yegane yer ise aynadaki aksi olan bedenimizdir. Sevgiyle kalın…

Page 66: Farmalive dergi 9 sayı

64 Ocak - Şubat 2016

[email protected]Ümit Adıgüzel

Zel Tasarım

İlaç firmaları, ecza depoları ve eczaneler bir zincirin halka-larıdır ve aynı gemide yol alırlar. Geminin su alması her-kese zarar verir… bileşenler bunun farkında olduğu için genelde birbirlerine değil, aynı branş içinde rekabet eder ve birbirlerine zarar vermeye(!) çalışırlar. yani :Eczane-Ec-zaneye,depo depoya ,firmada diğer firmaya zarar vererek hayatta kalmaya çalışır,zaman zaman bu rekabet etik dışı olsa da (kötülemek,kafa karıştırmak,dedikodu vs..) pozitif anlamda zarar vermekten bahsediyorum. Yani hizmet, çeşit,bilgi gibi argümanları kullanarak re-kabette öne geçmek ticaret ve iş hayatının gerçeğidir ilkesinden bahsediyorum. Bu rekabetin amacı cirodur..rakipten ciro almak,pazar payını büyütmek..bunun için verilen tavizler (maddi,enerji,zaman ayırma,araştırma yapma..) esas olarak karı büyütmeyi değil ,hasılatı art-tırmayı hedefler. Hatta zaman zaman kardan bile vaz-geçilir. Pazarlık ve satınalma bu yüzden vardır. –eğer firma doğru ise- yapılan ticaret firmanın kar etmemesini bile sağlaya-bilir. Bunun çeşitli sebepleri vardır strateji,müşteri sadaka-ti,hedeflenen Pazar payı,diğer şirketle yapılacak ortaklık..gibi onlarca sebebi olabilir. Yani ana amaç ciro büyü-mesidir..

CİRO mu? KÂRLILIK mı?

Öncelikle 2016’nın ülkemize ve tüm insan-lığa iyilikler getirmesini, vicdani, duyguları-mızın öne çıkmasına vesile olmasını, barış, sevgi ve saygının egemen olmasını dilerim.Son iki yazımda depoların Eczanelere bakışı ve hareket tarzları ile ilgili bilgiler vermiş, bazı basit hesaplamaları sizlerle paylaşmış-tım. Bu yazımda ciro ve kar ile ilgili bilgi ve Eczane verimini arttırmak için neler yapılma-lı? Bunlarla ilgili görüşlerimi aktaracağım.Ciro mu? yoksa karlılık mı?... Bence ciro. Nedenlerini anlatayım;

Kabaca bir Örnek: Eczanenizin cirosu 20.000 tl ve %50 kar ettiğinizi (hayal edelim)düşünelim,yani genel gider öncesi 10.000 tl karınız var,ancak giderlerinizin toplamı (kira,personel,kırtasiye ,vergi vs..) 10.000 TL ise; karlılığınız yüksek olmasına rağmen ,Eczaneniz kar etmiyor de-mektir..Yüksek ciro, genel giderleri oran olarak aşağı çekecek, buna bağlı karlılık artacaktır.ayrıca mal aldığınız partner-lerinizle pazarlık gücünüz çoğalacak ,manevi tatmin ve alternatif karlı ürün teklifleri artacaktır.. ne yazık ki, ilaç sektöründeki piyasa kuralı: büyük olana,yani çok mal alana, daha çok taviz vermek ve yardımcı olmak üzere kurulmuştur,küçük ise-az mal alan- tavizlerden yararlana-maz,yada az yararlanır.. İlaç mf lerinde bile aynı durum sözkonusudur..10+1 -20+3 -50+10 -100+40 gibi,yani Ec-zaneniz bu üründen 10 adet alabilecekse %10… ancak 100 adet alabilecek satış gücünüz var ise %40 mf oranı ile aynı üründe %30 daha fazla kar sağlayabilir.Yukarıda anlattıklarımdan asla şu sonucu çıkarma-malayız.”ürün fiyatlarını indirerek, sürümü attırarak, di-ğer eczanelerden daha ucuza satarak, müşteri sayısını arttırıp ciroyu yükseltmeliyiz”Bu oldukça yanlış ve sizi felakete götürecek bir uygulama olur ki, bir çok örneği mevcuttur.Doğrusu; doğru ürün çeşiti, merchandising kurallarına göre tasarlanmış, Eczacı danışmanlığını ön plana çıkara-cak şekilde dizayn edilmiş, hijyen ve tanzim teşhir ilkele-ri ile ürünler blok yada yatay sergilenmiş, ilgili bilgili ve güler yüzlü personel ile hizmet veren hasta konforu ve sadakati yaratan, farklı fiyat alternatifleri olan anlaşılır, ko-nuşan bir Eczane yaratmak, ve daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi doğru satın alma yaparak karlılığı domi-ne etmektir. Ayrıca Eczacı bilgisini sürekli güncellemeli ve ekibini eğitmeli yada danışmanlardan destek almalıdır..“Eczane güvendir” ilkesinden taviz vermeden, etik ku-rallara bağlı yapılan bu uygulamalar başarılı Eczanelerin formülü olduğu yıllardır yaptığım gözlem ve tecrübenin sonucudur. Eczacının mesleğine verdiği değer, sarf ettiği enerji, yaptığı araştırma ve bilgilerini güncelleme; Eczane-sine, hastalarına, çalışanlarına ve sektöre katkıdır ve ma-nevi değeri yüksektir.Tekrar mutlu, ümitli, huzurlu yıllar dilerim, sağlıcakla ka-lın…

Page 67: Farmalive dergi 9 sayı

65farmalivedergi.com

Page 68: Farmalive dergi 9 sayı

66 Ocak - Şubat 2016

Page 69: Farmalive dergi 9 sayı

67farmalivedergi.com

Page 70: Farmalive dergi 9 sayı

68 Ocak - Şubat 2016

Page 71: Farmalive dergi 9 sayı

69farmalivedergi.com

Page 72: Farmalive dergi 9 sayı

70 Ocak - Şubat 2016

Page 73: Farmalive dergi 9 sayı

71farmalivedergi.com

Page 74: Farmalive dergi 9 sayı

72 Ocak - Şubat 2016

Page 75: Farmalive dergi 9 sayı

73farmalivedergi.com

Page 76: Farmalive dergi 9 sayı

74 Ocak - Şubat 2016

Page 77: Farmalive dergi 9 sayı

75farmalivedergi.com

Page 78: Farmalive dergi 9 sayı

76 Ocak - Şubat 2016

Page 79: Farmalive dergi 9 sayı

77farmalivedergi.com

Page 80: Farmalive dergi 9 sayı

78 Ocak - Şubat 2016

Page 81: Farmalive dergi 9 sayı

79farmalivedergi.com

Page 82: Farmalive dergi 9 sayı

80 Ocak - Şubat 2016

Adı Soyadı:

Mesleği:

Adres:

Şehir:

Fatura Adresi:

Vergi Dairesi:

T.C. Kimlik No:

Tel /GSM / Mail:

ABONELİK BEDELİ

1 Yıllık --- Öğrenci/Öğretim Üyesi: 80 TL Bireysel: 96 TL HAVALE İLE ÖDEME

Yıllık abone bedeli olan ........ ’yi şirketinizin Yapı Kredi Bankası’nın, Ümitköy Şubesi’ndeki (789-95143223) IBAN: TR11 0006 7010 0000 0095 1432 23 nolu hesabına havale ettim. Aboneliğimi…...... sayıdan başlatınız. Eski dergilerden …………………… sayıları da hesabıma dahil ediniz.

Lütfen bu formu doldurduktan sonra [email protected] adresine gönderiniz.

ABONE FORMU

ISSN: 2149 - 0066 Sayı: 9 Ocak - Şubat 2016 Fiyat: 16 TL

Ayın Eczacısı: Onur Ferhat Karacan

Başarı Hikayeleri:Ataman Özbay

Gezi Notları:Türkiye’nin Gözde Kayak

Merkezleri;+Alzheimer & Müzikoterapi

Toprak SergenToprak Sergen

Page 83: Farmalive dergi 9 sayı
Page 84: Farmalive dergi 9 sayı