86

GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Embed Size (px)

DESCRIPTION

nebil evren röportajı, üyelerden yorumlar, ali sami yen anıları

Citation preview

Page 1: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 2: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

2010’avedaedip2011yılınaadımattık.BuvesileyleyeniyılınbütünGSCimbomailesinesağlık,mutlulukvebaşarıgetirmesinitemenniediyorum.GSCimbomolarak2011yılındadaseviyeliortamımızla,kaliteliiçeriğimizle,yeniprojelerimizlevegittikçebüyüyenaileortamımızlayineGalatasaray’ınsanalortamdakikalbivesesiolmayadevamedeceğiz.GSCimbommarkasınınyeniyıllabirliktesanalortamdanreelortamadaatımatacağınınmüjdesinivermekistiyorum.Umarımhayırlıbiratılımolur.

Galatasarayadınapekiçaçıcıolmayanbiryılıgeridebıraktığımızısöyleyebilirim.YeniyıldaumduğumuzbaşarılarıeldeetmekiçinGSCimbomolarakkulübümüzünyararınaolduğunudüşündüğümüzhertürlümaddivemanevidesteğisağlamayaçalışacağımızıbelirtmekisterim.

GSCimbomileilgiliönemligelişmelerve2010yılınınsonayınınkısabirözetiiseşöyle:

GSCimbom Portal: Uzunbirsürediraraverdiğimizportalprojemiznihayetgerçekleşmeaşamasında.Profesyoneltasarımıylavedolguniçeriğiyleportalımızartıkyayında.

GSC Haber Ekibi:Portal’ahazırlıkolmasıaçısındandahaöncebaşlattığımızGSCHaberleriuygulamalarıAralıkAyıiçerisindeyenidenaktifhalegeldi.Kalitelianalizler,eleştirelvedüşündürücüiçeriğiyleyeniportaldadaGSCHaberleriyeralmayadevamedecektir.

GSC Bahis Ekibi:İddaaseverlerinbeğeniyletakipedeceğimaçanalizleri,haftaiçivehaftasonumaçtahminlerigeçtiğimizaydanitibarenforumumuzdayenidenyeralmayabaşladı.Portalilebirliktedahaaktifkullanılacaktır.

GSCimbom Organizasyonları:İltemsilciliklerimiznezdindeyürütülenGSCimbomorganizasyonlarıartıkresmibirbuluşmadanötearkadaşlık-kardeşlikbağınınoluştuğusamimibirortamdagerçekleşiyor.AralıkAyı’ndadahalısahamaçlarıvemaçizlemeetkinlikleri,hedeflediğimiz“aileortamı”kavramınaulaştığımızınbirgöstergesidurumunda.

Transfer Nöbeti:Ligindevrearasıtatilinegirmesiyletakımımızhakkındaçıkantransferhaberlerinintümdetayıylakonuşulduğu,artıkklasikleşmiştransfernöbetleriAralıkAyıiçerisindeaçıldı.Kısasürede15binmesajıaşantransfernöbetleri,yazaylarındaolduğugibiyinekendialanındabirrekorkıracağabenziyor.

GSCimbom Fanzin 39. Sayı:SonbirhaberdeGSCimbomFanzin’insonsayısından.GeçtiğimizayçıkansayıGSCimbomFanzintarihininençokokunansayısıoldu.Bununiçinsizüyelerimizebirteşekkürüborçbilirim.

Yenisayıiçinsözüdahafazlauzatmıyorum,keyifleokuyacağınızbirsayıdahasizibekliyor.Esenlikler...

Ertuğrul YılmazGSCimbom Koordinatörü

GSCİMBOM GÜNDEMİ

2 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 3: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 4: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

BUGÜN DE SENİN İÇİN KAYBEDELİM ............. 6ALİ SAMİ YEN ANILARI ....................................... 14TAM 14 YIL SONRA .............................................. 24BİR ASLAN KLASİĞİ! .......................................... 36ORYANTASYON ..................................................... 42TT ARENA: VAROLUŞ, YÜKSELİŞ ..................... 45HOŞGELDİN #66 .................................................. 49MEDYADAN BİR YÜZ: NEBİL EVREN ................ 50ESAS STOPERLER ................................................. 54TÜRK FUTBOLUNUN YALAN TARİHİ ............... 56RAFAEL BENİTEZ VE FUTBOLU! ........................ 58ultrAslan JOHAN İLE SOHBET ......................... 62FUTBOLU PİXSEL PİXSEL SANRIMAK ............ 64EFSANE BİR PROFİL: BRIAN LAUDRUP ......... 65FOWLES VE GALATASARAY ............................... 68LA MASİA’NIN ŞEKİLLENDİRİLİŞİ ................... 78ÜYELERDEN İLGİNÇ YORUMLAR ..................... 83

Page 5: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 6: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Sene 1960. İhtilal olmuş Mayıs’ın 27’sinde, askerler gelmiş iktidara. Aradan dört ay geçmiş. Hayat devam ediyordu yine de, özellikle de Mithatpaşa Stadı’nda. Birinci Türkiye Ligi’nin ikincisi yeni oynanmaya başlamıştı o sırada. Eylül’ün ortası. Yapılan bir ihbar üzerine sekiz gün eksik askerlik yaptığı ortaya çıkıyor Metin Oktay’ın. Sonra da “en şerefli, en mukaddes vazifeyi ihmal etmişsin” denerek cezaevine konuyor. Hem de tam 45 günlüğüne. Metin Oktay’ın Toptaşı Cezaevi’nde yaşadıkları ayrı bir yazı konusudur. Biz kalemimizin mumunu hapisten çıktığı güne çevirelim. 28 Ekim 1960. Cezaevinin kapısında üç Galatasaraylı var: Turgan Ece, Rüçhan Adlı ve Kamil Altan. Metin Oktay kapıdan çıkınca sarılıp öpüşüyorlar. Gözlerde yaş var. Ertesi gün Galatasaray’ın Karagümrük’le maçı var. Takım Çekmece’de kampta. Rüçhan Adlı’nın otomobiliyle doğrudan kampa gidiyorlar. Burada tam anlamıyla Galatasarayı’na yeniden kavuşuyor Metin Oktay. Akşam Beyti’de yemek yeniyor tüm takımla. Ama Gündüz Kılıç sofrayı bir başka donattırıyor o akşam. Kolay mı? Hapisten yeni çıkmış Taçsız Kral. Takım arkadaşları yemek bitince otele dönüyorlar. Ama Baba Gündüz ve oğlu bildiği Metin Oktay yemeğe devam ediyorlar. Rakı içiyorlar, sabahın 3’üne dek. Sonra da otele dönüyorlar. Baba Gündüz resepsiyona sıkı sıkı tembihte bulunuyor: “Metin Oktay sabah kahvaltısı için kesinlikle uyandırılmayacak. O yorgunluğunu atıncaya kadar uyuyacak.” 29 Ekim 1960. Saat 11.00 suları. Metin Oktay hâlâ uykuda, 45 günün yorgunluğunu çıkarmaya çalışıyor. Baba Gündüz geliyor odasına, uyandırıyor. Sonra da yatağının ucuna ilişiyor. “Biliyorum oynayacak durumda değilsin. Ama seyirci seni görmek istiyor Metin” diyor Gündüz Kılıç. Sonra da devam ediyor: “Karagümrük’e karşı seni oynatmak istiyorum. Üzülme, verebileceğini ver. Sen bize çok maç kazandırdın. Bugün de senin yüzünden kaybedelim. Seni hasretle bekleyen seyirciye ne olur bu saygıyı gösterelim.” Baba Gündüz böyle konuşur da karşı çıkılır mi hiç? Karşı çıkmadı Metin Oktay. Üç saat sonra sahaya çıktı, antrenmansız ve geceden kalmış vaziyette. Tam iki gol attı o haliyle. Mete Basmacı’nın da bur golüyle Galatasaray Karagümrük’ü, 1960’ın Cumhuriyet Bayramı’nda 3-0 yendi. Yorgunluktan ve dermansızlıktan soyunma odasına kusa kusa gitti Taçsız Kral. Ama, onu seven tribünlerine kavuştuğu için hıçkıra hıçkıra da ağlıyordu. Kıssadan cümle şu, tarif edilemez bir ruhla dolu bu Galatasaray masalında: “Bugün de senin yüzünden kaybedelim.” O söz orada duruyor yıllardır, Galatasaray tarihinde.

“BUGÜN DE SENİN İÇİN KAYBEDELİM”

6 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 7: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

HAYATIN TAM ORTASINA, BURUK BİR VEDAEDITOR YAZISI: MUHAMMET GULHAN

GSCim

bom F

anzin

Sevgili okuyucularımız,

GSCimbom Fanzin’i devraldığımız günden bu yana, sürekli üzerimize katmaya çalışarak okuyucularımıza daha iyilerini vermeye çalıştık. Bu dönem zarfında gelişen olumlu tepkiler bizi memnun etti. Yaklaşık 1 yılını tamamladığımız GSCimbom Fanzin’in bu denli noktalara gelmesinde emekleri olan arkadaşlarıma, forum sahiplerimize, üyelerimize ve siz değerli okuyucularımıza teşekkür eder, tüm Galatasaraylıların yeni yılını kutlarım.

Bu ay bizim için önemliydi. Hepimizin bir çok hatırası olduğu, Dünya’ya cehennem diye tanıttığımız stadımıza veda ediyoruz. Bu yüzden bu ay daha çok Ali Sami Yen stadına ağırlık vermek istedik. Arşivimden çıkardığım fotoğrafları da artık paylaşmanın zamanı gelmişti. Eminim keyif alacaksınız ve o günleri hatırlayacaksınız…

GSCimbom organizasyonları bu ay yine çok hareketliydi. Bir futbol, bir basketbol ve bir de halı saha organizasyonu olmak üzere tam 3 aktiviteye imza attık. Aile olduğumuzu bir kez daha kanıtladık. Gelecek ay planlanan organizasyonlara katılmak için forumu-muzda bulunan konulara ilgi göstermeniz yeterli olacaktır.

Galatasaray ile ilgili üzüldüğümüz başka bir konu ise Ali Sami Yen’e berbat bir lig maçıyla veda ediyor olmamız. İstanbul’un en soğuk günlerinden birinde tribünde yerimizi almışken Galatasaray’ın son lig maçına çıktığı stadda bizler ve en önemlisi o staddaki hatıralar için daha fazla şey vermesini beklerdik. Fakat hiçbir şey beklediğimiz gibi olmadı, bir kez daha kuyunun dibini boyladık. Devre arasında kemik sesleri gibi kırılan koltukların sahaya atılması ve ardından oluşan görüntü içimizde buruk bir hatıra olarak kalacak.

Takımımızda bu ay yazabileceğim tek iyi not sanırım Anıl Dilaver olacak. Takımın uzun zamandır gollerine sevinmiyordum, sevinemi-yordum. Fakat bu testiyi Anıl Dilaver kırmayı başardı. Daha önce bir çok kez söylediğim gibi bir taraftarın en çok hoşuna giden şeylerden birisi sahada gurur duyacağı öz bir kulüp çocuğuna sahip olmasıdır. 20 yaşındaki Anıl’ın neden bu zamana kadar forma şansı bulamadığını sorgulamak gerekir. Avrupa’da bu yaşta çocuklar takımlarının en önemli yıldızları olurken Anıl gol attığı ve etkili oynadığı maçın sonrasında kupa maçında oyuna 75. Dakikada dahil oluyor. Umarım Anıl daha fazla şans bulur. Şahsım adına ona da bir teşekkürü borç bilirim.

Daha fazlası için sayfalarımızı çevirmeye başlayabilirsiniz…

7 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 8: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

FUTBOL HAYATTIR!

Page 9: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 10: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

fotograf: muhammet gulhangscimbom fanzin 40

Page 11: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 12: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Ali Sami Yen stadında polis kon-trolünden geçtikten sonra mer-divenleri teker teker çıkmaya başladığınızda ilk görünen sahne işte bu kare. O an aklınıza anılarınız gelir. Hagi’nin Milan’a aşırdığı top, Hakan Şükür’ün Leeds’a attığı kafa, Arif’in adrese teslim topları...

SARI VE KIRMIZIGSCimbom Fanzin 40

fotograf: muhammet gulhan

Page 13: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

ALI SAMI YEN ANILARI

Bu ay Ali Sami Yen’e özel anılar olabileceğini ve Galatasaraylıların bunları yazmaları gerektiğini düşündük. Forumlarda bunlara uygun konularak açarak insanları yazmaya teşvik ettik ve güzel bir arşiv olabileceğini düşündük. Şimdi ortaya çıkanları sizlerle paylaşıyoruz...

13 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 14: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Ali Sami Yen Anıları

Hayatım boyunca unutamayacağım 3 maç efsane sezonun(1999-2000) sonunda 4 şampiyonluğu kutladığımız Galatasaray-İstanbulspor maçı,bir sonraki sezon Şampiyonlar Ligi 2.grup maçlarında Milan’ı 2-0 yendiğimiz maç ve 16 dakika Denizlispor-Fenerbahçe maçının sonucunu beklediğimiz 2005-2006 sezonu şampiyonluk maçıdır.

4 şampiyonluğu(Tsyd-Kupa-Lig-Uefa) kutladığımız maçta kal bu sene kal bu sene imparator Fatih Terim kal bu sene, kal bu sene kal bu sene alınacak çok kupa var bu sene tezahüratı unutulmazdır benim için.O küçük yaşımda tüylerimi diken diken etmişti.

2-0 kazandığımız Milan maçının son dakikalarında da UEFA şampiyonluğunun kapısını açan 3-2’lik Milan zaferi ve grup ilk maçında San Siro’da alınan 2-2’lik beraberliğin verdiği şımarıklıkla işte böyle her sene böyle Milan’a da böyle koyarlar aman..! diye bağırmıştık.Bugün gerek o tribünler gerek o takım çok uzaklarda bizim için.

GSamet tarafından

Çok fazla anım var ama benim “en özel” olarak hatırladığım 98’de şampiyon olduğumuz İstanbulspor maçıydı. Aynı gün Şekerspor deplasmanında olan Fener’in maçını radyoda takip etmek çok acayipti, “böyle heyecana kalp dayanmaz ulan, öldüm, bittim” derken 8 yıl sonra(2006’daki) şampiyonluk maçında olacakları tahmin bile edemiyorduk tabi.

98’de Fener’le 2-2 berabere biten(“iç bakalım, iç bakalım puroları iç bakalım”lı) maç var bi de. Bana laf düşmez bu konularda ama barış sürecinde yaşanan en tehlikeli maçlardan biriydi muhtemelen. Her 10 metrede bir pusu mu olur arkadaş, çocuktuk da kimse sallamadı bizi Allahtan, kaynamadık araya.

Diğer taraftan pek çok Galatasaraylı’nın aksine Uefa finaline giden yolda oynanan maçlarda “özel” olarak hatırladığım biri yok. İç saha maçlarını oyun ve skor olarak çok rahat geçirdiğimiz için olabilir, Bologna maçı dışında stres yaşamamıştım hiç birinde.

Jips tarafından

16 dakika: Herkes herkese sarılmış ağlıyordu ağlıyordu, gülüyordu, çıldırıyordu, inanamıyordu.

Kimse çıkmak istemiyordu sahaya yatıp gökyüzüne bakanlar Allah’a şükredenler çimleri koklayanlar, yiyenler, Sami Yen’de bira içenler, kale direklerinin içindeki insanlar, korner atanlar, kendi kendine çift dalanlar, numaralıya çıkanlar, benim gibi poşetlere kutsal topraklardan alınması ve bunu 300 kişilik işletmedeki bütün Fenerli dostlara koklatılması, tanıtılması.. Ve daha nice ufak anılar devamında bunla beraber..

Her rengin herkesin şampiyonluğu güzeldir ama bizim için 16 dakika unutulmaz bir anıdır…Ahmetonder tarafından

14 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 15: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Real Madrid’i 2-0’dan 3-2 yendiğimiz maçta oradaydım. Henüz 9 yaşında ilk kez bir Avrupa maçındaydım.

Onun dışında en büyük en unutulmaz gece benim için Kayseri’yi 3-0 yenip Denizli Fener maçını beklediğimiz gec-eydi. 16 dakika sonrası o mutluluk ağlayanlar yanan meşaleler müthiş bir ortam... Maç içinde ise Sasa İlic’in golüyle yaşanılan mutluluk fakat Denizli’den gelecek kötü bir haber vs. biraz kısık bir sevinç... Denizli gol attı diye sahte gol sevinçleri vs unutulmazdı gerçekten...

Birde Ümit Karan’ın son dakika golü Fener’i kupadan son anda eleyişimiz maç içindeki kırmızı kartlar stres vs. üstüne gelen büyük sevinçte benim için ve orda olanlar için kuşkusuz önemli bir akşamdı...

umutua1905 tarafından

Çok anı var, ama düşündükçe hüzünleniyor insan. En çok güldüğüm anlardan biri şudur;Trabzonspor maçı, Yeni Açık’tayız. Mondragon’un kalesinin arkasında. Çok güzel bir şut geldi, Mondragon köşeden çeldi topu. Alkışlandı, edildi falan. Sesler kesildiğinde, orta sıralardan 50’li yaşlarda bir abi kalktı ayağa, “Mondiiii, senin t..ağını öpeyim Mondiiiiii!” diye bağırdı. En az 5 dakika bütün tribün gülmüştü.

Ayrıca Suat Kaya’nın jübile maçında, bütün kapalıyı susturup, 500 kıtalık “Sen de mi gittin Suat Kaya?” adlı şiirini ezberden okuyan ve yüzümüzü güldüren yaşlı amca da unutulmazlardandır.

Devekuşu tarafından

2005-2006 sezonu. Galatasaray-Vestel Manisa maçı. Eski açık tribün yeniden yapılmış, stadın en ilgi gören bölümü. Eski Açık’a Yeniden bakmak lazım diyen babam 2 tane bilet almış maça. Galatasaray o sezon Gerets yönetimde klişe deyimle ‘’göze hoş gelen’’ futbolu oynuyor. Maçları bol gollü geçiyor, 90 dakikanın sonuna kadar koşuyor, mücadele ediyor. Basında futbolcuların alacakları dert oluyor, ama sahadaki aslanlar takıma yapacakları katkının derdinde. Maç Necati’nin golüyle hızlı başlıyor. Holosko-Arda ikilisi ile Manisa sağ kanadı bizim sol tarafı zorluyor. Ve gol Holosko’dan geliyor. Ama kimse dert etmiyor. Nasılsa atarız. Volkan Aslan çıkıyor, atıyor bir tane. İlk yarı 2-1. Sahada süper bir futbol var, oyun hareketli. Derkeen Holosko bir defa daha sahneye çıkıyor. 2-2. Tribunde kimsede umutsuzluk yok. Ter-sine herkes daha fazla umutlu, daha cok kenetlenmıs... Tezahüratlar başlıyor. Takım halinde bastırıyor Galatasaray’ım. Dakika 85. Song alıyor topu. Orta yuvarlağın biraz ilerisinden, sağdan bir vuruyor, pir vuruyor. Goooool!!! Stad yıkılabilir her an. Babamla sarılmışız. Avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz. Ardından 90’da Sabri sahne alıyor. 4-2!!! Galatasaray yine müthiş bir çaba, hırs, direnç, istek, kondüsyon.... ne derseniz deyin, bunlardan birini göstermiş ve efsanevi şampiyonluk yolunda çok önemli 3 puan almıştı.

iniesta8 tarafından

15 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 16: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Ali Sami Yen Anıları

Bir kaç metre önümüzden Monaco’ya takan Hagi, 16 dakika, sayısız Avrupa maçı, nice büyüklerin dize geldiği zamanlar...

Tek tek burada yazsak neler olduğunu, sonu gelmez.Keepwalking tarafından

Hagi’nin Bilbao’ya attığı gol derim ve çekilirim bir köşeye. Aslında şöyle tekrardan bir okudum da, daha çok Hagi anısı gibi geldi bana. Neyse. Yıkmıştı stadı o golden sonra. Spiker de rahat 1-2 hafta programa falan çıkamamıştır o kadar bağırdıktan sonra.

windsurfer1912 tarafından

Ali Sami Yen’de Barcelona’yi 2-1 ile yendiğimiz maçı hiç unutamam. 1994 yılında olması gerek. Şampiyonlar ligine 2. kalışımız ve bu şampiyona da bir Avrupa devine karşı ilk galibiyetimiz. Hala gözümün önünde, maçın son dakikalarında Arif’in şutu, topun sandele gidisi ve kaleci ile birlikte içeri girişi. Ve golden sonra kendimizi kayıp edip 2 dakikalık blackout den sonra, 5 basamak aşağıda hiç tanımadım insanlarla sarmaş dolaş tekrar kendime gelmem.

Hantur tarafından

Ali Sami Yen ile ilgili olarak hafızamdan hiç çıkmayan üç olay:

Henüz ortaokul öğrencisiyken canlı olarak şahit olduğum Denizlispor’un Erol ile gelen frikik golü ve berabere biten maç sonrası Galatasaray’ın 14 yıl sonra gelen şampiyonluğu..uzun süre etkisinden kurtulamadım resmen travma yarattı

2-0 geriye düştüğümüz ve 3-2 kazanarak şampiyonluk için çok büyük avantaj kazandığımız maç. 2-0 olduğunda bile gözlerden yaşlar akarak bağırılıyordu inançla…

Ve bir de Turan’ın golüyle 1-0 kazandığımız maç sonrası katledilen Oktay. Ne yazık ki her Sami Yen’e gidişte, önünden geçişte içimi sızlatan, yakan, isyan ettiren Oktay…

Black Eagle tarafından

2 tane unutamadığım maç var.

1) Bordeaux maçı olur herhalde. İlk yarının sonlarında tuvalete gitmeye hazırlanırken Kewell’ın astığı golü anlamaya gerek yok. Hele birde eski açıkta izley-enler top bir an kendilerine gelecek sanmışlardır. Sabri’nin golü sonrası stattaki karambol görülmeye değerdi. Kendimi 6 sıra önde buldum. Cavenaghi’yi hatırlıyorum, ikinci golden sonra şöyle bir bakmıştı bize endişeyle…

2) Numaralıdaydım bu sefer, maç ise 2006 şampiyonluğumuz. Maç bitti arkadaşla çekirdek çıtlatıyoruz stres atmak için, ama ne mümkün… Bir yandan Mondi’nin eli başında bakışları, bir yanda Hasan Şaş’ın yerde çömerek skoru sorması. Ve ardından gelen huaaaaaa sesleri ile böğüre böğüre şampiyonluk kutlaması…

Emirhan15 tarafından

Bordo maçında omuz omuza yüklenirken tek ayağım öndeki koltuktaydı. O sırada Kewell 90’a asınca topu yukardan gelen insan selini unutamam.Kendimi davulun önünde bulmuştum

16 dakikalık (1 gün gibi gelen ) bekleyiş33.hafta olayları

Acı hatırası da çok tabi de en çok koyan Hamburg maçıydı.

uAhoax tarafından

16 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 17: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

1999 yılı Milan ile oynuyoruz. Ali Sami Yende maçı kazanırsak Uefa’dan Avrupa’ya devam edeceğiz ve o büyük başarıları kazanacağız işte o maçtan bahsediyo-rum.

Dakikalar 84’ü gösteriyor maç 2-1 Kapalı’da büyük bir heyecan hüküm sürüyor o an stad da hiç kimse yenileceğimizi düşünmüyor herkesin içinde aynı duygu ‘’biz bu maçı alırız abi’’ nasıl olacağına dair kimsenin en ufak bir düşüncesi yok.

Bir anda babam bana ‘’oğlum hadi gidelim bu maç böyle biter hem anca çıkarız demez mi?’’ benim cevabım da ‘’baba çok az daha lütfen’’ oluyor babamın okeyini aldıktan sonra numaralı tribünün önünde Ergün beliri-yor muz ortayı kesiyor o an sanki saniyeler duruyor ve bir anda Hakan Şükür beliriyor havada asla gözümün önünde gitmeyen bir sahne... havada resmen süzülüyor kral öyle bir kafa vuruşu yapıyor ki Abbiati’nin olduğu kaleye.. İtalyanlar bile ne olduğunu anlayamıyor durum 2-2! Bu sonuçla beraber Milan’a şampiyonlar ligi kapısı kapanıyor Uefa’dan devam edecekler. Ama bize be-raberlik yetmiyor galibiyet almamız gerekli.

Dakikalar hızla tükeniyor önümde orta yaşlarda bir tribün emekçisi ellerini açmış yalvarıyor Allah’a ‘’n’olur 1 gol’’ diye.. Derken yine Ergün beliriyor yine müthiş bir orta sahnede yine kral kafayı tam çakacakken kendini yerde buluyor hakem tereddütsüz penaltı noktasını gösteriyor...

Sami yende kalpler durmak üzere yok böyle bir heye-can topun başına Ümit Davala geliyor vuruştan önce kapalı da en az 30 kişi gözlerini kapatmış bakamıyor penaltıya... Hakem düdüğü çalıyor Abbiati’nin sol tarafa topun sağ tarafa girdiğini görür görmez kendimi en az 6 7 sıra aşşağıda buluyorum... Sami Yen karnaval yeri gibi bayram yeri gibi.

O maçtan sonra o mucizevi maçtan sonra Galatasaray sonu şampiyonluklarla dolu avrupa macerasına çıkıyor..

Ulan ne maçtı be...Eldoorado tarafından

O inanılmaz 20:45 şampiyonlugumuzdu

Biletlerin çıktıgı gün hasta oldugum için okula gitmemiştim.Sabah erken kalkıp bilet almak için biletix gişesine gittim.O hasta halimle sırada bekleyip bileti aldım.Maç günü geldiginde yakın bir arkadaşımda sokaktaydı ama bileti yoktu.O çoşkuyu kalabalığı görünce tabii ki depreşti duyguları tutturdu bilet bulun bende gelicem diye

Maçın başlamasına 2 saat kala bileti nerden bulucazHadi buldun adamda fazla parada yok.Bizde yeme içme derken bizde de fazla yok ögrenciyiz zaten o dönem.Atkısı vardı üzerinde bildiğin işportacı gibi atkısını sattık çocugun, sonra ne kadar arasakda GS bölümüne bilet bulamadık. Biz eski açıga gidicektik O da illaha o bölümü istiyor.

Otopark’ın oralarda Kayseri bölümüne bilet bulduk.Pazarlıktı falan derken alabildik bileti. O kadar ugraş dur bileti al adam teşekkür edecegine söyledigi söz,- Olum bu bilet sahte lan!?

Maçın başlamasına az bir süre kala sıraya girdik. Eski açık sırası Orjin’e ulaşmıştı nerdeyse.Bizim için sorun yoktu ama arkadaşta eski açık sırasındaydı, deplas-man bölümüne gitmedi burdan girerim diye.Tabii ki giremedi ama deplasman bölümünden bizim tarafa geçti girdiginde

Maç başladı bizim maçta herşey harika gidiyordu ama kulaklar tabii ki Deniz’deydi.Ve Deniz’linin golü geldiginde ne yaptıgımı hatırlamıyorum herkes çıldırmış gibiydi.Bizim maç bitti biz FB maçının bitmesini bekliyor-uz.16 dakika uzadı haberi gelince küfür dagarcıgım gelişmişti.

Haber alabilecegimiz tek kişi var. O da kulaklıgı takmış eli kalbinde, gözler kapalı duA ediyor. Abi maç ne durumda, kaç dakika kaldı diye adamın üzerine çullanıyor herkes ama adam kitlenmiş şekilde tepki vermiyordu.O stresste içtigim sigara sayısını hatırlamıyorum

O 16 dakika, ciddi ciddi 16 saat gibi geldi ve akabinde gelen şampiyonluk böyle kelimelerle ifade edilebilecek birşey degil. 7den 70e bayan-erkek herkes aglıyordu.İnanılmazdı.

ultrAs34* tarafından

17 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 18: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Ali Sami Yen AnılarıAli Sami Yen Anıları

EVET ÖLMEYE, ÖLMEYE GELDİK...Neuchatel maçı sadece Ali Samiyen ile ilgili bir anı değil hayatımın en unutulmaz anıdır.O gün o stadda 40 bin kişinin olması nasıl açıklanır ki?Hayatımın ilk beleş biletiydi.Alp Yalman’ın yeğeni Ahmet sınıf arkadaşımız 5 tane bilet getirmiş.Mümkün değil yoksa bilet bulmamız bulsak bile parayla alabilmemiz.Çoğumuz kırıyoruz okulu evden habersiz. Her maç olur ama bu maça gitmek yasak. İzdiham çok fena olacak belli. Sinek gibiyiz. Ezerler adamı. Polisin de copu meşe odunundan o zaman.Biletler yeni açık. Ahmet bile yeni açık bulabilmiş öyle bir talep var,ama amca bunlar açık bileti diyince pis fırça yemiş bunu bulduğuna şükret diye geri alıyormuş biletleri.Sabah 08:30 Alaaddin’in dükkanının önünde buluşma.Müdür yardımcısı Selahattin bey devriye atıyor, elinde kağıt kalem okulu asanları yazıyor kimin umurunda. Hem de Fen imtihanı var o gün. Sanki ertesi gün ölecekmiş gibiyiz ama.09:30 civarı stada yaklaşıyoruz. Çok geç bile kalmışız. Gündüz maçı.Biletli olsan da garantisi yok girmenin. Trafik kilit.Daha Şişli’den başlıyor insanlar bilet sormaya.Akıl almaz paralar dönüyor, servet teklif ediyorlar birbirimize bakıyoruz şeytan aklımızda. Gülüyoruz hepimiz hınzır,hınzır.Satsam o gitarı alırım. Dersler bombok pederden hayır yok. Karın tokluğuna okuyoruz.Bu parayı ancak ‘büyüyünce’ görürüm bir arada. Herkes benzer şeyleri düşünüyor.Büyük para.Stada ve uğultuya yaklaştıkça şeytan uzaklaşıyor. Kabeye geldik.Şeytan kaçtı, taşladık onu. Konuyu bir daha hiç açmıyoruz.

18 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 19: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Şimdi içeri girmek lazım. Mahşeri kalabalık. Kapılar açılmış ama yüklen yüklen goygoyundan sıra ilerlemiyor. Bir sıra bilet gişesinde bir sıra stada girişte. Sıralar birbirine karışmış. Bilet gişesinin önünde kavga, dövüş. İsyan ediyor millet. Gişe açıldığı gibi kapanmış bilet yok. Nasıl olur? Polis cop çekiyor ama saldırmıyor. En az 50 bin kişi dışarıda. İşler karışırsa başa çıkmaları mümkün değil.2 Saat sonra ilerlemeye başlıyoruz. Biletsizler çıkmaya başlıyor sıradan orada bulmak mümkün değil beli ki. Yaşımızın avantajını kullanıyoruz.Kaynaya kaynaya yaklaşıyoruz girişe. Kolluyorlar da bizi. Sonunda içerdeyiz. Numaralı tarafından giriyoruz.Stad üzüm salkımı. Stad yıkılıyor hemen yukarı en tepeye aradan. Bir taraftan yolu, dışarıyı da izlemek istiyoruz maça daha var.Karnımız aç kahvaltı etmemişiz. Pide, ayran bakınıyoruz. Keşke en yukarı çıkmasaydık. Aşağıda girişte dolanıyor pideci. İsteyenlere yukarı gönderiyor. Pideler ayranlar havada uçuşuyor. Yukarı çıkması mümkün değil artık. Sesimizi duyuramıyoruz. Aradan yüzünü görebiliyorum. Bitiyor pideler. Ayran da yok.Çok pis açız. Ahmet zulayı patlatıyor.Toblerone getirmiş kocaman. Nerden buldun lan bunu? Babası getirmiş Amerika’dan gelirken.Ahmet biraz ukala gelirdi kızardım. Meğer en iyi arkadaşımmış farkında değilmişim. Boş midelerimiz toblerone’la bayram ediyor. Çikolata güzel tuttu mideyi. Oh. Birde içecek bir şey bulabilseydik. Tuvalete de gitmek mümkün değil.Birden uğultu kopuyor. Bütün stad bağırıyor 5,5,5,5,5..Bizde bilmeden bağırıyoruz. Necuhatelliler ısınmaya çıkmış biraz sonra farkediyoruz.40 Bin kişi elleriyle 5 işareti yapıp boğazını yırtıyor. Denizli 5 tane atacağız demişti zira. Dalga geçmişti İsviçreliler. Bili-yoruz. Günlerdir hazırlanıyoruz buna. Göstereceğiz onlara. Şimdi hiç dalga geçer gibi değiller. Hepsinin gözü tribün-lerde. Kuzu gibiler şimdi.Zaman çabuk geçiyor. Maç saati geldi ama sesimiz kısılmış, yine açlık ve yorgunluk. Adamlar ısınmaya çıktığından beri tüm stad bağırıyor.Takımlar çıktı. Bütün stadda aynı tezarühat yine.5,5,5,5,5,5.Tanju’da gözüm. Atacağına dair hayatım üstüne bahse girerim ama kaç tane atacak acaba? Nasıl yürüyor acaba? İyidir inşallah, keyfi yerindedir.İşte başladı. Bir gol yersek her şey biter. Top rakipteyken ıslık ve uğultudan kulaklarım acıyor.Gol oluyor karşı kalede. Uğur bu sakallarından tanıdım. Kendimizi bırakıyoruz insan seline. Ayağa kalkamıyorum. Suda yüzüyorum sanki. Kendime geldiğimde tribün ortasına inmişim. Çocuklar yok. Yukarı çıkmam mümkün değil. Aramanın da zamanı değil. Susmuyoruz.5,5,5,5,5,5.Devre bitiyor. Gol yok. Soyunma odasına gidiyorlar. Gol yemedik güzel.Tanju ile göz göze geliyorum tamam diyor bana başıyla. Eminim bana dedi.Daha 4 gol var. Tanju atacak ama biliyorum. Prekazi’de bir frikik atacaktır.Yukarı çıkmam mümkün değil. Yeni yerime alışmaya çalışıyorum. Burada pide buldum hem de. Çok şükür.Devre başlıyor. İkinci golu göremiyorum. Önüm kapalı. Boş ver Tanju sözünü tutmuş. Yer değiştirmişim yine. En allttaki demirlerdeyim. Bileğimi sızlıyor. O an farkında değilim iki gün basamıyacağım ayağımın üstüne.Bir tane atarsak uzat-maya gidecek ama stad inliyor 5,5,5,5,5..Kimse bir tane istemiyor.Bekliyoruz. Üç geliyor. Bu sefer çok net görüyorum. Uğurum benim. Tüm tribün üzerime yıkılıyor. Demirlere sarıldım, eziliyorum umurumda değil. Delirdik artık.5,5,5,5. Neuchatelliler bitti. Allahım gol yememeliyiz. Yanımdaki adam ağlamaya başladı açtı ellerini dua ediyor. Top daha çok eski açık tarafında adamlar pis geliyor maçı bırakmadılar.Kontratak oynuyoruz artık. İş zorlaştı derken Tanju uzak köşeye koyuyor plaseyi. Ayağını topun altına koyarken anlıyorum oraya atacağını. Hayatımda gördüğüm en güzel gol. Gömleğimi parçalıyorum. Delirdik. Yine üstümde bütün tribün. Yer değiştirmeliyim bir gol daha olursa aşağıya atlamak zorunda kalabilirim.Aşağıya bakıyorum çok yüksek. Atlayamam. Yer de değiştiremiyorum. Adımımı sokabileceğim bir boşluk yok. Dayanmalıyım.Yine inletiyoruz 5,5,5,5,5,5.......Tanju koyuyor beşi. Bir elimle demirlere sarılıyorum bir elimle yanımdakini boynuna. Onunda sadece bir eli boşta. Her-kes gülüyor,ağlıyor. Toplu bir cinnet hali var. Artık bağırmıyoruz zikir başladı sanki. Elimizle göstererek 5,5,5,5,5......Hadi bitir ulan artık, bir Necuhatel’li yerde saha karıştı bir şeyler oluyor. Bizim yedek kulübesi sahaya daldı, bitirmiş işte bitti,bitti. Beş oldu lan işte beeş.Staddan çıkmıyoruz. Hepsi omuzlarda aslanların. Tribünleri dolaşıyorlar. Çıkmak yok.İçerdeyiz daha kutlama var. O gün orada yatalım.Hatta o gün orada öleyim. Dünyanın en mutlu insanı olarak.Cennetteyim.Yıllar sonra o günü düşününce çok sık tekrarladığım bir şey. Ölmek istediğim tek yer.Evet Ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik.

19 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 20: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Ali Sami Yen AnılarıAli Sami Yen Anıları

Galatasaray ile tanışmak çok ufakken, belki tam olarak aklımız başında değilken oldu. Amcamların yoğun Beşiktaşlı yapma çabaları pek sonuç vermedi, sarı kırmızı gördüğümde daha bir mutlu oluyordum. Yavaş yavaş sevgi aşka bir şekil deliliğe dönüştü neyse konumuzun temeli Galatasaray olsada asıl bahsetmemiz gereken Ali Sami Yen.

Burdaki çoğu arkadaşın aksine beni rahmetli babam hiç maça götürmedi, aksine seneler sonra onu maça götüren ben oldum. Bunun için kızgın değilim,çalışmaktan beni maça götürecek bir vakti yoktu. Açıkçası bende kimseden hiçbir zaman beni maça götürmesini talep etmedim. Diğer bir yandan ufak çocukken elimizden tutup maça götüren başka aile dostumuzda veya akrabamızda olmadı.

Sene doksanların başlarından bir tanesi, günü hatırlamıyorum, mahallede bir arkadaşla otururken, “Oğlum maça gidelim mi lan?” sorusu ile karşılaştım. Nasıl olacak, bilet nerden bulacağız falandır filandır soruları sonucu kendimizi o büyülü stadın belkide en boktan kısmında bulduk: Yeni Açık Alt.

Maç kimleydi kaç kaç bitti bir şey hatırlamıyorum açıkçası, tıklım tıklım dolu yeni açık alt’ın en arka sırasında milletin tepesinden bakmaya çalışarak bir maç geçirdik ama yarım yamalak gördüğüm stat bile beni büyülemeye yetmişti. Bir sonraki hafta yine bir şekilde edinilen bilet ve gidilen maç bu sefer itiş kakış girilen yeni açık üst tribün. “Oğlum bağıran kesime gitsek mi?”, “ya bilemiyorum çok pislik tipler var”, “Gidelim ya en fazla cebimizdeki 2 lira parayı alırlar”şeklinde tartışmaların ardından numaralı tarafında konuşlanılmaya başlandı. O zaman yeni açık şimdiki gibi değil, 90 dakika bağıran insanlar mevcut, tıklım tıkış bir tribün, ama yinede gözler kapalıda.. Sanki orası çok farklı bir dünya, ordakiler çok şanslı insanlar.

Birgün yine aynı arkadaş, “Lan oğlum kapalı bileti aldım bugün oraya gidiyoruz”. Bende vay arkadaş şeklinde bir heyecan ve kapalıdan adımımızı atıyoruz. O zamanlar kombine yok. Ama kombineli düzene geçmeye az var. Bir kaç sene daha kapalı ve yeni açık arasında geçen maçlar ve daha sonra düzenli kapalı seneleri başlıyor.

Biz büyümeye başlıyoruz, Galatasaray’da destanlar yazmaya. 1996-2000 arası üstüste gelen şampiyonluklar, ve o yılların herkesin hatırlayacağı muhteşem finali. Biliyoruz, çok şanslı bir nesiliz, 15-20 yaş arasında 4 şampiyonluk 1 Avrupa kupası, Süper kupayı saymıyorum bile.

Sonra birgün geliyor, yıkacağız seni diyorlar. Hayda diyoruz evimiz gidiyor, besteler yapıyoruz, son maça gidiyoruz , 1 koltuk çıkarabilmek için polisle olaylar yaşanıyor. Buruk ve yakışmayan bir veda ediyoruz. Evimize kilit vuruluyor, inşaat tabelaları asılıyor. Geçerken aptal aptal bakıyoruz; Birgün döneceğiz diyoruz, aynı kapalı, aynı yeni açık aynı tribünler olmasada aynı yere birgün geleceğiz.

Çok kısa sürmüyor geri dönüyoruz, aynı kapalı, aynı yeni açık, eski açık ise pek ortada yok. Yinede mutluyuz, evimiz yıkılmadı geri döndük , eski olsada, rahat olmasada, lüks olmasada orası bizim evimiz. Mutluyuz.

Şimdi ise mutsuzluk, bu sefer yıkım ekipleri kapıya dayandı. Ve yapabilecek birşey gözükmüyor. Orayı yıkanlar sadece taştan bir yapıyı yıkmayacak, çocukluğumuzu, gençliğimizi, ve orda daha görmeyi düşündüğümüz nice hayallerimizi yıkacaklar..

Ama orda anılarımızı yıkamayacaklar, orda yaşadıklarımızı yıkamayacaklar, edindiğimiz dostlukları, kardeşliklerimizi, ömür boyu yeri geldiğinde aynı ekmeği paylaşacağımız insanları yıkamayacaklar, yerinde belki kocaman bir alışveriş merkezi olacak ama Yeni Açık’ı yıkamayacaklar, Numaralı’yı yıkamayacaklar, Eski Açık’ı , Kapalı’yı yıkamayacaklar, belki o tribünler tarih olacak, paramparça olacak ama asla Ali Sami Yen’i yıkamayacaklar. Çünkü biz var oldukça Galatasaray var oldukça Ali Sami Yen’de varolacak.

Fabio tarafından

20 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 21: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Benim de Ali Sami Yen’le tanışıklığım 80’lerin ikinci yarısına dayanır. Öncesinde de babam götürdüğünü anlatır ama hatırlamıyorum. Eski olarak en net hatırladığım, 14 seneden sonra aldığımız ikinci şampiyonluk senesi. Boluspor’u Uğur’un golüyle 1-0 yendiğimiz maç. Ciddi puan farkıyla şampiyon olmuştuk o sene. Maça girerken polis amca bayrağımın sopasını alıyor. Rica minnet geri alıyoruz babamla ama ortasını kırmış olarak geri veriyor o elektrikçide satılan tüf tüf borusunu... Stad gelin gibi. Kapalının tavanından sarkan dev Tanju posteri... Kafasında taçla... Üçgen flamalarla süslenmiş kapalı, tavanına gerdirilmiş dev bayraklar var... Gündüz maçı... Güneş vurdu mu çimler yemyeşil parlıyor, bir de hafif esintiyle gelen o çim kokusu.. Yıllarca ASY’nin merdivenlerinden koşar adım çıkarken ilk kapıdan o yeşilliği gördüğümde o kokuyu hissettiğimde beni benden aldı hep.... O heyecanım hiç bitmedi... Tekrar dönelim o güne... Maçtan önce dönemin gazetelerinin yaptığı ankette yılın en yakışıklı futbolcusu seçilen Uğur. Ödülünü orta yuvarlakta yanlış hatırlamıyorsam Sibel Can’dan alıyor. Bütün stadta öp! öp! öp! sesleri. Ardından Coşkun geliyor santraya... 3 lü çektiriyor. Ama önce açıktan başlıyor. Tek tek tüm tribünler ardından bütün stad... Kaşar ekmek ayran meysuuu diye bağıran satcıdan alınan o kaşarlı pide ve ayran... Üstü tel tel kağıt şapkalar. ASY’nin önceki eski açığını binlerce insanın kafasında bu şapkayla hatırlarım hep. Bir de sünnet olmadan bir gün önce babamla gittiğim Malatya maçını... Yeni açık altta izlediğim. O zamanlar hele bir de hava güzelse Sami Yen 35 bine dayanırdı kesinlikle. Koltuk yok ki açıklarda. O kapılardan devre arasında wc ye gitmek koridora çıkmak imkansızdı. Çocuğum, çişim geliyor 4-0’da çıkıyoruz babam söyleniyor yolda… Dolmuşta 6-0 olduğunu öğreniyoruz. Bir daha getirmeyeceğim diye kızıyor bana. O maçtan aklımda kalan hatrı sayrılır Malatya taraftarı ve “kıro kıro kıro Malatya Malatya Malatya kıro Malatya” tezahüratı… İlk ışıklandırılan maçta sen oyna ahmet sen oyna mı dersiniz, Ljunglu sezonda Pingelli Bursa’yı yendiğimiz şampiyonluk maçında kafaya takılan o bantlardan (örme olanlar hani) yüzlercesi ile oluşturulan şeridin içerisinde saat sabah 6 da şimdiki Burgerin önünde kapalı kuyruğuna mı girmek dersiniz, Cyzio’lu Trabzona 9 kişiyle kafa tutarken eski açıkta Trabzonlularla madeni para savaşı mı dersiniz, uefa kriterleri adına bir kıçın sığacağı küçük demirlerle bölünmüş fıstık yeşili betonarme açıklar mı dersiniz, yağmur altında pançoların içinde donarken 3. Galibiyet golünde bile eski açığın köşesinden Sigi Held istifa diye haykırmak mı dersiniz, Fener derbileri, Avrupa maçları, Kupa maçları, 16 dakika beklemeleri, son dakikada sevinmeleri, hüzünleri, acıları, eskisi, yenisi, kapalısı, kombinesi (kombinesi batsın), akustiği, yaşlanmış koridorları, bu sene göbeği, seneye kesin sol tarafı planları mı dersiniz… Ne derseniz diyin. Konfor arayana inat, huzur bulduğum, rahat olduğum yer…Ali Sami Yen… Bırak kıçı kırık bir dozerin yıkmasını, gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın ki…

Forzabrian tarafından

21 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 22: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Ali Sami Yen AnılarıAli Sami Yen Anıları

Ben İstanbul ile çok geç tanıştım. Eski Türk filmlerindeki gibi Haydarpaşa dan ayak bastım o büyülü şehre. Bir tek tahta bavulum eksikti. Biraz çekingen, biraz şaşkın. Gideceğim yer Tarabya Oteli (işe başlayacağım orda, okuldan sonraki ilk işim). Vapurla Beşiktaş’a geç dediler, geçtim. İnince birine sordum “Tarabya ni tarafta kardiş” diye. “İlerde solda, görürsün” dedi memleketimin sevilesi insanlarından biri!!! Evet yürüdüm, ta Beşiktaş’tan İstinye’ye, kafam hep solda, ha şimdi göreceğim ha şimdi diye diye. Anca anladım ilk İstanbul kazığını yediğimi İstinye de... En iyisi taksiye bineyim dedim, nasıl olsa sahildeymiş Otel, kazık yemem, şehir turu attırtmam kendime dedim. Bindim. “Tarabya ya arkadaşım” dedim. Adam kallavi bir küfür savurdu, kovdu taksiden. Ne oluyor, bu nasıl şehir, ne yapacağım, mıçtık, ne işim var bu gurbet ellerde derken anladım 200 metre kaldığını otele. Bu kadar cahildim şehre anlayacağınız. Beni adam etmesi gerekiyordu bu şehrin vesselam! Kimseyi tanımam, etmem. Ama daha gelmeden kafama koymuştum, ilk işim “ Cehenneme Hoş Gelecektim”. Ali Sami Yen’e. Galatasaray maçı. Rüyalarım gerçek olacaktı... Düşünün İstanbul da gidilecek milyon yer varken... İlk günün sabahı ilk aklıma gelen iş buydu. Erkenden gideyim, yer bulamam belki dedim. Biz İzmirliler GS şehre geldiğinde hep bu sorun olurdu. Erkenden yerini alman lazımdır, yer bulazsın geç kalırsan. Düşün dedim kendi kendime İzmir de böyleyse, koskoca kalabalık İstanbul da durum nasıldır. Tabanvay. Yürüdüm Mecidiyeköy’e. Saat 20.00 de maç. Ben 16.00 da ordaydım. Kale arkası. Kalede İn, orta sahada Cin top oynuyor. Üç beş kişiyiz tribünde. Kasımpaşalı bir kaç genç ve ben. Sohbetle 4 saati ettik. Maç Samsun maçı. 95-96 sezonu. Evet yanılmadınız.: meşhur Samsun-Antep-Antalya serisinin ilk maçı. Maç başladı. Rezalet oynuyoruz. Çok sıkıntılı geçiyor. Çakmaklar havada uçuşuyor. Bir ara baktım sivil polisin biri yanımdaki Kasımpaşalı gencin koluna girmiş götürmeye çalışıyor. Çakmak meselesi. Arkalarından gittim. Çocuk direniyor diye yumulmuşlar üstüne 4-5 polis. Allah ne verdiyse. Koştum, amirlerini buldum. Kurtardım ellerinden. İşte 3 kez arka arkaya gittiğim maçlar tarihe geçti ASY stadında. Üçünde de yenildik. Uzak ara liderken 6 puan geriye düştük. Bir daha gitmeyeceğim diye ant içtim o yılların eskittiği ama yüreklerimizde eskimeyecek mabedimize. Bir daha da gitmedim. Ben nerede miyim şu anda. İzmir’e geri döndüm. 2 yıl yetti de arttı bile İstanbul benim için. Ama çok güzel günlerdi. O kurtardığım Kasımpaşalı sayesinde tüm semtin koruması altına girdim. İstanbul maceram boyunca benim hep yanımda oldular. Hala görüşüyoruz. Ben bu son maçta orada olamayacağım ama onlar benim adıma da gül koyacaklar eski açığa. Hoşçakal ASY. Hoşçakal anılar.

UĞUR SARGE

22 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 23: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Evet, anlatılmaz, yaşanır. Ama yine de anlatmak lazım, bilhassa o koltuk kırıp sahaya atan yeni bitmelere.

Yukarıda bahsi geçmiş 88’ senesindeki 14 sene sonra 2-1’lik Eskişehir maçı ile şampiyon olduğumuz meşhur sezonun takibindeki sezon. Son maç Boluspor maçı, ama bu sefer şampiyonluğumuz garanti. Stadın full olacağını biliyoruz, zira Hasnun Galip’ten haber geliyor teberrulu bütün biletler bitmiş. O zaman maç öncesi Meşale’de, Şelale’de, Astoria’da demlenmeler, yemek yemeler, maça okula gider gibi son 15 dakika kala girmeler yok. Maça bir gece öncesinden gidi-yoruz, gişelerden toplam 500 bilet satışa çıkacak onun için stadın önünde sabahlayacağız.

Gece saat 10’da Suadiye’den 124’e atlıyoruz, otobüs önünden arkasına kadar bayrakla donatılmış vaziyette. Şoförün kafasına GS şapkası, sırtına GS kaşkolu takıyoruz. Hattımız Bağdat Caddesi üzerinden Mecidiyeköy, şimdinin za-mane tikileri caddede yok o zaman. Butun cadde o akşam bizim. Mecidiyeköy’e geliyoruz, saat gece 11. Maçın başlamasına 15 saatten fazla var ama her taraf tıka basa taraftar. Adeta mahşer günü. 14 senelik çileli şampiyonluk olsa anlayacağım ama bu sefer garanti şampiyonuz. Kapalının önündeki kuyruk en az 350 metre olmuş, araya sığışıyoruz, tezahüratlar bitmek bilmiyor, sabaha karşı demirlerin kenarında bayrakları üzerimize yorgan yapıp yatıyoruz. Stadın kaldırımında uyuyoruz.

Sabah bir uyanıyorum, kuyruk falan darmadağın. 2 saat kan ter içersinde kalıp zar zor son biletlerden birini alıyoruz. O zaman öyle karaborsa v.s yok denecek kadar az. Şimdi “bağırın lennnn” diye bize tokmak atan 18’lik ultrA’lar falan daha anasının karnından doğmamış. İçeri giriyoruz, stat taraftarların sayesinde gelin gibi süslenmiş. Yerimizden 7-8 saat kalkmadan oturuyoruz. Kalkarsak yer gidecek çünkü. Bu şampiyonluğun garanti olduğu maçtaki stada gidiş, giriş ve maçı bekleme şekli. Maçtan sonra eve gelirken Kadıköy vapurunda uyuya kalmışız. Cimacı gelip uyandırıyor, o kadarlık uyku hepimize yetiyor. Gece Bağdat Caddesi Divan’ın önünde halay çekiyoruz hep beraber. 10-15 fenerli var, korkudan yanımıza gelemiyorlar bile.

Aradan 22 sene geçmiş.

Simdi ise çatır çatır kırılan sahaya atılan koltuklar. Futbolculara Ali Sami Yen hakkini helal etmiyor diye bağıran yeni bitmeler. Acaba Sami Yen size hakkını helal ediyor mu?

SELİM UĞUR

23 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 24: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

galatasaray’ın 14 senelik çilesine son verip şampiyonluga ulaştığı, ali sami yen tarihinin en büyük kalabalıklarından birine ev sahipliği yapmasının yanında uzun süredir şampiyonluğa hasret taraftarlar tarafından kutlanış biçimi ve coşkusuyla bir cok kişinin galatasaraylı olmasını saglamış maçtır. oradaydım..

sabah saat altı gibi uyandırıldıktan sonra bayrağımın bile olmamasının verdiği eziklikle evde sarı ve kırmızı ne varsa üstüme taktım takıştırdım. stada gitmek için arabaya yürürken karşı apartman komşumuz ( ki kendisini daha sonradan mustafa topaloğlu’nun bakırköy/incirli’de çekilen felsefe yapma şarkısının klibinde mustafa topaloğlu’nu omuzuna alan kişidir ) elini uzak-tan gösterip bilekten üç kere ittirerek ‘’ eskişehir bugün geçirir. 15 sene daha beklersiniz ‘’ dedi. çok değil daha üç hafta önce kaybedilen rize maçı vardı. 14 senelik şampiyonluk hasretinin üstüne bir de bu moral bozukluğu olunca sanki şampiyonluk maçına değil de mezbahaya kesilmek üzere yola çıkarılan inekler gibi arabalara doluştuk..kısa süre sonra ali sami yen’in oraya ulaştığımızda hayatımda bir daha göremeyeceğimi [ bugun hala öyle düşünüyorum ] düşündüğüm bir kalabalık ve sarı kırmızı yoğunluğuyla karşılaştım. sanılanın ve sandığımın aksine stada çok ko-lay giriş yaptık. o zaman akşam maçları sadece belediyenin yogun ışıklandırdığı sokaklarda oynandığı için maç 15:45 de başlayacaktı.herkesin kafasında bir acaba? vardı. netekim şampiyonluk üç hafta önce adeta gitmiş sonra olmayacak şekilde tekrar elimize gelmişti. aynı saatlerde beşiktaş’ın da maçı olduğundan hemen hemen herkesin elinde ufak bir cep radyosu vardı. olmayanlar da etraflarına toplananlara maçı canlı canlı aktaracaklardı.stadın üzerinde dolaşan helikopterin her geçişinde stad gol olmuş gibi ayağa kalkıyor sonrasında da tekrar yerine oturuyor-du. bunu fark eden ibne helikopter pilotu taşak geçmek için gelir gibi yapıp tribünlerin büyük kısmını ayağa kaldırıyor daha sonra herkes yerine oturunca hızlı bir biçimde alçak uçuş yapıyordu. sanırsın maverick eşekoğlueşşek.galatasaray’ın sahaya cıkışıyla sanırım bir haftalık bir çabanın sonucu olarak ortaya çıkarılan konfetiler tüm ali sami yen’i bem-beyaz yapmıştı. yeşil gözükmüyordu.

galatasaray maça korkarak başlamıştı. ilk 15 dakika karşılıklı ataklarla geçtikten sonra ilyas’a yapılan faulle galatasaray serbest vuruş kazandı. topun başına gelen prekazi zalad’ı bir köşeye yatırmadan temizce işini gördü ve galatasaray’ı 1 - 0 öne geçirdi. ilk yarı bu skorla bitti ikinci yarıya galatasaray yine iyi başladı hemen devrenin başında nefis bir topukla ikinci golü de buldu..işte bu dakikadan sonra tribünler içinde sahada futbol oynayan oyuncular içinde ızdırap dakikaları başladı. eskişehirspor iyi takımdı ve maçı bırakmamıştı. nedim’in attığı golle durum 2 - 1 e geldi. kalan 35 dakika içinde galatasaray orta sahayı geçmemeye dikkat ederek durumu idare etmeye çalışıyordu.. hatta bir ara hayrettin hızla yedek kulübesinden çıkıp 40 derece sıcakta ısınmaya başlamış ve 2. kaleci olarak oyuna girmeyi işaret etmişti..

maçın 87 ya da 88. dakikasında galatasaray’ın o zaman ki daimi kocası nasır numaralı tribünlerin önünden topu önüne yuvarlayıp allah ne verdiyse koşmaya başlamıştı. nasır ile birlikte koşu pistinin üzerinde yaklaşık 300 kişilik bir taraf-tar grubu ve basın mensubu, hatta başta hayrettin ve koltuk değnekleriyle raşit çetiner’de beraberinde koşuyordu.. nasır’ın bu amansız koşusunu sonlandıran oyuna daha sonradan giren rambo yusuf olmuştu ve nasır’ı hafif bir omuz darbesiyle stad dışına yollamıştı..

hakem aykan köseoğlu artık yediği küfürlere daha fazla day-anamayarak maçı bitirip bu zulme bir son vermişti. akıllarda kalan önemli enstantanelerden bugün en netleti raşit çetiner’in koltuk değnekleriyle kalktıgı sprint, çiceklerle bezenmiş halkanın at kafa simoviç ve savaş koç’un kafasından zor geçmesi, ve donuyla tribünleri selamlayan çingene arif’ti. tabi bir de karşı komşumuz.

ekşi sözlük, ich

TAM 14 YIL SONRA...

Page 25: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 26: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

NOSTALJİ: GALATASARAY - TRABZONSPOR KAPALI TRİBÜN

Page 27: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 28: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

galatasaray - gaziantepsporfotograf: muhammet gulhan

gscimbom fanzin

Page 29: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 30: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 31: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 32: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

ALİ SAMİ YEN ONLARI YAZDI!GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 33: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

ALİ SAMİ YEN ONLARI YAZDI!

Page 34: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

fotograf: muhammet gulhangscimbom fanzin

Page 35: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

ARMAMIZ YETER!Yer: Abdi Ipekci Spor SalonuTarih: 29.12.2010

GALATASARAY 67

FB ULKER 56

Page 36: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Çok uzun zaman sonra 11.haftası gelmiş bir sezonda liderlik umudu için sahaya çıktı Galatasaray Erkek Basketbol Takımı. 80’li, 90’lı yılların şampiyon ekibini uzun zamandır bırakalım şampiyon olmayı liderlikte dahi göremiyorduk. Özellikle geçen sene yaşanan fiyasko ve ligde son haftada kalınmasının hemen ardından bu kadar istikrarlı bir çizgi yakalamak… Üstüne son şampiyon ile liderlik maçına çıkabilmek… Kısacası dünkü karşılaşma Galatasaray Cafe Crown için büyük önem taşıyordu. Bunun bilincinde olan taraftar da, Fenerbahçe taraftarının kurallar gereği salona alınmadığı maçta, 12,500 kapasiteli Abdi İpekçi Arena’yı tamamen doldurdu. Hoş, daha küçük salonlarda daha az taraftarla çok daha büyük baskıların kurulduğu maçları izlediğimden, Galatasaray’ın Fenerbahçe üzerinde taraftar anlamında önemli bir baskı kurduğunu söyleyemesem de, ev sahibi takımın oyuncuları için tribünlerin dolu olması dahi başlı başına motivasyon sebebi. Galatasaray CC liderliğe ve lider olma isteğinin getirdiği baskıya çok fazla alışkın olmadığından olsa gerek, karşılaşma Fenerbahçe kontrolünde başladı. İçerde Ermal’dan bir türlü verim alamayan Oktay Mahmuti, takımı kısaltarak Fenerbahçe’nin üstünlüğünü kırmak istedi. Ermal’da olduğu gibi maçın başında Emir Preldzic’in performansından memnun olmayan Fenerbahçe Ülker ise bu oyuncuyu çıkardığı için Galatasaray’a kısa rotasyonunda cevap veremedi ve bir ara 10 sayıya çıkan fark ilk periyot sonunda kapandı. İlk periyotun en önemli dersi sistem oyununa son derece önem veren Oktay Mahmuti’nin bir anda sistemini değiştirerek maçı dengelemesiydi. İkinci periyot tamamen dengede başladı. Ancak Galatasaray CC’nin daha iyi ve arzulu oynadığı açıkça görülüyordu zira bu olmasa Galatasaray CC’nin kâğıt üstünde kendisine göre daha iyi bir kadro olan Fenerbahçe Ülker’i zorlaması hiç kolay değildi. Bu periyotta 9 sayı bulan Preston Shumpert zaten çok kısır geçen maçta fark yaratan oyuncu olarak dikkati çekti. Fenerbahçe Ülker’in Galatasaray uzunlarını faul problemine sokmuş olmasına rağmen ısrarla Oğuz Savaş’ı kullanmamasını koç Neven Spahija’nın önemli hatası olarak gösterebilirim. Spahija’nın gelişiyle Tanjevic Fenerbahçe’sinden çok daha farklı bir takıma bürünen sarı lacivertlilerle, Oktay Mahmuti’nin gelişi sonrası küçük bir mucizeye imza atan Galatasaray’ın kora kor mücadelesinde, ilk yarı Fenerbahçe Ülker lehine bu maç için oldukça kısır sayılabilecek bir skor olan 29-27 bitti. Tabii bu skorun oluşmasındaki en büyük etkenler Mahmuti’nin disiplin ve iyi savunmadan asla vazgeçmeyen sistemi ile dünyada hemen hiçbir takım karşısında maçtan kopmayacak bir ekip olan Fenerbahçe Ülker’İn çok iyi kadrosu...

H.H. Kahraman

BU SENE BASKETTE TARİH YAZALIM!

36 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 37: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

3.periyorun ilk yarısı ilk devreden farklı olarak oldukça skorlu başladı. Bu 5 dakikada frenleri boşalmışçasına sayı bulan 2 takım, sonraki zaman diliminde yine savunmaları ön plana çıkaran oyunlara döndü. Tabii bunda böylesine tempolu bir maçta oyuncuların gitgide yorulmasının ve maçın sonunun akıllarda önemli yer etmesinin payı büyük. Periyot sonunda Fenerbahçe’nin farkı 5 sayıya kadar çıkarması oldukça önemli bir fark oluşturacaktı ki, maçın en önemli oyuncusu Tutku Açık’ın son saniye üçlüğüyle yine denge sağlandı.

Son periyota ise Neven Spahija’nın aldığı teknik faul damgasını vurdu. Orada Galatasaray’ın ekstra bir hücum daha yapmasını sağlayan bu olay, ister istemez Fenerbahçeli oyuncuların dengesini de bozdu. Yine de maçı bırakmayan Fenerbahçe, Kaya Peker – Oğuz Savaş – Mirsad gibi oyuncularıyla Galatasaray’a göre daha etkili olabileceği boyalı alanı zorlayarak savaştı. Burada erken faul almalarına rağmen 5.faulünü 34.dakikaya kadar erteleyen Rancik ve yine aynı durumdayken maçın sonuna kadar sahada kalan Andric takımları adına büyük iş yaptı. Özellikle Ermal’ın sakat olduğu ve tam anlamıyla verimli olamadığı bir maçta bu oyuncuların erken oyundan çıkması, maçı kesinlikle Oğuz Savaş’ın şovuna dolayısıyla Fenerbahçe Ülker’in galibiyetine götürürdü. Fenerbahçe’nin bu maçtaki en büyük sıkıntısı, belki de maçı kaybettiği nokta, serbest

atışlardı. 27 serbest atışın 12’sinin kaçması, farkın 11 olduğunu düşününce, bir vahamet göstergesi. Yine üç sayılık atışlarda da %24 gibi düşük bir yüzde sonucu buralara getirdi. Bir başka ilginç nokta ise basketbolda 1 dakikanın inanılmaz uzun bir süre olmasına rağmen, Fenerbahçeli oyuncuların taktik faul yapmayarak skoru asgari farkta tutmak istemeleriydi. Euroleague gibi kısa dönemli turnuvalarda bunlar yapılıyor fakat birçok mucizeye şahit olduğumuz bu sporda özellikle 30 haftalık bir maratonda bu bana oldukça yanlış bir taktik olarak göründü. Maç sonrası yapılan röportajlarda Galatasaray’ın daha iyi olduğunu ve maç içindeki teknik faulü hak ettiğini söyleyen Neven Spahija’yı tebrik etmek gerekiyor. Takıma yeni gelmesine karşın ülke basketboluna ve en önemlisi kadroya çok iyi intibak etti, Turkish Airlines Euroleague’de bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Her ne kadar son dönemde yoğun temponun etkisiyle sürpriz mağlubiyetler alsa da, Fenerbahçe Ülker devre arasından sonra yine sezon başındaki “buldozer” görüntüsüne kavuşacaktır. Galatasaray CC, sezon başında Oktay Mahmuti’yi ve geçmiş sezonlara nazaran kaliteli oyuncuları getirmesinin meyvelerini yavaş yavaş topluyor. Sadece kendisinden daha güçlü takımlara karşı sorun yaşayabileceği pota altı mevkii için dışarıdan şut opsiyonu bulunan 1 oyuncu ile anlaşılabilir. Burada Türk Telekom’un yeni transferi Jan Jagla tam aranan özelliklere sahip olduğundan gündeme gelebilirdi. Açıkçası, Efes Pilsen döneminde takımı bir türlü Final – Four’a sokamadığı için o dönemde Oktay Hoca’ya bir türlü sıcak bakmasam da, Hoca inanılmaz bir gelişim gösterdiğini deyim yerindeyse gözümüze sokuyor. Önümüzdeki dönemde gerek Euroleague’e göre daha rahat tempoda oynanan Avrupa Kupası’nda gerekse ligde Galatasaraylılara hoşa gidecek bir basketbol izleteceğine şüphe yok…

Page 38: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

GALATASARAY - FENERBAHÇE / ABDİ İPEKÇİ SPOR SALONU

Page 39: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

fotograf: muhammet gulhan

Page 40: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

ÇEKİMLER: MUHAMMET GÜLHAN

Page 41: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 42: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Ben Kamu Yönetimi öğrencisi olmama rağmen, neden bilmiyorum, üniversite birinci sınıfta ‘Genel İşletme’ diye bir dersimiz vardı. Hoca güzeldi ama… Severek giderdik o derse. Bir gün güzel hocamız işletmelerde Oryantasyon nedir, ne değildir, neye benzer anlatıyordu...

Ben de yanımdaki arkadaşıma Milan’ı örnek veriyordum bu sırada. Hoca gördü tabi, “Ne anlatıyorsun yine Sinan?” dedi. Ben de “Arkadaşa konuyu öğrenmesi adına güzel bir örnek veriyorum” dedim. “Neymiş o örnek” dedi. Anlattım...

“AC Milan kulübü İtalya’nın ve Dünya futbolunun en köklü kulüplerindendir. Bu kulübe yeni transfer olan oyuncuya adamlar önce müzelerini gezdiriyorlarmış. Biz bilmem kaç kere şampiyonlar ligi şampiyonu olduk, bilmem kaç kez İtalya ligi şampiyonu olduk vs vs diyorlarmış. Burası Milan, nerede olduğunu iyi bil diyorlarmış” dedim.

Hoca beğendi bu örneği tabi. Sonra her konuda bana örnek sormak gibi bir manyaklığa da girişmişliği vardır. Neyse onu sonra anlatırız Oryantasyona dönelim.

Milan’ın yaptığının ne kadar önemli olduğu ortada, ne kadar büyük bir kulüp oldukları da ortada. Peki, bizim kulüplerimiz ne kadar büyük?

Biri bizim büyüklüğümüz kupa büyüklüğü, şampiyonluk büyüklüğü değildir diyor. Eee ne büyüklüğüdür? Adı konulamaz. Haa tamam. Diğeri 10 sene önce UEFA kupasını almış, 10 senedir Avrupa’da guruplardan yukarısını göremiyor. Sene 2010 olmuş hala “Avrupa Fatihi Galatasaray” diyorlar. Galatasaray’ın Avrupa’da Lucescu döneminden beri adı geçmiyor. Bir başkasının zaten ben ömrüm boyunca Avrupa’da bir şeyler yapabildiğini görmedim. Eee, o halde?

Kendi çöplüğünün kralı ol, bir sen şampiyon ol, bir o olsun, bir de arada bir diğeri. Kendinle yarış dur.

Hem de maddi imkânların Avrupalılardan aşağı kalır değil hatta birçoğundan yüksek ve hatta senin oyuncuların vergi de vermiyor! Buna rağmen, bunca imkân senin elindeyken sen sürekli Avrupa’da başarısızsın, Avrupalı ise bir oyuncuya senin verdiğinin yarısını verirken senden çok daha başarılı. Bu nasıl bir iştir? Bu senin direk olarak yönetilemediğinin göstergesidir. Paraları saçtığının, beceriksiz yöneticilerinin göstergesidir.

O Milan kulübünü bu sezon şampiyonlukta zorlayan ekip Lazio senin Lugano’nu istiyor ama atıyorum maksimum 2 milyon dolar verebiliyor. Sen 3 milyon veriyorsun ve adam vergi vermediği için para temiz onda kalıyor. Lazio’ya gidip 2 milyon doları alsa yetmiyor bir de İtalya’da %40 vergi bedeli var. Ne kalıyor Lugano’ya 1.200 milyon. Fenerbahçe’nin verdiğinin yarısı bile değil yani.

İşte Uruguay Milli takımının kaptanı o yüzden gitmiyor İtalya’ya, Fenerbahçe’nin sarı saçını, sarı kaşını sevdiğinden değil!

Hatta her sene sonu gitmek için tırım tırım aranıyor da, Fenerbahçe’nin verdiğinin yarısını verebileni bulamıyor adam.

ORYANTASYONSINAN YILMAZ

42 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 43: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Neyse…

Şunu diyeceğim… Dün Ankaragücü – Fenerbahçe maçı dakika 62. Stanislav Sestak, Slovak Milli takımı oyuncusu. Fenerbahçeli Stoch, Ankaragücü’nden Sestak’ın Milli takımda yedeği. Hatta Beşiktaşlı Holosko da yine Ankaragücü’nden Vittek’in Milli takımda yedeği.

Neyse…

Sestak golü atıyor. Adamını kaçıran Caner Erkin!Caner Erkin’in maksimumu nedir? Türk Milli takımında sol bek oynayamaz değil mi Caner Erkin’in maksimumu.

Peki, Andre Santos’un vasatı nedir? Andre Santos’un vasatı Brezilya Milli takımında sol bek oynar. Arjantin maçında Messi’yi tutar, tam not alır.

Andre Santos’un vasatı, hiç oynamayan hali budur. Santos profesyonel, çalışkan bir adam olsa zaten Dünyanın en iyi sol bek oyuncularından biri olur, seninle de işi olmaz.

Boyu uzun, fiziği iyi, fit olduğunda hızı iyi, tekniği iyi, Mentali iyi, soğukkanlı, sorumluluk alır, mücadeleden kaçmaz, bilekleri yumuşak olmasına rağmen korkak değil, rakibe yumuşak değil. Potansiyeli çok kuvvetlidir Andre Santos’un.

Ve fakat sen bu adamı oynatamıyorsun, sırt çeviriyorsun. Neden? Çünkü yaz döneminde hiç çalışmadı. 7-8 kilo fazlası vardı ve seni Avrupa kupalarından eden başlıca oyunculardan biriydi.

Peki, hiç sevmediğimiz Daum döneminde Santos neydi? Daum’un takımını şampiyonluğa götüren 2-3 oyuncudan biriydi.

Hiç sevmediğimiz Daum Brezilya Milli takımı sol bekini böyle kullanabiliyor da, taptığımız Aykut Kocaman neden gençleri kazanıp, Dünya yıldızının üzerini çiziyor?

O kazanacağı gençlerin olmuş halleri maksimum Santos olur zaten. Elinde bu kadar değerli bir oyuncu varken neden üstünü karalıyorsun? Çünkü seni Avrupa kupalarından etti.

Peki... Andre Santos’u sen Fenerbahçe’ye nasıl getirdin. Ya da Galatasaray Elano’yu, ya da Beşiktaş Guti’yi Türkiye’ye nasıl getirdi?

Önce İstanbul’da boğazda bir yemek, ardından bilinen eğlence mekanlarında güzel bir gece… Gelen adam mest oluyor tabi Türkiye’nin gece hayatına ama Galatasaray’ı bilen, Fenerbahçe’yi bilen var mı? Önemseyen? Umursayan?

Neden umursasın ki adam, çoğu da karısını getirmez bakın Türkiye’ye. Neden getirsin ki? O gece hayatı varken karısını ne yapacak? Direk futbolcuya kötü

yolu gösterip transfer ediyor bizim akıllı(!) yöneticilerimiz. Sen ona kupalarla dolu müzeni mi gösterdin? Hayır, barları, alkolü gösterdin. Sonra adam alkol alır sana, neden kupa almasını bekliyorsun ki?

Ne futbolcular, ne Teknik Adamlar… Futbolu yönetenler bu ülkede önce yaptıkları işlere, beceriksizliklerine baksınlar. Sonra Rijkaard gitsin, Schuster gelsin. O gitsin bu gelsin. Ama bence önce kendileri bir gitsin buralardan.

Hagi açıklama yapıyor, Galatasaray’da oynadığının farkında olmayan oyuncular var diyor, Hagi Galatasaray’ın ne olduğunu biliyor, başındaki yönetici bilmiyor.

Galatasaray’ı bir Katar takımı haline getirmişler, Elano ben Milli takımda Dünya Kupası oynamak için geldim diyor,

Galatasaray için geldiğini bir kere bile söylemedi. Ne gelirken, ne giderken…

Galatasaray’la Avrupa Ligini kazanmak için geldim falan demedi. Bildiğin sakatlanmamak için çekinerek oynadı 2 sene, formda kalayım ama etliye sütlüye bulaşmayayım, Milli takımda oynayayım diye geldi Elano. Galatasaray, gelen yabancı futbolcuların bir rehabilitasyon merkezi halini almış. Eee Hagi ne yapsın? Rijkaard ne yapsın?

Galatasaray’ın büyüklüğünü Galatasaray yöneticileri bilmiyor ki.

Hagi Galatasaray’a geldi. İlk idmanlarından birinde Misimoviç’le görüşüyor şöyle 30 saniyelik falan bir video görüntüsü

43 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 44: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

var. Onu izlerken içimden geçirmiştim, bu ikisi arasında 3 güne kalmaz kıyamet kopar diye. Çünkü Misimoviç’in sağa sola bakınması, şımarık bir çocuk gibi takındığı tavırlar, ağzında sakızı evirip çevirip, çiğnemesi. Galatasaray’ı neden umursasın ki Misimoviç? Sen kar edeceğim, şark kurnazlığı edeceğim diye oyuncuyu bonservisiyle tam olarak alamıyorsun bile.

Sen kar yapacağım diye oyuncular formdayken alamıyorsun ki, 6 ay bekliyorsun oyuncular kadro dışı kalıyor, sen bedavaya alıyorsun ama 8 kilo almış adamı alıyorsun bedavaya. Beli dönmüyor, gidiyor gelemiyor.

Hagi’yi getiriyorsun adamın Dünya futbolunda bilinen bir sözü var.

“Mağlubiyetine ağlamayan büyük olamaz” diyor adam. Bütün Dünya Hagi’nin bu yönünü, bu sözünü bilir. Hagi 29 yaşından sonra yeniden doğmuş adamdır bu sözü ışığında. Real Madrid’ten, Barcelona’dan gelen adam Galatasaray mı umursar 29 yaşından sonra? Ancak Hagi olması lazım. “Bitti Hagi” denirken sırf bu özelliğiyle yeniden doğuyor adam. Hem kendisini hem seni yani Galatasaray’ı Avrupa’nın zirvesine tekrar hem de 35 yaşında çıkarıyor adam. 35 yaşında Dortmund sol kanadını haşat etmişliği var. Dönemin en süratli savunmacısı Roberto Carlos’u maymun etmişliği var.

Sen bunu bilmiyorsun! Senin oyuncun mağlup olunca öğrettiğin eğlence mekanlarına gidiyor, gülüp eğleniyor. Sonra da “ne yapsaydım, ağlasa mıydım?” diyor. Sen değil, sen neden ağlayasın ki... Sonra yabancı diye televizyonların Hagi’yi eleştiriyor, Aykut Kocaman’ı yerli diye alkışlıyor.

Yerli yabancı mevzusu değil, komik olan “oryantasyon”! Santos’u oynatsan, “kelepçe” muhabbeti çıkacak çünkü sen izin verdin adama o bir dert, oynatmasan Caner başka dert, Misimoviç’i oynatsan bir dert, oynatmasan geri vites Ayhan başka dert.

Yöneticiler kulüplerinin değerini bilmiyor. Önce onlar istifa etsin. Yeni gelen yöneticilere de birileri Galatasaray’ın büyüklüğünü öğretsin.

http://twitter.com/gscimbom_fanzin

44 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 45: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

TÜRK FUTBOLUNDA

YENİ BİR DEVİR

1996 yılında başladı bu serüven. O dönemin başkanı sayın Faruk Süren Mecidiyeköy’e 42 bin kişilik futbolun tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir stadyumu Türk futbolu ve Galatasarayımızın hizmetine sunmayı amaçlamıştı. Bu proje Türk sporu ve Türk futbolu için birlik olacaktı. Lakin o dönemin Büyükşehir belediye başkanı şimdinin başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan bu kapasitede bir projenin İstanbul’un en canlı semtinde trafik yoğunluğunun altından kalkamayacak bir şekilde artıracağını düşünerek karşı geldi. Hayaller ötelendi, umutlar maketlere okyanus ötesi ülkelerden gelmesini beklediğimiz prefabrik stadlara kaldı. Fakat bir gerçek vardı ki hedefleri sürekli büyüyen; taraftar ve ekonomik olarak Avrupa’nın sayılı kulüpleri arasına girmeyi başaran Galatasarayımıza emektar stadımız, mabedimiz Ali Sami Yen Stadyumu, çağın gerektirdiği ölçüde yeteri kadar cevap veremiyordu… Galatasaray’ın büyüklüğü artık Türkiye sınırlarını da aşmıştı. Artık 2 Avrupa kupası olan Türkiye’nin tek büyük kulübü apoleti vardı yakasında. Artık sadece armamızı değil Türkiyemizi de temsil ediyorduk Avrupa’da..Ve yeni hedef dünya kulübü olmaktı. Ve bunu tesisleşme anlamında da göstermenin zamanı gelmişti. Mekan Seyrantepe arazisi olarak belirlendi, Mete Arat tarafından proje çizildi. Ve hadi bismillah… Tarih: 13 ARALIK 2007 Dönemin Galatasaray başkanı merhum Özhan Canaydın, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, başbakanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katkılarıyla, TOKİ gelir paylaşımı usulü ile Eren Talu - ALKE Mimarlık ortaklığına ihale edilip 52467 kişi kapasiteli yeni mabedimizin ilk harç döküldü. Herkes heyecanlı, herkes sabırsız. 29 Ekim 2009 da stadın Galatasarayımıza teslimi ön görülmüştü… Peki neydi bu projeyi diğerlerinden farklı kılan; -120 dönüm arazisi ile Türkiye nin en büyük stad arazisi üstüne kurulması -En yüksek maliyetli stadı olması -Kendine özel metrosu olması -Açılır kapanır tavanlı -3000 kişilik kapalı otoparkı -Mükemmel bir akustik ve seyirci abiyansı -Tribünlerin sahaya uzaklığı optimum yakınlıkta -Her koltukta uefa standartlarında görüş açısı -2adet 80 metre kare dev skoar board -1 tanesi sadece Galatasarayımıza has 3 adet soyunma odası -Yangın merdivenli -Engelli vatandaşlarımız için özel tribün -Bütün stadın 8 dakikada boşalabilecek özellikte olması -Ve bunların yanı sıra 157 loca,5500 vip koltuk ,restoranleri,cafeleri,toplantı ve organizasyonlar için alanlar ve stadı konser alanı olarak kullanabilme özelliği ile klubümüze vereceği makro ekonomik destek..Stadın işletim hakkı dünyanın sayılı klüplerinin stadlarını işletim en büyük gelirleri kazandıran AIG firmasına verilmişti. Galatasarayımızın marka değerine yakışıcak yeni stadımızda akla gelmedik onlarca özelliğinin ve güzelliğinin yanı sıra Avrupa devleri ekonomik olarakta mücadele edebilmemiz için Galatasarayımızın tarihinde bir mihenk taşı olucak bu stadımızın ilk 49 yılındada GSGM ye kullanım üst kullanım hakkı için kira bedelide ödemeyecektik.. Fakat her şey istediğimiz gibi gitmemeye başladı,dünyayı çalkalayan ekonomik kriz maalesef yüklenici firmayıda vurdu…Stad durma noktasına geldi…Yüklenici firma stadı finanse etmekte zorlanıyor inşaat sürekli duruyor ve bu durum hem taraftarımızı hem klübümüzü tedirginliğe sevk ediyordu..2009 un haziran aylarında olay oldukça dramatik bi hal aldı…Toki yüklenici firmaya ihtar çekti ve kaynak göstermediği takdirde ihalenin iptalini gerçekleştireceğini bildirdi..Camiada tedirginlik hakimdi..Toki yüklenici firmaya verdiği sürenin sonunda firmanın tahütlerini yeterli bulmadı ve ihalenin iptali gerçekleştirildi..Temmuz ve ağustos ayları geçmek bitmek bilmedi..Toki yeni ihaleler açtı ya istediği firma sayısına ulaşamadı yada firmalardan beklediği rakama…İhaleler iptal oluyor yeni tarihler veriliyor endişeler devam ediyordu…Ve 2009 ağustos ayında mutlu son..Toki Var-yap Uzunlar İnşaata hak ediş usulü ile inşaati devretti..Yeni teslim tarihi 29 ekim2010 du. Artık rüzgar tekrar Galatasarayımızın arkasında idi…İnşaat hızla ilerlemeye devam ediyordu.Loca vip satışları başlamış stadın ismi Türk Telekoma 10 yıllık 65 milyon dolara verilerek türkspor tarihinin en büyük sponsorluk anlaşması yapılmıştı..Daha sonra tirübün isimleri çeşitli firmalara verilerek ekonomik güçlenmeye devamedilmeye başlandı;ilk destek PEGASUS tan geldi yıllık 4 milyon euroya 3 yıllık kale arkası tribününün isim hakkını aldılar.ve görünen o ki diğer tirübnlerin isim hakkı verilerek klübe büyük kazançlar devam edicek .Taraftarın ateşi yeniden canlanmıştı..Bir masal gibiydi,stadın inşaatı bile kameralardan günde onbinlerce kişi tarafından izleniyordu..Bu arada stadın 2. devre maçlarına hazır hale getirilebilmesi için açılır kapanır çatıdan 2011 yazına kadar vazgeçildi.. Artık stadımızdason rütuşlar yolları çevre düzenlemesi koltuk montajı iç dekarasyon… Güle güle Sami Yen…Güle güle aşkım.. Zamanı geldi hazırmısnız?

LEVENT ÇELİK

45 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 46: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 47: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

15 Ocak’ta açılacak yeni stadımız Türk Telekom Arena’da şu anda yürütülen çalışmalar: Türk Telekom Arena’da koltukların montajı tamamlanırken üst kat koltuklarında düzenleme çalışması yapılıyor. Bu arada yedek kulübelerinin koltuk montajı da tamamlandı. Localardaki çalışmalarda da sona yaklaşıyor. Alt yapısı daha önceden bitirilmiş olan localarda üst kaplama ve boyama işlemleri bitirilirken mobilyaların montajlanmasında sona yaklaşılıyor. Bu alandaki çalışmalar, loca önlerine yerleştirilecek koltuklarla birlikte tamamlanmış olacak. Basın tribünü ve basın lounge bölümleri tamamlandı. Restoran ve cafelere ait bölümlerde hazırlıklar devam ediyor. Çatı kirişlerine monte edilecek olan scorboardların birincisinin montajı tamamlandı, diğer scorboardın montajı da tamamlanmak üzere. Çatı saçaklarındaki led ışık sistemlerinde sona yaklaşılıyor. Tamamlanan kısımlarda denemeler belirli aralıklarla yapılıyor.

Page 48: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Konya’da Anıl’ar canlandı. 81. dakikada bir çocuk çıktı ve Galatasaray’a 3 puanı kazandırdı. Forma numarası 66. İsmi Anı Dilaver. Armasında Galatasaray ve golden sonra armaya bir öpücük...

Page 49: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

HOSGELDIN 66!BURAK EREN

Galatasaray altyapısı değerlidir, yıllarca da bu altyapının ekmeğini fazlasıyla yedik. Önemli isimler geldi geçti, iyi jenerasyonlar yakalandı ve bir şekilde Galatasaray altyapısının adı çıktı. Şimdilerde yaşadığımız kötü durumda bile altyapımız var diyebiliyoruz. Oysa Arda Turan’dan sonra da elle tutulur bir futbolcu çıkaramamışız veya çıkarsak bile kullanamamışız. Rijkaard’ı bu uğurda nefer ilan etmişiz ama ondan da faydalanamamışız. Sonuç olarakta adı çıkan ama kendi fazla ortalıklarda olmayan bir yapıya sahip olmuşuz. Büyük takımların ligde çok erken havlu atmaları aslında genç futbolcular adına büyük avantajdır. Bir anda yapılanma sesleri duyulmaya başlar ve altyapıdan gelen gençleri as kadroda daha fazla görmeye başlarız. Şansını iyi değerlendiren uzun vadede kalıcı olur, şansını kullanamayanın ise yolu açık olur. Galatasaray’ın da böyle bir sürecin içerisinde olduğunu söyleyelim ve bu değişim evresinde bu genç futbolcuların önemi çok büyük olacak. Anıl Dilaver ’in Konyaspor maçında ilk 11 başlaması {Mehmet Batdal kulübede oturuyorken} altyapıda öcü olmadığının resmi oldu. Fizik olarak yeterli durumda olmadığını ve henüz tam olarak hazır olmadığı fikrine bende katılıyorum ama bu adamları değerlendirmek, şans vermek lazım. Anıl Dilaver, A2 takımında oynatıpta, Ümit Milli olabilen tek futbolcu konumunda. Yani bu şansı çoktan hakediyor ve Hagi de bunu gördü. Ya da Tugay Kerimoğlu bu duruma zorladı. İnanın işin bu evresi beni hiç ilgilendirmiyor. Schuster ’in forvetsiz geçen günlerin devamında Ali Kuçik ısrarını görüyoruz. O da devşirme bir forvet oynatmayı ya da sistemi değiştirmeyi biliyor. Ama herhangi bir mevkide devşirme bir futbolcu oynatmak, o mevkinin futbolcuları için bir hakaret aslında. Baros’un, Jo’nun sakatlığında Gio’yu, Arda’yı forvet oynatarak Anıl Dilaver, Cem Sultan gibi isimlerin hakkını yemek gibi. Buradan da Rijkaard’a bir gönderme olsun aslında bu. Doğru anlarda gençlere güvenmek sizlere uzun yıllar kazandırır. Schuster bunu fazlasıyla başarıyor ve bunun devamını da Hagi’den bekliyoruz. Konyaspor deplasmanları önemlidir, özellikle de Aydın Yılmaz açısından. Konya deplasmanında son dakikalarda attığı gol, Galatasaray’ın şampiyonluğunda büyük bir adım olmuş ve bir anda herkes Aydın’ı konuşmuştu. Hatta Arda’dan önce Aydın vardı bile diyebiliriz. Ama devamı Aydın açısından iyi olmadı, yine de Allah’ın şanslı kullarından olmalı ki, 2. şanstan öte 4. şansı bile yakalamış durumda ve bugün hala Galatasaray kadrosunda bulunuyor. Şimdi ise Anıl Dilaver aynı çıkışı yakalamış durumda, bir maçta bütün dikkatleri üzerine çekti. Attığı golün haricinde, iki tane de yüzde yüzlük asistini es geçmeyelim. Ben ise onu nokta santrafordan öte 4-3-3’ün kanatlarında daha etkili gördüm. Daha serbest oynayınca, fizik olarak açıklarını fazla görmedik ve yeteneklerini daha iyi sahaya sürdü. Bu da onun ekstra özellikleri olsun ama umarım gelişimi Aydın Yılmaz’e benzemez diyelim. Bu Konya macerasını ilerleyen yıllarda çok iyi hatırlamak dileğiyle.

49 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 50: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

- Öncelikle röportaj talebimiz hakkında gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim.Rica ederim.

- Sorularıma sizinle başlamak istiyorum. Bugün bulunduğunuz konumda olmayı isteyecek birçok insan vardır elbette. Onlara ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz? Sizin bugünkü konumunda bulunmanızda en büyük etkeni ne olarak görüyorsunuz?Ben işime âşık bir insanım. Zaten bizim meslek aşk olmadan yapılmaz, maddi motivasyonlar yeterli olmaz. Dışarıdan her şey tozpembedir ama içine girdiğinizde zorluğu da çoktur. Bazı manevi hazlar sizi ayakta tutar. Örneğin çocukken kurduğum maç anlatmak, bir futbol takımının hazırlık kampını yerinde takip etmek gibi birçok hayali ve hayal bile etmediklerimi işim sayesinde gerçekleştirdim. Daha yapacak ve öğrenecek çok şey var ama şu ana kadar başarmaya çalıştıklarımda işime ve spora olan sevgimin katkısı büyük. Tabii disiplin ve özveri de çok önemli. Bunun yanı sıra spor yayıncılığında yer almak ve ilerlemek isteyenlere eleştiriye

NEBİL EVRENİLE

KEYİFLİ SOHBET

Röportaj: Sertaç Murat Kılıç

50 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 51: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

açık ve soğukkanlı olmalarını, eğitimlerini sürdürürken sektörün içinde yer almak için çaba göstermelerini, Türkçeyi doğru kullanmayı öğrenmelerini, en az bir yabancı dil bilmelerini, spor kültürüne sahip olmalarını, çok okumalarını ve çok izlemelerini tavsiye edebilirim.

- Peki, Türk Spor Medyasının dış basına göre önde olduğu veya geride olduğu noktalar neler? Sizler medyanın içindeki isimler olarak neleri eksik yaptığınızı düşünüyorsunuz?Her coğrafyanın kendi üslubu ve bakış açısı var. Bu nedenle hangi dış basınla kıyasladığınız önemli. Genel bir değerlendirme yaptığımızda kendimize yapacağımız en büyük eleştiri olaylara futbol ve ‘’3 Büyükler’’ gözlüğünden bakmamız olabilir. Bunda ülke nüfusunun sporla ilgili olanlarının neredeyse %90’nun futbol ve İstanbul takımlarına sevdalı olmasının da etkisi var tabii ama “acaba sporu yönetenler ve medyanın tutumu da böyle bir çarpık dağılıma neden olmuş olabilir mi?” diye de sormamız lazım. Sanırım hepimiz zaman zaman bu rüzgâra kapılıyoruz. Spor medyasının hatırı sayılır bölümü spekülasyona dayalı, analiz ve çözüm üretmekten uzak, yüzeysel eleştiriyle besleniyordu. Son 10 yılda bu bakış açısının çok belirgin bir şekilde olumlu bir noktaya doğru gittiğini sevinerek söyleyebilirim. Ama bu biraz da gazeteciliği öldürdü. Bir kaç yıl içinde dengeye oturacağını tahmin ediyorum. Sadece bizim sektörümüzle kısıtlayamayacağımız insana yatırım sorunu da var. Bu konuda biraz daha seçici ve eğitici olmak gerekir.

- Bu doğrultuda, medyanın diğer bir ayağı, daha doğrusu ufak bir ayağı olarak sanal âlemdeki taraftar toplulukları olan forumlar ve bu toplulukların yazar kısımlarını oluşturan bloglar ne gibi bir yere sahip size göre?Öncelikle taraftar forumlarını ve blogları mümkün olduğunca takip ettiğimi söyleyeyim. Hem futbolseverlerin nabzını tutmak, hem de farklı görüşler arasındaki tartışmaya tanıklık etmek faydalı oluyor. Hiç açmayı düşünmeyeceğim pencereler açıyor zihnimde. Bazı yaratıcı göndermeler de beni çok eğlendiriyor. İçindeki şiddet ve öfkeyi asgari seviyeye indirenler daha fazla saygı görüyor.

- Biraz daha öznel bir soru sormam

gerekirse, sitemizi inceleme fırsatı bulduysanız ne gibi önerileriniz olabilir bizlere? Fanzin, forum ve blog gibi hizmetler veren bir siteyiz. En çok ilginizi çeken veya “şurası şöyle olsaydı daha iyi olurdu” diyebileceğiniz neler var?Kolay anlaşılır ve dinamik bir site. Ve anladığım kadarıyla da gerçek anlamda bağımsız. Özellikle fanzin internet dergiciliğinin başarılı örneklerinden. Forum başlıklarından gönül verdiğiniz kulübün tarihine de değer verdiğiniz görünüyor. Böyle camialar tarihleriyle büyürler, kazandıkları kupalarla değil. Bu noktada size ve sizinki gibi oluşumlara tavsiyem gençlere kulüplerinin tarihini doğru nakledecek platformlar oluşturmanız ki Arda Turan’a hemen sırt çevirmesinler, Alex’i yuhalamasınlar, Nihat Kahveci’ye hakaret etmesinler, Şenol Güneş’i bir kalemde silmesinler; kendi kulüplerine, oyuncularına saygı duysunlar ki rakiplerine de saygı göstersinler.

- Sporun içine girmek gerekirse, kısa bir ilk yarı değerlendirmesi almak istiyorum sizden. Ligin ilk yarısı ikinci yarıya dair ne gibi izlenimler bıraktı sizde?Daha öncekilere kıyasla en önemli fark bütün maçların canlı yayınlanması. Artık şampiyonluğa oynayanların dışındaki takımların da saha içi ve dışında yaşadıkları sürece daha yakından tanık olabiliyoruz. Genel olarak teknik adamların etkilerinin ön plana çıktığı bir ilk yarıydı. Taktik açıdan fark yaratanlar ve yönetimsel açıdan uzlaştırıcı olanlar takımlarını başarıya götürdüler.

- Üç büyüklerin performansları beklentilerin çok altında kaldı bu sezon. Özellikle Galatasaray bu konuda en büyük hayal kırıklığı oldu. Sizce Galatasaray’ın bu konumda olmasının sebebi nedir?Aslı sorunuz Galatasaray ama kısaca diğerlerine de değinelim. Fenerbahçe’de Aykut Kocaman’ın oyun planıyla Alex’in varlığı çelişiyor ve orta sahada dirençli oyuncuların azlığı özellikle deplasman başarısızlığını getiriyor. Beşiktaş Bernd Schuster’in Türkiye’ye intibak edip etmeme tercihiyle bıçak sırtında. Sakatlıklar da ağır darbe vurdu. Galatasaray’a gelince... Galatasaray’da başlıca sorun istikrarsızlık, bunun nedeni de sabırsızlık. Her zaman teknik direktörüne zaman tanıma ve destek vermesiyle övünen Galatasaray

51 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 52: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

her fırtınada prensiplerinden ödün veriyor. Tercihler de önce taraftarın duygularına hitap ediyor. Skibbe’nin yerine Bülent Korkmaz, Rijkaard’ın yerine Hagi… Hagi’nin yeni sezonda Galatasaray’ın başında olacağını düşünenlerin sayısını merak ediyorum. Çok fazla teknik direktör ve oyuncu değişti. Galatasaray’ın mevcut kadrosunda 3 veya daha fazla sezondur bu takımda oynayan yabancı futbolcu yok. Yerlilerin de performansı ortada. Takım neredeyse her yıl yeniden yapılanıyor. Ama hala kalecisi, defansif orta sahası ve santrforu olmayan bir takım. Sakatlıkların Galatasaray için büyük sorun olduğunu kabul ediyorum ama kadro derinliği yaratılmayınca etkisi daha büyüdü. Ayrıca futbol takımının idari anlamda da iyi yönetilmediğini düşünüyorum. Örneğin Hertha Berlin deplasmanında motive etmek için Lincoln’e kaptanlık vermek takmak geleneklerine bağlı bir oyuncu grubunun içine dinamit koymaktan başka bir şey değildi. Arda Turan gibi değerli bir figürün saha içi performansı dışında konularla gündeme gelmesinde en az kendisi kadar Galatasaray’da futbolu idare edenlerin kabahati olduğunu düşünüyorum.

- Rijkaard-Hagi değişikliğinin takıma artı bir katkısı olduğuna inanıyor musunuz? Galatasaray’ı bugünden sonra daha iyi bir yere getirebilecek mi sizce Hagi?Hedefsiz kalan büyük takımları ayağa kaldırmak çok zordur. Hagi göreve geldiğinde Galatasaray’ın matematiksel olarak değil ama mantık olarak şampiyon olamayacağı çok açıktı. Hagi’nin yerinde hangi teknik direktör olursa olsun beklenti içine girmek yanlış olurdu. Bütün kötü sonuçlara rağmen Hagi’nin takıma biraz olsun coşku aşıladığını söyleyebiliriz. Rijkaard’a göre farklı çözüm arayışlarında olduğunu da... Yine de takım elbiseli Hagi ile sahadaki Hagi arasında bazı farklar olması lazım. Teknik adamlık sadece antrenman bilgisi, taktik ve analizden ibaret değildir. Egosu yüksek ve yetenekli birbirinden farklı 25 insanı bir hedef etrafında birleştirmek, sorunları çözmek, kısaca yöneticiliktir aynı zamanda. Hagi’nin liderlik tarzının modası geçti. Misimoviç’in kadro dışı bırakılıp kendine kulüp bulması ile ilgili tatmin edici bir açıklama hala yapılmadı. Hagi kalan bölümde 1-2 iyi oyuncu kazandırabilir belki ama uzun soluklu başarılı bir takım yaratması bence zor.

- Biraz da lig liderinden bahsetmek gerek sanırım. Trabzonspor’un performansının diğer takımlara oranla fazlasıyla önde olduğu görülüyor. Onların bu başarısında diğer takımlardan ayrıldığı nokta ne oldu size göre?Trabzonspor 14-15 futbolcuyla oynuyor. Onur – Serkan, Giray, Egemen, Cale – Selçuk, Colman – Burak (Yattara), Jaja (Alanzinho), Engin – Umut. Bu ekibe Ferhat ve sakat Glowacki’yi ekleyebiliriz. Oyuncu kalitesi birbirine çok yakın. Bu oyuncu grubunun neredeyse tamamı 2,5 sezondur beraber oynuyor. Ve tabii Şenol Güneş faktörü. Dengeli bir ekip yarattı, futbolcularından maksimum verim aldı, Umut, Teofilo, Engin, Jaja krizlerinden az hasarla çıktı, soğukkanlı ve öğretici duruşuyla takımına ve şehre coşkulu bir ağırbaşlılık getirdi.

- Trabzonspor’un ikinci yarıda aynı performansını devam ettireceğini düşünüyor musunuz peki? Sizce onları şampiyonluk yolundan alıkoyacak en yakın takım(lar) kim?CNN TÜRK’teki Sınırsız Futbol’da bu hafta biraz da bu konuya değindik aslında. Son 30 yılda ligin ilk yarısını lider bitiren sadece 12 takım şampiyon olmuş. Bu da Trabzonspor’u çok zor bir devrenin beklediğinin en basit göstergesi. Trabzonspor’un şampiyonluktan edebilecek iki büyük tehlike var. Birincisi çok yüksek performans gösteren Burak Yılmaz ve Engin Baytar’da yaşanması muhtemel düşüş. İkincisi de şehir baskısı. Yönetim ve teknik heyetin ne yapıp edip şehirde tansiyonun düşük kalmasını sağlamaları gerekiyor. Bu belki coşkuyu da törpüleyebilir ama takımın yeterince enerjisi var ve asıl ihtiyacı olan sükûnet. Trabzonspor’u en çok Fenerbahçe zorlayabilir. Kayseri yarıştan uzaklaşır, Bursa ise daha fazla yaklaşamaz. Beşiktaş’ın 14 puanı kapatıp önündeki 4 takımı geçmesi neredeyse imkânsız.

- Türk Futbolunda özellikle iki yıldır dillerde olan bir “Anadolu Devrimi” tabiri var. Sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler? İstanbul’un büyüklerinin baskınlığı bitti mi?Anadolu Devrimi’nin gerçekleştiği veya tamamlandığı kanaatinde değilim. Bursaspor’un devrimi bütün Anadolu’nun devrimi değildir. Önümüzdeki yıllarda farklı şehirler şampiyon veya şampiyonluk mücadelesinin içinde yer

52 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 53: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

alan takımlar çıkartırlarsa Anadolu Devrimi’nden bahsedebiliriz. Son dönemde ligin eskisine oranla rekabetçi olduğu da su götürmez bir gerçek. İstanbul’un baskınlığı ancak şehir takımlarının daha çok destek görmesiyle kırılır. Burada belediye desteğinden değil taraftar desteğinden bahsediyorum.

- Bu doğrultuda biraz Galatasaray’a dönmek istiyorum. Kalli’nin gelişiyle başlayan yenileme çalışması yaklaşık 4 senedir devam ediyor. O sezonki şampiyonluktan sonra 2 sezon sonunda yaşanan hayal kırıklığı sürekli bu yenileme çabasına sürüklüyor yönetimi. Yapılan hamleler yetersiz mi kalıyor size göre yoksa değişim çalışmasının sürekli gerçekleşmesi mi istikrarı engelliyor?İkisi de. 2010 Mart’ındaki seçimden önce Adnan Polat ile yaptığımız söyleşide takımın iskeletinin kurulduğunu ve artık küçük takviyelerle yola devam edeceklerini söylemişti. Hasan Cemal ise sağlıklı bir iskeletin oluşmadığından dem vurmuştu. Galatasaray’ın sorunu getirdiği yabancıların kalitesi değil oluşturduğunu sandığı yerli iskelet. Oyuncuların Türk milli takımında oynuyor olması yeterli bir referans olarak görüldü. Bu sezon kadroya dâhil edilen yerlilere bakın: Mehmet Batdal, Çağlar Birinci, Musa Çağıran, Serdar Özkan, Ali Turan. Hiçbiri hemen ilk 11’de yer alacak düzeyde değildi. Yerli futbolcu kıtlığı aslında bütün kulüplerin sorunu. O zaman bu taramayı Gençlerbirliği’ne, Gaziantepspor’a veya diğerlerine bırakmayacaksınız. Bizzat kendiniz yapacaksınız.

- Galatasaray’ın bu sezon ligden ümidini kesmesi ve Avrupa Kupaları için hedef olarak Türkiye Kupası’nı seçmesini nasıl karşılıyorsunuz? Kupadaki başarı şansı nedir?Bu hangi büyük kulüp olursa olsun kabul edilebilir bir durum değil tabii. Ama Galatasaray’ın son 10 yıldaki 3 şampiyonluğuna bakarsanız futbol içinde ender rastlanabilecek koşullarda gerçekleştiğini görürüsünüz. 2’si hariç diğer sezonlarda da yarıştan erken koptu en azından iddiasını son 1-2 haftaya taşıyamadı. Hal böyle olunca bu çöküş kaçınılmaz oldu. Şartlar Galatasaray’ı kupayı kazanma veya final oynamaya mecbur etti. Kupaya ezeli rakiplerinden daha fazla motive olacağı için şansı biraz daha yüksek olabilir.

-Son olarak, size ilk yarının enlerini sorarak son vermek istiyorum röportaja.En iyi 11?Karcemarskas(GANT)- Serkan Balcı(TS)-Amisulashvili(KAY)-Egemen-(TS)-Hasan Ali(KAY)-Ernst(BJK)-Selçuk-(TS)-Emre-(FB)-Alex-(FB)-Emenike(KAR)-Niang(FB) “4-3-1-2”En iyi futbolcu performansı?Selçuk İnanEn iyi takım?TrabzonsporEn sürpriz performansı gösteren takım ve oyuncu?Karabükspor, Burak YılmazHayal kırıklığı yaratan takım ve oyuncu?Galatasaray ve Kasımpaşa, MisimovicEn keyifli maç?Bursaspor 1-1 FenerbahçeEn başarılı hakem?Cüneyt Çakır

-Röportaj teklifimizi kırmayıp değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için tekrar teşekkür ederim. Meslek hayatınızda başarılar.Ben teşekkür ederim. Çalışmanızda emeği geçen herkese başarılar.

53 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 54: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Futbolun evrensel ilkeleri içerisinde kalecileri saymazsak, hata yaptıklarında en fazla eleştiri oklarına maruz kalan oyunculardır stoperler. Kalecilerimiz ve stoperlerimiz hata yaptıklarında, eylemin sonlanışı büyük ihtimalle gol ile sonuçlandığı içindir onların yalnız adam oluşları. Herhangi bir yayın organında ve mecmuada, onlara ait görüntüler ya da videolar hep üzüntülü ve bir o kadar da hüzün dolu kareler içerisinde resmedilir.

Yazının detaylarına girmeden önce ‘stoper’ kelimesinin sözlük anlamına bir göz atmak gerekir kanaatindeyim: Stoper, durduran kimse veya şey’e denir. Bu bağlamda gün geçtikçe daha da hızlanan günümüz futbolunda, görevi en zor olan kimselerdir stoper diye adlandırdığımız defans oyuncularımız.

‘Durduran kimse veya şey!’ Öncelikle ‘durduran kimse’ bölümünü biraz açmak isterim; yani esas stoperlerimizi, yani Türk futbolunda birçok kimsenin “bizden çıkmaz!” diyerek adlandırdığı kişiler.

Aslında sanılanın aksine son yıllarda epey kalifiye defans oyuncuları çıkartmıştır Türk futbolu. Hepsi stoper olmamak üzere defans oyuncularımızdan kısa bir liste yapacak olursak:

ESAS STOPERLEREMRE KARATAS

1)Bülent Korkmaz: Cevad Prekazi’nin “gördüğüm en yeteneksiz futbolcu” dediği ama “yürekten oynadığı için çok başarılı olmaya başardı” diye tanımladığı tek kolu sarılı Kopenhag kahramanıdır O, hatırlatalım.

2)Servet Çetin: Rijkaard’ın ileri top çıkaramadığı için takımdan kestiği ama Galatasaray’ın son şampiyonluğunda ileri çıkarak birçok defa gol atan, takımın ruhunu sembolize ettiği söylenmiş ve görülmüş, ayak tabanına kafa sokan oyuncudur O, hatırlatalım.

3)Gökhan Gönül: Bir yandan “Arda Turan, Türk futbolunun çıkardığı son ve tek yıldızdır” diye yorumlar yapılırken, sırf sağ-bek olduğu için ne denli bir yıldız olduğu birçok kez unutulan paslanmaz demirdir O, hatırlatalım.

4)Egemen Korkmaz: Bonservisi elinde kulüp kulüp gezdikten sonra, Trabzonspor’da kendisine bir yer edinebilen, akabinde sağlamlığıyla diğer büyük kulüplerin “Biz nasıl bir hata yaptık?” diyerek hayıflandığı duvardır O, hatırlatalım.

54 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 55: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

5)Giray Kaçar: Gençlerbirliği Oftaş’ta yıldızlaşan, Trabzonspor ile mukavele imzaladıktan sonra Rigobert Song’dan formayı kapmış, futbolculuğunun yanında: siyah kuşak tekvandocu, lisanslı yüzücü, atlet ve kupa kaldırmış bir hentbolcudur O, hatırlatalım.

6)Ali Tandoğan: Beşiktaş’a yıllarca hizmet ettikten sonra, Bursaspor’da asistleriyle dikkat çekmiş ve bir de şampiyonluk yaşamış, aslında sanılanın aksine o kadar da yaşlanmamış olan bir defans oyuncusudur O, hatırlatalım.

7)Ömer Erdoğan: Gurbet ellerde futbola başlayan ve Galatasaray’a geldikten sonra Frank de Boer ve Bülent Korkmaz’ın gölgesinde kalıp, Bursaspor’daki başarısından sonra futbol kariyerinin sonlarına yaklaşmış olmasına rağmen Türk Milli takımına girmeyi başarmış, kafası hep sarılı olan defans oyuncusudur O, hatırlatalım.

8)İbrahim Üzülmez: Beşiktaş taraftarları tarafından “Katır” olarak ad takılan ama hep sevilmeye layık görülen, yıllarca orta yapamamakla suçlanmış, bazı futbolcular yatların üzerlerinde sevgilileriyle objektiflere yakalanırken bir röportaj sırasında yüzme öğrenmeye çalıştığını sıfır kompleks ile dile getirebilen ve birçok kimse tarafından aslında mevkisinin en iyisi olduğu itiraf edilemeyen ‘git gel’ İbo’dur O, hatırlatalım.

Hangi yayın organı olursa olsun, hep ikili mücadeleler sırasında ya da üzgün surat ifadeleriyle resmedilmiş yalnız ama vefalı futbolcularımızdan sadece bazılarıdır onlar. Çizgiden top çıkarttıklarında kahramanımız olan; fakat geri pas verdiklerinde abartısız söylüyorum: “birçok hadsizin sövdüğü” oyuncularımızdır onlar. Aslında defans ve üstelik bir de stoper oyuncusu olmak bir ikilem gibidir. “Yerimde mi kalsam yoksa birazda ileriye destek versem mi” diyerek akılları bir gidip bir gelen kimselerdir stoper mevkii sahipleri. Yani total futbolunun içerisinde, işleri totale vurulduğunda en zor olanlardır onlar.

İlk bölümde ‘durduran kimse’ kısmını anlattıktan sonra biraz da ‘durduran şey’ kavramını açmak isterim.

‘Durduran şeyler’, saha dışındaki stoperlerimizdir; yani ben, sen, sizler ve medya organlarımızdır.

Kısacası hepimiz.. Adı üstünde; ‘ŞEYLER’

Çünkü kalecilerimizi ve hatta stoperlerimizi karşımıza alıp da, bir geri pas atıldığında, kaleci tarafından bir hatalı gol yenildiğinde, adam kaçırdığında ve hatta adam adama markaj yapamadığında eleştirmeyi bir marifet bilip, belden aşağı vuranlarız bizler. Öyle olmadığımızı her platformda iddia edebilecek potansiyele sahip olup da, aslında öyle olanlarız bizler.

Çünkü sahip çıkmasını bilmediğimiz halde, “SAHİPLER” gibi davrananlarız bizler; yani Türk futbolunu esas durduran şeyler, BİZLER.

55 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 56: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Tarih demek böyle bir şey, ilgili zamanları yaşayanlar göçüp gittikçe, işine geldiği gibi yazıla gelen, yutturula gelen yalanlar bütünlüğü. Oldum olası sevemedim tarihi bu yüzden. Misal, Fatih Sultan Mehmet’in, gemileri İnönü Stadının önünden sürükleyerek İstiklal Caddesine çıkışına, Nevizade’de mola verip şarap, kuzu çevirme partisi yapışına, Tayyip Erdoğan Stadında yeniçerileri maça götürüp, bir baba hindi çektirdikten sonra, Hacı Hüsrev’de üçlü sarıp kafaları buldurup, Allah Allah nidalarıyla Haliç’e daldıklarına, Bizans’tan 3 puan alıp döndükleri yalanına asla inanmadım. Madem bu kadar güçlüsün, takımına bu kadar güveniyorsun, ne gerek var? Sal yüzme takımından bir yeniçeri. Tophane’de Ali Baba’da nargile içsin, Yüksek Kaldırım’da bir kere milli olsun, gece karanlığında insin Karaköy Rıhtımına, kessin Eminönü’yle arasında gerilmiş zinciri, daha kolay yoldan kupayı alıp dönsün. Yok, olmaz, olayın böyle cereyan ettiğini karşı taraftan bir kişi yazmaz. Üzerlerine yağ dökülen, kazığa oturtulan çapulculardan da eser kalmayınca, çağır İlberoviç’i, Murat Bardakçı de Souza’yı, yazsınlar sana görmüşler, yaşamışlar misali yalan tarihini.

Neymiş efendim Galatasaray 14 sene Şampiyon olamamış. Yalan o kadar yerli yerine oturmuş ki, bizzat yaşamış olan bizler bile inanmışız. Bırakın

inanmayı, bu yalanla övünür olmuşuz. Anılan periyotta tribünde olanlar sanki birer madalya takmışlar omuzlarına. Sanki yeni nesil taraftar da, böyle bir jenerasyon geçirip, yalan tarihinde kendine bir yer aramakta. Ve sanki ancak böyle bir zamanı yaşayıp da, hala takımına yüksek sevgiyle bağlı kalmışsan taraftarlığın tescil edilecek.

Böyle bir şey yok çocuklar. Madem biz 14 sene Şampiyon olamadık, hayaletspor mu şampiyon oldu o kadar sene? Türkiye’de takımlardan bir haber yabancıya söylesen, biz şu kadar yıl şampiyon olamadık, en yakın rakibimiz olan Fenerbahçe ile Şampiyonluk sayımızla ilgili bir tahmin yap diye sorsan ne cevap verecek. Arada kapanmaz bir uçurum olması lazım. Nitekim son 10 yılda kendi sahalarında aldıkları galibiyetlere bakılırsa biz aradaki farkı kapatamayız. Bir kere 14 sene değil, 13 sene biz Şampiyon olamadık. Seri başlamadan önceki 3 sene biz şampiyon olmuştuk, seri sonunda da 2 sene olduk. Yani 18 futbol lig sezonundan 5 defa Şampiyon çıktık. Aynı 18 lig sezonunda, sidik yarışına tutuştuğumuz Fenerbahçe de 5 defa şampiyon oldu. O süreyi hesaba iyi katarsak 6 defa Şampiyon olan Trabzonspor her üçümüze de nal toplattı. 3.üyü de Beşiktaş olarak gerçek tarih defterlerine kayıt ediyorum. Yani demem şu; 20 yaşında ilk defa sigara içen çocuğun, 20 senedir ilk defa sigara içiyorum demesi gibi bir şey. Biz de doğrucu Davut’uz ya, Boklu Dere tarih yazıcı yalamaların yazdıklarını yutmuşuz bu güne dek. Ulan daha biz tarih olmadık, yaşadık o günleri, gerçeği zapta geçirmek boynumuzun borcu.

Tozu dumana katarak yutturdukları bir yalan da, Eskiden Galatasaray’ın taraftarı hiç yokmuş, kapalıda ancak 2 direk arasını dolduruyorlarmış falan. Bu yalanı en az 20 defa Turgay Şeren’den dinledim, okudum. Şu resimdeki Kaptan Turgay’ın sahaya çıkışına bakın. Tribünlerdeki yoğunluktan, bu güne oranlayıp, ne kadar taraftar olduğunu tahmin edin. Adamımız bunamış, diğer taraf da işine geldiği için ses çıkarmamış ve bu büyük yalan bu günlere kadar gelmiş. Sıkımı bir yalancının, aynı tarihlerde Fenerbahçeli azdı diye yalan söylesin. Öyle bir şey yok, ben 1970 de çıktım tribünlere. Bütün takımlar İnönü, o zamanki Mithat Paşa Stadında oynardı

TÜRK FUTBOLUNUN

YALAN TARİHİ NAZMI HASDEMIR

56 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 57: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

maçlarını ve Fener’in maçında tribünler nasıl salkım saçaksa, bizim maçta öyleydi. Bırak 3 büyükleri Vefa bile en az 20.000 kişiye oynardı. Turgay Şeren herhalde Papazın Çayırında oynanan maçları hesaplamış, Taksim Stadında oynana maçlara gitmiş çocukken, aklı sıra dürüst adam ya, bize yutturacak. Nasıl olsa 40 senedir tribünde olan adam kalmadı bizden başka. Yeni nesil de bize biat edecek, bizi taraftar peygamberi sanacak. Sanki biz olmasak Galatasaray taraftarı olmayacakmış gibi masallara inanıyorlar. İnanmayın, hatta sizler bizden daha önemlisiniz aslında. Bizim o zamanlar yapacak hiç bir şeyimiz yoktu, maçları radyodan dinlerdik. Ya maça gidecektik, ya Deniz Gezmiş’in peşine takılıp Nurhak’larda halay çekecektik. Gerçi ben kendi payıma, hem taraftarlık yapıp, hem de onların peşi sıra marşlar söyledim ama sayılmaz tabi, azınlıktı böyle çocuklar. İnanıyorum ki, misal şimdiki takım o zaman olsa, şimdiki teknoloji aynen geçerli olsa, maçlar televizyondan yayınlanıp, pozisyonlar hödükler tarafından yorumlansa ve sizin gibi akıllı olup yapabileceğimiz yüzlerce alternatifimiz olsaydı maça falan götüremezlerdi bizi. Kimse kimseyi kandırmasın, yalanlara da inanmasın.

Ramses olmuş yazarlar, aklı sıra insanlık dersi verecekler ya, kendilerinin nasıl kibar, medeni olduklarını yazacaklar ya, sizlerin kafasını bulandıracaklar ya. Efendim, eskiden bütün taraftarlar iç içe otururmuş, Fenerlisi, Galatasaraylısı yan yanaymış. Hiç kavga etmeden kuzu kuzu maç seyredilirmiş. Küllüm yalan, inanma sakın. Biz niye böyle maç seyredemiyoruz, yabani miyiz diye de düşünme. Bu yalanı yayanlar da Çengel Hüseyin’i, Baba Hakkı’yı seyredenler olsa gerek. Ben 41 yıllık tribün hayatımda, Fenerliyle yan yana bırak stadyumda, televizyonda bile Galatasaray maçı seyretmedim. Ha bir gerçek var, bazımız yan yana, omuz omuza olduk. O zamanlar tribünler yarı yarıya iken, kapalıda, açıkta sınırda bulunanlar yan yana maç seyrettiler. Bende oldum o yüksek gerilim yüklü sınırda. Ne var ki hiç bir maçta dostane olmadık. Atılan her gole tribünlerin tam orasında, yan yana olan iki kişiden birinin sevindiği anları yaşadım. Maçın atmosferine göre, golde sınırın kaydığını gördüm. Önce tek sıra, sonra 2, 3 derken yığınla polisin stadın en güzel yerini bölmelerine sebep olanlardan oldum. Sonrasında belki birçoğunuzun hatırlayacağı gibi endüstriyel futbola boyun eğip şimdiki tribün platformuna hep beraber tanık olduk. Yani yalan çocuklar, yalan. Hiç bir Galatasaraylı, gidip de kendi maçını rakip takım taraftarı arasından izlemedi. Hiç birimiz, gidip de şu Fenerbahçe güzel oynuyormuş lig maçını seyredelim demedik. Bu arada tam zamanı bir anım var onu yazayım.

Galatasaraylı arkadaşım vardı, Murat Haznedaroğlu, yönetici Semih Haznedaroğlu’nun amcaoğlu. Abisi Günay, Adanaspor’da oynuyordu. Bize kapalıdan bilet verdi 2 tane. Tıklım tıklım Fenerbahçe kapalısının içinde deli iki Galatasaraylı. Tezahürat yapmayan, yalandan kaynayan. 60 dakikada Günay gol attı. Bizim Murat gol diye havaya zıplamasıyla koca stadyumda o koca adamı kaybettim. Araziye uyup ben de kaybolduktan sonra maçtan sonra ağzı burnu kan içinde buldum Murat’ı. Tamam Fener gol yediğine zaten seviniyordu da, o anda abisinin attığı gole sevinmişti.

İşte budur, anlattıklarım ayniyle vakidir. Bu gerçek diye anlatılan yalanlar, sahiden gerçek olsalardı, hiç şüpheniz olmasın bu günlerde taraftar diye bir olgu olmazdı. Taraftarlık biraz da bu futbol dışı olaylardaki görüş, duruş ve tavır koyuşla oluştu.

Bu yazım, bu senenin son yazısı olsun, sonunda siz de tarih oldunuz, gelmiş geçmiş en kötü takımı seyrettiniz. Ali Sami Yen’deki son maçı seyredip, Seyrantepe’deki ilk maçı seyredeceksiniz, tarihin en kötü Başkanını gördünüz, bizim 41 senede ettiğimiz küfrü siz tek bir sezonda ettiniz. Ramses, Heredot olmak için bizim gibi senelerce beklemenize gerek kalmadı. Hiç şüpheniz olmasın, ne kadar zor durumda da olsa takımınız, mutlaka çıkaracak leylek, tarih önünde cümbür cemaat, ne kadar heder edilmeye çalışılsa da çıkacak bir delik bulunacaktır.

Dünyanın daha bir çekilir, daha bir yaşanır olması için, keşke sizin gibi, 1,2 ve daha çok çocuk Galatasaraylıyım diye bağırabilseydi. Hepinizin gözlerinden öper, ilerleyen yıllarda tuttuğunuz takım gibi başarılı olmanızı gönülden dilerim.

Ne mutlu Galatasaraylıyım diyene...

57 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 58: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Futbol dünyasındaki yeni akım, futbol kariyerleri erken biten ya da hemen hiç olmayan teknik adamlar. Artık teknik direktörler de futbolcular gibi yaşken eğilmeye başlıyorlar. Jose Mourinho efsanesi bir kenara, 2 sene önce Galatasaray’ı çalıştıran, şu sıralar Bundesliga’da Eintracht Frankfurt ile beklentilerin üzerinde performans gösteren Michael Skibbe, bir dönem Gençlerbirliği ile ciddi başarılar kazanan Ersun Yanal yakınımızdaki örnekler. Rafael Benitez pek de parlak olmayan futbolculuk kariyeri ile bu örnekler arasında kendine yer bulabilir. An itibari ile 50 yaşında olan bir dönemlerin alt lig liberosu, an itibari ile dünyanın en iyi teknik adamları arasında.

Futbola Real Madrid altyapısında başlayan Benitez’in pek parlak olmayan futbol kariyerinin aksine sağlam bir teknik adamlık altyapısı var. Teknik adamlık kariyerine de Real Madrid altyapısında başlayan ve altyapının her kademesinde görev alan Rafael Benitez’in CV’sinde kısa süre ile çalıştırdığı Real Valladolid, Osasuna, Extramadura ve Tenerife var. Ancak asıl çıkışı 3 yıl boyuncu çalıştırdığı ve 31 sene sonra şampiyonluğa ulaştırdığı Valencia ile yaptı. Aradan geçen bir senenin ardından takımı tekrar tepeye taşıyan Benitez, CV’sine UEFA Kupası şampiyonluğunu da eklemişti. Valencia günlerinde, ilerleyen zamanlarda mental açıdan bir hayli değiştireceği hücumcu bir 4-2-3-1 benimsedi. Bu yapının içerisinde zaman zaman rakibi caydırıcı boyutlara ulaşan alan savunması kullanan Benitez Liverpool günlerinde bunu başka bir boyuta taşıyacaktı.

Valencia ile gelen şampiyonluğun ardından Benitez için kapıların açılması uzun sürmedi. 2004 yılında Premier Lig’in şampiyonluğa hasret efsanesi Liverpool Rafael Benitez’i kulübe getirirken ana hedef olan lig şampiyonluğu dışındaki diğer yarışlardan sonuç almayı bekliyor muydu acaba? Houllier ile nispeten toparlanan ve tatsız futbolla dahi olsa şampiyonlar liginin gediklisi haline gelmiş takım, vasat Fransızların istilasına uğramıştı. Valencia’da sağlam bir takım kurgusu yaratarak kendisinden daha iyi kadroları geride bırakmayı başaran Benitez Liverpool kariyerine pek de iyi başlamadı. Houllier’nin arkasında bıraktığı vasat Fransızların yerini, vasat İspanyollar almaya başladı(Xabi Alonso’yu ayrı tutmak gerek). Ligde parlak bir dönem geçirmese de, takım oyunu ve taktik disipline inanan Benitez, Liverpool’u da bu şekilde yonttu. İlk sezonunda takımı Şampiyonlar Ligi finaline taşıyan Benitez, Milan’ı geçerken son derece sıradan bir kadroya sahipti. İlk yarısını 3-0 geride kapattığı maçın ikinci yarısında muhteşem bir geri dönüşe imza attı Liverpool. Benitez’in taktik müdahalesinin bu geri dönüşteki etkisi kesinlikle yadsınamaz. Maç öncesi planlarının hemen tamamının uygulamada çöktüğü ilk yarıda sakatlanan Harry Kewell’ın yerine Vladimir

MUZAFFER CAN MUTLU

RAFAEL BENİTEZ VE FUTBOLU!

58 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 59: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Smicer’i alan Benitez, devre arasında Finnan’ı kenara alıp Dietmar Hamann hamlesiyle oyunu bambaşka bir kurguya büründürdü. Oyunu Milan yarı sahasına yıkmayı başaran Liverpool efsane bir geri dönüşe imza attı. Benitez’in müdahalelerinin ve devre arası yaptığı konuşmanın etkisi %100’dü. Bireysel yetenekleri karşılaştırıldığında birbirleri arasında ciddi farklar olan iki takımın kafa kafaya gitmesinde teknik adamların etkisi yadsınamaz. Lucescu’nun 2002 yılında Galatasaray’ın mevcut kadrosu ile yaptıkları da buna verilebilecek somut örneklerden biridir.

Sonraki sezonlarda Liverpool’u Avrupa’nın en iyi alan savunması yapan takımına dönüştüren Rafael Benitez, Anfield Road’da geçirdiği 6 yılda sadece bir kere lig şampiyonluğunu kovalayabildi. Takımın diğer sezonların tamamına yakınında lige çok erken havlu attığını da belirtelim.

Rafael Benitez Avrupa’nın en iyi taktisyenlerinden biri. Rakip analizi ve takımını rakibe göre hazırlamak konusunda gerçek bir uzman. Ancak gereksiz ders çalışan öğrenciler gibi; bazen asıl odaklanması gerekenleri gözden kaçırıyor. 6 sene boyunca sağlam savunma temelli, rakibe göre hazırlanarak ve sık rotasyon yaparak kurduğu yapı hedef maçlar dışında hemen hemen sonuç alamadı. Takımın özellikle hücum anlamında baskın bir oyununun olmayışı, genel bir şablonun olmayışı, motivasyonu düşük iç saha maçlarında ciddi sıkıntılara yol açtı. Şampiyonluğun kovalandığı 2008-2009 sezonunda Anfield’da alınan üst üste beraberlikler takımın olası ilk Premier Lig şampiyonluğunu engelledi. Benzer şekilde deplasman maçlarında da kaleye gitmekte zorlanan, oyunu derinde kabul eden ve gol bulamadığı maçlarda ciddi şekilde zorlanan bir takım vardı.

Her şeye rağmen Benitez’in yarattığı kurgu 2009-2010 sezonuna kadar Avrupa’da çok önemli işlere imza attı. 2009 yılında Liverpool’da iyice ayyuka çıkan ekonomik sıkıntılar Benitez’in transfer hareketlerini kısıtladı. Önceki dönemlerde Xabi Alonso, Fernando Torres, Dirk Kuyt gibi nokta atışlar yapan Benitez de, aslında pek masum değil. Liverpool’da geçirdiği yıllarda birçok transfer fiyaskosuna imza atan Benitez, Xabi Alonso’nun Real Madrid’e gidişi sonrası yerini Alberto Aquilani ile doldurmaya çalışarak, bir anlamda kendi ipini çekti. Şampiyonlar Ligi’ne Aralık ayında “güle güle” diyen Liverpool, ligden de çok erken koptu. Kısıtlı kadroyu taşıyan Steven Gerrard ve Fernando Torres’in sık sakatlanması ve bir türlü form tutamaması da kötü gidişi körükledi. Benitez yavaş yavaş yolun sonuna gelmişti. Avrupa Ligi yarı finalinde Atletico Madrid’e elenen Liverpool ligde Avrupa potasına kendini atmayı son anda başardı.

Haziran ayı geldiğinde 50 milyon € transfer bütçesi talep eden Benitez ile Liverpool artık yol ayrımındaydı. Taraftar desteği arkasında olan teknik adamı, parasız kulüp patronları geri çevirdi ve yolların ayrılmasına karar verildi. Benitez ile futbolcular arasında ciddi gerginliklerin olduğu da, hocanın kulüpten ayrılmasıyla birlikte konuşulanlar arasında.

59 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 60: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

2000’lerin ilk 10 yılına damga vuran bir teknik adamın Inter tarafından Mourinho’nun selefi ilan edilmesi pek garip değil. Chelsea günlerinden kanlısı Mourinho’nun takımının Şampiyonlar Ligi şampiyonu unvanını koruması adına Benitez’den daha iyi bir seçim olamazdı. Lakin işler pek de düşünüldüğü gibi gitmedi. Benitez’in aklında kendi Inter’ini yaratmak vardı. Ancak ortadaki realite göz önüne alındığında oynanması pek doğru bir kumar değildi. Ligde son derece rahat olsa da, Avrupa’da Mayıs ayına kadar devam eden takımın, hemen tamamı Dünya Kupası’na gitmişti. Bu trafikten hasarsız kurtulmak imkânsızdı. Sonuç olarak sezona Süper Kupa finalini kaybederek başlayan Inter, daha önce kazandığı yetileri dahi uygulamaktan acizdi. Kötü başlayan sezon lig ilerledikçe daha da kötü bir hâl aldı. 2 senedir tüm hedef maçları kazanan takım, evinde dahi sonuca gidemedi. Hücum edemeyen, savunma yapamayan bir takım görüntüsündeydi. Sadece İtalyan medayası ile değil, halefi Mourinho’nun tacizleri ile de uğraşmak zorunda kaldı. Geçen sezonun kahramanlarının yorgunluklarını ve olası sakatlık risklerini, meşhur “rotasyon”u ile çözmeye çalışan Benitez, takımdaki sakatlık salgınına engel olamadı. Sezon başında fazla transfer kovalamayan Inter, İtalya’daki yeni talimat dolayısıyla kadrosunu boşaltınca, Benitez’in elinde çocuklar kaldı sadece. Sonuç olarak son 4 yılın baskın takımı liderin çok gerisinde, önceki sezona göre oldukça vasat bir performans göstermişti. Benitez’in İtalya planları fiyasko ile sonuçlandı. Inter olayı fazla uzatmadan Benitez ile yollarını ayırdı.

Benitez’in yeni bir şeyler yaratma çabasının Inter macerasındaki en büyük hatası olduğunu düşünüyorum. Benitez ile konuşmadan fazlasıyla farazi olacaktır söylemlerimiz ama Mourinho gibi bir adamın arkasından temizliğe girişmesini ve kendi takımını yaratmasını istemesini garip karşılamıyorum. Brian Clough-Don Revie çatışması yok belki ama Mourinho’nun bıraktığı Chelsea’de, saha içi dinamiklere ufak eklemeler yapan Hiddink ve Grant takımı gayet başarılı bir şekilde yönetmişti. Benitez bu yola gitmeyerek kendi sonunu hazırladı. Mourinho sonrası, oyuncular ile kurduğu iletişimin de pek sağlıklı olmadığı kanısındayım.

Benitez’in iyi bir tatile, yeni, taze bir başlangıca ihtiyacı olduğu kesin. Önce Liverpool gibi dengeleri çok sağlıklı olmayan bir kulüpte çalıştı. Sonrasında yaptığı her hatada Mourinho isminin suratına vurulduğu bir kulübe gitti. Çok katılmasam da, takımı enkaza çevirdiği kamuoyunun ortak fikri. Benitez’in yenilenmeye, yeni bir bakış açısına ihtiyacı var. Eğitimi, futbola bakış açısı ile dünyanın en analitik teknik adamlarından biri olan Rafael Benitez’i, Avrupa’nın tepesinde görmemiz fazla uzun sürmeyecektir.

60 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 61: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

XAVİ HERNANDEZ Bu ay Levante karşısında forma giyerek Barcelona tarihinde en fazla forma giyen oyuncu olan Migueli’nin rekorunu egale etti. Xavi Hernandez, başlı başına bir efsane oldu.

Page 62: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

- Öncelikle bize biraz kendinden bahseder misin? Nasıl başladı video hayatın?İnternette fazlasıyla boş vakit bulduğum için kendime uğraşacak meşgale ararım hep. Önceleri blog, forum sitesi işleriyle falan uğraşmıştım ama onlar sıktı kapattım. Youtube’da futbolcu klipleri hep izlerdim, bir gün yapmayı denesem nasıl olur dedim. Pro Evoulution Soccer oynarım sık sık. Orada attığım golleri kaydedip bir klip yapmayı denedim. Daha sonra daha profesyonel programlara doğru geçip futbolcu klipleri yapmaya, denemeye başladım. Böyle gelişti.

- Yaptığın işler çok başarılı. Umarım daha sık görürüz bu çalışmaları. Sanırım kendi kendini geliştirerek geldin bu noktalara. Youtube’da oldukça fazla takip ediliyorsun. Daha fazlasını görebilecek miyiz?Sağolun öncelikle. Yaptığım çalışmaların beğenilmesi mutlu ediyor tabi beni. Sonuçta bu işten herhangi bir maddi gelir vs elde etmiyorum. Sadece beğenilmesi, izlenmesi amaç. Programı kullanmayı, öğrenmeyi kendim yaptım. İnternette zaten bir çok videolu anlatım var. Biraz bu işe yatkın ve istekli olan herkes yapabilir. Daha fazlasına gelince, mutlaka olacaktır

- Peki futbola doğru gidelim biraz. Galatasaray senin için ne anlam ifade ediyor?Galatasaray’ın benim için anlamı çok büyük. 8-9’lu yaşlarımdan beri maçları takip ederim, tabi o zamanları canlı izleme fırsatım olmuyordu şimdiki gibi. Radyolardan, özetlerden yada açık kanallar verdiği zaman izleyebiliyordum. Fanatik derecesinde Galatasaraylı olduğumu söyleyebilirim. Bu son zamanda alınan kötü sonuçlara maalesef fazla üzülemiyoruz bile ama geçen sene yada diğer senelerde 1 puana bile 1-2 gün üzülüp kafama taktığımı bilirim. Kötü sonuçlar alsak da seviyoruz, üzüldüğümüz olduğu gibi sevindiğimiz de çokça oluyor. Hayatımın büyük bölümünü kapsadığını söyleyebilirim Galatasaray’ın.

- Takımı nasıl buluyorsun bu yıl? Tarihin en kötü dönemlerinden birini geçiriyoruz. Suçlu bulmaya mı çalışıyorsun yoksa iyimser mi bakıyorsun?Kötü sonuçlar futbolda oluyor. Bundan önceki yıllarda da iyi olmadığımız dönemler vardı. Skibbe’li dönemle başlayıp B.Korkmaz ile biten sezonda 5. olduk, daha sonra Rijkaard ile 3 olduk ve şuanki durum. Bu yılı bir kenara bırakırsak önceki sezonlarda hep iyimser bakıyordum fakat bu sezon yapılan hamleler, yanlış tercihler normal, iyimser karşılanacak gibi değil. Yapılan çok hata var; var ki bu haldeyiz zaten. Türkiye Kupası elimizde kalan tek hedef gibi görünüyor. Devre arası yapılacak hamleler ve yeni stada geçiş ile daha iyiye gitmeyi umuyoruz, önceki hatalardan ders çıkarılmasını bekliyoruz tabi. Yönetim, Futbolcu, taraftar hepsinin suçu var mutlaka bu durumda. Şanssızlıklar da olmadı değil fakat daha büyük etken yapılan hatalar. Şanssızdık deyip onların arkasına sığınırsak hata yaparız diye düşünüyorum. Bundan sonrası için daha iyiyi ummaktan başka yapacak birşeyimiz yok.

Ali Sami Yen stadı hakkında düşüncelerin neler? Büyük anılar, hiç gitme fırsatı bulabildin mi? -son video çok duygusaldı-

ultrAslan JohanBir çoğunuz onu videoları ile tanıyorsunuz. uA Johan nickli Galatasaraylı bu arkadaşımız, yaptığı eserlerle içindekileri piksellere döküyor. Ve bunları tamamen kendi yeteneği ile gerçekleştiriyor. Sizler için onunla küçük bir söyleşi yaptık...

Söylesi: MUHAMMET GULHAN

http://www.youtube.com/user/runaway18styla

62 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 63: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Ali Sami Yen’e gitme fırsatım hiç olmadı maalesef. Türk Futbol Tarihinin en büyük başarılarının yaşandığı stad. Bir çok başarının, zaferin yanında hüzünlerin, hayal kırıklıklarının yaşandığı bir stad. İkisini kıyaslarsak tabi zaferlerin, mutlulukların çok daha fazla olduğu apaçık ortada. Sadece Galatasaray taraftarının değil tüm futbol severlerin unutamayacağı bir stad. Videoya gelirsek. Çok uzun zamandır yapma planım vardı ancak bir türlü yapma isteği gelmiyordu. Özellikle bu sezon klip yapmak hiç yok desem yalan olmaz. Bunda takımın kötü gidişi önemli bir etken tabi. Bir akşam görüntüleri topladım ve kesmeye başladım. Daha sonra yaptıkça devamı geldi ve ortaya klip çıktı. Çok daha güzel birşey de çıkabilirdi tabi ortaya ama 2 günlük bir çalışmanın ürünü olarak o çıktı ortaya. Taraflı, tarafsız birçok kişi tarafından baya da beğenildi, beğenilmesi de tabi beni mutlu etti. Her ayrılıkta olduğu gibi bu ayrılık da üzücü tabi ki.

Peki Galatasaray dışında hayranı olduğun bir takım var sanırım. Liverpool. Bu hayranlığın nereden geliyor? İki takımında bu sezonda kötü performans sergilemesi senin için ayrı bir tesadüf ve kırgınlık...Evet, maalesef Liverpool’a hayranlığım bundan 3-4 sene öncesine dayanıyor, taze sayılır. Gerrard ve Torres özel olarak beğendiğim ve sevdiğim oyuncular, taraftarlarının kulübe müthiş derecede bağlı oluşları ve tabi renginin de kırmızı olması beni onlara çeken bir durum diyebilirim. Belki de bende mi bir uğursuzluk var, elimi attığım takım kan kaybediyor, şaka bir yana tabi. Öyle her ligden tuttuğum bir takım yok. Dediğiniz gibi bir Galatasaray ve Liverpool. Tabi L’pool Galatasaray’ın yanına yaklaşamaz. Fanatiklik derecesinde değil, ama sevdiğim, maçlarını takip ettiğim bir takım. Onlar da tabi umarım eski günlerine dönerler, daha başarılı sonuçlar alıp mutlu ederler taraftarlarını.

Forum, blog gibi sanal mekanlara girer misin? Özellikle futbol blogları son dönemde büyük bir ağ oluşturdu ve bu bilgi paylaşımı bu ortamda medya dışında çok önemli değerler olduğunu fark ettirdi. Ne düşünüyorsun?Eskiden birçok forum sitelerine üyeydim, sık sık yazardım fakat daha sonra bu sayı azaldı. 1-2 forum sitesi dışında yazmıyorum ama arada girip okuduğum forumlar da var. Bilgi alışverişi, tartışma ortamı oluşu tabi güzel şeyler forumlar açısından. Blogları da bir ara çok sık okuyordum, yine arada girip okuyorum ama niyeyse eskisi gibi öyle uzun uzun yazıları okuyasım gelmiyor. Türk insanının genel durumudur 3-4 satırdan fazlasını okumaya üşenir, bende de oluyor bu sıklıkla. Onun dışında Twitter’da da yeni sayılırım. O platformda da bir çok bilgi alışverişi oluyor. Uzun uzun blog yazılarını okumayı bırakışım belki de bu yüzdendir. Twitter’ın daha da yaygınlaşması onların da okunulurluğunu azaltmış olabilir. Yine de arada girip okuduğum bloglar da var.

Peki genel olarak Türk Futbolu üzerine düşüncelerin neler? Son dönemde bu tablo Anadolu devrimi ya da Türk Futbolunun çöküşü olarak yorumlanıyor. Sen neler düşünüyorsun?Andolu takımlarınında son dönemde yaptığı olumlu hamleler yadsınamaz ama bunda 3 büyüklerin yanlış hamleleri, kötü gidişatının da etkisi var. Ülke futbolu bazında çıkardığımız, önemli yerlere gelebileceğini düşündüğümüz futbolcular azaldıkça böyle bir isim ortaya çıktığında; o oyuncuya sahip Anadolu takımı belki abartılı belki de kendince haklıı sebeplerden yüksek fiyat çekiyor. Diğer takım da o parayı verip o oyuncuyu alıyor. Bu anadolu takımı açısından baktığımızda başarılı bir hareket, alan takım açısından bakınca da başarısız. Aldığı parayı daha akıllıca kullanan Anadolu takımları da daha güçlenirken diğer takım yaptığı yanlış hamlelerle güç kaybediyor. Tabi tek sebep bu da değil. Futbol açısından baktığımızda da artık daha sert futbol oynnıyor ülkede. Bu da kadro kalitesi olarak daha düşük takımlar için avantaj, diğer takım için yıldırıcı güç; dezavantaj oluyor. Toparlarsak Anadolu kulüplerinin yaptığı akıllıca hamleler eskiye nazaran daha iyi yalnız Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe gibi kulüplerin yaptığı hatalı hamleler de onların başarılarında önemli bir etken.

Peki, sohbet için teşekkürler. Başarıların devamını dilerim.Ben teşekkür ederim, söyleşiyi organize edip, teklif ettiğiniz için. Sizin de başarılarınızın devamını dilerim.

63 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 64: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Hiç şüphesiz ki hepimizin hayatında farklı anlamlara sahiptir teknoloji kelimesi. Sen istemesen de hayatının tam orta yerindedir. Engelleyemezsin, karşısında duramazsın ve pek tabii durduramazsın onu.Geçenlerde Washington Üniversitesi mezunu ve NASA kökenli bir Türk üstadı ile tanışma şerefine nail oldum. Çok değerli sunumunda söylediği bir cümleye hayli takıldım: “İnsan gözü yaklaşık 67.000 pixel’dir” dedi üstat. Yani bu aslında şu demek değil midir ki: “İnsanoğlunun hayatı aslında onun farkında olmadığı kadar net”. Çok eminim ki birileri ‘görmek’ ya da ‘bakmak’ arasındaki farkları bir yerlerde tartışamaya devam edecekler ama ben ASLA! Ben bundan sonra bunu tartışamam çünkü ben 67.000’i yadsıyamam. Çünkü her şey aslında gerçekten çok net! Netmiş.. Mutluluğu, öyle şişirmeli yüksek pixel’li kameraların merceklerinde aramanın pekte anlamı yokmuş galiba. Sadede gelecek olursam: Ben futbolla yatarım, futbolla kalkarım. Bu 67:000’i futbola dökmeyeceksem benim için ne anlam ifade edebilir ki?.. Ben, ünlü ama aslında ünsüz spor yazarlarını okurken 67.000 ile görüyormuşum.. Ben, Türkiye’de bir derbi maçını 67:000 ile izliyormuşum.. Ben, sayısı düzinelerce olan, ama reyting değeri bile önemsenmeyen spor programlarını dinlerken ve izlerken bile, 67:000 gören gözlerimi kırpıp hayretler içerisinde kalıyormuşum. Peki o zaman nedir bu zırvalıklar? Ne anlatıyor bu adamlar? Ne yazıyorlar diğerleri? Ya da en azından yazılanların yazım değeri nedir? Var mıdır en azından? Peki ya diğerleri?.. O yeşil çimlerin üzerinde nereye ve hangi amaç için koşuyorlar benim ülkemde? Koşarken seçtikleri maçlar için mi koşuyorlar yoksa seçmedikleri için mi? 3 ya da 5 büyük oldukları için mi koşuyorlar yoksa onlar aslında KÜÇÜKLER mi? Yine de bir umut, bunların hepsinin sanrılar ya da sanrımalar olduğuna inanmak istiyorum bir şekilde. Çünkü ben El clasico’yu 90 dakika boyunca 67.000 ile izlemişim. Artık yok öyle! Artık, önümüzdeki maçalara değil de kimler ARTIK ona bakacağız tam olarak 67.000 ile! Artık hadsizler, harbiler mi ona bakacağız! Bir yerlerde… 67.000 ile…

FUTBOLU PIXSEL PIXSEL SANRIMAKEMRE KARATAS

64 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 65: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Brian LAUDRUPDanimarkalı Futbolcu

Orta saha(22/02/1969)

1969 yılında Dünya’ya gelen Brian Laudrup’un futbolcu olmasındaki en büyük etken futbol mesleğini seçen bir aileden geliyor olması. Babası Finn eski bir futbolcu ve abisi Laudrup ise gelecekte etrafına ışık saçmaya meyillenmiş kaliteli bir kumaştı. Brian’ın kariyeri Brøndby IF takımının altyapısında başladı. Gösterdiği başarılı grafik ile Brian kısa sürede Milli Takım’a seçilmeyi başardı. 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılamasa da o turnuvanın ardından Danimarka Milli Takımı’nda düzenli olarak forma giymeye başladı. Danimarka Milli Takımı’nda gösterdiği performans Brian’ın Bayern Munih’e transferini gerçekleştirecekti...

Brian için Bayern Munih’te işler iyi gidecekti. 2 yıl formasını giydiği Bayern Munih’te 1992 yılının sonunda Danimarka ile Avrupa Şampiyonluğu yaşadı ve bu kariyerinin efsane olmadan önceki döneminde yakaladığı büyük başarılardan biriydi. Brian iz bırakmıştı... Başarısız İtalya Dönemi1992 Avrupa Şampiyonası’ndan sonra Brian’a teklifler yağıyordu. Brian o dönem İtalya’nın köklü kulüplerinden Fiorentina’ya transfer oldu. İtalya liginin sert futbolunda Brian kayboldu ve Fiorentina sene sonunda küme düştü. Taraftar futbolculara saldırdı...

MUHAMMET GULHAN

BASİTOYNA BLOG KÖŞESİ

FORMASI ŞORTUNUN İÇİNDE OLAN ADAM:

BRIAN LAUDRUP

65 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 66: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

“Tam bir kâbustu. Taraftarlar büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Onların bize saldırmak istediklerini sanmıyorum ama çok düşmanca bir atmosferdi. Arabalar ateşe verildi, caddelerde polis silahlandırıldı, bundan dolayı tamamen düşmanca bir atmosferdi.

Fiorentina’nın küme düşmesinden sonra Milan’a transfer olan Brian bir elin parmaklarını bile sayamayacak kadar az forma şansı buldu. Buna rağmen Milli Takım’da sürekli forma şansı buluyor fakat ülkesi 1994 Dünya Kupası’na katılamıyordu.

“Evime geri döndüm ve ben futbol hakkında yanlış işi seçmiş olabileceğimi hissettim. Futbol eğlenmek içindir, oyun sevgisi içindir ve bu kesinlikle senin bir uçtan bir uca gidebileceğin bir şeydir. Her zaman inişler ve çıkışlar vardır.”

Brian’ın İtalya başarısızlığında ince bir detay var. O da tıpkı abisi Michael gibi bu ligde başarısız oluyor ve bir sonraki adımında formalarını giydikleri kulüpte efsane oluyorlardı. Michael Barcelona’da, Brian ise Rangers’ta... Bu ikilinin başarıyı yakalamasındaki en büyük temel neden Michael’in Cruijff’ü, Brian’ın ise Smith’i bulmasıydı. Çünkü futbollarının üzerine o zaman koymayı başardılar.

Brian için zirve Milan’ın Barcelona’yı 4-0 ile bozguna uğrattığı o maçtan sonra Ranger’a transfer olmasıyla gerçekleşti. Rangers, Brian’în hiç tahmin edemeyeceği kadar başarılarla dolu 4 yılını geçireceği ve kariyerinin en tepesi olarak anacağı bir kulüp olarak bilinecekti. Brian Rangers’a gidişini bakın nasıl yorumluyor...

“Eğer siz benim kararımdan 3 ya da 4 yıl önce İskoçya’da oynayabilir misin diye sorsaydınız ben hiçbir şans yok derdim. Oynadığım yolu hissettim. Fiziksel olarak en güçlü değildim, tempolu ve fiziksel bir oyunun oynandığı İskoçya ligine gidiyordum. İşte bu yüzden hayır demiş olacaktım.”

Ranger’da İlk Sahne ve İlk GolRangers kariyerdeki ilk maç 94/95 yılında Motherwell takımına karşı gerçekleşti. (bkz. resim bir, Motherwell karşısında oyun sırasında) Motherwell bir köşe vuruşu kazandı ama Brian topu Rangers ceza alanından kaptı. Daha sonra agresif diagonal bir koşu geldi ve Motherwell

savunmasının tam kalbinde girdi, ardından galibiyet vuruşunu yaptı. Taraftara büyük güven vermişti...

“Rangers’a transferimle ilgili karımla konuştum. O bana hadi yukarıya tırmanalım dedi. Walter Smith ile tanıştığımda onun için oynamak istediğimi biliyordum, İtalya’da zor geçen iki yılımın ardından beni satın almak isteyen bir kulüp için oynamak istedim. Bunun yaptığım en iyi hareket olduğunu bir çok fırsatta söyledim, bu benim kariyerimin en iyi 4 yılı geçirmesine vesile oldu”

Brian şampiyonluğu kutlarken...

Brian Rangers’ta çok büyük işlere imza attı. Takım İskoçya liginde bir çok madalya kazandı ve Brian bunların başrol oyuncusuydu. Taraftarların sevgilisi olmuştu ve kimi otoriteler tarafından İskoçya liginin en iyi oyuncularından biri olarak kabul görüyor. Bir oyuncu düşünün, İtalya liginin markajından sıyrılarak İskoçya’da bir efsane oluyor... İşte o Brian’dı...

“Şampiyonlar Ligi’nde AEK Atina tarafından alt edildik. Lig kupasında Falkirk tarafından dövüldük. Ve Celtic tarafından aşağılandık. Bu benim ilk üç haftamdı. 3 mağlubiyet. Harika bir başlangıçtı. Ben gerçekten düşmüştüm ve şöyle dedim: ‘Tanrım, burada işler çok sert gidecek.’ Celtic maçından sonra bir kaç Rangers taraftarı geldi ve bana şöyle dedi: ‘Endişe etme Brian, herşeyi geri alacağız, umarım bizimle ligi kazanacaksın.’ Bu yol gerçekten hayran bırakıyordu...

Brian’ın milli takım kariyerinde Rangers’a transferi de oldukça önemliydi. Çünkü Brian iyi maçlar

66 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 67: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

çıkardıktan sonra kendisine daha fazla güveni geliyordu. Bu sayede 1996’ya ve 1998’e katıldılar. Brian Danimarka Milli Takımı ile Dünya Kupası’nda çeyrek final görmüştü...

“İskoçya ligi kesinlikle Avrupa’da bir numara değil. Eğer İskoçya’ya gidiyorsan, nasıl iyi olduğunun anlamı yok, düşünürsün, ‘Tamam, ben sadece bir cumartesi bulacağım ve işimi yapacağım ya da çalışmayacağım.”

Sonrası...Brian Chelsea’ye transfer olduktan sonra sakatlıklarla boğuştu, çok az forma şansı buldu. Gitti geldi olmadı, son durak ise Ajax’tı. Abisi Michael’den sonra bu kez o formayı Brian sırtına geçiriyordu. Brian iyi maçlar çıkardı fakat futbola erken vefa etti. 31 yaşında Danimarka futbolundan büyük bir yetenek kariyerine nokta koydu.

Brian’ın FutboluLaudrup müthiş hız ve tekniğe sahipti. Öyle ki markajdan inanılmaz çabuk kurtulurdu. Rakibini alt ederdi ve öldürücü darbeyi yapardı. Harika goller attı ve bunları yapmak özel yetenek gerektirirdi. Hızı sayesinde sağ, sol kanatlarda görev alabiliyordu fakat onun en önemli özelliği yaptığı müthiş driplingler ve orta alanda attığı akıl dolu paslardı. Takım arkadaşlarını oynatırdı. Harika bir çocuktu, forması her zaman şortunun içindeydi ve müthiş bir görev adamıydı...

Peki Brian neden farklıydı?

1998 Dünya Kupası çeyrek finali: Brezilya - DanimarkaMaçtan önce yanına gelen oğlu Brian’a şöyle dedi “Maçta eğer gol atarsan her zamankinden farklı bir sevinç gösterisi dene, hep aynısını görmek artık sıkıcı oldu” Maçta Brian sahneye çıktı, 1 gol 1 asist yaptı fakat yetmedi. Rivaldo’nun müthiş sol ayağına engel olamadı. Geriden tüm Dünya’ya işte bu efsanevi kareyi bıraktı...

Brian işte bu yüzden farklıydı...

67 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 68: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Taurasi’yi kullanmak için müthiş bir kadroya ya da iyi bir teknik heyete ihtiyaç duymazsınız. Bir bakıma Michael Jordan, Kobe Bryant durumu. Bu oyuncuların maçın seyrini değiştirme kudreti kendi elindedir ama durum uzunlar açısından çok farklı. Onların kaderi kısaların elindedir ve bir takım oyun kurucusu kadar konuşur sözünün de imzasıdır.

Sylvia Fowles gibi uzunlar ise fark yaratır, bu tip ekstra uzunların doğru yönlendirilmesi sizin maçı kazanmanızın, uzun vadede ise şampiyonluğun anahtarıdır diyebilirim. Fowles, kadınlar liginin fazla alışık olmadığı uzunlardan aslında. Bu ülkede Nevriye Yılmaz gerçeği vardır ve bu gerçek de son sürat devam ediyor. Ligimizin tartışmasız en iyi yerli uzunu hatta Avrupa çapında da çok değerli bir isim. Kolay değil WNBA’de oynayan ilk Türk basketbolcu olmak. Ama Nevriye farklı bir tarz, onu özel kılan başka özellikler var. Fowles bu açıdan Türkiye’nin alışık olmadığı uzunlardan, aslında ligimizde kadın Dwight Howard var desek yeridir. Kadın basketbolda, savunma anlamında kaleci gibi bekleyen ve sürekli blok kovalayan başka bir uzun bulamazsınız.

Fowles’in kariyerine uzanmak gerekirse, 2008 draftında 2. sıradan seçildiğini görüyoruz ve aynı yıl Avrupa turnesini de Spartak Moskova ile başlattı. Bugünün Spartak Moskova’sı biraz daha küçülme eğiliminde ve kadrosunda mali revizyon uyguladığı için bazı yıldızlarla yollarını ayırmak durumunda kaldı. Fowles de bunlardan biri. Tabii Spartak Moskova’da oynadığı dönemlerde de kazanılan Avrupa şampiyonluğunu ihmal etmeyelim ve Chigago Sky formasıyla da bir kere All-Star olduğunu, All-Star’ın da MVP’si seçildiğini söyleyelim. Ayrıca Chigago Sky formasıyla 10.9 sayı, 7.7 ribaund, 1.7 blok, 1 top çalma ve 0.6 asist istatistikleri vardı. 2008 Pekin Oyunlarında da ABD takımı kadrosundaydı ve burada da takımının en skorer ismiydi. Aslında yukarıda bahsettiğim durumun özü de bu. Elinizde iyi guardlar varsa Fowles sizin takımınızda veya bulunduğunuz turnuva, şampiyona veya ligde fark yaratır. ABD takımıyla bunu başardığını görmek mümkün.

Fowles’i Galatasaray yeterince iyi kullanabiliyor mu bu soru işareti. Galatasaray’ın Samsun deplasmanında SBK ile oynadığı karşılaşmayı sırf Fowles’i izlemek adına gittim. Augustus, Işıl gibi bu takıma mâl olmuş, Galatasaray’ın can isimlerini de görmenin keyfi bir başka ama Fowles’i canlı olarak izlemekte büyük

Hayatınızda Smaç Basabilen Kaç Tane Kadın Basketbolcu Hatırlıyorsunuz?

BURAK EREN

68 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 69: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

bir basketbol keyfiydi. İlk yarıda da zaten 16 sayı gibi bir rakama ulaşmış ve o ana kadar Galatasaray’ı sırtlayan isim olmuştu. Ama takımın sorunu da bu süreçten sonra başlıyor, Fowles’i bütün maç efektif olarak kullanamıyorlar. Bir andan sonra hücumda Fowles unutuluyor ve kısalar kendi çabaları içine düşüyorlar. Oysa Fowles demek büyük bir eşleşme avantajı ve rakibin bütün dengesizi bozmak anlamına geliyor. SBK maçının ikinci yarısında ise Fowles’in sadece iki sayıda kalması bunun göstergesi.

Kadın basletbol takımının bu açıdan baktığımızda büyük bir guard eksiği var. Işıl malesef kayıp sezonların ardından eski formunda değil ve Işıl’ın da doğru bir yedeği olduğunu düşünmüyorum. Bu açıdan da baktığımızda Fowles’i kullanma görevi, 2 numaraların Fowles’le oynayacakları ikili oyunlara kalıyor diyebilirim ama hedefi yükseklere diktiysek, eski Avrupa günlerini tekrar hayal ediyorsak şu oluşan guard

açığını kapatmak gerekiyor. Ülke içerisinde de yerli anlamında bizi taşıyacak bir guard olmadığından {olanlar da Fenerbahçe’de oynuyor} ya yeni bir yabancı, ya da yeni bir devşirme operasyonun içerisine girilmek zorunda.

Kadın basketbolunda 1.96 boy ve bu boya eklenen atletik yetenekler. Dünya üzerinde fazla bulunmaz bir örnek diyebilirim. Ya da şöyle düşünelim, hayatınızda smaç basabilen kaç tane kadın basketbolcu hatırlıyorsunuz?

Fowles işte bunlardan biri, hatta bunlardan biri demekten ziyade şu an Dünya’da da başka bir örneği yok. İlk smaçı basan isim olmamasına rağmen, bugünlerde tek smaç basabilen kadın basketbolcu. Tabii kadın Dwight Howard dediysekte maç içerisinde tonla smaç falan beklemeyin, bu smaçlar ancak gösteri maçlarında ortaya çıkar. Ama oyun tarzı anlamında baktığımızda ise Fowles’de Dwight Howard’ı görebilirsiniz. Ayrıca Howard’dan ekstrası da var. O da şut yeteneği, işte bu özellik Fowles’i Dünya’da eşsiz bir uzun haline getiriyor.

İşte bu yüzden umarım Fowles & Galatasaray birlikteliği daha uzun sürer ve yeni bir Augustus destanı yazılır. Şunu da eklemeden geçemem, Taurasi’nin şu dopin mevzusunu da düşünürsek Fowles bu ligin en değerli oyuncusu durumuna gelmiştir. Böyle de bir ismi kendi takımımızda görmek bizler adına büyük gurur.

69 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 70: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

GSCİMBOM YILIN OSCARLARI

Page 71: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

GSCİMBOM YILIN OSCARLARI

Page 72: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

GSCİMBOM YILIN FORUM OSCARLARI

Page 73: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

GSCİMBOM YILIN FORUM OSCARLARI

Page 74: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

GSCİMBOM AİLESİ, ORGANİZASYONLARA DEVAM EDİYORAralık ayında GSCimbom ailesi, 3 organizasyon ile bir araya geldi. Bunlar Galatasa-ray - Gençlerbirliği tribün organizasyonu, İstanbul’da halı saha maçı, ve Galatasaray - Fenerbahçe Basketbol karşılaşmalarının zirvesiydi.

Gençlerbirliğine Ali Sami Yen’de boyun eğdik. İstanbul Halı Saha karşılaşması 10-2 ezici bir üstünlük ile sona erdi. Galatasaray - Fenerbahçe basketbol karşılaşması ise galibiyetimiz ile tamamlandı ve müthiş bir akşam geçirmemize vesile oldu. Katılan üy-elerimize teşekkür ederiz. Yeni organizasyonlarda tekrar buluşmak dileğiyle...

Page 75: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

GSCİMBOM AİLESİ, ORGANİZASYONLARA DEVAM EDİYOR

Page 76: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

FOTO

GRAF

LAR:

MUH

AMM

ET G

ULHA

N

Page 77: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

4-5 aylık bir uzun bir aradan sonra GSCimbom.Com v2.0 adını verdiğimiz portalıyla tekrar karışınızda. Asıl niyetimiz Dünya Kupasın ‘dan hemen sonra yapılan portalımızı kapattıktan sonra gerçek anlamda profesyonel bir haber kurmaktı. Forumun teknik arızaları, sunucu firmasıyla olan anlaşmazlıklar, grafiker arkadaşlarımızın okul durumu vb. gibi aksiliklerin ard arda gelmesiyle bir süre ertelemek zorunda kaldık. Son olarak Ekim ayında açmayı planlarken mevcut yedeklerimizin bulunduğu harddisk talihsiz bir olay sonucu yanmıştı ve recovery edilememişti. En geç yılbaşına yeni bir portal hazırlamak için Gökhan Yıldız başta olmak üzere tüm Teknik Ekip seferber oldu. Hummalı çalışmalarımızın ardından mevcut portal oluşturuldu ve “Test Yayını” formatında siz değerli kullanıcılarımızın hizmetine açıldı.

2 Ocak 2011 tarihinde açtığımız portal, işlev olarak aklımızdaki (size sunmak istediğimiz) portalın %20 ‘lik bir kısmını oluşturmaktadır. Şu an sadece Haber Servisi, Fikstür, Puan Durumu gibi bir portalda olması gereken temel işlevler aktif. Onun dışında Video Galeri ve Resim Galerisi de hizmete girmiştir.

GSCimbom Portal ‘ın yakında gelecek tam sürümünden biraz bahsetmek gerekirse;- Canlı maç anlatımıyla üye ve ziyaretçilerin takım maçlarını rahatça takip edebilme olanağı

sağlanacaktır.- Facebook ile sağlanan bağlantılar sayesinde; haberlere yorum yapma, üye olma gibi işlemleri

Facebook hesabınız üzerinden yapabileceksiniz.- Bahis-Tahmin bölümü sayesinde İddia Ekibimizin kuponlarına ulaşabileceksiniz.- İstatistiksel Bilgiler bölümü sayesinde; tarafımızdan tespit edilen maç istatistiklerine kolayca

ve güncel bir biçimde ulaşabileceksiniz.

Portal hakkındaki gelişmeleri yakından takip edebilmek için forum üzerinden yapılan duyuruları takip edebilirsiniz. Ayrıca portal hakkındaki öneri, şikayet ve tebrikleriniz için Ticket Sistemi ‘ni kullanabilirsiniz.

Bir diğer söylemek istediğim ise foruma yeni bir görünüm kazandırma projesininde gündemimizde olduğu. Portalımıza yakışan bir forum görünümü olacağından emin olabilirsiniz. Henüz somutlaştırmadığımız bu projemiz hakkında daha fazla detaya girmeden yazımı sonlandırıyorum.

SağlıcaklaMehmet YAVUZ

GSCIMBOM PORTAL YENİDEN YAYINDA

77 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 78: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

KLASİKFUTBOL BLOG KÖŞESİ

Cruijff Işığında Şekillenen YargılarCruijff Barcelona’ya antrenör olarak geldiğinde Başkan Nunez’e şunları söylemişti; “Öncelikle yapmamız gereken La Masia’ya bir özkaynak düzeni, altyapı inşa etmek. Siz binayı yapın. Felsefi ve ruhani inşasını bana bırakın. Orada sadece yıldız futbolcular değil, yıllarca Barcelona’ya hizmet edecek ortak bir felsefenin, güzel ve evrensel futbolun tohumlarını yeşertecek değerler yetiştireceğiz.” Bu fikir üzerine La Masia, Ajax altyapısı model alınarak tekrar şekillendi ve bu sistem ortaya çıktı. Buraya çocuklar 7-8 yaşında katıldıktan sonra, gerek akademik, gerekse futbol teorisi eğitimleri veriliyor. Eğitim ve kültür, iyi bir futbolcu olmalarından dahi ötede La Masia’da. Geldiğinde Cruijff çocukların sportif bir başarıdan önce iyi bir insan, başarılı bir öğrenci olmaları gerektiğini söylüyor. Çünkü oyuncuların saha içinde hep bir adım ileride olmasını istiyor. Total Futbol ile sentezlenen Tiki-Taka’nın en önemli hamlesi bu çünkü. Çabuk düşünüp, çabuk karar verilmeli ve de hareket durmamalı. Bunun açılımını yazının ilerleyen bölümlerinde yapacağız. İkinci Cruijff prensibi ise herkesin empati kurması. Ajax’tan beri kendi tatbik ettiği bu sistemi bilen Cruijff, altyapı hocalarından şunu istemiş; Kademeler boyunca bir forvet oyuncusu, defansa geçiyor, orta sahaya geçiyor hatta kaleye geçiyor. Böyle arkadaşlarının karşılaştığı zorlukları deneyim ederken, hem de kendince rakipleri daha iyi çözüyor. Bir kalecinin sıkıntılarını anlayan forvet ile gol kaçıran bir forvetin sıkıntılarını anlayan kalecinin empatisi çok kuvvetli olabiliyor. Takım içi gerilimleri de engelliyor. Üçüncü prensip, tüm genç kademe takımlarının A Takım ile aynı sistemi oynaması. 4-3-3 sürekli tatbik edilen sistemdir ve Barcelona 4-3-3 oynatmayan teknik adam dahi istemez. Bu “mükemmel” (kusursuz değil mükemmel) düzene çomak sokmak isteyen bir Başkan gelene kadar böyle sürecektir. Oyuncular bu sayede sistemi ve birbirlerini ezberlemiş oluyorlar. Bu da inanılmaz bir gücü ve hareket sürekliliğini sağlıyor. Antrenmanlar sürekli topla olduğundan bol paslı topa hükmetme oyunu destekleniyor. Dördüncü prensip ise Guardiola’dan gelmiş durumda şu an. O da

B Takım’a 21 yaş üstü oyuncu alımı. Guardiola B Takımın antrenörüyken genç oyuncuların daha üst düzey oyuncularla rekabete girmesi ve daha tecrübeli isimlerle etkileşime girmesi için bu uygulamaya gitmiş. Bu 21-26 yaş arası oyuncular sadece 2 sene takımda kalıyor ve satılıyorlar. Meselâ bu oyunculara şans tanınmasaydı Puyol gibi bir oyuncuyu izlemiyor olabilirdik. Barcelona B’den Barcelona A’ya geçtiğinde 22 yaşındaydı. Normalde bir altyapı takımı genelde 22 yaşında oyuncu barındırmaz. Bu sistemle Barcelona’dan geçtiğimiz yıllarda Amor, Busquets, Guardiola, Albert Ferrer, De la Pena, Jordi Cruijff gibi oyuncular çıkmıştı. Bu jenerasyon ise daha uyumlu yeteneklerden oluşuyor. Bugünkü kadroda Xavi, Iniesta, Victor Valdes, Pique, Charles Puyol, Bojan Krkic, Jeffren, Pedro ve Messi La Masia’nın eleğinden geçmiş isimler. Üstüne ara sıra kadroya giren Victor Vazquez, Thiago ve Bartra gibi oyuncular da var. Diğer takımlara dağılan onlarca iyi oyuncu daha var tabi. Cesc Fabregas, Pepe Reina ve Mikel Arteta da bunlardan sadece iki üç tanesi.

JOHAN CRUİJFF’ÜN LA MASİA’YI ŞEKİLLENDİRİŞİKAAN KAVUŞAN

78 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 79: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

Jedayist Bir Anlayış, İdealizmle Yoğrulan SistemŞimdi birinci kurala geri dönelim, benim asıl ilgimi çeken bu. Jedayist bir anlayışla şekillenen bu birinci kural benim için hepsinden önemli. Oyuncular iyi bir futbolcudan önce iyi ve doğru düşünen insanlar olmalılar. Bunun için ne gibi kurallar koyuluyor, ne gibi sistemler kuruluyor? Bunlardan birisi çocuğun eğitimiyle ilgili. Barcelona’da profesyoneller çocuklardan derslerinde de başarılı olmalarını istiyorlar. Derslerinde başarısız olanlar takımdan kesiliyor meselâ. Bu durum çocuklar için hem caydırıcı bir önlem, hem de çalışma pratiği kazanmaları için bir mesaj. Çalışmayı ve tahammüllü olmayı öğreniyorlar. Hocaları öğrencilerinin eğitimde başarılı olmalarının, saha içi

karakteristiklerine de yansıyacağını da biliyorlar çünkü bir birey ancak beyinlerini çalıştırarak daha ileri görüşlü olabilir. La Masia bunun farkında. Her nasıl ki ortalama düzeyde bir santranç oyuncusunun iki hamle önünü okuyabilmesi elzemse, La Masia’da bunu futbolcularına öğretmeye çalışıyor. Bir başka uygulama ise araba uygulaması. 18 yaşındaki bir oyuncu Ferrari’si ile gezemiyor. Yasak! Bu da oyuncunun gereksiz yere “ben oldum” havasını engellemeye yönelik. Meselâ Guardiola’nın isteğiyle sponsor Audi’nin Jeffren’e gönderdiği Q7, oyuncunun yaşına uygun olmadığı gerekçesiyle A3 ile değiştirilmiş. Birinci prensip dahilinde başka bir uygulama ise idealizm. Futbolculardan daha ideal olana şartlanmaları isteniyor.Yani doğru olduklarını düşündüklerine yöneliyorlar ve popülist olandan, sorumsuz olandan kaçınıyorlar. Bu sayede Xavi’nin veya İniesta’nın üç kişinin saldırısına rağmen topu ayağında tutup, doğru yere top atışını izleyebiliyoruz. Büyük bir özgüven var, ama şımarıklık ve bencillik yok. Topun gitmesi gereken ideal yer ve o yere ulaşmak için sarf edilen efor var. Ve yüce olan başka bir şey daha öğretiliyor ki o da başarıya tapmamak. Hiçbir oyuncunun performansı başarıya yönelik değerlendirilmiyor. Bu da oyuncunun üzerindeki baskıyı alıyor. Bu sistem saçındaki jöleyle bar bar gezen Ferrari’siyle gösteriş yapma potansiyeline de sahip olan gençlerin, gündelik ve problemli süper yıldızlardansa Messi gibi alçak gönüllü, problem çıkarmayan ama durdurulmaz yıldızlara evrilmelerini sağlıyor. Mali Yön La Masia’nın bütçesinin bugün yıllık 4,5-5 milyon olduğu söyleniyor. Zaten bir transfer yapsanız gidiyor o para. La Masia’da 200 oyuncu olduğu yazıldı basında. 5 milyon bölü 200, çarpı 12 (sekiz yaşından 20 yaşına kadar geçen süre) eşittir 300 bin euro oluyor. Bu da hazır hâle gelen bir oyuncunun maliyeti. 300 bin euroya bir Xavi, bir Iniesta alın bakalım kolaysa... Bir Xavi buluyorsunuz ve La Masia’nın 10 senelik masrafı çıkıyor. Messi buluyorsunuz, 50 senelik masrafı çıkıyor. Yada Messi’yi 100 milyona satıyorsunuz, kulübün tüm borçaları kapanıyor ve üstüne 55 milyon kalıyor. Yahu bunları her zaman bulamazsın diyorsanız, bir Busquets buluyorsunuz (market değeri 25 milyon deniyor) 5 senelik masrafı çıkıyor.Yararlansanız yanınıza kâr, satsanız yine kâr. Barça her sene bir Busquets rahat çıkarır zaten. Olmamış oyuncular ise zaten La Masia etiketiyle amorti edilecek paralara başka takımlara gidiyorlar.

La Masia Mezunlarının KarakteristiğiBarcelona’nın genç takım antrenörlerinden Sergi Barjuan şöyle diyor; “Barcelona’da oyuncuya oyun içi olarak üç şeyi öğretiriz; 1-Fair Play dahilinde oynamak 2-Güzel oynamak 3-Kazanmak. Ama kazanmak diğer ikisi olmadan gerçekleşmez. Diğer ikisi gerçekleşirse de zaten kazanırsınız.” Bugünün Barcelona’sına dikkat ettiğimizde bu anlayışın belirgin izlerini görürüz. Bir kere, ilk olgu sayesinde kendini yere atmak diye bir şey yok La Masia çıkışlı oyuncularda. Faule maruz kalsalar bile devam edebilecek

79 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 80: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

pozisyonda olduklarında devam ediyorlar. Bu da hem kendi özgüvenleri, hem de hakemlerin kendilerine bakışları açısından pozitif etki yaratıyor. Bazen yanılır ve kızarız oyunculara; “düşseydi penaltıydı!” diye. La Masia çıkışlı bir oyuncu buna tenezzül etmeyecek kadar iyi olduğunu düşünür. Bu sayede hakem Messi veya Iniesta’nın ancak faule maruz kalırlarsa yere düşeceklerini bilmiş oluyor.

Bu yüzden Barcelona genelde hakem hatalarından yakınmaz. Güzel oynamak da progresif olandır. Barcelona her zaman yıkmak değil, kurmak ister. Bu yüzden de kendi hükmetmelidir. Bir La Masia mezunu kendine aşırı güvenli ama otokontrollüdür bu yüzden. Kazanmak güzel oyunun bir getirisi olarak görülür çünkü negatif bir yaklaşımla bir maçı alabilirsiniz ama üç maçı, dört maçı alamazsınız. Bunun için progresiflik gerekir.

Mekanik Zanaatkârlar mı, Özgür Sanatçılar mı?Bu kadar kontrolcü bir eğitimden geçen oyuncuların mekanik hareket etmeye yönelttiği düşünülebilir. Hatta kimileri bunun için Barcelona’yı futbolun 1984’ü, bu sisteme aşık olan benim gibileri de çarpık bir düzenin müritleri olarak görebilir. Ama Xavi, Iniesta ve Messi’yi mekanik zanaatkârlar olarak görmek akıl işi değil. Bunları sistemin içindeki ayrıksılar olarak da değerlendirebilirsiniz belki ama La Masia hayal gücü ve vizyon doğrultusunda kontrolünü şekillendirir. Bu da zanaat bilen özgün sanatçılar yetiştirilmesine sahne olmasını sağlar. Messi, Xavi, Ininesta, Pique gibi özel oyuncular kendisine ne öğretilirse öğretsin, kendi oyun görüşünü de sahaya sentezlemeyi bilir elbet.

Pique’yi ele alalım; Türkiye’den piyasaya çıkmış olsa en fazla havaya top diken bir “vur taça oyuncusu” olabilirdi. Ama bugünün Barcelona’sında defanstan oyun kuruyor, takımının resmi olmayan kaptanlarından biri de o. Bu da oyuncunun vizyonun da törpülenmemiş olduğunun taşlaşmış bir simgesi adeta. Oyuncularına başarıdan ziyade, stilizeliği öğreten bir kulübu zaanatkâr olmakla suçlayamazsınız. Sanatçılığın olmazsa olmazı ve sanatçıyı sanatçı yapan bu stilize fikirdir. Stilize fikir 50 sene sene sonra hatırlanacak bir Barcelona takımı ve unutulmaz yıldızlar bırakır, makyevelist düşünce ise Şampiyonlar Şampiyonu kendi taraftarlarından başka hiçkimsenin sevmeyeceği Inter’ler... Bu kadar övgü, belki bazılarınca sövgüyü de peşinden getiriyor. Takımı ilahlaştırdığımızı ve putlaştırdığımızı düşünüyor, bunun üzerinden tepkilerini koyuyorlar. Ama unutmayalım ki, bir düşünce ve olgu hakkında yargı verirken esas alınması gereken o olgunun kendisidir, onu uygulayan, uygulayamayan, uygulamaya çalışanlar değil. Onu destekleyen, ona hayran veya aşık olan, onun hakkında kafa yoranlar da değil. Olgunun kendisine tarafsızca bir bakın ve övgülerin yarattığı tepkiden sıyrılıp bir değerlendirin. O zaman Barcelona’nın zamanın ötesinde olduğunu göreceksiniz.

Uzun lâfın kısası Barcelona bu kontrollü eğitim süreci ile birlikte Barcelona mantığın kölesi değil, daha tinsel bir takım haline geliyor. Düşünüyorlar, ihtimalleri değerlendiriyorlar ama her zaman en doğru olanı yapmaya çalışıyorlar. En doğru olan, çoğu zaman en mantıklı olan değildir, en faydalı olan hiç değildir. Barcelona’nın egosu bir Jeday şovalyesinin aydınlanmış egosu olabilir ancak, La Masia yüce olanın peşindedir her zaman...

80 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 81: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 82: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

TRANSFER DÖNEMİ GSCİMBOM’DATAKİP EDİLİR!

82 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 83: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

“Tottenham Semih’i istiyor” konusunda Semih’in attığı gol dakikalarına dokundurma yapılan bir yorum;Sercan Horozcu: “Semih bir yere transfer olursa transfer sezonun son dakikalarında transfer olur.”

Gökhan Zan’ın sakatlık haberlerinin çok olması artık taraftarın da işi mizahi boyuta dökmesine sebep oldu. “Gökhan Şoku!” haberine yapılan ilginç bir yorum;Alican Bozok: “Gökhan Zan sakatlansa “Gökhan Şoku!” diye başlık olur mu abicim ya saf mısınız, nesiniz?”

Altın Top Ödülü konusunda çok tartışma çıktı bu yıl. Xavi’nin yaptığı açıklamaların altına gelen bir yorum ise şöyle oldu;Hayri Cund: “Altin Top ödülünü Hamit’in alması gerekmez mi?”

Transfer dönemi yaklaşınca transfer haberli yoğunluk kazandı. Her dönemde olduğu gibi yine Sercan Yıldırım ve Volkan Şen haberleri çıkmaya başladı. Bu haberlerden birinin altına yapılan peşi sıra iki yorum şöyle oldu;Mustafa Hasdeniz: “Bir zahmet alın artık adam gibi adamları.”Gökhan Aydin: “Bunlar seni yanlış anlayıp Ertuğrul Sağlam’ı getirirler.”

“4 transferle Arena dolar mı?” tarzı stat üstünden prim amacı güden haberler son zamanlarda çok çıkmaya başladı. Özellikle açılış yaklaştıkça, takım da kötü gidince yoğunluk kazandı iyice. Bu haberin altına yapılan bir yorum da haberi “ti”ye alır bir havada olmuş;Sertaç Murat Kılıç: “Euro’ları ver ver, bozdur bozdur harca. Bak sonra, “Aslantepe ‘dolar’ mı?” sorusunu bir daha soruyorlar mı?”

Ronaldinho transferi son zamanlarda çok konuşulan bir başka konu. Bu konuda yapılan bir yorum Misimovic’in kadro dışı kalmasıyla bağdaştırılmış gibi duruyor;Sercan Üstün: “Hagi, saçları uzun diye kadro dışı bırakır falan rezil oluruz tüm Dünya’ya sonra.”

Aydın Yılmaz konusuna yapılan bir yorum;Doğancan Mercan: “Senelerdir Aydın, Galatasaray seviyesine çıkamadı lakin en sonunda; Galatasaray, Aydın’ın seviyesine indi.”

Trabzonspor’un 61. Olağan Genel Kurulu’nda yeniden başkan seçilen Sadri Şener için Galatasaray Kulübü’nden tebrik mesajı gelir. Mesaj şöyledir; “Trabzonspor’un 61. Olağan Genel Kurulu’nda Trabzonspor Kulübü Başkanlığı’na yeniden seçilen Sayın Sadri Şener’i tebrik eder, kendisine yeni çalışma görevinde başarılar dileriz.”Bunu taleplere göre düzenleme yaparak yorumlayan da Onur İnce olur.Onur İnce: “Trabzonspor’un 61. Olağan Genel Kurulu’nda Trabzonspor Kulübü Başkanlığı’na yeniden seçilen Sayın Sadri Şener’i tebrik eder, kendisinden Selçuk’u isteriz.”

Transfer Nöbeti’nden birkaç yorumla devam edelim;Ender Akçay: “Milliyet: Adnan Sezgin Sinan Bolat için Belçika’da Sabah: Adnan Sezgin Michael Bradley için Almanya’daVatan: Adnan Sezgin Graziano Pelle için Hollanda’da”Buna gelen cevap;Onur Yılmaz: “İşte şimdi yandık! Sezgin’i kopyalayıp çoğaltmışlar, artık 3 Sezgin var!”

Aynı konuda yapılan bir başka yorum da şöyle;Alican Bozok: “Ankaragücü yöneticisi çıkıp ‘Hürriyet’i istiyorlarsa biz de Arda’yı istiyoruz’ diyebilir, şaşırmayın! ”

Goal.com’un liglerin ilk yarılarının bitmesiyle birlikte hazırladığı en iyi ve en kötü 11’ler konularını forumda paylaştık haliyle. “La Liga’da’de ilk devrenin en kötü 11’i” konusuna yapılan başka bir Adnan Sezgin yorumu;Ahmet Geçgel: “İnşallah Adnan Sezgin görmez bunu.”

İnter’de Rafael Benitez’in yerine Leonardo’nun getirilmesine yapılan bir yorum;Emre Katmer: “Rafael Benitez, Leonardo. Sıradakiler ya Donatello ya da Mikalanjelo.”

“Derhal gitmesi gereken futbolcular” konusuna yapılan bir yorum. Bu ayın formda ismi Alican Bozok yine bizi güldürdü;Alican Bozok: “Eğer gelirse Hürriyet.”

ÜYELERDENİLGİNÇ

YORUMLAR

83 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 84: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI

MUTLU YILAR!

Page 85: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI
Page 86: GSCIMBOM FANZIN 40. SAYI