53
Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça Ahmed el Hasan (aleyhisselam) 2015

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

  • Upload
    lamdiep

  • View
    229

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir

Parça Ahmed el Hasan (aleyhisselam)

2015

Page 2: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

1 Ahmed el Hasan

Fatiha Suresinin

Tefsirinden Bir Parça

Yazan: Ahmed el Hasan

Imam Mehdi’nin (a.s) Vasisi ve Elçisi

Vaad Edilen Yamani

Ansarullah Production

2015

Page 3: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

2 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Kitaptaki Kısaltmaların Anlamları

(s.v.t): subhanehu ve teala (münezzeh ve yüce)

(s.a.a): sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem (Allah ona ve ailesine salat ve selam etsin)

(a.s): çoğul kişiler için aleyhimusselam (onlara selam olsun), tekil kişiler için aleyhisselam (ona selam olsun)

(s.a): kadınlar için selamullahi aleyha (Allah’ın selamı onun üzerine olsun)

(r.a): rahimehullahi aleyh (Allah ona rahmet etsin)

(l.a): çoğul kişiler için lanetullahi aleyhim (Allah onlara lanet etsin), tekil kişiler için lanetullahi aleyh (Allah ona lanet etsin)

Page 4: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

3 Ahmed el Hasan

Bismillahir Rahmanir Rahim

Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a.

Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara hükmeden,

Şafagı çıkartan ve dini inşa eden O’dur.

Hamdolsun Alemlerin Rabbi Allah’a.

O’nun korkusundan gök ve sakinleri titrer,

Yer ve yapıları sallanır,

Denizler ve derinliklerinde yüzenler dalgalanır.

Allah’ım! Muhammed ve Al-i Muhammed’e salat eyle.

Onlar derinliklerde yüzen gemilerdir.

Onlara binen kurtulur ve onlardan ayrılan boğulur.

Onlardan ileri geçen dönek olur,

Onlardan arkaya kalan şüphesiz kaybolmuştur

Ve onlar ile birlikte kalan ise hak üzeredir.

Page 5: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

4 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Içindekiler

Fatiha Suresi .............................................................................. 5

[Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla] ...................................... 6

[Adı ile (Bi ismi)]: ........................................................................ 6

[Rahman ve Rahim]: .................................................................... 7

[Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’adır] ............................................ 11

[Rahman, (ve) Rahim’dir] ............................................................. 13

Fatiha Suresindeki Rahman ve Rahim: ..................................... 14

[Sahip] veya [Hükümdar] ............................................................ 15

[Din Günü] ................................................................................... 16

[Yalnız Sana ibadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz] ....... 19

[Yalnız Sana ibadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz]: ... 20

Tamamlama ................................................................................. 21

[Bizi, Dosdogru Yola Hidayet Et] ............................................... 22

[Nimet Verdigin Kimselerin Yoluna] ............................................ 24

[Gazaba Ugramıs ve Sapmıs Olan Kimselerin Yoluna Degil] ...... 26

Açıklamalar ................................................................................. 28

Ilk olarak: O’nun (s.v.t) isimleriyle ilgili Açıklama ....................... 28

O’nun isimlerinin Mertebeleri ................................................ 31

Fatiha suresindeki ilahi isimler ............................................. 38

Ikinci Olarak: Ibadet ve Yardım Dileme Hakkında Açıklama ....... 45

Üçüncüsü: Dosdogru Yol Hakkında Açıklama ........................... 51

Page 6: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

5 Ahmed el Hasan

Fatiha Suresi

Allah’ın Rahmanın, Rahimin Adıyla

1- Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’adır

2- Rahman ve Rahim’dir

3- Din gününün sahibidir (hükümdarıdır)

4- Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım

dileriz

5- Bizi, Dosdogru Yola hidayet et

6- Nimet verdigin kimselerin yoluna

7- Gazaba ugramış ve sapmış olan kimselerin yoluna degil

Page 7: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

6 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

[Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla]

[Adı ile (Bi ismi)]: Buradaki cer (“bi”/ile) ve mecrur (“ismi”/adı), “okumak” fiiline

bağlıdır. Başlagıç anlamı, kelâmın başladığı Besmele’nin konumundan hasıl olmuştur. Yardım dileme anlamı ise sabittir, zira kıraatte, yardım dileme anlamı vardır. Çünkü şüphesiz, kıraat yalnızca O’nun (s.v.t) güç ve kuvveti ile mümkün olur.

Bu yüzden mânâ şöyledir: Allah’ın, Rahmanın, Rahimin Adıyla

okuyorum. Zira O’nun kâmil isim ve sıfatları, O’nun Zâtının gözüdür.

Bu anlamın açıklaması şudur: Yaptığım bu okuma işi, yalnızca Allah ile gerçekleşebilir, aksi halde gerçekleşemez. Yani [Allah’ın, Rahmanın,

Rahimin Adıyla]’nın içinde kulun ‘Güç ve kudret ancak Allah iledir’i itiraf edişi vardır. Ayrıca, O’ndan başka her şeyin O’nun varlığı ile ortaya çıkmış yokluk ve O’nun nuruyla aydınlanmış zulmet olduğunu itiraf etmek de vardır.

Besmele’nin içinde, mutlak fakirin Mutlak Zenginden kamil bir şekilde yardım dilemesi vardır. Kuran, dosdoğru yola hidayet ettiğinden dolayı, bu dosdoğru yolda yürümeye azmeden kimseler için yürüyüşünde hidayet olacağı ve yardım alacağı ilim, güç ve kudret olmalıdır. Peki ya bunlar Varlığın Kaynağı’ndan başka kimden alınabilir? Öyleyse başlangıç ve yardım dilemenin yalnızca “Allah” ismi ile başlaması bir hak olmuştur ve o, tüm ilahi kemâl1 sıfatlarını toplayan isimdir.

Zira ‘isim’, ‘sema’dan türemiştir (anlamı: yükseldi, kalktı, zuhur etti). ‘Allah’ ise ‘ilah’tan türemiştir. Zira mahluklar, ihtiyaçlarını ve eksikliklerini gidermek için O’na dönerler (arapçası “yet-alih-un”). Bu yüzden, ilim isteyen Allah’a yönelir, rızık isteyen Allah’a yönelir, güç isteyen Allah’a yönelir, şifa isteyen Allah’a yönelir, herhangi bir yönden eksikliklerini gidermek isteyen, tüm (ilahi) mükemmellikleri Kendisinde toplayan Allah’a, yönelir.

Bu yüzden Subhan, mahlukatıyla Kendi Zâtının kâmil sıfatları ile yüzleşti ve onlar, yalnızca İlahi Zât’a verilen ‘Allah’ isminde toplanmış-tır.

1 Kemal – ilahi mükemmellik

Page 8: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

7 Ahmed el Hasan

O’nun künh2 ve hakikatine gelince, şüphesiz O’ndan başka hiç kimse onu bilmez. Bu yüzden, Ademoğlu üzerine, kemâlin sahibi ve kemâlin bağışlayıcısı olan Kimseden (s.v.t) yardım dileyerek ve O’nun ismiyle konuşarak kemâle doğru olan yürüyüşüne başlaması bir hak olmuştur. O isim, O’nun Kendi mahlukatıyla yüzleştiği ve bu sayede onların Onu tanıdığı kemâl sıfatlarını kendisinde toplamaktadır.

[Rahman ve Rahim]: Rahman: Rahmeti bol olan. Rahim: Rahmeti yoğun olan.

Bunların ikisi de O’nun rahmetine işaret etmektedir, ikisi de hem dünya hem de ahirettedir, ikisi de dünya ve din meseleleriyle ilgilidir. Ancak, ‘Rahman’ ismi rahmetin bolluğuna işaret ettiğinden dolayı, dünyalık rahmet kendi feyz listesinin aşağısına da dahil edilmiştir ve bu liste, kâfiri de kapsar. Zira onun yaratılması, rızk alması ve şifa bulması bile bir rahmettir. ‘Rahim’ ismi yoğun rahmete ve onun aşırılığına işaret ettiğinden dolayı, dini rahmet de kendi feyz listesinin aşağısına dahil edilmiştir, çünkü Nebilerin ve Şeriatın gönderilişi gibi dini nimetler, dünyevi nimetlerden daha büyüktür. Ayrıca ahiret nimetleri de kendi feyz listesinin aşağısına dahil edilmiştir, zira onlar dünyevi nimetlerden daha büyük ve yoğundur. Onlardan (a.s) gelen bir hadiste nakledildiği gibi, Allah’ın ahiretteki rahmeti, bu dünyada yaydığı rahmetin yüz katıdır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

‘Rahman, genel sıfatlı özel bir isimdir. Rahim ise özel sıfatlı genel bir isimdir.’ [3]

İmam Bakır ve İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuşlardır:

‘Rahman, O’nun mahlukatının hepsi içindir. Rahim ise özellikle müminler içindir.’ [4]

Rahman’ın dünya veya maddi dünya nimetlerine has olması; veya Rahim’in ahirete, dini nimetlere veya bu dünyadaki şeriata has olmasına gelince; şüphesiz ki bu, Kuran’ın sarih (açık) kısmına terstir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Rahman, Kuran’ı öğretti.] (Rahman 55:1) Oysaki Kuran, kesinlikle dini nimetlerin en büyüğüdür, hatta uhrevi olanların da.

2 Künh – öz; bir şeyin özü, gerçeği 3 Tefsir-i Mecma-ul Beyan c.1 s.94, Tefsir-i Safi c.1 s.81, Tefsir-i Mizan c.1 s.23 4 el Kafi c.1 s.411, Tevhid-i Saduk s.230, Tefsir-i Kummi c.1 s.28

Page 9: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

8 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Bu dünyada o (Kuran), Allah’a varan yoldur ve Subhan, Kuran’ı öğretmeyi ‘Rahman’ ismi ile ilişkilendirmiştir. İmam Zeynelabidin (a.s) da Sabah Duasında böyle buyurmuştur: ‘Dünyanın ve ahiretin

Rahman’ı.’

Onlardan (a.s) gelen bir duada şöyle nakledilmiştir:

‘Dünyanın ve ahiretin Rahman’ı ve o ikisinin Rahim’i.’ [5]

Böylelikle, {Bismillahir Rahmanir Rahim}’in mânâsı şudur: Ben, Yaratıcıma dönerek, Yaratıcıma zafer vererek, Yaratıcıma itaat ederek başlıyorum. O, alemlere feyz olan ve onların bu sayede O’nu tanıdığı Kendi kemâllerini toplayan şey ile olan zuhurunu kullanarak zikredilmeye değer bir şey bile olmamamın ardından bana varlık verdi.

Bu yüzden, ‘Bismillah’(Allah’ın Adıyla) diyorum, sonra da O’nun (tüm) kemâllerinden rahmeti ayırıyorum ve böylelikle onunla yardım diliyorum. Zira şüphesiz ki O, onunla Kendisinden istemeyen ve Kendisini tanımayan kimseye bile bağışta bulunur ve O’nun bağışını hak etmememin nedeni de budur. Bunun nedeni ya masiyetten dolayı yüzümün kararması ya beni yönelttiği bazı şeyleri bana emretmediği bir gerekçeyle terk etmem ya da beni (müstehapları) O’nun kerem ve fazlını unutarak terk etmemden dolayı cezalandırmayışıdır.

Farz edelim ki; kul O’na isyan etmesin, O’nun kendisini yönelttiği şeye uysun ve gece gündüz O’nun zikrinde olsun, hatta farz edelim ki; kul salih, muhsin, şükreden, sabırlı ve Allah’a (s.v.t) muhlis olsun. Yine de kesindir ki; o, O’nun gücü, kuvveti, tevfiki ve ismetiyle Allah’a ibadet etmiş, şükretmiş ve amel etmiştir. Zira eğer Subhan Kendi kuvvetini kuldan kaldırsaydı, kul yokluğa dönerdi ve eğer kuldan tevfiki uzaklaştırıp onu kendi nefsine emanet etseydi, o isyan ederdi.

Bu yüzden, kulun şükrü ne kadar büyük olursa Allah’ın bu şükür yönünde bu kula verdiği tevfik daha büyük olur. Bu yüzden, Allah’ın mukarrep (yakın) kullarının üzerindeki nimet daha büyük olur ve onların amelleri ile şükürleri, şükrü gerektiren yeni bir nimet olur. Bu şükür, Allah’ın tevfik, güç ve kuvveti iledir. Bu yüzden o, daha büyük şükür gerektiren ve öncekinden daha büyük olan bir nimettir. Bu şekilde devam eder ki sonunda, Kerim (Allah) onları Kendi keremine boğar ve böylece kendilerinin O’na (s.v.t) şükür etmekte sınırlı kaldıklarını (yani O’na asla yeterince şükredemeyeceklerini) anladıklarında, dilleri susar

5 Sahifet-i Seccadiye s.389, Misbah-ul Müteheccid s.393, Cuma günü Peygamber’e (s.a.a) salavat bölümü

Page 10: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

9 Ahmed el Hasan

ve gözleri yaşlarla dolar. Hatta kendilerinin yine de yokluk ve onun zulmeti, eksiklik ve onun hakikati ile karışık olduklarını bildiklerinden dolayı, övülen makamlarında bile kendi varlıklarını ve bekalarını bir günah saymışlardır. Bu yüzden ondan Allah’a sığınmışlar, Allah’a tövbe etmişler ve O’nun af ve rahmetini talep etmiştirler. Oysaki onların varlığı, bu hicabın bekasının karşılığıdır ve onların bekası, zulmet ve yoklukla karışık bir karşılıktır. Bunun için de Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:

‘İlahi! Ona yönelmekle kendi nefsime hata ettim, eğer onu bağışlamazsan yazıklar olsun ona.’ [6]

Bu yüzden o, kendi varlığını dikkate almasını bir günah saymıştır. Hatta Ali (a.s) hususunda derim ki: o, kendi içindeki yokluk karışıklığından ötürü (tam da) kendi varlığını bir günah saymıştır. Eğer o yokluk karışıklığı olmasaydı, ona ait ne bir isim ne de bir resim bâki kalırdı. Bilakis o, fani olurdu ve yalnızca Vahid ve Kahhar olan Allah bâki kalırdı.

İmam Sadık’tan (a.s) bir hadiste şöyle geçer:

“Cebrail bir konumda durdu ve ona ‘Senin yerin ey Muhammed (s.a.a)’ dedi.” – yani bu senin makamın, zira Cebrail, Nebi’nin (s.a.a) makamına ulaşamazdı bu yüzden de ona kendi konumuna yükseltmesini işaret etti. – “Cebrail şöyle devam etti: ‘Zira sen şimdiye kadar hiçbir melek ve Nebinin durmadığı bir konumda duruyorsun. Şüphesiz ki Rabbin salat ediyor.’ O (s.a.a) şöyle buyurdu: ‘Ey Cebrail! O, nasıl salat eder?’ Cebrail de şöyle dedi: ‘O şöyle diyor: Münezzeh ve Mukaddes olan Ben, Meleklerin ve Ruhun Rabbiyim. Rahmetim, gazabımı geçmiştir.’ O (s.a.a) şöyle buyurdu: ‘Allah’ım! Affın, affın.’ Allah’ın (s.v.t) şöyle buyurduğu gibi: [iki yay mesafesi kadar veya daha yakın.]” Denildi ki: “İki yay mesafesi veya daha yakın ne kadardır?” İmam (a.s) şöyle

buyurdu: “Onun en üstü ile en altının arası kadar.” İmam (a.s) şöyle devam etti: “Onların arasında, sallanan, titrek nurdan bir hicap vardı.” Denildi ki: “O hicap neydendi?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Zeberced. Böylece o, iğne deliği kadar, azamet nurundan Allah’ın dilediği şeye baktı. Allah (s.v.t) da şöyle buyurdu…” [7]

6 İkbal-ul Amal c.3 s.629, el Fasl s.10, Şaban ayı münacatları, Bihar-ul Envar c.91 s.97 7 el Kafi c.1 s.443, Biharul Envar c.18 s.306, Tefsir-i Safi c.5 .s.87

Page 11: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

10 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Peygamber’in (s.a.a) af talebi açıklanmıştır. Hicabın sallanması ise Allah’ın, Peygamber’in (s.a.a) af talebine cevabı ve onun mübarek varlık sayfasından yokluk ve zulmetin kaldırılmasıydı. Ancak bu, O’nun verebileceğine göre kısmi bir cevaptı. Zira eğer O, hicabı kaldırsaydı, Peygamber’e (s.a.a) ait ne bir isim ne bir resim ne de bir hakikat bâki kalırdı.

Bu sayede bu kerim şahsın (s.a.a) makamını tanıyorsunuz. Zira o (s.a.a) her şeyini Allah’a verdi ve Allah da alemlerdeki hiç kimseye vermediğini ona verdi. “Böylece o, iğne deliği kadar, azamet nurundan Allah’ın dilediği şeye baktı.”

Bu makam şunu anlatıyor: Herkes, başını eğerek, O’na tövbe ederek, O’nun af ve rahmetini dileyerek, rüku ve secde arasında sallanarak (gidip gelerek) ve boyun eğip itaat ederek O’na (s.v.t) doğru yürümelidir.

***

Page 12: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

11 Ahmed el Hasan

[Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’adır] Fatiha Suresinde, Besmele’den sonraki şeyin yeni bir şey olmadığına

dikkat etmemiz gerekir, bilakis o, Besmele’nin açıklamasıdır.

Aynı şekilde, Fatiha Suresi hariç Kuran’daki şeyler de yeni bir şey değildir, bilakis onlar Fatiha’nın açıklamasıdır.

Bu yüzden, muhakkak ki tüm Kuran, Fatiha suresindedir ve hatta Besmele’dedir. [8]

Zira Besmele’de kuldan taraf, kemâli bağışlayan Kimseye senâ, kulları terbiye eden Kimseden yardım dileme ve Rahman ve Rahim’e sığınma vardır, ki Zâten Hayy ve Kayyum olan Kimseye dönüş ve inabet (yardım dileme) yolu, O’ndan (s.v.t) Kendisine varan doğru yola hidayet etmesini talep ederek başlar.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve andolsun ki sana tekrarlanan

yedi âyeti ve yüce Kuran’ı verdik.] (Hicr 15:87)

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Allah, sözün en güzelini; âyetleri,

birbirine benzeyen ve tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kuran, Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.] (Zümer 39:23)

Fatiha şöyle başlar: [Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’adır] yani senâ; mülk, melekut ve akıl alemindeki mahlukatı terbiye eden mutlak Kâmil’edir. ‘Alemlerin Rabbi’ sıfatının ise anlamı şudur: O, onların kusurunu ve kemâle olan ihtiyaçlarını açıklamak için mahlukatı terbiye eden ve onları kul için uygun olan bir makamla kâmilleştiren Kimsedir. Bir yönden de o (kul) kendisine feyz edilen ve gerçekten de sayısız olan geçmiş nimetler ve kemâller için şükreder ve onları itiraf eder, ki onlar sayesinde zikredilecek bir şey bile olmamasının ardından varlığa zuhur etmiştir. Ayrıca onlar sayesinde beslenmiş, büyümüş, bedeni kâmilleş-miş ve eğer Allah’ın güzel davrandığı kimseler arasında olmuşsa belki de nefis ve ruhu da böyle olmuştur. Böylece onlar sayesinde, dosdoğru yola hidayet olmuş ve cehennem çukuruna düşmekten kaçınmıştır. Bu

8 Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki, kainatın (kevnin) tüm ilmi Kuran’dadır, Kuran’ın tüm ilmi Seb-ul Mesani’dedir (Fatiha Suresi), Seb-ul Mesani’nin tüm ilmi Besmele’dedir ve Besmele’nin tüm ilmi de noktadadır. Ben de o noktayım.” Şeyh İbrahim Hoyi, Erbain Hadis s.231

Page 13: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

12 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

yüzden (eğer durum böyleyse) ‘Alemlerin Rabbi’ni ekleyerek Allah’a hamd ve senâ etmek; itirafı, şükrü ve alemleri kâmilleştiren kâmil Rabbe doğru tekamül yolculuğundayken eksik kulun yalvarmasını da içinde barındırır.

Bu yüzden hamd ve senâ, kemâl hazinelerinin anahtarlarıdır ve Kitabın Anası (Ümmül Kitap) olan mübarek sure, onlar ile açılmıştır.

***

Page 14: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

13 Ahmed el Hasan

[Rahman, (ve) Rahim’dir] ‘Rahman’ isminin dünya ile rızka ve ‘Rahim’ isminin ise ahiret ile

mutlak dine tahsis edilmesi hatalıdır. Ayrıca, imânâ davetten farklı bir açıdan bu dünyadaki rızık rahmetinin müminler ile kâfirleri kapsadığını oysaki ahiret ve din rahmetinin yalnızca müminlere özel olup kâfirleri kapsamadığını düşünerek ‘Rahman’ sıfatının genel olduğunu ve müminler ile kâfirleri kapsadığını ve ‘Rahim’ sıfatının ise özel olduğunu çünkü yalnızca müminlerin az önceki açıklamaya uyduğunu söylemek de hatalıdır.

Gerçek şu ki: Rahman ve Rahim, ilahi rahmetin genişliğine, kapsamına, yoğunluğuna ve büyüklüğüne işaret eden iki mübarek isimdir. Rahman, rahmetin genişliği ile kapsamını açıklamak ve Rahim ise rahmetin yoğunluğunu açıklamak için özel kılınmıştır.

Tahsisin olmadığının delili, onları tamamiyle gören kimseler için ayetler ve rivayetlerdedir. Buna rağmen şöyle demek de mümkündür: Eğer onun genişliğe ve müminler ile kâfirlerin kapsanmasına işaret ettiğini düşünürsek rızık vb. dünyevi meselelere daha uygun olan şey, Rahman’dır. Bunun yanında o, Rahim’e de bu dünyada geniş bir pay bırakır. Zira eğer O’nun rahmetinin yoğunluğu olmasaydı, o rahmet O’nu tanımayan ve O’ndan istemeyen kâfirleri kapsamazdı.

Aynı şekilde şöyle demek de mümkündür: Ahirete, dine ve şeriata daha uygun olan şey, Rahim’dir.

Onlardan (a.s) buna işaret eden hadisler nakledilmiştir:

“Rahman, bizim üzerimize rızkı yayarak merhamet eden kimsedir ve Rahim ise dinlerimiz, dünyamız ve ahiretimiz hususunda bizim içindir.” [9]

“Dünyanın ve ahiretin Rahman’ı ve o ikisinin Rahim’i.” [10]

Allah, en iyi bilen ve en iyi hükmedendir.

9 Tevhid-i Saduk s.232 10 el Kafi c.2 s.557, Misbah-ul Müteheccid s.66, 336, 393, 504, 571.

Page 15: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

14 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Fatiha Suresindeki Rahman ve Rahim: Fatiha Suresindeki Rahman ve Rahim, Allah’ın (s.v.t) kelamından

olduğu için, onlar müminlere O’nun (s.v.t) hakkında müjde verir ve bu iki isim ile O’na yönelmeye, O’na dua etmeye ve O’na yalvarmaya çağırırlar.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Rableri, Kendinden bir rahmet ile

ve bir rıdvan ve cennetler ile onları müjdeler. Onlar için, orada devamlı nimetler vardır.] (Tevbe 9:21)

Onlar kulun lisanı üzere olduğu için, aynı zamanda şükür ve senâ ve hatta yalvarma anlamına da gelirler. Ancak, bu sefer (bunlar) O’nun sıfatını zikrederek gerçekleşir. O sıfat sayesinde, kul O’nu tanımış, O’nu, kendisini yeryüzünün zulmetinden (nura) hidayet eden Nur olarak bilmiş ve O’nu, Kendisini zikreden kimseyi asla unutmayan şefkatli bir Rab olarak tanımıştır.

Geriye kalan şey şudur: Rahman, O’nun (s.v.t) için özel bir isimdir ve bunun nedeni onun, rahmetin genişliğine ve tüm mahlukatın mutlak olarak kapsanmasına işaret etmesidir. Rahim’e gelince, muhakkak ki o, O’ndan başkasına da işaret eden bir isimdir. Zira o, rahmetin kuvveti ve yoğunluğuna işaret eder ve eğer o kendisinden başka bir mahluk ile karşılaştırılırsa, bir mahlukun rahmette yoğun olarak vasfedilmesi mümkündür. Kısaca şöyle demek mümkündür: Rahman’ın özel ve Rahim’in genel oluşu, kullanılan sebebe bağlıdır ve Allah daha iyi bilir.

Rahman ve Rahim tekrar edilmiştir. Zira tıpkı Kuran, Fatiha’nın açıklaması olduğu gibi, Fatiha da Besmele’nin açıklamasıdır.

***

Page 16: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

15 Ahmed el Hasan

[Sahip] veya [Hükümdar] Sahip (Malik): Bir şeye sahip olan kimse anlamına gelir, ister Allah’ın

sahipliği gibi gerçek bir sahiplik olsun ister de geçici ve değişken olan bizim sahipliğimiz gibi göreceli bir sahiplik olsun.

Hükümdar (Melik): Halkının işlerini yöneten yönetici anlamına gelir.

O’na nispeten her iki isim de aynıdır. Zira eğer Din Gününün Sahibi demişsek, o zaman bellidir ki bir şeye gerçek bir sahiplik ile sahip olan kimse, uygun gördüğü bir şekilde o şeyi kontrol etme ve onun işlerini yönetme hakkına da sahiptir ve bu şekilde O’nun için sahiplik ve hükümdarlığı kanıtlamış oluruz.

Ayrıca eğer Din Gününün Hükümdarı demişsek, – her ne kadar O, hükümdarlığın da sahibi olduğundan dolayı, Kendisinden başka hiç kimseye benzemese de – O, gerçek bir hükümdarlıkla yöneten (hükmeden) bir hükümdar olur. Bu yüzden de O, uygun gördüğü bir şekilde onların işlerini yönetme hakkına sahiptir ve yine bu şekilde de O’nun için sahiplik ve hükümdarlığı kanıtlamış oluruz.

Bu şekilde, her iki kıraatin de (“Sahip/Malik” ve “Hükümdar/Melik”) birbirini kapsadığını anlamış oluruz ve her iki kıraat de Ehlibeyt’ten (a.s) nakledilmiştir. Ayrıca alimlerin çoğu da ‘Melik’ (Hükümdar) kıraatini tavsiye etmiştir, zira bu kıraat onlar (a.s) tarafından daha çok kez nakledilmiştir ve Allah daha iyi bilir.

***

Page 17: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

16 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

[Din Günü] Yani karşılık günü ve belki de şöyle dememiz daha doğru olur:

karşılık veya hesap vakti. Zira buradaki gün, güneşin doğuşundan batışına kadar olan belirli bir zaman değildir. Bilakis “Bugün amel, yarın

hesap günüdür.” dediğinizde kastettiğiniz gibidir. Zira burada gün ile kastedilen şey dünyalık hayattır, çünkü o amel ve imtihan vaktidir ve o, gün kelimesi duyulduğunda akıllara gelen belirli zaman değildir. Bu yüzden bu yeni sıfat, dikkati karşılık vaktine yöneltmek içindir ve bu sefer, sahip ve hükümdar Allah’tır (s.v.t).

Burada şuna dikkat etmemiz gerek: O, her şeyin sahibidir ve bu, O’nun için bu dünyada ve ahirette sabit ve kanıtlanmış bir şeydir. Ayrıca, kullarının kaçması, O’nun onlar üzerindeki sahipliğini olumsuz kılmaz. Zira tıpkı kan onların bedenlerinin içinde aktığı gibi, o (sahiplik) de onların içinde akar ve onlar O’nun Kendi yeryüzündeki feyzi ve hayatı ile yaşamaya devam eder, O’nun rızkından yer ve hatta O’nun koyduğu evrensel (kevnî) kanunlara itaat ederler.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Göklerde ve yerde kim varsa, ister

istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a secde eder.] (Rad 13:15)

O’nun, yeryüzündeki ve dünya hayatındaki genel (icmali) hükümdarlığı ve hakimiyetine gelince; muhakkak ki bu, O’nun kullarına kabul etmelerini emrettiği ve onları, Kendi halifesi olarak belirleyip onların işleri üzerine yetki verdiği kimseye itaat etmek ile imtihan ettiği bir meseledir. Bu yüzden isteyen kimse Allah’a ibadet eder ve O’nun Kendi yeryüzündeki hakimiyetini kabul eder, isteyen kimse de tağutlara ibadet eder ve karanlık (zulmet dolu) sonucu bekler.

Bu sayede, bu yeryüzündeki yolculuk boyunca iki parti (hizb) oluşmuştur: Allah’ın partisi ve Şeytan’ın (l.a) partisi. Bir parti, Allah’a ibadet eder ve bu yeryüzündeki ve dünya hayatındaki hükümdarlık ve hakimiyetin Allah’a ait olduğunu kabul eder. Bu yüzden de eğer ilahi şeriata göre kendilerini yönetecek bir hükümdar veya yönetici isterlerse, onu kendileri belirlemezler ve Firavun, Nemrut ve Calut gibi (l.a) kendileri üzerine kaba kuvvetle hükümdar olan hiç kimseyi de kabul etmezler. Bilakis onlar, Allah’tan kendileri için bir hükümdar (kral) göndermesini (belirlemesini) talep ederler. Zira onlar O’na, (yalnızca) O'nun hükümdarlığın sahibi olduğunu itiraf etmiştir: ["Mülkün

Page 18: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

17 Ahmed el Hasan

(hükümdarlığın) sahibi olan Allah'ım. Mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden mülkü alırsın. Ve dilediğini azîz kılarsın ve dilediğini zelil edersin. Hâyır, senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kadirsin.”] (Al-i İmran 3:26)

Bu yüzden, şeriat sınırlarından çıkmasa bile, O’ndan başkası yalnızca O’nun izniyle hükmedip tasarrufta bulunabilir.

Allah’ın hükümdarlığın sahibi olduğunu kabul eden bu mümin grubun örneği, Talut’un yanındaki İsrailoğulları’ndan olan müminler grubudur. Onlar 313 kişiydi ve belki de onlarla birlikte, iman açısından onlardan altta olan kişiler de yer almıştı. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Musa’dan sonra, İsrailoğulları’ndan ileri gelenleri

görmedin mi? Kendi nebilerine: ‘Bizim için bir hükümdar (melik) gönder de Allah’ın yolunda savaşalım.’ demişlerdi.] (Bakara 2:246)

Şeytan’ın (l.a) partisine gelince; muhakkak ki onlar tağutların hakimiyetini, Şeytan’ı (l.a) ve onun bu yeryüzündeki hükümdarlığını, şeriatını ve kanunlarını kabul etmiş, ona teslim olmuş ve bu durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmamışlardır.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Şüphesiz ki melekler, kendi

nefislerine zulmedenleri öldürürken: "Siz ne durumdaydınız?" dediler. (Onlar da): "Biz yeryüzünde zayıf (mustazaf) kimselerdik." dediler. (Melekler): "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi? Öyleyse oraya hicret etseydiniz!" dediler. İşte onların varacağı yer cehennemdir ve o, ne de kötü bir varış yeridir.] (Nisa 4:97)

Sonuç şudur ki: Allah, hükümdarlığın (mülkün) sahibidir ve insanların, O’nun belirlediği kimseyi kabul etmesi gerekir. Zira onlar kabul etmezlerse, şanslarını gerçekten de kaybeder ve Rablerini gazaplandırırlar. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Yoksa onlar, Allah'ın

fazlından insanlara verdiği şeylere haset mi ediyorlar? Oysa Biz, İbrahim ailesine (soyuna) kitap ve hikmet vermiştik. Ve onlara büyük bir mülk (hakimiyet) de verdik.] (Nisa 4:54)

Ne yazık ki, insanların çoğu daima tek sıra halinde tağutların kulları olmuş, Allah’ın kanunlarının kendilerini yönetmesinden hoşlanmamış ve O’nun kendileri üzerine hükümdar olarak seçtiği kimseye uymamışlardır, bilakis: [Az kişiden başkası, onunla beraber iman

etmemişti.] (Hud 11:40) ve [Fakat orada, bir evden başka müslüman

bulamadık.] (Zariyat 51:36)

Page 19: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

18 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Bilakis onlar tağutların hükmünü, Şeytan’ı (l.a) ve onun hakimiyetini kabul ettiler, ister buna razı olmakla olsun, ister de tağutları ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapmamakla. Böylece, çoğu kez kaba güçle ve bazen de dolandırıcılık, sahtekârlık ve hakikatleri değiştirme ile ele geçirilen liderlik dümeninden uzaklaştılar.

Her halükarda, bu yeryüzündeki hakimiyet çoğu zaman tağutlara ait olmuştur, Allah’a değil. Bu yüzden eğer Nemrud, Firavun, Yezid vb. (l.a) tağutların hakimiyet süreleri ile karşılaştırılırsa; Davud, Süleyman ve Zülkarneyn’in (a.s) hakimiyet süreleri çok azdır.

Bu yüzden her ne kadar hükümdarlık dünyada da ahirette de Allah’a ait olsa da, bu dünyada hükümdarlık kendi ehlinden ve Allah’ın Kendi yeryüzündeki halifelerinden gaspedilmiştir. Bu nedenle O’na dönüş günü tekid edilip hatırlatılmıştır, yani din günü veya hesap ve karşılık vakti.

Bu sebeple, Ehlibeyt’ten (a.s) rivayet edildiği üzere, “Hükümdar” kıraati daha doğru olur.

Aynı şekilde şöyle söylemek de mümkündür: Karşılık (ceza) günü, büyük kıyamet günü değildir, bilakis o, İmam Mehdi’nin (a.s) kıyam günüdür. Zira o (a.s) yeryüzünü yönettiği zaman, hükümdarlık ve hakimiyet Allah’a (s.v.t) ait olacaktır. Zira muhakkak ki, o (a.s) Allah’ın halifesi ve Allah’ın belirlediği hükümdardır ve o (a.s) mutlaka Allah’ın Kuran’da, Tevrat’ta, İncil’de ve Zebur’da indirdiği şey ile hükmedecektir.

Şöyle dememiz de mümkündür: Din günü veya karşılık ve hesap

vakti, İmam Mehdi’nin (a.s) kıyamı ve hükümdarlığı ile başlar ve büyük kıyametteki hesap ile son bulur.

Dinin hükümdarının, Allah’ın hükümdarlığı ve O’nun gerçek hakimiyeti ile tağutun hükümdarlığı ve onun hayali hakimiyetine işaret ettiği şeyden ne kadarını kapsadığını anladıysanız, o halde anlamışsınız-dır ki, kul bu noktada kendi konumuna ve katılmak istediği partiye karar vermelidir: Musa’nın (a.s) partisi mi Firavun’un (l.a) partisi mi, Hüseyin’in (a.s) partisi mi Yezid’in (l.a) partisi mi, Allah’ın (s.v.t) partisi mi Şeytan’ın (l.a) partisi mi, Allah’ın (s.v.t) kulu olmak mı Şeytan’ın (l.a) kulu olmak mı?

***

Page 20: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

19 Ahmed el Hasan

[Yalnız Sana ibadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz]

Allah’a ibadet; O’nun Kendi yeryüzündeki halifesini tanımak, ona teslim olmak, ona itaat etmek ve onun koyduğu şeriata göre amel etmektir. Zira o, Allah’ın kitabı ve Kuran’ın taşıyıcısıdır ve hatta Kuran’ın ta kendisidir.

Burada mümin, Allah (s.v.t) için konumunu ve tercihini belirler ve bu, kolay bir tercih değildir. Zira bunun içinde; tağutu inkâr etme, özgürlüğü seçme ve ona ulaşmak için çalışma vardır.

Doğal olarak, Şeytan ve iktidarı kaba güçle ele geçiren tağutlardan olan işçileri (l.a) bu küçük mümin grubun kendilerinin pençesinden kurtulmalarına ve kendilerinin hayali hükümdarlığını yok etmek için çalışmalarına izin vermeyeceklerdir. Hatta cehennem çukuruna varana dek batılı savunacaklardır. Zira onlar, kendilerinden başkasını öldürme, sakat bırakma, aşağılama, kirletme ve küçük düşürme gibi kötülükleri bırakmayacaklardır. Uzun zaman önce Firavun (l.a) Musa (a.s) ve onun mümin grubu hakkında şöyle demişti: [Ve muhakkak ki bunlar,

gerçekten az olan küçük bir grup. Muhakkak ki onlar bizi öfkelendiriyorlar.”] (Şuara 26:54-55) Ayrıca o (l.a) Musa’ya (a.s) iman eden sihirbazları tehdit etmişti, zira onlara şöyle demişti: [“Bu durumda

mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Ve sizi mutlaka hurma ağacına asacağım. Ve böylece hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcı gerçekten bileceksiniz.”] (Taha 20:71)

Allah (s.v.t) özgürlüğün bedelinin büyük olmasını istemiştir, zira o gerçekten de büyük bir manâdır. Bu yüzden dünyada; dökülen kanlar, akan terler ve belki de bedeni de aşıp nefse ve ruha varan acılar vardır. Ahirette ise özgürlüğün bedeli, daha önce hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın duymadığı şeydir. Zira o, Vahid ve Kahhar olan Allah’ın (s.v.t) rızasıdır.

Bu acıların ve umutların ortasında, Allah’ın özgür kulu olan bu müminin derinliklerinden bir çığlık yükseliyor ve o kul, O’nun (s.v.t) yardımı, gücü ve kuvveti ile Allah’ın kulu olduğunu ve bu yardım ve desteğe muhtaç olmaya devam ettiğini itiraf ediyor: “Yalnız Senden

yardım dileriz”. Bu sözlerde, Allah’ın fazlına şükür ve itiraf vardır. Buna

Page 21: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

20 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

ek olarak, kulun fakirliğinin açıklanması ve onun, Mutlak Zengin olan Allah’tan (s.v.t) yardım dilemesi de vardır.

[Yalnız Sana ibadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz]:

Biz, Senin güç ve kudretinle yalnız Sana ibadet ederiz. Bu yüzden bizim için geriye, Sana ibadet etmeyi seçmemizden başka hiçbir şey kalmaz. Ayrıca bu seçim de Senin fazlın ve tevfikin ile gerçekleşiyorsa, o halde bizim için bu meseleden geriye kalan bir şey var mıdır?

Bu kul ne yakalanmaktan korkuyor ne de tereddüt ediyor. Bırak, Nemrud onu ateşe atsın, zira ateş serin ve selamet olacaktır. Bırak, firavun kendi ordusunu toplasın, zira kızıl deniz onları yutacaktır. Ancak, hayatının son anlarına kadar Allah’ın ihlaslı bir kulu olmak için bu kul ilahi yardım, destek ve tevfike muhtaçtır.

[Yalnız Sana İbadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz]. Sen nasıl hazır olmazsın, oysaki Sen insana şah damarından daha yakınsın. [11]

Bu ayette, (arap gramerine göre) hazır ve şahit olan muhatap zamiri vardır. Yoksa gaib olan kimseye ibadet etmek veya ondan yardım dilemek hiç mümkün müdür?

“Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet et, zira sen O’nu görmesen de O seni görüyor.” [12]

Öyleyse ben neyim ki ve varlığım nedir ki?!

Senden başka bir şey vasıtasıyla mı var oldum?!

Bu yeryüzü, güneş ve ay, yıldızlar ve ağaçlar, yağmur, hepsi Senin aşkınla tesbih ediyor.

Kör, Seni görmeyen gözdür.

“Biz ibadet ederiz, biz yardım dileriz.” şeklinde olan çoğul hale gelince; onun sebebi şudur ki, biz Allah’ın partisiyiz ve biz tek beden gibiyiz. Bizden birinin tüm cemaatin ismiyle konuşması yeterlidir, zira biz tek kalbiz ve aynı şekilde, bu ilahi cemaatteki hiçbir fert kendi nefsini görmez, bilakis herkes cemaatin, Allah’ın kelimesini yeryüzünde yüceltmek için çalıştığını görür.

*** 11 [Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve

Biz, ona şah damarından daha yakınız.] (Kaf 50:16) 12 el Mehasin c.1 s.3, el Kafi c.2 s.68 Korku ve Ümit Babı h.2, Sevab-ul A’mal c.147

Page 22: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

21 Ahmed el Hasan

Tamamlama Şayet kul, Allah’ı (s.v.t), O’na ibadeti, O’nun Kendi yeryüzündeki

halifesine itaati, tağutu inkârı ve onun şeytani devletini yok etmek için çalışmayı seçerse, o halde pek çok dalın (füru’n) aslı olan bu ibadet ve itaati tamamlamalıdır. O asıl; namaz, oruç, zekat, iyiliği emretme, kötülüğü nehyetme, Allah’ın alışveriş, ekonomi, toplum, savaş, barış ve siyaset hususundaki hükümlerini ve kanunlarını genel olarak kabul etmek gibi ibadet ve muameleleri içerir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Güzel sözler, O’na yükselir. Onu,

salih amel yükseltir.] (Fatır 35:10)

Hatta en azından, kulun bu ilahi kanunları insanlara ulaştırması ve Müslümanlar arasında onların uygulanıp kabul görmesi için tüm gücüyle çalışması gerekir. Böylece onun ruhu ve bedenindeki her uzvu şöyle der: “Yalnız Sana ibadet eder ve Yalnız Senden yardım dileriz.” Zira sahih itikad ve salih amel, yalnızca dil ile olmaz.

Belki de pek çok kimse “Yalnız Sana ibadet eder ve Yalnız Senden yardım dileriz.” diyor. Ama yalnızca dilleriyle bunu yapıyorlar ve diğer taraftan şehvetlerine tapıyor, tağuta teslim oluyor ve onun emirlerine, yasaklarına ve şeytani kanunlarına itaat ederken ona ibadet ediyorlar. Oysaki Allah onlar (o kanunlar) hakkında hiçbir delil indirmemiştir ve bu kimseler şu kerim sözlerle lanetlenmiştir:

“Nice Kuran okuyan vardır ki, Kuran ona lanet eder.” [13]

***

13 Bihar-ul Envar c.89 s.185

Page 23: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

22 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

[Bizi, Dosdogru Yola Hidayet Et] İnsan, Allah’ın (s.v.t) kulu ve Allah’ın (s.v.t) partisinin üyesi olmaya

karar verdikten sonra, bu kararı takip eden şey; Allah’ın Kendi yeryüzündeki halifesine itaat etmek, Allah’ın kanunlarını ve hakimiyetini kabul etmek, yeryüzünde ilahi şeriat ve ilahi hükmün uygulanması için çalışmak ve Allah’ın (s.v.t) partisinin karşısında olan Şeytan’ın (l.a) partisini temsil eden tağutlardan ve onların kullarından göreceği meşakketlere tahammül etmektir. Onun yapması gereken; Allah’ın halifesinin kim olduğunu bilmek, ilahi şeriatın ve sahih akidelerin neler olduğunu bilmek, daha sonra ise bu halifeye itaat etmek için ve şeriatı uygulamak için çalışmaktır. Bu, Allah’a (s.v.t) götüren yoldur. Zira muhakkak ki, O (s.v.t) haktır ve bu da haktır. Belki de, bu yolun insanın tanıdığı en kısa yol olduğunu söyleyebilirim: [Ve Biz, ona

şah damarından daha yakınız.] (Kaf 50:16) Ancak, bizler amelimiz ve kötü niyetlerimizle yanılıyor ve cehalet ile akıl eksikliğine razı oluyoruz.

Her halükârda derim ki: Allah’ın kulu olmayı seçen kimse için gerekli olan şey, ilk olarak ve her şeyden önce ilim ve marifettir, sonra da amel ve tatbik. Peki ya o kimse ilmi nereden alacaktır? Onunla amel etmek için tevfiki nereden alacaktır? Bunun için şu nida gelmiştir: “Bizi

Dosdoğru Yola (Sırat-ı Müstakim’e) hidayet et.”

Bizi hidayet et, ey Allah, ey Kâmil! [Hamd, Allah’adır]. Bizi hidayet et, ey Alemlerin Rabbi, ey mahlukatın Terbiyecisi, ey onların Kâmilleştiricisi! [Alemlerin Rabbi]. Bizi hidayet et, ey merhametlilerin en Merhametlisi, her şeyi kapsayan geniş rahmetin hürmetine ki, Seni tanımayanları ve Senden istemeyenleri de kapsar, yüce ve yoğun rahmetin hürmetine ki, geçmişte düşmanın olmalarının ardından sihirbazları onunla kabul ettin! [Rahman ve Rahim’dir]. Bizi hidayet et, zira biz, zalimler ve Şeytan’ın (l.a) partisi tarafından Senin halifen ve partinden gaspedilmiş olan Senin hükümdarlığında (krallığında) yaşıyoruz! [Din Gününün Hükümdarı].

Bizi hidayet et, ki Senin yardım, güç ve kuvvetinle Sana ibadeti ve Senin partine katılmayı seçtik! [Yalnız Sana ibadet eder ve Yalnız

Senden yardım dileriz]. Bizi, Senin halifeni ve şeriatını tanımaya hidayet et ve bizi, onun itaatine ve şeriat ile amel etmeye de hidayet et! [Bizi,

Dosdoğru Yola hidayet et]. Bizi hidayet et! Bize marifet ver! Bize tevfik ihsan et! Eksikliklerimizi gider ve işlerimize kefil ol!

Page 24: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

23 Ahmed el Hasan

Yol (Sırat): Çok çabukça geçilir ve sırat, bu yolla isimlendirilmiştir. Zira Allah’a halis bir niyet ile ayağını yolun başlangıcına koyar koymaz, kendini onun sonuna varmış bulacaksın.

Onlardan (a.s) rivayet edilen şey de budur ki, bazı müminler sıratı şimşek çakması gibi geçecektir [14]. Ayrıca Nehc-ül Belağa’da Emirel Müminin’den (a.s) şöyle nakledilmiştir:

“Çok parlaklığa sahip bir şimşek, onun için yolu aydınlatmıştır ve o da onunla yolda yürümüştür. Kapılar onu selamet kapısına ve ikamet yurduna götürmüştür.” [15]

Maddi alemden akıl alemine inabet ve dönüş yolunda bizi Sana götüren dosdoğru (müstakim) şey, göklerin melekutundan geçer. Biz, tüm bu alemlerde fakiriz ve Senin feyzin ile keremini diliyoruz. Kendimizi mahlukatının şerrinden Seninle koruyoruz, kesret ve mütenafiyat aleminde, mülk ve melekut aleminde veya madde ve misal aleminde. Akıl aleminde ve hepsinde Sana tutunuyoruz. Zira bizim örneğimiz, yolu geçmek isteyen kör gibidir. O, birinin kendisinin elinden tutmasına ve onu karşı tarafa ulaştırmasına muhtaçtır. Dahası bizler, mahlukatına men edilmiş olan hakikat aleminden gelen Senin yardımına ve desteğine daimen ve ebediyen muhtacız.

Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Biri korkarsa, şöyle desin: Korktuğum ve tedirgin olduğum her şeyden Mülk ve Melekutun Sahibine sığındım, Kudret ve Ceberutun Sahibine tutundum, İzzet ve Lahut Sahibinden yardım diledim. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali, Muhammed, Cafer, Musa, Ali, Muhammed, Ali, Hasan ve Muhammed (a.s) hürmetine.” [16]

***

14 Menakıb-ı Al-i Ebi Talib (a.s) c.2 s.7, Bihar-ul Envar c.8 s.67 15 Nehc-ül Belağa c.2 s.203, Bihar-ul Envar c.66 s.316 16 İlzam-un Nasib c.2 s.218, Hafız Recep Bersi, Meşarik-ul Envar-ul Yakin fi Esrar-ı Emirel Müminin (a.s) s.267

Page 25: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

24 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

[Nimet Verdigin Kimselerin Yoluna] Gerçek şu ki, yaklaşma ve uzaklaşma veya ikbal (ilerlemek) ve idbar

(gerilemek) hususunda iki yol vardır: Allah’ın yolu ve cehennemin yolu. Allah’ın yolu, dosdoğru yoldur (sırat-ı müstakimdir). İlk hidayet talebi (yani, “Bizi, Dosdoğru yola ilet”) bunun özel kılınmasına yani Allah’ın nimet verdiği kimselerin yolu olmasına ihtiyaç duyar. Bunun sebebi, Cüz’iyat (Mülk ve Melekut) alemindeki yolun (sıratın) pek çok yol olmasıdır.

Cüz’i bir hidayet de olsa, onun bir kısmına hidayet olmak, dosdoğru yola hidayet olmak gibi görünebilir. Ancak, yolun, kendilerine nimet verilmiş kimseler olmalarından ötürü Nebilerin (a.s) yolu ile sınırlanması (tam bir hidayettir). Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve kim, Allah'a ve

Resul'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği Nebilerle, sıddıklarla, şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.] (Nisa 4:69)

Yani, mülk ve melekut aleminde tüm selamet yollarına veya dosdoğru yola hidayet olmayı talep etmek ve sonuç olarak da aklın tamamlan-masına ve insan için mümkün olan O’na (s.v.t) kurb derecelerine ulaşmak (ile bu mümkün olur).

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve Bizim uğrumuzda cihad

edenleri, mutlaka Bizim yollarımıza hidayet ederiz. Ve muhakkak ki Allah, mutlaka muhsinlerle beraberdir.] (Ankebut 29:69)

Ve Allah Teala buyurmuştur: [Size Allah’tan bir nur ve apaçık bir

kitap gelmiştir. Allah, rızasına uyan kişiyi onunla teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp dosdoğru yola hidayet eder.] (Maide 5:15-16)

Ayrıca, Mülk ve Melekut aleminde gazaba uğramış kimselerin yolu olan Cehennem yolundan kaçınmayı istemek, cehalet ve askerlerinin yolundan kaçınmayı istemektir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Allah’ın ahdini yerine getirin. İşte bunları O, size öğüt alasınız diye emretti. İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte O, size bunları sakınasınız diye emretti.] (En’am 6:152-153)

Hatta, insan dosdoğru yolun (sırat-ı müstakim’in) bazı yollarına hidayet olsa bile, nefsin bazı cehalet askerlerini barındırmasında büyük bir tehlike vardır.

Page 26: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

25 Ahmed el Hasan

Örneğin: İslam, sırat-ı müstakim’in yollarından bir yoldur ve ayrıca iman da bir yoldur, velayet de bir yoldur, sahih itikad da bir yoldur, fıkıh ve ilim de bir yoldur, amel de bir yoldur ve ihlas da bir yoldur.

Bu yolların yanında; insan heva, nefis, şeytan ve dünyanın süslerine de maruz kalır: [(Şeytan) şöyle dedi: “Bundan sonra, beni azdırman

sebebiyle, mutlaka Senin dosdoğru yolunda (Sırat-ı Müstakim’inde) onlara karşı oturacağım. Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.] (Araf 7:16-17)

İsmet evinin ehlinden (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Nimet verdiğin

kimselerin yoluna, yani amel ve ihlas nimetini verdiğin kimselerin yoluna.” Kısacası, halis din nimeti. Zira halis din, Allah’a aittir.

Bu ayette – yani [Nimet verdiğin kimselerin yoluna] ayetinde – Allah’a (s.v.t) senâya, O’na şükre ve O’nun fazlının itirafına dönüş vardır. Şu sebeple ki, bu kıraatte kul Allah’a yaptığı ibadet ve itaati, Allah’ın nimetlerinden bir nimet sayıyor. Zâten her nimet ve fazl, Allah’tandır. Bundan daha büyük fazl var mı?

Burada hidayet talebi, mertebelere göredir. Onların en düşüğü, genel olarak bile olsa bu yolu tanımak ve onda yürümektir. Zira muhakkak ki, insan Allah’ın fazl ve rahmeti ile bu mukaddes yüce mertebelere ulaşırsa, gerçekten de Allah’ın kendilerine nimet verdiği ve Allah’tan kendilerine hâyır ulaşmış kimseler arasındadır. Ayrıca o, O’nun bazı yollarına (Selamet yollarına) hidayet olarak bu yolda yürümüşse, Allah’a ve Elçisine itaat etmeyi, yani bizim zamanımızda İmam Mehdi’ye (a.s) itaat etmeyi istemiş kimseler arasında olmuştur. Hatta, bazı zamanlar kendi nefsinin barındırdığı bazı cehalet ve zulmet askerleri ona galip gelse bile durum böyledir.

Zira o, bu kaya üzerinde tökezler ve bu deliklere düşer fakat yine de ayağa kalkar ve yeniden başlar. Bu yüzden, bu kulun örneği, belki de rahmet ona ulaşırsa, onlardan olmamak kaydıyla Allah’ın nimet verdiği kimseler ile beraber olacaktır. Öyleyse tedebbür edin: [işte onlar,

Allah’ın nimet verdiği kimseler ile beraberdirler.] (Nisa 4:69) Hamd, yalnız Allah’adır.

***

Page 27: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

26 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

[Gazaba Ugramıs ve Sapmıs Olan Kimselerin Yoluna Degil]

Bunlar, hak ehline karşı iki gruba bölünmüştür. Zira insanlar üç gruptur:

İlki: Hakkı arayan ve onu bulan kimseler

İkincisi: Batılı arayan ve onu bulan kimseler

Üçüncüsü: Hakkı arayan ama onu bulmada hata yapan kimseler

Birinin batılı arıyor olup hakkı bulması düşünülemez, zira hakkı bulmak niyet gerektirir.

Her halükârda, hakkı arayan ve onu bulan kimseler, hak ehlidir ya da diğer bir deyişle dosdoğru yola hidayet olmuş kimselerdir. Batılı arayan ve onu bulan kimseler, gazaba uğramış kimselerdir. Hakkı arayan ama onu bulmada hata yapan kimseler ise sapmış olan kimselerdir.

“Gazaba uğramış kimseler”in Yahudilere, “Sapmış olan kimseler”in ise Hristiyanlara uygulanması her zaman doğru değildir. Çünkü bu, ancak onlar arasından belli bir zamandaki belli bir gruba uygulanabilir. Zira İsa (a.s) Yahudilerden bir gruba gönderildiği zaman, onlar onu (a.s) Allah’ın halifesi ve bir peygamber olarak kabul etmeyi reddedip onu inkâr ettiler. Bu Yahudiler, gazaba uğramış kimselerdir. Diğer taraftan Yahudilerden bir grup ise İsa’yı (a.s) kabul ettiler, ancak ona doğru olmayan bir şekilde iman ettiler ve böylece sapmış oldular.

Belki de onların hakkı aramalarına rağmen sapmalarının nedeni, kendi nefislerindeki hastalıklardı. O hastalıklar, hak partsine ve ona varan şeye ulaşmalarının ardından onları hakkı kabul etmekten alıkoymuştu. Dolayısıyla bu kimseler de sapmış olan kimselerdir.

Bugüne gelince, Yahudilerin ve Hristiyanların durumu artık farklıdır. Onları aradıkları şeye bir bakın. Belki de onların çoğunun batılı aradığını söylemekte hiç tereddüt etmeyeceğim. Onlar azgınlık, cevr, zulüm ve ahlaki fesat yollarına girmiş ve Allah’ın haram kıldığını helal yapmışlardır. Elbette ki bunlar, gazaba uğramış kimselerdir, ister Yahudi ister Hristiyan olsunlar.

Bu yüzden, zahiren Kuran mefhumunu belli bir örnek ile sınırlandırmak, iblis’in (l.a) ve onun tağutlar ile mütekebbirlerden olan

Page 28: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

27 Ahmed el Hasan

ve hesap gününe inanmayan askerlerinin iyiliği için Kuran’a karşı yapılan bir suikast girişimidir.

Belki de bu zamanda İslami ülkeler hususunda ilk önce gelen şey, “gazaba uğramış kimseler”in tağutlara ve onların yardımcılarına tatbik edilmesidir. Öyleyse Müslüman olduğunu iddia edip de Muhammedî İslam Şeriatına karşı savaşan ve insan yapımı şeytani kanunları uygulayan tağutlara yardım eden kimse hakkında bir düşünün.

Ayrıca Şeytan’ın (l.a) elinde mızrak olan bu kimsenin benzerlerini de göreceksiniz ki, onlar kunut tutar, namaz kılar ve sonunda şöyle deyip Fatiha Suresini kıraat ederler: “İlahi, bizleri gazaba uğramış kimselerin

yolundan kurtar.” Oysaki öte taraftan onlar, gazaba uğramış kimselerden olmak için gece gündüz çalışırlar ve Cehenneme giden yolda yürüdüklerini bilirler.

[Ve onu yakin olarak bildikleri halde, nefslerine zulmederek ve büyüklenerek bile bile inkâr ettiler. Öyleyse müfsitlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir bak!] (Neml 27:14)

***

Page 29: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

28 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Açıklamalar

Ilk olarak: O’nun (s.v.t) isimleriyle ilgili Açıklama

Aslında, O’na (s.v.t) ait olan ve O’nu gaybdan (görünmeyenden) görünene ya da başka bir deyişle O’nun künh ve hakikatinin tam marifetine doğru zahir eden bir isim mevcut değildir. Bilakis, tüm mukaddes ve kerim isimler, O’nun Zâti veya fiili sıfatlarına ait isimlerdir.

“Allah” ismi özeldir, zira muhakkak ki o, tüm Zâti kemâl sıfatlarını ve ondan dallanan fiili kemâl sıfatlarını toplayan isimdir.

Bunu açıklamak için şöyle derim: “Rahman” ismi, rahmet sıfatı için koyulmuştur. Zira O, rahmetiyle merhamet eder ve rahmet, O’nun Zâtıdır. “Kadir” ismi, kudret sıfatı için koyulmuştur. Zira O, kudretiyle kadirdir ve kudret O’nun Zâtıdır. Onlardan (a.s) da böyle nakledilmiştir, Tevhid-i Saduk’a bakınız. [17]

Bu sıfatlarla vasfedilen ve bu isimlerle bilinen bu Zât, O’nun künh ve hakikatinden farklıdır. O (künh ve hakikat), O’ndan başkası tarafından bilinmez ve “O’nun Zâtı” (arapça [Zâtuhu]) dediğimizde “Zât” kelimesine eklenen [ha] (arapça [onun] demek için kullanılan bir harf) ile sabitlenir. Ayrıca O’nun gaybetini de damme (ötre) ile belirtiriz.

Başka bir deyişle: Gaib zamirinde (yani arapça [huve]-[o]), [ha] (Allah’ın varlığını) sabitlemek içindir ve [vav] ise gaybet içindir. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Allah Tebareke ve Teala, “Kul huvallahu ehad”ı (De ki, O Allah’tır, Tektir) indirdi. [Ha] sabiti (Allah’ın varlığını) sabitlemek içindir ve [vav] ise gaiba işarettir.” [18]

Şuna dikkat etmemiz gerekir: Zât ve Künh, marifet ve tecelli (yani zuhur) makamında farklılık gösterir, lakin O (s.v.t) yalın tek hakikattir. O’nun parçaları yoktur ve O’nda terkip yoktur. Muhammed (s.a.a) için bir iğne deliği kadar açılan nur, vasfedilmiş Zâttır, O’nun tüm mahlukatından, Muhammed (s.a.a) ve onun aşağısında yer alanlardan gaib olan künh ve hakikat değil. Onlardan (a.s) da böyle nakledilmiştir, zira onlar (a.s) ism-i a’zam’dan (en yüce isim) 70 ve birkaç harf bilirler ve

17 Tevhid-i Saduk s.139 18 Tevhid-i Saduk s.88

Page 30: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

29 Ahmed el Hasan

bir harfi ise O, Kendi katındaki gayb ilminde saklamıştır. Bu anlam, onlardan (a.s) nakledilen bir duada yer almıştır ve ayrıca birden fazla duada tekrar edilmiştir:

“Senden çıkıp Senden başkasına gitmeyen, mahzun (saklı) ve meknun (korunmuş) isim.” [19]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki, Allah Tebareke ve Teala, bir isim yaratmıştır ki, harfler ile nitendirilmez, lafızlar ile dile gelmez, şahıs ile bedenleşmez, teşbih ile vasfedilmez ve renk ile boyanmaz. Beldeler ondan nefyedilmiştir, sınırlar ondan uzak kılınmıştır, vehim eden herkesin hissi ondan örtülmüştür. Saklanmadan gizlenmiştir. O, onu birlikte dört parça üzere tam bir kelime kıldı, onlardan biri diğerinden önce değildir. O, ondan üç isim zahir etti ki, mahlukat kendi ihtiyaçları için onlara yönelsin ve onlardan birini ise örttü. O, mahzun ve meknun isimdir. Böylece bunlar, izhar edilen üç isimdir. Zahirde olan, Allah Tebareke ve Teala’dır ve O, bu dört rükundan olan her isim için şunları yardımcı kılmıştır…” [20]

O’nun (s.v.t) isimlerinden her isim için, mahlukatta bir gölge vardır. Bu yüzden Zât’ın veya İlahi Kemâller şehrinin gölgesi “Allah” ismidir, ve o isim Muhammed’dir (s.a.a) ya da başka bir deyişle ilim şehridir. İlahi kemâller şehrinin kapısı olan Rahman’ın gölgesi, Ali (a.s) ya da başka bir deyişle ilim şehrinin kapısıdır. İlahi kemâller şehrinin kapısı olan Rahim’in gölgesi ise Fatıma (s.a) ya da başka bir deyişle ilim şehrinin kapısıdır. Aynı şekilde, 12 rüknün geriye kalanı da bu üç isim için böyledir.

Mahlukatta gölgesi olmayan tek isim ise hakikat ve künhtür. Bilakis onun gölgesi, İlahi Zât’tır. Bu yüzden, hakiki ibadet, O’nun künh ve hakikatine ibadettir ve bu, en yüksek derecelerde ancak Muhammed (s.a.a) tarafından bilinir ki, o (s.a.a) yarışı kazanmış ve tüm mahlukatın kendisinin O’nun kulu olduğuna şahitlik etmesine hak kazanmıştır.

Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:

“...O’nun tevhidinin kemâli, O’na ihlastır. O’na karşı ihlasın kemâli, her sıfatın vasfedilenden ve her vasfedilenin de sıfattan

19 Misbah-ul Müteheccid s.815, İkbal-ul A’mal s.277-279, Misbah-ul Kef’emi s.536 20 Tevhid-i Saduk s.190, Bihar-ul Envar c.4 s.166

Page 31: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

30 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

farklı olduğuna şahitlik etmek için sıfatları O’ndan nefyetmektir …” [21]

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Marifet ancak ihlas iledir ve teşbih ile birlikte ihlas yoktur. Teşbih için sıfatları ispat ile birlikte de nefiy yoktur.” [22] Bu makam, Muhammed’in (s.a.a) makamıdır.

Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:

“O’ndan başka kimsenin bilmediği Zât vasıtasıyla mahlukatının yanında tanınır.” [23]

Yani, O’nun, mahlukatta Muhammed (s.a.a) sayesinde gerçekleşen zuhur ve tecellisi vasıtasıyla. Zira, Allah, Muhammed (s.a.a) ile tanınır ve Muhammed (s.a.a) onu yaratan Allah’tan başkası tarafından tam bir tanıyışla tanınamaz. Bu yüzden Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuş-tur: “O’ndan başka kimsenin bilmediği…” Zira O’ndan başka hiç kimse Zât’ı yani Allah’ı bilmez. Aynı şekilde, O’ndan başka kimse Zât’ın gölgesini ya da başka bir deyişle onun mahlukattaki tecelli ve zuhurunu bilmez.

Evet, şehrin kapısı şehrin içindeki şeylerin çoğunu bilir fakat şehrin içindeki her şeyi bilmez. Bu yüzden Ali ve Fatıma (a.s) Muhammed’i (s.a.a) tanır ama onun kendi nefsini tanıdığı ve Allah’ın onu tanıdığı gibi değil.

Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Perde, benim için

kaldırılmış olsaydı…” [24]. Oysaki hadiste nakledildiği üzere, o (perde) Resulullah (s.a.a) için bir iğne deliği kaldırılmıştır. [25]

Bu yüzden, O’na ibadetin ve O’na karşı ihlasın kemâli, O’nun künh ve hakikatine ibadet ve O’na (Huve’ye) (s.v.t) yönelmektir, Zât’a değil. Ona (Zât’a) yönelmek, en azından kemâl elde etme tamahından boş değildir.

Bu sayede, kerim seyid Resul Muhammed’in (s.a.a) makamını tanıyoruz. O, kendi bekasını bir günah ve kendi varlığını bir suç saydığı zaman, ondan ötürü bağışlanma diledi ve O’ndan (s.v.t) af talep etti. Böylece kerimlerin en Kerimi’nden ona, hicaptan bir parçayı kaldırarak bir cevap geldi. Böylece o, sallanmaya devam etti. Nihayet kerimlerin

21 Nehc-ül Belağa c.1 s.15, el İhticac c.1 s.296 22 Tevhid-i Saduk s.40, Uyun-u Ahbar-ir Rıza (a.s) c.2 s.137 23 Tevhid-i Saduk s.50, Biharul Envar c.4 s.475 24 Şerh-i Usul-i Kafi c.3 s.173, Hilyet-ul Ebrar c.2 s.62, Bihar-ul Envar c.40 s.153 25 el Kafi c.1 s.443, Bihar-ul Envar c.18 s.306, Tefsir-i Safi c.5 s.87

Page 32: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

31 Ahmed el Hasan

efendileri olan Allah’ın melekleri, onun nurunu Allah’ın nurundan ayırt edemedi. O, bundan yücedir.

Bu yüzden, miraç hadisinde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz Allah Kendi Nebi’sini yedi göğüne kadar yükseltti. Onların (göklerin) ilkine gelince, ona bereket verdi ve ikinci gökte… Sonra (onu) Dünya göğüne yükseltti, böylece melekler göğün köşelerine uçtular sonra da hepsi secdeye kapanıp şöyle dediler: “Bizim Rabbimiz ve melekler ile Ruh’un Rabbi, münezzeh ve kuddüstür. Bu nur Rabbimizin nuruna ne kadar da benziyor!” Cebrail (a.s) şöyle dedi: “Allahu Ekber! Allahu Ekber!” Böylece melekler sustular, göğün kapıları açıldı ve melekler toplandı. Onlar büyük gruplar halinde gelip Nebi’ye (s.a.a) selamlarını ilettiler, sonra da şöyle dediler: “Ey Muhammed (s.a.a), kardeşin nasıldır?” Muhammed (s.a.a) şöyle buyurdu: “İyidir.” Melekler de şöyle dedi: “Onunla görüştüğünde selamlarımızı ona ilet.” Nebi (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onu tanır

mısınız?” Onlar da şöyle dediler: “Nasıl onu tanımayız, oysaki Allah senin ve onun için bizden ahit almıştır ve şüphesiz biz ona ve sana salât ve selam ederiz.”… Sonra onu ikinci göğe yükseltti ve göğün kapısına yaklaştığında, melekler göğün köşelerine uçuşup secdeye kapandılar ve şöyle dediler, “Bizim Rabbimiz ve melekler ile Ruh’un Rabbi, münezzeh ve kuddüstür. Bu nur Rabbimizin nuruna ne kadar da benziyor!” Böylece Cebrail (a.s) şöyle dedi, “Eşhedu en la ilahe illallah! Eşhedu en la ilahe illallah!”…” [26]

O’nun isimlerinin Mertebeleri İlk Mertebe: Hakikat ya da Künh Mertebesi

O’nun isimlerinin ilk mertebesi, hakikat ya da künh mertebesidir. Bu, eksiksiz bir mertebedir ve bazı rivayetlerde nakledilmiş olan, gaib zamiri olan “Huve” (türkçe üçüncü tekil şahıs zamiri “O”) ile O’na edilen işaretten başka, bizim bileceğimiz hiçbir isim ve suret yoktur. Zira bu, O’nun isimlerinin en yüce mertebesine işaret eder ve ona, en en en yüce isim denilmiştir.

İkinci Mertebe: Zât Mertebesi

26 İlel-uş Şerai c.2 s.312, Bihar-ul Envar c.18 s.354, el Kafi c.3 s.482

Page 33: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

32 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Bu, ayrıntılı bir mertebedir ve feyz, ondan gelir. O (s.v.t) onun sayesinde Kendi mahlukatıyla yüzleşir. “Kendi mahlukatı” derken kastım yalnızca Muhammed’dir (s.a.a). Zira muhakkak ki o, kendi Rabbinin en büyük ayetlerini gören tek kişidir ve sallanırken (gidip gelirken) onun için, Zât’ın hicabı (kısmen) açılmıştı.

“Allah” ismi bu mertebeye işaret eder ve onunla birlikte, akıllar hayrete düşmüş ve kalpler şaşırıp kalmıştır.

“Rahmanir Rahim” ismi, Zât’ın kapısıdır. Onun üzerinden ve onun sayesinde, mahlukata feyz akar. [De ki: “Allah diye çağırın veya

Rahman diye çağırın. Nasıl çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.”] (İsra 19:110)

Üçüncü Mertebe: İnsan Mertebesi

İlahi Zât, mahlukat için kâmil insanda tecelli ve zuhur etmiştir. Şu anlamdaki rivayette de aynısı nakledilmiştir: “Allah, Adem’i Kendi

suretinde yarattı.” [27] Ayrıca Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve

Adem’e tüm isimleri öğretti, sonra da onları meleklere arz etti.] (Bakara 2:31) Burada öğreti, lafzı ve mânâyı, dış hakikat ve tesirden bir parçaya kadar aşıyor ve isimler, O’nun Zâtının isimleridir: ... Allah, Rahman, Rahim, Alîm, Aziz, Hakîm vb.

Fiili Yaratıcı’nın isimleri ise şunlardır: Bâri, Musavvir, Rezzak vb. Ve zuhur ve tecelliden ona ait olan şeydir; onlar, ister Peygamberler, İmamlar, Salihler ve Melekler gibi mukaddes nurların en üst safhasında olsunlar ister de üzerinde oturduğunuz halı gibi maddi zulmetlerin en alt safhasında olsunlar, Masum İmam’dan (a.s) rivayet edilen hadiste de nakledildiği gibi.

Bu ilim, Adem’in Meleklerden daha üstün olmasının nedeniydi. Zira insanın fıtri kapasitesi büyüktür ve bakması mümkün olan ufkun genişliği çoktur. Oysaki kerim Melekler için yalnızca, Allah’ın insanların içine fıtri olarak yerleştirdiği ve ona emanet ettiği bu kudretten çok küçük bir parça vardır. Bu yüzden, Allah’a itaat ettiği zaman, onlar ona secde etmeye ve onun elleri arasında huzu (itaat) etmeye emrolundular. Bunun sebebi, onun Allah’ı (s.v.t) tanımayı kavraması ve O’nun (s.v.t) isimlerinin bir tecellisi ve zuhuru olmasıdır.

İmam Rıza (a.s) bir rivayette, babalarından, onlar da Emirel Müminin’den (a.s) şöyle nakletmiştir: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

27 el Kafi c. 2 s.134, Tevhid-i Saduk s.103, Uyun-u Ahbar-ir Rıza (a.s) c.2 s.110

Page 34: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

33 Ahmed el Hasan

“Allah benden daha üstün ve benden daha kerim bir mahluk yaratmamıştır.” Ben de şöyle dedim: “Ey Resulullah (s.a.a)! Sen mi daha üstünsün yoksa Cebrail mi?” O (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ali (a.s)! Muhakkak ki, Allah Tebareke ve Teala, mürsel Nebilerini mukarreb Meleklerine üstün kıldı ve beni de tüm Mürsellere ve Nebilere üstün kıldı. Benden sonra üstünlük, senin ve senden sonraki İmamlarındır, ey Ali (a.s). Muhakkak ki, Melekler, bizim ve muhiplerimizin hizmetçileridir. Ey Ali (a.s)! Arşı taşıyanlar ve onun etrafındakiler, Rablerinin hamdı ile tesbih ederler ve bizim Velayetimize iman edenler için bağışlanma dilerler. Ya Ali (a.s)! Eğer biz olmasaydık, Allah ne Adem’i ne Havva’yı ne Cenneti ne Ateşi ne göğü ne de yeri yaratırdı. Öyleyse biz meleklerden nasıl daha üstün olmayız, oysaki biz Rabbimizi tanımada, O’nu tesbih etmede, O’nu tehlil etmede ve O’nu takdis etmede onlardan öne geçtik. Zira muhakkak ki, Allah azze ve celle’nin yarattığı ilk şey, bizim ruhlarımızdı.

Böylece bizi Kendi tevhidi ve tahmidi ile konuşturdu. Sonra melekleri yarattı, böylece onlar bizim ruhlarımızı tek nur olarak gördüklerinde, bizim emrimizi büyük kabul ettiler. Böylece meleklerin, bizim yaratılmış mahluklar olduğumuzu ve O’nun bizim sıfatlarımızdan münezzeh olduğunu anlaması için biz tesbih ettik. Böylece bizim tesbihimizle melekler de tesbih etti ve O’nu bizim sıfatlarımızdan münezzeh kıldı. Onlar bizim emrimizin büyüklüğüne şahit oldukları zaman, meleklerin, Allah’tan başka ilah olmadığını ve bizim O’nunla birlikte veya O olmaksızın tapılan ilahlar değil kullar olduğumuzu anlamaları için biz tehlil ettik. Böylece onlar da “Allah’tan başka ilah yoktur.” dedi. Onlar bizim konumumuzun büyüklüğüne şahit olduklarında, meleklerin, Allah’ın O’ndan başka hiç kimsenin bu büyük konuma sahip olamayacağı kadar büyük olduğunu anlaması için biz tekbir getirdik. Onlar Allah’ın bize verdiği güç ve kudrete şahit olduklarında, meleklerin, bizim ancak Allah sayesinde güç ve kudret sahibi olduğumuzu anlaması için biz “Güç ve kudret ancak Allah iledir.” dedik. Onlar Allah’ın bize verdiği nimetlere ve bizim için kıldığı farz itaate şahit olduklarında, meleklerin, bize verdiği nimetler için Allah’ın bizim üzerimizdeki O’nu zikretme ve O’na şükretme hakkını anlamaları için biz “Hamd, Allah’adır.” dedik. Bu yüzden, onlar Allah’ın birliğini tanımaya, O’nu tesbih etmeye, O’nu tehlil etmeye, O’na hamd etmeye ve O’nu temcid etmeye bizim sayemizde hidayet oldular.

Page 35: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

34 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Sonra Allah Tebareke ve Teala, Adem’i yarattı ve bizi, onun sulbüne yerleştirdi. Meleklere, bize ta’zim ve ikram olarak ona secde etmelerini emretti. Onların Allah’a secdeleri ibadetti, Adem’e secdeleri ise ikram ve itaatti, zira biz onun sulbündeydik. Öyleyse onların hepsi Adem’e secde etmişken biz Meleklerden nasıl daha üstün olmayız? O, beni göklere yükselttiği zaman, Cebrail ikişer ikişer ezan okudu ve ikişer ikişer kamet getirdi. Sonra bana şöyle dedi: “Ey Muhammed (s.a.a), ilerle!” Ben de

şöyle dedim: “Ey Cebrail! Senden önce ilerleyebilir miyim?” Cebrail şöyle dedi: “Evet, çünkü Allah Tebareke ve Teala, Peygamberlerini tüm Meleklerine üstün kıldı ve seni de özel olarak üstün kıldı.” Böylece ben de ilerledim ve gururlanmaksızın onlara namaz kıldırdım. Nur hicaplarına ulaştığımda, Cebrail şöyle dedi: “İlerle, ey Muhammed (s.a.a)!” ve o, benim arkamda

durdu. Ben dedim ki: “Ey Cebrail, şimdi bu konumda benden ayrılıyor musun?” O şöyle dedi: “Ey Muhammed (s.a.a)! Bu, Allah Teala’nın bu mekanda benim için koyduğu sınırın sonudur. Eğer burayı geçersem, Allah Teala’nın sınırlarını aştığım için kanatlarım yanar.” Sonra o, kanatlarıyla beni bir kerede nura doğru itti, nihayet Allah’ın Kendi mülkünün yüceliğinden dilediği yere vardım. Sonra bana şöyle nida edildi: “Ey Muhammed (s.a.a)!” Ben şöyle dedim: “Lebbeyk ey Rabbim, ve Saadeyke (senin hoşnutluğun için)! Sen, Tebarek ve Yücesin!” Sonra bana şöyle nida edildi: “Ey Muhammed (s.a.a)! Sen, Benim

kulumsun ve Ben, senin Rabbinim. Öyleyse Bana ibadet et ve Bana tevekkül et. Zira sen, Benim kullarım içindeki nurumsun, mahlukatıma elçimsin ve yarattıklarıma hüccetimsin. Sen ve sana uyan kimseler için Cennetimi yarattım. Sana muhalif olan kimseler için Ateşimi yarattım. Senin vasilerin için kerametimi vacip kıldım ve onların Şialar için ise sevabımı vacip kıldım.” Ben şöyle dedim: “Ey Rabbim, benim vasilerim kimlerdir?” Bana şöyle nida edildi: “Ey Muhammed (s.a.a)! Senin vasilerin, Benim arşımın (tahtımın) bacağına yazılı kimselerdir.”

Ben de Yüce Rabbimin önündeyken Arşın bacağına baktım ve on iki nur gördüm. Her nurun içinde, üzerinde benim vasilerimden bir vasinin isminin olduğu yeşil bir satır vardı. Onların ilki, Ali bin Ebu Talip’ti (a.s) ve onların sonuncusu, ümmetimin

Mehdi’siydi (a.s). Bunun üzerine şöyle dedim: “Ey Rabbim! Bunlar, benden sonraki vasilerim midir?” Bana şöyle nida edildi: “Ey Muhammed (s.a.a)! Bunlar, senden sonra mahlukatım üzerine Benim evliyam, asfiyam ve hüccetlerimdir. Ayrıca onlar, senin

Page 36: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

35 Ahmed el Hasan

vasilerin ve halifelerindir ve senden sonra mahlukatımın en iyileridir. İzzet ve Celalime and olsun ki, onlar ile dinimi izhar edeceğim, onlar ile sözümü yücelteceğim, onların sonuncusuyla yeryüzünü düşmanlarımdan temizleyeceğim. Onu yeryüzünün doğularına ve batılarına hakim kılacak, rüzgarları onun emrine verecek, büyük zorlukları ona kolaylaştıracak, tüm sebeplerde onu yüceltecek, Kendi askerlerim ile ona zafer verecek ve Kendi Meleklerim ile onu destekleyeceğim, tâ ki Benim davetim yücelene ve mahlukat, Benim tevhidim üzere toplanana dek. Sonra onun mülkünü (hükümdarlığını) destekleyecek ve Kıyamet gününe dek günleri evliyam arasında sürdüreceğim.” ” [28]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Nebi (s.a.a) geldiğinde, Cebrail bir köle gibi onun önünde

otururdu ve izin isteyene kadar (içeri) girmezdi.” [29]

Yukarıdakine İlave Olarak:

İlahi Zât’ın Elçisini (s.a.a) ve O’nun mahlukat için, Elçi’nin (s.a.a) içinde gerçekleşen zuhur ve tecellisini tanımanın künh ve hakikatini anlamak adına, bu örnek üzerinde düşünülmesi gerekir: Ateşi yalnızca görerek tanıyan kimse ile kendisi de ateş olana dek ateşte yanan kimsenin ilmi arasında fark vardır. Onun (s.a.a) için, bir iğne deliği kadar (hicap) açıldığında, kerim Elçi’nin (s.a.a) konumu da böyle olmuştu. Zira o, iki hal arasındaydı: Bir hâl; fenâ hâli ve ondan (s.a.a) geriye hiçbir isim ve suretin kalmaması ve yalnızca Vahid ve Kahhar olan Allah’ın bâki kalmasıydı ve diğer hâl ise onun “BEN”e ve kimliğe geri dönmesiydi.

Önceki miraç hadisi sizin için yeterli olmadıysa, sizi Fetih Suresine götüreceğim. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Muhakkak ki, Biz senin

için apaçık bir açılış (fetih) açtık. Böylelikle Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın, senin üzerine Kendi nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola hidayet etsin diye.] (Fetih 48:1-2)

Her ne kadar, Mekke’nin fethi (açılışı) bu açılış için gerekli olan şeyler arasında yer alsa da bu ayetteki kasıt, Mekke’nin fethi (açılışı) değildir. Zira muhakkak ki melekuttaki açılışı, şehadetteki (fiziksel alemdeki) açılış izler. Öyleyse Lahut alemindeki açılışa ne dersiniz?! İlahi Zât ile Muhammed (s.a.a) arasında, ki hicaptan bir parçanın kaldırması suretiyle gerçekleşti. 28 İlel-uş Şerai c.1 s.5, Bihar-ul Envar c.18 s.345 29 İlel-uş Şerai c.1 s.7, Bihar-ul Envar c.18 s.256

Page 37: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

36 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Ayetin Mekke’nin fethi ile sınırlandırılması ve ayetin kendi kastından farklı bir yöne çevrilmesi çok üzücüdür. Oysaki geçmiş zaman kipi kullanılmıştır: [Muhakkak ki, Biz açtık…] yani açılış, ayetin vahyinden önceki zamanda veya ayetin vahyedildiği zamanda gerçekleşmiştir. Halbuki, Mekke’nin fethi, bu ayetin indirilmesinden iki yıl sonra gerçekleşmiştir.

Ayrıca muhakkak ki, bu açılış (fetih), Elçi’nin (s.a.a) kendisinden ayrılmayan (geçmiş ve gelecek) günahının bağışlanma sebebiydi ve önceden de zikredildiği gibi, bu günah hiçbir mahlukun ondan temiz olmadığı zulmet kiridir. Çünkü şüphesiz ki, O (s.v.t) içinde zulmet olmayan tek Nurdur.

Hişam bin Salim nakleder: Ebu Abdullah’ın (a.s) yanına girdim ve o (a.s) şöyle buyurdu:

“Sen Allah’ı tanımlıyor musun?” Ben şöyle dedim: “Evet.” O (a.s) şöyle buyurdu: “(Yaptığın tanımı) getir.” Ben de şöyle dedim: “O, her şeyi duyan ve her şeyi görendir.” O (a.s) şöyle buyurdu: “Bunlar, mahlukların ortak olduğu sıfatlardır.” Ben de şöyle dedim: “Peki ya, siz O’nu nasıl tanımlıyorsunuz?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “O, içinde zulmet olmayan Nur’dur…” [30]

Hicabın kaldırılması, apaçık açılış ve kerim Elçi’nin (s.a.a) İlahi Zât’ın içinde fena bulması sebebiyle, o (s.a.a) Allah’ın yüzü ve O’nun tam kelimesi oldu. Başka bir deyişle, O (s.a.a) O’nun mahlukatında “Allah” ismi ve O’nun en güzel isimleri oldu.

Bu, O’nun (s.v.t) isimlerinin üçüncü mertebesidir. Ayrıca aynı şey, Allah’ın Hüccetlerinden olan İmamlar, Nebiler, Vasiler ve Mürseller (a.s) için de geçerlidir. Onların her biri kendi makamı ve kurbuna göre, Allah’ın yüzünü ve O’nun en güzel isimlerini temsil eder. Onlar arasında, en güzel isimleri (esma-ül hüsna) yansıtan aynalar vardır ve onlar, Allah’ın (s.v.t) ahlakına sahiptirler.

Şeyh Saduk, “Tevhid” ve “Uyun” kitaplarında (Ebu Salt) Herevi’den şöyle nakletmiştir:

Ben, Ali bin Musa Rıza’ya (a.s) şöyle dedim: “Ey Resulullah’ın (s.a.a) oğlu! Şu nakledilen haberin anlamı nedir: ‘La ilahe illallah’ (Allah’tan başka ilah yoktur) demenin sevabı, Allah’ın yüzüne bakmaktır?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Salt! Allah’ı

(insanlardaki) yüzler gibi bir yüze sahip olarak vasfeden kimse

30 Tevhid-i Saduk s.146, Bihar-ul Envar c.4 s.70

Page 38: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

37 Ahmed el Hasan

küfre girmiştir. Ancak, Allah’ın yüzü O’nun Nebileri, Elçileri ve Hüccetleridir (a.s).” [31]

Kuleyni, Usul-i Kafi’de Muaviye bin Ömer’den şöyle nakletmiştir: Allah’ın (s.v.t) [En güzel isimler Allah’ındır. Öyleyse O’na onlarla dua

edin.] (Araf 7:180) ayeti hakkında, Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:

“Vallahi, en güzel isimler (esma-ül hüsna) biziz ki, Allah bizim marifetimiz olmadan kullardan hiçbir amel kabul etmez.” [32]

Bu anlamdaki haberler çok sayıda ve müstefizdir.

Bilmemiz için geriye şu kalıyor:

Bilmemiz için geriye kalan şu ki: Her daha düşük mertebe, O’nun (s.v.t) isimlerinin daha yüksek bir merbesinin tecelli ve zuhurudur. Zira “Allah” ismi veya İlahi Zât, hakikatin veya künhün veya İsm-i A’zam’ın (en yüce isim) veya başka bir deyişle “Huve”nin bir tecellisi ve zuhurudur. Ayrıca, Muhammed (s.a.a) İlahi Zât’ın mahlukattaki bir tecellisi ve zuhurudur veya başka bir deyişle mahlukattaki “Allah” ismidir. Rahman ve Rahim’e gelince, şüphesiz ki onlar rahmeti ifade eden tek isimdir ve ayrılmazlar. Muhakkak ki, onların arasındaki tek fark, (rahmetteki) genişlik ve yoğunluktur ve o ikisi, İlahi Zât’ın veya “Allah” isminin kapısıdır ve o ikisinin tecellisi ve zuhuru mahlukattadır. Onlar, ilim şehrinin yani Muhammed’in (s.a.a) kapısı olan Ali ile Fatıma’dır (a.s). Allahu Teala şöyle buyurmuştur: [De ki: “Allah diye

çağırın veya Rahman diye çağırın. Nasıl çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.”] (İsra 19:110) ve Rahim, Rahman’ın kapsamı içindedir.

Dolayısıyla, bu üç isim “Allah, Rahman, Rahim” en yüce ismin rükunlarıdır ve bu yüzden, Ali (a.s) bu alemden ayrılıp kendi Rabbinin civarına gittiğinde, Cebrail şöyle nida etti: “Hidayet rükunları yıkıldı.” - yani, bu alemde – Ondan (a.s) önce Muhammed’in (s.a.a) ve Fatıma’nın (s.a) ayrılışının ardından, onların üçüncüsü olan Ali’nin (a.s) ayrılışı ile bu gerçekleşmiş oldu.

Bu üç ismin öneminden, daha doğrusu mahlukatın, göklerin ve yerin onların bereketiyle (varlığa) gelişinden dolayı, Fatiha Suresi onlar ile açılmıştır. Hatta, Kuran veya tedvini kitap onlar ile açıldığı gibi, tekvini kitap da onlarla açılmıştır. Zira Allah’ın (s.v.t) yarattığı ilk şey,

31 Tevhid-i Saduk s.117, Uyun-u Ahbar-ir Rıza (a.s) c.2 s.106 32 el Kafi c.1 s.144, Bihar-ul Envar c.25 s.5

Page 39: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

38 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Muhammed’in, Ali’nin ve Fatıma’nın (a.s) nuruydu. Hadislerde de böyle belirtilmiştir. [33] Açıklandığı gibi, onlar bir nurdur: sırasıyla “Allah, Rahman, Rahim.” Allah, daha iyi bilir ve daha iyi hükmeder. İlimden bize verilen ise ancak az bir şeydir.

Fatiha suresindeki ilahi isimler

Fatiha Suresindeki İlahi İsimler:

İlki: Allah, Rahman, Rahim

“Allah” ismi, ilahi kemâlleri toplayan Zât’a koyulmuştur. Rahman ve Rahim ise Zât’ın kapısıdır. Şayet rahmet, kapı olmasaydı, alemlerden hiç kimse temizlenemezdi ve bu yüzden de kimse kemâli elde edemezdi. Doğrusu, tüm yaratılan alemlere ancak bu iki isim vasıtasıyla feyz gelir, zira feyz, Rahman ve Rahim vasıtasıyla Allah’tandır. Bu yüzden de Allah Teala şöyle buyurmuştur: [De ki: “Allah diye çağırın veya Rahman diye

çağırın. Nasıl çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.”] (İsra 19:110)

İkincisi: Alemlerin Rabbi

Alemler üç tanedir ve şunlardır:

A- Mülk Alemi: Yani içinde yaşadığımız bu cismani alem. Bu alem, yokluğa benzer olan ve var olma kabiliyetinden başka, varlıktan taraf hiçbir şansa sahip olmayan maddeden ve onu zahir (görünür) kılan suretten oluşur. Madde, suret sayesinde değerli olur ve vücudun sahip olduğu duyunun, tadın, kokunun, hareketin, büyümenin ve ölümün tamamı, cismani ve misali surete aittir, maddeye değil. Örneğin, insan vücudundaki parmak, sıcaklık ile soğukluğu ve yumuşaklık ile sertliği hisseder ve bu insanın ölüm vaktinde – çoğu zaman – vücudu toprağa dönüşür, dolayısıyla bu parmak da bir avuç toprak olur.

Bu meselenin hakikati şudur ki: İnsan parmağı sureti maddeden kaldırılmış ve ona (maddeye), bir avuç toprak suretinden ibaret olan yeni bir suret aktarılmıştır ve o, hisleri olmayan yeni bir vücuttur. Böylece bize açıklandı ki, vücuttaki hisler surete aittir, maddeye değil. Aynı şekilde, bir avuç toprak bir portakala dönüşseydi, – parmaktaki, topraktaki ve portakaldaki madde aynı olmasına rağmen – o şey güzel bir kokuya ve lezzetli bir tada sahip olurdu. Her halükârda, suretin

33 Bihar-ul Envar c.15 s.24, c.25 s.170 ve başka kaynaklar.

Page 40: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

39 Ahmed el Hasan

değişmesi, kokunun, tadın ve hissin değişmesinin sebebidir ve toprak ile insan parmağını yemek haram iken portakalı yemek helaldir.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Ey fulan! Bil ki; kalbin bedene göre konumu, İmam’ın üzerlerine itaat vacip olan insanlara konumu gibidir. Vücuttaki tüm azalar, kalbin durumudur ve ona tercümanlık edip onun için bir şeyler yaparlar. Kulaklar, gözler, burun, ağız, eller, bacaklar ve ferc (hepsi böyledir). Zira muhakkak ki, kalp görmek istediğinde insan gözlerini açar, kalp dinlemek istediğinde insan kulaklarını hareket ettirir ve işitmesi açılır böylece de duyar, kalp koklamak istediğinde burundan solur ve o bu kokuyu kalbe getirir, kalp konuşmak istediğinde dil konuşur, kalp vurmak istediğinde eller hareket eder, kalp hareket etmek istediğinde bacaklar ilerler ve kalp şehvet istediğinde zeker harekete geçer. Bu yüzden bunların hepsi, kalbin hareketiyle amel etmeye emrolunmuştur ve aynı şekilde, İmam için de onun emirlerine itaat etmeniz gereklidir.” [34]

Bu sayede öğreniyoruz ki, Şeriat maddeye değil, surete bakar. Hatta, cismani suretin aslı olan melekuti ve misali surete bakmak da yeterlidir. Bu sebeple, Masumlardan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Muhakkak ki,

Allah (s.v.t) onu yarattığından beri, bu aleme bakmamıştır.” Ve yine şöyle nakledilmiştir: “Muhakkak ki, Allah (s.v.t) sizin suretlerinize

bakmaz lakin kalplerinize bakar.” [35]

Ayrıca belirttiğim şeyle, yiyen ve yenen (yemek anlamında) şüphesi de boşa çıkar. [36] Zâten örnekteki parmak, toprak ve portakal arasında ortak olan şey, yalnızca maddedir ve madde, var olma kabiliyetine sahip yokluktan başka hiçbir şey değildir.

Böylece, parmak, toprak ve portakal arasında hakiki bir ortaklık olmadığı açıklanmış oldu.

34 İlel-uş Şerai c.1 s.109, Bihar-ul Envar c.58 s.249, Fusul-ul Mühimme fi Usul-ul Eimme c.3 s.247 35 Emali-i Tusi s.536, Bihar-ul Envar c.67 s.248 36 Bu şüphenin özeti şöyledir: İnsan ölünce toprakta parçalara ayrılır ve ağaçlar ile bitkilerin kökleri de o parçaları içine çeker. Daha sonra onlar bir meyve olur ve başka bir insan da onu yer ve böylece yediği şey onun bedeninin bir parçası olur. Öyleyse yenilen bu parçalar hangi bedene geri dönecektir? Zira eğer ilkine döneceği düşünülürse, o halde ikinci beden, öldükten sonra eksik olacaktır ve eğer ikincisine döneceği düşünülürse, ilki eksik olacaktır. Ayrıca yenilen kimsenin bir insan olması da gerekli değildir, bilakis o bir hayvan olsa bile, mezkur bahis onun için de cereyan eder ve bu şekilde devam eder. Bu şüphe, bazı insanların cismani meadı inkâr etmelerine neden olmuştur.

Page 41: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

40 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

B- Melekut Alemi: Bu, maddeden mücerred (yalnız, uzak) olan misali bir alemdir. Uyuyan kimsenin gördüğü şeye benzerdir ve bu cismani alemden daha şereflidir ve hatta onun üzerine baskındır ve onda tasarruf yapmaktadır. Mülk alemindeki her vücut için, Melekut aleminde bir suret vardır ve bu, onun hakikatidir.

İnsanın Melekut alemindeki sureti, onun nefsidir veya başka bir deyişle cenan’a (kalbe) [37] gömülü konuşmacıdır ve o, bu cismani alemde vücudun müdebbiridir. Ayrıca, bu nefis ya da kalbe gömülü konuşmacı, aklın gölgesidir.

C- Akli Alem: Bu, üçüncü alemdir ve Melekut aleminden daha şereflidir. Melekut ve Mülk alemlerinde olduğu gibi, o küllî bir alemdir, onun içindeki varlıklar birbirleriyle iç içedir ve onlar arasında tezat yoktur.

İnsanın gayesi, bu aleme ulaşmaktır ve bahsettiğim şeye göre, bu aleme ulaşmanın gayesi ise Allah’ı (s.v.t) tanımaktır (marifet). Bu, O’nun (s.v.t) künhünü ve hakikatini tanımak, Zât’ını tanımak veya Zât’ının gözü olan isim ve sıfatlarını tanımak değildir. Bilakis bu, O’nun en güzel isimlerinin gölgelerini tanımaktır ve onlar Hüccetlerdir (a.s). Onların O’nun en güzel isimlerinin gölgeleri olduklarını vurguluyorum, O’nun Zâtının gözü olan en güzel isimleri olduklarını değil.

Onlara “Esma-ül Hüsna” (en güzel isimler) denilen bazı rivayetlere gelince, bir düşünün: Suret, asıldan haber verdiğinden ötürü, birinin suretini gördüğünüzde, “Bu falandır.” dersiniz. Oysaki gördüğünüz şey yalnızca onun suretidir, onun Zâtı değildir. (Yani onun görüntüsünü görürsünüz, onun bizzât kendisini değil.)

Belki de O (s.v.t) Kendi mahlukatından, onlar için rahmetinin kapısını açtığı ve perdeyi kaldırdığı kimseler seçmiştir ve böylece onlar da kerim Elçi’ye (s.a.a) veya başka bir deyişle Zât’ın temsilcisine ya da kemâller

şehrine bakmışlardır ve (o şehrin) kapısı ise Ali ile Fatıma’dır (a.s) veya başka bir deyişle “Allah, Rahman, Rahim”in gölgesi ve O’nun (s.v.t) mümkünattaki yüzü.

İnsan, tüm bu alemlerde Alemlerin Rabbi Allah’a hamd eder ve O’na sena eder. Zira muhakkak ki O, karşılıksız veren kerim Kimsedir. O, bu cismani alemde Murabbidir. Bu yüzden bir avuç topraktan bir bitki çıkar, sonra sperm, yumurta, embriyo, çocuk ve ardından çocuk vücudu büyümeye devam eder ve yavaş yavaş olgunlaşır (tekâmül eder).

37 el Cenan: kalp. [Bknz: es Sihah c.5 s.2093, “Cinin” maddesi]

Page 42: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

41 Ahmed el Hasan

Tüm bu durumlarda, insan fakirdir ve kendisi için uygun bir çevre ve büyüyüp olgunlaşması için yeterli yiyecek temin edip ondan zararları uzaklaştıracak zengin bir Rabbe muhtaçtır.

Belki de biri şöyle der: “Maddi alemdeki olgunlaşmanın yararı nedir ki? Sonuç, bu cismani alemdeki en yüksek kemâl olan insan vücudunun cansız olan bir avuç toprağa dönüşmesidir ve o, cismani varlıkların en aşağısıdır.”

Ben de şöyle derim: Şüphesiz ki eğer insan vücudu hakiki bir şekilde kemâle ulaşırsa ve helal üzere inşa edilip Allah’a (s.v.t) halis olan salih ameller vasıtasıyla temizlenirse, bir avuç toprağa dönüşmeyecektir, bilakis bir insan vücudu olarak bâki kalacaktır. Zira bazı hadislerde de şöyle nakledilmiştir:

“Yeryüzü, Nebilerin, Vasilerin, Şehitlerin ve 40 hafta Cuma guslü almaya devam eden kimselerin bedenlerini yemez.” [38]

Ayrıca insanlar da pek çok kez bu hakikate şahit olmuştur. Bazı şehitlerin kabirleri açıldığında, onların bedenlerinin aynı (bozulmamış formada) olduğunu ve değişmediğini görmüşlerdir. Ayrıca rivayet edilmiştir ki, Hür bin Yezid Riyahi’nin (r.a) bedeni açıldığında, Hüseyin bin Ali’nin (a.s) yanındaki şehadetinden bu yana yüzlerce yıl geçmesine rağmen onun aynı olduğu ve değişmediği görülmüştür. [39]

Sonuç olarak, insanların çoğunun vücutlarının çürümesi ve bir avuç toprağa dönüşmesi, onların o vücudu dikenli uçurumlar üzerine bina etmesi ve salih ameller vasıtasıyla onu temizlememeleridir.

Melekut alemine gelince, insan, sayesinde Akıl alemine yükseldiği ahlaki kemâlleri feyz eden Murabbi’ye ve nefsin batıl hevaları ile Allah’ın (s.v.t) yolunda engel kuran insan ve cin şeytanların vesveselerini kendisinden uzaklaştıran Rab’be muhtaçtır.

Akıl alemine ulaşan küçük gruba gelince, onlar, kendilerine feyz verip onları kâmilleştiren Rab’be muhtaçtırlar, her biri kendi makamınca: [ve

de ki: “Rabbim, beni ilimce arttır.”] (Taha 20:114) tıpkı O’nun bu alemde de onların adımlarını sağlamlaştırdığı gibi. Bu yüzden, tüm alemlerde bulunan bütün varlıklar Rab’be (s.v.t) muhtaçtır, O’nun fazlından ümitlidir ve kemâle ulaşıp bâki kalmaları için Murabbi’lerinin bağışını beklemektedirler.

Üçüncüsü: Din Gününün Hükümdarı (Meliki)

38 Tefsir-i Kurtubi c.17 s.4, Minhac-ur Reşad Li Men Erad-el Sedad s.565 39 Şecere Tubi: c.2 s.285.

Page 43: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

42 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Önceki bahiste açıklandığı gibi, Hüccetler (a.s) Allah’ın yüzü ve O’nun en güzel isimlerinin gölgeleridir. Dolayısıyla onların emirleri O’nun emri ve onların hükümdarlığı O’nun hükümdarlığıdır. Eğer onlardan biri (a.s) bir şeye sahip olur veya hükmederse, sahip ve hükmeden Allah’tır. Zira muhakkak ki, Masum (a.s) Allah’ın şeriatı ile hükmeder ve Allah’ın kulları arasında onu yayar. Onun tüm işleri, Allah’ın emriyle ve Allah’ın rızası doğrultusundadır. Bu yüzden bu hükmeden Masum’a (a.s) itaat etmek vaciptir ve Allah’a itaat etmek demektir. Ona isyan edip ona karşı çıkmak ise haramdır zira gerçekten de bu, Allah’a isyan edip O’na karşı çıkmak demektir çünkü o, Allah’ın Kendi yeryüzündeki halifesidir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak

ki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti.] (Bakara 2:30)

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Yoksa onlar, Allah'ın fazlından

insanlara verdiği şeylere haset mi ediyorlar? Oysa Biz, İbrahim ailesine (soyuna) kitap ve hikmet vermiştik. Ve onlara büyük bir mülk (hükümdarlık) da verdik.] (Nisa 4:54)

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ey Davud! Muhakkak ki Biz, seni

yeryüzünün halifesi kıldık. Öyleyse insanlar arasında hakk ile hükmet! Ve hevaya uyma! Aksi halde seni, Allah’ın yolundan saptırır.] (Sad 38:26)

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [De ki: "Mülkün (hükümdarlığın)

sahibi olan Allah'ım. Mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden mülkü alırsın.] (Al-i İmran 3:26)

Hükümdarlığın Allah’a (s.v.t) ait olduğunu kanıtlayan ayetler çok sayıdadır ve kulların kendi hevalarına ve akli yanılgılarına göre hareket etmemeleri gerekir.

Ayrıca daha önce bahsettiğim gibi, “Hükümdar” (Melik) ve “Sahip” (Malik) şeklinde olan iki kıraat de O’nun (s.v.t) için bu yeryüzünde sabit olan hükümdarlık anlamını içerir, ister insanlar bunu kabul etsin ister de reddetsinler.

Gerçekten de onlar, O’nun (s.v.t) hükümdarlığını reddetmekte ısrarcılar ve şüphesiz ki O, onları Kendi velisine, hüccetine, halifesine ve Kendisinden taraf atanmış olan hükümdara (melik’e) itaat etmeye zorlamaz. Oysaki (eğer itaat etmezlerse) onlara zarar dokunur ve malları ile canlarında kayıp olur. Doğrusu şu ki, onlar kendi seçimleriyle Allah’a ibadet etmeleri ve tağutu inkâr etmeleri için bu yeryüzünde yaratıldılar. Bu yüzden de onları, tağutların hükmünü reddedip onun işaretlerine karşı savaşmaya ve Allah’ın hükmünü kurup O’nun halifesine yardım

Page 44: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

43 Ahmed el Hasan

etmeye zorlamak, imtihanın aslını olumsuz kılar ve onun amacını yok eder.

Bu, Muhammed’in (s.a.a) şerefli ümmeti olan bizler için açıklanmakta-dır ve onun bu ümmet için büyüklüğü, hiçbir örneği ve eşi benzeri olmayan bir olayın içinde yeryüzünde Allah’ın hükmünün kurulmasıdır. Ayrıca, din günü veya bu yeryüzündeki hesap ile karşılık vaktinde, bu ümmet Allah’ın halifesi Mehdi’ye (a.s) yardım edecektir.

Bu ümmet, İmam Mehdi’nin (a.s) ensarı (yardımcıları) ve ashabıdır. Onlar, insanlar için çıkarılmış en iyi ümmettir, iyiliği emreder, kötülüten sakındırırlar. Onlardan öncekilere gelince, şüphesiz ki onları, Muhammed’in (s.a.a) ümmeti adıyla çağırmak veya onlara bu sıfatı, yani iyiliği emredip kötülükten sakındırmayı atfetmek mümkün değildir. Zira onlar, Allah’ın halifeleri olan Ali ve evlatları (a.s) ile savaştılar, ister tağutlara yardım etsinler ister de Masumlara (a.s) ihanet etsinler aynıdır.

Gerçekten de Masumlara (a.s) yardım eden yalnızca çok az kişi vardı ve çoğu zaman, onlar da İmamlarının (a.s) dünyadan göçtüğü gibi dünyadan göçtüler. Zira onlar, Malik-i Eşter ile Hücr bin Adiy el Kindi ve Hüseyin’in (a.s) ashabı gibi, zehirlenme ve kılıçla kesilme arasındaydılar.

Ayrıca, bu ümmetin şerefi, Allah’ın Kendi yeyüzündeki hakimiyetini kuracak ve insanlar arasında adalet ile eşitliği yayacak olan kimseye yardım eden kişilerin onlar olmasında yatmaktadır. Hatta belki de şöyle diyebilirim: Ondan öncekilerin çoğunun (a.s) tebliğciler, uyarıcılar ve müjdeleyiciler olmasına karşın, Allah’ın şeriatını O’nun yeryüzünde tamamiyle uygulayacak olan tek kişi odur (a.s).

Süleyman’ın ve Zülkarneyn’in (a.s) hükümdarlığı, onun (a.s) hükümdarlığı kadar geniş değildi ve onlara, ona verilecek kadar güç ve saltanat verilmemişti. Hatta birkaç rivayette, Musa bin İmran’ın (a.s) Al-i Muhammed’in Kaim’i olmayı istediği nakledilmiştir. [40]

Daha önce geçen, Hüccetlerin (a.s) O’nun (s.v.t) isimlerinin gölgeleri olduğu bahsini anladıysak, o halde burada, İmam Mehdi’nin (a.s) O’nun

40 Salim Eşal nakleder: Ebu Cafer Muhammed bin Ali Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musa bin İmran, Al-i Muhammed’in Kaim’ine (a.s) verilen güç ve fazl’a ilk kez baktı ve şöyle dedi:

‘Rabbim! Beni, Al-i Muhammed’in Kaim’i yap.” Böylece ona şöyle denildi: “Muhakkak ki, o Ahmed’in (s.a.a) zürriyetindendir.” Sonra ikinci kez baktı ve orada aynısını görüp (dediğinin) aynısını söyledi ve ona söylenen şeyin aynısı ona söylendi. Daha sonra üçüncü kez baktı ve aynısını görüp (dediğinin) aynısını söyledi ve ona söylenen şeyin aynısı ona söylendi.” – Gaybet-i Numani s.246, Bihar-ul Envar c.55 s.77

Page 45: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

44 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

(s.v.t) “Melik” (Hükümdar) isminin gölgesi olduğu bizler için net olacaktır. Zira İmam, Allah’ın gününde veya din gününde yeryüzündeki hakim ve hükümdardır. Allah ise din gününün gerçek Hükümdarıdır.

Fatiha Suresinin, Allah’a hamd ve sena ile açılıp bu hamdın “Din Gününün Hükümdarı” ile sonlanması uygun bir şeydir.

Ayrıca, Muhammed (s.a.a) “Allah” isminin gölgesidir, İmam Mehdi (a.s) ise “Melik” (s.v.t) isminin gölgesidir ve onlardan (a.s) da şöyle nakledilmiştir:

“Allah, bizimle açmıştır ve bizimle de mühürleyecektir.” [41]

***

41 Ali (a.s) şöyle nakletmiştir: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “… Ya Ali! Şüphesiz ki hidayet, Allah’ın emrini heva ve rey olmaksızın takip etmektir. Seni bir kavim arasında görüyor gibiyim ki, Kuran’ı tevil ediyor, şüpheleri kabul ediyor, şarabı ve alkolu (nebizi) helal kılıyor, zekatı azaltıyor ve hediyeler ile birlikte rüşvet veriyorlar.” Ben de şöyle dedim: “Ey Resulullah (s.a.a)! Böyle yaparlarsa onlar kimler olurlar? Fitne ehli mi yoksa mürtedlik ehli mi (olurlar)?” O (s.a.a) şöyle buyurdu. “Onlar, fitne ehlidir ve adalet onlara ulaşınca dek, onun içinde dolaşacaklar.” Ben de şöyle dedim: “Ey Resulullah (s.a.a)! Adalet, bizden mi yoksa bizden başkalarından mıdır?” O (s.a.a) şöyle buyurdu: “Doğrusu, o bizdendir. Allah, bizimle açmıştır ve bizimle de kapatacaktır.” – Bihar-ul Envar c.32 s.298, Emali-i Tusi s.66

Page 46: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

45 Ahmed el Hasan

Ikinci Olarak: Ibadet ve Yardım Dileme Hakkında Açıklama

İbadet:

İbadet, basit ve karışıklık içermeyen şekilde Allah’a (s.v.t) ibadettir ve o, Allah’a itaat ile O’nun emir ve nehiylerine boyun eğmektir. Bu yüzden, ilk akıl veya başka bir deyişle Muhammed (s.a.a) için akıl alemindeki ilk imtihan, basitti ve ayrıntılardan uzaktı. O (emir) geri gitmekti, o da geri gitti ve ileri gelmekti ve o da ileri geldi.

Ebu Abdullah Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Aklı ve ordusunu, cehaleti ve ordusunu tanıyın ki, doğru yolu bulasınız.” Sema'e şöyle dedi: “Fedan olayım. Senin bize öğrettiğinden başkasını bilmiyoruz.” Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle aklı yarattı. Akıl, arşın sağ yanından, O’nun nurundan yaratılan ilk ruhani mahluktur. Allah ona: "Geri git." dedi, akıl geri gitti. Sonra ona: "İleri gel." dedi, akıl ileri geldi. Böylece Allah Tebareke ve Teala şöyle buyurdu: "Seni büyük bir yaratılışla yarattım ve seni bütün yarattıklarımdan üstün tuttum." Sonra Allah, cehaleti tuzlu ve karanlık bir denizden yarattı. Ona: "Geri git." dedi, cehalet geri gitti. Sonra: "İleri gel." dedi, cehalet ileri gelmedi. Bunun üzerine Allah ona: "Büyüklendin." dedi ve onu lanetledi. Sonra akla yetmiş beş asker bahşetti…” (Hadis bu şekilde devam eder.) [42]

İbadet, itaat olmuş olsaydı, mesele basit olurdu. Zira Allah’a itaat eden herkes O’na ibadet etmiştir ve Allah’a itaat etmeyen hiç kimse O’na ibadet etmemiştir. Ayrıca, başlangıçta ondan taraf, Allah’a itaate işaret eden bir şey gözüküyor, zira yukarıdaki rivayette cehaletin geri gitmesi geçiyor. Muhakkak ki, anlayışını zahir ile sınırlayan herkes, cehaletin geri gidişinin Allah’ın emrine itaat olduğunu zannedecektir. Oysaki, eğer biraz düşünürsek, onun, kendi hevasına itaat olduğunu anlayacağız. İblis’in, tekebbür ve masiyetinden önceki ibadeti de aynı şekildedir. Eğer bu yeryüzüne dönersek, insanlardan yaratılan ilk kişinin babamız Adem (a.s) olduğunu göreceğiz ve Allah’ın Melekler ile onların yanına girmiş kimseye ilk emri, Adem’e (a.s) secde etmekti ve o, onun sulbündeki Muhammed’in (s.a.a) ve Ali’nin (a.s) nuruna secde etmekti. Bu secde, Allah (s.v.t) içindi. Zira muhakkak ki, Adem (a.s) meleklerin

42 İlel-uş Şerai c.1 s.114, el Kafi c.1 s.21 h.14

Page 47: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

46 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

kıblesiydi, onlar onunla Allah’a yöneldiler, onun (a.s) kendileri üzerine üstünlüğünü itiraf ettiler ve bu yüzden, bu Allah’ın yeryüzündeki sünneti oldu. Bu, Allah’ın sünnetidir ve Allah’ın sünnetinde bir değişiklik göremezsiniz. O, Kendi halifelerini ve hüccetlerini (a.s) gönderir ve kullarına onlara itaat etmelerini emreder. Zira onlara itaat, Allah’a itaattir ve onlara isyan, Allah’a isyandır.

Şeriata gelince, muhakkak ki o, onların kanatlarının altında katlıdır ve onlar, onun tebliğcileridir. Bu yüzden, onlara (Hüccetlere) itaat etmek, uymak ve teslim olmak olmaksızın, şeriat ile amel etmek ve onu kabul etmek hiçbir değere sahip değildir. Nasıl bir değere sahip olabilir ki, oysaki Allah’ın, gök ehli ve yer ehli arasındaki hükmü tektir. O, Adem’e secde etmeyi reddetmesinden ve ona karşı kibirlenmesinden ötürü İblis’i (l.a) kovmuş ve onu lanetlemiştir. Hatta o, bu mesele haricinde Allah’a (s.v.t) ibadet etmeyi reddetmemişti ve hatta rivayetlerde geçtiği üzere, o gayretliydi de. [43]

Buradan anlıyoruz ki, gerçekten de Allah’ın Hüccetini ve Kendi yeryüzündeki Halifesini tanımak, sonra da ona itaat edip ona teslim olmak ve ona boyun eğmek, Allah’a (s.v.t) itaat ve ibadet etmektir. Allah’ın Hüccetine ve Kendi yeryüzündeki Halifesine itaat etmeyen hiç kimse Allah’a ibadet etmez, her ne kadar şeriat ile amel etse, oruç tutsa, namaz kılsa ve hac yapsa bile. Ondan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Kendi

zamanının İmamını tanımadan ölen kimse cahiliyye ölümü ile ölmüştür.” [44] ve Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Sen, yalnızca bir

uyarıcısın ve her kavim için bir hidayet edici vardır.] (Rad 13:7)

İnsanın dosdoğru yola hidayet olması, hidayet ediciyi tanımak, ona teslim olmak ve ona boyun eğmek olmaksızın gerçekleşmemiştir ve gerçekleşmeyecektir de. Buradan anlıyoruz ki, Allah’ın Kendi

43 Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur: “O halde Allah'ın İblis’e yaptığından ibret alın. Öyle ki uzun amelini, yoğun çabalarını boşa çıkardı. Allah'a altı bin sene -dünyanın yılları mı, yoksa ahiretin yılları mı bilinmez- ibadet etti ama bir anlık tekebbür ile hepsini boşa çıkardı. İblis’ten başka, onun gibi bir günah işledikten sonra kim Allah karşısında emanda kalabilir? Hayır! Münezzeh olan Allah, bir meleğin cennetten çıkmasına sebep bildiği bir ameli, bir beşerin cennete girmesine sebep kılmaz. Şüphesiz yerdekiler için de göktekiler için de hükmü birdir. Âlemlere haram kıldığı bir yasağın mubah kılınması hususunda Allah, yarattıklarından hiç kimseye müsamaha göstermez. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın düşmanının hastalığını size bulaştırması, çağrısıyla sizi tahrik etmesi, atlı yaya askerleriyle sizi kendine çekmesi konusunda uyanık olun. Ömrüme andolsun, sizi azaba düşürmek için korkunç yayını hazırladı. Sizi pek şiddetli bir çekişmeye düşürdü. Yakın bir yerden sizi oklamaya koyuldu. İblis, "Rabbim, beni azdırdığın için, onlara yeryüzünde süsleyecek ve mutlaka hepsini azdıracağım." (Hicr 15:39) demiştir.” – Nehc-ül Belağa c.2 s.138 44 el İmame vel Tebsire s.10, el Kafi c.1 s.376

Page 48: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

47 Ahmed el Hasan

yeyüzündeki Halifesine boyun eğmeyen ve ona (a.s) itaat vasıtasıyla Allah’a (s.v.t) yönelmeyen kimse, “Yalnız Sana ibadet ederiz” dediği zaman aslında kendi hevasına, İblis’e (l.a) ve cehalete (l.a) hitap ediyordur. Onun bedeni kıbleye yöneldiğinde, aslında onun hakikati ve nefsi kıblenin tersine yönelmiştir. Zira kendi hakikatinde o, madde ve yokluğa yöneliyor, Allah’a itaati reddediyor ve Allah’ın velilerine karşı büyükleniyordur. Her ne kadar (görünüşte) Allah’a (s.v.t) itaat sergiliyor olsa da böyledir. Ayrıca Allah’ın Halifesi veya başka bir deyişle İmam Mehdi (a.s) bu zamanda Allah’ın kapısıdır, ilahi feyz ve varlık ondan gelir. Ondan yüz çevirmek, Allah’tan (s.v.t) yüz çevirmek ve bu kulun tüm yeryüzü ehline olan fazlını inkâr edip ona karşı inatçılık etmektir. Zira Allah’a (s.v.t) karşı ihlası ile, o (a.s) ilahi feyzi yeryüzü ve ehline iletmeye layık olmuştur ve o olmaksızın, yeryüzü ve ehli batardı. Onlardan (a.s) da böyle nakledilmiştir. [45]

İmam Mehdi’ye (a.s) itaat, belli mevzularda yatar. O mevzular arasında onun zuhuruna hazırlanmak da vardır, ister nefsi hazırlamak ile ister toplanmak ile ister de onun, hükmedip Allah’ın şeriatını Kendi yeryüzünde kurması ve kullar arasında adalet ile rahmeti yayması için uygun şartları hazırlamak ile.

Yardım Dileme:

Kula gerekli olan yardım dileme; tüm dünyevi ve uhrevi meselelerinde, amelinde ve ibadetinde, uykusunda ve uyanıklığında, hastalığında ve sağlığında, Allah’tan (s.v.t) başkasından yardım dilememesidir.

Ancak, bizler işçiden, çiftçiden, mühendisten, tabibden, din aliminden, meleklerden ve Nebiler, Vasiler, Şehitler ve Velilerden olan Salihlerin ruhlarından yardım dilerken, bu iş nasıl gerçekleşebilir?

Muhakkak ki, yalnızca Allah’tan yardım dilemedeki bu ihlas, ancak kulun, her şeyin O’nunla var olduğunu, O’nun, varlığın hakikati olduğunu ve tüm işlerin O’nun elinde olduğunu tanıması ile gerçekleşir. Zira güç, kuvvet, varlık, etki, sebep, sonuç ancak Vahid ve Kahhar olan Allah iledir.

Kulun tanıması ile, onun fiillerinde ve sözlerinde gözüken bir yakinden uzak olan yüzeysel bir tanımayı kastetmiyorum. Zira eğer kul gerçek şifa verenin Allah (s.v.t) olduğunu ve ilaç ile tabibin ancak Allah vasıtasıyla olduğunu (Allahtan başka ne bir ilacın ne de bir tabibin

45 el Kafi c.1 s.534, Gaybet-i Tusi s.139

Page 49: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

48 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

olmadığını) ve aynı şekilde Allah dilemezse, onların hiçbir etkiye sahip olmadığını bilirse, o halde tabibe gitsin ve ilaç kullansın. Zira aslında onun bu durumda onlardan yardım dilemesi, Allah’tan yardım dilemektir çünkü bu kul Allah’tan başka hiçbir şeyi görmüyordur. Onlardan (a.s) da böyle nakledilmiştir:

“Hiçbir şey görmedim ki öncesinde, sonrasında ve beraberinde Allah’ı görmeyeyim.” [46]

Bununla beraber, bu kulun benzerleri çoğu zaman ilacı ve tabibi bırakıp dualar vasıtasıyla veya Kuran’dan bir sure okuyarak yardım dilerler. Bu yüzden, şöyle nakledilmiştir:

“Doğrusu Fatiha, ölümden başka her derdin devasıdır.” [47]

Nebiler, Vasiler ve Melekler vasıtasıyla Allah katındaki hacetleri gidermek hususunda yardım dilemek, O’na (s.v.t) karşı ihlası olumsuz kılmaz. Bilakis, onların kullar için şefaati, Allah’ın onlara ikram ettiği bir lütuftur. Onları, Kendi fazlının inmesi için kapılar ve rahmetinin dağıtılması için sebepler kılmıştır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Hayır, onlar ikram edilmiş kullardır. Onlar, söz ile O’nun geçmezler ve O’nun emriyle amel ederler.] (Enbiya 21:26-27)

Ayrıca, onların hayatlarındaki şefaatleri kesinlikle sabittir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana

gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resul (Elçi) de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, tövbeleri kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.] (Nisa 4:64)

Onların Kıyamet günündeki şefaatleri de ayetler ve rivayetler ile sabittir ve Müslümanlar, Resulullah’ın (s.a.a) Kıyamet günü şefaat eden bir şefaatçi olduğunda icma etmiştir.

Onların (a.s) ölümlerinden sonraki şefaatleri de aynı şekilde Kuran’da sabittir, ister bu dünyada diri olsunlar ister de Berzah’da ölü olsunlar aynıdır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Allah ki, O’ndan başka ilâh

yoktur. Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa O’nundur. O'nun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? O, onların önlerinde ve arkalarında olanları bilir…] (Bakara 2:255)

46 el Akaid-ul İslamiyye ala Dev-i Medreset-ul Ehlibeyt (a.s) s.137, Şerh-ul Esma-ül Hüsna c.1 s.189 47 Bihar-ul Envar c.89 s.261

Page 50: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

49 Ahmed el Hasan

Bu ayette, şefaatin zikredilişi, yerin ve göklerin yani dünya ve ahiretin zikredilişinden sonra gelmiştir. Zira yer, maddi dünyevi hayata işaret eder ve gökler ise uhrevi hayata işaret eder, bu yüzden ayet, Allah’ın izniyle O’nun dilediği bir Nebinin, Vasinin veya Velinin dünyada ve ahirette O’nun mümin kullarına şefaat etmesini onaylıyor. Hatta, bu ayetin inişi hakkında İmamların (a.s) Ayet-el Kürsi’yi kıraati hususunda şöyle nakledilmiştir: [Göklerde ne varsa, yerde ne varsa, onların

arasında ne varsa ve toprağın altında ne varsa O’nundur. Gaybı (görünmeyeni) ve Şehadeti (görüneni) bilendir. Rahman ve Rahim’dir. O'nun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir?...] [48]

Şefaat, Berzahta da onaylanmıştır “onların arasında ne varsa”, hatta daha aşağı alemlerde de “yedi yer” yani mümin cinler için “toprağın altında ne varsa” ve Allah daha iyisini bilir.

Ayrıca, ayette onaylanan şefaat mutlaktır, bir vakitle sınırlı değildir, vakitsizdir ve bir durum ile sınırlı değildir, her durumdadır. Aslında, bu mesele şefaati inkar eden topluluğu, ölümün yokluk olduğunu zannettiklerinde şüpheye düşürmüş oluyor.

Gerçek şu ki: ölüm, insan nefsinin bir yurttan başka bir yurda intikalidir ve gerçek şu ki, ölüm hisler ve şuurda kemâle ulaşmadır, [“İşte senden perdeni kaldırdık. Artık bugün görüşün keskindir.”] (Kaf 50:22) ve hatta, Kuran ölüm hakkındaki bu yanlış anlayışı reddediyor. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve Allah’ın yolunda

öldürülenleri, sakın ölü sanmayın. Hayır, onlar Rablerinin katında diridiler, rızıklandırılmaktadırlar.] (Al-i İmran 3:169)

Bu yüzden, Resulullah (s.a.a) Allah (s.v.t) katında diridir ve Kuran, sınırlı olmayan ve ancak Allah’ın izniyle olan genel mutlak şefaati onaylıyor. O halde – Allah katında diriyken – Peygamberin (s.a.a) Allah’ın izniyle Allah’ın dilediği diri veya ölülere şefaat etmesini inkar etmenin nedeni nedir ki? Aslında, Kuran’ın olumsuzladığı tek bir şefaat vardır ve o da ölüm anındaki şefaattir.

48 Ali bin İbrahim kendi babasından, o da Hüseyin bin Halid’den Ebul Hasan Rıza’nın (a.s) şöyle kıraat etiğini nakletmiştir: “Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ne varsa, yerde ne varsa, onların arasında ne varsa ve toprağın altında ne varsa O’nundur. Gaybı (görünmeyeni) ve Şehadeti (görüneni) bilendir. Rahman ve Rahim’dir. O'nun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir?...” – Tefsir-i Kummi c.1 s.38, Tefsir-i Mecma-ul Beyan c.2 s.161, Tefsir-i Nur-us Sakaleyn c.1 s.261

Page 51: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

50 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve bir kimseden diğer bir kimseye

bir şeyin ödenmeyeceği, ondan şefaatin kabul edilmeyeceği, ondan fidye alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının.] (Bakara 2:48)

Ayet, insanı uyarıyor ve onu, kendisine gelecek öyle bir günden korkmaya çağırıyor ki, o gün hiç kimse ona şefaat etmeyecektir. Gelecek olan bu gün, ya ölüm günüdür ya da Kıyamet günüdür. Şefaat, Kıyamet günü hususunda onaylandığı için, geriye kalan şey yalnızca ölüm günüdür. Olumsuzlanan şefaatin yalnızca ölüm anında olduğu hakkında Ehlibeyt İmamlarından (a.s) nakledilen şey de budur. Tefsir-i Safi’ye ve rivayetler nazarından bu ayetler hakkındaki diğer şeylere bakınız. [49]

Bazı müfessirler bu ayetteki şefaati, müşriklerin Allah düşmanı olan kendi putları ve velileri (l.a) tarafından yapıldığını iddia ettikleri batıl şefaat olduğu yönünde tevil etmiştir. Bu tevil hatalıdır, zira şüphesiz ki ayet belli bir vakitteki şefaati olumsuzluyor, hatta ayet o günde şefaat etme yetkisi olan kimsenin şefaatini de olumsuzluyor ve o, ölüm günüdür. Zira ruh bedenden çıkarken gerçekleşen ölüm sekeratından ve büyük acılardan, bedenleri insanlarla olan ama ruhları en yüce meclise (göklere) bağlı olan kişilerden başka hiç kimse kurtulamaz. Zira insan kendi ruhunun dünyaya ve maddeye şiddetli ve yoğun bir şekilde girmesine izin verirse ve (ruh) ona pek çok bağla bağlanmışsa, ruhun ondan çıkışı tüm bu bağların kopmasını gerektirecektir ve ruhun bedenden ayrılışı, yünden çıkarılması gibi olacaktır. Eğer bu durum üzerinde iyice düşünürsek, anlayacağız ki bir kimse o esnada şefaati hayal bile edemez. Zira şüphesiz ki bu, insanın bu yeryüzündeki seyahati boyunca çiğnendiğini görmediğimiz evrensel (kevnî) nizamın ve ilahi kanunların çiğnenmesini gerektirir. Onlar ancak, ateşin yakıcılığının İbrahim (a.s) için yok olması gibi, Allah’ın varlığını kanıtlamak amacıyla gerçekleşen çok nadir durumlarda çiğnenmiştir. Öte yandan kendi içinde bu duruma derinden bakarsak, onda evrensel nizamın çiğnenmesini göremeyeceğiz, zira belki de İbrahim’in (a.s) ateşi yakıcı bir ateşti ve İbrahim’in (a.s) bedeni de yanma kabiliyetindeydi fakat o (a.s) izole edici bir şey vasıtasıyla bundan izole edildi ve bir ayırıcı vasıtasıyla ondan ayrıldı ve Allah daha iyisini bilir.

***

49 Tefsir-i Safi c.1 s.127, Şerh-ul Esma-ül Hüsna s.234

Page 52: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ilkmehdi.wordpress.com

51 Ahmed el Hasan

Üçüncüsü: Dosdogru Yol Hakkında Açıklama

O, Allah’tır (s.v.t): “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın.” [50]

Ve o, kâmil insan Muhammed’dir (s.a.a): “Doğrusu ben, yüce ahlaki

erdemleri tamamlamak için gönderildim.” [51] [Şüphesiz ki, sen yüce bir ahlak üzeresin.] (Kalem 68:4)

Ve o, Ali ile Fatıma’dır (a.s): “Ben ilmin şehriyim ve Ali (a.s) onun

kapısıdır.” [52]

Ve o, Hasan ile Hüseyin’dir (a.s): “Hüseyin bendendir ve ben de

Hüseyin’denim.” [53]

Ve o, Seccad’ın ibadeti, Bakır’ın ilmi, Sadık’ın doğruluğu, Musa’nın sabrı, Rıza’nın rızası, Cevad’ın cömertliği, Hadi’nin hidayeti ve Askeri’nin takvası, temizliği ve zekatıdır (a.s).

Ve o, Mehdi’dir, ve o, Mehdi’dir, ve o, Mehdi’dir (a.s).

Göğün sayfasının, yerdeki sert taşın, suyun ve ağaçlarının yaprakları-nın üzerinde yazılı olduğunu gördüğüm bir kelime: [Onlar hâlâ sözü

düşünmediler mi? Yoksa onlara, atalarına gelmemiş olan (bir şey) mi geldi? Yoksa onlar, elçilerini tanımadılar mı? Bu durumda onlar, onu inkâr edenlerdir. Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır o, onlara hak ile geldi. Ve onların çoğu hakkı kerih görenlerdir. Ve Hakk, onların hevalarına uysaydı, gökler, yeryüzü ve onların içinde olanlar mutlaka fesada uğrardı. Hayır, onlara uyarılarını getirdik. Fakat onlar, uyarılarından yüz çevirenlerdir. Yoksa onlardan karşılığı mi istiyorsun? Oysa Rabbinin karşılığı daha hayırlıdır. Ve O, rızıklandıranların en hayırlısıdır. Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları dosdoğru bir yola davet ediyorsun. Ve muhakkak ki ahirete inanmayanlar, mutlaka yoldan sapanlardır.] (Müminun 23:68-74)

Allah’ım! Sen, senaya layıksın zira Sen tüm alemlerde Kerim Murabbi, Rahman ve Rahim’sin! Biz, hükümdarlığın Sana ait olduğunu kabul ediyoruz ve muhakkak ki hükümdarlığın gerçekten de Sana ait olacağı bir gün gelecektir! İster bu gün küçük kıyamet günü veya başka bir deyişle İmam Mehdi’nin (a.s) zuhuru olsun ister de büyük kıyamet günü olsun ki, o günde Senin velilerin Araf’ın üzerinde kullar arasında

50 Bihar-ul Envar c.58 s.129, Şerh-ul Esma-ül Hüsna c.1 s.41, Tefsir-i Razi c.9 s.64 51 Mekarim-ul Ahlak s.8, Bihar-ul Envar c.16 s.110 52 Emali-i Saduk s.425, Müstedrek-i Hakim c.3 s.126 53 Kâmil-uz Ziyarat s.116, Şerh-ul Ahbar c.3 s.88

Page 53: Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Bismillahir Rahmanir Rahim Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara

ahmedalhasan313.wordpress.com

52 Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça

hükmedecek ve Senin izninle bir grubu Cennete ve bir grubu Cehenneme sokacaktır.

Evvelde ve ahirde, zahirde ve batında hamd, Allah’adır.

Al-i Muhammed’den (a.s) Geriye Kalan,

Saglam Rükun, Ahmed el Hasan

Imam Mehdi’nin (a.s) Vasisi ve Elçisi

Tüm insanlara

Cebrail ile Desteklenen, Mikail ile Güçlendirilen ve Israfil ile Yardım Edilen

Necef-il Esref

26 Sevval 1424 Hicri

Daha fazla bilgi için başvurabilirsiniz:

ilkmehdi.wordpress.com

ahmedalhasan313.wordpress.com

siyahsancaklar.wordpress.com