53
Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça Ahmed el Hasan (aleyhisselam) 2010

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça · Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a. Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen,

  • Upload
    others

  • View
    16

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Fatiha SuresininTefsirinden Bir ParçaAhmed el Hasan (aleyhisselam)

2010

Ahmed el Hasan 1

Fatiha SuresininTefsirinden Bir Parça

Yazan: Ahmed el Hasan

Imam Mehdi’nin (a.s) Vasisi ve Elçisi

Vaad Edilen Yamani

Ikinci Baskı1431 Hicri – 2010 Miladi

Ingilizceden Çeviren: Türk Ensar Çeviri Komitesi

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 2

Kitaptaki Kısaltmaların Anlamları

(s.v.t): subhane ve teala (münezzeh ve yüce)

(s.a.a): sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem (Allah ona ve ailesine salat ve selam etsin)

(a.s): çoğul kişiler için aleyhimusselam (onlara selam olsun),tekil kişiler için aleyhisselam (ona selam olsun)

(s.a): kadınlar için selamullahi aleyha (Allah’ın selamı onun üzerine olsun)(r.a): rahimehullahi aleyh (Allah ona rahmet etsin)

(l.a): çoğul kişiler için lanetullahi aleyhim (Allah onlara lanet etsin),tekil kişiler için lanetullahi aleyh (Allah ona lanet etsin)

Ahmed el Hasan 3

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

Hamdolsun Alemlerin Rabbi ve Mülkün Sahibi Allah’a.

Göklerin ve yıldızların yolunu belirleyen, rüzgarlara hükmeden,

Şafagı çıkartan ve dini inşa eden O’dur.

Hamdolsun Alemlerin Rabbi Allah’a.

O’nun korkusundan gök ve sakinleri titrer,

Yer ve yapıları sallanır,

Denizler ve derinliklerinde yüzenler dalgalanır.

Allah’ım! Muhammed ve Al-i Muhammed’e salat eyle.

Onlar derinliklerde yüzen gemilerdir.

Onlara binen kurtulur ve onlardan ayrılan boğulur.

Onlardan ileri geçen dönek olur,

Onlardan arkaya kalan şüphesiz kaybolmuştur

Ve onlar ile birlikte kalan ise hak üzeredir.

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 4

IçindekilerFatiha Suresi ..................................................................................... 5

[Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla (Adı ile)] ......................... 6

[Adı ile (Bi ismi)]: ............................................................................ 6

[Rahman ve Rahim Olan]: ............................................................... 7

[Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’adır] .............................................. 11

[Rahman ve Rahim’dir] ................................................................... 13

Fatiha Suresindeki Rahman ve Rahim: ....................................... 14

[Sahip] veya [Hükümdar] ................................................................ 15

[Din Günü] ........................................................................................ 16

[Yalnız Sana ibadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz] ....... 19

[Yalnız Sana ibadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz]: .... 20

Tamamlama ...................................................................................... 21

[Bizi, Dosdogru Yola Hidayet Et] .................................................. 22

[Nimet Verdigin Kimselerin Yoluna] ............................................... 24

[Gazaba Ugramıs ve Sapmıs Olan Kimselerin Yoluna Degil] ....... 26

Açıklamalar ..................................................................................... 28

Ilk olarak: O’nun (s.v.t) isimleriyle ilgili Açıklama ........................ 28

O’nun isimlerinin Mertebeleri.................................................... 31

Fatiha suresindeki ilahi isimler ................................................ 38

Ikinci Olarak: Ibadet ve Yardım Dileme Hakkında Açıklama ....... 45

Üçüncüsü: Dosdogru Yol Hakkında Açıklama ............................. 51

Ahmed el Hasan 5

Fatiha SuresiRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’adır

2- Rahman ve Rahim’dir

3- Din gününün sahibidir (hükümdarıdır)

4- Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardımdileriz

5- Bizi, Dosdogru Yola hidayet et

6- Nimet verdigin kimselerin yoluna

7- Gazaba ugramış ve sapmış olan kimselerin yoluna degil

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 6

[Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla(Adı ile)]

[Adı ile (Bi ismi)]:Buradaki cer (“bi”/ile) ve mecrur (“ismi”/adı), “okumak” fiiline

bağlıdır. Başlagıç anlamı, kelâmın başladığı Besmele’nin konumundanhasıl olmuştur. Yardım dileme anlamı ise sabittir, zira kıraatte, yardımdileme anlamı vardır. Çünkü şüphesiz, kıraat yalnızca O’nun (s.v.t) güçve kuvveti ile mümkün olur.

Bu yüzden mânâ şöyledir: Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıylaokuyorum. Zira O’nun kâmil isim ve sıfatları, O’nun Zâtının gözüdür.

Bu anlamın açıklaması şudur: Yaptığım bu okuma işi, yalnızca Allahile gerçekleşebilir, aksi halde gerçekleşemez. Yani [Rahman ve Rahimolan Allah’ın Adıyla]’nın içinde kulun ‘Güç ve kudret ancak Allahiledir’i itiraf edişi vardır. Ayrıca, O’ndan başka her şeyin O’nun varlığıile ortaya çıkmış yokluk ve O’nun nuruyla aydınlanmış zulmetolduğunu itiraf etmek de vardır.

Besmele’nin içinde, mutlak fakirin Mutlak Zenginden kamil bir şekildeyardım dilemesi vardır. Kuran, dosdoğru yola hidayet ettiğinden dolayı,bu dosdoğru yolda yürümeye azmeden kimseler için yürüyüşündehidayet olacağı ve yardım alacağı ilim, güç ve kudret olmalıdır. Peki yabunlar Varlığın Kaynağı’ndan başka kimden alınabilir? Öyleysebaşlangıç ve yardım dilemenin yalnızca “Allah” ismi ile başlaması birhak olmuştur ve o, tüm ilahi kemâl sıfatlarını toplayan isimdir.

1Zira ‘isim’, ‘sema’dan türemiştir (anlamı: yükseldi, kalktı, zuhur etti).

‘Allah’ ise ‘alih’ten türemiştir. Zira mahluklar, ihtiyaçlarını veeksikliklerini gidermek için O’na dönerler (arapçası “yet-alih-un”). Buyüzden, ilim isteyen Allah’a yönelir, rızık isteyen Allah’a yönelir, güçisteyen Allah’a yönelir, şifa isteyen Allah’a yönelir, herhangi bir yöndeneksikliklerini gidermek isteyen, tüm (ilahi) mükemmellikleri Kendisindetoplayan Allah’a, yönelir.

Bu yüzden Subhan, mahlukatıyla Kendi Zâtının kâmil sıfatları ileyüzleşti ve onlar, yalnızca İlahi Zât’a verilen ‘Allah’ ismindetoplanmıştır.

1 Kemal – ilahi mükemmellik

Ahmed el Hasan 7

O’nun künh ve hakikatine gelince, şüphesiz O’ndan başka hiç kimse2

onu bilmez. Bu yüzden, Ademoğlu üzerine, kemâlin sahibi ve kemâlinbağışlayıcısı olan Kimseden (s.v.t) yardım dileyerek ve O’nun ismiylekonuşarak kemâle doğru olan yürüyüşüne başlaması bir hak olmuştur.O isim, O’nun Kendi mahlukatıyla yüzleştiği ve bu sayede onların Onutanıdığı kemâl sıfatlarını kendisinde toplamaktadır.

[Rahman ve Rahim Olan]:Rahman: Rahmeti bol olan. Rahim: Rahmeti yoğun olan.Bunların ikisi de O’nun rahmetine işaret etmektedir, ikisi de hem

dünya hem de ahirettedir, ikisi de dünya ve din meseleleriyle ilgilidir.Ancak, ‘Rahman’ ismi rahmetin bolluğuna işaret ettiğinden dolayı,dünyalık rahmet kendi feyz listesinin aşağısına da dahil edilmiştir ve buliste, kâfiri de kapsar. Zira onun yaratılması, rızk alması ve şifa bulmasıbile bir rahmettir. ‘Rahim’ ismi yoğun rahmete ve onun aşırılığına işaretettiğinden dolayı, dini rahmet de kendi feyz listesinin aşağısına dahiledilmiştir, çünkü Nebilerin ve Şeriatın gönderilişi gibi dini nimetler,dünyevi nimetlerden daha büyüktür. Ayrıca ahiret nimetleri de kendifeyz listesinin aşağısına dahil edilmiştir, zira onlar dünyevi nimetlerdendaha büyük ve yoğundur. Onlardan (a.s) gelen bir hadiste nakledildiğigibi, Allah’ın ahiretteki rahmeti, bu dünyada yaydığı rahmetin yüzkatıdır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

‘Rahman, genel sıfatlı özel bir isimdir. Rahim ise özel sıfatlı genelbir isimdir.’ [3]

İmam Bakır ve İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuşlardır:‘Rahman, O’nun mahlukatının hepsi içindir. Rahim ise özelliklemüminler içindir.’ [4]Rahman’ın dünya veya maddi dünya nimetlerine has olması; veya

Rahim’in ahirete, dini nimetlere veya bu dünyadaki şeriata has olmasınagelince; şüphesiz ki bu, Kuran’ın sarih (açık) kısmına terstir. Allah Tealaşöyle buyurmuştur: [Rahman, Kuran’ı öğretti.] (Rahman 55:1) OysakiKuran, kesinlikle dini nimetlerin en büyüğüdür, hatta uhrevi olanlarında.

2

3

4

Künh – öz; bir şeyin özü, gerçeğiTefsir-i Mecma-ul Beyan c.1 s.94, Tefsir-i Safi c.1 s.81, Tefsir-i Mizan c.1 s.23el Kafi c.1 s.411, Tevhid-i Saduk s.230, Tefsir-i Kummi c.1 s.28

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 8

Bu dünyada o (Kuran), Allah’a varan yoldur ve Subhan, Kuran’ıöğretmeyi ‘Rahman’ ismi ile ilişkilendirmiştir. İmam Zeynelabidin (a.s)da Sabah Duasında böyle buyurmuştur: ‘Dünyanın ve ahiretinRahman’ı.’

Onlardan (a.s) gelen bir duada şöyle nakledilmiştir:‘Dünyanın ve ahiretin Rahman’ı ve o ikisinin Rahim’i.’ [5]

Böylelikle, {Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla}’nın mânâsı şudur:Ben, Yaratıcıma dönerek, Yaratıcıma yardım ederek, Yaratıcıma itaatederek başlıyorum. O, alemlere feyz olan ve onların bu sayede O’nutanıdığı Kendi kemâllerini toplayan şey ile olan zuhurunu kullanarakzikredilmeye değer bir şey bile olmamamın ardından bana varlık verdi.

Bu yüzden, ‘Bismillah’(Allah’ın Adıyla) diyorum, sonra da O’nun(tüm) kemâllerinden rahmeti ayırıyorum ve böylelikle onunla yardımdiliyorum. Zira şüphesiz ki O, onunla Kendisinden istemeyen veKendisini tanımayan kimseye bile bağışta bulunur ve O’nun bağışını haketmememin nedeni de budur. Bunun nedeni ya masiyetten dolayıyüzümün kararması ya beni yönelttiği bazı şeyleri bana emretmediği birgerekçeyle terk etmem ya da beni (müstehapları) O’nun kerem ve fazlınıunutarak terk etmemden dolayı cezalandırmayışıdır.

Farz edelim ki; kul O’na isyan etmesin, O’nun kendisini yönelttiği şeyeuysun ve gece gündüz O’nun zikrinde olsun, hatta farz edelim ki; kulsalih, muhsin, şükreden, sabırlı ve Allah’a (s.v.t) muhlis olsun. Yine dekesindir ki; o, O’nun gücü, kuvveti, tevfiki ve ismetiyle Allah’a ibadetetmiş, şükretmiş ve amel etmiştir. Zira eğer Subhan Kendi kuvvetinikuldan kaldırsaydı, kul yokluğa dönerdi ve eğer kuldan tevfikiuzaklaştırıp onu kendi nefsine emanet etseydi, o isyan ederdi.

Bu yüzden, kulun şükrü ne kadar büyük olursa Allah’ın bu şüküryönünde bu kula verdiği tevfik daha büyük olur. Bu yüzden, Allah’ınyakın kullarının üzerindeki nimet daha büyük olur ve onların amelleriile şükürleri, şükrü gerektiren yeni bir nimet olur. Bu şükür, Allah’ıntevfik, güç ve kuvveti iledir. Bu yüzden o, daha büyük şükür gerektirenve öncekinden daha büyük olan bir nimettir. Bu şekilde devam eder kisonunda, Kerim (Allah) onları Kendi keremine boğar ve böylecekendilerinin O’na (s.v.t) şükür etmekte sınırlı kaldıklarını (yani O’na aslayeterince şükredemeyeceklerini) anladıklarında, dilleri susar ve gözleri

5 Sahifet-i Seccadiye s.389, Misbah-ul Müteheccid s.393, Cuma günü Peygamber’e (s.a.a)salavat bölümü

Ahmed el Hasan 9

yaşlarla dolar. Hatta kendilerinin yine de yokluk ve onun zulmeti,eksiklik ve onun hakikati ile karışık olduklarını bildiklerinden dolayı,övülen makamlarında bile kendi varlıklarını ve bekalarını bir günahsaymışlardır. Bu yüzden ondan Allah’a sığınmışlar, Allah’a tövbeetmişler ve O’nun af ve rahmetini talep etmiştirler. Oysaki onlarınvarlığı, bu hicabın bekasının karşılığıdır ve onların bekası, zulmet veyoklukla karışık bir karşılıktır. Bunun için de Emirel Müminin (a.s) şöylebuyurmuştur:

‘İlahi! Ona yönelmekle kendi nefsime hata ettim, eğer onubağışlamazsan yazıklar olsun ona.’ [6]

Bu yüzden o, kendi varlığını dikkate almasını bir günah saymıştır. HattaAli (a.s) hususunda derim ki: o, kendi içindeki yokluk karışıklığındanötürü (tam da) kendi varlığını bir günah saymıştır. Eğer o yoklukkarışıklığı olmasaydı, ona ait ne bir isim ne de bir resim bâki kalırdı.Bilakis o, fani olurdu ve yalnızca Vahid ve Kahhar olan Allah bâkikalırdı.

İmam Sadık’tan (a.s) bir hadiste şöyle geçer:“Cebrail bir konumda durdu ve ona ‘Senin yerin ey Muhammed(s.a.a)’ dedi.” – yani bu senin makamın, zira Cebrail, Nebi’nin(s.a.a) makamına ulaşamazdı bu yüzden de ona kendi konumunayükseltmesini işaret etti. – “Cebrail şöyle devam etti: ‘Zira senşimdiye kadar hiçbir melek ve Nebinin durmadığı bir konumdaduruyorsun. Şüphesiz ki Rabbin salat ediyor.’ O (s.a.a) şöylebuyurdu: ‘Ey Cebrail! O, nasıl salat eder?’ Cebrail de şöyle dedi:‘O şöyle diyor: Münezzeh ve Mukaddes olan Ben, Meleklerin veRuhun Rabbiyim. Rahmetim, gazabımı geçmiştir.’ O (s.a.a) şöylebuyurdu: ‘Allah’ım! Affın, affın.’ Allah’ın (s.v.t) şöyle buyurduğugibi: [iki yay mesafesi kadar veya daha yakın.]” Denildi ki: “İkiyay mesafesi veya daha yakın ne kadardır?” İmam (a.s) şöylebuyurdu: “Onun en üstü ile en altının arası kadar.” İmam (a.s)şöyle devam etti: “Onların arasında, sallanan, titrek nurdan birhicap vardı.” Denildi ki: “O hicap neydendi?” İmam (a.s) şöylebuyurdu: “Zeberced. Böylece o, iğne deliği kadar, azametnurundan Allah’ın dilediği şeye baktı. Allah (s.v.t) da şöylebuyurdu…” [7]

6

7İkbal-ul Amal c.3 s.629, el Fasl s.10, Şaban ayı münacatları, Bihar-ul Envar c.91 s.97el Kafi c.1 s.443, Biharul Envar c.18 s.306, Tefsir-i Safi c.5 .s.87

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 10

Peygamber’in (s.a.a) af talebi açıklanmıştır. Hicabı sallanması iseAllah’ın, Peygamber’in (s.a.a) af talebine cevabı ve onun mübarek varlıksayfasından yokluk ve zulmetin kaldırılmasıydı. Ancak bu, O’nunverebileceğine göre kısmi bir cevaptı. Zira eğer O, hicabı kaldırsaydı,Peygamber’e (s.a.a) ait ne bir isim ne bir resim ne de bir hakikat bâkikalırdı.

Bu sayede bu kerim şahsın (s.a.a) makamını tanıyorsunuz. Zira o (s.a.a)her şeyini Allah’a verdi ve Allah da alemlerdeki hiç kimseye vermediğiniona verdi. “Böylece o, iğne deliği kadar, azamet nurundan Allah’ındilediği şeye baktı.”

Bu makam şunu anlatıyor: Herkes, başını eğerek, O’na tövbe ederek,O’nun af ve rahmetini dileyerek, rüku ve secde arasında sallanarak(gidip gelerek) ve boyun eğip itaat ederek O’na (s.v.t) doğru yürümelidir.

***

Ahmed el Hasan 11

[Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’adır] Fatiha Suresinde, Besmele’den sonraki şeyin yeni bir şey olmadığına

dikkat etmemiz gerekir, bilakis o, Besmele’nin açıklamasıdır.Aynı şekilde, Fatiha Suresi hariç Kuran’daki şeyler de yeni bir şey

değildir, bilakis onlar Fatiha’nın açıklamasıdır.Bu yüzden, muhakkak ki tüm Kuran, Fatiha suresindedir ve hatta

Besmele’dedir. [8]Zira Besmele’de kuldan taraf, kemâli bağışlayan Kimseye senâ, kulları

terbiye eden Kimseden yardım dileme ve Rahman ve Rahim’e sığınmavardır, ki Zâten Hayy ve Kayyum olan Kimseye dönüş ve inabet (yardımdileme) yolu, O’ndan (s.v.t) Kendisine varan doğru yola hidayet etmesinitalep ederek başlar.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve andolsun ki sana tekrarlananyedi âyeti ve yüce Kuran’ı verdik.] (Hicr 15:87)

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Allah, sözün en güzelini; âyetleri,birbirine benzeyen ve tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir.Rablerinden korkanların derileri ondan dolayı gerginleşir. Sonraderileri de kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kuran,Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimisaptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.] (Zümer 39:23)

Fatiha şöyle başlar: [Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’adır] yani senâ;mülk, melekut ve akıl alemindeki mahlukatı terbiye eden mutlakKâmil’edir. ‘Alemlerin Rabbi’ sıfatının ise anlamı şudur: O, onlarınkusurunu ve kemâle olan ihtiyaçlarını açıklamak için mahlukatı terbiyeeden ve onları kul için uygun olan bir makamla kâmilleştiren Kimsedir.Bir yönden de o (kul) kendisine feyz edilen ve gerçekten de sayısız olangeçmiş nimetler ve kemâller için şükreder ve onları itiraf eder, ki onlarsayesinde zikredilecek bir şey bile olmamasının ardından varlığa zuhuretmiştir. Ayrıca onlar sayesinde beslenmiş, büyümüş, bedenikâmilleşmiş ve eğer Allah’ın güzel davrandığı kimseler arasındaolmuşsa belki de nefis ve ruhu da böyle olmuştur. Böylece onlarsayesinde, dosdoğru yola hidayet olmuş ve cehennem çukuruna

8 Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki, kainatın (kevnin) tüm ilmiKuran’dadır, Kuran’ın tüm ilmi Seb-ul Mesani’dedir (Fatiha Suresi), Seb-ul Mesani’nin tümilmi Besmele’dedir ve Besmele’nin tüm ilmi de noktadadır. Ben de o noktayım.” Şeyhİbrahim Hoyi, Erbain Hadis s.231

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 12

düşmekten kaçınmıştır. Bu yüzden (eğer durum böyleyse) ‘AlemlerinRabbi’ni ekleyerek Allah’a hamd ve senâ etmek; itirafı, şükrü ve alemlerikâmilleştiren kâmil Rabbe doğru tekamül yolculuğundayken eksikkulun yalvarmasını da içinde barındırır.

Bu yüzden hamd ve senâ, kemâl hazinelerinin anahtarlarıdır veKitabın Anası (Ümmül Kitap) olan mübarek sure, onlar ile açılmıştır.

***

Ahmed el Hasan 13

[Rahman ve Rahim’dir] ‘Rahman’ isminin dünya ile rızka ve ‘Rahim’ isminin ise ahiret ile

mutlak dine tahsis edilmesi hatalıdır. Ayrıca, imânâ davetten farklı biraçıdan bu dünyadaki rızık rahmetinin müminler ile kâfirleri kapsadığınıoysaki ahiret ve din rahmetinin yalnızca müminlere özel olup kâfirlerikapsamadığını düşünerek ‘Rahman’ sıfatının genel olduğunu vemüminler ile kâfirleri kapsadığını ve ‘Rahim’ sıfatının ise özel olduğunuçünkü yalnızca müminlerin az önceki açıklamaya uyduğunu söylemekde hatalıdır.

Gerçek şu ki: Rahman ve Rahim, ilahi rahmetin genişliğine,kapsamına, yoğunluğuna ve büyüklüğüne işaret eden iki mübarekisimdir. Rahman, rahmetin genişliği ile kapsamını açıklamak ve Rahimise rahmetin yoğunluğunu açıklamak için özel kılınmıştır.

Tahsisin olmadığının delili, onları tamamiyle gören kimseler içinayetler ve rivayetlerdedir. Buna rağmen şöyle demek de mümkündür:Eğer onun genişliğe ve müminler ile kâfirlerin kapsanmasına işaretettiğini düşünürsek rızık vb. dünyevi meselelere daha uygun olan şey,Rahman’dır. Bunun yanında o, Rahim’e de bu dünyada geniş bir paybırakır. Zira eğer O’nun rahmetinin yoğunluğu olmasaydı, o rahmetO’nu tanımayan ve O’ndan istemeyen kâfirleri kapsamazdı.

Aynı şekilde şöyle demek de mümkündür: Ahirete, dine ve şeriatadaha uygun olan şey, Rahim’dir.

Onlardan (a.s) buna işaret eden hadisler nakledilmiştir:“Rahman, bizim üzerimize rızkı yayarak merhamet eden kimsedirve Rahim ise dinlerimiz, dünyamız ve ahiretimiz hususundabizim içindir.” [9]“Dünyanın ve ahiretin Rahman’ı ve o ikisinin Rahim’i.” [10]

Allah, en iyi bilen ve en iyi hükmedendir.

9 Tevhid-i Saduk s.232el Kafi c.2 s.557, Misbah-ul Müteheccid s.66, 336, 393, 504, 571.10

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 14

Fatiha Suresindeki Rahman ve Rahim:Fatiha Suresindeki Rahman ve Rahim, Allah’ın (s.v.t) kelamından

olduğu için, onlar müminlere O’nun (s.v.t) hakkında müjde verir ve buiki isim ile O’na yönelmeye, O’na dua etmeye ve O’na yalvarmayaçağırırlar.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Rableri, Kendinden bir rahmet ileve bir rıdvan ve cennetler ile onları müjdeler. Onlar için, oradadevamlı nimetler vardır.] (Tevbe 9:21)

Onlar kulun lisanı üzere olduğu için, aynı zamanda şükür ve senâ vehatta yalvarma anlamına da gelirler. Ancak, bu sefer (bunlar) O’nunsıfatını zikrederek gerçekleşir. O sıfat sayesinde, kul O’nu tanımış, O’nukendisini yeryüzünün zulmetinden (nura) hidayet eden Nur olarakbilmiş ve O’nu, Kendisini zikreden kimseyi asla unutmayan şefkatli birRab olarak tanımıştır.

Geriye kalan şey şudur: Rahman, O’nun (s.v.t) için özel bir isimdir vebunun nedeni onun, rahmetin genişliğine ve tüm mahlukatın mutlakolarak kapsanmasına işaret etmesidir. Rahim’e gelince, muhakkak ki o,O’ndan başkasına da işaret eden bir isimdir. Zira o, rahmetin kuvveti veyoğunluğuna işaret eder ve eğer o kendisinden başka bir mahluk ilekarşılaştırılırsa, bir mahlukun rahmette yoğun olarak vasfedilmesimümkündür. Kısaca şöyle demek mümkündür: Rahman’ın özel veRahim’in genel oluşu, kullanılan sebebe bağlıdır ve Allah daha iyi bilir.

Rahman ve Rahim tekrar edilmiştir. Zira tıpkı Kuran, Fatiha’nınaçıklaması olduğu gibi, Fatiha da Besmele’nin açıklamasıdır.

***

Ahmed el Hasan 15

[Sahip] veya [Hükümdar] Sahip (Malik): Bir şeye sahip olan kimse anlamına gelir, ister Allah’ın

sahipliği gibi gerçek bir sahiplik olsun ister de geçici ve değişken olanbizim sahipliğimiz gibi göreceli bir sahiplik olsun.

Hükümdar (Melik): Halkının işlerini yöneten yönetici anlamına gelir.O’na nispeten her iki isim de aynıdır. Zira eğer Din Gününün Sahibi

demişsek, o zaman bellidir ki bir şeye gerçek bir sahiplik ile sahip olankimse, uygun gördüğü bir şekilde o şeyi kontrol etme ve onun işleriniyönetme hakkına da sahiptir ve bu şekilde O’nun için sahiplik vehükümdarlığı kanıtlamış oluruz.

Ayrıca eğer Din Gününün Hükümdarı demişsek, – her ne kadar O,hükümdarlığın da sahibi olduğundan dolayı, Kendisinden başka hiçkimseye benzemese de – O, gerçek bir hükümdarlıkla yöneten(hükmeden) bir hükümdar olur. Bu yüzden de O, uygun gördüğü birşekilde onların işlerini yönetme hakkına sahiptir ve yine bu şekilde deO’nun için sahiplik ve hükümdarlığı kanıtlamış oluruz.

Bu şekilde, her iki kıraatin de (“Sahip/Malik” ve “Hükümdar/Melik”)birbirini kapsadığını anlamış oluruz ve her iki kıraat de Ehlibeyt’ten (a.s)nakledilmiştir. Ayrıca alimlerin çoğu da ‘Melik’ (Hükümdar) kıraatinitavsiye etmiştir, zira bu kıraat onlar (a.s) tarafından daha çok keznakledilmiştir ve Allah daha iyi bilir.

***

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 16

[Din Günü] Yani karşılık günü ve belki de şöyle dememiz daha doğru olur:

karşılık veya hesap vakti. Zira buradaki gün, güneşin doğuşundanbatışına kadar olan belirli bir zaman değildir. Bilakis “Bugün amel, yarınhesap günüdür.” dediğinizde kastettiğiniz gibidir. Zira burada gün ilekastedilen şey dünyalık hayattır, çünkü o amel ve imtihan vaktidir ve o,gün kelimesi duyulduğunda akıllara gelen belirli zaman değildir. Buyüzden bu yeni sıfat, dikkati karşılık vaktine yöneltmek içindir ve busefer, sahip ve hükümdar Allah’tır (s.v.t).

Burada şuna dikkat etmemiz gerek: O, her şeyin sahibidir ve bu,O’nun için bu dünyada ve ahirette sabit ve kanıtlanmış bir şeydir.Ayrıca, kullarının kaçması, O’nun onlar üzerindeki sahipliğini olumsuzkılmaz. Zira tıpkı kan onların bedenlerinin içinde aktığı gibi, o (sahiplik)de onların içinde akar ve onlar O’nun Kendi yeryüzündeki feyzi vehayatı ile yaşamaya devam eder, O’nun rızkından yer ve hatta O’nunkoyduğu evrensel (kevnî) kanunlara itaat ederler.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Göklerde ve yerde kim varsa, isteristemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a secde eder.](Rad 13:15)

O’nun, yeryüzündeki ve dünya hayatındaki genel (icmali)hükümdarlığı ve hakimiyetine gelince; muhakkak ki bu, O’nun kullarınakabul etmelerini emrettiği ve onları, Kendi halifesi olarak belirleyiponların işleri üzerine yetki verdiği kimseye itaat etmek ile imtihan ettiğibir meseledir. Bu yüzden isteyen kimse Allah’a ibadet eder ve O’nunKendi yeryüzündeki hakimiyetini kabul eder, isteyen kimse de tağutlaraibadet eder ve karanlık (zulmet dolu) sonucu bekler.

Bu sayede, bu yeryüzündeki yolculuk boyunca iki parti (hizb)oluşmuştur: Allah’ın partisi ve Şeytan’ın (l.a) partisi. Bir parti, Allah’aibadet eder ve bu yeryüzündeki ve dünya hayatındaki hükümdarlık vehakimiyetin Allah’a ait olduğunu kabul eder. Bu yüzden de eğer ilahişeriata göre kendilerini yönetecek bir hükümdar veya yönetici isterlerse,onu kendileri belirlemezler ve Firavun, Nemrut ve Calut gibi (l.a)kendileri üzerine kaba kuvvetle hükümdar olan hiç kimseyi de kabuletmezler. Bilakis onlar, Allah’tan kendileri için bir hükümdar (kral)göndermesini (belirlemesini) talep ederler. Zira onlar O’na, (yalnızca)O'nun hükümdarlığın sahibi olduğunu itiraf etmiştir: ["Mülkün

Ahmed el Hasan 17

(hükümdarlığın) sahibi olan Allah'ım. Mülkü dilediğine verirsin vedilediğinden mülkü alırsın. Ve dilediğini azîz kılarsın ve dilediğinizelil edersin. Hâyır, senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeyekadirsin.”] (Al-i İmran 3:26)

Bu yüzden, şeriat sınırlarından çıkmasa bile, O’ndan başkası yalnızcaO’nun izniyle hükmedip tasarrufta bulunabilir.

Allah’ın hükümdarlığın sahibi olduğunu kabul eden bu mümingrubun örneği, Talut’un yanındaki İsrailoğulları’ndan olan müminlergrubudur. Onlar 313 kişiydi ve belki de onlarla birlikte, iman açısındanonlardan altta olan kişiler de yer almıştı. Allah Teala şöylebuyurmuştur: [Musa’dan sonra, İsrailoğulları’ndan ileri gelenlerigörmedin mi? Kendi nebilerine: ‘Bizim için bir hükümdar (melik)gönder de Allah’ın yolunda savaşalım.’ demişlerdi.] (Bakara 2:246)

Şeytan’ın (l.a) partisine gelince; muhakkak ki onlar tağutlarınhakimiyetini, Şeytan’ı (l.a) ve onun bu yeryüzündeki hükümdarlığını,şeriatını ve kanunlarını kabul etmiş, ona teslim olmuş ve bu durumudeğiştirmek için hiçbir şey yapmamışlardır.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Şüphesiz ki melekler, kendinefislerine zulmedenleri öldürürken: "Siz ne durumdaydınız?"dediler. (Onlar da): "Biz yeryüzünde zayıf (mustazaf) kimselerdik."dediler. (Melekler): "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi? Öyleyseoraya hicret etseydiniz!" dediler. İşte onların varacağı yer cehennemdirve o, ne de kötü bir varış yeridir.] (Nisa 4:97)

Sonuç şudur ki: Allah, hükümdarlığın (mülkün) sahibidir veinsanların, O’nun belirlediği kimseyi kabul etmesi gerekir. Zira onlarkabul etmezlerse, şanslarını gerçekten de kaybeder ve Rablerinigazaplandırırlar. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Yoksa onlar, Allah'ınfazlından insanlara verdiği şeylere haset mi ediyorlar? Oysa Biz,İbrahim ailesine (soyuna) kitap ve hikmet vermiştik. Ve onlara büyükbir mülk (hakimiyet) de verdik.] (Nisa 4:54)

Ne yazık ki, insanların çoğu daima tek sıra halinde tağutların kullarıolmuş, Allah’ın kanunlarının kendilerini yönetmesinden hoşlanmamışve O’nun kendileri üzerine hükümdar olarak seçtiği kimseyeuymamışlardır, bilakis: [Az kişiden başkası, onunla beraber imanetmemişti.] (Hud 11:40) ve [Fakat orada, bir evden başka müslümanbulamadık.] (Zariyat 51:36)

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 18

Bilakis onlar tağutların hükmünü, Şeytan’ı (l.a) ve onun hakimiyetinikabul ettiler, ister buna razı olmakla olsun, ister de tağutları ortadankaldırmak için hiçbir şey yapmamakla. Böylece, çoğu kez kaba güçle vebazen de dolandırıcılık, sahtekârlık ve hakikatleri değiştirme ile elegeçirilen liderlik dümeninden uzaklaştılar.

Her halükarda, bu yeryüzündeki hakimiyet çoğu zaman tağutlara aitolmuştur, Allah’a değil. Bu yüzden eğer Nemrud, Firavun, Yezid vb. (l.a)tağutların hakimiyet süreleri ile karşılaştırılırsa; Davud, Süleyman veZülkarneyn’in (a.s) hakimiyet süreleri çok azdır.

Bu yüzden her ne kadar hükümdarlık dünyada da ahirette de Allah’aait olsa da, bu dünyada hükümdarlık kendi ehlinden ve Allah’ın Kendiyeryüzündeki halifelerinden gaspedilmiştir. Bu nedenle O’na dönüşgünü tekid edilip hatırlatılmıştır, yani din günü veya hesap ve karşılıkvakti.

Bu sebeple, Ehlibeyt’ten (a.s) rivayet edildiği üzere, “Hükümdar”kıraati daha doğru olur.

Aynı şekilde şöyle söylemek de mümkündür: Karşılık (ceza) günü,büyük kıyamet günü değildir, bilakis o, İmam Mehdi’nin (a.s) kıyamgünüdür. Zira o (a.s) yeryüzünü yönettiği zaman, hükümdarlık vehakimiyet Allah’a (s.v.t) ait olacaktır. Zira muhakkak ki, o (a.s) Allah’ınhalifesi ve Allah’ın belirlediği hükümdardır ve o (a.s) mutlaka Allah’ınKuran’da, Tevrat’ta, İncil’de ve Zebur’da indirdiği şey ilehükmedecektir.

Şöyle dememiz de mümkündür: Din günü veya karşılık ve hesapvakti, İmam Mehdi’nin (a.s) kıyamı ve hükümdarlığı ile başlar ve büyükkıyametteki hesap ile son bulur.

Dinin hükümdarının, Allah’ın hükümdarlığı ve O’nun gerçekhakimiyeti ile tağutun hükümdarlığı ve onun hayali hakimiyetine işaretettiği şeyden ne kadarını kapsadığını anladıysanız, o halde anlamışsınız-dır ki, kul bu noktada kendi konumuna ve katılmak istediği partiyekarar vermelidir: Musa’nın (a.s) partisi mi Firavun’un (l.a) partisi mi,Hüseyin’in (a.s) partisi mi Yezid’in (l.a) partisi mi, Allah’ın (s.v.t) partisimi Şeytan’ın (l.a) partisi mi, Allah’ın (s.v.t) kulu olmak mı Şeytan’ın (l.a)kulu olmak mı?

***

Ahmed el Hasan 19

[Yalnız Sana ibadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz]

Allah’a ibadet; O’nun Kendi yeryüzündeki halifesini tanımak, onateslim olmak, ona itaat etmek ve onun koyduğu şeriata göre ameletmektir. Zira o, Allah’ın kitabı ve Kuran’ın taşıyıcısıdır ve hattaKuran’ın ta kendisidir.

Burada mümin, Allah (s.v.t) için konumunu ve tercihini belirler ve bu,kolay bir tercih değildir. Zira bunun içinde; tağutu inkâr etme,özgürlüğü seçme ve ona ulaşmak için çalışma vardır.

Doğal olarak, Şeytan ve iktidarı kaba güçle ele geçiren tağutlardanolan işçileri (l.a) bu küçük mümin grubun kendilerinin pençesindenkurtulmalarına ve kendilerinin hayali hükümdarlığını yok etmek içinçalışmalarına izin vermeyeceklerdir. Hatta cehennem çukuruna varanadek batılı savunacaklardır. Zira onlar, kendilerinden başkasını öldürme,sakat bırakma, aşağılama, kirletme ve küçük düşürme gibi kötülükleribırakmayacaklardır. Uzun zaman önce Firavun (l.a) Musa (a.s) ve onunmümin grubu hakkında şöyle demişti: [Ve muhakkak ki bunlar,gerçekten az olan küçük bir grup. Muhakkak ki onlar biziöfkelendiriyorlar.”] (Şuara 26:54-55) Ayrıca o (l.a) Musa’ya (a.s) imaneden sihirbazları tehdit etmişti, zira onlara şöyle demişti: [“Bu durumdamutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Ve sizimutlaka hurma ağacına asacağım. Ve böylece hangimizin azabı dahaşiddetli ve daha kalıcı gerçekten bileceksiniz.”] (Taha 20:71)

Allah (s.v.t) özgürlüğün bedelinin büyük olmasını istemiştir, zira ogerçekten de büyük bir manâdır. Bu yüzden dünyada; dökülen kanlar,akan terler ve belki de bedeni de aşıp nefse ve ruha varan acılar vardır.Ahirette ise özgürlüğün bedeli, daha önce hiçbir gözün görmediği vehiçbir kulağın duymadığı şeydir. Zira o, Vahid ve Kahhar olan Allah’ın(s.v.t) rızasıdır.

Bu acıların ve umutların ortasında, Allah’ın özgür kulu olan bumüminin derinliklerinden bir çığlık yükseliyor ve o kul, O’nun (s.v.t)yardımı, gücü ve kuvveti ile Allah’ın kulu olduğunu ve bu yardım vedesteğe muhtaç olmaya devam ettiğini itiraf ediyor: “Yalnız Sendenyardım dileriz”. Bu sözlerde, Allah’ın fazlına şükür ve itiraf vardır. Buna

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 20

ek olarak, kulun fakirliğinin açıklanması ve onun, Mutlak Zengin olanAllah’tan (s.v.t) yardım dilemesi de vardır.

[Yalnız Sana ibadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz]:

Biz, Senin güç ve kudretinle yalnız Sana ibadet ederiz. Bu yüzdenbizim için geriye, Sana ibadet etmeyi seçmemizden başka hiçbir şeykalmaz. Ayrıca bu seçim de Senin fazlın ve tevfikin ile gerçekleşiyorsa, ohalde bizim için bu meseleden geriye kalan bir şey var mıdır?

Bu kul ne yakalanmaktan korkuyor ne de tereddüt ediyor. Bırak,Nemrud onu ateşe atsın, zira ateş serin ve selamet olacaktır. Bırak,firavun kendi ordusunu toplasın, zira kızıl deniz onları yutacaktır.Ancak, hayatının son anlarına kadar Allah’ın ihlaslı bir kulu olmak içinbu kul ilahi yardım, destek ve tevfike muhtaçtır.

[Yalnız Sana İbadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz]. Sen nasılhazır olmazsın, oysaki Sen insana şah damarından daha yakınsın. [11]

Bu ayette, (arap gramerine göre) hazır ve şahit olan muhatap zamirivardır. Yoksa gaib olan kimseye ibadet etmek veya ondan yardımdilemek hiç mümkün müdür?

“Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet et, zira sen O’nugörmesen de O seni görüyor.” [12]Öyleyse ben neyim ki ve varlığım nedir ki?!Senden başka bir şey vasıtasıyla mı var oldum?!Bu yeryüzü, güneş ve ay, yıldızlar ve ağaçlar, yağmur, hepsi Senin

aşkınla tesbih ediyor.Kör, Seni görmeyen gözdür.“Biz ibadet ederiz, biz yardım dileriz.” şeklinde olan çoğul hale

gelince; onun sebebi şudur ki, biz Allah’ın partisiyiz ve biz tek bedengibiyiz. Bizden birinin tüm cemaatin ismiyle konuşması yeterlidir, zirabiz tek kalbiz ve aynı şekilde, bu ilahi cemaatteki hiçbir fert kendi nefsinigörmez, bilakis herkes cemaatin, Allah’ın kelimesini yeryüzündeyüceltmek için çalıştığını görür.

*** 11 [Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. VeBiz, ona şah damarından daha yakınız.] (Kaf 50:16)

el Mehasin c.1 s.3, el Kafi c.2 s.68 Korku ve Ümit Babı h.2, Sevab-ul A’mal c.14712

Ahmed el Hasan 21

Tamamlama Şayet kul, Allah’ı (s.v.t), O’na ibadeti, O’nun Kendi yeryüzündeki

halifesine itaati, tağutu inkârı ve onun şeytani devletini yok etmek içinçalışmayı seçerse, o halde pek çok dalın (füru’n) aslı olan bu ibadet veitaati tamamlamalıdır. O asıl; namaz, oruç, zekat, iyiliği emretme,kötülüğü nehyetme, Allah’ın alışveriş, ekonomi, toplum, savaş, barış vesiyaset hususundaki hükümlerini ve kanunlarını genel olarak kabuletmek gibi ibadet ve muameleleri içerir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Güzel sözler, O’na yükselir. Onu,salih amel yükseltir.] (Fatır 35:10)

Hatta en azından, kulun bu ilahi kanunları insanlara ulaştırması veMüslümanlar arasında onların uygulanıp kabul görmesi için tümgücüyle çalışması gerekir. Böylece onun ruhu ve bedenindeki her uzvuşöyle der: “Yalnız Sana ibadet eder ve Yalnız Senden yardım dileriz.”Zira sahih itikad ve salih amel, yalnızca dil ile olmaz.

Belki de pek çok kimse “Yalnız Sana ibadet eder ve Yalnız Sendenyardım dileriz.” diyor. Ama yalnızca dilleriyle bunu yapıyorlar ve diğertaraftan şehvetlerine tapıyor, tağuta teslim oluyor ve onun emirlerine,yasaklarına ve şeytani kanunlarına itaat ederken ona ibadet ediyorlar.Oysaki Allah onlar (o kanunlar) hakkında hiçbir delil indirmemiştir vebu kimseler şu kerim sözlerle lanetlenmiştir:

“Nice Kuran okuyan vardır ki, Kuran ona lanet eder.” [13]

***

13 Bihar-ul Envar c.89 s.185

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 22

[Bizi, Dosdogru Yola Hidayet Et] İnsan, Allah’ın (s.v.t) kulu ve Allah’ın (s.v.t) partisinin üyesi olmaya

karar verdikten sonra, bu kararı takip eden şey; Allah’ın Kendiyeryüzündeki halifesine itaat etmek, Allah’ın kanunlarını vehakimiyetini kabul etmek, yeryüzünde ilahi şeriat ve ilahi hükmünuygulanması için çalışmak ve Allah’ın (s.v.t) partisinin karşısında olanŞeytan’ın (l.a) partisini temsil eden tağutlardan ve onların kullarındangöreceği meşakketlere tahammül etmektir. Onun yapması gereken;Allah’ın halifesinin kim olduğunu bilmek, ilahi şeriatın ve sahihakidelerin neler olduğunu bilmek, daha sonra ise bu halifeye itaat etmekiçin ve şeriatı uygulamak için çalışmaktır. Bu, Allah’a (s.v.t) götürenyoldur. Zira muhakkak ki, O (s.v.t) haktır ve bu da haktır. Belki de, buyolun insanın tanıdığı en kısa yol olduğunu söyleyebilirim: [Ve Biz, onaşah damarından daha yakınız.] (Kaf 50:16) Ancak, bizler amelimiz vekötü niyetlerimizle yanılıyor ve cehalet ile akıl eksikliğine razı oluyoruz.

Her halükârda derim ki: Allah’ın kulu olmayı seçen kimse için gerekliolan şey, ilk olarak ve her şeyden önce ilim ve marifettir, sonra da amelve tatbik. Peki ya o kimse ilmi nereden alacaktır? Onunla amel etmekiçin tevfiki nereden alacaktır? Bunun için şu nida gelmiştir: “BiziDosdoğru Yola (Sırat-ı Müstakim’e) hidayet et.”

Bizi hidayet et, ey Allah, ey Kâmil! [Hamd, Allah’adır]. Bizi hidayet et,ey Alemlerin Rabbi, ey mahlukatın Terbiyecisi, ey onlarınKâmilleştiricisi! [Alemlerin Rabbi]. Bizi hidayet et, ey merhametlilerinen Merhametlisi, her şeyi kapsayan geniş rahmetin hürmetine ki, Senitanımayanları ve Senden istemeyenleri de kapsar, yüce ve yoğunrahmetin hürmetine ki, geçmişte düşmanın olmalarının ardındansihirbazları onunla kabul ettin! [Rahman ve Rahim’dir]. Bizi hidayet et,zira biz, zalimler ve Şeytan’ın (l.a) partisi tarafından Senin halifen vepartinden gaspedilmiş olan Senin hükümdarlığında (krallığında)yaşıyoruz! [Din Gününün Hükümdarı].

Bizi hidayet et, ki Senin yardım, güç ve kuvvetinle Sana ibadeti veSenin partine katılmayı seçtik! [Yalnız Sana ibadet eder ve YalnızSenden yardım dileriz]. Bizi, Senin halifeni ve şeriatını tanımaya hidayetet ve bizi, onun itaatine ve şeriat ile amel etmeye de hidayet et! [Bizi,Dosdoğru Yola hidayet et]. Bizi hidayet et! Bize marifet ver! Bize tevfikihsan et! Eksikliklerimizi gider ve işlerimize kefil ol!

Ahmed el Hasan 23

Yol (Sırat): Çok çabukça geçilir ve sırat, bu yolla isimlendirilmiştir.Zira Allah’a halis bir niyet ile ayağını yolun başlangıcına koyar koymaz,kendini onun sonuna varmış bulacaksın.

Onlardan (a.s) rivayet edilen şey de budur ki, bazı müminler sıratışimşek çakması gibi geçecektir [14]. Ayrıca Nehc-ül Belağa’da EmirelMüminin’den (a.s) şöyle nakledilmiştir:

“Çok parlaklığa sahip bir şimşek, onun için yolu aydınlatmıştır veo da onunla yolda yürümüştür. Kapılar onu selamet kapısına veikamet yurduna götürmüştür.” [15]Maddi alemden akıl alemine inabet ve dönüş yolunda bizi Sana

götüren dosdoğru (müstakim) şey, göklerin melekutundan geçer. Biz,tüm bu alemlerde fakiriz ve Senin feyzin ile keremini diliyoruz.Kendimizi mahlukatının şerrinden Seninle koruyoruz, kesret vemütenafiyat aleminde, mülk ve melekut aleminde veya madde ve misalaleminde. Akıl aleminde ve hepsinde Sana tutunuyoruz. Zira bizimörneğimiz, yolu geçmek isteyen kör gibidir. O, birinin kendisinin elindentutmasına ve onu karşı tarafa ulaştırmasına muhtaçtır. Dahası bizler,mahlukatına men edilmiş olan hakikat aleminden gelen Senin yardımınave desteğine daimen ve ebediyen muhtacız.

Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:“Biri korkarsa, şöyle desin: Korktuğum ve tedirgin olduğum herşeyden Mülk ve Melekutun Sahibine sığındım, Kudret veCeberutun Sahibine tutundum, İzzet ve Lahut Sahibinden yardımdiledim. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali,Muhammed, Cafer, Musa, Ali, Muhammed, Ali, Hasan veMuhammed (a.s) hürmetine.” [16]

***

Menakıb-ı Al-i Ebi Talib (a.s) c.2 s.7, Bihar-ul Envar c.8 s.6714

Nehc-ül Belağa c.2 s.203, Bihar-ul Envar c.66 s.31615

İlzam-un Nasib c.2 s.218, Hafız Recep Bersi, Meşarik-ul Envar-ul Yakin fi Esrar-ı16

Emirel Müminin (a.s) s.267

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 24

[Nimet Verdigin Kimselerin Yoluna] Gerçek şu ki, yaklaşma ve uzaklaşma veya ikbal (ilerlemek) ve idbar

(gerilemek) hususunda iki yol vardır: Allah’ın yolu ve cehennemin yolu.Allah’ın yolu, dosdoğru yoldur (sırat-ı müstakimdir). İlk hidayet talebi(yani, “Bizi, Dosdoğru yola ilet”) bunun özel kılınmasına yani Allah’ınnimet verdiği kimselerin yolu olmasına ihtiyaç duyar. Bunun sebebi,Cüz’iyat (Mülk ve Melekut) alemindeki yolun (sıratın) pek çok yololmasıdır.

Cüz’i bir hidayet de olsa, onun bir kısmına hidayet olmak, dosdoğruyola hidayet olmak gibi görünebilir. Ancak, yolun, kendilerine nimetverilmiş kimseler olmalarından ötürü Nebilerin (a.s) yolu ile sınırlanması(tam bir hidayettir). Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve kim, Allah'a veResul'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine nimetverdiği Nebilerle, sıddıklarla, şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Veişte onlar ne güzel arkadaştır.] (Nisa 4:69)

Yani, mülk ve melekut aleminde tüm selamet yollarına veya dosdoğruyola hidayet olmayı talep etmek ve sonuç olarak da aklıntamamlanmasına ve insan için mümkün olan O’na (s.v.t) kurbderecelerine ulaşmak (ile bu mümkün olur).

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve Bizim uğrumuzda cihadedenleri, mutlaka Bizim yollarımıza hidayet ederiz. Ve muhakkak kiAllah, mutlaka muhsinlerle beraberdir.] (Ankebut 29:69)

Ve Allah Teala buyurmuştur: [Size Allah’tan bir nur ve apaçık birkitap gelmiştir. Allah, rızasına uyan kişiyi onunla teslim yollarınahidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmettennura) çıkarıp dosdoğru yola hidayet eder.] (Maide 5:15-16)

Ayrıca, Mülk ve Melekut aleminde gazaba uğramış kimselerin yoluolan Cehennem yolundan kaçınmayı istemek, cehalet ve askerlerininyolundan kaçınmayı istemektir. Allah Teala şöyle buyurmuştur:[Allah’ın ahdini yerine getirin. İşte bunları O, size öğüt alasınız diyeemretti. İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollarauymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır.İşte O, size bunları sakınasınız diye emretti.] (En’am 6:152-153)

Hatta, insan dosdoğru yolun (sırat-ı müstakim’in) bazı yollarınahidayet olsa bile, nefsin bazı cehalet askerlerini barındırmasında büyükbir tehlike vardır.

Ahmed el Hasan 25

Örneğin: İslam, sırat-ı müstakim’in yollarından bir yoldur ve ayrıcaiman da bir yoldur, velayet de bir yoldur, sahih itikad da bir yoldur,fıkıh ve ilim de bir yoldur, amel de bir yoldur ve ihlas da bir yoldur.

Bu yolların yanında; insan heva, nefis, şeytan ve dünyanın süslerinede maruz kalır: [(Şeytan) şöyle dedi: “Bundan sonra, beni azdırmansebebiyle, mutlaka Senin dosdoğru yolunda (Sırat-ı Müstakim’inde)onlara karşı oturacağım. Sonra, elbette onlara, önlerinden,arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunuşükredenlerden bulmayacaksın.] (Araf 7:16-17)

İsmet evinin ehlinden (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Nimet verdiğinkimselerin yoluna, yani amel ve ihlas nimetini verdiğin kimselerinyoluna.” Kısacası, halis din nimeti. Zira halis din, Allah’a aittir.

Bu ayette – yani [Nimet verdiğin kimselerin yoluna] ayetinde –Allah’a (s.v.t) senâya, O’na şükre ve O’nun fazlının itirafına dönüşvardır. Şu sebeple ki, bu kıraatte kul Allah’a yaptığı ibadet ve itaati,Allah’ın nimetlerinden bir nimet sayıyor. Zâten her nimet ve fazl,Allah’tandır. Bundan daha büyük fazl var mı?

Burada hidayet talebi, mertebelere göredir. Onların en düşüğü, genelolarak bile olsa bu yolu tanımak ve onda yürümektir. Zira muhakkak ki,insan Allah’ın fazl ve rahmeti ile bu mukaddes yüce mertebelereulaşırsa, gerçekten de Allah’ın kendilerine nimet verdiği ve Allah’tankendilerine hâyır ulaşmış kimseler arasındadır. Ayrıca o, O’nun bazıyollarına (Selamet yollarına) hidayet olarak bu yolda yürümüşse, Allah’ave Elçisine itaat etmeyi, yani bizim zamanımızda İmam Mehdi’ye (a.s)itaat etmeyi istemiş kimseler arasında olmuştur. Hatta, bazı zamanlarkendi nefsinin barındırdığı bazı cehalet ve zulmet askerleri ona galipgelse bile durum böyledir.

Zira o, bu kaya üzerinde tökezler ve bu deliklere düşer fakat yine deayağa kalkar ve yeniden başlar. Bu yüzden, bu kulun örneği, belki derahmet ona ulaşırsa, onlardan olmamak kaydıyla Allah’ın nimet verdiğikimseler ile beraber olacaktır. Öyleyse tedebbür edin: [işte onlar,Allah’ın nimet verdiği kimseler ile beraberdirler.] (Nisa 4:69) Hamd,yalnız Allah’adır.

***

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 26

[Gazaba Ugramıs ve Sapmıs Olan Kimselerin Yoluna Degil]

Bunlar, hak ehline karşı iki gruba bölünmüştür. Zira insanlar üçgruptur:

İlki: Hakkı arayan ve onu bulan kimselerİkincisi: Batılı arayan ve onu bulan kimselerÜçüncüsü: Hakkı arayan ama onu bulmada hata yapan kimselerBirinin batılı arıyor olup hakkı bulması düşünülemez, zira hakkı

bulmak niyet gerektirir.Her halükârda, hakkı arayan ve onu bulan kimseler, hak ehlidir ya da

diğer bir deyişle dosdoğru yola hidayet olmuş kimselerdir. Batılı arayanve onu bulan kimseler, gazaba uğramış kimselerdir. Hakkı arayan amaonu bulmada hata yapan kimseler ise sapmış olan kimselerdir.

“Gazaba uğramış kimseler”in Yahudilere, “Sapmış olan kimseler”inise Hristiyanlara uygulanması her zaman doğru değildir. Çünkü bu,ancak onlar arasından belli bir zamandaki belli bir gruba uygulanabilir.Zira İsa (a.s) Yahudilerden bir gruba gönderildiği zaman, onlar onu (a.s)Allah’ın halifesi ve bir peygamber olarak kabul etmeyi reddedip onuinkâr ettiler. Bu Yahudiler, gazaba uğramış kimselerdir. Diğer taraftanYahudilerden bir grup ise İsa’yı (a.s) kabul ettiler, ancak ona doğruolmayan bir şekilde iman ettiler ve böylece sapmış oldular.

Belki de onların hakkı aramalarına rağmen sapmalarının nedeni, kendinefislerindeki hastalıklardı. O hastalıklar, hak partsine ve ona varan şeyeulaşmalarının ardından onları hakkı kabul etmekten alıkoymuştu.Dolayısıyla bu kimseler de sapmış olan kimselerdir.

Bugüne gelince, Yahudilerin ve Hristiyanların durumu artık farklıdır.Onları aradıkları şeye bir bakın. Belki de onların çoğunun batılı aradığınısöylemekte hiç tereddüt etmeyeceğim. Onlar azgınlık, cevr, zulüm veahlaki fesat yollarına girmiş ve Allah’ın haram kıldığını helalyapmışlardır. Elbette ki bunlar, gazaba uğramış kimselerdir, ister Yahudiister Hristiyan olsunlar.

Bu yüzden, zahiren Kuran mefhumunu belli bir örnek ilesınırlandırmak, iblis’in (l.a) ve onun tağutlar ile mütekebbirlerden olan

Ahmed el Hasan 27

ve hesap gününe inanmayan askerlerinin iyiliği için Kuran’a karşıyapılan bir suikast girişimidir.

Belki de bu zamanda İslami ülkeler hususunda ilk önce gelen şey,“gazaba uğramış kimseler”in tağutlara ve onların yardımcılarına tatbikedilmesidir. Öyleyse Müslüman olduğunu iddia edip de Muhammedîİslam Şeriatına karşı savaşan ve insan yapımı şeytani kanunlarıuygulayan tağutlara yardım eden kimse hakkında bir düşünün.

Ayrıca Şeytan’ın (l.a) elinde mızrak olan bu kimsenin benzerlerini degöreceksiniz ki, onlar kunut tutar, namaz kılar ve sonunda şöyle deyipFatiha Suresini kıraat ederler: “İlahi, bizleri gazaba uğramış kimselerinyolundan kurtar.” Oysaki öte taraftan onlar, gazaba uğramışkimselerden olmak için gece gündüz çalışırlar ve Cehenneme gidenyolda yürüdüklerini bilirler.[Ve onu yakin olarak bildikleri halde, nefslerine zulmederek vebüyüklenerek bile bile inkâr ettiler. Öyleyse müfsitlerin akıbetlerininnasıl olduğuna bir bak!] (Neml 27:14)

***

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 28

Açıklamalar

Ilk olarak: O’nun (s.v.t) isimleriyle ilgili Açıklama

Aslında, O’na (s.v.t) ait olan ve O’nu gaybdan (görünmeyenden)görünene ya da başka bir deyişle O’nun künh ve hakikatinin tammarifetine doğru zahir eden bir isim mevcut değildir. Bilakis, tümmukaddes ve kerim isimler, O’nun Zâti veya fiili sıfatlarına aitisimlerdir.

“Allah” ismi özeldir, zira muhakkak ki o, tüm Zâti kemâl sıfatlarınıve ondan dallanan fiili kemâl sıfatlarını toplayan isimdir.

Bunu açıklamak için şöyle derim: “Rahman” ismi, rahmet sıfatı içinkoyulmuştur. Zira O, rahmetiyle merhamet eder ve rahmet, O’nunZâtıdır. “Kadir” ismi, kudret sıfatı için koyulmuştur. Zira O, kudretiylekadirdir ve kudret O’nun Zâtıdır. Onlardan (a.s) da böyle nakledilmiştir,Tevhid-i Saduk’a bakınız. [17]

Bu sıfatlarla vasfedilen ve bu isimlerle bilinen bu Zât, O’nun künh vehakikatinden farklıdır. O (künh ve hakikat), O’ndan başkası tarafındanbilinmez ve “O’nun Zâtı” (arapça [Zâtuhu]) dediğimizde “Zât”kelimesine eklenen [ha] (arapça [onun] demek için kullanılan bir harf) ilesabitlenir. Ayrıca O’nun gaybetini de damme (ötre) ile belirtiriz.

Başka bir deyişle: Gaib zamirinde (yani arapça [huve]-[o]), [ha](Allah’ın varlığını) sabitlemek içindir ve [vav] ise gaybet içindir. İmamBakır (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Allah Tebareke ve Teala, “Kul huvallahu ehad”ı (De ki, OAllah’tır, Tektir) indirdi. [Ha] sabiti (Allah’ın varlığını)sabitlemek içindir ve [vav] ise gaiba işarettir.” [18]Şuna dikkat etmemiz gerekir: Zât ve Künh, marifet ve tecelli (yani

zuhur) makamında farklılık gösterir, lakin O (s.v.t) yalın tek hakikattir.O’nun parçaları yoktur ve O’nda terkip yoktur. Muhammed (s.a.a) içinbir iğne deliği kadar açılan nur, vasfedilmiş Zâttır, O’nun tümmahlukatından, Muhammed (s.a.a) ve onun aşağısında yer alanlardangaib olan künh ve hakikat değil. Onlardan (a.s) da böyle nakledilmiştir,zira onlar (a.s) ism-i a’zam’dan (en yüce isim) 70 ve birkaç harf bilirler ve

17

18Tevhid-i Saduk s.139Tevhid-i Saduk s.88

Ahmed el Hasan 29

bir harfi ise O, Kendi katındaki gayb ilminde saklamıştır. Bu anlam,onlardan (a.s) nakledilen bir duada yer almıştır ve ayrıca birden fazladuada tekrar edilmiştir:

“Senden çıkıp Senden başkasına gitmeyen, mahzun (saklı) vemeknun (korunmuş) isim.” [19]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:“Muhakkak ki, Allah Tebareke ve Teala, bir isim yaratmıştır ki,harfler ile nitendirilmez, lafızlar ile dile gelmez, şahıs ilebedenleşmez, teşbih ile vasfedilmez ve renk ile boyanmaz.Beldeler ondan nefyedilmiştir, sınırlar ondan uzak kılınmıştır,vehim eden herkesin hissi ondan örtülmüştür. Saklanmadangizlenmiştir. O, onu birlikte dört parça üzere tam bir kelime kıldı,onlardan biri diğerinden önce değildir. O, ondan üç isim zahir ettiki, mahlukat kendi ihtiyaçları için onlara yönelsin ve onlardanbirini ise örttü. O, mahzun ve meknun isimdir. Böylece bunlar,izhar edilen üç isimdir. Zahirde olan, Allah Tebareke ve Teala’dırve O, bu dört rükundan olan her isim için şunları yardımcıkılmıştır…” [20]O’nun (s.v.t) isimlerinden her isim için, mahlukatta bir gölge vardır.

Bu yüzden Zât’ın veya İlahi Kemâller şehrinin gölgesi “Allah” ismidir,ve o isim Muhammed’dir (s.a.a) ya da başka bir deyişle ilim şehridir.İlahi kemâller şehrinin kapısı olan Rahman’ın gölgesi, Ali (a.s) ya dabaşka bir deyişle ilim şehrinin kapısıdır. İlahi kemâller şehrinin kapısıolan Rahim’in gölgesi ise Fatıma (s.a) ya da başka bir deyişle ilimşehrinin kapısıdır. Aynı şekilde, 12 rüknun geriye kalanı da bu üç isimiçin böyledir.

Mahlukatta gölgesi olmayan tek isim ise hakikat ve künhtür. Bilakisonun gölgesi, İlahi Zât’tır. Bu yüzden, hakiki ibadet, O’nun künh vehakikatine ibadettir ve bu, en yüksek derecelerde ancak Muhammed(s.a.a) tarafından bilinir ki, o (s.a.a) yarışı kazanmış ve tüm mahlukatınkendisinin O’nun kulu olduğuna şahitlik etmesine hak kazanmıştır.

Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:“...O’nun tevhidinin kemâli, O’na ihlastır. O’na karşı ihlasınkemâli, her sıfatın vasfedilenden ve her vasfedilenin de sıfattan

19

20Misbah-ul Müteheccid s.815, İkbal-ul A’mal s.277-279, Misbah-ul Kef’emi s.536Tevhid-i Saduk s.190, Bihar-ul Envar c.4 s.166

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 30

farklı olduğuna şahitlik etmek için sıfatları O’ndannefyetmektir…” [21]

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:“Marifet ancak ihlas iledir ve teşbih ile birlikte ihlas yoktur.Teşbih için sıfatları ispat ile birlikte de nefiy yoktur.” [22] Bumakam, Muhammed’in (s.a.a) makamıdır.

Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur:“O’ndan başka kimsenin bilmediği Zât vasıtasıyla mahlukatınınyanında tanınır.” [23]

Yani, O’nun, mahlukatta Muhammed (s.a.a) sayesinde gerçekleşen zuhurve tecellisi vasıtasıyla. Zira, Allah, Muhammed (s.a.a) ile tanınır veMuhammed (s.a.a) onu yaratan Allah’tan başkası tarafından tam birtanıyışla tanınamaz. Bu yüzden Emirel Müminin (a.s) şöylebuyurmuştur: “O’ndan başka kimsenin bilmediği…” Zira O’ndanbaşka hiç kimse Zât’ı yani Allah’ı bilmez. Aynı şekilde, O’ndan başkakimse Zât’ın gölgesini ya da başka bir deyişle onun mahlukattaki tecellive zuhurunu bilmez.

Evet, şehrin kapısı şehrin içindeki şeylerin çoğunu bilir fakat şehriniçindeki her şeyi bilmez. Bu yüzden Ali ve Fatıma (a.s) Muhammed’i(s.a.a) tanır ama onun kendi nefsini tanıdığı ve Allah’ın onu tanıdığı gibideğil.

Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Perde, benim içinkaldırılmış olsaydı…” [24]. Oysaki hadiste nakledildiği üzere, o (perde)Resulullah (s.a.a) için bir iğne deliği kaldırılmıştır. [25]

Bu yüzden, O’na ibadetin ve O’na karşı ihlasın kemâli, O’nun künh vehakikatine ibadet ve O’na (Huve’ye) (s.v.t) yönelmektir, Zât’a değil. Ona(Zât’a) yönelmek, en azından kemâl elde etme tamahından boş değildir.

Bu sayede, kerim seyid Resul Muhammed’in (s.a.a) makamınıtanıyoruz. O, kendi bekasını bir günah ve kendi varlığını bir suç saydığızaman, ondan ötürü bağışlanma diledi ve O’ndan (s.v.t) af talep etti.Böylece kerimlerin en Kerimi’nden ona, hicaptan bir parçayı kaldırarakbir cevap geldi. Böylece o, sallanmaya devam etti. Nihayet kerimlerin

21

22

23

24

25

Nehc-ül Belağa c.1 s.15, el İhticac c.1 s.296Tevhid-i Saduk s.40, Uyun-u Ahbar-ir Rıza (a.s) c.2 s.137Tevhid-i Saduk s.50, Biharul Envar c.4 s.475Şerh-i Usul-i Kafi c.3 s.173, Hilyet-ul Ebrar c.2 s.62, Bihar-ul Envar c.40 s.153el Kafi c.1 s.443, Bihar-ul Envar c.18 s.306, Tefsir-i Safi c.5 s.87

Ahmed el Hasan 31

efendileri olan Allah’ın melekleri, onun nurunu Allah’ın nurundan ayırtedemedi. O, bundan yücedir.

Bu yüzden, miraç hadisinde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:“Şüphesiz Allah Kendi Nebi’sini yedi göğüne kadar yükseltti.Onların (göklerin) ilkine gelince, ona bereket verdi ve ikincigökte… Sonra (onu) Dünya göğüne yükseltti, böylece meleklergöğün köşelerine uçtular sonra da hepsi secdeye kapanıp şöyledediler: “Bizim Rabbimiz ve melekler ile Ruh’un Rabbi,münezzeh ve kuddüstür. Bu nur Rabbimizin nuruna ne kadar dabenziyor!” Cebrail (a.s) şöyle dedi: “Allahu Ekber! Allahu Ekber!”Böylece melekler sustular, göğün kapıları açıldı ve meleklertoplandı. Onlar büyük gruplar halinde gelip Nebi’ye (s.a.a)selamlarını ilettiler, sonra da şöyle dediler: “Ey Muhammed(s.a.a), kardeşin nasıldır?” Muhammed (s.a.a) şöyle buyurdu:“İyidir.” Melekler de şöyle dedi: “Onunla görüştüğündeselamlarımızı ona ilet.” Nebi (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onu tanırmısınız?” Onlar da şöyle dediler: “Nasıl onu tanımayız, oysakiAllah senin ve onun için bizden ahit almıştır ve şüphesiz biz onave sana salât ve selam ederiz.”… Sonra onu ikinci göğe yükselttive göğün kapısına yaklaştığında, melekler göğün köşelerineuçuşup secdeye kapandılar ve şöyle dediler, “Bizim Rabbimiz vemelekler ile Ruh’un Rabbi, münezzeh ve kuddüstür. Bu nurRabbimizin nuruna ne kadar da benziyor!” Böylece Cebrail (a.s)şöyle dedi, “Eşhedu en la ilahe illallah! Eşhedu en la ilaheillallah!”…” [26]

O’nun isimlerinin Mertebeleri

İlk Mertebe: Hakikat ya da Künh MertebesiO’nun isimlerinin ilk mertebesi, hakikat ya da künh mertebesidir. Bu,

eksiksiz bir mertebedir ve bazı rivayetlerde nakledilmiş olan, gaib zamiriolan “Huve” (türkçe üçüncü tekil şahıs zamiri “O”) ile O’na edilenişaretten başka, bizim bileceğimiz hiçbir isim ve suret yoktur. Zira bu,O’nun isimlerinin en yüce mertebesine işaret eder ve ona, en en en yüceisim denilmiştir.

İkinci Mertebe: Zât Mertebesi

26 İlel-uş Şerai c.2 s.312, Bihar-ul Envar c.18 s.354, el Kafi c.3 s.482

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 32

Bu, ayrıntılı bir mertebedir ve feyz, ondan gelir. O (s.v.t) onunsayesinde Kendi mahlukatıyla yüzleşir. “Kendi mahlukatı” derkenkastım yalnızca Muhammed’dir (s.a.a). Zira muhakkak ki o, kendiRabbinin en büyük ayetlerini gören tek kişidir ve sallanırken (gidipgelirken) onun için, Zât’ın hicabı (kısmen) açılmıştı.

“Allah” ismi bu mertebeye işaret eder ve onunla birlikte, akıllarhayrete düşmüş ve kalpler şaşırıp kalmıştır.

“Rahmanir Rahim” ismi, Zât’ın kapısıdır. Onun üzerinden ve onunsayesinde, mahlukata feyz akar. [De ki: “Allah diye çağırın veyaRahman diye çağırın. Nasıl çağırırsanız çağırın, en güzel isimlerO’nundur.”] (İsra 19:110)

Üçüncü Mertebe: İnsan Mertebesiİlahi Zât, mahlukat için kâmil insanda tecelli ve zuhur etmiştir. Şu

anlamdaki rivayette de aynısı nakledilmiştir: “Allah, Adem’i Kendisuretinde yarattı.” [27] Ayrıca Allah Teala şöyle buyurmuştur: [VeAdem’e tüm isimleri öğretti, sonra da onları meleklere arz etti.](Bakara 2:31) Burada öğreti, lafzı ve mânâyı, dış hakikat ve tesirden birparçaya kadar aşıyor ve isimler, O’nun Zâtının isimleridir: ... Allah,Rahman, Rahim, Alîm, Aziz, Hakîm vb.

Fiili Yaratıcı’nın isimleri ise şunlardır: Bâri, Musavvir, Rezzak vb. Vezuhur ve tecelliden ona ait olan şeydir; onlar, ister Peygamberler,İmamlar, Salihler ve Melekler gibi mukaddes nurların en üst safhasındaolsunlar ister de üzerinde oturduğunuz halı gibi maddi zulmetlerin enalt safhasında olsunlar, Masum İmam’dan (a.s) rivayet edilen hadiste denakledildiği gibi.

Bu ilim, Adem’in Meleklerden daha üstün olmasının nedeniydi. Zirainsanın fıtri kapasitesi büyüktür ve bakması mümkün olan ufkungenişliği çoktur. Oysaki kerim Melekler için yalnızca, Allah’ın insanlarıniçine fıtri olarak yerleştirdiği ve ona emanet ettiği bu kudretten çokküçük bir parça vardır. Bu yüzden, Allah’a itaat ettiği zaman, onlar onasecde etmeye ve onun elleri arasında huzu (itaat) etmeye emrolundular.Bunun sebebi, onun Allah’ı (s.v.t) tanımayı kavraması ve O’nun (s.v.t)isimlerinin bir tecellisi ve zuhuru olmasıdır.

İmam Rıza (a.s) bir rivayette, babalarından, onlar da EmirelMüminin’den (a.s) şöyle nakletmiştir: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

el Kafi c. 2 s.134, Tevhid-i Saduk s.103, Uyun-u Ahbar-ir Rıza (a.s) c.2 s.11027

Ahmed el Hasan 33

“Allah benden daha üstün ve benden daha kerim bir mahlukyaratmamıştır.” Ben de şöyle dedim: “Ey Resulullah (s.a.a)! Senmi daha üstünsün yoksa Cebrail mi?” O (s.a.a) şöyle buyurdu: “EyAli (a.s)! Muhakkak ki, Allah Tebareke ve Teala, mürselNebilerini mukarreb Meleklerine üstün kıldı ve beni de tümMürsellere ve Nebilere üstün kıldı. Benden sonra üstünlük, seninve senden sonraki İmamlarındır, ey Ali (a.s). Muhakkak ki,Melekler, bizim ve muhiplerimizin hizmetçileridir. Ey Ali (a.s)!Arşı taşıyanlar ve onun etrafındakiler, Rablerinin hamdı ile tesbihederler ve bizim Velayetimize iman edenler için bağışlanmadilerler. Ya Ali (a.s)! Eğer biz olmasaydık, Allah ne Adem’i neHavva’yı ne Cenneti ne Ateşi ne göğü ne de yeri yaratırdı.Öyleyse biz meleklerden nasıl daha üstün olmayız, oysaki bizRabbimizi tanımada, O’nu tesbih etmede, O’nu tehlil etmede veO’nu takdis etmede onlardan öne geçtik. Zira muhakkak ki, Allahazze ve celle’nin yarattığı ilk şey, bizim ruhlarımızdı.Böylece bizi Kendi tevhidi ve tahmidi ile konuşturdu. Sonramelekleri yarattı, böylece onlar bizim ruhlarımızı tek nur olarakgördüklerinde, bizim emrimizi büyük kabul ettiler. Böylecemeleklerin, bizim yaratılmış mahluklar olduğumuzu ve O’nunbizim sıfatlarımızdan münezzeh olduğunu anlaması için biztesbih ettik. Böylece bizim tesbihimizle melekler de tesbih etti veO’nu bizim sıfatlarımızdan münezzeh kıldı. Onlar bizimemrimizin büyüklüğüne şahit oldukları zaman, meleklerin,Allah’tan başka ilah olmadığını ve bizim O’nunla birlikte veya Oolmaksızın tapılan ilahlar değil kullar olduğumuzu anlamalarıiçin biz tehlil ettik. Böylece onlar da “Allah’tan başka ilahyoktur.” dedi. Onlar bizim konumumuzun büyüklüğüne şahitolduklarında, meleklerin, Allah’ın O’ndan başka hiç kimsenin bubüyük konuma sahip olamayacağı kadar büyük olduğunuanlaması için biz tekbir getirdik. Onlar Allah’ın bize verdiği güçve kudrete şahit olduklarında, meleklerin, bizim ancak Allahsayesinde güç ve kudret sahibi olduğumuzu anlaması için biz“Güç ve kudret ancak Allah iledir.” dedik. Onlar Allah’ın bizeverdiği nimetlere ve bizim için kıldığı farz itaate şahitolduklarında, meleklerin, bize verdiği nimetler için Allah’ınbizim üzerimizdeki O’nu zikretme ve O’na şükretme hakkınıanlamaları için biz “Hamd, Allah’adır.” dedik. Bu yüzden, onlarAllah’ın birliğini tanımaya, O’nu tesbih etmeye, O’nu tehliletmeye, O’na hamd etmeye ve O’nu temcid etmeye bizimsayemizde hidayet oldular.

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 34

Sonra Allah Tebareke ve Teala, Adem’i yarattı ve bizi, onunsulbüne yerleştirdi. Meleklere, bize ta’zim ve ikram olarak onasecde etmelerini emretti. Onların Allah’a secdeleri ibadetti,Adem’e secdeleri ise ikram ve itaatti, zira biz onun sulbündeydik.Öyleyse onların hepsi Adem’e secde etmişken biz Meleklerdennasıl daha üstün olmayız? O, beni göklere yükselttiği zaman,Cebrail ikişer ikişer ezan okudu ve ikişer ikişer kamet getirdi.Sonra bana şöyle dedi: “Ey Muhammed (s.a.a), ilerle!” Ben deşöyle dedim: “Ey Cebrail! Senden önce ilerleyebilir miyim?”Cebrail şöyle dedi: “Evet, çünkü Allah Tebareke ve Teala,Peygamberlerini tüm Meleklerine üstün kıldı ve seni de özelolarak üstün kıldı.” Böylece ben de ilerledim ve gururlanmaksızınonlara namaz kıldırdım. Nur hicaplarına ulaştığımda, Cebrailşöyle dedi: “İlerle, ey Muhammed (s.a.a)!” ve o, benim arkamdadurdu. Ben dedim ki: “Ey Cebrail, şimdi bu konumda bendenayrılıyor musun?” O şöyle dedi: “Ey Muhammed (s.a.a)! Bu, AllahTeala’nın bu mekanda benim için koyduğu sınırın sonudur. Eğerburayı geçersem, Allah Teala’nın sınırlarını aştığım içinkanatlarım yanar.” Sonra o, kanatlarıyla beni bir kerede nuradoğru itti, nihayet Allah’ın Kendi mülkünün yüceliğindendilediği yere vardım. Sonra Bana şöyle nida edildi: “EyMuhammed (s.a.a)!” Ben şöyle dedim: “Lebbeyk ey Rabbim, veSaadeyke (senin hoşnutluğun için)! Sen, Tebarek ve Yücesin!”Sonra bana şöyle nida edildi: “Ey Muhammed (s.a.a)! Sen, Benimkulumsun ve Ben, senin Rabbinim. Öyleyse Bana ibadet et veBana tevekkül et. Zira sen, Benim kullarım içindeki nurumsun,mahlukatıma elçimsin ve yarattıklarıma hüccetimsin. Sen ve sanauyan kimseler için Cennetimi yarattım. Sana muhalif olankimseler için Ateşimi yarattım. Senin vasilerin için kerametimivacip kıldım ve onların Şialar için ise sevabımı vacip kıldım.” Benşöyle dedim: “Ey Rabbim, benim vasilerim kimlerdir?” Banaşöyle nida edildi: “Ey Muhammed (s.a.a)! Senin vasilerin, Benimarşımın (tahtımın) bacağına yazılı kimselerdir.”Ben de Yüce Rabbimin önündeyken Arşın bacağına baktım ve oniki nur gördüm. Her nurun içinde, üzerinde benim vasilerimdenbir vasinin isminin olduğu yeşil bir satır vardı. Onların ilki, Alibin Ebu Talip’ti (a.s) ve onların sonuncusu, ümmetiminMehdi’siydi (a.s). Bunun üzerine şöyle dedim: “Ey Rabbim!Bunlar, benden sonraki vasilerim midir?” Bana şöyle nida edildi:“Ey Muhammed (s.a.a)! Bunlar, senden sonra mahlukatım üzerineBenim evliyam, asfiyam ve hüccetlerimdir. Ayrıca onlar, senin

Ahmed el Hasan 35

vasilerin ve halifelerindir ve senden sonra mahlukatımın eniyileridir. İzzet ve Celalime and olsun ki, onlar ile dinimi izharedeceğim, onlar ile sözümü yücelteceğim, onların sonuncusuylayeryüzünü düşmanlarımdan temizleyeceğim. Onu yeryüzünündoğularına ve batılarına hakim kılacak, rüzgarları onun emrineverecek, büyük zorlukları ona kolaylaştıracak, tüm sebeplerdeonu yüceltecek, Kendi askerlerim ile ona zafer verecek ve KendiMeleklerim ile onu destekleyeceğim, tâ ki Benim davetimyücelene ve mahlukat, Benim tevhidim üzere toplanana dek.Sonra onun mülkünü (hükümdarlığını) destekleyecek ve Kıyametgününe dek günleri evliyam arasında sürdüreceğim.” ” [28]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:“Nebi (s.a.a) geldiğinde, Cebrail bir köle gibi onun önündeotururdu ve izin isteyene kadar (içeri) girmezdi.” [29]

Yukarıdakine İlave Olarak:İlahi Zât’ın Elçisini (s.a.a) ve O’nun mahlukat için, Elçi’nin (s.a.a) içinde

gerçekleşen zuhur ve tecellisini tanımanın künh ve hakikatini anlamakadına, bu örnek üzerinde düşünülmesi gerekir: Ateşi yalnızca görerektanıyan kimse ile kendisi de ateş olana dek ateşte yanan kimsenin ilmiarasında fark vardır. Onun (s.a.a) için, bir iğne deliği kadar (hicap)açıldığında, kerim Elçi’nin (s.a.a) konumu da böyle olmuştu. Zira o, ikihal arasındaydı: Bir hâl; fenâ hâli ve ondan (s.a.a) geriye hiçbir isim vesuretin kalmaması ve yalnızca Vahid ve Kahhar olan Allah’ın bâkikalmasıydı ve diğer hâl ise onun “BEN”e ve kimliğe geri dönmesiydi.

Önceki miraç hadisi sizin için yeterli olmadıysa, sizi Fetih Suresinegötüreceğim. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Muhakkak ki, Biz seniniçin apaçık bir açılış (fetih) açtık. Böylelikle Allah, senin geçmiş vegelecek günahını bağışlasın, senin üzerine Kendi nimetini tamamlasınve seni dosdoğru bir yola hidayet etsin diye.] (Fetih 48:1-2)

Her ne kadar, Mekke’nin fethi (açılışı) bu açılış için gerekli olan şeylerarasında yer alsa da bu ayetteki kasıt, Mekke’nin fethi (açılışı) değildir.Zira muhakkak ki melekuttaki açılışı, şehadetteki (fiziksel alemdeki)açılış izler. Öyleyse Lahut alemindeki açılışa ne dersiniz?! İlahi Zât ileMuhammed (s.a.a) arasında, ki hicaptan bir parçanın kaldırması suretiylegerçekleşti.

28

29İlel-uş Şerai c.1 s.5, Bihar-ul Envar c.18 s.345İlel-uş Şerai c.1 s.7, Bihar-ul Envar c.18 s.256

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 36

Ayetin Mekke’nin fethi ile sınırlandırılması ve ayetin kendi kastındanfarklı bir yöne çevrilmesi çok üzücüdür. Oysaki geçmiş zaman kipikullanılmıştır: [Muhakkak ki, Biz açtık…] yani açılış, ayetin vahyindenönceki zamanda veya ayetin vahyedildiği zamanda gerçekleşmiştir.Halbuki, Mekke’nin fethi, bu ayetin indirilmesinden iki yıl sonragerçekleşmiştir.

Ayrıca muhakkak ki, bu açılış (fetih), Elçi’nin (s.a.a) kendisindenayrılmayan (geçmiş ve gelecek) günahının bağışlanma sebebiydi veönceden de zikredildiği gibi, bu günah hiçbir mahlukun ondan temizolmadığı zulmet kiridir. Çünkü şüphesiz ki, O (s.v.t) içinde zulmetolmayan tek Nurdur.

Hişam bin Salim nakleder: Ebu Abdullah’ın (a.s) yanına girdim ve o(a.s) şöyle buyurdu:

“Sen Allah’ı tanımlıyor musun?” Ben şöyle dedim: “Evet.” O (a.s)şöyle buyurdu: “(Yaptığın tanımı) getir.” Ben de şöyle dedim: “O,her şeyi duyan ve her şeyi görendir.” O (a.s) şöyle buyurdu:“Bunlar, mahlukların ortak olduğu sıfatlardır.” Ben de şöylededim: “Peki ya, siz O’nu nasıl tanımlıyorsunuz?” İmam (a.s)şöyle buyurdu: “O, içinde zulmet olmayan Nur’dur…” [30]

Hicabın kaldırılması, apaçık açılış ve kerim Elçi’nin (s.a.a) İlahi Zât’ıniçinde fena bulması sebebiyle, o (s.a.a) Allah’ın yüzü ve O’nun tamkelimesi oldu. Başka bir deyişle, O (s.a.a) O’nun mahlukatında “Allah”ismi ve O’nun en güzel isimleri oldu.

Bu, O’nun (s.v.t) isimlerinin üçüncü mertebesidir. Ayrıca aynı şey,Allah’ın Hüccetlerinden olan İmamlar, Nebiler, Vasiler ve Mürseller (a.s)için de geçerlidir. Onların her biri kendi makamı ve kurbuna göre,Allah’ın yüzünü ve O’nun en güzel isimlerini temsil eder. Onlararasında, en güzel isimleri (esma-ül hüsna) yansıtan aynalar vardır veonlar, Allah’ın (s.v.t) ahlakına sahiptirler.

Şeyh Saduk, “Tevhid” ve “Uyun” kitaplarında (Ebu Salt) Herevi’denşöyle nakletmiştir:

Ben, Ali bin Musa Rıza’ya (a.s) şöyle dedim: “Ey Resulullah’ın(s.a.a) oğlu! Şu nakledilen haberin anlamı nedir: ‘La ilahe illallah’(Allah’tan başka ilah yoktur) demenin sevabı, Allah’ın yüzünebakmaktır?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Salt! Allah’ı(insanlardaki) yüzler gibi bir yüze sahip olarak vasfeden kimse

30 Tevhid-i Saduk s.146, Bihar-ul Envar c.4 s.70

Ahmed el Hasan 37

küfre girmiştir. Ancak, Allah’ın yüzü O’nun Nebileri, Elçileri veHüccetleridir (a.s).” [31]

Kuleyni, Usul-i Kafi’de Muaviye bin Ömer’den şöyle nakletmiştir:Allah’ın (s.v.t) [En güzel isimler Allah’ındır. Öyleyse O’na onlarla duaedin.] (Araf 7:180) ayeti hakkında, Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:

“Vallahi, en güzel isimler (esma-ül hüsna) biziz ki, Allah bizimmarifetimiz olmadan kullardan hiçbir amel kabul etmez.” [32]

Bu anlamdaki haberler çok sayıda ve müstefizdir.

Bilmemiz için geriye şu kalıyor:Bilmemiz için geriye kalan şu ki: Her daha düşük mertebe, O’nun

(s.v.t) isimlerinin daha yüksek bir merbesinin tecelli ve zuhurudur. Zira“Allah” ismi veya İlahi Zât, hakikatin veya künhün veya İsm-i A’zam’ın(en yüce isim) veya başka bir deyişle “Huve”nin bir tecellisi vezuhurudur. Ayrıca, Muhammed (s.a.a) İlahi Zât’ın mahlukattaki birtecellisi ve zuhurudur veya başka bir deyişle mahlukattaki “Allah”ismidir. Rahman ve Rahim’e gelince, şüphesiz ki onlar rahmeti ifadeeden tek isimdir ve ayrılmazlar. Muhakkak ki, onların arasındaki tekfark, (rahmetteki) genişlik ve yoğunluktur ve o ikisi, İlahi Zât’ın veya“Allah” isminin kapısıdır ve o ikisinin tecellisi ve zuhuru mahlukattadır.Onlar, ilim şehrinin yani Muhammed’in (s.a.a) kapısı olan Ali ileFatıma’dır (a.s). Allahu Teala şöyle buyurmuştur: [De ki: “Allah diyeçağırın veya Rahman diye çağırın. Nasıl çağırırsanız çağırın, en güzelisimler O’nundur.”] (İsra 19:110) ve Rahim, Rahman’ın kapsamıiçindedir.

Dolayısıyla, bu üç isim “Allah, Rahman, Rahim” en yüce isminrükunlarıdır ve bu yüzden, Ali (a.s) bu alemden ayrılıp kendi Rabbinincivarına gittiğinde, Cebrail şöyle nida etti: “Hidayet rükunları yıkıldı.” -yani, bu alemde – Ondan (a.s) önce Muhammed’in (s.a.a) ve Fatıma’nın(s.a) ayrılışının ardından, onların üçüncüsü olan Ali’nin (a.s) ayrılışı ilebu gerçekleşmiş oldu.

Bu üç ismin öneminden, daha doğrusu mahlukatın, göklerin ve yerinonların bereketiyle (varlığa) gelişinden dolayı, Fatiha Suresi onlar ileaçılmıştır. Hatta, Kuran veya tedvini kitap onlar ile açıldığı gibi, tekvinikitap da onlarla açılmıştır. Zira Allah’ın (s.v.t) yarattığı ilk şey,

31

32Tevhid-i Saduk s.117, Uyun-u Ahbar-ir Rıza (a.s) c.2 s.106el Kafi c.1 s.144, Bihar-ul Envar c.25 s.5

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 38

Muhammed’in, Ali’nin ve Fatıma’nın (a.s) nuruydu. Hadislerde de böylebelirtilmiştir. [33] Açıklandığı gibi, onlar bir nurdur: sırasıyla “Allah,Rahman, Rahim.” Allah, daha iyi bilir ve daha iyi hükmeder. İlimdenbize verilen ise ancak az bir şeydir.

Fatiha suresindeki ilahi isimlerFatiha Suresindeki İlahi İsimler:

İlki: Allah, Rahman, Rahim“Allah” ismi, ilahi kemâlleri toplayan Zât’a koyulmuştur. Rahman ve

Rahim ise Zât’ın kapısıdır. Şayet rahmet, kapı olmasaydı, alemlerden hiçkimse temizlenemezdi ve bu yüzden de kimse kemâli elde edemezdi.Doğrusu, tüm yaratılan alemlere ancak bu iki isim vasıtasıyla feyz gelir,zira feyz, Rahman ve Rahim vasıtasıyla Allah’tandır. Bu yüzden de AllahTeala şöyle buyurmuştur: [De ki: “Allah diye çağırın veya Rahman diyeçağırın. Nasıl çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.”] (İsra19:110)

İkincisi: Alemlerin RabbiAlemler üç tanedir ve şunlardır:

A- Mülk Alemi: Yani içinde yaşadığımız bu cismani alem. Bu alem,yokluğa benzer olan ve var olma kabiliyetinden başka, varlıktan tarafhiçbir şansa sahip olmayan maddeden ve onu zahir (görünür) kılansuretten oluşur. Madde, suret sayesinde değerli olur ve vücudun sahipolduğu duyunun, tadın, kokunun, hareketin, büyümenin ve ölümüntamamı, cismani ve misali surete aittir, maddeye değil. Örneğin, insanvücudundaki parmak, sıcaklık ile soğukluğu ve yumuşaklık ile sertliğihisseder ve bu insanın ölüm vaktinde – çoğu zaman – vücudu toprağadönüşür, dolayısıyla bu parmak da bir avuç toprak olur.

Bu meselenin hakikati şudur ki: İnsan parmağı sureti maddedenkaldırılmış ve ona (maddeye), bir avuç toprak suretinden ibaret olanyeni bir suret aktarılmıştır ve o, hisleri olmayan yeni bir vücuttur.Böylece bize açıklandı ki, vücuttaki hisler surete aittir, maddeye değil.Aynı şekilde, bir avuç toprak bir portakala dönüşseydi, – parmaktaki,topraktaki ve portakaldaki madde aynı olmasına rağmen – o şey güzelbir kokuya ve lezzetli bir tada sahip olurdu. Her halükârda, suretin

33 Bihar-ul Envar c.15 s.24, c.25 s.170 ve başka kaynaklar.

Ahmed el Hasan 39

değişmesi, kokunun, tadın ve hissin değişmesinin sebebidir ve toprak ileinsan parmağını yemek haram iken portakalı yemek helaldir.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:“Ey fulan! Bil ki; kalbin bedene göre konumu, İmam’ın üzerlerineitaat vacip olan insanlara konumu gibidir. Vücuttaki tüm azalar,kalbin durumudur ve ona tercümanlık edip onun için bir şeyleryaparlar. Kulaklar, gözler, burun, ağız, eller, bacaklar ve ferc(hepsi böyledir). Zira muhakkak ki, kalp görmek istediğindeinsan gözlerini açar, kalp dinlemek istediğinde insan kulaklarınıhareket ettirir ve işitmesi açılır böylece de duyar, kalp koklamakistediğinde burundan solur ve o bu kokuyu kalbe getirir, kalpkonuşmak istediğinde dil konuşur, kalp vurmak istediğinde ellerhareket eder, kalp hareket etmek istediğinde bacaklar ilerler vekalp şehvet istediğinde zeker harekete geçer. Bu yüzden bunlarınhepsi, kalbin hareketiyle amel etmeye emrolunmuştur ve aynışekilde, İmam için de onun emirlerine itaat etmeniz gereklidir.”[34]

Bu sayede öğreniyoruz ki, Şeriat maddeye değil, surete bakar. Hatta,cismani suretin aslı olan melekuti ve misali surete bakmak da yeterlidir.Bu sebeple, Masumlardan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Muhakkak ki,Allah (s.v.t) onu yarattığından beri, bu aleme bakmamıştır.” Ve yineşöyle nakledilmiştir: “Muhakkak ki, Allah (s.v.t) sizin suretlerinizebakmaz lakin kalplerinize bakar.” [35]

Ayrıca belirttiğim şeyle, yiyen ve yenen (yemek anlamında) şüpheside boşa çıkar. [36] Zâten örnekteki parmak, toprak ve portakal arasındaortak olan şey, yalnızca maddedir ve madde, var olma kabiliyetine sahipyokluktan başka hiçbir şey değildir.

Böylece, parmak, toprak ve portakal arasında hakiki bir ortaklıkolmadığı açıklanmış oldu.

34 İlel-uş Şerai c.1 s.109, Bihar-ul Envar c.58 s.249, Fusul-ul Mühimme fi Usul-ul Eimme c.3s.24735 Emali-i Tusi s.536, Bihar-ul Envar c.67 s.248

Bu şüphenin özeti şöyledir: İnsan ölünce toprakta parçalara ayrılır ve ağaçlar ile bitkilerin36

kökleri de o parçaları içine çeker. Daha sonra onlar bir meyve olur ve başka bir insan da onuyer ve böylece yediği şey onun bedeninin bir parçası olur. Öyleyse yenilen bu parçalar hangibedene geri dönecektir? Zira eğer ilkine döneceği düşünülürse, o halde ikinci beden,öldükten sonra eksik olacaktır ve eğer ikincisine döneceği düşünülürse, ilki eksik olacaktır.Ayrıca yenilen kimsenin bir insan olması da gerekli değildir, bilakis o bir hayvan olsa bile,mezkur bahis onun için de cereyan eder ve bu şekilde devam eder. Bu şüphe, bazı insanlarıncismani meadı inkâr etmelerine neden olmuştur.

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 40

B- Melekut Alemi: Bu, maddeden mücerred (yalnız, uzak) olan misalibir alemdir. Uyuyan kimsenin gördüğü şeye benzerdir ve bu cismanialemden daha şereflidir ve hatta onun üzerine baskındır ve onda tasarrufyapmaktadır. Mülk alemindeki her vücut için, Melekut aleminde birsuret vardır ve bu, onun hakikatidir.

İnsanın Melekut alemindeki sureti, onun nefsidir veya başka birdeyişle cenan’a (kalbe) [37] gömülü konuşmacıdır ve o, bu cismanialemde vücudun müdebbiridir. Ayrıca, bu nefis ya da kalbe gömülükonuşmacı, aklın gölgesidir.C- Akli Alem: Bu, üçüncü alemdir ve Melekut aleminden dahaşereflidir. Melekut ve Mülk alemlerinde olduğu gibi, o küllî bir alemdir,onun içindeki varlıklar birbirleriyle iç içedir ve onlar arasında tezatyoktur.

İnsanın gayesi, bu aleme ulaşmaktır ve bahsettiğim şeye göre, bualeme ulaşmanın gayesi ise Allah’ı (s.v.t) tanımaktır (marifet). Bu, O’nun(s.v.t) künhünü ve hakikatini tanımak, Zât’ını tanımak veya Zât’ınıngözü olan isim ve sıfatlarını tanımak değildir. Bilakis bu, O’nun en güzelisimlerinin gölgelerini tanımaktır ve onlar Hüccetlerdir (a.s). OnlarınO’nun en güzel isimlerinin gölgeleri olduklarını vurguluyorum, O’nunZâtının gözü olan en güzel isimleri olduklarını değil.

Onlara “Esma-ül Hüsna” (en güzel isimler) denilen bazı rivayetleregelince, bir düşünün: Suret, asıldan haber verdiğinden ötürü, birininsuretini gördüğünüzde, “Bu falandır.” dersiniz. Oysaki gördüğünüz şeyyalnızca onun suretidir, onun Zâtı değildir. (Yani onun görüntüsünügörürsünüz, onun bizzât kendisini değil.)

Belki de O (s.v.t) Kendi mahlukatından, onlar için rahmetinin kapısınıaçtığı ve perdeyi kaldırdığı kimseler seçmiştir ve böylece onlar da kerimElçi’ye (s.a.a) veya başka bir deyişle Zât’ın temsilcisine ya da kemâllerşehrine bakmışlardır ve (o şehrin) kapısı ise Ali ile Fatıma’dır (a.s) veyabaşka bir deyişle “Allah, Rahman, Rahim”in gölgesi ve O’nun (s.v.t)mümkünattaki yüzü.

İnsan, tüm bu alemlerde Alemlerin Rabbi Allah’a hamd eder ve O’nasena eder. Zira muhakkak ki O, karşılıksız veren kerim Kimsedir. O, bucismani alemde Murabbidir. Bu yüzden bir avuç topraktan bir bitkiçıkar, sonra sperm, yumurta, embriyo, çocuk ve ardından çocuk vücudubüyümeye devam eder ve yavaş yavaş olgunlaşır (tekâmül eder).

37 el Cenan: kalp. [Bknz: es Sihah c.5 s.2093, “Cinin” maddesi]

Ahmed el Hasan 41

Tüm bu durumlarda, insan fakirdir ve kendisi için uygun bir çevre vebüyüyüp olgunlaşması için yeterli yiyecek temin edip ondan zararlarıuzaklaştıracak zengin bir Rabbe muhtaçtır.

Belki de biri şöyle der: “Maddi alemdeki olgunlaşmanın yararı nedirki? Sonuç, bu cismani alemdeki en yüksek kemâl olan insan vücudununcansız olan bir avuç toprağa dönüşmesidir ve o, cismani varlıkların enaşağısıdır.”

Ben de şöyle derim: Şüphesiz ki eğer insan vücudu hakiki bir şekildekemâle ulaşırsa ve helal üzere inşa edilip Allah’a (s.v.t) halis olan salihameller vasıtasıyla temizlenirse, bir avuç toprağa dönüşmeyecektir,bilakis bir insan vücudu olarak bâki kalacaktır. Zira bazı hadislerde deşöyle nakledilmiştir:

“Yeryüzü, Nebilerin, Vasilerin, Şehitlerin ve 40 hafta Cuma guslüalmaya devam eden kimselerin bedenlerini yemez.” [38]Ayrıca insanlar da pek çok kez bu hakikate şahit olmuştur. Bazı

şehitlerin kabirleri açıldığında, onların bedenlerinin aynı (bozulmamışformada) olduğunu ve değişmediğini görmüşlerdir. Ayrıca rivayetedilmiştir ki, Hür bin Yezid Riyahi’nin (r.a) bedeni açıldığında, Hüseyinbin Ali’nin (a.s) yanındaki şehadetinden bu yana yüzlerce yıl geçmesinerağmen onun aynı olduğu ve değişmediği görülmüştür. [39]

Sonuç olarak, insanların çoğunun vücutlarının çürümesi ve bir avuçtoprağa dönüşmesi, onların o vücudu dikenli uçurumlar üzerine binaetmesi ve salih ameller vasıtasıyla onu temizlememeleridir.

Melekut alemine gelince, insan, sayesinde Akıl alemine yükseldiğiahlaki kemâlleri feyz eden Murabbi’ye ve nefsin batıl hevaları ileAllah’ın (s.v.t) yolunda engel kuran insan ve cin şeytanların vesveselerinikendisinden uzaklaştıran Rab’be muhtaçtır.

Akıl alemine ulaşan küçük gruba gelince, onlar, kendilerine feyz veriponları kâmilleştiren Rab’be muhtaçtırlar, her biri kendi makamınca: [vede ki: “Rabbim, beni ilimce arttır.”] (Taha 20:114) tıpkı O’nun bualemde de onların adımlarını sağlamlaştırdığı gibi. Bu yüzden, tümalemlerde bulunan bütün varlıklar Rab’be (s.v.t) muhtaçtır, O’nunfazlından ümitlidir ve kemâle ulaşıp bâki kalmaları için Murabbi’lerininbağışını beklemektedirler.

Üçüncüsü: Din Gününün Hükümdarı (Meliki)

38

39Tefsir-i Kurtubi c.17 s.4, Minhac-ur Reşad Li Men Erad-el Sedad s.565Şecere Tubi: c.2 s.285.

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 42

Önceki bahiste açıklandığı gibi, Hüccetler (a.s) Allah’ın yüzü ve O’nunen güzel isimlerinin gölgeleridir. Dolayısıyla onların emirleri O’nun emrive onların hükümdarlığı O’nun hükümdarlığıdır. Eğer onlardan biri (a.s)bir şeye sahip olur veya hükmederse, sahip ve hükmeden Allah’tır. Ziramuhakkak ki, Masum (a.s) Allah’ın şeriatı ile hükmeder ve Allah’ınkulları arasında onu yayar. Onun tüm işleri, Allah’ın emriyle ve Allah’ınrızası doğrultusundadır. Bu yüzden bu hükmeden Masum’a (a.s) itaatetmek vaciptir ve Allah’a itaat etmek demektir. Ona isyan edip ona karşıçıkmak ise haramdır zira gerçekten de bu, Allah’a isyan edip O’na karşıçıkmak demektir çünkü o, Allah’ın Kendi yeryüzündeki halifesidir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve Rabbin meleklere: “Muhakkakki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti.] (Bakara 2:30)

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Yoksa onlar, Allah'ın fazlındaninsanlara verdiği şeylere haset mi ediyorlar? Oysa Biz, İbrahimailesine (soyuna) kitap ve hikmet vermiştik. Ve onlara büyük bir mülk(hükümdarlık) da verdik.] (Nisa 4:54)

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ey Davud! Muhakkak ki Biz, seniyeryüzünün halifesi kıldık. Öyleyse insanlar arasında hakk ilehükmet! Ve hevaya uyma! Aksi halde seni, Allah’ın yolundan saptırır.](Sad 38:26)

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [De ki: "Mülkün (hükümdarlığın)sahibi olan Allah'ım. Mülkü dilediğine verirsin ve dilediğindenmülkü alırsın.] (Al-i İmran 3:26)

Hükümdarlığın Allah’a (s.v.t) ait olduğunu kanıtlayan ayetler çoksayıdadır ve kulların kendi hevalarına ve akli yanılgılarına göre hareketetmemeleri gerekir.

Ayrıca daha önce bahsettiğim gibi, “Hükümdar” (Melik) ve “Sahip”(Malik) şeklinde olan iki kıraat de O’nun (s.v.t) için bu yeryüzünde sabitolan hükümdarlık anlamını içerir, ister insanlar bunu kabul etsin ister dereddetsinler.

Gerçekten de onlar, O’nun (s.v.t) hükümdarlığını reddetmekteısrarcılar ve şüphesiz ki O, onları Kendi velisine, hüccetine, halifesine veKendisinden taraf atanmış olan hükümdara (melik’e) itaat etmeyezorlamaz. Oysaki (eğer itaat etmezlerse) onlara zarar dokunur ve mallarıile canlarında kayıp olur. Doğrusu şu ki, onlar kendi seçimleriyle Allah’aibadet etmeleri ve tağutu inkâr etmeleri için bu yeryüzünde yaratıldılar.Bu yüzden de onları, tağutların hükmünü reddedip onun işaretlerinekarşı savaşmaya ve Allah’ın hükmünü kurup O’nun halifesine yardım

Ahmed el Hasan 43

etmeye zorlamak, imtihanın aslını olumsuz kılar ve onun amacını yokeder.

Bu, Muhammed’in (s.a.a) şerefli ümmeti olan bizler için açıklanmakta-dır ve onun bu ümmet için büyüklüğü, hiçbir örneği ve eşi benzeriolmayan bir olayın içinde yeryüzünde Allah’ın hükmünün kurulmasıdır.Ayrıca, din günü veya bu yeryüzündeki hesap ile karşılık vaktinde, buümmet Allah’ın halifesi Mehdi’ye (a.s) yardım edecektir.

Bu ümmet, İmam Mehdi’nin (a.s) ensarı (yardımcıları) ve ashabıdır.Onlar, insanlar için çıkarılmış en iyi ümmettir, iyiliği emreder, kötülütensakındırırlar. Onlardan öncekilere gelince, şüphesiz ki onları,Muhammed’in (s.a.a) ümmeti adıyla çağırmak veya onlara bu sıfatı, yaniiyiliği emredip kötülükten sakındırmayı atfetmek mümkün değildir.Zira onlar, Allah’ın halifeleri olan Ali ve evlatları (a.s) ile savaştılar, istertağutlara yardım etsinler ister de Masumlara (a.s) ihanet etsinler aynıdır.

Gerçekten de Masumlara (a.s) yardım eden yalnızca çok az kişi vardıve çoğu zaman, onlar da İmamlarının (a.s) dünyadan göçtüğü gibidünyadan göçtüler. Zira onlar, Malik-i Eşter ile Hücr bin Adiy el Kindive Hüseyin’in (a.s) ashabı gibi, zehirlenme ve kılıçla kesilmearasındaydılar.

Ayrıca, bu ümmetin şerefi, Allah’ın Kendi yeyüzündeki hakimiyetinikuracak ve insanlar arasında adalet ile eşitliği yayacak olan kimseyeyardım eden kişilerin onlar olmasında yatmaktadır. Hatta belki de şöylediyebilirim: Ondan öncekilerin çoğunun (a.s) tebliğciler, uyarıcılar vemüjdeleyiciler olmasına karşın, Allah’ın şeriatını O’nun yeryüzündetamamiyle uygulayacak olan tek kişi odur (a.s).

Süleyman’ın ve Zülkarneyn’in (a.s) hükümdarlığı, onun (a.s)hükümdarlığı kadar geniş değildi ve onlara, ona verilecek kadar güç vesaltanat verilmemişti. Hatta birkaç rivayette, Musa bin İmran’ın (a.s) Al-iMuhammed’in Kaim’i olmayı istediği nakledilmiştir. [40]

Daha önce geçen, Hüccetlerin (a.s) O’nun (s.v.t) isimlerinin gölgeleriolduğu bahsini anladıysak, o halde burada, İmam Mehdi’nin (a.s) O’nun

40 Salim Eşal nakleder: Ebu Cafer Muhammed bin Ali Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Musabin İmran, Al-i Muhammed’in Kaim’ine (a.s) verilen güç ve fazl’a ilk kez baktı ve şöyle dedi:‘Rabbim! Beni, Al-i Muhammed’in Kaim’i yap.” Böylece ona şöyle denildi: “Muhakkak ki, oAhmed’in (s.a.a) zürriyetindendir.” Sonra ikinci kez baktı ve orada aynısını görüp(dediğinin) aynısını söyledi ve ona söylenen şeyin aynısı ona söylendi. Daha sonra üçüncükez baktı ve aynısını görüp (dediğinin) aynısını söyledi ve ona söylenen şeyin aynısı onasöylendi.” – Gaybet-i Numani s.246, Bihar-ul Envar c.55 s.77

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 44

(s.v.t) “Melik” (Hükümdar) isminin gölgesi olduğu bizler için netolacaktır. Zira İmam, Allah’ın gününde veya din gününde yeryüzündekihakim ve hükümdardır. Allah ise din gününün gerçek Hükümdarıdır.

Fatiha Suresinin, Allah’a hamd ve sena ile açılıp bu hamdın “DinGününün Hükümdarı” ile sonlanması uygun bir şeydir.

Ayrıca, Muhammed (s.a.a) “Allah” isminin gölgesidir, İmam Mehdi(a.s) ise “Melik” (s.v.t) isminin gölgesidir ve onlardan (a.s) da şöylenakledilmiştir:

“Allah, bizimle açmıştır ve bizimle de mühürleyecektir.” [41]

***

41 Ali (a.s) şöyle nakletmiştir: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “… Ya Ali! Şüphesiz kihidayet, Allah’ın emrini heva ve rey olmaksızın takip etmektir. Seni bir kavim arasındagörüyor gibiyim ki, Kuran’ı tevil ediyor, şüpheleri kabul ediyor, şarabı ve alkolu (nebizi)helal kılıyor, zekatı azaltıyor ve hediyeler ile birlikte rüşvet veriyorlar.” Ben de şöyle dedim:“Ey Resulullah (s.a.a)! Böyle yaparlarsa onlar kimler olurlar? Fitne ehli mi yoksa mürtedlikehli mi (olurlar)?” O (s.a.a) şöyle buyurdu. “Onlar, fitne ehlidir ve adalet onlara ulaşınca dek,onun içinde dolaşacaklar.” Ben de şöyle dedim: “Ey Resulullah (s.a.a)! Adalet, bizden miyoksa bizden başkalarından mıdır?” O (s.a.a) şöyle buyurdu: “Doğrusu, o bizdendir. Allah,bizimle açmıştır ve bizimle de kapatacaktır.” – Bihar-ul Envar c.32 s.298, Emali-i Tusi s.66

Ahmed el Hasan 45

Ikinci Olarak: Ibadet ve Yardım Dileme HakkındaAçıklama

İbadet:İbadet, basit ve karışıklık içermeyen şekilde Allah’a (s.v.t) ibadettir ve

o, Allah’a itaat ile O’nun emir ve nehiylerine boyun eğmektir. Buyüzden, ilk akıl veya başka bir deyişle Muhammed (s.a.a) için akılalemindeki ilk imtihan, basitti ve ayrıntılardan uzaktı. O (emir) gerigitmekti, o da geri gitti ve ileri gelmekti ve o da ileri geldi.

Ebu Abdullah Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:“Aklı ve ordusunu, cehaleti ve ordusunu tanıyın ki, doğru yolubulasınız.” Sema'e şöyle dedi: “Fedan olayım. Senin bizeöğrettiğinden başkasını bilmiyoruz.” Ebu Abdullah (a.s) şöylebuyurdu: “Allah Azze ve Celle aklı yarattı. Akıl, arşın sağyanından, O’nun nurundan yaratılan ilk ruhani mahluktur. Allahona: "Geri git." dedi, akıl geri gitti. Sonra ona: "İleri gel." dedi, akılileri geldi. Böylece Allah Tebareke ve Teala şöyle buyurdu: "Senibüyük bir yaratılışla yarattım ve seni bütün yarattıklarımdanüstün tuttum." Sonra Allah, cehaleti tuzlu ve karanlık birdenizden yarattı. Ona: "Geri git." dedi, cehalet geri gitti. Sonra:"İleri gel." dedi, cehalet ileri gelmedi. Bunun üzerine Allah ona:"Büyüklendin." dedi ve onu lanetledi. Sonra akla yetmiş beş askerbahşetti…” (Hadis bu şekilde devam eder.) [42]İbadet, itaat olmuş olsaydı, mesele basit olurdu. Zira Allah’a itaat eden

herkes O’na ibadet etmiştir ve Allah’a itaat etmeyen hiç kimse O’naibadet etmemiştir. Ayrıca, başlangıçta ondan taraf, Allah’a itaate işareteden bir şey gözüküyor, zira yukarıdaki rivayette cehaletin geri gitmesigeçiyor. Muhakkak ki, anlayışını zahir ile sınırlayan herkes, cehaletingeri gidişinin Allah’ın emrine itaat olduğunu zannedecektir. Oysaki,eğer biraz düşünürsek, onun, kendi hevasına itaat olduğunuanlayacağız. İblis’in, tekebbür ve masiyetinden önceki ibadeti de aynışekildedir. Eğer bu yeryüzüne dönersek, insanlardan yaratılan ilk kişininbabamız Adem (a.s) olduğunu göreceğiz ve Allah’ın Melekler ile onlarınyanına girmiş kimseye ilk emri, Adem’e (a.s) secde etmekti ve o, onunsulbündeki Muhammed’in (s.a.a) ve Ali’nin (a.s) nuruna secde etmekti.Bu secde, Allah (s.v.t) içindi. Zira muhakkak ki, Adem (a.s) meleklerin

42 İlel-uş Şerai c.1 s.114, el Kafi c.1 s.21 h.14

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 46

kıblesiydi, onlar onunla Allah’a yöneldiler, onun (a.s) kendileri üzerineüstünlüğünü itiraf ettiler ve bu yüzden, bu Allah’ın yeryüzündekisünneti oldu. Bu, Allah’ın sünnetidir ve Allah’ın sünnetinde birdeğişiklik göremezsiniz. O, Kendi halifelerini ve hüccetlerini (a.s)gönderir ve kullarına onlara itaat etmelerini emreder. Zira onlara itaat,Allah’a itaattir ve onlara isyan, Allah’a isyandır.

Şeriata gelince, muhakkak ki o, onların kanatlarının altında katlıdır veonlar, onun tebliğcileridir. Bu yüzden, onlara (Hüccetlere) itaat etmek,uymak ve teslim olmak olmaksızın, şeriat ile amel etmek ve onu kabuletmek hiçbir değere sahip değildir. Nasıl bir değere sahip olabilir ki,oysaki Allah’ın, gök ehli ve yer ehli arasındaki hükmü tektir. O, Adem’esecde etmeyi reddetmesinden ve ona karşı kibirlenmesinden ötürü İblis’i(l.a) kovmuş ve onu lanetlemiştir. Hatta o, bu mesele haricinde Allah’a(s.v.t) ibadet etmeyi reddetmemişti ve hatta rivayetlerde geçtiği üzere, ogayretliydi de. [43]

Buradan anlıyoruz ki, gerçekten de Allah’ın Hüccetini ve Kendiyeryüzündeki Halifesini tanımak, sonra da ona itaat edip ona teslimolmak ve ona boyun eğmek, Allah’a (s.v.t) itaat ve ibadet etmektir.Allah’ın Hüccetine ve Kendi yeryüzündeki Halifesine itaat etmeyen hiçkimse Allah’a ibadet etmez, her ne kadar şeriat ile amel etse, oruç tutsa,namaz kılsa ve hac yapsa bile. Ondan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Kendizamanının İmamını tanımadan ölen kimse cahiliyye ölümü ileölmüştür.” [44] ve Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Sen, yalnızca biruyarıcısın ve her kavim için bir hidayet edici vardır.] (Rad 13:7)

İnsanın dosdoğru yola hidayet olması, hidayet ediciyi tanımak, onateslim olmak ve ona boyun eğmek olmaksızın gerçekleşmemiştir vegerçekleşmeyecektir de. Buradan anlıyoruz ki, Allah’ın Kendi

43 Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur: “O halde Allah'ın İblis’e yaptığından ibret alın.Öyle ki uzun amelini, yoğun çabalarını boşa çıkardı. Allah'a altı bin sene -dünyanın yıllarımı, yoksa ahiretin yılları mı bilinmez- ibadet etti ama bir anlık tekebbür ile hepsini boşaçıkardı. İblis’ten başka, onun gibi bir günah işledikten sonra kim Allah karşısında emandakalabilir? Hayır! Münezzeh olan Allah, bir meleğin cennetten çıkmasına sebep bildiği birameli, bir beşerin cennete girmesine sebep kılmaz. Şüphesiz yerdekiler için de göktekiler içinde hükmü birdir. Âlemlere haram kıldığı bir yasağın mubah kılınması hususunda Allah,yarattıklarından hiç kimseye müsamaha göstermez. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın düşmanınınhastalığını size bulaştırması, çağrısıyla sizi tahrik etmesi, atlı yaya askerleriyle sizi kendineçekmesi konusunda uyanık olun. Ömrüme andolsun, sizi azaba düşürmek için korkunçyayını hazırladı. Sizi pek şiddetli bir çekişmeye düşürdü. Yakın bir yerden sizi oklamayakoyuldu. İblis, "Rabbim, beni azdırdığın için, onlara yeryüzünde süsleyecek ve mutlakahepsini azdıracağım." (Hicr 15:39) demiştir.” – Nehc-ül Belağa c.2 s.13844 el İmame vel Tebsire s.10, el Kafi c.1 s.376

Ahmed el Hasan 47

yeyüzündeki Halifesine boyun eğmeyen ve ona (a.s) itaat vasıtasıylaAllah’a (s.v.t) yönelmeyen kimse, “Yalnız Sana ibadet ederiz” dediğizaman aslında kendi hevasına, İblis’e (l.a) ve cehalete (l.a) hitapediyordur. Onun bedeni kıbleye yöneldiğinde, aslında onun hakikati venefsi kıblenin tersine yönelmiştir. Zira kendi hakikatinde o, madde veyokluğa yöneliyor, Allah’a itaati reddediyor ve Allah’ın velilerine karşıbüyükleniyordur. Her ne kadar (görünüşte) Allah’a (s.v.t) itaat sergiliyorolsa da böyledir. Ayrıca Allah’ın Halifesi veya başka bir deyişle İmamMehdi (a.s) bu zamanda Allah’ın kapısıdır, ilahi feyz ve varlık ondangelir. Ondan yüz çevirmek, Allah’tan (s.v.t) yüz çevirmek ve bu kuluntüm yeryüzü ehline olan fazlını inkâr edip ona karşı inatçılık etmektir.Zira Allah’a (s.v.t) karşı ihlası ile, o (a.s) ilahi feyzi yeryüzü ve ehlineiletmeye layık olmuştur ve o olmaksızın, yeryüzü ve ehli batardı.Onlardan (a.s) da böyle nakledilmiştir. [45]

İmam Mehdi’ye (a.s) itaat, belli mevzularda yatar. O mevzulararasında onun zuhuruna hazırlanmak da vardır, ister nefsi hazırlamakile ister toplanmak ile ister de onun, hükmedip Allah’ın şeriatını Kendiyeryüzünde kurması ve kullar arasında adalet ile rahmeti yayması içinuygun şartları hazırlamak ile.

Yardım Dileme:Kula gerekli olan yardım dileme; tüm dünyevi ve uhrevi

meselelerinde, amelinde ve ibadetinde, uykusunda ve uyanıklığında,hastalığında ve sağlığında, Allah’tan (s.v.t) başkasından yardımdilememesidir.

Ancak, bizler işçiden, çiftçiden, mühendisten, tabibden, din aliminden,meleklerden ve Nebiler, Vasiler, Şehitler ve Velilerden olan Salihlerinruhlarından yardım dilerken, bu iş nasıl gerçekleşebilir?

Muhakkak ki, yalnızca Allah’tan yardım dilemedeki bu ihlas, ancakkulun, her şeyin O’nunla var olduğunu, O’nun, varlığın hakikatiolduğunu ve tüm işlerin O’nun elinde olduğunu tanıması ile gerçekleşir.Zira güç, kuvvet, varlık, etki, sebep, sonuç ancak Vahid ve Kahhar olanAllah iledir.

Kulun tanıması ile, onun fiillerinde ve sözlerinde gözüken biryakinden uzak olan yüzeysel bir tanımayı kastetmiyorum. Zira eğer kulgerçek şifa verenin Allah (s.v.t) olduğunu ve ilaç ile tabibin ancak Allahvasıtasıyla olduğunu (Allahtan başka ne bir ilacın ne de bir tabibin

45 el Kafi c.1 s.534, Gaybet-i Tusi s.139

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 48

olmadığını) ve aynı şekilde Allah dilemezse, onların hiçbir etkiye sahipolmadığını bilirse, o halde tabibe gitsin ve ilaç kullansın. Zira aslındaonun bu durumda onlardan yardım dilemesi, Allah’tan yardımdilemektir çünkü bu kul Allah’tan başka hiçbir şeyi görmüyordur.Onlardan (a.s) da böyle nakledilmiştir:

“Hiçbir şey görmedim ki öncesinde, sonrasında ve beraberindeAllah’ı görmeyeyim.” [46]

Bununla beraber, bu kulun benzerleri çoğu zaman ilacı ve tabibi bırakıpdualar vasıtasıyla veya Kuran’dan bir sure okuyarak yardım dilerler. Buyüzden, şöyle nakledilmiştir:

“Doğrusu Fatiha, ölümden başka her derdin devasıdır.” [47]Nebiler, Vasiler ve Melekler vasıtasıyla Allah katındaki hacetleri

gidermek hususunda yardım dilemek, O’na (s.v.t) karşı ihlası olumsuzkılmaz. Bilakis, onların kullar için şefaati, Allah’ın onlara ikram ettiği birlütuftur. Onları, Kendi fazlının inmesi için kapılar ve rahmetinindağıtılması için sebepler kılmıştır. Allah Teala şöyle buyurmuştur:[Hayır, onlar ikram edilmiş kullardır. Onlar, söz ile O’nun geçmezlerve O’nun emriyle amel ederler.] (Enbiya 21:26-27)

Ayrıca, onların hayatlarındaki şefaatleri kesinlikle sabittir. Allah Tealaşöyle buyurmuştur: [Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sanagelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resul (Elçi) deonlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, tövbeleri kabul eden verahmet edici olarak bulurlardı.] (Nisa 4:64)

Onların Kıyamet günündeki şefaatleri de ayetler ve rivayetler ilesabittir ve Müslümanlar, Resulullah’ın (s.a.a) Kıyamet günü şefaat edenbir şefaatçi olduğunda icma etmiştir.

Onların (a.s) ölümlerinden sonraki şefaatleri de aynı şekilde Kuran’dasabittir, ister bu dünyada diri olsunlar ister de Berzah’da ölü olsunlaraynıdır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Allah ki, O’ndan başka ilâhyoktur. Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de biruyku tutmaz. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa O’nundur. O'nunizni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? O,onların önlerinde ve arkalarında olanları bilir…] (Bakara 2:255)

46 el Akaid-ul İslamiyye ala Dev-i Medreset-ul Ehlibeyt (a.s) s.137, Şerh-ul Esma-ül Hüsna c.1s.18947 Bihar-ul Envar c.89 s.261

Ahmed el Hasan 49

Bu ayette, şefaatin zikredilişi, yerin ve göklerin yani dünya ve ahiretinzikredilişinden sonra gelmiştir. Zira yer, maddi dünyevi hayata işareteder ve gökler ise uhrevi hayata işaret eder, bu yüzden ayet, Allah’ınizniyle O’nun dilediği bir Nebinin, Vasinin veya Velinin dünyada veahirette O’nun mümin kullarına şefaat etmesini onaylıyor. Hatta, buayetin inişi hakkında İmamların (a.s) Ayet-el Kürsi’yi kıraati hususundaşöyle nakledilmiştir: [Göklerde ne varsa, yerde ne varsa, onlarınarasında ne varsa ve toprağın altında ne varsa O’nundur. Gaybı(görünmeyeni) ve Şehadeti (görüneni) bilendir. Rahman ve Rahim’dir.O'nun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisinesahiptir?...] [48]

Şefaat, Berzahta da onaylanmıştır “onların arasında ne varsa”, hattadaha aşağı alemlerde de “yedi yer” yani mümin cinler için “toprağınaltında ne varsa” ve Allah daha iyisini bilir.

Ayrıca, ayette onaylanan şefaat mutlaktır, bir vakitle sınırlı değildir,vakitsizdir ve bir durum ile sınırlı değildir, her durumdadır. Aslında, bumesele şefaati inkar eden topluluğu, ölümün yokluk olduğunuzannettiklerinde şüpheye düşürmüş oluyor.

Gerçek şu ki: ölüm, insan nefsinin bir yurttan başka bir yurdaintikalidir ve gerçek şu ki, ölüm hisler ve şuurda kemâle ulaşmadır,[“İşte senden perdeni kaldırdık. Artık bugün görüşün keskindir.”](Kaf 50:22) ve hatta, Kuran ölüm hakkındaki bu yanlış anlayışıreddediyor. Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve Allah’ın yolundaöldürülenleri, sakın ölü sanmayın. Hayır, onlar Rablerinin katındadiridiler, rızıklandırılmaktadırlar.] (Al-i İmran 3:169)

Bu yüzden, Resulullah (s.a.a) Allah (s.v.t) katında diridir ve Kuran,sınırlı olmayan ve ancak Allah’ın izniyle olan genel mutlak şefaationaylıyor. O halde – Allah katında diriyken – Peygamberin (s.a.a)Allah’ın izniyle Allah’ın dilediği diri veya ölülere şefaat etmesini inkaretmenin nedeni nedir ki? Aslında, Kuran’ın olumsuzladığı tek bir şefaatvardır ve o da ölüm anındaki şefaattir.

48 Ali bin İbrahim kendi babasından, o da Hüseyin bin Halid’den Ebul Hasan Rıza’nın (a.s)şöyle kıraat etiğini nakletmiştir: “Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Hayy’dır Kayyum’dur.O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ne varsa, yerde ne varsa, onlarınarasında ne varsa ve toprağın altında ne varsa O’nundur. Gaybı (görünmeyeni) ve Şehadeti(görüneni) bilendir. Rahman ve Rahim’dir. O'nun izni olmadan, O’nun katında kim şefaatetme yetkisine sahiptir?...” – Tefsir-i Kummi c.1 s.38, Tefsir-i Mecma-ul Beyan c.2 s.161,Tefsir-i Nur-us Sakaleyn c.1 s.261

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 50

Allah Teala şöyle buyurmuştur: [Ve bir kimseden diğer bir kimseyebir şeyin ödenmeyeceği, ondan şefaatin kabul edilmeyeceği, ondanfidye alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının.](Bakara 2:48)Ayet, insanı uyarıyor ve onu, kendisine gelecek öyle bir gündenkorkmaya çağırıyor ki, o gün hiç kimse ona şefaat etmeyecektir. Gelecekolan bu gün, ya ölüm günüdür ya da Kıyamet günüdür. Şefaat, Kıyametgünü hususunda onaylandığı için, geriye kalan şey yalnızca ölümgünüdür. Olumsuzlanan şefaatin yalnızca ölüm anında olduğu hakkındaEhlibeyt İmamlarından (a.s) nakledilen şey de budur. Tefsir-i Safi’ye verivayetler nazarından bu ayetler hakkındaki diğer şeylere bakınız. [49]

Bazı müfessirler bu ayetteki şefaati, müşriklerin Allah düşmanı olankendi putları ve velileri (l.a) tarafından yapıldığını iddia ettikleri batılşefaat olduğu yönünde tevil etmiştir. Bu tevil hatalıdır, zira şüphesiz kiayet belli bir vakitteki şefaati olumsuzluyor, hatta ayet o günde şefaatetme yetkisi olan kimsenin şefaatini de olumsuzluyor ve o, ölümgünüdür. Zira ruh bedenden çıkarken gerçekleşen ölüm sekeratından vebüyük acılardan, bedenleri insanlarla olan ama ruhları en yüce meclise(göklere) bağlı olan kişilerden başka hiç kimse kurtulamaz. Zira insankendi ruhunun dünyaya ve maddeye şiddetli ve yoğun bir şekildegirmesine izin verirse ve (ruh) ona pek çok bağla bağlanmışsa, ruhunondan çıkışı tüm bu bağların kopmasını gerektirecektir ve ruhunbedenden ayrılışı, yünden çıkarılması gibi olacaktır. Eğer bu durumüzerinde iyice düşünürsek, anlayacağız ki bir kimse o esnada şefaatihayal bile edemez. Zira şüphesiz ki bu, insanın bu yeryüzündekiseyahati boyunca çiğnendiğini görmediğimiz evrensel (kevnî) nizamınve ilahi kanunların çiğnenmesini gerektirir. Onlar ancak, ateşinyakıcılığının İbrahim (a.s) için yok olması gibi, Allah’ın varlığınıkanıtlamak amacıyla gerçekleşen çok nadir durumlarda çiğnenmiştir.Öte yandan kendi içinde bu duruma derinden bakarsak, onda evrenselnizamın çiğnenmesini göremeyeceğiz, zira belki de İbrahim’in (a.s) ateşiyakıcı bir ateşti ve İbrahim’in (a.s) bedeni de yanma kabiliyetindeydifakat o (a.s) izole edici bir şey vasıtasıyla bundan izole edildi ve birayırıcı vasıtasıyla ondan ayrıldı ve Allah daha iyisini bilir.

***

49 Tefsir-i Safi c.1 s.127, Şerh-ul Esma-ül Hüsna s.234

Ahmed el Hasan 51

Üçüncüsü: Dosdogru Yol Hakkında Açıklama

O, Allah’tır (s.v.t): “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın.” [50]Ve o, kâmil insan Muhammed’dir (s.a.a): “Doğrusu ben, yüce ahlaki

erdemleri tamamlamak için gönderildim.” [51] [Şüphesiz ki, sen yücebir ahlak üzeresin.] (Kalem 68:4)

Ve o, Ali ile Fatıma’dır (a.s): “Ben ilmin şehriyim ve Ali (a.s) onunkapısıdır.” [52]

Ve o, Hasan ile Hüseyin’dir (a.s): “Hüseyin bendendir ve ben deHüseyin’denim.” [53]

Ve o, Seccad’ın ibadeti, Bakır’ın ilmi, Sadık’ın doğruluğu, Musa’nınsabrı, Rıza’nın rızası, Cevad’ın cömertliği, Hadi’nin hidayeti veAskeri’nin takvası, temizliği ve zekatıdır (a.s).

Ve o, Mehdi’dir, ve o, Mehdi’dir, ve o, Mehdi’dir (a.s).Göğün sayfasının, yerdeki sert taşın, suyun ve ağaçlarının

yapraklarının üzerinde yazılı olduğunu gördüğüm bir kelime: [Onlarhâlâ sözü düşünmediler mi? Yoksa onlara, atalarına gelmemiş olan(bir şey) mi geldi? Yoksa onlar, elçilerini tanımadılar mı? Bu durumdaonlar, onu inkâr edenlerdir. Yoksa onda bir delilik olduğunu musöylüyorlar? Hayır o, onlara hak ile geldi. Ve onların çoğu hakkı kerihgörenlerdir. Ve Hakk, onların hevalarına uysaydı, gökler, yeryüzü veonların içinde olanlar mutlaka fesada uğrardı. Hayır, onlara uyarılarınıgetirdik. Fakat onlar, uyarılarından yüz çevirenlerdir. Yoksa onlardankarşılığı mi istiyorsun? Oysa Rabbinin karşılığı daha hayırlıdır. Ve O,rızıklandıranların en hayırlısıdır. Ve muhakkak ki; sen, mutlakaonları dosdoğru bir yola davet ediyorsun. Ve muhakkak ki ahireteinanmayanlar, mutlaka yoldan sapanlardır.] (Müminun 23:68-74)

Allah’ım! Sen, senaya layıksın zira Sen tüm alemlerde Kerim Murabbi,Rahman ve Rahim’sin! Biz, hükümdarlığın Sana ait olduğunu kabulediyoruz ve muhakkak ki hükümdarlığın gerçekten de Sana ait olacağıbir gün gelecektir! İster bu gün küçük kıyamet günü veya başka birdeyişle İmam Mehdi’nin (a.s) zuhuru olsun ister de büyük kıyamet günüolsun ki, o günde Senin velilerin Araf’ın üzerinde kullar arasında

50

51

52

53

Bihar-ul Envar c.58 s.129, Şerh-ul Esma-ül Hüsna c.1 s.41, Tefsir-i Razi c.9 s.64Mekarim-ul Ahlak s.8, Bihar-ul Envar c.16 s.110Emali-i Saduk s.425, Müstedrek-i Hakim c.3 s.126Kâmil-uz Ziyarat s.116, Şerh-ul Ahbar c.3 s.88

ahmedelhasan.wordpress.com

Fatiha Suresinin Tefsirinden Bir Parça 52

hükmedecek ve Senin izninle bir grubu Cennete ve bir grubuCehenneme sokacaktır.

Evvelde ve ahirde, zahirde ve batında hamd, Allah’adır.

Al-i Muhammed’den (a.s) Geriye Kalan,

Saglam Rükun, Ahmed el Hasan

Imam Mehdi’nin (a.s) Vasisi ve Elçisi

Tüm insanlara

Cebrail ile Desteklenen, Mikail ile Güçlendirilen veIsrafil ile Yardım Edilen

Necef-i Esref

26 Sevval 1424 Hicri